101- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu Hatice'den
şöyle nakleder: "Benim de yanlarında olduğum bir sırada
Beşir Dehhan, İmam Cafer Sadık'a (a.s), 'Peygamberimiz (s.a.a)
sağına veya soluna yaslanarak yemek yer miydi?' diye sordu. İmam
bu soruya 'Hayır, Peygamberimiz (s.a.a) sağına veya soluna
yaslanarak yemek yemezdi. O köleler gibi oturur, öyle yerdi.' diye
cevap verdi. Ben, 'Niçin öyle yapıyordu?' diye sordum. 'Yüce Allah-
'a karşı alçak gönüllülüğünü göstermek için.' cevabını verdi." [Fürû-i
Kâfi, c.6, s.271, h:7]
102- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Cabir'den
İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle dediğini rivayet eder:
"Resulul-lah (s.a.a) köleler gibi yemek yer, köleler gibi otururdu.
Toprak üzerinde yemek yer ve uyurdu." [Fürû-i Kâfi, c.6, s.271, h:1]
103- İhya'ul-Ulûm adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) yemek yerken namazdaki insanın oturuşu gibi dizlerini
ve ayaklarını birleştirerek otururdu. Yalnız dizlerinin ve ayaklarının
birini öbürü üzerine koyardı ve "Ben bir kulum, köle gibi oturur
ve köle gibi yemek yerim." derdi. [c.7, s.121]
104- Safvanî'nin Kitab'ut-Tarif adlı eserinde verilen bilgiye gö
452................................ – c.6
re, İmam Ali (a.s) şöyle dedi: "Peygamberimiz (s.a.a) sofraya oturduğunda
köleler gibi oturur ve sol uyluğuna yaslanırdı."
105- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet
eder: "Peygamberimiz (s.a.a) yerde oturur, koyunu ayakları arasına
alıp sağar ve kölelerin davetlerine icabet ederdi."
106- el-Mehasin adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Ham-mad b. Osman'dan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini
nakleder: "Resulullah (s.a.a) yemek yerken parmaklarını yalardı."
[s.443, h:313]
107- el-İhticac adlı eserde Mevalîd'us-Sadıkîn adlı eserden
nakledilerek şöyle deniyor: "Peygamberimiz (s.a.a) her çeşit yemeği
yerdi. Allah'ın helâl kıldığı yiyecekleri, yemek yedikleri zaman
ailesi ve hiz-metçileri ile beraber yerdi. Aynı şekilde yemeğe
çağırdığı Müslümanlarla birlikte de yerdi. Onlar neyin üzerinde
yiyorlardıysa, onun üzerinde ve onların yediğinden [veya onlar yediği
sürece] yerdi. Yalnız eğer misafir gelirse, [ailesi ve hizmetçileriyle
değil,] misafiri ile birlikte yerdi... En sevdiği yemek, kalabalık
topluluk ile birlikte yenen yemekti."
Ben derim ki: Rivayetteki "Onlar neyin üzerinde yiyorlardıysa"
ifadesinden maksat, sofra ve büyük tepsi gibi şeylerdir. "Ve mâ
ekelû" ifadesinin orijinalindeki "mâ" edatı, ya mevsuledir [yani onların
yediğinden] ya da tevkıtiyedir [yani onlar yediği sürece]. "Yalnız
eğer misafir gelirse" ifadesi, "ailesi ve hizmetçileri ile beraber"
ifadesinden yapılmış bir istisnadır. [Yani misafir gelince, ailesiyle
yemezdi, misafiri ile birlikte yerdi.]
108- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i
Kad-dah'tan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:
Resu-lullah (s.a.a) bir toplulukla birlikte yemeğe oturunca,
yemeğe ilk başlayan ve yemekten en son el çeken kişi olurdu. Bunu
topluluk yemek yesin diye yapardı. [Fürû-i Kâfi, c.6, s.285, h:2]
109- Aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muhammed b.
Müslim'e dayandırdığı bir hadiste İmam Muhammed Bâkır'dan
(a.s) Hz. Ali'nin (a.s) şöyle dedini nakleder: "Peygamberler akşam
yemeğini akşam namazından sonra yerlerdi. Akşam yemeğini
yemeyi ihmal etmeyin. Çünkü akşam yemeği yememek vücudun
harap olmasına yol açar." [Fürû-i Kâfi, c.6, s.288, h:2]
110- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Anbese b.Necad'dan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:"Peygamberimizin (s.a.a) önüne,
içinde hurma bulunan bir sofrageldiğinde yemeye mutlaka hurmadan başlardı." [Fürû-i Kâfi, c.6,s.345, h:2]111- el-Kâfi ve Sahifet'ur-Rıza adlı eserlerde, rivayet zinciriyleİmam Rıza'ya (a.s) dayandırılan bir hadiste İmamın,
dedelerinden(hepsine selâm olsun) şöyle naklettiği yer alır: "Peygamberimiz(s.a.a) hurma yediğinde, çekirdeğini önce elinin sırtına koyar, sonraatacağı yere atardı."112-
el-İkbal adlı eserde, Tarih-i Nişaburî adlı eserin ikinci cildindeHasan b. Bişr'in hayatı bölümünde müellifin belirttiği kendinehas rivayet zinciriyle şöyle rivayet ettiği nakledilir:
"Resulullah(s.a.a) yemek yerken her iki lokma arasında Allah'a hamdederdi."[s.116]113- el-Kâfi'de müellifin kendi rivayet zinciriyle Veheb b. Abd-iRabbih'den şöyle naklettiği yer alır:
"Bir defasında İmam CaferSadık-ın (a.s) diş aralarını temizlediğini görünce, ona baktım. Bununüzerine İmam bana, 'Peygamberimiz (s.a.a) diş aralarını temizlerdi.Böyle yap-mak ağızın temiz olmasını sağlar.'
dedi." [Fürû-iKâfi, c.6, s.376, h:3]114- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz(s.a.a) su içerken önce besmele çekerdi...
