Kerbela Şehitlerine Ağlamak Kerbela Şehitlerine Ağlamak
Selam olsun Hüseyine.
Bu kitap, insanlik alemine özgürlük dersi veren Kerbela Kıyamının önderine, ashabına ve bu özgürlük mesajını cihana ileten esirler kervanına ithaf olunur.
ESerin Adi: Kerbela Şehitlerine Ağlamak
Hazırlayan: Musa GÜNEŞ, Cafer BENDİDERYA
TAKDİM
"Ben sizi Allah'm Kitabına ve Resulü'nün sünnetine çağırıyorum. Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bid'at diriltilmiştir."
İmam Hüseyin (a.s)
Kerbela vak'ası üzerinden her ne kadar 15 asıra yakın bir süre geçmişse de, yeni meydana gelmiş bir olay gibi, mü'minlerin hatta insanlık aleminin kalbinde halen etkiler yaratmaktadır.
Bunun sırrını, şehitler serveri Hz. Hüseyin'in (a.s) kıyamının taşıdığı evrensel ve ender ozelliklerinde, asırlar boyunca eskimeyen bir ilahî mesaj ve keskin hüccet oluşunda aramak gerekir.
Eğer Peygamber'in (s.a.a) gözünün nuru, Fatima'-nm (s.a) kalbinin meyvesi ve cennet gençlerinin efendisi, hak ve masum imam olan Hz. Hüseyin'in (a.s) şanlı kıyamı olmasaydı, Resulullah'ın (s.a.a) gece gündüz demeden sarfetmiş olduğu çabaları sonucu yeşeren hakikî Tevhid ağacı, Islam adına hüküm süren bir facirin, yani Yezid ibn-i Muaviye'nin eliyle kökten kurutulacaktı.
O dönemin şartları altında, Resulullah'ın (s.a.a) gerçek halifesi ve hak imam olan Hz. Hüseyin'in (a.s), Yezid gibi zalim ve fâcir birisine bi'at etmesi ve onu Resul-i Ekrem'in (s.a.a) itaati farz olan halifesi olarak kabul etmesi, hiç şüphesiz Ehl-i Beyt'in konumunun sarsılmasına, hak ve hakikatin temellerinin yıkılmasına ve Islam'in tamamen çökmesine sebep olacakti.
Ama ilahî iradenin mazhari olan Hz. Hüseyin (a.s), kendisini ve evlatlarim bu yolda feda ederek ümmetin gaflet uykusundan uyanmasma ve nifak hizbinin ger-çek çehresinin tanınmasına sebep oldu.
Evet, islam'in ve müslümanların ebedî maslahatını gözeten Imam Hüseyin (a.s), bi'attan kaçınmakla kıyamını başlatmaya karar vererek izzetle öldürül-meyi, zilletle yaşamaya tercih etti.
0, insanlara özgürlük, yiğitlik, gayret, aşk ve sevgi dersi verdi; onlara alçalmak yerine, kılıçların
gölge-sinde kanlı ölümle şerefi korumayı, hakkı muhafaza etmeği öğretti ve şu anlamda mesajlar verdi:
"Ey Allah'ım! Sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız saltanat için yarışmak ve dünya ma-lından bir şeyler elde etmek için değildir. Bizim kıyamımız; senin dininin gerçek nişanelerini ortaya koymak, beldelerinde ıslahat yapmak, mazlum kullarını kurtarmak ve senin farzlarınla, sünnet ahkamına amel edilmesi için yapılan bir harekettir...
Allah'ım, senin sevgi ve itaatin uğrunda yetmiş bin defa öldürülüp, sonra diriltilmeye hazırım; yeter ki benim ölümümle senin şeriatin korunsun, emirlerin ihya edilsin ve dinin ayakta dursun. Ben, senin kelimenin yücelmesi için yolunda cihad etmeye, şeriatini aziz kılmaya ve dinine yardım etmeye daha evlâyım...
Andolsun ki, gerçek imam (önder) Allah'ın kitabıyla amel eden, adalete sarılan, hakka boyun eğen ve kendisini sadece Allah'a adayan kimsedir.
Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: 'Her kim Allah'ın haramını helal bilen, ahdini bozan, Resulünün sünnetine muhalif
olan, Allah'ın kulları arasında günah ve haksizhk yapan zalim bir yönetici görür, ameli veya sözüyle ona karşı çıkmazsa, Allah-u Teâla böyle bir adamı da o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar.
Ey insanlar bilin ki , bunlar (Beni Ümeyye) Allah'a ibadet edecekleri yerde şeytana kulluk ettiler. Fesadı yayıp, ilahî sınırları aştılar... Allah'ın haramini helal, helalini de haram kıldılar. Ben müslüman toplumu hidayet etmeye ve onlara önderlik yapmaya, ceddimin dinini değiştiren fasidlerden daha layığım...
Halk zil let ve utanç dolu bir hayat sürdürmek-tedir. Hak iizere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Işte böyle bir durumda mü'min, Allah'ına kavuşmayı iste-melidir. Ben böyle bir ortamda ölümü saadet biliyorum, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık...
Izzet yolunda ölmek, ebedî bir hayattır, zilletle yaşamak ise ölümden başka bir şey değildir. Hakkı diriltme ve izzetli hayata ulaşma yolunda ölmek, bana çok kolaydır. Ben ölümden korkmuyorum. Beni ölümle mi korkutuyorsu-nuz? Merhaba Allah yolunda ölmeye...
Şu rezil oğlu rezil, haramzade oğlu haram-zade bana, kılıçla (ölümle) zillet arasında seçenekli olduğumu haber verdi; Hüseyin nerede, zillet nerede? Hüseyin zillete tahammül eder mi?! Allah ve Peygamber, bizim için zilleti beğenmez.
Dünyadaki bütün mü'minlerin hiçbiri Hüseyin'lerin zillete boyun eğmesini sevmez-ler... Izzete ulaşma ve hakkı diriltme yolunda ölmek ebedî bir hayattır, zilletle yaşamak ise, ölümden başka bir şey değildir...
Ben azgınlık, fesad ve zulüm etmek için bu harekete başlamadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, marufu (iyiliği) emir, münkeri ise nehyetmek (kötülükten kaçındırmak), ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali'nin (a.s) yolunu ihya etmek için kıyam ettim...
Gerdanlık kızların boynuna yakıştığı gibi, ölüm de insanoğluna yakışır. Yakup, Yusuf'u görmeği arzu ettiği gibi, ben de atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana, varacağım bir katligâh tayin edilmiştir...
Allah'ın kaza kalemiy-le yazılmış olan böyle bir günden kurtuluş yok-tur. Allah'ın rızası biz Ehl-i Beyt'in rızasıdır; verdiği belalara karşı sabrederiz ve 0, gerçek sabredenlerin mükafatını verecektir bizlere...
