NaN%
NAMAZIN HİKMETİ NAMAZIN HİKMETİ


Eserin adı: NAMAZIN HİKMETİ

Yazarı: Ustad Muhsin KIRAATÎ

Mütercim: Cafer BAYAR

Yaymevi: Kevser Telif hakkı saklıdır.


KEVSER SÛRESİ

Rahman, Rahim Allah'm Adiyla

"Şüphesiz biz, sana Kevser'i verdik.

Şu hâlde Rabbin için namaz kil ve tekbir

alirken, namazda ellerini boğazma kadar kaldir.

Doğrusu asıl soyu kesik olan, sana kin duyandir."

TAKDIM

Bilindiği üzere Islâm dininde ibadetin özel bir yeri vardır. Kur'ân-ı Kerim'de de belirtildiği gibi insanlar ve cinler ibadet etmek için yaratılmıştır.

Ibadet kul ile mabut arasmdaki kulluk bağıdır. Bu manevî hâl, na-mazda tarn doruğuna varmış olmalıdır ki, Allah Resulü (s.a.a), "göz nuru" olarak tanımlamıştır namazı.

Nefsin kötülük ve fenahklardan armdirilmasinda namaz, çok etken bir rol üstlenmektedir.

"Şüphesiz saadete eren, nefsini anndiran oldu." (Şems, 9)

Saadete ermek nefsi anndirmaya ve nefsi arm-dirmak ise tarn bir bilinçle namaz kilmaya bağlıdır.

Namaz yüce bir konuma sahip olduğu hâlde Müs-lüman halkımızın namaz hususundaki ihmal ve umur-samazlığını gördüğümüzden dolayı Kevser Yayıncılık olarak her alanda olduğu gibi bu alanda da paha bi-çilmez bir eseri insanımıza sunmaktayız.

Bu kitabı okuduktan sonra namazın önemini, sos-yal ve siyasal boyutunu daha iyi kavrayacağınızı ümit ederiz. Yüce Allah, bizleri de gerçek namaz ehlinden kilsm.

KEVSER 1 Muharrem 1415

EyŞefkatli Allah!

Ey şefkatli Allah,

Meğerse senmişsin kaybettiğim!

Gözümü açtım açalı;

Yerde, gökte, kapıda ve bacada gördüm ki

Parlayan senin nurundur.

Her yer senin zuhurundur.

Gördüm ki, hiçbir yer sensiz değil.

Ne de güzel parıldıyor, hertaraftan tecellilerin.

Ey varlığı var eden!

0 kadar zahirsin ki zuhurundan gizlisin,

Sen, zahir olan her şeyden daha zahir, daha aşikârsın;

gizli değilsin.

Bana benden daha yakınsın; uzak değilsin.

Sen aşikârsın; asıl kaybolan benim.

Eğer kör görmüyorsa, bu güneşin suçu değil.

Hata bendedir, yoksa yüzün örtülü değil.

Eyşefkatli Allah!

Kalbimde bir ateş var; yakıcı, acı.

Boyuna yükseliyor ruhumda sanki...

Sanki sarhoş, hırçın birsusuzluk,

Bütün vücudumda bir dalga misali kabarıyor, coşuyor.

Bu, aşkının ateşidir;

Can gibi bende gizli,

Hissediyorum.

Ateşimin bir tek sensin dermanı. Bu susuzluk, vuslatın olmadan dinmez. Eyşefkatli Allah'ım! Vücudumda bir boşluk var, duyuyorum. Sana kulluk onu yok edebilir ancak.

Ey lütuf sahibi Allah'ım! Öyle yakıcı bir ihtiyaç ki; Zatımda duruyorum. Sana tapmanın hazzından, Sana kavuşmanın neşesinden başka birşey, Bu ihtiyaç ateşini göğsümde söndüremez Biliyorsun yoksunum; bu meyden gayrısı dermanım olmaz.

Belli başlıdır sözüm, gerek kalmaz söylemeye Ey şefkatli Allah'ım!

Ruhumun sırrı sensin, sarhoşluğuma sebepsin. Yegâne varlığım sensin.

Düşüncemin derinliklerinde, ruhumun perdesinde ancak sen varsın, sen.

Kalbimin huzuru, ruhumun nuru sensin, sen. Göz alabildiğince her yer senin eserindir, izindir. Varlığı aydınlatan, senin güzel vechindir, gönül alan yüzündür.1
--------------------
1- Seher Nağmesi, Behcetî Şafak, s.68


"NAMAZ" EN GUZEL IBADET

Insan yaratanı tanıdıkça bir sevgi oluşur kalbin-de. Bu sevgi, Allah'm yüceliği karşısında kulun ta-pinmasim, kulluk sunmasim ve gönül saygısıyla eğilmesini gerektirir.

Namaz, insamn Rabbi huzurunda göstermiş oldu-ğu kulluğun bir tecellisi ve simgesidir.

Allah'a kul olan ve bu kulluğa can-u gönülden iman eden biri, O'nun emirleri karşısında teslimiyet sunar; huzurunda tazim ile eğilir; secdeye kapanır; sir-rını açar; dileğini seslendirir ve kendisini var eden bu eşsiz, benzersiz yaratanı yücelikle kutsar.

Niçin İbadet Edelim?

Insan, kulluk sunmak ve ibadette bulunmak için yaratılmıştır. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:

"Cinleri ve insanlan ancak bana kulluk et-meleri için yarattım."1

Bu yüce hikmet ve hedef, dinin ve elçilerin daveti-nin ön planında yer almıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu husus-ta şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun biz, her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının; diye elçi gönderdik."i

1- Zariyat, 56

Bu kulluğun faydasının Allah'a değil, insanın ken-disine döneceği, insanın izzet ve saadetini temin ede-ceği malumdur. Zira Allah mutlak surette her şeyden müstağnidir.

"Kâr edeyim diye yaratmadım ki Kula ihsan olsun diye yarattim."

Bir öğretmen, öğrencilerine "Dersinize iyi çalışın." diyorsa, bunun faydası öğretmene değil, öğrencilere dokunacaktır.

İnsanın kulluk sunmasını gerektiren nedenler özetle şöyle sıralanabilir:

1-Allah'm Yüceliği

Insan, tanınmış biriyle karşılaştığında mütevazı davramr ve büyük bir bilginle görüştüğünde saygı gösterir. Bu insanlar karşısında mütevazı ve saygılı olmamn nedeni,

o insanların sahip olduğu yücelik ve bil-gi karşısında insanın kendini küçük görmesidir. Şanı yüce Allah, azamet ve kibriya kaynağıdır. Allah-'ın azamet ve yüceliğini tanıyan hor ve hakir insan, huzu ve huşu eder.

2- İhtiyaç ve Bağlılık Duygusu

İnsan, her yönüyle muhtaç ve zayıf bir varlıktır; yü-ce Allah ise ihtiyaçsızlığın zirvesi, mutlak manada müstağni ve insanın her şeyinin sahibidir. İşte bu ger-çek, insanın Allah karşısında kulluk etmesini gerektiren önemli nedenlerden biridir.

