Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Ehl-i Beyt'ten Esintiler0%

Ehl-i Beyt'ten Esintiler Yazar:
Grup: Hz.İmam Ali (a.s)
Sayfalar: 0

Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Yazar: al-shia.org Sitesinden alınmıştır
Grup:

Sayfalar: 0
Gözlemler: 598
İndir: 207

Açıklamalar:

Ehl-i Beyt'ten Esintiler
  • Ehl-i Beyt'ten Esintiler

  • Ali Sevgisi

  • Cennetten Gelen Yemek

  • Darbe Hadisi

  • Gadir-i Hum Hadisi

  • Gьnahэn Tedavisi

  • Her Gьn Yapэlmasэ Tavsiye Edilen Bazэ Ameller

  • Hz. Resulullah'эn Evliliрi

  • Hz. Fatэma'nэn (s.a) Зeyizi

  • Levhada Ьз Gьzel Sцz

  • Hz. Peygamber'in Hz. Fatэma Hakkэndaki Sцzь

  • Hz. Peygamber'in Vefati

  • Эki Эlahi Nurun Yeryьzьnden Tecelli Ediюi

  • ЭMAM ALЭ (A.S.)’IN ADALETЭ

  • Эmam Hьseyin'in Duasэ

  • Эmamet Nedir?

  • Эnfak

  • HZ.MUSA VE BЭR GENЗ

  • Kerbela ve Kerbela ile ilgili Hadisler

  • Matem Meclislerin Цnemi

  • Peygamber Зiзeрi Hz. Fatэma'nэn Зocuk eрitme Yцntemleri

  • Зocuklarэn Kiюiliрine Deрer Vermek

  • Зocuklara Эbadetin Цnemini Aюэlamak

  • Yarэюma ve Saрlэklэ Rekabet

  • Зocuklar Arasэnda Adaletle Davranma

  • Hьrriyetini Zedelemeden Зocuklarэ Kontrol Etmek

  • Peygamber'in Salavatэn Faydalarэ

Kitabın 'İçin de ara
  • Başlat
  • Önceki
  • 0 /
  • Sonraki
  • Son
  •  
  • Gözlemler: 598 / İndir: 207
Boyut Boyut Boyut
Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Yazar:
Türkçe
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Ali (a.s.) Sevgisi
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir:
“Bir gün Resulullah (s.a.a) ashabına buyurdular ki: “Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz?”
Selman: “Ben ya Resulellah!” dedi.
Resulullah (s.a.a): “Hanginiz (her zaman için) geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?” diye buyurdular.
Selman: “Ben ya Resulellah” dedi.
Yine Resulullah (s.a.a): “Hanginiz Kur'an'ı her gün hatmediyorsunuz?” diye sordular.
Selman: “Ben ya Resulellah” dedi.
Ashaptan birisi bu durumdan rahatsız olup şöyle dedi:
“Ya Resulellah! Selman Fars ırkından olan birisidir, biz Kureyş cemaatına iftihar etmek istiyor. Siz; “Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz?” diye buyurdunuz, Selman “ben“ dedi; oysaki o çoğu günler yemek yiyor. Siz; “Hanginiz geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?” buyurdunuz, Selman “ben“ dedi; oysaki o çoğu geceleri yatıyor. Siz; “Hanginiz her gün Kur'ân'ı hatmediyorsunuz?” buyurdunuz, Selman yine “ben“ dedi; oysa o, günlerin çoğunu susmakla geçiriyor.”
Resulullah (s.a.a) onun bu sözü üzerine şöyle buyurdular: “Vazgeç (sus) ey filanı, ben size Hekim Lokman gibiyim (her sözümün bir hikmeti vardır). Onun kendisinden sorsan seni aydınlatır.”
Derken o adam Selman'a şöyle dedi: “Ya Eba Abdullah! (Hz. Selman'ın künyesi) Sen bütün günleri oruçlu geçirdiğini mi sanıyorsun?”
Selman: “Evet” dedi.
O adam: “Ben senin çoğu günler yemek yediğini görüyorum” dedi.
Selman cevabında şöyle dedi: “Sandığın şekilde değildir, ben her ay üç gün oruç tutuyorum, Allah-u Teala buyurmuştur ki: “Kim bir iyilikle gelirse, yaptığının on misli mükâfat verilecektir.” Ben Şaban ayını Ramazan ayına muttasıl ediyorum. İşte bu sevm'ud- dehr (bütün günlerin orucu)'in manasınadır.
Daha sonra o adam şöyle dedi: “Sen bütün geceyi ibadetle geçirdiğini mi sanıyorsun?”
Selman: “Evet” dedi.
O adam: “Sen gecenin çoğunu uyuyorsun.”
Selman cevaben şöyle dedi: “Senin düşündüğün gibi değildir. Fakat ben habibim Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu duydum: “Kim abdestli uyuyorsa, bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibidir.” Binaen aleyh ben daima abdestli uyuyorum.”
Sonra o adam: “Sen her gün Kur'an'ı hatmettiğini mi sanıyorsun?” dedi.
Selman: “Evet” dedi.
O adam: “Oysa sen günlerin çoğu vakitlerinde susuyorsun”
Selman cevaben şöyle dedi: “Senin sandığın gibi değildir. Ama ben habibim Resulullah (s.a.a)'den Hz. Ali'ye şöyle buyurduklarını duydum: “Ya Ebe'l Hasan! (Hz. Ali'nin künyesi) Senin meselin ümmetim arasında “Kulhu vellahu ehad” (İhlâs suresi) gibidir. Kim onu bir defa okursa, Kur'an'ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, Kur'an'nın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, Kur'an'ı hatmetmiş gibidir.”
Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ya Ali! Kim seni diliyle severse, imanın üçte biri kâmil olur. Kim seni dili ve kalbiyle sever eliyle de yardımda bulunursa, imanı kâmil olur.”
1
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

