Belağatu'l Hüseyin Belağatu'l Hüseyin
İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek ve önemli sözlerini, hadislerini ihtiva eden bu değerli kitabı ilk gördüğümde dikkatimi çekmişti. Biraz mütalaadan sonra, kitabı tercüme ederek Türkçeye kazandırmanın faydalı olacağı kanısına vardım. İçerik olarak paha biçilmez bu değerli eserin siz değerli okurların eline ulaşmasını sağlamayı kendime bir borç bildim. İmam Hüseyin'in (a.s) belagatli sözlerini içeren bu değerli kitap üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm; İmam Hüseyin'in (a.s) hutbelerini içermektedir.>br>
İkinci bölüm; İmam Hüseyin'in (a.s) uzun konuşmalarını ve hutbelerini içermektedir.
Üçüncü bölüm; İmam Hüseyin'in (a.s) kısa ve hikmetli sözlerini içermektedir.
Belağatü'l-Hüseyin (a.s) adı altında hazırlanmış bu kitap, muhterem ve değerli araştırmacı, yazar Ayetullah Seyit Mustafa Muhsin Musevi İtimat tarafından kaleme alınmıştır.
Çok muhterem yazar, uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda, İmam Hüseyin'den (a.s) birçok farklı kitaplarda nakledilen hadisleri bir araya toplamış ve İslam toplumuna büyük bir hizmet sunmuştur.
Tercümesi ve araştırması için yaklaşık olarak dört yıl titizlikle üzerinde çalışma yapmış olduğum bu değerli eser, aynı zamanda, Fars, Ordu, Sind ve Tayland dillerine de tercümesi yapılıp basılmıştır.
Kitabın orijinalinde hadis adresleri kitapların eski baskıları üzerinden verilmiştir. Her ne kadar uzun bir vaktimi alsa da hadislerin yeni kitaplardan adreslerini vermeye çalıştım.
Bir hadis birçok farklı kitaplarda nakledilmiştir. Fakat kitabın uzun ve sıkıcı olmaması için kısaca kitabın orijinaline sadık kalınmaya çalışılmıştır. Bu konuda da kitabın yazarı ile devamlı temas halinde bulunup görüşlerini ve gereken iznini aldım.
Kitap düzen ve içerik olarak daha çok, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini, hadislerinin ve hutbelerinin bir araya toplandığı Nehcü'l-Belağa kitabını anımsatmaktadır. Bundan dolayı bu kitaba da ikinci Nehcü'l-Belağa demenin yerinde olacağı kanısındayım.
İlim ehlinden ve siz değerli okurlardan kitapta gözden kaçmış olabilecek hataları gördüklerinde ben hakire bildirmelerini rica ederim.
Ve özellikle benim bu çalışmamda bana yardımda bulunan değerli hocalarım; Hüccetü'l-İslam Hacı Turabî ki; kitabın üçüncü bölümünü tatbik etmiştir, Hüccetü'l-İslam Hacı Fahrettin Altan, hacı Turgut Atam hocaya,
ve Yakup Yaşlak hocama Allah'tan uzun ve bereketli ömür ihsan etmesini temenni ederek sonsuz şükranlarımı sunar, Allah'ın rahmet bereketi bu değerli eserde emeği geçen tüm arkadaşlara olmasını niyaz ederim.
TERCÜME HAKKINDA
Siz değerli okurların kitabı mütalaaya başlamadan önce aşağıda değineceğim noktaları hatırlatmanın faydalı olacağına inanıyorum:
Bu değerli eserde geçen ayetlerin, ayet numaraları bulunup yazılmış ve kitabın içinde senedi bulunmayan bazı rivayetlerin senetleri araştırılıp dipnot olarak zikredilmiştir.
Kitapların yeni çaplarında, sayfa numaralarına kadar incelenip, bu konuda araştırma yapıp bilgilenmeye çalışan değerli araştırmacılara yardımcı olmaya çalışılmıştır.
Kitap üzerinde yapmış olduğum çalışmaları şu başlıklar altında toplayabilirim;
1- Ayetlerin adresleri araştırılıp bulunmuştur.
2- Rivayetin nakledildiği kitapların günümüzde ki adresleri bulunup yazılmıştır.
3- İmam Hüseyin'in (a.s) rivayetleri tercüme edilirken Farsça ve Arapça metniyle tatbik edilmiştir. Ve tercüme de Arapça metni esas alınmıştır.
4- Belağatü'l-Hüseyin (a.s) kitabının farklı nüshaları incelenmiş ve en güzel bir şekilde değerlendirilerek tercüme edilmiştir.
5- Kitabın değerli müellifi ile devamlı meşveret içinde bulunulup, önemli noktalar sorularak gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
6- Kitabın sağlıklı bir şekilde Türkçeye kazandırılması için birçok uzman mütercim tarafından incelenmiştir.
7- Kitap yüksek lisans tezi olması hasebiyle titiz bir şekilde incelemeye alınmıştır.
Şu noktayı da hatırlatmak gerekir ki; bu değerli kitapta bir araya toplanmış olan İmam Hüseyin'in (a.s) sözleri ve hutbeleri, İran'da kütüphanelerde bulunan kitaplar arasından yapılan titiz çalışma sonucunda ve on yıl içerisinde bir araya toplanmıştır.
Araştırma yapılan kütüphaneleri şöyle sıralayabiliriz:
Ayetullah Necef-i Maraşî Kütüphanesi, Kum, İran
Melik Kütüphanesi, Tahran, İran.
Mescid-i Camî-Çehel Sutun Kütüphanesi, Tahran İran. Husruv Kütüphanesi, Tahran, İran.
Defter-i Tebligat İslam Kütüphanesi, Kum, İran.
Hüccetiye Medresesi Kütüphanesi, Kum, İran.
İlim Havzası Kum Kütüphanesi, Kum, İran.
Kuds-u Razavî Kütüphanesi, Meşhet, İran.
İran İslam Cumhuriyeti Meclis Kütüphanesi, Tahran İran. Ayetullah Gulpaykani Kütüphanesi, Kum İran.
Bu değerli ve paha biçilmez eserde nakledilen hadislerin metnini büyük bir titizlikle araştırıp yazan; değerli yazar Hz. Ayetullah Seyit Mustafa Muhsin Musevi Ali İtimad'a, değerli evlatları Seyit Muhammet Hüseyin Ali İtimad'a ve değerli kardeşi Seyit Mişkat'a teşekkürlerimi sunarım.