3- Nimete Şükretmek

Her alanda ve her yönden insanı çepeçevre kuşa-tan hadsiz hesapsız ilâhî nimetler, Allah'a tapmanın en güçlü gayesini ortaya koyar. İnsan dünyaya gelmeden önce bu nimetler yağmuru başlar, ömür boyu devam

1- Nahl, 36

eder ve hatta liyakat gösterildiği taktirde ahiret yur-dunda da o nimetlerden pay alınır. Kur'ân-ı Kerim bu noktaya vurgu yaparak asr-ı saadetteki Müslümanlara hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve

korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin

rabbine kulluk etsinler."1

4- Fitrat

Ibadet ve kulluk, insanın öz yaratılışında var olan bir gerçektir. Bu güdünün olgunlaşması ve en mü-kemmel hâline yücelmesi, asıl mabuda yönlendirilme-siyledir.

Insamn sapkınlık içinde olması ve çıkmaza düşmesi durumunda ise vehim ürünü mabutlara kulluk sunacağı kaçınılmazdır. Put, ay, güneş ve buzağıya tapmmak, bu sapkınlığın mevcut ve somut örneklerin-dendir.

Bu dalaletin insan hayatmdaki farkh bir yansıması ise madde, makam, tağut, madalya, eş, araba... gibi şeylere tapmaktır.

Peygamberler, fıtratı öz gerçeğine döndürmek ve insanı başkalarına kul olmaktan kurtarmak için gel-mişlerdir.

Müminlerin Emiri AN (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğini şöyle yorumlamaktadır:

"Allah, kullanni putperestlikten kurtanp, Al-lah'a tapmaya davet etmesi için Hz. Muham-med'i (s.a.a) peygamberliğe seçti."2

Ibadet ve kulluk güdüsü insamn fitratmda gizlidir. Bu güdünün iyi eğitilmemesi ve yönelmesi gerektiği yöne yönlendirilmemesi durumunda, tağut ve putpe-restliğe yöneleceği kaçınılmazdır. Bu, her çocuğun bes-lenme ihtiyacına benzer; bu ihtiyaç doğru olarak gide-

1- Kureyş, 3-4

2- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 147

rilmediği taktirde, çocuğun toprak yemesi ve hatta bundan zevk alması gayet tabiidir.

Bu fıtrî eğilim de doğru bir yönde doyurulmayacak olsa, elbette ki insan geçici ve kof aşklara veya içerik-siz ve sapkın tapınmalara duçar olacaktır.


Nasıl İbadet Edelim?

Her evin adresi ev sahibinden veya evin yolunu bi-len birinden sorulmaz mı?

Her ağırlama ve misafirlikte ev sahibinin düşünce ve amacı gözetilmez mi?

İbadet, evrenin yegâne sahibi Allah'ın huzurunda durmak ve kulları için sermiş olduğu manevî sofrada yer almaktır.

0 hâlde nasıl ibadet edilmesi gerektiği de O'ndan öğrenilmeli, emrine uygun hareket edilmeli, neyi ibadet olarak kabullendiği bellenmeli ve nasıl bir ibadet istemiş olduğu kavranmalıdır.

Ibadetlerin ve özellikle de kitabın konusu olan namazın hem görsel kalıbı ve hem de içeriği dinin is-tediği ve din önderlerinin uyguladığı gibi uygulanmalı-dır.

Şimdi en güzel ve en olgun ibadeti maddeler hâ-linde sıralayacağız.

1- Bilinçle Özdeşleşmiş Ibadet:

Bu husustaki bir hadisşöyledir:

"Bilge insanın kıldığı iki rekât namaz, cahil kıldığı yetmiş rekâttan daha üstündür."1

Bir diğer hadis şöyle buyurmaktadır:

"Bilinçten yoksun olarak ibadet eden kim-se, değirmen taşını döndüren eşeğe benzer

1-Sefinet'ül-Bihar, c.2, "Abd" bölümü

(çevresini çark eder ve dolanır durur ama hiç-bir şekilde ilerleyemez)."1

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Kiminle konuştuğunun bilinciyle iki rekât namaz kılan insanın günahları bağışlanır."2

Namaz ancak bu surette ruhun miracı, kötülük ve fenalıktan alıkoyan etken ve insanı Allah'a yakın kılan vesilesi olabilir.

2-Aşkla Yapılan İbadet:

İbadette ruhun vecd ile dolmasına ve kulun ibade-tinden haz duymasına neden olan şey, Allah aşkı ve sevgiliyle konuşmak için can atmaktır.

Halsizlik, tembellik ve uyuşuklukla yapılan ibadet-ler, insanın Allah ile raz-u niyaz ve halvet etmeye şevki olmadığını gösterir.

İmam Zeynelabidin'den (a.s) rivayet edilen "Müna-cat-ı Hamsete Aşer" duasında şöyle yakarılmaktadır: "Allah'ım! Neşe ve neşatımı kulluğunda kıl."

İbadet etmekten haz duymayanlar, nefis bir ye-mekten zevk almayan hastalar gibidirler. İnsanın bu şevk ve aşka sahip olması durumunda, dış etkenli tebliğ ve teşvike de pek gerek kalmayacak ve insan,

gönlündeki aşk ile ibadete yönelecek ve hatta meş-hur ve saygın biriyle görüşmek için sabırsızlandığı ve bu görüşme ile mutlu olduğu gibi ibadetten de haz duyacak ve vecde gelecektir.

Ezan, aşıkların mülakat anını müjdeleyen sesle-niştir. Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a), namaz vakti gir-diğinde, ezan okuması için Bilal'e "Ey Bilal, bizi gam ve

1-Sefinet'ül-Bihar, c.2, "Abd" bölümü. 2-Vafi,c.2,s.lO

acılardan kurtar, rahatlat!"1 diye buyurur ve vasfedilmez bir coşkuyla namaza dururdu.

3-İhlasla Yapılan Ibadet:

Hiçbir şeyin, riya ve gösteriş kadar ibadetin afeti olamayacağı gibi hiçbir şey de ihlas kadar ibadet ve namaza değer katamaz. Ibadet ederken ihlasa sahip olabilmenin ve kalbi seytanm vesveselerinden koruya-bilmenin çok zor olduğunun da altını çizmek gerek-mektedir.

Sadece aim toprağa koyarak secdeye ka-panmak, namazin sure ve dualanm hatasiz okumak, cemaat namazma katilmak, ilk safta yer almak... gibi hususlar yeterli ve namazin kabul edilme ölçüsü değil-dir.

Ibadet halis olmadıkça, riyadan arınmadıkça ve ilâhî renge bürünmedikçe Allah'ın huzuruna ulaşama-yacakve kabul edilmeyecektir.

Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

"Oysa kendilerine, dini yalmz Allah'a halis ki-lıp O'na kulluk etmeleri emredilmişti."2

4-Huşû İle Yapılan Ibadet:

Huşû, kulun ilâhî huzurda tarn anlamiyla kulluk makamına odaklanışı sonucu gönlünde oluşan bir hâldir. Muhtaç ve aciz olduğunu bilen, Allah'ın yücelik ve kemalini anlayan,

yegâne ve her şeyden haberdar Allah'm huzurunda kendini gören insan, bu huzura va-rışa uygun düşecek bir hal bulur ve kalbi huşû eder. İş-te bu insan, Allah'tan başka her şeyden kopar ve ba-kışları bile bu hu-şû hâlinden etkilenerek kısılır.

Kur'ân-ı Kerim'de, iman ehli ve ibadetleri şöyle ta-nımlanmaktadır:

"Onlar namazlarında huşû eden kimseler-dir."1

1- Mehaccet'ül-Beyzâ, c.l, s.377

2- Beyyine, 5

Ayetin vurgu yaptığı huşû vasfı, Allah'ın huzurunda kulluk makamma odaklanışın sonucudur.

Bu husustaki bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet et."2

Bir başka hadis ise şöyledir:

"Son namazınmış gibi namazi vaktinde kil."3

Insan bu hâlini her zaman korumali ve Allah ile konuşmak için son fırsatıymış gibi namaz kılmalıdır. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

"Sevap bakimmdan en yüce ibadet, gizli olarakyapılanıdır."4

Bu hadis, toplum arasında yapılan (özellikle de na-file) ibadetlerin, riya ve gösteriş afetiyle tehdit edildiği gerçeğine vurgu yapmaktadır. Ancak camiide ve ce-maatle namaz kilmamn,

evde ve yalniz olarak namaz kilmaktan daha sevap olduğu türden Islâm'ın özellikle emrettiği hususlar, ibadetin gizli yapılması kapsamı dışındadır.

Şeytan, insanın düşmanıdır; insanı kurtuluş ve hi-dayet yolundan saptıracağına ve kendisi gibi ateş uçu-rumuna düşüreceğine dair yemin etmiştir. İşte bu düşmanlığından ötürü de insanın ibadetlerini mahve-debilmek için bütün gücüyle çalışır ve ilginç tuzaklar kurar.

Bazen insanın niyetini bozarak riyaya düşürmek, ibadet ettiği için insanı kendisine sevdirmek, insanın ibadet etmesine engel olmak ve bazen de insanın kulluk yolundaki zahmetlerini heba ve heder etmek için günaha sürüklemek yönünde tuzaklar kurar.

1- Mü'minûn, 2

2- Misbah'uş-Şeria, s.8

3- Bihar'ul-Envar, c.81, s.233

4- Bihar'ul-Envar, c.67, s.251

İşte bu durum, bir çiftçinin yıpratıcı zahmetlere katlanarak elde ettiği ürünün bir kıvılcımla yanıp kül olmasma ve dumana dönüşmesine veyahut da berrak birtassuyun içine bir haşerenin düşmesine.

İbadet de bazen riya ve günah afetiyle heder olur gider. Kendini beğenmişlikle yapılan ibadet, riya ile kı-lınan namaz, minnetle verilen sadaka, dedikodu ile yapılan iyilik... yanıp kül olan ve dumana dönüşen ürün gibidir.


MÜKELLEF OLMANIN ŞARTLARI

Varlıklar arasında sadece insan mükellef olma özelliğine sahiptir ve bu, insanı diğer varlıklardan ayı-ran özellik olmakla birlikte, insanın iftiharlarındandır aynı zamanda.

Bu çağa ulaşan insan, varlığın yaratıcısı Allah'ın emirlerinin muhatabı olurve birtakım görevle-rin sorumluluğunu üstlenir.

Büyük din bilginlerinden biri, mükellefiyet çağına erme alametlerinden biri olan "bulûğ" yıldönümünü her yıl kutlamakta ve şöyle demekteydi:

"Ben böyle bir günde, sorumluluk üstlen-meye ve ilâhî yükümlülükleri yerine getirmeye layık gö-rüldüm. Bu gün, kutsal ve kutlanması gereken birgündür."

İnsanın mükellefiyet çağına girdiğini gösteren ala-metler özetle şöyledir:

1-Baliğ olma

Yaş bakımından baliğ olmak, erkek çocuklarının on beş yaşını bitirip on altı yaşına girmeleriyledir; kız çocuklarının ise dokuz yaşını bitirip on yaşına girmele-riyle.1 Bazı çocukların bu yaştan önce de teklif çağına ermeleri olasılık dahilindedir.2

1-Yaşı belirlemede ölçü, hicrî kamerîyılıdır. 2-Tam İlmihâl, İmam Humeynî (r.a), Hüküm: 2252

Teklif çağına eren çocuk, bütün farizaları yerine getirmek ve haramlardan da kaçınmak zorundadır; aksi taktirde günah işlemiş olur ve Allah tarfından da bunun hesabı sorulur.

Buraya kadar aktarılan, yaş bakımından baliğ ol-maktır. Baliğ olmanın diğer aşamaları da mevcut olup aşağıda belirtilmiştir:

a) Siyasî açıdan baliğ olmak: Sosyal alanlarda, si-yasal bilgilerde, toplumu tanımada ve yönetim ile ilgili konularda gerekli yeterliliğe ulaşmaktan ibarettir.

b) Ekonomik bakımdan baliğ olmak: İnsanın, ken-di ve toplumunun yararı doğrultusunda malını makul olarak kullanması ve de sahip olduğu malı koruyabil-mesidir.

c) Evlilik bakımından baliğ olmak: Kız ve erkek ço-cuklarının, kendi yaşantılarını idare edebilecek ve evli-liğin getirdiği sorumlulukları kabullenebilecek konuma gelipyuva kurmalarıdır.

Mükellefiyetin şartı her ne kadar baliğ olmak ise de, hem erkek ve kız çocukları teklif yaşına girmeden önce sorumluluklarını yerine getirmeyi ve de günah-lardan sakınmayı alışkanlık hâline getirerek teklif ça-ğına girmeye hazırlıklı olmalı ve hem de veliler,

bu aşamadaki evlatlarını, teklif çağı döneminde sorumlu-luklarını tanıma ve günahlardan kaçınma açısından so run yaşamayacak şekilde eğitmelidirler.

2-Güç Yetirme

İnsanın mükellef olması, buna güç yetirmesine bağlıdır. Adaletli Allah, kimseyi, yapamayacağı bir iş-ten sorumlu tutmaz. Zaten bir işi yapma gücünden yoksun olan insan, o iş hakkında sorumlu değildir. Yü-ce Allah Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

"Allah, kimseye gücünün ötesinde bir teklif-te bulunmaz."1

3-Seçme Hakkı

Mükellef olmanın bir koşulu da insanın seçme hakkının olmasidir. Insamn baskı altında bulunmasi ve yükümlülüğünü yerine getirmesine engel olunmasi du-rumunda, görevini yapmadığı için Allah katında sorum-lu tutulmaz.

Bu husus, insamn hacca gitmesinin engel-lenmesiyle veya zorla günaha düşürülmesiyle örnek-lendirilebilir. Şu noktaya da dikkat etmek gerekir ki baskı altında bulunan insan, (günahsız bir insanı ol-dürme gibi) mecbur edildiği her günahı da işleyemez.

