USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ

USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ   	0%

USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ   	Yazar:
Grup: TEMEL KAVRAMLAR
Sayfalar: 0

USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ

Yazar: Üstad: Seyyid Riyaz El-Hekîm
Grup:

Sayfalar: 0
Gözlemler: 435
İndir: 45

Açıklamalar:

USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ
  • SEKALEYN HADЭSЭ

  • ЭKЭNCЭ DERS

  • DЦRDЬNCЬ DERS

  • ALTINCI DERS 4.Bц!ьm Эmamet

  • ЭKЭNCЭ ЭMAM

  • ALTINCI ЭMAM

  • ONUNCU ЭMAM

  • BEЮЭNCЭ BЦLЬM: Mead

  • KAYNAKЗA

Kitabın 'İçin de ara
  • Başlat
  • Önceki
  • 0 /
  • Sonraki
  • Son
  •  
  • Gözlemler: 435 / İndir: 45
Boyut Boyut Boyut
USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ

USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ

Yazar:
Türkçe
USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ




Üstad: Seyyid Riyaz El-Hekîm

Çevirmen:Şirali Bayat

Veda Hutbesinde İki Emanet


SEKALEYN HADİSİ

"Şüphesiz, aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah'ın kitabı, diğeri itretim; Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapmazsınız.'
Hz. Muhammed (s.a.v)

Sekaleyn Yayınları: 23
Eserin Orjinal adı: El-Akîdetu Fî Asreti Durûs
Mütercim Email Adresi: bayat_l4@ hotmail.com
Mizanpaj: Sekaleyn
Kapak Tasarım: Caferi yol
Baskı:

ISBN: 978-975-98585-2-0
1.Baskı Aralık/2007 İsteme Adresi:
Halkalı Merkez Mahallesi Zeynebiye Cad. Pembegül Sok No: 46 Kat:l D:2 Küçükçekmece- Halkalı/İST www.Sekaleyn.com


TAKDİM

Sevgili okurlar; her müslüman hayatını Allah-u Tealâ'ya kulluk ederek, hayır ameller işleyerek en iyi şekilde değerlendirmelidir. Allah-u Tealâ'nın beğenisini, mükafaatını vereceği sevabı kazanmak için günah işlemekten ve müslümanın şanına layık olmayan her türlü davranıştan uzak durmalıdır.

"Rabbimiz! Şüphesiz biz: 'Rabbimize iman edin' diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört ve bizi iyilerle birlikte öldür..."
"Rabbimiz! Peygamberlerin vasıtasıyla vaat etmiş olduklarını bize ver ve kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz sen, asla sözünden dönmezsin." (derler)

Allah-u Teala'dan bu ayete mazhar olmayı cümlemize nasip buyurmasını temenni ediyorum.
Elinizde bulunan bu kitapta Usul-u Din konusu özet olarak işlenmiştir.Kardeşlerimizin, bacılarımızın ve özellikle yeni yetişen aziz gençlerimizin bu kitaptan en iyi şekilde yararlanmalarını ümit ederim. AllahTeala'dan bu çalışmayı en güzel biçimde bizden kabul buyurmasını niyaz ediyorum.


ÖNSÖZ

Hamd ve şükür, Allah'a; salatı selam, Muhammed ve tertemiz Ehl-i Bcyt'inc, soyuna olsun.
"Şüphesiz Allah katında din, yanlız İslam dinidir." I

Yüce İslam dini bir kısım temel konuları, ahkamı ve çeşitli eğitici hükümleri inanç, fıkıh ve eğitim alanlarında öne sürmekledir. Özellikle Ehl-i Beyt'in kültürel mirasını temsil etmektedir. Öyle zatlardır ki; gerçek İslami çizgi onlardır. Çünkü O'nlar Kur'an'ın dengidir. Sekaleyn Hadisi'nde geldiği gibi; Onlar ümmet için kurtuluş ge-misidir. Bu mana herkes tarafından bilinen Sefine Hadisi'nde açıklanmıştır.

Zalim yöneticilerin İslami ümmete yaptıkları zulüm ve baskı, Ehl-i Beyt'e karşı işledikleri cinayetler, kültürlerini yok etmek için yapılan çalışmalar ve dostlarına tarih boyunca yapılan baskılar çoktur. Bunun zamanımız da ki, en açık örneği zalim Saddamın vahşice işlediği toplu cinayetlerdir.

Bunun şahidi ise, Irak'ın bir çok bölgesinde ve Özellikle güneyinde bulunan toplu mezarlardır. Yine bu devletin öncelikli işlerinden birisi, İslami düşüncenin yayılmasını önlemek, Ehl-i Beyt kültürüne karşı mücadele etmekti. Bu bağlamda Şia kitaplarının basılması yasaklanmış, müslümanlar, özellikle yetişkin ve yeni nesli İslami kitapları okumaktan mahrum bırakılarak Al-i Resul'un görüş ve bilgilerinden soğutulmaya çalışılmıştı.

Saddam, zalimin tağuti iktidarı yıkıldıktan sonra İslami kültür ve akaidi özet olarak genç erkek ve kızlarımızın kolayca öğrenmesi için ilk adımı atma düşüncesiyle bu kitabı hazırladık. Aslında bu kitap 25 Recep 1411 Hicri kameri ve 1983'den 1991 tarihleri arasında Bağdat'ın 35 km. batısında bulunan Ebugureyb hapishanesin de tutuklu bulunduğum dönemde gizlice yazdığım ve bir çok tutukluya ders olarak okuttuğum kitapdır.

Ne yazık ki, bir kontrol ve arama sırasında bu kitabın nüshası yok edilmişti. Çünkü o günlerde her hangi bir kitabın yayınlanması hatta hikaye kitabı olsa bile yasaktı. Tabiatıyla El-Hekîm ailesinden birinin akaid konusunda yazdığı bir esere tehammül etmeleri hiç olası değildi. Saddam'ın emriyle onlarca gencin idam edildiği o karanlık dönemde ceza evinde kültürel çalışma yapmanın,

destek vermenin cezası idamdı. Hal böyleyken, bu kabusun ıraklıların başından gitmesiyle Önemle değerlendirilmesi gereken bir fırsat doğdu. Yeni bir çağ başladı. Bu yeni dönemin temeli inanç, itikat ve marifetle atılmalıydı. İşte Allah-u Tealâ'nın izniyle ilk adımı atmak üzere anlaşılır bir üslûp ve dille, orjinal İslam kültürünü özellikle değerli genç kardeş ve hanım bacılarımın kolayca Öğrenmesi gayesiyle bu kitabı yeniden kaleme aldık.

Allah-u Celle Celal'dan, halis niyetle yapılan bu çalışmayı kabul buyurmasını temenni ediyorum. O Subhan'dır (herşeyden münezzehtir) ve doğruyu gösterendir.
RiyazEl-HekîmH.1424
1-Hapishanede bu kitabı yazmaya başlarken gereken malzemeyi nasıl elde ettiğimizin uzun bir hikayesi vardır; biz bundan tutukluluk hatıralarım kitabında bahsettik.

USUL-U DÎN BEŞTİR BİRİNCİ DERS: Tevhid

Kainatın Yaratıcısı Vardır
Tevhid'ten amaç, bu kainatı yaratan Allah-u Tealâ'nın varlığını idrak ve ispat etmektir. Hiç kuşkusuz O birdir ve ortağı yoktur. Burada iki önemli nokta vardır. Biz onların üzerinde durmak istiyoruz.
Birincisi: İmkan Delili

Varlık aleminin yaratıcısını ispat etmektir. Şu aleme baktığımız zaman tesadüfe yer olmadığı hemen göze çarpmakta ve kainatın yaratıcısız olamayacağı gerçeği açıkça görülmektedir. Bu hakikati ispat etmek için bir çok kanıt vardır. Fakat biz burada birkaçına değineciğiz.

Bu alemde bulunan bütün varlıklar varlıkla yokluk arasında bulunan (mümkünü-l vücut) varlığın temel özü dışında kalan varlıklardır. Dolayısıyla bir çok canlı halihazırda yok olurken bir kısmı da var olmaktadır. Bundan şunu anlıyoruz ki, bunlar varlığını başkasından almakta, vücutları kendi zatlarından kaynaklanmamaktadır. Böyle olmasaydı yok olmaları düşünülemezdi. Bu nedenle fani olan bir varlık, varlığını başka birinden almalıdır ki, O da Allah-u Tealâ'dır. Çünkü O'nun fani olması mahaldır; mümkün değildir.

Bu noktayı izah etmek için bir örnek vermek istiyorum.
Etrafa ışık saçan bir kaç ayna düşünün. Işık, aynanın başından sonuna kadar parlamaktadır. Etrafa saçan ışığa baktığımızda anlıyoruz ki, bu ışığın asıl kaynağı ayna değildir. Çünkü aynanın tabiatında böyle birşey yoktur. Bütün mesele, ay-nanın.aracılığıyla ışığın yansımasıdır.

Bu nedenle insan, aynaların aracılığıyla etrafa düşen ışığı düşünmemelidir. Aynanın dışında olan ışığın asıl kaynağı durumunda olan güneşin, lambanın ve ateşin ışığı üzerinde durulmalıdır.
Nasıl ki, ışığın ilk başlangıç sebebine, kökenine inmek gerekiyorsa, ki onun ışığı onun zatından ve özündendir. Aynı şekilde varlıkta böyledir.

Varlıklar, varlığını aldığı asıl temele ve kökene dönmelidir ki, onun varlığı başkasına bağlı olmasın ve kendi zatından kaynaklansın. Ondan ayrılması, yok olması gayri mümkün olsun. İşte bu hayatın asıl temeli ve kaynağı da Allah'u Tealâ'dır.
ikincisi: İntizam Delili

Özeti: Şüphesiz varlık alemi tam bir düzen, uyum ve intizam içindedir. Varlıklar kendi aralarında uyum ve birlik içerisindedir. Hergün ilmi gelişme kaydedildikçe bu alemin hayret verici, yeni sırları da keşfedilmektedir. Bu gelişmeler insan oğlunun kainata biraz daha dikkatli bakmasına yol açmaktadır.

Anlaşılıyor ki; bu alem çok alim ve hekîm olan biri tarafından yaratılmıştır. Dolayısıyla akıl ve mantık kainatta tesadüfe yer olmadığına karar vermektedir. Bu açık, karmaşık ve içice olan hadiseler basit bir şekilde yorumlanamaz. Acaba insan kendi evinin eşyalarının kendiliğinden dizildiğim kabul eder mi ki, bu alemin de bir tesadüf eseri meydana geldiğini kabul et-
sin? Kesinlikle akıl böyle bir şeyi kabul etmez. Öyleyse insan oğlunun aklı bu hayret verici alemin bir tesadüf eseri olduğunu, alim ve hekîm bir yaratıcı olmadan yaratılabileceğini nasıl kabul edebilir? Allah-u Tealâ bir ayette şöyle buyuruyor:
"Varlığımızın delillerini, (kainattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur'an'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?"


İKİNCİ DERS

Kainatın Yaratıcısı Birdir ve Ortağı Yoktur
Kainatı yaratan bir ilandır, ortağı yoktur. Bunun delili de şudur. Bir kaç tane ilah olsaydı ve herbiri kendi başına olsaydı, bu ilahların irade ve kararları bir biriyle çelişirdi. O zaman bu kainattaki düzen bozulur, yer gök yok olup giderdi. Allah-u Tealâ'nın buyurduğu gibi:

"Yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de (yer ve gök) düzeni bozulur giderdi."3
Yine buna delil olarak görüyoruz ki, gelen bütün peygamberler bir ilah tarafından geldiklerini söylemişler, başka ilah tarafından gelen hiçbir peygambere raslanmamıştır.

2.Bölüm: Adalet

Yani Allah-u Tealâ (c.c), adildir. Onun hiçbir
kuluna zulüm etmesi mümkün değildir. Çünkü adalet sıfatı hayır sıfatlarından, zulüm ise şer sıfatlarındandır. Zulme ancak, şerrat ve zayıf olan, adaletle hedefine ulaşamayan başvurur. Oysaki Allah-u Tealâ bütün hayırların kaynağıdır. Canlı ve cansız tüm varlıklara hayat veren O'dur. Onlardan her bakımdan müstağnidir.