Yine bu eseri size sunmanın kıvancını yaşamaktayım. Ehlibeyt (a.s) mektebi yolunda bir adım atmış olmayı temenni eder, yüce Allah'tan bizleri kıyamette onların şefaatinden mahrum etmemesini âcizane niyaz ederim.
ALİ RIZA YEŞİLKAYA
27.05.2004
EMAİL: muhammedali_4@ yahoo.com
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Övgü sadece Allah'a mahsustur. Öyle bir Allah ki; şükrünü nimetlerinin çoğalmasına, azabından âmânda olmaya ve razılığının kazanılması için vesile karar kılmıştır.
Sabah ve akşamın selamı insanları hakka davet eden, mahlûklara şahit olan, Arapların en fesahatlisi, Allah kullarının gözlerini nurani cemali ile nurlandırdığı yani; Hz. Muhammed (s.a.a), Ehlibeyt'ine (a.s) ve hidayet eden masum halifelerine olsun.
İslam ümmetine takdim ettiğim bu değerli ve paha biçilmez eser, eşsiz ve benzersiz cevherlerle doludur. Eser, Hz. Hüseyin'in (a.s) hutbelerini, mektuplarını ve hikmetli sözlerini içermektedir.
Bu değerli hutbe, mektup ve hikmetli sözlerde, ilahi belagatli hüccetler, açık deliller ve birçok faydalı ilimler bulunmaktadır. Öyle ki bu kaynayıp coşan ilim karşısında manalar ve kelimeler huşu etmektedirler.
Kendisine has parlaklığı ve kokusu vardır. Sabah esen nesim ve seba rüzgârıyla cihanda bulunanlara bambaşka bir heyecan ve mutluluk kazandırmaktadır. Konuşmacılar ve fesahat ehli insanların İmam Hüseyin'i (a.s) her zaman kendilerine örnek ve olgu almaları gerekir. Çünkü Hüseyin (a.s) Nehcü'l-Belağa'yı yaratan insanın oğludur. Ve Nebevi hikmetin elleriyle terbiye edilmiş, nübüvvet kaynağından su içmiştir.
Bundan dolayı Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "Hüseyin bendendir ve ben Hüseyin'denim."
Muhammet b. Ebu Talha Şafii "Metalibi's-Suul" kitabında ne güzel söylemiştir:
"İyi bil ki! Efendimiz Hüseyin (a.s) karşısında, fesahat ve belagat tazim etmiş ve susmuştur. Niçin böyle olmasın ki? Çünkü O Arap ve Acemin en fesahatli insanının oğludur. O öyle bir peygamberin oğludur ki sözleri beyan ve en güzel sohbet etme de kendi zamanının eşsiz insanıydı.
O öyle bir babanın oğludur ki; ilim ve hikmet onun karşısında tazim etmiştir. Kılıç ve kalem ona boyun eğmiştir. Hiç şüphesiz bu yiğit ve cesur insan (İmam Hüseyin -a.s-) babasının yolunu gitmektedir. Çünkü oğul babanın bedeninin bir parçasıdır. Allah'ın salat ve selamı O'na, ceddine, babasına, annesine, kardeşine ve çocuklarına olsun.
İmam Hüseyin'in (a.s) sözlerinden bir bölümünü hatırlattık. Hiçbir dilin ve güçlü beyanın bu sözleri eleştirmeye gücü yetmez. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) bu sözleri savaş halinde ve en tehlikeli anlarda buyurmuştur. Hiçbir dilin ve beyanın böyle bir durumda, korku ve endişeden dolayı bu kadar güzel sözleri söylemesi mümkün değildir.
Bunun kendisi, O hazretin sözlerinin ne kadar belagatli ve fesahatli olduğunu göstermektedir. Çünkü o kendi zamanının en fesahatli konuşan insanıydı."
İmam Hüseyin'in (a.s) cevher misali sözlerine ve buyruklarına rahat bir şekilde ulaşabilmek için, hazretin hutbelerini bir araya toplamış bir kitap, şu ana kadar yazılmadığından ve yine hazretin buyrukları farklı kitaplarda dağınık bir şekilde olması hasebiyle,
böyle bir kitap yazma gereğini gördüm. Hazretin sözlerini bir araya toplayarak; hutbeler, mektuplar ve hikmetli sözler olmak üzere belirli başlıklar altında düzenli bir şekilde bir araya getirdim.
Bu yolda birçok zorluklara ve müşküllere göğüs gerdim. Fakat kıyamet gününde onun şefaatine olan ümidim bütün bu zorlukları bana kolaylaştırdı.
Son olarak yüce Allah'tan bana yardım etmesini diler, O'na tevekkül ederim. O en iyi vekildir.
Mustafa Muhsin EL-MUSEVİ
TAKDİM
İnsanları, yolunu şaşırmışların pençesinden kurtarana.
Mukaddes nurlu düzeni ile âleme nur saçana.
Tahrif edilmiş Muhammed'in (s.a.a) dinini hayata döndürene.
Yaralı dini, kendi mukaddes kanıyla tedavi edene takdim ediyorum.
Ey Nübüvvet sahibi! Muhammed'in (s.a.a) ruhu.
Ve ey Ali'nin (a.s) yüce velayet kanı olan Hz. Hüseyin (a.s)! bunu sana ithaf ediyorum.
O'nun rızası ve şefaatinin ümidiyle bu kitabı hediye ediyorum.
MÜELLİF SEYİT MUSTAFA MUHSİN MUSEVİ ALİ İTİMAT
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ
Hamt alemlerin rabbi yüce Allah'a (c.c) mahsustur. Salât ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve onun pak tertemiz soyu Ehlibeytine (a.s) olsun….
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ki ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabı Kuran ve İtretim olan Ehlibeytimi. Bu ikisi Kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Kim bu iki emanete sarılırsa, şüphesiz kurtulur ve kim yüz çevirirse helak olur; Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız"
Allah-u Teala buyuruyor ki:
"Ancak ve ancak Allah, ey Ehlibeyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler"
Bildiğiniz gibi bu ayet beş kişi hakkında; Hz. Muhammed (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Hz. Fatma (a.s), Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) nazil olmuştur. Resulullah (s.a.a), Ehlibeyt'ini (s.a.a) abasının altına alarak şöyle buyurdular:
"Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeyt'imdir. Öyleyse onlardan pisliği gider ve tertemiz kıl."
