NaN%
Mizan'ul Hikmet 1.Cilt Mizan'ul Hikmet 1.Cilt





Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mizan'ul Hikmet (hikmetin öl-çüsü) benim, Ali de onun dilidir" (İhkak'ul-Hak, 6/46)


Mizan'ul Hikmet 1.Cilt

Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ

Çeviri Kadri ÇELİK

Tatbik Nuri DÖNMEZ

Çeviren'in Notu

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Tüm ümmet, Resulullah'tan sonra Hz. Ali (a.s.) ve diğer Ehl-i Beyt İmamları'na (a.s) tabi olmakla yükümlüdür. Nitekim Resulullah (s.a.a) de "Ali'nin taraftarları kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."diye buyurmuştur. Ay-rıca Allah-u Teala da Şura suresinin 23. ayetinde Resulullah'ın adına;

"(De ki) sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak yakınlara sevgidir."diye buyurmuştur. Yani Resulullah 23 yıl bo-yunca çektiği zahmet ve çabalara karşılık sadece Ehl-i Beyt'ini sevmeyi is-temektedir. Dolayısıyla Ehl-i Beyt'i sevmek bir meslek değil, dini bir gö-revdir.
Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum'da ise şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Sizin aranızda iki paha biçilmez şey bırakıyorum. Bu iki paha biçilmez şey Al-lah'ın kitabı ve Ehl-i Beyt'imdir."

Bütün bu bilgiler ışığında anlıyoruz ki Resulullah'tan (s.a.a) sonra Ehl-i Beyt'i sevmek ve Kur'an'ın gerçek müfessirleri olan bu nurlu insanlara tabi olmak dini bir yükümlülüktür.
Dolayısıyla bazılarının, "Ehl-i Beyt'i sevmek bir meslektir. Herkes bir mesleği seçebilir. Bazıları Ehl-i Beyt'i sevmeyi meslek edinmiştir. Ehl-i Sünnet ise ayrı bir mesleği seçmiştir.

"demesi doğru bir düşünce tarzı değildir. Her Müslüman Resulullah'ı ve Ehl-i Beyt'ini sevmek zorundadır. Resulullah risaleti karşı-lığında bizlerden sadece bunu istemiştir. Hz. Ali'yi sevmeyen bir insana Muaviye ve Yezid'i sevmek kalır. Zira her ikisini sevdiğini iddia etmek, nur ile zulmeti sevmek gibi saçma bir iddiadır. Bu hem şer'i, hem de akli açıdan doğru bir inanç değildir.
Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de Ehl-i Beyt kelimesi üç yerde kullanıl-mıştır.


1-Hz. Musa'nın(a.s)kıssasında

Hz. Musa (a.s) bebek iken Allah'ın emri üzere annesi tarafından bir sandık içerisine bırakılıp Nil nehrine atılmış ve Firavun ailesi tarafından Kur'an'ın ifadesiyle kendilerine bir düşman ve üzüntü kaynağı olsun diye sudan alınmıştı. Bu küçük çocuk hiç bir kadının sütünü emmeyince Fira-vun ailesi şaşırıp kalmışlardı. O sırada Hz. Musa'nın (a.s) kız kardeşi gele-rek onlara: "...Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve onun hayrını isteyecek bir Ehl-i Beyt'i (ev halkını) size tanıtayım mı?"demişti."

Bunun üzerine çocuk annesine iade edilmişti. Bunu Kur'an-ı Kerim şöyle açıklıyor:
"Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler." Bu ayet-i kerimede, Hz. Musa'nın (a.s) kız kardeşinin, Ehl-i Beyt tabirinden neyi kastettiğine açıklık getirecek herhangi bir açık-lama yoktur.

Acaba söz konusu beyt (ev) ile bir yakınlığı olan bütün şahıs-ları mı, yoksa bazılarını mı veya yalnızca soy yakınlığı olanları mı, yoksa hem soy yakınlığını hem de evlenme yoluyla meydana gelen yakınlığı içeren bir anlamı mı veya bunlar ile birlikte "vela"(kölelik) ve terbiye yö-nünden bu evle ilgisi olan şahısları mı veya bütün bunlardan daha geniş bir anlamı mı kastetmiştir, bu belli değildir.