4-Akıl

Akil, insamn hayvandan üstün olduğunun nedeni, mükellef olmasımn şartı ve de marifet ve amelinin da-yanağıdır. Insamn mükâfatlandırılması veya azap edilmesi de akilla ilintilidir.

Akli olmayan veya yarar ve zaranm teşhis etme gücünden yoksun olan insan, mü-kellefiyet alammn dışındadır. Bu değerli cevher, insamn varhk ve yaşamında büyük bir rol oynadığı için yü-ce Allah, akla ve işlevine zarar veren alkollü içki gibi şeyleri haram kılmış;

ilim öğrenmek, istişarede bu-lunmak, yolculuk etmek ve tecrübe kazanmak gibi ak-lın olgunlaşmasına ve işlerlik kazanmasma neden olan her şeyi önemle tavsiye etmiştir.

1- Bakara, 286


ÖLÇÜ TERAZİSİNDE İBADET

İbadetin; kulluk, Allah'ın emirlerine itaat, ilâhîtek-lifi yerine getirmek, dinî hükümlere boyun eğmek ol-duğunu daha önce belirtmiştik.

Sorumluluk çerçevesinde uygulanan ibadetlerin; niyet, içerik, yerine getiriliş niteliği ve kişinin bireysel özellikleri bakimmdan birtakim aşamaları vardır.

Belirli bazı şartlar gözetilerek yapılan bir ibadet, bazen doğruluk, bazen kabul olma ve bazen de kemal vasfı kazanır. Bu demektir ki ibadetler üç kategoride değerlendirilebilir:

- Doğru olan ibadetler

- Kabul edilen ibadetler

- Kâmil olan ibadetler

Şimdi bunların her birini ayrı ayrı inceleyeceğiz.

Doğru Olan ibadetler

Niyet ve yapılış şekli, ibadetleri doğru kılan iki te-mel öğedir. İbadet eden insan, bir yandan riya ve gös-terişten uzak kalarak sadece Allah'a yakın olma ve emrini uygulama niyeti taşımalı ve öte yandan da bu kutsal niyetle yaptığı ibadette, en küçük ayrıntılara kadar dinin emrini gözetmelidir.

Amelin halis olmasi ve ibadetlerin ilâhî niyet taşı-ması, insanlardan övgü ve teşekkür beklentisi içinde ol-mamak anlamınadır. Insan bütün gayretiyle Allah için

çalışmalı ve kulluğunun mükâfatını da Allah'tan dile-melidir.

İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

"Halis amel, Allah'tan başka kimseden öv-gü beklemediğin ameldir."1

İbadeti doğru kılan bir diğer husus da kişisel zevk, be-ğeni ve günün modasına uygun olarak değil, dinî emirleri gözeterek ibadet etmektir. Namaz nasıl, ne zaman sessiz, ne zaman sesli, ne vakit oturarak, ne vakit ayakta, ne zaman dört rekât ve ne zaman iki re-kât kılınır...

gibi hususlarda ilâhî emirler gözetilmelidir. Yüce Allah Resulü (s.a.)şöyle buyurmaktadır:

"Sünnete uygun olmayan ne sözün, ne amelin ve ne de niyetin hiçbir değeri yoktur."2

Biri size "Bu noktadan hareket ederek şu yöne doğru yüz adım git ve orada gömülü olan hazineyi çı-kar, götür." der ve siz de aynen bunu uygularsanız, ha-zineye ulaşabilirsiniz ancak; ama eğer bir kaç adım ile-ri gidecek veya geri kalacak olursanız, hazineyi bula-mamakla kalmayıp beyhude zahmet de çekmiş ola-caksınız.

Bir dostunuza telefon etmek istiyorsunuz; numa-rayı eksik veya fazla tuşlayacak olsanız, aradığınız ki-şiye ulaşamayacaksınız.

Anahtarın bir dişlisinin eksik veya fazla olması du-rumunda, kapı veya kilidi açamayacağınız malumdur.

Bazen insan, sapkınlığından dolayı ibadetin şek-linde değişiklik yapar. Bu, ya inattan ya aydın ve ke-ramet sahibi görünme dürtüsünden ya da bilgisizlik gibi nedenlerden kaynaklanır.

Oysa ki kulluk, ibadetin şeklinde dahi tasarrufta bulunmaksızın dinin ön gördüğü biçimde ibadet et-

1- Bihar'ul-Envar, c.67, s.230

2- Kısar'ul-Cümel, c.2, s.73

mektir. "Doğru olan ibadet" ancak bu durumda yapil-mış olur.

Kabul Edilen İbadetler

İbadetler, niyet ve şekil bakımından doğru olmak-la birlikte, insanı Allah'a yakınlaştırır ve 0 yüce zatın n-zasını kazandırır nitelikte ise ancak Allah katmda ka-bul edilir.

Niyet ve şekil bakımından doğru olduğu hâl-de insana olgunluk kazandirmayan ve ruhunu armdir-mayan, genel anlamiyla ibadet ve özel anlamıyla da namaz, şifa vermeyen bir ilaca veyahut alıcısı olmayan bir metaya benzer.

Bazen ibadetin getirisi, sadece insam azaptan kur-taracak ve bazen de kulu Allah katmda sevdirerek ibadetinin kabul olmasma neden olacak bir düzeyde-dir.

Ayet ve hadislerde, ibadetlerin Allah katmda kabul görmesine neden olan birçok etkenlere vurgu yapil-mıştır. Şimdi örnek olması bakımından bunların bazılarına değineceğiz:

1) İnanç Boyutunda "İman"

Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

"Erkek ve kadindan her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa, onu hoş bir hayatla yaşatı-rız."1

Başka bir ayette ise şöyle buyurmuştur:

"Kim imam inkâr ederse, şüphesiz amelleri boşa gider."2

Allah'a imam olmayan kimse, ibadetlerinin Allah katmda kabul edilmesini nasil bekleyebilir?

1- Nahl, 97

2- Mâide, 5

2) Siyasî Boyutta "Velâyet"

İbadetleri doğru ve ilâhî rotasında karar kılan şey, Allah katından seçilmiş bir önderin yolunu izlemektir. Doğru ibadet çizgisi, ancak böylesi bir önderlik ve ve-layet sayesinde faydalı olur;

aksi taktirde bu ibadetin ya hiçbir özelliği olmayacak ya da Allah yolu düşman-larının hedefine hizmet edecektir.

Yolculuğa çıkmak isteyen insanlar, ancak yol-iz bi-lir ve güvenilir bir şoförle yolculuk edecek olsalar, menzile varacaklardır. Güvenilmeyen, acemi veya sar-hoş bir şoförle yola çıkmak, yolcuları menzilden alı-koymakla birlikte hayatî tehlikelerle de burun buruna getirecektir.

Günümüzdeki İslâm ülkeleri, en değerli kanunlara ve İslâmî öğretilere sahip oldukları hâlde, masum ön-derlere veya onlara vekalet edenlere boyun eğmedik-leri ve tağut yönetimine teslim oldukları için zillete düşmüş ve bölünmüşlerdir.