Suyu birdenyutmaz (soluk almayarak bir nefeste içmez), yudum yudum sorarakiçerdi ve "Ciğer ağrısı (siroz), suyu birden yutmaktan olur."derdi. [s.31]115- el-Caferiyyat adlı eserin
İmam Cafer Sadık'a (a.s), onunda dedelerine dayanarak verdiği bilgiye göre, İmam Ali (a.s) şöylededi: "Peygamberimizi (s.a.a) birçok kez gözetledim. O suyu üç nefesteiçerdi.
Her içişte besmele çeker ve her içişten sonrahamdederdi. Ona niçin böyle yaptığını sorduğumda bana, 'Ey Ali!Hamdı Allah'a karşı olan şükretme görevimi yerine getirmek için,besmele çekmeyi de her-hangi bir hastalığa ve derde yakalanmayayımdiye yapıyorum.
' dedi." [s.161]116- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle rivayet edilmiştir:"Peygamberimiz (s.a.a) su içerken, içtiği tabağa nefes vermez, nefesalıp vermesi gerektiğinde su kabını ağzından uzaklaştırır, öyle
454 ...................................
nefes alıp verirdi." [s.31]
117- İhya'ul-Ulûm adlı eserde şöyle nakledilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) et yerken başını ete doğru eğmez, eti ağzına getirir ve
ısırarak yerdi, dişlerine alıp koparırdı... Özellikle et yediği zaman
özellikle ellerini iyice yıkar ve arkasından ıslak elleri ile yüzünü
ovardı. [c.7, s.126]
118- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) birçok yemek çeşidini yerdi. [s.26]
Ben derim ki: Tabersî, böyle dedikten sonra Peygamberimizin
(s.a.a) yediği bazı yemek çeşitlerini sayıyor. Ekmek, et çeşitleri,
hindiba, horoz ibiği (bir tür çiçek), lahana gibi... Peygamberimizin
(s.a.a) hurmayı sevdiği, baldan çok hoşlandığı ve en sevdiği meyvenin
nar olduğu da rivayet edilmiştir.
119- Şeyh Tusî el-Emalî adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle
Ebu Üsame'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:
"Peygamberimizin (s.a.a) yemeği, bulduğu kadarı ile arpa
ekmeği, tatlısı hurma ve yakacağı, hurma ağacının yaprakları ve
dalları idi."
120- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle şöyle deniyor: "Peygamberimiz
(s.a.a) sıcak yemeği soğutur, öyle yerdi ve 'Allah bize
ateş yedirmemiştir. Sıcak yemeğin bereketi yoktur.' derdi."
"Yemeğe başlarken besmele çekerdi. Üç parmağı ile ve önünden
yerdi, başkasının önünden yemezdi. Önüne yemek konduğunda
sofradakilerden önce o yemeğe başlar, arkasından diğerleri
başlardı. Yemekte şu üç parmağını kullanırdı: Baş parmak, onu
izleyen (onun yanındaki) parmak ve orta parmak. Kimi zaman
dördüncü parmağından da yararlanırdı, onu da kullanırdı. Avucunun
bütünü ile de yediği olurdu. İki parmakla yemezdi ve 'İki parmakla
yemek yemek, şeytanın yemek yeme tarzıdır.' derdi. Bir
gün ashabı ona palûze getirdiler. Onlar ile birlikte yedikten sonra,
'Bu, neden yapılıyor?' diye sordu. Ashabı, 'Yağ ile balı karıştırıyoruz,
gördüğün gibi oluyor.' dediler. Peygamberimiz (s.a.a), 'Bu iyi
bir yemektir.' dedi."
"Elenmemiş arpa ekmeği yerdi. Hiç buğday ekmeği yemedi.
Arpa ekmeğini de hiç doyasıya yemedi. Ölünceye kadar hiç sofra
........................................... 455
da yemek yemedi. [Hep yerde yemek yedi.] Kavun, üzüm, hurmayer ve hurmanın çekirdeklerini koyuna yedirirdi. Soğan, sarımsak,pırasa ve içinde 'meğafir (zamk)' bulunan bal yemezdi. Meğafir,arının karnında kalan ağaç kalıntısıdır.
Arı bu kalıntıyı bala akıtırve o bal da ağızda koku bırakır.""Hiç yemeği kötülemezdi. Önüne gelen yemek hoşuna giderseyerdi. Hoşuna gitmezse bırakır, fakat başkalarının onu yemesineengel olmazdı.
Yemek yediği çanağı sıyırır ve 'Yemek tabağınınsonu, yemeğin en bereketli bölümüdür' derdi. Yemeği bitirdiğindekullandığı üç parmağını teker teker yalardı.
Yemekten sonra ellerinitertemiz oluncaya dek yıkardı. Tek başına yemek yemezdi."[s.28]Ben derim ki: Ravinin "Baş parmak, onu izleyen parmak ve ortaparmak" şeklindeki ifadesi, güzel bir edep örneğidir.
Çünkü ravi"onu izleyen parmak" yerine bu parmağın Arapça'daki adını(sebbabe=seb-beden, söven) söylemiyor. Çünkü bu parmağın kökanlamındaki sövme anlamının, Peygamberimizin parmağı ileirtibatlanmasını istemedi.
Bu rivayette Peygamberimizin (s.a.a) palûze yediğinden sözediliyor. Bu rivayet el-Mehasin adlı eserde müellifin kendi rivayetzinciriyle Yakup b. Şuayb'dan aktardığı hadise zıttır.
Bu rivayetegöre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle diyor: "İmam Ali (a.s), birkaçdostu ile birlikte Kûfe meydanındayken kendisine bir tabak palûzehediye edildi. İmam dostlarına, 'Uzatın ellerinizi.' dedi. Dostları daellerini ona doğru uzattılar.