Ayrıca burada görüldüğü gibi zaten "Ehl-i Beyt"kelimesi Arapça me-tinde, harf-i tarif olan "elif-lam"takısı olmaksızın, nekire (belirsiz) olarak zikr olunmuştur.


2-Hz.İbrahim'in(a.s)kıssasında

Melekler Hz. İbrahim'in hanımına Hz. İshak ve ondan sonra da Hz. Yakub'un müjdesini verince şaşırmıştı. Melekler de ona şöyle demişlerdi: "Allah'ın rahmeti ve bereketleri siz Ehl-i Beyt'in (ev halkının) üze-rine olmuşken, nasıl Allah'ın işine şaşarsın? O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir"

Bu ayet Hz. İbrahim'in zevcesinin de onun Ehl-i Beyt'inden olduğunu bildirmektedir. Çünkü ayette bizzat ona hitap edilmiştir. Elbette bu, "Ehl-i Beyt"kelimesinin her yerde, hatta maksadı belirtecek herhangi bir alametin bulunmadığı, yani mutlak olarak kullanıldığı yerlerde de zevce kelimesini kapsadığına delil teşkil edemez.

3-Tathir ayetinde

"Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
Şüphe yok ki Peygamber (s.a.a) Kur'an-ı Kerim'in anlamını, işaret ve maksadını herkesten daha iyi bilmektedir. Açıklama ve beyana ihtiyaç du-yulan bu tür ayetler karşısında da Peygamber (s.a.a) yegane merci ve sığı-nak konumundadır.

Peygamber (s.a.a) aylarca ve özellikle de vefatı yaklaştığı sıralarda tathir ayetinde geçen Ehl-i Beyt'ten maksadın, Ashab-ı Kisa (Yani Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) olduğunu ve bu ayet gereğince onların günahlardan uzak olduklarını önemle vurgulamıştır. Gerçekten mezkur ayette geçen Ehl-i Beyt'ten maksadın Ashab-ı Kisa olduğuna dair bir çok hadis vardır. Bu hadisler Ehl-i Sünnet kitaplarında da müte-vatirdir.

Allame Tabatabai'nin de dediği gibi bu hususta yetmişten fazla hadis nakledilmiştir. Hatta bu konuda Ehl-i Sünnet kaynaklarından nak-ledilen hadisler Şia yoluyla nakledilen hadislerden çok daha fazladır.

Bu hadisleri Ehl-i Sünnet alimleri; Ümmü Seleme, Ayşe, Ebu Said-i Hudri, Sa'd b. Vakkas, Vaile b. Eska, Ebu'l Hemra, İbn-i Abbas, Pey-gamber'in kölesi Sevban, Abdullah b. Cafer, Hz. Ali ve Hz. İmam Ha-san'dan kırka yakın yolla nakletmişlerdir.
Peygamber'in (s.a.a) mübarek ömrünün son aylarında namaza gittiği her vakit Hz. Fatıma'nın (a.s) kapısına gelerek,

"Ey Ehl-i Beyt, nama-za!"diye seslenmesi ve ardından tathir ayetini okuması da konuya apaçık bir örnek teşkil etmektedir.
Elbette Ehl-i Beyt'i sevmek hususunda kusur etmememiz gerektiği gi-bi, aşırı da gitmemeliyiz. Nitekim Peygamber (s.a.a) Ehl-i Beyt'ine aşırı sevgi gösterilmesini de yasaklamış ve Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyur-muştur: "Senin hususunda iki grup helak olacaktır: Seni sevmekte aşırı gidenler ve sana buğz edip düşmanlık besleyenler."

Hakeza şöyle buyurmuştur: "Ey Ali seninle İsa arasında bir benzerlik var-dır, Yahudiler ona düşman kesildiler, hatta annesine bile iftirada bulundular. Hıris-tiyanlar ise onu hakkı olmayan makama ulaştıracak kadar aşırı sevdiler."
Dolayısıyla Kur'an ve sünnet esasınca Ehl-i Beyt'i sevmeli ve bu hu-susta ne ifrata, ne de tefrite düşmeliyiz.