CENNETTEN GELEN YEMEK
İki şefkatli eş olan Hz. Ali (a.s) ile Hz. Fatıma (a.s) evin işlerini kendi aralarında taksim ettiler. Hz. Fatıma (a.s) evin içindeki yani hamur yapmak, ekmek pişirmek, evi süpürmek gibi işleri yapmayı üstlendi. Hz. Ali (a.s) da odun getirmek ve yiyecek temin etmek gibi evin dışındaki işleri üstlendi.
Bir gün Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)’a şöyle buyurdu:
“Ya Fatıma! Evde yiyecek bir şey var mı?”
Hz. Fatıma (a.s): “Hayır! Allah’a andolsun ki, üç gündür çocuklarım Hasan, Hüseyin açtırlar ve kendim de bir şey yemedim.”
Hz. Ali (a.s): “Neden bana söylemedin?”
Hz. Fatıma (a.s): “Babam Resulullah (s.a.a), sizden bir şey istememi nehyetmiştir ve buyurmuştur ki: Amca oğlundan asla bir şey isteme. Bir şey getirdiğinde al, aksi takdirde O’ndan bir şey isteme!”
Hz. Ali (a.s) (bu sözleri duyduktan sonra) evden dışarı çıktı ve yolda birisiyle karşılaştı. Ailesine yiyecek temin etmek için o adamdan bir dinar borç aldı. Bu esnada o sıcak havada Mikdad b. Esved’i çok perişan ve üzgün bir halde gördü. Bunun üzerine ona: “Ne oldu? Neden bu sıcak vakitte evden dışarı çıkmışsın?” diye sordu.
Mikdad: “Açlık beni evden dışarı çıkarmıştır; çocuklarımın ağlama seslerini duymaya tahammül edemedim” dedi.
İmam (a.s): “Ben de bunun için evden dışarı çıktım. Ben bu dinarı az önce borç aldım, onu sana veriyorum ve seni kendime tercih ediyorum” buyurdu.
Sonra parayı Mikdad’a verdi, kendisi ise eli boş eve geri döndü. Eve girdiğinde Resulullah (s.a.a)’in evde oturduğunu, Fatıma (a.s)’ın da namaz kılmakla meşgul olduğunu ve aralarında ise üstü kapalı bir şeyin bulunduğunu gördü. Fatıma (a.s) namazını bitirdiğinde, yanlarında bulunan şeyin üzerinden örtüyü kaldırınca, içerisi et ve ekmekle dolu bir kase olduğunu gördüler.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Fatımacığım! Bu yemek sizin için nereden gelmiştir?”
Fatıma (a.s) cevaben: “Allah tarafından gelmiştir; Allah Teâla dilediğine hesapsız rızk verir” dedi.
Bu esnada Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali’ye bakarak şöyle buyurdu: “Senin ve Fatıma’nın öyküsü gibi olan bir kimsenin öyküsünü beyan edeyim mi?”
Hz. Ali (a.s): “Evet” dedi.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Senin misalin Zekeriyya’nın misali gibidir. Zekeriyya mihrapta Meryem’in yanına vardığında, onun yanında bir yemek görünce: “Ey Meryem! Bu yemek neredendir?” diye sordu. O da cevaben: “Allah katındandır; Allah istediğine hesapsız rızk verir” dedi.
2
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Darbe Hadisi
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Ali'nin Hendek savaşındaki darbesi, kıyamet gününe kadar bütün insan ve cinlerin ibadetinden daha üstündür."
Hadisin anlamı: Hendek savaşında Hz. Ali'nin ünlü Amr b. Abduved'e indirdiği darbe, insan ve cinlerden ibaret olan bütün sekaleynin kıyamet gününe kadar yapacakları ibadetten daha faziletli ve üstündür."
Bu hadisten anlaşılan şudur: Kıyamet gününde bütün insan ve cinlerin iyi amelleri bir tarafta ve Ali b. Ebuta-lib'in de bütün amelinden ziyade, sadece Hendek savaşında Amr b. Abduved'e indirdiği bir darbesi diğer tarafta olduğu düşünülürse, Allah ve Resulü nezdinde Ali'nin darbesi bütün insan ve cinlerin amellerinden daha üstündür.
Bu hadis-i şerif üzerinde biraz düşünüldüğünde hiç şüphesiz onun sahih ve sağlam olduğuna yakin edilir. Bu konuyu biraz daha açalım:
Hendek savaşı Kur'ân-ı Kerimde "Ahzab Savaşı" diye geçmektedir. O gün bütün müşrik kabileler Kureyş kâfirleriyle birleşerek Resulullah ile savaşa gelmiş, o zamana göre çok büyük ve önemli bir ordu oluşturmuşlardı.
Resulullah, böyle bir güce karşı koymanın çok zor olduğunu görünce, Medine-i Münevvere'nin etrafına boydan boya hendek kazılmasını emrederek engel oluşturmuştu. Kâfir ordusunda birçok savaşçı ve meşhur pehlivan vardı; onların en cesuru, en güçlü ve ünlüsü ise Amr b. Abduved idi.
Amr b. Abduved, atıyla hendekten geçip İslâm ordusunun karşısına dikildi ve Resulullah'a hitap ederek kendisiyle savaşacak bir er istedi.
O zaman Emirü'l-Müminin Ali b. Ebutalip, Resulullah'tan savaş için izin istedi. Resulullah sırf ashabı denemek için Ali'ye müsaade etmedi.
Amr b. Abduved tekrar er isteyince, bütün ashap sessiz kaldı. İmam ikinci kez savaşmak için izin istedi. Ama bu defa da Resulullah ashabı sınamak için izin vermedi.
Müslümanların bu durumunu gören Amr b. Abduved, İslâm ordusuna karşı birçok tahkirle dolu recezler okudu. Bunun üzerine İmam tekrar savaş izni istedi. Bu defa Re-sulullah Ali'ye savaş için izin verdi. Resulullah'ın kılıcını kuşanıp, onun sarığını başına takarak o dehşet dolu meydana doğru ilerledi. Bu sırada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şimdi imanın tümü küfrün tümüyle karşı karşıya geldi." Allah'ın aslanı Ali Murtaza Amr b. Abduved'i öldürmesi üzerine küfür mağlup, iman ise galip olunca Re-sulullah şöyle buyurdu: "Ali'nin Hendek savaşındaki darbesi, kıyamet gününe kadar bütün insanların ve cinlerin ibadetinden daha üstündür."
Evet, gerçekten de Ali'nin canlar feda olası o meşhur darbesi olmasaydı, muhakkak Amr b. Abduved'in darbesiyle İslâm'ın bütün temelleri yıkılacak ve sekaleynin (insan ve cinlerin) ibadetinden de bir eser kalmayacaktı. İşte bunun içindir ki İslâm ümmetinin, İmam Ali'yi, İslâm dininin ikinci kurucusu olarak kabul etmeleri çok yerinde bir yaklaşımdır.
3
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Gadir-i Hum Hadisi
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Ben kimin mevlâsıysam, Ali de onun Mevlâ-sıdır. Allah'ım! Onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol."
Bu hadis-i şerifin sahih olduğunu bütün İslâm ümmeti, Şiâ ve Ehlisünnet âlimleri ikrar etmişlerdir.
Resulullah (s.a.a) Veda Haccı'ndan dönerken Gadir-i Hum denilen bir yerde konaklayarak hitap edeceği topluluğun sayısının çok fazla oluşu ve hem de o topluma emredeceği konunun çok önem taşımasından olacak ki, develerin mahfesinden kendisi için bir minber hazırlamalarını emretti; Resulullah (s.a.a), emri üzerine hazırlanan minbere çıkarak mezkur hadisi buyurdular. Bu hadisin açıklaması ise şöyledir:
"Ben kimin mevlâsı isem ve hakkında tasarrufta bulunmaya kendisinden daha evlâysam, Ali de onun mevlâ-sıdır ve hakkında tasarrufta bulunmaya kendisinden daha evlâdır. Allah'ım! Ali'yi seveni sen de sev ve onun velisi ol, Ali'nin düşmanına düşman ol."
Acaba Resulullah (s.a.a) bu önemli işi kendi nefsinden mi, yoksa Allah Teala'nın emriyle mi yapmıştır. Resulullah (s.a.a), Allah'ın emri olmaksızın hiçbir işe girişmediğine göre bu işi de Allah'ın emriyle yapmıştır elbette. Acaba Allah Teala ve Resulü bu işi bir hikmet üzere mi yapmışlardır, yoksa bunun hiçbir hikmeti yok muydu? Allah'ın bütün hükümlerinin bir hikmet ve hedefe dayandığında şüphe yoktur, dolayısıyla bu iş de önemli bir hikmet üzere yapılmıştır. O hâlde bu işin hikmeti ne olabilir?
Bu hikmeti sadece Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) sevgi ve muhabbetiyle sınırlandırmak istersek, hiç de gerçekçi olmaz.
Çünkü Allah tarafından Ali'yi (a.s) sevmenin farz olduğu Kur'ân-ı Kerim'de "De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir." ayet-i şerifesiyle net bir şekilde ifade edilmiştir ve bu ayetin açıklamasıyla ilgili olarak Resulul-lah (s.a.a) birçok hadis irat etmiştir. İşte bu hadisler ışığında Ali'yi sevmenin farz oluşu herkesçe bilinmekteydi. Ancak bu hadis-i şerif sevgiden başka bir şey için de buyu-rulmuştur.
Evet hadisin akışından, Resulullah'ın, ümmeti üzerinde velâyeti olduğu her konuda Ali'nin de velâyeti olduğu anlaşılmaktadır. Zira Resulullah'ın (s.a.a) hadisin başında, "Acaba ben müminlere canlarına ve mallarına oranla kendilerinden daha üstün değil miyim?" ve hadisin sonunda da, "Ben kimin velisiysem, Ali de onun velisidir." şeklindeki sözlerinden, Resulullah'ın (s.a.a) bu hadisten maksadının, kendisinin veli olduğu şahıslara Ali'nin de veli olduğunu açıklamaktan başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır.
4
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

