Bu kitap, insanlik alemine özgürlük dersi veren Kerbela Kıyamının önderine, ashabına ve bu özgürlük mesajını cihana ileten esirler kervanına ithaf olunur.
ESerin Adi: Kerbela Şehitlerine Ağlamak Hazırlayan: Musa GÜNEŞ, Cafer BENDİDERYA TAKDİM "Ben sizi Allah'm Kitabına ve Resulü'nün sünnetine çağırıyorum. Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bid'at diriltilmiştir."
İmam Hüseyin (a.s)
Kerbela vak'ası üzerinden her ne kadar 15 asıra yakın bir süre geçmişse de, yeni meydana gelmiş bir olay gibi, mü'minlerin hatta insanlık aleminin kalbinde halen etkiler yaratmaktadır.
Bunun sırrını, şehitler serveri Hz. Hüseyin'in (a.s) kıyamının taşıdığı evrensel ve ender ozelliklerinde, asırlar boyunca eskimeyen bir ilahî mesaj ve keskin hüccet oluşunda aramak gerekir.
Eğer Peygamber'in (s.a.a) gözünün nuru, Fatima'-nm (s.a) kalbinin meyvesi ve cennet gençlerinin efendisi, hak ve masum imam olan Hz. Hüseyin'in (a.s) şanlı kıyamı olmasaydı, Resulullah'ın (s.a.a) gece gündüz demeden sarfetmiş olduğu çabaları sonucu yeşeren hakikî Tevhid ağacı, Islam adına hüküm süren bir facirin, yani Yezid ibn-i Muaviye'nin eliyle kökten kurutulacaktı.
O dönemin şartları altında, Resulullah'ın (s.a.a) gerçek halifesi ve hak imam olan Hz. Hüseyin'in (a.s), Yezid gibi zalim ve fâcir birisine bi'at etmesi ve onu Resul-i Ekrem'in (s.a.a) itaati farz olan halifesi olarak kabul etmesi, hiç şüphesiz Ehl-i Beyt'in konumunun sarsılmasına, hak ve hakikatin temellerinin yıkılmasına ve Islam'in tamamen çökmesine sebep olacakti.
Ama ilahî iradenin mazhari olan Hz. Hüseyin (a.s), kendisini ve evlatlarim bu yolda feda ederek ümmetin gaflet uykusundan uyanmasma ve nifak hizbinin ger-çek çehresinin tanınmasına sebep oldu.
Evet, islam'in ve müslümanların ebedî maslahatını gözeten Imam Hüseyin (a.s), bi'attan kaçınmakla kıyamını başlatmaya karar vererek izzetle öldürül-meyi, zilletle yaşamaya tercih etti.
0, insanlara özgürlük, yiğitlik, gayret, aşk ve sevgi dersi verdi; onlara alçalmak yerine, kılıçların
gölge-sinde kanlı ölümle şerefi korumayı, hakkı muhafaza etmeği öğretti ve şu anlamda mesajlar verdi:
"Ey Allah'ım! Sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız saltanat için yarışmak ve dünya ma-lından bir şeyler elde etmek için değildir. Bizim kıyamımız; senin dininin gerçek nişanelerini ortaya koymak, beldelerinde ıslahat yapmak, mazlum kullarını kurtarmak ve senin farzlarınla, sünnet ahkamına amel edilmesi için yapılan bir harekettir...
Allah'ım, senin sevgi ve itaatin uğrunda yetmiş bin defa öldürülüp, sonra diriltilmeye hazırım; yeter ki benim ölümümle senin şeriatin korunsun, emirlerin ihya edilsin ve dinin ayakta dursun. Ben, senin kelimenin yücelmesi için yolunda cihad etmeye, şeriatini aziz kılmaya ve dinine yardım etmeye daha evlâyım...
Andolsun ki, gerçek imam (önder) Allah'ın kitabıyla amel eden, adalete sarılan, hakka boyun eğen ve kendisini sadece Allah'a adayan kimsedir.
Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: 'Her kim Allah'ın haramını helal bilen, ahdini bozan, Resulünün sünnetine muhalif
olan, Allah'ın kulları arasında günah ve haksizhk yapan zalim bir yönetici görür, ameli veya sözüyle ona karşı çıkmazsa, Allah-u Teâla böyle bir adamı da o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar.
Ey insanlar bilin ki , bunlar (Beni Ümeyye) Allah'a ibadet edecekleri yerde şeytana kulluk ettiler. Fesadı yayıp, ilahî sınırları aştılar... Allah'ın haramini helal, helalini de haram kıldılar. Ben müslüman toplumu hidayet etmeye ve onlara önderlik yapmaya, ceddimin dinini değiştiren fasidlerden daha layığım...
Halk zil let ve utanç dolu bir hayat sürdürmek-tedir. Hak iizere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Işte böyle bir durumda mü'min, Allah'ına kavuşmayı iste-melidir. Ben böyle bir ortamda ölümü saadet biliyorum, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık...
Izzet yolunda ölmek, ebedî bir hayattır, zilletle yaşamak ise ölümden başka bir şey değildir. Hakkı diriltme ve izzetli hayata ulaşma yolunda ölmek, bana çok kolaydır. Ben ölümden korkmuyorum. Beni ölümle mi korkutuyorsu-nuz? Merhaba Allah yolunda ölmeye...
Şu rezil oğlu rezil, haramzade oğlu haram-zade bana, kılıçla (ölümle) zillet arasında seçenekli olduğumu haber verdi; Hüseyin nerede, zillet nerede? Hüseyin zillete tahammül eder mi?! Allah ve Peygamber, bizim için zilleti beğenmez.
Dünyadaki bütün mü'minlerin hiçbiri Hüseyin'lerin zillete boyun eğmesini sevmez-ler... Izzete ulaşma ve hakkı diriltme yolunda ölmek ebedî bir hayattır, zilletle yaşamak ise, ölümden başka bir şey değildir...
Ben azgınlık, fesad ve zulüm etmek için bu harekete başlamadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, marufu (iyiliği) emir, münkeri ise nehyetmek (kötülükten kaçındırmak), ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali'nin (a.s) yolunu ihya etmek için kıyam ettim...
Gerdanlık kızların boynuna yakıştığı gibi, ölüm de insanoğluna yakışır. Yakup, Yusuf'u görmeği arzu ettiği gibi, ben de atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana, varacağım bir katligâh tayin edilmiştir...
Allah'ın kaza kalemiy-le yazılmış olan böyle bir günden kurtuluş yok-tur. Allah'ın rızası biz Ehl-i Beyt'in rızasıdır; verdiği belalara karşı sabrederiz ve 0, gerçek sabredenlerin mükafatını verecektir bizlere...
Allah'ım! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim sensin... Nice gam ve musibetleri sana şikayet ettim,
başkalarından ümidimi kesip, sana yöneldim ve sen o gamla üzüntüyü gider-din... Her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de sensin..."
jşte, görüldüğü gibi Hz. Hüseyin (a.s), ceddi Resulullah'a (s.a.a) uyarak zillete boğun eğmedi ve her asıra örnek olan tarihî kıyamını başlattı; olayların akışı da Imam Hüseyin'in (a.s) aldığı kararin isabetii ve yerinde olduğunu gösterdi.
Çünkü İmam Hüseyin'in (a.s) o şekildeki şehadeti, Ehl-i Beyt'in mazlumiyeti ile hakkaniyetini temsil etmiş ve şehadetinden sonra on iki yıl boyunca kıyamlara ve ayaklanmalara neden olmuş,
Imam Hüseyin'in (a.s) hayatında kimsenin müracaat etmediği ev, beşinci ve altıncı imamların (Imam Muhammed Bakır ve Cafer Sadık) zamanlarında nisbeten oluşan emniyet ortamı sonucu, şiilerin Islam topraklarının dört bir yanmdan akin yaptığı merkez haline gelmişti.
Ondan sonra şiilerin sayısı günden güne çoğaldı, hakkaniyet ve nuraniyetleri dünyanın heryerinde parlamaya başladı. Zira Imam Hüseyin'in kıyamı, kendisinin şehadeti, ama mektebinin korunmasiyla sonuçlanan ve akide uğruna yapilan bir hareketti.
Bu mektep takipçilerinin, tarih boyu zalimlerin bunca zulüm ve baskılarına ragmen kendi varhklarini sürdürmelerinin sırrını da, direniş için böyle güçlü bir manevi faktöre ve fedakârlığa sahip olmalarmda aramak gerekir.
Bütün bunlar Imam Hüseyin'in (a.s) kahramanlık, fedakârlık ve şehadetinin semeresiydi. İmam Hüseyin (a.s) hayattayken halkın kendisine müracaat durumu, şehadetinden sonra on dört asır boyunca müşahede edilen ve her geçen yıl daha bir genişleyip, derinleşen durumla (Ehl-i Beyt Mektebine olan ilgiyle) mukayese edilirse, Hz. Hüseyin'in (a.s) verdiği kararın ve başlattığı kıyamın ne denli isabetli olduğunu açıklığa kavuşturacaktır.
Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, hem önceki dönemlerde gerçekleştirilen olaylara ışık tutarak İslamî hilafetin, Yezid gibilerinin saltanatina dönüş-türülmesinden sorumlu olanları tanıttı ve hem de kendinden sonra kiyamete kadar gelecek olan ümmetlere kurtuluş gemisi, hidayet ve nur çerağı oldu.
Nitekim bu kıyamı, önderinin şahsiyetiyle tanıyan ve ona yapilan zulümlere dayanamayıp,onunla manevi bir bag kuran ve böylece düşmanlarına karşı kalbinde nefret taşıyan bir insan, hakkı tanımak için büyük mesafeler katetmiş sayılır. Bunun yanısıra benimsediği gerçekleri savunmak için cihad ve fedakârlık ruhuyla donanmış olur.
Insanlik tarihinin en canli ve en heyecanli cesaret ve yiğitliklerine örnek olan Hüseynî kıyamın önemi, sadece her yil milyonlarca insanin en güçlü ve hırçın duygu dalgalarını kendi etrafında harekete geçirmesi ve her merasimden daha aktif ve etkili merasimler sergilemesi değil, Imam Hüseyin (a.s) kiyamimn en önemli boyutunun tertemiz dinî, insanî ve kitlesel duygular olmasi ve bundan başka da bir etken ve amilin olmamasidir.
Bu yiice ve tarihî kıyamı anma münasebetiyle gerçekleştirilen görkemli merasim ve gösterilerin, hiç bir mukaddime ve tebliğ faaliyetlerine ihtiyaci olmadı-ğı gibi, bu kıyamın anısına tertiplenen merasimler, her yil bir önceki yıldan daha canli, daha aktif ve daha çoşkulu bir şekilde önemle gerçekleştirilmektedir.
Işte bu yüzden de, bu kıyamın özel bir yeri olup, gerçe-kleşen bütün kıyamlar arasında herhangi bir benzerine rastlamlmamaktadır.Bilindiği gibi Şia aleminin, Ehl-i Beyt imamlarının özellikle de Hz. Hüseyin'in (a.s) anısını ihya etmeğe çalışması kuşku götürmez bir gerçektir.
Ancak bu anma törenleri, köksüz bir hissî davranışın ifadesi de-ğil, geçmişte Ümeyye oğulları, şimdi ise Amerikancı İslam savunucuları tarafından sunulan saptırılmış Islam anlayışı karşısında, Resulullah'ın (s.a.a) getir-diği Hakiki Islam'ın savunulması yolundaki ilahî haykırış ve kıyamın unutulmaması içindir.
Bu yüzden Hüseynî kıyamı anmak, sürekli olarak ümmetin gafletten çıkmasına vesile olmuş ve onların zalim halifeler ve hükümdarlar tarafından gerçekleş-tirilen, Islam'ı saptırma amaçlı çaba ve desiselerine karşı sergiledikleri direniş ve mücadelede itici bir güç olmuştur.
jşte bunun içindir ki Ehl-i Beyt imamları, ashabına Hz. Hüseyin'in (a.s) yasını anmayı emretmiş, kendileri de bizzat amel ve sözlerinde buna özel bir itina göstermişlerdir.
Fakat bu arada Islam düşmanları, müslümanların birlik ve beraberliğine karşı olan yabancı güçler tarafından, bazı sorular ortaya atılmıştır. Amaçları, Şiî müslümanları bid'at olan bir işe girişmek, Islam ve Sünnet-i Nebeviyye'de mevcut olmayan, hatta bundan nehyedilen bir işi yapmakla suçlamak ve bu vesileyle birtakım saf müslümanların zihinlerini bulandırmaktır.Nitekim bazı gafil müslümanlar ve her sözü körü körüne kabul eden cahil insanlar da böyle bir şeyin meşru olup olmadığı hakkinda şüpheye düşmüşlerdir.
Islam'ı Ehl-i Beyt (a.s) kanaliyla ogrenmeyenler, Hz. Hüseyin'e (a.s) yas merasimi diizenlemeyi bir bid'at sayabilir, hatta Beni Ümeyye'ye uyarak Hz. Hüseyin'in şehadet gününü bayram olarak kabul edebilirler, böylece Hz. Resulullah'i (s.a.a) ve Fatıma-tüz Zehra'yı rencide edip, Ehl-i Beyt'e yapilan cinayetlere ortak olabilirler. Nitekim, Hz. Imam Zeyn-ul Abidin'in (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"And olsun Allah'a, eğer Resulullah (s.a.a) biz Ehl-i Beyt hakkinda yaptığı (bunca iyi) tavsiyeler yerine, bizimle savaşılmasmı bile emretseydi, bu yaptiklan cinayetlerden fazlasini yapamazlardi..."
Ama Resul-i Ekrem'in (s.a.a) tavsiyelerine uyup, Kur'an ve Ehl-i Beyt'e sarılanlar, bize ulaşan binlerce hadisten bu kitapta sadece az bir kısmı sözkonusu edilen sahih hadisler gereğince Resulullah'ın (s.a.a) siinnetine uyarak, her yil Hz. Hüseyin'in (a.s) şehadet yıl dönümünde yas merasimleri tertipleyip, o Imam'a yapilan zulümlere ağlar ve düşmanlarına lanet okurlar. Böylece amel ve fikir açısından Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine (a.s) bağlı olduklarını ve düşmanlarından berâat ettiklerini bildirirler.
Bizim bu kitabi kaleme almadaki gayemiz; mezkur konuyu hem Şia ve hem de Ehl-i Siinnet'e göre Resulullah'm (s.a.a) sünnetine uygun olup olmaması açısından değerlendirip, bunun bid'at olmadığını bilakis, Nebevî Sünnet'le tarn bir uyum sağladığını ispatlamak için her iki grubun hadis ve siyer kitap-larmdan Resulullah'm (s.a.a) bu hususla ilgili siret ve davranışlarını içeren hadislerden bazılarını aktarmaya çalışıp, sonuç ve kararı okuyucuya bırakmaktır.
Bu kitapta, Tarih ve Maktel kitaplarmdan özetle derlenen ve "Aşura Günü Ne Oldu" başlığı altında Aşura günü meydana gelen olayları, Imam Hüseyin (a.s) Me ashabimn sözlerini ve yiğitliklerini analtan yazidan sonra, hadis ve siyer kitaplarmdan getirdiğimiz hadisler iki bölümde ele alınmıştır:
a) Ehl-i Beyt İmamları ve Hz. Hüseyin'e (a.s) ağlamak
b) Ehl-i Sünnet kitapları ve Hz. Hüseyin'e (a.s) ağlamak
Sözkonusu hadislerde Hz. Hüseyin'in (a.s) kiyam ve şehadetinin, Islam'da ve Resulullah'm (s.a.a) ya-mnda özel bir yeri olduğu, o hazretin
şehadetine ağlamanın, yas merasimleri tertiplemenin, kendisinin ve yarenlerinin karşılaştığı musibetlerin hatıratını zin-de tutarak, unutmamaya çalışmanın, tamamen Allah'ın rıza gösterdiği bir iş olduğu ve öncelikle Hak Teâla'-nın bunu teşvik ettiği, daha sonra da pratiğe geçirile-rek, Nebevî bir sünnet haline geldiği ve bu sünnetin Ehl-i Beyt imamları (a.s) tarafından da aynen takip edildiği vurgulanmıştır.
Öte yandan bütün bunlar henüz bu büyük musibet-ler meydana gelmediği bir zamanda vurgulanmıştır ki o musibetleri, Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'i (a.s) kendi gözleriyle görselerdi acaba nasıl davranırlardı? Bunun tasavvuru bile insana oldukça güç geliyor ve insan ağlamadan edemiyor.
Hüseyin'e yerler ağlar, ğökler ağlar Betül-ü Murtaza, Peyğamber ağlar.
Evet, Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'i, Imam Hüseyin'in (a.s) hakhhk ve mazlumiyetini, Kerbela olayimn gerçek mahiyetini ve bu kıyamı canlı tutmada müslümanların üzerine ne gibi görevler düştüğünü açıklamışlardır.
Imam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin mazlumiyet ve şehadeti alemlerin mülk ve melekutunu etkilemiş ve turn varhk alemi o mazlum şehitlere,özellikle de Imam Hüseyin'e (a.s) yas tutmuş ve göz yaşları dökmüşlerdir.
Bununla birlikte, müslümanlık iddiasın-da bulunan kimselerin bu acı olay karşısında lakayd davranmaları nasıl düşünülebilir? jşte Kerbela kıyamını, Hüseyin'i (a.s) ve Kerbela şehitlerini anmak, tüm yüce değerleri, hak ve hakikatı anmak demektir.
Bir Hüseyin (a.s) ki, her an zulme kıyam etmede.
Bir Hüseyin ki, her an zulme uğrayanlara güç-kuvvet vermede.
Bir Hüseyin ki, her an zulme karşı durmada, her an hakkı izhar etmede.
Bir Hüseyin ki, şehadetinden sonra yüzyıllar geçtiği halde, sevenlerinin gönüllerinde.
Bir Hüseyin ki, anıldıkça şehid olmada; şehadet aşkını öğretmede.
Bu yüzden Aziz Peygamberimiz (s.a.a) ve tahir imamlarımız, Imam Hüseyin'in (a.s) adını ve Kerbela şehitlerinin kahramanca hatırasını canlı tutmanın, en değerli ibadetlerden biri olduğunu vurgulamışlardır.
Zira Imam Hüseyin'in (a.s) şehadeti olayının anılması, kalp temizliğinin ve itikadın yeniden yüce bir dere-ceye vardırılması demektir ki, ibadetin ta kendisidir ve Kerbela kahramanının musibet vakıasını tekrarlamak gaflette bululanları uyandırmaya sebep oldu-ğundan, saadetin yüce bir derecesidir.
Her ne kadar Kerbela vak'asim anlatan dil, elem şimşeğinden bir can yakıcı alevse ve Kerbela şehit-lerinin hâlini yazan melâl dağıtıcı kalem, keder yayından fırlayan gönül delici bir ok ise de, o can yakıcı alev dile gelince, muhabbet erbabimn sinesin-den başka, harlayıp yalin bir halde gelecek ateş ocağı bulamaz ve gönül delici ok havada uçunca, vefa sa-hiplerinden başka gönüllerde nişane bırakmaz.
Burada, Imam Hüseyin'in (a.s) insanhk alemine hitap eden ve o şehitler serverinin son sözlerinden olan bu şiiri ve buyruğuyla sözümüze son veriyoruz:
"Eğer bu dünya mail, bazilarimn nazannda değerli sayılıyorsa,
Allah'm mükâfat dünyası daha yüce ve değerlidir.
Eğer dünya mail ve serveti bir gün ondan ayrılmak için toplanmışsa,
Insanın böyle bir servet için cimrilik yapmamasi gerekir.
Eğer rızıklar takdir edilmiş bölünmüşse, Insanın servet elde etmekte, ihtirasimn az olmasi daha iyidir.
Eğer bedenler ölüm için yaratılmışsa, İnsanın Allah yolunda öldürülmesi daha üstündür."
"Ey Muhammed (s.a.a) hanedanı, Allah'm selamı üzehnize olsun; ben en yakın zamanda aranızdan aynlacağım."
Ve selam olsun hidayete varanlara; sözü duyup da ğüzeline uyanlara.
Musa GÜNEŞ
1.Bölüm
AŞURAGÜNÜ NEOLDU?
Ey göz, yaşla dolup taş, ağla ağla durmadan.
Çünkü kim ağlayacak şehitlere sonradan.
Ağla o kervana ki, takdir ile yürüyor.
Ahde vefa etmeye, ölüm onu sürüyor.
AŞURAGÜNÜ NEOLDU?
Hz. Hüseyin (a.s), 72 kişilik küçük ordusuyla tari-hin en büyük fedakârlık ve yiğitlik destanını gerçek-leştirmeye hazırlanırken, 120 bin kişilik zulüm ve fesat ordusu, zalimlerin rızasını kazanabilmek için, tarihin en çirkin cinayet tablolarından birini oluştur-manın çabası içindeydiler.
Bir taraftan tarihin sayfalarında yiğitlik, fedakârlık, iman, cihat ve hak uğruna her şeyinden geçmenin sadıkane örneğini oluşturmak için cennet gençlerinin efendisi, Resululah'ın (s.a.a) yadigârı Hz. Hüseyin'in (a.s) komutanlığında toplanan az bir grup, diğer tarafta ise dünya ve makam sevgisi, zalimlerden korkmak, çeşitli batıl
taassuplar, kinler, cehaletler vb. batil saiklerle hareket eden ve zuliim ve fesat güçle-rinin hedeflerini amelen simgeleyen bir ordu karşı karşıya gelmişlerdi.
Adeta bu günde Islam ümmetinin ve tarihin ge-lecekteki akışının takdiri belirlenecekti. Öz Muham-medî İslam'ı yaşamak isteyenlerle, Islam adı altında zulüm ve fıska dayanan nizamların sunduğu saptı-rılmış İslam'ı yaşamak istiyenlerin safları birbirinden ayrılacaktı.
Böylece bu iki çizgi ve yolun birbirinden farklı olduğunu anlamakta güçlük çekenler, alternatifi olmayan iki zıt yoldan birini seçmek zorunda kala-caklardı. Bunun gerçekleşmesi için, Islam beldelerini uyandıracak bir şok lazımdı. Bir ilahî kan ve sağlam-lığında şüphe edilmeyen bir hareket gerekliydi...
Işte Hüseynî kıyam, sönmeye yüz tutmuş olan Islam çerağını yeniden nurlandırarak, Islam ağacının kurumasını önleyecek böyle bir hareket idi. Hz. Hüseyin (a.s) diyordu ki: "Eğer Hz. Muhammed'in (s.a.a) dini, benim kanım yere dökülmeden hayatını sürdüremeyecekse, ben şehadete hazırım."
Bu ilahî kıyamı etraflıca incelemek için, kıyamdan önceki olayları, kıyamın başlamasından sonuna kadar vuku bulan hadiseleri ve kiyamdan sonra meydana gelen hakikatları incelemek
gerekir. Ama hiç şüphesiz bu kıyamın zirvesini, Aşura günü vuku bulan hadiseler oluşturmaktadır. jşte bu makalede, o gün vuku bulan olaylar anlatılacaktır.Şimdi bu kiyamm öyküsünü birlikte okuyahm:
Hicri 61. yihn Muharrem ayinin onuncu günü yani Aşura günü sabah namazından sonra, Hz. Hüseyin ordu komutanlarimn her birinin vazifesini belirledi. Diğer tarafta, Ömer ibn-i Sa'd da ordusunun saflarını düzeltmekle meşguldu. Imam'in (a.s) gözü kalabalık düşman ordusuna takılıp, karşısındaki insan selini görünce, ellerini duaya kaldırarak, Mabuduna şöyle bir münacaatta bulundu:
"Allah'im! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim Sensin. Kalpleri zayıflatan, kurtuluş yollarını kapatan, dostlan kaçıran, düşmanları sevindiren nice gam ve musibetleri Sana şikayet ettim, başkalarından ümidimi kesip, Sana yönel-dim.
Ve Sen, o gam ve üzüntüyü giderdin, onlari sen izale ettin. Her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de Sensin."Aşura günü, Imam'ın ashabının düşman ordusuna yaptıkları hitabelerin yam sira, bizzat kendisi de hedefini açıklamak, kıyamındaki ilahî mesajını gafil insanlara ulaştırmak ve orada hazir bulunan halka hiicceti tamamlamak amaciyla, defalarca düşman ordusunun karşısında durup, tarihî hutbeler irad etmiştir.
Ordusunun saflarını düzene soktuktan sonra, Imam (a.s) atma binerek Omer Sa'd'in ordusunun karşısında durup, ilk konuşmasını şöyle yaptı:"Ey Insanlar! Beni dinleyin. Üzerime düşen sizlere öğüt ve nasihatimi dinlemedikçe ve bu bölgeye gelmemin sebebini öğrenmedikçe, savaş hususunda acele etmeyin.
Eğer delilimi kabul edip, sözümü tasdik eder de bana hak verirseniz, saadet yolunu bulmuş olursunuz ve savaş için de hiç bir sebep kalmaz. Eğer delilimi kabul etmez-seniz; yaptığınız işin daha sonra gam ve üzüntü-nüze sebep olmaması için, dostlarınızı bir araya toplayarak düşünüp taşının ve sonra, hakkımda aldığınız kararı uygulayın. Bana göz açtırmayın. Şüphesiz benim yardımcım Kur'an'ı indiren Allah'tir; salih kullarm yardımcısı O'dur.
