2570. Bölüm Özür Dilemeye Sebep Olan Şeylerden Sakınmak
Kur'an: "Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi sini çok iyi bilmektir." 12099. Misbah'uş-Şeria'da yer aldığı üzere Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin işten sakın. Şüphesiz özür dileyeceğin işte gizli şirk vardır."
12100. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin işten sakın. Şüphe-siz hayırlı işten dolayı özür dilenmez." 12101. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin işten sakın. Şüphesiz mümin kötülük etmez ve özür dilemez. Münafık ise her gün kötülük eder ve özür diler."
12102. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin işten sa-kın." 12103. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müminin kendisini zelil kılması doğru değildir." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Mümin kendini nasıl zelil kı-lar? " İmam şöyle buyurdu: "Özür dileyeceği bir işe girişir."
12104. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür dilemekten müstağni olmak, doğru bir özürden daha değerlidir." 12105. İmam Ali (a.s) Haris-i Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Sorulduğunda sahibinin inkar edeceği veya özür dileyeceği işi yapmaktan sakın. Haysiyetini, halkın kınayıcı sözlerine hedef etme."
12106. İmam Ali (a.s) Mekke'deki valisi Kusem b. Abbas'a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin işi yapmaktan sakın. Nimetlere gark olunca azma, belalara uğrayınca kendini dağıtma. Ve's-Selam."
2571. Bölüm Özür Dileyen Kimsenin Özrünü Kabul Etmeye Teşvik
12107. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kardeşin senden ayrılınca ona bağlan, yüz çevirince lütuf ve yakınlık göster, cimrilik edince cömert davran, uzaklaşınca yaklaş... suç işleyince özrünü kabul et. Öyle ki sanki sen onun kölesisin, o ise senin nimet sahibindir."
12108. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kardeşinin özrünü kabul et. Eğer bir özrü yoksa da sen kendisi için özür uydur." 12109. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her ne kadar yalan söyle-diğini bilsen de senden özür dileyen kimsenin özrünü kabul et." 12110. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Birisi sağ tarafından sana kötü laf söyler de sol tarafına geçip senden özür dilerse özrünü kabul et."
12111. İmam Ali (a.s), Muhammed b. Hanefiyye'ye yaptığı tavsiyesinde şöyle buyur-muştur: "Sadece bir şek ve şüphe yüzünden kardeşinle ilişkini kesme ve kendisinden senin hoşnutluğunu elde etmesini istemeden onunla ilişkisini kesme. Belki de onun bir özrü vardır ve sen (sebepsiz yere) onu kınamak-tasın. İster yalan söylesin ister doğru, özür dileyen kimsenin özrünü kabul et ki şefaate nail olasın."
12112. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların özrünü kabul et ki kar-deşliklerinden nasiplenesin ve onları güler bir yüzle karşıla ki kinlerini öl-düresin." 12113. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, onların özrünü en çok kabul eden kimsedir." bak. Vesail'uş Şia, 8/553, 125. Bölüm
2572. Bölüm Özür Kabul Etmeyen Kimsenin Cezası
12114. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kardeşi yanına gelip mak-bul olsun veya olmasın kendisinden özür dilerse özrünü kabul etmelidir. Eğer özrünü kabul etmezse havuzun (kevserin) başında yanıma gele-mez." 12115. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kardeşi kendisinden özür diler de özrünü kabul etmezse haraç yiyen kimse gibi bir günaha girmiş olur."
12116. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisine karşı suç işle-miş olan ve kendisinden özür dileyen kardeşinin özrünü kabul etmezse yarın kıyamet günü havuzun (kevserin) başında benim yanıma gelemez." 12117. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Özrü makbul olsun veya olmasın birinin özrünü kabul etmeyen kimse havuzun başında yanıma gelemez."
12118. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Her kim özür dileyen birinin özrünü makbul olsun veya olmasın kabul etmez-se şefaatime nail olamaz." 12119. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan aklı en nakıs olan kimse, elinin altındakilere zulmeden ve kendisinden özür dileyen kimseyi bağışlamayan kimsedir."
12120. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En büyük günah özrü kabul etmek-ten sakınmaktır." 12121. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Huzurumda zulmedildiği halde benim kendisine yardım edemediğim mazlumdan ve bana kötülük edip özür dilediği halde özrünü kabul etmediğim kimseden dolayı senden özür dilerim..."
2573. Bölüm En Kötü Özür
Kur'an: "Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söy-lediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arka-larında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır."
"Suçluları Rablerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık" derlerken bir görsen! "
"O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet on-laradır. Yurdun kötüsü de onlaradır." 12122. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En kötü özür; ölüm geldiği an di-lenilen özürdür." 12123. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın,
"Özür dilemeleri için kendileri izin verilmez" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah', kul özür dilediği halde kendisine özür dileme iznini vermemekten çok daha yüce, büyük ve adildir. Allah aksine çok aradığı halde (bu kimseye) bir özür bulama-mıştır."
12124. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gözlerin korkudan dikildiği, her ta-rafın karardığı... şefaat edecek bir şefaatçinin, faydası dokunacak, himaye edecek bir dostun ve kabul edilebilecek bir özrün olmadığı bir günden sakın."
12125. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden öncekiler, ancak uzun emel-lere kapılmaları ve ecellerinden gafil olmaları yüzünden helak oldular. Böylece özrün kabul edilmeyeceği, tövbenin kaldırıldığı ve çetin azap ve ceza gününün kendilerini kuşattığı o vaat edilmiş gün gelip çattı." bak. 113. Konu, el-Hasret, 510ç bölüm en-Nedum
2574. Bölüm Hiç Kimsenin Özrünün Kabul Olmadığı Hususlar
Kur'an: "Savaştan döndüğünüzde size özür beyan ederler. Onlara de ki: "Özür beyan etmeyin, size inanmayacağız, Allah haberlerinizi bize bildirmiştir. Allah da, peygamberi de işleyeceklerinizi görmekte-dirler. Sonunda, görülmeyeni ve görüneni bilen Allah'a geri çevri-leceksiniz. O, işlediklerinizi size haber verecektir."
"Özür beyan etmeyin, inandıktan sonra küfrettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, suçlarından ötürü bir topluluğa da azâb ederiz." 12126. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç şey hususunda hiç kimsenin özrü kabul edilmez: İyi ve kötü herkesin emanetini eda etmek ve, iyi ve kötü herkesin ahdine vefa göstermekte, iyi ve kötü valideyne (anne baba-ya) iyilik etmekte."
12127. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç şey hususunda insan mazur değildir: Hayır dileyen kimse ile meşveret etmek, haset eden kimselerle geçinmek ve insanlarla dostluk kurmak." 12128. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tanımamakta mazur olmadığınız kimseye (Allah'a) itaat edin."
2575. Bölüm İtiraf Etmekte Özür Dilemektir
12129. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İkrar etmek (günahtan dolayı) özür dilemektir. İnkar (ve günahı itiraf etmemek) günah hususunda ısrarda bu-lunmaktır." 12130. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice suç, itiraf edildiği taktirde (in-sanı) özür dilemekten müstağni kılar." bak. et-Tevbe, 458. Bölüm
2576. Bölüm Özür Dilenmemesi Gereken Yerler
12131. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisiyle münezzeh olan Allah'a itaat ettiğin hususlarda özür dileme. Zira o iş senin için büyük bir kıvanç-tır." 12132. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin için bir özür bulmayı sevme-yen kimseden özür dileme." 12133. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir günah işlemeden özür dilerse, kendisine günahı sabit kılmış olur."
2577.Bölüm Özür Dilemek (Çeşitli)
12134. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, bahanecilere her türlü özür ka-pısını kapatmıştır." 12135. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, ilim talipleri için özür yolu-nu kapamıştır." 12136. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kudret azalınca özür ve bahaneye sarılmak da çoğalır."
12137. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür aklın delilidir." 12138. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Suçu hemen cezalandırmaya kal-kışma. İkisinin arasında özür dilemesi için bir yol bırak." 12139. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice günah, kendisinden dolayı özür dilenilmesinden daha iyidir." 12140. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yeniden özür dilemek günahı hatır-latmaktır." 12141. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eskiden ilahi bir kardeşim vardı... Benzerinde özür bulduğu bir işte, özrünü dinleyinceye kadar hiç kimseyi kınamazdı."
242. Konu el-Arabiyye Arapça
2578. Bölüm Arapça
Kur'an: "Apaçık Arap diliyle..." 12142. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Apaçık Arap diliyle..." ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani diğer dilleri beyan eder, ama diğer diller onu beyan edemez."
12143. Resulullah (s.a.a), kendisine, "Neden sizin diliniz hepimizden daha fasihtir ve beyanınız hepimizden daha açıktır? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Arapça dili pörsümüştür. Cebrail onu bana İsmail'in (a.s) dili üzerinde cari oldu-ğu şekliyle, taptaze ve yepyeni bir şekilde getirdi."
2579. Bölüm Dili Arapça'yla Açılan (Arapça konuşan) İlk Kimse
12144. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dili apaçık bir Arapça'yla açılan ilk kimse İsmail idi. O henüz on yaşındaydı." 12145. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dili Arapça'yla açılan (Arapça ko-nuşan) ilk kimse henüz on üç yaşında olan İbrahim'in oğlu İsmail (a.s) idi. O (daha önce) babası ve kardeşinin diline sahipti. O dili Arapça'ya açılan ilk kimsedir ve o (İsmail) zebihtir (kurbanlıktı)."
12146. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bütün Araplar İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundandır." 12147. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bu Arapça dili bir şekilde İsmail'e ilham olmuştur."
Kur'an: "Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan, kendi-sine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıl-dığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür." bak. Necm, 5-18
12148. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Göğe götürüldüğüm gece cennete girdim. Orada çöller gördüm. Bu çöllerde melekler altın ve gümüşten tuğla örüyorlardı ve bazen de bu işten el çekiyorlardı. Onlara, "Neden bazen işten el çekiyorsunuz? " diye sordum. Şöyle dediler: "Ta ki, harcı gelsin." Ben, "Sizin harcınız nedir?
" diye sorunca şöyle dediler: "Mümi-nin şu sözüdür: "Suphanallah-i ve'l hamdu lillahi vela ilahe illallahu vella-hu Ekber" (Allah münezzehtir, hamd Allah'a mahsustur, Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah vasıflandırılan şeylerden daha büyüktür). Mümin bu sözleri söyleyince biz bina ediyoruz ve sustuğu müddetçe biz bu işten el çekiyoruz."
12149. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Göğe götürüldüğümde aziz ve ce-lil olan Rabbimin sözünden daha tatlı bir şey işitmedim." 12150. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) miraca götü-rüldüğü gece Beyt'ül Ma'mur'a götürüldü ve namaz vakti geldiğinde Ceb-rail ezan söyledi ve kamet getirdi. Allah Resulü (s.a.a) imamlığa geçti. Me-lekler ve Peygamberler ise Muhammed'in (s.a.a) arkasında sıraya dizildi-ler."
12151. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) miraca götürü-lünce Cebrail (a.s) onu bir yere kadar götürdü ve kendisi onunla birlikte gitmedi. Resulullah (s.a.a), "Ey Cebrail! Bu durumda beni yalnız mı bıra-kıyorsun?" diye buyurdu. Cebrail şöyle dedi: "Git! Allah'a yemin olsun ki sen hiçbir insanın ayak basmadığı ve senden önce hiçbir beşerin oraya varmadığı bir yere ayak bastın."
12152. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gece miraca götürüldüğüm zaman Cebrail beni, kendisinin asla ayak basmadığı o yere kadar götürdü. Sonra Allah Resulü için perdeler kenara çekildi ve Allah kendisine göstermeyi sevdiği kadar azamet nurundan ona gösterdi."
12153. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben ve Fatıma Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna vardık ve şöyle arz ettik: "Babam ve annem sana feda ol-sun ey Allah'ın Resulü! Neden ağlıyorsun? " O şöyle buyurdu: "Ey Ali! Göğe götürüldüğüm gece ümmetimin kadınlarını çok şiddetli bir azap içinde gördüm." bak. el-İnsan, 311. Bölüm, 1549. Hadis
244. Konu el-Irz Yüzsuyu-Haysiyet
bak. 400. konu, el-Gıybet; er-Riba, 1438. bölüm
2581.Bölüm Haysiyet ve Yüzsuyunu Korumaya Teşvik
12154. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüz suyu dökülünce toplanması (telafi edilmesi) çok zordur." 12155. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bağışlamak haysiyetlerin koruyucu-sudur." 12156. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendi malı hususunda insanların en cimrisi olan kimse, yüzsuyunu dökme hususunda insanların en cömerdi-dir."
12157. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüzsuyunu malınla koru ki yücele-sin, ihsanda bulun ki hizmet edilesin ve yumuşak huylu ol ki öne geçirile-sin." 12158. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün servet kendisiyle yüzsuyu-nun korunduğu servettir." 12159. İmam Ali (a.s), Haris-i Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Yüzsuyunu ve haysiyetini (insanların) söz okuna hedef kılma."
12160. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim yüzsuyu ve haysiyetini sevi-yorsa, tartışmaktan uzak durmalıdır."
2582. Bölüm Müslümanların Haysiyetini Lekelemekten Sakınmanın Sevabı
12161. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Müslümanların kanlarından ve mallarından eli temiz ve haysiyetlerini lekelemekten dili salim olarak yüce Allah'a ulaşabilirse, bunu yapsın." 12162. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Müslümanların yüzsuyunu dökmekten sakınırsa, aziz ve celil olan Allah kıyamet günü onun sürçmelerini bağışlar."
2583. Bölüm Müslümanın Haysiyetini Savunmanın Sevabı
12163. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kardeşinin haysiyetini sa-vunursa bu iş kendisiyle ateş arasında bir örtü (engel) olur." 12164. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Müslüman kardeşinin yüzsuyunu savunursa elbette kendisine cennet farz olur."
12165. Resulullah (s.a.a), birisi başka birisini kötüleyip de orada bulunan birisi de o şahsa cevap verince, şöyle buyurmuştur: "Her kim kardeşinin haysiyetini savu-nursa, bu iş kendisiyle ateş arasında örtü (engel) olur." bak. el-Gıybet, 3140. Bölüm
245. Konu el-Ma'rifet Marifet (1)
bak. 367. konu, el-İlm; el-Hadis, 719. bölüm; el-İlm, 2836. bölüm 2584. Bölüm Marifetin Değeri
12166. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, ilk kılavuz, marifet (Allah'ı ta-nıma) ise son noktadır." 12167. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifet hayrettir ve marifetten mah-rumiyet ise dar görüşlülüktür." 12168. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifet kalbin nurudur."
12169. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifet üstünlüğün delilidir." 12170. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifet kutsiyete nail olmaktır." 12171. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İman, kalp ile tanımaktır." 12172. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "Her kime hikmet verilirse şüphesiz ona çok şey verilmiştir" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Hikmetten maksat marifettir." bak. el-İlm, 2830. Bölüm
2585. Bölüm Marifetin Üstünlükteki Rolü
12173. Masum (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizlerden bazınız, diğer bazınızdan daha çok namaz kılıyor, bazılarınız diğer bazılarından daha çok hacca gidiyor, bazılarınız diğer bazılarından daha çok sadaka veriyor, bazılarınız diğer bazılarından daha çok oruç tutuyor. Ama sizin en üstününüz marifeti en üstün olanınızdır."
12174. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İman açısından en üstün olanınız, marifet hususunda en üstün olanınızdır." 12175. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz müminlerin bazısı bazı-sından üstündür, bazısı diğer bazısından daha çok namaz kılar, bazısı di-ğer bazısından daha çok basiret sahibidir. Bunlar (imani) derecelerdir. bak. el-İman, 273. Bölüm; el-Fazilet, 3217. Bölüm
2586. Bölüm Amelin Marifetteki Rolü
12176. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir marifet amel olmaksızın ve hiçbir amel marifet olmaksızın kabul olmaz. Her kim marifet elde ederse, bu marifet onu amele sevk eder. Her kimin de marifeti olmazsa ameli olmaz."
12177. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hiçbir ameli marifet olmak-sızın ve hiçbir marifeti amel olmaksızın kabul etmez. O halde her kim marifet elde ederse, marifeti onu amele sevk eder ve her kim amel etmez-se, onun marifeti yoktur."
12178. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sizler marifet sahibi ol-madıkça salih olamazsınız, tasdik etmedikçe marifet elde edemezsiniz ve dört kapıya teslim olmadıkça da tasdik edemezsiniz." bak. el-İlm, 2888; el-İstikamet, 3429; 369. Konu, el-Amel
2587. Bölüm Sabit Marifet
12179. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmini Allah (kitap ve sünnet) yoluyla elde etmezse kalbi, gördüğü ve gerçeğini kalbinde buldu-ğu sabit bir marifete bağlanmaz."
12180. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim sabit bir gerçeğe bağlı olursa son noktayı bilecek ve meydana gelen şeylerde varis adına konuş-mayı talep edecek bir şekilde batıl ve çürümüş bir şüpheye dayanmaz.
(Biliniz ki), eğer mümin iseniz zalimlerin velayeti ve hükümeti hakkında, inkar ettiğiniz şeyler sebebiyle resmen tanımıyor ve basiret sahibi olduğu-nuz (adil ve alim imamın velayeti hakkındaki) şeyleri ise tanıyorsunuz." bak. el-Huccet, 710. Bölüm
2588.Bölüm Marifet ve Delalet
12181. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice marifet saptırmakla sonuçla-nır." 12182. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice ilim seni saptırmayla sonuçla-nır." bak. el-İlm, 2880, 2881, 2883, 889, 2890, 2906, 2907, 2909, 2910, 2917. Bölümler
2589. Bölüm Marifet Aşısı
12183. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim marifetin aşısıdır." 12184. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim tahsil etmek marifetin aşısı-dır." 12185. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifetin aşısı ilim tahsil etmek ve ilmin aşısı ise tasavvur (betimleme) ve anlayıştır." bak. 158. Konu, ed-Deraset, el-İlm, 2856. Bölüm
2590. Bölüm Marifet ve Beş Duyu Organı
12186. İmam Sadık (a.s) ile Ebu Şakir Beysani arasında geçen tartışmada şöyle yer almıştır: Ebu Şakir şöyle dedi."Bildiğiniz gibi biz sadece gözlerimizle gördüğümüz veya kulaklarımızla işittiğimiz veya ellerimizle hissettiğimiz veya burunlarımızla kokladığımız veya ağızlarımızla tattığımız veya kalbimizle apaçık bir şekilde tasav-vur ettiğimiz
(betimlediğimiz) veya nakil ve kesin/yakini rivayetler yoluyla elde etti-ğiniz şeye inanırız." İmam şöyle buyurdu: "Zikrettiğin bu beş duyu organına gelince... bu duyu organları kılavuz yani (akıl) olmaksızın hiçbir fayda vermez. Nitekim ışık olmaksızın karanlığı kat etmekte mümkün değil-dir."
12187. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Düşünmek, gözlerle görmek gibi değildir; zira bazen gözler sahibine yalan söyler ama akıl kendisinden öğüt isteyene ihanet etmez." 12188. İmam Sadık (a.s) Tabib el-Hindi ile yaptığı tartışmasında şöyle buyurmuştur: "Sen bilmeden konuşuyor ve eşyanın sadece duyu organlarıyla derk edil-diğini sanıyorsun. Ben de sana diyorum ki duyu organları kalp, (akıl ve ruh) yoluyla olmaksızın eşyayı anlayamaz ve onları tanıyamaz. Duyuların kılavuzu olan kalptir ve eşya kalp ile tanınır. Senin iddiada bulunduğun eşyayı kalp de duyu organları olmaksızın tanıyamaz."
12189. İmam Rıza (a.s) kendisine, Memun'un huzurunda, "Göz birleşik nur mudur yoksa ruh eşyayı onun penceresinde mi görmektedir? diye soran İmran Sabi'ye şöyle buyurmuştur: "Göz bir parça beyaz ve siyah yağdır; asıl gören ise ruhtur. Delili ise şudur ki sen göze bakıyor ve kendi resmini ortasında görüyor-sun. İnsan kendi resmini sadece suda, aynada ve benzeri şeylerde görebi-lir."
12190. İmam Ali (a.s) tevhid hakkında şöyle buyurmuştur: "Zihinler, O'na ula-şamaz ki onu takdir etsin. Zekalar, onu kavrayamazlar ki tasavvur edebil-sin (betimleyebilsin). Duyular, O'nu derk edemez ki hissedebilsin. O'na el değemez ki dokunulabilsin." bak. Tefsir'ul Mizan, 1/47, 12/272
2591. Bölüm Eşyayı Zıddı (Çelişiği) ile Tanımak
12191. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'nu terk edenleri tanımadıkça ol-gunluğu tanıyamazsınız. Kitabın ahdini bozanları tanımadıkça ahdine ya-pışmazsınız. Onu atanları tanımadıkça, sımsıkı tutunamazsınız." 12192. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Duyu organlarını yaratmakla, duyu organına sahip olmadığı bilinmiştir. Eşya arasında zıtlık var etmesiyle zıddının, eşyalar arasında benzerlikler var etmesiyle de eşi ve benzerinin olmadığı kavranmıştır."
12193. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ""Hamd, yaratıklarını mevcudiyetine, onların yaratılmalarını ezeliyetine, birbirine benzemelerini benzersizliğine delil kılan Allah'a mahsustur." 12194. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Duyu organlarının derk edemediği... mahlukatı yaratmayı ezeliyetine ve varlığına, mahlukatın benzerliğini ise hiç bir şeye benzemediğine delil kılan Allah'a hamd olsun."
12195. İmam Ali (a.s) şahadetinden önce yaptığı bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: "Yarın bu günlerimi görüp düşüneceksiniz, size sırlarım açılacak. Benim yerime bir başkası geçtikten sonra tanıyacaksınız beni."
2592. Bölüm Marifetin Kaynakları
Kur'an: "Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkar-mıştır. Belki şükredersiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler vermiştir." 12196. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben vahiy ve risalet nurunu görüyo-rum. Nübüvvetin kokusunu alıyorum. Ve ben vahiy Allah Resulü'ne (s.a.a) nazil olunca şeytanın sesini işittim." bak. el-Kalb, 3390, 3391. Bölümler
2593. Bölüm Marifetin Şartları
Kur'an: "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, peygamberine iman edin ki, Allah size rahmetini iki kat versin; size ışığında yürüyeceğiniz bir ışık var etsin; sizi bağışlasın; Allah bağışlayandır, acıyandır."
"Ey Kitab ehli! Kitaptan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiş-tir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitab gelmiştir." bak. Nisa, 174, Nur, 40, Hadid, 12, 13; Enfal, 29; Bakara, 2. ayet; Ankebut, 69 bak. el-Hidayet, 4002. Bölüm; 526. Konu, Nur
2594. Bölüm Marifetin Engelleri
Kur'an: "Heva ve hevesini ilah edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şa-şırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kim-seyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? (Ey insanlar!) Anlamaz mısınız? "Hayır! Bilakis, onların kazandıkları kalplerini paslandırıp kör-letmiştir."
"Sonra onlara: "Allah'ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar nerede-dir?" denir. "Bizden uzaklaştılar. Hayır; biz zaten önceleri hiç bir şeye kulluk etmiyorduk" derler. İşte Allah küfredenleri böyle saptı-rır."
"And olsun ki, Yusuf da, daha önce, size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yusuf ölünce, "Allah onun ardından hiçbir peygamber göndermeyecek" demiştiniz. Allah, aşırı şüpheciyi işte böylece saptırır." "Onunla saptırdığı yalnız fâsıklardır." "Allah iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar."
Bihar, 61/245, 46. bölüm; Kuv'n- Nefs ve Meşairuha min el- havas'iz-Zahire ve'l-Batıne
bak. 2526. bölüm, el-Ucb
2595.Bölüm Kendini Tanımak
12198. İmam Bakır (a.s), Cabir el-Cu'fi'ye yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Hiçbir tanıma senin kendini tanıman gibi değildir." 12199. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendini tanımak iki tanımadan en faydalı olanıdır." 12200. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün tanıma insanın kendi ken-dini tanımasıdır." 12201. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün hikmet, insanın nefsini ta-nıması ve ölçüsünü bilmesidir." 12202. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tanımanın nihayeti insanın kendisini tanımasıdır."
12203. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendini tanımak, tanımaların en faydalı olanıdır." 12204. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün akıl, insanın kendi nefsini tanımasıdır. Kendi nefsini tanıyan akıllı olur ve kendi nefsini tanımayan kimse ise sapar." 12205. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün akıl, insanın kendi nefsini tanımasıdır." 12206. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıma zaferine ulaşan kimse, en büyük zafere ulaşmıştır." 12207. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsana kendisini tanıması tanıma olarak yeterlidir."
2596. Bölüm Nefsini Tanımayan Kimse
12208. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanımada cahil olan kimse başkasını tanımada daha cahildir." 12209. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendi nefsini tanımayan kimse baş-kasını nasıl tanısın?!" 12210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendi nefsine karşı cahil olma. Zira kendi nefsine cahil olan kimse her şeye karşı cahil olur."
12211. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kaybettiğini arayan, ama kendisini kaybettiği halde onu aramayan kimseye şaşarım." 12212. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kendi nefsini tanımaması, kendisine cehalet olarak yeter." 12213. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanımayan kimse, kurtuluş yolundan uzaklaşmış, cehalet ve dalalet yoluna ayak basmış olur."
12214. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En büyük cehalet, insanın kendisi hakkında cahil olmasıdır." 12215. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisini başka şeylerle meşgul ederse, karanlıklarda şaşkınlığa düşer ve helak uçurumuna yuvar-lanır."
2597. Bölüm Kendisini Tanıyan Kimse
12216. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıyan kimse, başkasını daha iyi tanır." 12217. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendi değerini bilen kimse, kendisi-ni fani işlerle hor kılmaz." 12218. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisini tanırsa, makamı yücelir." 12219. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim nefsini tanırsa, onunla cihat eder. Her kim de nefsini tanımazsa, onu kendi haline bırakır."
12220. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisini tanırsa, her mari-fet ve ilmin nihayetine ermiştir." 12221. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa, yalnız kalır. Her kim kendisini tanırsa tek başına kalır. Her kim dünyayı tanırsa, ondan yüz çevirir. Her kim de insanları tanırsa, yalnızlığı tercih eder." 12222. İmam Seccad (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Bizleri kendilerini ta-nıyanlardan, karar kılındığı yerlere yakin edenlerden ve bu yüzden ömür-lerini sana itaat yolunda geçirenlerden kıl."
2598. Bölüm Kendisini Tanıyan Kimse Şüphesiz Rabbini Tanır
12223. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıyan kimse şüphesiz Rabbini tanır." 12224. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıması en çok olan kim-se, Rabbinden en çok korkan kimsedir." 12225. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanımayan kimsenin, Rabbini nasıl tanıyacağına şaşarım." 12226. İdris'in suhufunda şöyle yer almıştır: "Her kim yaratığı tanırsa, yaratıcıyı da tanır. Her kim rızkı tanırsa, rızık vereni de tanır ve her kim kendini ta-nırsa, Rabbini de tanır."
12227. Mucaşi' adında birisi Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna vardı ve şöyle arz et-ti: "Ey Allah'ın Resulü! Hakkı tanımanın yolu nedir?" Peygamber (s.a.a), "Kendini tanımaktır" diye buyurdu. O şöyle arzetti: "En Allah'ın Resulü! Hakla uyuşmanın yolu nedir?" Peygamber, "Nefisle muhalefet içinde ol-maktır" diye buyurdu. O, "Ey Allah'ın Resulü! Hakkın hoşnutluğunu elde etmenin yolu nedir?" diye sorunca Peygamber, "Nefsi hoşnutsuz kılmak-tır" diye buyurdu.
O şöyle arz etti: "Ey Allah'ın Resulü! O halde hakka ulaşmanın yolu nedir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Nefsi terk etmektir." O şöyle arz etti: "Ey Allah'ın Resulü! Hakka itaate erişmenin yolu nasıl-dır?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Nefse isyan etmektir." O, "Ey Allah'ın Resulü! Hakkı hatırlamanın yolu nedir?"
diye sorunca, Peygam-ber şöyle buyurdu: "Nefsi atmaktır." O, Ey Allah'ın Resulü! "Hakka yak-laşmanın yolu nedir?" diye sorunca, Peygamber şöyle buyurdu: "Nefisten uzaklaşmaktır." O, "Ey Allah'ın Resulü! Hakla kaynaşmanın yolu nedir?" diye sorunca, Peygamber şöyle buyurdu: "Nefisten ürkmektir." O, "Ey Allah'ın Resulü! Nefisten ürkmenin yolu nedir?" diye sorunca, Peygamber şöyle buyurdu: "Nefis karşısında haktan yardım almaktır."
2599. Bölüm Nefsini Tanıyan Kimseye Yakışan Şey
12228. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıyan kimseye kanaat ve iffetten ayrılmaması yakışır." 12229. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıyan kimseye hüzün ve ihtiyattan ayrılmaması yakışır." 12230. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisini tanıyan kimseye, ayağının sürçeceği korkusuyla ihtiyat ve pişmanlıktan ayrılmaması yakışır." 12231. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsinin şerafetini bilen kimseye, onu dünyanın aşağılığından münezzeh kılması yakışır."
2600. Bölüm Kendini Tanımanın Anlamı
12232. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kendini tanıması kendisini dört tabiat, dört sütun ve dört erkanla tanımasıdır. Dört tabiat; kan, safra, hava ve balgamdır. Sütunları ise akıldır; anlayış ve hafıza ise akıldan kay-naklanır. Erkanı ise, nur, ateş, ruh ve sudur."
Allame Tabatabai el-Mizan tefsirinde İmam'ın (a.s), "Her kim nefsini tanırsa, Rabbini tanır." Hadisini zikrettikten sonra şöyle demiştir: "Bu hadis her iki mez-hep kanallarınca Peygamber'den (s.a.a) de nakledilmiştir. Bu, meşhur bir hadistir. Bazı alimler, bu sözde muhale talik (işi imkansıza endeksleme) olduğunu ileri sür-müşlerdir.
Yani Allah'ı bilgi kapsamına almak imkansız olduğu için nefsi tanımak da imkansızdır. Bu iddiayı önce Peygamberimizin (s.a.a) başka bir rivayetteki, "Nefsini (kendini) en iyi tanıyanınız, Rabbini en iyi tanıyanınızdır" sözü çürütür. İddianın asılsızlığını kanıtlayan ikinci delil ise, bu hadisin "Allah'ı unuttukları için kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın" ayetinin tersine çevrilmiş karşıt anlamını taşıyor olmasıdır.
Yine aynı konuda Hz. Ali'den (a.s), "Zeki insan, nefsini tanıyan ve amellerini ih-lasla yapan kimsedir" buyurduğu rivayet edilir. Ben diyorum ki: Yukarıda nefsi tanımak ile ihlas arasındaki sıkı bağlılık ve hatta ihlasın onun uzantısı olduğu meselesi açıklanmıştı. Yine aynı konuda Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsi tanımak, iki tanı-manın en faydalı olanıdır." Ben derim ki: İki tanıma türünden maksat, insanın iç alemindeki ilahi ayetler ile dış dünyadaki ilahi ayetleri tanımaktır. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Biz dış dünyadaki ve insanın iç dünyasındaki ayetlerimizi onlara göstereceğiz. Böylece O'nun hak olduğunu kesinlikle anlasınlar. Rabbinin her şeye şahid olması, onlar için yeterli değil mi? " "Kesin inananlar için yeryüzünde ve kendi nefsinizde bir çok ayetler vardır. Görmüyor musunuz? "
İnsanın iç dünyasına dönük yolculuğunun dış dünyaya yönelik yolculuktan daha fay-dalı olmasının sebebi, herhalde iç alemle ilgili bilginin nefsin sıfatlarını ve amellerini düzeltmekten ayrılmaz olmasıdır. Oysa dış dünya ile ilgili bilgide bu ayrılmazlık yoktur. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Ayetleri tanımanın faydalı olması, bu ayetlerin Allah'ı O'nun isimlerini, sıfatlarını ve fiillerini tanımaya ulaştırıcı olmalarından do-layıdır. Mesela Allah diridir,
O'na hiç ölüm arız olmaz. Kadirdir, acizliğin gölgesi üzerine düşmez. Alimdir, ilmine cehaletin kırıntısı karışmaz. O her şeyin yaratıcısı-dır. Her şeyin mülkü, egemenliği O'nun elindedir. Herkesin yaptıkları onun gözetimi ve denetimi altındadır. Yaratıklarını yaratması onlara ihtiyacı olduğu için değil, onlara layık oldukları nimetleri bağışlamak içindir. Sonra onları geleceği şüphesiz olan gün bir araya getirecektir. Maksadı kötü işler yapanları cezalandırmak ve iyi işler yapanları ödüllendirmektir.
Bunlar ve benzerleri, gerçek marifetlerdir. İnsan bu marifetleri edinip iyice kavrayınca hayatının özünün bilincine varır. O zaman anlar ki, bu hayat sürekli mutluluk olan sonsuz bir hayattır veya bitmez tükenmez bedbahtlık içerir. Şu gelip geçici heveslerden, oyunlardan ve eğlencelerden ibaret değildir. Bu, ilmi bir bakış açısıdır.
İnsanı dünyada ve ahirette Rabbine ve hemcinslerine karşı yükümlülüklere ve görevlere iletir. Biz bu bilince, bu bakış açısına din diyoruz. İnsanın hayatında mutlaka bağlı olduğu bir yol, bir sistem vardır. Çölde yaşayan Bedeviler ve ilkel kabileler de dahil olmak üzere bu ilke bütün insanlar için geçerlidir. İnsan kendisi için bir yaşama biçimi belirlediği için böyle bir yolu ortaya koyup benimser veya alıp benimser; bu yaşama biçimi nasıl olursa olsun, fark etmez. Sonra bu hayatı mutlu kılmak için beğendiği yola, sisteme göre işler yapar. Bu, açık bir gerçektir.
İnsanın kendisi için belirlediği hayat tarzı, o hayat tarzına uygun ihtiyaçları ortaya koyar. O zaman benimsenen sistem veya din, bu ihtiyaçların normal olarak karşı-lanmasını sağlayacak davranışlara iletir. Buna göre insan, davranışlarını o sisteme, o dine uygun biçimde gerçekleştirir.
Söylediklerimizin özeti şudur: İnsanın iç alemindeki ve dış dünyadaki ayetleri irde-lemesi ve bu ayetler aracılığı ile yüce Allah'ı tanıması, onu hak dine ve ilahi şeriata sarılmaya sevk eder. Çünkü söz konusu marifet insanın zihninde sonsuz bir hayatı somutlaştırır ve bu hayatı tevhitle, ahiretle ve Peygamberlikle sıkı biçimde ilişkili kı-lar.
Bu süreç, imana ve takvaya iletme sürecidir. Bu sürece hem dış alemdeki ayetleri ve hem de iç alemdeki ayetleri irdelemenin katkısı vardır. Her iki irdeleme biçimi de faydalıdır. Ama iç alemdeki ayetleri irdelemek daha faydalıdır. Çünkü bu irdeleme, nefsin güçlerini, psikolojik ve organik araçlarını, nefse arız olan itidal, azgınlık ve sönüklük gibi halleri, onun beğenilmiş ve rezil melekelerini, ona eşlik eden iyi ve kötü hallerini bilmeyi beraberinde getirir.
İnsanın bu konuları öğrenmeye uğraşması ve bu konuların ayrılmaz uzantıları olan güveni, tehlikeyi, mutluluğu ve bedbahtlığı kavraması mutlaka ona derdi ve devayı yakından tanıtır. Neticede bozuklukları düzeltmeğe ve doğrulara sarılmaya gayret eder. Ama dış dünyadaki ayetleri irdelemek böyle değildir. Gerçi bu irdeleme de nefsi ıslah etmeye, onu pisliklerden ve rezilliklerden arındırıp ruhi faziletlerle donatmaya çağırır. Fakat onun bu çağrısının sesi uzaktan gelir.
Bu da açıktır. Bu rivayetin daha ince ve gerçek psikolojik araştırmalardan çıkarılan bir başka an-lamı daha vardır ki, o da şudur: Dış dünyadaki ayetleri irdelemek ve bu irdelemeden elde edilen bilgi, fikri bir birikim ve husuli bir bilgidir. Ama nefsi, onun güçlerini, aşamalarını irdelemek ve bu irdelemeden elde edilen bilgi böyle değildir.
Bu bilgi, göz-leme dayalı bir irdelemenin sonucu ve huzuri (sezgisel) bir bilgidir. Fikri bir husus üzerinde yargıda bulunmak için kıyas (tasım) önermeleri sıralamak ve burhan kul-lanmak gerekir. Bu tasdik, bu önermelerin insanın bilincinde canlı olduğu, onlardan gafil olmadığı ve başka konular ile meşgul olmadığı sürece varır. Bu yüzden bu tür bilgi, delilinin dikkatten kaçırılması ile kaybolur ve o konuda şüpheler çoğalır ve gö-rüş ayrılıkları baş gösterir.
Fakat nefisle, onun güçleri ile ve onun varlık aşamaları ile ilgili huzuri (sezgisel) bilgi böyle değildir. O apaçık bir bilgi türüdür. İnsan, nefsinin barındırdığı ayetleri irdelemeye uğraşınca ve nefsinin bütün varlık aşamalarında rabbine muhtaç olduğunu müşahede edince, garip bir durumla karşılaşır. Nefsinin yücelikle ve ululukla bağlantılı olduğunu,
varlığında, hayatında, ilminde, gücünde, işitmesinde görmesinde, iradesinde, sevgisinde, diğer sıfatlarında ve fiillerinde; sonsuz derecede değerli, yüce, güzel, heybetli ve varlık, hayat, ilim, kudret ve diğer bütün kemaller açısından mükemmel bir varlıkla bağlantılı olduğunu görür.
Şimdiye kadar söylediklerimizin şahidi şu ki, insanın işi sadece kendi varlığı üzerindedir. Kendi dışına çıkması söz konusu değildir. Kendi yolunda zorunlu ilerlemesinden başka bir meşgalesi, bir işi yoktur. Birlikte olduğunu, bir arada yaşadığını sandığı her şeyden kopuk ve ayrıdır. Yalnız batınını, zahirini ve kendi dışındaki her şeyi kuşatan Rabbi ile bağlantılıdır. Bunu görünce, insan kalabalık içinde bulunsa bile aslında yalnız başına Allah ile baş başa olduğunu fark eder. O zaman her şeyden yüz çevirerek Rabbine yönelir. Her şeyi unutarak Rabbini hatırlar. Hiçbir perde, hiçbir örtü Allah ile arasına giremez. İşte bu, insan için mümkün olabilen gerçek marifettir.
Bu marifeti, Allah'ın Allah ile bilinmesi şeklinde tanımlamak en doğru tanımdır. Dış dünyanın ayetlerini irdeleyerek elde edilen fikri marifete gelince; bu ister kıyasla, ister sezgi ile, isterse başka bir yolla elde edilmiş olsun, zihni bir suret aracılığı ile zihni bir surete yönelik bir marifettir. Oysa yüce Allah'ı hiçbir zihin kuşatamaz, herhangi bir mahlukunun kavramı O'na denk olamaz. O bundan münezzeh-tir."Onlar O'nu ilimleri ile kuşatamazlar."
1
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
Konunun devamı
Bihar'ul-Envar adlı eserde verilen bilgiye göre el-İrşad ve el-İhticac adlı eserde Şa'bi'ye dayanılarak Hz. Ali'nin (a.s) bir konuşmasında şöyle dediği nakledilir: "Yüce Al-lah, herhangi bir şeyden saklanmaktan veya herhangi bir şeyin kendisinden saklamasından yüce ve münezzehtir." Ve "Et-Tevhid" adlı eserde İmam Musa Kazım'dan (a.s) şöyle rivayet edilir:
İmam bir konuşmasında şunları da ekledi: "Allah ile yaratıkları arasında O'nun yaratıklarından başka bir perde yoktur. Eğer Allah perdelenmiş ise, bu görünür bir perde ile değildir. Eğer Allah örtülü ise bu, somut bir örtü ile değildir. O'ndan başka ilah yoktur. O büyük ve yücedir.
Yine et-Tevhid adlı eserde rivayet zincirine yer vererek Abdulala'dan o da İmam Sa-dık'tan (a.s) bir konuşmasında şöyle rivayet eder."Kim Allah'ı bir perde veya bir kavram veya bir örnek aracılığı ile bildiğini iddia ediyorsa, o müşriktir. Çünkü per-de, kavram ve örnek O'nun dışında şeylerdir, (O'nun kendisi değildirler)
O birdir ve birliği perçinlenmiştir. O'nun birliğini O'nun dışındaki şeyler ile ifade eden kimse, O'nun birliğini nasıl ifade etmiş sayılabilir? Allah'ı ancak Allah ile bilen, O'nu bilmiş olur. Allah'ı Allah ile bilmeyen kişi, O'nu bilmiş olmaz, O'nun dışında bir şey bilmiş olur..." Açıkladığımız anlamda Ehl-i Beyt İmamlarından gelen rivayetle-rin sayısı çoktur. İnşallah bunları A'raf suresinin tefsiri sırasında ele alıp açıklama-ya Allah bizi muvaffak eder.
Ortaya çıktı ki, iç dünyanın ayetlerini irdelemek en değerli ve eşsiz bir çabadır. Ger-çek marifet ancak bu yolla kazanılır. Hz. Ali'nin (a.s) bu yolu, iki yoldan daha faydalı olarak sayması, sadece onu kesin bir marifet yolu olarak ilan etmemesi, halk kitlelerinin bu marifet türüne ermekte yetersiz olmalarındandır.
Gerek Kur'an'ın ve sünnetin hükmü, gerek Peygamberin (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarının (hepsine selam olsun) tutumu, dış dünyadaki ayetleri irdeleyerek elde edilen imanın kabul edilmesi şeklindedir. Bu irdeleme yolu müminler arasında aygındır. Dolayısıyla her iki yol da faydalıdır. Fakat insanın iç dünyasının ayetlerini irdelemesi yolu daha mükemmel ve daha verimlidir.
Gurer'ul-Hikem ve Durer'ul-Kelim adlı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Arif, nefsini bilip onu azat eden ve Allah'tan uzaklaştırıcı şeylerden arındıran kimsedir." Ben diyorum ki: Hadiste geçen "onu azat eden" ifadesi, nefsi tutukluların esaretinden ve aşırı arzuların köleliğinden azat eden, anlamındadır.
Yine aynı eserde nakledildiğine göre hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En büyük ca-hillik, insanın nefsini tanımamasıdır." Yine aynı eserde nakledildiğine göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En büyük hikmet, insanın nefsini tanımasıdır." Yine aynı eserde nakledildiğine göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsini en çok tanıyan kimseler, Rablerinden en çok korkanlar olurlar."
Ben diyorum ki: Çünkü nefsini en çok tanıyan kimseler, Rablerini en iyi tanıyan, kimselerdir. Nitekim yüce Allah, "Allah'tan ancak onun alim kulları haş-yet duyarlar." buyuruyor. Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "En üstün akıl, kişinin ken-dini tanımasıdır. Kendini tanıyan akıllı olur, kendini tanımayan sapıtır."
Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kaybettiği bir şeyi ona buna soran, fakat kendini kaybettiği halde aramayan kimseye şaşarım." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini tanımayan kimseye şaşarım. Böyle biri Rabbini nasıl tanıyabilir? "
Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Marifetin en kamil merhalesi, kişinin kendini (nefsini) tanımasıdır." Ben diyorum ki: Bu marifetin niçin en ileri derecede bilgi olduğu yukarıda açıklan-mıştı. Çünkü bu gerçek marifettir. Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini (nefsini) tanımayan kişi başkasını nasıl tanıyabilir? " Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kişinin kendini (nefsini) ta-nıması, onun için yeterli bir tanımadır. Buna karşılık kişinin kendini bilmemesi, onun için yeterli bir cehalettir.
Yine aynı esere göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Kendini tanıyan kimse başka şeylerle ilgisini keser." Ben diyorum ki: "Yani dünya ile ilişkilerini keser veya insanlardan ayrılarak onlar-la ilişkilerini keser ya da her şeyden ilişkisini keserek sırf Allah'a yönelir." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsini tanıyan kimse, onunla mücadele eder. Nefsini tanımayan kimse onu başı boş bırakır."
Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsini tanıyan kimsenin önemi artar, konumu yüce olur." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Kendini tanıyan kimse başkalarını daha iyi tanır. Kendini tanımayan kimsenin başkalarına yönelik cehaleti daha büyük oranda olur." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini tanıyan kimse şüp-hesiz her marifetin ve ilmin doruğuna ulaşır." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini (nefsini) tanımayan kimse, kurtuluş yolundan uzaklaşır, sapıklık ve cehaletler içinde bocalamaya mah-kum olur."
Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsi tanımak marifetlerin en faydalısıdır." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini (nefsini) tanımayı başaran kimse, en büyük kurtuluşa ermiştir." Yine aynı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsinin (kendinin) cahili olma. Çünkü nefisle ilgili marifete cahil olan kimse her şeyin cahilidir, hiçbir şeyi bilmez."