GÜNAHIN TEDAViSi
Hz. Ali (a.s)’ın muhlis ashabından biri olan Kumeyl şöyle diyor:
Bir gün İmam (a.s)’a: “Ey Emir’el- Müminin! Bir kul günah yapıyor, sonra da mağfiret diliyor. Acaba mağfiret dilemenin haddi (gerçeği) nedir?” diye sordum.
İmam (a.s): “Ey Kumeyl! Mağfiret dilemenin haddi tövbedir?” buyurdular.
Kumeyl: “Sadece bu kadar mı?”
İmam (a.s): “Hayır!”
Kumeyl: “Nasıldır öyleyse?”
İmam (a.s): “Kul bir günah işlediğinde, tahrik ile “Esteğfirullah” (Allah’dan bağış diliyorum) diyor.”
Kumeyl: “Tahrik nedir?”
İmam (a.s): “Dil ve dudakları, hakikati peşinden getirmek kastıyla hareket ettirmektir.”
Kumeyl: “Hakikat nedir?”
İmam (a.s): “Kalple tasdik etmek (samimi bir kalple mağfiret dilemek) ve mağfiret dilediği günahı tekrarlamamaya karar vermektir.”
Kumeyl: “Bunları yaparsam mağfiret dileyenlerden sayılır mıyım?”
İmam (a.s): “Hayır!”
Kumeyl: “Neden?”
İmam (a.s): “Çünkü sen henüz mağfiret dilemenin aslına ulaşmamışsın.”
Kumeyl: “Mağfiret dilemenin aslı nedir?”
İmam (a.s): “Günahtan tövbe etmektir. İşte bu, ibadet edenlerin ilk derecesidir; bir de ileride her çeşit günahtan kaçınmaya karar vermektir.
Mağfiret dileme altı mananın gerçekleşmesiyle olur:
-Geçmiş (günahlara) karşı pişmanlık duymak.
-Günahı, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.
-Kendinle diğer yaratıklar arasında bulunan hakları eda etmek.
-Bütün farzlarda, Allah’ın hakkını ödemek.
-Haramdan biten etleri, deri kemiğe yapışacak derecede eriterek yerine (helalden biten) et meydana getirmek (vücudu helal yoldan geliştirmek).
-Vücuda, günahın tadını tattırdığı gibi, ona itaat etmenin de zorluk ve acısını tattırmak.”
5
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

HER GÜN YAPILMASI TAVSİYE EDİLEN BAZI AMELLER
Allame Meclisi (r.a) bu kitapta naklettiği her sözün, vahiy madeni ve Ehl- i Beyt’in (a.s) sözlerinden olduğunu ve kendisinden herhangi bir şeyi söylemediğini vurgulamaktadır. Önemle tavsiye ettiği değerli söz ve nüktelerin özeti şunlardır:
1- Gece namazı ve diğer günlük müstahap namazlar (nafileler), farz namazların tamamlayıcısıdır. Bunlar Resulullah (s.a.a)’in tekit edilen sünnetlerindendir. Resulullah (s.a.a) hayatta olduğu müddetçe asla onları terk etmedi; öyleyse sen de onları terk etme. Eğer tesadüfen terk olursa, edebildiğin her vakitte onların kazasını yerine getir.
2- Gece namazında, hacetinin daha çabuk karşılanması için müminlere çokça dua et.
3- Gece namazında çok dua et. Zira gece yarısından sonraki saatler Allah’a yaklaşmak için en uygun anlardır; Allah’ın rahmet kapıları açıktır; dua ve münacat kabul olur.
4- Çok istiğfar et (günahlarından dolayı mağfiret dile.) Zira istiğfar, günahların kefaretidir.
5- Kendin ve ailenin yiyip içeceği, giyimleri ve diğer yaşam masraflarının helalden olması için çok çalış.
6- Kendini az uyumaya ve az yemeğe alıştır; ama ilahi nimetlerden herhangi bir şeyi terk ederek değil. Böyle olursa bedenin zayıflar, artık ibadet etmeğe kudretin kalmaz. Zira beden senin merkebindir; sen Allah’a ibadet ve itaat yapmak için ona muhtaçsın.
8- Rabbani âlimlerle birlikte olmayı ganimet say.
9- Kesinlikle mümin insanlar hakkında su- i zan etme.
10- Nefis tezkiyesi (onu kötülüklerden arındırmak) mutluluğa, kötü ahlak ise en kötü helakete sebep olur.
11- Nefis tezkiyesi için uygun olan dua, Sahifet’us- Seccadi’yenin 8. ve 20. dualarıdır.
12- Mutluluğa ermenin bütün yolları, tertemiz olan Ehl-i Beyt’in hadislerinde beyan edilmiştir (öyleyse onları okumayı ihmal etme.)
13- Masum Ehl-i Beyt’in söz ve davranışlarına uy; onların rivayet ve sözlerinde tedebbür et (düşün).
14- Amellerin kabul olma ölçüsü niyettir; niyeti düzeltmek de Allah’a tevessül ve yönelmekten başka bir yolla mümkün değildir.
15- İlimsiz hiçbir amelin faydası olmadığı gibi amelsiz de hiçbir ilmin faydası yoktur.
6
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Hz Resulullah’ın Evliliği
Hz. Hatice (a.s) asaletli ve serveti olan bir kadındı. Hz. Hatice (a.s) erkekler vasıtasıyla ticaretle uğraşıyordu. Resulullah’ın(s.a.a) doğru konuşan ve emin
biri olduğunu öğrenince, Hazrete, kölesi Meysere ile birlikte ticaret yapmak için Şam’a gitmesini ve diğer tacirlerden daha fazla
pay almasını önerdi. Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice’nin (a.s) bu önerisini kabul ederek onun malı ile Şam’a doğru yola çıktılar. O memlekette mallarını satıp işlerini bitirdikten sonra Mekke’ye döndüler. Mekke’de de oradan getirdikleri malları satıp öncekilere oranla iki kat veya daha fazla kâr elde ettiler. Üstelik Meysere de yol boyunca Resulullah’dan(s.a.a) gördüğü hareket ve davranışları Hz. Hatice’ye (a.s) anlattı.
Bunun üzerine, Hz. Hatice (a.s), birisi vasıtasıyla Resulullah’a (s.a.a) şöyle bir mesaj gönderdi: “Ey amca oğlu, aramızda akrabalık bağı olduğundan, kavmin arasında yüce şeref ve nesebe sahip bulunduğundan, güvenilir, iyi huylu ve doğru konuşan olduğundan dolayı seninle evlenmeye gönüllüyüm.”
Hz. Hatice’nin (a.s) bu evlenme teklifi öyle bir zamanda oldu ki, Hz. Hatice (a.s) o zamanlar neseb açısından en köklü, şeref ve mal bakımından da bütün kadınların en üstünü idi; herkes onunla evlenmek istiyordu, ama o hiç kimseyi kabul etmiyordu.
Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice’nin (a.s) bu evlenme teklifini kabul ederek, amcalarını onu istemeye gönderir ve böylece bu mübarek vuslat gerçekleşmiş olur.
Resulullah (s.a.a) evlendiği zaman kendisi yirmi beş yaşında ve Hz. Hatice (a.s) ise kırk yaşlarında idi.
Hz. Peygamber’in(s.a.a) Hz. Hatice (a.s) ile evlenmesinden Kasım ve Tahir adında iki erkek ve Fatıma adında bir kızı olmuştur.
Hz. Hatice-i Kübra (a.s) Resulullah (s.a.a) ile ortak yaşantısında çok fedakârlıklar yapmıştır. O, bütün mal ve servetini aziz eşinin ihtiyarına bırakmış ve bütün kadınlardan önce Hz. Resulullah’a(s.a.a) iman etmiştir. Resulullah(s.a.a) onun hakkında şöyle buyurmuştur:
“O, insanlar kafir olduğunda bana iman etti, halk beni tekzip ettiğinde o beni tasdik etti, halk beni mahrum bıraktığında o kendi malıyla bana yardımda bulundu.”
7
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Hz. Fatıma (a.s)’ın Çeyizi
Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)’ı, Hz. Ali (a.s)’la evlendirmeye karar aldıktan sonra Hz. Ali’ye şöyle buyurdular:
“Ey Ali! Kalk zırhını sat!” Hz. Ali (a.s) da zırhını çarşıya götürüp sattı, parasını çeyiz almak için Peygamber (s.a.a)’in huzuruna takdim etti. Resulullah (s.a.a) de Fatıma’nın evine ve kendisine gerekli şeyler alınması için o parayı ashaptan bazılarına verdi. O parayla satın alınan şeyler şunlardan ibaretti:
1-Yedi dirhemlik beyaz bir gömlek.
2- Dört dirhemlik büyük bir baş örtüsü.
3- Hayber malı siyah bir elbise.
4- Hurma lifinden örülen bir yatak tahtı.
5- Biri koyun yünü, diğeri de hurma lifiyle doldurulmuş olan ketenden iki adet döşek.
6- İçi ezhar ismindeki bitki ile doldurulmuş olan koyun derisinden dört adet yastık.
7- Bir adet hasır-ı hicri.
8- Bir adet el değirmeni.
9- Bir Bakır kap
10- Su içmek için deriden yapılan bir kırba.
11- Elbise yıkamak için bir leğen.
12-Süt için bir adet kâse.
13- Bir su kabı.
14- Bir yün perde.
15- Bir ibrik.
16- Bir çömlek maşrapa.
17- Sergi olarak kullanılan bir adet deri.
18- İki çömlek testi.
19- Bir aba (Kufe dokunmalı bir çarşaf).
Ashap bu eşyaları alıp Peygamber (s.a.a)’in evine getirdiler. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle onları alıp bakıyor ve “Mübarek olsun” diyordu. (Bir rivayete göre de, çeyiz eşyalarını Resulıllah’ın yanına getirdiklerinde Hazretin gözlerinden yaşlar aktı ve başını göğe doğru kaldırıp şöyle dedi: “Allah’ım bu evliliği, kaplarının çoğu çömlekten olan kimselere mübarek eyle.”
Levhada Üç Güzel Söz
Hz. Fatıma (a.s) bir gün Hz. Peygamber (s.a.a)’in yanına gelerek bazı işlerden dolayı şikayette bulundu. Hz. Peygamber (s.a.a) ona bir levha vererek: “Kızım levhada yazılan şeyi oku ve onları ezberle” diye buyurdular.
O sözler şunlardı:
Allah’a ve kıyamet gününe inanan, komşusunu incitmemelidir.
Allah’a ve kıyamet gününe inanan, misafirine ikram etmelidir.
Allah’a ve kıyamet gününe inanan, faydalı bir söz söylemeli veya susmalıdır.
8
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Hz. Peygamber’in Hz. Fatıma Hakkındaki Sözü
İslam Peygamberi (s.a.a) Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kızım Fatıma, her iki cihan kadınlarının hanım efendisidir.
Fatıma, bedenimin bir parçasıdır.
Fatıma, gözlerimin nurudur.
Fatıma, kalbimin meyvesidir.
Fatıma, benim ruhum ve canımdır.
Fatıma, insan şeklinde bir nurdur.
Fatıma, Allah karşısında ibadet mihrabında durduğu zaman, yıldızların yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun vücudunun nuru da gök yüzündekilere nur saçmaktadır. Allah Teala (o halde) meleklere şöyle buyuruyor:
“Ey meleklerim! Bakın benim kulum (Fatıma) benim korkumdan nasıl da titriyor. Fatıma tüm vücuduyla bana ibadet ediyor. Şahit olun ki, onun şiilerini cehennem ateşinden güvende kıldım
9
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