Peygamber (s.a.a), Ehl-i Beyt'in ilk imamı olan Hz. Ali (a.s) hakkında şu veciz ve ebedi ifadeyi kullanmıştır: "Ey Ali! Sen hem dünyada efendi ve bü-yüksün hem de ahirette...Seni seven beni sevmiştir, sana buğz eden de bana buğzet-miştir. Senin dostun Allah'ın dostudur. Allah senin gazabınla gazab eder. Sana buğz edene eyvahlar olsun!"
Hakeza şöyle buyurmuştur: "Ali'nin muhabbeti iman, buğzu ise nifaktır."

Hakeza şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt'in sevgisi ile ölür-se şehit olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt'in muhabbeti ile ölürse bağış-lanmış olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt'in sevgisi ile ölürse, tövbe et-miş olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim Ehl-i Beyt'in muhabbeti ile ölürse imanı kamil bir mümin olarak ölmüştür. Biliniz ki her kim Al-i Muhammed'in muhab-beti ile ölürse, ölüm meleği onu cennet ile müjdeler."

Şafii de Ehl-i Beyt sevgisi ile şu ebedi şiiri söylemiştir:
"Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i, sizi sevmek
Allah tarafından Kur'an'da farz kılınmıştır
Size bu kadar büyüklük ve fazilet yeter ki
Size salavat göndermeyenin namazı batıldır."
Ferazdak adlı meşhur şair de "Mimiyye"kasidesinde şöyle diyor:
"Öyle bir topluluk ki onları sevmek iman,
Onlara düşmanlık ise küfürdür.

Onlara yaklaşmak da kurtuluş vesilesidir
Eğer takva ehlini sayarlarsa onlardır önderleri
Eğer "Yeryüzünün en hayırlıları kimdir?"denirse
Onlardır (Ehl-i Beyt'tir) diye cevap verilir."
Bütün bunlardan da anlaşıldığı üzere Ehl-i Beyt'i sevmek, hakikatte Peygamberi sevmektir ve Peygamberi sevmek de hakikatte Allah'ı sev-mektir.

Bütün bu bilgilerden sonra elinizdeki nefis kitaba gelince...Değerli alim Muhammed Muhammedi Reyşehri tarafından telif edilen ve toplam 23030 hadisten oluşan bu büyük ve nefis eser, 15 cilt olarak basılacak, son cildi ise Fihrist olarak hazırlanacaktır. Şii ve Sünni hadis kaynaklarına dayanılarak Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inden (a.s) derlenen eşsiz gü-zel hadisleriyle bu hadis külliyatı, gerçekten de bir şaheser konumundadır.

Ehl-i Beyt'in hadis gülistanından toplanan bu burcu burcu kokan risalet ve velayet gülleri, 21. asrın insanını, gırtlağına dek sıkışıp kaldığı maddi ortamdan uzak, manevi ve ruhi bir iklime götürmekte, tüm güzelliği ile yeniden yaşama dönme ümidini aşılamaktadır.

Son olarak bu şaheser kitabın dizgi, mizanpaj ve benzeri teknik konu-larında her türlü yardımını esirgemeyen değerli eşime, oğlum Mücteba'ya, çeviriyi Arapça orijinal metni ile titiz bir şekilde karşılaştıran Nuri Dön-mez kardeşime ve çalışmada edebi katkıları bulunan eşine de naçizane te-şekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.
Kadri ÇELİK



Bir Hatırlatma

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Hadisler hiç şüphesiz dini öğretilerin ve hükümlerin şekillenmesinde ve İslami ilimlerin oluşumunda Kur'an'dan sonra ikinci planda çok önemli ve hayati bir role sahiptir. Hadisler Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) kalıcı mirası olup Kur'an'ı tefsir etmeye ve dini açıklamaya çalışmaktadır.