Tuhef'ul Ukul adlı eserde, İmam Sadık'ın (a.s), bir konuşmasında şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah'ı kalbi tevehhümler aracılığı ile tanıdığını zanneden kimse müşriktir. Allah'ı mana ile değil de sadece isimle tanıdığını zanneden kimse, Allah'a yanlış isnatta bulunduğunu itiraf etmiş olur. Çünkü isimler hadistir;
sonradan meydana gelmiştir. (Allah'ın künhü ise, kadimdir.) İsme ve manaya kulluk ettiğini zanneden kimse, Allah'a ortak karar kılmıştır. Allah'a sıfatla ibadet edildiğini (idrakle değil) zanneden kimse yaptığı kulluğu gaip olan bir şeye havale etmiş olur. (Çünkü gayıp olan bir şeyi tanımak istediklerinde onu sıfatı vasıtasıyla tanırlar, idrak vasıtasıyla değil.) Mevsufu sıfata izafe ettiğini sanan kimse, büyük olanı küçültmüş olur." "VeAllah'ı hakkı ile taktir edememişler-dir"
Sözlerinin burasında dinleyenlerden biri İmama, "Peki tevhide ulaşmanın yolu nasıldır? " diye sordu. İmam bu soruya, "Araştırma kapısı açıktır ve çıkış yolunu aramak da mümkündür. Hazır olan varlığı tanımak, onun sıfatlarından önce olur. Ama gaip olanın sıfatlarını tanımak, zatından önce olur" cevabını verdi.
İmam'a, "Hazır olan varlık sıfatlarından önce nasıl tanınabilir? " diye soruldu. İmam bu soruya şu karşılığı verdi: "Onu tanır ve bilgisini edinirsin. Nefsini onun aracılığı ile tanırsın. Kendini kendinle ve kendi vücudunla tanıyamazsın. Bilirsin ki, nefsinde ne varsa O'nun içindir ve O'nun aracılığı iledir.
Tıpkı kardeşlerinin Hz. Yusuf'a (a.s), "Sen Yusuf olmalısın" demeleri gibi, Hz. Yusuf (a.s) da onlara, "Evet ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir" karşılığını verdi. Görülüyor ki, kardeşleri Yusuf Peygamberi başkası aracılığı ile değil, kendisi aracılığı ile tanıdılar. Ayrıca onu kalplerinin vehimlerine dayanarak ispat etmeye de kalkışmadılar..."
Ben diyorum ki: Hz. Ali'nin (a.s) "Nefsi tanımak, iki marifetin en faydalısıdır." Sözü (bu bölümdeki ikinci rivayet) üzerine şu açıklamayı yapmıştık: İnsan, nefsin-deki ayetlerle meşgul olduğu, dikkatini sırf bunlar üzerine yoğunlaştırdığı zaman, her şeyle ilişkisini keserek sadece Rabbine yönelir. Bu yoğunlaşmanın ardından,
Rabbini aracısız olarak tanımak ve hiçbir sebebe dayanmayan bir ilim gelir. Çünkü sırf Allah'a yönelme gerçekleşince, aradaki bütün engeller ortadan kalkar. O zaman insan Allah'ın azametini ve yüceliğini müşahede ettiği için nefsini unutur. Bu marifeti, Allah'ın Allah aracılığı ile tanınması diye tanımlamak son derece uygun o-lur.
Bu aşamaya gelen kişi, nefsinin gerçek mahiyetinin farkına varır. Onun Allah'a muhtaç olduğunun, bu mülkiyeti dışına çıkmasının mümkün olmadığının ve kendinden hiçbir şeyi olmadığının bilincine varır. İşte İmam Sadık (a.s) "Nefsini O'nun aracılığı ile tanırsın. Kendini kendinle ve kendi vücudunla tanıyamazsın. Bilirsin ki, nefsinde ne varsa O'nun içindir ve O'nun aracılığı iledir" sözleri ile bunu demek istemiştir.
Mes'udi'nin İsbat'ul Vasiyyet adlı eserinde Hz. Ali'nin (a.s) bu hutbesinden nakle-dilen şu sözleri de bu anlama gelir: "Allah'ım! Sen her türlü noksanlıktan münez-zehsin. Her şeyi doldurmuşsun ve her şeyden ayrılmışsın. Hiçbir şey senden boş değil-dir. Sen istediğini kesinlikle yaparsın. Yücesin, ey her idrak edilen varlık O'nun ya-ratığı ve her sınırlı şey O'nun eseri olan!.."
"Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Hangi göz, senin nurunun aydınlığı kar-şısında dayanabilir ve senin gücünün ışığının parıltısına yükselebilir? ! Hangi zihin, o nurun yanında olanı kavrayabilir?! Hangi anlayış bundan ötesini anlayabilir? Bu-nu ancak perdelerini kaldırdığın ve körlük engelini giderdiğin gözler başarabilir. O zaman bu gözlerin ruhları, ruhların kanatları çevresine yükselerek senin rükünlerin-de seninle münacata girişirler ve senin aydınlığının nurlarına gömülürler. Toprak se-viyesinde senin yüceliğinin seviyesine bakarlar.
Bu yüzden melekut ehli onları ziyaretçiler diye adlandırırken, ceberut ehli onları ummar (ilahi şiarları edenler) diye çağırırlar." (İsbat'ul Vasiyye, s. 105) Bihar'ul Envar adlı eserde -iki senet silsilesi zikrederek- İrşad-i Deylemi'den nakle-dilen bir kutsi hadiste şöyle deniyor: "... Kim benim rızama uygun ameller yaparsa, şu üç hasleti onun ayrılmaz özellikleri kılarım: Ona içine cehaletin karışmadığı bir şükür, unutkanlıkla karışık olmayan bir zikir ve yaratıklarımın sevgisini benim sevgime tercih etmeyeceği bir sevgi öğretirim.
O beni sevince, ben de onu severim. Kalbinin gözünü celalime açarım. Seçkin kulla-rımı ondan saklamam. Gecenin zifiri karanlıklarında ve gündüzün aydınlığında onunla fısıldaşırım. Böylece yaratıklarla konuşmaz ve insanlarla düşüp kalkmaz olur. Benim ve meleklerimin konuşmalarını işitmesini sağlarım. Yaratıklarımdan gizlediğim sırlarımı ona açarım. Ona haya elbisesi giydiririm de bütün yaratıklar kendisinden haya eder. Yeryüzünde affedilmiş olarak gezer.
Kalbini geniş ve basiretli kılarım. Cennetin ve cehennemin hiçbir yanını ondan saklamam. Kıyamet günü in-sanların karşılaşacakları şiddet ve dehşet hakkında, cahilleri, alimleri, zenginleri ve fakirleri nelerden hesaba çekeceğim konusunda ona marifet veririm. Onu mezarında uyuttuktan sonra kendisini sorguya çekecek olan Münker ve Nekir adlı melekleri yanına indiririm. O ölüm acısını, kabir ve lahit karanlığını ve matla korkusunu
(yeniden dirilme) görmez ve yaşamaz. Sonra terazisini kurar, defterini açıp inceler ve amel defterini sağ yanından veririm, o da onu açılmış bir şekilde okur. Sonra onunla arama tercüman koymam. İşte beni sevenlerin sıfatları bunlardır. Ey Ahmed! Çaban bir olsun (düşünce konun tek olsun) Dilinin, konuştuklarının konusu tek olsun. Bedenini canlı tut, hiç gaflete düşmesin. Kim benden gafil olursa, onun hangi vadide helak olduğunu umursamam."
Bu son üç rivayet her ne kadar elimizdeki konuyla direkt olarak ilgili değillerse de biz onlara şu yüzden yer verdik. Daha önce değindiğimiz ilkeyi, basiretli ve irdeleyici okuyucularımızın onaylamasını istedik. O ilke şuydu: Gerçek marifet, fikri bilgi aracılığı ile tam olarak elde edilemez. Bu rivayetlerde yüce Allah'ın dostlarına mah-sus öyle bağışlardan söz ediliyor ki, bunlar fikri çabalarla kesinlikle kazanılmaz. Bunlar doğru ve sahih rivayetlerdir. Bunların doğruluğuna ileride A'raf suresinin tef-siri sırasında geniş bir şekilde açıklayacağımız üzere ilahi kitap şahittir."
bak. 247. konu, Esmaullah; 147. konu, el-Hilket; 148. konu, el-Halık; 282. konu, el-Meşiyyet; 18. konu, Allah; el-İlm- 2916 ve 2920. bölümler; el-İmamet, 144. bölüm 2601. Bölüm Allah'a İman Etmenin Farz Oluşunun Hikmeti
12233. İmam Rıza (a.s) "Allah'a, O'nun peygamberlerine ve Allah nezdinden gelen şeylere iman etmenin farz oluşunun sebebi hususunda şöyle buyurmuştur: "Bunun bir çok illetleri vardır: Bunlardan biri şudur: Her kim aziz ve celil olan Allah'ın varlığını itiraf etmez, Allah'a isyan etmekten sakınmaz, büyük gü-nahları işlemekten kaçınmayz; nefsani isteklerine uymaktan, fesattan ve zulümden lezzet alırsa, bu işlere bulaşır, herkes hiç kimseden korkmaksı-zın ve sakınmaksızın heva ve hevesleri peşisıra gidecek olursa şüphesiz bütün insanlar fesada sürüklenir,
birbirinin canına, namus ve malına teca-vüz eder... Diğer bir delili de şudur: "Biz insanların gizlice ve halkın gö-zünden uzak bir halde fesat ve suça bulaştığını müşahede etmekteyiz. Dolayısıyla Allah'ın varlığını ikrar ve gayb aleminden korku olmasaydı hiç kimse halvet ve yalnızlık durumunda nefsani heva ve hevesleriyle karşı karşıya kalınca hiç kimseden korkmaz ve günahı asla terk etmezdi."
2602. Bölüm Allah'ı Tanımanın Fazileti
12234. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa marifeti ke-male erer." 12235. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'ı tanımak ma-rifetlerin en üstünüdür." 12236. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Büyüyüp aziz ve celil olan Rabbimi tanımak yerine küçük yaşta ölüp cennete gitmek beni sevindirmez."
12237. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar aziz ve celil olan Allah'ı tanımanın değerini bilmiş olsalardı dünya hayatının cazibelerine kapılmaz, Allah'ın düşmanlarının bile nasiplendirdiği nimetlerine göz dik-mezdi. Dünyaları kendi gözlerinde ayaklarının altındaki topraktan daha aşağı olurdu.
Allah'ı tanıma nimetine erişir ve sürekli olarak cennet bah-çelerinde olan Allah'ın veli ve dostlarıyla birlikte bulunan kimse gibi bun-dan lezzet alırlardı. Şüphesiz Allah'ı tanıma her yalnızlığın ünsiyeti, her kimsesizin sahibi, her karanlığın nuru, her zayıflığın gücü ve her hastalı-ğın şifasıdır."
12238. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "İmanın ha-kikatleri, kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur. Allah'a yakinleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, başkasındakileri isteyişlerine engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir." 12239. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi Allah'ı tanımadır."
12240. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah kendisini tanıyanın dostu ve sözde Allah'ı tanıdığını iddia edenin düşmanıdır." bak. el-Bihar, 3/1, 1. Bölüm
2603. Bölüm Allah-u Teala Hakkında İlim Sahibi Olmak
12241. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hakkında ilim sahibi olmak iki ilmin en üstünüdür." 12242. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İşlerin en üstünü Allah hakkında ilim sahibi olmaktır; (zira) ilim ve marifet olduğu taktirde -az veya çok- amelin sana faydası olur. Ama cehalet olduğu zaman (Allah hakkında) ne amelin azlığı sana fayda verir ne de çokluğu."
12243. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin kalbinde Allah-u Teala hakkında ilim yer ederse onda Allah'ın yaratıklarından ihtiyaçsızlık yer eder." bak. el-İlm, 2920, 2916. Bölümler
2604.Bölüm Marifetin Meyveleri
12244. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifetin azlığı (bile) dünyadan yüz çevirmeye neden olur." 12245. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin marifeti doğru olursa ru-hu ve iradesi bu fani dünyadan yüz çevirir." 12246. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa Allah'tan korkar ve her kim Allah'tan korkarsa dünyayı terk eder."
12247. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifetin meyvesi fani dünyadan yüz çevirmektir." 12248. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "(Allahım!) bizleri senin zikrinle meşgul olup şehvetlerden yüz çeviren ve marifetinin nurları sebebiyle kudret talebi etkenlerine muhalefet eden kimselerden kıl." 12249. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Rabbini tanıdığı halde ebedi yurt için çalışmayan kimseye şaşarım."
2605. Bölüm Marifetin Meyveleri (2)
12250. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İşini düşünmüş ve nefsini tanımış isen dünyadan yüz çevir, dünyada züht içinde yaşa. Şüphesiz dünya mut-suzların yurdudur, mutluların yurdu değil. Dünyanın sevinci yalan, süsü aldatıcı, bulutları dağınık ve bağışları geri döndürücüdür." 12251. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsini tanıdığı halde fani dünya ile ünsiyet kuran kimseye şaşarım."
2606. Bölüm Marifetin Meyveleri (3)
12252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim münezzeh olan Allah'ı ta-nırsa asla mutsuz olmaz." 12253. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa yalnız kalır." 12254. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa sakınır."
12255. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yaratıklarından, Allah'ın kaza ve kaderi karşısında en çok teslim olması gereken kimse aziz ve celil olan Al-lah'ı tanıyan kimsedir." 12256. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanır, azametini anlarsa; ağzını (yanlış) konuşmaktan, midesini (fazla ve haram) yiyecekten korur gece namazla ve gündüz (oruçla) nefsini sıkıntıya düşürür."
12257. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yüceliğini, azametini bilenlerin büyüklük taslamamaları gerekir. O'nun büyüklüğünü tanıyanların yücelmeleri, ancak ona karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur."
2607. Bölüm Allah'ı Tanımanın Kemalinin Meyvesi
12258. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ı hakkıyla tanıyacak ol-sanız şüphesiz dualarınızla dağlar yerlerinden sökülür." 12259. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ı hakkıyla tanıyacak ol-sanız şüphesiz denizlerin üzerinde yol yürürdünüz ve dualarınızla dağlar yerlerinden sökülürdü." bak. Eş-Şia, 2155. Bölüm; 9969. Hadis; 564. Konu, el-Yakin, 2513. Bölüm
>2608. Bölüm Arife Yakışan Şey
12260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'ı tanıyan kim-senin kalbinin Allah'a korku ve ümitten boş olmaması yakışır." 12261. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'ı tanıyan kim-seye, nezdinde olan şeylere yönelmesi yakışır." 12262. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tanıdığı halde korkusu şiddetli olmayan kimseye şaşarım."
2609. Bölüm Marifetin Nihayeti
12263. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marifetin nihayeti haşyettir. (Al-lah'tan korkudur)" 12264. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin nihayeti, münezzeh olan Al-lah'tan korkmaktır."
12265. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan nefsini en çok tanıyanı Rabbinden en çok korkandır." 12266. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı daha çok tanırsa, Allah'tan daha çok korkar." bak. el-Hevf, 1135. Bölüm,; el-İlm, 2883. Bölüm
2610. Bölüm İnsanlardan Allah'ı En Çok Tanıyan Kimse
12267. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan Allah'ı en çok bilen kimse, şüphesiz aziz ve celil olan Allah'ın kaza ve kaderinden en çok hoşnut olan kimsedir." 12268. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan Allah'ı en çok bilen kimse, Allah'tan en çok niyazda bulunandır." 12269. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan Allah'ı en çok tanıyan kimse, insanların özrünü -her ne kadar kendilerinde bir özür bulunmasa da- en çok kabul eden kimsedir."
2611. Bölüm Arifin Sıfatı
12270. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arif kimse, nefsini tanıyıp onu öz-gür kılan ve kendisini Allah'tan uzaklaştırıp helak eden her şeyden mü-nezzeh kılan kimsedir." 12271. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arifin yüzü, sevinçli ve güleçtir. Kalbi ise korkulu ve hüzünlüdür." 12272. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a güven ki arif olasın." 12273. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her arif insan dünyayı hoş gör-mez."
12274. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her akıllı insan gamlı ve her arif in-san hüzünlüdür." 12275. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arif bir akıl ve (dünyadan) yüz çevi-ren bir nefis dışında münezzeh olan Allah nezdinde hiçbir şey temiz de-ğildir." 12276. Misbah'uş Şeria'da yer aldığı üzere İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arif kimsenin cismi insanlar arasındadır. Kalbi ise Allah-u Teala iledir. Eğer göz açıp kapatıncaya kadar da olsa kalbi Allah'tan gaflet edecek olursa, Allah'a duyduğu iştiyaktan can verir."
2612. Bölüm Ariflerin Özellikleri
12277. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İştiyak, ariflerin halis dostudur." 12278. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Korku ariflerin gömleğidir." 12279. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan uzak düşmenin korkusuyla ağlamak, ariflerin ibadetidir."
12280. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her şeyin bir madeni vardır. Tak-vanın madeni ise ariflerin kalpleridir." 12281. Resulullah (s.a.a), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ey irade edenlerin ira-de ettiği şeyin nihayeti! Ey ariflerin himmetinin nihayeti!" 12282. Resulullah (s.a.a), hakeza bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ey ariflerin kalbinden uzak olmayan kimse! "
2613. Bölüm Allah'ı Tanımanın En Düşük Mertebesi
12283. İmam Kazım (a.s), marifetin en düşük mertebesi sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kendisinden başka ilah olmadığını, O'nun bir benzeri ve dengi olmadı-ğını, Allah'ın kadim, sabit (değişmez), mevcut, yok olmayan ve şüphesiz kendisi gibi bir şey bulunmayan bir varlık olduğunu itiraf etmektir."
12284. İmam Kazım (a.s), kendisinden daha azıyla yaratıcıyı tanımanın mümkün ol-madığı şey sorulunca şöyle yazmıştır: "Hiçbir şey onun gibi değildir, o sürekli duyan, bilen ve görendir. O, irade ettiği şeyi yapandır."
12285. İmam Bakır (a.s), kendisinden daha azıyla yaratıcıyı tanımanın mümkün ol-madığı şey sorulunca şöyle buyurmuştur: "O'nun gibi bir şey olmadığına, O'nun bir benzeri bulunmadığına, sürekli bilen, gören ve duyan olduğuna inanmaktır." bak. el-Bihar, 3/267, 10. Bölüm; el-İman, 283. Bölüm
2614.Bölüm Allah'a Yakışan Marifet
12286. İmam Sadık (a.s), kendisine "Resulullah (s.a.a), Rabbini bir şekilde gördü ve müminler de Rabbini cennette bir şekilde görecektir" rivayetini soran Muaviye b. Veheb'e tebessüm ederek şöyle buyurmuştur: "Ey Muaviye! Yetmiş veya seksen yıl Allah'ın mülkünde yaşadığı ve nimetlerinden istifade ettiği halde, Al-lah'ı hakkıyla tanımaması bir insan için ne kadar da çirkindir."
12287. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Adamın biri Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle arzetti: "İlmin başı nedir?" "Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'ı layık olduğu şekliyle tanımaktır." O şahıs şöyle arz etti: "O'nu hakkıyla tanımak nedir? " Allah Resulü şöyle buyurdu: "O'nu eşsiz ve benzersiz bilmen, O'nu tek yaratıcı, güçlü, ilk, son, aşikar ve gizli bir ilah olarak bilmen ve onun bir dengi ve benzeri olmadığını kabul etmendir.
Allah'ı hakkıyla tanımak işte budur." 12288. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Bedevi birisi, Allah Resulü'ne (s.a.a) gelerek şöyle arz etti: "Ey Allah'ın Resulü! Bana ilmin ilginçliklerinden öğret" Al-lah Resulü şöyle buyurdu: "İlmin başına ne yaptın ki ilmin ilginçliklerini soruyorsun." O şahıs şöyle arz etti: "İlmin başı nedir ey Allah'ın Resulü!" Allah Resulü şöyle buyurdu:
"Allah'ı hakkıyla tanımaktır." O şahıs şöyle arz etti: "Allah'ı hakkıyla tanımak da nedir?" Allah Resulü şöyle buyurdu: "O'nu eşsiz, benzersiz ve denksiz bilmen, tek, bir, zahir, batın, ilk ve son ilah bilmen, eşi ve benzeri bulunmadığını ikrar etmendir. O'nu hakkıyla tanımak budur."
12289. İmam Zeyn'ül Abidin (a.s), tevhid hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah, ahir zamanda derin düşünceli kimselerin olaca-ğını biliyordu. Bu yüzden "Kul huvallahu ahed, Allah'us samed" (İhlas) suresi ve Hadid suresinin (ilk) ayetlerinden, "Ve huve alimun bizatihi's sudur" (O göğüslerde olanları bilir) ayetine kadar nazil buyurdu. O halde her kim bunlardan daha fazlasını arıyorsa, şüphesiz helak olur." 2615. Bölüm Allah'ı Allah'la Tanıma
12290. İmam Seccad (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Seni seninle tanıdım. Sen beni kendine kılavuzluk ettin ve kendine doğru çağırdın. Eğer sen olmasaydın ben senin ne olduğunu bilemezdim." İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Biliniz ki Al-lah kendisi hakkında size verdiği marifetle sizlere delil ve hüccet ikame etmiştir."
12291. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı bir hicapla veya bir suretle veya bir misal ve heykelle tanıdığını sanıyorsa müşriktir. Zira hicap/perde misal ve suret ondan gayridir. O tek ve yeganedir. O halde O'nu O'ndan başkasıyla tanıdığını söyleyen kimse nasıl Allah'ı birlemiş (tek olarak kabul etmiş)
olabilir? Allah'ı bizzat Allah'la tanıyan kimse Al-lah'ı tanımıştır. O halde Allah'ı Allah ile tanımayan kimse onu tanımamış-tır. Aksine ondan başka bir varlığı tanımıştır... Her yaratık sadece Allah ile bir şeyi derkeder ve Allah'ı tanımanın derki sadece Allah ile mümkün-dür."
12292. İmam Ali (a.s) kendisine, "Rabbini nasıl tanıdın? " diye sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "O'nun bana kendisini tanıtmasıyla tanıdım." Kendisine, "Nasıl kendisini sana tanıtmıştır? " diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: "O'nun gibi hiçbir suret yoktur. O duyu organlarıyla tanınamaz ve insan-larla kıyas edilemez."
12293. Mensur bin Hazim şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle arz ettim: "Ben bir grupla tartıştım ve onlara şöyle dedim: "Azameti yüce olan Al-lah yaratıklarıyla tanınmaktan daha yüce, aziz ve ulvidir. Aksine yaratıkları O'nunla tanınır." İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun."
12294. İmam Ali (a.s) kendisine, "Allah'ı Muhammed'le mi tanıdın? Yoksa Mu-hammed'i aziz ve celil olan Allah'la mı tanıdın?" diye soran Caselik'e şöyle buyur-muştur: "Ben Allah'ı Muhammed (s.a.a) ile tanımadım. Aksine Muham-med'i aziz ve celil olan Allah'la tanıdım.
Zira Allah onu yaratmış ve onda uzunluk ve genişlik gibi bir takım sınırlar belirlemiştir. O halde O'nun müdebbir olan birinin eliyle yaratıldığını bildim ve bu bilgi Allah'ın kıla-vuzluğu, ilhamı ve isteğiyle gerçekleşti. Aynı şekilde kendi itaatini de me-leklere ilham etmiş ve kendini onlara benzersiz ve niteliksiz olarak tanıt-mıştır." 12295. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı Allah ile, Resulü risaletiyle, emir sahibini iyilikleri emredişi, adaleti ve ihsanıyla tanıyınız."
Kuleyni bu hadisi naklettikten sonra şöyle buyurmuştur: "İmam Ali'nin, "Allah'ı Allah'la tanıyın" sözünün anlamı şudur: Allah şahısları, nurları, cevherleri (tözleri) ve a'yanı (bedenler) yaratmıştır. A'yan bedenlerden ibarettir. Cevherler (tözler) ise ruhlardan ibarettir.
Aziz ve celil olan Allah ne bir cisme benzer ne de ruhlardan herhangi biriyle benzerliği vardır. Hiç kim-senin hassas ve derk edici ruhları yaratmada bir işi ve sebebi (müdahalesi) yoktur O tek başına ruhları ve cisimleri yaratmıştır. O halde her kim bu iki benzerliği, yani Allah'ın bedenlere ve cismani varlıklara benzemesi ile ruhlara benzerliğini nefyederse (reddederse) Allah'ı Allah'la tanımış olur. Ama onu ruha veya cimse veya nura teşbih ederse Allah'ı Allah'la tanı-mamıştır."
Saduk (r. a) ise, "Aziz ve celil olan Allah ancak kendisiyle tanınabilir" babındaki hadisleri naklettikten sonra şöyle yazmaktadır: "Bu konuda doğru söz şöyle denme-sidir: "Biz Allah'ı Allah'la tanımış bulunmaktayız. Zira eğer O'nu akılları-mızla tanımış olursak bu akılların bizzat kendisi Allah'ın bağışladığı bir şeydir.
Eğer peygamberleri melekleri ve hüccetleri vasıtasıyla tanıyacak olursak onları uyandıran, gönderen ve hüccetleri olarak seçen bizzat aziz ve celil olan Allah'ın kendisidir. Ama eğer Allah'ı nefislerimiz ile tanıya-cak olursak nefislerimiz de Allah'ın yaratıklarıdır. O halde (her haliyle) biz Allah'ı Allah'la tanımış bulunmaktayız." bak. el-Bihar, 3/273-275 bak. 2600. Bölüm, el-Huccet, 710. Bölüm
2616.Bölüm Allah'ın Zatı Hakkında Düşünmekten Sakınmak
12296. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her şey hakkında düşününüz ama Allah'ın zatı hakkında düşünmeyiniz." 12297. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratışı hakkında düşünü-nüz ama Allah'ın zatı hakkında düşünmeyiniz ki helak olursunuz." 12298. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratıklarını düşününüz yaratıcıyı düşünmeyiniz. Zira sizler Allah'ın azametini ve kadrini taktir edemezsiniz."
12299. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın zatı hakkında düşünmek-ten sakınınız. Zira Allah'ı düşünmek sadece şaşkınlığı ve sapmayı artırır. Aziz ve celil olan Allah'ı şüphesiz ne gözler derk edebilir ve ne de Allah miktarla (nicelikle) nitelendirilebilir."
12300. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın keyfiyeti (niteli-ği) hakkında düşünürse helak olur." 12301. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Süleyman! Allah şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz her şeyin nihayeti Rabbindir." O halde söz Allah'a dayanınca sakının."
12302. Bir gün Allah Resulü (s.a.a) tartışan bir grubun yanından geçti ve onlara, "Ne hakkında tartışıyorsunuz? " diye buyurdu. Onlar, "Aziz ve celil olan Allah'ın yaratışı hakkında düşünüp tartışıyoruz" deyince o hazret (Resulullah) şöyle buyurmuştur: "Bu işi yalnızca Allah'ın yaratıkları hakkında düşününüz ama Allah'ın zatı hakkında sakın düşünmeyiniz." 12303. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın zatı hakkında dü-şünürse ilhada ve inkara düşer."
12304. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın zatı hakkında dü-şünürse zındık/kafir olur." 12305. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar onun idrakinin dev dalgaları karşısında delalete düşmüştür." 12306. İmam Ali (a.s) Allah'ı övme hakkında şöyle buyurmuştur: "Tedbirinin il-ginçlikleri sebebiyle O gören kimseler için aşikardır. İzzetinin azameti se-bebiyle de vehme kapılanların düşüncesinden gizlidir." Bak. El-Bihar, 3/257, 9. Bölüm, Kenz'ul Ummal, 1/237, el-Fikr; 3256. Bölüm
2617. Bölüm Akıllar Allah'ın Marifetinin Künhünü (Hakikatini) Tanı-maktan Acizdir
12307. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) ne zaman "Eğer Allah'ın nimetlerini sa-yarsanız tümüyle sayamazsınız" ayetini okuyunca şöyle buyururdu: "Ni-metlerini tanımaktan aciz olduklarını bilecek miktar dışında nimetlerini tanımanın gücünü hiç kimseye vermeyen Allah münezzehtir. Nitekim Al-lah'ı derk edemeyeceğini bilecek miktar dışında idrakinin marifetini
de hiç kimseye vermemiştir. Dolayısıyla aziz ve celil olan Allah'ı tanımaktan aciz olduğunu bilen kimselerden bu miktarda marifeti kabul buyurdu. Ve on-ların kendisini tanımaktan aciz oluşlarını onlar için bir şükür kıldı. Nite-kim onu idrak edemedikleri hususundaki alimlerin ilmini de iman karar kıldı."
12308. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki ilimde derinleşenler; örtülüp gizlenmişleri tefsir etme hususunda bütün bilgisizliklerini ikrar edişleri-nin, kendilerini büyük gayb kapılarına girmekten müstağni kıldığı kimse-lerdir. İlimleriyle kuşatıp-kavramadıkları şeylerdeki acizliklerini itiraf et-meleri sebebiyle Allah da onları övmüştür. Allah, onların künhünden bahsetmekle mükellef kılınmadıkları şeylerde derinleşmemelerini, "ilimde derinleşme" olarak isimlendirir."
12309. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Akıllar senin cemalinin künhüne (hakikatine) ermekten aciz kaldı. Gözler veçhinin azametini ve nurunu görmeye tahammül edemedi. Sen yaratıkların için marifetinden acizlik dışında kendi marifetine bir yol kılmadın."
12310. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çünkü biz senin azametinin künhü-nü hakkıyla bilemeyiz. Ancak biz, Hayy ve Kayyum olduğunu, uyku ve uyuklamanın seni tutmadığını biliyoruz. Sana hiç bir bakış ulaşamaz. Hiç bir göz seni idrak edemez."
12311. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın künhü kendisiyle yaratıkla-rının arasını ayırandır." 12312. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Saltanatının eserlerini, yüceliğinin celalini açıklayan, gücünün harikalığı ile yarattığı şeylerde akılları hayrete düşüren ve sıfatının künhünü kavramak için uğraş verenlerin çabalarını alıkoyan Allah'a hamdolsun."
12313. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar senin katındaki yerlerindedir, yerleri senin yanındadır. İstekleri sende toplanır. İtaatlerinin hepsi sanadır. Emrinden gafletleri azdır. O halde kendilerine gizli olan hakikatinin künhüne de erseler, amellerini hiçe sayıp kendilerini kınarlar, kendilerinin sana gereği gibi ibadet ve itaat etmediklerini anlar-lar."
2618. Bölüm Kalp ve Gözün Allah'ı İhata Etmekten Aciz Oluşu
12314. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, rububiyetinin kalp veya göz ihatasıyla sabit kılınmasından çok daha yücedir." 12315. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın Gözler onu derk edemez" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Buradaki ihatadan maksat vehmin ihatasıdır." 12316. İmam Cevad (a.s) hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: "Kalplerin evhamı gözlerin bakışlarından daha incedir. Bazen sen vehim gücünle Sind, Hind ve görmediğin ve gitmediğin ülkeleri derk edersin.
Oysa göz-lerinle O'nu görmüyorsun ve derk etmiyorsun. O halde bırakın gözlerin bakışlarıyla gönüllerin vehimleriyle bile Allah derk edilemez." 12317. İmam Rıza (a.s) münezzeh olan Allah-u Teala'nın sıfatları hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah gözün kendisini derk etmesinden, vehmin kendisini ihata etmesinden ve aklın kendisini elde etmesinden daha yücedir."
2619. Bölüm Allah Hakkındaki Caiz Olan Nitelendirmeler
12318. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, sıfatlarının hakikatine eri-şilmesinden daha büyük, daha yüce ve daha üstündür. O halde onu ken-disini nitelendirdiği gibi nitelendirin ve bunun dışındaki şeylerden sakı-nın." 12319. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisi gibi bir yaratığı nitelendir-mekten aciz olan kimse kendi ilahını nasıl nitelendirebilir? "
12320. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eşi olmakla nitelendirilemez. Tec-rübe ve alıştırmayla yaratmaz, duygularla idrak edilmez...Ey Rabbini an-latma zahmetini üstlenen kimse! Eğer doğru isen; Cebrail'i, Mikail'i ve O'na yakın kılınmış mukaddes mekanlarda güzel yaratıcılarının vasfıyla, O'nun heybetinden kendinden geçmiş olarak hayretler içinde duran me-lekler ordusunu anlat. Ancak şekilleri ve uzuvları olanlar, zamanlarını bit-tiğinde yokluğa erişenler sıfatlarla derk edilebilirler."
12321. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yaratıcı kendisinin nitelendirdiği şeklin dışında nitelendirilemez. Duyu organlarının derk edemediği, ve-himlerin kendisine ulaşamadığı, düşüncelerin tanımlamaktan aciz kaldığı ve gözlerin kendisini ihata etmediği bir yaratıcı nasıl nitelendirilebilsin ki? Allah nitelendirenlerin nitelendirdiklerinden yücedir ve kendisini övenle-rin övgülerinden ulvidir." 12322. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Vehimler O'nun sıfatlarından birini derk edemez ve kalpler O'nun niteliklerinden birini anlayamaz." 12323. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim vasıflandırırsa sınırlar, sınırla-yan saymış olur, sayan ise O'nun ezeli olduğunu inkar etmiş olur. "Nasıl? " diyen onu vasıflandırmaya kalkmış; "nerede" diyen mekanda sanmış-tır."
12324. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce himmetler O'nu derk edemez, akıl-zeka denizine dalanlar O'na erişemez. O'nun sıfatlarının belli bir sını-rı yoktur... O'nu tanımayan O'na işaret eder. O'na işaret eden O'nu sınır-lamış, mahdut kılmış olur. O'nu mahdut kılan O'nu saymış olur. "Neyin içindedir? " diyen O'nu bir şeyde sanır. (O'na mekan isnat eder. ) "Neyin üstündedir? " diyen yerleri O'ndan boş bilmiş olur."
12325. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akılları sıfatlarının sınırların-dan/nihayetinden haberdar kılmamış (ve buna rağmen) akılları farz mik-tarınca marifetinden alıkoymamıştır." 12326. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar O'nun için bir sınır koyamaz ki bir şeye benzetilmiş olsun ve vehimler kendisine bir ölçü tayin edemez ki kendisi için bir benzer düşünülsün."
12327. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd, vehimleri varlığı dışında hakikatini derkten aciz bırakan ve akılları eşi ve benzeri olmadığından dolayı hayal etmekten alıkoyan Allah'a mahsustur. " 12328. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce himmetlerin kendisine erişe-mediği ve zeki insanların tahminle ulaşamadığı Allah temiz ve yücedir." 12329. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zihinler O'nu duyu organları olmaksızın kavrar, yaratıkları huzurda görmeden O'na tanıklık eder. Vehimler onu kuşatmaz. O, vehimlere/düşüncelere azametiyle tecelli etmiştir."
2620. Bölüm Tevhid
12330. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Tevhid dinin yarısıdır." 12331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tevhid nefsin/ruhun hayatıdır." 12332. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar tevhid hususunda üç grupturlar: Tevhide inananlar, tevhidi reddedenler ve Allah için bir eş ve benzer koşanlar. İnkar edenler batıldır (kafirdir), ispat edenler mümindir, eş ve benzer kılanlar ise müşriktir."
12333. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz insanlar için tevhit husu-sunda üç mezhep vardır: Tevhidi bir benzetme yoluyla ispat eden mez-hep, tevhidi inkar eden mezhep ve tevhidi (yaratıklarına) benzetmeden ispat eden mezhep. Tevhidi ispat eden mezhep doğru değildir. Tevhidi inkar eden mezhep de doğru değildir. Doğru olan yol üçüncü yoldur, yani tevhidi benzetmeksizin ispat eden mezheptir."
2621. Bölüm Tevhid Düzeni
12334. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ibadetin evveli Allah'ı ta-nımak, adı yüce Allah'ı tanımanın aslı Allah'ın bir olduğuna inanmak, Al-lah'ın bir olduğuna inanmanın düzeni Allah'ı sınırlandırmayı reddetmek-tir. Zira tüm akıllar her sınırlı varlığın yaratık olduğuna tanıklık etmekte-dir."
12335. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah'a ibadetin evveli O'nu tanımak, O'nu tanımanın aslı O'nu birlemek, O'nu birlemenin dü-zeni O'ndan sıfatları reddetmektir. Zira akıllar her sıfat ve mevsufun (ni-telik ve nitelendirilenin yaratık olduğuna) ve her yaratığın bir yaratıcısı ol-duğuna tanıklık etmektedir."
12336. İmam Sadık (a.s) birisine şöyle buyurmuştur: "Ama tevhide gelince; ken-din için uygun gördüğün şeyleri Allah hakkında uygun görmemendir. Adalete gelince; şüphesiz adalet yaratıcının seni kınadığı bir şeyi isnat et-memendir." 12337. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tevhid O'nu vehimle tanımaya ça-lışmamandır."
12338. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Tevhidin zahiri, batınında batını ise zahirindedir. Zahiri görünmeyen mevsuf, batını ise gizli olmayan var-lıktır. Her yerde talep edilir. Göz açıp kapayıncaya kadar hiçbir yer ondan boş olmaz, hiçbir sınırlandırmaya maruz kalmaksızın hazırdır ve asla kay-bolmaksızın gaiptir." bak. el-Bihar, 3/198, 6. Bölüm
2
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2622.Bölüm Tevhid Kelimesi
Kur'an: "Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: "Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin" diye vahyetmişizdir." 12339. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En hayırlı ibadet "la ilahe illallah" sözüdür." 12340. Resulullah (s. a. ) şöyle buyurmuştur: "Ne ben ve ne de benden öncekiler "la ilahe illallah" gibi bir söz söylemiş değiliz."
12341. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiç bir şeyin sevabı "la ilahe illal-lah"a tanıklık etmenin sevabından daha büyük değildir. Zira hiçbir şey aziz ve celil olan Allah'a denk değildir. Ve hiçbir şey işlerinde O'na ortak olamaz."
12342. Resulullah (s.a.a) tesbihat-i erbaa'nın (Subhanallahi ve'l hamdu lillahi vela ilahe illallahu vellahu ekber) zikrinin anlamı hakkında şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah cümlesinden maksat Allah'ın vahdaniyeti ve birliğidir. Allah amelleri sadece vahdaniyeti vasıtasıyla kabul eder. "la ilahe illallah" takva kelimesidir. Allah kıyamet günü (kulların amellerinin tartıldığı) terazileri onunla ağırlaştırır." bak. el-İman, 265. Bölüm; el-Cennet, 548 ve 549 bölümler
2623. Bölüm İmanın Zaruri İnancı
12343. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına ta-nıklık etmek imanın zaruri inancıdır ve ihsanın anahtarıdır." 12344. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına şe-hadette bulunurum... zira bu tanıklık imanın zaruri bir inancı, ihsanın anahtarı, Rahmanın hoşnutluğu ve şeytanın uzaklaştırılmasıdır (helak olu-şudur.)"
12345. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kuşku kıvıl-cımları dal budaklarıyla, azimli imanlarını hedef almamıştır. Zanlar, yakin-lerinin köklerine nüfuz etmemiştir."
2624. Bölüm Tevhidin Delili
Kur'an: "Allah'la berâber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka ilaha tapanın hesabını Rabbi görecektir. Küfredenler elbette kurtula-mazlar." 12346. İmam Rıza'ya (a.s) Seneviyye mezhebinden (Allah'ın iki ilah olduğuna ina-nan) birisi şöyle arzetti: "Ben Şöyle diyorum: Alemi vücuda getiren iki ilah-tır. O'nun bir ilah olduğu hususundaki delil nedir? " İmam Rıza (a.s) şöy-le buyurdu: "Senin O'nun iki ilah olduğunu söylemen O'nun bir ilah ol-duğunun delilidir. Zira senin ikinci ilah olduğunu iddia etmen bir ilahın varlığını sabit kılmandan sonradır. O halde bir ilahın varlığı hususunda it-tifak vardır. Birden fazlası hususunda ihtilaf edilmiştir."
12347. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir sonuca varmak için kafanı yorar-san, karıncaları yaratının, hurma ağaçlarının yaratıcısından başkası olma-dığına erişirsin. Çünkü o (bütün farklılıklarına rağmen) her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve her canlıyı farklı özelliklerde yaratmıştır. Kalın-ince, ağır-hafif, güçlü-zayıf yaratılışta hepsi birdir."
12348. İmam Sadık (a.s), bir zındıkla yaptığı tartışmasında şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ın iki tane olduğunu söylersen bu da iki halden dışarı değil-dir: Ya her ikisi de her yönden aynıdır, yada tüm yönlerden farklıdır. Biz yaratılışın düzenli olduğunu, feleğin (semavi cisimlerin) belli bir yörünge-de hareket ettiğini, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelidiğini,
güneş ve ayın düzenini görmekteyiz. İşlerin uyumu, tedbiri ve işin doğruluğu, mü-debbirin bir tek olduğuna delalet etmektedir. Ama eğer Allah'ın iki tane olduğunu iddia edersen ikisi arasında, onların iki tane olması için arala-rında bir mesafenin olması gerekir. Bu taktirde o mesafe de onların kadim oluşuyla kıdemlilik (ezeliyet) elde eden üçüncü bir ilah olacaktır ve neticede üçüncü bir ilahın varlığını da kabul etmek gerekir.
Eğer üç ilahın olduğunu iddia edersen, iki ilaha inanma hususunda söylediğimiz şey bu-rada da gerekli olur. Yani onlar arasında da bir mesafenin olması lazımdır. Bu durumda da beş ilahın varlığı zorunlu olur. Bu esas üzere ilahların varlığı sonsuza dek uzar. (Dolayısıyla teselsül batıl olduğu için birden başka ilah yoktur.)" 12349. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Allah'ın bir olduğunun delili nedir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Yaratıkların ihtiyacı." bak. Tefsir'ul Mizan, 7/85, 12/275,288
2625. Bölüm Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları (1)
Kur'an: "Allah evlat edinmemiştir; O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur, olsaydı, her ilah kendi yarattığı ile berâber gider ve birbirinden üs-tün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından mü-nezzehtir."
12350. Ali b. İbrahim'in tefsirinde şöyle yer almıştır: "Daha sonra aziz ve celil olan Allah iki ilahın varlığına inanan Seneviyecileri reddetmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah evlat edinmemiştir ve onunla beraber bir ilah da yoktur." Yani şöyle demiştir: "Eğer sizin sandığınız gibi iki ilah olursa onlardan her biri diğerine üstün olmak ister. Eğer onlardan biri bir insan yaratmak ister ve diğeri de onun aksine bir hayvan yaratmak isterse, her birinin irade ve isteğinin diğeriyle farklı olması sebebiyle bir anda hem insan ve hem de hayvan yaratılmış olur.
Bu da en büyük imkansızlıklardan biridir. Bu varsayım batıl olduğu için ve aralarında da ihtilaf olmadığı için iki ilahın varsayımı batıldır ve birden fazla ilah yoktur. Bu tedbir, varlıkla-rın her birinin diğerine dayanması ve bağlılıkları yaratıcının bir olduğunun delilidir. Aziz ve celil olan Allah'ın, "Evlat edinmemiştir" sözünün anlamı da budur. Hakeza şu ayet de aynı anlamı ifade etmektedir: "Eğer yer ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, şüphesiz her ikisi de (düzen açısından) bozulurdu."
El-Mizan tefsirinde Allah-u Teala'nın, "O zaman her ilah yarattığıyla bir tarafa giderdi" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Bu ayet mümkün olmadığının beyanı yoluyla birden fazla ilahın olamayacağının delilidir. Zira birden fazla ilahın varlığı sadece aralarında uluhiyet ve rububiyetleri anlamında birlik olmayacağı şeklinde bir tür ayrılığın varlığıyla mümkündür. Allah'ın, varlığın bir bölümünde ve türlerin bir türündeki rububiyetinin anlamı, işinde tümüyle bağımsız olabileceği ve kendi rububiyet alanında hiçbir şeye hatta varlığın o bölümünün idaresini kendisine bırakan kimseye bile muhtaç olmayacağı bir şekilde o varlığın o bölümünün veya türünün tedbir işini o ilaha bırakmasıdır. Açıkça bilindiği gibi birbirinden ayrı ve farklı iki işten sadece farklı ve ayrı iş ortaya çıkar.
Bu varsayımın gereği olarak her ilah kendi tedbir işinde bağımsız olmalı ve varlık aleminde geçerli olan tedbir türleri arasında birlik ve bağlılık ilişkisi birbirinden kopmuş olmalıdır. Örneğin insani dünyaya hakim olan düzen; hayvan, bitki, kara, deniz, çöl, dağ, zemin, gök ve diğer şeylerde geçerli olan düzenlerden ayrı ve kopuk olmalıdır. Ve bunların her birisi de diğerinden ayrı ve kopuk olmalıdır. Bu da elbette göklerin, yerin ve varlıkların arasındaki düzenin kopup dağılmasına sebep olur. Oysa varlık düzeninin bütünselliği, parçalarının onun birbiriyle olan uyumu ve üzerlerine hakim olan tedbirin birbirlerine bağlılığı bunun tam aksini söylemektedir.
Dolayısıyla, "O zaman her ilah yaratıklarıyla bir tarafa giderdi" ayeti-nin manası da budur. Yani ilahlar her birinin ortaya koyduğu tedbir sebebiyle birbi-rinden ayrılırlardı. "...bazısı bazısından üstün olmaya çalışırdı" cümlesi de birden fazla ila-hın varlığından ortaya çıkan bir başka sakıncadır ve birden fazla ilahın varlığını reddeden bir başka delildir. Bunun açıklaması şöyledir: Varlık alemine hakim olan kanun ve tedbirler birbirinden farklıdır. Bazı tedbirler birbirinin enine olan tedbir-lerdir.
Kara ve denizde cari olan kanunlarla su ve ateşte cari olan tedbirler gibi. Bazı tedbirler ise boyuna yer alan tedbirlerdir ve bu da kendiliğinden iki türe ayrılmakta-dır: Umumi (tümel) ve hakim kanun ve tedbirler ile özel (tikel) ve mahkum olan kanun ve tedbirler. Tıpkı toprak aleminde, içindeki mevcut bitkiler üzerinde, gök alemi üzerinde yıldızlar üzerinde ve madde alemi ve maddi türlerden her biri üzerinde cari olan tedbirler gibi.