Bu hadislere dikkat edildiğinde İmam Hüseyin'in (a.s) Allah Resulü (s.a.a) ve Ehlibeyt yanında ne kadar değerli ve faziletli birisi olduğu apaçık görülmektedir.
Burada İmam Hüseyin'in (a.s) kısaca hayatına ve hayatında yaşamış olduğu en acı Kerbela vakıasına değinmek istiyorum.
Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma'nın (a.s) ikinci oğlu İmam Hüseyin (a.s) hicretin dördüncü yılında Peygamber (s.a.a) şehri olan Medine'de dünyaya geldi.
Abdulmuttallib'in kızı olan Safiye'den, "Hz. Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde ben annesinin bakıcısı idim" dediği nakledilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.a) "Ey hala! Evladımı bana getir." diye buyurdu. Bende "Ey Allah'ın Resulü (s.a.a) henüz çocuğu (İmam Hüseyin'i -a.s-) yıkamadım dedim. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey hala! O'nu temizleyecek olan sen misin? Allah O'nu tertemiz kılmıştır."
Safiye şöyle devam etti:
"Hz. Resulullah (s.a.a) O'nun iki gözünün arasından öpüp bana verdi. Fakat Resulullah (s.a.a) "Ey yavrucuğum, Allah seni öldüren kavme lanet etsin!" diyerek ağlıyordu.
Bu sözü üç defa tekrarladı. Ben; "Annem babam sana feda olsun, O'nu kim öldürecek?" dedim.
"Ben-i Ümeyye (Allah'ın laneti üzerlerine olsun) soyundan zalim bir grup öldürecek" buyurdu.
İmam Hüseyin (a.s) büyük kardeşi İmam Hasan-ı Mücteba (a.s) şehit olduktan sonra Allah'ın emri ve kardeşinin vasiyeti üzerine İmamet makamına ulaştı.
Hz. Hüseyin'in (a.s) İmametlik makamı on yıl sürdü. Bu müddetin tümü Muaviye'nin hilafeti zamanında en zor koşullar, acı durumlar ve en ağır baskılar altında geçti.
İmam Hüseyin (a.s) bu acı ve karanlık günleri arkada bırakıyor ve Muaviye tarafından yapılan her çeşit ruhsal işkence ve baskılara katlanıyordu.
Hicretin altmışıncı yılında Muaviye öldü ve oğlu Yezit, babasının yerine oturur oturmaz Medine valisine, "Hüseyin'den benim hilafetim için biat al, biat etmezse başını Şam'a gönder" diye emir verdi.
Medine valisi Yezidi'n isteğini İmam Hüseyin'e (a.s) bildirdiğinde İmam Hüseyin (a.s) ondan bu konu hakkında düşünmesi için zaman vermesini istedi. Daha sonra Medine'de baskılardan dolayı gece vakti ailesini de alarak Mekke'ye doğru hareket edip İslam'da resmen emniyetli ve güvenceli yer olarak ilan edilen Allah'ın Haremi (Mekke'ye) sığındı
İmam Hüseyin (a.s), hac mevsimine kadar Mekke'de ikamet etti. Müslümanlar İslam ülkelerinden grup grup hac amellerini yapmak için Mekke'ye akın ediyorlardı.
Bu arada İmam Hüseyin (a.s) Yezidin kendisini öldürmek için hacı kılığında gizli bir grubu gönderdiği haberini aldı. Bunlar Hac amelleri sırasında ibadetle meşgul olan İmamı, ihram elbiseleri altına gizledikleri silahlarla ve kılıçlarıyla şehit etmek için Yezit'ten emir almışlardı.
İmam Hüseyin (a.s) hac amellerini yarıda keserek, bir toplantıda kısa bir konuşma yapıp Irak'a doğru hareket edeceğini bildirdi. Bu konuşmasında şehit olacağını da bildirdi. Müslümanlardan kendisine yardım etmelerini ve bu yolda canlarını ortaya koymalarını istedi.
Ertesi gün de Ehlibeyt'i (a.s) ve dostlarını alarak Irak'a doğru hareket etti. Zamanın tanınmış kişilerinden bir grup, İmamın yanına gelip bu hareket ve kıyamın tehlikelerini hatırlattılar.
Fakat İmam Hüseyin (a.s) onlara cevap olarak şöyle buyurdu: "Ben asla Yezit gibi bir insana biat etmeyeceğim. Zulüm ve fesat hükümetine boyun eğmeyeceğim. Nereye gitsem, nerede olsam beni öldüreceklerini biliyorum. Mekke'den ayrılmamın nedeni ise, kanımın dökülmesiyle Kâbe'nin hürmetinin zedelenmesini önlemektir."
İmam Hüseyin (a.s) Küfe'ye doğru hareket etti. Küfe'ye birkaç günlük yol kalmışken, önceden göndermiş olduğu elçisinin ve tanınmış sadık dostlarından birinin, Yezidin valisi tarafından şehit edilip yine onun emriyle ayaklarına ip bağlanarak, Küfe sokaklarında gezdirildiğini duydu.
Küfe ve yöresinin sıkıca gözaltına alındığını ve İmama karşı savaşacak teçhizatlı bir ordunun hazırlandığını duyunca, ölümden başka bir yol kalmadığını anladı.
İşte burada şehit olmak için kesin karar aldığını açıkça belirtti ve Küfe' ye doğru devam etti.
Küfe'nin yaklaşık olarak yetmiş kilometre yakınlarında Kerbela ismindeki bir çölde Yezidin ordusu İmam Hüseyin'i ve yanındaki ailesi, akrabası ve dostlarını ablukaya aldı. Sekiz gün burada kaldılar.
Bu sırada günden güne abluka çemberi daralıyor ve sürekli düşmanın sayısı çoğalıyordu. Sonuç olarak İmam (a.s), ailesi ve çok az sayıdaki ashabıyla birlikte, otuz bin kişiden oluşan ordunun muhasarasında kaldı.