Niye zulme baş vursun ki? Nasıl ki Kur'an-ı Kerim buyuruyor:"Ey insanlar! Siz, Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin ve övülmeye hakkıyla layık olandır,"4
"Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik te olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katında büyük bir mükafaat verir."5

Buna ek olarak da, Allah-u Tealâ mutlak kemal sıfatlarına sahiptir. O da Hayy, Kayyûm, her şeye Kadir, Alîm, Hekîm, bütün varlıkları yaralan, her şeyin rızkını veren, Rauf ve Rahimdir. Uluların dışında bir çok kemal sıfatlarına sahiptir. Her türlü şaibe, noksanlık ve zayıflıktan münezzeh ve uzaktır.

3.BÖLÜM: Nübüvvet

Allah-u Tealâ insanları ve kainatı boşuna yaratmamıştır. Kur'an-ı Kerim Özellikle bu konu üzerinde vurgu yapmış ve buyrulmuştur ki:

"Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık."
"Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık ama,

onların çoğu bilmiyorlar."5
Şüphesiz dünya hayatı insan ahireti için ölçü olarak kabul edilmiştir. Bu açıdan, insanın gidişatı ve yaşam şekli ahirette mükafaat ve derecesini artırabilir. Bunun içindir ki, Allah-u Tealâ insanları Sırat-ı Müstakîm'e irşad etmiş ve hayırlı işler yapmaya yönlendirmiştir. Yani bu salih ve güçlü insanların içinden, ilahi sorumluluğu üstlenecek ve risaletini yerine getirecek kimseleri ümmet için peygamber olarak seçmiştir.

Buna göre peygamber ümmet için ilahi öğretileri ve risaleti taşıyan kimsedir. Bu zatlara Resul de denir.
Allah-u Tealâ geçmiş zamanlarda bir çok peygamber göndermiştir. Bunlardan en seçkinleri şunlardır:
1-Hz.Nûh (a.s)
2-Hz.ibrahim (a.s)

3-Hz.Mûsa b. İmran. Kendisine Tevrat inmiştir. Günümüzde özellikle Yahudiler Musevi'dir.
4-Hz.İsa b. Meryem (a.s) Kendisine İncil inmiştir. O'na uyanlara Hristiyan denir.
5-Hz.Muhammed b. Abdullah b. Abdul Muttalip yüce İslam Dini'nin peygamberidir. Kendisine Kur'an-ı Kerim inmiş ve nübüvvet konusu kapanmıştır. Kim peygamberlik iddiasında bulunursa yalancıdır.

Bu konuda Allah-u Tealâ şöyle buyuruyor:
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."6


ÜÇÜNCÜ DERS

Peygamberlerin Sıfatları
Peygamberler, Allah-u Tealâ'nın verdiği risaleti taşımaktadır. Bu ağır emaneti taşıması için güçlü olmalıdır.Ve şu sıfatlar kendisinde bulunmalıdır.

1-Cesaret:
Peygamber zalimler karşısında korkup
çekinmemeli, zorluklar ve musibetler karşısında direnip durmalıdır.
2-Sadakat:
Peygamber Allah-u Tealâ'nın risaletini taşıdığı için sadık ve doğru olmalıdır. Yalancı kimse risaleti taşımaya ehliyetli olmadığı gibi halkın güvenini de kazanamaz.
3-Emin:
Peygamber Allah-u Tealâ'nın risaletini tahrif etmeden ve değiştirmeden bütün bir şekilde tebliğ etmeli ve rabbine karşı hıyanet etmemelidir.

Peygamber efendimiz güzel ahlakıyla ünlenmiş, özellikle peygamber olmadan önce halk arasında sadık ve emin olarak tanınmıştı. Öyleki Mekke halkı O'na "Sadıkul Emin" lakabını takmıştı. Herkes emanetini O'nun yanına bırakıyordu. Mekkeden Medineye gizlice hicret edeceği zaman Hz.Ali'yi (a.s) çağırmış, halk hicret ettiğini düşünmesin diye yatağında yatmasını istemiş oda kabul etmişti. Emanetleride sahiplerine vermek üzere Ali'nin yanına bırakmıştı. Hz.Ali'de (a.s) peygamberin (s.a.a) istediği gibi davranmıştı.

4-İstikamet:
Allah-u Tealâ'ya ibadet ve itaat yolunda dayanıklı olmalı ki, halk ona uysun, emirlerini uygulasın ve direktiflerine bağlı kalsın. Çünkü peygamber Allah-u Tealâ'ya karşı günah işlerse halk finali işlemekten hiç korkmaz ve çekinmez.
Peygamberler yukarıda yazdığımız güzel ah-hıkııı dışında, hilim ve iyi huyluluk gibi bir çok sıfata da sahipdir.


Hilim'den Bir Örnek;

Uhut savaşında mübarek dişi kırılıp anlı yaralandığı zaman, bazı sahabe kendisine; haklarında beddua etseniz duanız kabul olur diye öneride bulundular. Cevaplarında buyurdu ki:"Ben lanet etmek için seçilmedim. Davetçi ve rahmet peygamberi olarak seçildim. Ve şöyle dua etti: "Allah'ım! Kavmimi hidayet et onlar cahildirler."8


Mucize

Peygamberler ilahi risalet ve öğretileri tebliğ ettikleri için, peygamberlik iddialarının doğru olduğunu ve Allah-u Tealâ ile irtibat halinde bulunduklarını isbat etmek ve kendilerini kabullendirmek gayesiyle iddialarını tasdik eden mucize göstermeleri gerekmektedir.


Mucize Nedir?

Mucize bir iş veya öyle bir hadisedir ki, peygamberler nübüvvetlerini kabullendirmek amacıyla gösterdikleri, tabii olmayan; karşısında normal insanın aciz ve çaresiz kaldığı bir durumdur.

Peygamberlerin nübüvvet iddiaları mucizeyle beraber olmasaydı gerçek peygamberlerle yalancı, batıl peygamberi ve sihirbazları birbirinden ayırt etmek mümkün olmazdı. Müseylemetel kezzab, ve Esvedil-Ensi ve her asırda ortaya çıkan bir çok yalancı peygamber gibi.


Hz.İbrahimin (a.s) Mucizesi

Hz.İbrahim peygamberin zamanında Allah'ı inkar eden bir tağut vardı. Adı Nemrut'tu. Hz.İbrahimin Allah-u Tealâ'ya davetini duyunca İbrahim peygamberi getirtmiş, onunla Allah'ın kudretiyle ilgili tartışmıştı. İbrahim (a.s): "Allah diriltir ve öldürür sözüne karşın: Bende öldürür ve diriltirim demişti.Yani birinin ölüm emrini veririm sonra affederim onu ölümden kurtarıp diriltmiş olurum. Kur'an-ı Kerim bu olayı Hz. İbrahim'in dilinden şöyle aktarmaktadır:

"Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim,"Benim rabbim diriltir, öldürür."demiş; o da,"Ben de diriltir, öldürürüm" demişti. (Bunun üzerine) İbrahim,"Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sende onu batıdan getir"deyince, kafir olan şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.9

Hz.İbrahim'in karşısında kendisini aciz gören Nemrut, O'nu öldürerek intikam almaya karar verdi. Bütün tağuti düzenlerin metodu budur. Mantıklı bir şekilde konuşarak ve tartışarak sorunu çözmekten aciz ve zavallı kimselerdir.
İbrahim'i ateşle yakmaya karar verdiler.

Böylece İbrahim'e ders vererek Allah'a iman etmesinler diye halkıda korkutmak istiyorlardı. Büyük bir odun yığını topladılar. Yakarak İbrahim'i ateşin ortasına attılar. Fakat yüce Allah İbrahim'i Nemrut'un ateşinden kurtardı. Ateşi O'na serin ve esen kıldı. Kur'an bu hakikati şöyle anlatıyor:"

"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol" dedik, "10
Hz.İbrahim'in bu büyük ateşten kurtulması büyük bir mucize ve Onun peygamberliği için bir delil sayılmaktadır.
Hz.Mûsa'nın (a.s) Mucizesi

Allah-u Tealâ İmran b. Musa'yı peygamber olarak seçip Firavun ve kavmini, Allah'a iman ve ibadet etmeğe davet etmek üzere görevlendirdiği zaman, bir çok mucizeyle donattı. En önemlisi olanda "asa" idi. Musa "asa" yi yere bıraktığın da insanları korkutacak büyük bir yılana dönüşüyordu.

Firavun bunun Musa'nın bir sihri olduğunu zannetti. Allah-u Tealâ tarafından mucize olduğunu düşünemedi. Mısırdaki Bütün sihirbazları topladı ve bütün sihir ve hokkabazlıklarını sergilemelerini istedi. İpler ve değnekler atıldı halkın gözleri sihredildi. Sihirbazlık aletleri halkın gözünde yılan gibi göründü.

Sıra Hz.Musa'daydı, O elindeki "asa" yi yere bıraktı. Bir anda "asa" kocaman bir Ejderha'ya dönüşerek bütün ipleri ve değnekleri yuttu. Bunu gören sihirbazlar Musa'nın yaptığının sihir olmadığını anladılar Yüce Allah tarafından bir mucize olduğunu anlayıp topluca iman ettiler. Kur'an-ı Kerim bu hadise'yi şöyle anlatır:

"Sihirbazlarlar Firavun'a gelince :
Eğer biz üstün gelirsek gerçekten bize bir mükafat mı? dediler. "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız"dedi.

onlara,"Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini
attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" dediler.
Mûsâ da asasını attı. Birde ne görsünler, asâ onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

"Alemlerin Rabbine inandık" dediler.
"Musa'nın ve Harun'un Rabbi'ne." "
Böylece Musa'nın (a.s) "asa"sı peygamberliğini isbat eden ve başta gelen en önemli mucizesiydi.
Hz.İsa'nın Mucizesi (a.s)

Allah-u Tealâ Meryem oğlu İsa'yı peygamberliğe görevlendirip İncili ona irdirdiği zaman mucize olarak en zor hastalıkları tedavi edebilme mucizesini vermişti. Anadan doğma kör, sağır ve baras hastalarını iyileştirir, Allah'ın izniyle ölüleri diriltir kuş şeklinde yapılmış heykele üfürmek suretiyle kuş olup uçmasını sağlar

ve insanların evlerinde olup biten işlerini haber vermek gibi bir çok mucize gösterdi. Bunların hepsi Allah Tea-la'nın izniyle gerçekleşirdi. Kur'an-ı Kerim bu olayı şu şekilde anlatıyor:
"Aİlah onu İsrailoğullanna bir peygamber olarak

gönderdi (ve oda onlara şöyle dedi):"Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan bir kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah'ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü'minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır."12


DÖRDÜNCÜ DERS

Hz.Muhammed'in (s.a.a) Mucizeleri

Hz.Muhammedin Mucizeleri

Peygamber efendimiz insanları İslama davet ederken bir çok mucize gösterdi. Biz burada birkaç tanesine değineceğiz.
1-Peygamber insanları islam dinine davet etmek için risaleti üstlenip islam inancının yayılması, Tevhid akidesinin gelişmesi, şirk ve putperestliğin yok olması için başlattığı mücadelede müşriklerden bir çok baskı, işkence ve zorluk görmüşlerdi. Bunlar karşısında peygamber ve sahabesi İsrarla durdular. Bunu gören müşrikler peygambere karşı yaptıkları çeşitli düşmanlık ve eziyete ek olarak bir de ekonomik ambargo uygulamaya karar verdiler.

Peygamber efendimizle birlikte Amcası Ebu Talip, Beni Haşim, Beni Abdul Muttalip'de Şibi Ebu Talipte ablukaya alındılar. Bi'setin altıncı yılıydı. Kureyşliler anlaşmaya vardılar ve acımasızca şu kararı yazıp imzaladılar: Haşim oğullarıyla kimse alış veriş yapmayacak. Onlardan kız alınmayacak ve kız verilmeyecektir.