O halde bu tedbir ve kanunların bir bölümü, yani genel ve tümel tedbirler diğer bazı tedbirler üzerinde hakimiyet ve üstünlük sahibidir. Başka bir tabirle bu tedbir ve kanunlar, hakimiyeti altındaki şeylerden ayrıldığı ve ilişkisini kopardığı taktirde tümünün ortadan kalkacağı bir şekildedir. Çünkü bunların tümü kendisine hakim olan tedbire bağlıdır. Nitekim eğer toprak alemi veya üzerinde hakim veya cari olan tedbir olmasaydı ne insani alem olurdu ve ne de özel olarak bu aleme hakim olan kanun ve tedbirler varolurdu.
Bunun da gereği tedbirin üstün türünün mercisi olan ilahın kendisine daha düşüğü, özeli ve aşağı türü bırakılan ilahtan üstün olmasıdır. Oysa bir ilahın başka bir ilaha üstünlüğü imkansızdır. Elbette bu, bazı müfessirlerin de belirttiği gibi söz konusu üstünlüğün mağlup olan ilahın başka bir ilah olması, kudretinin nakıs olması, onu kemale erdirmek için başka birine ihtiyaç duyması, sınırlı olması ve sınırlılığın kendisinde bir tür terkibin (bileşimin) varlığını gerektirmesi anlamında da değildir. Zira bütün bu işler Allah'ın vacib'ul vücud olmasına aykırı olan, imkanın (olabilirliğin) gereklerindendir. Neticede başta farzedilenin tersi ortaya çıkmaktadır.
Zira putperestler bile Allah'tan başka diğer ilahların vacib'ul vücud olmadığını kabul etmektedirler. Onlara göre bu ilahlar mümkün (olabilir) varlıklardır ve sadece üstün oldukları için, kendi ellerinin altındaki varlıkların idare ve tedbirleri kendilerine bırakılmıştır. Onlara göre bu ilahlar münezzeh olan Allah'ın kuludur. Ve kendi elinin altındaki varlıkların ilahıdır. Münezzeh olan Allah ise rablerin rabbidir, ilahların ilahıdır ve bizzat vacib'ul vücud olan sadece O'dur. Dolayısıyla söylediğimiz bütün bu deliller esasınca bir ilahın başka bir ilahtan üstünlüğü imkansızdır.
Zira tedbir ve etkileme hususunda düşük mertebede yer alması, bir ilahın kendisinden üstün olan bir ilahtan bağımsız olmasını imkansız kılmaktadır. Zira tedbir açısından başkasına bağlılık ve muhtaç olma durumu, bağımsızlıkla bir arada düşünülemez. (Oysa bu görüşe göre) alt derecede bir ilah etki yaratma hususunda kendisinden üst derecede bulunan ilahtan yardım almakta ve ona muhtaç bulunmaktadır.
O halde o da etkileme hususunda üst makamdaki ilahtan bağımsız değildir ve elinin altındaki varlıkları tedbir ve idare etmek için vesile olan sebeplerden biridir. O halde bir ilah olarak var sayılan şey, bir ilah değildir, aksine işleri tedbir ve idare için bir vesile konumundadır ve bu da (birden fazla ilahın varlığıyla) bir çelişki teşkil etmektedir."
2626.Bölüm Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları
Kur'an: "Eğer yerle gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de bozu-lurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından mü-nezzehtir." 12351. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Allah'ın birliği hususundaki delil nedir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Tedbirin birbirine bağlılığı ve varlık aleminin kamil oluşudur. nitekim aziz ve celil olan Allah da şöyle buyurmuştur: "Eğer yer ve göklerde Allah'tan başka ilah bulunsaydı her ikisi de bozulurdu."
12352. İmam Sadık (a.s) Ehlilece risalesinde şöyle buyurmuştur: "O halde kalp ak-lıyla bildi ki eğer Allah ile birlikte bir ortak olsaydı Allah zayıf ve nakıs olurdu. Allah nakıs olduğu taktirde ise insanı yaratamazdı. Tedbirler çeşitlenmez ve türlü türlü olmazdı. Yegane ve bağımsız rabler ile ortakları arasındaki bu noksanlığın varlığı sayesinde işlerinde de noksanlık veya eksiklik ortaya çıkardı."
"El-Mizan tefsirinde, "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar bu-lunsaydı her ikisi de bozulurdu. O halde Arşın Rabbi olan Allah kendisi hakkında vasıflandırdıklarından münezzehtir" ayetinin tefsi-rinde şöyle yazmıştır: "Hud suresinin tefsirinde ve ondan sonra da çeşitli yerlerde açıkça işaret ettiğimiz gibi putperestler ile muvahhidler arasında-ki Allah'ın birliği veya birden fazla ilahın varlığı tartışması, bizzat var olan ve diğer varlıkları da var eden vacib'ul vücud anlamında değildir. Zira her iki grup arasında da Allah'ın bir olduğu ve ortağı bulunmadığı hususunda hiçbir ihtilaf yoktur.
Aksine ihtilaf mabut olan Rabbin anlamı hususundadır. Putperestler alemin idare ve tedbirinin çeşitli parçalarıyla, Allah nezdinde yakın ve şerafet sahibi varlıklara havale edildiğine inanmaktalar. Dolayısıyla onlara göre bu varlıklara ibadet edilmelidir ki Allah-u Teala nezdinde kendisine ibadet edenlere ve tapanlara şefaat ve aracılık etsinler. Ve onları Allah'ın dergahına yakınlaştırsınlar. Tıpkı gök tanrıları, yer tanrıları ve insan tanrıları gibi.
Bunlar kendi elinin altındaki varlıkların ilahları ve mabutlarıdırlar. Münezzeh olan Allah ise ilahların ilahı ve herkesin ve her şeyin yaratıcıdır. Bu ayet de işte onların bu inancını ifade etmektedir. "Kendilerine, "Onları kim yarattı?" diye soracak olursan "Allah" derler" ayeti ile, "Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olursan, "Şüphesiz onları alim ve aziz olan Allah yarattı" derler" ayeti de bu gerçeği ifade etmektedir.
Söz konusu ayeti kerimede göklerde ve yerde hiç kimsenin birden fazla olduğuna inanmadığı, varlık aleminin yaratıcısı bir ilahın Allah'tan başka bir ilah olmadığını ifade etmektedir. Gök ve yerde ilahın varlığından maksat ise uluhiyetinin gök ve yere ait olmasıdır; onlarda sakin olması anlamında değildir. Şu ayette bunu ifade etmektedir: "Gökte ilah da yerde ilah da O'dur."
Bu ayetin istidlalinin açıklanması şöyledir: Eğer alem için birden fazla ila-hın var olduğunu farz edecek olursak bu ilahların çeşitli zatlara, farklı ve birbirinden ayrı gerçeklere sahip olması gerekir. Onların hakikatinin fark-lılığı ise tedbirlerinin ayrılığı ve farklılığını gerektirmektedir. Böylece ted-birler sürtüşür, gök ve yerdeki düzen altüst olur. Ama biz gördüğümüz gibi varlık alemine hakim olan düzen tek parça bir düzendir ve bunun parçaları uyumlu hedeflere doğru hareket halindedir. Dolayısıyla alemde bir tek ilahtan başka ilah yoktur ve bu da bizim ifade etmek istediğimiz şeyin bizzat kendisidir"
Eğer şöyle dersen: "Alemde gördüğümüz sebeplerin izdihamı ve çekişmesi varlık ale-minin uyumsuzluğunun yeterli bir delilidir. Zira nedenlerin maddeler üzerindeki etkileme sürtüşmesi birinin etkisinin diğeri vesilesiyle bozulması anlamındadır.
Şöyle derim: Şüphesiz iki müdebbirin (tedbir edicinin) tedbiri altındaki iki nedenin bozuşmasıyla bir müdebbirin tedbiri altındaki iki nedenin bozuşması, o nedenlerden birinin, diğerinin tesirini sınırlandırması ve bir sonucun meydana gelmesi arasında büyük fark vardır. Varlık alemindeki nedenlerin izdihamı bu türdendir. Zira bu tümel düzeni teşkil eden sebepler, sahip oldukları ihtilaf, engelleme ve izdihama rağ-men birbirlerinin etkisini ortadan kaldırmamaktadırlar.
Aksine varlık alemine ha-kim olan bazı tümel kanunlar, diğer bazı kanunlar vasıtasıyla ortadan kaldırılmış olsun ve neticede tüm şartların varlığı ve engellerin olmamasıyla birlikte kendi hususlarından sapsın ve gerekli etkileşimi vücuda getirmesin. Bir müdebbirin işinin başka bir müdebbir tarafından etkisiz hale getirmesinden maksat budur. Varlık alemindeki farklı iki sebebinin çekişmesi, bir terazinin iki kefesinin ağırlık ve hafiflikteki çekişmesi gibidir.
Terazinin iki kefesi bir biriyle farklılık ve uyumsuzluk içinde olduğu halde, terazi sahibinin isteğini temin hususunda uyum ve birlik içindedirler ve hedefe ulaşma noktasında, yani ölçüyü, terazinin dili yoluyla eşitlemek için yardımcı olmaktadırlar. Eğer şöyle dersen: "Varlık alemine hakim olan düzende bir ilim ve bilinç göze çarp-maktadır. Bu da alemi idare eden Allah'ın herşeyi ilim ve bilinç üzere hareket ettir-diğini göstermektedir. Buna rağmen alemi akıl üzere idare ve tedbir eden ve birbiriyle uyuşan birden fazla ilahın varlığının ne gibi bir sakıncası var? Hatta bu ilahlar kendi tedbir işlerinde maslahatı korumak için birbirleriyle ihtilaf etmemek ve birbir-lerine engel olmamak üzere anlaşmış da olabilirler. Şöyle derim: "Böyle bir varsayım makul değildir. Zira biz insanlar nezdinde akıllıca bir tedbir,
işlediğimiz fiilleri fiilin oluşmasını sağlayan ve hedefine doğru hareketinin koruyucusu olan akli kanunların gereklerini mutabık ve uyumlu kılmamız anla-mındadır. Bu akli kanunlar, dış alemdeki gerçeklerden ve aleme hakim olan düzen-den esinlenerek ortaya konmuştur. O halde bizim akıllıca işlerimiz akli kanunlara tabidir ve bu kanunlar ise dış alemdeki düzene tabidir. Ama varlık aleminin mü-debbiri olan Allah böyle değildir. Zira Allah'ın fiili akli kanunların tabi olduğu dış alemin bizzat kendisidir. Dolayısıyla metbu' (tabi olunan) konumunda bulunan Allah'ın fiillerinin, akli kanunlara tabi olması imkansızdır. Buna dikkat ediniz.
Ayetin (Allah'ın birliğine delalet eden) delilinin izahı ve beyanı buydu. Bu delil ya-kini olan ön şartlardan vücuda gelen bürhani (istidlali) bir delildir ve bu varlık ale-minde cari olan genel tedbirin zımnında mevcut olan bütün özel tedbirlerle beraber bir tek kaynaktan tek parça halinde kaynaklandığına delalet etmektedir. Ama müfessirler bu delili birden fazla ilahın imkansızlığı delili saymışlardır ve bu açıklamanın tarzında da farklı metotlar ortaya koymuşlardır. Onlardan bazısı ayetin ifadesi dışında kalan bir takım ön bilgiler ilave etmişlerdir ve bu konuda şöyle diyecek kadar ileri gitmişlerdir. "Bu ayet iknaî (ikna etmeye çalışan) bir delildir; bürhani (istidlali) bir delil değildir. Yani insanların genelini ikna ve susturmak için ortaya konmuştur."
2627. Bölüm Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları
Kur'an: "De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah'la berâber ilahlar bulunsaydı, o takdirde hepsi Arş'ın sahibiyle savaşmaya bir yol ararlardı. O, on-ların söylediklerinden münezzehtir, yücedir, uludur." 12353. İmam Ali (a.s), Oğlu Hasan'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Bil ki, eğer Rabbi'nin ortağı olsaydı, sana onun da elçi-leri gelirdi; onun mülkünün ve saltanatının izlerini görür, yaptıklarını, sı-fatlarını tanırdın. Fakat O, kendini vakfettiği gibi, tek bir ilahtır. Hiç kim-se O'na mülkünde karşı çıkamaz. Ebediyen zeval bulmaz ve sürekli ola-caktır."
12354. Tefsir-i Kumi'de Allah-u Teala'nın "Onların dediği gibi Allahla bir-likte ilahlar bulunsaydı" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Eğer sandıkları gibi putlar da ilah olsaydı, Arş'a doğru yükselirlerdi."
El-Mizan tefsirinde Tefsir-i Kumi'de yer alan konular nakledildikten sonra bu ko-nuda şöyle denilmiştir: "Arşa doğru yükselmekten maksat Allah-u Teala'nın salta-natına galip gelmeleri ve işlerin idare dizginlerini ellerine almalarıdır. Kur'an'da Arş'ın, yönleri sınırlı bir felek veya bazılarının dediği gibi cismani alemin ufukların-daki büyük nurani bir cisim olduğu hususunda bir delil mevcut değildir. Bu anlamın sabit olduğu varsayımıyla rububiyet ile bu cismin üzerinde karar kılma arasında bir gereklilik mevcut değildir."
Daha sonra Allame Tabatabai mezkur ayetin tefsirinde şöyle demektedir: "Bu aye-tin hüccet ve delilinin özeti şudur: Eğer dedikleri gibi Allah'ın yanında başka bir takım ilahlar da olsaydı ve Allah'ın feyyaz zatının gereklerinden olan saltanat ve mülkünden bir şey elde etmiş bulunsalardı, şüphesiz o ilahlar da her varlıkta mülk ve saltanat sevgisi olduğu için onun mülkünü tümüyle almaya kalkışır ve onu salta-natından azleder, kendi hakimiyet ve saltanatına eklerlerdi. Zira ilahlar zaruret ge-reği böyle bir şeyi severler. Oysa hiç kimse yüce Allah'ın mülküne ve saltanatına el uzatamaz."
2628. Bölüm Allah Birdir, Ama Sayı İle Değil
12355. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah birdir, ama sayı ile değil; Allah daimidir ama zamanla değil ve Allah kaimdir (ayakta durandır) ama sütun ve dayanaklarla değil." 12356. Mikdam b. Şureyh b. Hani babasından şöyle nakletmektedir: "Cemel sava-şında bir Bedevi Mümininlerin Emiri'ne (a.s) şöyle arzetti: "Ey Müminle-rin Emiri! Allah bir midir? " Oradakiler o bedeviye saldırıya geçerek şöyle dediler: "Ey Bedevi! Sen Müminlerin Emiri'nin (a.s) ne durumda olduğu-nu görmüyor musun?
" Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurdu: "Onu bı-rakın! Bu Bedevi'nin istediği şey bizim bu topluluktan (Cemel ashabın-dan) istediğimiz şeydir." Daha sonra şöyle buyurdu: "Ey Bedevi! "Allah birdir" sözünün dört şekli vardır, iki şekli aziz ve celil olan Allah hakkın-da doğru değildir, iki şekli ise Allah hakkında doğrudur.
Allah hakkında söylenmesi doğru olmayan iki şekil birisinin, "Allah bir-dir" dediği halde sayısal birlik kastetmesidir ve bu Allah hakkında caiz değildir. Zira ikisi olmayan bir şey sayıdan sayılmaz. "Allah üçün üçüncü-südür" (teslis) diyen kimsenin bu inancı sebebiyle küfre düştüğünü gör-müyor musun? Allah hakkında söylenmesi doğru olmayan sözün ikinci şekli ise birisinin, "O insanlardan biridir" demesi ve maksadının cinsten bir tür olmasıdır. Bu da Allah hakkında doğru değildir. Zira bu da teşbih-tir. Rabbimiz ise benzerinin olmasından yüce ve üstündür.
Allah hakkında caiz olan iki şekil birisinin, "O birdir" demesi ve bununla Allah'ın şeyler arasında hiçbir eşinin ve benzerinin olmadığını kastetme-sidir. İşte Rabbimiz böyledir. (Allah hakkında söylenmesi doğru olan iki sözden) birisi de şöyle denmesidir: "Aziz ve celil olan Allah, yegane (ya-lın) bir manaya sahiptir." Yani ne dış alemde bölüştürülenebilir ve ne de akıl ve vehimde! Aziz ve celil olan Rabbimiz işte böyledir."
12357. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah birdir, tektir ve tekliğinde münhasırdır. Ahat ve vahit (bir ve tek) bir anlama gelmektedir. Yani eşi olmayan yegane ve kendine münhasır bir varlıktır. Tevhit Allah'ın bir ol-duğunu ikrar etmektir ve o da tek ve fert olması anlamındadır.
Vahit ve tek ise ne bir şeyden kaynaklanan ve ne de bir şeyle birleşen farklı şeydir. Bu yüzden şöyle demişlerdir: "Sayılar bir sayısından kaynaklanmıştır. Ama birin kendisi sayı değildir. Çünkü sayılar bir sayısına tahakkuk etmez, iki sayısına tahakkuk eder. Yani Allah birdir sözü, yaratıkların, onu derkten ve nasıl olduğunu anlamaktan hayrete ve aciz kaldığı mabud an-lamındadır. Allah mabudiyetinde yegane ve kendine özgüdür. Yaratıkları-nın sıfatlarına sahip olmaktan yüce ve ulvidir."
12358. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah birdir, ama sayısal anlamda değil." 12359. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah birdir, ama sayı kate-gorisinden değil."
2629. Bölüm Allah'ın Bir Sınırı Yoktur
12360. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O belirli bir sınırla sınırlandırılamaz, bir sayıyla sayılamaz; çünkü, sadece eşyalar birbirlerini sınırlandırabilir, ancak aletler, birbirlerine benzeyip, birbirini çağrıştırabi-lir." 12361. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yarattığı zaman eşyayı sınırladı ki O'na benzemesinler. Sınırlar, hareketler, aletler ve uzuvlarla vehimler onu takdir edemez...
Allah, sınırlayanların miktar, boyut, bir mesken tutma ve bir mekanda bulunma nitelendirmelerinden münezzehtir. Sınır, yaratıkla-rına aittir, gayrisine mensuptur." 12362. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah vehimle derk edilemez ve an-layışla taktir edilemez... ve mekanla sınırlandırılamaz." 12363. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce himmetler O'nu derk edemez, akıl-zeka denizine dalanlar O'na erişemez. O'nun sıfatlarının belli bir sını-rı yoktur. Bir vasfı mevcut değildir. Sayılı bir vakti, uzatılmış bir süresi yoktur." 12364. İmam Sadık (a.s), "İlminin nihayetince Allah'a hamd olsun" diyen Ebu Ali Kassab'a şöyle buyurmuştur: "Böyle deme. Şüphesiz Allah'ın ilminin nihayeti yoktur."
12365. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz akıllara sığmayan, dolayı-sıyla da düşünce esintileriyle nitelendirilemeyen Allah sensin. Hatırlara gelen düşüncelere sığmazsın, bu yüzden varlığına sınır konamaz, akıllar tasarrufta bulunamaz."
12366. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'a sonra diye bir had çi-zilirse, önce diye de bir had çizilir. Eğer kendisi için bir tamam-lık/bütünlük istenirse, noksanlık lazım gelir."
12367. İmam Rıza (a.s), "Neden Allah'ın bir haddi yoktur?" diyen zındık birine şöyle buyurmuştur: "Zira her sınırlı varlığın bir nihayeti vardır, bir şey sınırlandırılınca da artışı olur. Bir şeyin artışı olursa, eksikliği de olur. O halde onun ne bir haddi, ne bir nihayeti, ne bir artışı ve ne de bir eksikliği vardır. Ne bir parçası vardır, ne de vehimle derk edilebilir."
12368. İmam Sadık (a.s), "Allah daha büyüktür" diyen birine şöyle buyurmuştur: "Allah hangi şeyden daha büyüktür?" O şahıs, "Allah her şeyden daha büyüktür" diye arzedince İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "(Böyle de-mekle) O'nu sınırlandırdın." O şahıs, "O halde nasıl diyeyim?" diye arze-dince İmam şöyle buyurdu: "De ki: Allah nitelendirilmekten daha büyük-tür."
2630.Bölüm Allah'ın Benzeri Yoktur
Kur'an: "Göklerin ve yerin yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvan-lar var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir." 12369. İmam Rıza (a.s), Allah'ın eşi olmadığını ikrar etmenin gereğini beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Bunun birkaç delili vardır, bu delillerden biri şudur: Eğer insanların Allah'ın benzeri olmadığını bilmeleri gerekli olmasaydı, şüphesiz yaratıklara isnat edilen acizlik, cahillik, değişkenlik,
zail olmak, yokluk, yalan ve tacavüzde bulunma gibi sıfatları onun hakkında kullan-maları da doğru olurdu. Bu sıfatları varlığında barındıran kimse fani ol-maya maruzdur; onun adaletine güvenilmez; sözü, emri, nehyi, vaadi, tehdidi, mükafatı ve ceza verişi tahakkuk etmez. Bu da yaratılışın bozul-masına ve rububiyetin iptaline sebep olurdu."
12370. İmam Kazım (a.s), (Allah'ın) cisim ve suret sahibi olması hususunda sorulan bir soruya şöyle yazmıştır: "Bir benzeri olmayan Allah bundan münezzehtir; Allah ne cisimdir ve ne de suret."
12371. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar sürekli konuşurlar ve so-nunda Allah hakkında da bir takım sözler ederler. İnsanların bu konuda konuştuğunu işitince şöyle deyiniz: "Allah'tan başka ilah yoktur, o tektir ve benzeri yoktur." 12372. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim münezzeh olan Allah'ı bir bilirse, onu yaratıklarına benzetmez." Bak. Et-Tevhid, 97. Bölüm, O'nun cismi ve sureti yoktur. 2631. Bölüm Allah Hareket ve Sükun İle Nitelendirilemez
12373. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çünkü kendisinin cari ettiği şeyler (sükunet ve hareket), nasıl kendisine cari edilebilir? Kendisinin ortaya çı-kardığı şeyler, nasıl kendisine dönebilir (yarattığı onu yaratamaz?) Ve kendisinin vücuda getirdiği şeyler, nasıl onda vücuda gelebilir? ! Böyle ol-saydı zatı değişir, künhü parçalanmış olur ve ezeli olamazdı. Ve şüphesiz onun için bir "ön" söz konusu olurdu,
"ard"ı da olur, böylece zatına bir noksanlık lazım gelirdi ve tamamlanmaya ihtiyaç duyardı. Bu durumda onda yaratık nişanesi ortaya çıkar, başkaları kendisine delil olduğu halde, kendisi delil olur (halbuki bütün yaratıkları O'nun delili ve göstergesidir), başkasına tesir eden şeyin kendisine de tesir etmesine engel olan şey sal-tanatından çıkar giderdi." 12374. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala ne bir zamanla, ne bir mekanla, ne bir hareketle, ne bir intikal ile ve ne de bir sükun ile nitelendirilebilir. Zira Allah zaman, mekan, hareket ve süku-nu yaratandır."
12375. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, Allah Tebarek ve Teala (dünya semasına) iner" diyenlerin bu sözüne gelince... Bu sözü Allah'a bir artış veya eksiklik isnat eden kimseler söyler. Her hareket eden şey, ken-disini harekete geçiren veya kendisi vesilesiyle harekete geçen bir şeye muhtaçtır."
2632. Bölüm Allah Doğurmamıştır ve Doğurulmamıştır
12376. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah doğurulmamıştır ki neticede izzetinde ortak olsun ve doğurmamıştır ki neticede ölsün ve bir velisi ol-sun." 12377. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah doğurmamıştır ki varisi ol-sun ve doğurulmamıştır ki kendisine ortak olunsun." 12378. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah doğurmamıştır ki doğurulmuş olsun ve doğurulmamıştır ki sınırlandırılmış olsun."
12379. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah doğurmamıştır. Zira çocuk babasına benzer ve Allah doğurulmamıştır ki kendisinden öncekine ben-zesin. Yaratıklarından hiçbirisi ona denk olamaz. Allah kendisi dışındaki-lerin sıfatından yüce ve büyüktür."
12380. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çok yakında insanlar, sürekli sora-cak ve hatta şöyle diyeceklerdir: "Allah alemi yaratmıştır. Ama Allah'ı kim yaratmıştır." Eğer böyle sorarlarsa siz şöyle deyin: "Allah birdir, Allah müstağnidir, doğmamıştır, doğurmamıştır ve O'nun hiçbir dengi yok-tur."
12381. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar sürekli herşeyi sorar ve sonunda şöyle derler: "Allah her şeyden önce vardı ama Allah'tan önce ne vardı." Eğer size böyle sorarlarsa şöyle deyin: "O varlıkların ilkidir; her şeyden önce vardır, varlıkların sonuncusudur ve ondan sonra hiçbir şey yoktur. O her aşikar şeyden daha aşikar ve her gizli şeyden daha gizli-dir."
12382. İmam Hüseyin (a.s), Allah-u Teala'nın, "Doğurmamıştır" ayeti hakkın-da şöyle buyurmuştur: "Ne çocuk gibi yoğun (cismani) bir şey ve yaratıklar-dan ortaya çıkan diğer yoğun (cismani) şeylerden bir şey çıkmamıştır ve ondan nefis gibi latif ve ruhani bir şey ve uyuklama ve uyuma gibi bir ha-let de ondan meydana gelmemiştir...
"ve doğurulmamıştır" Hiçbir şey O'ndan doğmamıştır ve hiçbir şey yoğun (cismani) şeylerin unsurlarından meydana geldiği gibi ondan meydana gelmemiştir... Latif şeylerin, mer-kezlerinden meydana geldiği, -örneğin görmenin gözden kaynaklandığı şey- gibi de değildir." bak. 2652. Bölüm; el-Bihar, 3/254, 8. Bölüm; Tefsir'ul Mizan, 1/261
2633.Bölüm Ne Eşyanın İçindedir ve Ne de Eşyanın Dışındadır
12383. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her şeyden ayrıdır ama mekansal bir ayrılık anlamında değil ve her şeydedir ama onlara karışarak değil." 12384. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eşya, O'nu içine almaz, O'nu aşağı-ya ve yukarıya götürmez, O'nu yüklenmez ve neticede kendisiyle eğri ve doğru yapamaz. Ne şeylerin içindedir ve ne de onların dışındadır." 12385. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'nun eşyaya yakınlığı, yapışma şek-linde değil ve onlardan uzaklığı da ayrılma şeklinde değil."
12386. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eşyaya girmiş değildir ki neticede, "O şeylerde mevcuttu" densin ve onlardan uzak düşmemiştir ki, "O on-lardan ayrıdır" densin." 12387. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O, her şeyden üstünlüğü ile ve kud-retiyle ayrıdır ve her şey de ona boyun eğmekle ve O'na dönmekle ayrı-dır."
2634. Bölüm Gözler Onu Derk Edemez
Kur'an: "Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O latiftir, haber-dardır." "Kitab ehli, senin kendilerine gökten bir kitab indirmeni ister-ler. Mûsa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi ve "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümlerinden ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Belgeler kendilerine geldikten sonra da, buzağıyı ilah olarak benimsediler, fakat bunları affettik ve Mûsa'ya apaçık bir hüccet verdik."
"Tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca Mûsa: "Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım" dedi. Allah: "Sen beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni göreceksin" buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Mûsa da baygın düştü. Ayılınca: "Ya Rabbi! Münezzehsin, sana tövbe ettim. Ben iman edenlerin ilkiyim" dedi." 12388. İmam Rıza (a.s), Allah-u Teala'nın, "Gözler onu derk edemez" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Kalplerin vehimleri onu derk edemez, nerede kaldı ki gözlerin bakışı onu derkedebilsin."
12389. İmam Sadık (a.s), hakeza bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Ayetteki derkten maksat, vehmin ihatasıdır." 12390. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: "Görmek, gören kimseyle, görülebi-lecek şey arasında bakışın içinden geçebileceği bir hava olduğu taktirde mümkündür.
O halde, bir hava ve nur olmaksızın görmek mümkün de-ğildir. Gören ve görülebilen şey arasında bir irtibatın olması için (o ikisi arasında) bir benzerlik olmalıdır. Allah-u Teala ise görücü kimseyle, ara-sında bir benzerlik olmasından münezzehtir. O halde münezzeh olan Al-lah'ı gözle görebilmenin mümkün olmadığı ispatlanmış oldu. Zira sebep ve sonuç arasında bir irtibat ve benzerlik olmasıdır."
12391. İmam Sadık (a.s), Allah'ın ahirette müşahede edilmesini hakkındaki sorulun-ca şöyle buyurmuştur: "Allah münezzehtir ve bundan çok daha yüzedir. Ey İbn-i Fazl! Gözler sadece bir rengi ve niteliği olan bir şeyi görebilir. Oysa Allah renkleri ve nitelikleri yaratandır." 12392. Resulullah (s.a.a), münezzeh olan Allah'ın vasfı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah görülmeksizin yaratıklarına tecelli etmiştir. Allah en yüce görüş ye-rindedir (görülmekten yücedir.)" 12393. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah aşikardır, ama görülmekten doğan bir aşikarlıkla değil." bak. el-Bihar, 4/26, 5. Bölüm
2635. Bölüm Kalp ve Allah'ı Görmek
12394. İmam Ali (a.s), kendisinden, Rabbini görüp görmediği sorulunca şöyle buyur-muştur: "Ben görmediğim ilaha tapacak biri değilim." Daha sonra şöyle buyurmuştur: "Gözler, göz bakışıyla onu görmemişlerdir, ancak gayba iman, kalpleri ona bağlamıştır."
12395. İmam Ali (a.s), "Acaba Rabbini gördüm mü? " diye soran Za'leb'e şöyle bu-yurmuştur: "Ey Za'leb! Eyvahlar olsun sana! Ben görmediğim rabbe ibadet etmem! " O şöyle arzetti: "O'nu nasıl gördün, benim için izah et." İmam şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun sana! Gözler onu bakmakla görmemiştir, aksine kalpler, iman hakikatleri yoluyla (akli kabuller veya imandan kay-naklanan aklın nurlarıyla) onu müşahede etmişlerdir."
12396. İmam Bakır (a.s), kendisine, "Allah'ı gördün mü?" diye soran Harici birisine şöyle buyurmuştur: "Gözler, zahiri bakışla onu görmemiştir. Aksine kalpler imanın hakikatleri yoluyla onu müşahede etmişlerdir."
12397. İmam Sadık (a.s), "İbadet ettiğinde Allah'ı gördün mü?" diye soran birine şöyle buyurmuştur: "Ben görmediğim şeye ibadet etmem." O şahıs, "O'nu nasıl gördün?" diye sorunca da şöyle buyurmuştur: "Gözler, onu bakış müşahedesiyle görmemiştir. Aksine kalpler, imanın hakikatleri yoluyla O'nu müşahede etmişlerdir. O duyu organlarıyla derk edilmez, insanlarla değerlendirilmez. Eşyalara ve bir şeye teşbih edilmeksizin tanınmıştır."
12398. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Müminler kıyamet günü Allah'ı görecekler mi? " diye soran Ebu Basir'e şöyle buyurmuştur: "Evet! Kıyametten önce de onu görmüşlerdir." Ebu Basir, "Ne zaman? " diye sorunca şöyle buyurmuştur: "Onlara şöyle buyurduğu zaman: "Acaba ben Rabbiniz değil miyim? " Onlar,
"Evet" dediler." İmam Sadık (a.s) bir müddet sustuktan sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz müminler Allah'ı kıyametten önce görürler, şimdi sen de onu görmüyor musun?" Ebu Basir şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Kurbanın olayım! Senin bu sözünü (başkalarına da) nakledeyim mi?" İmam şöyle buyurdu: "Hayır! Zira eğer onu nakledersen sözünün anlamını bilmeyen kimse onu inkar eder ve bunun bir teşbih olduğunu sanarak (inkarından dolayı) küfre düşer. Kalple görmek, gözle görmekten farklıdır. Allah teşbih edenlerin ve inkarcıların kendisi hakkında dediklerinden çok daha yüce ve münezzehtir."
12399. Mirac hadisinde şöyle yer almıştır: "Ebedi hayat insanın dünyanın gö-zünde küçük göreceği ve ahiretin gözünde büyük olacağı bir şekilde çalış-tığı hayattır... İnsan böyle yaptığı taktirde onun kalbine öyle bir muhabbet ve sevgi yerleştiririm ki kalbini benim için karar kılar, dinlenmesini, ça-lışmasını, himmetini ve sözünü, benim yaratıklarımdan muhabbetimin ehli olan kimselere verdiğim nimetlerden biri kılar. Böylece kalp gözünü ve kulağını açarım. Böylece kalbiyle duyar ve kalbiyle celalime ve azame-time bakar."
2636. Bölüm Allah Resulü (s.a.a) ve Allah'ı Müşahede Etmek
Kur'an: "Gördüğünü gönlü yalanlamadı." 12400. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Göğe götürüldüğüm gece, Cebrail beni asla ayak basmadığı bir yere ulaştırdı. Sonra benim için perdeler ke-nara çekildi ve aziz ve celil olan Allah istediği kadar bana azametinin nu-runu gösterdi." 12401. İmam Kazım'dan (a.s), "Peygamber (s.a.a) rabbini gördü mü? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Evet, O'nu kalbiyle gördü. Aziz ve celil olan Allah'ın şöyle buyurduğunu işitmedin mi: "Kalp, gördüğünü yalanlamadı." Yani Allah'ı gözle görmedi, aksine kalbiyle gördü.
12402. İmam Sadık (a.s), hakeza bu sorunun cevabına şöyle buyurmuştur: "Evet, onu kalp gözüyle gördü. Zira azameti yüce olan Rabbimizi görenlerin göz bebekleri derk edemez, duyanların kulağı ihata edemez." 12403. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala, Resu-lü'nün kalbine istediği kadar azametinin nurunu gösterdi."
12404. Resulullah (s.a.a), "Rabbini gördün mü? " diye soran Ebu Zer'e şöyle buyur-muştur: "Benim gördüğüm bir nurdur." 12405. Abdullah b. Şakik şöyle diyor: "Ebu Zer'e şöyle dedim: "Keşke Allah Resulü'nü (s.a.a) görseydim de ona bir soru sorsaydım." Ebu Zer şöyle dedi: "Ona neyi sormak istedin? " O şöyle dedi: "Şunu sorardım: "Rab-bini gördün mü? " Ebu Zer şöyle dedi: "Ben onu sordum ve bana şöyle buyurdu: "Bir nur gördüm."
2637. Bölüm Dualardaki Kalbi Şuhut/Görme
12406. İmam Ali (a.s), Nevf'e öğrettiği duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Gö-renlerin gözleri kalplerin sırları vesilesiyle sana ulaşmıştır. Sana kulak ve-renlerin kulağı, göğüslerdeki fısıldaşmalarından haberdar olmuştur. Hiç-bir şey onların ulaşmasını istedikleri şeyi görmelerine engel olamadı. Se-ninle onlar arasındaki perde yırtıldı ve senin nuruna yerleştiler ve senin ruhundan teneffüs ettiler."
12407. İmam Ali (a.s), hakeza aynı duada şöyle buyurmuştur: "Senden, özel dost-larına aşikar olduğun ve neticede bir olduğunu anlayıp seni tanıdıkları is-minle diliyorum. Onlar böylece layık olduğu şekliyle sana ibadet ettiler. Senden kendini bana tanıtmanı diliyorum ki rububiyetini gerçek bir iman-la itiraf edeyim. Allah'ım! Beni, manasız isme ibadet edenlerden kılma. Bana göz ucuyla bir bak ki bu sebeple kalbim seni ve dostlarını tanımakla aydınlansın. Şüphesiz sen her şeye kadirsin."
12408. İmam Ali (a.s), Şabaniyye duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Bana senden başka her şeyden kamil kopmayı nasip et. Kalp gözlerimizi sana bakmanın yoluyla aydınlat ta ki kalp gözlerimiz nurdan örtüleri yırtarak, azamet madenine ulaşsın. Ruhlarımız kudsünün izzetine asılsın...
Al-lah'ım! Bana izzetinin nurlu aydınlığını hediye et ki, seni tanıyayım, sen-den başka her şeyden yüz çevireyim, sadece senden korkan ve endişe eden olayım. Ey celal ve kerem sahibi! " 12409. İmam Hüseyin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Dostlarının kalbini, seni tanısınlar ve seni tek bilsinler diye nurlarla aydınlatan sensin."
12410. İmam Hüseyin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Her şeyde bana kendini tanıtan sensin. Bu sebeple seni her şeyde açıkça gördüm. Şüphesiz herşeyi aşikar kılan da sensin."
12411. İmam Hüseyin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Nişaneler ve eserlerde düştüğüm şaşkınlık, ziyaretgahtan (Allah'ı görmemden) uzak düşmeme sebep olmuştur. O halde, tüm gücümle beni sana ulaştıracak işe yönlendir. Varlığında sana muhtaç olan bir şey nasıl senin delilin ve kılavuzun olabilir? Senden başkası zahir ve aşikar mıdır? Senden başkası zahir ve aşikardır da sen aşikar değilsin ve onlar seni aşikar kılandır, öyle mi? Ne zaman gaip oldun ki başkalarının senin yerine kılavuzluk etmesine ihtiyaç duyasın... Senin vasıtanla sana doğru yol buldum. O halde kendi nurunla beni kendine doğru hidayet et."
12412. İmam Seccad (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Biliyorum ki sana doğru göçen birinin yolculuğu yakındır. Yaratıklarından örtülü kalan sen değil-sin. Seninle onlar arasına örtü geren, onların çirkin işleridir." 12413. Resulullah (s.a.a), hakeza bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ey ariflerin kalbinden uzak olmayan!" 12414. İmam Seccad (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım! Muham-med'e ve Âl-i Muhammed'e selavat gönder, bizleri hikmetinin tedbirine ve aydınlatıcı tanık hüccetlerine baksınlar diye, kapağı andıran perdeleri-nin büyük kapalılığını açtığın kimselerden kıl. Onlar kalplerinin uyanıklığı sebebiyle, kalp perdeleri arasında gizli olan seni tanıdılar.
Şüphesiz sen münezzehsin. Hangi göz senin nurunu görmeye tahammül edebilir veya mukaddes nurunun aydınlığına doğru yükselebilir?! Hangi anlayış bundan daha azını derk edebilir? Elbette sadece karşılarındaki körlük perdelerini kenara çektiğin ve bu sebeple ruhları meleklerin kanatlarına binerek yük-selen ve melekut alemindekilerin onları ziyaretçi olarak adlandırdığı kim-seler. Onlar her istek ve meyil esnasında Rableriyle gizlice raz-u niyazda bulundular. Böylece kalpleri nur perdelerini yaktı ve kalp gözleriyle mele-kut azametinde celal izzetine baktılar."
12415. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), yaptığı bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Zatının nurları ve kudsünün ışıkları hakkı için senden diliyorum ve bir-biri ardınca inen rahmetin ve iyilik lütuflarının hakkı için senden istiyo-rum ki sana yakın olmak, dergahına yakınlaşmak ve sana bakmaktan na-siplenmek hususundaki, çok keremine ve güzel nimetine erişmeye olan ümidimi gerçekleştir."
3
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
KONUNUN DEVAMI
12416. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Seni görmek, gözlerimin aydınlığıdır ve sana kavuşmak, ruhumun arzu-sudur. Sana iştiyak duyuyorum ve muhabbetine aşığım. Başımda senin aşkın var ve senin hoşnutluğunu diliyorum ve ihtiyacım seni görmektir."
12417. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Bizleri sana yakınlaşmak ve dostun olması için seçtiğin dostlu-ğun ve muhabbetin için halis kıldığın, ruhuna seni görmenin şevkini kat-tığın, kendisini hükmünden hoşnut kıldığın, sana bakmakla nasiplendirdi-ğin kimselerden kıl. Bana seni görme nimetini bağışta bulun." 12418. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "İçimdeki yangını seni görmekten başka bir şey söndüremez. Sana olan iştiyak derdimi seni görmekten başka hiçbir şey dindiremez."
12419. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Bizleri göğüs bağlarında şevk ağaçları yetiştiren, kalplerinin de-rinliğini muhabbetinin kapladığı ve bu yüzden fikirler (zikirler) yuvasına sığınan, yakınlık ve mükaşefe (keşif) bostanlarında beslenen kimselerden karar kıl. Onların gözlerinden perdeler kenara çekilmiştir. Göğüsleri ma-rifet hakikatiyle genişlemiştir. Gözleri sevgililerini görmekle aydınlanmış-tır."
2638. Bölüm Örtülü Kalmanın Hikmeti
12420. İmam Rıza (a.s), Allah'ın neden perdeler arkasında gizli olduğunu soran bir zındıka şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kullarına perdeli kalması, kullarının gü-nahlarının çokluğu sebebiyledir." 12421. İmam Seccad (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Sen kendini yaratıkla-rından örtmedin. Onların kendi çirkin işleri, seninle onlar arasında perde oldu."
12422. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Allah neden kendisini insanlardan sakladı ve buna rağmen insanlara Peygamberlerini gönderdi?" diye soran İbn-i Ebi'l-Evca'ya şöyle buyurmuştur: "Eyvahlar olsun sana! Kudretini varlığında gösteren kimse, kendisini senden nasıl gizleyebilir? Yok olan seni yaratmış, küçük olduğun halde seni büyütmüş, zayıf olduğun halde seni güçlü kılmıştır..." İbn-i Ebi'l-Evca şöyle diyor: "İmam Sadık (a.s) sürekli olarak vücudum-daki inkar edemediğim Allah'ın kudret göstergelerini benim için saydı ta ki çok geçmeden benimle onun arasında Allah'ın zahir olacağını san-dım."
12423. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Duyu organları onu kapsayamaz ve perdeler onu örtemez. O yaratıklarından örtülüdür, zira onlar için müm-kün olan şey kendisi için mümkün değildir. Allah için mümkün olmayan şey, yaratıklarının zatı için mümkündür. Hakeza yapıcı ile yapılan, rab ile terbiye edilen, sınırlandırıcı ile sınırlandırılan şey arasındaki farklılıklar ve ayrılıklar sebebiyledir." 12424. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir perdesi olmaksızın perdeli-dir ve hiçbir örtüsü olmadığı halde örtülüdür." 12425. İmam Ali (a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Şeyleri birbirinden örtü-lü kılmıştır ki bu yolla kendisiyle yaratıkları arasında hiçbir perdenin ol-madığı yaratıklarına bildirsin" 12426. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "O ve yaratıkları arasında kendileri (yaratıkları) dışında hiçbir örtü yoktur. O hiçbir perde olmaksızın perdeli ve hiçbir örtü olmaksızın örtülüdür." Abk. el-Kalb, 3399. Bölüm
2639. Bölüm Nur Perdeleri
12427. İmam Seccad (a.s), Allah-u Teala'nın, "Sonra yakınlaştı, asıldı, sonra iki yay kadar yakınlaştı ve daha yakın oldu" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Allah Resulü (s.a.a) nur perdelerine yakınlaştı. Göklerin meleku-tunu gördü. Sonra asıldı ve ayağının altından, yerin melekutuna baktı, sonra yere olan yakınlığının iki yay ucu kadar, hatta daha az olduğunu sandı."
12428. İmam Rıza (a.s), Allah-u Teala'nın, "O büyük olay ortaya çıktığında ve secdeye çağırıldıklarında" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Nurdan bir perde kenara çekilir ve müminler secdeye kapanırlar." 12429. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın perdesi nurdur."
12430. İmam Ali (a.s), Şabaniyye münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Senden başka herşeyden kamil kopma ve tümüyle sana yönelme nimetini bana bağışta bulun. Kalplerimizin gözlerini sana bakış nuruyla aydınlat ki kalp gözleri nurdan perdeleri yırtıp atsın, azamet madenine ulaşsın ve canlarımız kudsünün izzetine asılsın." Bak. El-Bihar, 58/39, 5. Bölüm 2640. Bölüm Allah Ezeli ve Ebedidir
12431. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlk oluşuna bir başlangıç, ezeli olu-şuna bir son yoktur. O her zaman olan ilk, sonu olmayan bakidir... O'na, "Ne zaman vardı?" veya "Ne zamana kadar olacak?" gibi ifadeler kullanı-lamaz... Her şeyin hedefini, müddetini, zamanını ve sayısını kuşatır." 12432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd evvel olan ve kendisinden önce hiçbir şey bulunmayan, ahir olan ve kendisinden sonra hiçbir şey bulunmayan Allah'a mahsustur."
12433. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, nihayetine erişilecek bir sonu olmayan evveldir ve sonuna erişilemeyecek olan ahirdir." 12434. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd o Allah'a mahsustur ki, ahir olmadan önce evvel olacak bir şekilde, sıfatlardan biri, diğer sıfatından öne geçmez." 12435. Bir duada şöyle buyurulmuştur: "Senin evvel oluşun ahir oluşun gibidir ve ahir oluşun evvel oluşun gibidir." 12436. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd, her ilkten önce, her ahirden sonra var olan Allah'a mahsustur. İlk oluşu O'ndan önce bir varlığın bu-lunmamasını; ahir oluşu, O'ndan sonra bir varlığın olmamasını gerekti-rir."
12437. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlki olmaksızın her şeyden evveldir; nihayeti olmaksızın her şeyden sonradır." 12438. İmam Ali (a.s), kendisine, "Aziz ve celil olan Rabbimiz, ne zaman var ol-muştur?" diye soran bir Yahudi'ye şöyle buyurmuştur: "Ey Yahudi! Rabbimiz önce yok olacak ve sonradan vücuda gelecek bir şekilde olmamıştır. Do-layısıyla, "ne zamandan olmuştur? "
sorusu, önceden olmayan ve sonra-dan olan varlıklar hakkında sorulabilir. Allah sonradan yaratılmaksızın var olmuştur, sürekli var olmuştur, Allah'ın bir öncesi ve başladığı bir noktası yoktur. Önceden önce ve nihayi noktadan (ezel yönünden) öncedir. Son nokta onunla biter ve o her sonun sonudur."