O da uzattı. Fakat hemen uzattığı elinigeri çekti ve 'Peygamberimizin (s.a.a) bunu yemediği birden hatırımageldi de bu yüzden ondan yemek istemedim.' dedi." [s.140,h:135]121- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre,
Peygamberimiz(s.a.a) Şam'dan getirilen cam maşrapalardan su içerdi.Su içmede ahşap, deri ve seramik maşrapalar kullandığı da olurdu.[s.31]Ben derim ki: Bu rivayetin baş tarafının yaklaşık bir benzeri el-Kâfi'de ve el-Mehasin'de de nakledilmiştir.
Orada şöyle deniyor:"Peygamberimiz (s.a.a) Şam işi maşrapalardan su içmekten hoşlanırve 'Bunlar kullandığınız su kaplarının en temiz olanlarıdır.'derdi." [Fürû-i Kâfi, c.6, s.386, h:8]
456 .....................................
122- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) avucu ile de su içerdi. Suyu avucuna doldurur
ve 'Elden daha temiz bir su kabı yoktur.' derdi." [s.31]
123- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah
b. Sinan'dan şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Kurban
Bayramlarında, biri kendi adına ve öbürü kesecek kurban bulamayan
fakir Müslümanlar adına olmak üzere iki koç kurban ederdi."
dedi. İmam ona şu cevabı verdi: "Peygamberimiz (s.a.a) sadece
bir kere cenaze önünden geçerken ayağa kalktı. Bir Yahudinin cenazesi
geçiyordu ve yol dardı. Peygamberimiz (s.a.a) cenazenin,
başından yüksekte olmasını istemediği için ayağa kalktı." [s.42]
130- Kutb-u Ravendî, ed-Daavat adlı eserinde şöyle rivayet
eder: "Peygamberimiz (s.a.a) cenaze arkasında yürürken oldukça
üzgün olur, çokça tefekküre dalar ve çok az konuşurdu."
131- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Cafer b. Muhammed'den (a.s), o da dedelerinden Hz. Ali'nin
(a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Resulullah (s.a.a) ölülerin gömülmesi
sırasında mezara üç avuç toprak atardı."
132- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Zürare'ye dayandırdığı bir hadiste İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s)
şöyle dediğini nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Haşimoğullarının
ölülerine başka bir Müslümanın ölüsüne yapmadığı bir şey yapardı
ki, o da şudur: Haşimîlerden birinin cenaze namazını kıldırdıktan
ve mezar toprağına su döktükten sonra elini toprak üzerine koyardı.
Öyle ki, mezar toprağında parmaklarının izi çıkardı. Bu yüz
458.....................................
den bir yabancı veya Medine halkından bir yolcu mezarlığın önündengeçerken, üzerinde Peygamberimizin (s.a.a) el izi bulunan yenimezarı görünce, 'Muhammed'in ailesinden kim öldü?' diye sorardı.
"[Fürû-i Kâfi, c.3, s.168, h:1]133- Şehid-i Sanî'nin Müsekkin'ul-Fuad adlı eserinde İmam Ali'den(a.s) şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz (s.a.a) insanları teselliederken, 'Allah size ecir versin ve rahmet eylesin.' diye duaederdi.
Onları kutlarken de, 'Allah sizin için mübarek kılsın ve Allahdevamlı size bereket versin.' derdi. Peygamberimizin (s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabı134- Peygamberimizin (s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabıhakkında, Kutb, Ayat'ul-Ahkâm adlı eserinde Süleyman b.Bureyde'den, o da babasından şöyle nakleder: "Peygamberimiz(s.a.a) önceleri her namaz için ayrı abdest alıyordu.
Fakat Mekke'-nin fethedildiği yıl birkaç namazı aynı abdestle kıldı. Bunun üzerineÖmer, 'Ey Allah'ın Resulü, daha önce yapmadığın bir işi yaptın,(sebebi nedir)?' diye sordu.
Peygamberimiz (s.a.a) de, 'Bilerek böyleyaptım.' dedi."135- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi raivayet zinciriyle Zürareninşöyle dediğini nakleder: "Bir defasında İmam Muahmmed Bâkır(a.s) bize, 'Peygamberin nasıl abdest aldığını size anlatayımmı?' diye sordu.
Bizim, 'Evet' dememiz üzerine içinde azıcık suyunbulunduğu bir kap isteyerek önüne koydu. Sonra kollarını sıvadı.Arkasından sağ avcunu suya daldırdı ve 'Eğer avuç temiz ise böyleyapılır.' dedi.
Sonra bir avuç dolusu su alarak alnına götürdü vebesmele çekerek suyun sakallarının ucuna kadar akmasını sağladı.Sonra elini bir kere yüzü ve alnının görünen bölümü üzerindeyürüttü.
Arkasından sol elini suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı.Sonra bu suyu sağ dirseğinin üzerine akıttı. Arkasından avucunusağ kolu üzerinde yürüterek suyun parmak uçlarından akmasınısağladı. Sonra sağ elini suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı.
Sonrabu suyu sol dirseğinin üzerine akıttı. Arkasından avucunu solkolu üzerinde yürüterek suyun parmak uçlarından akmasını sağladı.Arkasından sol elinin ıslaklığı ve sağ elinin ıslaklık kalıntısı ilebaşının ön bölümünü ve ayaklarının üstünü meshetti.