Bu birkaç gün içinde İmam Hüseyin (a.s), ordusunun yerlerini ayarlayıp dostlarını tasfiye etmeye karar verdi. Kısa bir konuşmada ashabına seslenerek şöyle buyurdu:
"Bizim ölüm ve şahadetten başka bir yolumuz yoktur. Ben biatimi sizden kaldırdım. Gitmek isteyen, gecenin karanlığından faydalanıp kendisini bu tehlikeli meydandan kurtarsın. Çünkü onlar bir tek beni öldürmek istiyorlar."
Evet, Hicretin 61. yılı Muharrem ayının 10. günü İmam Hüseyin (a.s) bir avuç dostlarıyla sayısız düşman ordusu karşısında saf çektiler ve savaş başladı.
O gün sabahtan akşama kadar savaştılar. İmam Hüseyin, (a.s) Haşim oğulları'nın gençleri ve diğer dostları şehit oldular.
Savaş bittikten sonra düşman ordusu, İmam'ın (a.s) haremini yağmaladılar ve çadırları ateşe vererek şehitlerin başını kesip elbiselerini çıkardılar. Cesetleri defnetmeden, sığınaksız kızlardan ve kadınlardan oluşan Ehlibeyt esirlerini şehitlerin başlarıyla birlikte Küfe'ye doğru hareket ettirdiler.
Esirlerin içinde erkek olarak İmam Hüseyin'in (a.s) yirmi iki yaşındaki oğlu dördüncü İmam olan Zeynelabidin (a.s) ağır hasta olarak, bir de onun oğlu beşinci İmam Muhammed (Bakır) Bin Ali ve İmam Hasan'ın (a.s) oğlu Hasanü'l Musanna da bulunuyorlardı.
Hasanü'l Musanna savaşta ağır yaralı olarak şehitlerin içinde kalmıştı fakat son anlarda diri olarak bulundu. Düşman komutanlarının birinin arabuluculuğuyla başı kesilmedi ve esirlerle birlikte Küfe'ye götürüldü.
Küfe 'den de Şam'a, Yezit 'in yanına götürüldüler. Ama sonunda İmam Hüseyin'in (a.s) katillerinden hiçbiri intikamdan kaçıp kurtulamadı. Muhtar-i Sakafî, Ehlibeyt'e (a.s) yapılan zulümün intikamını zalim kavimden aldı.
İslam tarihinin İmam Hüseyin (a.s) ve Yezit ile ilgili bölümünü okuyup o zamanın hâkim sistemi üzerinde araştırma yapan kimse çok iyi bilir. İmam Hüseyin'in (a.s) Yezit gibi şarap içen, maymun oynatan, köpek boğuşturan, zinakar birisinin karşısında ceddi Muhammed'in (s.a.a) dinini kurtarmak ve ihya etmek için sadece bir seçeneği vardı. o da şehit olmaktı.
Çünkü Yezit, İslam dinine ve kanunlarına ve hükümlerine amel etmemenin yanında açıkça İslam'a aykırı hareketlerde bulunan, İslam'ı ezmeğe çalışan bir kişiydi.
BİRİNCİ BÖLÜM
HUTBELER
1- Tevhit Hakkındaki Sözleri
Ey insanlar! "Dinden" hızla ayrılan ve kopan sapık insanlardan kaçının. Onlar Allah'ı kendilerine benzetiyorlar. Bunların sözleri, kitap ehli kâfirlerin sözlerine benziyor.
"Allah'ın eşi, benzeri yoktur. O duyan ve görendir" "O gözleri görür, gözler O'nu görmez. O latif ve bilendir" Vahdaniyet ve azamet, O'na mahsustur.
O var olan her şeyde istek, irade, kudret ve ilmini geçerli kılmıştır. Allah'ın yarattığı hiçbir şeyde O'na karşı çıkacak bir muhalif, O'na denk olacak bir eş, O'na muhalefet edecek bir zıt,
O'na benzeyecek bir adaş ve O'na intibak edecek bir benzer yoktur. Olaylar O'nu halden hale çevirmez. Haller O'na cari olmaz. Zatında hadiseler baş göstermez. Hiçbir methedici O'nun azametinin künhüne varmaz ve ceberutu hiçbir kalbe yerleşmez. Çünkü eşyada O'nun dengi yoktur.
Âlimler akıllarıyla O'nun zatını idrak edemez ve düşünürler düşünceleriyle Onu kavrayamazlar. Sadece gaibe olan imanları miktarınca O'nu tasdik edip anlayabilirler. Çünkü O yaratılanların hiçbir sıfatı ve niteliği ile vasıflandırılamaz. O tek ve ihtiyaçsızdır.
O düşüncelerde tasavvur edilen her şeyden farklıdır. Ulaşılıp incelenebilinen Rab olamaz. Hava ve hava dışında bulunan da mabut olamaz. O her şeyde mevcuttur; ama şeylerle sınırlanan, bir varlık değildir.
Bütün şeylerden de ayrıdır; Ama onlardan gaip olanın ayrılığı gibi değil, çünkü zıddı veya eşi olan bir şey kadir sayılmaz. Kadimliği zamanla olmadığı gibi, teveccühü de belli bir yöne doğru değildir.
Gözlerden gizli olduğu gibi, akıllardan da gizlidir. Yeryüzündekilerden gizli olduğu gibi göktekilerden de gizlidir. Yakınlığı kerameti, uzaklığı ise küçümsemesidir.
Ne mekân O'nu sınırlar ne de zaman; Eğer ile de şartlanmaz. Yüceliği, yükseğe çıkmakla olmadığı gibi, gelmesi de yer değiştirmekle değildir. Yoku var eder; Varı da yok. Bu iki sıfat hiçbir zaman O'ndan başkasında bulunmaz.
Düşünce yalnız varlığına varır, O'na iman edebilir, ama vasfından acizdir. Sıfatlar O'nunla sıfat kazanır, O sıfatlarla sıfat kazanmaz. Tarifler O'nunla tarif edilir, O tariflerle tarif edilmez. İşte O, öyle bir Allah'tır ki O'nun ismini taşıyan biri yoktur, münezzehtir; "Hiçbir şey O'nun gibi değildir; duyan ve görendir" .
2- Tevhit Hakkında Konuşması
(İmam Hüseyin'in (a.s) Tevhit Hakkında Nafî b. Ezrak'la Konuşması)
Nafi b. Ezrak bir gün İbn-i Abbas'a; "Tapmakta olduğun ilahın vasıflarını bize söyler misin?" dediğinde İbn-i Abbas Allah'ı tazim için başını aşağı eğerek hiçbir şey söylemeden düşünmeye başladı. Derken Ezrak oğlu Nafi İmam Hüseyin'e (a.s) dönerek sorduğu sorunun cevabını istedi.
İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdu: "Ey Nafi! Dininde kıyas üzere hareket eden kimse sürekli hata içerisinde olur. Doğru yoldan çıkar, yanlış yola girer. Yoldan sapar ve yanlış şeyler söyler. Ey Ezrak oğlu! Ben Rabbimi, kendisini vasıflandırdığı gibi ve kendisini tanıttığı gibi sana tanıtacağım:
Allah duyu organları ile idrak ve insanlarla kıyas edilmez. Allah yapışık olmayan yakın ve kopuk olmayan uzaktır. Allah birdir, parçalara ayrılmaz; nişaneler ile tanınmış ve alametler ile vasıflandırılmıştır. Ondan başka bir ilah yoktur. O büyüktür ve yücedir.
Ezrak oğlu ağlayarak; "Ey Hüseyin! Sözlerin ne kadar da güzeldir" dedi.
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: "Bana, senin babama, kardeşime ve bana kâfir ithamında bulunduğunu söylediler."
Sonra şöyle buyurdu: "Senden birkaç soru soracağım" Ezrak oğlu Nafi; "Sorun" dedi.
İmam Hüseyin (a.s); "Duvar ise, şehirdeki iki öksüz (yetim) çocuğundur." ayeti hakkında görüşün nedir? Kim iki öksüz çocuk için hazineyi korudu?" diye sordu.
Ezrak oğlu Nafi; "Babaları" dedi.
İmam Hüseyin (a.s); "Onların babaları mı daha iyi idi yoksa Allah Resulü (s.a.a) mü?" diye sordu.
(Öksüz çocukların babası, çocuklarını düşünerek zamanın birinde bedbaht ve birilerine muhtaç olmamaları için hazineyi gömmüştür. Acaba ümmetini her zaman düşünen Allah Resulü (s.a.a), Müslümanların bedbaht olmaması için kendisinden sonra yerine halife tayin etmemiş midir?)
Ezrak oğlu Nafi İmamın (a.s) sözüne karşılık şöyle dedi: "Allah-u Teala sizin hasım bir kavim olduğunuzu bize haber vermiştir."
3- İyiliğe Teşvik Etmek
(İmam Hüseyin'in (a.s) İnsanları İyiliğe Teşvik Edip Muhtaç İnsanların Hacetlerini Gidermeleri Hakkında ki Hutbesi)
"Ey insanlar! Güzelliklerde yarışın; ganimetlerde (yarar ve kâr elde etmede) koşuşun; acele etmediğiniz hayır bir işi hayır sanmayın; iyi işler yaparak insanların övgüsünü kazanın; iyi işler de tembellik ederek insanların sizi kınamalarına izin vermeyin.
Eğer birine iyilik yapılırda, o da o iyiliğe karşı ona teşekkür etmezse, Allah onun mükâfatını verecektir. Şüphesiz Allah kerimdir; O'nun vereceği mükâfat, insanların vereceği mükâfattan daha büyük ve daha değerlidir.
Ey insanlar! İyi Bilin ki, insanların size olan ihtiyaçları, Allah'ın size verdiği nimetlerdendir. Öyleyse o nimetlerden bıkmayın, yoksa balaya dönüşür."
Biliniz ki, iyilik övgü kazandırır, ardında mükâfat getirir. Eğer bir insan şeklinde iyiliği görecek olabilseydiniz, onu görenleri sevindiren ve hoşnut eden güzel yüzlü biri olarak görürdünüz.
Eğer çirkinlikleri de görebilecek olsaydınız, onu kalplerin nefret ettiği gözlerin görmek istemediği çirkin yüzlü biri olarak görürdünüz.
Ey insanlar! İnsanlara ikramda bulunan yücelir, cimrilik eden ise alçalır. İnsanların en cömerdi beklentisi olmayana yardımda bulunan kimsedir. İnsanların en affedeni, güçlü olmasıyla birlikte affeden kimsedir.
En çok sıla-ı rahim yapan (Akrabayla ilişki kuran) sıla-i rahimi kesenle ilişki kuran kimsedir. Çünkü ağacın gövdesi, dal ve yapraklarına su ulaştırarak gelişir ve büyür. Din kardeşine iyilik etmek için koşan kimse,
kıyamet günü ona vardığında onu bulacaktır. Kim Allah rızası için din kardeşine iyilikte bulunursa, Allah-u Teala, muhtaç olduğu zamanda onu mükâfatlandırır ve yapmış olduğu iyilikten daha fazla ondan dünya belalarını ve üzüntülerini ondan uzaklaştırır.
Kim bir mümin insanın üzüntü ve sorununu giderirse Allah da onun dünya ve ahiret üzüntülerini giderir, kimde iyilik ederse Allah da ona iyilik eder. "Allah iyilikte bulunanları sever."
4- İmam Hüseyin'in (a.s) Hutbelerinden
"Hilim ziynettir; ahde vefa mertliktir; akrabalarla ilişki nimettir; büyüklenmek öğünmektir; acelecilik akılsızlıktır. Akılsızlık güçsüzlüktür; guluv (aşırıcılık) helakettir; aşağılık insanlarla oturup durmak şerdir; günahkârlarla oturup kalkmak, zan ve töhmete sebep olur."
5- Küfe Halkına Yaptığı Konuşması
(İmam Hüseyin'in (a.s) Kufe Halkının Babasıyla Birlikte Şam'a Doğru Hareket Etmeleri İçin Yaptığı Konuşması)
İmam Hüseyin (a.s), halkı babası Hz. Ali'yle (a.s) birlikte hareket edip Şam'da bulunan Muaviye'ye karşı savaşmak için daveti hakkındaki konuşması. İmam, Allah'a layıkıyla hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdular:
"Ey Küfeliler! Sizler bizim için değerli ve bize herkesten daha yakınsınız. Aranızı bozan fitne ateşini söndürmeye çalışın ve size zor ve sarp olan şeyleri kolaylaştırmaya gayret edin. Bilin ki,
savaşın şerri, çabuk ölümdür; tadı, çok kötüdür. O halde kim o savaşın gevşemesini sağlar, malzemesini hazırlar ve vuku bulmasından önce yorgunluğundan incinmezse, savaş kahramanı odur.