Hadis de Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra insanın kurtuluş ve saadetini garantilemektedir. Dini önderler Müslümanları hadis ezberle-meye, müzakere etmeye, anlamaya çalışmaya ve yaymaya teşvik etmişler ve bu da bu ilmin yaygınlaşmasına sebep olmuştur.

Alimlerin, muhaddislerin ve hadis hafızlarının tarih boyunca göstermiş olduğu çabalar takdire şayandır. Bu büyük insanlar hadislerin kaydı, hıfz edilmesi, düzenlenmesi ve bölümlendirilmesi hususunda bir çok zahmet-lere katlanmışlar; nübüvvet ve imametin bu değerli mirasını korumak için büyük bir gayret göstermişlerdir.

Dağınık hadis ve rivayetlerin yaygın olu-şu, ama buna rağmen araştırmacıların ve hadis muhataplarının ihtiyaçları-na yeterli cevap veremeyişi muhaddisleri büyük hadis külliyatları hazırla-manın yanı sıra, yeni şekillerde ve kalıplarda hadis toplamaya yönlendir-miştir. Hisal, Tuhef'ul-Ukul,

Mekarim'ul-Ahlak ve Mişkat'ul-Envar kitap-ları bu yönelişin bir ürünüdür. Bu büyük insanlar sonsuzluk denizinin de-ğerli cevherlerini çıkarmak için bir gemi ve kaptan temin etmeye çalışmış-tır. Sefinet'ul-Bihar ve son zamanlarda yayınlanan mu'cem kitapları da bu çabaların bir ürünüdür.

Mizan'ul-Hikmet, adı geçen araştırmalar neticesinde ayet ve rivayetleri yeni ve özel bir şekilde düzenlenmiş yepyeni bir Mecme'ul-Behreyn'i an-dırmaktadır. Bir taraftan ayet ve rivayetleri çeşitli bölümlere ayırmakta, il-gililere takdim etmekte; bir taraftan da Kur'an ve hadis deryasında ge-zinmek için bir gemi konumunda bulunmaktadır.

Hüccet'ul-İslam ve'l-Müslimin Muhammed Reyşehri'nin eşsiz ve yüce himmetleri ile vücuda gelen bu değerli şaheser, Arapça alfabetik sıralama esasınca düzenlenmiş olup araştırmacıları, Kur'an ayetleri ve Şii/Sünni kaynaklardaki hadislere yönlendirmektedir.
Başarı Allah'tandır.
İslami Araştırmalar Kurumu
Ali Ekber İlahi Horasani
21 Ramazan, 1418
20 Ocak, 1997


Yazarın Önsözü

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Muhammed'e (s.a.a) ve te-miz hanedanına selam olsun. Allah'ın laneti kıyamet gününe kadar düş-manlarının üzerinde olsun.

Hadis-i Şerifler; Kur'an'ı anlama, manalarını derk etme ve Peygambe-rin (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin (a.s) değerli mirası sayılan ve Kur'an'ın yanı başında yer alan büyük İslam önderlerinin siretini tanıma hususunda anahtar konumundadır. Şüphesiz Müslümanlar Kur'an ve hadis mirasın-dan istifade etmedikçe İslami ilimlerin tatlı kaynağına asla ulaşamazlar.

İslam tarihinde meydana gelen bir çok tatsız olaylara rağmen muhad-disler asla gevşekliğe düşmemiş ve bizler için bu büyük emaneti korumaya çalışmışlar, kendinden sonraki nesillere emanet bırakmışlardır. Böylece sahip oldukları çok az imkanlara rağmen İslam'a büyük hizmetler yapmış-lardır. Şimdiki nesil ise sahip oldukları bütün imkanlara rağmen böyle bir çalışma ortaya koyabilmiş değildir.