""Arkasından, 'Allah tek olduğu için tek olanı sever. Abdest almakiçin üç avuç su yeterlidir. Bir avucu ile yüz, iki avucu ile de
kollar yıkanır. Sağ elin ıslaklığı ile başın ön kısmı meshedilir ve buıslaklığın kalıntısı ile sağ ayağın üstü ve sol elin ıslaklığı ile sol ayağınüstü meshedilir.' dedi.""Arkasından sözlerini şöyle bağladı:
Adamın biri İmam Ali'ye(a.s) Peygamberimizin (s.a.a) nasıl abdest aldığını sordu. O da onaPeygamberimizin (s.a.a) abdest alma şeklini böyle anlattı." [Fürû-iKâfi, c.3, s.25, h:4]Ben derim ki:
Bu rivayetin içeriği Zürare, Bükeyr ve başkalarıaracılığı ile değişik yollardan rivayet edilmiş ve bu rivayet Kuleynî,Sa-duk, Şeyh Tusî, Ayyâşî, Mufid, Keracekî ve başkaları tarafındannakledilmiştir.
Bu konuda Ehlibeyt İmamlarından (hepsine selâmolsun) gelen rivayetler sayıca çok ve mütevatirlik derecesine yakınsağlamlıktadır.136- Müfiduddin Tusî el-Emalî adlı eserinde kendi rivayet zinciriyleEbu Hüreyre'den şöyle nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a)abdest alırken organlarının sağ taraflarından yıkamaya başlardı."[c.1, s.397]137- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle EbuBasir'den şöyle nakleder:
"İmam Cafer Sadık'a (a.s) abdest hakkındasorduğumda, buyurdu ki: Peygamberimiz (s.a.a) bir müddsu (yaklaşık 750 gr.) ile abdest alır ve bir sa' (yaklaşık üç kilo) suile guslederdi." [c.1, s136, h:28]Ben derim ki:
Bu rivayetin benzeri başka bir yoldan İmam MuhammedBâkır'dan (a.s) nakledilmiştir.138- Uyûn-u Ahbar'ir-Rıza adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Rıza'dan (a.s), o da babalarından (hepsine selâm olsun)Peygamberimizin (s.a.a) şöyle dediğini nakleder: "Biz Ehlibeyt'iz.Bize, sadaka almak helâl değildir.
Bize, özenerek abdestalmamız emredildi ve biz eşek ile kısrağı çiftleştirmeyiz." [c.2, s.28]139- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullahb.
Sinan'dan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurudğununakleder: "(Abdestte) ağza ve buruna su vermek Peygamberimizin(s.a.a) sünnetlerindendir." [c.1, s.79, h:52]140- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviyeb. Ammar'ın şöyle dediğini nakleder: "İmam Cafer Sadık'ın (a.s)şöyle dediğini duydum: Resulullah (s.a.a) bir sa' (yaklaşık üç kilo)
460 .............................
miktarındaki su ile guslederdi. Eşlerinden biri ile birlikte yıkandığındaise bir sa' ve bir müdd su kullanırdı." [c.1, s.137, h:74]Ben derim ki: Bu rivayetin benzerini Kuleynî de el-Kâfi adlı eserindekendi rivayet zinciriyle Muhammed b. Muslim'den o daİmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakletmiştir. Oradaki rivayette, "Her ikisiaynı kaptan yıkanırlardı." deniyor.
1 Şeyh de aynı rivayeti başkabir yoldan nakletmiştir.141- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Cafer Sadık'tan babasının (her ikisine selâm olsun) şöyledediğini naklediyor:
"Bir defasında Hasan b. Muhammed, Cabir b.Abdullah'a Peygamberimizin (s.a.a) nasıl guslettiğini sordu. Cabirde, 'Peygamber (s.a.a) üç kere avucunu su ile doldurarak başındanaşağı dökerdi.' karşılığını verdi. Hasan b. Muhammed, 'Benimsaçlarım, gördüğün gibi gürdür.' dedi. Cabir de ona, 'Ey hür adam,bu sözü hiç söyleme.
Çünkü Peygamberimizin (s.a.a) saçları seninkilerdendaha gür ve daha hoş idi' diye cevap verdi." [s.22]142- Şeyh Saduk'un, el-Hidaye adlı eserinde verilen bilgiye göreİmam Sadık (a.s) şöyle dedi:
"Cuma günü guslü, yolculukta veyolculuk dışında erkek-kadın herkes için gerekli olan bir sünnettir.Cuma günü (cuma guslü niyetiyle) gusletmek, hem bir temizlik vehem de iki cuma arasında işlenen günahlar için bir keffarettir.
Cuma guslünün sebebi şudur: Ensar Müslümanları hafta boyuncadevelerinin ve diğer hayvanlarının işleri ile uğraşırlar ve cuma günümescide geldiklerinde,
insanlar koltuk altı kokularından rahatsızolurlardı. Bu yüzden yüce Allah Peygamberimize (s.a.a) cumagünü gusletmeyi emretti ve ardından bu uygulama sünnet hâlinegeldi." [s.23]Ben derim ki:
Ramazan Bayramında ve diğer bayramlardagusletmenin yanı sıra daha birçok gusüllerin, Peygamberimizin(s.a.a) sünnetlerinden olduğu hakkında rivayetler vardır. İnşallahileride bunların bazılarına değineceğiz.
Peygamberimizin (s.a.a) namaz ve namazla ilgili adap ve sünnetleri143- Peygamberimizin (s.a.a) namaz ve namazla ilgili adap vesünnetleri hakkında, el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleFudayl b. Yesar, Abdulmelik ve Bükeyr'den şöyle dediklerini1- [Fürû-i Kâfi, c.3, s.22, h:5]
............................................. 461
nakleder: "İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini işittik: "Peygamberimiz(s.a.a) farz namazların iki katı kadar müstehap namazkılar ve farz orucun iki katı kadar müstehap oruç tutardı.