Muhammedi bize teslim edinceye kiular onlarla hiç bir muamele yapılmayacaktır. Karar seksen mühürle tasdik edildi. Kararı yazan Mansur b. İkrime'nin daha sonra eli sakat oldu. Bi'setin yedinci yılında kararı Ka'be'nin duvarına aslılar.
Ambargo üç yıl sürmüştü. Peygamber efendimiz Haşim oğulları ve beraberindekiler çok zahmet çektiler. Hz. Ebu Talip, Resulullah ve Hatice mallarını infak ettiler.

Fazla para Ödeyerek gizlice ihtiyaçları alıyorlardı. Artık zorluk ve eziyet çekilmez hale gelmişti ki, Cebrail (a.s) peygambere gelerek anlaşmayı karıncanın yediğini sadece "Bismillah" in kaldığı haberini verdi. Peygamber bunu amcası Ebu Talib'e söyledi. Ebu Talip kureyşi topladı ve şöyle dedi.

Aldığınız kararı getirin belki kopardığınız sıla'ı rahimin tamirine ve bizim kurtuluşumuza vesile olur. Kararı getirdiler, sadece mühür izleri kalmıştı. Ebu Talip; bu sizin aldığınız karar değilmi dir? diye sordu, evet dediler.Peki yeni bir değişiklik yaptınız mı?
Kureyş: Hayır.

Ebu Talip: Muhammed bana dedi ki, Rabbim bir beyaz karınca göndermiş, bütün yazıları yemiş sadece Allahın ismi kalmıştır.
Peki Muhammed'in söylediği doğru çıkarsa ne yapacaksınız?
Dediler ki: Elçekeriz ve barışırız...

Ebu Talip: Eğer yalan çıkarsa bende O'nu size teslim edeceğime söz veriyorum deyince.
Kureyş: Çok insaflı ve güzel konuştun demişlerdi.
Anlaşma kağıdını getirdiler. Beyaz karınca hepsini yemiş sadece "Bismillah Azze ve Celle" yazısı kalmıştı.
Dediler ki: Bu sihirden başka bir şey değildir.
O gün bir çok insan müslüman oldu. Haşim ve Abdul Muttalip oğulları Ebu Talip deresinden çıktı. Bu mucize bir çok kişinin müslüman olmasına yol açtı.

2-Peygamber efendimiz gizlice Mekke'den Medine'ye hicret ederken kureyş peygamberi yakalayıp geri getirmek için peşice birkaç atlı adam

gönderdi. Peygamber ve Ebu Bekir "Cebeli Sur" daki mağaraya saklandı. Atlı adamlar peşlerine mağara'nın kapısına kadar geldiler.
Allah'ın emriyle kuşlar mağaranın ağzında yuva yapmış, orada yatmışlardı. Örümcekler Allah'ın emriyle mağaranın içinde yuva yapmış İdi. Bu durumu gören atlılar mağaranın terkedilmiş olduğunu insanın barınamayacağını zannettiler. Aksi halde güvercinler ve örümcekler yuva yapmış olamazlardı.

Böylece atlılar ümütsüz ve hüsranla döndüler. Ancak diğer takipçi Suraka b. Cuşum peygamberi bulmak üzere yola çıktı. Kureyş'in peygamberin başına koyduğu yüz deveyi almak için onca uzak yolu gitmeyi göze almıştı.
Resûlullah mağaradan Ebu Bekir'le beraber çıkmış ve Medineye doğru yola koyulmuşlardı. Suraka bütün silahını kuşanmış olarak yolda raslamıştı.

Rcsulullah: Allah'ım! Suraka'nın yapmak istediğinin şerrinden sana sığınıyorum dedi. Bunun üzerine birden Suraka'nın atının ayakları yere gömüldü..
Suraka: Ey Muhammed Atımın başına gelen sendendir. Dua et atım kurtulsun.Yemin ederim ki, sana asla zararım dokunmayacaktır dedi.

Peygamber dua etti ve Allah-u Tealâ Suraka'nın atını geri verdi. Suraka: Tekrar peygamberin peşice gitmeye başlayınca.Yine atın ayaklan yere gömüldü ve at olduğu yerde kaldı. Suraka pişman olup peygamberden dua istedi. Bu olay üç defa tekrar etti.
Suraka Mekke'ye dönünce başına gelen olayı anlattıysada kabul etmeyip yalancılıkla suçladılar.
En çok karşı çıkan Ebu Cehil'di.

Suraka ona şöyle dedi:
Eğer şahidi olsaydın atımın ayağının yere gömüldüğüne;
Bilirdin ve şüphe etmezdin Muhammed Allah'ın resulüdür ve dilildir.
Kim onu gizleyebilir ki.
Resulullah'ın göstermiş olduğu bütün mucizelerden ebedi ve önemli bir mucizesi vardı. İşte bu ebedi mucize elimizde ki Kur'an'dır.


Ebedî Mucize Kur'an

Hz.Muhammed (s.a.a) en son peygamber ve nebi olduğu için ve getirdiği islam dini son din olması bakımından başta gelen mûcizeside ebedi ve kalıcı olmalıydı. İşte bu ebedi mucize Kur'an'dır. İslam var oldukça oda baki kalacaktır. Alimler, fasihler O'nun konularından ve metodundan şimdiye kadar yararlanmış ve yararlanmaya devam edilecektir. O asırlar boyu ebedi kalacaktır.

Kur'an'ın Mucizevi Yönlerinden Bazısı Kur'an'ın Belagatı:
Şüphesiz Kur'an fesahet ve belagatın üstünde bir kitaptır, öyle ki, fesahet ve belagat konusunda uzman araplar O'nun karşısında aciz kaldılar. Müslümanlığın ilk dönemlerinde Mekke'de Kur'an birkaç defa müşriklere meydan okumuş ve onları bu konuda meydana çıkmaya çağırmıştı:

"De ki: "Şüphesiz, insanlar ve cinler, şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek için toplansalar ve birbirlerine yardımcı da olsalar, onun bir benzerini getiremezler." l
3
On Sure Getirmeleri İçin Çağırıyor
Yoksa "onu Kur'an-ı uydurdu"mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, haydi Allah'tan bnşka gücünüzün yettikterinide çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sure getirin. 14
"Eğer size bu konuda cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur'an) ancak Allah'ın ilmiyle İndirilmiştir ve O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Artık müslüman olumuyor musunuz?15
Son Kez Bir Sure Getirmeye Çağırıyor

"Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz (Kur'an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).15
"Eğer, yapamazsanız kİ, hiçbir zaman yapamayacaksanız o halde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kafirler için hazırlanmıştır."

Görüyoruz ki bu meydan okuma asırlar boyu İnsanları ve cinleri kapsamaktadır. Eğer müşriklerin gücü yetseydi mücadele çağrısını kabul edip Kur'an'ın on suresi veya bir suresini getirmeye çalışırlardı.

Hepimiz biliyoruz ki; o gün fesahat ve belagat konusunda araplar meşhurdu. Özellikle ilk karşı çıkanların Mekke'de olduklarına dikkat edersek müşriklerin çok güçlü ve birlik içerisinde olduklarını müslümanların ço
k az ve güçsüz olduklarını görürüz.

Öyle ki, müşrikler, peygamber islam'ı yaymaya çalıştığı zaman engel olabiliyorlardı.
Bu yeni dinin yayılmasından korkuyorlardı. Arap yarımadasında sosyal konumlarını kaybedeceklerinden çekiniyorladı. Bunu önlemek adına karşı koyma güçleri olsaydı kesinlikle bundan kaçmazlar, peygamber ve taraftarlarından kurtul-mak için bunu yaparlardı.

Kur'an'ın Belagatı
Bir çok tarihçi müşriklerin ileri gelenlerinin yıkılışı, Kur'an-ı Kerim'in üstünlüğü, değeri ve onların içine düştükleri hayranlıkları hakkında şöyle yazıyor:

Velid b. Meğayre el-Mehzumi şair ve ediplerin ustadıydı, ayetleri duyduğu zaman şöyle dedi: Vallahi Muhammed'den öyle bir kelam duydum ki, ne insan nede cin sözüne benzemiyordu. O kelamın bir tatlılığı var. O sözün bir güzelliği vardır. başında semeresi, sonunda cazibesi vardır. O öğreticidir ona üstünlük kurulamaz.

halk'tan peygamber Kur'an okurken dinlemelerini istiyorlardı. Etkilenip müslüman olmalırından korkuyorlardı. Tarihçiler yazıyorlar ki, şair' Tufeyl b. Amr-ı Dusi Mekke'ye geldi.

Ku-ırys/len bazıları Muhammed'e kulak asmamasını, O'nıı dinlememesini söylediler. Hatta bunda çok ileri gidip duymaması için kulağına pamuk tıkdılar. Tufeyl bunu kabul etmekten pişman oldu ve peygamber Kur'an okurken kulak astı; hayrete düştü o kadar etkilendi ki,

peygamberi takip ederek peygamberin evine geldi. Ve dedi ki: Ey Muhemmed! Kavmin Senin hakkında bazı şeyler söylediler, beni korkuttular. Seni dinlememem için kulağıma pamuk koydular. Fakat sanki Allah Seni dinlememi istedi ve dinledim. Sözlerin çok güzeldi. Dinini bana anlatır mısın?
Tufeyl diyor ki: Peygamber bana İslamı anlatıp
Kuran okudu.

Allah'a yemin olsun ki; o zamana kadar o sözlerden daha güzelini duymamıştım. O'ndan daha adil bir iş görmemiştim. İslamı kabul edip şehadet getirdim.'6
Kur'an'da Gaybi Haberler

Kur'an-ı Kerim'in verdiği bir çok gaybi haber vardır. Bunların çoğuda gerçekleşmiştir. Onlardan birisi peygamber Mekke'deyken, Fars'larla Rum imparatorluğunun arasında çıkan savaşta Rum imparatorunun yenilmesiydi. Bunun üzerine müşrikler çok sevinmiş ve müslümanlar üzülmüştü. Çünkü Hıristiyan dinine mensup olan Rum imparatoru müslümanlara daha yakındı. Allah-u Tealâ şu ayetleri indirmişti:

"Elif Lam Mim. Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratılırlar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl İçinde galip geleceklerdir."

Öncede sonrada emir Allah'ındır. O gün Allah'ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

Allah-u Tealâ (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah vaadinden dönmez. Fakat: insanların çoğu bilmezler."17
Bunlar fiilen gerçekleşmiştir. Başka bir savaşta rumlar, Farsları yenilgiye uğrattılar. Bu olay on yıldan az bir zaman içerisinde. Müslümanların bedir savaşında müşrikleri yendikleri döneme yakın bir zamanda gerçekleşti.
Evrensel ve Adil Yasalar

Bireysel ve toplumsal sosyal hayatın bir çok alanında insanın Rabbiyle yaptığı ibadette, nefsi teskiye etme konusunda, toplum ve aile düzeni hakkında evrensel konuları bir şahısın kendi düşüncesi olarak ortaya koyması mantıklı değildir. Bin dörtyüz yıl bundan önce, cehalet ve ihtilafın kökleştiği bir camiada bunlar bir kişinin düşüncesi olamazdı.


Bu konuya birçok batılı yazar ve fikir adamı dikkat çekmiş ve bu nokta bir çoğunun İslama cezbolmasına önemli bir etken sayılmıştır.

Kur'an'ın mucizeleri konusunda yukarı da söylediklerimizi yeterli buluyoruz. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler bu konuda ki diğer kitabımıza müracaat edebilirler.18

Hz.Muhammet! b. Abdullah
Milad'dan önce 570.'inci yılında 17 Rabiu'l-Evvel Cuma günü Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu döneme Ammul Fil'de denilmiştir.

Babası Abdullan b. Abdul Muttalip b. Haşim peygamber dünya'ya gelmeden vefat etmiştir.
Annesi Amine Binti Veheb'dir. Peygamber altı yaşındayken vefat etmiştir. Sekiz yaşlarındayken dedesi Abdul Muttalip vefat etmiş. Ondan sonra peygamberin bakımını Amcası Ebu Talip üstlenmiştir. Peygamber efendimiz yirmibeş yaşındayken Hatice binti Huveylid ile evlenmiştir.