Ey Allah'm kullari! Allah'tan korkun, dünya-ya karşı ihtiyatlı davranın; eğer bütün dünya bir kişiye kalacak veya bir kişi orada sürekli kalacak olsaydı, peygamberler bâki kalmaya
daha layıktı, rızaları celbedilmeye daha evlâ ve böyle bir hük-me daha uygun olurlardi. Ancak Allah-u Teâla dünyayı fani olmak için yaratmıştır; yenileri eskir, nimetleri zail olur, sevinci ise kararir (gam ve üzüntüye dönüşür).
Dünya engebeli bir men-zil ve geçici bir evdir. Öyleyse ahiretiniz için azık toplayin; en güzel azık ise sakinmaktir; Allah'tan sakinin ki, kurtuluşa eresiniz.
Ey insanlar! Allah-u Teâla dünyayı, ehlini halden hale sokan, fena ve zeval yurdu kıldı. Aldanan kimse, dünyaya aldanan ve bedbaht kişi de, ona bağlı olan kimsedir. 0 halde, sakın bu dünya sizi aldatmasın. Dünya kendisine itimat edenin ümidini kestiği gibi, tamah edenlerin de umudunu boşa çıkarır.
Sizlerin bir iş için toplandığınızı görüyorum; bu işle Allah'ı gazaplandırdınız. Derken, Allah da rahmetini sizin iizerinizden kaldırdı ve size azabını gerekli kıldı. Rabbimiz ne güzel bir Rabbdır, siz ise ne kötü kullarsınız.
Allah'm emrine uymaya ikrar ettiniz ve elçisi olan Hz. Muhammed'e (s.a.a) de iman ettiniz. Ama daha sonra torunlarını ve Ehl-i Beyt'ini öldürmek için saldırıya geçtiniz. Şeytan, sizin çevrenizi kuşat-mıştır; böylelikle de size, yüce Allah'ı hatırla-mayı
unutturmuştur. Allah sizi ve dileğinizi he-lak etsin. "Biz, Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."İmam (a.s), daha sonra şöyle buyurdu:
"Bunlar inandıktan sonra kâfir olanlardır. Bu zalim kavim, Allah'ın rahmetinden uzak olsun."
Hz. Hüseyin (a.s), hutbenin üçüncü bölümünde kendini tanıtarak, onlara şu şekilde nasihat ve öğüt verdi:
"Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, Hürrmetimi gözetmemeniz size câiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim?
Ben, herkes-ten önce Allah'a iman eden ve Peygamber'in risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-uş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar, benim amcam değil midir? Peygamber'in, benim ve kardeşim hak-kındaki: "Bu ikisi, cennet gençlerinin efendileri-dir." sözünü duymamış mısınız?
Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler bir gerçektir. Allah'a andolsun ki, Allah Teâla'nın, yalancıya gazab ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylemiş değilim.
Eğer beni yalanlarsanız, şimdi müslümanların arasında Peygamber'in ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlardan soracak olursanız, size söylerler.
Cabir ibn-i Abdullah-i Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl ibn-i Sa'd-i Saidi, Zeyd ibn-i Erkam ve Enes ibn-i Malik'ten sorun, öğrenin; şüphesiz onların hepsi, Resulullah'ın benim ve kardeşimin (Hasan'ın) hakkında buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler, sizi kanımı dökmekten alıkoymuyor mu?"
Bu arada Şimr ibn-i Zil Cevşen bağırarak dedi ki: "0 kalbiyle değil de, diliyle Allah a ibadet ediyor, ne söylediğini bilmiyor." Habib ibn-i Mezahir, Imam'ın (a.s) ordusunun adına ona şöyle cevap verdi:
"Hayır, Allah'a diliyle ibadet eden ve tarn bir sapıklık içerisinde olan sensin. Evet, ben çok iyi biliyorum ki sen, mevlam Hüseyin'in (a.s) buyurmuş olduğu şeyden korkmuyorsun. Çünkü Allah, pâk olmayan kalbini müHürrlemiş, taş gibi yapmıştır."
Imam Hüseyin (a.s), sözlerine şöyle devam etti: "Ben ve kardeşim hakkında Peygamber'in buyurduğu bu sözde şüpheniz varsa, benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumdan da mı şüphe ediyorsunuz?
Allah'a andolsun ki, doğu ve batı arasında (bütün dünyada), sizin ve dışınızdakiler arasında da Resulullah'ın benden başka torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal ya da (sizde açtığım) bir yara karşılığında mı, beni cezalandırmak istiyorsunuz?"
İmam Hüseyin'in (a.s) sözü bu noktaya varınca, Kufe ordusu tarn bir sessizlik içerisinde idi ve onlardan hiçbir tepki ve cevap müşahede edilmiyordu. Sonra Imam (a.s) kendisini davet eden ve Ömer-i Sa'd ordusu içerisinde olan ünlü kişilerden birkaçına hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Şebes ibn-i Rib'i, ey Haccar ibn-i Ebcer, ey Kays ibn-i Eş'as ve ey Yezid ibn-i Haris! "Meyvalarımız yetişmiş, çevremiz (bağ ve bahçelerimiz) yeşermiştir ve senin emrinde olacak donanmış bir ordu da hazırdır" diye mektup yazan siz değil miydiniz?! Söz ve ahdinizi unuttunuz mu?"
Onlar, "Biz böyle bir şey yazmadık" diye İmam'ın sözlerini inkar ettiler. İmam (a.s), "Hayır!
Vallahi siz böyle yazdınız." dedi. Bu arada Kays ibn-i Eş'as, yüksek bir sesle: "Biz ne dediğini bilmiyoruz. Niçin amcan oğlu Yezid'e biat etmiyorsun? Biat ettiğin takdirde, sana karşı istediğin ğibi davranılacak ve sana en ufak bir zarar bile gelmeyecektir." dedi. İmam Hüseyin (a.s), ona cevaben buyurdu ki:
"Ey Kays! Sen, Haşimoğulları'mn senden Müslüm'ün kanından başka bir kan mi istemelerinden korkuyorsun? Hayir, Allah'a and- olsun ki, ben onlara zillet elini vermeyeceğim ve köleler gibi de, onlarin önünden kaçmayacağım. Rabbimiz olan Allah'a sığınırım."
Kufe ordusu Imam'in sözlerine mızrak ve ok atarak cevap verdiler. Daha sonra Imam (a.s) bineğinden inerek, bineğin yularını Akabet ibn-i Sem'an'a verdi ve geriye döndü.
Küfür ordusundan olan Abdullah ibn-i Havze-i Temimi ileri çıkıp, Jmam'ın ashabına hitaben yüksek bir sesle "Huseyin sizin aranizda mi?" diye sordu. İmam'ın (a.s) ashabindan birisi "Evet, Hüseyin buradadir. Ne istiyorsun?" diye cevap verdi. Abdullah ibn-i Havze Imam'a hitaben şöyle dedi: "Ey Hüseyin! Seni cehennemle miijdeliyorum!"
İmam Hüseyin (a.s) "Yalan söyledin; çünkü ben bağışlayıcı, kerim, itaat edilen ve şefaat kabul eden Allah'a doğru ğidiyorum; sen kimsin?" buyurdu. Abdullah "Ben Havze'nin oğluyum" dedi. Bunun iizerine Imam (a.s) ellerini kaldırarak şöyle dua etti: "AUah'im, onu cehenneme sok."
Abdullah ibn-i Havze, Imam'in bu duasina öfkelenerek atını Imam'a doğru mahmuzladı. Atın ayağının bir taşa takılması sonucu, Abudullah ibn-i Havze yere yıkıldı ve ayağı eyerin üzengisine takıldı. At, ürkerek onu arkasında sürükledi ve çöldeki taşlara çarparak, bedenini parçalanmış ve yarı canlı bir halde ateş yakılmış olan bir çukura attı.
Ömer ibn-i Sa'd'in piyade birliklerinin komutam o-lan Mesruk ibn-i Vali-i Hazremi bu manzarayi görün-ce, geri dönerek kendi askerlerine ulaştı ve dedi ki: "Hayir; Allah'a andolsun, ben hiçbir zaman Resulul-lah'm Ehl-i Beyti'yle savaşmayacağım. Çünkü, onla-rın Allah katinda yiice makamlan ve değerleri var."
Daha sonra Zuheyr ibn-i Kayn Imam'in yanina gelerek Kufelilerle konuşmak için izin istedi. imam Zuheyr'e izin verdi. Zuheyr, Ömer ibn-i Sa'd'in ordusunun karşısında durarak yiiksek sesle şöyle dedi:
"Ey Kufe halkı! Sizi Allah'm azabindan sakindinyorum; müslümanın müslüman karde-şine nasihat etmesi gerekir ve bu ana kadar bizler din kardeşiyken ve aramıza kılıç girme-mişken bu bağı kesmeyelim. Ancak aramıza kılıç girdiğinde, biz bir iimmet ve siz de başka bir iimmet olacaksınız.
Bilin ki, Allah-u Teâla nasıl davranacağımızı göstermek için biz ve sizi Resulullah'm Ehl-i Beyt'iyle imtihan ediyor. Yezid ve Ubeydullah ibn-i Ziyad gibi azginlara itaat etmekten sakm-manizi ve Resulullah'm (s.a.a) evlatlarma yar-dim etmenizi istiyorum.
Aksi takdirde, çok geç-meden gözlerinizi yuvalarından çıkaracak, el ve ayaklarınızı bağlayacak ve bedenlerinizi hur-ma ağaçlarına asacaklardır."
Ömer ibn-i Sa'd'ın ordusu ona çirkin sözler söyleyerek, Hz. Hüseyin ve yarenlerini öldürmedikçe veya Ibn-i Ziyad'a teslim etmedikçe bu savaştan vazgeçmeyeceklerini ifade ettiler. Zuheyr dedi ki:
"Vallahi Fatima'nin (s.a) evlatlan, Siimey-ye'nin çocuklarından dostluğa daha layıktırlar. Onlara yardim etmiyorsaniz, bari savaştan uzak durun."
Bu sırada Şimr, Zuheyr'e doğru bir ok atarak dedi ki: "Sus, Allah sesini kessin. Boş laflarmla bizi yordun." Zuheyr cevap olarak Şimr'e hitaben şöyle dedi:
"Ey Şimr! Ben seninle konuşmuyorum; çünkü sen, insan değilsin. Senin, Kur'an'dan doğru dürüst, hatta bir ayet bile bildiğini sanmıyorum. Kıyamette seni rezillik ve cehennem ateşiyle mujdeliyorum."
Şimr ise "Çok ğeçmeden Allah seni ve imamini öldürecektir." diyerek öfkeyle cevap verdi. Zuheyr de "Beni ölümle mi korkutuyorsun? Allah'a andolsun ki, Hüseyin'in yanında ölmek benim için sizinle ebedi yaşamaktan daha iyidir." diyerek Şimr'in sözlerine karşılık verdi. Daha sonra tekrar orduya hitap ederek dedi ki:
"Ey Allah'm kullari! Dikkatli olun; bu alçak adam sizi dinden çıkarmasın. Vallahi Muhammed'in (s.a.a) şefaati, evlatlarını ve yar-dimcilarim kılıçtan geçirip, öldürenlere ulaş-mayacaktır."
Bu arada, Imam Hüseyin'in (a.s) ashabından birisi, Zuheyr'e şöyle dedi: "Ey Zuheyr! Sen, Firavun-oğulları'nın mü'mini ğibi onlara nasihat ettin. Allah seni mükâfatlandırsın."
Sonra âbid ve zahid bir kişi olan, meşhur Kur'an kârilerinden sayılan ve kavmi arasında yüce bir
makama sahip olan Bureyr ibn-i Huzayr, Kufelilere nasihat etmek için Imam Hüseyin'den (a.s) izin istedi. Imam izin verince, Bureyr savaş meydanına giderek şöyle dedi:
"Allah, halkı diniyle müjdelemek, hidayet ederek kendisine davet etmek ve insanlarm yolunu aydmlatan yanan bir ışık olması için Muhammed'i (s.a.a) peygamber olarak gönderdi. Bunlar, peygamberin evlatlarıdırlar; hangi hakla suyun yolunu onlara kapadmiz."
Kufeliler cevap olarak "Ey Bureyr! Bitir sözünü. Vallahi Hüseyin, hiç kimsenin susuz kalmadigi bir şekilde susuz kalacaktir." dediler. Bureyr ise sözle-rine şöyle devam etti:
"Ey insanlar! Muhammed'in mesajimn izleri sizin aranızdadır ve bunlar, Peygamber'in Ehl-i Beyt'idirler; o halde onlara nasıl davranacağı-nıza bakın."
Kufeliler, "Hüseyin Ubeydullah ibn-i Ziyad'm emrine teslim olsun, sonra nereye isterse gitsin." dediklerinde, Bureyr onlara şöyle dedi:
"Vay halinize ey Kufeliler! Jmamim Hüseyin'e gönderdiğiniz mektuplarda, can vermeye hazır olduğunuzu yazdığınızı unuttunuz mu? Şimdi Hüseyin ve ashabı davetinize olumlu cevap vererek, sizlere
yardıma koştu. Onları Ibn-i Ziyad'a mi teslim edeceksiniz? Resulullah'm evlatlarına böyle mi davranıyorsunuz? Ne kadar alçak insanlarsınız sizler?! Allah Teâla kıyamette sizleri susuz bıraksın."
Bu sirada Kufelilerden birisi "Ey Bureyr! Neden bahsettigini bilmiyoruz." diyerek Bureyr'i sustur-maya çalıştı, ama Bureyr sözlerine şöyle devam etti:
"Gerçek yüzünüzü bana gösterip, sizleri daha iyi tammami sağlayan ve beni aydınlatan Allah'a şükür ediyorum. Allah'im! Ben bu kavmin yaptiklarmdan uzağım ve sana sığınıyorum. Allah'im! Bu insanlara, yaptıklarıyla senin karşında hazır olduklarında, baş aşağı oluncaya kadar sürekli bela ver ve gazap et."
Bureyr'in sözleri buraya ulaşınca, Kufeliler onu oklarma hedef ettiler ve Bureyr kendi safina geri döndü. Daha sonra Imam Hüseyin (a.s), atını ileri sürerek Kufelilerin karşısında durdu ve elindeki Kur'an'ı başının üzerine koyarak şöyle buyurdu:
"Ey Insanlar! Bizimle sizin aramzda Allah'm kitabi ve ceddim Resulullah'm siinneti hakem olsun. Bilmiyor musunuz ki, üzerimdeki gömlek, elimdeki bu kılıç ve kalkan Resulullah'a aittir."
Kufeliler, Imam Hüseyin'in (a.s) sözlerini doğrula-dıklarında, İmam "Ey Kufe halkı! Öyleyse sizi benim-le savaşa sürükleyen şey nedir?" diye buyurdu. Kufe-liler "Emir Ubeydullah ibn-i Ziyad'a itaat etmektir." diye karşılık verdiklerinde, Imam (a.s) şöyle buyurdu:
"Böyle bir kişiye biat eden ve kılıçlarını bize çeken, Allah'ın düşmanlarının dostları olan, aramzda ne bir adaleti uygulayacak ve ne de kendilerine yeni bir ümit bağlayabileceğiniz kim-selere destek olan siz gibilerinin elleri kesilsin.
Zalimlerin kihcinin sizlere hükmettiği ve zalim-lerin zulumlerinin yeryüzünü kuşattığı bir du-rumda, Resulullah'm Ehl-i Beyt'inden yüz çevirdiniz. Yazıklar olsun size; Allah'm kitabını unuttunuz ve buyruklarmi tahrif ettiniz.
Sizler, şeytanın izleyicisi olan günahkârlar grubunu izlemektesiniz. Resulullah'm (s.a.a) sünnetlerini söndürmektesiniz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i olan bizleri bıraktınız ve bize uyma-dınız.
Vallahi ahdinden dönmek, sizin eskiden beri siiregelen adetinizdir. Yaşantınızın temeli bunun iizerine kurulmuştur. Doğrusu ahdinden dönmek, sizin benliğinizde kök salmıştır. Ve onun meyvesi bize acı ve gasıplara ise tatlıdır.
Bilin ki, şu reziloğlu rezil (Ibn-i Ziyad), beni savaşla zillet arası iki yolda bırakmıştır ve biz zillete boyun eğmeyiz. Çünkü Allah-u Teâla, Resul'ü, mü'minler, temiz kimseler ve zamanın izzetli kimseleri, bu alçaklığı ve zilleti bizim için hoş görmezler.
Bizim, zamanın zalimlerinin itaatini, yiğitlerin katligâhına tercih etmemizi kabul etmezler. Şimdi ben, Ehl-i Beytim ve sayıları az olan dostlarımla, Allah yolunda kıyam etmiş ve şehadeti canımla satınalmışım.
Ey insanlar! Allah'a andolsun, bundan sonra süvarinin bineğe binerek, meydanda gezdiği süre miktarınca dünyada kalırsınız. Bu sözü babam, ceddim Resulullah'tan bana nakletmiştir.
Şimdi ey Hürr, kendi işinize bakın ve topla-narak işi bitirin. Ancak bilin ki, Hüseyin'in ümi-di ancak yüce Allah'adır. Çünkü hayatı, Allah'ın kudreti elinde olmayan kimse yoktur. Doğrusu benim Allah'ım sırat-ı müstakim üzeredir."
Sonra Imam Hüseyin (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) büyük sahabilerinden olan Fervet ibn-i Mesik-i Muradi'nin şu şiirlerini okudu:
"Ey millet! biz sizi yenersek, bu bizim şanımızdır.
Ve eğer yenilirsek bilin ki yenilmiş değiliz.
Eğer öldürürsek zafer bizimdir.
Ve eğer öldürülürsek yine zafer bizimdir.
Biz korkak insanlar değiliz.
Biz dünyanın cesurlarının efendileriyiz.
Öldürülürsek şehadet ve fedakârlık günümüz gelmiştir.
Doğrusu ölüm, pençelerini bir halkın üzerinden çekip, diğerlerinin üzerine doğru uzatır.
Geçmişler geçip gittikleri gibi, bugün de bizim ve dostlarımızın geçip gideceğimiz gündür.
Dünyanın efendileri diri kalsalardı, biz de mülk ve melekutun efendileri olduğumuz için diri kalırdık.
Ve eğer dünyanın yiğitlerinin yolları ebedi hayata vardıysa,
Yiğitlik hükmüyle ebedilik yolu, herkesten önce bize açıktır."
Daha sonra Imam (a.s) dua için ellerini kaldırarak şöyle buyurdu:
"Allah'ım; bu kavme bir damla yağmur yağdırma ve asrın zalimlerini onlara hakim kıl ve Sakafi gencini onlara musallat et ki, dönemin zillet ve ölüm şarabını onlara içirsin. Doğrusu onlar yalan konuşmuş, ahitlerini
bozmuşlardır. Ve Sen, iyice biliyorsun ki biz, Sana tevekkül etmişiz ve şüphesiz dönüşümüz Sanadır."
Sonra Imam Hüseyin (a.s), Ömer ibn-i Sad'a hita-ben buyurdu ki:
"Ey Ömer! Gerçekten beni öldürmekle Rey ve Gorgan'm emiri mi olacağını sanıyorsun? Alla-h'a andolsun ki, bu makama ulaşamayacaksın ve bir yarar elde edemeyeceksin, bu kesin bir vaaddır. Şimdi elinden geleni yap. Şüphesiz benden sonra yüzün gülmeyecek. Kufe çocuk-larının, senin başınla oynadiklarmi ve onu taşla-rına hedef aldıklarını görür gibiyim."
Ömer ibn-i Sa'd, Imam'in bu sozlerini duyunca, öfkeyle ordusuna geri döndü. Ömer ibn-i Sa'd'ın yaninda olan ve imam'in sozlerini duyan Hürr ibn-i Yezid-i Riyahi, Ömer ibn-i Sa'd'a dedi ki: "Ey Sa'd'in oglu! Gercekten sen Hüseyin He savaşmak mi istiyorsun?"
Ömer Sa'd "Evet; vallahi bu savasm en küçük sonucu da, baş ve elleri kesmektir." dediğinde, "Acaba Hüseyin'in senin hakkında dediği şeyler üzerinde iyice düşündün mü?" diyen Hürr'e ise Ömer Sa'd şöyle cevap verdi: "Evet; şüphesiz iş benim elimde olsaydı kabul ederdim, ancak emirin İbn-i Ziyad savaşa ısrar ediyor ve bu hususta benim hiç bir yetkim yoktur."
Hürr, Ömer Sa'd'ın ordusundaki diğer askerlere bakıverdi ve yanında Kurrat ibn-i Kays'ın olduğunu gördü. Ona sordu ki: "Ey Kurrat! Atma su verdin mi?" Kurrat "Hayir, ey Hiirr." dedi.
Hiirr "Onu sulamak istemiyor musun?" dediğinde, Hürr'ün konuşmaları Kurrat'ı kuşkulandırdı ve Hürr'ün kendi-sini savaştan uzaklaştırmak istediğini, ama kimsenin bunu farketmesini istemediğini sandı.
Hürr, atını Imam Hüseyin'in (a.s) ashabına doğru sürdü. Bu arada Muhacir ibn-i Avs onu görünce şöyle feryat etti: "Ey Hürr! İmam Hüseyin'in ordusuna mı saldırmak istiyorsun?" Hürr'ün bütün vücudunu titreme sardı ve rengi kaçtı.
Hürr'ün bu durumunu görünce, Muhacir "Mallahi, bana Kufe'nin en cesur yiğidi kimdir diye soracak olsalardı, senden başka kimseyi ğöstermezdim. Bu halin nedir?" dedi. Hürr ise cevabında şöyle dedi:
"Ey Muhacir! Ben, kendimi cennetle cehen-nem arasında görüyorum ve ben bu ikisinden birini seçmek zorundayım. Vallahi kesilsem ve öldürülsem bile, cennetten başka bir şeyi seçmeyeceğim."
Daha sonra Hürr, Imam Hüseyin'in (a.s) ashabına doğru ilerleyerek, Imam Hüseyin'in ve
ashabının yüzüne bakmaktan utanır bir halde başını önüne eğmiş, kendi kendine şöyle diyordu:
"Allah'ım, sana yöneliyor, yaptıklarımdan tövbe ediyorum. Tövbemi kabul buyur. Doğrusu ben senin velilerinin ve dostlarimn kalbini incittim; Peygamber'inin evlatlarim avare ettim."
Sonra Hz. Hüseyin'e hitaben: "Ya Eba Abdillah! Ben yaptıklarımdan pişmanım. Tövbem kabul olur mu?" dedi. İmam Hüseyin (a.s) "Evet, Allah tövbeni kabul eder ve ğünahlarını bağışlar." dediğinde, Hürr şöyle dedi:
"Sizinle savaşmak için Kufe'den dışarı çık-tığımda, bir ses duymuştum; biri bana seslene-rek dedi ki: "Ey Hürrl Seni cennetle müjdeliyo-rum." Kendi kendime düşündüm ve dedim ki: "Yazıklar olsun Hürr'e! Resulullah'ın evladıyla savaşmaya gittiğinde cennetle müjdeleniyor."
İmam Hüseyin (a.s) ise "Doğrusu, iyilik sana yönelmiştir. Allah sana hayırlı mükâfat versin." buyurdu. Daha sonra Hürr, İmam'dan Kufelilere konuşmak amacıyla savaş alanına gitmek için izin istedi. İmam (a.s), Hürr'e izin verdi. Hürr meydana çıkarak gür bir sesle şöyle dedi:
"Ey Kufe halkı! Anneniz size matem tutsun.
Resulullah'ın evladını davet ettiniz ve canlarmizi onun yolunda feda edeceğinizi söylediniz. Ve şimdi size gelmişken onu aranıza almış, ona kılıç çekmişsiniz ve esirler gibi özgürlüğünü elinden alarak, suyun yolunu ona kapamışsınız?!
Pey-gamber'inizin evlatlarına böyle mi davramyor-sunuz; ne kadar da kötü bir halksınız sizler! Susadigmizda Allah size su vermesin."
Bu sırada Ömer Sa'd'ın piyade birliklerinden bir grubu Hürr'ün üzerine yürüdüler. Hürr geri dönerek İmam Hüseyin'in (a.s) yanında yer aldı. Çünkü İmam Hüseyin, ashabını savaşı başlatmaktan sakındırıyordu.
Bir süre geçtikten sonra, Şimr ibn-i Zil Cevşen öne atılarak şöyle dedi: "Kızkardeşimin çocukları nere-deler? (Kardeşim Ümmül Benin'in çocukları olan Ebulfez-il) Abbas ve kardeşleri neredeler?"
Onlar, Şimr'e cevap vermekten sakındılar. İmam (a.s), "Kafir bile olsa ona cevap verin" dedi. Onlar da "Ne istiyorsun, ey Şimr?" dediler. Şimr "Ey kızkardeşimin çocukları, size eman aldim. Kendinizi helakete atmayin ve emirimiz Yezid'in emrine teslim olun." dediğinde, İmam Hüseyin'in kardeşi Ebulfezl-il Abbas dedi ki:
"Allah'm laneti sana ve aldığın emana
olsun. Resulullah'ın evladı emanda olmadığı halde, bize eman mi veriyorsun?! Bizden, lanetlenmiş kim-selerin emrine mi teslim olmamızı istiyorsun?! Amellerin ne kadar kötü, senin ise ne kadar alçak bir düşüncen var ey Şimr!"