" [Fürû-i Kâfi, c.3, s.44, h:3]Bu rivayeti Şeyh Tusî de nakletmiştir. 144- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleHannan'dan şöyle nakleder: "Ben de yanlarında oturuyorken Amrb. Harîs, İmam Cafer Sadık'a (a.s), 'Sana feda olayım, bana Peygamberimizin(s.a.a) namazı hakkında bilgi ver.' dedi.
İmam onaşu cevabı verdi: Peygamberimiz (s.a.a) öğleyin (öğle namazındanönce) sekiz rekât nafile ve dört rekât farz kılardı. Sonra (ikindinamazından önce) sekiz rekât nafile ve dört rekât farz kılardı.
Akşamleyinönce üç rekât farz, daha sonra dört rekât nafile kılardı.Yatsı namazını da dört rekât olarak kılardı. Sekiz rekât da gecenamazı ve üç rekât vitir kılardı. Sabah vaktinde iki rekât nafile vearkasından iki rekât farz kılardı.""Ben de kendisine, 'Kurbanın olayım, eğer benim bundan dahaçok namaz kılmaya gücüm yeterse,
çok namaz kıldım diye Allahbeni azaba çarptırır mı?' diye sordum. 'Hayır, ama seni sünnetiterk ettiğin için azaba çarptırır.' karşılığını verdi." [Fürû-i Kâfi, c.3,s.443, h:5]Ben derim ki: Bu rivayetten anlaşıldığına göre, yatsı namazındansonra oturarak kılınan iki rekâtlık vüteyre namazı gündelik buelli rekâta dahil değildir.
İki rekât oturarak kılınan bu namaz, birrekât ayakta kılınan namaza bedeldir ve bir rekât olarak hesaplanır.Dolayısıyla bu namaz ile namazların sayısı elli bir rekâta ulaşmışolur.
Ateme adı ile de anılan bu namaz, vitir namazının yerinitutmak üzere sünnet edilmiştir. Şöyle ki, bu namazı kılan kimseeğer vitir namazına kalkmadan önce ölürse, vitir namazını kılmışsayılır.
Nitekim Kuleynî, el-Kâfi adlı eserinde kendi rivayet zinciriyleEbu Basir'den şöyle naklediyor: "İmam Cafer Sadık (a.s), 'Allah'ave ahiret gününe inanan kimse vitir namazı kılmadan uyumasın.'dedi.
Kendisine, 'Yatsı namazından sonraki iki rekâtı mıkastediyorsun?' diye sordum. 'Evet, o iki rekât bir rekât sayılır.Kim bu namazı kılar da ölürse vitir namazı kılmış olarak ölmüş olur.Eğer ölmez ise gecenin sonunda vitir namazını kılar.' dedi.""Kendisine, 'Bu namazı Peygamberimiz (s.a.a) kıldı mı?' diye
462 ................................
sordum. 'Hayır.' dedi. 'Peki niçin?' diye sormam üzerine, 'ÇünküPeygamberimize (s.a.a) vahiy geldiği için o gece ölüp ölmeyeceğinibilirdi. Onun dışındakiler bunu bilemez.
Bu yüzden Peygambero namazı kılmadı, ama kılınmasını emretti.' dedi..."İmamın "o namazı kılmadı" demekteki maksadı, diğer bazı rivayetlerdenanlaşılacağı üzere, o namazı devamlı kılmadığı, bazenkılıp bazen kılmadığı şeklindedir.
İmamın sözleri eğer böyle yorumlanırsa,bu rivayet Peygamberimizin (s.a.a) o namazı kıldığı yolundakidiğer rivayetlerle çelişmez.145- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleZürare'den şöyle nakleder:
"İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyledediğini işittim: Peygamberimiz (s.a.a) zeval vakti girmedengündüz hiçbir namaz kılmazdı.
Güneşin gölgesi yarım parmak kadarolunca, sekiz rekât nafile kılardı. Güneşin gölgesi bir dirsekboyu olunca öğle farzını kılardı. Öğle farzından sonra ise iki rekâtnamaz kılardı.
Yine ikindi vakti girmeden iki rekât namaz kılardı.Gölge iki dirsek boyu uzayınca ikindi farzını kılardı. Güneş battığızaman akşam farzını kılardı. Şafak [=günbatımındaki kızıllık] kaybolduğundayatsı namazının vakti girer.
Şafak kaybolunca akşamvakti sona erer ve yatsı vakti girer. Gecenin üçte biri geçince deyatsı vakti sona erer.""Peygamberimiz (s.a.a) yatsı (namazın)dan sonra gece yarısıoluncaya kadar hiçbir namaz kılmazdı.
Gece yarısı olunca, on üçrekât namaz kılardı ki, bu on üç rekâta vitir namazı ile sabah farzındanönceki iki rekâtlık nafile namazı da dahildir. Tanyeri ağarıpda ortalık aydınlanınca sabah farzını kılardı." [c.2, s.262, h:82]Ben derim ki: Bu rivayet ikindi vaktindeki nafile namazını bütünüile kapsamıyor.
Bu husus başka rivayetlerden biliniyor.146- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviyeb. Veheb'den şöyle nakleder: İmam Cafer Sadık'tan (a.s),
Peygamberimizin(s.a.a) namazları hakkında bilgi verirken şöyle dediğiniişittim: "Peygamberimize (s.a.a) su dolu bir kap getirilir, bukabın ağzı bir bezle örtülerek baş ucuna konurdu. Kendisi de misvakınıdöşeğinin altına koyduktan sonra bir süre uyurdu. Uyanınca
oturur ve gök yüzüne bakardı. Arkasından Âl-i İmrân suresinin
"Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında..." [Âl-i İmrân, 190] ifadesi ile
........................................... 463
başlayan birkaç ayetini okurdu. Arkasından dişlerini misvaklar,temizlik yapardı (abdest alırdı). Sonra kalkıp mescide giderek dört rekât nafile namaz kılardı. Rukuu, kıraati oranında ve secdesi de rükûu oranında uzun olurdu. 'Ne zaman başını kaldıracak?' dedirtecek kadar uzun süre rükûda kalır ve 'Ne zaman başını kaldıracak?'