Bütün Arap kavmi topluca puta tapıyordu. Peygamber ise bir olan Allah-u Tealâ'ya ibadet etmek için Hira mağarasına gidiyordu. Kırk yaşma ulaşınca Allah onu peygamberliğe seçti. Kur'an ayetleri kendisine inmeğe başladı, ilk inen ayet şuydu:
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak"dan yarattı.
"Oku! Senin Rabbin en cömert olandır."

"O, kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti."19
İlk iman eden Hz.Ali idi. Peygamberin evinde yaşıyordu. İlk dönemlerde Peygamber insanları gizlice İslama davet ediyordu. Sonra yakınlarını islama etmesi için şu ayet indi:
"önce en yakın akrabanı uyar."20

Peygamber yakınlarını Islama davet etti. Sonra şu ayel nazil oldu:
"Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme."*"
Resulullah Mekke'de Safa dağının üzerine çıktı ve onları İslama davet etti. Ancak halk iman çağrısına aldırış etmeyip puta tapmaya devam etti. Peygamber ve müslümanlara eziyet ve İşkenceyi sıklaştırdılar.

Müslümanların bazısı habişistana hicret etti. Halkın bir kısmı biat edip islamı kabul edince ve müslümanları müdafa edip koıuyacakları sözünü verince Allah-u Tealâ peygambere önce ismi Yesrib daha sonra Medine olarak bilinen şehre hicret etmesini emretti.

Resulullah onüç yıl Mekke'de kaldıktan sonra islam devletini kurmak üzere Medine'ye göç etti.
Ancak müşrikler, el çekmemiş düşmanlıklarını sürdürmüşlerdi. Yahudilerle anlaşarak, orduyla Medine'ye saldırmışlardı. Müslümanlar dinlerini ve canlarını korumak üzere bir çok savunma savaşı yaptı

. Uhut, Bedir, Handek ve Hayber savaşları bu savaşların en önemlileriydi. Hicretin 8.yılında şartlar müsait olunca peygamber Mekke'yi fethetti.
Mekke fethinden sonra peygamber hastalandı ve Hicretin 9. yılında vefat etti. Bütün müslümanlar yas ve üzüntüye boğuldu.
Selam olsan sana ve senin Ehl-i Beyt'ine ey Allah'ın resulü! Ve Allah-u Tealâ senin ümmetine hayırlı mükafatlar versin.


ALTINCI DERS 4.Bö!üm İmamet

Resûlullah'ın (s.a.v) vefatından sonra ümmetin dini ve dünyevi işleri için hilafeti üstlenmektir. İmam, peygamber tarafından tayin edilip seçilmelidir. Çünkü peygamber kimin bu sorumluluğu taşımaya ehliyetli olduğunu herkesten iyi bilmektedir. Bundan dolayıdır ki, Önceki peygamberlerin vasileri, O peygamberin kendisi tarafından tayin edilerek belirlenirdi. Örneğin Allah'ın elçisi Musa (a.s), Yuşa b. Nûn'u; Süleyman b. Davud (a.s), Asif b. Berhiya'yı; Hz.İsa (a.s) da kendisinden sonra vasi olarak Havarileri seçmişti.

İslamı tebliğ etmek üzere peygamberin seçildiği ilk dönemlerde Beni Amr Oğulları'ndan Behire b. Firas peygamberimize şöyle dedi. "Gördüğünüz gibi biz verdiğin emirlerde Sana uyduk. Allah-u Tealâ senin halifeni açıklayacak
mı? Bizim Senden sonra emirimiz halife ve imam kim olacak?"22

Peygamber cevaben buyurdu: "Bu iş Allah'ın işidir. Kimi ne zaman seçeceğini O bilir ."
Böylece görüyoruz ki, peygamber efendimiz risaletinin başlangıcında, imametin Allah-u Tealâ'nın emriyle olacağını, O'nun tarafından seçileceğini vurgulamıştı.

Şüphesiz peygamber de hayattayken kendisinden sonraki halifeleri belirlemiştir. Onlar peygamberin Ehl-i Beyt'i olan birincisi Hz.Ali sonuncusu İmam Muhammed b. Hasan el-Mehdi'dir (a.f).
Ehl-i Beyt'in İmameti Hakkında Peygamber'den (s.a.v) Hadisler.

Bütün-islami gruplar peygamber efendimizden Ehl-i Beyt'in imameti hakkında bir çok nassı rivayet etmiştir. Biz burada bazı örnekler vereceğiz.
Sekaleyn Hadisi

Peygamber (s.a.v) efendimiz şöyle buyurdu: "Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Bu ikisine sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapmazsınız. Biri diğerinden büyüktür (azim): gökten yer yüzüne sarkan tutu-nacaktır; diğeri itretim, Ehl-i Beyt'imdir. Havuzda benim yanıma gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar. Bakalım benden sonra o ikisine nasıl davranacaksınız?"23

Sefîne Hadisi
2-"Şüphesiz aranızda benim Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisi gibidir; kim O'na binerse kurtulur, kim O'ndan kaçarsa boğulur (helak olur)."
Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu:
3-"İmamlar on iki tanedir ve hepsi de Kureyş'tendir."24
On İki İmam'ın İsimleri
1-İmam Ali bin Ebu Talib (a.s)

2-İmam Hasan bin Ali (a.s)
3-İmam Hüseyn b. Ali (a.s)
4-İmam Ali bin Hüseyn Zeynelabidin. (a.s)
5-İmam Muhammed bin Ali El-Bakır.(a.s)
6-İmam Ca'fer bin Muhammed Es-Sadık .(a.s)

7-İmam Musa bin Ca'fer El-Kazım. (a.s)
8-İmam Ali bin Musa Er-Rıza. (a.s)
9-İmam Muhammed bin Ali El- Cevad.(a.s)
10-İmam Ali bin Muhammed El-Hadi.(a.s)
11-İmam Hasan bin Ali El-Askeri (a.s)

12-İmam Muhammed bin Hasan El-Mehdi. El-Muntezer (a.f) .
İşte bunlar On iki İmsam'lardır. Bu yüzden bu hak mezhebe On iki İmam mezhebi denilmiştir. Bunlann dışında kalan seyyitler, salih insanlar, Alimler her ne kadar yüksek makama sahip olsalar da İmam sayılmazlar. Yaygın hatalardan birisi Hz.Ali aleyhisselamnı oğlu Abbas'a, Hamza'ya ve ırak'da Seb'e Duceyl diye meşhur olan İmam hadi'nin oğlu Muhammed'e İmam lafzının kullanılmasıdır.

evet, her ne kadar bazı insanlar birtakım alimlere, "İmam" kelimesini kullansalar da bunun sebebi onların Halife ve Masum imam olduklarına inanmaları değil, din önderi ve seçkin alim olmalarına duydukları saygıdır. Yinede yanlış anlaşılmaları önlemek için bundan kaçınılmalıdır.

YEDİNCİ DERS Birinci İmam Hz.Aii (a.s)

Hz.Ali (a.s)
On İki İmam'ın hayatından örnekler;
Birinci İmam Hz.Ali b. Ebu Talip. b. Abdul Muttalip b, Haşim.

Bi'setten on iki yıl önce Kabe'de dünyaya geldi. Bu konuyu Şia ve Sünni tarihçiler yazmışlardır.25 Hicretin 40. yılı, mübarek Ramazan ayının yirmibirinde, sabah namazında, Hariciler'den olan İbn-i Mülcem tarafından Necef-i Eşrefte kılıçla vurularak şehit edilmiş, oğullan Hasan, Hüseyin,

Abbas ve diğerleri tarafından kutsal Necef kentinde defin edilmiştir.
Babasının adı Ebu Talip'dir. İmran olduğu da gelen rivayetler arasındadır. Babası Abdul Muttelip öldükten sonra Kureyş'in önderliğini yapmıştır. Hz.Resulullah'ın bakımını üstlenmiş ve İslamın ilk yıllarında onu müşriklerden korumuştur. Müşriklerin muhasarasında, peygamberle beraber Şi'bi Ebu Talip -Ebu Talip deresi diye bilinen yerde peygamberi korumak için bulunmuştur.

Hicret'in onuncu yılında vefat etmiştir. Aynı yıl efendimizin eşi, müminlerin annesi Hz.Hatice de vefat etmiştir. Bundan dolayı peygamber efendimiz o yılı 'hüzün ve yas yılı' olarak ilan etmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Amcam Ebu Talip hayatta olduğu sürece Kureyş hoşuma gitmeyecek hiç bir şey yapamadı."
Annesi Esed kızı Fatıma'dır. Peygamber efendimiz amcasının evinde kaldığı zamanlar O'nun bakım ve gözetimini üstlenmiştir.
Hz.Ali'nin İmameti hakkında Naslar

Bi'setin ilk yılında peygamber efendimize inzar ayeti geldi: "Ey peygamber; yakınlarını uyar." diye.
Peygamber efendimiz Abdul Muttalip Oğulları'nı davet etmiş ve onlara hitaben şöyle buyurmuştu: "Ey Abdul Muttalip Oğullan! Allah'a yemin ederim ki, şimdiye kadar hiç bir arabın kabilesine getirmediğini ben size getirmiş bulunuyorum. Size dünya ve ahiretin hayır ve saadetini getirdim. Şüphesiz Allah-u Tealâ sizi davet etmemi emir buyurdu. Bakalım hanginiz benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır?"

Hz.Ali (a.s) daveti kabul edip: "Ben senin vezirin oluyorum ey Allah'ın elçisi!" deyince bütün kavim O'na itirazda bulunmuş, kalkıp dağılmışlardı. Peygamber efendimiz O'nun omuzundan tutmuş "İşte bu, benim kardeşim, vasim ve sizin aranızda halifemdir. O'nun sözünü dinleyiniz ve itaat ediniz." buyurmuştu.
Kavim peygambere gülerek Ebu Talibe; "Oğlunun sözüne bakmanı ve O'na itaat etmeni istiyor." demişlerdi.26
Gadir-i Hum Hadisi'nin Özeti

Peygamber efendimiz (s.a.v) Hicretin 13. yılında Haccetü'l-Veda'dan Medine-i Münevvere'ye dönerken yolda Cebrail (a.s) nazil oldu. Kendisinden sonra müslümanlara Hz.Ali'yi (a.s) halife tayin etmesini istedi ve şu ayeti getirdi:
"Ey peygamber! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun (Allah'ın) elçiliğini yerine getirmemiş sayılırsın. Allah seni insanlardan korur.

Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayet etmez."27
Peygamber oradaki müslümanlara hitaben şöyle buyurdu: "Ey Nas! Ben aranızda iki şey bırakıyorum. Onlara tabi olsanız yoldan sapmazsınız; onlar Allah'ın kitabı ve itretim Ehl-i Bey t'imdir1

Sonra onlara hitaben: "Ben size nefsinizden daha evla değil miyim?" diye sorunca hepsi birden "Evet ya Resûlullah" dediler. Peygamber efendimiz bunu üç defa tekrar etti. Onlar da "Evet" diyerek cevaplıyorlardı. İşte o zaman Ali'nin elini kaldırarak; "Ben kimin mevlası isem Ali de O'nun mevlasıdır. Allah'ım O'na taraftar olup seveni sen de sev. O'na düşmanlık edene sen de düşman ol. O'nun muhiplerini sev, gazap edenlere sen de gazap et. O'na arka çıkana sen de arka çık. O'nu zelil edenleri sen de zelil et. O neredeyse hakkı O'nunla beraber kıl." 2S

Ebi Saidil Hudri diyor ki;" Henüz dağılmamıştık ki şu ayet indi:
"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Nimetimi size tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum ."29
Şair Hisan b. Sabit kalkarak; "Ya Resûlullah müsaade eder misin Ali hakkında bir kaç beyt şiir okuyayım?" dedi. Peygamber efendimiz "Allah sana bereket versin. Söyle ey Hisan." Şair ayağa kalkarak şöyle dedi:
Gadir günü peygamberleri onlara nida etti.
Hum'da ve Resulün sesini herkes duydu.