Allah'ım! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim sensin... Nice gam ve musibetleri sana şikayet ettim,
başkalarından ümidimi kesip, sana yöneldim ve sen o gamla üzüntüyü gider-din... Her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de sensin..."
jşte, görüldüğü gibi Hz. Hüseyin (a.s), ceddi Resulullah'a (s.a.a) uyarak zillete boğun eğmedi ve her asıra örnek olan tarihî kıyamını başlattı; olayların akışı da Imam Hüseyin'in (a.s) aldığı kararin isabetii ve yerinde olduğunu gösterdi.
Çünkü İmam Hüseyin'in (a.s) o şekildeki şehadeti, Ehl-i Beyt'in mazlumiyeti ile hakkaniyetini temsil etmiş ve şehadetinden sonra on iki yıl boyunca kıyamlara ve ayaklanmalara neden olmuş,
Imam Hüseyin'in (a.s) hayatında kimsenin müracaat etmediği ev, beşinci ve altıncı imamların (Imam Muhammed Bakır ve Cafer Sadık) zamanlarında nisbeten oluşan emniyet ortamı sonucu, şiilerin Islam topraklarının dört bir yanmdan akin yaptığı merkez haline gelmişti.
Ondan sonra şiilerin sayısı günden güne çoğaldı, hakkaniyet ve nuraniyetleri dünyanın heryerinde parlamaya başladı. Zira Imam Hüseyin'in kıyamı, kendisinin şehadeti, ama mektebinin korunmasiyla sonuçlanan ve akide uğruna yapilan bir hareketti.
Bu mektep takipçilerinin, tarih boyu zalimlerin bunca zulüm ve baskılarına ragmen kendi varhklarini sürdürmelerinin sırrını da, direniş için böyle güçlü bir manevi faktöre ve fedakârlığa sahip olmalarmda aramak gerekir.
Bütün bunlar Imam Hüseyin'in (a.s) kahramanlık, fedakârlık ve şehadetinin semeresiydi. İmam Hüseyin (a.s) hayattayken halkın kendisine müracaat durumu, şehadetinden sonra on dört asır boyunca müşahede edilen ve her geçen yıl daha bir genişleyip, derinleşen durumla (Ehl-i Beyt Mektebine olan ilgiyle) mukayese edilirse, Hz. Hüseyin'in (a.s) verdiği kararın ve başlattığı kıyamın ne denli isabetli olduğunu açıklığa kavuşturacaktır.
Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, hem önceki dönemlerde gerçekleştirilen olaylara ışık tutarak İslamî hilafetin, Yezid gibilerinin saltanatina dönüş-türülmesinden sorumlu olanları tanıttı ve hem de kendinden sonra kiyamete kadar gelecek olan ümmetlere kurtuluş gemisi, hidayet ve nur çerağı oldu.
Nitekim bu kıyamı, önderinin şahsiyetiyle tanıyan ve ona yapilan zulümlere dayanamayıp,onunla manevi bir bag kuran ve böylece düşmanlarına karşı kalbinde nefret taşıyan bir insan, hakkı tanımak için büyük mesafeler katetmiş sayılır. Bunun yanısıra benimsediği gerçekleri savunmak için cihad ve fedakârlık ruhuyla donanmış olur.
Insanlik tarihinin en canli ve en heyecanli cesaret ve yiğitliklerine örnek olan Hüseynî kıyamın önemi, sadece her yil milyonlarca insanin en güçlü ve hırçın duygu dalgalarını kendi etrafında harekete geçirmesi ve her merasimden daha aktif ve etkili merasimler sergilemesi değil, Imam Hüseyin (a.s) kiyamimn en önemli boyutunun tertemiz dinî, insanî ve kitlesel duygular olmasi ve bundan başka da bir etken ve amilin olmamasidir.
Bu yiice ve tarihî kıyamı anma münasebetiyle gerçekleştirilen görkemli merasim ve gösterilerin, hiç bir mukaddime ve tebliğ faaliyetlerine ihtiyaci olmadı-ğı gibi, bu kıyamın anısına tertiplenen merasimler, her yil bir önceki yıldan daha canli, daha aktif ve daha çoşkulu bir şekilde önemle gerçekleştirilmektedir.
Işte bu yüzden de, bu kıyamın özel bir yeri olup, gerçe-kleşen bütün kıyamlar arasında herhangi bir benzerine rastlamlmamaktadır.Bilindiği gibi Şia aleminin, Ehl-i Beyt imamlarının özellikle de Hz. Hüseyin'in (a.s) anısını ihya etmeğe çalışması kuşku götürmez bir gerçektir.
Ancak bu anma törenleri, köksüz bir hissî davranışın ifadesi de-ğil, geçmişte Ümeyye oğulları, şimdi ise Amerikancı İslam savunucuları tarafından sunulan saptırılmış Islam anlayışı karşısında, Resulullah'ın (s.a.a) getir-diği Hakiki Islam'ın savunulması yolundaki ilahî haykırış ve kıyamın unutulmaması içindir.
Bu yüzden Hüseynî kıyamı anmak, sürekli olarak ümmetin gafletten çıkmasına vesile olmuş ve onların zalim halifeler ve hükümdarlar tarafından gerçekleş-tirilen, Islam'ı saptırma amaçlı çaba ve desiselerine karşı sergiledikleri direniş ve mücadelede itici bir güç olmuştur.
jşte bunun içindir ki Ehl-i Beyt imamları, ashabına Hz. Hüseyin'in (a.s) yasını anmayı emretmiş, kendileri de bizzat amel ve sözlerinde buna özel bir itina göstermişlerdir.
Fakat bu arada Islam düşmanları, müslümanların birlik ve beraberliğine karşı olan yabancı güçler tarafından, bazı sorular ortaya atılmıştır. Amaçları, Şiî müslümanları bid'at olan bir işe girişmek, Islam ve Sünnet-i Nebeviyye'de mevcut olmayan, hatta bundan nehyedilen bir işi yapmakla suçlamak ve bu vesileyle birtakım saf müslümanların zihinlerini bulandırmaktır.Nitekim bazı gafil müslümanlar ve her sözü körü körüne kabul eden cahil insanlar da böyle bir şeyin meşru olup olmadığı hakkinda şüpheye düşmüşlerdir.