HZ. RESULULLAH’IN VEFATI
(28.03.2006 vefat yıl dönümü münasebetiyle)
Medine’yi baştanbaşa bir ıstırap ve korkulu bir heyecan kaplamıştı. Hz. Peygamber’in (s.a.a.) ashabı, durumu yakından izlemek için, yaşlı gözler ve hüzünlü kalplerle evinin etrafını almışlardı. Evden gelen haberler, Hz. Peygamber’in (s.a.a.) durumunun ağır olduğu yönündeydi. Haberler O’nun iyileşmesi yönündeki umutları yıkıyor ve ömürlerinden kısa bir müddet kaldığını, daha açık bir ifadeyle artık hayatının son demlerini yaşadığını anlatıyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.a.) tek yadigârı olan değerli kızı Hz. Fatıma (s.a.), babasının yatağının yanında oturmuş, nurlu yüzüne bakmaktaydı. O, babasının alnında ve yüzünde tomurcuklanan ölüm terlerini görüyordu.
Hz. Zehra (s.a.), hüzünlü bir kalp ve yaşlı gözlerle Ebu Talib’in Hz. Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şiiri terennüm ediyor ve şöyle diyordu:
Nurlu bir yüz ki, O’nun hürmetine buluttan yağmur talep edilmektedir.
Bir şahsiyet ki, yetimlerin sığınağı ve dul kadınların bekçisidir.
Hz. Peygamber’in (s.a.a.) yatakta olduğu günlerin tamamında, Hz. Zehra (s.a.), O’nun başı ucundan bir an olsun ayrılmamıştı.
Ömrünün son demleriydi artık, gözlerini açıp şöyle buyurdu: “Kardeşimi sesleyin. Gelip yanı başımda otursun.” Ali’yi (a.s.) kastettiğini anladılar. Ali (a.s.) gelip yatağın yanında oturdu. Bir ara Hz. Peygamber’in (s.a.a.) kalkıp oturmak istediğini hissetti. Onu yatağından kaldırıp oturttu ve kendi göğsüne yasladı (İbn Sa’d, Tabakat, 263.s.).
Bu olayı Emir-ul Mu’minin Ali (a.s.) bir hutbesinde şöyle naklediyor: Hz. Peygamber (s.a.a.), başını göğsüme yasladığı bir halde ruhunu teslim etti… Ben O’na gusül veriyordum ve melekler de bana yardım ediyorlardı (Nehcü’l Belâga).
Yüce Allah elçisinin büyük ve mukaddes ruhu, hicri 11. yılın Sefer Ay’ının 28’i Pazartesi günü ortalarında ebediyet âlemine kanat açtı (İbn Hişam’ın Siresi, 2/658).
Hz. Peygamber’in (s.a.a.) yakınlarının ve hanımlarının ağlamalarından, halk vefat ettiğini anladılar. Çok geçmeden, vefat haberi bütün şehre yayıldı.
Emir-ul Mu’minin Ali (a.s.), Hz. Peygamber’in (s.a.a.) pak bedenlerine gusül verip kefenledi; zira Hz. Peygamber (s.a.a.): “Bana en yakın olan kişi, bana gusül verecek ve beni kefenleyecektir.” buyurmuştu (et-Tabakatu’l Kübra, 2/57). Bu zat, Ali’den (a.s.) başkası değildi.
Sonunda, tamulu zor, yorgunluk bilmez fedakârlıklarıyla insanlığa yeni bir sayfa açan, onların alın yazılarını değiştiren ve yüzlerine yeni medeniyet kapılarını açan bu büyük şahsiyetin hayat güneşi de böylece batıvermişti…
Biz burada iki noktaya değinmek istiyoruz. Biricisi, bizim taraftarlarımız sevinçli günlerimizde sevinçli, hüzünlü günlerimizde üzüntülü olanlardır sözünden hareketle neden peygamber efendimizin doğum gününe gösterilen ilgi vefat yıl dönümüne de gösterilmiyor? Hatta yarısı bile gösterilmiyor. Acaba Peygamber efendimiz bir kez daha fazla anılsa, öğretileri anlatılsa daha iyi olmaz mı? Yoksa mı peygamber efendimizin vefatında cereyan eden olayların bilinilmesi istenilmiyor mu? Bizim için en güzel örnek olan Hz. Peygamberimizin tüm yönü araştırılıp öğrenilmesi gerekmiyor mu? İkinci olarak da İlahi tecellinin en parlak mahzarı olan bu ilahi önderin yaşantısından vahdet, sevgi ve hoş görü adına neden dersler çıkarılmıyor?
10
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