İbadet, ancak doğru önderlik sayesinde asıl ma-nasını bulurve Allah katında kabul edilir.

Imam Muhammed Bakır (a.s) bir hadisinde şöyle bu-yurmuştur:

"Allah katından imamı olmaksızın Allah'a yakınlaşmak amacıyla zahmetlere katlanarak ibadet eden kimsenin ameli kabul olmaz."1

Bir başka hadis ise şöyledir:

"Yüce Allah, bizim velayetimizi kabul etme-yen kimsenin amelini yüceltmez."2

3- Ahlâkî Boyutta "Takva"

Yapılan iyilikler, ancak takvadan kaynaklandığı taktirde Allah katında kabul edilir. Allah için yapılan kul-

1- Vesâil'uş-Şia, c.l, s.90 2-Usul-uKâfi,c.l,s.43O

luğun kabul edilmesi, takvaya ve günahtan sakınmaya bağlıdır. Kur'ân-ı Kerim, Allah için kurban sunan ve biri-ninki kabul edilirken diğerininki reddedilen Habil ve Ka-bil'in öyküsünü hatırlattıktan sonra şöyle buyurmakta-dır:

"Allah sadece takva ehlinden kabul eder."1

Çalıntı mallarla yoksullara yapılan iyilik, Allah ka-tında kabul edilmeyecektir.

Insanların hakkını gasp edip namaza duran insa-nın namazı elbette ki geri çevrilecektir.

Namaz kılmaksızın yapılan cihat, zulümden ka-çınmaksızın kılınan namaz, iftira ve dedikodudan sa-kınmaksızın yapılan hac, Müslümanların namusuna kötü gözle bakmaktan arınmaksızın kılınan gece nafi-lesi...

yüce Allah katında kabul görmeyecektir. Çünkü bu ameller takva yoksunudur ve takvadan yoksun ameller de hayır amellerden addedilemez.

4) Ekonomik Boyutta "Yoksullara Yardım"

Yoksul insanlar, Allah'ın mazlum kullarıdırlar. Bu mazlum ve mahrum kullara yardım edilmeksizin yapı-lan kulluk ve ibadetin Allah katında hiçbir değeri yok-tur.

Genel olarak ayet ve hadisler, namaz ve zekâtı yan-yana zikretmiştir. Çünkü namaz, kulun Allah Me ve zekât ise insanın Allah kullarıyla olan bağıdır.

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmaktadır:

"Zekât vermeyenin kıldığı namaz kabul de-ğildir."2

İnsan, malına taalluk etmiş olan fakir hakkını öde-memekle hem günah işlemiş olur, hem malına haram karışır ve sonuç olarak da ilâhî çizgiden sapmış olur.

1- Mâide, 27

2- Bihar'ul-Envar, c.93, s.12

5- Sosyal Boyutta "İyi Geçinme"

Islâm toplumu, Müslümanlar arasındaki sarsılmaz bağlar ve kardeşlik duyguları temeline kuruludur. Bu bağların kopmasına, vahdetin bozulmasına, kişilik haklarimn ayak altma alinmasma neden olan her şey dince yeriImiş ve ibadetlerin kabul olmasim engelleyen etkenler olarak tanımlanmıştır.

Gıybet, iftira, bölücü-lük, ara bozuculuk, kötü ahlâk, çirkin tavır, insanları incitme, rahim bağlarını koparma... kardeşlik duygula-rmi zedeleyen ve vahdeti bozan etkenlerin örnekleridir.

Rahim bağlarını korumak, güzel ahlâk, insanlara sev-gi ile yaklaşmak, iyimser olmak ise Allah'm rızasını kazanmaya ve amellerin kabul olmasma neden olur. Madde-ler hâlinde sıraladığımız hususlarda pek çok had is rivayet edilmiştir.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

"Müslüman bir kadın veya erkeğin gıybetini eden kimse, gıybetini ettiği şahsı razı etme-dikçe kırk gün boyunca kılmış olduğu namaz-larvetutmuş olduğu oruçlar kabul olmaz."1

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a), bir hadisinde Ebuze-r'e hitaben şöyle buyurmuştur:

"Ey Ebuzer, din kardeşine küsüp uzaklaş-maktan sakın! Zira ilişkiyi kesmek, amelin kabul edilmemesine neden olur."2

Imam Cafer Sadık (a.s) da bu hususta şöyle bu-yurmaktadır:

"Sirkenin ball bozduğu gibi, kötü ahlâk ve çirkin davranış da ameli bozar."3

1- Cami'us-Seadat c.2, s.234

2- Mekarim'ul-Ahlâk, s.554 3-Usul-uKâfi,c.2s.321

6- Ailevî Boyutta "Hakları Gözetmek"

Bir çatı altında yaşayan eşlerin, birbirleri üzerinde karşılıklı hakları vardır. Karısını inciten kocanın ve ko-casını inciten kadının namaz ve iyi amelleri Allah ka-tında kabul edilmez.1

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

"Baba ve annesine, kendisi hakkında zul-metmiş olsalar bile, hiddetle bakan kimsenin namazı Allah katında kabul edilmez."2

Kul Me Allah arasında oluşturulan bağ, aile fertle-rinin karşılıklı hak ve görevlerinin gözetilmesi duru-munda faydalı olacaktır.

Namaz, ruhun miracı ve maneviyat merdivenidir. İnsanın miraca çıkması, bu merdivenin ayaklarının sağlam ve sarsılmaz olmasına bağlıdır. Allah Me irtiba-tın sarsılmaz temelini, aile bireyleri arasındaki güzel ve doğru ilişkiler oluşturmaktadır.

Kabullük Alâmeti

Buraya kadar belirtilen şartları gözetmeli, namaz-larımızın faydasız ve kulluğumuzun da etkisiz olma-masına dikkat etmeliyiz. Sırf yükümlülüğü yerine ge-tirmek yeterli değildir; ibadete emreden Allah'ın kabul edeceği şekilde sorumluluğumuzu ifa etmeliyiz. Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

"Amelin özünden çok, kabul edilmesi yönünde titiz davranın."3

İbadetlerimizin yüce Allah katında kabul edildiğini nasıl anlarız?

Imam Cafer Sadık (a.s) ibadetlerin kabullük alametini şöyle açıklamaktadır:

1- Vesâil'uş-Şia, c.14, s.116 2-Usul-uKâfi,c.2,s.349 3- Bihar'ul-Envar, c.67, s.173

"Kıldığı namazın kabul edilip edilmediğini bilmek isteyen kimse, namaz kıldığı hâlde günaha ve kötülüğe düşüp düşmediğine baksın; her ne ölçüde günaha düşmekten alıkoy-muşsa, o miktarı kabul edilmiştir."1


Kâmil Olan İbadetler

Doğruluk ve kabullük şartlarına ek olarak bazı ko-şullar da vardır ki ibadetin kâmil olmasına neden olur.