12439. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratıkları yaratmaya baş-laması, kendisinin bir başlangıcı olmadığının delilidir. Zira (başkaları vesi-lesiyle) başlayan hiçbir şey, başkasının başlatıcısı olamaz." 12440. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hiçbir vakit ve zamanla önüne geçilmiş (kendisinden önce var olunmuş) değildir."
12441. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zamanlar, onunla birlikte değildir, yardım araçları ona yardım etmemiştir, olması zamanlardan, varlığı yok-luktan ve ezeli oluşu başlangıcı olmasından öncedir. Araçlar ve gerçler, "Ne zaman" kelimesiyle, başlangıcı olmayan mülkünden ve önceliğinden dışarı çıkmış ve "idi" (ki yakın geçmişi ifade etmektedir) kelimesiyle ezeli olmaktan mahrum kalmışlardır."
12442. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "O evvel ve ahirdir" ayetindeki "ahir" kelimesinin anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Herşey yok olur veya değişir veya değişiklik ve zevale uğrar. Bir renkten başka bir renge, bir şe-kilden başka bir şekile, bir sıfattan başka bir sıfata bürünür, çokluktan az-lığa ve azlıktan çokluğa yönelirler. Sadece alemlerin Rabbi olan Allah sü-rekli bir halet üzeredir ve öyle olacaktır. Varlıkların evvelidir; herşeyden önce var olmuştur, ezelde olduğu gibi de ahirdir." bak. el-Bihar, 3/283, 12. Bölüm
2641. Bölüm Allah Var İdi ve Onunla Birlikte Hiçbir Şey Yoktu
12443. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Tela var idi ve onunla birlikte hiçbir şey yoktu. Karanlıktan arınmış bir nurdu. Doğru sözlüydü ve onda hiçbir yalan yoktu. Bilgiliydi, onunla birlikte bir cehalet yoktu, diri idi onunla birlikte ölüm yoktu. Şu anda da aynen böyledir ve her zaman da böyle olacaktır."
12444. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) öğrettiği bir duasında şöyle buyurmuştur: "(Ey Allah'ım! ) Senden başka bir ilah yoktur, sen henüz gökler bina edilmeden ve yeryüzü serilmeden, ışıldıyan bir güneş olmadan, karanlık bir gece olmadan, aydınlık bir gün olmadan, derin bir deniz olmadan, yüksek bir dağ olmadan ve akan bir nehir ve parlak bir yıldız olmadan önce var idin... Herkesten önce sen var idin ve herşeyi sen var ettin. Herşeye karşı kudretin yeter ve her şeyi sen vücuda getirdin."
12445. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıdem ve önceliksiz sıfatı, akıl sa-hiplerini ondan önce hiçbir şeyin olmadığı ve sürekli oluşunda hiçbir or-tağı ve yardımcısı bulunmadığı gerçeğine kılavuzluk etmektedir. Dolayı-sıyla bütün herkesin itirafı ve bu aciz kılıcı sıfat, Allah'tan önce hiçbir şeyin olmadığı ve onunla aynı zamanda bulunmadığı gerçeğini açıklığa ka-vuşturmaktadır. Allah'tan önce veya Allah ile birlikte başka bir varlığın da olduğunu söyleyen söz doğru değildir. Zira eğer O'nunla birlikte bir şey olursa, bu taktirde Allah'ın onun yaratıcısı olması doğru değildir."
12446. İmam Bakır (a.s), "Acaba Allah vardı da onunla beraber başka bir şey yok muydu? " diye soran Zürare'ye şöyle buyurmuştur: "Evet, o var idi ve onunla birlikte başka hiçbir şey yok idi." Ben (Zürare), şöyle arzettim: "O halde neredeydi?" Zürare şöyle diyor: "Burada İmam bir yere dayanmışken oturdu ve şöyle buyurdu: "İmkansız bir söz söyledin. Mekanı olmayan Allah hakkında yer ve mekanı sordun."
2642. Bölüm Allah Diridir
Kur'an: "Allah, O'ndan başka ilah olmayan, diri, her an yaratıklarını göze-tip durandır." "Ölümsüz, diri olan Alla'a güven, O'nu överek tespih et. Kulla-rının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter." "O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kıla-rak O'na yalvarın. Övgü, âlemlerin Rabbi Allah içindir." 12447. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz kendisinden başka ilah olmayan Allah bir niteliği veya bir mekanda oluşu söz konusu olmaksızın diriydi."
12448. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah cehaletten uzak bir bilendir, kendisinde ölümü olmaksızın diridir, kendisinde zulmet ve karanlık ol-maksızın nurdur." 12449. Yunus b. Abdurrahman şöyle diyor: "Ebu'l-Hasan Rıza'ya (a.s) şöyle ar-zettim: "Bizler için şöyle rivayet edilmiştir: "Allah en küçük bir cehaleti olmaksızın bilendir, ölümü olmaksızın diri olandır ve karanlığı bulun-maksızın nurdur." İmam: "Evet, Allah öyledir" diye buyurdu. 12450. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hayata sonra gelmeksizin diridir... Allah bizzat diridir." bak. Tefsir'ul Mizan, 2/328
2643. Bölüm Allah Bilendir
Kur'an: "Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini bilmez misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur; bunlardan az veya çok, ne olursa olsunlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlaka onlarla berâberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir."
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Ka-rada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı, kuruyu ki -apaçık Kitab'tadır- ancak O bilir." "Allah her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye göredir."
bak. Yunus, 61; Sebe, 2; Fussilet, 47 12451. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yağmur tanelerinin, göğün yıl-dızlarının, yelin savurduğu tozların sayısı, düz ve beyaz taşın üzerinde yürüyen karıncanın hareketi ve karanlık gecelerde küçük karıncaların yuvası bile O'ndan gizli kalmaz."
12452. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'a yerin çukur-larında ve birbirine yakın irili ufaklı dağlarda, siyah ve dingin gecelerin zi-firi karanlığı, göğün ufuklarında gürleyen gök gürültüsü, bulutlardan par-layıp çıkan şimşekler, şiddetli yelden ve yağmurdan yere düşüp uçuşan her yaprak O'na gizli değildir. O, yağan yağmur damlalarının nereye dü-şeceklerini, nerede karar kılacaklarını; karıncanın taneyi nereden nereye götüreceğini; sivrisineğe yetecek gıdayı, dişinin karnında taşıdığını bi-lir."
12453. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, çöllerdeki vahşi hayvanların seslerini, kulların yapayalnız kuytu yerlerde yasaklanmış şeyleri nasıl işle-diklerini, derin denizlerdeki balıkların çeşitlerini, kasırgalarla dalgaların çarpışmalarını bilir." bak. 2642. Bölüm, 12449. Hadis; el-Bihar, 4/74, 2. Bölüm; Tefsir'ul Mizan, 15/252
2644. Bölüm Allah Sırları ve En Gizli Şeyleri Bilendir
Kur'an: "And olsun ki insanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıkları-nı biliriz; biz ona şah damarından daha yakınız." "Sen sözü istersen açığa vur, şüphesiz O sırrı da gizliyi de de bi-lir." 12454. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kullarının kıpırtısız bakışları, dille-riyle kelimeleri tekrarlayışları, bir tepeye yaklaşmaları, karanlık ve mehtaplı gecede adım atışları O'na asla gizli değildir."
12455. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O gizleyenlerin içindeki sırları, fısıl-daşarak konuşulanları, hayalden geçen kuşkuları ve kesin inançları bilir." 12456. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmi; her türlü gaybi gizlilikleri ve gizli inançları kuşatmıştır." 12457. İmam Sadık (a.s), kendisine Allah-u Teala'nın, "Şüphesiz Allah sırrı da gizliyi de bilir" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Sır, nefsinde gizlediğin şeydir ve gizli ise zihninden geçen ve sonra unuttuğun şeydir."
12458. İmam Sadık (a.s), kendisine Allah-u Teala'nın, "Gözlerin gizli bakışla-rını da bilir" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Görmüyor musun, insan bazen bir şeye bakar, adeta o şeye bakmıyor gibi durur, işte bu gizli bakışlardır." bak. En-Nezer, 3886. Bölüm
2645. Bölüm Allah'tan Başka Her Alim İlmini Başkasından Almıştır
12459. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her alim, ilmini baş-kasından almıştır." 12460. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her alim, bir cehaletten sonra ilim elde etmiştir, ama Allah ne cahildir ve ne de ilmini birinden öğrenmiş-tir." 12461. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah ilmini birinden elde etmeksi-zin veya artırmaksızın, ya da birinden öğrenmeksizin alimdir... Allah'ın idraki görmekle değildir ve ilmi başkası tarafından bildirilmekle değildir."
2646. Bölüm Allah'ın İlmi Ezelidir
12462. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bilinen yokken bilen, terbiye edilen yokken Rab; gücün uygulandığı yokken kadir olandır." 12463. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah eşyaların meydana gelişini vaktine havale etti... Onları meydana getirmeden önce biliyordu."
12464. İmam Sadık (a.s), Allah'ın mekan hakkındaki ilminin onu icad etmeden önce mi, icad ile birlikte mi yoksa daha sonra mı olduğu hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah yücedir! Allah'ın, henüz yaratmadığı haldeki mekan hakkındaki ilmi, mekanı yaratmadan önceki ilmiyle aynıdır. Allah'ın bütün eşya hakkındaki ilmi de mekan hakkındaki ilmi gibidir." 12465. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, hiçbir malum (bilinen) ol-maksızın Allah'ın zatıydı. Eşyayı yaratınca da ilmi, malum (bilinen) hak-kında gerçekleşmiş oldu."
2647. Bölüm Allah'ın Geçmiş Şeyler Hakkındaki İlmi, Gelecek Şeyler Hakkındaki İlmi Gibidir
12466. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah yarattığı şeyi her zaman bili-yordu. Dolayısıyla Allah'ın yaratmadan önce eşya hakkındaki ilmi, yarat-tıktan sonra onlar hakkındaki ilmi gibidir." 12467. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ölüp gidenleri bilmesi, yaşayıp ka-lanları bilmesi gibidir; yüce göklerde olanları bilmesi, aşağı yerlerdekini bilmesi gibidir."
12468. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Allah gökleri ve yeri yaratmadan önce de, olmuş ve olacaklar hakkında bir ilim sahibi miydi? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Evet, gökleri ve yeri yaratmadan önce (herşeyi biliyordu.)" 12469. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah eşyaları yaratmadan önce, on-lar hakkında ilim sahibiydi. O halde onları vücuda getirdiğinde ilminde bir artış olmamıştır. Allah'ın varetmeden önce eşya hakkında ilmi, onları varettikten sonraki ilmi gibidir." 12470. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her gayip senin nezdinde şuhuttur (açıktır.)" bak. 12460. Hadis
2648.Bölüm Allah'ın İlmi Nitelendirilemez
12471. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ilmi, "Neredendir?" diye nitelendirilemez. Allah'ın ilmi "Nasıl?" diye nitelendirilemez. Ne ilim Al-lah'tan ayrılır, ne de Allah ilimden ayrılır. Allah ve ilim arasında hiçbir sı-nır yoktur."
12472. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala ilimle nitelendirilmiştir; ama kendisiyle eşyayı bileceği ve gelecek işleri hususunda kendisinden yardım alacağı, sonradan kazanılmış bir ilimle değil. (Allah'ın ilmi ezelidir ve zatıyla aynıdır)"
12473. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın eşya hakkındaki ilmi sadece kendisiyle ilim hasıl olan araçlar vasıtasıyla değildir. Allah ile malum (bili-nen) arasında kendisiyle malum sahibi olacağı başka bir ilim yoktur."
2649. Bölüm Allah Adildir
Kur'an: "Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik ol-sa onu kat kat artırır ve katından büyük ecir verir." "Allah, O'ndan başka ilah olmadığına ve adaleti gözettiğine şahit-lik etmiştir. Melekler ve ilim sahipleri de (buna şahitlik etmiştir . ) O'ndan başka ilah yoktur; güçlüdür, hikmet sahibidir." 12474. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şehadet ederim ki Allah adildir, ada-letle davranır ve Allah hakimdir, hak ve batılı birbirinden ayırır."
12475. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Vaadinde sadık olan, kullarından zulmü kaldıran, yarattıkları arasında adaleti ikame eden ve hükmünde herkese adil davranandır." 12476. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hilmi çok olduğundan affeden, bü-tün hükümlerinde adil olandır."
12477. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Bütün yaratıklar, senin verdiğin her cezanın zülum olmadığını itiraf eder ve bağışla-dığın herkesi lütfün ve kereminle bağışladığına tanıklık eder." 12478. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nimet içinde hoşnut olarak yaşayanların mutluluk nimetleri, ancak işledikleri günahlar yüzünden yok olur gi-der. Çünkü "Allah, kullarına zulmedici değildir."
12479. Uzeyr Peygamber (a.s) şöyel buyurmuştur: "Ey Rabbim! Ben senin bütün işlerinin sağlamlığını düşündüm ve aklımla adaletini anladım. Ama bilme-diğim bir konu var. O da şudur: "Sen belaya müstahak olanlara gazapla-nıyorsun, ama azabın hepsini, -çocuklarını da- kapsamaktadır..." Kendisi-ne şöyle denildi: "Ey Uzeyr! Bir topluluk azabıma hak kazanınca, azabı-mın inişini, çocuklarının ömrünün bitişine kadar (ertelemeyi) taktir ede-rim. Neticede çocuklar ecelleri geldiği için ölür. Günahkarlar ise benim azabımla helak olur."
bak. Bu konuda daha fazla bilgi için Farsça adlı "Adl der Cihan bini Tevhid" ki-tabım ile el-Mizan, 15/324. sayfada yer alan Allah-u Teala'dan zülmü nefyetmek hususundaki bilgilere müracaat ediniz...
2650. Bölüm Allah'ın Adaletine İnanmanın Anlamı
12480. İmam Sadık (a.s), kendisine dinin esası sorulunca şöyle buyurmuştur: "Dinin esası tevhit ve adalettir... Ama tevhit kendin hakkında reva gördüğünü, Rabbin hakkında reva görmemendir. Adaletin anlamı ise, Rabbinin ken-disiyle seni kınadığı şeyleri ona isnat etmemendir."
12481. İmam Ali (a.s), kendisine, "Adalet nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Adalet Allah'ı itham etmemendir." 12482. İmam Sadık (a.s), Hişam b. Hakem'e şöyle buyurmuştur: "Sana adalet ve tevhit hakkında bir cümle öğretmeyeyim mi?" Hişam şöyle arzetti: "Öğret kurbanın olayım." İmam şöyle buyurdu: "Allah'ın adaletine inanmanın şartlarından biri onu itham etmemendir ve Allah'ı tevehhüm etmemen ise tevhittendir."
12483. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı yaratıklarına benzeten, Al-lah'ı tanımamıştır. Kullarının günahını Allah'a isnat eden ise, onu adaletle nitelendirmemiştir."
2651. Bölüm Münezzeh Olan Allah'ın Adil Olduğunun Delili
12484. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), Kurban Bayramı ve Cuma günü yaptığı duasında şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, bildim ki senin hükmünde, zulüm ve ceza-landırmanda acelecilik yoktur. Zira (fırsatı) kaybetmekten korkan kimse acele eder ve şüphesiz zayıf olan kimse zulüm etmeye ihtiyaç duyar. Ey Allah'ım! Sen bu işlerden daha yüce ve üstünsün."
2652. Bölüm Allah Yaratıcıdır
Kur'an: "Allah her şeyin yaratanıdır. O her şeye vekildir." "Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnem-lik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratışla yarattık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur! " 12485. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah yaratıcıdır, ama hareket ederek ve zahmete katlanarak değil." 12486. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah yaratıcıdır, ama düşünerek de-ğil."
12487. Mervan b. Müslim şöyle diyor: "İbn-i Ebi'l-Evca, İmam Sadık'ın (a.s) yanına vardı ve şöyle dedi: "Siz Allah'ın herşeyin yaratıcısı olduğunu söy-lemiyor musunuz?" İmam Sadık (a.s), "Evet" diye buyurdu. İbn-i Ebi'l-Evca, "Oysa ben de yaratıyorum" deyince İmam sordu: "Sen nasıl yaratı-yorsun?" diye sorunca İbn-i Ebi'l-Evca şöyle dedi:
"Bir yerde def-i hacet ediyorum, sonra bekliyorum ve onda bir takım canlılar oluşmaktadır." İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Her hangi bir şey yaratan kimse, onların nite-liğini ve niceliğini bilmez mi? " O, "Evet bilir" deyince İmam şöyle bu-yurdu: "Sen o canlıların, erkek mi veya dişi mi olduğunu, ne kadar yaşa-yacağını biliyor musun? " İbn-i Ebi'l-Evca böylece sustu."
12488. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd, kudret ve hikmetiyle eşyayı yaratan ve yoktan var eden Allah'a mahsustur. Allah eşyayı başka bir şey-den yaratmamıştır ki yoktan var edişi iptal olsun ve bir sebeple yaratma-mıştır ki benzersiz yaratışı gerçekleşmesin. O istediğini, istediği şekilde yaratandır."
12489. İmam Kazım (a.s), kendisine, yüce yaratıcıdan başka yaratıcının olup olmadığı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: "Yaratıcıların en güzeli olan Allah övülmeye layıktır." O halde kulları arasında da yaratıcı olan ve olmayan kimselerin varlığını haber vermiştir. Örneğin İsa (a.s) Allah'ın izniyle topraktan bir kuş yarattı, ona üfledi ve Allah'ın izniyle o topraktan heykel, gerçek kuşa dönüştü. Samiri de İsrailoğulları için buzağı heykeli yaptı, o buzağı heykeli de ineğin sesine benzer bir ses çıkarıyordu."
El-Mizan Tefsiri'nde şöyle yer almıştır: "Allah-u Teala'nın kendisini en iyi yaratıcı olarak nitelendirmesinden de anlaşıldığı üzere yaratmak Allah'a özgü değildir. Ger-çek de böyledir. Zira önce de söylendiği gibi, yaratmak taktir etmek anlamındadır. Taktir etmek ve bir şeyi başka bir şeyin üzerinden ölçüp biçmek ise Allah-u Tea-la'ya özgü bir şey değildir. Kur'an'ı Kerim'in yaratmayı Allah-u Teala'dan başkası-na isnat ettiği ayetlerden birinde şöyle buyurmaktadır: "Hani sen, çamurdan kuş gibi bir şey yaratmış..." Hakeza şu ayettir : "Aslı olmayan sözler yaratıyorsunuz."
12490. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çok geçmeden insanlar bir takım sorular soracak ve sonunda şöyle soracaklardır: "Herşeyi Allah yaratmış-tır, o halde Allah'ı kim yaratmıştır." Böyle bir şey sorduklarında siz onlara şöyle deyin: "Allah birdir, Allah müstağnidir, doğurmamıştır ve doğma-mıştır. O'nun eşi ve dengi yoktur."
12491. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şeytan sizlerden birinin yanına ge-lir ve şöyle sorar: "Seni kim yarattı?" siz: "Allah" deyince Şeytan şöyle so-rar: "Allah'ı kim yarattı?" Sizden biri böyle bir soruyla karşılaşırsa şöyle cevap versin: "Allah ve Resulü'ne iman ettim." Böylece (bu soru ve şey-tani vesveseler) ondan (zihninden) uzaklaşmış olur." bak. 2632. Bölüm, el-Bihar, 4/147, 5. Bölüm
2653. Bölüm Allah Kadirdir
Kur'an: "Her hangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unuttu-rursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? " 12492. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her kudret sahibi, hem güçlüdür, hem acizdir. (Mutlak güçlü değildir.)"
12493. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'tan başka her kadir makdurdur (kendi gücünün üstünde mutlaka bir güç vardır.)" 12494. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir makdur olmadığı zaman da Allah kadir idi (kudret ezelidir ve Allah'ın zati sıfatlarından biridir.)"
12495. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala'nın kudre-ti ölçülmez. Kullar onu nitelendirme gücüne sahip değildir." 12496. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah nitelendirilemez, nasıl nitelendirilsin ki?! Nitekim kendi kitabında şöyle buyurmuştur: "Allah'ı hakkıyla taktir edemediler" O halde Allah, nitelendirildiği her kudretten daha büyük ve yücedir."
12497. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İblis, İsa b. Meryem'e (a.s) şöyle dedi: "Senin Rabbin yeryüzünü, hiç küçültmeden, yumurtayı da hiç bü-yütmeden bütün bir yeryüzünü yumurtanın içine koyabilir mi?" İsa (a.s) şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun sana! Allah acizlik sıfatıyla nitelendirile-mez. Yeryüzünü küçültebilecek ve yumurtayı büyütebilecek kimseden daha güçlü kim vardır."
12498. Mesih (a.s), kendisine "Rabbin dünyayı bir yumurtanın içine yerleştirebilir mi? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Acizlik, aziz ve celil olan Allah'a isnat edilemez. Ama sizin ondan istediğiniz mümkün olmayan bir şeydir. (Allah'ın kudreti imkansız şeylere taalluk etmez.)"
12499. İmam Ali (a.s), hakeza bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Eyvah-lar olsun sana! Allah acizlikle nitelendirilemez. Yeryüzünü küçültebilecek yumurtayı ise büyütebielcek daha güçlü kim vardır? " 12500. İmam Ali (a.s), hakeza bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala'ya acizlik isnat edilemez. Ama benden sorduğun şey mümkün olan şeylerden değildir."
12501. İmam Rıza (a.s), hakeza bu soraya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Evet, Allah yeryüzünü yumurtadan daha küçük bir şeye de yerleştirebilir. Allah onu yumurtadan daha küçük olan gözüne yerleştirmiştir. Eğer gözünü açacak olursan, göğü, yeri ve gök ile yer arasında olan herşeyi müşahade edersin. Oysa Allah isterse, seni onları görmekten engeller, kör eder." bak. Eş-Şeytan, 2015. Bölüm, el-Bihar, 4/134, 4. Bölüm
2654.Bölüm Allah Mütekellimdir (Konuşandır)
Kur'an: "Peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmış, bir kısmını da anlatmamıştık ve Allah, Mûsa'ya gerçekten hitab etmiş-ti." 12502. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O, Musa'ya söyleyeceğini söylemiş, azametli ayetlerini kendisine göstermiştir. Ama bir uzuvla, aletle, konuş-ma ve dille değil."
12503. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Musa ile hiçbir endam, araç, dudak ve dil olmaksızın konuşmuştur." 12504. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah dil ve ağız olmaksızın haber verir, kulak delikleri olmaksızın işitir, telaffuz etmeksizin konuşur ve ha-fıza olmaksızın ezberler... Olmasını irade ettiği herşeye "ol" der ve o da oluverir.
Ama onun bu deyişi kulak zarına çarpan bir sesle veya duyulan bir nidayla değil. Münezzeh olan Allah'ın sözü, kendisini icad ettiği, mü-cessem kıldığı ve önceden var olmayan fiilidir. Zira eğer (fiili de) kadim ve ezeli olsaydı, ikinci ilah olurdu."
12505. İmam Rıza (a.s), kendisine, "Eğer Peygamberler masumsa nasıl olur da Keli-mullah Hz. Musa, Allah-u Teala'nın görülemeyeceğini bilemedi ve ondan böyle bir talepte bulundu? " diye soran Memun'a cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Kelimul-lah Musa b. İmran (a.s), Allah'ın gözle görülmekten çok daha yüce oldu-ğunu biliyordu.
Ama aziz ve celil olan Allah onunla konuşunca ve kendi-sine mukarreb (yakın) kılınca kavminin yanına geri döndü ve aziz ve celil olan Allah'ın kendisiyle konuştuğunu, kendisine yakın kıldığını ve onunla fısıldaştığını bildirdi. Kavmi ona şöyle dedi: "Biz de senin gibi Allah'ın sözlerini işitmedikçe asla senin sözlerine inanmayacağız..."
Sonra Musa onları Sina dağına doğru götürdü, onları dağın eteklerinde bıraktı. Kendi-si dağın zirvesine çıktı. Allah Tebarek ve Teala'dan kendisiyle konuşma-sını ve konuşmasını o topluluğa işittirmesini istedi. Adı yüce olan Allah Musa (a.s) ile konuştu. İnsanlar yukarıdan, aşağıdan, sağdan, soldan,
ön-den ve arkadan (altı yönden) onun sözünü işittiler. Zira aziz ve celil olan Allah konuşmasını bir ağaçta vücuda getirdi, sonra onu her taraftan işite-cekleri bir şekilde etrafa dağıttı." 12506. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her zaman da ve fetret dönemlerin-de, büyük nimetler sahibi Allah'ın, fikirlerine ve akıllarına ilham ettiği, akıl ve düşünceleriyle konuştuğu kullar var olmuştur." bak. Tefsir'ul Mizan, 14/247, Kelam fi Me'na hudusi'l kelam ve kıdemihi fi fusul
2655. Bölüm Allah İrade Sahibidir
Kur'an: "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir. O da hemen olur." 12507. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kulların irade ve isteği, onların batıni maksadı ve bunun ardından ortaya çıkan fiilleridir. Aziz ve celil olan Allah'ın bir fiil hakkındaki iradesi ise onu vücuda getirmesidir. Ona "Ol" der, o da oluverir. Şüphesiz bu konuda, hiçbir sıkıntıya düşmez ve hiçbir niteliğe bürünmez."
12508. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Konuşur, ama telaffuzda bulunmak-sızın. İrade eder, ama batıni bir düşünce ve tedebbür olmaksızın." 12509. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, irade edendir, ama (önceden) bir azim ve karar olmaksızın! Allah yaratıcıdır, ama bir endam ve organ ile değil." 12510. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eşya, Allah'ın irade ve isteğiyle, O hiçbir söz söylemeksizin, içinden hiçbir düşünce geçmeksizin ve diliyle hiçbir söz konuşmaksızın, vücuda gelmektedir." bak. 2667. Bölüm
2656. Bölüm Allah Zahir'dir ve Batın'dır
Kur'an: "O (her şeyden) öncedir, (kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı) sondur, (varlığı) aşikardır, (gerçek mahiyeti insan için) gizlidir. O her şeyi bilir." 12511. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zahirdir; "Hangi şeyden?" denemez. Batındır; "Hangi şeyde" diye sorulamaz." 12512. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'ndan daha açık bir şeyin olmadığı zahir ve O'ndan daha gizli bir şeyin olmadığı batındır."
12513. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zahirdir, görülmeksizin. Batındır, ama küçüklük ve zarafetinden değil." 12514. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bakanların O'nu inceden inceye ta-riflerinden zahir, izzetinin saygınlığıyla O'nu tasarlayanların fikirlerinden batındır."
12515. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "(Yaratıklarının) Kalplerine delille-riyle görünendir." 12516. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O, gücü ve azametiyle tüm mahlukatına zahirdir, ilmi ve marifetiyle batındır." 12517. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zahir olduğu halde batındır ve batın olduğu halde aşikardır." 12518. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gizli olması aşikar olmasını engel-lemez. Aşikar olması O'nu gizli kalmaktan alıkoymaz."
12519. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd Allah'a ki hiç bir sıfatı diğer sıfatlarından öncelikli değildir. Dolayısıyla ahir (son) olmadan evveldir, batın (gizli) olmadan zahirdir... O'ndan başka her zahir batındır, her batın ise zahir değildir."
12520. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın zahir oluşu, eşyanın üstüne binmesi, üzerine oturması ve zirvesine ayak basması anlamında değildir. Eşyaya olan kahrı, üstünlüğü ve kudretiyle zahirdir. Örneğin birisi şöyle der: "Düşmanlarımın üzerine zahir oldum, Allah beni düşmanıma zahir kıldı." O kendi zaferini ve (düşmana karşı) üstün gelişini ifade etmektedir. Allah'ın eşya üzerindeki zuhuru da işte böyledir (yani kahır,
galebe, üstünlük ve eşyaya tasallutunu ifade etmektedir.) Allah'ın zahir oluşunun diğer bir anlamı da kendisini talep eden herkes için aşikar olmasıdır ve (zahir olmasının diğer bir anlamı da) kendisine hiçbir şeyin gizli kalmamasıdır. Hakeza (zahir olmanın diğer bir anlamı da) Allah'ın, yarattığı herşeyi tedbir ve irade etmesidir. O halde Allah Tebarek ve Teala'dan daha aşikar olan kimdir? Zira sen nereye yönelirsen yönel,
O'nun yaratışının nişanesini ve etkilerini görürsün. Kendi vücudunda da onun yeteri kadar nişaneleri vardır. Ama bizim hakkımızda zahir, kendisine aşikar olan, bir hat ve hududu bulunandır. O halde biz ve O (zahir) ismi hakkında ortağız. Ama anlamı hususunda bir ortaklığımız yoktur. Allah'ın batın ve gizli oluşu ise eşyanın içinde gizli olduğu, yani onların içine girdiği anlamında değildir. Allah'ın ilim, koruma ve tedbirinin eşyanın içine de (zahirlerine olduğu gibi) nüfuz etmesi anlamındadır."
12521. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah kahrıyla herşeye üstündür." 12522. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah işlerin gizliliklerini bilir. Yara-tışındaki göze çarpan tedbir nişaneleri sebebiyle de akıllara aşikardır."
12523. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah aşikardır, ama duyu organları ve hissi temaslarla değil. Allah mütecellidir (gözükendir) ama gözle görü-len bir görünme ile değil. Allah batındır, ama uzak oluş ve ayrılık sebebiy-le değil." 12524. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah gizlidir, ama örtülü olduğu için değil. Allah aşikardır (başkalarının gözleri karşısında olduğu için de-ğil)"
2657. Bölüm Allah Herşeyin Malikidir
Kur'an: "Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye ka-dirdir." "De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verir-sin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu sen, her şeye kadirsin."
"Göklerin ve yerin egemenliği kendisinin olan, çocuk edinme-yen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan Allah yücelerin yücesidir." 12525. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'ndan başka her malik memluktur (malik olunandır.)"
12526. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'tan başka her malik memluktur (malik olunandır.)" 12527. İmam Ali (a.s), "la havle ve la kuvvete illa billah" sözünün tefsirinde şöyle bu-yurmuştur: "Biz Allah ile birlikte bir şeye sahip değiliz; sadece O'nun bizi sahip kıldığı şeylere sahibiz. O halde bizi, bizden daha çok sahibi olduğu bir şeye sahip kıldığı zaman bize sorumluluk yüklemiştir; bizden onu geri aldığı zaman da sorumluluğu üzerimizden kaldırmıştır."
12528. Misbah'uş-Şeria'da şöyle yer almıiştır: "Allah Resulü (s.a.a) Allah'ın şöyle buyurduğunu ifade etmiştir: "Ey Ademoğlu! Benim mülküm, benim ma-lımdır. Benim malım bana aittir. Ey biçare! Mülk ve padişahlık olduğu ve sen bulunmadığın zaman neredeydin? Sen yediğin, yok ettiğin, örtündü-ğün, eskittiğin, sadaka verdiğin (ölümünden sonrası için baki bıraktığın) bu miktar sebebiyle de rahmet ve bağışlanmaya uğradığın veya azap ve ceza göreceğin miktardan fazlasına sahip misin?" bak. el-Mal, 3763. Bölüm; Tefsir'ul Mizan, 3/144-149
2658. Bölüm Allah Duyandır
Kur'an: "Vasiyeti işittikten sonra değiştiren olursa, bunun günahı değiş-tirenin üzerinedir. Allah şüphesiz işitir ve bilir." 12529. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her duyucu düşük sesleri duymaz, yüksek sesler kulağını sağır eder, uzak sesleri işitmez. "
12530. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O, konuşanı duymakta, her susanın içini bilmektedir." 12531. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah duyandır, ama araçla değil." 12532. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Rabbimiz işitici olarak adlandırıl-mıştır. Ama bu kendisi vasıtasıyla duyduğu, ama onun vasıtasıyla bir şeyi göremediği kulak deliğine sahip olduğu anlamında değil. Ama bizler, sa-hip olduğumuz kulak deliğiyle duyuyoruz, ama onun vesilesiyle bir şeyi göremiyoruz."
12533. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "O gördüğü şeyle işitir ve işittiği şeyle görür... Hiçbir lugat ve dile yabancı olmaması ve bir şeyi duymasının kendisini başka bir şeyden alı koymaması sebebiyle şöyle diyoruz: "Allah işitendir, ama (yaratık olan) duyucuların duyması gibi değil." 12534. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah duyan ve görendir. Allah gördüğü şeyle işitir ve işittiği şeyle görür." 12535. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah işiten ve görendir.
Allah işi-tendir, ama duymak için bir endama sahip olmaksızın, Allah görendir ama hiçbir görme aletine sahip olmaksızın. "Aksine bizzat işitmekte ve bizzat görmektedir" dememizin anlamı ise, onun bir şey olduğu ve zatının da ayrı bir şey olduğu anlamında değildir. Sen bana sorduğun ben de sana bu konuyu anlatmak için bu tabiri kullandım. O halde şöyle diyoruz: "O, bütün vücuduyla işitir, ama bir cüzü ve parçası olmaksızın."
2659. Bölüm Allah Görendir
Kur'an: "Allah, hakla hükmeder. O'nu bırakıp da yalvardıkları putlar bir şeye hüküm veremez. Şüphesiz Allah işitir ve görür." "Bu, sana vahyettiğimiz, öncekileri doğrulayan gerçek kitaptır. Al-lah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir." "Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız. Allah yaptıklarınızı şüphesiz görür."
12536. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'ndan başka her gören gizli renkle-ri ve çok küçük cisimleri göremez." 12537. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın görmesi de işte böyledir. Allah bizim gibi kendisiyle gördüğümüz ve ondan başka bir şey istifade edemediğimiz göz deliği (bebeği) vasıtasıyla görmez."
12538. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Basir'dir, ama hisle vasıflandırıl-maz." 12539. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah görendir, ama bir aleti çevirerek değil." 12540. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Basir'dir (görendir); yaratıklarından görülen yokken."
12541. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Karanlık bir gecede, yer altında ve denizlerde, karanlık bir taş üzerindeki siyah karıncanın ayak izleri gibi hiçbir gizli işin ona örtülü kalmaması sebebiyle şöyle diyoruz: "O gören-dir."
4
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2660.Bölüm Allah Latiftir
Kur'an: "Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O latiftir, haber-dardır." "Yaratan bilmez olur mu? O, latiftir, haberdardır."
12542. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın latif olması, azlığı, inceliği ve küçüklüğü anlamında değildir. (İlim ve kudretinin) eşyanın içine nüfuz etmesi ve derk edilememesi anlamındadır." 12543. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah latiftir, ama cismi bir letafet anlamında değil." 12544. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah latiftir, ama gizlilik ve görün-mezlikle nitelendirilemez."
12545. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, latiftir diyoruz. Zira hem la-tif (çok küçük) varlıkları yaratmıştır, hemde zarif ve ince işlerden haber-dardır. Allah'ın yaratış nişanelerini, zarif varlıkları; pire, sivrisinek ve on-lardan daha küçük ve zarif varlıkları yaratışında görmüyor musun? Onlar neredeyse gözle görülmezler ve küçük olmaları sebebiyle, dişi ve erkekleri, genç ve yaşlıları birbirinden ayırtedilmez. Bu şeylerin inceliğini ve zara-fetini gördüğümüz için... bu varlıkların yaratanın da zarif ve latif olduğu-nu anlıyoruz."
12546. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her duyucu düşük sesleri duymaz, yüksek sesler onun kulağını sağır eder, uzak sesleri işit-mez. O'ndan başka her gören gizli renkleri ve çok küçük cisimleri göre-mez."
2661. Bölüm Allah Haberdardır
Kur'an: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O, bu-nu peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da peygambe-re durumu bildirmiş, o da bir kısmının yüzüne vurmuş bir kısmı-nın yüzüne vurmaktan geri durmuştu. Eşine, gizlice söylediğe şeyi başkasına nakletmiş olduğunu bildirince, eşi: "Bunu sana kim ha-ber verdi?" demiş, o da: "Bana, her şeyi bilen ve her şeyden haber-dar olan Allah haber verdi" demişti."
"Gökleri ve yeri hakla yaratan O'dur ki "Ol" dediği gün hemen olur; sözü gerçektir. Sura üfleneceği gün hükümranlık O'nundur. Görülmeyeni de görüleni de bilir. O hikmet sahibi'dir haberdar-dır."
12547. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Habir (haberdar) kendisine hiçbir şey gizli kalmayan ve gözünden uzak olmayan kimse demektir. Allah'ın (eşyalar hakkında) haberdar oluşu, onun imtihan ve netice almasından değildir. Zira denemek ve imtihan etmek (bir ilim vasıtasıyla başka bir il-me ulaşmak) gerçekte iki ilimdir. Eğer bu iki ilim olmasaydı, bir ilim ve bilgi vücuda gelmezdi. Böyle olan kimse (ilmi ve bilgisi tecbübeler ve şahsi kazanımlar sebebiyle oluşan kimse) önceden alim olmuş olamaz. (Allah'ın ilmi bu yolla vücuda gelmediği için de herşeyden haberdardır.)"
2662. Bölüm Allah Kuvvetlidir
Kur'an: "Firavun taifesi ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, Allah'ın ayetlerini yalanladılar da Allah onları günahlarından ötürü yok etti. Allah kuvvetlidir, cezalandırması şiddetlidir." "Buyruğumuz gelince, Salih'i ve berâberindeki iman edenleri katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür."
12548. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her güçlü zayıftır." 12549. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her şey Allah'a boyun eğmiştir. Her şey O'nun sayesinde ayaktadır; her fakirin zenginliği, her düşkünün izzeti, her zayıfın kuvvetidir..." 12550. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu yüce ve güçlü olan Allah ne de kerimdir! Zayıflıktan boyun eğdiğin halde seni Allah'a isyana cüret ettiren nedir!" 12551. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O'nun her şeyi kuşattığında, her şe-ye galebe çaldığında, her şeye kadir olduğunda şüphe yoktur."
2663. Bölüm Allah Azizdir
Kur'an: "İzzet isteyen kimse bilsin ki, izzet, bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir. Kötülük yapmakta düzen kuranlara, onlara, çetin azâb vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar." "Eğer bu savaştan Medine'ye dönersek, izzetli kimseler alçakla-rı And olsun ki, oradan çıkaracaktır" diyorlardı. Oysa, izzet Al-lah'ın, Peygamberi'nin ve müminlerindir, ama münafıklar bu ger-çeği bilmezler."
12552. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka her aziz, zelildir." 12553. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Her zelile izzet verendir." 12554. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah hiç bir şeyden doğmamıştır ki kendisine izzetinde ortaklık edilsin." 12555. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd, izzet ve kibriya sahibi olan, bu iki sıfatı yaratıklarına vermeyen Allah'a mahsustur." bak. el-İzzet, 2705. Bölüm; el-Cebbar, 486
2664. Bölüm Allah Hikmet Sahibidir
Kur'an: "(Ayetleri açıklar ki) Dünya ve ahiret hakkında (düşünesiniz)! Sana yetimleri sorarlar, de ki: "Onların işlerini düzeltmek hayırlı-dır." Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşleri-nizdir. Allah düzeltenden bozanı ayırt etmesini bilir. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Allah şüphesiz azizdir, hikmet sahibidir."
"Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır. Allah'tan başka ilah yoktur. Doğrusu Allah azizdir, hikmet sahibidir." "Esirler sana hıyanet etmek isterlerse, bilsinler ki esasen daha önce de Allah'a hıyanet etmişlerdi. Allah bundan ötürü onları yenmen için sana imkan verdi. Allah Bilendir, hikmet sahibidir." 12556. İmam Bakır (a.s), kendisine, "Neden Allah yaptığı işinden sorulmaz? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Zira, Allah sadece hikmet üzere ve doğru işler yapar."
12557. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Bana söyle bakayım, aziz ve celil olan Allah'ın mülkünde bir ortağı, veya tedbirinde bir zıddı (muhalifi) ve rakibi var mıdır?" diye soran bir zındıka, "Hayır, yoktur" diye buyurdu. Zındık şöyle dedi: "O halde, alemde gördüğümüz yırtıcı hayvanlar, korkunç sürüngenler, bir çok çirkin varlıklar, kurt, sivrisinek, yılan ve akrep gibi uygunsuzluklar nedendir? Bütün bunlara rağmen siz, "Allah hiçbir şeyi sebepsiz yarat-mamıştır,
çünkü o boş bir iş yapmaz" diyorsunuz." İmam ona şöyle bu-yurdu: "Sen akreplerin, idrar yolları hastalıkları, mesane taşları ve gece al-tını ıslatan kimseler için faydalı olduğunu, en iyi panzehirin yılan eti oldu-ğunu, zira cüzzam hastalığına yakalanmış birinin onu beyaz zac ile yediği taktirde hastalığına faydalı olduğunu, toprak kurdunun da cüzzam hasta-lığı için çok faydalı olduğunu demiyor musun? " O, "Evet öyledir..."
dedi ve ardından yine şöyle sordu: "Bana de bakayım, Allah'ın yaratış ve tedbi-rinde bir noksanlık var mıdır? " İmam, "Hayır" diye buyurdu. O yine şöyle sordu: "Allah'ın insanı sünnetsiz olarak yaratmasının bir hikmeti var mıdır, yoksa bunu abes olarak mı yapmıştır? " İmam, "Hikmet üzere yapmıştır" diye buyurdu.
O bunun üzerine şöyle dedi: "Siz, Allah'ın yarattığını değiştiriyorsunuz ve yaptığınız sünnet hususundaki işinizin, Allah'ın yaptığı işten daha iyi olduğunu söylüyorsunuz ve sünnet olmamayı kınıyorsunuz. Oysa Allah onu bu şekilde yaratmıştır. Ama sizin işiniz olan sünnet olmayı, övüyor-sunuz. Sakın bu konuda da, "Allah'ın bu işi yanlıştır ve hikmete dayalıdır" demeyin. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'ın bu işi de bir hikmete daya-lıdır ve doğrudur,
ama Allah bizzat sünnet olmayı taktir etmiş ve yaratık-larına bunu gerekli görmüştür. Aynı şekilde çocuk dünyaya gelince de göbeği annesinin göbeğine bağlıdır. Hikmet sahibi Allah bunu böyle tak-tir etmiştir, ama buna rağmen kullarına onu kesmelerini emretmiştir. Hat-ta eğer bu göbek bağını kesmezlerse, çocuk ve anne için kesinlikle zarar vericidir.
Hakeza tırnakların da uzadığında kesilmesini emretmiştir. Oysa Allah insanı tırnaklarının uzamayacağı bir şekilde yaratabilirdi. Aynı şekil-de, uzayan ve uzadığında da kesilmesi gereken bıyık ve saçlar da öyledir. Ve yine Allah sığırları da yumurtalıklarıyla yaratmıştır. Ama onları, hadım etmek daha uygundur. Bunlar, aziz ve celil olan Allah'ın taktir ve tedbiri-ne zarar vermez."
12558. İmam Ali (a.s), yarasanın yaratılışı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'ın şu yarasaların yaratılış hikmetlerinden bize gösterdiği şeyler, onun hariku-lade yaratışına ve sanatının ince-liklerine örneklik teşkil eder. Her şeyi ha-rekete geçiren ışık, yarasayı hapseder. Bütün canlıları hareketsiz kılan ka-ranlıklar da onu harekete geçirir."
12559. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kudretinin melekutunu ve hikmetinin eserlerini ifade eden inceliklerini bize göstermesi... O'nun kudretiyle ayakta durabildiğini itiraf etmesi, bir hüccet olarak bizleri gayr-i ihtiyari O'nu tanımaya ve marifetine sevk etmiştir. Eşsiz, örneksiz yoktan var ettiği yaratıklarında, sanatının eserleri, hikmeti apaçık ortaya koymaktadır. Neticede bütün yaratıklar O'nun birer hücceti ve O'na götüren birer delildirler.
Allame Tabatabai, Tefsir'ul-Mizan'da, Allah-u Teala'nın hikmeti ve Allah'ın fii-linin bir maslahata dayandığı konusu başlığı altında şöyle yazmaktadır: "Ortaya koyduğumuz çeşitli ve farklı davranışlar, irade ve isteğimizle ilişkili olduğu taktirde bizim fiillerimiz sayılmaktadır. Dolayısıyla, sağlık, hastalık ve günlük veya yıllık (bedensel gelişim) hareketinden kaynaklanan mecburi tepkiler, bizim fiillerimiz sa-yılmamaktadır. Şüphesiz bir işi irade etmek,
o işin üstün olduğunu bilmeye ve o fiilin bizler için kemal olduğunu kabul etmeye bağlıdır. Yani o işi yapmak, yapmamaktan daha iyidir ve faydası zararından çoktur. Bir fiilin hayır ve fayda boyutu, o fiilin (terkedilişine karşı) tercih etme sebebidir. Yani o sebep, bizleri o fiili yapmaya sevketmektedir. Başka bir tabirle, bizim bu fiili yapmamızın sebebi işte bu boyuttur. Bu da failin o fiili yapmasındaki hedef ve gayesi olarak adlandırdığımız şeydir. Felsefi araştırmaların da ispat ettiği gibi, fiil, failden orataya çıkan bir tepki anlamında, ister iradi olsun, ister iradesiz, belli bir hedef ve gaye taşımaktadır.
Amelde bir fiilin hayır ve fayda yönünde kapsaması, fiilin maslahatı olarak adlandı-rılmaktadır. O halde, akıl sahiplerinin (her insani topluluk ehlinin) maslahat olarak adlandırdığı şey, faili fiile sevk eden sebep ve etkendir ve bu etken, bu fiilin kayıtsız ve doğru bir şekilde gerçekleşmesine sebep olmaktadır ve bu yüzden de fail, yaptığı işinde, hikmet sahibi biri sayılmaktadır. Eğer işin içinde bu maslahat olmasaydı, fiil faydasız ve etkisiz olurdu.