Ömer ibn-i Sa'd yayina bir ok takti ve Imam Huseyin'in (a.s) ordusuna doğru ilerleyerek, ilk oku atıp şöyle dedi: "Şahid olun ki, Hüseyin ve ashabina ilk oku atari benim; emir Ubeydullah'in yaninda buna tamklikyapin."
Küfür ordusu komutanimn bu hareketinden sonra her taraftan Imam Hüseyin ve ashabi üzerine oklar yağmur gibi yağmaya başladı ve ashaptan ok isabet etmeyen kimse kalmadi.
Bu arada imam (a.s) "Ey yarenlerim! Kalkin. Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın. Kaderimizde olan şehadete doğru yürüyün. Doğrusu bu oklar, Kufe halkmin elçileridirler." diye buyurdu.
Imam'in (a.s) ashabi, küfür ordusuna karşılık vermek için saldırıya geçti. Böylece savaş başladı ve bir sure devam etti. Bu saldırı sona erip, ortahk yatışarak toz toprak çöktüğünde, Imam'in (a.s) ashabindan 50 kişi şehid olmuştu.
Gürültü yatıştıktan sonra Ziyad ibn-i Ebi Süfyan'ın kölesi Yesar ve Ubeydullah ibn-i Ziyad'ın kölesi Salim, meydana çıkarak Habib ibn-i Mezahir ve Bureyr ibn-i Huzayr'i savaşa davet ettiler.
Bu sırada cesur, yiğit, uzun boylu ve güçlü bir şahıs olan Abdullah ibn-i Umeyr-i Kelbi onlarla savaşmak için Imam'dan izin istedi. Ebu Abdullah-il Hüseyin (a.s) ona izin vererek buyurdular ki: "Ben onu (Abdullah ibn-i Umeyr'i) tecrübeli bir savaşçı biliyorum."
Abdullah, atıyla savaş meydanına geldiğinde, Salim ve Yesar onun kim olduğunu sormaları üzerine, Abdullah recez okuyarak kendisini tanıttı. Onlar "Biz sen/ tanımıyoruz. Zuheyr, Bureyr veya Habib meyda-na çıksın." dediler.
Abdullah, Yesar'a hitaben, "Benimle savaşmaktan mı çekiniyorsunuz" diyerek kılıçla ona saldırdı. Salim Abdullah'm Yesar'la savaşmakta olduğunu görünce, arkadan ona saldırdı. Abdullah'm dostları, arkanı gözetle diye bağırdılar.
Salim kihcini indirdi. Abdul-lah bu darbeyi sol eliyle karşılayınca parmaklarını kaybetti. Abdullah, Yesar ile Salim'i cehenneme gonderdikten sonra Imam'in yanina döndü. Imam (a.s)'in yanina yaklaştığında eşi çadırlardan dışarı çıkarak dedi ki:
"Anam, babam sana feda olsun ey Abdullah. Savaş meydanına dön, kendini Resulullah'ın (s.a.a) yakınlarına ve
evlatlarına feda et. Allah'a andolsun, birlikte şehid oluncaya kadar seni yalniz bırakmayacağım."
Eşinin bu sözlerine şaşıran Abdullah "Biraz önce beni savaştan alikoymak istiyordun. Ne oldu ki, şimdi kendin de meydana gitmek istiyorsun." dedi. Abdullah'm eşi ise 'Beni kınama. Şimdi İmam'dan duyduğum bir söz kalbimi yaktı." dedi.
"imam'dan ne duydun?" diyen Abdullah'a, eşi dedi ki: "Biraz önce çadırların arasında durmuştum. Birden Imam'in şöyle buyurduğunu duydum: "Benim dostlarim ne kadar da az."
Sonra Abdullah, Imam Hüseyin'e yönelerek şöyle dedi: "Ya Eba Abdillah, ey mevlamiz!" dedi, "Emr-edin eşim çadırlara ğeri dönsün." İmam (a.s) da "Allah, Resulullah'ın evlatlarının yardımına koşan sizleri hayırla mükâfatlandırsın. Ey Ümm-ü Veheb! Çadırına dön; Allah-u Teâla kadınlardan cihadı kaldırmıştır." dedi.
Ömer ibn-i Halid-i Seydavi kölesi Sa'd'le, Cabir b. Haris ve Mucami b. Abdullah Aizi birden yerlerinden fırlayarak, topluca Kufelilere saldırdılar ve Ömer ibn-i Sa'd'ın ordusunun ön saflarını yararak ordunun kalbi-ne doğru ilerleyip, onlardan bir çoğunu öldürdüler.
Ömer Sad'ın ordusundan bir grup onları
ablukaya aldılar ve Imam'in diğer ashabından ayırdılar. Imam (a.s), kardeşi Abbas'a onlara yardim etmesini emretti. Ebulfezl Abbas bir arslan gibi küfür ordusuna saldırdı ve yaralanan dostlarim kurtardi.
Imam'in (a.s) bu fedaileri, bir kez daha cesurca saldırarak şeytan ordusundan onlarcasim cehenneme gönderdiler ve nihayet şehid oldular. Bu esnada Imam Hüseyin (a.s) eliyle mübarek sakalmi tutarak şöyle buyurdular:
"Allah'a andolsun ki, kanıma boyandığım halde Rabbime kavuşuncaya kadar ben onlarin isteklerine teslim olmayacağım."
Daha sonra Imam Kufelilere hitaben şöyle buyurdu:
"Acaba aranızda feryadımıza yetişip, bize yardimda bulunacak bir kimse yok mudur? Acaba Resulullah'm haremini (Ehl-i Beyt'ini) savunacak birisi yok mudur?"
Bunun iizerine Ehl-i Beyt kadinlarimn ağlama sesleri yükseldi. Ömer Sa'd'ın ordusu arasında bir kargaşalık başgösterdi. Imam'ın yardım istediğini duyan ve Kufe ordusundan olan Sa'd ibn-i Haris-i Ensari
kardeşiyle birlikte pişman olup küfür ordusuna saldırarak şeytan izleyicilerinin bir çoklarını kanlarına boyadıktan sonra kendileri de şehid oldular.
Böylece İmam'ın ashabı gittikçe azalmaya ve şe-hidlerin sayısı çoğalmaya başladı. Daha sonra savaş, ferd ferd olarak sürdü ve Imam Huseyin'in ashabın-dan her biri Kufelilerden bir çoğunu cehenneme gönderdi.
Ömer Sa'd'ın ordusundan olan Amr ibn-i Haccac yüksek bir sesle Kufelilere, "Ey Kufeliler! Kimlerle savaştığmızı biliyor musunuz? Bunlar, karşılarına çıkan herkesi öldüren savaşçılardır.
Bunları taş yağ-muruna tutun ve işlerini bitirin" diye hitap etti ve hemen peşinden, komutası altındaki askerlerle İmam Huseyin'in ordusunun sağ koluna saldırdı. Imam'ın (a.s) ashabı, dağ gibi onların karşısında direniş gös-terip, onlardan kalabalık bir grubu öldürdüler.
Komutanları geri çekilme emri verdiler. Imam Huseyin'in (a.s) ashabı, onları ok yağmuruna tuttu. Bu esnada Amr ibn-i Haccac, Abdullah-i Beceli'yle birlikte tekrar saldırıya geçti. Havaya yükselen toz toprak yatışınca Imam Huseyin'in (a.s) ashabı, Muslim ibn-i Avsece'nin yere düştüğünü gördüler.
Muslim ibn-i Avsece, dönemin en cesur yiğitlerindendi. Imam Huseyin'in elçisi Muslim ibn-i Akil Kufe'ye geldiğinde 0, mal ve para toplayip teçhizat almada ve halktan bi'at toplamada onun vekiliydi. Ve yine Tasua günü akşam, Imam Hüseyin (a.s) "Ben bi'atımı sizin üzerinizden
kaldırdım; kalkın ğidin." buyurunca, Muslim ibn-i Avsece Imam'a şöyle demişti:
"Ey Resulullah'ın torunu! Seni birakarak nasil gidebiliriz? Bu durumda Allah'a ne cevap veririz? Hayır, vallahi mızrağımı düşmanların göğsünde kırıncaya kadar, ben sizden ayrılmam ve elimde kılıç olduğu müddetçe düşmanlara saldırırım. Silahım olmazsa onlara karşı taşla savaşırım.
Allah'a andolsun, biz Peygamber'in hürmetini gözettiğimizi yakîn edinceye kadar sana yardım etmekten vazgeçmeyeceğiz. Allah'a andolsun, ben senin yolunda yetmiş kere öldürülür, sonra dirilir, tekrar öldürülerek yakılırsam ve külümü yele savururlarsa yine sizden ayrılmam.
Oysa şimdi, sadece bir kere şehid olacakken sizi nasıl bırakabilirim ve ondan sonra ebedî keramet ve saadete nasıl ulaşabilirim?"
Bu özelliğe sahip olan Muslim ibn-i Avsece şimdi kanlara boyanmıştı. Imam Hüseyin (a.s) ve Habib ibn-i Mezahir onun baş ucuna geldiler. İmam onun hakkında dua ederken, Habib ibn-i Mezahir de şöyle diyordu: "Seni bu halde ğörmek bana zor ğeliyor, ama sen/ cennetle müjdeliyorum.
" Muslim de hayatının son anlarında zayıf bir sesle, "Allah Teâla sen/ de iyi bir müjdeyle müjdelesin." dedi.
Habib "Ey Muslim! Senden sonra sağ kalacak olsaydım bana vasiyet etmeni ve dileğini yerine ğetirmeyi isterdim. Ancak biliyorum ki böyle bir fırsat yoktur ve yakında ben de sana kavuşacağım." dediğinde, Muslim son sözünü şöyle dile getirdi:
"Ey Habib! Tek vasiyetim şudur ki, kesinlikle Imam Hüseyin'e yardım etmekten vazğeçme ve hayatta olduğun sürece ona yardım et."
Bu sözlerden sonra Muslim gözlerini kapayarak canını Allah'a teslim etti. Bunun üzerine İmam şu ayeti okudu:
"Mü'minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah Me yaptıkları ahde sadakat gösterdiler, onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. On-lar, hiç bir değişme Me (sözlerini) değiştirmediler."
(Ahzab/23)
Ömer ibn-i Sa'd'ın askerleri, "Muslim ibn-i Avsece'yi öldürdük" diye haykırıyorlardı. Ansızın Şebes ibn-i Rib'i şöyle seslendi:
"Ey insanlar! Ananız sizin yasınızı tutsun. Muslim gibi birisi öldürülür de siz sevinir misiniz? Yazıklar olsun size! Müslümanlar ara-sında onun ne kadar büyük bir makamı olduğunu bilmiyor musunuz? Allah'a
andolsun, savaşlarda müşrikler onun kılıcının önünden kaçarlardı ve tek başına öyle bir yiğitlik gösterirdi ki, bütün orduyu hayrete düşürürdü."
Yine Ömer Sa'd'ın ordusu, ilkönce İmam Hüse-yin'in (a.s) ordusunun sağ koluna saldırdı. Bu saldırıyı defederken, Abdullah ibn-i Umeyr-i Kelbi şaşılacak bir direniş gösterdi ve tek başına onların içine dalarak bir çoklarını kılıçtan geçirdi. Sonra Hani ibn-i Semit-i Hazremi adındaki düşman askeri, kılıçla Abdullah'ın sağ kolunu ve bir diğeri de onun ayağını kesti.
Böylece Abdullah ibn-i Umeyr esir düştü, esir düşer düşmez düşmanlar onu, ordunun gözü önünde mızrak ve kılıçlarla bedenini paramparça ederek şehid ettiler. Çadırlarda bulunan eşi Ümm-ü Veheb katlı-gâha gitti ve kocasının cansız bedeninin yanına otu-rup, yüzünün kanını silerek dedi ki: "Ey Abdullah! Cennet sana mübarek olsun. Allah'tan bana da seninle birlikte cennette yer vermesini istiyorum."
Bu sahneyi gören Şimr, kölesine bu kadını öldür-mesini emretti. Köle de Şimr'in emrini yerine getirerek bu fedakâr ve mü'min kadını şehit etti; böylece Ümm-ü Veheb, Aşura günü şehid düşen ilk kadın oldu.
Daha sonra Şimr'in kölesi, Abdullah'ın başını gövdesinden ayırarak, onu Imam Hüseyin'in (a.s) çadırlarına doğru fırlattı. Abdullah'ın annesi, oğlunun başını alıp öptükten sonra eline uzun bir sopa alarak düşmana saldırdı.
Ama Imam Hüseyin (a.s), onu geri çevirme-lerini emretti ve ona şöyle buyurdu: "Geri dön. Allah ğünahlarını affetsin. Cihad kadınlardan kaldırılmıştır."
Şimr tekrar hücum etti. Zuheyr ibn-i Kayn, dost-larından on kişiyle birlikte ona karşı koyarak, Şimr'in ordusunu geri püskürttü. Süvari birliklerin komutanı olan Kudret ibn-i Kays, askerlerinin bozguna uğradı-ğını görünce, Ömer ibn-i Sa'd'dan yardım istedi. Ömer ibn-i Sa'd, bir birlik daha yardım gönderdi.
İmam Hüseyin'in (a.s) ashabı, yiğitçe savaşarak küfür ordularmi cehenneme gonderiyorlardi. Allah dostları omuz omuza vererek Imam ve Resulullah'ın Ehl-i Beyt'ini yüzük taşı gibi aralarma alıp, canlarını onlara feda ediyor, küfür ordularıyla Allah'ın dininin önderleri arasında, uzun bir çelik duvar oluşturuyor-lardı.
Ömer ibn-i Sa'd, bu çelik engeli dağıtmak isti-yordu; ancak askerleri bunu başaramıyorlardı.Ömer ibn-i Sa'd ansızın Imam Hüseyin'in çadır-larını yakmalarını emretti. Çadırlar ateş alınca kadın ve çocuklar korkarak çadırlardan dışarı
çıktılar. Bu arada Ebu Şe'sa-i Kindi, Imam'ın huzurunda Kufe-lileri oklarıyla cehenneme gönderiyordu. Imam onun hakkında şöyle dua etti: "Allah'ım; onun pazusunu ğüçlü kıl, oklarını hedefine ulaştır ve cennetle mü-kâfatlandır." Ebu Şe'sa, Ömer ibn-i Sa'd'ın askerle-rinden bir çoğunu öldürkükten sonra şehadete ulaştı.
Öğle güneşi gökyüzünde parlayıp, yakıcı ışınlarını Kerbela çölüne yansıtmaktaydı. Ebu Semame-i Saidi güneşe baktıktan sonra, Imam Hüseyin'e hitaben arzetti ki:
"Ey Eba Abdillah! Canım size feda olsun. Bu ordunun sana ve seninle savaşmaya yaklaşmış bulunduklarını görüyorum. Allah'a andolsun, ben kanıma boyanıp sizin emrinizde ölmedikçe, siz ölmeyeceksiniz. Şimdi son bir kez öğlen namazını sizinle birlikte kılmak istiyorum."
İmam Hüseyin gökyüzüne bakarak buyurdu ki:
"Bize namazı hatırlattın; Allah seni zikir ehli olan namaz kılanlardan kılsın. Evet, şimdi öğle namazının ilk ve fazilet vaktidir. Düşmandan namaz kılmamız için savaşı durdurmalarını isteyin."
Kufe ordusuna geçici olarak ateşkes teklif edildi-ğinde, batıl ordusunun ileri gelenlerinden
biri olan Husayn ibn-i Numeyr şöyle dedi: "Sizin namazimz kabul değildir." Habib ibn-i Mezahir-i Esedi ona cevaben şöyle dedi: "Ey Numeyr'in oglu! Ey cahil! Resulullah'm evlatlarmin namazlarmin kabul olmayip da senin namazmin mi kabul olacağını sanıyorsun?!"
Husayn ibn-i Numeyr Habib'e hiicum etti. Habib ileri çıkıp kılıçla onun başını yaralayarak attan yere düşürdü. Ancak arkadaşları onun yardimma koşup, onu kurtardilar. Habib tekrar saldirarak onlardan bir çok kişiyi cehenneme gönderdi.
Bu arada Budeyl ibn-i Sarim, ona saldirarak Habib'i yaraladi. Habib atından yere düştü. Kalkmak istediğinde Husayn ibn-i Numeyr hücum ederek mübarek başını gövdesinden ayırdı.
Yaşlı Habib'in şehid düşmesi, Hz. Hüseyin'i (a.s) çok üzdü. İmam, Habib'in baş ucuna gelerek buyurdu ki: "Ben bu şehadetin hesabmı Allah'a bırakıyorum." dedi ve sonra "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" (Biz Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz) ayetini okudu.
Hürr ibn-i Yezid-i Riyahi, Zuheyr ibn-i Kayn'le omuz omuza vererek Ömer ibn-i Sa'dın ordusuna hücum ettiler. Düşman onların birini çevrelediğinde, diğeri muhasara halkasını parçalıyor arkadaşını düşmanın elinden kurtarıyordu. Bu arada Hürr recez okuyarak şöyle diyordu:
"Doğrusu ben Hürr'üm.Sizleri kılıçtan geçiririm.
Bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
Sizleri öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem."
Savaş bir müddet devam ettikten sonra, düşmanlar Hürr'ün atını hedef aldılar ve at aldığı darbeler sonucu öldü. Atını elden veren Hürr, daha sonra piyade olarak savaşa devam etti.
Düşman askerlerinin kırktan fazlasını öldürdükten sonra, düşmanın piyade birliklerinden bir grubunun saldırması sonucu, ayakta duramayarak yere düştü. Bu sırada Imam'ın (a.s) dostlarından bir kaçı onlara saldırarak, can vermek üzere olan Hürr'rün bedenini savaş meydanının ortasından çadırlara doğru getirip, şehidlerin bulun-duğu çadırın önüne bıraktılar.
İmam Hüseyin (a.s) can vermekte olan Hürr'ün yanına gelerek başını dizleri üstüne aldı ve yüzündeki kanla toprakları temizleyerek şöyle buyurdu: "Ey Hürr! Anne'nin adını Hürr koyduğu ğibi, ğerçekten sen hem bu dünyada ve hem de ahirette Hürsün."Daha sonra AM ibn-i Hüseyin onun hakkında şu şiirleri okudu:
"Hürr-ü Riyahi ne de iyidir!
Mizraklarla çarpıştığında ne de sabırlıdır!
Hürr ne iyidir; Hüseyin çağrıda bulunduğunda,
0 zaman canıyla ne de fedakârlık edendir.
Ey Rabbim! Onu cennete misafir kıl.
Ve onu güzel hurilerle evlendir."
İmam (a.s), namaza durarak ashabıyla öğle nama-zını kılmaya başladı. Zuheyr ibn-i Kayn ve Said ibn-i Abdullah-i Hanefi, okların Jmam'a (a.s) isabet etmemesi için, Imam'ın önünde durarak göğüslerini siper ettiler ve Imam (a.s) namazı bitirince, Said aldığı ağır yaralar yüzünden yere yıkıldı ve şöyle dedi:
"Allah'ım! Âd ve Semud kavmini lanetlediğin gibi ahdini bozan bu insanları da lanetle ve onlara azabını gönder. Allah'ım benim selamımı Peygamber'ine ulaştır."
Daha sonra Jmam'a (a.s) bakarak dedi ki: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) torunu sana karşı vazifemi yapıp ğörevimi yerine ğetirdim mi?" İmam Hüseyin (a.s) de cevabında şöyle buyurdu:
"Evet, ey Said; sen cennete gidiyorsun ve bir saat sonra biz de senin yanında olacağız. Benim selamimi ceddim Resulullah'a ulastir."
Daha sonra Imam Hüseyin (a.s) yarenlerine hitaben şöyle buyurdu:
"Ey benim dostlarim! Cennet sizin karşınız-dadır ve onun kapıları sizin yüzünüze açık, nehirleri akmakta olup, meyveleri yetişmiştir. Resulullah ve Allah yolunun şehidleri, sizi beklemekte ve sizin geleceğinizi birbirlerine müjdelemekteler.
Öyleyse Allah ve Resulünün dinini himaye edin. Resulullah'm Ehl-i Beyt'ini müdafaa edin. Allah sizleri affetsin."
Daha Imam'in sözleri bitmemişti ki Yezid ibn-i Ma'kel, düşman ordusunun saflarmdan ileri çıkarak, Imam Hüseyin'in (a.s) ashabindan olan Bureyr ibn-i Huzayr'e hitaben şöyle dedi: "Ey Bureyr! Allahin size yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsun?"
Bureyr: "Allah'a andolsun ki, O'ndan iyilikten başka bir şey ğörmedim. Beni hayır ve iyilige yöneltti; seni ise mahçup ve esir etti."
İbn-i Ma'kel: "Yalan söylüyorsun, ey Bureyr! Benî Levzan'dan birlikte hareket ettiğimizde, mü'minlerin emirinin Hz. AH olduğunu söylediğini hatırlıyor musun?"
Bureyr: "Evet, öyle söyledim ve şimdi de o sözlerimi tekrarlıyor ve senin sapıklardan
olduğuna şehadet ediyorum. Şimdi gel mübahele edelim ve Allah'ın lanetini yalancıların üzerine kılalım."
Daha sonra Yezid ibn-i Ma'kel'le Bureyr ibn-i Huzeyr ellerini kaldırarak Allah'tan yalancıyı lanet ve helak etmesini istediler. Sonra savaşmaya başladılar.
Çok geçmeden Bureyr'in kılıcı, Yezid'in başına inerek orada kaldı. Bureyr kılıcını Yezid'in başından çıkarmaya çalıştığı esnada, Rıza ibn-i Munkiz-i Abdi adında biri, ona hücum etti.
Bureyr bir müddet savaştıktan sonra, onu yere vurarak göğsünün üstünde oturdu. Rıza ibn-i Munkiz akrabalarını yardıma çağırdı. Ka'b ibn-i Cabir ibn-i Ömer, Bureyr'i öldürmek istediğinde, Afif ibn-i Zuheyr ibn-i Ebi Ahmed ona seslenerek dedi ki:
"Yazıklar olsun sana! Kimi öldürmek istediğini biliyor musun? 0, Kufe mescidinin kârilerinin büyü-ğü Bureyr ibn-i Huzeyr'dir. Onu kendi haline bırak."
Ama Ka'b onun sözlerini önemsemedi ve Bureyr'in arkasına bir kılıç indirdi ve ikinci darbeyi Bureyr'in başına indirerek onu şehid etti. Sonraları Ka'b eşiyle karşılaştığında, eşi onu kınayarak dedi ki:
"Yazıklar olsun sana! Resulullah'ın evladına kılıç çekiyor ve Kufe kârilerinin
büyüğünü mü öldürüyorsun?! Allah'a andolsun, bundan böyle seninle
konuşmayacağım. Çünkü sen, büyük bir cinayet işlemiş bulunmaktasın."
İmam Hüseyin'in (a.s) ashabmdan olan Hanzele ibn-i Es'ad-i Şibami, düşman ordusuna nasihat etmek için Imam'dan izin istedi ve konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Ey insanlar! Ben, Ahzab günü gibi azaph bir günün ve Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum; birbirinizi
kınayacağınız ve o zaman artik Allah'm sizi affetmeyeceği günden korkuyorum. Bilin ki, Allah'm saptırdığı kimse-yi, hiç kimse hidayet edemez. Ey insanlar! Hüseyin'i (a.s) bırakın ve onu öldürmeyin, aksi durumda Allah sizi büyük bir azaba düçar edecektir."
Imam Hüseyin (a.s) Hanzele'nin sözlerini duyunca, ona hayır dua ederek şöyle buyurdu:
"Allah sana rahmet etsin ey Hanzele. Onlar savaştan önce senin hak davetini reddederek kalkip sana ve yarenlerine cevap verdiklerinde azabı hakkettiler. Ama şimdi salih kardeşlerini öldürdüler; artık onların hallerinin nasıl olacağı bellidir."
Daha sonra Hanzele "Ey Resulullah'm evladi! Doğru buyurdunuz; camm size feda olsun." diyerek meydana gitti ve şehid oluncaya kadar şavaştı.
Abis ibn-i Ebi Şebib-i Şakiri, Şia'nın meşhur alim ve muhaddislerinden olan Şevzeb'e yaklaşarak "Ey Şevzeb! Bu ğün ne düşünüyorsun?" dediğinde, Şevzeb şöyle dedi: "Ne düşünmemi bekliyorsun. Öldürülünceye kadar Resulullah'm (s.a.a) evladının emrinde savaşacağım."
Şevzeb'in bu yolda kararlı olduğunu gören Abis, Şevzeb'e dedi ki: "Ben de senin hakkında böyle düşünüyorum. 0 halde şimdi İmam'ın huzuruna ğiderek izin iste ve savaşa ğit." Şevzeb de İmam'ın (a.s) huzuruna giderek izin aldıktan sonra meydana gitti ve şehid oluncaya kadar savaştı.
Daha sonra Abis, kendisi şavaşa gitmek için hazırlanmağa başladı. Abis'in savaşı, hedef uğruna yapılan yiğitliğin, en büyük bir örneğidir. Kerbela şehidleri savaşa gitmek istediklerinde, Imam Hüseyin'in (a.s) huzuruna giderek izin istiyor, vedalaşıyor, iman ve yiğitlikten bahsediyorlardı.