Dini ilimleri öğrenmeye çalıştığım ilmi hayatımın ilk yıllarında ken-dimde inanç ve ahlak ile ilgili konuları inceleme hususunda çok büyük bir aşk ve ilgi hissettim. Derdimi derman etmek ve susuzluğumu gidermek için yüce Allah'ın sözlerinden daha yüce bir söz,

Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inin (a.s) sözlerinden daha güzel bir söz bulamıyordum. Bu yüzden ilmi havzadaki araştırmalarımın yanı sıra vaktimin büyük bir bölümünü Kur'an ve hadis kitaplarını incelemeye ayırdım.
Bu araştırmalarım boyunca çok önemli iki noktada yoğunlaştım ve bu iki noktayı araştırmalarımın, ilmi incelemelerimin ve yazılarımın temeli kıldım. Bu iki nokta şuydu:

1-İslami metinlerde yaptığım bu araştırmalar esnasında bende yaratılış, ve kıyamet ile ilgili fikri, siyasi, iktisadi ve toplumsal boyutlarda en güçlü, derin, güzel ve sade olan ilmi ve felsefi burhanların bu İslami metinlerde gizli olduğu inancı yer etti. Bu yüzden üzülüyor ve kendi kendime,

"Sahi neden Müslüman bilginler, yazarlar ve düşünürler şimdiye kadar bu ger-çeğe gerekli önemi göstermemişler?"diye soruyordum. Bu yüzden naçiz ilmimle Kur'an'dan ve İslami rivayetler ve metinlerden alınmış delillere dayalı itikadi konular üzerinde derinleşmeye, daha çok düşünmeye koyul-dum. Zira hem kendimin, hem de toplumun buna büyük ihtiyacı olduğu-nu hissettim.

Bu inceleme ve araştırmalarım neticesinde İslami düşüncenin temelleri hususunda bazı öğrencilere ders vermeye başladım. H. 1394 yılından 1410 yılına kadar süren bu derslerde söz konu ettiğim konuların bazısı yayınlanmış oldu.

Elbette kendimi övmek istemiyorum ve hedefime ulaştığımı, yani Kur'an ve sünnetten alınmış deliller esasınca İslami düşüncenin temelle-rini hakkıyla kaleme aldığımı iddia etmiyorum. Ama bu yolda yürümek is-teyen araştırmacılara bir kapı araladığımı söyleyebilirim. Müslüman bilginler ve alimlerin bu çabalarımı devam ettirmelerini ümit ediyorum.


2-Araştırmalarım esnasında dikkatimi çeken ikinci nokta ise Kur'an ayetlerin bazısının diğer bazısını tefsir ettiği gerçeği idi. Bu yüzden Kur'an ayetleri hususunda yeterli kapsayıcılığa sahip olan kimseler Kur'an ayetlerini birbiri vesilesiyle kolayca tefsir edebilir. Hadislerin tefsir ve anlayışı hususunda da bu nokta geçerlidir.

Fıkhi konulardaki hadis ve rivayetlerin bütünüyle bir araya getirildiğini ve güzel bir şekilde sınıflandırıldığını gördüm. Ama fikri, ahlaki ve içtimai hususlarda böyle bir çalışmanın olmadığını müşahede ettim. Eğer bir ta-kım çalışmalar yapılmışsa da yeterli değildi.

Bu yüzden araştırmacılar bu konularda görüş belirtmek istedikleri takdirde bir çok kitaplara müracaat etmek zorundaydı. Bu ise uzun bir zamanı gerektiriyordu. Bazen araştır-maların tamamlamasına yardımcı olan ve doğru dürüst bir görüş belirtil-mesini temin eden rivayetleri elde etmek çok zordur.

Dolayısıyla Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) rivayetlerini kapsa-yan ve özel bir düzenlemeyle okuyuculara sunulan bir kitaba ihtiyaç oldu-ğunu hissettim. Böylece araştırmacılar istedikleri hadise kolayca ulaşabil-sin istedim. Ayrıca İslam toplumunun hadis araştırma hususunda günü-müz insanının isteklerine

cevap verecek bir kitaba ihtiyacı olduğunu gör-düm.
Gerçi bu alana girmek hiç de öyle kolay değildi. Araştırmacılar bunun ne kadar zor olduğunu kabul ederler. Ama Hz. Muhammed'in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inin hadislerine olan aşkım beni bu yolu katetmeye teşvik etti ve bu hedefi gerçekleştirmek için daha fazla çalışmam gerektiğini gösterdi.