Açıkça bilindiği gibi fiilden kaynaklanan maslahat, fiilin varlığından önce mevcut değildir. Dolayısıyla bizim, "Maslahat, failin hedefi ve onu fiile davet eden sebeptir" deyişimiz bu etkenin, onun zihni varlığı sebebiyledir, dış varlığı sebebiyle değil. Yani biz, dış alemde cari olan, tümel kanunlar ve hareketleri hedeflerine ve fiilleri masla-hatlarına sevk eden ve aleme hakim olan uyumlu ilkeler sisteminden ilmi ve zihni bir takım suretler edinmiş haldeyiz. Aynı şekilde eşyanın birbiriyle olan ilişkilerini tecrübe etme neticesinde de bir bilinç ve zihniyet elde etmekteyiz. Şüphesiz, bu ilmi sistem dış alemdeki sisteme bağlı oluşmaktadır ve ondan kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla içimizden, irade sahibi olan faillerin yapması gereken, fiil olarak adlan-dırılan özel davranışları o ilmi sistem ile uyumlu kılması, bu zihni sistemde göz önünde bulundurduğu maslahata, fiilinde riayet etmesi ve iradesini bu esas üzere şe-killendirmesidir. Bu esas üzere eğer fiilini ilmine uyumlu kılmada başarılı olursa, bu yaptığı fiil bir hikmete dayanır ve ameli sağlam bir şekilde ortaya çıkmış olur. Ama eğer ilmini ve zihni suretini, dış alemdeki reel bilgilerine uyarlama noktasında hata edecek olursa, bu hata bir kusurdan kaynaklansın veya kaynaklanmasın, artık hikmet sahibi olarak adlandırılmaz, aksine boş iş yapan, cahil ve benzeri isimlerle adlandırılır.
O halde hikmet fiilini, dış alemdeki sistemden algıladığı ilmi sistem ile uyumlu ve mutabık kılan failin sıfatıdır, fiilinin maslahata dayanmış olması da dış alemden al-gıladığı ilmi suretine uyarlanması anlamındadır. O halde hikmet gerçekte dış alemin zati bir sıfatıdır. Eğer bu sıfatı faile veya fiiline uyarlayacak olursak, bu sebeple fai-lin fiili, ilmi vasıtasıyla dış alemle intibak ve uyumluluk içindedir. Fiilinin maslaha-ta dayalı olması da bu anlamdadır. Yani fiili, ilmi suretten kaynaklanmıştır ve o il-mi suret de dış alem ile uyum içinde ve uyumluluk içindedir.
Elbette bu dediklerimiz, hedefi dış alemle intibak olan fiiller hakkında geçerlidir. Bizden ortaya çıkan iradi fiiller gibi. Ama dış alemin bizzat kendisi olan fiiller -yani münezzeh olan Allah'ın fiileri- hikmetin bizzat kendisidir, hikmet olarak ad-landırılan başka bir işe tabi ve o işle uyumlu anlamında değildirki neticede biz o fiili hikmete dayalı bir iş olarak adlandıralım. Allah'ın fiillerinin maslahata dayanma-sının anlamı da maslahatın o fiile tabi olması anlamındadır, fiilin maslahata tabi olması ve Allah'ı o işi yapmaya sevk etmesi anlamında değil.
Dolayısıyla Allah-u Teala'dan başka bir iş yapan herkesten işinin sebebi sorulur ve "Neden böyle yaptın? " diye sorgulanır. Dolayısıyla o da fiillerini, dış alemden algıla-dığı, ilmi düzen ve zihniyeti esasınca bu aleme uyarlamalı ve kendisini bu işe yönlen-diren maslahata işaret etmelidir. Ama münezzeh olan Allah hakkında böyle bir so-ru yersizdir.
Zira Allah'ın fiili, mezkur soruda fiilin kendisine uyarlanmasını istediğimiz o dış alemin ve sistemin bizzat kendisidir. Allah ile ilgili olarak başka bir dış düzen yoktur ki fiilini o esas üzere ortaya koysun. Allah'ın fiili, her faili fiile davet eden maslahatın, ilmi ve zihni suretinden ibaret olan dış alemin bizzat kendisidir. Dolayısıyla bu dış alemden üstün bir alem de yoktur ki bu maslahattan algılanmış ilmi bir suret, Allah'ı bu işi yapmaya ve bu dış alemi hayata geçirmeye davet edici olsun. Bu konuda dikkatli düşün."
2665.Bölüm Allah Sameddir
Kur'an: "Allah sameddir." 12560. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Samed içi boş (mümkün'ul-vücud) olmayan kimsedir. Samed, efendiliği zirvede olan kimsedir. Samed yemeyen ve içmeyen kimsedir. Samed uyumayan kimsedir. Samed, sürekli olan ve olacak olan o daimi kimsedir." 12561. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Samed ortağı olmayan, birşeyi ko-rumaktan yorulmayan ve kendisine hiçbir şey gizli olmayan kimsedir."
12562. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Samed, cüzleri (parçaları) olmayan kimsedir." 12563. İmam Sadık (a.s), samed kelimesinin tefsiri hususunda şöyle buyurmuştur: "Yani içi boş olmayan kimse demektir." 12564. İmam Bakır (a.s), hakeza samed kelimesinin tefsiri hususunda şöyle buyur-muştur: "Yani az ve çokta kastedilen kimsedir (kendisine el açılan kimse-dir.)"
12565. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Samed, üzerinde bir emredicisi ve sakındırıcısı olmayan itaat edilen büyük kimsedir." 12566. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Samed olmasını istediği bir şeye, "Ol" deyince olu veren kimsedir. Samed eşyayı var eden, onları zıtlar, benzerler ve eşler olarak yaratandır. Samed zıddı olmadan, benzeri bu-lunmadan, eşi ve ortağı bulunmadan birliği kendisine has kılan kimse-dir."
12567. İmam Ali (a.s) tevhit hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'a nitelik isnat eden, onu birlememiş; örneklendiren O'nun hakikatini kavrayamamış; teşbih eden O'nu kasdetmemiştir. (Allah olarak inandığı gerçekte Allah değildir.) O'na işaret eden ve tevehhüm eden O'nu samed bilmemiş-tir.(İşaret ettiği ve vehmiyle algıladığı şey Allah değil, başka bir şeydir.)"
2666. Bölüm Allah Her Yerdedir
Kur'an: "Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle berâberdir. Allah yaptıkla-rınızı görür." 12568. İmam Ali (a.s) münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kuşkusuz her yerde, her zaman ve anda bütün insan ve cinlerle bera-berdir."
12569. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Elimizi göğe doğru kaldırmamız ile yere (aşağı-ya) doğru indirmemiz arasında ne fark vardır? " diye soran bir Zındık'a şöyle bu-yurmuştur: "Bu iş, Allah'ın ilmi, ihatası ve kudreti açısından eşittir. Ama aziz ve celil olan Allah, dostlarına ve kullarına ellerini göğe-Arş'a doğru kaldırmalarını emretmiştir. Zira Arş rızkın kaynağı olarak taktir edilmiş-tir." 12570. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden birisi, namazını bitirince ellerini göğe doğru kaldırsın ve dua etmeye çalışsın." Abdullah b. Sebe şöyle arzetti: "Ey Müminler'in Emiri! Allah her yerde değil midir? " İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Tabi ki, Allah heryededir" O, "O halde kul neden ellerini göğe doğru kaldırsın? " diye sorunca İmam şöyle buyurdu: "Sen, "Sizin rızkını ve size vaad edilen şey göktedir" diye buyurulduğunu okumadın mı? Rızık kendi yerinden başka bir yerden mi istenir."
12571. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Peygamber (s.a.a), gözlerini göğe dikmiş ve dua eden birinin yanından geçince ona şöyle buyurmuştur: "Gözlerini önüne dik. Zira onu asla göremezsin." Ardından ellerini göğe doğru kaldıran ve dua eden birisinin yanından geçince de ona şöyle buyurdu: "Ellerini kısa tut, zira ellerin asla ona erişemez."
12572. İmam Sadık (a.s), kendisine, aziz ve celil olan Allah'ın, "Göklerde ve yerde Allah O'dur" ayetini soran Ebu Ca'fer'e şöyle buyurmuştur: "Doğru-dur, O heryerdedir." Ben (Ebu Ca'fer), "O'nun zatı her yerde midir? " diye arzettim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun sana! Mekanlar bir sınır ve ölçü içermektedir. O halde, "Allah zatıyla her yerdedir" diye-cek olursan, "Bu miktarlarda ve benzerlerinde mevcuttur" demen gerekir. Ama o yarattığı şeylerden ayrıdır. İlim, kudret, ihata, saltanatı ve hüküme-ti, yarattığı herşeyi çepe çevre kuşatmıştır."
12573. İmam Kazım (a.s), kendisine, "Neden Peygamber (s.a.a) göklere, oradan Sid-ret'ül-Münteha'ya ve oradan da nur perdelerine doğru götürüldü ve orada Allah ile konuştu, raz-u niyazda bulundu. Oysa Allah mekan ile nitelendirilemez" diye soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala, ne bir mekan ile nitelen-dirilebilir
ve ne de üzerinde zaman cari olur. Aziz ve celil olan Allah, me-leklerini ve gök sakinlerini Peygamber'in vücuduyla müşerref kılmak ve onlara Peygamber'i göstererek yüceltmek ve indikten sonra haber vereceği azametinin ilginçliklerini kendisine göstermek istedi." 12574. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah bir yerde değildir ki onun hakkında bir yerden bir yere intikal edişi reva görülsün."
12575. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Yücelikte önceliklidir ve O'ndan daha yüce bir varlık yoktur. Tüm yaratıklarına yakındır ve O'ndan daha yakın bir varlık yoktur. Yüceliği O'nu yaratıklarından hiç uzaklaştırmamıştır. Yakınlığı da O'nu yaratıklarıyla bir mekanda eşit kıl-mamıştır." 12576. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah, herkesin giz-lediği sırrın, her konuşmacının söylediği sözün ve her amel eden kimsenin amelinin yanında hazırdır."
2667. Bölüm Zat ve Fiil Sıfatları
12577. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah, sürekli Rabbimiz olmuştur. İlim, hiçbir malum (bilinen) olmaksızın, zatının aynı-sı idi. Hiçbir duyulan olmaksızın, duymak zatının aynısı idi ve hiçbir gö-rülen olmaksızın, görmek zatının aynısı idi. Hiçbir makdur (güç yetirilen) olmaksızın kudret zatının aynısı idi. Ama eşyayı yaratınca malum var oldu ve o malum hakkındaki ilmi işitilen hakkındaki işitmesi, görülen hakkın-daki gömesi ve güç yetirilen hakkındaki kudreti gerçekleşti."
Ebu Basir şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "O halde Allah sürekli mütekel-lim miydi? " İmam şöyle buyurdu: "Kelam, hadis (sonradan var olan) bir sıfattır, ezeli değil. Aziz ve celil olan Allah ise var idi ama mütekellim de-ğildi."
12578. Hammd b. İsa şöyle diyor: "Ebu Abdillah'a (a.s) şöyle sordum: "Allah sürekli biliyor muydu?" İmam şöyle buyurdu: "Bir malum (bilinen) olma-dığı zaman neyi bilsin? " Ben şöyle arzettim: "Allah sürekli, işitir miydi?" İmam şöyle buyurdu: "İşitilecek bir şey yokken hangi şeyi işitsin?" Ben şöyle arzettim: "Her zaman görüyor muydu?" İmam şöyle buyurdu: "Gö-rülecek bir şey yokken neyi görsün?" Hammad şöyle diyor: "İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Allah sürekli bilen, işiten ve gören bir zattır."
12579. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Rabbimizin zatı nurdur, zatı diri-dir, zatı bilendir, zatı sameddir." 12580. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Meşiyyet ve irade fiili sıfatlardandır. O halde her kim Allah-u Teala'nın sürekli irade eden birisi olduğunu sanırsa muvahhid değildir." 12581. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Allah'ın ilmi ve meşiyyeti aynı mıdır yoksa farklı şeyler midir? " diye soran Bukeyr b. A'yen'e şöyle buyurmuştur: "İlim ve meşiyyet birbirinden farklıdır. Sen, "Allah dilerse ben bu işi yapacağım" demiyor musun? Hakeza, "Eğer Allah bilirse ben bu işi yapacağım" diye ifade etmiyor musun? O halde,
"Eğer Allah dilerse..." sözün Allah'ın is-temediğinin delilidir. (Yani Allah'ın meşiyyeti, henüz senin yapmak iste-diğin fiile taalluk etmemiştir) Zira eğer isteseydi, istediği şey, kendi iste-ğiyle uyumlu olarak tahakkuk etmiş olurdu. Allah'ın ilmi meşiyetinden öncedir."
12582. İmam Kazım (a.s), Allah'ın ve yaratığın iradesi hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Yaratığın iradesi, onun deruni bir kastıdır ve ardından ortaya çıkan bir amelidir. Ama aziz ve celil olan Allah hakkında irade, onun icadı ve eşyayı yaratışıdır, başka bir şey değil. Zira o ne duraklar ve düşünür, ne karar alır, ne de tefekkür eder. Bu sıfatlar onda yoktur. Bunlar yaratıkların sıfatlarıdır. O halde Allah'ın iradesi, fiilinin bizzat kendisidir, başka bir şey değil." bak. et-Tevhid li's Saduk, 139, 11. Bölüm; el-Kafi, 1/107,, 111; Tefsir'ul Mizan, 17/240
2668. Bölüm Cami' (kapsamlı) Sıfatlar
12583. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dinin evveli O'nu tanımak, O'nu tanımanın kemali O'nu tasdik etmek, O'nu tasdik etmenin kemali O'nu bir bilmek, O'nu bir bilmenin kemali, O'na karşı ihlaslı olmaktır. O'na karşı ihlaslı olmanın kemali, O'ndan sıfatları nefyetmektir. Zira her sıfat mevsuftan (sıfat sahibinden) ayrıdır. Hakeza her mevsuf da sıfattan ayrı-dır. Dolayısıyla Allah'ı tavsif eden O'nu başkasına eşlemiş olur. O'nu eş-leyen O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen O'nu tecezzi etmiş (cüzlere ayır-mış) olur. O'nu tecziye eden O'nu tanımamış olur.
O'nu tanımayan O'na işaret eder. O'na işaret eden O'nu sınırlamış, mahdut kılmış olur. O'nu mahdut kılan O'nu saymış olur. "Neyin içindedir?" diyen O'nu bir şeyde sanır. (O'na mekan isnat eder.) "Neyin üstündedir?" diyen yerleri O'ndan boş bilmiş olur. Allah sonradan olmaksızın vardır. Mevcuttur; yokluğu tatmaksızın. Her şey iledir; eşleşmeksizin. Her şeyden başkadır; ayrılmak-sızın. Faildir, hareket ve alet olmaksızın. Basir'dir (görendir); yaratıkların-dan görülen yokken. Tektir; kendisiyle varlığında ünsiyet edineceği ve yokluğunda dehşete kapılacağı birisi olmaksızın."
12584. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd Allah'a mahsustur ki tüm iş-lerin gizliliklerini bilir, açık nişaneler (varlıklar) O'nun varlığına delalet eder. Görenlerin gözüne gözükmez. O halde O'nu görmeyenin gözü, O'nu inkar edemez. (Zira eserlerini görmektedir.) O'nu kalbiyle görenler, zatının künhüne eremez. Yücelikte önceliklidir ve O'ndan daha yüce bir varlık yoktur. Tüm yaratıklarına yakındır ve O'ndan daha yakın bir varlık yoktur.
Yüceliği O'nu yaratıklarından hiç uzaklaştırmamıştır. Yakınlığı da O'nu yaratıklarıyla bir mekanda eşit kılmamıştır. Akılları, sıfatlarının sınırlarından haberdar kılmamıştır. (Zira sıfatları da zatı gibi sınırsızdır.) Ama kendisini -farz olduğu kadarıyla- tanımaktan hiç kimseyi alıkoymamıştır. Bütün varlık alemi, hatta (diliyle) inkar edenlerin bile kalben O'nu ikrar ettiğine tanıklık etmektedir. Allah kendisini yaratıklarına teşbih edenlerin veya inkarcıların söylediklerinden münezzehtir, çok daha yücedir, büyüktür."
12585. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd o Allah'a mahsustur ki ve-himleri varlığına ulaşmaktan aciz, akılları zatını hayal etmekten mahrum kılmıştır. Zira O'nun zatının bir benzeri ve eşi yoktur. Allah zatında fark-lılık olmayandır. Kemalinde sayısal bölünme yoktur. Eşyadan ayrıdır, ama mekansal bir ayrılıkla değil.
Eşyadadır, onlarla karışmış olarak değil. Eşya hakkında ilim sahibidir ama ilmi, araçlar ve ilmin sadece kendisiyle vücu-da geldiği vasıtalar sebebiyle değildir. Kendisi ile malum arasında, kendisi aracılığıyla ilim elde edeceği başka bir ilim yoktur. Eğer, "O var idi" de-nirse, bu vücudunun ezeli olduğu anlamındadır." Eğer "Yok olmaz" de-nilecek olursa bu da ondan yokluğun uzak olduğu anlamındadır." bak. el-Bihar, 77/381 12586. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a nitelik isnat eden, onu birle-memiş; örneklendiren O'nun hakikatini kavrayamamış; teşbih eden O'nu kasdetmemiştir. O'na işaret eden ve tevehhüm eden O'nu talep etmemiş-tir. (Zira işaret ettiği O'ndan başka bir şeydir.) Bizzat tanınan her şey, sonradan yapılmıştır. Başkasıyla kaim olan her şey de ma'luldür (bir ne-denin sonucudur. ) O yapıcıdır, bir alete ihtiyaç duymadan. O takdir edi-cidir, düşünmeden. O zengindir, (kimseden) istifade etmeksizin. Zamanla birlikte değildir. Aletler, O'na yardım edemez...
O değişmez, zail olmaz, kaybolması caiz olmaz... Zihinler, O'na ulaşamaz ki onu takdir etsin. Ze-kalar, onu kavrayamazlar ki betimleyebilsin. Duyular, O'nu derkedemez ki hissedebilsin. O'na el değemez ki dokunulsun. Hali değişmez, halden hale de girmez. Geceler ve gündüzler O'nu eskitemez, aydınlıklar ve ka-ranlıklar, onu değiştiremez. Her hangi bir parça, endam, organ, araz (ili-nek), değişim ve ebaz ile (nicelikle) vasıflandırılamaz. İster, fakat içinden geçirmeksizin. Yumuşamadan sever ve razı olur, meşakkate girmeden kı-zar ve gazab eder."
12587. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her şeye yakındır ilişerek değil; her şeyden uzak olduğu halde ayrı değildir. Konuşandır, fakat düşünerek de-ğil. İrade edendir, kast/himmet etmeksizin. Yaratandır, aza ve organları olmaksızın. Latif'tir, gizlilikle vasıflandırılamaz. Büyüktür, ama zulümle nitelendirilemez. Basir'dir, ama hisle vasıflandırılamaz. Rahimdir; gönül yumuşaklığı ile nitelendirilemez. Yüzler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. Gönüller, O'nun korkusuyla dolmuş, titrer dururlar."
12588. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ""Hamd Allah'a ki hiç bir sıfatı diğer sıfatlarından öncelikli değildir. Dolayısıyla ahir (son) olmadan evveldir, batın (gizli) olmadan zahirdir. O'ndan başka hakiki vahdetle nitelendiri-lenler tanınmamıştır. O'ndan başka her aziz, zelildir. O'ndan başka her güçlü, zayıftır. O'ndan başka her malik (sahib), memluktur (sahib olu-nandır) O'ndan başka her alim, öğrencidir."
12589. İmam Hasan (a.s), kendisinden Allah'ı nitelendirmesi istenince, bir müddet başını önüne eğdikten sonra başını kaldırarak şöyle buyurmuştur: "Hamd, ne bili-nen bir evveli ve ne de bitecek bir sonu olmayan Allah'a mahsustur." bak. el-Bihar, 4/212, 4. Bölüm
Kur'an: "Artık iyiliğe uymalı..." "Bundan sonrası da iyilikle tutmak..." "İyilik ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır. Bu Allah korkusu taşıyanlar üzerinde bir borçtur..." Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eza gelen bir sadakadan da-ha iyidir. Allah zengindir, hilim sahibidir." "İyi (uygun) olarak yesin." "Onlarla iyi geçinin." "İyi olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla onları kabul et." "İyiliği emreden bir ümmetsiniz."
12590. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek efendiliktir." 12591. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, şerafet ve övünçtür." 12592. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, en yüce efendiliktir." 12593. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, mazluma yardım etmek ve misafir perverlik efendilik sebebidir." 12594. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik, ne güzel bir insandır."
12595. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bilin ki iyilik etmek, övgü ka-zandırır ve ardından sevaba sebep olur. Eğer iyiliği bir insan şeklinde gö-recek olsaydınız, şüphesiz onu görenlerin hoşlandığı ve alemlerden üstün gibi güzel şeklinde görürdünüz. Eğer aşağılığı görecek olsaydınız, şüphe-siz onu da çelimsiz, çirkin, kötü görünümlü, kalplerin nefret ettiği ve göz-lerin görmekten kaçındığı bir şekilde görürdünüz."
12596. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben iyiliği de adı gibi (güzel bir şekilde) gördüm. Sevabı (ki Allah iyilik sahiplerine vermektedir) dışında hiçbir şey, iyilikten üstün değildir. Zaten iyilikten istenen de sevabıdır. İn-sanlara iyilik etmeyi seven herkes, bu işi yapabilir demek değildir. İyilik etmeye rağbet gösteren kimse, onu yapabilecek güce sahiptir demek de-ğildir. İyilik etmeye gücü olan herkes de bunun fırsat ve başarısını elde etmiş anlamında değildir. Aksine rağbet, güç ve izin bir araya gelince talip ve metlubun (isteyenin ve istenilenin) mutluluğu kamil bir şekilde gerçek-leşmiş olur."
12597. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, en çok yetişen ekinler-den bir ekin ve en üstün hazinelerden bir hazinedir. O halde nankörlerin nankörlüğü, iyiliği inkar edenlerin inkarı, seni iyiliğe rağbet etmekten alı-koymasın. Zira senin başkaları hakkındaki iyiliğini işiten kimse (yani Al-lah) yaptığın iyiliğin mükafatını verecektir." 12598. Mesih (a.s), ashabına şöyle buyurmuştur: "Ateşe yem olmayan şeyi ço-ğaltmaya çalışın." Kendisine, "O şey nedir? " diye sorulunca, "İyilik et-mektir" diye buyurmuştur."
12599. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek nimetlerin zekatıdır... Zekatı verilen herşey ise yok olma tehlikesinden güvendedir." 12600. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gücünüz yettiğince iyilik edin, zira iyilik insanı helak olmaktan ve tatsız ölümlerden korur." 12601. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek kölelik getirir. (İyilik edilen kimse, iyilik eden kimsenin ihsanı karşısında borçlu duruma dü-şer.)"
12602. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Köleleri malıyla alan kimsenin, ihsan ve iyilikleriyle hür insanları almamasına ve kendisine köle etmemesine şaşarım." 12603. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik sahipleri, iyiliğe ihtiyacı olanlardan daha çok, iyilik etmeye muhtaçtırlar. Zira mükafat, övünç ve güzel ünlerini ona borçludurlar. O halde, insan yaptığı her iyiliği önce kendisine yapmaktadır. O halde kendisine yaptığı iyilik sebebiyle başkalarından teşekkür beklememelidir."
12604. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İyilik ve kötülük, insanlar için ta-yin edilen iki halifedir. Kötülük insanlara şöyle der: "Kötülük ediniz, kö-tülük ediniz." İyilik ise insanlar şöyle der: "İyilik ediniz, iyilik ediniz." Her grup mecburen kendi halifesine itaat etmek zorundadır." bak. Es-Sual, (2), 1716, 1717, 2671. Bölümler
2670. Bölüm İyilik Etmek Ebedi Bir Stoktur
12605. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, ebedi bir stoktur." 12606. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara iyilik, en çok yetişen ekin ve en üstün hazinedir." 12607. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik, iki hazineden en üs-tünüdür." 12608. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün hazine, hür insanlara ıs-marlanan iyilik ve iyilerin öğrendiği ilimdir."
12609. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü sizden olan mü-minler, ateşe doğru götürülen birinin yanından geçer. O şahıs, mümin olan kimseye şöyle der." Ey falan kimse, bana yardımcı ol! Ben sana dün-yada iyilik ettim." O mümin meleğe şöyle der: "Onu bırak." Sonra Allah meleğe şöyle emreder: "Müminin sözünü yerine getir." Böylece melek o şahsı serbest bırakır." 12610. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilikten ayrılmayın, çünkü iyilik ahi-ret için ne güzel bir azıktır." 12611. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cennete giren ilk kimse, iyilik edendir."
2671.Bölüm İyilik Sahiplerinin Fazileti
12612. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, aziz ve celil olan Allah, ihsan ve iyilik etmeye, yaratıklarından bazı kimseleri tayin etmiş, onlara iyiliği sevdirmiş ve ihsanı talep edenleri, ihsan talebinde onlara yöneltmiş-tir. Yağmuru, ekinsiz kurak topraklar için temin ettiği gibi iyilik etmeyi, onlara kolaylaştırmış ve temin etmiştir." 12613. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünyanın iyilik sahipleri, ahirette de iyilik ehlidirler. Dünyanın kötülük sahipleri ise, ahirette de kötülük sa-hipleridirler."
12614. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dünyanın iyilik sahipleri, ahirette de iyilik sahipleri olacaktırlar." Kendisine, "Ey Allah'ın Resulü! Bu nasıl olacaktır? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Onlar Allah'ın fazlı ve ihsanıyla bağışlanır, dolayısıyla (dünyada yaptıkları) iyiliklerini insanlara verirler. Bu vesileyle de insanlar cennete girer. Böylece dünya ve ahirette iyilik sahibi olurlar."
12615. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iyilik sahipleri ahirette de iyilik sahipleri olacaklardır. Zira ahirette iyi işleri ağır gelir. Böylece iyi-liklerini günahkarlara bağışta bulunurlar." 12616. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik sahiplerinin sürçmelerini görmezlikten gelin ve bağışlayın. Zira Allah-u Teala'nın eli işte bu şekilde onların başlarının üzerindedir. (Burada İmam elini adeta bir şeye gölge edecek bir şekilde gösterdi.)"
12617. Ebu Haşim şöyle diyor: "Ebu Muhammed'in (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: "Şüphesiz cennetin, içine ihsan ve iyilik sahipleri dışında hiç kim-senin giremeyeceği "ma'ruf" (iyilik) adında bir kapısı vardır." Ben (ravi), kalben Allah-u Teala'ya hamdettim ve insanların, ihtiyaçlarını ve sorunla-rını çözmeye çalıştığım için de mutlu oldum. Ebu Muhammed (a.s) bana baktı ve şöyle buyurdu: "Evet." İçinden ne geçtiğini biliyorum. Şüphesiz dünyada iyilik sahibi olanlar, ahirette de iyilik ehlidirler. Allah ey Eba Ha-şim! Seni onlardan biri kılsın ve sana rahmet etsin."
2672. Bölüm İnsanın Kendisini İyiliğe Zorlamasına Teşvik
12618. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendini iyiliğe alıştır. Zira iyilik sa-na, güzel bir ün armağan eder ve Allah nezdindeki mükafatını artırır." 12619. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanlara güzel davranırsa, insanlar da yaptığına karşılık iyilikle cevap verirler." 12620. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin iyilikleri çoğalırsa, insan-lar da bunun üstünlüğü hakkında el birliği ederler." 12621. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin iyiliği ve ihsanı çok olur-sa, dostu ve tanıdığı da çok olur." 12622. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik sahibinin adeti (Allah ve insanlar nezdinde) övünmüştür." bak. el-adet, 2999. Bölüm
2673. Bölüm İyi ve Kötü Herkese İyilikte Bulunmaya Teşvik
12623. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tüm insanlara iyilik yap. Zira iyi işin fazileti münezzeh olan Allah nezdinde hiçbir şeye denk değildir." 12624. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dinden sonra, aklın başı insanlarla dost olmak ve iyi ve kötü herkese iyilikte bulunmaktır." 12625. İmam Hüseyin (a.s), kendisine, "Layık olmayan kimseye yapılan iyilik boşa gitmiştir" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Öyle değildir. İyilik etmek de yağ-mur damlaları gibi iyi ve kötü herkese ulaşır." 12626. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Layık olmayan ve olan herkese iyi-lik de bulun. Zira eğer, kendisine ihsanda bulunduğun kimse iyiliğe layık değilse, sen iyilik etmeye layıksın."
12627. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Babam elimden tutarak şöyle bu-yurdu: "Oğulcağızım! Ben senin elini tuttuğum gibi babam Muhammed b. Ali (a.s) da elimi tutarak bana şöyle buyurdu: "Babam, Ali b. Hüseyin (a.s) da elimden tuttu ve şöyle buyurdu: "Oğulcağızım! Senden bir ihsan isteyen herkese ihsanda bulun. Zira eğer ihsanına layıksa sen, yerinde ih-sanda bulunmuş olursun. Eğer layık değilse, sen ihsan liyakatini elde etmiş olursun. Eğer birisi sağ tarafından, sana kötü bir söz söyler de sonra sol tarafına geçer ve senden özür dilerse, özrünü kabul et."
12628. Mualla b. Huneys şöyle diyor: "İmam Sadık (a.s) bir ekmek torbasıyla dışarı çıktı ve birlikte Beni Saide gölgeliğine gittik. Orada birilerinin yattı-ğını gördük. İmam, yavaşça ekmekleri çıkarıyor ve her birinin yanına bir iki parça ekmek bırakıyordu. Böylece hepsine ekmek verdi ve geri döndük. Ben şöyle arzettik: "Kurbanın olayım! Bunlar hakkı tanıyorlar mı? (İmamet ve velayetinize inanıyorlar mı? )" İmam şöyle buyurdu: "Eğer tanımış olsalardı, onlara biraz da tuz yardımında bulunurdum."
12629. Musadif şöyle diyor: "Mekke ve Medine arasında İmam Sadık (a.s) ile birlikteydik. Bir şahsın ağacın kenarına düştüğünü gördük. İmam şöyle buyurdu: "Bu adama doğru gidelim. Susuzluktan bu duruma düşmesin-den korkuyorum." Böylece yolumuzu ona doğru çevirdik. Bu şahsın Fer-risilerden uzun saçlı biri olduğunu gördük.
İmam ona, "Susuz musun? " diye sordu. O, "Evet" diye arzedince İmam bana şöyle buyurdu: "Ey Musadif! İn ve ona su ver." Ben inerek ona su verdim. Sonra yeniden bi-nip gittik. Ben şöyle arzettim: "Bu adam Hıristiyan idi. Sen bir Hıristi-yan'a da ihsanda bulunur musun?" İmam, "Böyle bir durumda oldukları taktirde yardımda bulunurum." Diye buyurdu." bak. Vesail'uş Şia, 11/527, 3. Bölüm
2674. Bölüm Hayvanlara İyilikte Bulunmaya Teşvik
12630. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İsa b. Meryem (a.s) denizin sahi-linden geçerken, yiyeceğinden bir ekmeği denize attı. Havarilerden birisi ona şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Ruhu ve Kelimesi! Neden böyle yaptın? O ekmek senin yiyeceğin idi." İsa (a.s) şöyle buyurdu: "Bu işi denizdeki hayvanlardan birinin yemesi için yaptım. Bu işin Allah nezdinde büyük bir sevabı vardır."
12631. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala, içi yanmış birinin yüreğinin serinletilmesini sever. Her kim hayvan veya hayvan ol-mayan herhangi bir susuzun ciğerini suvarırsa Allah-u Teala kendisinden başka hiçbir gölgenin gölge etmediği kıyamet günü, onu gölgeler."
12632. İmam Ali (a.s) zekat memuruna yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Sonra, yanında toplanan malı da hemen bize yolla, biz de Allah'ın em-rettiği yerde sarf edelim. Malı ulaştırmak için gönderdiğin emin memuru-na tenbih et: Deveyi yavrusundan ayırmasın, yavruya zarar vereceği için annenin bütün sütünü sağmasın, develere binmede adil davransın,
yor-gunları dinlendirsin, yürürken tökezleyen, yürümekte güçlük çeken hay-vanları yavaş yürütsün. Suya rastlayınca suvarsın, otlağı bol olan yerden kuru yol kenarına sürmesin, zaman zaman o hayvanları dinlendirsin, sulak otlak yerlerde sulayıp otlatarak getirsin. Böylece Allah'ın izniyle bize semiz, yorulmamış, sağlam, dinç halde gelsinler..." 12633. Lokman (a.s) yolculuk esnasında oğluna yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Bir konağa vardığında bineğinden in. Önce ona ot ver, sonra kendi işlerine koyul." bak. 133. Konu, el-Heyevan; Vesail'uş Şia, 8/350, 9. Bölüm
2675. Bölüm İnsanlara Fayda Veren Kimse
Kur'an: "Fakat insanlara fayda veren ise yerde kalır." 12634. İmam Sadık (a.s), aziz ve celil olan Allah-u Teala'nın, "Nerede olursam olayım, beni berekli kıldı" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani çok faydalı" 12635. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en hayırlısı, insanların kendisinden faydalandığı kimsedir." 12636. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların tümü, Allah'ın ailesidir. Allah nezdinde yaratıkların en sevimlisi, Allah'ın ailesine faydalı olan ve bir aileyi sevince boğandır." 12637. Resulullah (s.a.a), kendisine, "Allah nezdinde insanların en sevimlisi kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan, tüm insanlara en faydalı olanıdır." bak. Vesail'uş Şia, 11/563, 22. Bölüm
2676. Bölüm İhsan ve Yardımın Elden Ele Dolaşması
12638. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer iyilik seksen elden ele dola-şırsa, sahibinin sevabından hiçbir şey azalmaksızın, hepsi o iyilik sebebiyle mükafata erişir."
12639. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir fakire sadaka verirse sevabını Allah'tan alır. Eğer bu sadakayı kırkbin insan elden ele dolaştırır ve fakirin eline verirse, onların hepsi tam bir sevap elde eder." 12640. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bağışta bulunanlar üç kişidir: "Alemlerin Rabbi olan Allah, mal sahibi ve kendisinin eliyle sadaka veri-len kimse."
12641. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bağışta bulunanlar üç kişidir: "Ba-ğışta bulunan Allah, malından veren kimse ve bu yolda çaba gösteren kimse."
5
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2677.Bölüm Ehli Olmayana İyilikten Sakınmak
12642. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Soylu veya dindar kimseler dışında-kilere iyilik etmek doğru değildir." 12643. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ehli olmayan kimselere yersiz yere iyilikte bulunan kimsenin bu iyiliğinden, aşağılık insanların övgüsü, kötü insanların medhi ve cahil insanların sözü dışında hiçbir nasibi yoktur. Ay-rıca (onlar da sadece ve sadece) iyilik ettiği müddetçe, "Eli ne kadar da açıktır" derler. Oysa Allah ile ilgili olan ve Allah'ın yolunda yardım etmesi gereken hususlarda cimrilik eder."
12644. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala Musa'ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Verdiğin elden geri alırsın. Nasıl amel edersen, o şekilde mükafata erişirsin. Her kim kötü bir insana iyilik ederse, kötü mükafat görür." 12645. Ka'b'ul-Ahbar şöyle diyor: "Tevrat'ta şöyle yazılmıştır: "Her kim ahma-ğa iyilik ederse, o iyiliği kendisine günah olarak yazılır."
12646. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dört şey heba olmuştur: "Tuzlu toprağa serpilen tohum, ay ışığında yakılan kandil, tok karnına yiyilen yi-yecek ve liyakati olmayan kimseye yapılan iyilik." 12647. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik hazinedir, o halde kimin yanı-na emanet bıraktığına iyi bak. İhsan bir stoktur, onu kimin yanına bıraktı-ğına iyi bak."
12648. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kadrini bilmeyen bir kimseye yapı-lan iyilikte hayır yoktur." 12649. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aşağılık birine yardım edersen, ona yaptığın iyilik sebebiyle sana kötülük eder." 12650. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ehli olmayan kimselere iyilikte bu-lunan kimse, iyiliğe zulmetmiş olur." 12651. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim iyiliğe layık olmayan birine iyilik ederse, kendi iyiliğine zulmetmiş sayılır." bak. 2682. Bölüm; Vesail'uş Şia, 11/532, 5. Bölüm
2678. Bölüm Minnet Etmekten Sakınmak
12652. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliğinizi öldürmekle (unutmakla) onu diriltin." 12653. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği öldürmekle (unutmakla) diril-tin. Zira minnet etmek, iyiliği zayi eder." 12654. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sana iyilik yapılınca onu hatırla ve sen iyilik yapınca onu unut." 12655. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik yapmanın ölçüsü, iyilik vesile-siyle minnet etmemektir." bak. Es-Sadaka, 2242. Bölüm; 2680. Bölüm
2679. Bölüm İyiliği Tam ve Kamil Olarak Yapmak
12656. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliğin güzelliği onu tamamlamak-tır." 12657. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği tamamlamak, iyiliğe başlamaktan daha güzeldir." 12658. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İyiliği tamamlamak, iyiliğe başla-maktan daha üstündür."
12659. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İhsan terbiye olmadıkça (arkası gel-meyince) eski bir elbise ve yıkık bir bina gibi eskir." 12660. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim iyiliğini terbiye edip geliş-tirmezse (kemale erdirmezse), onu zayi etmiş olur." 12661. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim iyiliğini terbiye etmezse (kemale erdirmezse) iyilik etmemiş gibidir."
2680. Bölüm İyiliğin Kendisiyle Kemale Eriştiği Şey
12662. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gördüm ki iyilik sadece üç şeyle ıslah olmaktadır: Yaptığı iyiliği küçük görmek, iyiliği örtmek ve iyilik yapmada acele davranmak. Zira yaptığın bir iyiliği küçük gördüğünde o iyiliğini kendisine ihsanda bulunduğun kimsenin gözünde büyütmüş olur-sun. İyiliğini örttüğünde (minnet etmediğinde) ise onu kemale erdirmiş olursun ve iyilik etmede hızlı davrandığında ise onu tatlı kılmış olursun. Aksi taktirde, kendi yaptığın iyiliği değersiz ve tatsız kılmış sayılırsın."
12663. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir mümine ihsanda bulunan kimse, onu sadece şu üç şeyle kemale eriştirebilir: Yaptığı iyiliği küçük görmek, iyiliği gizlemek ve iyiliği yapmada acele davranmakla. Zira mü-mine yaptığı iyiliği küçük gören kimse, kardeşini büyük saymıştır. Her kimde mümine yaptığı iyiliği büyük görürse kardeşini küçük görmüştür. Mümine yaptığı iyiliği örten kimse çok yüce bir iş yapmıştır. Her kim de verdiği sözünde acele davranırsa, bu bağışını tatlı kılmış olur."
12664. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İhtiyaçların karşılanması sadece şu üç şeyle doğrulur: (Allah nezdinde) büyük sayılmak için onu küçük say-mak, (ecir günü) ortaya çıkması için onu gizlemek ve (isteyene) tatlı olma-sı için de onu karşılamada acele etmek." bak. 2678. Bölüm
2681. Bölüm İyiliği Küçük Görmekten Sakınmak
12665. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yapılan hiçbir iyiliği her ne kadar kardeşine gösterdiğin güleryüzle de olsa küçük görme." 12666. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yapabildiğin hiçbir iyiliği küçük görme ve daha büyük bir iyilik sebebiyle onu terketme. Zira kendisine ih-tiyaç duyulduğu halde yapılan az bir iyilik ve yardım, kendisine ihtiyaç duyulmadığı halde yapılan çok iyilikten daha faydalıdır. Her gün için ke-male erişeceğin bir iş yap." bak. el-Ucb, 2521, 2522, 2523. Bölümler
2682. Bölüm İyiliğin Kabul Edildiğinin Göstergesi
12667. İmam Sadık (a.s), kulun Allah nezdinde kabul görmesinin alameti sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kulun Allah nezdinde kabul görmesinin alameti, yaptığı ihsan ve iyiliğin yerinde yapılmasıdır. Eğer böyle olmazsa (yerinde ihsanda bulunmazsa) o da (kabul görmesi de) öyle olmaz." 12668. İmam Sadık (a.s), Mufazzal'a şöyle buyurmuştur: "Ey Mufazzal! Bir insa-nın mutlu veya mutsuz bir insan olduğunu bilmek istiyorsan, kime ihsan-da bulunduğuna bak. Eğer ehli olan bir kimseye iyilik etmişse bil ki o, ha-yır üzeredir. Eğer ehli olmayan bir kimseye iyilik etmişse bil ki onun için Allah nezdinde hiçbir hayır yoktur."
12669. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kötü insana yapılan ihsan, kendisi gibi kötüden başkasına erişmez." 12670. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi ihsan iyilere yapılan ihsan-dır." 12671. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi cömertlik ihtiyaç yerinde gös-terilen cömertliktir." 12672. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En yüce iyilik, ehline yapılan iyilik-tir." bak. el-Amel, 2946. Bölüm
2683. Bölüm İyiliğin Sevabı
12673. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği de adı gibi (iyi) gördüm. Allah'ın iyilik yapana verdiği sevabı dışında hiçbir şey iyilikten daha üstün değildir." 12674. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim gözleri görmeyen birini, bir çölde kırk adımlık yol götürürse, bütün bir yeryüzü altınla doldurulsa (ve kendisine verilse) bu işin sevabından iğne ucu kadar kendisine sevap verilmiş sayılmaz. Onu yolunun üstündeki tehlikeden (sağ salim) geçirirse, kıyamet günü bu iş, iyilikler terazisinde, dünyadan yüz bin kat daha büyük olur."
12675. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Müslümanların yolu üze-rinde, kendilerine eziyet eden bir şeyi kaldırırsa, Allah (Kur'an'dan) dört yüz ayet okumanın sevabını kendisine verir. Onlardan her harfe karşı da on sevap taktir eder." 12676. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bir kul, Müslümanların yolunun üzerindeki bir diken dalını kaldırdığı için cennete gitti." 12677. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ali b. Hüseyin (a.s) her zaman bir yoldan geçerken, yol üzerinde bir taş gördüğünde, bineğinden iner, kendi elleriyle onu caddeden uzaklaştırırdı." 12678. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü bir münadi şöyle nida eder: "Ey insanlar! Her kim Allah'ın üzerinde bir ecre sahipse ayağa kalksın." Böylece iyilik edenler dışına hiç kimse ayağa kalkmaz."
12679. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim, yol kenarında, yolcular için bir sığınak yaparsa, Allah da kıyamet günü onu, yüzü cennetlikler için nur saçtığı bir halde inciden soylu bir devenin üzerine binmiş bir şekilde haşr eder." 12680. Ebu Şeybe Herevi şöyle demiştir: "Muaz birisiyle birlikte yürüyordu.
Yo-lun üzerinden bir taşı kaldırdı. Yanındaki adam, "Bu nedir?" diye sordu. Muaz şöyle buyurdu: "Allah Resulün'den (s.a.a) şöyle buyurduğunu işit-tim: "Her kim yol üzerinden bir taşı kaldırırsa, kendisine bir sevap yazılır. Her kime de bir sevap yazılırsa cennete gider." 12681. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar için eziyet ve zahmet olan, yol kenarındaki bir ağacı kesen kimsenin cennette dolaştığını gördüm." 12682. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Müslümanlara su ve ate-şin zarar vermesine engel olursa cennet ona farz olur." 12683. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir su veya ateşin veya zor-ba bir düşmanın Müslümanlara zarar vermesine engel olursa Allah güna-hını affeder."
249. Konu
el-Ma'ruf İyilik (2) İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sa-kındırmak
2684. Bölüm İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak
Kur'an: "Sizden; hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir cemaat olsun. İşte kurtuluşa erişenler yalnız onlardır." "Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan, Allah'a iman eden hayırlı bir ümmetsiniz. Kitab ehli iman etmiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde iman edenler olmakla berâber, çoğu yoldan çıkmıştır."
"Ey oğulcuğum! Namazı kıl, iyiliği emredip kötülükten sakın-dır, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer iş-lerdir." "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarlar..." 12684. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmek ve kötülükten sa-kındırmak, aziz ve celil olan Allah'ın hasletlerinden iki haslettir. Her kim onlara yardım ederse, Allah kendisine izzet bağışlar ve her kim de onları yalnız bırakırsa, aziz ve celil olan Allah da onu yalnız bırakır."
12685. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emret-mek ve kötülükten sakındırmakla Allah'a itaat etmeyen kimseye eyvahlar olsun." 12686. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim, iyiliği emreder ve kötü-lükten sakındırırsa, o Allah'ın ve Resulullah'ın yeryüzündeki halifesidir." 12687. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dinin sonu, iyiliği emretmek, kötü-lükten sakındırmak ve hadleri (ceza hukukunu) uygulamaktır."
12688. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şeriatın kıvamı, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve hadleri uygulamaktır" 12689. İmam Ali (a.s), Muhammed b. Hanefiyye'ye yaptığı vasiyetinde şöyle buyur-muştur: "İyiliği emret ki, iyilik ehlinden olasın. Zira işlerin kemali, Allah Tebarek ve Teala'nın nezdinde, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındır-makladır." 12690. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bütün iyi işler ve Allah yolunda ci-hat etmek, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaya kıyasla derin bir deni-ze atılan bir tükürük gibidir."
12691. İmam Ali (a.s), Sıffin savaşında kendisine, "Sen Irak'a geri dön ve biz de Şam bölgemize geri dönelim" diye söyleyen birine şöyle buyurmuştur: "Senin bu sö-zü, nasihat ve şefkat üzere söylediğini biliyorum...
Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala yeryüzünde isyan edilmesinden, dostlarının sessiz kalmasından, iyiliği emretmemesinden ve kötülükten sakındırmamasından hoşnut olmaz. Dolayısıyla ben, savaşı cehennem zincirlerinden daha kolay bul-dum." 12692. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın, "Sana ulaşan şeyler hususunda sabret" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat iyiliği emretmek ve kötü-lükten sakındırmak yolunda insana ulaşan zorluklar ve eziyetlerdir." bak. el-Cihad (1), 580. Bölüm
2685. Bölüm İyiliği Emretmek
Kur'an: "De ki: "Rabbim adaleti emretti ; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz." "Allah şüphesiz adaleti, ihsanı yapmayı, yakınlara bakmayı em-reder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir."
"Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür." 12693. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmek, yaratıkların en üs-tün amellerdir."
12694. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah... iyiliği emretmeyi, insanların genelinin maslahatına olduğu için farz kılmıştır." 12695. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cebrail yanıma geldi ve şöyle bu-yurdu: "Ey Ahmet! İslam on paydır: ... Yedinci payı, iyiliği emretmektir ve o da vefadır." 12696. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emreden kimse Müslümanları güçlendirmiş olur." bak. 1982. Bölüm, 9267 ve 9268. Hadisler
2686.Bölüm Kötülükten Sakındırmak
Kur'an: "Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozguncu-luğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uydular ve suçlu oldular." 12697. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala, heybet ve azameti olmayan zayıf mümine buğzeder." Hakeza şöyle buyurmuştur: "O (zayıf mümin) kötülükten sakındırmayan kimsedir."
12698. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah dini olmayan zayıf müminden nefret eder." Kendisine şöyle arzedildi: "Dini olmayan mümin kimdir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Kötülükten sakındırmayan kimsedir." 12699. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'a isyan edildiği halde, bun-dan sakındırmaması mümin birine yakışmaz." 12700. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz şöyle denilmiştir: "Hiçbir müminin gözüne Allah'a isyan edildiğini gördüğü halde onu de-ğiştirinceye kadar gözünü yumması helal değildir."
12701. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir kötülüğü görüp, ona itiraz edebildiği halde, itirazda bulunmayan kimse, gerçekte Allah'a isyan edil-mesini sevmiş demektir. Her kim de Allah'a isyan etmeyi severse, Allah'a düşmanlık etmeye kalkışmıştır."
12702. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fesat yaygınlaştı. Onu değiştiren, in-kar eden ve önleyen yok." 12703. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah ... kötülükten nehyetmeyi, akılsızların engellenmesi için farz kıldı." 12704. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cebrail yanıma geldi ve şöyle bu-yurdu: "Ey Ahmet! İslam on paydır: Sekizinci payı, kötülükten sakındır-maktır ve o (kul için tamamlanan) hüccettir."
12705. İmam Sadık (a.s), ashabından bir gruba şöyle buyurmuştur: "Ben, günahsız olanlarınızı günahkarlarınız sebebiyle cezalandırma hakkına sahibim. Siz-ler içinizden birinin kötü amellerinden haberdar olduğunuz halde ona iti-raz etmez, ondan uzaklaşmaz ve çirkin işinden el çekinceye kadar ona eziyet etmezseniz, nasıl bu hakka sahip olmayayım ki? " 12706. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kötülükten sakındırırsa, ka-firlerin burnunu yere sürtmüştür." bak. 1982. Bölüm, 9267 ve 9268. Hadisler
2687. Bölüm İnsanlardan İyiliği Emretmeye ve Kötülükten Sakındır-maya En Evla Olanı
Kur'an: "Din adamlarının ve bilginlerin onlara günah söz söylemeyi ve haram yemeyi yasak etmeleri gerekmez miydi? Yapmakta oldukla-rı ne kötüdür! " "İsrailoğulları'ndan küfredenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lânetlenmişlerdi. Bu, baş kaldırmaları ve aşırı gitme-lerinden ötürü idi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmu-yorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! " 12707. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden öncekiler günah işlediklerin-den, din adamları ve alimleri de onları sakındırmadıklarından dolayı helak olmuşlardır. O halde günaha daldıkları zaman, onlara azaplar indi."
12708. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah, sizden önceki geçmiş nesilleri iyiliği emretmedikleri ve kötülüğü menetmeyi terk ettikle-ri için rahmetinden uzak tutmuştur. O halde Allah beyinsizleri, günah iş-ledikleri ve hilim sahibi kimseleri ise kötülükten sakındırmayı terk ettikleri için rahmetinden uzak kılmıştır."
12709. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah'ın, Yahudi din adamlarını kınayarak, dostlarına yaptığı öğütlerden ibret alın. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: "Neden din adamları onları sakındırmadı..." Hakeza şöyle buyurmuştur: "İsrail oğullarından kafir olanlar lanete uğramıştır..." Allah Yahudi din alimlerini, toplumdaki zalimlerin çirkin iş yaptıklarını gördükleri halde onlardan elde edebilecekleri pay ihtirasa ve korktukları şeyin korkusu sebebiyle, onları çirkinliklerinden sakındırmadıkları için kınamıştır. Oysa Allah şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan korkmayın ve sadece benden korkun" Ben şöyle diyorum: "Bu rivayetin devamı 12414. hadiste yer almıştır." bak. el-İmamet (1), 157. Bölüm; ed-Durr'lMensur, 2/300, 301
2688. Bölüm İnsanın ve Ailesinin Günahtan Sakınması
Kur'an: "Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir." 12710. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun" ayeti hakkında, "İnsan ailesini ateşten nasıl koruyabilir? " diye soran Ebu Basir'e şöyle buyurmuştur: "Onlara, Allah'ın yapılmasını emrettiği şeyi emredersin, Allah'ın sakındırdığı şeyden sakındırırsın. Eğer sana itaat ederlerse, onları ateşten korumuş olursun. Eğer sana isyan ederlerse, sen görevini yapmış olursun."
12711. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun" ayeti nazil olduğunda müslümanlardan biri oturarak ağlamaya başladı ve şöyle dedi: "Ben kendimi koruyamıyorum, şimdi ailemin sorumluluğu da bana bı-rakıldı." Allah Resulü ona şöyle buyurmuştur: "Kendine emrettiğin şeyi onlara da emretmen ve kendinden sakındırdığın şeyden onları da sakındırman yeterlidir." 12712. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın "Kendinizi ve ehlinizi ateşten ko-ruyun" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Aile bireylerine iyi şeyi öğretin." bak. el-Edeb, 70, 71. Bölümler
2689. Bölüm Farzların Kıvamı
12713. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmek ve kötülükten sa-kındırmak, Peygamberlerin yolu ve iyilerin metodudur. Diğer farzların kendisiyle ayakta durduğu bir farzdır. Yollar onunla güvene erer, kazanç-lar helal olur, zorla alınan haklar ve mallar sahiplerine geri döndürülür, yeryüzü bayındır olur, düşmanlardan intikam alınır ve işler bir düzene gi-rer."
12714. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah'ın dostlarına yaptığı öğütlerden ibret alın..." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Mümin er-kek ve kadınlar, birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülük-ten sakındırırlar." Allah iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı kendi tarafından bir farz olarak başlamıştır. Zira bu farize yapıldığı ve ayakta tutulduğu taktirde, diğer bütün farzların da kolay olsun veya zor, mutlaka uygulanacağını biliyordu. Çünkü iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak hakları iade etmek, zalime muhalefet göstermek, Beyt'ul-Mal'ı ve ganimetleri (adil bir şekilde) bölüştürmek, zekatı yerinden almak ve hakkı olan yere bırakmakla İslam'a davettir."
2690. Bölüm Zalim İmam Karşısında Söylenen Hak Söz
12715. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En üstün cihat zalim imam karşı-sında söylenen adil sözdür. En üstün cihat zalim imam karşısında söyle-nen hak sözdür." 12716. Ebu Ümame şöyle diyor: "Birinci taşlama esnasında adamın biri, Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına gelerek şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Hangi cihat daha üstündür?" Peygamber ona cevap vermedi. İkinci taşlamaya koyulunca o şahıs yeniden aynı şeyi sordu. Peygamber yine ona cevap vermedi. Akabe taşlamasını yapıp, bineğine binmek için üzengiye ayak bastığında şöyle buyurdu: "O soru soran şahıs nerede? " O şahıs, "Benim ey Allah'ın Resulü!" diye arzedince Peygamber şöyle buyurdu: "Güçlü za-lim nezdinde söylenen hak sözdür."
12717. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah nezdinde en sevimli cihat, zalim imam nezdinde söylenen hak sözdür." 12718. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marufu emredip münkerden alı-koymak ne eceli yaklaştırır, ne de rızkı azaltır. Bunların hepsinden daha üstünü, zalim bir önderin karşısında hak bir söz söylemektir." 12719. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz iyiliği emretmek ve kötü-lükten sakındırmak eceli yaklaştırmaz ve rızkı azaltmaz, aksine sevabı ço-ğaltır, ecri büyütür. Bu ikisinden daha üstünü ise zalim imam karşısında adil olan bir sözü söylemektir"
12720. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Rabb'inin rızayetini (diğer-lerinin rızayetine) tercih ederse zalim sultan karşısında adil (hak) söz söy-lemelidir." 12721. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim zalim bir imamın yanına gider, ona Allah'tan sakınmasını emreder, nasihatta bulunur (Allah'ın azap ve gazabından korkutursa, kendisine insanların ve cinlerin sevabı (gibi) sevap ve amellerinin benzeri vardır." 12722. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şehitlerin efendisi, Hamza b. Ab-dulmuttalip ve zalim imam karşısında ayağa kalkıp ona iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran ve bu sebeple de o zalim imamın kendisini öldür-düğü kimsedir." bak. el-Hak, 892. Bölüm; es-Sultan, 1858. Bölüm; el-Ma'ruf, 2696, 2700, 2701, 2702. Bölümler; Vesail'uş Şia, 11/400, 2. Bölüm
2691. Bölüm Kötülükten Sakındırmak Taktiri Değiştirmez
12723. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz iyiliği emretmek ve kötü-lükten sakındırmak, ne rızkı uzaklaştırır ve ne de eceli yakınlaştırır." 12724. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmek ve kötülükten sa-kındırmak, eceli yakınlaştırmaz ve rızkı uzaklaştırmaz." 12725. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marufu emredip, münkerden neh-yetmek Allah'ın huylarından iki huydur; bunlar ne kimsenin ecelini yak-laştırır, ne de rızkını azaltır."
12726. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki iyiliği emretmek ve kötü-lükten sakındırmak, hiç kimsenin ecelini yakınlaştırmaz ve rızkını kes-mez."
2692. Bölüm İyiliği Emretmeyi ve Kötülükten Sakındırmayı Terketme Tehlikesi
12727. Ayşe şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a) benim yanıma geldi. Yüzünden bir şeyler olduğunu anladım. Peygamber abdest aldı ve hiç kimseyle ko-nuşmadı. Ben kulağımı odanın duvarına yaslayarak ne söylediğini işitmek istedim. Peygamber (s.a.a) minbere çıktı. Allah'a hamd-ü senada bulundu ve daha sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allah size şöyle buyurmuştur: "İyiliği emredin ve kötülükten sakındırın." Bundan daha önce dua eder-seniz, duanızı müstecap kılmam, benden isterseniz size vermem ve ben-den yardım dilerseniz, size yardım etmem."
12728. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmeniz ve kötülükten sakındırmanız gerekir. Aksi taktirde kötüleriniz işlerinizin dizginlerini ele geçirir ve bu taktirde iyilerinizin duası da müstecap olmaz." 12729. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar iyiliği emretmeyi ve kötü-lükten sakındırmayı terk edince ve Ehl-i Beyt'imden iyilere tabi olmayınca, Allah onlara kötülerini musallat kılar ve bu taktirde iyileri dua etse de duaları müstecap olmaz."
12730. İmam Ali (a.s), İbn-i Mülcem tarafından yaralandıktan sonra oğlu Hasan ve Hüseyin'e (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emredip kötülükten men etmeyi terk etmeyin. Aksini yaptığınız takdirde başınıza kötüleriniz geçer ve son-ra ne kadar çağırsanız da artık sizlere icabet edilmez."
12731. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim, dünyayı büyük görünce İslam'ın azameti onlardan alınır, iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakın-dırmayı terkedince de vahyin bereketlerinden mahrum kalırlar." 12732. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmeli ve kötülükten sa-kındırmalısınız; aksi taktirde elimdeki bu sopanın kabuğunu soyduğum gibi Allah da derinizi yüzer. "
12733. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim iyiliği emretmeyi ve kö-tülükten sakındırmayı terkedince, ismi yüce Allah'a savaş ilanında bulun-malıdır." 12734. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ya iyiliği emredip kötülükten sa-kındırırsınız, ya da Allah'ın azabı hepinizi çepe çevre sarar." 12735. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar bir zalimi görüp ellerini tutmazlarsa, Allah'ın azabının hepsini çepe çevre sarması yakındır." 12736. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar iyiliği emrettikçe, kötülükten sakındırdıkça ve iyi işlerde yardımlaştıkça hayır ve iylik üzere olurlar. Ama böyle yapmazlarsa, onlardan bereket alınır, bir grubu diğer bir grubuna musallat olur. Böylece ne yeryüzünde ve ne de gökyüzünde bir dostları olur."
12737. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İsrailoğullarında meydana gelen ilk ayıp birisi diğer birisiyle karşılaştığında ona şöyle demesiydi: "Ey adam! Allah'tan kork ve günah işleme! Bu sana asla helal değildir." Ama ertesi gün onu aynı şekilde (günah ve suç işlerken) müşahade ettiği halde onunla aynı tabaktan yemek, aynı bardaktan içmek ve aynı yerde oturmak için onu bu günahtan alıkoymamasındaydı. Onlar bu işi yapınca,
Allah kalplerini birbirinin canlarına düşürdü ve şöyle buyurdu: "İsrailoğullarından kafir olanlar lanete uğramıştır..." Daha sonra Resulullah şöyle buyurdu: "Evet, Allah'a yemin olsun ki iyiliği emretmeli, kötülükten sakındırmalı, zalimin elinden tutmalı ve onu zorla da olsa hakka doğru çekmelisiniz."
12738. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yahudi din adamları ve Hıristiyan ruhbanlar, iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı terk edince, Allah onlara Peygamberlerinin diliyle lanet etti ve böylece bela hepsini çepe çevre kuşattı." 12739. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, zalimin önünü alır ve onu zorla da olsa hak yola sürüklersiniz veya Allah kalplerinizi birbirinizin canına düşürür ve böylece Yahudi din adamlarını ve Hıristiyan ruhbanları rahmetinden uzak kıldığı gibi, sizi de rahmetinden uzak düşürür."
12740. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emretmeli ve kötülükten sa-kındırmalısınız. Aksi taktirde Allah acemleri (arap olmayanları) üzerlerinize gönderir, onlar boyunlarınızı vurur. Onlar şiddetlidir ve asla kaçmazlar." 12741. İmam Sadık (a.s), Şiilere bir mektupta şöyle yazmıştır: "Yaşlı ve tecrübeli olanlarınız, cahil ve riyaset düşkünlerinize acımalıdır (nasihat ve irşadda bulunmalıdır) aksi taktirde benim lanetim hepinize ulaşır."
12742. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah kelimesi sürekli olarak kendisini söyleyene fayda verir ve ilahi gazap ve azabı ondan uzak-laştırır. Elbette bu hakkını küçümsememesi şartıyladır." Kendisine, "Ey Allah'ın Resulü! Hakkını küçük saymak nedir?" diye arzedilince şöyle bu-yurdu: "Allah'a isyan işleri açığa çıkar, hiçkimse itiraz etmez ve değiştir-meyi de düşünmez."
2693.Bölüm Kurtuluş Emre İtaat Eden ve Emreden Kimse İçindir
Kur'an: "Aralarından bir topluluk: "Allah'ın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?" dediler. Öğüt verenler: "Rabbimize, hiç değilse bir özür beyan edebilme-miz içindir, belki Allah'a karşı gelmekten sakınırlar" dediler. Ken-dilerine yapılan öğütleri unutunca, biz kötülükten men edenleri kurtardık ve zalimleri, Allah' a karşı gelmelerinden ötürü şiddetli azaba uğrattık."
12743. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Kendilerine yapılan öğütleri unutunca..." ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar üç grup idiler. Bir grubu (Allah'ın balık avlamayı yasaklaması hakkındaki) emrine itaat etti-ler, hem de diğerlerine (itaat etmeyi) emrettiler ve kurtuluşa erdiler. Bir grubu ise (Allah'ın emriyle amel edip) itaat ettiler ama, (balık avlamaktan sakınma konusunda) başkalarına (sakınmayı) emretmediler. Bunlar karınca şekline dönüştürüldüler. Bir grubu ise ne itaat ettiler, ne de başkalarına itaat etmeyi emrettiler. Bunlar ise helak oldular." bak. el-Madahene, 1275. Bölüm Vesail'uş Şia, 11/416, 8. Bölüm
2694. Bölüm Açıkça Günah İşleme Tehlikesi
12744. İmam Sadık'ın babasından (a.s) naklettiği rivayet esasınca Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kul eğer gizli bir şekilde günah işlerse bu sadece gü-nahkara zarar verir. Ama açıkça günah işler ve kimse de ona itiraz etmez-se, zararı başkalarına da ulaşır." İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bunun sebebi de şudur: Açıkça günah işleyen insan, işediği açık günahıyla Allah'ın dinini küçük düşürür, Al-lah'ın düşmanları da onu örnek alırlar."
12745. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Şüphesiz Allah-u Teala insanların geneline, özel bir grubun gizlice günah işlemesi ve genelinin ondan haberdar olmaması durumunda azap etmez. Ama eğer belli bir grub açıkça günah işler de insanların geneli de buna itiraz etmezse, bu taktirde her ikisi de Allah-u Teala'nın cezasına müstahak olur." 12746. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar, kendi aralarında ortaya çıkan günahlara karşı ses çıkarmaz ve onu değiştirmezlerse aziz ve celil olan Allah'ın azabının onları çepeçevre sarması çok yakındır."
12747. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların geneli, belli bir grubun günahlarını değiştirmek istediği müddetçe Allah insanların geneline belli bir grubun günahı sebebiyle azap etmez. Ama eğer insanların geneli onla-rı islah etme fikrinde olmazlarsa Allah hepsine azap eder." bak. el-Fesad, 3201. Bölüm
2695. Bölüm Bir Topluluğun Yaptığına Hoşnut Olan Kimse
Kur'an: "Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım..." 12748. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir topluluğun yaptığından razı olan, onlarla o işe girmiş gibidir; batıl işe girenin ise iki suçu vardır: Onu yapma ve yapılmasına razı olma suçu." 12749. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Halkı bir araya toplayan şey hoşnutluk ve hoşnutsuzluktur. (Bir iş hususundaki hoşnutluk veya hoşnutsuzluk sevab veya cezayı genelleştirir. ) Şüphesiz Semud'un deve-sini sadece bir kişi kesmişti de hepsi bu duruma ses çıkarmayıp razı olun-ca da Allah azabı hepsine göndermişti."
12750. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ölçü, hoşnut olup olmamaktır. (Se-mut kavmine ait) deveyi sadece bir kişi boğazladı, ama diğerleri onun işinden hoşnut oldukları için azap hepsine indi. O halde adil bir insan ba-şa geçince, her kim onun hükümetinden hoşnut olur ve adalet yolunda kendisine yardım ederse, onun dostu ve yardımcısı sayılır. Bir zalim başa geçerde her kim onun hükümetinden razı olur ve yaptığı zulümlerde ona yardımcı olursa, şüphesiz oda onun dostu ve velisi sayılır."
12751. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir işten razı olmak veya olmamak insanları o işe ortak kılar. O halde her kim bir işten razı olursa o işin or-tağı olur. Her kim de o işten razı olmazsa, o işin (dairesinden) dışarı çı-kar." 12752. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın
"Benden önce de bir takım Peygamberler mucizeler ve istediğiniz şeylerle geldiler. Eğer doğru söylüyorsanız neden onları öldürdünüz?" ayeti hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Allah onların peygamberleri öldürmediklerini biliyordu. Ama onlar peygamberi öldüren kimselere meyilli idiler. Dolayısıyla Allah bu tema-yülleri ve onların yaptıklarından hoşnut olmaları sebebiyle onları da katil olarak adlandırmıştır."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Bu ayetin muhatapları ile önceki Peygamberleri öldüren kimseler arasında beşyüz yıllık bir zaman farklılığı vardır. Ama bunlar, o Peygamberi öldüren kimselerin yaptıklarından hoşnut olduklarından Allah kendilerini de katil olarak adlandırmıştır."
12753. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kötü bir işi iyi sayarsa o işe ortak olmuş olur." 12754. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir işe şahit olur da on-dan hoşnut olmazsa, ona şahit olmamış gibidir. Her kim de bir işe şahit olmaz ama ondan hoşnut olursa ona şahit olmuş gibidir."
12755. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde bir günah ortaya çık-tığı zaman, her kim ona şahit olurda o işi kınarsa, ona şahit olmayan kim-se gibidir. Her kim de ona şahit olmaz ama o işten hoşnut olursa, o işe şahit olmuş kimse gibidir."
12756. İmam Ali (a.s), kardeşinin Cemel savaşında olmasını ve onun da Allah'ın, düşmanlarına karşı zaferini görmesini isteyen birisine: "Kardeşin bizimle olmayı ister miydi? " diye sordu. "Evet" cevabını alınca da şöyle buyurdu." Öy-leyse o da bizimle beraberdi. Şu askerlerimiz içinde öyle kişiler var ki he-nüz babalarının bellerinde, analarının rahimlerindedirler. Zaman, burun-dan gelen pıhtı gibi onları ortaya atacak, iman onlarla kuvvet bulacaktır." bak. 2699. Bölüm; Vesail'uş Şia, 11/408, 5. Bölüm
2696. Bölüm İyiliği Emreden Kimsenin Şartları 12757. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emreden ve kötülükten sa-kındıran kimsenin şu üç haslete sahip olması gerekir: "Emrettiği şeyle amel etmelidir, sakındırdığı şeyi bizzat kendisi de terk etmiş olmalıdır ve emir ve yasaklamasında adalete riayet etmeli ve yumuşak bir yol tutturma-lıdır."
12758. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emreden ve kötülükten sa-kındıran kimsenin mutlaka şu üç haslete sahip olması gerekir: Emir ve yasaklamasında insanlarla iyi geçinme yolunu tutturmalı, emir ve yasak-lamasında adalet üzere davranmalı ve emrettiği ve yasakladığı şeyi bilme-lidir."
12759. İmam Sadık (a.s), kendisine iyiliğ emretmenin ve kötülükten sakındırmanın tüm ümmete farz olup olmadığı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Herkese farz de-ğildir." Kendisine, "Neden? " diye arzedilince de şöyle buyurmuştur: "Zi-ra bu iş kudret sahibi olan, sözüne itaat edilen, iyi ve kötüyü tanıyan kim-selerin görevidir. Doğru ve yanlış yolu teşhis edemeyen, nerden nereye, batıla mı yoksa hakka mı davet etmesi gerektiğini bilmeyen; zayıf kimsele-rin değil. Bu sözün delili ise, aziz ve celil olan Allah'ın kitabındaki şu aye-tidir: "Aranızda hayra davet eden bir topluluk olmalıdır"
12760. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ahir zamanda bir grup riyakara it-aat eden bir topluluk gelecektir. O riyakarlar, ibadet ve zühtten söz eder-ler ve beyinsizdirler. İyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı sadece kendilerine bir zarar gelmediği taktirde farz bilirler. Onlar kendileri için bir takım özürler ve bahaneler bulmaya çalışırlar."
12761. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim iyiliği emrederse bu işi güzel bir şekilde yapmış olmalıdır." bak. 2698. Bölüm; Vesail'uş Şia, 11/400, 2. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 5541, 5542, 5560, 5569
2697. Bölüm Yapmadığı İşi Emredeni Kınamak
Kur'an: "Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz? Yapma-dığınız şeyi demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur." "Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyiliği emredersiniz? Akletmez misiniz?" 12762. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Mes'ud! İnsanlara sıkı, kendisine ise hafif davranan kimselerden olma. Alalh-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Neden amel etmediğiniz şeyi söylersiniz? "
12763. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ben kendimi, sakınmadı-ğım şeyden insanları sakındırmaktan, önceden yapmadığım bir şeyi onlara emretmekten daha yüce biliyorum."
12764. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Amelsiz, ahiretten ümidi olan kim-seden olma... Başkalarını münkerden nehyeder; ama kendisi o işten el çekmez. Emreder; fakat emrettiği şeyi kendisi yapmaz." 12765. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münafık kimse, kötülükten sakın-dırır ama kendisi sakınmaz ve amel etmediği şeyleri emreder." 12766. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nifak açısından insanların en zahiri (münafıklıkları zahir olan) Allah'a itaati emreden, ama kendisi amel etme-yen, günahtan sakındıran ama kendisi sakınmayan kimselerdir." 12767. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın sapmış olması için yapmadı-ğı bir şeyi insanlara emretmesi veya kendisinin sakınmadığı bir şeyden onları sakındırması yeterlidir."
12768. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsana cehalet olarak insanları eleş-tirmesi ve kendisinin aynı şeyleri yapması yeterlidir." 12769. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Marufu emrettiği halde kendisi terk edene, kendisi işlediği halde münkerden nehyetmeye kalkışana Allah lanet etsin!" 12770. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice emredici kimse emir kabul et-mez. Nice sakındırıcı bizzat sakınmaz. Nice öğüt veren öğüt almaz. Nice alim ilminden faydalanmaz."
12771. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliği emret ve kendin onunla amel etmeye çalış. İyiliği emreden, ama ondan uzak duran, günahını yüklenen ve kendisini Allah'ın gazabına maruz bırakan kimse gibi olma." 12772. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Emrettiğin şeyle, herkesten önce amel et ve sakındırdığın şeyden, herkesten önce kendin sakın."
12773. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimde şu üç haslet olursa dünya ve ahireti salim olur: İyiliği emretmek ve iyiliği kabul etmek, kötülükten sakınmak ve kötülükten sakınmayı kabul etmek ve yüce ve celil olan Al-lah'ın hadlerini korumak."
12774. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanları kötülükten men edip ken-diniz de kötülükten uzak durun. Çünkü siz önce kötülük etmemekle, sonra kötülükten nehyetmekle emrolundunuz."
12775. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü birisi getirilir ve ce-henneme atılır. Bağırsakları karnından dışarı dökülür ve cehennemde de-ğirmen eşeği gibi dönüp durur. Cehennemliler onun etrafına toplanır ve şöyle derler: "Ey falan kimse! Sana ne olmuş? Sen iyiliği emredip kötülük-ten sakındırmıyor muydun? " O şöyle cevap verir: "Tabi! İyi işleri emre-dendim, ama kendim amel etmezdim; kötü işten sakındırır, ama kendim o kötülüğü yapardım." bak. el-İlm, 2895, 2896, 2897. Bölümler; el-Va'd, 4114. Bölüm; el-Mevize, 4141. Bölüm
2698. Bölüm Emir ve Nehyin Farz Oluşunda Şart Olmayan Şeyler
12776. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her ne kadar amel etmeseniz de iyiliği emredin. Her ne kadar kendiniz hepsinden sakınmasanız da kötü-lükten sakındırın."
12777. Resulullah (s.a.a), kendisine, "Biz sadece kamil bir şekilde riayet ettiğimiz şey-leri emreder ve sakındırırız" diye arzedilince şöyle buyurmuştur: "Hayır, her ne kadar kendiniz hepsiyle amel etmeseniz de iyilikleri emredin ve her ne kadar tümünden sakınmasanız da kötülükten sakındırın." bak. 2696. Bölüm
6
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2699. Bölüm Kötülükten Sakındırmanın En Düşük Mertebesi
12778. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden her kim bir kötülük görür de eli ve diliyle inkar etme gücünü kendinde göremediği için sadece kalbiyle inkar eder, Allah da onun bu işteki sadakatini bilirse şüphesiz o kötülüğü inkar etmiş sayılır. (Allah inkarını kabul eder ve o da göreviyle amel etmiş olur.)"
12779. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden her kim bir kötülüğü gö-rürse, eliyle onu değiştirmelidir. Eğer buna gücü yetmezse diliyle bunu değiştirmeye çalışmalıdır (itiraz etmelidir.) Eğer buna da gücü yetmezse kalbiyle onu inkar etmelidir ve bu imanın en düşük mertebesidir."
12780. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden birisi bir kötülük görür de eliyle onu değiştirirse, görevini yapmış olur. Her kim eliyle değiştiremez de diliyle değiştirirse yine de görevini yapmış olur. Eli ve diliyle değişti-remeyen ve kalbiyle onu inkar eden kimse de görevini yerine getirmiş olur ve bu da imanın en düşük mertebesidir."
12781. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah, benden önce gönderdiği Peygamberlere insanlar arasından bir takım havariler ve yardımcılar kıl-mıştır. Onlar Peygamberlerin sünnetiyle amel eder, emirlerine itaat eder-lerdi. Ama onlardan sonra bir grubu onların yerine geçtiler. Bunlar söyle-dikleri şeyle amel etmediler ve kendilerine emredilmeyen bir takım şeyleri yaptılar. O halde her kim eliyle onlara karşı savaşırsa mümindir. Her kim de diliyle onlara karşı savaşırsa mümindir. Her kim de onlara karşı kalbiy-le savaşırsa mümindir. Her kim de böyle yapmazsa, hardal tanesi kadar imana sahip değildir."
12782. İmam Ali (a.s), hutbesini yarıda keserek, "Bizler için diriler arasındaki ölü-den bahset" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Her kim bir kötülüğü kalbi, dili ve eliyle inkar ederse iyiliğin tüm hasletlerini elde etmiş olur. Her kim de bir kötülüğü kalbi ve diliyle yasaklar, ama eliyle onu değiştirmeyi amaçla-mazsa iyi olan iki hasleti elde etmiş sayılır. Her kim de bir kötülüğü kal-biyle inkar eder, eli ve diliyle ona karışmazsa sadece iyi hasletlerden birine sahip olmuş olur. Her kim de kalbi, dili ve eliyle kötülüğe karışmazsa o da diriler arasında ölüdür."
12783. İmam Ali (a.s), konuşurken kendisine, "Diriler arasındaki ölü kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Evet, Allah Peygamberlerini müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiştir. O halde bir grubu onu tastik etmiş ve bir grubu ise yalanlamıştır. Yalanlayanlar, onaylayanlarla savaşa kalkıştılar. Allah onaylayan kimseleri galip kıldı. Bir müddet sonra Peygamberler ve-fat ettiler. Yerine geçenler ve sonraki nesiller arasında bazı kimseler, kö-tülüklere karşı, eli, dili ve kalbiyle itirazda bulundular. Bunlar güzel hasletlerin tümünü kendilerinde bir araya getirmişlerdi.
Diğer bazıları ise kötülükler karşısında dili ve kalbiyle itiraz ettiler, ama elleriyle ona karşı koymadılar. Bu da, bu grubun elde ettiği iki güzel haslettir. Daha üstün olan diğer hasleti ise kaybetmiş oldular. Bir grubu ise kalpleriyle kötülüğü inkar ettiler, ama elleri ve dilleriyle onlara karışmadılar. Onlar da üç hasletten iki değerli hasleti kaybettiler ve birini elde ettiler. Bazıları da ne dilleriyle, ne elleriyle ve ne de kalpleriyle kötülüğe itirazda bulundular. Bunlar diriler arasındaki ölüler gibidirler." 12784. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kötülüklere karşı kalbi, eli ve diliyle itiraz etmeyen bir kimse, diriler arasındaki ölü gibidir."
12785. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cihat hususunda mağlup olduğunuz ilk şey, ellerinizle cihat etmenizdir; sonra dillerinizle, daha sonra kalpleri-nizle. Kim kalbiyle iyiliği tanımaz ve kötülüğü reddetmezse ters çevrilir; üstü alt ve altı da üst olur." 12786. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mümine izzet olarak kötülüğü gö-rüpte kalbiyle inkar ettiğini Allah'ın bilmesi yeterlidir." bak. 2695. Bölüm, el-Cihad (1), 575. Bölüm
2700. Bölüm Kötülükten Sakındırmanın En Üstün Mertebesi
12787. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Elinle iyiliği emret ve kötülükten sakındır. Eğer yapamazsan (dilinle bu işi yap ve onu da yapamazsan) kalbinle böyle yap. Aksi taktirde kendinden başkasını kınama."
12788. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey müminler! Her kim bir zulmün işlendiğini veya bir kötülüğe davet edildiğini görür de kalbiyle reddederse, salim kalır ve günahtan korunmuş olur; kim de diliyle reddederse, müka-fatlanmış olur ve ilkinden daha üstün sayılır; her kim de Allah'ın kelimesi yücelsin ve zalimlerin kelimesi alçalsın diye kılıcıyla reddederse, hidayet yoluna ermiş, Allah yolunda kıyam etmiş ve kalbini yakin nuruyla aydın-latmış olur."
12789. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah dili açık ve eli kapalı kılma-mıştır. Aksine ikisini birlikte açık ve ikisini birlikte kapalı kılmıştır." 12790. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münkeri elinle ve dilinle ortadan kaldır. Münkeri yapanlardan tüm çabanla sakın ve uzaklaş." 12791. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kılıç yarıcı ve din ise bir araya getiricidir. Din iyiliği emreder, kılıç ise kötülükten alıkoyar."
12792. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın, "İnsanlardan bazısı Allah'ın hoş-nutluğunu elde etmek için canlarını feda ederler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu ayetten maksat, iyiliği emretmek ve kötülükten sakın-dırmak yolunda öldürülen kimsedir."
12793. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalplerinizle inkar ediniz, dilleri-nizle itirazda bulununuz ve onu alınlarına vurunuz. Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayınız. Eğer öğüt alırlar ve hak yola dö-nerlerse, onlara karışmayınız. "Ceza sadece insanlara zulmeden,
hak-sız yere insanlara isyankarlıkta bulunan kimse içindir. Bunlar için elem verici bir azap vardır." Böyle bir durumda, Allah'ın emrine dö-nünceye ve itaatine koyuluncaya kadar amelen onlarla cihad edin, kalple-rinizle onları düşman bilin. Kudret elde etme, malı zulümle alma, zafer gururuyla zulme bulaşma niyetinde olmayın." Bak. Es-Silah, 1850. Bölüm 2701. Bölüm Kötülükten Sakındırmanın Gerekleri
12794. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer namaz bile mal ve canlarıyla ilgili işlerine zarar verecek olsaydı, onu bir kenara iterlerdi. Nitekim onlar en üstün ve değerli farzları dahi bir kenara itmişlerdir." 12795. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizleri iki sarhoşluk kaplamıştır. Hayata aşık olma sarhoşluğu ve cehalet sevgisi sarhoşluğu. Böyle bir du-rumda ise iyiliği emretmiyor ve kötülükten sakındırmıyorsunuz." Bak. El-Ummet, 126. Bölüm 2702. Bölüm Kötülükten Sakındırmak ve İnsanlardan Korkmak
Kur'an: "İnsanlar onlara: " Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir" dediler." 12796. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sakın sizden biri Allah'ın bir emri ortada olur konuşması gerekirken susarak kendisini küçük kılmasın. Zira (kıyamet günü), "Allah'ım! Ben insanlardan korktum" diyemez. Çünkü Allah ona şöyle cevap verir: "Senin benden korkman gerekirdi."
12797. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden hiçbirisi kendisini küçült-memelidir." Kendisine, "Ey Allah'ın Resulü! Nasıl bizden birisi kendisini küçültür?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Şöyle ki, bir yerde kendisini konuşmakla görevli bilir, ama hiçbir şey demez. Aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ona şöyle buyurur:
"Falan veya filan iş hususunda konuş-mana engel olan şey nedir?" Şöyle arzeder: "İnsanlardan korku." Allah şöyle buyurur: "Doğru olan benden korkmandı." 12798. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinin ilmi olduğu halde insanların korkusundan onu gizlediğini duymayayım."
12799. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin zalim birine, "Sen za-limsin" demesinden korktuğunu gördüğünde şüphesiz (bil ki Allah tara-fından) kendi hallerine terkedilmişleridir." 12800. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hiç bir zaman insanlardan kork-mak, sizden birinin bir hakkı gördüğü veya duyduğu zaman onu dile ge-tirmesine engel olmamalıdır."
12801. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bilin ki insanlardan korkmak siz-den birinin hakkı görüp dile getirmesine engel olmamalıdır. (Zira hakkı ifade etmek ) ne bir eceli yakınlaştırır ne de rızkı uzaklaştırır." bak. 2690. Bölüm; et-Tebliğ, 392. Bölüm
2703. Bölüm Günahkarlarla Karşılaşınca Yapılması Gerekenler
Kur'an: "Ayetlerimiz hakkında çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unuttu-rursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle berâber oturma." 12802. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) bizlere günah-karlara karşı asık bir surat takınmamızı emretmiştir."
12803. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Günahkarlardan nefret ederek Al-lah-u Teala'ya yakınlaşınız ve bu şahıslara karşı asık suratlı davranınız. Onlara gazaplanarak Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye çalışınız ve on-lardan uzaklaşarak Allah'a yakınlaşınız." 12804. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kötülükten sakındırmanın en düşük mertebesi günahkaralara karşı asık suratlı davranmaktır."
12805. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi amel günahkarlara karşı asık suratlı davranmaktır." 12806. İmam Sadık (a.s) Allah-u Tela'nın, "İşledikleri bir günahtan birbir-lerini sakındırmıyorlardı" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar gü-nahkarların yaptıklarını yapmıyorlardı ve onların toplantılarına da katılmı-yorlardı ama onlarla karşılaştıklarında yüzlerine gülüyorlardı ve onlara sı-cak davranıyorlardı."
12807. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah Eyyub'a (a.s) şöyle buyurmuştur: "Seni hangi hatan dolayısıyla bu belaya duçar kıldığımı biliyor musun?" O, "Ey Rabbim! Hayır bilmiyorum" diye arzet-ti. Allah şöyle buyurdu. "Zira sen Firavun'un yanına gittin ve onunla iki kelime yumuşak konuştun."
12808. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah Eyyub'a şöyle vahyetmiştir: "Seni hangi suçundan dolayı bu belaya düçar kıldığımı biliyor musun?" O, "Hayır" diye arzedince Allah şöyle buyurdu: "Sen Firavun'un yanına gidince ona karşı iki kelime yumuşak konuştun."
12809. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah iki meleği, bir şehri, halkının başına yıkmaları için gönderdi. O melekler şehre ula-şınca bir kimsenin dua ve yakarış halinde olduğunu gördüler... Onlardan biri Allah Tebarek ve Teala'nın katına geri döndü ve şöyle buyurdu: "Ey Rabbim! Ben o şehre ulaştım ve falan kulunun sana dua ettiğini ve derga-hına yakardığını gördüm." Allah şöyle buyurdu: "Sana emrettiğim şeyi ye-rine getir. O benim için yüzü gazaptan ötürü değişmemiş kimsedir."
12810. İmam Sadık (a.s) ashabından bir gruba şöyle buyurmuştur: "Ben günahsız olanlarınızı günahkarlarınız sebebiyle kınayabilirim. Sizlere içinizden biri-lerinin kötü şeyler yaptığı haber verilince ona itiraz etmediğiniz ondan uzaklaşmadığınız ve o kötü işinden el çekinceye kadar kendisine eziyet etmediğiniz halde nasıl böyle bir hakka sahip olmayayım? "
12811. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir şahsın kötü bir şey yaptığını haber alınca onun yanına gidin ve şöyle diyin: "Ey falan kimse! Ya bizden uzaklaş ya da bu kötü işten el çek." Eğer o kötü işten el çekmezse ondan uzaklaşın." 12812. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sefihlerinizin günahları alim olanlarınıza yüklenir...
neden sizden birinin kötü bir şeye insanlar nezdinde ayıplanmamıza ve eziyet görmemize sebep olan bir işe bulaştı-ğını işitince onun yanına gitmiyor ve onu kınayıp nasihatta bulunmuyor-sunuz? Ona karşı açıkça ve korkmadan konuşmuyorsunuz?" Ben, (ravi) şöyle arzettim: "Eğer kabul etmez ve bizlere itat etmezse ne yapalım?" İmam şöyle buyurdu: "Bu taktirde ondan uzaklaşın ve onunla oturmaktan sakının." bak. el-Mudahene, 1275. Bölüm; el-Gazeb, 3080. Bölüm
2704. Bölüm Kötülüğü Emretmek Ve İyilikten Sakındırmak
Kur'an: "Münafık erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü em-reder, iyilikten sakındırırlar..." 12813. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kötülüğü emreden ve iyilikten sa-kındıran kimseye eyvahlar olsun." 12814. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kadınlarınızın bozulduğu, gençle-rinizin fasık olduğu, iyilikleri emretmediğiniz ve kötülüklerden sakındır-madığınız zaman haliniz ne olacak? ... İyiliği kötü ve kötülüğü de iyi bildi-ğiniz zaman haliniz ne olacak?"
12815. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fes'am kabilisenidne biri Allah Resulünün (s.a.a) huzuruna vardı ve şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Bana aziz ve celil olan Allah indinde en çok buğzedilen amelin ne oldu-ğunu haber ver." Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'a şirk koşmaktır." O şöyle arzetti: "Ondan sonra hangisidir? " Peygamber şöyle buyurdu: "Ak-rabalık bağını koparmaktır." O şahıs: "Sonra hangisidir? " deyince Pey-gamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "İnsanlara kötülüğü emretmek ve onları iyi-liklerden sakındırmaktır."
12816. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cahil yaşayanları ve sapık yol üzere ölenleri Allah'a şikayet ederim... Onlar nezdinde iyilikten daha kötü ve kötülükten daha iyi bir şey düşünülmez." 12817. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Benden sonra öyle bir zaman gele-cek ki, o zamanda haktan daha gizli, batıldan daha aşikar bir şey olmaya-cak... Ülkelerde maruftan daha münker ve münkerden daha maruf şey olmayacaktır."
350. Konu
el-İzzet İzzet
bak. 170. konu, ez-Zillet; el-Hak, 887. bölüm 2705. Bölüm İzzetin Tümüyle Kendisinin Olduğu Kimse
Kur'an: "İzzet isteyen kimse bilsin ki, izzet, bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir. Kötülük yapmakta düzen kuranlara, onlara, çetin azâb vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar." "Küfredenlerin sözleri seni üzmesin, çünkü bütün izzet Al-lah'ındır. O, işitir ve bilir."
"Münafıklara, kendilerine elem verici bir azâb olduğunu müjde-le. Onlar, iman edenleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler; onların tarafında bir izzet mi arıyorlar? Doğrusu izzet bütünüyle Allah'ın-dır." 12818. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kudret altında olan her aziz gerçek-te zelildir." 12819. Resulullah (s.a.a) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ey yardımcısı olmayan Rab! Ey zilleti olmayan aziz! Ve Ey fakirliği olmayan zengin! "
12820. İmam Hüseyin (a.s) Arefe duasında şöyle buyurmuştur: "Ey yüceliği ve ul-viliği kendisine özgü kılan ve dostları, kendisinin izzetiyle izzet bulan kimse! Ey padişahların kendisi karşısında zillet boyunduruğunu boyunla-rına geçirdikleri ve saldırısından korktukları kimse! " bak. el-Ma'rifet (3), 2663. Bölüm
2706.Bölüm İzzet ve Zilleti Elinde Bulunduran Kimse
Kur'an: "De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verir-sin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil kılarsın; hayır elindedir. Doğrusu sen, her şeye kadirsin." 12821. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "De ki: "Ey mülkün maliki olan Allah'ım!" ayetine istinaten Allah'ın Ümeyyeoğulları'na mülk ve saltanat verdiği sorulunca şöyle buyurmuştur: "Bu senin bildiğin gibi değildir. Aziz ve celil olan Allah mülk ve hükümeti bizlere vermiştir. Ama Ümeyyoğulları onu zorla almışlardır. Bu tıpkı elbisesi olan birinden başkasının zorla o elbise-yi almasına benzer. Bu elbise onu (zorla) alan kimsenin malı değildir." bak. el-Ma'rifet (3), 2657. Bölüm
2707. Bölüm İzzet Allah'a, Resulüne ve Müminlere Mahsustur
Kur'an: "Eğer bu savaştan Medine'ye dönersek, izzetli kimseler zelilleri andolsun ki, oradan çıkaracaktır" diyorlardı. Oysa, izzet Allah'ın, Resulü'nün ve müminlerindir, ama münafıklar bu gerçeği bilmez-ler." 12822. İmam Hasan'a (a.s), "Sende bir azamet vardır" denilince şöyle buyurmuştur: "Hayır, bende izzet vardır." Allah-u Teeala şöylebuyurmuştur: "İzzet Al-lah'a Resulü'ne ve müminlere aittir."
12823. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah tüm işlerin yetkisini mümine vermiştir ama ona zelil olma yetkisini vermemiştir. Allah-u Teala'nın şöyle buyurduğunu işitmedin mi: "İzzet Allah'ın..." O halde mümin azizdir ve zelil değildir. Mümin dağdan daha güçlüdür. Zira dağ kazma darbeleriyle azalır ama hiçbir vesile müminin dinini eksiltemez." 12824. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala Mümine üç haslet bağışlamıştır: Dünya ve ahirette izzet, dünya ve ahirette kurtuluş ve zalimlerin göğsünde (mümine ait) bir heybet."
2708. Bölüm Allah'tan Başkasından İzzet Dilemek
Kur'an: "Onlar, iman edenleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler; onların tarafında bir izzet mi arıyorlar? Doğrusu izzet bütünüyle Allah'ın-dır." 12825. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim izzeti Allah'tan başkasında ararsa o izzet kendisini helak eder." 12826. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başkasıyla izzet bulan ze-lildir." 12827. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki Allah karşısında zelil olmayan kimseye izzet yoktur ve Allah karşısında mütevazi olmayan kimseye yüce-lik yoktur."