Islam'ı Ehl-i Beyt (a.s) kanaliyla ogrenmeyenler, Hz. Hüseyin'e (a.s) yas merasimi diizenlemeyi bir bid'at sayabilir, hatta Beni Ümeyye'ye uyarak Hz. Hüseyin'in şehadet gününü bayram olarak kabul edebilirler, böylece Hz. Resulullah'i (s.a.a) ve Fatıma-tüz Zehra'yı rencide edip, Ehl-i Beyt'e yapilan cinayetlere ortak olabilirler. Nitekim, Hz. Imam Zeyn-ul Abidin'in (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"And olsun Allah'a, eğer Resulullah (s.a.a) biz Ehl-i Beyt hakkinda yaptığı (bunca iyi) tavsiyeler yerine, bizimle savaşılmasmı bile emretseydi, bu yaptiklan cinayetlerden fazlasini yapamazlardi..."
Ama Resul-i Ekrem'in (s.a.a) tavsiyelerine uyup, Kur'an ve Ehl-i Beyt'e sarılanlar, bize ulaşan binlerce hadisten bu kitapta sadece az bir kısmı sözkonusu edilen sahih hadisler gereğince Resulullah'ın (s.a.a) siinnetine uyarak, her yil Hz. Hüseyin'in (a.s) şehadet yıl dönümünde yas merasimleri tertipleyip, o Imam'a yapilan zulümlere ağlar ve düşmanlarına lanet okurlar. Böylece amel ve fikir açısından Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine (a.s) bağlı olduklarını ve düşmanlarından berâat ettiklerini bildirirler.
Bizim bu kitabi kaleme almadaki gayemiz; mezkur konuyu hem Şia ve hem de Ehl-i Siinnet'e göre Resulullah'm (s.a.a) sünnetine uygun olup olmaması açısından değerlendirip, bunun bid'at olmadığını bilakis, Nebevî Sünnet'le tarn bir uyum sağladığını ispatlamak için her iki grubun hadis ve siyer kitap-larmdan Resulullah'm (s.a.a) bu hususla ilgili siret ve davranışlarını içeren hadislerden bazılarını aktarmaya çalışıp, sonuç ve kararı okuyucuya bırakmaktır.
Bu kitapta, Tarih ve Maktel kitaplarmdan özetle derlenen ve "Aşura Günü Ne Oldu" başlığı altında Aşura günü meydana gelen olayları, Imam Hüseyin (a.s) Me ashabimn sözlerini ve yiğitliklerini analtan yazidan sonra, hadis ve siyer kitaplarmdan getirdiğimiz hadisler iki bölümde ele alınmıştır:
a) Ehl-i Beyt İmamları ve Hz. Hüseyin'e (a.s) ağlamak
b) Ehl-i Sünnet kitapları ve Hz. Hüseyin'e (a.s) ağlamak
Sözkonusu hadislerde Hz. Hüseyin'in (a.s) kiyam ve şehadetinin, Islam'da ve Resulullah'm (s.a.a) ya-mnda özel bir yeri olduğu, o hazretin
şehadetine ağlamanın, yas merasimleri tertiplemenin, kendisinin ve yarenlerinin karşılaştığı musibetlerin hatıratını zin-de tutarak, unutmamaya çalışmanın, tamamen Allah'ın rıza gösterdiği bir iş olduğu ve öncelikle Hak Teâla'-nın bunu teşvik ettiği, daha sonra da pratiğe geçirile-rek, Nebevî bir sünnet haline geldiği ve bu sünnetin Ehl-i Beyt imamları (a.s) tarafından da aynen takip edildiği vurgulanmıştır.
Öte yandan bütün bunlar henüz bu büyük musibet-ler meydana gelmediği bir zamanda vurgulanmıştır ki o musibetleri, Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'i (a.s) kendi gözleriyle görselerdi acaba nasıl davranırlardı? Bunun tasavvuru bile insana oldukça güç geliyor ve insan ağlamadan edemiyor.
Hüseyin'e yerler ağlar, ğökler ağlar Betül-ü Murtaza, Peyğamber ağlar.
Evet, Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'i, Imam Hüseyin'in (a.s) hakhhk ve mazlumiyetini, Kerbela olayimn gerçek mahiyetini ve bu kıyamı canlı tutmada müslümanların üzerine ne gibi görevler düştüğünü açıklamışlardır.
Imam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin mazlumiyet ve şehadeti alemlerin mülk ve melekutunu etkilemiş ve turn varhk alemi o mazlum şehitlere,özellikle de Imam Hüseyin'e (a.s) yas tutmuş ve göz yaşları dökmüşlerdir.
Bununla birlikte, müslümanlık iddiasın-da bulunan kimselerin bu acı olay karşısında lakayd davranmaları nasıl düşünülebilir? jşte Kerbela kıyamını, Hüseyin'i (a.s) ve Kerbela şehitlerini anmak, tüm yüce değerleri, hak ve hakikatı anmak demektir.
Bir Hüseyin (a.s) ki, her an zulme kıyam etmede.
Bir Hüseyin ki, her an zulme uğrayanlara güç-kuvvet vermede.
Bir Hüseyin ki, her an zulme karşı durmada, her an hakkı izhar etmede.
Bir Hüseyin ki, şehadetinden sonra yüzyıllar geçtiği halde, sevenlerinin gönüllerinde.
Bir Hüseyin ki, anıldıkça şehid olmada; şehadet aşkını öğretmede.
Bu yüzden Aziz Peygamberimiz (s.a.a) ve tahir imamlarımız, Imam Hüseyin'in (a.s) adını ve Kerbela şehitlerinin kahramanca hatırasını canlı tutmanın, en değerli ibadetlerden biri olduğunu vurgulamışlardır.
Zira Imam Hüseyin'in (a.s) şehadeti olayının anılması, kalp temizliğinin ve itikadın yeniden yüce bir dere-ceye vardırılması demektir ki, ibadetin ta kendisidir ve Kerbela kahramanının musibet vakıasını tekrarlamak gaflette bululanları uyandırmaya sebep oldu-ğundan, saadetin yüce bir derecesidir.
Her ne kadar Kerbela vak'asim anlatan dil, elem şimşeğinden bir can yakıcı alevse ve Kerbela şehit-lerinin hâlini yazan melâl dağıtıcı kalem, keder yayından fırlayan gönül delici bir ok ise de, o can yakıcı alev dile gelince, muhabbet erbabimn sinesin-den başka, harlayıp yalin bir halde gelecek ateş ocağı bulamaz ve gönül delici ok havada uçunca, vefa sa-hiplerinden başka gönüllerde nişane bırakmaz.
Burada, Imam Hüseyin'in (a.s) insanhk alemine hitap eden ve o şehitler serverinin son sözlerinden olan bu şiiri ve buyruğuyla sözümüze son veriyoruz:
"Eğer bu dünya mail, bazilarimn nazannda değerli sayılıyorsa,
Allah'm mükâfat dünyası daha yüce ve değerlidir.