dedirtecek kadar uzun süre secdede kalırdı."Sonra yatağına dönerek Allah dilediği süre uyurdu. Sonra uyanarak o ayetleri okur ve gözlerini gökyüzünde gezdirirdi. Arkasından dişlerini misvaklayıp temizlik yapar (abdest alır) ve kalkıp mescide gider ve daha önceki uzunlukta dört rekât nafile namaz
kılardı."Sonra yatağına dönüp tekrar bir süre uyurdu. Sonra uyanıp oturur ve Âl-i İmrân suresindeki o ayetleri okurdu. Arkasından gökyüzüne bakar, dişlerini fırçalar, temizliğini yapar ve kalkıp mescide giderdi.
Vitir namazından sonra sabah vaktine ait iki rekâtlık nafile namazı kı-lar, arkasından sabahın farzını kılmaya çıkardı."[c.2, s.334, h:233] Ben derim ki: Bu konu el-Kâfi adlı eserde de iki yoldan nakledilmiş olarak yer almıştır.
147- Rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.a) tanyerinin ağarmasının
başlangıcında kıldığı sabah nafilesini kısa tutar ve bu namazdan
sonra sabah farzını kılmaya çıkardı.
148- el-Mehasin adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Amr b. Yezid'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Kim vitir namazında yetmiş kere 'Estağfirullahe rabbî ve
etûbu ileyhi (Rab-bim olan Allah'tan af diler, ona tövbe ederim)'
der ve buna bir yıl boyunca devam ederse, Allah onu (Kur'ân'da
sözü geçen), 'Seher vakitlerinde bağışlanma dileyenler' (Âl-i İmrân,
17) arasına yazar."
"Peygamberimiz (s.a.a) vitir namazında yetmiş kere istiğfar
eder ve yedi kez '(Allah'ım!) Bu, cehennem ateşinden sana sığınan
149- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde verilen bilgiye göre
Peygamberimiz (s.a.a) vitir namazında şu kunut duasını yapardı:
"Allah'ım, beni hidayete erdirdiklerinle birlikte hidayete erdir. Afiyete
kavuşturduklarınla birlikte bana da afiyet ver. İşlerini üstlen
464...........................
diklerinle birlikte benim de işlerimi üstlen. Verdiklerini benim için
bereketli kıl. Takdir ettiklerinin kötülüklerinden beni koru. Sen
hükmedersin, ama hiç kimse sana karşı hükmedemez. Ey Kâbe'-
nin Rabbi, seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senden af dilerim.
Sana tövbe ederim. Sana iman ve tevekkül ederim. Ey rahmet edici,
güç-kuvvet yalnız sendedir." [c.1, s.308, h:1]
150- et-Tezhib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu
Hatice'nin İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet ettiğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a) ramazan ayı geldiğinde müstehap
namazlarını arttırırdı. Ben de arttırıyorum. Öyleyse siz de arttırın."
[c.3, s.60, h:7]
Ben derim ki: İmam bu arttırma ile ramazan ayının nafile namazı
olan bin rekâtlık teravih namazını kastediyor. Peygamberimiz
(s.a.a) bu namazı elli rekâtlık günlük namazlarının içindeki
nafile namazların dışında kılardı. Bu namazın kılınma şekli ve ramazan
gecelerine bölüştürülmesi hususunda çok sayıda rivayet
vardır. Ehlibeyt İmamlarından (hepsine selâm olsun) gelen rivayetlere
göre, Peygamberimiz (s.a.a) bu teravih namazını tek başına
kılardı, onun cemaatle kılınmamasını yasaklar ve "Nafileler cemaatle
kılınmaz." derdi.
Peygamberimizin (s.a.a) kıldığı başka nafileler de vardır. Bunlar
dua kitaplarında nakledilmiştir. Konumuz dışında kaldıkları için
burada onlara değinmedik. Bunların yanı sıra Peygamberimizin
(s.a.a) namazlarla, dualarla ve zikirlerle ilgili bazı adap ve sünnetleri
vardır. Bunları öğrenmek isteyenler bu konuların ele alınma
ihtimalinin olduğu eserlere başvursunlar.
151- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Yezid b.
Halife'den şöyle nakleder: "Bir defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s)
'Ömer b. Hanzele, senden yana namaz vakitleri hakkında bize bilgi
getirdi' dedim. İmam, 'O bize yalan bağlamaz.' dedi... Dedim ki:
'Ömer bir de şöyle dedi: 'Akşam namazının vakti güneşin battığı
vakittir. Yalnız Peygamberimiz (s.a.a) yolculukta acele ettiği zamanlarda
akşam namazını geriye bırakıp yatsı namazı ile birleştirirdi.'
Doğru mu?' İmam, 'Evet, doğru söylemiştir.' dedi." [c.3, s.276,
h:6]
152- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Talha
b. Zeyd'den, o da İmam Cafer Sadık'tan, o da babasından (her iki
............................................ 465
sine selâm olsun) şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) yağmurlu
gecelerde akşam namazını kısa tutar ve yatsı namazını öne alarak
iki namazı bir arada kılardı ve 'Merhamet etmeyene merhamet
edilmez.' derdi." [c.2, s.32, h:47]
153- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i Ebu
Ümeyr'den, o da Hammad'dan, o da Halebî'den İmam Cafer Sadık'ın
(a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a)
yolculuk sırasında ve acele bir işi çıktığı zamanlarda, öğle ile ikindi
ve akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılardı..." [c.3, s.32,
h:118]
Ben derim ki: Bu konuda Kuleynî, Şeyh Tusî, oğlu ve Şehid-i
Evvel (Allah hepsine rahmet etsin) tarafından nakledilmiş çok sayıda
rivayet vardır.
154- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muaviye b. Veheb'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle
dediğini nakleder: "Sıcak günlerde müezzin öğle namazının ezanını
okumaya geldiğinde Peygamber (s.a.a) ona, 'Ebrid, ebrid.' derdi.
Ben derim ki: Şeyh Saduk "ebrid, ebrid" kelimesinin açıklamasıyla
ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kelime 'berîd' kökünden
türemiş ve 'çabuk ol, çabuk ol' anlamındadır." Fakat bana öyle geliyor
ki bundan maksat, sıcaklığın şiddetinin kaybolması ve havanın
serinlemesi için namazın geriye bırakılmasıdır. Nitekim Alâ'nın
kitabında Muhammed b. Müslim'in verdiği şu bilgi bunu gösteriyor.
Muhammed b. Müslim diyor ki: "Bir defasında ben Peygamberimizin
(s.a.a) Mescidinde namaz kılarken İmam Muhammed
Bâkır (a.s) yanımdan geçti. Daha sonra benimle karşılaştığında, 'O
saatte sakın farz namaz kılma. Farz namazını şiddetli sıcakta mı
kılıyorsun?' dedi. Ben de ona, 'Hayır, ben o zaman nafile kılıyordum.'
cevabını verdim."
155- İhya'ul-Ulûm adlı eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) namaz kılarken biri yanına gelip oturduğunda namazını
çabuklaştırarak adama döner ve 'Bir isteğin mi var?' diye sorardı.
Adamın isteğini karşıladıktan sonra tekrar namaza dönerdi."
[c.7, s.113]
156- Cafer b. Ahmed Kummî, Zuhd'ün-Nebi adlı eserinde şöyle
der: "Peygamberimiz (s.a.a) namaza durduğunda, Allah korkusundan
benzi sararırdı ve göğsünden veya karnından korkuya ka
466......................................
pılmış kimselerin seslerine benzer bir ses gelirdi."Ben derim ki: Böyle bir rivayet İbn-i Fehd ve başkaları tarafındanda nakledilmiştir.157- Yine aynı eserde şöyle yer alır: "Bir başka rivayete göre,Peygamberimiz (s.a.a) namaza durduğu zaman bir yana atılmış,boş bir elbise gibi olurdu.
158- Bihar'ul-Envar adlı eserde verilen bilgiye göre Ayşe şöylededi: "Peygamberimiz (s.a.a) ile normalde karşılıklı konuşurduk.Fakat namaz vakti gelince, bize karşı sanki birbirimizitanımıyormuşuz gibi olurdu.
"159- Müfiduddin Tusî, el-Mecalis adlı eserinde kendi rivayetzinciriyle Hz. Ali'nin (a.s), Muhammed b. Ebu Bekr'i Mısır valiliğinetayin ettiği zaman ona yazdığı mektubun bir yerinde şöyle dediğinirivayet eder: "...Sonra rükûuna ve secdene dikkat et.
Çünkü Peygamberimiz(s.a.a) namazı herkesten eksiksiz kılmakla birlikteherkesten daha az zamanda kılardı."160- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Cafer Sadık'tan (a.s), o da babalarından Hz. Ali'nin (a.s) şöyledediğini nakleder: "Resulullah (s.a.a) namazda esnediği zamansağ eli ile ağzını kapatırdı.
" [s.26]Bu rivayetin benzeri, ed-Deâim adlı eserde de yer almıştır.161- Şeyh Saduk İlel'üş-Şerayi adlı eserde kendi rivayet zinciriyleHişam b. Hakem'den, İmam Musa Kâzım (a.s) ile arasındageçen uzun konuşmanın bir yerinde şöyle dediğini nakleder: "Niçinrükûda 'Subhane Rabbiy'el-azîmi ve bihamdihi
(Büyük Rabbimi,O'na hamd-ederek noksanlıklardan tenzih ederim)' derken, secdede'Subhane Rab-biy'el-a'lâ ve bihamdihi (En yüce Rabbimi, O'-na hamdederek noksanlıklardan tenzih ederim)' deniyor?' diyesordum. İmam bana şu cevabı verdi:
"Ey Hişam! Peygamberimiz (s.a.a) miraca çıktıktan sonra namazkılarken ve gördüğü yüce Allah'ın azametini zihninde tazeleyince,mafsalları titredi ve kendini dizleri üzerine eğilmiş buldu ve'Subhane Rabbiy'el-azîmi ve bihamdihi' demeye başladı.
Bir süresonra rükûdan doğrulup yüce Allah'ı öncekinden daha yüksektegörünce, yüz üstü kapanarak 'Subhane Rabbiy'el-a'lâ vebihamdihi' demeye başladı. Bu sözleri yedi kere tekrarlayınca içini
saran korku dindi. İşte bu yüzden bu sözler rükûda ve secdedesünnet oldu." [c.2, s.332, h:4]162- Şeyh Verram b. Ebu Firas'ın Tenbih'ul-Havatır adlı eserindeverilen bilgiye göre Nu'man şöyle dedi:
"Peygamberimiz (s.a.a)saflarımızı ok dizer gibi düzgün yapardı, öyle ki artık biz böyleyapmaya alıştık. Bir ara bu düzgünlüğü umursamadığımızı gördü.Bir süre sonra bir gün öne çıkıp namaza durdu. Tam tekbir alacakken,içimizden birinin göğsünün önüne çıktığını görünce, 'EyAllah'ın kulları, saflarınızı düzeltin.