Kâmil ibadetler, aşağıda belirtilen şartlara sahip olan ibadetlerdir.

a) En Zor Olan İbadet

Ibadetin zorluğuna katlanmak, tembelliği yenmek, ibadet için bedeni sıkıntıya düşürmek, aşk ile ve dü-zenli olarak ibadet etmek gerekir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: "En üstün amel, yerine getirmek için ken-dini zorladığın ameldir."2

En zor anlarda Allah Resulüne (s.a.a) yardım etmek, yaya olarak haccı ve kutsal türbeleri ziyaret etmek, can ve mal ile Allah yolunda gayret etmek, din için zorlukları göğüslemek... ibadeti kâmil kılan etken-lerdendir.

b) Düzenli ve Sürekli Olan Ibadet

Insan, ibadet hususunda da belli bir program üze-re hareket etmeli ve bunu hie aksatmamahdir. Hadis-ler, mümin insanın, kendi zaman ve işlerini taksim etmesi ve belli bir zamam da Allah'a kulluk için ayır-ması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

1- Bihar'ul-Envar, c.79, s.198

2- Kısar'ül-Cümel, c.2, s.74

c) Daha Önemli Olan Ibadet

Insan, önem bakımından işlerini kıyaslamalı ve daha önemli olanları ön plana taşımalıdır.

Insan, kendi akrabalan arasmda yoksul varken başkalarına sadaka veremez.

Müstehap ameller, farizalara zarar veriyorsa, onla-n terketmelidir.

Müminlerin Emiri AN (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Nafile ameller farizalara zarar veriyorsa, (Allah'a) yakinhk getirmez."1

d) Bereketli Olan Ibadet

Bazen bir amelin kâmil olması, bereketli olmasma bağlıdır. Yani insan, hayn ve faydası geçici olan ameller yerine, kahci ve kapsamh olanları seçmelidir.

e) Öncülük Edilen Ibadet

İyiliklerde öncü olmanın, yapıcı ve hayırlı işlere doğru koşmanın kendine has ayrıcalıkları vardır.

İslâm'ın gurbet günlerinde Müslümanlığı seçmek, elbette ki Müslümanların güçlenmesinden sonra Müs-lüman olmaktan daha üstündür.

Namaz vaktinin girişiyle eş zamanlı olarak nama-za durmak ve yüce Allah'ın rızasını getiren işlerde ya-rışmak ve öncü olmak gerekir. "Acele edin" ve "Yarı-şın" türünden Kur'ân ve hadislerde tekrarlanan ünlem-ler, ibadetlerin kâmil olmasının yarışmada saklı oldu-ğunu ifade etmektedir.

f) Sürekli ve Gönül Ferahlığı İle Yapılan Ibadet

Münafıklar, tembellik ve halsizlikle namaz kılarlar. Şüpheciler, ibadet ederken şüphe, kopukluk ve tembelliğe düşerler.

1- el-Hayat, c.l, s.3180

Kâmil olan ibadetler, gönül ferahlığıyla ve sürekli olarak yerine getirilen ibadetlerdir. Nicelik olarak az ve nitelik olarak sürekli yapılan ibadet, insanı yoran ve sonuç olarak da bıkkınlık getiren çok ibadetten daha üstündür.

Yüce Allah, meleklerin ibadetini şöyle vasfetmektedir:

"Gece gündüz hiç yorulmadan Allah'ı tes-bih ederler."1

g) Basiret ve Yakinle Yapılan İbadet

Bilinçli olarak ve yakin hâlinde yapılan ibadet, yü-zeysel ve yakin yoksunu ibadetlerden kat kat üstün-dür.

Bu husustaki bir hadisşöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz ki az ama sürekli ve yakin hâlin-de yerine getirilen bir amel, Allah katında, yakin ol-maksızın yapılan fazla amelden daha üstündür."2

Bu alanda konu edilebilecek daha başka koşullar da vardır; ancak bu kadarının yeterli olduğunu düşü-nüyor ve bu kadarıyla yetiniyoruz.

1- Enbiyâ, 20 2-Usul-uKâfi,c.ls.57


VAHIY AYNASINDA NAMAZ

Buraya kadar aktardıklarımız, ibadetle ilgili konu-lardi. Hemen belirtmek gerekir ki ibadet, farkh fert ve örnekleri içeren genel bir kavramdir ve namazia smir-landırılamaz.

Hac, oruç, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, cihat, helal kazanç elde etmek için ça-lışma, insanlara hizmet, ilim öğrenme ve öğretme, Kerbela şehitlerine yas tutma, anne ve babaya iyilikte bulunma, öksüzlere şefkat gösterme, humus ve zekât verme...

gibi ameller de ibadet kavramı içinde yer al-makla birlikte, ibadetler arasında namazın şahsına munhasır bir yeri vardir. Namaz, Allah'a kulluğun en görkemli ve seçkin örneğidir.

Namazın vasıfları, felsefe ve hikmeti, etki ve getiri-leri, kılınış tarzı, yer ve zamam ayet ve hadislerde çok geniş bir yelpazede ele alınmış ve işlenmiştir.

Bu hu-suslara eğilmek, takdir edersiniz ki daha fazla zaman ve mesai gerektirir. Ancak yine de Kur'ân ve hadisler ışığında konuya yaklaşacak ve İslâmî öğretiler deni-zinden namaz hakkinda bir kaç damla olsun sunaca-ğız-

Namaz, ibadetlerin en yücesi ve peygamberin de en önemli tavsiyesidir.

Hz. Lokman, oğluna namazı tavsiye eder.1

Hz. Isa (a.s) daha beşikte şöyle der:

1- Lokman, 17

"Allah'ım bana namaz ve zekâtı vacip kıl-mıştır."1

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) şöyle tanımlar: "Gözümün nurlanışı namazladır."2

Namaz, insana Allah'i hatirlatari bir fariza3 ve yüce Allah'ın insanlarla olan ahdi, peymamdir.4

Namaz, din ve mektebin simasıdır.5

Namaz, ululanmamn dermanı, devasıdır.6

Namaz, Allah'ın nimetlerine karşılık şükür vesile-si, dinin direği, cennetin anahtarı, insanları tanıma ölçüsü, günahları yok eden ve insamn ruhunu armdi-ran vesiledir.

Namazın bütün şartlarını gözeterek günde beş kez Allah'ın huzurunda durmak, bahşetmiş olduğu nimet-leri hatırlamak, istek ve dilekte bulunmak kirleri temiz-leyen bir nehirde yıkanmaya benzer.7

Ahirette sorulacak ilk soru namaz hakkında ola-caktır; namazın kabul edilmemesi durumunda, diğer amellerde kabul edilmeyecektir.

Namaz, şartlar ne olursa olsun; savaş, mecburi nailer, hastalık... da dahil olmak üzere insanın boy-nundan düşmeyen tek ibadettir.

Namaz, Allah'ın huzurunda kulluk ve tağutlara ise isyan ilanıdır.

Namaz, Hz. İbrahim'in (a.s) tevhidî dinini, Resulul-lah'ın (s.a.a) sünnetini ve İmam Hüseyin'in (a.s) mek-tebini korumak ve ihya etmektir.