Abis de diğer Kerbela şehidleri gibi Imam'in huzuruna giderek meydana gitmek için izin istedi ve şöyle dedi:
"Ya Eba Abdillah! Benim yanımda, yeryü-zünde hiç kimse sizin kadar aziz ve sevgili
değildir. Canımdan daha aziz bir şeyim olsaydı, onunla sizi bu zulüm ve ölümden kurtarabil-seydim, onu feda etmekten çekinmezdim. Şahid ol ki, ben senin ve babanın dini üzere ölüyorum."
Yezid ordusunda olan Rabi ibn-i Temim diyor ki: "Abis'i görür görmez tanıdım. Onu öncelerden tanıyordum. Savaşlarda onun yiğitliğini görmüştüm. Ondan daha cesur birini tanımıyordum. Dolayısıyla bağırarak dedim ki: Bu arslanlar arslanı Abis ibn-i Şebib-i Şakiri'dir. Onun karşısına çıkan herkes öldürülür."
Abis, ateş alevi gibi meydanda dönerek savaşmak için savaşçı istiyordu ama hiç kimsenin onun karşısına çıkmaya cesareti yoktu. Yezid ordusunun komutanı Ömer ibn-i Sa'd, bir grubun ona hücum ederek taş yağmuruna tutmasını emretti.
Abis her taraftan üzerine taş yağdığını, kendisiyle erkekçe savaşacak-larına taş yağmuruna tuttuklarını görünce, üzerindeki zırhı ve başındaki başlığı çıkardı.
Böylece üzerinde elbisesi olmaksızın kendisini düşman orduları denizine atıverdi ve siyah bulutlar arkasındaki güneş ve karanlıklar içinde bir ateş gibi meydana yürüdü. Rabi ibn-i Temim diyor ki: "Allah'a andolsun ki Abis her taraftan hücum ediyordu ve iki yüzden fazla kişi onun karşısından
kaçıyor ve birbirlerinin üzerine yikiliyorlardi."
Abis böyle savaşıyordu. Nihayet Yezid ordusu onun dört tarafını kuşattı ve aldığı taş, mızrak ve kılıç yaralarıyla yere yıkıldı... Bir grup Abis'in başını ellerine almış dolaştırıyor ve her biri onu kendisinin öldürdüğünü iddia ediyordu. Böylece Abis de şehadet şerbetini içti.
Daha sonra Ebuzer-i Gaffari'nin kölesi Cevn, Imam Hüseyin'in (a.s) huzuruna çıkarak meydana gitmek için izin istedi. Imam ona buyurdu ki: "Ey Cevn! Sen afiyet ve asayiş umidiyle bizimie buraya kadar gel din; şimdi kendi yoluna gidebilirsin." Cevn Imam'in (a.s) ayaklarma kapanarak ayaklarını öpüp şöyle dedi:
"Ey benim imamim! Iyi giinlerimde sizin yanimzdaydim. Şimdi zor durumdayken sizi nasil birakabilirim. Ey benim mevlam! Ben kötü kokulu, hasebi düşük ve rengi siyah bir köleyim. Güzel kokulu, şerif hasebli ve beyaz renkli olmam için cennete girmeme müsaade edin.
Allah'a andolsun ki, benim siyah kanim, siz Resulullah'm (a.s) Ehl-i Beyt'inin (a.s) pâk kanlarına karışıncaya kadar sizi birakmam."
Bunun üzerine Imam (a.s) Cevn'a izin verdi. Cevn meydana giderek bir kaç kişi öldürdükten sonra kendisi de şehid oldu. Imam (a.s) onun başucuna gelerek buyurdu ki:
"Allah'ım! Onun yüzünü ak et, kokusunu güzelleştir, onu salih kişilerle haşret ve onu Muhammed ve Ehl-i Beyt'iyle haşret."
Naklediyorlar ki: "Onun cesedinin yakınından geçen herkes, orada miskten daha giizel bir koku hissediyordu."
Daha sonra Resulullah'in (s.a.a) sahabesinden olup, Bedir ve Sıffin savaşlarına katılarak Resulullah (s.a.a) ve Hz. Ali'nin (a.s) emrinde kılıç sallamış olan yaşlı Enes ibn-i Haris, gözlerine dökülen kaşlarını bir mendille, emamesini de beline bağlayarak, Imam'in (a.s) huzuruna çıktı ve cihad için izin ahp meydana gitti ve Yezid ordusundan bir çok kişiyi öldürdükten sonra şehid oldu.
imam (a.s) onu seyrederken, "Allah senin bu çabanı mükâfatlandırsın ey yaşlı adam." diye buyuruyordu.Sira Amr ibn-i Ciinade-i Ensari'ye geldi. Babasi Cünade ibn-i Ka'b-i Ensari Aşura sabahı Imam Hüseyin'in (a.s) ashabindan bir grupla birlikte birinci saldırıda şehid olmuştu.
Onbir yaşında olan bu çocuğun annesi ona diyordu ki: "Oğlum! Annenin yanından kalkarak savaş meydanına git ve Resulullah'in torununun ğözleri onunde savaş."
Amr ibn-i Cünade meydana gitmek istediginde, İmam Hüseyin (a.s) "Onun babasi yeni şehid oldu.
Bunun şehid olması annesine ağır ğelebilir. Onu çadırlara geri çevirin." dedi.
İmam Hüseyin'in (a.s) bu sözü karşısında, Amr ibn-i Cünade, "Annem-babam size feda olsun. Meydana gidip savaşmamı annem emretti. Savaş elbiselerini, o kendi elleriyle giydirdi bana. Ne olur bana izin verin." diye Imam'a yalvarmaya başladı. Bir hayli ısrardan sonra bu genç, Imam'dan izin alıp, şu recezleri okuyarak meydana gitti:
Jmamım Hüseyin, imamların en üstünüdür. Hüseyin, Peygamberin gönlünün sevincidir. Hüseyin, AM ve Fatima'nin oğludur. Böyle iyi bir imam taniyor musunuz?! Yüzü güneş gibi parlak, aim dolunay gibi nurludur.
Daha sonra düşmana hücum ederek, şehid oluncaya kadar savaştı. Acımasızca Amr'a saldıran düşmanlar, onun başını gövdesinden ayırarak, Imam Hüseyin'in ordugahimn önüne fırlattılar. Annesi öne çıkarak oğlunun başını alıp bağrına bastı ve şöyle dedi: "Ey oğlum, aferin sana, ey gönlümün mutluluğu, ey gözümün nuru!"
Daha sonra da "Biz, Allah yolunda verdiğimiz şeyi geri almayız" diyerek, oğlunun başını düşmana doğru attı. Sonra kendisi de yerden bir sopa alarak düşmana saldırdı ve şöyle recez okudu:
"Ben kadınlar arasında zayıf bir kadinim. Size şiddetli bir darbe indireceğim. Şerefli Fatıma'nın evlatlarını savunma uğrunda."
Imam Hüseyin (a.s) kadinlarm meydana gitmesine razı olmadığı için, onu çadırlara geri çevirdi.
Sonra Haccac ibn-i Mahzur-i Cu'fi meydana gitti. Bir müddet savaşıp yüzü kızıl kanlara boyandiktan sonra Imam'in (a.s) huzuruna çıkarak şöyle dedi: "Ey Hüseyin! Bugün dedeniz Resulullah'la mülakat edeceğim, sonra Peygamber'in vasisi olarak bildiği-miz babanız Ali'yi göreceğim."
Imam Haccac'a cevap olarak buyurdu ki: "Ey Haccac! Ben de senin peşinden onlann yanma geleceğim." Daha sonra Haccac meydana dönerek, şehid oluncaya kadar savaştı.
Ondan sonra Suveyd ibn-i Amr ibn-i Ebu-I Mut'a meydana gitti. Attan yere düştüğünde (bayıldı ve) Yezid ordusu onun öldüğünü sandı. Imam Hüseyin (a.s) şehid olduğunda, oradakilerin "Hüseyin şehid oldu" dediklerini duyunca da yerinden kalkip, şehid oluncaya kadar Yezid ordusuyla savaştı. Suveyd, Imam'in (a.s) şehadetinden sonra Kerbela'da şehid olan en son yarenleridir.
Artık Imam Hüseyin'in (a.s) ashabının hepsi şehid olmuş ve Ehl-i Beyt'inden başka, kimsesi kalmamıştı. Kendilerinden once Imam Hüseyin'in (a.s) Ehl-i Beyt'inin savaşmasına izin vermeyen ashabın şehade-tinden sonra sıra, şimdi onlara gelmişti.
Ehl-i Beyt, Allah ve Resulünün dinini diri tutmak için, aşk ve sicakhk dolu bir azimle, ölüme doğru gitmeye hazırla-nıyorlardı. Imam Hüseyin'in (a.s) yakınları toplanarak birbirleriyle vedalaşıyorlardı.
Imam Hüseyin'in (a.s) Ehl-i Beyt'inden savaş meydanına giden ilk kişi, Peygamber'e (s.a.a) herkes-ten çok benzeyen büyük oğlu Ali Ekber'dir. Bu arada kadınlar onun etrafına toplanarak diyorlardi ki:
"Ey Hüseyin'in oglu! Bizim ğurbetimize merhamet et; çünkü senden uzak kalmaya tahammül edemeyiz diyerek sitem ettiler." Ama Ali Ekber, babası İmam Hüseyin'den (a.s) izin alarak meydana gitti ve şöyle recez okudu:
"Ben Hüseyin ibn-i Ali'nin oğlu Ali'yim. Biz Peygamber'in en yakınları, Ehl-i Beyt'iyiz. Kılıcımla size saldırır ve babami savunurum; Haşimi ve Alevi yiğidinin darbesiyle. Vallahi o haramzade bize hiikmedemez."
Bu sirada Imam Hüseyin (a.s) sakahni tutarak başını gökyüzüne kaldırıp gözlerinden akan yaşlar yüzünü ıslatırken şöyle diyordu:
"Allah'ım! Şahid ol ki, halk içinde Peygam-ber'in Muhammed'e en çok benzeyeni, bu kavmin üzerine gidiyor. Biz Peygamber'i gör-mek istediğimizde ona bakıyorduk. Allah'ım! Yeryüzünün nimetlerini bu kavimden al ve onları dağıtıver. Hiç bir zaman pâk kullarını onlardan razı etme; çünkü onlar, bizi davet ederek bize yardım edeceklerine dair söz verdik-leri halde, bize kılıç çektiler."
İmam Hüseyin (a.s) daha sonra Ömer ibn-i Sa'd'a şöyle hitap etti:
"Ey Sa'd'ın oğlu! Benimle Resulullah arasındaki bağı görmezlikten geldin. Allah senin neslini kurutsun. Allah Adem, Nuh, Ibrahim ve Âl-i Imran'ı seçerek onları diğer insanlara üstün kıldı. Ve biz o seçilmiş insanların soyundaniz."
AM Ekber düşman ordusuyla savaşa koyuldu. Onlardan bir çoğunu öldürdükten sonra, susuzluktan muztarip bir halde babasının yanına dönerek, susuz-luğunu dile getirdi.
Imam ise şu sözleriyle, susuz oğlunu tekrar meydana gönderdi: "Yakında deden Resulullah'ı görecek ve onun elinden su içeceksin ve ondan sonra da asla susamayacaksın."
AM Ekber tekrar meydana giderek düşman ordu-suyla savaşa devam etti. Bir ok ansızın boğazına isa-bet etti ve Murret ibn-i Munkiz-i Abdi mizrakla AM Ekber'in başına vurdu, sonra da başına bir kılıç dar-besi indirdi.
Bunun etkisi üzerine Ömer ibn-i Sa'd'ın askerleri kılıçlarıyla AM Ekber'in vücudunu param parça ettiler. Imam Hüseyin (a.s) oğlunun baş ucuna gelerek başını dizlerinin üstüne aldı ve şöyle buyurdu:
"Allah, seni öldüren bu zalim kavmi öldürsün. Allah ve Resulullah'ın Hürrmetini ortadan kaldirmaya ne kadar da ciir'et ettiler. Artik senden sonra dünyaya yazıklar olsun."
Daha sonra Imam (a.s), avucunu oğlunun kanıyla doldurarak onu gökyüzüne savurdu ve o kanin bir damlasi bile yere düşmedi. Imam (a.s) oğlunun cesedini şehitlerin bulunduğu çadırın önüne getirme-lerini emretti.
Daha sonra Ehl-i Beyt kadınları, AM Ekber'in cesedinin etrafına toplanarak, bedeninin kan-lar içinde ve parça parça olduğunu görünce, feryad ederek ağlamaya başladılar.
Düşmanın kılıç ve mız-raklarının izleri, vücudunun her yerinde görülmek-teydi. Haşimî kadınlarının önünde Zeynep vardı. Ağlamak onu rahatlatmıyordu. Kendisini AM Ekber'in pâk cesedinin üzerine atarak, kardeşinin ciğer paresini bağrına basıp feryad ediyordu.
Daha sonra Muslim ibn-i Akil'in oğlu Abdullah, Imam Hüseyin'in (a.s) huzuruna çıkarak izin alıp, meydana çıktı ve şöyle recez okudu: "Bugün babam Müslim'le görüşeceğim, Peygamber'in (s.a.a) dini uğrunda öldürülenlerle görüşeceğim."
Abdullah ibn-i Muslim, küfür ordusuna üç kere hücum etti ve her defasında onlardan bir çoğunu cehenneme gönderdi. Nihayet Yezid ibn-i Rukkad-i Cuhani'nin attığı okun alnına isabet etmesi sonucun-da, Abdullah yaralandı ve feryad ederek şöyle dedi:
"Allah'ım, bu kavim bize ihanet etti; bizi öldür-dükleri ğibi, sen de onları öldür." Bu esnada birisi mızrağım Abdullah'ın kalbine saplayarak onu şehid etti. Abdullah'ın şehid edildiğini gören Ebu Talib'in çocukları, topluca Kufelilere hücum ettiler. Imam Hüseyin (a.s) onlara hitaben buyurdu ki:
"Ey amcazadeler, ey Ehl-i Beyt'im! Ölüme karşı sabırlı olun; Allah'a andolsun ki, artık bugünden sonra asla hakaret ve ihanete uğramayacaksınız."
Daha sonra (Hz. Zeyneb'in çocukları) Avn ibn-i Abdullah ibn-i Cafer-i Teyyar, sonra da kardeşi Muhammed şehit düştü. Daha sonra Abdurrahman
ibn-i Akil ve kardeşi Cafer ibn-i Akil ve Muhammed ibn-i Muslim ibn-i Akil şehid oldu.
Onlardan sonra Muhammed ibn-i Ebu Bekr ibn-i Emir-ul Mü'minin meydana çıktı ve Bekr-i Nehavi onu şehid etti. Ondan sonra Abdullah ibn-i Akil, Yezid ordusunun içine dalarak onlardan bir çoğunu öldürdü ve kendisi de yaralanarak yere düştü; Osman ibn-i Halid-i Temimi gelerek onu şehid etti.
Onun peşinden Rembe adındaki Ümm-ü Veheb'in oğlu, Abdullah-i Asğar, Ebu Bekr ibn-i Hasan ibn-i AM, Ömer ibn-i Sa'd'in ordusuna saldirarak, onlardan bir grubunu öldürdükten sonra şehadete ulaştı.
Sonra çocuk yaşta olan (on üç yaşında) Kasım ibn-i Hasan, Imam'in (a.s) yanina gelerek meydana gitmek için izin istedi. Imam onu bağrına basarak kardeşi Hasan'ı hatırlayıp ağladı ve sonra ona izin verdi. Ka-sim'm yüzü dolunay gibi parlıyordu.
Kasım kihcini çekerek küfür ordusuna hücum etti ve onlardan birka-çını cehenneme gonderdikten sonra, Amr b. Sa'd ibn-i Nufeyl-i Ezudi başına bir kılıç darbesi indirdi. Kasım başı yarılınca amcası Hüseyin'i yardıma çağırdı.Bu durumu izleyen Imam Hüseyin (a.s),
Kasım'ın yardımına koşarak, Kasım'ın kâtilini cehenneme gönderdi. Ömer ibn-i Sa'd'ın ordusu, Amr'i kurtar-mak istedilerse de, ancak karşılarında Imam Hüseyin'i (a.s) bulunca Imam'in kihcinin önünden kaçtılar. Sonra Imam Hüseyin (a.s), Kasim'm baş ucunda durarak şöyle buyurdu:
"Seni öldüren kavim, Allah'm rahmetinden uzak olsun. Kıyamet gününde senin hakkinda onların hasmı, ceddin Resulullah ve baban Emir-ul Mii'minin'dir. Allah'a andolsun ki, sen amcani yardıma çağırdığında, sana cevap vere-memesi veya cevabimn bir faydasi olmamasi amcana çok çetindir. Vallahi bu ses öyle bir kimsenin sesi ki, zuliimle öldürenleri çok, yardımcıları ise azdir."
Daha sonra Imam (a.s), yeğeninin vücudunu çadır-lara getirerek oğlu Ali Ekber'in yanına uzattı.
Abbas ibn-i Ali, Ehl-i Beyt'ten bir çoklarının şehid düştüğünü görünce, kardeşlerine yönelerek şöyle dedi: "Ey annemin oğullan! Toplanın ve kafirler topluluğuna saldırın ki, Allah sizden razı olsun.
" Bunun üzerine, Ebulfezl-il Abbas'ın kardeşleri Abdullah, Cafer ve Osman, Imam Hüseyin'in (a.s) huzurunda Ömer ibn-i Sa'd'ın ordularına hücum ederek, şehid oluncaya kadar onlarla savaştılar.
Kardeşlerinin şehid düştüğünü gören Abbas, kendisinden başka Imam Hüseyin'in kimsesinin kalmadığını gördü, Imam'dan meydana gitmek için izin istedi. Imam Hüseyin kardeşi Abbas'a buyurdu ki: "Ey kardeşim! Sen benim sancaktarımsın."
Hz. Abbas "Allah'a andolsun ki, kalbim daralmış durumdadır. Azizlerimizin kanının intikamını, bu münafık insanlardan almak istiyorum." dediğinde, İmam Hüseyin kardeşine "0 halde haremdeki susuz yavrucaklar için biraz su ğetirmeye çalış." dedi.
Hz. Abbas, küfür ordusunun karşısında durarak onlara nasihat etti ve çocukların susuzluğunu hatırlatarak onlardan biraz su vermelerini istedi. Ancak Abbas'ın sözleri, o ölü kalplere etki etmeyince Imam'ın yanına geri döndü ve çocukların susuzluktan feryat ettiklerini duydu. Bir tulum alarak atına bindi ve Fırat'a doğru hareket etti.
Fırat kıyısında dört bin kişi Hz. Abbas'ı (s.a) çevreleyerek onu mızraklarına hedef aldılar. Imam Hüseyin'in (a.s) ordusunun komutanı ve Imam'ın büyük kardeşi, düşman ordusunun çokluğundan bir zerre korkmadı ve onların safını yararak suya ulaştı. Ilk önce tulumu suyla doldurdu. Daha sonra avcuna su alıp, içmek için ağzına yaklaştırdığında,
kardeşi Imam Hüseyin'in (a.s) susuzluğunu hatırlayarak elindeki suyu tekrar Fırat'a döktü ve kendi kendisine şöyle dedi:
"Ey nefis! Hüseyin'den (a.s) sonra hayatta olup olmaman farketmez.
Hüseyin şehadete doğru giderken, sen ırmağın soğuk suyunu mu içmek istersin?
Allah'a andolsun ki, bu dinimin müsaade etmediği bir şeydir."
Daha sonra su tulumunu alarak atını çadırlara doğru sürdü. Yezid orduları Abbas'ın yolunu kestiler. Hz. Abbas, kılıç sallayarak onlarla savaştığı ve bir çoğunu cehenneme gönderdiği halde, şöyle recez okumaktaydı:
"Ölümden korkmam ben, ölüm sesi duyduğumda,
Kılıçlar arasında bedenim kaybolsa bile.
Feda olsun canım Mustafa'nın pâk torununa.
Çadırlara su tulumu götüren Abbas benim.
Karşılaştığımda, savaşmaktan da hiç korkum yok."
Bu esnada Zeyd ibn-i Verka el Cuheni saklandığı yerden çıkarak, Hekim ibn-i Tufeyl'le birlikte Abbas ibn-i Ali'nin sag kolunu bedeninden ayırdılar. Abbas ibn-i Ali kılıcı sol eline alarak şöyle recez okudu:
"Vallahi sağ kolumu da kesseniz, Ben yine dinimi savunacağım. Jmamım ve sadık olan önderimi, Pâk ve emin olan Peygamber'imin torununu hima-ye edeceğim."
Hekim ibn-i Tufeyl, tekrar hiicum ederek bir kılıç darbesiyle Abbas ibn-i Ali'nin sol kolunu da bedenin-den ayırdı. Bunun üzerine Abbas sancağı göğsüne çekti. Küfür ordusu onu kuşatarak ok yağmuruna tuttular.
Bu esnada bir ok su tulumuna isabet etti, ikinci ok göğsüne ve üçüncüsü de gözüne isabet etti. Sonra da zalimlerden birisi, çadır direğiyle Imam Hüseyin'in yiğit kardeşine hücum ederek, başını yardı. Bu sırada Abbas ibn-i Ali şöyle seslendi:
"Benden sana selam olsun ya Eba Abdillah!"
İmam Hüseyin (a.s) kardeşinin sesini işittiğinde, başucuna gelerek Haşimîlerin yiğitlik örneği, iman direği, şerefle izzetinin kalbi ve sancaktarını o halde görünce "Şimdi belim kırıldı" diye buyurdu.
Daha sonra kılıcını çekerek o adam kılığındaki domuz sıfatlılara hücum etti. Küfür ordusu, Imam Hüseyin'in kılıcının karşısından kaçıyorlardı. Imam (a.s) da feryad ederek şöyle buyuruyordu: "Nereye kaçıyorsunuz ey kalleşler.
Siz benim belimi kırdınız." Daha sonra Imam kardeşinin başucunda durarak onun başını dizlerine aldı. Böylece Abbas ibn-i AM de, şehadet şerbetini içerek Rabb'ine kavuştu.
Imam Hüseyin (a.s) kardeşinin şehadetinden sonra çadırlara döndü. Bu olay Imam'a öyle ağır geldi beli büküldü. Imam'ın gözünden yaşlar akıyordu. Sakine, babası Imam Hüseyin'i karşılayarak amcası Abbas'a ne olduğunu sordu. İmam, Hz. Abbas'ın şehid düştüğünü Sakine'ye anlattı. Hz. Zeynep bunu duyunca "May kardeşim" diye feryat etti.
İmam Hüseyin (a.s) nereye yönelse, bir başka acıyla karşılaşıyordu; bir yanda kanlara bulanmış dostları, bir yanda kadmlarm ve çocukların feryat ve figanlarını görüyordu. Artık İmam'ın ashabından ve Ehl-i Beyt'inden savaşabilecek kimse kalmamıştı. Bu esnada imam (a.s) "Ey kavim, sizin aranızda Resulullah'ın Ehl-i Beyt'ini savunacak birisi yok mu?" diye buyurdu.
İmam Hüseyin'in (a.s) sözlerini işiten kadmlarm feryatları daha da bir yükseliverdi. İmam Seccad'ın (a.s) asasına yaslanıp, eliyle kılıcını sürükleyerek savaşa gitmek için dışarı çıktığını gören İmam Hüseyin (a.s), Ümm-ü Kulsüm'e hitaben şöyle dedi:
"Onun savaşa gitmesine engel olun; önünü alarak onu koruyun ki, yeryüzü Resulullah'ın evlatlarmdan (ve hüccetten) boş kalmasm."
Daha sonra Imam, vedalaşmak için haremdeki kadınların susmalarim istedi. Imam, Resulullah'm kılıç ve kalkanim kuşandıktan sonra, vedalaşmak için süt içen yavrucağını getirmelerini istedi. Hz. Zeynep, Ali Asğar'ı kardeşine verdi.
Imam bebeği kucağına alarak yüzünü öptü. Daha sonra düşmanların karşısına geçip, susuzluktan çırpınıp duran yavrusunu elleriyle havaya kaldırdı ve düşmandan ona su vermelerini istedi. Ansızın Hermele, okla bebeğin boğazını hedef aldı. Imam avucunu bebeğin boğazından akan kanla doldu-rup, gökyüzüne serperek şöyle buyurdu: "Üzüntülere tahammül etmemizi
kolaylaştı-ran, Allah'ın bu halimizi görmesidir. Allah'ım! Bu musibet, ruhun bedenden ayrılmasından kolay değil. Allah'ım! Biliyorum ki, zaferden daha iyisini bize nasib ettin ve zalimlerden bizim intikamımızı alacaksın ve bizim bu kavimden çektiklerimizi ahiretimiz için biriktireceksin."
Bu esnada İmam, kendisine "Ey Hüseyin! Bebeği bırak, cennette iyi eğiticiler var onun için" diye hitap edildiğini duydu. Imam (a.s) bebeğin cesedini Hz. Zeyneb'in çadırına götürdü. Çünkü annesinin, bebeğinin öldürüldüğünü görmeye
tahammül edemeyece-ğini biliyordu. Hz. Zeynep, Ali Asğar'ın boğazında bir ok olduğunu görünce, İmam'a hitaben dedi ki: "Ey kardeşim! Onu benim ğözümün önünden uzak-laştır. Onun ölüsünü ğörmeye tahammül edemem."