Eğer dünya mail ve serveti bir gün ondan ayrılmak için toplanmışsa,
Insanın böyle bir servet için cimrilik yapmamasi gerekir.
Eğer rızıklar takdir edilmiş bölünmüşse, Insanın servet elde etmekte, ihtirasimn az olmasi daha iyidir.
Eğer bedenler ölüm için yaratılmışsa, İnsanın Allah yolunda öldürülmesi daha üstündür."
"Ey Muhammed (s.a.a) hanedanı, Allah'm selamı üzehnize olsun; ben en yakın zamanda aranızdan aynlacağım."
Ve selam olsun hidayete varanlara; sözü duyup da ğüzeline uyanlara.
Musa GÜNEŞ
1.Bölüm
AŞURAGÜNÜ NEOLDU?
Ey göz, yaşla dolup taş, ağla ağla durmadan.
Çünkü kim ağlayacak şehitlere sonradan.
Ağla o kervana ki, takdir ile yürüyor.
Ahde vefa etmeye, ölüm onu sürüyor.
AŞURAGÜNÜ NEOLDU?
Hz. Hüseyin (a.s), 72 kişilik küçük ordusuyla tari-hin en büyük fedakârlık ve yiğitlik destanını gerçek-leştirmeye hazırlanırken, 120 bin kişilik zulüm ve fesat ordusu, zalimlerin rızasını kazanabilmek için, tarihin en çirkin cinayet tablolarından birini oluştur-manın çabası içindeydiler.
Bir taraftan tarihin sayfalarında yiğitlik, fedakârlık, iman, cihat ve hak uğruna her şeyinden geçmenin sadıkane örneğini oluşturmak için cennet gençlerinin efendisi, Resululah'ın (s.a.a) yadigârı Hz. Hüseyin'in (a.s) komutanlığında toplanan az bir grup, diğer tarafta ise dünya ve makam sevgisi, zalimlerden korkmak, çeşitli batıl
taassuplar, kinler, cehaletler vb. batil saiklerle hareket eden ve zuliim ve fesat güçle-rinin hedeflerini amelen simgeleyen bir ordu karşı karşıya gelmişlerdi.
Adeta bu günde Islam ümmetinin ve tarihin ge-lecekteki akışının takdiri belirlenecekti. Öz Muham-medî İslam'ı yaşamak isteyenlerle, Islam adı altında zulüm ve fıska dayanan nizamların sunduğu saptı-rılmış İslam'ı yaşamak istiyenlerin safları birbirinden ayrılacaktı.
Böylece bu iki çizgi ve yolun birbirinden farklı olduğunu anlamakta güçlük çekenler, alternatifi olmayan iki zıt yoldan birini seçmek zorunda kala-caklardı. Bunun gerçekleşmesi için, Islam beldelerini uyandıracak bir şok lazımdı. Bir ilahî kan ve sağlam-lığında şüphe edilmeyen bir hareket gerekliydi...
Işte Hüseynî kıyam, sönmeye yüz tutmuş olan Islam çerağını yeniden nurlandırarak, Islam ağacının kurumasını önleyecek böyle bir hareket idi. Hz. Hüseyin (a.s) diyordu ki: "Eğer Hz. Muhammed'in (s.a.a) dini, benim kanım yere dökülmeden hayatını sürdüremeyecekse, ben şehadete hazırım."
Bu ilahî kıyamı etraflıca incelemek için, kıyamdan önceki olayları, kıyamın başlamasından sonuna kadar vuku bulan hadiseleri ve kiyamdan sonra meydana gelen hakikatları incelemek
gerekir. Ama hiç şüphesiz bu kıyamın zirvesini, Aşura günü vuku bulan hadiseler oluşturmaktadır. jşte bu makalede, o gün vuku bulan olaylar anlatılacaktır.Şimdi bu kiyamm öyküsünü birlikte okuyahm:
Hicri 61. yihn Muharrem ayinin onuncu günü yani Aşura günü sabah namazından sonra, Hz. Hüseyin ordu komutanlarimn her birinin vazifesini belirledi. Diğer tarafta, Ömer ibn-i Sa'd da ordusunun saflarını düzeltmekle meşguldu. Imam'in (a.s) gözü kalabalık düşman ordusuna takılıp, karşısındaki insan selini görünce, ellerini duaya kaldırarak, Mabuduna şöyle bir münacaatta bulundu:
"Allah'im! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim Sensin. Kalpleri zayıflatan, kurtuluş yollarını kapatan, dostlan kaçıran, düşmanları sevindiren nice gam ve musibetleri Sana şikayet ettim, başkalarından ümidimi kesip, Sana yönel-dim.
Ve Sen, o gam ve üzüntüyü giderdin, onlari sen izale ettin. Her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de Sensin."Aşura günü, Imam'ın ashabının düşman ordusuna yaptıkları hitabelerin yam sira, bizzat kendisi de hedefini açıklamak, kıyamındaki ilahî mesajını gafil insanlara ulaştırmak ve orada hazir bulunan halka hiicceti tamamlamak amaciyla, defalarca düşman ordusunun karşısında durup, tarihî hutbeler irad etmiştir.
Ordusunun saflarını düzene soktuktan sonra, Imam (a.s) atma binerek Omer Sa'd'in ordusunun karşısında durup, ilk konuşmasını şöyle yaptı:"Ey Insanlar! Beni dinleyin. Üzerime düşen sizlere öğüt ve nasihatimi dinlemedikçe ve bu bölgeye gelmemin sebebini öğrenmedikçe, savaş hususunda acele etmeyin.
Eğer delilimi kabul edip, sözümü tasdik eder de bana hak verirseniz, saadet yolunu bulmuş olursunuz ve savaş için de hiç bir sebep kalmaz. Eğer delilimi kabul etmez-seniz; yaptığınız işin daha sonra gam ve üzüntü-nüze sebep olmaması için, dostlarınızı bir araya toplayarak düşünüp taşının ve sonra, hakkımda aldığınız kararı uygulayın. Bana göz açtırmayın. Şüphesiz benim yardımcım Kur'an'ı indiren Allah'tir; salih kullarm yardımcısı O'dur.
Ey Allah'm kullari! Allah'tan korkun, dünya-ya karşı ihtiyatlı davranın; eğer bütün dünya bir kişiye kalacak veya bir kişi orada sürekli kalacak olsaydı, peygamberler bâki kalmaya
daha layıktı, rızaları celbedilmeye daha evlâ ve böyle bir hük-me daha uygun olurlardi. Ancak Allah-u Teâla dünyayı fani olmak için yaratmıştır; yenileri eskir, nimetleri zail olur, sevinci ise kararir (gam ve üzüntüye dönüşür).