İKİ İLAHİ NURUN YERYÜZÜNDE TECELLİ EDİŞİ
Rebiulevvel’in 17. gününe kutsiyet ve azamet veren iki mübarek doğum husul etmiştir: Birincisi Miladi 570 yılında yüce Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.a.)’in mukaddes doğumu. İkincisi ise Hicri 84 yılında bu rahmetin devamı ve bekası için yüce Allah tarafından gönderilen Hz. Muhammed (s.a.a.)’in mübarek torunu Hz. Caferi Sadık (a.s.)’ın mübarek doğumu.
Bu iki ilahi şahsiyet yeryüzüne insanların hidayeti için gönderilen iki ilahi nurdur. İnsanlar bu nurların ışığı altına girdiklerinde yollarını görecek ve hidayete ulaşacaklardır. Yüce Allah Bakara suresinin 257. ayetinde şöyle buyuruyor:
“Allah müminlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır. Kâfirlerin velisi ise tağuttur (O da onları nurdan karanlıklara çıkarır…)”
Ayet-i kerimenin buyurduğu gibi müminlerin velayeti yüce Allah’ın uhdesindedir. Yüce Allah bu velayete binaen müminleri karanlıklardan nura, aydınlığa çıkarmak ister. Ki işte bu ilahi nur Hz. Muhammed (s.a.a.) ve onun pak evlatlarıdır. Bu yüzdendir ki, kim onlara uymazsa ilahi hidayetten nasibini alamaz. Başka bir yerde yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin…” (Nisa/59)
Bu ayet-i kerimeden de anlaşılacağı gibi Peygamber ve emir sahiplerinin, ki bunlar Peygamber (s.a.a.) tarafından belirtilen onun pak evlatlarıdır, müminler üzerindeki velayetlerine binaen onların bütün emirlerine itaat etmek müminlere farzdır. Bunun neticesinde onlar müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkaracaklardır.
Peygamber (s.a.a.)’in gelişiyle insanlık gerçekten karanlıklardan ve cehaletten kurtulmuş ve aydınlık dönemler için atıf noktası olmuştur. Bu yeni dönemde cehalet içinde çırpınan insanlık bilgi çağına girmiş ve bütün insani ilimlerde altın çağını yaşamıştır. İmam Cafer Sadık (a.s.) da başlattığı ilmî hareketle bu çağın devamı ve bekası için hayatî faaliyetlerde bulunmuştur.
Bu iki mukaddes doğum, Müslümanların vahdeti için de büyük bir fırsat olmuştur. İmam Cafer Sadık (a.s.) dönemindeki tağut yönetimler insanları aydınlıktan karanlıklara gömmek için İmam Cafer Sadık (a.s.)’a muhalefet etmişlerdir. Hazretin herkesçe itiraf edilen ilmî çehresine iltifat etmeksizin, dört mezhebi hak bilmiş ve diğerlerini reddederek Müslümanlar arasında büyük bir bölünmeye neden olmuşlardır. Tağut yönetimler bu seçimi hiçbir Kur’ânî ve ilmî dayanağı olmadan yapmışlardır.
Hiçbir Kur’ân ayeti veya hadis, dört mezhebin hak ve diğerlerinin batıl olduğuna şahadet etmemiştir. İlmî kurallar da bu seçimi desteklemiyor. Eğer ölçü ilim ise o zamanki ve sonraki birçok âlim İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın ilmi merciiyetini dile getirmiş ve onu övmüşlerdir. Ebu Hanife bile Hz. Cafer Sadık (a.s.)’ın öğrencisi olmakla övünmüş ve onun huzurunda geçirdiği iki yıllık öğrencilik dönemini ganimet saymış ve demiştir ki: “Eğer o iki yıl olmasaydı Numan (Ebu Hanife) helak olurdu.”
Görülüyor ki dört mezhebin “hak” oluşuyla ilgili görüş tamamen siyasi çevrelerin İmam Cafer Sadık (a.s.)’a karşı aldıkları siyasî bir karardan ibarettir ve hiçbir dinî itibarı yoktur. Buna binaen diğer mezheplerin hakkaniyetini reddetmek de yersizdir.
Öyleyse bu iki mübarek doğumun vahdeti bütün Müslümanların vahdeti için büyük bir fırsat sayılmalıdır. Tağutların Müslümanları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara gömmek için geliştirdikleri bu projeyi tarihe gömerek İslam kardeşliği için çalışmalıyız. Böylece bu mübarek günün bereketlerinden, ki en büyük bereketi vahdettir, vahdet için çalışarak faydalanmalıyız ve Hazrete olan minnetimizi bu şekilde izhar etmeliyiz.
Hz. Muhammed (s.a.a.) ve İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın doğum günüyle vahdet haftasını tüm İslam âlemine tebrik arz ediyor ve tüm Müslümanların bu mübarek günlerden en iyi şekilde faydalanmalarını temenni ediyoruz.
11
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

İMAM ALİ (A.S.)’IN ADALETİ
Hz. Ali (a.s) Beyt’ül- Malı bölerken fark koymaksızın onu halk arasında eşit olarak bölüyordu. Hz. Ali’nin bu tutumu bazı kimseleri rahatsız etmişti, bundan dolayı bir çokları da Muaviye’nin yanında yer almışlardı.
Hz. Ali’nin dostlarından bazıları Hazretin huzuruna varıp şöyle dediler: Eğer siyasetçi kimseleri iş başına getirir ve onları başkalarına tercih etmiş olursunsa, işlerin ilerlemesi için daha uygun olur.
Hz. Ali (a.s) onların bu önerisinden sinirlenip şöyle buyurdular:
“Acaba hükümetim altındaki insanlara zulmederek bu vesileyle kendi çevremde dostlar toplamamı mı bana öneriyorsunuz ? Allah’a ant olsun ki yer ve gök var olduğu müddetçe bu işi yapmayacağım. Eğer mal kendimin olsaydı onu eşit olarak bölerdim, nerede kaldı ki mal Allah’ın malıdır !”
Daha sonra şöyle buyurdular:
“Eğer bir kimse, iyi bir işi yerinde yapmazsa, bir kaç gün gönlü karanlık kimselerin yanında övülebilir, onların kalbinde sevgi oluşturabilir. Fakat kötü bir hadiseyle karşılaşınca ve onların yardımına muhtaç olduğu zaman dünya malı ve makamı için sana sevgi duyan kimseler, seni en fazla kınayan ve sana karşı en kötü dostlardan olurlar.”
12
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

İmam Hüseyin'in Duası
Ben azgınlık, makam, fesad ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini islah etmek, iyiliği emir ve kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a.) ve babam Ali bin Ebu Talib’in (a.s.) yolunu yaşatmak için kıyam ettim.
İmam Hüseyin (a.s.)
Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız saltanat için yarışmak ve dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Bizim kıyamımız senin dininin gerçek nişanelerini ortaya koymak, beldelerinde ıslahat yapmak, mazlum kullarını kurtarmak ve senin farz, sünnet ahkamına amel edilmesi için yapılan bir harekettir.
İmam Hüseyin (a.s.)
13
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

İmamet nedir?/div>
Bilindiği gibi Risalet yani peygamberlik, Allah’tan gelen emirleri aynen halka ulaştırmak ve açıklanması gereken kısımları halka açıklamak ve gerektiği şekilde uygulamaktır. Hz. Muhammed(s.a.a.) son peygamberdir. Ondan sonra asla peygamber gelmeyecektir. Onun getirdiği din de son din olup artık ona bir zerre dahi bir şey eklenemez veya çıkarılamaz. İşte imamet, Peygamberin getirdiği bu dini olduğu gibi koruyan bir kurumdur. Bu son dinin tahrif edilmesini önleyecek olan imamların da, tertemiz olan bu din kadar temiz olması, yani peygamberler gibi masum( hatasız ve günahsız) olması gerekir.
Hilafet ile İmametin farkı
Hilafet imametin sadece bir küçük bölümüdür. İmamların halifelik makamını icra edememeleri onların imametine bir noksanlık getirmez. Gerçi hilafet imametten ayrılmaz, ama onların fiilen halifeliğinin kabul edilmemesi, aynı imametlerinin kabul edilmemesinde olduğu gibi onlara bir noksanlık getirmez. Peygamberler için de bu böyledir. Dünyada Hz. Muhammed’in (s.a.a.) peygamberliğini kabul etmeyen milyonlarca insan vardır. Bunun gibi onun asr-ı saadetinde de İslam dinini ve dolayısı ile peygamberliğini kabul etmeyen ve hükümlerine tabi olmayan dünyanın bir çok yerinde milyonlarca insan vardı. Ama bunların hiç biri O’nun (s.a.a.) peygamberliğine bir noksanlık getirmemiştir ve getiremez de.
İmamlar, Hz. Muhammed’in getirdiği dinin açıklayıcıları ve koruyucularıdırlar. Bu gerçek “Sakaleyn” hadisinde de apaçık beyan edilmiştir: “Size iki ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allahın sağlam halatı Kur’an-ı Kerim ve diğeri de Ehl-i Beyt’im. Bu ikisi Kevser Havuzunda bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar. Bunlara sarılırsanız asla yoldan sapmazsınız.” Burada Kur’an İslam dinini kaynağı, Ehl-i Beyt ise onu uygulayan, açıklayan ve koruyandır. Bu ikisi Peygamber’in deyişi ile birbirinden ayrılmaz.
14
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