İmam, Ali Asğar için bir mezar kazarak boğazın-daki okla birlikte onu toprağa gömdü. Çünkü biraz sonra küfür ordusunun, kendisiyle dostlarının pâk bedenlerini atların ayakları altına alarak, çiğneye-ceklerini biliyordu.
Imam Hüseyin (a.s) bir arslan gibi meydana çıktı; Muhammed ve Ali'nin kanı, Fatıma ve Hasan'ın kanı, Hamza ve Cafer-i Tayyar'ın kanı, peygamberlerin kanı, Musa ve Isa'nın kanı, Ibrahim ve İsmail'in kanı damarlarında kaynıyordu.
Hz. Ibrahim'in Allah yolun-da dökmesi nasib olmayan kan, şimdi Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i tarafından, Allah için dökülüyordu. Bundan dolayıdır ki, Imam Hüseyin'e "Allah'ın kanı" demişlerdir. Imam, küfür ordusunun sag tarafı-na hücum ederek şöyle buyurdu:
"Ben Hüseyin ibn-i Ali'yim. Sizin karşınızda baş eğmemeğe yemin etmişim. Doğrusu babamın Ehl-i Beyt'ini himaye eder, Ve Peygamber'in dini üzere ölürüm."
Abdullah ibn-i Ammar ibn-i Yahud diyor ki:
"Allah'a andolsun ki, Hüseyin gibi musibete uğrayan bir kimseyi görmedim. Evlatları ve yarenleri gözleri önünde öldürüldüğü halde, yiğitçe kılıç sallı-yor, meşhur kahramanlar, karşısından kaçıyor ve hiç kimse karşısına çıkmaya cür'et edemiyordu."
Bu arada Ömer ibn-i Sa'd şöyle bağırdı: "Bu, Arap kahramanlarını kılıcıyla yerlere seren Ali'nin oğlu-dur. Her taraftan onu çevirin."
Ömer ibn-i Sa'd'ın bu sözlerinden sonra Imam Hüseyin'e meydanın dört tarafından dört bin mızrak fırlatılıyordu. Öte tarafdan, onlardan bazıları ise risa-let ailesinin çadırlarına saldırmaya başladılar. Imam Hüseyin küfür ordusunun çadırlara hücum ettiklerini görünce şöyle feryat etti:
"Ey Ebu Süfyan ailesine uyanlar! Eğer dininiz yoksa, kıyamet gününden de korkmuyorsanız, hiç olmazsa dünyanızda Hürr kişiler olun. Eğer arap olduğunuzu iddia ediyorsanız, hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun."
Şimr "Ne diyorsun ey Fatıma'nın oğlu?" dedi. İmam Hüseyin (a.s) "Ben sizinle, siz de benimle savaşıyorsunuz; bu kadınların hiç bir suçu yok. Ben hayatta olduğum sürece askerlerinizi Ehl-i
Beyt'ime saldırmaktan alıkoyun." diye buyurduğunda, Şimr: "Doğru söylüyorsun ey Hüseyin" diyerek askerlerine, kadınların bulunduğu çadırlara saldırmamalarını ve geri çekilmelerini emretti.
Bunun üzerine Yezid'in ordusu Hüseyin'e hücum ettiler ve savaş yeni bir boyut kazandı. Gücünü susuzluk nedeniyle, büyük ölçüde yitiren Imam (a.s) kılıç sallayarak Fırat'a doğru ilerledi.
Dört bin kişiyle Fırat'ı kuşatan Amr ibn-i Haccac'ı yolundan uzaklaştırarak Fırat'a ulaştığı an adamın biri şöyle seslendi: "Nasıl su içme lezzetini alabilirsin; oysa çadırlarını yağmalamaktalar."
İmam Hüseyin (a.s) bir damla su içmeden Fırat'ı terkederek çadırlara yöneldi. Kılıç sallayarak o alçak insanları dağıttı ve bir kere daha Ehl-i Beyt'ini teskin ederek şöyle buyurdu:
"Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki, Allah-u Teâla sizin koruyucunuzdur; sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurta-racak, akibetinizi hayır kılacak ve düşmanınızı çeşitli azaplara düçar edecektir.
Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kera-metler bağışlayacaktır. Öyleyse şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek sözleri ağzınıza almayın."
Bu esnada Ömer ibn-i Sa'd ordusuna bağırarak şöyle seslendi: "Hüseyin'e hücum edin ve kendisiyle meşğulken onu öldürün. Allah'a andolsun ki, kendine gelirse onu kendinizden uzaklaştıramazsınız."
Bunun iizerine Yezid ordusu, ok ve mizraklarla Imam Hüseyin'e (a.s) saldırmaya başladılar; öyle ki sayısız oklar havada birbirine isabet ediyordu. Imam Hüseyin (a.s) hırçın bir arslan gibi onlara hücum ediyor, karşısına çıkanlar yere seriliyordu.
Yezid ordusunun ok yağmuru ise üzerine yağıyordu. Imam Hüseyin (a.s) ara-sira cadirlardan duyulacak yiiksek bir sesle: "La hevla ve la kuvvete ilia billah-il aliyy-il azim" diyordu.
Düşman ordusundan "Ey Hüseyin! Bakıver şu Fırat'a. Vallahi susuzluktan o'lecek ve ondan tadamayacaksın." diyen birinin cevabında, Imam şöy-le buyurdu: "Allah'im! Onu susuzluktan öldür."
Nakledildiği üzere o adam sürekli su içtiği halde her zaman susuzdu ve nihayet asm miktarda su içmesi yüzünden cehenneme yuvarlandi.
0 sirada Ebu Hutufeş adindaki bir adamin attığı ok Imam'in almna isabet etti. Oku dışarı çıkarınca, bütün çehresini kan kapladığı halde şöyle buyurdu:
"Allah'ım, bu kavmin başıma neler
getirdiklerine sen şahid ol. Allah'ım onlari grup grup ortadan kaldır. Onlardan hiç birini yeryüzünde sağ bırakma. Allah'ım bağışını bu halktan uzak eyle."
Imam (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam etti:
"Ey günahkâr iimmet, Resulullah'm Ehl-i Beyt'ine karşı ne kadar da kötü bir davranışınız var. Allah'a andolsun ki, ben Allah'tan şehadet kerametini arzuluyorum. Ve bilmeyeceğiniz bir şekilde intikamımı sizden alacak olan da O'dur."
Bu arada düşman ordusundan "Ey Fatima'nm oglu! Allah senin intikamini bizden nasil alacak?" diyen Husayn ibn-i Malik-i Sekuni'ye, Imam (a.s) şöyle cevap verdi:
"Allah'm intikam almasi; sizleri birbirinizin canına düşürmesi ve iizerinize aci bir azabi indirmesiyle gerçekleşecektir."
Imam (a.s) dinlenmek için bir sure savaşı bırak-tığında, alnına bir taş isabet etti ve tekrar yüzünü kan kapladi. Imam gömleğinin bir köşesini kaldırarak yüzünün kanını silmek istediğinde üç şubeli bir ok Imam'in kalbine isabet etti. Bu esnada Imam, kurban kesilirken okunan şu duayı okudu:
"Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resulillah" (Allah'm adıyla, Allah'ı anarak, Allah'm yolunda ve Resulullah'm dini iizere dünyadan ayrılıyorum.)
Sonra da başını gökyüzüne kaldırarak şöyle nida etti:
"Allah'im! Sen iyi biliyorsun; bunlar öyle bir kimseyi öldürüyorlar ki, yeryüzünde ondan başka peygamberin bir torunu yoktur."
Daha sonra oku arkadan çıkardı ve kan oluk gibi dişarı akmaya başladı. Imam Hüseyin (a.s) kaniyla eli-ni doldurup onu gökyüzüne serperek şöyle buyurdu:
"Allah'im! Ölümü bana kolay kil."
Ikinci kez avucunu kanla doldurup, onu yüzüne başına serperek şöyle buyurdu: "Allah ve Resuliiyle böyle ğörüşmek istiyorum."
Kanın akmasıyla Imam gücünü kaybetti. Bu esnada Malik ibn-i Bişr-i Kindi, Imam'a yaklaşarak ona çirkin sözler söyledikten sonra kılıcıyla İmam'ın başına vurdu. İmam'ın başından kan akmaya başladı.
Hâni ibn-i Sedid diyor ki: "İmam Hüseyin (a.s) yere oturunca, Kufeliler'in onun etrafını çevirdiklerini gördüm. 0 sırada, küçük yaşlarda olan Abdullah ibn-i Hasan (a.s),düşmanın İmam'ı aralarına aldıklarını görür görmez çadırlardan çıkıp, amcası İmam Hüseyin'e (a.s) doğru koştu. Bahr ibn-i Ka'b kılıcını İmam Hüseyin'e (a.s) indirmek üzereydi.
İmam Hasan'ın (a.s) oğlu olan Abdullah, bu sahneyi gördüğünde şöyle feryad etti: "Ey kötü kadının oğlu, amcamı mı öldürüyorsun?" Bahr öfkelenerek kılıcını Abdullah'a savurdu.
Bu kılıç darbesiyle Abdullah'ın eli kesilerek pazusunda asılı kaldı. Bu küçük yavrucuk duyduğu şiddetli acı ve ağrı yüzünden Jmam'a yönelerek şöyle dedi: "Ey amca! İmdadıma yetiş, beni bu dert ve musibetten kurtar."
İmam ise "Ey yeğenim sabret; Allah Teâla sen/ pâk ve salih ceddin Resulullah'a, Ali'ye, Hamza'ya, Cafer'e ve baban Hasan'a kavuşturacaktır." diye buyurdu. Bu esnada Hermele bir ok atarak onu İmam Hüseyin'in kucağında olduğu halde öldürdü."
İmam Hüseyin (a.s) Küfür ordusu arasında katliga-hta öylece duruyordu. Herkes başkasının Hüseyin'i öldürmesini istiyordu; Hüseyin'i öldürmeye kimse yaklaşmıyordu. Aniden Şimr bağırarak, "Niye dur-muşsunuz, neyi bekliyorsunuz?
Hüseyin'in işini bitirin." dedi.0 sırada Res ibn-i Şerif İmam'ın (a.s) solomuzuna bir darbe indirdi. Sonra bir ok Imam'in boğazına ve diğer biri de boynuna isabet etti.
Senan ibn-i Enes Imam'in göğsüne ve Salih ibn-i Veheb ise yan tarafina vuruyordu. Bu siralarda İmam'ın atı, başı kanlı olduğu bir halde gidip çadırların önünde durdu.
Çadırdaki kadınlar baş ve dizlerine vurarak çadırdan dışarı çıkmaya başladılar. Ümm-ü Kulsüm diyordu ki: "Way halimize, Hüseyin meydanın orta-sında yığılmış duruyor." Hz. Zeynep ise ağlayarak "Ey kardeşim, senden sonra dünyada yaşamanın değeri yoktur. Keşki yerle ğök birbirine ğeçseydi." dedi.
Daha sonra Hz. Zeynep, Imam Hüseyin'e doğru gitti. İmam Hüseyin katligahın ortasında duruyordu. Zeynep, "Ey insanlar, sizin aranızda bir müslüman yok mu? Bakın Peyğamber'in ciğer paresinin başına neler ğetirdiler." diye haykırdı.
Öte yandan da Ömer ibn-i Sa'd, "Ey Kufeliler! Hüseyin'in işini bitirin" diye bağırıyordu. Bunun üzerine Şimr, Imam'ın göğsü üzerine oturdu. ...Ve kısa bir sure sonra tekbirlerle Imam Hüseyin'in (a.s) başının düşman elinde dolaş-tırıldığını gördüler!...
Hz. Mehdi Sahib-ez Zaman'dan (a.f) nakledilen "Nahiye-i Mukaddese" adlı ziyaret-namede şöyle buyrulmaktadır:"Onlar sana karşı savaşı başlattılar ve sen darbeler karşısında direndin, azgınların ordularını ezdin; Aliyy-ul Murtaza gibi Zülfikar'i çekip, harbin girdabina daldin.
Onlar senin azmini sağlam ve seni korku ve tereddiitten uzak görünce, hile ve desise yoluna başvurdular, (mertçe değil) hile ve şer yoluyla seninle savaşmaya başladılar.
Ve o mel'unun (Ömer ibn-i Sa'd'in) emriyle sana suyun yolunu kesip, kendilerine açık bıraktılar ve sonra savaşa girişip seni ok ve kılıçlara hedef aldilar.
On-lar seni ve Ehl-i Beyt'ini tamamen yok etmeğe ça-lıştılar ve senin dostlarını öldürmek, kafileni dağıt-mak hususunda hiçbir ahid, kural ve kayda bağlı kalmadılar ve hiçbir cinayetten geri durmadilar.
Sen muharebenin çetinliklerinde, hep önde yer ahyor ve eziyetlere döğüs geriyordun. Öyle ki, gökteki melekler, senin sabrından şaşkına uğradılar. Düşman askerleri, her yandan seni hedef alarak, gövdeni yaralarla doldurdular ve yine de seni kendi haline bırakmadılar; senin ise hiçbir yardımcın kalmamıştı. Ama sen Allah yolunda direniyor, sabrederek aile ve evlatlarından müdafaa ediyordun.Sonunda seni atından yere düşürdüler ve sen gövdendeki yaralarla yere yuvarlandın.
Mübarek vücudun, atların ayaklarıyla çiğnetildi. Ve azgınlar, kılçları ellerinde senin gövdenin üzerine çıktılar. Mübarek alnından ölüm teri akarken, ağrı ve elemden sağa-sola kıvranırken, kafilenle ailenin bulunduğu tarafa bakıyordun; çocukların ve ailenin karşılaşacağı zulmü düşünmek seni, kendini düşünmekten alıkoymuştu...
Selam olsun yardımcısız kalan mazluma. Selam olsun zulümle kanı akıtılana. Selam olsun yarala-rının kanıyla yıkanana. Selam olsun toz-toprağa bulanmış yanaklara. Selam olsun kana boyanan sakallara. Selam olsun susuz kalan dudaklara.
Selam olsun gözler önünde başı kesilene. Selam olsun parçalanmış bedenlere. Selam olsun Kerbela'da yatana. Selam olsun gökyüzünün ağla-dığı Hüseyin'e.
Selam olsun sana, öyle bir kimseden taraf ki, kalbi senin musibetinle yaralanmış ve gözleri seni hatırladığında (devamlı) ağlamış. Öyle bir kimsenin selamı ki, eğer Kerbela'da olsaydı, canıyla keskin kılıçların karşısında seni korurdu, sana zulmeden-lerle cihad edip, zalimlere karşı sana yardımda bulunurdu, ruhunu, cismini, malını ve evladını senin uğruna feda ederdi.
(Ey Hüseyin!) Her ne kadar zaman beni geri bıraktı, ilahî takdir de benim (senin zamamnda olup) sana yardımcı olmama engel oldu ve ben sana karşı savaşanlarla savaşamadım, düşmanlarına karşı düşmanlığımı
gösteremedim, ama (onun yerine) sabahlar ve akşamlar (her zaman) sana ğöz yaşı dökerim. (Eğer ğöz yaşım kurursa) ğöz yaşı yerine kan ağlarım; senîn musibetlerine olan şiddetli üzüntülerimden ölünceye kadar..."
"Ey Huzura kavuşmuş olan can! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olmuş bir şekilde Rabbine dön, kullarımın arasına katıl ve cennetime gir."
(Fecr/27-30)
2. Bölüm
EHL-I BEYT İMAMLARI VE HZ. HÜSEYİN'E (a.s) AĞLAMAK
Hüseyin; kurtuluş gemisi ve hidayet meşalesidir.
EHL-İ BEYT İMAMLARI VE HZ. HÜSEYİN'E (A.S) AĞLAMAK
1- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Her kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek ve Allah'm bana vadettiği Adn cennetine girmek istiyorsa, benden sonra AM ibn-i Ebu Talib'e (a.s) ve onun soyundan olan vasilere uysun, onlari kendine imam ve veli edinsin. Onlar benim toprağımdan (ve nurumdan) yaratılmış benim hanedammdirlar.
Ummetimden onlara düşman olanlari, fazilet ve üstünlüklerini inkâr edenleri, akrabalık bağımı onlar hakkında gözetmeyip, onların ziyaretinden yüz çevirenleri, Allah'a şikayet ederim. Andolsun
Allah'a ki oğlum Hüseyin, benden sonra öldürülecektir; Allah benim sefaatimi onun katillerine nasib etmesin."
2- Jbn-i Abbas (r.a), Hz. Resulullah'm (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Hüseyin bendendir ve benim oğlum, kardeşinden (Hasan'dan) sonra halkin en üstünüdür. Hüseyin müslümanların imamı, mü'minlerin mevlası, Allah'ın halifesi, imdat çağıranların yardımcısı, sığınanların sığınağı ve Allah'ın tüm halkına hüccetidir.
0, cennet ehli gençlerin efendisi ve iimmetin kurtuluş kapısıdır. Onun emri benim emrimdir, ona itaat bana itaattir. Her kim ona uyarsa bendendir ve her kim ona muhalefet ederse benden değildir.
Ben onun yanima ve haremime sığındığını, oradan da üzüntü ve bela, ölüm ve fena yeri olan ölüm yerine doğru göçtüğünü görür gibiyim.
Ona müslümanlardan ancak az bir grubu yardımda bulunacak ki onlar, kıyamet günü benim ümmetimin şehitlerinin efendileridirler. Mızrakla atından düşürül-düğünü ve koyun kesilir gibi başının kesildiğini görür gibiyim."
Ibn-i Abbas devaminda diyor ki:
"Daha sonra Resulullah (s.a.a) ağladı, onun ağlamasıyla yamnda bulunan ashabi da a gl a may a başladı, öy/e ki sesleri yükseldi. Sonra Resul-i Ekrem (s.a.a) dua ederek şöyle buyurdu:
"Allah'ım, Ehl-i Beyt'imin benden sonra başlarına gelenleri ve karşılaşacakları musibetleri sana şikayet ediyorum."
3- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Şüphesiz Hüseyin'in katlinden dolayı, mü'min-lerin kalbinde asla soğumayacak bir sıcaklık vardir."
4- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Ümmetimden benim dinime mensup olduklarim sananlar olacak ki, benim evladımın faziletlilerini, soyumun temiz ve iyilerini öldürecek, dinimi ve sünnetimi değiştirecek, geçmişteki yahudilerin Yahya ve Zekeriya'yi öldürdüğü gibi, onlar da yavrularim olan Hasan ve Hüseyin'i öldüreceklerdir.
Bilin ki Allah, yahudileri lanetlediği gibi, onlara da lanetini yağdıracaktır. Kıyamet gününden önce onlarin (yo-lunu takip eden) nesillerine ise, Mazlum Hüseyin'in soyundan, hidayet iizere olan Mehdi'yi musallat kilarak dostlarimn kılıcıyla onlari cehennem ateşine atıp yakacaktir.
Allah'm laneti, Hüseyin'in katillerine, katillerini sevenlere, onlara yardimda bulunanlara ve takiyye olmaksızın onlara lanet okumaktan çekinenlere olsun. Allah'm salat ve rahmeti ise, şefkat ve merhametle Hüseyin'e ağlayanlara, düşmanlarına lanet okuyan, kin besleyen, kalbini onlara karşı gazap ve öfkeyle dolduranlara olsun. Bilin ki,
Hüseyin'in katline razı olanlar, katillerinin (Hüseyin'i öldürdükleri suçta) ortağıdırlar. Hüseyin'in katilleri, yardımcıları, dost-ları, onların yoluna uyan takipçileri Allah'ın dininden uzaktırlar..."
5- İmam Cafer Sadık (a.s):"Allah'a hamdolsun ki insanlar içinde, bize yönelen, bizi metheden ve bizim için mersiye okuyan kimseleri var kılmıştır."
6- imam Ali (a.s):"Allah-u Teâla, yeryüzüne nazar buyurdu (bakti) bizi seçti ve bizim için de şiilerimizi seçti. Şiilerimiz bize yardım eder, sevincimizle sevinir ve hüznümüzle de hüzünlenirler, mallarım ve canlarim bizim yolumuzda feda ederler. İşte onlar bizdendir ve bize dönerler."
7- Mesme Kurdin şöyle rivayet etmiştir:
"Imam Cafer Sadik (a.s) bana "Ey Kurdin, acaba Hz. Hüseyin'in (a.s) başına gelen musibetleri hatirhyor musun?" dedi. Ben de "Hatirhyorum." dedim. Imam "0 zaman üzüntü duyup ağlıyor musun?" dediğinde "Evet vallahi ağlıyorum, bu halimden ailem bile haberdar oluyor.
Ağlama yüzünden yemek bile yiyemiyorum; öyle ki bu durumum yüzümden anlaşılıyor." dedim. imam Sadik (a.s) ise şöyle buyurdu:"Allah senin göz yaşlarını esirgesin. Bil ki, sen bizim sevincimizle sevinen, hüznümüzle hüzünlenen, bizim sevinç ve üzüntüde korku ve güvenimizi paylaşanlardansın. Sen ölüm zamanında babamın,
başının ucuna gelip ölüm meleğine senin hususunda tavsiye etmesine, ölümünden önce seni sevince boğacak müjdeler vermesine şahit olacaksın. Göreceksin ki ölüm meleği sana karşı, şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkatinden daha merhametli davranacaktır."
Sonra İmam Sadık (a.s) ağladı ve ben de onunla birlikte ağladım. Sonra İmam dedi ki:
"Ey Mesme, Emir-ul Mü'minin Ali'nin (a.s) şehadetinden bu yana, yer ve gök bize ağlıyorlar. Bize ağlayan meleklerin sayısı ise daha fazladır. Bize ve bizlerin başına gelenlere aciyarak ağlayan herkesin henüz gözünden yaş çıkmadan Allah ona acır.
Yanaklarının üzerine akan göz yaşı damlalarından bir damlası cehenneme düşecek olursa, onun ateşini söndürür, öyle ki artık sıcaklığı kalmaz.
Kalbi bize acıyan insan, ölüm zamanı bizi görmekle öylesine sevinir ki bu sevinci, Kevser havuzunda bize kavuşuncaya kadar kalbinde sâbit kalır. Kevser havuzu, bizi sevenlerin gelmesiyle sevinir ve ondan içen dostumuz beklemediği tatları alır..."
8- İmam Cafer Sadık (a.s):"Bize yapılan zulme mahzun olan kimsenin her
nefesi tesbihtir; üzüntüsü ibadettir ve bizim simmizi gizlemek, Allah yolunda cihattir."
Sonra Imam (a.s) şöyle buyurdu: "Bunu altmla yazmak gerek."
9- İmam Cafer Sadık (a.s):"Bizim için ağlayan her göz, Kevser havuzuna bakmakla nimetlenir ve (sahibi) ondan sirab olur (susuzluğunu giderir)."
10- İmam Rıza (a.s):"Bizim musibetimizi yâd eden ve mazlumiyetimize ağlayan kimse, kıyamet günü bizimle beraber bizim derecemizde olur. Kimin yanında musibetimiz anlatılır ve ağlar, diğerlerini de ağlatırsa, bütün gözlerin ağlayacağı günde, onun gözü ağlamaz.
Bizim emrimizin (velayet ve imametimizin) ihya edildiği bir mecliste oturan kimsenin kalbi, kalplerin öleceği günde ölmez."
11- İmam Muhammed Bakir (a.s):
"Her kim bizi hatırladığında veya onun yanında anıldığımızda, gözlerinden sinek kanadı miktarınca bile olsa göz yaşı akarsa, Allah ona cennette bir ev bina eder ve bu göz yaşını onunla cehennem arasında hicab ve engel kılar."
12- İmam Zeyn-ul Abidin (a.s):
"Bir mü'minin gozlerinden Hz. Hüseyin'in (a.s) şehadeti için göz yaşı yanaklarma doğru akarsa, Allah onu uzun süre boyunca yerleşip kalacağı cennet odalarına yerleştirir.
Düşmanlarımız tarafından bizlere edilen zulüm ve eziyetlerden dolayı yanaklarına akacak şekilde ağlayan mü'mini Allah, cennetteki doğruluk yerine (makamına) yerleştirir.
Allah, kıyamet günü bizim için eziyete katlanan ve bir musibet sonucu yanaklarını ıslatacak şekilde gözlerinden yaş akıtan şahsın yüzünden, eziyetleri giderir, onu kendi gazab ve ateşinden uzaklaştırır."
13- İmam AM Rıza (a.s):
"Cahiliye devri araplarının bile savaşı haram bildiği Muharrem ayinda bizim kanlarımız akıtılıp, Hürrmetimiz çiğnendi, çocuklarımızla kadınlarımız esir edildi. Çadırlarımız yıkılıp yakıldı, bütün mal varlığımız yağmalandı ve Resulullah'ın (s.a.a) hürmeti O'nun yakınları olan bizler hakkında gözetilmedi.
Hz. Hüseyin'in başına gelen hadise (Aşura günü hadisesi), yüreklerimizi parçalamış, yaralarımızı kanatmış, göz yaşlarımızı akıtmış, azizimizin Kerb (üzüntü) ve Bela çölünde Hürrmetinin çiğnenmesine ve haşre dek keder ve belanın üzerimize çökmesine vesile olmuştur.
Ağlayanlar, İmam Hüseyin (a.s) gibisine ağlasınlar ki O'na ağlamak, büyük günahları yokeder."Sonra Imam Riza (a.s) şöyle devam etti: "Babam (Imam Musa Kazım)'ın Muharrem ayi girdiğinde, artık güldüğü görülmezdi ve üzüntü ona galebe ederdi.