Dünya engebeli bir men-zil ve geçici bir evdir. Öyleyse ahiretiniz için azık toplayin; en güzel azık ise sakinmaktir; Allah'tan sakinin ki, kurtuluşa eresiniz.
Ey insanlar! Allah-u Teâla dünyayı, ehlini halden hale sokan, fena ve zeval yurdu kıldı. Aldanan kimse, dünyaya aldanan ve bedbaht kişi de, ona bağlı olan kimsedir. 0 halde, sakın bu dünya sizi aldatmasın. Dünya kendisine itimat edenin ümidini kestiği gibi, tamah edenlerin de umudunu boşa çıkarır.
Sizlerin bir iş için toplandığınızı görüyorum; bu işle Allah'ı gazaplandırdınız. Derken, Allah da rahmetini sizin iizerinizden kaldırdı ve size azabını gerekli kıldı. Rabbimiz ne güzel bir Rabbdır, siz ise ne kötü kullarsınız.
Allah'm emrine uymaya ikrar ettiniz ve elçisi olan Hz. Muhammed'e (s.a.a) de iman ettiniz. Ama daha sonra torunlarını ve Ehl-i Beyt'ini öldürmek için saldırıya geçtiniz. Şeytan, sizin çevrenizi kuşat-mıştır; böylelikle de size, yüce Allah'ı hatırla-mayı
unutturmuştur. Allah sizi ve dileğinizi he-lak etsin. "Biz, Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."İmam (a.s), daha sonra şöyle buyurdu:
"Bunlar inandıktan sonra kâfir olanlardır. Bu zalim kavim, Allah'ın rahmetinden uzak olsun."
Hz. Hüseyin (a.s), hutbenin üçüncü bölümünde kendini tanıtarak, onlara şu şekilde nasihat ve öğüt verdi:
"Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, Hürrmetimi gözetmemeniz size câiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim?
Ben, herkes-ten önce Allah'a iman eden ve Peygamber'in risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-uş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar, benim amcam değil midir? Peygamber'in, benim ve kardeşim hak-kındaki: "Bu ikisi, cennet gençlerinin efendileri-dir." sözünü duymamış mısınız?
Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler bir gerçektir. Allah'a andolsun ki, Allah Teâla'nın, yalancıya gazab ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylemiş değilim.
Eğer beni yalanlarsanız, şimdi müslümanların arasında Peygamber'in ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlardan soracak olursanız, size söylerler.
Cabir ibn-i Abdullah-i Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl ibn-i Sa'd-i Saidi, Zeyd ibn-i Erkam ve Enes ibn-i Malik'ten sorun, öğrenin; şüphesiz onların hepsi, Resulullah'ın benim ve kardeşimin (Hasan'ın) hakkında buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler, sizi kanımı dökmekten alıkoymuyor mu?"
Bu arada Şimr ibn-i Zil Cevşen bağırarak dedi ki: "0 kalbiyle değil de, diliyle Allah a ibadet ediyor, ne söylediğini bilmiyor." Habib ibn-i Mezahir, Imam'ın (a.s) ordusunun adına ona şöyle cevap verdi:
"Hayır, Allah'a diliyle ibadet eden ve tarn bir sapıklık içerisinde olan sensin. Evet, ben çok iyi biliyorum ki sen, mevlam Hüseyin'in (a.s) buyurmuş olduğu şeyden korkmuyorsun. Çünkü Allah, pâk olmayan kalbini müHürrlemiş, taş gibi yapmıştır."
Imam Hüseyin (a.s), sözlerine şöyle devam etti: "Ben ve kardeşim hakkında Peygamber'in buyurduğu bu sözde şüpheniz varsa, benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumdan da mı şüphe ediyorsunuz?
Allah'a andolsun ki, doğu ve batı arasında (bütün dünyada), sizin ve dışınızdakiler arasında da Resulullah'ın benden başka torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal ya da (sizde açtığım) bir yara karşılığında mı, beni cezalandırmak istiyorsunuz?"
İmam Hüseyin'in (a.s) sözü bu noktaya varınca, Kufe ordusu tarn bir sessizlik içerisinde idi ve onlardan hiçbir tepki ve cevap müşahede edilmiyordu. Sonra Imam (a.s) kendisini davet eden ve Ömer-i Sa'd ordusu içerisinde olan ünlü kişilerden birkaçına hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Şebes ibn-i Rib'i, ey Haccar ibn-i Ebcer, ey Kays ibn-i Eş'as ve ey Yezid ibn-i Haris! "Meyvalarımız yetişmiş, çevremiz (bağ ve bahçelerimiz) yeşermiştir ve senin emrinde olacak donanmış bir ordu da hazırdır" diye mektup yazan siz değil miydiniz?! Söz ve ahdinizi unuttunuz mu?"
Onlar, "Biz böyle bir şey yazmadık" diye İmam'ın sözlerini inkar ettiler. İmam (a.s), "Hayır!
Vallahi siz böyle yazdınız." dedi. Bu arada Kays ibn-i Eş'as, yüksek bir sesle: "Biz ne dediğini bilmiyoruz. Niçin amcan oğlu Yezid'e biat etmiyorsun? Biat ettiğin takdirde, sana karşı istediğin ğibi davranılacak ve sana en ufak bir zarar bile gelmeyecektir." dedi. İmam Hüseyin (a.s), ona cevaben buyurdu ki:
"Ey Kays! Sen, Haşimoğulları'mn senden Müslüm'ün kanından başka bir kan mi istemelerinden korkuyorsun? Hayir, Allah'a and- olsun ki, ben onlara zillet elini vermeyeceğim ve köleler gibi de, onlarin önünden kaçmayacağım. Rabbimiz olan Allah'a sığınırım."
Kufe ordusu Imam'in sözlerine mızrak ve ok atarak cevap verdiler. Daha sonra Imam (a.s) bineğinden inerek, bineğin yularını Akabet ibn-i Sem'an'a verdi ve geriye döndü.
Küfür ordusundan olan Abdullah ibn-i Havze-i Temimi ileri çıkıp, Jmam'ın ashabına hitaben yüksek bir sesle "Huseyin sizin aranizda mi?" diye sordu. İmam'ın (a.s) ashabindan birisi "Evet, Hüseyin buradadir. Ne istiyorsun?" diye cevap verdi. Abdullah ibn-i Havze Imam'a hitaben şöyle dedi: "Ey Hüseyin! Seni cehennemle miijdeliyorum!"
İmam Hüseyin (a.s) "Yalan söyledin; çünkü ben bağışlayıcı, kerim, itaat edilen ve şefaat kabul eden Allah'a doğru ğidiyorum; sen kimsin?" buyurdu. Abdullah "Ben Havze'nin oğluyum" dedi. Bunun iizerine Imam (a.s) ellerini kaldırarak şöyle dua etti: "AUah'im, onu cehenneme sok."