Bu kitabı telif etmeye H. 1388 yılında Meşhed zindanlarında başladım. Ders, araştırma ve incelemelerimin yanı sıra fırsat buldukça bu kitabı telif etmeye çalıştım. Yaklaşık olarak bütün yaz tatilini bu işi yapmaya harca-dım.

İlk önce Bihar'ul-Envar kitabındaki tüm rivayetlere müracaat ederek göz önünde bulundurduğum nükteleri not aldım. Bu iş yaklaşık iki üç yıl sürdü. Daha sonra not aldığım bu nükteleri alfabetik sıralamaya göre dü-zenledim. Ardından İslami kaynak ve metinlere müracaat ederek konulu bir şekilde hadisleri tasnif ettim. Bu işimin ne kadar sürdüğünü bilmiyo-rum. Ama bu işin başarılı olması için çektiğim sıkıntıları unutamıyorum.

Bu kitap işi ile uğraştığım süre boyunca şu birkaç önemli nükteye rast-ladım.
1-Bihar'ul-Envar'da tekrar edilmiş hadislerin çokluğu
O zamanlar Bihar'ul-Envar kitabındaki tekrar edilmiş rivayetler çıka-rıldığı takdirde 110 ciltlik bu kitaptan en az 20 cildinin eksileceğini gör-düm. Zira tekrar olan hadislerin yanı sıra metin ve senetleri de tekrarlanan bir çok husus tespit ettim.

2-Bihar kitabındaki bölümlerde gözle görülen eksiklikler Bihar kitabının müellifinin (Allah ondan razı olsun) asıl hedefi sahih ve zayıf tüm hadisleri bir araya toplamaktı. Dolayısıyla da bir çok hadisi defalarca tekrar etmiştir. Ayrıca hadislerin sınıflandırılması hususunda bir bölüm ile ilgili hadislerin, diğer bölümlerde de yer aldığını gördüm. Ör-neğin edep bölümünde yer alan hadisler 8 tanedir.

Oysa bu kitapta da gördüğünüz gibi edep hakkında yaklaşık 125 hadis mevcuttur.
Bu kitabı yeniden ve son kez gözden geçirince, bende Bihar kitabının yazarının güvendiği ve ulaşabildiğimiz kaynaklara müracaat etme fikri oluştu. Bu kaynakları incelediğim zaman bu kitabın çeşitli bölümleriyle uyum arz eden ve toplumsal konuları inceleyen hadislere dokunmadığını gördüm. Bu yüzden gücüm oranında mevcut kaynaklara müracaat ederek bu açığı da kapatmaya çalıştım.

3-Ehl-i Sünnetin hadis kitaplarından yararlanma Mevcut kitabı bitirmek için çalışırken Ehl-i Sünnet kaynaklarına müra-caat etmeyi ve konularla ilişkisi bulunan hadisleri eklemeyi faydalı bul-dum. Böylece bu kitabın ilgili insanlar için çeşitli açılardan daha faydalı olacağını düşündüm. Bu çalışmalarım esnasında Ehl-i Sünnet kitapların-dan Hisamuddin Hindi'nin (Ö. H. 975) Kenz'ul-Ummal kitabını okudum. Bu kitap da içerik açısından Bihar'ul-Envar kitabına benzemektedir ve 16 cilt, 12215 sayfadır. Bu 16 ciltlik eserde 46624 hadis yer almıştır.

Bu kitapta nakledilen rivayetlerin bazısı hadis özellikleri taşımadığı için yakla-şık 4000 hadis olduğu söylenebilir. Bu kitabın çeşitli bölümlerini incele-yince artık diğer Ehl-i Sünnet kitaplarına da başvurmanın zaruri olmadı-ğını hissettim. Dolayısıyla Mizan'ul-Hikmet kitabında yer alan konu ile il-gili hadisleri sadece bu kitaptan naklettim.