Muharrem'in onuncu gününe kadar durumu hep böyleydi. Onuncu gün (Aşura) olduğunda, o gün O'nun musibet ve ağlama günü olurdu ve '6u, Hüseyin'in (a.s) şehid edildiği gündür' derdi."
14- Ebu İmare diyor ki:
"Hz. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) yanında İmam Hüseyin'in (a.s) adı anıldığı gün, akşama kadar bir defa bile güldüğüne hiç bir zaman rastlanılmadı." Ve buyururdu: "Hüseyin'i anmak, her mü'minin gözünün yaşını akıtır."
15- İmam Cafer Sadık (a.s):
"İmam Hüseyin'i (a.s) şehit ettiklerinde, melekler ağlar oldular ve Allah-u Teâla'ya arzettiler ki: "İlahi, Hüseyin senin seçtiğin (imam ve hüccetin)dir, Resulünün kızının oğludur." Allah-u Teâla Hazret-i Gâim-i Al-i Muhammed'in (Hz. Mehdi'nin) gölgesini onların gözleri önüne serdi ve buyurdu ki: "Bunun vesilesi ile onun katillerinden intikam alacağım."
16- Hz. imam Mehdi (a.f), Nahiye-i Mukaddese adlı Ziyaretnamede imam Hüseyin'e (a.s) hitabederek şöyle buyurmuştur:
"Sabahlar ve akşamlar (her zaman) sana (ve musibetine) göz yaşı dökerim. (Eğer göz yaşım kurursa) göz yaşı yerine kan ağlarım."
17- All a me Meclisi "Bihar-ul Envar" adlı kitabında şöyle nakletmiştir:
"Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), kızı Hz. Fatıma'ya (s.a) oğlu Hz. Hüseyin'in (a.s) şehid edileceğini bildirince, Hz. Fatıma (s.a) şiddetle ağlar ve der ki; "Babacığım, bu ne zaman gerçekleşecek?" Hz. Resulullah (s.a.a) "Benim, senin ve Ali'nin (hayatta) olmadığı bir zamanda." buyurur.
Hz. Fatıma'nın (s.a) ağlaması şiddetlenir ve der ki; "Peki kim O'na matem tutar?" Hz. Resulullah (s.a.a) buyurur ki:
"Ya Fatıma, ümmetimin kadınları Ehl-i Beyt'imin kadinlarma ve erkekleri de Ehl-i Beyt'imin erkeklerine ağlarlar. Nesiller boyu her sene ve her asirda matem tutarlar. Kiyamet olduğunda ise sen kadmlara, ben de erkeklere şefaat ederim. Onlardan herkim Hüseyin'in (a.s) musibetlerine ağlamışsa, elinden tutar ve onu cennete götürürüz."
Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ya Fatıma, kıyamet günü bütün gözler aglayacaktir; Hüseyin'in musibetlerine ağlayan göz hariç; o göz sevinçli olur ve cennet nimetleri ile müjdelenir."
18- Şeyh Keşşi "Rical" adlı kitabında Zeyd-i Şahham'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bir ğün b'ız Kufe'li olan bir cemaatle birlikte İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzurundaydik. 0 sırada İmam'ın ashabından olan Cafer ibn-i Affan içeriye ğirdi. İmam Cafer Sadik (a.s), onu sayğı ile yanına oturttu ve sonra "Ey Cafer," dedi.
0 "Evet, sana feda olayım." diyerek karşılık verdi. İmam Sadık, "Ben senin Imam Hüseyin (a.s) hakkında şiir ve mersiyeler okuduğunu ve bu işte başarılı olduğunu duydum." Cafer "Evet ey kurban olduğum, duyduğunuz doğrudur." dedi. Imam Sadik (a.s): "Öyle ise oku." dedi.
Cafer ibn-i Affan okumaya başladi; Imam Cafer Sadik (a.s) ve o mecliste bulunanlar ağlamağa başladılar. İmam Cafer Sadik (a.s) o kadar ağladı ki, mübarek ğöz yaşları yüzüne ve sakalına aktı. Daha sonra Cafer'e dönerek şöyle buyurdu:
"Ey Cafer, Allah'a and olsun ki, Mukarreb (Allah'a en yakın) melekler buradaydılar; bizim gibi onlar da senin Imam Hüseyin (a.s) hakkında okuduğun sözleri (ağıtı) dinlediler ve bizden daha fazla ağladılar.
Ey Cafer, Allah-u Teâla, (mersiye okuduğun için) cenneti bütün nimetleri ile baştan başa sana farz kıldı ve senin günahlarını bağışladı."
Sonra Imam (a.s) "Ey Cafer," dedi "daha da artirayim mi?" Cafer, "Evet efendim" dedi. imam Sadik (a.s) buyurdu ki:
"Her kim Imam Hüseyin (a.s) hakkında şiir okur, ağlar ve başkalarını da ağlatırsa, Allah Teâla bundan dolayi cenneti ona hak kilar ve onu bağışlar."
19- Davud Riggi diyor ki:
"imam Cafer Sadik'm (a.s) huzurunda idim. Su istedi, ğetirildiğinde, suyu içtikten sonra ğözleri yaşardı ve ağladı. Sonra bana şöyle buyurdu:
"Ey Davud, Allah (c.c) Hüseyin'in (a.s) kâtiline lanet etsin. Her kim su içtiğinde Imam Hüseyin'i hatirlar ve O'nun kâtiline lanet okursa, Allah-u Teâla ona (mükâfat olarak) yüzbin sevap yazar, yüzbin günahını affeder, onun makamini yiizbin derece yükseltir ve o, gerçekten Allah yolunda yüzbin köle azad etmiş gibi olur; (her kalbin ateş içinde olduğu günde) Allah onun kalbini serinlikle dolu bir halde haşreder."
20- Muaviyet-ibn-i Vaheb, imam Cafer Sadik'm (a.s) namazdan sonra şöyle dua ettiğini naklediyor:
"Allah'im, Eba Abdillah-il Hüseyin'in kabrine yönelen yüzlere (ve yüzlerini o kabre siirenlere) kendin rahmeyle. Bize acıyıp, gözlerinden yaş
akıtan gözlere acı. Bizim için tutuşup yanan ve hüzünlenen kalpleri esirge. Bizim yolumuzda edilen feryat ve sizlamalara merhamet et."
21- Hz. Imam Rıza (a.s), Muharrem ayinin ilk gününde yanına gelen Reyyan ibn-i Şebib'e şöyle buyurdu:
"Ey Şebib oğlu, cahiliye arapları bile Muharrem ayinin Hürrmetini gözetir ve bu ayda savaş ve zulmii yasak bilirlerdi. Oysa bu iimmet, ne bu aym ve ne de kendi peygamberlerinin Hürrmetini gözettiler.
Onlar bu ayda Peygamber'in (s.a.a) soyundan olan birisini öldürdüler ve bu aileye mensup kadınları esir aldilar, varhklarini yağmaladılar. Allah, bu gunahlarmi affetmesin!.
Ey Şebib oğlu, birine ağlayacak olursan AM ibn-i Ebi Talib oğlu Hüseyin'e (a.s) ağla! Onun başını bir koçu keser gibi kestiler ve bunun yanısıra ailesinden dünyada benzerleri olmayan on sekiz yiğidi de öldürdüler.
Yedi kat gök ve yer onun ölümüne ağladı. Dört bin melek gökten ona yardım etmek için izin istediler, ama yere inince (ilahî takdir gereği) Hz. Hüseyin'in şehit edildiğini gördüler.
Bu melekler, Hz. Mehdi'nin (a.f) kiyamma kadar perişan, toz-toprak içinde mahzun bir halde Hz. Hüseyin'in türbesi etrafında bulunacaklar. Bunlar Hz. Mehdi (a.f) kiyam edince, onun ashabi arasında yer alırlar. Bunların şiarları "Ya le sarat-il Hüseyin" (Hüseyin'in kanının dâvacıları) olacaktır.
Ey Şebib oğlu, babam babasından, o da büyük babasından rivayet etmiştir ki: "Hz. Hüseyin şehit olduğunda, ğökten kan ve kırmızı toprak yağdı."
Ey Şebib oğlu, Hz. Hüseyin'e (a.s) gözünün yaşı yanaklarına dökülecek şekilde ağlarsan, Allah senin ister büyük olsun ister küçük, ister az olsun ister çok bütün günahlarını bağışlar.
Ey Şebib oğlu, eğer Allah'ın huzuruna hiç bir günahın olmadan çıkmak istiyorsan, Hz. Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret eyle.
Ey Şebib oğlu, Peygamber-i Ekrem'le (s.a.a) birlikte cennet odalarma yerleşmek istiyorsan, Hz. Hüseyin'in kâtillerine lanet oku.
Ey Şebib oğlu, Imam Hüseyin'le (a.s) birlikte şehit düşenlerin sevabı kadar sevab elde etmek istiyorsan, Hz. Hüseyin'i (a.s) hatırladığında "Keşke ben de onlarla birlikte olsaydım da yüce makama erişseydim." de.
Ey Şebib oğlu, cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzle sen de mahzun ol, sevincimizle sen de sevin ve bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira birisi gönlünü bir taşa bile kaptırırsa, Allah-u Teâla onu kıyamet günü o taşla birlikte haşreder."
22- Hz. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) ashabmdan olan Abdullah ibn-i Fazl şöyle rivayet ediyor:"imam Cafer Sadik'a (a.s) dedim ki: "Niçin Aşura günü; musibet, ağlama sızlama ve üzüntü günü oldu da Resulullah'ın (s.a.a) Allah'ın rahmetine kavuştuğu gün, Hz. Fatıma'nın (a.s) şehadete erdiği gün, Hz. Ali'nin (a.s) şehid edildiği gün ve Hz. Hasan'ın (a.s) şehadetiyle sonuçlanan zehirlendiği gün böyle olmadı?"
İmam Sadık (a.s) cevapta şöyle buyurdu: "Hüseyin'in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, (saydığın) diğer günlerden daha büyüktür. Çünkü Allah'ın en üstün kulları olan "Ashab-ı Kisâ" bu beş zattan ibaretti.
Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde, halkın acılarını paylaşıp teselli bulabilecekleri ve baş vurabilecekleri dört zat kalmıştı. Böylece birisi Allah'ın rahmetine kavuşsa dahi bir diğerinin hayatta olmasi herkes için teselli kaynağıydı.
Fakat Hz. Hüseyin (a.s) katledildiğinde, halkın acılarını dindirecek Ashab-ı Kisâ'dan hiç kimse kalmamıştı. Bu yüzden onun gitmesi hepsinin gitmesi, nitekim kalması da onların hepsinin kalması demekti. Işte bunun içindir ki Eba Abdillah-il Hüseyin'in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, diğerlerinin musibetinden daha büyük ve daha ağırdır."
23- İmam AM Rıza (a.s):"Her kim Aşura gününü kendine musibet, hüzün ve ağlama günü edinirse, Allah (c.c) kıyamet gününü ona neşe ve sevinç günü kılar. Her kim Aşura günü (yas tutma amacıyla)kazancı (çalışmayı) terkederse, onun dünya ve ahiret hacetleri ile ilgili duaları kabul olur.
Her kim Aşura gününü musibetle, hüzünle ve ağlamakla geçirirse, Allah-u Teâla kıyamet gününü onun için kurtuluş, sevinç günü kılar ve bizi cennetlerde gormekle gözü aydınlanır.
Ve Her kim Aşura gününü bereket (bayram) günü bilir ve evinde herhangi birşey biriktirir ve evine bir şey alırsa, Allah biriktirdiği şeyi ona mübarek kılmaz ve kıyamet günü ise Yezid, Ubeydullah ibn-i Ziyad ve Ömer ibn-i Sa'd (Allah'ın laneti onlara olsun) ile mahşere getirir ve cehennemin en alt tabakasında ona yer verir."
24- Ibn-i Abbas rivayet etmiştir ki:
"Hz. Ali (a.s), Resulullaha (s.a.a); "Ya Resulallah, sen Akil'i seviyor musun?" dedi. 0 da "Evet, ben onu iki açıdan seviyorum." dedi "Biri onun kendisi için, biri de Ebu Talib'in onu sevdiği için.
Onun oğlu, senin oğlunun muhabbeti üzere şehid olacaktır. Mü'minlerin gözleri onun (Hüseyin) için yaşaracak ve mukarreb melekler ona salat ve selam gonderecektir."
Sonra Resulullah (s.a.a), ğözlerinin yaşı ğöğsüne dökülecek şekilde ağladı. Daha sonra
"Yakınlarımın benden sonra uğrayacakları eziyet ve zulümleri Allah'a şikayet ederim." dedi."
25- Hz. Imam Muhammed Bakır (a.s), Aşura günü Hz. Hüseyin'in (a.s) ziyaretine gidemeyenlere şöyle emir buyurdu:
"Imam Hüseyin (a.s) için yaslı olsunlar, ağlasınlar ve ev halkina da Jmam'a ağlamalarını emretsinler. Evlerinde matem (yas) meclisi düzenleyip, O'nun musibetine duydukları üzüntüyü izhar etsinler. Ağlayarak birbirleriyle evlerde görüşsünler;Imam Hüseyin'in (a.s)musibetlerinden dolayı birbirlerine başsağlığı vererek şöyle desinler:
"Allah Teâla, Hüseyin'in musibetlerini amp hüzünlendiğimizden dolayı bizlere büyük sevaplar versin. Bizi ve sizi, Al-i Muhammed'den olan Imam Mehdi'nin beraberliğinde, Hüseyin'in kanının intikam ahcilarmdan karar versin."
Aşura günü herhangi bir (maddî) ihtiyacı karşılamak amacıyla dışarı çıkmamaya çalışsınlar, çünkü o gün uğursuz bir gündür ve mü'min bir kimse o günde hâcetine nail olmaz.
Eğer bir şey kazanırsa da onun için mübarek olmaz ve onda hiç bir hayır görmez. Zira Aşura günü (alış-veriş yoluyla) evi için bir şey biriktirenin biriktirdiği şey, kendisine ve ailesine mübarek ve bereketli olmaz."
26- Hz. imam Cafer Sadik (a.s):"Hz. Imam Zeyn-ul Abidin (a.s) kırk yıl babası (Imam Hüseyin'e) ağladı. Bu müddet içerisinde gündüzleri oruç tutar, geceleri de ibadetle geçirirdi.
Iftar vakti kendisine yemek getirildiğinde ve buyurun yeyin denildiğinde, ağlar ve şöyle buyururdu: "Resulullah'in oğlu açken katledildi, Resulullah'in oğlu susuzken şehid edildi." Bu sözü tekrarlayıp ağlardı öyle ki, yemek ve içecekler gözyaşıyla karışırdı. 0, Allah'ın rahmetine kavuşuncaya kadar hep böyle yaşadı."
"...Bir defasında hizmetçilerinden biri Imam'ın haline dayanamayıp "Canım size feda olsun ey Resulullah'in evladı, (ağlamayın) sağlığınızın tehlikeye ğirmesinden korkuyorum" dedi. İmam ona buyurdu ki:
"Hz. Yakub peygamber idi, on iki oğlundan birisi (Hz. Yusuf) kayboldu. 0nun hayatta olduğunu bildiği halde hasretine dayanamayıp o kadar ağladı ki, gözlerine ak indi.
Ben ise babamın, kardeşimin, amcamın ve ailemden olan on yedi (bazı nakillere göre de on sekiz) kişinin etrafimda katledilmiş cesetlerini gördüm. Benim gamım, üzüntüm nasıl son bulabilir. (Onları kaybettiğim andan itibaren devamlı elimde olmaksızın göz yaşlarım akmaya başlar.)"
27- İmam Cafer Sadık (a.s): "Yahya ibn-i Zekeriyya'nın kâtili haramzade idi.
Imam Huseyin'in katili de haramzade idi. Gökyüzü yalnız Hz. Yahya ve Hz. Huseyin'in şehadetine ağladı."
28- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Hz. Musa'nin Allah'tan irtihal eden kardeşi Harun'un bağışlanmasını istemesi üzerine, vahiy geldi ki;
"Ey Musa, alemin yaratılışından sonuna kadar kimin bağışlanmasını istersen icabet ederim, Hüseyin'in katili hariç; ondan intikam alacağım."
29- Durr-üs Semin adlı Tefsir kitabinm sahibi "Bunun üzerine Adem, Rabbinden bir takim kelimeler aldi..." (Bakara/37) ayetiyle ilgili olarak şöyle bir rivayet nakletmiştir:
"Hz. Adem (a.s) Arş'ın üzerine baktı, Resulullah ve Ehl-i Beyt'in mübarek isimlerinin orada yazılı olduğunu gördü. Cebrâil ona (o isimlerle Allah'a tövbe etmesini) telkin etti ve böyle demesini emretti:
"Ya Hamîd-u bi hagg-i Muhammed, Ya Aliyy-u bi hagg-i Ali, Ya Fatir-u bi hagg-i Fatima, Ya Muhsin-u bi hagg-il Hasan-i ve'l Hüseyin ve minke'l ihsan."
(Ey hamd ve senâya en çok layık olan ve çok övülen Hâmid, Muhammed hakkı için. Ey her şeyiyle yüce olan Aliyy, Ali hakkı için. Ey mahlukati yokluk karanhklarmdan varlık nuruna çıkaran Fâtır, Fatıma hakkı için. Ey yaratıklarına lütuf ve
ihsanda bulunan Muhsin, Hasan ve Hüseyin hakki için (sana yalvariyor ve beni bağışlamanı istiyorum. Çünkü) ihsan ve lütuf kaynağı yalnızca sensin.)
Cebrâil Hüseyin (a.s) adını anınca, Hz. Adem'in gözlerinden yaşlar aktı, kalbi hüzünle doldu. Cebrâil'e "Ey kardeşim Cebrâil, beşincisinin adını anmakla kalbimin hüzünlenmesinin ve ğöz yaşımın akmasının sebebi nedir?" diye sorunca, Cebrâil "Senin bu oğlunun musibeti o kadar büyüktür ki, diğer musibetler onun yaninda küçük kalır." dedi.
"0 nasıl bir musibettir?" diye sorunca da, Cebrâil Hz. Adem'e şöyle dedi: "0, ğurbette hiç bir yardımcısı olmadan yalnız başına kaldığında, slisliz bir halde öldürülecektir...
Koyun kesilir ğibi başını ensesinden kesecek, onun ve ashabının başlarını şehir şehir dolandıracaklar. Allah'ın ilminde bu, böyle ğeçmiştir." Ardından her ikisi de Hz. Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin musibetlerine, çocuğu ölmüş anne gibi ağladılar."
30- Hz. Musa Kelim (a.s) Tur dağında Allah'la münâ-caat ederken dedi ki:
"Allah'ım, niye son peygamberin ümmetini diğer ümmetlere üstün kıldın?" Ona şöyle cevap verildi: "Onlarda bulunan on hasletten dolayı." Musa (a.s) dedi ki: "0 on haslet hangileridir (bileyim de) Isrâiloğullarına onları yerine getirmeleri için hatırlatmada bulunayım?" Nida ğeldi: "0 on haslet bunlardan ibarettir: Namaz, oruç, zekât, hacc, cihad, Cuma namazı, cemaat namazı, Kur'an-ı Kerim, Him ve Aşura." Hz. Musa "Ya Rabbi, Aşura nedir?" diye sorunca, Allah-u Teâla buyurdu ki:
"Aşura, son Peygamber Hz. Muhammed'in torunu için ağlama ve kendini ağlayanlara benzetme günüdür; Mustafa'nın oğlunun musibetleri için ağıt okuma ve yas tutma günüdür. Ey Musa, her kim bu günde göz yaşı döker, ağlayanlara katılır veya yas tutanlardan olursa, onun için cenneti kesinleştiririm.
Bu günde Peygamberin torununa olan sevgisinden dolayı herhangi bir harcamada bulunan kimsenin malını bereketlendirir, harcadığı bir dirheme karşılık yetmiş dirhem ona veririm, cenneti onun yeri kılar ve onu kendi (özel) affımla bağışlarım. Izzet ve celâlime andolsun ki, Aşura günü veya başka bir günde ihlasla bir damla göz yaşı döken bütün kadın ve erkeğe, yüz şehidin sevabını veririm."
31- İmam Cafer Sadık (a.s):
"Allah bizim şiilerimizi esirgesin. Allah'a andolsun ki bizim şiamız gerçek müminlerdir. Allah'a andolsun ki onlar, devamlı bizim musibetlerimizle kederlenip üzüntü duyduklarından, bizimle musibetlerimizde ortakdırlar."
32- Halid-i Rib'î, Ka'b'ın şöyle dediğini nakletmiştir:
Hz. Ibrahim Halil (a.s), Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) kâtiline lanet okuyan ilk kimselerdendi. Bu ameli yapmayı kendi çocuklarına da emretti ve onlardan bu ameli yapacaklanna dair söz aldı. Ondan sonra Hz. Musa Kelim (a.s) de böyle yaptı ve kendi ümmetini buna davet etti.
Sonra Hz. Davud (a.s) böyle yaptı ve İsrâiloğullarına (Yezid'e lanet etmelerini) emretti. Daha sonra Hz. İsa Mesih (a.s) böyle yaptı ve ümmetine şöyle buyurdu:
"Ey Isrâiloğulları, Hz. Hüseyin'in kâtiline lanet okuyun. Eğer Hüseyin'in (a.s) yaşadığı zamanda olursanız, ondan yardimmizi esirgemeyin. Zira onun yaninda şehid düşen, peygamberlerin yaninda şehid düşmüş gibidir. Ona gönül veren ve her türlü zorluğa katlanan şehitleri görür gibiyim."
Allah tarafından ğönderilen bütün elçiler Kerbela'yı ziyaret etmiş, orada durmuş ve "Sen mukaddes bir mekânsın ve sende parlak bir ay defnedilecektir." diye söylemişlerdir.
33- İmam Cafer Sadık (a.s):
"Imam Hüseyin'in (a.s) kabri, cennet bahçelerinden bir bahçedir; gönderilen her peygamber ve Allah'a yakin her melek, Allah'tan onun kabrini ziyaret etme dileğinde bulunur. (Melekler gök aleminden gruplar halinde Hz. Hüseyin'in (a.s) mezarim ziyaret etmek için yeryüzüne inerler) bir grup indi mi, diğer bir grup göğe çıkar."
34- imam Cafer Sadik (a.s):
"Hz. Hüseyin'i (a.s) en azından yılda bir defa ziyaret edin. Kim Hz. Hüseyin'in hakkına ârif olarak (onun imamet ve velayet makamini bilerek) ve hakkini inkar etmeden ziyaretine giderse, bunun cennetten başka bir karşılığı olmaz, ona bol rızık verilir ve hemen bir kurtuluş kapısı yüzüne açılır.
Allah, dört bin meleği Hz. Hüseyin'in (a.s) kabri için görevlendirmiştir. Onlar Hz. Hüseyin'e ağlar ve onu ziyaretçilerini evlerine kadar uğurlarlar. Ziyaretçi hastaladığında, ziyaretine giderler, öldüğünde ise, yanında bulunup ona Allah'tan bağış ve rahmet dileginde bulunurlar."
35- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):
"Kıyamet günü, Hz. Hüseyin ibn-i Ali'nin (a.s) ziyaretçilerinden olmayı istemeyen bir kimse kalmaz. Zira herkes Hüseyin'in ziyaretçilerine verilen mükâfatları ve Allah katinda olan üstünlüklerini görür."
36- imam Cafer Sadik (a.s):
"Kerbela sahibi olan Hüseyin (a.s) mihnet, üzüntü ve kederle mazlum ve susuz bir şekilde öldürüldü. Hüseyin'in (a.s) kapısına gelip orada dua ederek Hüseyin'i (a.s) vesile kilmakla Allah'a yakınlaşan bir mihietlinin, kederlinin, günahkârın, susuzun ve dertlinin üzüntüsünü gidermek,
isteğini vermek, günahını bağışlamak, ömrünü uzatmak ve rızkını bol kılmak Allah Teâla'ya daha layıktır. Öyleyse ibret alın ey basiret sahipleri. "
37- İmam Cafer Sadık (a.s):
"Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Hz. imam Hüseyin'i (a.s) kucağına alınış ve onu
ğüldürüyordu. Resulullah'in zevcesi olan Ayşe dedi ki: "Bu çocuğu ne kadar da seviyorsun, şaşıyorum doğrusu!" Resulullah {s.a.a) şöyle buyurdu : "Vay olsun sana, nasil onu sevmem ve ona ilgi duymam? 0 benim kalbimin meyvesi ve gözümün nurudur.
Bil ki, ümmetim onu öldürecektir. Her kim ölümünden sonra onu ziyaret ederse, Allah-u Teâla benim yapmış olduğum hac amellerimden bir hac sevabi ona yazar."
Ayşe şaşkınlıkla, "Senin yapmış olduğun haclardan bir hac sevabi mi?" diye sorunca, Resulullah (s.a.a) "Yaptığım haclardan iki hac sevabi" buyurdu. Ayşe "İki hac mi?" diye sorunca, Resulullah "Evet, hatta dört hac" buyurdu.
Bo'ylece Ayşe hep şaşkınlığını dile getiriyor, Resulullah (s.a.a) da artmyordu. Bu durum Resul-i Ekrem'in (s.a.a) hac ve ümrelerinden sayısı yetmişe vanncaya kadar devam etti."