Abdullah ibn-i Havze, Imam'in bu duasina öfkelenerek atını Imam'a doğru mahmuzladı. Atın ayağının bir taşa takılması sonucu, Abudullah ibn-i Havze yere yıkıldı ve ayağı eyerin üzengisine takıldı. At, ürkerek onu arkasında sürükledi ve çöldeki taşlara çarparak, bedenini parçalanmış ve yarı canlı bir halde ateş yakılmış olan bir çukura attı.
Ömer ibn-i Sa'd'in piyade birliklerinin komutam o-lan Mesruk ibn-i Vali-i Hazremi bu manzarayi görün-ce, geri dönerek kendi askerlerine ulaştı ve dedi ki: "Hayir; Allah'a andolsun, ben hiçbir zaman Resulul-lah'm Ehl-i Beyti'yle savaşmayacağım. Çünkü, onla-rın Allah katinda yiice makamlan ve değerleri var."
Daha sonra Zuheyr ibn-i Kayn Imam'in yanina gelerek Kufelilerle konuşmak için izin istedi. imam Zuheyr'e izin verdi. Zuheyr, Ömer ibn-i Sa'd'in ordusunun karşısında durarak yiiksek sesle şöyle dedi:
"Ey Kufe halkı! Sizi Allah'm azabindan sakindinyorum; müslümanın müslüman karde-şine nasihat etmesi gerekir ve bu ana kadar bizler din kardeşiyken ve aramıza kılıç girme-mişken bu bağı kesmeyelim. Ancak aramıza kılıç girdiğinde, biz bir iimmet ve siz de başka bir iimmet olacaksınız.
Bilin ki, Allah-u Teâla nasıl davranacağımızı göstermek için biz ve sizi Resulullah'm Ehl-i Beyt'iyle imtihan ediyor. Yezid ve Ubeydullah ibn-i Ziyad gibi azginlara itaat etmekten sakm-manizi ve Resulullah'm (s.a.a) evlatlarma yar-dim etmenizi istiyorum.
Aksi takdirde, çok geç-meden gözlerinizi yuvalarından çıkaracak, el ve ayaklarınızı bağlayacak ve bedenlerinizi hur-ma ağaçlarına asacaklardır."
Ömer ibn-i Sa'd'ın ordusu ona çirkin sözler söyleyerek, Hz. Hüseyin ve yarenlerini öldürmedikçe veya Ibn-i Ziyad'a teslim etmedikçe bu savaştan vazgeçmeyeceklerini ifade ettiler. Zuheyr dedi ki:
"Vallahi Fatima'nin (s.a) evlatlan, Siimey-ye'nin çocuklarından dostluğa daha layıktırlar. Onlara yardim etmiyorsaniz, bari savaştan uzak durun."
Bu sırada Şimr, Zuheyr'e doğru bir ok atarak dedi ki: "Sus, Allah sesini kessin. Boş laflarmla bizi yordun." Zuheyr cevap olarak Şimr'e hitaben şöyle dedi:
"Ey Şimr! Ben seninle konuşmuyorum; çünkü sen, insan değilsin. Senin, Kur'an'dan doğru dürüst, hatta bir ayet bile bildiğini sanmıyorum. Kıyamette seni rezillik ve cehennem ateşiyle mujdeliyorum."
Şimr ise "Çok ğeçmeden Allah seni ve imamini öldürecektir." diyerek öfkeyle cevap verdi. Zuheyr de "Beni ölümle mi korkutuyorsun? Allah'a andolsun ki, Hüseyin'in yanında ölmek benim için sizinle ebedi yaşamaktan daha iyidir." diyerek Şimr'in sözlerine karşılık verdi. Daha sonra tekrar orduya hitap ederek dedi ki:
"Ey Allah'm kullari! Dikkatli olun; bu alçak adam sizi dinden çıkarmasın. Vallahi Muhammed'in (s.a.a) şefaati, evlatlarını ve yar-dimcilarim kılıçtan geçirip, öldürenlere ulaş-mayacaktır."
Bu arada, Imam Hüseyin'in (a.s) ashabından birisi, Zuheyr'e şöyle dedi: "Ey Zuheyr! Sen, Firavun-oğulları'nın mü'mini ğibi onlara nasihat ettin. Allah seni mükâfatlandırsın."
Sonra âbid ve zahid bir kişi olan, meşhur Kur'an kârilerinden sayılan ve kavmi arasında yüce bir
makama sahip olan Bureyr ibn-i Huzayr, Kufelilere nasihat etmek için Imam Hüseyin'den (a.s) izin istedi. Imam izin verince, Bureyr savaş meydanına giderek şöyle dedi:
"Allah, halkı diniyle müjdelemek, hidayet ederek kendisine davet etmek ve insanlarm yolunu aydmlatan yanan bir ışık olması için Muhammed'i (s.a.a) peygamber olarak gönderdi. Bunlar, peygamberin evlatlarıdırlar; hangi hakla suyun yolunu onlara kapadmiz."
Kufeliler cevap olarak "Ey Bureyr! Bitir sözünü. Vallahi Hüseyin, hiç kimsenin susuz kalmadigi bir şekilde susuz kalacaktir." dediler. Bureyr ise sözle-rine şöyle devam etti:
"Ey insanlar! Muhammed'in mesajimn izleri sizin aranızdadır ve bunlar, Peygamber'in Ehl-i Beyt'idirler; o halde onlara nasıl davranacağı-nıza bakın."
Kufeliler, "Hüseyin Ubeydullah ibn-i Ziyad'm emrine teslim olsun, sonra nereye isterse gitsin." dediklerinde, Bureyr onlara şöyle dedi:
"Vay halinize ey Kufeliler! Jmamim Hüseyin'e gönderdiğiniz mektuplarda, can vermeye hazır olduğunuzu yazdığınızı unuttunuz mu? Şimdi Hüseyin ve ashabı davetinize olumlu cevap vererek, sizlere
yardıma koştu. Onları Ibn-i Ziyad'a mi teslim edeceksiniz? Resulullah'm evlatlarına böyle mi davranıyorsunuz? Ne kadar alçak insanlarsınız sizler?! Allah Teâla kıyamette sizleri susuz bıraksın."
Bu sirada Kufelilerden birisi "Ey Bureyr! Neden bahsettigini bilmiyoruz." diyerek Bureyr'i sustur-maya çalıştı, ama Bureyr sözlerine şöyle devam etti:
"Gerçek yüzünüzü bana gösterip, sizleri daha iyi tammami sağlayan ve beni aydınlatan Allah'a şükür ediyorum. Allah'im! Ben bu kavmin yaptiklarmdan uzağım ve sana sığınıyorum. Allah'im! Bu insanlara, yaptıklarıyla senin karşında hazır olduklarında, baş aşağı oluncaya kadar sürekli bela ver ve gazap et."