Dedi ki: Kimdir mevlanız ve veliniz?
Dediler herkes olaya şahit oldu.
İlahımız mevlamızdır ve sen velimizsin.
Bizler asla vilayette sana isyan etmeyiz.
O zaman dedi ki: Kalk ya Ali, Razı oldum benden sonra imam ve hadi olarak.
Ben kimin mevlası isem bu da onun velisidir.
Sizde O'na sadık yardımcı olun.
Dua etti orada; Allah'ım O'nun velisine veli ol.
Ve Ali'ye düşman olana sen de düşman ol.

Birinci ve İkinci Halife Hz. Ali'yi kutlayarak "Hayırlı olsun. Bütün mümin erkek ve mümine kadınların velisi oldun." dediler.
İkinci halifeye: "Sen, peygamberin ashabının hiç birine yapmadığını Ali'ye yapıyorsun" deyince "O benim mevlamdır" demişti.31

Hz.Ali'nin (a.s) Bazı Sözleri
"İnsanlar üç kısımdır: Ya rabbani alimdir, ya kurtuluşu için ilim tahsil edendir, ya da her çağıranın peşine giden ve her rüzgara kapılan ahmak kimselerdir. Ki bunlar, ne ilim nuruyla aydınlanmış ne de sağlam bir tutacağa yapışmışardır."
Hz.Ali'nin (a.s) Duasının Kabulü Hakkında Rivayetler

Ebu Süfyan oğlu Muaviye zalim Busr b. Ertad komutasında bir ordu hazırlatmış, siyasi durumu ve emniyeti bozmak, iyi müminlerin kanını akıtmak için Yemen'e göndermişti. Busr, bir çok kadın erkek ve çocuğun kanım akıtıp katletti. Bu haber Hz.Ali'ye ulaşınca O'nun hakkında şöyle bir duada bulundu:

"Allah'ım! Busr, dinini dünyası için sattı. Sen de O'nun aklını almadan canını alma."
Allah-u Tealâ Hz.Ali'nin duasını kabul etti: Busr kısa bir süre sonra aklını kaybedip delirdi. Çevresindekilerden kendisine kılıç vermelerini İstiyordu. Onlarda ağaçtan bir kılıç veriyorlardı. Kılıçla kendisine o kadar vuruyordu ki kendisinden geçip bayılıyordu. Ölünceye kadar böyle devam etti."33
Hz.Ali'nin (a.s) Vasiyeti

Rivayet edilir ki Hz.Ali (a. s) vefat edeceği zaman oğulları Hasan, Hüseyn ve diğer evlatlarını toplayarak şöyle vasiyette bulundu: "Sizleri ve sözlerimi duyacak olan herkese takvalı olmayı, işlerinde düzenli ve tertipli olmayı, müslümanların arasını bulmayı, yetimleri koru yup gözetmeyi vasiyet ediyorum.

" Dedeniz Peygamber'den (s.a.v) şöyle duydum: "İki kişinin arasını bulmak, bir ömür boyu oruç tutup namaz kılmaktan daha faziletlidir." Yetimler
'Allah için, Allah için yetimleri koruyunuz. O'nlan aç bırakmayınız, haklarını gözetleyiniz. Allah için, Allah için komşularla iyi geçininiz...'

"Bu, peygamberinizin vasiyetidir. Bu konuyu kadar vurguladı ki, komşu komşudan miras alacaktır zannettik."
Kur'an-ı Kerim
"Allah için, Allah için başkaları Kur'an'a uyup, amel etmede sizden öne geçmesin."
Namaz
"Allah için, Allah için namazı kılınız. Ki namaz dininizin direğidir."34

1
USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ USUL-U DİN ON DERSTE İNANÇLARIMIZ


İKİNCİ İMAM

Hasan-ı Muçteba. Ali b. Ebu Talib

Hicretin üçüncü yılında Medine-i Münevvere'de dünyaya geldi. Hicretin 50. yılında Ebu Süfyan oğlu Muaviye'nin azmettirdiği Eş'as kızı Cüde tarafından zehirletilerek şehid edildi. Mübarek bedeni Cennetü'l-Bakî'de Türbe içinde defnedildi. Peygamber (s.a.v) efendimiz, O ve kardeşi hakkında şöyle buyurdu:
"Hasan ve Hüseyn imamdır; ister kıyam etsinler, ister otursunlar." 35
Yine Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Hasan ve Hüseyn cennet gençlerinin efendisidir."
Cabir diyor ki İmam Hasan'dan (a.s) şöyle duydum; buyurdu: "Güzel ahlakın nişanesi on tanedir:
1-Doğru sözlülük. 2-Gerçek yiğitlik (veya dürüstlük). 3-Dilenene vermek (el açan fakire yardımda bulunmak). 4-İyi huyluluk. 5-İyiliklere

karşılık vermek. 6-Sila-i Rahim yapmak. 7-Komşuyu korumak. 8-Hakkı sahibine teslim etmek (hak şinaslık). 9-Misafiri güzel ağırlamak 10-Bunların hepsinin başı da hayalı olmaktır."36
Babası Hz.Ali'dir (a.s). Annesi Hz.Fatime'tuz Zehra'dır (a.s). Peygamber efendimiz (s.a.v) O'nun hakkında şöyle buyurdu:

"Fatıma her iki cihan kadınlarının hanımefendisidir."37
"Fatıma cennet kadınlarının hanımefendisidir.1'38

"Fatıma benim bedenimin bir parçasıdır; kim O'nu incitirse beni incitmiştir, kim O'nu severse beni sevmiştir." 39
Nakledilir ki, Muaviye'nin Hz.Ali (a.s) aleyhine yürüttüğü zehirli propagandanın etkisinde kalan Şamlı bir adam ne yazık ki halen bir çok insan Hz.Ali (a.s) hakkında yanlış şeyler söylüyor.İmam Hasan'ı (a.s) görünce Hz.Ali'ye sövmeye başladı. İmam hiç bir şey söylemeden Şamlı adam susana kadar dinledi.

Daha sonra Şamlı adama dönerek selam verdi ve gülümseyerek şöyle dedi:
"Yabancı biri olduğunu düşünüyorum. Bir ihtiyacın olursa karşılarım. Kılavuzluk istersen yol gösteririm. Açsan karnını doyurayım. Elbise istersen temin edeyim. Muhtaçsan zengin edeyim.

Yolunu şaşırmışsan yol göstereyim."
Bu güzel ahlakı gören Şamlı adam Emeviler'in Ehl-i Beyt hakkında kendilerini ne kadar aldattıklarını anlayınca ağlamaya başladı ve şöyle dedi: "Şehadet ederim ki sen, yeryüzünde Allah'ın kullarına hüccetisin. Allah-u Tealâ risaletini kime vereceğini çok iyi bilir. Şimdiye kadar baban ve sen benim yanımda en kötü ve sevimsiz insandınız. Şimdiyse sen, benim için Allah'ın en çok sevdiği kişi durumundasınız."40

SEKİZİNCİ DERS

Üçüncü İmam Hz. İmam Hüseyin (a.s)
Babası Ali (a.s), annesi Allah'ın elçisinin kızı Fatıma'dır.
Hicretin dördüncü yılı Şevval ayının üçüncü gününde Medine-i Münevvere'de dünyaya geldi. Yetmiş iki ashab, yaran ve Ehl-i Beyt'iyle beraber Muharrem'in onuncu günü, Hicret'in altmış birinci senesinde Kerbela denilen yerde şchadete erişti. Kerbela'da defin edildi.

İlk ağlayıp yas tutan kişi efendimizin eşi müminlerin annesi Ümmü Seleme'ydi. Peygamber efendimiz bir şişe içerisinde Kerbela toprağından kendisine vermiş ve şöyle demişti:

"Cebrail (a.s) bana Hüscyn'imin ümmetim tarafından şehid edileceğini haber verdi ve şu türbeti bana getirdi. Dedi ki: 'Bu toprak kana döndüğü (kan rengi aldığı) zaman biliniz ki, Hüseyin şehid edilmiştir.'
Ümmü Seleme yanındaki türbeti saklıyor, her fırsatta ona bakıyordu. Toprağın kana döndüğünü görünce; 'Vay Hüseyn! Vay peygamberin oğlu

vay!' diye feryat edip ağladı. Bunu gören kadınlar dört bir yandan feryad edip ağladılar. Öyle bir izdiham oldu ve yas töreni tutuldu ki; Medine o ana kadar böyle bir şeye şahit olmamıştı.41
İmam'ın, Oğlu Zeynulabidin'e Vasiyeti
"Oğlum, Allah'tan başka yardımcısı olmayan kişiye zulüm etmekten kaçın." 42
İmam Hüseyn'in alçakgönüllüğü

İmam Hüseyn'in (a.s) alçakgönüllülüğü hususunda yazılanlardan birisi de şöyledir:
Bir yerden geçerken fakirler sofralarını açmış torbalarından çıkardıkları ekmek kırıntılarını yiyiyorlardı. İmam'ı görünce sofraya davet ettiler. İmam sofraya oturdu ve onlarla beraber ekmek yedi. Ve buyurdu "Şüphesiz Allah-u Tealâ mütekebbir insanları sevmez. Siz çağırdınız ben kabul ettim. Ben de sizi çağırırsam icabet edermisiniz?" Sofradakiler "Evet ey Resulullahın oğlu." dediler. Bunun üzerine imam da onları evinde ağırladı.

DÖRDÜNCÜ İMAM

Ali b. Hüseyin Zeynelabidin (a.s)
Hicretin 38. yılı, Şaban ayının beşi cuma günü Medine'de dünyaya gelmiştir. Hicretin 99. yılında zehirle şehadete erişmiştir. Mezarı Bakîdedir.
Annesi son Fars imparatoru'nun kızı Şah Zenan'dır.

İmam yirmi yaşında Kerbela faciasına şahit olmuştu. Hasta olduğu için savaş meydanına çıkarak düşmana karşı savaşamamıştı.
Alnında bulunan secde izlerinden dolayı abid ve zahid olarak tanınıyordu. Cenazesi yıkandığı zaman geceleri sırtında fakirlere taşıdığı çuvalların izleri omuzlarında görülüyordu.
Sözlerinden Bir Örnek

"Sakın tembellik yapıp, kararsız olmayın bu ikisi bütün kötülüklerin anahtarıdır. Tembellik yaparsan hakkı eda edemezsin. Kararsız olursan hakka tahammül gösteremezsin."

İmam'ın Heybeti
İmam Zeynelabidin'in (a.s) müslümanlar arasında ki azamet ve konumu hakkında şöyle rivayet edilir:
İmam Kabe'yi Tavaf Ediyor

İmam hac ziyaretindeyken Emevi halifelerinden olan Hişam b. Abdul Melik Mescid-i Heram'a geldi. Hacerü'1-Esved-i ziyaret etmek istediysede kalabalık yüzünden yapamadı. Ortamın sakimleşmesi için oturup beklerken İmam Zeynelabidin geldi. Hacerü'l-Esved'e yaklaşınca imamın heybet ve azametini gören halk kenara çekildi.

İmam yaklaşarak istilam (Hecerü'l-Esved'i selamlamak) edip ziyaret etti. Hişam'ın etrafında olan Şam halkı, gördükleri karşısında hayrete düştüler. Hişam'a dönerek 'Bu adam kimdir?' diye.sordular. Şam halkı imamı tanıyıp sevmesinler diye O'nu tanımadığını söyledi ve doğru söylemekten kaçındı.
Meşhur şairlerden Ferezdak da oradaydı.'Ben onu iyi tanırım' dedi. Bazı Şamlılar 'Bu kimdir ey Eba Firas?' dediler. Bunun üzerine Ferezdak şu şiiri okudu:

Bu öyle birisi ki Mekke ve çevresi O'nu tanır.
Kabe tanır O'nu, ihram ve harem tanır.
Bu, Allah'ın kullarının en hayırlısının oğludur.
O takidir, paktır, tahirdir, alimdir.
O'nun babası Ahmed'i muhtardır.