12828. İmam Ali (a.s) şeytanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Gurur onu baştan çıkardı. Şekavete mağlub düştü. Ateşten yaratılmış olmakla böbür-lendi. Topraktan yaratılmayı küçümsedi." 12829. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Sizi terk edecek olan bu dünyayı her ne kadar terk etmeyi istemeniz de terk etmenizi tav-siye ederim... O halde dünyanın yüceliği ve övüncü hususunda yarışma-yın... . Zira izzeti de övüncü de bir gün biter." 12830. İmam Ali (a.s) dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Hali de-ğişken, zemini kaygan, izzeti zillet, ciddiyeti şaka, yüksekliği alçaklıktır."
2709. Bölüm İzzetin Anlamı
12831. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzet hakla karşılaştığın zaman onun karşısında boyun eğmen ve alçak gönüllü olmandır." 12832. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzet intikama erişmektedir (insan intikam alabilecek bir duruma erişince onun izzeti ve galebesi için yeterli-dir. İntikam almasına gerek yoktur. )"
12833. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Doğruluk izzettir, cehalet ise zil-let." 12834. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müminin şerafeti gece namazı kılmasındadır. İzzeti ise insanlara eziyet etmemesinde." 12835. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müminin güzel ahlakı tevazudandır. İzzeti ise dedikodu ve lakırdıları terketmesinde." 12836. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hilimden (yumuşak huyluluktan) daha yüce bir izzet yoktur." 12837. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hilim gibi bir izzet yoktur." 12838. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "(ilahi) Emir sahiplerine itaat etmek izzetin kemalidir." bak. 271, 2712. Bölümler
2710. Bölüm İzzetin Sebepleri (1) Münezzeh Olan Allah'a İtaat Etmek 12839. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah-u Teala her gün şöyle buyurmaktadır: "Ben sizin aziz Rabbinizim! O halde her kim iki dünya izzetini isterse (dünya ve ahiretteki) azize itaat etsin." 12840. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim aşireti olmaksızın izzetli, malı olmaksızın zengin ve saltanatı olmaksızın heybetli olmak isterse Al-lah'a günah zilletinden, itaat izzetine geçmelidir."
12841. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim mal ve serveti olmaksızın zengin, aşireti olmaksızın izzetli olmayı, kudreti olmaksızın itaat edilme-sini istiyorsa o halde Allah'a günah zilletinden itaat izzetine çıkmalıdır. Bu taktirde bütün bunların hepsini elde eder." 12842. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimi Allah, günahların zille-tinden takva izzetine çıkarırsa onu malı olmaksızın zengin, aşireti olmak-sızın aziz kılar ve hiç bir insan olmaksızın onu yalnızlıktan kurtarır." 12843. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzeti talep ettiğin taktirde onu (Al-lah'a) itaat ile talep et."
12844. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala Davud'a (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Ey Davud! Ben izzeti kendime itaatte karar kıldım. Ama insanlar onu sultana itaatte arıyorlar ve bu yüzden de onu elde edemiyor-lar." 12845. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir izzet (Allah'a) itaat gibi değildir." 12846. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanların en azizi olmak istiyorsa aziz ve celil olan Allah'tan sakınmalıdır." 12847. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Takvadan daha aziz bir yücelik ve keramet yoktur."
12848. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Takvadan daha aziz bir izzet yok-tur." 12849. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Sizlere Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum... Hakikatlerine sıkıca yapışın ki sizi mutluluk diyarlarına, genişlik yurtlarına, sığınak kalelerine, izzet ve şeref evlerine götürsün" 12850. Resulullah (s.a.a) Ebu Umame'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Allah'ın işini aziz bil ki Allah da seni aziz kılsın." 12851. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hak karşısında zelil olmak, izzete, batıl vesilesiyle aziz olmaktan daha yakındır."
12852. İmam Ali (a.s) bir münacatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Senin kulun oluşum benim için izzet olarak yeter ve senin benim Rabbim oluşun bana iftihar olarak yeter." 12853. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kendisini Allah'a itaatle hor ve zelil kılan kimse, Allah'a isyanla izzete ulaşan kimseden daha izzetlidir." bak. 323. Konu, et-Taat
2711. Bölüm İzzetin Sebepleri (2) İnsanlardan Bir Şey Beklememek 12854. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzet ehlinin insanlardan ümidini kestiği bir eve ulaşıncaya kadar sürekli olarak kararsızlık ve ıstırap içinde kalır ve (o eve ulaşınca) oraya yerleşir." 12855. Lokman (a.s) oğluna yaptığı öğüdünde şöyle buyurmuştur: "Eğer dünya izzetini elde etmek istiyorsan insanların elinde olan şeylerden ümidini kes. Zira Peygamber ve sıddıklar (doğrular) tamahlarını kestikleri için o makamlara ulaştılar."
12856. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların elinde olanlara göz dikmemek müminin dininde izzetli olmasına sebep olur. Acaba Hatim'in şu sözünü duymadın mı? "İnsanların elinde olan şeyden ümidini kesmeyi kararlaştırırsan ve nefsin onunla aşina olursa onu müstağni ve tamahı ise fakirlik olarak bulursun." 12857. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzet (insanların elinde olan şeyden) ümidini kesmekledir." bak. el-Ye's, 4236. Bölüm
2712. Bölüm İzzetin Sebepleri (3) İnsaf, Hakka Bağlılık, Af, Tevazu, Alçak Gönüllülük, İffet Tevekkül, Cesaret, Dili Korumak Öfkeyi Yenmek, Sabır, Kanaat... 12858. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki her kim insanlara karşı insafla davranırsa Allah onun izzetini artırır." 12859. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hakkı terkeden her aziz kimse zillete düşmüştür. Hakkı alan her zelil ise izzet elde etmiştir." 12860. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisine yapılan bir zulmü bağışlarsa Allah da ona karşılık dünya ve ahirette kendisini aziz kı-lar."
12861. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah şu üç şey sebebiyle sadece hayır ve iyiliği arttırır: "Tevazu, ki Allah tevazu sebebiyle insanın yüce makamını artırır. Alçak gönüllülük ki Allah bununla da sadece izzeti artı-rır ve iffet Allah bununla da sadece zenginliği arttırır." 12862. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İhtiyaçsızlık ve izzet, müminin kalbinde dönüp dolaşır ve içinde tevekkül olan bir yere ulaşınca oraya yerleşir." 12863. İmam Kazım (a.s), kendisine, "Bana tavsiyede bulun" diyen birisine şöyle bu-yurmuştur: "Dilini tut ki aziz olasın ve iplerinin dizginlerini insanların eline verme ki rezil olursun."
12864. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah şu üç şey sebebiyle, Müslü-man insanın sadece izzetini artırır: Kendisine zulmedeni bağışlama, ken-disinden esirgeyen bir kimseye bağışta bulunma ve kendisinden kopan bi-riyle birleşmek." 12865. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki üç şey hak-tır:
"Hiçbir servet, sadaka ve zekat vermekle eksilmez, birisine zulmedi-lince bunu telafi etme gücüne sahip olduğu halde sakınan kimseye (bu yaptığına) karşılık olarak, Allah izzet vermiştir. Yüzüne istek kapısını açan bir kul, kendi yüzüne fakirlik ve ihtiyaç kapısını da açmıştır." 12866. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Öfkesini yenen kulun, aziz ve celil olan Allah dünya ve ahirette izzetini artırır."
12867. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir musibet karşısında sabrederse, aziz ve celil olan Allah onun izzetini artırır ve onu Muham-med ve Ehl-i Beyti'yle (a.s) cennetine sokar." 12868. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kötülükten temizlenirse, izzet elde etmiş olur." 12869. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cesaret, iki izzetten biridir. (Savaş meydanlarından) kaçmak ise iki zilletten biridir."
12870. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim dünyanın nimetlerinden el çekerse, izzete erişir." 12871. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kanaat, izzet ile sonuçlanır." 12872. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kanaatkar bir ruha sahip olursa, darlıkta olduğu halde aziz olur ve her kim de doymazlık ruhuna sahip olursa, zengin olduğu halde zelil olur." 12873. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kanaatkar ol ki izzetli olasın."
12874. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah cihadı İslam'a izzet bağışlamak için farz kılmıştır." 12875. İmam Ali (a.s), Peygamber'in (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Daha sonra, ona ışığı sönmeyen bir nur, parıltısı tükenmez bir ışık olan Kitab'ı indirdi... O temeli yıkılmayan bir bina, hastalıkları iyileştirmeyece-ğinden korkulmayan bir şifa, yardımcılarının bozguna uğramayacağı bir izzet, taraftarlarının zillete düşmeyecekleri bir haktır... Allah, Kur'an'ı alimlerin susuzluğunu giderici ve anlayış, kavrayış sahibi kalplere bahar kıldı...Sağlam ve yüce bir sığınaktır. Dost edinene izzettir." 12876. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Araplar bugün her ne kadar azınlıkta olsalar da, İslam sayesinde çoğalmış, birlikleriyle de izzetli olmuşlardır."
2713. Bölüm Duada İzzet Talep Etmek
12877. Bir duada şöyle yeralmıştır: "Allah'ım! Beni kafirlerin göğsünde azamet-li, müminlerin gözünde yüce, kendim ve ailemin nezdinde ise küçük kıl." 12878. Hakeza bir duada şöyle yer almıştır: "Beni kendi gözümde zelil, insanla-rın gözünde ise büyük kıl." 12879. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), Mekarim'ul-Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: "Bana izzet bağışla. Beni kibre ve gurura mübtela kılma... Beni kendi gö-zümde aynı ölçüde küçük düşürmedikçe, insanlar nezdinde bir derece yü-celtme ve aynı ölçüde nezdimde batıni bir zillet taktir etmedikçe açıkça bir izzet vücuda getirme."
12880. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), Arefe günü duasında şöyle buyurmuştur: "Beni kendi nezdimde hor, yaratıklarının nezdinde ise aziz kıl. Beni seninle hal-vette küçük düşür. Kullarının arasında ise yüce kıl. Benden müstağni olandan beni de müstağni kıl ve sana olan ihtiyacımı ve fakirliğimi ar-tır." bak. 280. Konu, eş-Şuhret
2714. Bölüm İzzetin Beka Sebebi
12881. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzetin bekasını tamahı öldürmek-le talep et." 12882. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yalnızlıkla izzetin bekasına yönel." 12883. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan uzak durmak ve yal-nızlık, onlarla dost olmaktan daha çok izzet ve saygınlığını artırır."
Bak 17. konu, el-Ülfet; 26. konu, el-Üns; 152. el-Humul 280. konu, eş-Şohret; 354. konu, el-İşret; el-Kitman, 3455. bölüm 2715. Bölüm Uzletin Fazileti
Kur'an: "Onlara: "Siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından ayrıl-dınız. Bunun için mağaraya girin ki, Rabbiniz size rahmetini yay-sın ve size işinizde kolaylık göstersin" denildi." "Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla bırakıp çekilir, Rabbime yalvarırım. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı uma-rım." İbrahim onları Allah'tan başka taptıklarıyla baş başa bırakıp çekilince ona İshak ve Yakup'u bahşettik ve her birini peygamber yaptık." bak. Ankebut, 26, Saffat, 99
12884. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Uzlet ibadettir." 12885. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Uzlet zeki insanların en üstün hasle-tidir." 12886. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünyaya tapanlardan uzak durmak salahın bütünüdür." 12887. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ulaşmak insanlardan kop-makladır."
12888. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yalnızlık, ibadet edenlerin rahatlığı-dır." 12889. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan uzak duran kimse Mü-nezzeh olan Allah ile ünsiyet edinir."
2716. Bölüm Uzlet ve akıl
12890. Hz. Lokman (a.s) yalnız başına otururdu. Efendisi yanından geçer ve ona şöyle derdi: "Ey Lokman! Sen sürekli yalnız kalıyorsun. İnsanların içine git ve onlarla ünsiyet edin." Lokman şöyle derdi: Uzun süre yalnız kalmak düşünceyi daha kavrayışlı kılar ve uzun düşünce ise cennetin kılavuzudur."
12891. İmam Kazım (a.s) Hişam bin Hakem'e şöyle buyurmuştur: "Yalnızlık hu-susunda sabretmek aklın gücünün nişanesidir. Her kim ilahi marifetten nasiplenirse dünya ehlinden ve dünyayı talep edenlerden uzaklaşır ve Al-lah nezdinde olan şeylere yönelir. Allah onun halvetindeki ünsiyet edindi-ği kimse, yalnızlık arkadaşı, ihtiyaçları hususunda onu müstağni kılan. Hiçbir aşireti olmaksızın ona izzet vereni olur."
12892. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ibadet için halvet etmek çok faydalı bir hazinedir." 12893. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Akikte halvet edinmişsin ve yalnızlığa doğru koşmuşsun" diye söylenince şöyle buyurmuştur: "Eğer yalnızlığın tadını almıl ol-saydın kendinden de kaçardın" İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Kulun yalnızlıktan elde ettiği en az fayda insanlarla iyi geçinme derdin-den kurtulmasıdır."
2717.Bölüm Uzlet ve Selamet
12894. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara fazla karışan kimse salim kalamaz." 12895. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Uzlete çekilmek salih insanların ade-tidir." 12896. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer evinden dışarı çıkmamaya gücün yetiyorsa bu işi yap. Zira dışarı çıkınca gıybet etmemen, yalan söy-lememen, kıskançlık göstermemen, riyakarlık etmemen, uzlaşmaman ve dalkavukluk etmemen gerekir." 12897. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Uzlet salim kalmaya sebep olur."
12898. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Salim kalmak yalnızlıktadır." 12899. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dininin selameti insanlardan kenara çekilmektedir." 12900. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim uzlete çekilirse sakınması salim kalır." 12901. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanlardan uzlete çekilirse onların kötülüklerinden salim kalır." 12902. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sürekli yalnız kalmak insanlara ka-rışmaktan daha çok selamet getirir."
2718. Bölüm Allah'ın Tanınmamış Dostlarının Fazileti
12903. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah şöyle buyur-muştur: "Benim nezdimde dostlarımdan en çok gıpta edilmesi gereken kimse yükü hafif ve değeri yüce kimsedir. Gizlilikte Rabbine güzel kulluk eder ve insanlar arasında da tanınmaz. Rızkı yetecek kadar tayin edilmiş-tir. Ve ona sabreder. Ölünce mirası az olur ve ona ağlayanlar çok azdır."
12904. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın dostlarından en çok gıpta edilmesi gereken kimse malı ve serveti az olan ve namazdan na-sibi bulunan kuldur. O Rabbine güzel kulluk eder, gizlide ona ibadet eder, insanlar arasında tanınmaz ve parmakla gösterilmeyen (tanınmayan) bir kişidir."
12905. Allah-u Teala Musa ile yaptığı münacatında şöyle buyurmuştur: "Elbisen eski ama kalbin yeni olsun ki insanlar arasında adın sanın olmasın, gök ehli arasında tanınasın." 12906. İmam Ali (a.s) müminlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Eğer topluluk arasında olurlarsa tanınmazlar. Eğer gözden uzak olurlarsa hiç kimse onları aramaz. Eğer hasta olurlarsa kimse onları ziyaret etmez."
12907. Ashaptan birini Allah Resulü'nün (s.a.a) kabrinin kenarında ağlarken gördüler ve ona şöyle dediler: "Neden ağlıyorsun?" O şöyle dedi: "Allah Resulü'nün şöyle buyurduğunu işittim: "Riyanın azı da şirktir. Allah, gözden uzak olduklarında kimsenin aramadığı, topluluk arasında olduklarında kimsenin tanımadığı, kalpleri hidayet meşaleleri olan ve adı sanı olmayan takva sahiplerini sever."
2719. Bölüm Uzlete Sebep Olan Şey
12908. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan uzak durmak onları tanıma miktarıncadır." 12909. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların arasına karış ki onları imtihan edesin. İmtihan edince de onlara düşman kesilirsin." 12910. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa yalnızlığı se-çer Her kim de insanları tanırsa uzlete çekilir."
12911. İmam Sadık (a.s) kendisine neden uzlet ettiği sorulunca şöyle buyurmuştur: "Zaman bozulmuş, kardeşler değişmiş. Dolayısıyla da kalp huzurunu yal-nızlıkta buldum." 12912. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanları denerse uzleti ter-cih eder."
2720. Bölüm Uzlete Çekilmemesi Gereken Kimse
12913. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara karışan ve onların eziye-tine sabreden mümin, insanlara karışmayan ve onların eziyetine tahammül etmeyen müminden daha üstündür." 12914. Resulullah (s.a.a) dağa ibadet etmek için gitmek isteyen birine şöyle buyurmuş-tur: "Sizden birisinin İslam dünyasının bir köşesinde kendisine hoş olma-yan bir şeye tahammül etmesi kırk yıl halvet ve yalnızlıkta ibadet etme-sinden daha hayırlıdır." 252. Konu
Kur'an: "Andolsun ki daha önce Adem'e ahd vermiştik, fakat unuttu; onu azimli bulmadık." "Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; küfredenler için acele etme; onlar, kendilerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendikle-rini sanırlar. Bu bir bildiridir; yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir? "
12915. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fakat münezzeh olan Allah, elçileri-ni iradelerinde güç sahibi kıldı, görenlere karşı onların hallerini zayıf gös-terdi." 12916. İmam Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Emrinle kıyam etti, hoşnutluğunu elde etmek için geniş çapta çalıştı, bu hususta ilerlemekten geri kalmadı. Azminde bir gevşeme olmadı."
12917. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Dalgınlık körlüğü, ciddiyetlerinin kararlılığını aşmamıştır. Nefsani isteklerinin kur-nazlığı, himmetlerine etki etmez. "
12918. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s), "Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve doğrularla birlikte olun" ayetini okuduğu zaman şöyle buyurdu: "Allahım! Beni bu davetin en yüce makamına yücelt ve bana, azim ve irade bağışında bulunarak yardımcı ol." 12919. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalbinin gevşeklik hastalığını, güçlü irade ile ve basiret gözünün gaflet uykusunu, uyanıklıkla tedavi et."
12920. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Lezzetlere dalmakla, yüceliklere ula-şılmaz. Uyku, günün nice güçlü iradesini bozar ve karanlıklar, nice yüce himmetleri yok eder." 12921. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin iradesi kötü olursa oku kendisine döner."
12922. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Doğruluğu senin için belli olmayan bir iş konusunda karar verme." 12923. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İrade ve kararın kökü uzak görüşlü-lük, meyvesi ise zaferdir." 12924. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İrade ile gevşekliğe karşı savaşın."
12925. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Azim, düşünce miktarıncadır." 12926. İmam Sadık (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ve bildim ki sana yol-culuk edenin en üstün azığı sağlam bir irade ve niyetin ihlaslı olmasıdır." 12927. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamd, İslam'ı şeriat kılan, uyanlara dinini kolaylaştıran, karşı duranlara erkanını üstün ve güçlü kılan, Ona sa-rılanlara emniyet, doğru yolu arayana ayet, azmedene basirettir."
12928. İmam Ali (a.s) şeytandan sakındırmak hususunda şöyle buyurmuştur: "Ona karşı hışmınızı/gazabınızı bileyin ve ona karşı ciddiyetli olun (onunla tüm ilişkilerinizi kesin. )... Atlılarını üzerinize sürmüş, yayalarını yolunuza dikmiş, her yandan sizi avlamakta, ellerinizi kesmektedir. Hileyle koru-namazsınız, yeminle def edemezsiniz. Zillet içinde dar bir daireye kıstı-rılmışsınız"
12929. İmam Ali (a.s) Ademin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Sonra münez-zeh olan Allah-u Teala Adem'i, rahatça ve güzel bir şekilde yaşayabileceği bir diyara yerleştirdi. Çevresini güvenli kıldı. Adem'i İblis'e ve düş-manlığına karşı uyardı. Ama düşmanı, onu bulunduğu yerden ve iyilerle dostluğundan dolayı kıskandığı için aldattı. Böylece yakinini şekke, karar-lılığını gevşekliğe dönüştürdü."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ne kadar güzel olurdu, bu dosdoğru misaller ve şifa verici öğütler tertemiz gönüllere, işitip anlayan kulaklara, sabit görüşlere ve uzak görüşlü kalplere ulaşabilseydi!" 253. Konu
2722. Bölüm Musibet Gören Kimseyi Teselli Etmek (Başsağlığı Dilemek)
12930. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim musibet görmüş birisini teselli ederse onun sevabının benzerini elde eder." 12931. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim mümin kardeşini bir mu-sibetinden dolayı teselli ederse aziz ve celil olan Allah da kıyamet günü onu yeşil renkli ve mutluluk verici bir örtü ile örter."
12932. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim çocuğu ölmüş bir anneyi teselli ederse Allah da kendi Arş'ının gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı bir günde ona kendi Arş'ının gölgesinde yer verir." 12933. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Teselli etmek insana cenneti arma-ğan eder." 12934. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Teselli vermek için musibet sahi-binin seni görmesi yeter."
2722. Bölüm Musibet Görmüş Birine Teselli Vermede Söylenen Şey
12935. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle teselli ve-rirdi "Allah mükafatınızı versin sizi rahmetine mazhar kılsın." Birini tebrik ettiği zaman da şöyle buyururdu: "Allah size bereket versin ve sizi mübarek kılsın." 12936. "Allah Resulü (s.a.a) vefat edince ashap etrafına toplandı ve ağla-maya başladı.
Hepsi oraya toplanmıştı. O anda sakalına ak düşmüş, iri ya-rı, güzel yüzlü birisi içeri girdi, cemiyeti yardı, öne vardı ve ağlamaya baş-ladı. Daha sonra Allah Resulü'nün (s.a.a) ashabına dönerek şöyle dedi. "Allah'ın her yasta bir tesellisi vardır ve Allah her kaybedilen şeye bir kar-şılık verir. Giden her şey için bir halef tayin eder.
O halde Allah'a yönelin ve O'na meyledin. Allah bela esnasında size (sabredip etmediğinize) ba-kar. O halde dikkatli olun, gerçek musibet görmüş kimse bir sevabı olma-yan kimsedir." Daha sonra o şahıs ayrılıp gitti. Ashap birbirlerine şöyle sordular: "Bu şahsı tanıyor musunuz?" Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Bu Allah Resulü'nün kardeşi Hızır (a.s) idi."
12937. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müslüman Müslümana zimmi olan yakınlarının birinin ölümünde sürekli onun huzurunda istirca (inna lillah ve inna ileyhi raciun) demeli, ölümü ve ölümden sonrasını hatırlat-malı ve benzer şeyler söylemelidir." 12938. İmam Sadık (a.s) musibet gören bir gruba teselli vererek şöyle buyurmuştur: "Allah size güç versin, sabır ihsan buyursun, ölünüze de rahmet etsin."
2724. Bölüm Musibet Gören Kimseyi Kutlamak Ona Başsağlığı Dile-mekten Daha Evladır
12939. İmam Rıza (a.s) Hasan bin Sehl'e başsağlığı dileyerek şöyle buyurmuştur: "Ahiret sevabı için tebrik etmek dünya yası için teselli vermekten daha evladır." 12940. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Karşısında sana sabır nimeti veri-len ve onun sebebiyle aziz ve celil olan Allah'ın sevabına hak kazandığın musibeti musibet saymaman gerekir. Gerçek musibet, musibet gören kimsenin sabretmemesi sebebiyle ecir ve sevabından mahrum kaldığı mu-sibettir."
12941. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalbini, iyi bir arkadaş veya şük-reden bir evlat gibi kıl. Amelini, kendisine tabi olup itaat ettiğin baba kıl. Nefsini kendisiyle savaştığın bir düşman, mal ve varlığını ise geri döndü-receğin bir emanet kıl." 12942. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsini senden ayrılmadan önce kendisine zarar verebilecek şeylerden sakındır. Rızkını aramak için çaba-ladığın gibi nefsini de (şehvet esaretinden ve cehennem ateşlinden) kur-tarmak için çalış. Zira ki senin canın amellerinin rehinidir."
12943. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendi nefsini (yükünü) kendin yüklen. Eğer böyle yapmazsan başkası seni (yükünü) asla yüklenmez." 12944. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendinden kendin için faydalan ve hastalıktan önce sağlıktan, fakirlikten önce zenginlikten ve ölümden önce hayattan nasiplenmeye çaba göster." bak. En-Nefs, 3921. Bölüm; 111. Konu, el-Hesab
7
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2726.Bölüm İnsanlarla Muaşerette Bulunmanın Adabı
Kur'an: "İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla gü-zel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz. Sizler zaten döneksiniz."
"Allah'a ibadet edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip daima övünenleri el-bette sevmez."
12945. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla; öldüğünüzde size ağlaya-cakları, yaşadığınızda ise sizi özleyecekleri bir şekilde geçinin."
12946. İmam Ali (a.s) ölüm döşeğinde çocuklarına yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Evlatlarım! İnsanlarla öyle bir muaşerette bulunun ki sizleri görmedikleri taktirde görmeyi arzulasınlar ve öldüğünüzde sizler için ağlasınlar." 12947. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların işlerinin düzelmesi bir-birleriyle, üçte ikisi zekilik ve üçte biri ise görmezlikten gelmek olan bir ölçüde yaşamaları ve muaşerette bulunmalarıyla mümkündür."
12948. Hz. Lokman (a.s) oğluna öğüt verirken şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağı-zım! İnsanlara karşı yırtıcı ve düşman olma ki onlar da sana düşman olur-lar. Onları küçük görme ki onlar da seni küçük görürler. Tatlı olma ki se-ni yerler. Acı olma ki seni uzağa atarlar. (Şu şekilde de rivayet edilmiş-tir: "Tatlı olma ki yutulursun acı olma ki uzağa atılırsın.")
12949. İmam Ali (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "İnsanlara ihtiyaç ve onlardan müstağni olmak kalbinde bir arada olmalıdır. Onlara olan ihtiyacın yumu-şak konuşman ve güler yüzlülükte, onlardan müstağni oluşun ise hürme-tini korumadan ve izzetinin baki kalmasında olmalıdır." 12950. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim saygı gösterirse sen de ona saygı göster. Her kim seni hor sayarsa kendini ondan münezzeh ve yüce tut."
12951. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biriyle muaşerette bulunurken ona karşı elinin daha üstün olmasına (cömert davranmaya) güç yetirebilirsen öyle yap." 12952. İmam Kazım (a.s) Hişam'a yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Onlardan her biriyle muaşerette, elinin onlardan üstün olmasına (cömert davranmaya) güç yetirebilirsen öyle yap." 12953. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sana rağbet edene rağbet göster-memen, nasibin noksanlığıdır; sana rağbet etmeyene rağbet etmen ise nefsin zilletidir."
2727. Bölüm İnsanın Ailesine Karşı Muaşeret Adabı
Kur'an: "Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız si-ze helal değildir. Apaçık hayasızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın. Onlarla gü-zellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sabredin, hoş-lanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir." "Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır."
"Ailesine namaz kılmalarını, zekât vermelerini emrederdi. Rab-binin katında hoşnutluğa ermişti." "Ey iman edenler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı an-maktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır." 12954. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben, bu kölemin ve ailemin yap-tıkları karşısında her ne kadar Ebu Cehil karpuzundan acı da olsa sab-retmeye çalışıyorum. Zira her kim sabrederse sabrı vasıtasıyla,
gündüzleri oruç tutup geceleri ibadetle geçiren ve Muhammed'in (s.a.a) yanı başında kılıç sallayarak şehit olan kimsenin mertebesine ulaşır." 12955. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın evini ve ailesini idare et-mek için üç şey yapmaya her ne kadar tabiatına aykırı olsa da ihtiyacı var-dır: Güzel muaşerette bulunmaya, bir ölçüye kadar refahı sağlamaya ve namusuna düşkün olan bir gayrete (kıskançlığa.)"
12956. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz insan yumuşak huyluluk-la gündüzleri oruç tutan ve geceleri ibadetle geçiren kimsenin derecesine ulaşır. İnsan bazen, ailesinden başka hiç kimseye hükmetmediği halde hükümdar olarak yazılır." 12957. İmam Ali (a.s) oğlu Hasan'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Sa-kın ailen, senin sebebinle insanların en mutsuzu olmasın." 12958. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Kumeyl! Ailene gündüzleri güzel huy kazanma peşinde gitmelerini, geceleriyse uyuyanların ihtiyaçlarını gi-dermeleri için gayret göstermelerini emret." 12959. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eşin ve çocuklarınla çok meşgul ol-ma. Zira ehlin ve çocukların Allah'ın dostları iseler Allah onları zayi et-mez, yok eğer Allah'ın düşmanları iseler o halde neden Allah'ın düşman-larına üzülüyor ve çalışıyorsun? "
12960. İmam Ali (a.s), ashabına yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Peygamber (s.a.a) cennetle müjdelendikten sonra bile namaz kılmak hususunda ken-disini sıkıntıya sokuyordu. Allah'ın "Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et" emri gereğince Allah Resulü, ehline namazı emrediyor ve kendisi de ona devam ediyordu." bak. 559. Konu, el-Valid ve'l-Veled; 207. Konu, ez-Zevac
2728. Bölüm Avamla Muaşerette Bulunmanın Adabı
12961. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Avam tabakasından uzak durmak, en üstün mürüvvettir." 12962. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Avam tabakasıyla oturup kalkmak, adet ve ahlakı bozar." 12963. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Avam tabakasının dostluğu bulutlar gibi ayrılır ve bir serap gibi dağılır gider."
2729. Bölüm İnsanlarla Muaşerette Bulunmanın Ölçüsü
12964. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Başkaları ile ilişkilerinde kendine bir ölçü karar kıl ve kendin için istediğin şeyi başkaları için de iste ve kendin için istemediğin şeyi onlar için de isteme. Sana zulmedilmesini istemedi-ğin gibi sende hiç kimseye zulmetme. Sana iyilik edilmesini istediğin gibi sen de başkalarına iyilik et. Başkalarında çirkin gördüğün şeyi kendin için de çirkin gör, kendin için beğendiğin şeyleri onlar için de beğen." 12965. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendine nasıl davranılmasını se-viyorsan insanlara karşı da öyle davran."
2730. Bölüm İnsanlarla Nasıl Muaşeret Edilmesi Gerektiği
12966. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla dil ve bedenlerinizle mua-şerette bulunun; kalp ve amellerinizle onlardan ayrılın." 12967. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla ahlakları üzere muaşeret edin, ama amelde onlardan ayrılın." 12968. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla tanıdıkları şekilde muaşe-rette bulunun ve onları, sevmedikleri şeylerde kendi hallerine bırakın. Onların kendinize ve bizlere hamle etmelerine sebep olmayın. Şüphesiz işimiz zor ve müşküldür."
12969. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla ahlakınızla muaşerette bulunun ki zararlarından güvende olasınız ve amellerinde onlardan ayrı durun ki onlardan sayılmayasınız." 12970. İmam Ali (a.s), Şialarına şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla kuşlar arasındaki bal arısı gibi olun ki hiçbir kuş ona değer vermez. Oysa eğer bal arılarının içlerinde ne nimetlerin olduğunu bilselerdi onları hafife almazlardı. İnsan-lara dillerinizle ve bedenlerinizle karışın. Kalpleriniz ve amellerinizle on-lardan uzak durun."
12971. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dininize dikkat ediniz ve onu ta-kiyye ile gizlemeye çalışınız. Zira takiyyesi olmayan kimsenin imanı yok-tur. Sizler insanlar arasında, kuşlar arasındaki bal arıları gibisiniz. Eğer kuşlar bal arılarının içlerindekini bilecek olsalardı, onların hapsini yerlerdi ve onlardan hiçbir eser kalmazdı. Aynı şekilde eğer insanlar da sizlerin kalben biz Ehl-i Beyt'i sevdiğinizi bilecek olsalar, dilleriyle sizleri yerler, gizli ve açık bir çok uygunsuz şey isnat ederler." bak. 159. Konu, el-Mudarat; el-Kitman, 3455. Bölüm
2731. Bölüm Güzel Davranmaya Teşvik
12972. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Canını ve malını kardeşine feda et. Düşmanına karşı adalet ve insafla davran. İnsanların geneline ise ihsanını ve güler yüzlülüğünü bağışla." 12973. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arkadaşına nasihatini, tanıdığına yardımını ve tüm insanlara güler yüzlülüğünü bağışla."
12974. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münafığa karşı dilinle dostluk iz-harında bulun, mümine karşı halis bir dost ol. Eğer bir Yahudi seninle arkadaş olursa ona karşı güzel davran."
12975. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Seninle oturup kalkan kimseye karşı güzel davran ki Müslüman olasın." 12976. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dost ve arkadaşıyla güzel arkadaş-lık etmeyen, dostuna güzel dostlukta bulunmayan, kendisiyle yiyip içen kimseyi idare etmeyen ve kendisine güzel davranan kimseye güzel dav-ranmayan kimse bizden değildir." 12977. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara karşı güzel davranmak, aklın üçte biridir." 12978. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kardeşlerine karşı ihsanla davran ve günahlarını bağışlamakla ört." 12979. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sultana karşı ihtiyatla yaklaş. Dostla-rına karşı tevazu ve güler yüzlülükle davran, düşmanına karşı kendisine hüccetinin tamamlanacağı bir şekilde davran. (Böylece düşmanlığı husu-sunda hiçbir bahanesi ve özrü kalmasın)"
12980. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir gün Peygamber (s.a.a) Ay-şe'nin yanındayken bir şahıs yanına varmak için izin istedi. Allah Resulü (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "Ne de kötü akrabasın." Ayşe kalktı ve odaya gitti. Allah Resulü o şahsa girmesi için izin verdi. O şahıs içeri girince Al-lah Resulü (s.a.a)
ona karşı güzel yüz göstererek sohbet etmeye başladı. Sonunda sohbeti bitti ve o şahıs dışarı çıktı. Ayşe şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü! Bu şahıs hakkında o sözü söylediğin halde yine de ona karşı güleryüzlü mü davrandın?" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ın en kötü kullarından biri de kötü söz ve çirkin davranışı sebebiyle arkadaşlığından nefret edilen kimsedir." bak. Vesail'uş Şia, 8/401, 2. Bölüm
2732. Bölüm İnsanlarla Dost Olmaya Teşvik
12981. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla dost olmak, aklın yarı-sıdır." 12982. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'a imandan sonra insanlarla dost olmak, aklın başıdır." 12983. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendini dostluğa bağlı kıl ve insan-ların zahmetlerine tahammül yolunda kendini sabretmeye zorla." 12984. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla dostluk etmek, aklın başı-dır." 12985. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dostluk izharında bulunmakla mu-habbet bağları güçlenir." 12986. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice insan dostluk izharında bulun-duğu halde riyakardır."
12987. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel ahlakla dostluk kalıcı olur." 12988. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel davranmak dostluk bağını güçlendirir." 12989. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dostlar güzel muaşeret sebebiyle birbiriyle kaynaşırlar." 12990. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel davranmakla dostluk ilişkileri kurulur." bak. 89. Konu, el-Mehebbet (1),
2733. Bölüm Garip
12991. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice uzak, yakından daha yakındır ve nice yakın uzaktan daha uzaktır. Garip, dostu olmayan kişidir." 12992. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dostları kaybetmek gurbettir." 12993. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç şey olduğu taktirde gurbet ol-maz: Güzel edep, eziyet etmemek ve şekten uzak durmak." 12994. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mümin dünyada gariptir; dünya-nın zilletine tahammülsüzlük göstermez ve izzetini elde etmek için insan-larla yarışa girişmez."
2734. Bölüm Dostlukta Riayet Edilmesi Gereken Şey
12995. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dostunu itidal ölçüsünde sev. Zira bir gün düşmanın olabilir. Düşmanını da orta bir şekilde düşman bil, zira bir gün dostun olabilir." 12996. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Birini sevdiğinde dostluğunda aşırı gitme." 12997. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dostlarından biriyle ünsiyet edinince işlerinden ve sırlarından bir miktarını ondan koru ve kendin için ayır. Zira bir gün onları söylemekten dolayı pişman olabilirsin."
12998. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sakın dostunu, seninle dostluktan uzaklaşacağı bir şekilde kendinden uzak kılma. Ona dostluk bağından bir miktarını bırak ki ona dayanarak dostluğuna yeniden başlayabilesin." bak. el-Melame, 3594. Bölüm; el-Eh, 44. Bölüm
2735. Bölüm Muaşeret (Çeşitli)
12999. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanlara karşı sevmedikleri bir şekilde davranırsa, insanlar da onun hakkında bilmeden bir takım söz-ler söylerler." 13000. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalplerin bayındır olması, akıl sahipleriyle muaşeret etmektedir." 13001. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fazilet ehliyle muaşerette bulun ki, mutlu ve şerafetli olasın." 13002. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fazilet sahipleriyle muaşerette bu-lunmak, kalplerin hayatıdır." 13003. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İnsanın, kendisini aşikar kıldığı kimse hakkında yanlışlığa düşmesi kendisi için en tehlikeli şeydir"
13004. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gizli hasletleri muaşeret açığa çıka-rır." 13005. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla alay eden kimse onların gerçek dostluğunu ümit etmemelidir." 13006. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalplerinizin buğzettiği kimseden sakının." 13007. Adem (a.s) oğlu Şit'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Kalpleriniz bir şeyden nefret edince o şeyden uzak durun. Zira ben yemek için ağaca yaklaşınca kalbim bu işten kaçınıyordu. Eğer onu yemekten sakınsaydım, o başıma gelen belalar başıma gelmezdi." 13008. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim (konuşmakta olan) Müs-lüman kardeşinin sözlerine müdahalede bulunursa onun yüzünü tırmala-mış gibidir."
255. Konu
el-Aşura Aşura
2736. Bölüm Aşura
13009. İmam Sadık (a.s) kendisinden, "Peygamber'in (s.a.a) ve Fatıma'nın (a.s), Ali ve Hasan'ın (a.s) şahadet günlerinin değil de Aşura gününün musibet açısından günlerin en büyüğü sayılmasının sebebi sorulunca şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Hz. Hüseyin'in (a.s) günü musibet açısından bütün günlerden daha büyüktür. Bunun sebebi de Allah-u Teala nezdinde yaratıkların en yücesi olan ashabı Kisa'nın beş kişi oluşuydu... Hüseyin (a.s) öldürülünce artık ehli Kisa'dan halk için teselli olacak bir başkası kalmamıştı. Dolayısıyla Hüseyin'in (a.s) gitmesi hepsinin gitmesi mesabesindeydi. Aynı şekilde O'nun baki kalması da ehli Kisa'nın tümünün baki kalması mesabesindeydi."
13010. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin Aşura günü musibet, hüzün ve ağlama günü olursa aziz ve celil olan Allah kıyamet gününü onun sevineceği ve ferahlayacağı gün karar kılar." 13011. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ağlayanlar Hüseyin gibi biri için ağlamalıdırlar. Zira ona ağlamak büyük günahları temizler." İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Muharrem ayı gelince hiç kimse babamı (a.s) gülerken göremezdi. On gün geçinceye kadar onu hüzün ve gam sarardı. Onuncu gün onun yas, hüzün ve ağlama günüydü ve şöyle buyururdu: "Bugün Hüseyin'in (a.s) öldürüldüğü gündür."
13012. İmam Bakır (a.s) "Hüseyin'in (a.s) Aşura günü uzaktan veya yakından ziyaret hadisinde şöyle buyurmuştur: "Daha sonra Hüseyin (a.s) için ağlayıp sızlar, evinde onlara karşı takiyye etmediği kimselere de ağlamasını emreder... Hüseyin'in (a.s) mateminde birbirine başsağlığı dilerler." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Nasıl birbirimize başsağlığı dileyelim?
" İmam şöyle buyurdu: "Şöyle deyiniz: "Allah Hüseyin'den dolayı bize erişen bu musibet sebebiyle ecrimizi büyük kılsın. Bizi ve sizi Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inden, kanının velisi olan İmam Mehdi'nin (a.f) yanında intikam için kıyam eden kimselerden kılsın." 13013. Muhammed b. Muhammed Mufit şöyle diyor: "Hüseyin (a.s) Muharrem'in onuncu günü öldürüldü. İmam Sadık'tan (a.s) nakledildiği üzere bu günde lezzet verici şeylerden uzak durulmalı, yas ve matem merasimleri düzen-lenmeli ve güneşin zevaline kadar yemekten ve içmekten sakınılmalıdır. Ondan sonra da yas tutanların yediği şeyler yenmelidir."
2737. Bölüm Hüseyin'e (a.s) Ağlamanın Fazileti
13014. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Şebib! eğer bir şeye ağla-mak istiyorsan Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (a.s) için ağla. Zira bir koçu kestikleri gibi Hüseyin'in (a.s) başını kestiler ve onun ailesinden yeryü-zünde eşleri olmayan on sekiz kişiyi öldürdüler."
13015. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hüseyin'in (a.s) öldürülüşü için ağlayan her müminin göz yaşları yanaklarına dökülürse Allah bu sebeple onu cennet odalarına yerleştirir ve uzun bir müddet orada kalır." 13016. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü Allah'ın kendisini ke-rametine özgü kıldığı ve Hüseyin (a.s) ile Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin hürmetinin çiğnenmesi karşısında ağlayan gözler dışında bütün gözler ağlar ve hiç bir göz uyumaz."
13017. İmam Sadık (a.s) namazdan sonraki bir münacatında şöyle buyurmuştur: "Bizi kerametine özgü kılan ve bize şefaat vadeden kimse!... Beni, kardeş-lerimi ve babam Hüseyin b. Ali'nin (a.s) kabrini ziyaret edenleri bağışla... Ey Allah'ım! Düşmanlarımız bunların ziyarete gitmesini kınadılar ama bu kınamalar onları kalkmaktan ve bize doğru gelmekten alıkoymadı. O hal-de bu güneşten yanmış yüzleri, babam Ebi Abdillah'ın toprağına sürülen yanakları,
bizlere acıdığından dolayı yaş boşalan bu gözleri, musibetimizin gamında tahammülsüzlük gösteren ve yanan bu yürekleri, bizler için yapı-lan bu feryat ve figanları rahmetine mazhar kıl. Ey Allah'ım! Ben bu can-ları ve bedenleri sana ısmarlıyorum. Susuzluk günü, onları Kevser havu-zundan suvar." bak. Vesail'uş Şia, 10/391, 66. Bölüm
2738. Bölüm Hüseyin'in (a.s) Mateminde Şiir Okumak
13018. İmam Sadık (a.s) Cafer b. Affan Tai'ye şöyle buyurmuştur: "Hüseyin (a.s) hakkında güzel şiirler söylediğini işittim." O, "Evet" diye arzetti. Cafer, İmam Sadık (a.s) ve etrafındakiler için bir şiir okudu ve bu sebeple yüzü-ne ve sakalına gözyaşları döküldü." 13019. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Hüseyin (a.s) hakkında, bir beyitlik şiir okur, kendisi ağlar ve on kişiyi ağlatırsa ona ve o on kişiye cennet vardır." bak. Vesail'uş Şia, 10/464, 104. Bölüm
13020. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hicran, aşkın cezasıdır." 13021. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice aşk ağacı bir anlık bakıştan dikilmiştir." 13022. İmam Sadık (a.s) aşk hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kalpler Allah'ı hatırlamaktan boşalır. Neticede Allah onlara kendisinden başkalarının sevgisini tattırır."
2740. Bölüm Aşkın Sonu
13023. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir şeye aşık olursa o şey gözlerini körleştirir ve kalbini hasta eder. Artık sağlıksız bir gözle bakmakta ve iyi duymayan bir kulakla işitmektedir. Hevesle aklını çelmiş; dünya kalbini öldürmüştür." 13024. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer heva ve hevesine uyarsan seni kör ve sağır kılar. Dönüş yerini ve kıyamet gününü bozar." 13025. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Heva ve heves körlüğün or-tağıdır." bak. el-Heva, 4035. Bölüm; el-Mehebbet 653. Bölüm
2741. Bölüm İffetli Aşığın Sevabı
13026. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim aşık olur da iffetini korur ve bu hal üzere ölürse şehit olarak ölmüştür." 13027. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim aşık olur, aşkını gizler, iffetli davranır ve bu hal üzere ölürse şehittir." 13028. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim aşık olur, aşkını gizler if-fetli davranır ve sabrederse Allah onu bağışlar ve cennete koyar." 13029. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda şehid olan mücahidin ecri, gücü yettiği halde iffetten ayrılmayan kimseden daha büyük değil-dir." bak. 360. Konu, el-İffet
2742. Bölüm Allah Aşkı
13030. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah şöyle bu-yurmuştur: "Kuluma benimle meşgul olma haleti galip gelince lez-zet ve isteğini beni hatırlamada karar kılarım. İstek ve lezzetini beni hatırlamada karar kılınca da bana aşık olur ve ben de ona aşık olurum. Birbirimize de aşık olunca da benimle onun arasındaki perdeleri kaldırırım ve onu (cemal ve celalimi görmeyi) canına musalalt kılarım. Öyle ki insanlar unutkanlık ve hataya duçar olunca o asla hata ve unutkanlığa duçar olmaz." bak. Es-Selat (1), 2266. Bölüm, ez-Zikr, 1340. Bölüm; 90. Konu, el-Mehebbet (2), 435. el-Mukarrebun, 561, el-Velayet (2)
257. Konu
et-Taassub Taassub-Bağnazlık
Bihar, 73/281, 133. bölüm; el-Asabiyyet Kenz'ul-Ummal, 3/509; el-Asabiyyet Vesail'uş-Şia, 1/296, 57. bölüm; Tahrim-u Taassub Ala Gayr-I Hak
2743. Bölüm Taassup-Bağnazlık
Kur'an: "Küfredenlere, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Resulü'ne ve müminlere huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir." Bak. Meryem, 73, 81, Müminun, 33, 34, Şuara, 111, Zuhruf, 52, 53, Hucu-rat, 14
13031. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bağnazlık ederse veya kendisi için bağnazlık edilirse iman halkasını boynundan çıkarmış olur." Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "İslam halkasını boynundan çıkarmış olur." 13032. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kimin kalbinde hardal tanesi kadar taassup olursa kıyamet günü Allah onu cahiliye Araplarıyla haşre-der." 13033. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim taassup gösterirse aziz ve celil olan Allah, başına ateşten bir mendil sarar."