Kim de savaş için uygun fırsat gelmeden ve durumunu göz önünde bulundurmadan savaş için acele ederse, kavmine faydası olmadığı gibi kendisini de helakete sürükler. Yüce Allah'tan kendi kudretiyle sizleri zaferle geri dönmenizi sağlamasını temenni ediyorum."
6- Ebuzer-i Ğıfâri'yi Uğurlarken
(İmam Hüseyin'in (a.s) Ebuzer-i Ğifâri'yi Uğurlarken Söylediği Sözler)
Osman, Ebuzer'i Rebeze'ye sürgün ettiğinde buyurdular ki:
"Ey amcacığım! Hiç şüphesiz Allah'ın, şu görmüş olduğun ortamı ve durumu değiştirmeye gücü yeter. "O her zaman uğraş içerisindedir"
Bu insanlar, dünyalarını senden engellediler, sende dinini onlardan engelledin (onlara satmadın). Şüphesiz sen, onların senden engellediklerinden ne kadar da müstağnisin,
onlar da onların engellediğine ne kadar da muhtaçtırlar. O halde Allah'tan yardım ve sabır dile; (dünyaya karşı) ihtirastan ve sabırsızlıktan O'na sığın. Çünkü sabır dinden ve yüceliktendir.
Şüphesiz ihtiras, rızkı öne almadığı gibi, sabırsızlık da ölümü ertelemez."
7- Ölüm Ve Zorlukları Hakkında
(İmam Hüseyin'in (a.s) Ölüm ve Zorlukları Hakkındaki Sözleri)
"Ben size, Allah'ın takvasına sarılmayı tavsiye ediyorum, günlerinden (son ölüm anlarından) korkutuyorum ve o günün nişanelerini gözünüzün önüne koyuyorum.
Gelmesi hiç istenmeyen, tadı kötü olan korkunç ve dehşetli ölüm adeta gelip çatmıştır, ruhunuzdan asılıp işlerinizle sizin aranızda engel olmuştur. Öyleyse yaşadığınız sürece onun ansızın gelecek belalarına hedefmişsiniz gibi,
sıhhatinizi ganimet bilin, amel etmeye koşun. O (ölüm), sizi yerin üzerinden alıp içine bırakır, (yerin) üstünden aşağısına salıverir. Ülfet ve beraberlikten koparıp vahşet ve yalnızlığa atar;
rahatlık ve aydınlığından yerin karanlığına ve darlığına götürür. Orası öyle bir yerdir ki ne dostlar orada ziyaret edilir, ne hastaların yanına gidilir ve ne de yardım dileyenin yardımına koşulur.
Allah o günün korkunç ve dehşetli anlarında bize ve sizlere yardımcı olsun, bizi ve sizi o günün azabından kurtarsın ve geniş mükâfatından bağışta bulunsun.
Ey Allah kulları! Eğer son menzil ve nihai maksat bu (ölüm ve kabir menzili) olsaydı, yine de amel ehli olan bir insanın, bütün fikirlerini ona ayırması, dünyasını unutması ve bu zorluklardan kurtulmak uğruna elinden geldiği kadar çaba göstermesi yeterdi. Oysaki (bu ilk menzildir,) bundan sonra kişi yaptığı işlerin rehinesi ve hesabının tutsağıdır.
Ne onu azaptan kurtaracak bir yardımcısı olur ve ne de onu savunacak bir destekçisi bulunur. "Artık o gün önceden iman etmeyen veya imanı var iken hayır bir amel yapmayanın imanı fayda vermez. Onlara de ki, siz bekleyin biz de bekliyoruz."
(Ey insanlar!) Allah'tan sakınmayı size vasiyet ediyorum. Zira Allah takvalı kimseyi, hoşlanmadığı durumdan kurtarıp hoşlandığı bir duruma götürmeyi "ve ummadığı yerden rızkını vermeyi" uhdesine almış ve garanti etmiştir.
Öyleyse sakın kulların yaptıkları günahlardan dolayı onlara acıyan ve kendi günahlarının cezasından emin olan kimselerden olma. Zira Allah aldatılarak cennet kazanılmaz ve O'nun nezdinde olan nimet ve sevaplara, O'nun izniyle gerçekleşen itaatten başka bir yolla erişilmez."
8- Dünya ve Züht Hakkında
(İmam Hüseyin'in (a.s) Dünya ve Züht Hakkında ki Sözleri)
Ey Âdemoğlu! Birazcık düşün ve kendi kendine de ki: Dünya padişahları ve sahipleri nerdeler? O padişah ve güç sahipleri ki dünyanın harabelerini mamur ettiler, nehirlerinin akmasını sağladılar, ağaçlarını diktiler, şehirlerini onardılar, istemedikleri halde ondan ayrıldılar ve diğer insanlar onun mirasçıları oldular, biz de yakında onlara kavuşacağız.
Ey Âdemoğlu! Yere düşüp ve can vereceğini ve yatacağın yerin kabir olacağını düşün. Allah'ın huzuruna vardığında, ayakların titrediği, kalplerin boğaza çıktığı (sıkıştığı) gün, bütün organların senin aleyhine tanıklık edecektir. O gün bazı yüzler ak olacak, sırlar aşikâr olacak ve adalet terazisi kurulacaktır.
Ey Âdemoğlu! Babalarının ve oğullarının yere düşüp ölmelerini hatırla. Nerede idiler ve şu anda neredeler? Adeta sende yakında onların yerine konacaksın ve geleceklere ibret olacaksın."
Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) birkaç beyitlik şiir okudular:
"Ölümden Kendilerini korumaktan gaflet eden padişahlar neredeler.
Nihayet ölüm sakisi, ölüm kâsesiyle onları suvardı.
O şehirler dünyanın bir köşesinde boş olarak kaldılar,
Harabeye döndüler ve onların banisi ölümün tadını tattılar.
Mallarımızı varislerimize topluyoruz,
Evlerimizi, zamanın olaylarının tahribi için yapıyoruz."
9- Ehlibeyt'in (a.s) Fazileti Hakkında
(Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inin (a.s) Faziletleri Hakkındaki Sözleri)
(İmam Hüseyin'in (a.s) bu hutbesi Hz. Peygamber'in Ehlibeyt'inin (a.s) faziletleri ve onlara uymanın farz olması hakkındadır.)