38- Imam Cafer Sadik (a.s):
"Cennette Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve
Hz. Fatima (a.s) ile komşu olmak isteyen, Hz. Hüseyin'in (a.s) ziyaretini terketmemelidir."
39- İbn-i Abbas şöyle rivayet etmiştir:
"Hz. Ali (a.s) Sıffin savaşına ğittiğinde ben de onunla birlikteydim. Fırat nehri yanında bulunan Neyneva'ya vardığımızda durdu ve yüksek ses/e "Ey İbn-i Abbas, burayı tanıyor musun?" diye buyurdu. Ben "Hayır tanımıyorum ey Emir-el Mü'minin" dediğimde, şöyle buyurdu: "Eğer burayı tanısaydın benim gibi ağlamadan geçmezdin."
Hz. AH (a.s) bunu dedikten sonra ağlamaya başladı, öyle ki sakalı ıslandı ve ğöz yaşı ğöğsüne doğru akmaya başladı. Durumu böyle ğörünce, bizler de o hazretle birlikte ağladık. Daha sonra Hz. Ali (a.s) ağlar bir şekilde şu sözleri dile ğetirdi:
"Ah, ah! Benimle Ebu Süfyan oğullarının ne ilişiği vardır. Benimle küfür velilerinin ve Şeytan partisinin (grubunun) ne ilişiği vardır. Sabret ve sabırlı ol ey Eba Abdillah! Senin onlardan çektiklerinin aynısıyla baban da karşılaşmıştır."
40- İmam Cafer Sadık (a.s):
"Bir ğün Hz. Hüseyin (a.s), İmam Hasan'ı (a.s) ziyaret etmek amacıyla kardeşinin evine ğitti. Kardeşine baktığında, ağlamaya başladı. Hz. Hasan (a.s) kardeşine "Ne oldu, niçin ağlıyorsun?" diye sorunca, İmam Hüseyin (a.s) şöyle dedi: "Sana yapılan zülme, başına getirilenlere ağlıyorum."
Hz. Hasan (a.s) ise "Bana yapilan ancak ölümüme sebep olan zehirin verilmesidir." dedi "Ama (bunu bil ki) senin günün gibi hiçbir gün yoktur ey Eba Abdillah!
Ceddimiz Hz. Muhammed'in (s.a.a) ümmetinden olup, Islam dinine mensup olduklarim sanan otuz bin kişinin seni öldürmek, Hürrmetini ayaklar altına almak, çocuklarınla kadınlarını esir almak ve mahni yağmalmak için saldırdıkları gün daha da ağırdır. Işte bu zaman Beni Ümeyye lanetlenecek, yer, gök ve dünyada bulunan her şey sana ağlayacaktır."
3. Bölüm
EHL-I SUNNET KITAPLARI VE İMAM HÜSEYİN'E (a.s) AĞLAMAK
Bizim Yolumuz, Peygamberimizin Yoludur.
EHL-İ SÜNNET KİTAPLARI VE İMAM HÜSEYİN'E (A.S) AĞLAMAK
1- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Ben sizlerin içinde iki değer biçilmez şey bırakıyorum, bunların biri diğerinden daha büyüktür; benden sonra bunlara sarılırsanız sapıklığa düşmez-siniz. Bunlardan biri Allah ipi mesabesinde olup gökten yere uzatılmış Allah'ın kitabı Kur'an'dır, diğeri ise itretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Benden sonraki bu iki halefime nasıl davranacağınıza bakın."
2- Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Allah-u Teâla cenneti, benim Ehl-i Beyt'ime zulüm ve ihanet edenlere, sövenlere, onlarla savaşanlara ve itretimi inciterek bana eziyette bulananlara haram kılmıştır."
3- Enes ibn-i Malik, Resulullah'm (s.a.a) ona şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Ey Enes, Allah bu gece bana Kevser'i ata etti (bağışladı); uzunluğu altı yüz yıllık bir mesafe, genişliği ise doğu ve batinin genişliği kadardır. Benden once (ya Enes) kimse ondan içemez. Bana verdiği ahdi bozarak sözünde durmayanlar, itretimi korkutan ve Ehl-i Beyt'imi öldürenler Kevser havuzunun suyundan icemezler."
4- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Her kim benim gibi yaşamak, ölümüm gibi ölmek ve Allah'ın bana vadettiği Adn cennetine girmek istiyorsa, benden sonra Ali'yi kendine veli edinsin, dostunu dost edinsin ve benden sonraki imamlara uysun. Onlar benim toprağımdan yaratılmış, ilim ve düşünceden rızıklanmış hanedammdırlar.
Ümmetimden onların üstünlüklerini inkâr edenlere ve akrabalık bağımı onlar hakkinda gözetmeyenlere yazıklar olsun ve Allah benim sefaatimi onlara nasib etmesin."
5- Siinen-i ibn-i Mace kitabinda Ibn-i Mes'ud'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Bir ğün ashapla Resul-i Ekrem'im yanına ğittiğimizde, Resulullah (s.a.a) sevinç dolu ğüler bir yüzle bizlerin yanma geldi ve bizlerle konuşmaya başladı. Sorduğumuz her soruyu tarn bir itina ile cevaplıyordu.
Bu sırada Resulullah'ın ğözü oradan ğeçen ve içlerinde Hasan ile Hüseyin'in de bulunduğu Beni Haşim ğençlerinden bir ğruba ilişti. Onları ğörür ğörmez ğözleri yaşardı ve ağlamaya başladı. "Ya Resulallah, size birden ne oldu, yüzünüzde üzüntü belirtileri yoktu, halinizin değişmesinin sebebi nedir?" diye sorduğumuzda, şöyle buyurdu:
"Biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki Allah, dünyaya karşı bizim için ahireti seçmiştir. Bilin ki, benden sonra Ehl-i Beyt'im ölüm, sürgünlük, dağınıklık ve çeşitli belalarla karşılaşacaktır..."
6- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Hüseyin bendendir ben de Hüseyin'den, Hüseyin'i seveni Allah sever. Hüseyin Peygamber torunlarından bir torundur."
7- Selman-i Farisi, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
"Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever; Allah'i seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a
buğzeder, kendisine buğzedeniyse Allah, cehenneme atar... Bunlar benim ve kızımın çocuğudurlar. Allah'ım, ben onlari severim, sen de onlari ve onlari sevenleri sev."
8- Ibn-i Ebi Ziyad şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.a), zevcesi Ayşe'nin evinden çıkıp, kızı Hz. Fatima'nin (a.s) evinin önünden ğeçerken oğlıı İmam Hüseyin'in ağladığını duydu. Cenab-ı Fatıma'ya (a.s) "Bilmez misin ki Hüseyin'in ağlayışı beni incitir." diye buyurdu."
9- Ayşe, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bir gün asla yanıma gelmeyen bir melek ziyaretime gelerek, "Senin bu oğlun Hüseyin öldürülecektir, istersen onun öldürüleceği yerin toprağını sana ğöstereyim." dedi. Daha sonra elini uzatarak (kan rengi) kırmızı bir toprak çıkartıp bana gösterdi."
10- Ibn-i Abbas, Allah Teâla'nın Resulullah'a (s.a.a) şöyle vahyettiğini naklediyor:
"Yahya ibn-i Zekeriyya'nın kanı için yetmiş bin kişi öldürdüm; Hüseyin'in katli içinse bunun iki misli kişi öldüreceğim."
11- Celaleddin Siyutî, Ibrahim ve Zeyd ibn-i Ziyad'dan nakletmiştir ki:
"Gökyüzü yalnız Hz. Yahya peygamber (a.s) ve Imam Hüseyin (a.s) için ağladı. Ağlaması ise onda bulunan kırmızılıktır. Hz. Yahya (a.s) öldürül-düğünde, gökyüzü kırmızılaştı ve gökten kan damladı; Hz. Hüseyin (a.s) de öldürüldüğünde, gökyüzü kırmızılaştı."
12- İmam Cafer ibn-i Muhammed (a.s):
"Hz. Hüseyin'in (a.s) kabri etrafında dört bin melek (bir başka rivayete göre ise yetmiş bin melek) toza bulanmış ve mahzun bir halde kıyamete kadar Hz. Hüseyin'e (a.s) ağlayacaklar."
13- Esma bint-i Ümeys şöyle naklediyor:
"Ben Fatıma (a.s) oğulları Hasan ve Hüseyin'in ebesiydim. Hz. Hasan dünyaya ğeldiğinde... (Hz. Hasan'ın (a.s) doğumu ile ilğili bir kaç şeyi dile ğetirdikten sonra şunları ekliyor:)
Hz. Hüseyin (a.s) dünyaya ğeldiğinde, Resulullah (s.a.a) yanıma ğelerek "Ey Esma, çocuğumu bana getir." diye buyurdu. Ben Hüseyin'i beyaz bir kundağa sararak Resulullah'a (s.a.a) verdim. Resul-i Ekrem (s.a.a) sag kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra, Hüseyin'i bana verdi ve ağlamaya başladı.
Esma diyor ki: "Resulullah'a (s.a.a) "Anam, babam sana feda olsun ey Allah'm Result), ağlamanızın sebebi nedir?" diye sorduğumda, alemlere rahmet olarak ğönderilen Peyğamber "Bu çocuğuma (ağlıyorum)" diye cevap verdi. "Bu çocuk dünyaya daha yeni geldi" diyen Esma'ya, Hz. Peygamber "Ey Esma, bu yavrumu zalim ve azgm bir grup öldürecektir.
Allah-u Teâla benim şefaatimi onlara nasib etmesin." diye cevap verdi. Daha sonra "Ey Esma, bunu kızım Fatıma'ya söyleme, çünkü o daha yeni doğum yapmıştır (ve bu haberi duymaya hazirlikli değildir.)" buyurdu."
14- Hakim Nişaburî şöyle rivayet etmiştir:
"Ümm-ül Fazl Resulullah'ın (s.a.a) yanina gelerek "Ey Allah'm Resulü, dün kötü bir riiya gördüm." dedi. Peyğamber ne ğördüğünü sorunca, Ümm-ül Fazl "Çok kötü bir rüya gördüm.
Sanki senin bedeninden bir parça kesilip benim eteğime bırakılıyordu." diye anlattığında, Resulullah (s.a.a) "Çok iyi bir rüya görmüşsün." dedi. "Inşaallah kızım Fatıma yakinda bir erkek çocuğu dünyaya getirecek ve o çocuk da senin eteğinde büyüyecek (sen onun dadısı olacaksin)."
Böyle de oldu. Hz. Fatıma, Hüseyin'i dünyaya getirdi ve onun dadılık iftihanm bana verdiler. Bir
ğün Hüseyin'i Resulullah'ın (s.a.a) yanına ğötürdüm ve onun kucağına verdim. Aniden Hz. Peyğamber'in yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığmı ğördüm. "Ya Resulallah, annem-babam sana feda olsun; size ne oldu? (Niçin ağlıyorsunuz?)" diye sorduğumda şöyle buyurdu:
"Cebrâil şimdi yanıma gelerek, ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi. Cebrâil'e "Bu çocuğumu mu (öldürecekler)?" diye sorduğumda, "Evet" dedi. Daha sonra Hüseyin'in katligâhından kan renginde bir avuç toprak bana getirdi."
15- Harezmî önceki hadisi naklettikten sonra, Ümm-ül Fazl'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ben Hüseyin'i (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) nezdine ğötürdüğümde, onu benden alıp ağlamaya koyuldu ve bana onun ölümünü haber verdi."
Ümm-ül Fazl devamında şunları ekledi: "Cebrâil bir ğrup melekle kanatları açık bir halde Resulullah'ın (s.a.a) yanına ğelip, hepsi Hz. Hüseyin'in musibetine ağladılar. Cebrâil, Hz. Hüseyin'in şehit düşeceği yerin toprağından bir avuç ğetirmişti ki etrafa misk kokusu saçıyordu.
Bu toprağı Peyğamber'e verdiğinde, "Ey Allah'ın Habibi, bu oğlun Hüseyin'in üzerinde şehit düşeceği topraktandır. Allah'ın rahmetinden uzak düşen bir grup Kerbela denen yerde oğlunu şehid edeceklerdir." dedi.
Hz. Peygamber de "Ey benim dostum Cebrâil, benim ve kızım Fatima'nin oğlunu katleden grup acaba kurtuluşa erer mi?" diye sordu. Cebrâil "Hayır, Allah onları (bu yaptıklarından sonra) birbirlerine düşürecek ve ömür boyu kalp ve dilleri arasmda ayrilik ve nifak birakacaktir." dedi."
(Bilindiği kadarıyla bu, Islam tarihinde Imam Hüseyin için Resulullah'ın evinde düzenlenen ilk yas töreniydi. Dünya, o güne kadar daha yeni doğmuş bir çocuğa sevinç yerine üzüntü duyulmasına, göz aydınlığı yerine ölüm haberi verilmesine ve öleceği yerin toprağı hediye getirilip, ağlanılmasına şahit olmamıştı.
Demek ki Hz. Hüseyin'in doğum günü, Allah indinde başka bir özellik taşıyordu. Allah, bu günü Resulullah'a (s.a.a) ve onun tertemiz Ehl-i Beyt'ine hüzünlü ve musibetli bir gün kılmıştır.)
16- Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i Hübab'dan şöyle rivayet ediyor:
"Cebrâil Hz. Peyğamber'in yanında olduğu bir sirada, Hasan ve Hüseyin Resulullah'ın yanma gelerek Hazretin mübarek sırtına çıkıp onunla oynamaya başladılar. Resul-i Ekrem (s.a.a), anneleri Fatıma'ya (a.s) "Niçin bunları bir şeyle meşgul etmiyorsun?" dediğinde, Hz. Fatıma onlan aldı, ama çok ğeçmeden çocuklar annelerinden ayrılıp, Hz. Peygamber'in yanma gelerek onunla tekrar oynamaya başladılar.
Resulullah (s.a.a) onlan kucağına aldı ve dizleri üzerine oturttu. Bu sırada Cebrâil arzetti: "Ey Allah'ın Resulü, yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum." Peyğamber Cebrâil'e "Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki güzel (fesleğen) gülleridir." diye cevap verdi.
Cebrâil Hüseyin'e işaret ederek şöyle dedi: "Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir." Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla ğeri döndü ve Resulullah'a "Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir." dedi. Hz. Muhammed (s.a.a) toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının "Kerbela" olduğunu söyledi."
"Hz. Hüseyin (a.s), musibetlere uğrayacağı ve düşmanları tarafından etrafı sarılacağı yere vardığında, yanına yakın bölğede yaşayan birisini ğetirdiler. Hz. Hüseyin o şahıstan bulundukları yerin ismini sorduğunda, "Kerbela" cevabını aldı.
Hz. Hüseyin (a.s) "Allah Resulü'nün buyruğu doğrudur. Burası hüzün ve bela yeridir." diye buyurdu. Daha sonra ashabına hitap ederek şöyle buyurdu: "İnin artık, sefer yükümüzü indireceğimiz ve kanlarımızın döküleceği yer burasıdır."
17- İbn-i Sa'd, Ayşe'den şöyle rivayet etmiştir:Resulullah'in (s.a.a) uyuduğu bir sirada, Hüseyin içeriye ğirdi ve Resul-i Ekrem'e (s.a.a) doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullah'tan (s.a.a) uzaklaştırıp, işimin başına döndüm.
Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşınca, Hz. Muhammed (s.a.a) ağlar bir şekilde uyandı. Ben "Niçin ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu?" diye sorduğumda, "Cebrâil bana Hüseyin'in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allah'ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir." diye buyurdu.
Daha sonra Resulullah (s.a.a) elini açtığında (ince kum) toprağı ğördüm. Resulullah (s.a.a) bana hitaben buyurdu ki: "Ey Ayşe, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyin'i ümmetimden kim öldürecek?"
18- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor:Taberanî Ebu Ümame'den Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kendi zevcelerine Hz. Hüseyin'i (a.s) ağlatmamaları hususunda tembihte bulunmuş olduğunu naklediyor. Ravi şöyle rivayet ediyor:
"Resulullah (s.a.a) Ümm-ü Seleme'nin evinde iken Cebrâil nazil oldu. Peyğamber, Ümm-ü Seleme'ye hiç kimsenin içeriye girmemesini emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi ve Resulullah'ı odada görünce içeri girmek istedi. Ümm-ü Seleme, Peygamber'in torununu kucağına alarak bir takım sözlerle meşgul edip içeri ğirmesine enğel olmak istedi. Fakat Hüseyin'in şiddetli ağlamasıyla karşılaşınca, onu bıraktı ve Hüseyin Peyğamber'in olduğu odaya ğirerek kucağına oturdu.
Cebrâil, Resul-i Ekrem'e (s.a.a) "Senin ümmetin bu çocuğunu öldürecektir" diye arzetti. Peyğamber "Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?" diye sorduğunda, Cebrâil (a.s) "Evet, onu öldürecekler" dedi.
Daha sonra bir avuç toprağı Resulullah'a (s.a.a) ğöstererek Hüseyin'in ölüm yerinden haber verdi. Hz. Peyğamber Hüseyin'i bağrına basarak hüzünlü bir halde dışarıya çıktı.
Resulullah'ın bu halini ğören ve çocuğu içeri bıraktığından dolayı kızğın olduğunu zanneden Ümm-ü Seleme "Ya Resulallah, senin yoluna feda olayım. Gerçi siz kimseyi içeriye almamamı söylemiştiniz, ama sizin bizden bu çocuğu ağlatmamamızı istediğinizden dolayı onu içeriye aldım." dedi.
Hz. Peyğamber (s.a.a) onun cevabını vermeden ashabının yanına ğiderek "Benim ümmetim bu çocuğumu (Hüseyin'i) öldürecektir." diye buyurdu.
Ashabın içerisinde bulunan Ebu Bekir ve Ömer "Ya Resulallah, mü'min oldukları halde mi onu öldürecekler?" diye sorduklarında, Hz. Peyğamber, Hüseyin'in şehid düşeceği toprağı onlara ğöstererek "Evet, bu toprak da onun üzerinde şehid düşeceği topraktır." diye buyurdu."
19- Ayşe şöyle rivayet etmiştir:"Resulullah'a vahyin ğeldiği bir sirada, Huseyin ibn-i Ali içeri ğirdi ve sıçrayarak kendisini Resulullah'ın omuzuna attı. Cebrâil "Ey Muhammed, bunu seviyor musun?" dedi.
Resulullah (s.a.a) "Nasil sevmem, o benim çocuğumdur" dediğinde, Cebrâil "Senden sonra ümmetin onu öldürecektir." dedi. Sonra Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve "Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)'dir." dedi.
Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra "Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in Taff denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden sonra ümmetim saptırılacaktır." dedi.
Sonra aglayarak ashabimn yanina gitti. Onlarin arasında AH, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve Ebuzer de vardi. Onlar aceleyle Resulullah'm yanina gelerek "Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?" dediler. Resulullah "Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in benden sonra Taff denilen yerde şehid edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek mezarimn orada olacağını bildirdi." dedi."
20- Sabit, Enes ibn-i Malik'den şöyle naklediyor:"Yağmur meleği Peygamber'in yanina gelmek için Allah tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi.
Resulullah (s.a.a) Ümm-ü Seleme'den bu melekle konuştuğu sürede kimsenin içeri ğirmemesi için dikkatli olmasmi istedi. 8u sırada (Resulullah'ın (s.a.a) yağmur meleği ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye ğirdi ve Peyğamber'in yanına ğitmek istedi.
Ümm-ü Seleme enğel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun elinden kurtulup Resul-i Ekrem'in bulunduğu odaya ğirdi ve Resulullah'ın üzerine çıkarak oynamaya başladı.
Yağmur meleği Peyğamber'e (s.a.a) "O'nu seviyor musun?" diye sorduğunda, Hz. Muhammed (s.a.a) "Evet" diye cevap verdi. Melek arzetti ki: "Bil ki senin ümmetin onu katledecektir."
Daha sonra "O'nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana göstereyim." dedi ve (eliyle bir yere işaret ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak) ğetirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı."
Sabit diyor ki: "Sonraları biz oranın Kerbela olduğunu öğrendik."
21- Ümm-ü Seleme şöyle rivayet etmiştir:
"Bir ğün Resulullah (s.a.a) uyumuştu. Aniden üzğün bir şekilde uyandığını, elinde kırmızı bir toprağın olduğunu ve onu öptüğünü ğördüm. "Bu toprak nedir, ya Resulallah?!" diye sorduğumda, şöyle buyurdu: "Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in Irak'ta öldürüleceğini haber verdi. Öldürüleceği yerin toprağından bana getirmesini istedim. Işte bu, o yerin toprağıdır."
22- Ümm-ü Seleme'den şöyle rivayet edilmiştir:"Hasan He Hüseyin'in benim evimde Resulullah'la oynadıkları sırada, Cebrâil nazil oldu. Eliyle Hüseyin'e işaret ederek "Ey Muhammed, ümmetin bu çocuğunu öldürecektir." dedi."
Ümm-ü Seleme diyor ki: "Bu sırada Peygamber ağlamaya başladı ve Hüseyin'i bağrına basarak, bana hitaben şunu söyledi: "Bu toprak senin yaninda emanet kalsin." Daha sonra Peygamber (s.a.a) o topragi koklayarak, "Bu toprak bela ve musibet kokuyor." dedi."
Ümm-ü Seleme devamında şunları söylüyor:"Resulullah (s.a.a) bana "Ey Ümm-ü Seleme, bu toprak kan rengini aldığında bil ki Hüseyin, o toprak üzerinde şehit olmuştur." diye buyurdu."
Ravi diyor ki; "Ümm-ü Seleme o topragi bir cam kâsenin içine koyarak onu her gün koklar ve şöy/e derdi: "Ey toprak, senin kan rengini alacağın gün çok büyük bir gündür."
Bir başka hadiste de Ümm-ü Seleme'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Hüseyin'in (a.s) şehadete erdiği gece şu sözleri (şiir halinde) söyleyen birisinden duydum:"Ey cahillikleri yüzünden Hüseyin'i öldürenler,zelil olmak ve azaba düçar olmakla mujdelenin.Sizler lanetlenmişsiniz Davud'un oğlu (Süley-man'ın), Musa ve Incil sahibi (Isa'nin) diliyle."
Ümm-ü Seleme diyor ki:"Bunlan duyduğumda ağlamaya başladım ve cam kâsenin içindeki toprağın kan renğine dönüştüğünü ğördüm."
23- Ebu'l Müeyyid Harezmî şöyle naklediyor:"Hz. Hüseyin'in (a.s) doğumundan bir yıl ğeçtikten sonra on iki melek Resulullah'a (s.a.a) nazil olup şöyle dediler: "Kâbil'in, Hâbil'in başına getirdiği şeyin aynısı, oğlun Hüseyin'in başına gelecek, Hâbil'e verilen sevabın aynısı Hüseyin'e verilecek, Kâbil'e verilen azabın aynısı da Hüseyin'in katiline verilecektir."
Devamla şöyle diyor: "Gökteki bütün melekler, Resulullah'a (s.a.a) nazil olarak başsağlığı diliyor, Hüseyin'in (a.s) şehid düşeceği toprağı ona ğösteriyorlardı.
Resulullah (s.a.a) da şöyle dua ediyordu: "Ey Allah'ım, Hüseyin'e yardımda bulunmayanları zelil et, onu öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden mahrum kıl."
24- Yine Harezmî rivayet etmiştir ki:"Hz. Hüseyin'in (a.s) doğumunun II. yıldönümü-nde Resulullah (s.a.a) yolculuğa çıkmıştı. Bir süre sonra aniden durarak ağlar bir ğözle İstirca (İnna lillah-i ve inna ileyh-i raciun) ayetini okudu.
Sebebini soranlara "Cebrâil bana Fırat nehrinin kenarında bulunan Kerbela adlı yerde oğlum Hüseyin'in öldürüleceğini haber verdi." diye buyurdu. "O'nu kim öldürecektir?" sorusuna cevaben ise Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Yezid denen bir şahıs (onu öldürecektir). Orada bedeninin defnedilip, başının da armağan götürül-düğünü görür gibiyim. Allah'a andolsun ki Allah, oğlum Hüseyin'in başını görüp de sevineni nifaka düçar eder ve kalbiyle dilini ihtilafa düşürür."
Resulullah (s.a.a) bu yolculuğundan döndükten hemen sonra, üzğün bir halde camiye ğiderek, içlerinde Hasan ve Hüseyin'in de bulunduğu bir topluluğa hitaben, sağ elini Hz. Hüseyin'in başına koyup, başını ğökyüzüne doğru çevirerek şunları söyledi:
"Allah'ım, ben senin kulun ve peygamberin Muhammed'im ve bu iki çocuk da benim temiz itretimden ve neslimin seçilmişlerindendirler. Ey Rabb'im, Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in yardımcısız kalıp öldürüleceğinden haber verdi. Onun ölümünü benim için mübarek kıl, onu şehitlerin efendisi karar ver."
Ebu'l Müeyyid Harezmî devamında şunları naklediyor: "Camide bulunan halk, bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Bunu ğören Resulullah (s.a.a) onlara "Ağlıyorsunuz da, yardımcısı olmuyorsunuz!" diye buyurdu ve şöyle dua etti:
"Allah'ım, sen kendin onun velisi ve yardimcisi ol."
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
Enes ibn-i Haris Resulullah'm (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Benim bu oğlum -Hüseyin- Kerbela denen yerde öldürülecektir. Sizlerden o zamani idrak edenler, Huseyin'in yardimma koşsunlar."