Yoksa aranızda ayrılık çıkar.'dedi." [c.2, s.491]163- Yine aynı eserde verilen bilgiye göre İbn-i Mesud şöylededi: "Peygamberimiz (s.a.a) namaza başladığımızda, eli ile omuzlarımızdantutarak,
'Saflarınızı düzgün yapın, eğri-büğrü durmayın.Yoksa kalplerinize ayrılık düşer.' derdi..."164- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayetzinciriyle Davud b. Husayn'dan, o da Ebu Abbas'tan İmam CaferSadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz(s.a.a) ilk önce ramazanın ilk on günü itikafa girdi. Bir sonraki yılikinci on gününde itikafa girdi.
Fakat sonra hep son on günü itikafagirmeyi âdet edindi." [c.2, s.123, h:20]165- Yine aynı eserde verilen bilgiye göre, İmam Cafer Sadık(a.s) şöyle dedi: "Bedir Savaşı ramazan ayında olmuştu.
Bu yüzdenPeygamberimiz (s.a.a) o yıl itikafa giremedi. Fakat ertesi yıl ongünü o yıl için ve on günü bir önceki yıl için olmak üzere yirmi günitikafa girdi." [c.2, s.120, h:3]Ben derim ki: Buna ve bir önceki rivayete Kuleynî, el-Kâfi adlıeserde yer vermiştir. [Fürû-i Kâfi, c.4, s.175, h:2]166- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleHalebi'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"(Ramazan ayının) son on gününe girilince, Peygamberimiz (s.a.a)camide itikafa girerdi. Onun için kıl bir çadır kurulur, çarşafı dürülürve döşeği katlanırdı.
Oradakilerden biri, 'Kadınlarla ilişkiyi kesermiydi?' diye sordu. İmam 'Hayır, kadınlarla ilişkiyi kesmezdi.'dedi." [Fürû-i Kâfi, c.4, s.175, h:1]Ben derim ki: Bu konuda çok sayıda rivayet vardır. Rivayette
sözü edilen kadınlarla ilişkiyi kesmemekten maksat, ulemanın
dediği ve diğer rivayetlerin de ifade ettiği gibi, cinsel ilişki kurmanın
serbestliği değil, onlarla görüşüp konuşmanın caiz oluşudur.
Peygamberimizin (s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
167- Peygamberimizin (s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
hakkında, Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muhammed b. Mervan'dan nakleder ki: İmam Cafer
Sa-dık'ın (a.s) şöyle dediğini işittim: "Peygamberimiz (s.a.a),
'Hiç bozmuyor.' denecek kadar çok oruç tutar, sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' denecek kadar uzun zaman oruç tutmazdı. Sonra gün
aşırı oruç tutmaya başladı. Sonra pazartesi ve perşembe günleri
oruç tutmayı âdet edindi. Sonra bu tutumundan dönerek her ayın
üç gününde oruç tuttu. Bu günler ayın ilk perşembesi, ayın ortalarına
rastlayan çarşamba günü ve ayın son perşembesi idi. Peygamberimiz
bu tarz oruç için, 'Bu ömür boyu oruç tutmaya bedeldir.'
derdi."
"Babam (a.s) şöyle derdi: Allah'ın, kendisine; 'Peygamberimiz
(s.a.a) şöyle yapardı.' dendiğinde, 'Daha çok namaz kılmaya ve
daha çok oruç tutmaya çalıştığım için Allah beni azaba
çarptırmaz.' diyen bir kimseden daha çok nefret ettiği kimse olamaz.
O sanki demek istiyor ki, Peygamberin (s.a.a) gücü yetmediği
için daha fazla ibadet yapamadı." [c.2, s.48]
168- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muhammed
b. Müslim'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a) peygamberliğinin ilk döneminde,
'Hiç bozmuyor.' dedirtecek kadar çok oruç tutar ve sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' dedirtecek kadar uzun bir süre oruçtan uzak kalırdı.
Sonra böyle yapmaktan vazgeçerek gün aşırı oruç tutmaya başladı.
Bu, Davud Peygamberin (a.s) oruç tutma şeklidir. Sonra böyle
yapmaktan vazgeçerek teşrik günlerinde (her ayın on üç, o dört ve
on beşinci günlerinde) oruç tutmaya başladı. Sonra bundan da
vazgeçerek bu üç günü, ayın üç on gününe bölüştürdü. Ayın ilk ve
son perşembe gününü ve orta çarşamba gününü oruç tutuyordu.
Vefatının önceki döneminde böyle yapıyordu." [c.4, s.90, h:2]
Bu konu ile ilgili çok sayıda rivayet vardır.
169- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle abid
Anbe-se'den şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a) şaban ve ramazan
ayları ile her ayın üç gününde oruç tutma alışkanlığı olduğu hâlde
............................................. 469
vefat etti." [c.4, s.91, h:7]
170- Ahmed b. Muhammed b. İsa'nın, en-Nevadir adlı eserinde
Ali b. Nu'man'a, onun da Zar'a'ya dayanarak verdiği bilgiye göre
Semaa şöyle dedi: "Bir defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s),
'Peygamberimiz (s.a.a) şaban ayında oruç tuttu mu?' diye sordum.
'Evet, ama hep-sini tutmadı' dedi. Kendisine, 'Peki kaç gününde
oruç tutmadı?' dedim. 'Tutmadığı günler oldu.' diye cevap verdi. Üç
kez aynı soruyu sordum, yine aynı cevabı aldım. 'Tutmadığı günler
oldu.' sözüne yeni bir şey eklemedi. Aynı soruyu ertesi yıl sordum.
Aldığım cevap aynı oldu."
171- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde Enes'in şöyle dediği rivayet
edilir: "Peygamberimizin (s.a.a) oruç tuttuğu günlerdeki yemeği iftarda
ve sahurda genellikle tek cinsten bir içecekti. Kimi zaman
bu içecek sütten ibaret olurdu, kimi zaman da içine ekmek doğranmış
su olurdu..." [s.32]
172- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i
Kad-dah'ın İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle naklettiğini rivayet