İNFAK>
Rivayet edildigine göre birisi Resul-i Ekrem'e (s.a.a.) gelerek "Ya Resulullah, ben çok kötü isler yaptım, acaba benim tövbem kabul olur mu? dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a.) "Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sordu. O da "Babam yaşıyor" dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a.) "Git ve ona iyilik et" buyurdu. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a.) yanındakilere dönerek şöyle buyurdu: "Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu."
HZ.MUSA VE BİR GENÇ
Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala söyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz Musa genci bulmak için oraya geldiginde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu sessizce takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettigini öğrenmis olsun.
Aksama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediginde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç Hz. Musa'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her seyden önce yemek yaptığını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra elbisesini değistirdigini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür.
Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah oldugunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur.
Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç su cevabı verir: "Bu benim annem" der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: "Allah'ım bu hizmetlerin karşılığinda oğlumu cennette Hz. Musa'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala'yla yaptığı münacatı kendisine anlatır."
Iste anne babanin hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır.
15
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

KERBELÂ VE KERBELÂ'NIN ZİYÂRETİ İLE İLGİLİ HADİSLER
1- Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Kerbelâ, yeryüzünün en temiz ve en saygın bölgesidir ve hiç şüphesiz orası cennet mekanlarındandır.
2- Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Oğlum (Hüseyin) Kerbelâ denilen bir yerde defnedilecek. O yer ki İslam'ın kubbesidir. O yer ki Allah Nuh ile birlikte olan mu'minleri orada tufandan kurtardı."
3- Hz. Ali (a.s) Sıffin'e giderken Kerbelâ'dan geçerken ağlamış ve şöyle buyurmuştur:
"Burası (Allah'a) âşık olan bir grup şehidin kurbangâhı olacaktır ki ne onlardan öncekiler ne de onlardan sonrakiler (derecede) onları geçemezler."
4- Hz. Ali (a.s) Kerbelâ toprağına hitaben şöyle buyurdu:
"Ne de güzel kokuyorsun ey toprak! (Kıyâmet) günü senden bir kavim ayağa kalkacak ki hesapsız cennete girecekler."
5- İmâm Zeyn-ül Âbidin (a.s):
"Kıyamet günü olduğunda Kerbelâ toprağı inciden bir yıldız gibi parlayacak ve şöyle seslenecektir: "Ben Allah'ın mukaddes, temiz ve mübarek toprağıyım; öyle bir toprak ki şehitlerin ve cennet gençlerinin efendisini (Hz. Hüseyin'i) bağrında tutmaktadır."
6- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s):
"Ğazıriyye (Kerbelâ), Beyt-ül Mukaddes toprağındandır."
7- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s):
"Yerde veya gökte bulunan bütün peygamberler, Kerbelâ'yı ziyâret etmek için Allah Tebâreke ve Teâlâ'dan izin dilerler ve gurup grup ziyaret için inip çıkarlar."
8- İmâm Cafer-i Sadık (a.s):
"Yerde veya gökte bulunan bütün melekler, Kerbelâ'yı ziyâret etmek için Allah Tebâreke ve Teâlâ'dan izin dilerler ve gurup grup ziyaret için inip çıkarlar."
9- İmâm Cafer-i Sadık (a.s):
"Allah-u Teâlâ'nın kutsallaştırdığı ilk toprak Kerbelâ ve ilk su da Fırat suyudur."
10- İmâm Cafer-i Sadık (a.s):
"Hz. Hüseyin'in türbesinin bulunduğu yer, cennet kapılarından bir kapıdır."
16
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

MATEM MECLİSLERİNİN ÖNEMİ
Tarih boyunca Ehlibeyt için yapılan matem meclisleri, Ehlibeyt mektebinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle Muharrem ve Aşura merasimleri bu mektebin canlı ve ayakta kalmasını sağlamıştır. Ama bu matem toplantılarının hakikati, henüz birçok kesim tarafından anlaşılamadığı görülmektedir.
Bu merasimleri boş olarak görüyor, tarihde vuku bulmuş bir olay için bu kadar üzülmenin, gözyaşı dökmenin yersiz olduğunu düşünüyorlar. Bazıları İmam Hüseyin’e ağlamanın sevabından hareketle matem toplantılarının yapılması gerektiğini, tarihde eşi, benzeri olmayan bu katliam karşısında ağlamamanın İmam Hüseyin’e yapılmış bir zulüm ve haksızlık olacağını vurgulamışlardır. Diğer bazıları ise ağlamanın asıl hedef olmadığını matem meclislerinin bir vesile olarak kullanılması gerektiğini savunurlar. Bu görüş sahiplerinin hiç birisi matem meclislerinin hikmetini bütün yönleriyle anlayamamışlardır.
Matem meclislerinin, mersiye ve ağıtların, sinezenlerin hakikatına bakıldığında ve İmamların bu amellere teşvik eden rivayetleri incelendiğinde meselenin hiç de öyle basite alınmaması gerektiği ve ne denli dünyevi ve uhrevi faydaları olduğu görülecektir.
Matem merasimlerinin hikmeti ve İmam Hüseyin’e ağlamak
1- Bu merasimler, İmamın kıyamının felsefesini anlamak ve zamanının tağutu karşısında nasıl bir mücadele sergilediğini öğrenmekle birlikte günümüz tağutlarına karşı ilahi vazifenin ne olduğunun bilincine varıp ne yapılması gerektiğini anlamak için yapılır.
2- Bu merasimler, İmam Hüseyin’in asırlar önce İslam’ın yok olmaması, insanların hür ve özgür yaşamaları için gerçekleştirmiş olduğu kıyamı yaşatmak ve gelecek nesillere, bizlere nasıl ulaşıp hayat verdiyse onlara da ulaştırıp hayat kazandırmak içindir. Çünkü kuruyan İslam ağacını kanıyla sulayan, rafa kaldırılmış Kur’an’ı hayata geçirmek için canını, malını herşeyini bu yolda feda eden Peygamberin torununun şehadeti canlı tutulmalıdır. Hayatın gerçek felsefesi bu kıyamda beyan edilmektedir.
3- Bu matem merasimleri, hak yolunda mücadele edenlerin vahdet ve birliğini sağlayıp tağutlara karşı mücadelede organize olmalarını sağlar.
4- Kerbela ve Aşura bir semboldür bütün hürriyet savaşcılarına. İmam Hüseyin bir önderdir bütün alem için. Bu ilahi sembollerin yaşatılması, ilham kaynağı olan İmam Hüseyin’in tanınması için bu merasimlerin yapılması gerekiyor.
5- Bu merasimler; sinezen, mersiye ve ağıtlarıyla İmam Hüseyin’le bir gönül bağı kurmayı sağlar.
6- İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerine ağlamanın kendisi bir fazilet ve üstünlüktür. Bir rivayette şöyle belirtiliyor: "Hüseyin’in şehadetinden dolayı müminlerin kalbinde asla sönmeyen bir ateş vardır, (bu musibet için) kim ağlar ve ağlatırsa veya ağlamış gibi yapıp hüzünlenirse cennete girer." Diğer bir rivayette şöyle buyurulur: "Kıyamet günü bütün gözler ağlar, Hüseyin’in musibetine ağlayan göz hariç, o göz, güler ve cennet nimetleriyle nimetlendirilir."
İmam Hüseyin’e ve Kerbela şehitlerine ağlamanın ahirette sevabı olduğu gibi dünyada da şehidin hedefini yüceltir, kıyam mektebini yaşatır. Bu matem merasimlerinde ne kadar ağlansa İmam Hüseyin’e ve Kerbela şehitlerine bir fayda sağlamayacaktır ama İmam ile gönül bağı kurmak isteyenlerin kalplerini manevi yönden güçlendirecek ve kalpleri birbirine yaklaştıracaktır. Olay sadece gözden yaş akıtmak değildir, bu ibadi ve manevi bir eylem olduğu gibi siyasi bir eylemdir. Hedef doğrultusunda kenetlenmeyi ve güçlerin birleştirilmesini sağlayan bir ameldir.
Masum İmamlar bu merasimlerin yapılmasını istemiş ve böylece Kerbela ve Aşura’nın unutulmasını engellemişlerdir. İmam Seccad, Kerbela vakıasından sonra yirmi yıl boyunca hep ağlamış ve matem meclisleri düzenlemiştir. İmam Bakır (a.s) kendi zamanında matem merasimleri düzenlediği gibi kendi şehadetinden sonra da İmam Hüseyin için on yıl boyunca her yıl Mina da mersiye ve ağıt okunmasını vasiyet etmiştir. İmamın özellikle hac mevsiminde hem de Mina da istemesi bu amelin hem manevi hem de siyasi olduğunu gösteriyor. Çünkü bu merasimlerde kıyamın hedefleri açıklanacak, zamanın tağutunun yaptığı zulümler beyan edilecek, hacılar İmam Hüseyin’in gerçek hedefinin ne olduğunu öğrenecekler ve kendi bölgelerine döndükleri zaman Kerbela mesajını kendi halklarına ulaştıracaklardır. Böylece insanlar hak ve batılı öğrenmiş olacaklardı.
Bütün bunların yanısıra ağlamak, mersiye ve ağıt okumak, sine vurmak Ehlibeyt ile gönül bağı kurmaktır.
Gözyaşı, muhabbetin izharı, kalbin dili, aşkın nişanesidir.
Gözyaşı, duygu ve hislerin tercümanıdır.
Gözyaşı, İmam ile dertleşmek, Ehlibeytin hüznüne ortak olmaktır.
Gözyaşı, ruhun ateşini söndürür, kalpteki Hüseyin aşkını alevlendirir.
Gözyaşı, susuz kalpleri doyurur.
Gözyaşı, Aşura mektebinden beslenme gıdasıdır.
Bunu anlayabilmek için Hüseyin kıyamını, Kerbela mektebini, Aşura hamasisini anlamak gerek. Daha doğrusu İlahi Aşkı anlamak gerek, ama akılla değil tertemiz bir kalple.
17
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