Kalem yazdıkça Allah O'na salat eder.
Bu olaydan çok rahatsızlık duyan Hişam, Ferezdak'ın gösterdiği cesaretinden dolayı tutuklanmasını emretti.

BEŞİNCİ İMAM

Hz.İmam Muhammed Bakır (a.s)
Hicretin 58. yılında Medine'de doğdu, 114. yılında zehirletilerek şehid edildi. Bakî Mezarlığı'nda defnedildi.
Peygamberin sahabesi Cabir b. Abdullah Ensa-ri'den şöyle rivayet edilmiştir:

Peygamberle beraber oturmuştuk. Hz.Hüseyin odasında oyun oynuyordu. Buyurdu ki: "Ey Cabir! Bunun Ali adında bir oğlu olacak. Kıyamet gününde bir Munadi; 'Kalksın abidlerin efendisi1 diye seslendiği zaman O'nun oğlu Zeynelabidin kalkar: O'nun da bir oğlu olur: adı Muhammed'tir. O'nu gördüğün zaman benim selamımı söyle."43


Başka bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v) Cabir'e şöyle buyurdu:
"Sen o kadar yaşarsın ki, Hüseyn'imin torunlarından Muhammedi görürsün. O, din ilimlerini açar yaygınlaştırır. O'nu gördüğün zaman selammı söyle." 4
İslami ilimler gelişip yayıldı. Bir çok alim O'ndan ders alıp ilim öğrendi.

Bazı Sözleri
"Halkın size söylemelerini sevdiğiniz en güzel şeyleri halka söyleyiniz. Allah-u Tealâ müminlere lanet okuyup sövenleri sevmez."45
Oğlu İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:


"Babamın yatağını hazırlar gelmesini beklerdim. O gelip yatağına yatınca ben de kendi yatağıma giderdim. Bir gün geç kalınca kalkıp babamın peşinden Mescid-i Nebi'ye gittim. Kimse yoktu. Babamı secde halinde gördüm.Ve şöyle dediğini duydum:"
"Bütün noksanlıktan münezzeh olan Allah-u Tealâ benim rabbimdir. Ey Rabbim! Sana kulluk ve kölelik duygusuyla secde ediyorum! Allah'ım! Kullarını yeniden dirilttiğin gün beni cehennem ateşinden koru." 46
Alim Yetiştirmeye Verdiği Önem

Bir çok alim ve ravi yetiştirmiştir. Talebeleri İmamın gidişatından derinden etkilenmişlerdi.
Bundan dolayıdır ki, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Babamın ashabı, hayatlarında da öldükten sonra da bize ziynet olmuşlardır."47
Rivayet edilir ki, vefat edeceği zaman oğlu İmam Cafer Sadık'a (a.s) şöyle vasiyette bulundu: "Oğlum, benim ashabıma iyilikte bulun." İmam da babasının sözüne şöyle cevap verdi: "Babacığım, onlardan biri Mısır'da (uzakta olması kastediliyor) bile olsa başkasına muhtaç olmasına müsaade etmeyeceğim. O'nların ilim ve irfanlan'mn artması için o kadar çalışacağım ki başka bir alime soru sorma ihtiyacı duymasınlar."


ALTINCI İMAM

İmam Cafer Sadık (a.s)
Hicretin 80 yılında Medine'de doğmuş, 148. yılında zehirletilerek Medine'de şehid edilmiş ve Bakî mezarlığında defin edilmiştir.
İmam, alim yetiştirmek için gereken önemi vermiş ve bir çok Islami ilim dalında mutahassıs alimler yetiştirmiştir. Hasan b. Ali Veşşa şöyle diyor: " Küfe Camisi'nde 900 alim gördüm, hepsi İmam Cafer Sadık'ın kendilerine öğrettiği hadisleri anlatıyor; O'ndan hadis naklediyorlardı."48
Öğrecilerinden Bazıları

Zürare b. A'yan, Muhammed b. Müslimi Sekafi, Cabir b. Hayyam (dünyaca ünlü kimyager)... İmam Cafer Sadık'ın öğrencilerindendir.
Ehl-i Beyt Şia'sının (a.s) ilim, kültür ve bilgilerini yayarak bir çığır açmadaki öneminden dolayı işte tam bu dönemde "Şia İmamiyye îsna Aşeriyye" mezhebi O'nun adıyla tanınıp 'Caferi Mezhebi' adıyla meşhur oldu.
Ebu Cafer-i Mansur, İmam Cafer Sadık'a (a.s) şöyle haber gönderdi:

"Halkın bize gelip gittiği gibi siz neden bizi ziyaret etmiyorsunuz?"
İmam (a.s) buyurdu:"Dünyahk bir şeyimiz yok ki, onu korumak için senden korkalım. Sizde ahiretlik bir şey yok ki, onu arzulayahm. Senin elinde tebrik edeceğimiz bir nimet yok ki; eziyetinize vesile olalım. Bir sebep yok ki, halk gibi gelip gidelim."49

İmam'ın Sözlerinden
"Kim zalimin zulmünü mazur göstermeye çalışırsa, Allah o mazlumu ona musallat eder. Dua etse müstecap olmaz. Uğradığı haksızlıktan dolayı da Allah ona mükafaat vermez." Zekeriya b. İbrahim'den şöyle nakledilir: "Ben Hristiyandım, müslüman oldum. Hacda İmam Sadık'ın yanına gittim. Bana 'Allah seni hidayet etsin, istediğin soruyu sor' dedi. Dedim ki 'babam ve annem hristiyandır. Annemin gözleri görmüyor ne yapayım?1 İmam: 'Annene itina göster, iyi davran ve hizmetinde dur.'diye buyurdu."

Zekariya diyor ki "Kufe'ye döndüğüm zaman anneme öncekinden daha şefkatli davrandım ve yardımcı olup hizmetini yaptım. Annem bana 'oğlum, benim dinimdeyken bana karşı bu kadar iyi değildin. İslam dinini kabul ettikten sonra seni değiştiren nedir? diye sordu.

O'na, Peygamberimizin oğullarından biri bana 'annene iyi davran' diye tavsiyede bulundu dedim.
Annem: 'Oğlum senin dinin ne güzel dindir, bana öğretir misin?' deyince ben de İslam'ın temel konularını ve bazı emirlerini öğrettim. O da iman getirip müslüman oldu. Daha sonra vefat etti." Allah-u Tealâ rahmetinden ayırmasın.

Yedinci İmam Musa Kazım (a.s)

Hicretin 128. yılında dünyaya gelmiş ve 183 Hicride Harun Reşid'in zindanında zehirletilerek şehit edilmiştir. Bağdat'da 'Kazimiyye' diye tanınan bir bölgede defin edilmiştir.

Kendisinden görülen hilim ve kızgınlığını yenmesinden dolayı 'Kazım1 lakabını almıştır.
Döneminin yönetiminden bir çok baskı ve zulüm görmüş, göz hapsinde tutulmuştur. Özellikle Harun Reşid döneminde defalarca gözaltına alınıp bırakılmış, bazende yıllarca hapiste tutulmuştu. Birçok kez baskı ve işkenceye maruz tutulmuştur.
Muhammed b. Talha Şafii O'nun hakkında şöyle demiştir:

"O, büyük bir imam, şanı yüce, çalışkan, abidliğiyle meşhur bir müçtehitti. Allah'a itaate dikkat eden, bir çok kerameti olan, geceleri secde ve kıyamla geçiren, gündüzleri oruç tutup sadaka verendi. Kendisine karşı yanlış davrananları geniş hilmiyle bağışlayıp affettiği için 'kazım' olarak tanınmıştır."51
Vasiyeti

Hişam b. Hekeme şöyle buyurmuştur: "Allah-u Tealâ'nın insanlara iki hücceti vardır; biri zahiri hüccetidir, diğeri batini hüccetidir. Zahiri hüccetleri; elçiler, nebiler ve imamlardır. Batini hüccetler ise akıllardır. Ey Hişam! Akıllı insanların yapt klan az amel makbuldür ve fazladır. Cahil ve nefsine uyan kimsenin yaptığı amel çokta olsa kabul değildir."

Hikayet edilir ki, birgün imam Musa Kazım bir zenginin evinin önünden geçiyordu. O sırada içeriden müzik sesi duyuluyordu. Evin hizmetçisi biriken çöpleri atmak üzere kapıya çıkıverdi. Hizmetçi yaklaştıkça İmam: "Bu ev kime aittir? "diye sordu.
Hizmetçi: "Efendim Bişr'e aittir" cevabını verdi.

İmam: "Efendin kul mudur? Yoksa özgür müdür?" diye sordu.
Hizmetçi:"Evet hürdür, kul değildir. "İmam: "Öyle ya, kul olsaydı mevlasına itaat ederdi. Kendisini Allah'a kul görseydi, içki içip müzik dinleyerek Allah-u Tealâ'ya isyan edip günah işlemezdi."dedi.

Bu konuşmadan sonra geriye dönen hizmetçi sarayın kapısından içeri girdi. Hizmetçinin geciktiğini fark eden Bişr: "Neden geç kaldın?" diye sordu. Hizmetçi imamla arasında geçen konuşmayı anlattı. İmamın sözleri Bişr'i çok etkiledi. Elindeki içki kadehini yere atarak ayakyalın imamın peşinden koşmaya başladı. İmamı görünce tanıdı ve tövbe etti. Daha sonra 'Bişri Hafi' diye tanınmış abid ve zahitlerden biri oldu.

SEKİZİNCİ İMAM

Ali b. Musa Rıza (a.s)
Hicretin 148. yılında doğdu, 203. yılında zehirletilerek şehit edildi. Horasan'ın Tûs bölgesinde defin edildi. Müslümanlar arasında fazilet ve hikmetle tanındı. Öyle ki, Abbasi halifelerinden Me'mun tarafından imama Veliahtlık teklif edildi.
Halifenin aşırı baskı ve tehdidi yüzünden yargı işlerinin sorumluluğunu üstlenmemek şartıyla veliahtlığı kabul etmek zorunda kaldı.

İmam Rıza (a.s) zındık ve inançsızlara karşı çıkarak mücadale etti. Hadis kaynaklan imamın onlarla birçok tartışmalarını nakletmiştir. Hatta üstünlüğü o kadar yaygınlaştı ki, düşmanlarının arasında dostlarından daha fazla sayılır oldu.
İnıam'ın Sözlerinden

Buyurdu:"Her kişinin arkadaşı aklı; düşmanıysa
cahilliğidir."
"Temizlik peygamberlerin ahlakındandır." Rivayet edilir ki, Ebu Nevas imam Rıza'yı met etmediği için kınanınca şöyle dedi:


Dediler ki, halktan en iyi sensin Söz ustası ve arif olan sensin, Sana en güzel methiyeler yakışır. Mücevher deyer bilenin elinde iyidir. Neden Musa'nın oğlunu met etmedin dediler. O'nun güzel ahlakından söz etmedin. Diyorum ki ben imamı hakkıyla Övemem. Cebraildir Onun babasına hismetçi olan. Derler ki, Ebu Mensur bin Abdurrazzak Tus şehrinin valisine sordu: "Senin oğlun var mı?" Vali: "Hayır yoktur."dedi.

Ebu Mensûr:"Neden İmam Rıza'nın türbesine gidip bir oğlun olması için Allah-u Tealâ'ya dua etmiyorsun? Ben gittim bazı şeyler istedim Allah-u Tealâ isteklerimi bana verdi." dedi.