Bunun üzerine hadisi rivayet eden Enes, Hz. Huseyin'in kiyam ettigini duyar duymaz o Hazret'in kervanına katılır ve Ebâ Abdillah-il Huseyin'le birlikte şehadet makamına erişir."
26- Muaz ibn-i Cebel şöyle naklediyor:
"Resulullah (s.a.a) rengi soluk bir şekilde bizim yammiza geldi ve buyurdu ki: "Ben geçmiş ve gelecek bütün insanların ilminin verildiği Muhammed'im. Aranızda olduğum müddetçe bana itaat edin, aranızdan göçtüğümde Allah'ın Kitabina sarihn; helalini helal ve haramini haram bilin.
Böyle yaparsanız ölüm sizleri güler yüzle ve rahatlıkla karşılar. Benden sonra fitneler karanhk gece parçaları gibi sizlere yüz çevirecektir.
Ilahi elçilerden (peygamberler ve imamlardan) bir kısmı gittiğinde, diğer bir kısmı onların yerini ahyordu, ama bilahere durum değişerek nübüvvetin yerini saltanat aldı. Allah'm rahmeti, nübüvveti (ilahî mesajları) olduğu gibi alıp doğru ve sağlam bir şekilde yerine getirenin üzerine olsun..."
Muaz diyor ki: "Resul-i Ekrem (s.a.a) onlan (sultanlan) hirer hirer saymaya başladı. Beşinciye yetişdiğinde buyurdu: "0 da Yezid'dir. Allah ona uğur ve bereket vermesin."
Sonra ğözleri yaşardı ve şöy/e devam etti: "Hüseyin'in şehadet haberini bana verdiler ve onun türbetinden (şehid düşeceği topraktan) bana getirip katilinin de kim olduğunu söylediler.
Allah'a andolsun ki, Hüseyin aralarında öldürül-düğü halde, öldürülmesini önlemeye çalışmayan insanların Allah, göğüsleri ve kalpleri arasına ihtilaf düşürür, kötülerini onlara musallat eder ve onları tefrikaya düçar eder."
Sonra devamla şöyle buyurdu:
"Ah! Ne de üzücüdür Al-i Muhammed'in durumu! Ne kadar ağırdır başlarına getirilecek iş, azizlerine yetişecek musibet; benim evladımı (Hüseyin'i) ve onun evlatlarını öldürecekler."
27-Hz. Ali(a.s):"Resulullah (s.a.a) bir ğün bizleri ğörmek için eve ğelmişti. Hazırladığımız yemeği ve Ümm-ü Eymen'in bize ğönderdiği bir kâse sütü ve bir kap hurmayi da yemek igin ortaya biraktik.
Resulullah (s.a.a) yedi, biz de yedik. Daha sonra (yemekten sonra) Hazret abdest alıp ellerini başına, yüzüne ve sakalma sürdükten sonra Kıble'ye doğru oturdu ve istedigi dualari etti. Sonra (yağmur ğibi) ğözyaşı dökerek kendisini üç defa yere vurdu. Biz yaptığı bu işin sebebini sormaktan çekiniyorduk.
Bu esnada Hüseyin, o Hazret'in omuzuna çıktı ve Resulullah tekrar ağlamaya başladı. Hüseyin durumu böyle ğörünce, "Anam, babam sana feda olsun (ya Resulallah), ağlamanızın sebebi nedir? Şimdiye kadar sizde şahit olmadığım bir davranış gördüm." diye sordu.
Hazret ise şöyle buyurdu: "Evladım, bu gün sizleri ziyaret etmekle o kadar sevindim ki, şimdiye kadar öylesine sevinmemiştim. Ama Habibim Cebrâil yanıma gelerek sizlerin ölümünüzü ve ölüm yerlerinizin değişik yerler olduğunu bana haber verdi. Işte bu haber beni çok üzdü. Allah'tan sizin için hayır ve iyilik dilerim."
28- Abdullah ibn-i Neci babasından (Neci'den) şöyle naklediyor:
"Hz. Ali (a.s) ile Sıffin savaşına ğidiyorduk. Neyneva denilen yere vardığımızda, Hz. Ali (şiddetle ağladı ve ğözünden akan yaşlar yeri ıslattı, sonra) şöyle seslendi: "Ey Eba Abdillah, Fırat nehri kenarmda sabirli ol. Sabirli ol ey Eba Abdillah!"
Neci diyor ki: " Meselenin ne olduğunu sorduğumuzda, AH (a.s) şöyle buyurdu: "Bir gün Resulullah'm (s.a.a) yanına vardığımda, onun ağladığını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü, Niçin ağlıyorsunuz, sizi ağlatan nedir?
Yoksa birisi mi sizi kızdırdı?" diye sordum. 0 da şöyle buyurdu: "Hayır, Cebrâil sen gelmeden biraz önce buradaydı ve Hüseyin'in Fırat nehrinin yanında şehid olacağı haberini verdi."
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Cebrâil bana "Onun (Hüseyin'in) türbetini görmek ister misin?" dediğinde, "Evet" dedim. 0 da elini uzatti ve bana bir avuç toprak verdi. Işte bu yüzden ağlıyorum."
29- Esbağ ibn-i Nübate ve Hasan ibn-i Kesir şöyle rivayet etmişler:
"Siffin savaşı yolculuğunda Neyneva denen yere vardığımızda, Hz. Ali'ye oranın Kerbela olduğu söylenince, (ağladı) "Bela ve üzüntü yeridir." diye buyurdu. Daha sonra eliyle bir yere işaret ederek "Burasi bineklerinden inip yiiklerini indirecekleri ve develerinin çökeceği yerdir." Başka bir yere de işaret ederek "Burasi da kanlarimn akıtılacağı yerdir." diye buyurdu.
Esbağ ibn-i Nübate kanaliyla aktanlan rivayette ise, Hz. Ali'nin (a.s) daha sonra şöyle buyurduğu yeralmıştır: "Resulullah'ın hanedanmdan bir grub bu alanda öldürülecek; onların haline yer ve gök ağlayacaktır."
30- Ibrahim Nahaî şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gün Hz. AH (a.s) camide ashabiyla birlikte oturmuşlardı. Bu esnada Hüseyin (a.s) içeri ğirip babasınm yanına oturdu. Hz. AH (a.s) elini onun başına koyarak herkesin duyabileceği bir şekilde oğluna hitaben şöyle buyurdu:
"Ey evladim, Allah-u Teâla kendi kitabında bazilarim kınayarak buyurmuştur ki: "Gök ve yer onlarin ardından aglamadi; onlara miihlet de verilmedi." Yavrucuğum, insanı yaratan ve tohumu çatlatan Allah'a andolsun ki, benden sonra sen öldürüleceksin; yer ve gök sana ağlayacaktır.
Bilin ki yer ve gök, Yahya ibn-i Zekeriyya ve oğlum Hüseyin'in dışında hiç kimseye ağlamamıştır."
31- Kunduzî Hanefî, Ebu Mihnef'den şöyle rivayet ediyor:"Hz. Hüseyin (a.s) Medine'den hareket etmeden önce son bir defa Resulullah'in (s.a.a) kabrinin ziyaretine gitti ve ağlayarak "Ey dedeciğim, ben zorla sana komşu olmaktan ayrihyorum.
(Bütün bu başıma gelenlerse) şarap içen ve her pislikten çekinmeyen Yezid'e biat etmediğimdendir." dedi. Bu esnada birden hafif bir uykuya daldı.
Uykusunda Resulullah'ı (s.a.a) ğördü. Resulullah (s.a.a) Hüseyin'i kucaklayıp ğözlerinden öptükten sonra şöyle buyurdu:
"Ey Habibim, yavrucuğum! Ben senin yakin bir zamanda Kerbela denen bir yerde kanina bulanmış olduğunu ve susuz bir halde başının enseden kesildiğini görüyorum. Senin düşmanların benim şefaatimi umut ediyorlar, ama Allah onlara bunu nasib etmesin.
Ey sevgili yavrucuğum, baban, annen, deden, kardeşin, amcan (Cafer-i Tayyar), babanın amcası (Hamza), halalarm ve teyzelerin hepsi seni arzulayıp özlemişler.
Ve bil ki, senin için cennette bir makam ve derece vardir ki ona, ancak şehadetle ulaşabilirsin..."
32- Rezin, Ensardan olan Selma isimli kadindan rivayet etmiştir ki:
"Bir gün Ümm-ü Seleme'yi ziyaret etmek amacıyla evine ğittim. İçeriye girdiğimde, (uykudan yeni uyandığını ve) ağladığını gördüm. Ben "Niçin ağlıyorsun, seni ağlatan nedir?" diye sorduğumda, "Biraz önce Resulullah'ı (s.a.a) rüyamda gördüm; başları, sakalları toz-toprak içindeydi." dedi.
"Ya Resulallah, sana ne oldu böyle?!" diye sorduğumda, "Biraz önce (Kerbela'daydım ve) Hüseyin'in şehid edilişine şahid oldum." diye buyurdu."
33- AM ibn-i Zeyd ibn-i Cez'an'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"İbn-i Abbas (Aşura ğünü) uykudan uyandığında, İstirca (Biz Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz) ayetini okudu ve "Andolsun Allah'a, Hüseyin öldürüldü." dedi. Yanındakiler "Hayır, nasıl böyle bir şey olur, nerden bunu söylüyorsun?" dediklerinde, Ibn-i Abbas şöyle dedi:
"Resulullah'ı rüyamda elinde bir kâse dolu kanla gördüm ki bana şöyle dedi: "Ümmetimîn benden sonra neler yaptığını bilmiyor musun? Oğlum Hüseyin öldürüldü. Bu da onun ve ashabmin kanlandir; ben şimdi o kanlan Allah'm huzuruna götürüyorum."
Ravi diyor ki: "Biz ibn-i Abbas'ın dediği ğünün tarihini ve saatini yazdik. 24 gün ğeçmeden Hz. Hüseyin'in (a.s) aym gun ve aym saatte öldürüldüğü haberi Medine'ye ulaştı."
34- Ibn-i Abbas (r.a):"Hüseyin öldürüldüğünde, gökten kan yağdı, gökte görülen kırmızılık da onun katledildiği gün görüldü; ondan önce görülmemişti. Hüseyin'in şehadet günü dünyanın her yerinde, kaldırılan her taşın altında kan bulundu."
Taben de Ümm-ü Seleme'den rivayet etmiştir ki:"Hz. Hüseyin'in öldürüldüğü gün, cinler ağıt yakıp, ona ağladılar ve o gün bizlere gökten kan yağdı."
35- İbn-i Hacer-i Haytemîşöyle naklediyor:"Kerbela esirleri ile şehitlerin kesik başlarını Şam'a götürmekle görevlendirilen Yezid'in askerleri, vardıkları her menzil ve durakta Hz. Hüseyin'in mübarek başını bir mızrağa saplayarak koruyorlardı.
(Bir gün konaklamak için menzil bulamayınca, sahrada bir manastır gördüler ve geceyi geçirmek için o manastıra yüz tuttular.) Manastırda ibadetle meşgul olan rahip, onları yanlarındaki mızrak ve süngülerin ucuna dizilmiş kesik başlarla görünce, hayretle esirlerin ve başların kime ait olduğunu onlara sordu.
Esirlerin ve kesik başların kimler olduğunu anlattık-larında, rahip onlara "Ne kadar da kötü insanlar-mışsmız sizler, size on bin dinar para verirsem, o basin bu gece benim yanimda kalmasma izin verir misiniz?" dediğinde "Evet, niçin olmasın?" dediler.
Rahip Hz. Hüseyin'in (a.s) başını alıp yıkadı, temizledi ve bagrina basarak sabaha kadar ağladı. 0 gece Hz. Hüseyin'in başından gökyüzüne saçan nurları görünce de müslüman oldu. Sabah olduğunda, askerler toparlanıp gitmek istediklerinde, o da manastmndan çıkarak Ehl-i Beyt'e katıldı ve ömrünün sonuna kadar o hanedanın hizmetçisi oldu."
36- Yine Haytemî rivayet etmiştir ki:"Esirler ve şehidlerin mizraklara dizilmiş kesik başları Şam'a ğetirildiğinde, Hz. Hüseyin'in mübarek başları, bir tabak içinde zaferlerini kutlamak amacıyla hayli kalabalık bir topluluk tertipleyen Yezid'in önüne ğetirilip konunca,
yabancı ülkelerin elçileri ve hatta kafirlerin bile bulunduğu bir mecliste Yezid elindeki değnek ile Hz. Hüseyin'in başını oynatıyor, dudaklarına vuruyor ve zafer sevincini dile getiren şu (küfrüne delil olan) şiirleri okuyordu:
"Keşki Bedir'de bulunan büyüklerim sağ olsalardi da bu hâli görselerdi
Ve sonra da bana, sevinerek, elin vâr olsun diye seslenselerdi.
Toplumun ulularını öldürdük, Bedir savaşının öcünü aldık;
Haşimoğulları saltanatla oynadılar; yoksa ne gelen bir haber var, ne de inen bir vahiy.
Ben de anamın oğlu olmayayım, Ahmed oğullarının yaptıkları işlerin öcünü almazsam."
Mecliste hazır bulunan Kayser elçisi ve Roma temsilcisi, Yezid'in kendi peygamberlerinin torununa yaptığı bunca ihanet ve küstahlıkları görünce, şaşkınlığını içeren bu sözleri demekten kendini alamadi:
"Ey Yezid, biz hıristiyanlara göre, adaların birinde bulunan bir manastırda Hz. Isa'nın bineğine ait bir tırnak bulunmaktadır. Bizler Hz. Isa'ya olan saygımızdan her yıl onun ziyaretine gider, sizin Kâbe'ye verdiğiniz önemin aynısını bizler ona veririz.
(Ama sizlerse peygamberinizin kızının oğluna bu hakaretleri yapıyor ve onu feci bir şekilde öldürüyorsunuz). Ben şehadet ederim ki sizler batıl üzeresiniz."
Mecliste bulunan başka zımmî bir ğayr-i müslim de Yezid'e hitap ederek şöyle dedi:
"Ey Yezid, benimle Davud peygamber arasmdan yetmiş nesil geçmiştir; Yahudîler hâla bana saygı duyarlar, Hürrmetimi gözetirler. Ama sizler heniiz dün ölen peygamberinizin oğlunu öldürüyorsunuz! (Bu neden böyle?)"
(Rivayetlerde olduğuna göre, bu sözleri söyleyen Yahudî hemen orda müslüman olur ve Yezid ile yaptığı tartışmadan sonra Yezid'in emriyle ölüm emri verilir ve acımasızca öldürülür. Böylece daha yeni müslüman olan bu insan da Kerbela şehidleri kervanına katılır. Allah ona rahmet eylesin.)
37- Ebu Mihnef, Beşir ibn-i Hazlem'den şöyle rivayet ediyor:
"Kerbela esirleri ile Medine'ye yaklaştığımızda, Imam Zeyniilabidin (a.s) gidip Medine halkina haber vermemi buyurdu. Ben Medine'ye girdim ve şöyle dedim: "Ey müslümanlar, AH ibn-i Hüseyin kardeş-leri ve halalan ile birlikte buraya geliyorlar."
Bunun üzerine kadınlar yüzlerini tırmalayıp yanaklarına vurarak ağladılar ve üzüntülü bir şekilde evlerinden dışarıya çıktılar. Şehirde kimse kalmadı. Herkes dışarı çıkıp ağlıyor ve sızlıyordu."
Vakidî devamında şöyle rivayet etmiştir:"İçlerinde Ebu Talib'in oğlu Akil'in kızı Zeyneb de vardı. Yüzünü açmış ve hep "Ya Muhammed, ya AH, ya Hasan, Hüseyin'im, kardeşlerim" deyip ağlıyordu. Bir müddet ağladıktan sonra sustu ve şu şiiri okudu:
"Cevabınız ne olacak acaba, (kıyamet günü) Peygamber size sorarsa;
Sizler son ümmet olarak neler yaptınız;
Benim evladıma ve Ehl-i Beyt'ime?
Acaba sizlerden ahd-ü peyman alınmamış mıydı; sizlerde ahde vefa etmek yok mu?
Benim zürriyetlerim, çocuklarım ve amca oğullarım telef oluyor, hakları payümal ediliyor;
Bazıları esir alınmış, bazıları ise kana bürünmüş ölüler.
Bana vereceğiniz karşılık bu olmamalıydı, sizlere yaptığım nasihat ve tavsiyelerden sonra,
Aranızda bıraktığım zürriyetim hususunda (sizlere iyi davranın dedim ama) sizler onlara kötü davrandınız."
Daha sonra Ebu Mihnef şöyle naklediyor:
"(Halk toplandıktan sonra) Imam Zeynulabidin (a.s) elindeki bir mendil ile göz yaşlarını silerek çadırdan dışarıya çıktı, kürsiye oturup Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, hamdolsun Allah'a ki, bizleri Islam'ı savunmak yolunda büyük musibetlere ve belalara düçar kıldı. Bizim musibetimiz İslam'da büyük bir gedik açmış ve halkın arasında acı bir olay olmuştur.
Babam Hüseyin, ehl-i beyti ve ashabı şehadete ulaştılar. Kadın ve kızları esir edildiler. Onun başını mızrağın başına geçirerek şehir şehir gezdirdiler. Bu, tarihte eşi olmayan acı bir olaydır.
(Hangi göz ona ağlamayacak?) Halbuki onun şehadetine yedi kat gök, dalgalı denizler, tüm yeryüzü, ağaçlar, denizlerdeki balıklar, Allah'ın mukarreb melekleri ve tüm gök sakinleri ağladılar.
Hangi kalp unun ölümüne mahzun olmaz ve parçalanmaz?
Ey insanlar, hiçbir suçumuz olmadan, hiçbir kötülük işlemeden ve Islam'a herhangi bir darbe vurmadan evimizden, yurdumuzdan uzaklaştırılıp, kovulup, dağıtıldık.
Andolsun Allah'a, eğer Resul-i Ekrem (s.a.a) biz Ehl-i Beyt'in hakkında yaptığı (bunca iyi) tavsiyelerin yerine bizimle savaşılmasını emretseydi, bu yaptıkları cinayetlerden fazlasını yapamazlardı. Ve gerçekten biz Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz."
38- Hz. AM (a.s), Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:"Kıyamet günü Arş'ın içinden biri mahşerdekilere seslenerek şöyle diyecek: "Ey kıyamet ehli, gözlerinizi kapatın;
Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma geçecektir." Sonra Fatıma elinde oğlu Hüseyin'in kanlı gömleği ile mahşere gelir ve Arş'a asılarak Allah'a "Sen âdil ve cabbar olan Allah'sın, benimle oğluınu öldürenlerin arasında hükmet." diye şikayette bulunur.
Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu:
"Andolsun Kâbe'nin Rabb'ine ki Allah, kızım Fatıma'ya hakkı vererek (zalimlere) hükmünü gösterecektir. Daha sonra kızım Allah'a yönelerek "Ey Allah'im, benim şefaatimi oğluın Hüseyin'in musibetlerine ağlayanlar hakkinda kabul buyur." diye istekte bulunacak ve Allah-u Teâla da onun şefaatini Hüseyin'e ağlayanlar hususunda kabul edecek (ve böylece onları cennete yerleştirecektir.)"
39- İmam Şafiî'nin Ehl-i Beyt'in mazlumiyetini içeren şu şiirleri okuduğu rivayet edilmiştir:
"Günlerin geçmesiyle onlara yapilanlar uykumu kaçırmış, saçımı ağartmıştır. Dünya, Al-i Muhammed için (karşılaştıkları musibetlerden dolayı) sarsıldı, dağların sertliği bile onlar için eridi.
Bazıları hoşlanmasa dahi, birileri ulaştırsın benden taraf Hüseyin'e bir mektup (mesaj). (0 Hüseyin ki) suçsuz yere öldürülmüş, gömleği Erguvan suyuyla boyanmış, kınalanmış sanki. (Erguvan; eflatunia kirmizi arasi renkte çiçek açan bir süs ağacıdır.)
Nasıl olur da Al-i Haşim'den (peygamberliğe) seçilene, salat-u selam ve rahmet okuyoruz, ama çocuklarına eziyetler ediyor, incitiyoruz onları. Doğrusu bu çok tuhaf ve şaşılacak bir şeydir.
Eğer benim günahım Al-i Muhammed'i sevmekse, bu bir günahtır ki, ondan tövbe etmem. (Zira) kıyamet gününde bana şefaat eden onlardir; bana gore onlara buğzetmek aslında günahtır."
Hakim Nişaburî'nin nakline ğöre de, ülemadan birisi Hz. Hüseyin'in (a.s) mateminde şu şürleri okumuştur:
"Ey Muhammed'in kızının oğlu, senin başını kana bulanmış bir halde getirdiler.
Seni öldürmekle ey peygamberin oğlu, âşikare ve bilerek sanki Resulullah'ı öldürdüler.
Seni susuz öldürdüler, öldürdüklerinde de hakkında inen Kur'an ve ayetleri hususunda düşünmediler.
Sen öldürüldün diye (semaya) Tekbir sedalarını yükselttiler, oysa seni öldürmekle Tehlil (La ilahe illellah) ve Tekbiri öldürdüler."
40- Zemahşerî "El Keşşaf" kitabında "De ki: Ben buna (risaletime) karşılık sizden akrabami (Ehl-i Beyt'imi) sevmenizden başka bir ücret istemi-yorum." (Sura/23) ayetinin tefsirinde Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere ölürse, şehid olarak ölmüştür.
Bilin, her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere ölürse, bağışlanmış bir halde ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere ölürse, tövbe ederek ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, imanını tamamlamış mü'min olarak ölmüştür.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed sevgisi üzere ölen kimseyi, öldüğünde ilk olarak ölüm meleği, daha sonra da Nekir ile Münker cennetle müjdeler.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed sevgisi üzere ölen kimse, gelinin bezenip güvey evine götürüldüğü gibi cennete götürülür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere ölürse, kabrinde cennete doğru iki kapı açılır.
İyi bilin ki Allah, Al-i Muhammed sevgisi iizere ölen kimsenin kabrini meleklerin ziyaretgâhı kılar.
Ve iyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed buğzu (düşmanlığı) üzere ölürse, kıyamete gözlerinin arasına "Allah'ın rahmetinden uzak ve umudu kesilmiştir" yazılmış bir halde gelecektir.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed buğzu üzere ölen kimse kâfir olarak ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed'e buğzederek ölürse, cennet kokusunu asla alamaz."
"Vâris Ziyareti"
Burada sözlerimize, bu ilahî insana hitaben "Vâris Ziyareti"nde yer a
4
n şu sözlerle son veriyoruz:
Selam olsun sana ey peygamberlerin varisi Hüseyin.
Selam olsun sana ey Muhammed Habibullah'm varisi.
Selam olsun sana ey Emir-el Mii'minin Veliyyullah'in varisi.
Selam olsun sana ey Muhammed Mustafa'nin torunu.
Selam olsun sana ey Ali Murtaza'nın oğlu.
Selam olsun sana ey Fatıma-ı Zehra'nın evladı.
Selam olsun sana ey Hatice-i Kubra'nin torunu.
Selam olsun sana ey Allah'a intisab edilen şehid, ey Allah'a intisab edilen şehidin oğlu ve ey intikamı alınmayan şehid.
Şehadet ederim ki, sen namazı ayakta tuttun, zekât verdin, iyilikleri emrettin, kötülüklerden nehyettin ölünceye dek Allah'a ve Resul'üne itaat ettin.
Allah lanet etsin seni öldüren zümreye. Allah lanet etsin sana zülmeden zümreye. Allah lanet etsin bütün bunları duyup da razı olan zümreye.
Ey Mevlam, Ey Ebâ Abdillah, şehadet ederim ki yüce sulblarda ve pâk rahimlerde bulunan bir nur idin sen. Cahiliyet devri, kirlilikleriyle seni kirletmedi ve kirli elbiselerini giydirmedi sana.
Şehadet ederim ki sen, dinin direklerinden ve iman ehlinin rükünlerindensin.
Şehadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, pâk, hidayete erişmiş ve halkı doğru yola hidayet eden bir imamsın.
Şehadet ederim ki, evlatlarından imam olanların hepsi takva nişaneleri, hidayet bayrakları, sağlam kulp ve insanlara hüccetindirler.
Allah'ı, meleklerini, peygamberlerini ve elçilerini şahid tutuyorum ki, ben size ve döneceğinize (rec'at edeceğinize) inanmışım.
Amelimin sonuçlarına ve dinimin ahkamına yakinim vardır. Kalbim kalbinize bağlıdır, amelim amelinize tabidir.
Allah'ın salat ve selamı üzerinize, ruhlarınıza, cesetlerinize, cisimlerinize, aşikâr ve gizlinize,zahir ve batınınıza olsun."
Ve selam olsun "Kurtuluş Gemisi" olan Huseyin'in gemisine binenlere ve "Hidayet Çerağı" olan Hüseyi-n'in yolunu takip edenlere; Hüseyin'e ağlayanlara, ağlatanlara, hüzünlenip sızlayanlara.
Selam olsun Hüseyinîlere; Yezidîlere karşı mücade-le verenlere, kan verip şehid düşenlere, Kerbela mesajını cihana duyuranlara.
"Her Yer Kerbela ve Her Gün Aşura" inancıyla zalimlerin canına korku salanlara, Hüseyin aşkıyla doğanlara, yaşayanlara ve ölenlere selam olsun...