Bureyr'in sözleri buraya ulaşınca, Kufeliler onu oklarma hedef ettiler ve Bureyr kendi safina geri döndü. Daha sonra Imam Hüseyin (a.s), atını ileri sürerek Kufelilerin karşısında durdu ve elindeki Kur'an'ı başının üzerine koyarak şöyle buyurdu:
"Ey Insanlar! Bizimle sizin aramzda Allah'm kitabi ve ceddim Resulullah'm siinneti hakem olsun. Bilmiyor musunuz ki, üzerimdeki gömlek, elimdeki bu kılıç ve kalkan Resulullah'a aittir."
Kufeliler, Imam Hüseyin'in (a.s) sözlerini doğrula-dıklarında, İmam "Ey Kufe halkı! Öyleyse sizi benim-le savaşa sürükleyen şey nedir?" diye buyurdu. Kufe-liler "Emir Ubeydullah ibn-i Ziyad'a itaat etmektir." diye karşılık verdiklerinde, Imam (a.s) şöyle buyurdu:
"Böyle bir kişiye biat eden ve kılıçlarını bize çeken, Allah'ın düşmanlarının dostları olan, aramzda ne bir adaleti uygulayacak ve ne de kendilerine yeni bir ümit bağlayabileceğiniz kim-selere destek olan siz gibilerinin elleri kesilsin.
Zalimlerin kihcinin sizlere hükmettiği ve zalim-lerin zulumlerinin yeryüzünü kuşattığı bir du-rumda, Resulullah'm Ehl-i Beyt'inden yüz çevirdiniz. Yazıklar olsun size; Allah'm kitabını unuttunuz ve buyruklarmi tahrif ettiniz.
Sizler, şeytanın izleyicisi olan günahkârlar grubunu izlemektesiniz. Resulullah'm (s.a.a) sünnetlerini söndürmektesiniz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i olan bizleri bıraktınız ve bize uyma-dınız.
Vallahi ahdinden dönmek, sizin eskiden beri siiregelen adetinizdir. Yaşantınızın temeli bunun iizerine kurulmuştur. Doğrusu ahdinden dönmek, sizin benliğinizde kök salmıştır. Ve onun meyvesi bize acı ve gasıplara ise tatlıdır.
Bilin ki, şu reziloğlu rezil (Ibn-i Ziyad), beni savaşla zillet arası iki yolda bırakmıştır ve biz zillete boyun eğmeyiz. Çünkü Allah-u Teâla, Resul'ü, mü'minler, temiz kimseler ve zamanın izzetli kimseleri, bu alçaklığı ve zilleti bizim için hoş görmezler.
Bizim, zamanın zalimlerinin itaatini, yiğitlerin katligâhına tercih etmemizi kabul etmezler. Şimdi ben, Ehl-i Beytim ve sayıları az olan dostlarımla, Allah yolunda kıyam etmiş ve şehadeti canımla satınalmışım.
Ey insanlar! Allah'a andolsun, bundan sonra süvarinin bineğe binerek, meydanda gezdiği süre miktarınca dünyada kalırsınız. Bu sözü babam, ceddim Resulullah'tan bana nakletmiştir.
Şimdi ey Hürr, kendi işinize bakın ve topla-narak işi bitirin. Ancak bilin ki, Hüseyin'in ümi-di ancak yüce Allah'adır. Çünkü hayatı, Allah'ın kudreti elinde olmayan kimse yoktur. Doğrusu benim Allah'ım sırat-ı müstakim üzeredir."
Sonra Imam Hüseyin (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) büyük sahabilerinden olan Fervet ibn-i Mesik-i Muradi'nin şu şiirlerini okudu:
"Ey millet! biz sizi yenersek, bu bizim şanımızdır.
Ve eğer yenilirsek bilin ki yenilmiş değiliz.
Eğer öldürürsek zafer bizimdir.
Ve eğer öldürülürsek yine zafer bizimdir.
Biz korkak insanlar değiliz.
Biz dünyanın cesurlarının efendileriyiz.
Öldürülürsek şehadet ve fedakârlık günümüz gelmiştir.
Doğrusu ölüm, pençelerini bir halkın üzerinden çekip, diğerlerinin üzerine doğru uzatır.
Geçmişler geçip gittikleri gibi, bugün de bizim ve dostlarımızın geçip gideceğimiz gündür.
Dünyanın efendileri diri kalsalardı, biz de mülk ve melekutun efendileri olduğumuz için diri kalırdık.
Ve eğer dünyanın yiğitlerinin yolları ebedi hayata vardıysa,
Yiğitlik hükmüyle ebedilik yolu, herkesten önce bize açıktır."
Daha sonra Imam (a.s) dua için ellerini kaldırarak şöyle buyurdu:
"Allah'ım; bu kavme bir damla yağmur yağdırma ve asrın zalimlerini onlara hakim kıl ve Sakafi gencini onlara musallat et ki, dönemin zillet ve ölüm şarabını onlara içirsin. Doğrusu onlar yalan konuşmuş, ahitlerini
bozmuşlardır. Ve Sen, iyice biliyorsun ki biz, Sana tevekkül etmişiz ve şüphesiz dönüşümüz Sanadır."
Sonra Imam Hüseyin (a.s), Ömer ibn-i Sad'a hita-ben buyurdu ki:
"Ey Ömer! Gerçekten beni öldürmekle Rey ve Gorgan'm emiri mi olacağını sanıyorsun? Alla-h'a andolsun ki, bu makama ulaşamayacaksın ve bir yarar elde edemeyeceksin, bu kesin bir vaaddır. Şimdi elinden geleni yap. Şüphesiz benden sonra yüzün gülmeyecek. Kufe çocuk-larının, senin başınla oynadiklarmi ve onu taşla-rına hedef aldıklarını görür gibiyim."
Ömer ibn-i Sa'd, Imam'in bu sozlerini duyunca, öfkeyle ordusuna geri döndü. Ömer ibn-i Sa'd'ın yaninda olan ve imam'in sozlerini duyan Hürr ibn-i Yezid-i Riyahi, Ömer ibn-i Sa'd'a dedi ki: "Ey Sa'd'in oglu! Gercekten sen Hüseyin He savaşmak mi istiyorsun?"
Ömer Sa'd "Evet; vallahi bu savasm en küçük sonucu da, baş ve elleri kesmektir." dediğinde, "Acaba Hüseyin'in senin hakkında dediği şeyler üzerinde iyice düşündün mü?" diyen Hürr'e ise Ömer Sa'd şöyle cevap verdi: "Evet; şüphesiz iş benim elimde olsaydı kabul ederdim, ancak emirin İbn-i Ziyad savaşa ısrar ediyor ve bu hususta benim hiç bir yetkim yoktur."