Kenz'ul-Ummal kitabını incelerken bizim kitaplardaki bir çok senetsiz hadislerin de Ehl-i Sünnet kitaplarından nakledildiğini gördüm.
Hakeza adları sonradan zikr edilecek olan Şii ve Sünni birçok kitaplara müracaat ettim ve her bölüm ile ilgili Kur'an ayetlerini eklemeyi de ihmal etmedim.

Mizan'ul-Hikmet kitabı gerçekte yeni teknikleri kullanarak büyük bir hadis külliyatı hazırlama noktasında bir başlangıçtır. Günümüz insanın ihtiyaçlarına ve gereklerine cevap olmayı amaçlamıştır. Bu çabaların çok yakında ürün vermesini ümit ediyorum.

Elbette benim gibi zayıf ve imkanlardan mahrum biri tarafından hazırlanan bu kitap bir çok eksiklikleri barındırmaktadır. Zaten bu çok doğaldır.

Ama buna rağmen İslam dünyasının bir çok yerinden teşvik edici övgüler aldım ve Peygamber (s.a.a) hadisleri ile Ehl-i Beyt'in (a.s) ilmini kapsayan bu kitabı İslam dünyasının en ücra köşesine kadar ulaştırmaya çalıştım.
Yapılan büyük istekler üzerine bu kitabın 8. baskısı yapılmıştır. Yapı-lan öneriler doğrultusunda bu yeni baskıda bazı eksiklikler de giderilmiş-tir.

Bu kitabı hazırlamada çektiğim bütün sıkıntılara rağmen henüz yolun yarısındayım ve hedefime ulaşmış değilim. Ama içinde yaşadığım şartlar, genel hava ve üstlendiğim önemli görevler bu kitabı istediğim haliyle ba-sılmasını daha fazla ertelememe izin vermedi. Elbette hayatta olursam Al-lah'ın izniyle ileride başladığım bu işi kemale erdirmem için bütün gayre-timi göstereceğim.


Üstad Şehid Murtaza Mütahhari İle İlgili Bir Hatıram
Hiç unutamıyorum, H. 1398 yaz günlerinin birinde (İslam devrimin-den önce) Şehid Mutahhari Kum'da öğlen vakti bize misafirim olmuştu. Üstad o günlerde bazı öğrencilere, "Kur'an mantığında Epistemolo-ji"hususunda dersler veriyordu. Bu dersleri ile kendi kitabımdaki "Epis-temoloji"bölümü arasındaki yakın ilgi sebebiyle, bu bölümün fihrist ve başlıklarını kendisine gösterdim. Bana, "Bu artık baskıya hazırdır"dedi ve kendisine sunduğum şekliyle bastırılmasını istedi.

Ardından bana şöyle dedi: "Batılı yazarlar bir yere kadar faydalı olan kitapları önce basıyorlar, sonraki baskılarda gerekli gördükleri konuları ekliyorlar."Üstad Şehid Mutahhari (r.a) de bu metodu övüyordu. Ama ben yine de bu kitabı bas-tırmayı, tümüyle bitirdiğim zamana erteledim

ve şu anda içinde bulundu-ğum şartların kitabı bir an önce bastırmamı gerektirdiğini gördüm. Zira bu kitabın istediğim şekilde bölümlendirilmesi ve hazırlanması hususunda bizzat çalışmam gerektiğini anladım. Sonunda bir çok zorluklara rağmen bu kitabın işini bitirmek için tatil günlerinde gece gündüz çalışmaya ko-yuldum. Allah'a hamd olsun 14 yıl süren bu çabalarım sonunda bu kitap layık olduğu şekliyle sona ermiş oldu. Allah'ın izniyle bulduğum ilk fırsat-ta da bu kitabın eksikliklerini gidermeye çalışacağım.

Son olarak bana evde fikri çalışmalarım için gerekli ortamı sağlayan eşime teşekkür etmeyi de bir borç biliyorum. Eşim, araştırmalarım ve ya-zılarım için gerekli ortamı temin etme hususunda bir çok zahmetlere kat-lanmış ve hayatın ağır yüklerini severek üstlenmiştir.
İşte başı fedakarlık, sonu ise yakin olan Mizan'ul-Hikmet kitabının hi-kayesi budur.