1- Meryem, 31

2- Bihar'ul-Envar, c.74, s.77 3-Tâhâ, 4

4- Kenz'ül-Ummal, c.7, s.279

5- Furu-u Kâfi, c.l, s.270

6- Nehc'ül-Belâğa, Süphi Salih, Kısa Sözler: 252 7-Vesâil'uş-Şia,c.3, s.7

Namaz, Allah aşıkları için tadına doyum olmayan ve münafıklar içinse ağır bir ibadettir.1

Namaz, Allah'm huzuruna varmak ve şeytanı me-yus etmektir.

Namaz, her zerresi yüce Allah'ı tenzih eden, ilâhî huzurda ibadet ve secde eden bütün evrenle bütün-leşmektir.

Müminler Emiri Ali'nin (a.s) Sıffin Savaşı'nda ve İmam Hüseyin'in (a.s) de Kerbela'da Aşura günü sava-şı bırakarak ilâhî aşkla namaza durmaları, namazm önemini vurgulayan en güzel örneklerdir.

Müminler Emiri AM (a.s), bu davranışını eleştiren adama şöyle buyurdu: "Namaz kilmalan için bunlarla savaşmıyor muyuz?"

Şehitler Efendisi İmam Hüseyin'e (a.s) hitap etti-ğimiz ziyaretnâmede şöyle demekteyiz:

"Şahadet ediyorum ki, sen namazi ayakta tuttun, ihya ettin."2

Zorluk ve sıkıntılara düşen bir insanın yüce Allah'ı anarak yardım dilemesi, elbetteki huzur kaynağı ve kurtuluş vesilesi olacaktir.

Namaz, Allah'a iman edenlerin sığınağıdır. Bu yüz-den de Kur'ân-ı Kerim, iman edenleri sabir ve namaza emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:

"Sabir ve namaz vesilesiyle Allah'tan yar-dim dileyin."3

imam Cafer Sadik (a.s), ömrünün son anlannda bütün akrabalarını bir araya topladı ve ettiği vasiyetin-de namaz hakkında şöyle buyurdu:

"Namazi hafifseyen kimse, şefaatimize asla na-il olmayacaktir."

1- Bakara, 45

2- Mefatih'ül-Cinan, "Vâris Ziyaretnâmesi"

3- Bakara, 45

Namaz, Islâm ile küfr arasında sınırdır; namazm farz olduğunu bildiği hâlde kılmayan kimse Islâm sını-rından çıkmış olur. Namaz kilmayarak Allah ile arasm-daki bağı koparan kimse, Müslüman olduğunu nasıl iddia edebilir?

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

"Namazm farz olduğunu bildiği hâlde kıl-mayan kimse, şüphesiz ki (amel bakimmdan) küfre düşmüş olur."1

Müminler Emiri AN (a.s) da şöyle buyurmuştur:

"Namazı zayi eden kimse, başka şeyleri daha çok zayi edecektir."2

Namaz, insanın bütün kalbiyle ve ruhunun derin-liklerinden Allah'a yönelmesi ve de O'ndan başka her şeyi gözden silmesi gereken bir konumdur.

Insan yüce Allah'ı diri, hazir ve nazir bilmelidir ki ibadete durduğunda da huzura varışı bütün kalbiyle hissedebilsin.

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmakta-dir:

"Namaz hâlinde olan insan, Allah'tan baş-kasına yöneldiği an Allah şöyle buyuracaktır:

Kime yöneliyorsun, benden başka mabut mu var?

Benden başka gören, gözeten mi var? Benden başka bağışlayan biri mi var ki ona yönelesin?

Bana yönelecek olsan, ben de meleklerim-le birlikte sana yöneleceğim..."3

1- Mehaccet'ül-Beyzâ, c.l, s.301

2- Vesâil'uş-Şia, c.3, s.19 3-Müstedrek'ül-Vesâil, c.l s.173


Namaz, Nimetin Şükrüdür

Her nimet ve iyilik, insanın teşekkür etmesini ge-rektirir. Insan, kendisine yapilan iyilik karşısında hem dili ve hem de davranışıyla teşekkür eder.

Biz insanlar, yüce Allah'ın kullarıyız ve bahşetmiş olduğu nimetlerle kuşatılmışız. Her bir nefeste yüzlerce nimet vardir ve bu nimetlere de binlerce kez şükret-mek gerekir.

Bir anlık olsun gönül gözümüzü açmaya görelim yeter ki, işte o zaman yüce Allah'ın hakkımız-daki lütuf ve inayetini görecek ve ister istemez şükre-deceğiz.

Namaz, yüce Allah'ın sayısız nimetlerine karşılık şük-retme vesilesidir.

Yüce Allah, insanı yaratmış ve maddî-manevî ya-şamının bütün ihtiyaçlarını karşılamıştır; akıl, zeka ve yetenek vermiştir.

İnsanın mutlu olması için yağmur, ağaçta yaprak, denizde balık, gökte kuş, güneşe ışık, akıl hidayeti, masumların velayetini, vicdanın kılavuzluğunu yarat-mış ve insana bağışlamıştır.

Allah'ı daha iyi tanıyabilmemiz için bedenimize uygun azalar, faydalı duyular, şefkatli eğiticiler, önü-müzde baş eğen bir tabiat... yaratmıştır.

Dudaklarımız yumuşak olmasaydı, konuşamazdık.

Baş parmağımız olmasaydı, yakamızı bile ilikleye-mezdik.

Sular tuzlu veya acı olsaydı, ağaçlar yeşermezdi.

Yer çekimi olmasaydı, güneşle aramızdaki mesafe daha az olsaydı, doğarken emmek nedir bilmeseydik, konuşamasaydık, görmeseydik, akıl nimetinden mah-rum olsaydık... yaşantımız daha farklı olacaktı.

Kur'ân'ın buyurduğu gibi saymakla bitmeyen ilâhî nimetler şükretmeyi gerektirmiyor mu? Allah'ın nimet-leriyle kuşatılan insanın, nimet sahibinin huzurunda şükretmemesi insafa sığar mı?

Namaz, her şeyimiz ve her hâlimizle borçlu oldu-ğumuz, veli nimetimiz Allah'a şükretmektir.

İvedilikle belirtmek gerekir ki insanın şükretmesi-nin faydası insanın kendisine dokunacaktır, Allah'a değil. Öğrencinin öğretmene teşekkür etmesi, öğret-mene bir şey kazandırmayacak ve öğrencinin olgun ki-şiliğinin yansıması olarak addedilecektir.

Allah'ın vermiş olduğu nimetlerden bir ömür bo-yunca yararlanan ve buna karşılık da kulluk sunmayan ve teşekkür etmeyenler, kör bir gaflete düşmüşlerdir.

Namaz Kılma Adabı

Şükür ve kulluk amacıyla Allah'ın huzuruna vara-bilmek kalbin temiz, niyetin halis, eylem ve söylemin ilâhî, din kökenli sağduyu, dilin günahtan arınmışlığını, çehrenin asi damgası yememiş olmasını gerektirir.