Peygamber Çiçeği Hz.Fatıma-ı Zehra Özel Eğitim Yöntemleri
Çocuklarla oynayıp onlara oyun arkadaşlığı yapmanın fiziki ve psikolojik faydaları yanısıra, çocukların yaratıcılık gücünü de artırması açısından fevkalâde önemli olduğu unutulmamalıdır. Hz . Fatıma'nın -s- yöntemlerinden biri de budur; o hazret, çocuklarıyla oynamayı pek sever, onlarla oynarken zihin ve inançlarını olumlu yönde etkileyip sağlıklı düşünmelerini sağlayacak sözler ve şiirler söylemeyi ihmal etmezdi. Hz . Hasan'la -s- oynarken, onu havaya atıp tuttuğu ve bunu yaparken şu mazmunu şiir olarak tekrarladığı kayıtlıdır: "Hasan'ım! Baban gibi ol sen de/ Büyü de, babana benze/. Hakkı kurtar boynundaki urgandan/ Rabbine ibadet ve şükürde bulun her zaman/. O'dur bize bütün nimetleri bağışlayan/ Zalimlerle dost olma, e mi Hasan?!"/
Çocukların Kişiliğine Değer Vermek
Hiçkimse kendisini bir hiç olarak görmek ve bir hiç olarak görülmek istemez, bu kural çocuklarda da böyledir.
Hz . Fatımâ'nın -s- evinde çocuklara saygı gösterilir, onların görüşleri alınarak kişiliklerinin sağlamlaşması sağlandı. Ehl-i Beyt -s- rivayetlerinde geçen şu hadise gerçekten öğreticidir:
Hz . Resulullah -saa- sevgili kızı hz. Fâtıma'nın -s- evine gelmişti. Evde, babasına ikram edebilecek hiçbirşeyi olmayan hz. Fâtıma'nın -s- bu duruma pek üzülmesi ve mahçup olması üzerine hz. Resulullah -saa- mübarek ellerini semaya açıp Rabbinden cennet rızığı istedi. Bu sırada hz. Cebrail -s- inerek "Ya Resulullah!" dedi, "Rabbimin sana özel selamı var; siz, Ali, Fâtıma ve çocuklar cennetten istediğiniz herşeyi hemen hazır etmemi buyurdu, ne istersiniz?" Hz . Peygamber-i Ekrem -saa- bunu Ehl-i Beyt'ine bildirdi, kimseden ses çıkmadı, bu sırada hz. İmam Hüseyin -s- "Benim seçmemi ister misiniz?" diye sordu, "elbette!" dediler, "Sen neyi seçersen kabulümüzdür, haydi siparişini ver bakalım!"
İslami metinlerde geçen bu vak'a; onca ulvî ve melekutî anlarda bile çocukların görüşlerine önem verip onların kişiliğine saygı duymanın Ehl-i Beyt -s- okulunun eğitim sisteminde ne denli önem taşıdığını vurgulaması açısından bir hayli ilginçtir.
Hz . Fâtıma -s- Çocukları Dövmezdi
Teşvik ve ödüllendirme yönteminin, ceza ve dayaktan çok daha olumlu sonuçlar verdiği ve dayağın olumsuz neticeler getirdiği gerçeği, günümüz dünyasında yeterince netleşmiş bulunmaktadır.
Hz . Fatıma'nın -s- çocuklarını dövdüğü veya onlara sert fiziki cezalar uyguladığına dair bir tek vak'a yoktur tarihte.
Dahası, Ehl-i Beyt imamlarından ulaşan rivayetlerde bu yöntem açıkça menedilmiştir.
Çocuğunun elinden gına gelen bir baba, hz. İmam Rıza'ya -s- durumu açtığında "Onu dövme" buyurur, "mecbur kalırsan ona küsülü ve dargın davranabilirsin, ama bu da uzun sürmemelidir!"
Çocuklara İbadetin Önemini Aşılamak
Resulullah -saa'ın kızı Fatıma'nın -s- eğitim yöntemleri arasında en dikkat çekici olanı, çocuklara küçük yaşlardan itibaren Allah sevgisini aşılamak, onlara namaz ve orucu öğretmek ve ibadete önem vermelerini sağlamaktır.
Mesela Kadir Gecelerinde çocuklarını bütün gece uyanık kalmaya ve sabaha kadar ibadetle meşgul olmaya hazırlamak için onları gündüz yatırır, uyku basmaması için hafif yemekler yedirirdi. Kadir Gecelerine fevkalade önem verdiği ve bu gecelerde evde kimsenin uyumasına izin vermediğini "Kadir Gecesinin bereketlerinden kendisini mahrum bırakan biri gerçek anlamda bir mahrumdur" buyurduğu kaydedilmiştir.
Hz . Fâtıma'nın -s- bu konudaki yaptırım ve eğitim yöntemi unutulmamalı ve Kadir Gecelerinde uyumasına izin verilmeyen Hasaneyn'in henüz on yaşına bile basmamış birer çocuk oldukları hatırlanmalıdır.
Yarışma ve Sağlıklı Rekabet
Sağlıklı rekabet ve dürüstçe yarışma, çocuklarda kendine güven duygusunu geliştirip onlara sorunlardan kaçmama ve zorluklarla pençeleşme ruhunu aşılar. Kendisine güven duyan ve zorluklardan korkmayan bir insan, hayatın çeşitli merhalelerinde karşılaşabilmesi mümkün zorluklarla yüz yüze geldiğinde teslim olmaz, sorunlarına sırt çevirmez, batıla eğilmez, zilleti kabullenmez ve başı dik olarak bütün zorluklarla boğuşmayı, lekeli olarak rahat yaşamaya tercih eder.
Resulullah -saa'in kızı- Fatıma'nın -s- eğitim yöntemlerinden biri de budur.
Hz . Hasan'la hz. Hüseyin -s- küçük yaşlardayken bir elyazı yarışması tertipler ve kimin yazısının daha güzel olduğunu sorarlar annelerine. Çocuklardan hiçbirinin kırılmasını istemeyen hz. Fâtıma -s- onları babalarına gönderir, babaları kendisine uzatılan yazılara şöyle bir göz attıktan sonra ikisinin de güzel olduğunu, kendisinin bu yazılardan birini tercih edemeyeceğini, hatta eğer isterlerse dedelerinden de bunu sorabileceklerini söyler. Çocuklar hz. Resulullah'a -sav- giderler. Hz . Resulullah -saa- bu çetin hakemliği hz. Cebrail'e, o da hz. İsraf il'e havale eder ve nihayet Allah Tealâ'nın emriyle hz. İsrafil, bizzat hz. Fatıma'nın -s- hakemlik etmesi gerektiğini söyler.
Hz . Fâtımâ -s- ilahi bir ilhamla, taneleri tek rakamlı olan gerdanlığındaki boncukları yere dökerek en fazla taneyi getirenin bu yarışmayı kazanacağını açıklar.
Çocuklar yine eşit sayılarda boncuk taneleri ve birer yarım boncuk getirirler.
Cebrail -s- Allah'ın -cc- emriyle boncuklardan birini ikiye ayırmış ve bu yarışmada taraflardan hiçbirinin "kaybeden taraf" olmaması sağlanmıştır.
Aynı çatı altında yaşayan kardeşler arasında birlik sağlamak ve çocuklar arasında ayırım gözetmemek gerektiği konusunda fevkalade öğretici bir vak'adır bu.
Çocuklar Arasında Adaletle Davranma
Çocuklar arasında ayrım gözetilmemeli, hepsine adaletle davranmalı, sevgi ve şefkati eşit olarak paylaşmalıdır onlara. Birine daha fazla sevgi duyulsa bile bunu belli etmemek gerekir.
Hz . Fatıma'nın -s- hayatında bu tutumun da bir örneği vardır. İslami metinlerde şöyle bir hadise anlatılır:
"Küçük yaşta olan hz. Hasan'la -s- hz. Hüseyin -s- güreşiyor, hz. Resulullah -saa- bu güreşte hz. Hasan'ın -s- tarafını tutarak sürekli onu teşvik ediyordu. Bunu gören hz. Fâtıma -s- hz. Resulullah'a -saa- neden Hasan'ın -s- tarafını tuttuğunu, sorduğunda çocuklar arasında ayrım yapmayışıyla ünlü olan Allah Resulü -saa- "Sen, dostum Cebrail'in Hüseyn'in tarafını tuttuğunu ve sürekli Hüseyn'i teşvik ettiğini görmüyor musun?" buyurdular, "Bu durumda bana da Hasan'ın tarafını tutmak düşer değil mi?!"
İlim ve terbiyeyi Yüceler Yücesi Hak Teala hazretlerinden alan bu vahy ailesinin çocuklar arasında ayırım gözetilmemesi gerektiği konusunda bütün bir beşeriyete verdiği anlamlı bir derstir bu.
Hürriyetini Zedelemeden Çocukları Kontrol Etmek
Çocukların eğitim ve terbiyesinde en önemli etkenlerden biri de, onların davranış ve yaşamlarını dolaylı olarak kontrol etmek, onlara karşı kayıtsız kalmamaktır. Bunun, hürriyeti zedelemek olmadığı, bilakis, bu yolla insanî hürriyetin de garanti altına alınmış olacağının bilinmesi gerekir.
Ebeveyn, çocukların eve geliş-gidiş saatlerini, kimlerle arkadaşlık kurduklarını dikkatle kontrol etmek durumundadır, bu hususta yapılacak bir ihmalkarlığın pahalıya mal olması mümkündür.
Çocuğuna bu dikkati göstermeyen ve onun tedirginliğini duymayan bir annenin ne kadar tehlikeli bir sorumsuzluğu üstlendiği apaçık ortadadır.
"Hz . Fatıma'nın -s- tedirgin bir şekilde kapı-ardında beklediğini gören hz. Resulullah -saa- bunun nedenini sorar, hazret-i Fâtıma -s- "Çocuklar çıkalı epey oldu, halâ dönmediler" diyerek cevap verir ve tedirginliğini gizleyemez. Bunun üzerine hz. Resulullah -saa- hemen çocukları aramaya koyulur ve çok geçmeden onların Cebel Mağarası yakınlarında oynamakla meşgul olduklarını farkeder, ikisini de şefkatle okşayıp annelerine getirir"...
İslami metinlerden seçtiğimiz bu örnekler, din-i mübin-i islamın büyük kadını Zehra-yı Ether hz. Fatıma'nın -s- annelik hasletleri deryasından alınan bir testi misali naçizdir, ama tefekkür ehli için eğitim sahasında bunların birer kilometre taşı olacağına da hiç kuşku yok.
Bu uçsuz bucaksız deryadan testisini doldurabilen müminlerin saadet ehli olduğu bilinmelidir; müminlerin duası ve Rabb'ul Âlemin'in mağfiret ve rahmetine mazhar olmak umuduyla...
18
Ehl-i Beyt'ten Esintiler Ehl-i Beyt'ten Esintiler