Vali diyorki: "Ben de Meşhed'e gitmeye niyetlendim. -O'na selam olsun- İmam Rıza'nın türbesinde bir oğlum olması için Allah'a dua ettim. Allah-u Tealâ bana bir erkek evlat nasip
"Allah'ım! Bize de dünyada imam Rıza'nın ziyaretini; ahirette ce

ddinin, babalarının ve kendisinin efaatini nasip eyle."
Nakledilenlerden birisi de şöyledir; Süleyman bin Cafer El-Caferi isminde biri diyor ki: "İmamın huzurundaydım. Sofra önümüzde yemek yiyorduk. Hızla birinin geldiğini gören imam yemekten el çekti. Adam yanımıza varınca şöyle dedi: 'Zübeyri şimdi öldü.' (o zalim bir hakimdi) İmam Rıza başını sallayarak şöyle dedi: 'Zübeyri'nin bu gece bir günah işlediğini düşünüyorum." Ayet buyuruyor ki:

"Sonunda günahlarından dolayı boğuldular. Ardından ateşe sokulurlar." 53
Daha sonra imam yemeğe devam etti. O sıratla hizmetçi geldi. Zübeyri'nin geçen gece aşırı içkiden öldüğünü söyledi."

DOKUZUNCU İMAM

Muhammed b. Ali el-Cevad (a.s)
Hicretin 195. yılında doğmuş, 220. yılında Abbasi Halifesi Multesim emriyle zehirletilerek şehit edilmiş ve Kazimeyn'de defin edilmiştir.

Yaşının genç olmasına rağmen ilim ve faziletle tanınmış, Me'mun, kızı Ümmü Fazl'ı İmam Rızayla evlendirmişti. Babasının ölümünde İmam'ın dokuz on yaşlarından fazla olmamasına karşın ilim ve marifette ki üstünlüğü ve zekası be-lirginleşti. Oysaki başka üstad görmemiş, ilim öğrenmemişti. Böylece Ehl-i Beyt İmamlan'nın ilim ve fazilette başkalarından üstün, farklı ve müstağni oldukları keşfedilmiş oldu.
Sözlerinden Bazıları

İmam buyurdu:
"Cahil konuşmayip sussaydı, halk ihtilafa düşmezdi."
"Mümin kişi Allah-u Tealâ'nın yardımına, nefsinden nasihatçıye ve nasihat edenin nasihatine muhtaçtır."
Ravilerden biri olan Ahmet b. Hasan şöyle diyor: "Medine-i Münevvere'de peygamberin mescidinde, İmam Cafer Sadık'ın (a.s) oğlu İmam Rıza'nın amcası Ali'nin huzurunda oturmuş ilim öğreniyorduk.

O sırada imam Muhammed Cevad içeri girdi. Ali hemen yerinden kalktı. Cübbe ve ayakkabısını giymeden karşılamak için koştu. O'nun elinden öperek O'na saygı ve hürmet gösterdi. İmam Cevad dua ederek oturmasını istedi. Ali O'na 'Hayır. Sen ayaktayken ben oturamam? cevabını verdi. Bu konuşmadan sonra Ali dersine geri döndü. Bazı kişiler O'nu kınayarak 'Sen O'nun babasının amcası oluyorsun. Bu yaptığın abartılı değil mi?' dediler.

Ali b. Cafer onlara şöyle cevap verdi: "Lütfen susar mısınız, 'Kendi sakalından tutarak: 'Allah beni imamete layık görmeyipte şu genci seçmişse O'nun faziletini nasıl inkar edebilirim?
Söylediklerinizden Allah'a sığınırım.' dedi."54

Yine şöyle bir olay anlatılır: İmam Cevad Bağdat'tan Medine-i Münevvere'ye giderken Küfe şehrinin kapısına vardı. Namaz kılmak için buradaki mescidin avlusuna girdi. Mescidin bahçesinde kurumuş bir Çiğde ağacı vardı. Ağacın dibinde abdest alarak cemaat namazı kıldı.

Sonra dört rekatta akşamın sünnetini kılıp namazın akabinden dua edip şükür secdesinde bulunduktan sonra mescitten ayrıldı. Kurumuş Çiğde ağacının yeşerip meyve verdiğini gören cami halkı şaşırıp kaldı. Meyvesinden yeyince çok tatlı ve çekirdeksiz olduğunu gördüler.55


ONUNCU İMAM

Ali b. Muhammed El-Hadi (a.s)
Hicretin 212. yılında Samerra'da doğdu, 254. yılında zehirle şehit edildi. Aynı yerde defnedildi.
İmam Hadi (a.s), dönemindeki hakim güçten, özellikle Ehl-i Beyt'e karşı aşırı kin ve düşmanlık güden Abbasi halifesi Mütevekkil tarafından bir çok baskı, eziyet ve işkenceyle karşılaştı. Mütevekkil Ehlibeyte öyle şedid düşmandı ki, İmam Hüseyn'in (a.s) Türbesi'nin yıkılmasını ve ziyaretçilerinin cezalandırılmasının emrini vermişti.

İmam'ı Medine'den Irak'a getirmek üzere Herseme b.Yahya'yı görevlendirdi. Yahya diyor ki: "Medine'ye gittim. İmam'ın evine girdim. İmam'ın hayatından endişelenen ev halkı öyle bir feryad etti ki, o zamana kadar halk öyle bir şey görmemişti. Sanki dünya ayağa kalkmıştı." Çünkü imam onlara çok iyi davranmış,

ihsanda bulunmuştu. Mescit ehliydi. Dünyaya asla meyletmedi. Yahya: "Onları sakinleştirmek için O'na yanlış birşey yapmaya görevli olmadığıma, üzücü bir durumun olmayacağına yemin ettim. Sonra evi aradım. Kur'an, birkaç tane dua ve ilmi kitaptan başka bir şey bulamadım. Bu durum İmam'ı gözümde çok büyüttü."56

İmamın1 in (a.s) Sözlerinden "Kimin nefsi kendisine ihanet ederse onun şerrinden emanda olunmaz."
Abbasi halifesi Mütevekkil'in saray kapısında Abdurrahman adında biri durmuştu. İmam Hadi'yi getiriyorlardı. Abdurrahman, içinden dua ederken bir yandan da İmam'a bakıyordu.

İmam da ona bakıyordu. İmam O'na yaklaştığında şöyle buyurdu; "Allah duam kabul edip ömrünü uzattı, malını ve evladım çoğalttı." Bunu duyan Abdurrahman İmam'dan çok etkilendi. Abdurrahman diyor ki: "Allah-u Tealâ İmam'm duasıyla bana hayır ve bereket kapısını açtı. Servetim çoğaldı ve on tane oğlum oldu. Bundan sonra O'nun imametini kabul ettim." 57 Yirmi üç Muharrem hicri 1427. yılında, zalim Saddam rejiminin kanlı kalıntılarının eliyle, İmam Hadi ve İmam Hasanı Askeri'nin türbeleri bomba koymak suretiyle tahrip edildi.

ONBİRİNCİ İMAM

İmam Hasan b. Ali el-Askeri (a.s)
Hicretin 232. yılında Samerra'da doğdu, 260. yılında şehit edildi. Orada defin edildi.
Muhammed b. Abdul Aziz Belhi diyor ki: Bir sabah Ganem Caddesi'nde oturmuştum. Ebu Mu-hammed'in evinden çıkıp Darul Amme'ye doğru geldiğini gördüm. Kendi kendime, 'Ey insanlar; Bu Allah'ın size hüccetidir.

O'nu tanıyın!' diye bağırmak istedim. Ancak Öldürülmekten korktum. İmam (a.s) bana yaklaşınca şehadet parmağıyla ağzını işaret ederek susmamı istedi. Aynı gece O'nu gördüm. Bana şöyle dedi: 'Şüphesiz sırrımızı gizlemek konusunda Allah'tan kork."

Zamanın zalim hakim gücü bir kaç defa O'nu tutuklamış, Abbasi halifesi imam'ı, memurlarından Salih b.Vuseyf adlı birinin gözetiminde hapsetmişti. Abbasilerden bazıları İmam'a çok baskı yapmasını tavsiye etmişti. Salih onlara demişti ki: "Ne yapabilirim ki? Başına iki kötü adam koydum, abid oldular." Sonra onları getirtti.

Onlara: "Yazıklar olsun size! O adama neden iyi davranıyorsunuz?" diye sorunca onlar: "Gündüzleri oruç tutup bütün gece namaz kılan, kimseyle konuşmayan ve ibadet dışında hiç birşey yapmayan bir insana ne diyebiliriz? Bize baktığı zaman kemiklerimiz titremeye başlıyor, kontrolümüzü kaybediyoruz."Bunları duyan Abbasiler ne yapacaklarını şaşırdılar.59
İmamın (a.s) Sözlerinden

"Karşılaştığına selam vermek ve meclisin başında oturmamak alçak gönüllülüğün göstergesidir."
"Çocuğun küçük yaşta annesine karşı cüret göstermesi, büyüdüğünde ak olacağının (inci teceğinin) gösterir."
İmam (a.s) Samerra'da, kendi evinde şehadele ermiş ve babasının mezarının yanında defin edilmiştir. Mezarının üzerine bina inşa edilmiş, ve daha sonra altın kubbe yapılmıştır.

Dostlarının ziyaret ettiği mekanlardan olmuştur.
Yirmi üç Muharrem hicri 1427 yılında, zalim Saddam rejiminin kanlı kalıntılarının eliyle. İmam Hadi ve İmam Hasanı Askeri'nin türheleri bomba koymak suretiyle tahrip edildi.

ONİKİNCİ İMAM

Hicretin 255. yılında dünyaya gözlerini açtı ve hala yaşamaktadır. Allah-u Tealâ'nın izniyle zuhur edip gelecektir.
İbn-i Hecer diyor ki: "Babasının vefatında beş yaşındaydı. Ancak Allah-u Teala küçük yaşta kendisine hikmet bahsetmişti."60
Peygamber ve Ehl-i Beyt'ten İmam Mehdi'nin ismi.ve zuhuru hakkında bir çok hadis vardır.
Birinci Hadis

Hz.Ali'den (a.s) gelen hadiste şöyle buyrulur; Peygamber'in (s.a.v) şöyle söylediğini duydum: "Mehdi benim Ehl-i Beyt'imdendir. Allah-u Tealâ O'nun eliyle bir gecede (dünyayı) İslah eder."61
İkinci Hadis

Said b. Museyyib şöyle diyor: Ümmül müminin Ümmü Seleme'nin yanındaydık. İmanı Mehdi hakkında konuştuk. Ümmü Seleme dedi ki; Peygamder (s.a.v) buyurdu:
"Mehdi kızım Fatıma'nın evlatlarındandır."

Üçüncü Hadis
Hadiste Abdullah şöyle naklediyor: Peygamber (s.a.v) buyurdu: "Dünyaya benim Ehl-i Beyt'imden bir Arap hakim olur. Adı (Muhammed Mehdi) benim adımdır."62

Dördüncü Hadis
Başka bir hadiste Peygambcr'den (s.a.v) şöyle nakledilir: "Benim Ehl-i Beyt'imden biri gelir. Adı (Muhammed Mehdi) benim adımdır."63
Beşinci Hadis
Peygamber'den (s.a.v) başka bir hadiste "Dünya'nın bir günlük ömrü kalmış, olsa Allah o günü o kadar uzatır ki, benim evlatlarımdan biri gelir; dünya zulüm ve sitemle doldurulduğu gibi onu adaletle doldurur." rivayet edilmektedir.64
Altıncı Hadis

Dübeli Hüzai diyor ki: Sekizinci İmam, Rıza'ya uzun bir şiir okudum. Şu beyte gelince;
İmamın gelmesi kesindir, gelecektir. Allah'ın adıyla, hayır ve bereketle gelir. Bütün hak ve batılı ayırt edecektir. Nimet, ceza ve mükafaat verir.

İmam (a.s) ağladı ve başını kaldırarak: "Ey Hüzai! Ruhul Kudüs bu beyitlerde senin dilinle konuştu."65 dedi.
Allah-u Tealâ imam Mehdi'yi (a.f) gaybete çekti. İstediği zaman uygun bir ortamda vazifesini yerine getirmek, Allah'ın ahkamını uygulamak üzere gelecek ve yeryüzünü imar edecektir.

Görüyoruz ki, müslümanların peygamber efendimizden rivayet ettikleri hadisler, imam Mehdi'nin ahirezzamanda zuhur edeceğini göstermek tedir. Henüz doğmadığını ifade eden hiçbir rivayet bulunmamaktadır. Bu da imam Mehdi'nin doğumu ve gaybeti hakkındaki Şia düşüncesiyle bağdaşmaktadır.