Kalbin Allah'a yönelik ve dönük olması, namazın gerekli adabındandır.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

"Namaza durduğunda dünyadan ve dünyevî herşeyden ümidini kesmeli, tek amacın Allah'a yönelmek olmalıdır. Unutma ki adaletin te-celli edeceği bir günde ilâhî mahkemeye sen de çıkacaksın."1

Namaz, bu zahirî ve batınî adaba ve de doğruluk, kabullük, kâmillik şartlarına sahip olduğu taktirde Allah katına yücelme liyakatı kazanır.

Namazın adabı üç kısımdır:

1- Namaza başlamadan önce yapılanlar (mukaddimat)

2- Namaz esnasında yapılanlar (mukarinat)

3- Namaz bittikten sonra yapılanlar (takibat)

1- Mehaccet'ül-Beyzâ, c.l, s.382


NAMAZIN MUKADDIMATI

1-Taharet

Insan namaza başlamadan önce abdest almalıdır. imam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Namaz ancak abdestle olur."1

Abdest imandan bir parçadır ki insana nur kazan-dırır, neşat getirir, tembelliği yok eder, bedeni temizler ve de insam namaza hazirlar. Feyz-i Kaşanîşöyle demiştir:

"Bir anda maddiyattan koparak manevî yolculuğa çıkmak çetin bir meseledir. Işte abdest, yavaş yavaş insanı bu yolculuğa hazirlar."2

Abdest, küçük günahların keffaretidir. İnsanın her zaman, her yerde ve hatta uyumak isterken bile ab-destli olması sevaptır. Abdestli olmaksızın Kur'ân'ın yazısına, Allah'ın, Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehlibeyt Imamlarının ismine dokunmak haramdır. Taharet, Al-lah'ın huzuruna varmanın izni konumundadır.

Taharetin de bazı aşamaları olduğu unutulmama-lıdır. Bu, şöyle örneklendirilebilir:

- Bedenin necasetten temizliği

1- Vesâil'uş-Şia, c.l, s.256

2- Mehaccet-ül-Beyzâ, c.l, s.281

- Beden azalarının günah ve hatalardan temizlen-mesi

- Ruhun ahlâkî pislik ve çirkinliklerden temizlenme-si.i

Gusül ve Teyemmüm

Cünüplünün veya her hangi bir nedenden dolayi gusletmesi gereken insanın abdest alması yeterli de-ğildir ve namaz kılabilmesi için gusletmesi gerekmek-tedir.

Bazen de namaz kilmak isteyen kimsenin su bu-lamamasi veya zararlı olduğu için suyu kullanamama-si veya vakit darhgmdan dolayi gusledememesi ya da abdest alamamasi veya sadece içeceği miktarda su-yunun var olmasi... gibi durumlarda toprağa teyem-müm etmelidir.

Abdest, gusül ve teyemmüm hakkında bilinmesi gereken çokşeyler vardir, dileyenler ilmihal kitaplarma baş vurarak öğrenebilirler.

2-Namaz Kılınan Giysi ve Namaz Yeri

Namaz kılan insanın bedeninin örtülü olmasi hem uygun ve hem de gereklidir. Örtülü olmasi gereken miktar, namaz kılanın cinsiyetine göre değişir. Erkeğin, avret yerlerinin örtülü olmasi bir zorunluluk ve göbek-ten dizlere kadar olan bölümün örtülü olmasi da nafi-ledir.

Kadın ise (yüzü, bileğe kadar el ve ayakları hariç) bütün bedenini örtülü tutmalıdır.

İnsanın giyerek namaz kıldığı elbise temiz ve de mubah olmahdir. Namaz kılan insanın elbisesiyle bağ-lantılı olan bazi nafileler de vardir ki namazın sevabını artırır.

Bunlar şöyle örneklendirilebilir: Namaz kılan in-sanın akik yüzük takması, beyaz elbise giymesi, aynca kirli, dar, siyah ve necasetten kaçınmayan kimselerin elbiselerini giymemek...

1-Mucehhet'ül-Beyzâ, c.l, s.281

Namaz kılınan yer de mubah, temiz ve hareket etmeyen/durağan olmalıdır. Başkasının mülkünde, iz-ni ve rızası olmaksizm namaz kilmamaz.

Bu şartların gözetilmesi, hem muaşeret kuralları-nm ve hem de insanlarm haklarmi gözetmenin gereği-dir.

Namaz giysi ve yeri hususunda ilmihâl kitaplarm-dan daha detayh bilgi edinilebilir.

3-Kibleyi Tamma

Insan kıble yönünde namaz kılmalıdır. Biz Müslü-manların kıblesi mukaddes Kâbe'dir.

Yüce Allah özel bir yön ve cihetle smirh değildir; her nereye yönelecek olsak, Allah'ı bulacağımız kesin-dir. Kur'ân-ı Kerim, bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Doğu da, bati da Allah'indir. Nereye dö-nerseniz Allah'ın yüzü oradadır."1

Ancak ne var ki, tevhit evinin kurcusu İbrahim'in (a.s) anisim yaşatmak, kalplerimizi kutsal bir yere yö-neltmek, ibadîyönde ibadet ve namaz ehliyle aynı dü-zen ve uyumu sağlayabilmek... için Kâbe yönünde namaz kılmakla yükümlüyüz.

Sadr-ı İslâm'da "Beyt'ül-Mukaddes" yönünde namaz kılan Müslümanlar, Yahudilerce alay edilmiş ve "Kıblesiz Müslümanlar bizim kıblemize doğru ibadet ediyorlar." sözüyle aşağılanmışlardı.

Yüce Peygamberimiz (s.a.a) de bundan üzüntü du-yarak Allah'm emrini bekleyedurmustu ve nitekim va-hiy meleği "Nereden (yola) çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir."2 ayetini getirmişti.

1-Bakara, 115

2- Mescid-i Haram'in kible olarak belirlenmesi, Bakara Sûresi'nin 142-149. ayetlerinde geniş bir şekilde yer almış-tır.

Yüce Allah indirdiği bu ayetle Müslümanların, kıble konusunda kendilerine dayalı ve bağımsız olmalarını tak-dir buyurmuştur.

İslâm ümmeti de bu emirden yola çıkarak namaz kılarken, dua ederken, hayvan keserken, uyurken ve yemekyerken bile kıbleye doğru yönelirler.

Bedenin zahirî anlamda Kâbe'ye yönelişi, kalp ve ruhun da ilâhî yön ve cihete yönlendirilmesini çağrış-tırmaktadır. Böylece bir Müslüman, her yer ve her du-rumda Allah'ı anmış ve tevhit inancının bir yansımasım taşımış olur.

Kâbe Hz. Ibrahim (a.s), Hz. İsmail (a.s) ve Hz. Mu-hammed'in (s.a.a) yadigârıdır; Hüseynî (a.s) hareketin başlangıç noktası ve de İmam-ı Zaman'ın (a.s) evren-sel kıyamındaki dayanağıdır.