Hürr, Ömer Sa'd'ın ordusundaki diğer askerlere bakıverdi ve yanında Kurrat ibn-i Kays'ın olduğunu gördü. Ona sordu ki: "Ey Kurrat! Atma su verdin mi?" Kurrat "Hayir, ey Hiirr." dedi.
Hiirr "Onu sulamak istemiyor musun?" dediğinde, Hürr'ün konuşmaları Kurrat'ı kuşkulandırdı ve Hürr'ün kendi-sini savaştan uzaklaştırmak istediğini, ama kimsenin bunu farketmesini istemediğini sandı.
Hürr, atını Imam Hüseyin'in (a.s) ashabına doğru sürdü. Bu arada Muhacir ibn-i Avs onu görünce şöyle feryat etti: "Ey Hürr! İmam Hüseyin'in ordusuna mı saldırmak istiyorsun?" Hürr'ün bütün vücudunu titreme sardı ve rengi kaçtı.
Hürr'ün bu durumunu görünce, Muhacir "Mallahi, bana Kufe'nin en cesur yiğidi kimdir diye soracak olsalardı, senden başka kimseyi ğöstermezdim. Bu halin nedir?" dedi. Hürr ise cevabında şöyle dedi:
"Ey Muhacir! Ben, kendimi cennetle cehen-nem arasında görüyorum ve ben bu ikisinden birini seçmek zorundayım. Vallahi kesilsem ve öldürülsem bile, cennetten başka bir şeyi seçmeyeceğim."
Daha sonra Hürr, Imam Hüseyin'in (a.s) ashabına doğru ilerleyerek, Imam Hüseyin'in ve
ashabının yüzüne bakmaktan utanır bir halde başını önüne eğmiş, kendi kendine şöyle diyordu:
"Allah'ım, sana yöneliyor, yaptıklarımdan tövbe ediyorum. Tövbemi kabul buyur. Doğrusu ben senin velilerinin ve dostlarimn kalbini incittim; Peygamber'inin evlatlarim avare ettim."
Sonra Hz. Hüseyin'e hitaben: "Ya Eba Abdillah! Ben yaptıklarımdan pişmanım. Tövbem kabul olur mu?" dedi. İmam Hüseyin (a.s) "Evet, Allah tövbeni kabul eder ve ğünahlarını bağışlar." dediğinde, Hürr şöyle dedi:
"Sizinle savaşmak için Kufe'den dışarı çık-tığımda, bir ses duymuştum; biri bana seslene-rek dedi ki: "Ey Hürrl Seni cennetle müjdeliyo-rum." Kendi kendime düşündüm ve dedim ki: "Yazıklar olsun Hürr'e! Resulullah'ın evladıyla savaşmaya gittiğinde cennetle müjdeleniyor."
İmam Hüseyin (a.s) ise "Doğrusu, iyilik sana yönelmiştir. Allah sana hayırlı mükâfat versin." buyurdu. Daha sonra Hürr, İmam'dan Kufelilere konuşmak amacıyla savaş alanına gitmek için izin istedi. İmam (a.s), Hürr'e izin verdi. Hürr meydana çıkarak gür bir sesle şöyle dedi:
"Ey Kufe halkı! Anneniz size matem tutsun.
Resulullah'ın evladını davet ettiniz ve canlarmizi onun yolunda feda edeceğinizi söylediniz. Ve şimdi size gelmişken onu aranıza almış, ona kılıç çekmişsiniz ve esirler gibi özgürlüğünü elinden alarak, suyun yolunu ona kapamışsınız?!
Pey-gamber'inizin evlatlarına böyle mi davramyor-sunuz; ne kadar da kötü bir halksınız sizler! Susadigmizda Allah size su vermesin."
Bu sırada Ömer Sa'd'ın piyade birliklerinden bir grubu Hürr'ün üzerine yürüdüler. Hürr geri dönerek İmam Hüseyin'in (a.s) yanında yer aldı. Çünkü İmam Hüseyin, ashabını savaşı başlatmaktan sakındırıyordu.
Bir süre geçtikten sonra, Şimr ibn-i Zil Cevşen öne atılarak şöyle dedi: "Kızkardeşimin çocukları nere-deler? (Kardeşim Ümmül Benin'in çocukları olan Ebulfez-il) Abbas ve kardeşleri neredeler?"
Onlar, Şimr'e cevap vermekten sakındılar. İmam (a.s), "Kafir bile olsa ona cevap verin" dedi. Onlar da "Ne istiyorsun, ey Şimr?" dediler. Şimr "Ey kızkardeşimin çocukları, size eman aldim. Kendinizi helakete atmayin ve emirimiz Yezid'in emrine teslim olun." dediğinde, İmam Hüseyin'in kardeşi Ebulfezl-il Abbas dedi ki:
"Allah'm laneti sana ve aldığın emana
olsun. Resulullah'ın evladı emanda olmadığı halde, bize eman mi veriyorsun?! Bizden, lanetlenmiş kim-selerin emrine mi teslim olmamızı istiyorsun?! Amellerin ne kadar kötü, senin ise ne kadar alçak bir düşüncen var ey Şimr!"
Ömer ibn-i Sa'd yayina bir ok takti ve Imam Huseyin'in (a.s) ordusuna doğru ilerleyerek, ilk oku atıp şöyle dedi: "Şahid olun ki, Hüseyin ve ashabina ilk oku atari benim; emir Ubeydullah'in yaninda buna tamklikyapin."
Küfür ordusu komutanimn bu hareketinden sonra her taraftan Imam Hüseyin ve ashabi üzerine oklar yağmur gibi yağmaya başladı ve ashaptan ok isabet etmeyen kimse kalmadi.
Bu arada imam (a.s) "Ey yarenlerim! Kalkin. Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın. Kaderimizde olan şehadete doğru yürüyün. Doğrusu bu oklar, Kufe halkmin elçileridirler." diye buyurdu.
Imam'in (a.s) ashabi, küfür ordusuna karşılık vermek için saldırıya geçti. Böylece savaş başladı ve bir sure devam etti. Bu saldırı sona erip, ortahk yatışarak toz toprak çöktüğünde, Imam'in (a.s) ashabindan 50 kişi şehid olmuştu.
Gürültü yatıştıktan sonra Ziyad ibn-i Ebi Süfyan'ın kölesi Yesar ve Ubeydullah ibn-i Ziyad'ın kölesi Salim, meydana çıkarak Habib ibn-i Mezahir ve Bureyr ibn-i Huzayr'i savaşa davet ettiler.