İmam Hüseyin (a.s) konuşmasına Allah'a hamd-u sena, Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve O'nun Âli'ne salât ve selamdan sonra hutbesine başladı. O sırada birisi bu sohbet eden kim? deyince
İmam Hüseyin (a.s) buyurdular ki:
"Biz Allah'ın galip olan hizbiyiz; biz Allah Resulü'nün (s.a.a) yakın olan itreti ve tertemiz Ehlibeyt'iyiz ve iki değerli emanetten birisiyiz. Allah Resulü (s.a.a) bizleri Allah'ın kitabının Kuran-ı Kerim'in ikinci ferdi olarak karar kılmıştır. O kitapta her şey açıklanmıştır.
"Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve batıl, ona zarar veremez."
O'nun tefsiri bize bırakılmış, tevilinde de aciz kalmayız. Şüphesiz biz onun hakikatine uyuyoruz. Öyleyse bize itaat edin. Kuşkusuz bize itaat etmeniz sizlere farz kılınmıştır. Çünkü bize itaat, Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaatle beraber zikredilmiştir.
Allah buyuruyor ki:
"Ey inananlar, Allah'a, peygambere ve ulu'l-emre (emir sahiplerine) itaat edin. Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bir şeyde ihtilâfa düştünüz mü o hususta Allah'a ve Peygambere müracaat edin…"
Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır:
"Hâlbuki Peygambere ve ulu'l-emre başvursalardı, bu haberi arayıp duyarak yayanlar, elbette onlardan gerçeğini öğrenirlerdi. Allah'ın ihsanı ve acıması olmasaydı pek azınız müstesna, Şeytan'a uyup gitmiştiniz."
Sizleri şeytanın sesini dinlemekten (onun çağrısına uymaktan) sakındırıyorum. Zira şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. Onun çağrısına uyarsanız onun dostları gibi olursunuz. Şeytan Bedir savaşında dostlarına;
"Bugün insanlardan size üstün olacak yoktur, ben de şüphe yok ki size yardımcıyım demişti. Fakat iki ordu da görününce geri dönüp ben demişti, şüphe yok, sizden uzağım…"
Eğer sizler onun sözlerine uyarsanız, kılıçlara yem, mızraklara ve oklara hedef olursunuz. Daha sonra sizlerden birileri şimdiye kadar iman etmemiş olur veya iman ettiğinde hayırlı bir amel ve iş yapmamışsa, işte o zaman bu imanları onlardan kabul edilmez.
"Önceden iman etmemişse yahut inancından bir hayır kazanmamışsa o günkü inanması fayda etmez"
10- Hidayet Şehri Ali (a.s) Hakkında
(İmam Hüseyin'in (a.s) Ali (a.s)'ın Hidayet Şehri Olduğu Hakkındaki Hutbesi)
Allah'a hamd-u sena v Peygamber'e (s.a.a) salât ve selamdan sonra buyurdular:
"Ey millet! Ben Allah Resulü'nden (s.a.a) işittim buyurdular ki:
"Şüphesiz Ali hidayet şehridir. Kim o şehre girerse kurtulur ve kim de ondan geride kalırsa helak olur."
11- Muaviye'nin Yezit İçin Biat Almak İstediğinde İmamın Yaptığı Konuşma
(İmam Hüseyin'in (a.s) Muaviye'nin Yezit İçin Biat Almak İstediğinde Yaptığı Konuşması)
İmam Hüseyin (a.s) Allah'a O'nun Peygamber'e (s.a.a) salât ve selamdan sonra şöyle buyurdu:
"Şimdi, ey Muaviye! Öven birisi, sözü ne kadar uzatırsa uzatsın, yine de Resulullah'ı (s.a.a) bütün vasıflarıyla gereği gibi anlatmış olamaz.
Heyhat! Heyhat! Ey Muaviye! Sabah, karanlığın zifirini gidermiş ve güneş çırağların ışığını söndürmüştür. Sen överek aşırı gitti; yeğleyerek zulme yeltendin; engelleyerek cimrilik yaptın; zulümünle haddini aştın; hak sahibine hakkından bir pay vermedin; ama şeytan payını tam ve kâmil olarak senden almıştır.
Yezid'in kemali ve Muhammed ümmetini idare gücü hakkındaki sözlerini de anladım. Sanki tanınmayan ve gizli olan birini anlatıyorsun ya da özel bir bilgin olan bir şeyden haber veriyorsun.
Yezid kendi görüşünün ne yönde olduğunu göstermiştir. Yezid'in av köpeklerini boğuşturma zamanında onları takip etmesini, güvercin yarıştırmasında onları izlemesini, saz ve çeşitli çalgılar çalan şarkıcı cariyeleri oynatmasın incelersen onu tanımak için sana yardımcı olur.
Bu yapmak istediğin işten vazgeç, boynuna çektiğin halkın vebalından bu kadarıyla Allah'ın karşısına çıkman yeterli değil mi? Allah'a yemin olsun ki hep zulüm ile batıl kadehlerini üst üste içip durdun ve haksızlık ile gazap
ve öfkene uydun oysa seninle ölüm arasında ancak bir göz açıp yumman kadar bir mesafe kaldı. Seni ise müşahede edilen kıyamet gününde kaydedilmiş işlerine varacaksın. "Artık o zaman kurtuluşunun zamanı da geçmiştir."
Görüyorum ki şimdi de bize bu işi sunuyor ve bizi babalarımızın mirasından yoksun bırakıyorsun. Allah'a yemin olsun ki Allah doğumdan bunu bize miras bıraktı. Sen ise Resulullah'ın (s.a.a) ölümü zamanı onun yanında bulunana karşı getirdiğiniz delili bize karşı tekrarladın. O buna boyun eğmek zorunda kalmış ve imanı insaflı davranmaya onu sevk etmişti.
Ama siz hataları birbiri ardınca işlediniz ve yapacaklarınızı yaptınız. Ve şimdiye kadar böyle oldu bundan sonra da böyle olur dediniz. Ta ki yönetim başkasına varması gereken bir yoldan sana ulaştı.
"İşte bu gibi konularda ibret sahipleri ibret alsınlar." Resulullah'ın (s.a.a) döneminde o adamın önderliğine ve Peygamber'in onu görevlendirmesine gelince; bu o gün Peygamber'in huzurunda olması ve onu görevlendirmesi yüzünden Amr b. As'a bir fazilet sayılırdı.