Gaybet Dönemi İki Bölümdür;
Birinci gaybet dönemi Gaybeti Sugra'dır
(küçük gaybet dönemi). Hicretin 330. yılına kadar sürmüştür. Bu süreçte imamla halk arasında elçiler olmuştur. Bu görevi yürütenler Bağdat'ta yaşamışlar, Ölünce orada defnedilmişlerdir. Mezarları herkes tarafından bilinmektedir.
Özel Temsilcileri

1-Osman bin Said-ul Amri. İmam Hasan Askeri'nin güvendiği bir kişiydi. Hicretin 280. yılında vefat etmştir.
2-Muhammed bin Osman bin Said-ul Amri. Hicri 304. veya 305. yılında vefat etmiştir.
3-El-Hasan bin Ruh Nevbahti. Hicri 320 yılında vefat etmiştir.

4-Ali bin Muhammed Es- Samuri. 328. veya 329. hicri'de vefat etmiştir.
Son temsilcisi Muhammed Samuri'den sonra özel temsilcilik dönemi kapanmıştır. Gaybeti Sugra dönemi bitmiş ve Gaybeti Kubra dönemi başlamıştır. Zuhuruna Allah-u Tealâ'nın izin vereceği güne kadar devam edecektir.
Kim bu dönemde özel temsilci olduğunu söylerse yalancı ve iftiracıdır.

Hasan bin Ahmedil Mukettep naklettiği bir hadiste "Medineti Selam'da (Bağdatta) bulunuyordum. Şeyh Ebul Hasan Ali bin Muhammed Es-Semuri vefat etmişti. (Allah O'nun ruhunu dahada kutsallaştırsın.) Vefatından birkaç gün önce yanına gitmiştim. Halka şu mektubu getirmişti:

Bismillahirrahmenirrehim
Ey Ali bin Muhammed-ul Samuru Allah-u Tealâ senden dolayı kardeşlerine hayırlı mükafaat versin. Sen, altı gün sonra öleceksin. İşlerini toparla. Senden sonra kimseye senin yerinde oturmasını tavsiye etme. Artık büyük gaybet dönemi başlamıştır. Allah-u Tealâ zuhuruma izin verinceye kadar devam edecektir. Müddetler geçecek, kainler kasvetleşecek ve yeryüzü zulümle dolacaktır. Şia'mdan beni gördüğünü iddaa eden olabilir. Bu, süfyani çıkmadan ve gökten ses gelmeden olursa yalancı ve iftiracıdır.

Güç ve kuvvet,yüce ve büyük olan Allah'tandır."
Ahmed'i Mukattep diyor ki: "Mektubun bir
nüshasını alarak yanından çıktık. Altıncı gün tekrar O'nun yanına geldik. Acı çekiyordu. O'na "Senden sonra temsilcin kimdir?" diye sordular. Dedi ki:"Allah-u Tealâ daha iyi bilir, O işin sahibidir. "Bu O'ndan duyulan son söz oldu. Allah O'ndan razı olsun ve O'nu razı etsin."66

Büyük gaybet döneminde müminlerin, dini ahkamı ve şer'i konulan tanıyıp öğrenmek için, üstün ilim seviyesi olan seçkin fakih ve adil müçtehitlere müracaat etmesi gerekmektedir. İmam Mehdi'nin mektubuna uymak için bu gereklidir. Buyurdu: "Vuku bulacak meselelerde bizim hadisimizi nakledenlere müracaat ediniz. O'nlar benim sizlere hüccetimdir. Ben de size Allah-u Tealâ'nın hüccetiyim."67

İmam Mehdi'nin (a.s) Müminler'e Duası
"Aliahumme bi-heqqi men nacake ve bi-heqqi men deake fil-berri vel-behr. Selli ela muhemmedin ve alihi ve tefazzel ela fuqerai'l-muminine ve'l-muminat bilğinai ve's-seeti ve eİa merze'İ-muminine ve'f-mumİnati bi'ş-şİfaİ ve's-sihhetİ ve'r-rehe ve ela ehyai'l-muminİne ve'l-muminati bi'l-lutfi ve'l-kerameti ve ela emvatİ'l-muminine ve'l-muminarİ bi'l-meğfiretİ ve'r-rehmeti ve ela ğurebai'l-müminine ve'l-mumİnaH bi'r-reddi İla evtanihim salimine ganimin, bi-heqqi muhemmedin ve alihi ecmein."

Anlamı: Allah'ım! Denizde ve karada Seninle münacat edip, Seni çağıranın hürmetine. Muhammed ve Al-i'ne salat gönder. Mümin erkeklere ve mümine kadınlara zenginlik ve genişlik ver. Mümin erkeklere ve mümine kadınlara şifa, sağlık ve rahatlık ver. Hayatta olan müslüman kadın ve erkeklere lütuf ve keramet ihsan eyle.

Ölmüş müslüman kadın ve erkeklere rahmet ve mağfiret eyle. Gurbette olan müslüman kadın ve erkekleri salim kazançlı olarak vatanlarına döndür. Muhammed ve Al-i hürmetine." 68
Yirmi üç Muharrem hicri 1427. yılında, zalim Saddam rejiminin mutaassıp eli kanlı cinayetkar taraftarları ve tekfircilerin eliyle imam Mehdi'nin (af) doğduğu ve gaybe çekildiği Samerra'daki ev, bomba koyularak tahrip edildi.


BEŞİNCİ BÖLÜM: Mead

Ölen insanları dünya hayatından sonra Allah-u Tealâ'nın yeniden dirilteceği anlamına gelmektedir. Dünyada yaptıklarından dolayı onları hesaba çekecek ve hesaplan tamamlanacaktır. Her şahıs ameline göre ya cennet nimetlerinden faydalanacak ya da cehennem ateşinde azap görecektir.
Kur'an-ı Kerim bir çok ayet ve hadiste kıyamet gününde dirilişe ve hesap gününe dikkat çekerek vurgulamıştır. Allah Teala:
"Sura üflendiği zaman, Allah'ın diledikleri dışındakiler göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölürler. Sonra ona bir daha üflenir ve hemen ayağa kalkarak beklerler."

Kainatı öldükten sonra yeniden diriltmek Allah-u Tealâ için zor değildir. Şüphesiz yüce Allah her şeye kadirdir. Bunu zor ve uzak bilen inkarcılar için ilk yaratılışı hatırlatmıştır. O'nu ilkin yaratan, Öldükten sonra bir daha yaratabileceğine gücü olduğunu beyan etmiştir. Kur'an'da: "Kendi yaratılışını unutarak bize bir Örnek verdi.
Dedi ki: 'Çürümüş Ve dağılmış bir haldeyken bu kemikleri kim diriltecek?'

De ki: Onları ilk kez yaratan diriltecek ve O, her yaratılanı bilendir,"70
Sevgili okurlar; her müslüman hayatını Allah-u Tealâ'ya kulluk ederek, hayır ameller işleyerek en iyi şekilde değerlendirmelidir. Allah-u Tealâ'nın beğenisini, mükafaat ve vereceği sevabı kazanmak için günah işlemekten, müslümanın şanına layık olmayan her türlü davranıştan uzak durmalıdır.

"Rabbimiz! Şüphesiz biz: 'Rabbimize iman edin1 diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört ve bizi iyilerle birlikte öldür..." "Rabbimiz! Peygamberlerin Vasıtasıyla vaat etmiş olduklarını bize ver ve kıyamet gününde bizi rezil etme.

Şüphesiz sen, asla sözünden dönmezsin."derler.
İşte bu, temel inançlanmızdır. Bir takım başka esaslar da vardır ki, daha ayrıntılı kitaplarda anlatılmıştır.
Buraya kadar temel inançlarımızın özetini sizlere sunmuş bulunuyorum.

Müslüman kardeşlerimizin, bacılarımızın ve özellikle yeni yetişen aziz gençlerimizin bu kitaptan en iyi şekilde yararlanmalannı ümit ederim. Allah-u Tealâ'dan bu çalışmayı en güzel biçimde bizden kabul buyurmasını niyaz ediyorum. Kıyamet günü benim hata lanmı affetsin. Mağfiretinden ayırmasın. Şüphesiz Allah-u Tealâ rahman ve rahimdir.
Receb Ayı'nın sonu Hicri. 1424 Seyyid Riyaz El-Hekîm


KAYNAKÇA

l-Al-iîmran/19
2- Fussilet/53.
3-Enbiya/22.
4-Nisa/40.
5-Fatır/15.
6-Duhan/38,39.
7-Ahzab/40.
8-Mu'cem-ul Kebir, C. 11, S. i K9.
9-Bakara/258.
10-Enbıya/69.
ll-Şu'ara,41-48.
12-Al-ıîmran/49.
13-İsra/88
14-Hud/13-14.
15-Bakara/23-24.
16- El-Bidaye Ven-Nihayc, CIO, S.584.
17-Rum/17.
18-Ulûm'ul-Kur'an Durusun-Mcnheciyye, 14.
19-Alak/l-5.
20-Şu'ara/214.
21-Hicr/94.
22-Tarih'ul Umemi ve'1-Mülûk, C.2, S.84.
23-EI-Cami'us-Sahih lit-Tirmizi, 5/6,63
24-es-Sıratil Mustaqim, C.2, S. 100.
25-Daha fazla bilgi için El-Gadir'İn 6. cilt sayfa 21'c ve
kaynaklara müracaat edebilirsiniz.
26-Tarih'ul-ümemi vel-Müluk, 2/63
27-Maide Suresi/ 67
28-El-Kadir'e müracaat ediniz, 1/31 O da Mcslodıvk'ııt
Sahiheyn'den nakletmiş! ir.
29-Maide Suresi/ 3; es-Sevaik'ul-Muhrika, 42, Tirnıi/ı,
Ne sai ve Ahmed b. Hanbel.
30-Sevaik-ul-Muhrika, 44 Darul Kutni'den naklctmiştîr.
31 -el-Kadir Hafız Ebu Naim el-İsfahani'den naklen,
32- Nehc'ül-Belağa, es-Subhi, S.495.
33- el-Ğarat kitabına müracaat ediniz, 2/140-142.
34- Nefehat mine's-Sire, 60. 35-Tarihi Yakubi
36-Müşkülül Asar, C. 1,S.48.
37-Bihar'ul-Envar, 34/291.
38-el-Cami'us-Sahih lil Buhari, 4/183, 289,219.
39-Sahihu Buhari fi bid'ul-Halk.
40- Menakibi AH b. Ebi Talip, 3/184.
41-Yakubi Tarihine Müracaat ediniz, 2/226.
42-el-Kafi, 2/331.
43-Sevaik'ul-Muhrika, S. 201.
44-Rekibtu-Sefine, 550; İrşad-ı ŞeyhMüfid.
45-Aynı kaynak, 553.
46-El-Kafi, C.3, S.323.
47-Siretul Eimmetil-İsna Aşer, C.2, S.200.
48-Ricalu Necaşi, 40.
49-Ve Rekibtu Sekine, 562.
50-El-îhtisas, 195.
51-Vc Rekibtu Sekine, S.565; o da Metalibi Sual'dan naken.
52-Usul-uKafic,C.l,S.322.
53-Nuh/25.
54-İrşad, C.2, S.288.
55-İsbat'ulHudat, 3/285.
56-İsbatül Hudat, 582.
57-KeşfilĞimme,C.3,S.212.
58-El-kafi,C.l,S.512.
59-Rekibtu Şefine, 852.
60-Sünen-i İbn-i Mace, C.4, S.454.
61-Aynı kaynak
62-Muhazirat fil İlahiyyat; Müsned-i Ahmcd b. Hanbelden.
63-Tirmizi,C.4,S,.5O5.
64-Sevaik'ul Muhrika, S.208.
65-Rekibtu Sefine, S.59.
66-Biharu'l-Envar, C.51, S.361.
67-Vesailu'ş-Şia,C18,S.10l. 68-El-Misbah,281,306.
69-Zümer/68.
70-Yasin/77-78. 71-Al-i imran/193-194.

2