Muhammed Reyşehri
Receb, 1403-21 Mayıs 1983


Elif Harfi

Konu Başlıkları

" el-İsar (Fedakarlık)
" el-Ecr (Sevab-Ecir)
" el-İcare (Kiralamak)
" el-Ecel (Ecel)
" el-Ahiret (Ahiret)
" el-Eh (Kardeşlik)
" el-Edeb (Edeb)
" el-Ezan (Ezan)
" el-İza (Eziyet)
" et-Tarih (Tarih)
" el-Arz (Yeryüzü)
" el-Esir (Esir)
" el-Usve (Örnek)
" el-Usul (Usul-Temeller)
" el-Afat (Afetler)
" el-Ekl (Yemek)
" el-Ulfet (Ülfet-Kaynaşmak)
" Allah (Allah)
" el-İmaret (Emirlik-Yöneticilik)
" el-Emel (Emel-Arzu)
" el-Ummet (Ümmet)
" el-İmamet (İmamet)
" el-İman (İman)
" el-Emanet (Emanet)
" el-Eman (Eman)
" el-Uns (Ünsiyet-Alışmak)
" el-İnsan (İnsan)
" el-Ena (Kap)


1.Konu el-İsar Fedakarlık

el-Bihar c. 74, s. 390, 28. Bölüm, et-Terahum...ve's-Sıla ve'l-İsar ve'l-Muvasat ve ihya'ul Mümin
Vesail'uş Şia c. 6, s. 299, 28. Bölüm, İstihbab'ul İsar ale'n-Nefs
Vesail'uş Şia c. 11, s. 220, 32. Bölüm, Vücub-u İsar-i rızallah ala Heve'n-Nefs
el-Bihar c. 70, s. 106, 48. Bölüm, İsar'ul Hak ale'l-Batıl


bak.
et-Ticaret: 445. Bölüm
ed-Dünya: 1236 ve 1238. Bölümler
el-Heva: 4052. Bölüm



1.Bölüm Fedakarlığın Fazileti

1. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık yüceliklerin en üstünüdür."
2. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık iyilerin huyudur."
3. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en üstün ihsandır."
4. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en güzel ihsan ve imanın en üstün mertebesidir."
5. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık ihsanın doruğudur."
6. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en şerefli ihsandır."
7. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en şerefli bağıştır."
8. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık bağışın en üstün merte-besi ve en faziletli huydur."
9. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık, iyilerin karakteri ve ha-yırlıların huyudur."

10. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en faziletli ibadet ve en yüce efendiliktir."
11. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık zühdün süsüdür."
12. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık fazilet, stokçuluk ise re-zilliktir."
13. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fedakarlık en güzel ihsandan birisi sayılır."
14. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün cömertlik, fedakarlıktır."

15. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yücelik için fedakarlık yeterlidir."
16. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Diğer insanlara insafla, müminlere ise fedakarlıkla davran."
17. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün seçim/tercih fedakarlıkla süslenmektir."
18. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefisleri fedakarlığa zorlamak iyile-rin huyundandır."

19. Hz. Musa (a.s) şöyle buyurdu: "Ya Rabbi! Bana Muhammed ve ümme-tinin derecelerini göster."O ise, "Ey Musa! Şüphesiz sen buna dayana-mazsın. Ama sana kendisiyle sana ve tüm yaratıklarıma üstün kıldığım büyük ve yüce menzillerinden birini göstereceğim."dedi. Ona göklerin melekutu (hakikati) zahir oldu.

Musa o makama baktı, nurundan ve aziz ve celil olan Allah'a yakınlığından neredeyse ruhu bedeninden ayrılacaktı. Musa, "Yarabbi onu ne ile bu yüce mertebeye ulaştırdın?"dedi. O şöyle dedi: "Kullar arasından kendisine özgü kıldığım huy