Ancak halk onun emir olmasından hoşlanmadılar ve öne geçirilmesinden rahatsız oldular ve onun yaptıkları, kötü işleri saymaya koyuldular. Resulullah (s.a.a) da bunun üzerine "Bugünden itibaren benden başka birisi size karşı bir görev üstlenmez." dedi.
Nasıl oluyor da sen Peygamber'in (s.a.a) neshedilmiş bir işiyle en sağlam hükümlerinden birine ve doğruluğu kesinlik kazanması gereken bir konuya delil getiriyorsun. Niçin tabiini sahabeye denk tutuyorsun.
Oysa senin etrafında sahabeliğin de emin dini ve yakınlığına güvenilen kişiler vardır. Bütün bu kişileri bırakıp aldanmış bir azgına varıyorsun. Bu yolla sen dünyada kalacağın mutluluğuna yol açıyor ve seni ahiretinde bedbaht yapacak bir şüpheyi insanların başına giydirmek istiyorsun. Gerçekten bu apaçık ziyankârlıktır. Allah'tan kendim ve sizin için bağışlanma diliyorum.
12- Muaviye'nin Çirkin İşlerini Kınaması
Muaviye, Hücr b. Adiyy ve arkadaşlarını öldürdükten sonra, İmam Hüseyin'e (a.s) mektup yazarak şöyle dedi: "Hücr'e ve arkadaşlarına ve babanın Şialarına neler yaptığımız sana ulaştı mı? İmam Hüseyin (a.s); "Hayır duymadım" buyurdular.
Muaviye; "Biz onları öldürdük, kefenledik ve cenaze namazlarını kıldık" dedi.
Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) tebessüm ederek şöyle buyurdu:
"Ey Muaviye! Kıyamet günü bunlar hasımın (davacıların)'dır. Allah'a ant olsun eğer bizler senin ashabını ele geçirip öldürseydik ne onları kefenlerdik ve ne de onlara cenaze namazı kılardık."
Ey Muaviye! Babama ve Haşim oğulları'na dokunduğunu (sövüp küfür ettiğini ve onlara ayıplar bulmaya çalıştığını duydum. Allah'a andolsun ki başkasının yayına kiriş taktın ve hedefsiz ok attın.
Bu düşmanlığı yakınlarından öğrenmişsin. Sen öyle birinden (Amr b. As) itaat ediyorsun ki, ne önceden iman etmiş, ne nifakı (münafıklığı) yeni ortaya çıkmış ve ne de senin yararına bakmıştır. O halde kendine bak (kendini düşün) veya bu hükümeti bırak."
- Ahzap/33
- Şura/ 11.
- En'am/103.
- Tuhefu'l-Ukul, İbn-i Şu'be Harranî, s.224; Araştırma: Ali Ekber Gaffari, ikinci çap; 1363-1404 h.k. Müderrisin yayıncılık, Kum, İran.
- Şura/ 11.
- Kehf / 82.
- Tarih-i Medine Dimaşk, İbn-i Asâkir. Hafız Ebu'l-Kasım Ali b. Hüseyin b. Hibbetullah b. Abdullah Şafiî. Araştırma: Ali Şiri, c.14, s.183 ve 185, hadis.203. Baskı. 1415 h.k, 70 cilt, Darü'l-Fikir yayıncılık, Beyrut, Lübnan.
- Keşfü'l-Gumme fi Merifet-i Eimme (a.s), Ali b. İsa b. Ebi'l-Futuh-i İrbilî, c.2, s.239-240. İkinci baskı, 1405 h.k (1985 m.) 2 cilt, Daru'l-Ezva yayıncılık, Beyrut, Lübnan.
- Al-i İmran/ 148.
- Keşfü'l-Gumme, c.2, s.242.
- Şerh-i Nehcü'l-Belağa İbn-i Ebi'l Hadid. Araştırma: Muhammed Ebulfazl İbrahim, hutbe.46, c.3, s.186. 20 cilt. Daru'l-İhyai'l-Kutubu'l-Arabiye. Ayetullah Meraşi kütüphanesi tarafından basılmıştır.
- Rahman/ 29.
- Şerh-i Nehcü'l-Belağa, İbn-i Ebi'l Hadid, c.8, s.253-254, hutbe: 130: İbn-i Ebi-l Hadid, Daru'l İhyai'l-Kutubu'l-Arabi, 1378 h.k. İbn-i Ebi'l Hadid, Mutezili alimlerindendir. Yedinci yüzyılda yaşayan bu alim akıl ve mantığa verdiği önemden dolayı, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinin olağanüstü güzelliğinden dolayı Nehcü'l-Belağa'ya şerh yazmıştır.
- En'am / 158.
- Talak / 3.
- el-Vâfî, Molla Muhammed Muhsin Feyz-i Kaşanî; Araştırma: Ziyaddin Hüseyn-i İsfahanî, c.3, cüz.14, s.68. 4 cilt. İmam Emirü'l-Müminin Ali (a.s) kütüphanesi, İsfahan, İran.
- İrşadu'l-Gulub, Hüseyin b. Ebi'l-Hüseyin Deylemî, c.1, bab.4, s.30, Şerif Razi yayıncılık, 1413 h.k.
- Fussilet /42
- Nisâ /59
- Nisa /83
- Enfal/48
- İhticac-ı Tabersi, İbn-i Mansur Ahmet b. Ali b. Ebu Talip Tabersî. Araştırma: Seyit Muhammed Bakır Horasanî, c.2, s.22-23. 2 cilt, Daru'n-Numan yayıncılık, Necef-i Eşref, Irak.
- Enam /158
- Tevhid-i- Saduk, Şeyh Saduk; Ebu Cafer Muhammed b. Ali b.Hüseyin b. Musa b. Babeveyhî Kummî; Araştırma Seyit Haşim-i Hüseynî Tahranî, bab.43, s.307. 1 cilt. Müderrisin Yayıncılık, 1387 h.k.
- Sad/3
- Haşr/2
- el-İmame ve's-Siyase, Tarih-i Hulefa, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybi Dineveri. Araştırma: Ali Şiri. c.1, s.208-209. 4 cilt. Şerif Razi Yayıncılık, birinci baskı, 1413 h.k, Kum, İran.
- el-Hüseyin (a.s), c.2, s.162