PEYGAMBER’E (S.A.A.) SALAVATIN FAYDALARINDAN BAZILARI
1- İlahî Ahlakla Ahlaklanmak
Ahzab Suresi’nin 56. ayetinde Allah Teala, Peygamber’e salavat göndermeyi emrederek kendisi de ona salat etmektedir. Bu emri yerine getirmek, “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın” emrini yerini getirmek sayılır.
2- İlahî Emre İtaat
Peygamber (s.a.a)’e salat ve selam etmek, Allah’ın; “Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” şeklindeki emrine itaattir.
Bu itaat ise kurtuluşa vesiledir; Allah Teala buyuruyor ki:
“Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.”
3- Allah’ın Salat ve Selamına Hak Kazanmak
Cami’ul-Ahbar’da Resulullah (s.a.a)’den şöyle bir hadis nakledilmiştir:
“Cebrail yanıma gelerek, Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu müjdeledi: “Kim sana salat ederse, ben ona salat ederim; kim sana selam verirse, ben ona selam veririm.” Ben de buna karşılık şükür secdesi yaptım.”
Bu konuda hadis çoktur. Sadece bir hadis de Ehl-i Sünnet kitaplarından naklediyoruz:
Sahih-i Müslim’de Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Kim bana bir salat ederse, Allah Teala ona on salat eder.”
4- Meleklere Eşlik Etmek ve Onların Bağış Dilemelerinden Yararlanmak
Salavat ayetindeki “yusallune” (salat ederler) ibaresinin hükmünce melekler daima Peygamber (s.a.a)’e salavat getirmektedirler. Salavat getiren kimse, bu ameliyle kendisini meleklere benzetmekte ve onlara eşlik etmektedir. Nebevî
bir hadiste şöyle buyurulur:
“Kim bir kavme benzerse, o kavimden olur.”
5- Allah’a Yakın olmak
İbn-i Babeveyh, İlel’uş-Şerâi’ adlı kitabında kendi senediyle İmam Hasan Askerî (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Teala, Hz. İbrahim’i, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e çok salavat getirdiğinden dolayı kendine dost kıldı.”
6- Allah Teala’nın Rızasını Kazanmak
Cemal’ül-Üsbû’ kitabında nakledildiği üzere Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizin bana salat etmeniz, hacetlerinizin kabul olmasına sebep olur, Allah’ı sizden razı eder ve amellerinizin temiz olmasını sağlar.”
7- Resulullah’a Yakın Olmak
Cami’ul-Ahbar kitabının nakline göre Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kıyamet günü bana daha yakın olan, dünya hayatında bana daha çok salat eden kimsedir.”
9- Resullah’ın Şefaat Etmesi
Nakledildiğine göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kim bana salat ederse, şefaatim onu bulur.”
10- Sevap ve Mükâfat Kazanmak
Uyun-u Ahbar’ır-Rıza ve Şeyh Saduk’un Emalî’sinde İmam Rıza (a.s)’dan, şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat etmek, Allah katında (sevep bakımından), tesbih, tehlil ve tekbir ile eşittir.”
11- Başlı Başına Bir İbadet Oluşu
el-İhtisas adlı kitapta Resulullah (s.a.a)’den, şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Allah’ı anmak, ibadettir; Ali ve evlatlarını anmak da ibadettir.”
19