13034. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim asabiyete (bağnazlığa, yersiz tutuculuğa) davet ederse bizden değidldir. Asabiyet yolunda sava-şırsa bizden değildir; ve asabiyet üzere ölen kimse bizden değildir." 13035. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah altı gruba altı haslet sebebiyle azap eder: Arab'a (ırkçı ve cahili) asabiyet sebebiyle. Çiftçilere kibir sebe-biyle..." 13036. İmam Ali (a.s) Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Öf-keni yen, kendine sahip ol, kimseye el kaldırma, kötü söz söyleme."
2744. Bölüm Kınanmış Bağnazlık (Taassup)
13037. İmam Seccad (a.s) kendisine tasssup hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Sahibininin kendisi sebebiyle günahkar olduğu taassup; insanın kavminin kötülerini diğer kavimlerin iyilerinden daha hayırlı görmesidir. İnsanın kendi halkını ve kavmini sevmesi bağnazlık değildir. Kavmine zulüm üzere sadece bağnazlıktan dolayı yardım etmesidir." 13038. Resulullah (s.a.a) kendisine asabiyet (bağnazlık) hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Taassup, kabilene zulüm yolunda yardım etmendir."
2745. Bölüm Mutaassıp İnsanların İmamı
13039. İmam Ali (a.s) İblis'i kınayarak şöyle buyurmuştur: "Adem'e karşı yaratı-lışıyla övündü, onun aslına karşı asabiyet güttü. O asabiyet davasında aşı-rılığa gidenlerin önderi, büyüklenenlerin öncüsü, Allah'ın düşmanıdır. O asabiyetin temelini kurdu. Zorbalıkla Allah'la çekişmeye kalkıştı; izzet li-basına büründü, tevazu maskesini çıkardı." 13040. İmam Ali (a.s) hakeza İblis'i kınayarak şöyle buyurmuştur: "Gurur onu baştan çıkardı. Şekavete mağlub düştü. Ateşten yaratılmış olmakla böbür-lendi. Topraktan yaratılmayı küçümsedi."
13041. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Melekler İblis'in de kendilerinden olduğunu sanıyorlardı. Oysa Allah İblis'in onlardan olmadığını biliyordu. Dolayısıyla o asabiyet kibir ve gazap üzere içinde olan her şeyi dışarı dök-tü ve şöyle dedi: "Beni ateşten yarattın onu ise balçıktan."
2746. Bölüm Beğenilmiş Taassup
13042. İmam Ali (a.s) Kasıa hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Baktım da, cehalet hastalığına yakalanarak kendisini kandıracak bir sebebe yapışmayan; yahut sefihlerin aklına uyup da kendini bir delille bağnazlığa düşürmeyen sizden başka kimse bulamadım. Çünkü siz sebebi ve nedeni bilinmeyen bir şey hakkında bağnazlık gösteriyorsunuz. İblis de aslını delil göstererek bağnazlığa düştü. Adem'in yaratılışını kınayarak,
"Ben ateştenim, sen ise topraktansın" dedi. Ümmetlerin eşraf sınıfından olan zenginleri de elle-rindeki nimetler yüzünden bağnazlık gösterdiler, "Biz mal ve evlatlar ba-kımından çokluğuz, bize azab edilecek de değildir" dediler. Eğer bağnaz-lık gerekirse, güzel huylarda, övgüye layık amellerde ve iyi işlerde bağnaz-lık gösterin. Arap kabilelerinin asilleri, seçkinleri, güzel ahlakla, üstün ve büyük işlerle, yüce düşüncelerle ve övgüye layık eserlerle övünürler, birbi-riyle yarışırlardı.
O halde sizler de komşuların hakkını korumak, ahde vefa göstermek, iyi-liğe uymak, kibirden sakınmak, cömert olmak, zulümden kaçınmak, kan dökmekten korkmak, halka insaflı davranmak, öfkeyi yenmek, yeryüzünde fesat çıkarmaktan kaçınmak gibi övülen iyi huylarda taassub gösterin." 13043. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En iyileriniz günah işlemedikleri müddetçe kavmini savunan kimselerdir." 13044. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer illa da taassub edecekseniz, hakka yardım etmek ve çaresiz insanların yardımına koşmak hususunda taassub edin."
13045. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hamza b. Abdulmutta-lib'in taassubu dışında hiçbir taassup cennete girmemiştir. Peygamber'in başına atılan işkembe sebebiyle gazaplandı ve müslüman oldu." 13046. İmam Ali (a.s) halkı kendisine yardım etmeye çağırdığı hutbesinde şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın yardımı için ne bekliyorsunuz? Sizi bir araya toplayan bir dininiz yok mu? Sizi sarsan bir gayretiniz-himmetiniz yok mu? "
13047. İmam Ali (a.s) hakeza bu konuda şöyle buyurmuştur: "Acaba sizi bir araya toplayacak dininiz ve sizi ayaklandıracak hamiyetiniz-gayretiniz yok mu? Ne kadar şaşılacak şey, değil mi! Muaviye aşağılık zalimleri çağırıyor, hiç bir karşılık vermediği halde ona itaat ediyorlar."
258. Konu
el-İsmet Masumiyet
Bihar, 11/72, 4. bölüm; İsmet'ul-Enbiya Bihar, 71/34, 15. bölüm; İsmet'ul-Nebiyyuna Muhammed (s.a.a) Şerh-I Nehc'ül-Belağa-I İbn-I Ebi'l-Hadid, 7/7-20; el-Kavl fi İsmet'ul-Enbiya (s.a.a) Bihar, 25/191, 5. bölüm; İsmet'ul-Eimme Bihar, 38/62, 59. bölüm; fi İsmet'ul-İmam Ali (a.s) Bihar, 59/265, 24. bölüm; İsmet'ul-Melaike
Bak Ez-Zikr, 1340. bölüm; el-Kalp, 3393. bölüm 2747. Bölüm İsmet
13048. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın koruduğu kimseler dışında ki insanlar, hükümdarlar ve dünya iledirler." 13049. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın koruduğu dışında tüm in-sanlar nakıs ve kusurludurlar. Soru soranları halka eziyet ederler, cevap verenleri ise cevap vermede külfet içindedirler. Onların en üstün görüşlü-sünü, hoşnutluk ve gazap, güzel görüşünden alı-koymaktadır. Onların en sağlamını, bir bakış kırmakta veya bir kelime değiştirmektedir." 13050. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kime ismet ilham edilirse sürç-melerden güvende kalır."
13051. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İsmetin kendisine yardım etmediği kimse nasıl şehvete karşı sabredebilir?" 13052. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah onları şüphelerden doğan tereddütlerden korumuştur, bu yüzden onların hiç bi-ri Allah'ın hoşnutluğundan sapmaz."
2748. Bölüm Allah'a Sığınmak
Kur'an: "Allah'ın ayetleri size okunur, aranızda da peygamberi bulunurken nasıl küfredersiniz? Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola hidayet olur." "Allah, kendisine iman edenleri ve Kitab'ına sarılanları rahme-tine ve bol nimetine kavuşturacak, onları kendisine götüren doğru yola eriştirecektir." 13053. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tüm haletlerinde Allah'a sığın. Şüp-hesiz bu taktirde münezzeh olan Allah seni güçlü bir engelleyiciyle ko-rur." 13054. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a sığınırsa Allah onu kurtarır."
13055. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a sığınırsa hiçbir şey-tan ona zarar veremez." 13056. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a sığınan kimsenin istediği şey değerli olur."
13057. İmam Ali (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Benim için bir beden yarattın. Onda, sana itaat veya isyan ettiğim organlar taktir ettin. Seni onlarla gazaplandırır veya hoşnut ederim. Nefsimde beni şehvete davet eden içgüdüler yarattın. Beni afetlerle dolu bir yurda yerleştirdin ve bana, "Sakın" buyurdun. O halde ben seninle korunurum sana tevessül ederim. Sana sığınırım, senin yardımınla kendimi korurum, seni hoşnut eden şeyler hususunda senden başarı dilerim."
2749. Bölüm Masumun Manası
13058. İmam Sadık (a.s) kendisinden masumun anlamını soran Hişam'a şöyle bu-yurmuştur: "Masum, Allah'ın yardımıyla tüm ilahi haramlardan kendini ko-ruyan kimsedir. Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a sarılırsa şüphesiz dosdoğru yola hidayet olmuştur." 13059. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bizden olan imam mutla-ka masum olur. İsmet, yaratılışın zahirinde olup insanın onunla tanındığı bir şey değildir. Bu yüzden masum, tayin edilmelidir." Kendisine şöyle arzedildi: "Ey İbn-i Resulillah! O halde masumun anlkamı nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Masum, Allah'ın ipine sarılan kimsedir. Ve Allah'ın ipi Kur'andır. Bu ikisi (masum ve Kur'an) kıyamete kadar birbirinden ayrıl-mazlar. İmam Kur'ana doğru hidayet eder ve Kur'an da imama doğru.! Bu aziz ve celil olan Allah'ın şu sözüdür: "Şüphesiz bu Kur'an en doğ-ru olana hidayet eder." bak. 13092. Hadis
2750. Bölüm İsmetin Sebepleri
13060. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İbret almak ismete (hatalardan ko-runmaya) sebep olur." 13061. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsini, hikmetini artıran düşünce-den ve sana ismeti kazandıran ibretten boş tutma." 13062. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tatsız olaylar karşısında sabretmeye çalışmak kalbi masum kılar." 13063. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz takva senin için hayatında ismet (korunma) vesilesidir ve ölümünden sonra da (Allah'a) yakınlaşma vesilesi."
13064. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bir mümin Allah'ın sev-diği şeylere yönelirse Allah da onun sevdiği şeylere yönelir. Her kim de ilahi takvayla Allah'a sığınırsa Allah da onu günahlardan korur. Her kime Allah yönelir ve onu korursa gökler yere çökecek olsa da artık kendisi için bir ehemmiyet taşımaz. Eğer yeryüzüne bir bela iner ve tüm insanları çepeçevre kuşatırsa o takva sebebiyle her türlü beladan Allah'ın koruması altındadır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuyor mu: "Şüphesiz tak-va sahipleri emin bir yerdedirler."
13065. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kulları! Size Allah'tan sa-kınmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü takva kontrol edicidir ve ayakta duruş sebebidir. Bu yüzden onun iplerine sımsıkı tutunun ve hakikatlerine sıkıca yapışın ki sizi mutluluk diyarlarına ve genişlik yurtlarına götürsün." 13066. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlahi takvaya bağlanın; çünkü takva, halkası sağlam bir ip, yüceliklerine varılmaz bir sığınaktır."
13067. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İsmet, takvaya yakın kılınmıştır." 13068. İmam Ali (a.s) Mısır ehline yazdığı bir mektubunda şöyle buyurmuştur: "Al-lah sizleri kendi hidayetiyle (her türlü günah ve sürçmeden) korusun ve sizleri takvayla sabit kılsın." 13069. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İsmet (günahlardan sakınmak) ol-maksızın hikmet olmaz."
13070. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hikmet de ismettir. İsmet ise bir nimettir." 13071. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hikmet ismete yakın kılınmıştır." 13072. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Zikri aziz olan Allah şüphesiz kendisine itaat edeni korur ve kendisine isyan edeni (günahlardan) koru-maz."
13073. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın egemenliğine sığınmak işle-rinizi korur. Bıkıp usanmadan, isteyerek ve şevkle ona itaat edin." 13074. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kitabından ayrılmayın. Şüp-hesiz Allah'ın kitabı sağlam bir iptir... ve kendisine sarılana ismet (ko-runma) vesilesidir." 13075. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) Kur'an'ı hatmedince okuduğu bir duasında şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ın ismet kulpuna sarılan kimseye helak ve yokluk eli erişmez."
13076. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah onlara hücceti tamamladıktan sonra mutlu olanlarını iman vesilesiyle korudu ve mutsuz olanlarını ise is-yanları sebebiyle kendi başlarına bıraktı." 13077. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala birinin güzel niyet sahibi olduğunu bilirse onu kendi ismetine (koruması altına) alır."
13078. Nevf'ul Bukali şöyle diyor: "Müminlerin Emiri'nin (a.s) süratle gittiğini gördüm. Ona, "Nereye gidiyorsun Eey efendim! " diye arzettim. İmam şöyle buyurdu: "Beni bırak ey Nevf! Arzularım beni sevgiliye (Allah'a) doğru çekiyor." Ben şöyle arzettim: "Ey efendim! Arzuların nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Arzu ve ümitlerimin kendisine yöneldiği kimse daha iyi bilir. Ondan başkasına söylememe gerek yok. İnsanın kendisine hoşluk ve ihtiyaçlarında Allah'tan başkasını ortak kılmaması edep olarak yeter." Ben şöyle arzettim: "Ey Müminlerin Emiri! Ben dünyevi ihtiraslara kapılmak konusunda korku içinmdeyim."
İmam şöyle buyurdu: "O halde neden korkanların sığınağına ve ariflerin mağarasına sığınmıyorsun?" Ben şöyle arzettim: "Beni de oraya hidayet et." İmam şöyle buyurdu: "Allah yüce ve azimdir. Ümidini onun güzel lütfüne bağla ve himmetini ve gayretini O'na yönlendir. Kalbini her türlü musibetten uzak tut.
Eğer sana hayatı daraltırsa ben onun açılacağını garantiliyorum. Bütün vücudunla münezzeh olan Allah'a yönel. Zira o şöyle buyurmaktadır: "İzzetime ve celalime yemin olsun ki benden başkasına ümit bağlayan kimsenin ümidini ümitsizliğine dönüştürürüm. İnsanlar arasında ona horluk elbisesini giydiririm, onu kendi yakınımdan uzaklaştırırım ve onunla olan ilişkimi keserim..." İmam (a.s) daha sonra bana şöyle buyurdu: "Ey Nevf! Alalh'a şöyle dua et: "Eğer seni övüyorsam bu bana verdiğin ihsanlar sebebiyledir. Eğer seni ululuyorsam bu senin kendi isteğinledir.
Eğer seni taktis ediyorsam (kutsuyorsam) bu senin gücünledir. Eğer senden başka ilah olmadığını söylüyorsam bu senin kudretin ve gücünledir. Eğer bakıyorsam senin rahmetinle bakıyorum. Eğer çiğniyorsam senin nimetini çiğniyorum. Allahım! Her kim senin zikrinin iştiyakıyla meşgul olmazsa ve sana yakınlık makamına göçe hazırlanmazsa hayat kendisi için bir ölüm olur ve ölümü ise kendisine bir hasret olur."
13079. İmam Ali (a.s) bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Günahtan korunmak için senin korumandan başka bir yol yoktur. Senin isteğin dı-şında iyi işlere ulaşmak mümkün değildir. O halde senin istemediğin bir paya nasıl ulaşabilirim? Eğer senin koruman bana yardım etmezse nasıl günahtan sakınabilirim? "
13080. İmam Seccad (a.s) hakeza münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Bu dünyada hep gam, üzüntü, sıkıntı, bela; ahirette ise hesap ve ceza vardır. O halde huzur ve genişlik nerededir? Allahım! Emrim olmadan beni ya-rattın ve iznim olmadan beni öldüreceksin. Üzerimde, beni aldatarak be-lalara ve zorluklara sürükleyen güçlü bir düşman karar kıldın ve "Kendini koru" diye buyurdun. Eğer sen beni korumazsan ben nasıl korunayım? "
13081. İmam Seccad (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Allahım! Senin gücün dı-şında hiçbir gücüm ve kuvvetim yok. Dünyanın tatsızlıklarından sadece senin korumanla kurtulabilirim. O halde yetkin hikmetin ve etkili meşiy-yetin hakkı için senden diliyorum: "Beni kendi cömertliğinden başkasına havale etme. Beni belalardan koru ve günahlardan masum kıl." 13082. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım! Bizi hi-mayetinden nasipsiz kılma ve bizi desteğinden uzak düşürme...Dergahının has varlıkları olan meleklerin ve iyi kulların hakkı için senden bizleri helak olmaktan kurtaracak ve afetler karşısında bize kalkan olacak bir koruyucu karar kılmanı diliyorum....Bizlere ismet ve korumanın sığınağında yer ver."
13083. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) bir münacatında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Bizleri, hile ve aldatma çukurlarını bizler için hazırlayan bir yere yerleştir-din... bu yurdun debdebesinden ve süslerinden sana sığınırım... Allahım! Bizi bu yurda ve aldatıcılığına itinasız kıl. Başarı ve korumanla bizleri on-dan salim kıl."
13084. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine selam gönder. Bizleri önden ve arkadan, sağdan soldan ve her taraftan sana isyandan alıkoyacak, bizlere sana itaate hidayet edecek ve bizleri senin muhabbetin yolunda işleyecek bir şekilde koru." 13085. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Beni tövbe ile te-mizle, ismet ile teyit et ve afiyetle (belalardan koruyarak) ıslah et."
13086. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Allahım! Nefsim-den, onu azaptan kurtaracak şeyleri kendine al, onu ıslah ve doğruluğa sürükleyecek şeyleri bana bırak. Zira sen korumadığın taktirde nefsim he-lak olmaya maruzdur." 13087. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) Arefe günü duasında şöyle buyurmuştur: "Bana, senin haşyetinden (heybet ve azametinden) beni sana yakınlaştıracak, ha-ramlarını işlemekten alıkoyacak, beni büyük günahların esaretinden özgür kılacak ve beni isyanın çirkinliklerinden temizleyecek bir ismet (korunma) bağışla."
13088. İmam Sadık (a.s) İmam'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O sürçme-lerden korunmuştur. Her türlü çirkinlik ve kötülükten masumdur (ko-runmuştur)." 13089. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biz Allah'ın tercumanlarıyız. Biz masum bir topluluğuz." 13090. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "İmam günahlardan temiz, ayıplar-dan uzaktır." 13091. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "İmam masumdur, teyit edilmiştir, başarı verilmiştir ve sağlam kılınmıştır. Her türlü hata ve sürçmeden gü-vendedir. Allah, kulları üzerindeki hücceti ve yaratıkları üzerindeki şahidi olsun diye ona bu özellikleri bağışlamıştır." bak. Eş-Şekk, 2083. Bölüm
2752. Bölüm İsmet (Çeşitli)
13092. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Günaha gücü yetmemek de bir tür ismettir." 13093. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İsmet ve temizlik ehli olanların ve kendilerine günahlardan kurtuluş nimeti verilen kimselerin, günahkarlara ve suçlulara acımaları gerekir." 13094. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü ben hiçbir günahım olmaksızın çağrılırım. Eğer bir günahım varsa da bunlarla -yani Nakisin, Cemel ashabıyla- savaşım günahlarımı temizlemiştir."
259. Konu
et-Ta'zim Ululamak
Bihar, 76/62, 108. bölüm; ma Yecz-u fi Ta'zim'ul-Hulk Kenz'ul-Ummal, 9/153; et-Ta'zim ve'l-Kıyam
13095. Ebuzer (r.a) şöyle buyurmuştur: "Selman ve Bilal'i Peygamber'e (s.a.a) doğru giderken gördüm. Selman aniden Allah Resulü'nün ayaklarına ka-panarak öpmeye başladı. Peygamber (s.a.a) onu bu işten sakındırdı ve sonra ona şöyle buyurdu: "Ey Selman! Acemlerin hükümdarlarına yaptığı işi bana yapma. Ben Allah'ın kullarından bir kulum, ben de bir kul gibi yer, bir kul gibi otururum."
13096. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İranlıların kendi büyüklerine yap-tığını sizlerde yapmayın." 13097. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizler de Acemler gibi birbirinizin önünde ayağa kalkmayın." 13098. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Acemlerin birbirini ululamak için ayağa kalktıklları gibi siz de ayağa kalkmayın."
13099. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisi otururken insan-ların ayakta durmasından hoşlanırsa cehennemdeki yerini hazırlasın." 13100. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisi oturduğu halde Ademoğullarının, karşısında ayakta durmasına sevinirse ateşe girer." 13101. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim görüşmeye geldiklerinde insanların kendisi karşısında ayağa kalkmasına sevinirse cehennemdeki evini hazırlasın."
13102. Enes şöyle diyor: "Allah nezinde hiç kimse Allah Resulü'nden daha değerli de-ğildi. Buna rağmen onu görünce ayağa kalkmıyorduk. Çünkü onun bu işten hoşlan-madığını biliyorduk." 13103. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Benim için ayağa kalkmayınız sa-dece aziz ve celil olan Allah için ayağa kalkmak gerekir." 13104. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın laneti, kulların, karşısında sıraya geçtiği kimsenin üzerine olsun."
13105. İmam Ali (a.s) Şam'a doğru hareket ederken Enbar çiftçilerinin atlarından inerek onun karşısında koştuklarını görünce şöyle buyurmuştur: "Bu yaptığınız nedir?" Onlar; "Bu bizim adetimizdir; emirlerimizi böyle ulularız." dediler. İmam (a.s) şöyle buyurdu; "Vallahi emirleriniz bundan faydalanmamaktalar. Böyle yapmakla dünyada kendinize zahmet veriyorsunuz; ahirette de bu işinizle sefil olacaksınız. Arkasında azap olan meşakkat, ne de zararlıdır! Ateşten emin olmayı beraberinde getiren rahatlık ne de faydalıdır! "
13106. Bu rivayetin başka bir naklinde ise şöyle yer almıştır: "İmam (a.s) Enbar bölgesinden geçerken oranın çiftçileri kendisini karşılamaya geldiler. Atla-rından inip İmam Ali'nin yanı başında koşmaya başladılar. İmam şöyle buyurdu: "Yanınızdaki bu binekler de neyin nesidir ve bu işten (yaya koş-turmaktan) maksadınız nedir?" Onlar şöyle arzettiler: "Yaptığımız bu iş kendisiyle emir sahiplermize saygı gösterdiğimiz bir adettir.
Bu binekle-rimiz de sizin için hediyedir. Biz size ve Müslümanlara da yemek hazırla-dık. Bineklerinize çok ot temin ettik." İmam (a.s)şöyle buyurdu: "Bunun emirlerinize saygı olarak gösterdiğiniz bir adet olduğunu söylemenize ge-lince... Allah'a yemin olsun ki bu iş emirlerinize hiçbir fayda vermez ve sizler de bu iş sebebiyle bedenlerinizi ve canlarınızı sıkıntıya düşürmekte-siniz. O halde bu ameli tekrar etmeyiniz.
Hayvanlarınıza gelince eğer on-ları kabul edip sizin vergilerinizin bir parçası olarak saymamı istiyorsanız onları kabul ederim. Bizim için temin ettiğiniz yiyeceğe gelince biz size ücretini ödemedikçe sizden bir şey yemeye razı olmayız." bak. Vesail'uş Şia, 8/560, 129. Bölüm; ed-Dunya, 1248. Bölüm; es-Sultan, 1855. Bölüm
2754. Bölüm Ululamak İçin Secdeye Kapanmak
Kur'an: "Meleklere, "Adem'e secde edin" demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu." "Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde eğildi-ler." 13107. İmam Ali (a.s) Allah-u Teala'nın "Şüphesiz secde yerleri Allah'a aittir. O halde Allah'la birlikte başka birini çağırmayın" ayeti hakkın-da şöyle buyurmuştur: "Secde yerlerinden maksat Allah karşısında kendisiyle secdeye kapandığın organlarındır. O halde hiç kimseyi Allah'la birlikte çağırmayın." bak. Ez-Zevac, 1651. Bölüm
2755. Bölüm Uygun Olan Ululamak
Kur'an: "Bu böyledir; kişinin Allah'ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalplerin Allah'a karşı gelmekten sakınmasındandır." "İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rab-binin katında kendi iyiliğindendir. (Haram olduğu) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, size helal kılındı. O halde pis putlardan sakının; yalan sözden kaçının." 13108. İmam Sadık (a.s), birine saygı olarak ayağa kalkmanın hükmü sorulunca şöy-le buyurmuştur: "Bu dini şahsiyet için yapılanı dışında uygun bir iş değil-dir."
13109. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Emir sahibi de olsan baban ve öğ-retmenin için yerinden kalk." 13110. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alime ilmi sebebiyle saygı göster ve onunla çekişme. Cahili de cehaleti sebebiyle küçük gör ama onu ken-dinden uzaklaştırma. Hatta kendine yakın kıl ve ona ilim öğret." 13111. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ak sakallıya, Kur'an bilen kimseye ve adil öndere saygı göstermek gerçekte aziz ve celil olan Allah'ın celal ve azametine saygı göstermektir."
13112. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bir kavmin büyüğü yanınıza geldi-ğinde ona saygı gösterin." 13113. İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cafer bin Ebi Talib Habeşis-tan'dan gelince Allah Resulü ayağa kalktı ve on iki adım ileri giderek onu karşıladı ve onun boynuna sarıldı ve alnından öptü... ve gözlerinden se-vinç göz yaşları boşaldı." 13114. Resulullah (s.a.a) camide oturmuşken gelen birisine yer açtı ve şöyle buyudu: "Müslümanın müslüman üzerindeki haklarından biri de oturmak isteyince onun için yer açmasıdır." Bak. Vesail'uş Şia, 8/559, 128. Bölüm; el-İlm, 2873. Bölüm
"Şehit (Keddesellahu Ruhehu) Kavaid adlı kitabında şöyle buyurmuştur: Müminin mümine örf ve adetlere uygun olarak saygı göstermesinin her ne kadar bunun şekli konusunda geçmiş alimlerden bir şey nakladilmemiş ise de hiç bir sakıncası yoktur. Delili ise ayet ve rivayetlerin umumi ifadesidir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Evet, her kim Allah'ın şiarlarını ulularsa bu kalplerin sakınmasın-dandır."
Hakeza şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın haramlarını bü-yük görürse bu Rabbi nezdinde kendisi için daha hayırlıdır." Allah resulü (s.a.a) de bu konuda şöyle buyurmuştur: "Birbirinize karşı düşmanlık ve kıskançlık içinde olmayın. Birbirinize sırt çevirmeyin ve birbirinizden kopmayın. Ey Allahın kulları! Birbirinizle kardeş olunuz. Buna göre ye-rinden kalkmak, saygı için eğilmek ve benzeri şeyler saygı için olursa ca-izdir.
Hatta bu işleri yapmamak düşmanlığa ve ilişkilerin kopmasına veya bir mümine ihanet derecesine varırsa bunları yapmak farzdır. Sahih riva-yetlerde açıkça yer aldığı üzere Peygamber (s.a.a) Fatıma (a.s) için ve Cafer (r.a) için Habeşistan'dan döndüğünde yerinden kalktı ve Ensara şöyle buyurdu: "Kendi küçükleriniz ve büyükleriniz (saygı olarak) için yeriniz-den kalkınız. Nakledildiği üzere İkrime b. Ebi Cehil Yemen'den geldi ve Allah Resulü (s.a.a) gelişine sevindi ve onun için ayağa kalktı.
Eğer şöyle söylersen: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim oturduğu halde insanların veya şahsiyetlerin kendisine saygı olarak ayakta durmasını severse yeri ateştir" Hakeza, "Peygamber hiç kimsenin kendi-sinin karşısında ayağa kalkmasını hoş görmezdi. Bu yüzden bir yere girin-ce ashap kendisi çin ayağa kalkmazdı. Zira Peygamber'in bu işten rahatsız olduğunu biliyorlardı. Ama onların yanından ayrılınca ashap ayağa kal-kardı. Hakeza peygamber evine girinceye kadar da ayakta beklerlerdi. Zira peygamberre saygı göstermeyi kendilerine bir görev biliyorlardı."
Buna cevap olarak şöyle diyoruz: Şahsiyetler karşısında saygı olarak ayakta durmaktan maksat emirlerin yaptığıdır. Onlar oturdukları halde insanları, kendilerine saygı için karşılarında ayakta durmaya zorlar ve toplantı bitin-ceye kadar da ayakta durmalarını isterler. Kısa süren normal bir ayağa kalkış değildir.
Hatta maksadın bu olmadığını söylesek bile bu rivayetler-den maksat insanların, karşısında ayakta durmalarından hoşlanan, tekeb-bür gösteren halka üstünlük taslayan kimsedir. Böyle bir kimse, önünde kalkmayan kimseleri tenbih eder ve cezalandırır. Ama aşağılanmayı ve ihanet edilmeyi ortadan kaldırmak için böyle bir davranışı arzulayan kim-se hususunda aynı sakınca sözkonusu değildir. Zira kendisinden herhangi bir tehlikeyi defetmek farzdır.
Peygamber'in (s.a.a) bu işten hoşlanmaması da Allah karşısındaki tevazu ve ashabın zahmetini azaltmak içindi. Mümine de bu davranışı sevmemesi ve nefsi bu işi istediği taktirde nefsiyle mücadele etmesi yakışır. Birine saygı olarak ayağa kalkmanın veya durmanın sakıncasının olmadı-ğının bir delili de hadisten de anlaşıldığı üzere ashabın Allah Resulü gi-dince yerinden kalkmasıdır. Hatta Peygamber'in bundan haberdar olma-ması uzakkır. Bununla birlikte ashabın bu ameli de bu işin caiz olduğu-nun delilidir."
Bak el-Libas, 3522. bölüm; el-Heva, 4051. bölüm; el-Fakr, 3235. bölüm 2756. Bölüm İffete Teşvik
Kur'an: "Evlenemeyenler, Allah kendilerini lütfü ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar." "Evlenme ümidi kalmayan, ihtiyarlayıp oturmuş kadınlara, süs-lerini açığa vurmamak şartıyla, dış elbiselerini çıkarmaktan ötürü sorumluluk yoktur; ama sakınmaları kendileri için daha iyi olur. Allah işitir ve bilir." "...Zengin olan iffetli olmağa çalışsın..."
"... kendilerini tanımayanların iffetlerinden dolayı zengin say-dıkları yoksullara verin." 13115. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün ibadet iffettir."
13116. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki her kişinin uyduğu, yolundan gittiği, ilminin nuruyla aydınlandığı bir imamı vardır. Yine bil ki sizin imamınız, dünyasında eskimiş bir elbise ve iki lokma ekmeğiyle yetinmek-tedir. Elbette buna güç yetiremeyeceğinizi bilin. Ama günahlardan sa-kınma ve ibadet telaşı, iffetli olma ve sağlam çalışma ile bana yardım edin."
13117. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda şehid olan mücahidin ecri, gücü yettiği halde iffetten ayrılmayan kimseden daha büyük değildir. Zira iffetli insan meleklerden bir melek olmaya çok yakındır." 13118. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet zeki insanların ahlakı, huyudur. Doyumsuzluk ise aşağılık insanların karekteridir. ."
13119. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet her hayrın başıdır." 13120. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet en üstün mürüvvettir." 13121. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet en üstün huydur." 13122. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet nefsi korur ve onu pisliklerden temizler." 13123. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet zühttür."
13124. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet fakirliğin süsüdür." 13125. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetten ayrılma. Şüphesiz ki iffet şe-refli insanların en üstün huyudur." 13126. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet en üstün şerafettir." 13127. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzelliğin zekatı iffettir."
13128. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetten ayrılma. Şüphesiz iffet ne de güzel bir arkadaştır." 13129. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların eşleri hakkında iffetli olun ki sizin eşleriniz hakkında da iffetli olunsun."
13130. "Davud (a.s) zamanında bir kadın vardı ki bir erkek onun yanına gidiyor ve zorla ona tecavüzde bulunuyordu. Aziz ve celil olan Allah o kadının kalbine o adama şöyle demesini ilka etti: "Sen her defa benim ya-nıma gelince başka bir adam da senin eşinin yanına gidiyor." O şahıs kendi karısının yanına gitti ve yanında bir erkeğin olduğunu gördü.
O er-keği Davud'un (a.s) yanına getirerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Peygamberi! Benim başıma gelen hiç kimsenin başına gelmemiştir." Davud (a.s): "O bela nedir?" diye buyurdu. O şahıs, "Bu adamı eşimin yanında gördüm" dedi. Allah-u Teala Davud'a (a.s) vahyetti ve o şahsa şöyle demesini em-retti: "Hangi elle verirsen o elle de alırsın."
13131. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah hayalı ve iffetli kimseyi se-ver. Küstah ve inatçı dilenciden ise nefret eder." 13132. İmam Ali (a.s), takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "On-ların hacetleri hafif, nefisleri ise iffetlidir."
13133. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetle birlikte olan yoksulluk, çirkin-lik ve kötülükle birlikte olan zenginlikten daha hayırlıdır." 13134. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah şu üç kimseye kesinlikle yar-dım eder: "Allah yolunda savaşan kimseye, özgürlüğünün karşılığını ödemek isteyen sözleşmeli köleye ve iffetli olmak için evlenen kimseye."
13135. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah fakir, iffetli ve ailesi olan mümin kulunu sever." 13136. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bir hak talep eden kimse onu tam veya nakıs bir iffetle talep etmelidir. (Hakkını alırken mümkün olduğu kadar günaha düşmemeye çalışmalıdır.)"
13137. Resulullah (s.a.a), şöyle dua buyururdu: "Allah'ım! Ben senden hidayet, sakınma, iffet ve zenginlik dilerim." 13138. Resulullah (s.a.a), Ensar'ın isteği üzerine yanındaki tüm Beyt'ül-Malı onlara verdi ve yanında bir şey kalmayınca şöyle buyurdu: "Benim yanımda olan mal varlığını asla sizden gizlemem ve esirgemem. Her kim iffetli olursa Allah onu iffetli kılar ve her kim müstağni olmak isterse, Allah onu da müstağni kılar." bak. Es-Sadaka, 224. Bölüm
2757. Bölüm Karın ve Tenasül Organı Konusunda İffetli Olmaya Teş-vik
Kur'an: "... İffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar..." "Eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten koru-yanlar, doğrusu bunlar yerilmezler." 13139. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala nezdinde en sevimli temizlik, karın ve tenasül organının iffetidir." 13140. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a karın ve tenasül organı if-feti gibi üstün bir şeyle ibadet edilmemiştir."
13141. İmam Bakır (a.s), kendisine, "İbadet hususunda zayıfım, çok az oruç tutuyo-rum. Ama helal dışında hiçbir şeyi yememeyi (ümit ediyorum)" diyen bir adama şöyle buyurmuştur: "Karın ve tenasül organı iffetinden daha iyi çaba ve gayret nedir?"
El-Mehasin kitabında yer alan bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Bu şahıs şöyle arzetti: "Az namaz kılıyorum ve az oruç tutuyorum. Ama helal dışında bir şey yememeye ve helal dışında bir şeyle cinsel ilişki kurmamaya gayret ediyorum." İmam şöyle buyurdu: "Karın ve tenasül organı iffetinden daha üstün bir çaba ve gayret var mıdır? "
13142. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah bir kulunun iyiliğini isterse, onun karnını ve tenasül organını iffetli kılar." 13143. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin çoğu, iki içi boş şey-den dolayı ateşe girer: Karın ve tenasül organından."
13144. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ölümümden sonra, ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum: Tanıdıktan sonra sapmaktan, saptırıcı fitnelerden ve karın ile tenasül organının şehvetinden." 13145. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Musa (a.s) tenasül organının iffeti ve karnının yiyeceğine karşılık kendisini sekiz veya on yıl kiraya verdi." bak. 2762. Bölüm; el-Cennet, 552. Bölüm; el-Bihar, 71/268, 77. Bölüm
2758. Bölüm İffetin Kökü
13146. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetin kökü kanaat, meyvesi ise hüzünlerin azalmasıdır." 13147. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin nefsi kanaatkar olursa, if-fet yolunda kendisine yardımcı olur." 13148. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisine yetecek kadarıyla hoşnut olmak, iffetle (haramdan sakınmakla) sonuçlanır."
13149. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın değeri, himmeti miktarınca-dır. İffeti ise, gayreti ve kıskançlığı ölçüsüncedir." 13150. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Erkeğin gayretli olmasının delili iffetidir." 13151. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim akıllı olmak isterse, iffetli olmalıdır."
2759. Bölüm İffetin Kıvamı
13152. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şehvet konusunda sabretmek iffet, gazap karşısında sabretmek ise cesarettir." 13153. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Faziletler dört kısımdır: Birincisi hikmettir ve hikmetin kıvamı düşüncedir. İkincisi ise iffetir ve iffetin kı-vamı şehvettir. Üçüncüsü kudrettir, kudretin kıvamı ise gazaptır. Dör-düncüsü ise adalettir ve adaletin kıvamı ise nefsani güçleri mutedil kıl-maktır."
2760. Bölüm İffetin Meyvesi
13154. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet, şehveti güçsüz kılar." 13155. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetin meyvesi, kanaattir." 13156. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetin meyvesi, korunmadır." 13157. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim iffetli olursa, günah yükleri hafifler ve Allah nezdindeki makamı yücelir."
13158. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim organlarını iffetli kılarsa, ahlakı da güzel olur." 13159. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bulamadığını isterse, iffet süsüyle süslenmemiş olur." 13160. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Temizlik, iffetin göstergesidir." 13161. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffet ile ameller temizlenir (veya ge-lişir ve mükafatı artar.)" 13162. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kime iffet ve kanaat armağan edilirse, izzetle sözleşmiş olur."
2761.Bölüm İffetin Dalları
13163. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İffete gelince... Hoşnutluk, huzu, nasip, rahatlık, gönül alma, huşu, hatırlama, tefekkür, bağışlama ve cö-mertlik iffetten kaynaklanmıştır. Bunlar, Allah'tan ve Allah'ın (rızkı) bö-lüştürmesinden hoşnut olan akıllı kimseye, sakınma sebebiyle hasıl olan hasletlerdir."
2762. Bölüm En Büyük İffet
13164. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kanaat, en üstün iffettir." 13165. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki kanaat ve şehvetlere galebe çalmak, en büyük iffettir." 13166. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kanaat, iffet miktarıncadır." 13167. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsini tanıyan kimse, kanaata ve if-fete sarılmalıdır." 13168. İmam Ali (a.s), Muhammed b. Ebi Bekr'i Mısır'a vali tayin edince ona şöyle tavsiyede bulunmuştur: "Ey Muhammed b. Ebi Bekr! Bil ki en üstün iffet Al-lah'ın dininde sakınma ve Allah'a itaat üzere amel etmektir. Şüphesiz ki ben sana gizli ve açık durumlarında Allah'tan sakınmanı tavsiye ediyo-rum." bak. 2757. Bölüm
Bak 125. konu, el-Hilm; 391. konu, el-Gazab; el-Hudud, 736. bölüm 2763. Bölüm Bağışlamanın Fazileti
Kur'an: "Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmeden-leri sevmez." "Bir iyiliği açığa vurur veya gizler yahut bir kötülüğü affederse-niz, bilin ki Allah da affedendir, güçlü olandır." "Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, in-sanların kusurlarını affederler. Allah ihsan sahiplerini sever." bak. Bakara, 109; A'raf, 199;Rad, 22; Hicr, 85; Nur, 22; Zuhruf, 89; Casiye, 14; Tegabun 14
13169. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bağışlamak, yüce insani hasletlerin tacıdır." 13170. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizlere dünya ve ahiretin en iyi huylarını haber vermeyeyim mi? Sana zulmedeni bağışlaman, senden ko-pan kimseyle ilişki kurman, sana kötülük edene ihsanda bulunman ve senden esirgeyene bağışta bulunman."
13171. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç şey dünya ve ahiretin yüce has-letlerindendir: Sana zulmedeni bağışlaman, senden kopan kimseyle ilişki kurman ve sana cahilce davranıldığı durumda yumuşak huylu olmandır." 13172. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kullar mahşere getirilince bir mü-nadi şöyle seslenir: "Ecri Allah'a ait olan kimse kalksın ve cennete girsin" "Ecri Allah'a ait olan kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "İnsan-ları bağışlayan kimseler."
13173. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Öfkelendiğiniz zaman af ve bağış-la onu kendinizden uzak tutun. Zira kıyamet günü bir münadi şöyle nida eder: "Her kimin Allah'a ait ecri varse ayağa kalksın" Böylece insanları af-feden kimseler dışında hiçkimse ayağa kalkmaz. Nitekim Allah-u Teala'nın da şöyle buyurduğunu işitmedin mi: "Her kim affeder ve barışırsa ecri Allah'a aittir."
13174. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Af, amel edilen en uygun şeydir." 13175. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Birbirinizi affedin ki aranızdaki kinler ortadan kalksın." 13176. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah çok bağışlayandır ve bağışlamayı sever."
13177. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Göklere götürüldüğüm gece yük-sek ve cennete bakan saraylar gördüm." Ben, "Ey Cebrail! Bu saraylar kimindir?" diye sordum. O şöyle buyurdu: "Öfkesini yenenler ve insanla-rın hatasını bağışlayanlarındır. Şüphesiz Allah ihsan sahiplerini sever."
13178. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir müslümanın hatasını bağışlarsa, Allah da kıyamet günü onun hatasını bağışlar." 13179. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biz mürüvveti, bizlere zulmeden kimseyi bağışlamak olan bir hanedanız." 13180. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Affedici olun. Zira ki af kulun sa-dace izzetini artırır. O halde birbirinizi affedin ki Allah sizlere izzet ver-sin."
13181. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, kulun sadece izzetini artırır. O halde affedin ki Allah da size izzet versin." 13182. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim kendisineyapılan bir zulmü bağışlarsa Allah da onun yerine dünya ve ahirette kendisine izzet verir."
13183. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim çok affedici olursa ömrü uzun olur." 13184. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bağışladığından dolayı pişman olmak, cezalandırdığından dolayı pişman olmaktan daha üstün ve kolay-dır." 13185. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "İki topluluk birbiriyle karşı karşıya geldiklerinde mutlaka onların en çok bağışlayıcı olanı galip gelmiştir."
13186. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hükümdarların affı, hükümdarlı-ğın kalıcı olmasını sağlar." 13187. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hükümdarın affetmesi, hüküm-darlığı kalıcı kılar." 13188. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bir had uygulamayı gerektirmediği müddetçe günahlardan geçiniz." 13189. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların günahlarından geçin ki Allah da bu sebeple cehennem azabını sizlerden uzaklaştırsın."
13190. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hata edenlerin sürçmelerini affe-din ki bu sebeple Allah da sizi aniden bastıran taktirlerden (felaketlerden) korusun." 13191. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İki şeyin sevabı tartılmaz: "Affetme-nin ve adil olmanın." 13192. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, en büyük iki faziletten bi-ridir." 13193. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çok az affetmek ayıpların en çirki-nidir. İntikam almada acele davranmak ise günahların en büyüğüdür."
13194. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en kötüsü sürçmeleri af-fetmeyen ve ayıp ve hataları örtmeyen kismedir." 13195. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güçlü insanların intikam alması ne de çirkindir." 13196. İmam Ali (a.s), sürekli şöyle buyururdu: "Öfkemi ne zaman yeneyim; öf-kelendiğimde mi? İntikamdan aciz kaldığımda ve bana: "Sabretseydin da-ha iyi olurdu?" dedikleri zaman mı? Yoksa intikam almaya gücüm oldu-ğunda ve bana: "Affetseydin daha iyi olurdu?" dedikleri zaman mı? "
13197. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur: "Onlara karşı yiyeceklerini ganimet bilen yırtıcı bir cana-var gibi olma. Çünkü, onlar iki sınıftır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir. Onlar yanılıp hata edebilirler, kusurları olabilir, kasten veya hata ile ellerinden bir şey çıkabilir. O halde Allah'ın seni bağışlamasına nasıl sevinip hoşnut oluyorsan, sen de onlara karşı ba-ğışlayıcı olup kusurlarını affet... Kusurlarını bağışladığında pişman olma, cezalandırdığında da sevinme."
13198. İmam Ali (a.s), şehadetinden önce yaptığı konuşmasında şöyle buyurmuştur: "Eğer yaşayacak olursam kanımın velisi benim; ölürsem bu, üzerime hak olan vadedir. Affedecek olursam, af benim için Allah'a yakınlık, sizler için de iyilik ve sevaptır. O halde affedin! "Allah'ın sizleri affetmesini istemez misiniz! " bak. Es-Sebb, 1732. Bölüm, 8237. Hadis
2764. Bölüm Güzel Bir Şekilde Affetmeye Teşvik
Kur'an: "Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları gereğince yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran." 13199. İmam Seccad (a.s), Allah-u Teala'nın, "Güzel bir şekilde bağışlayın" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat, kınamadan bağışlamaktır." 13200. İmam Rıza (a.s), hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat ce-zalandırmadan, ayıplamadan ve kınamadan bağışlamaktır."
13201. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel bağışlamak, işlenen bir suçu cezalandırmamaktır." 13202. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir günah sebebiyle birini kınayan kimse, bağışlamış sayılmaz." 13203. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kınamak, iki cezadan biridir." 13204. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gücün yettiği zaman, güzel bir şe-kilde bağışla ve hükmettiğin zaman ise adaletli ol." 13205. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim güzel bir şekilde bağışla-mazsa, kötü bir şekilde intikam almaya kalkışır."
2765. Bölüm Gücü Olduğu Zaman Affetmeye Teşvik
13206. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim gücü olduğu zaman affe-derse, Allah da ayakların kaydığı gün, onu affeder." 13207. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim gücü olduğunda affeder-se, Allah-u Teala da zorluklar gününde onu affeder." 13208. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Affetmeye en evla olan kimse, ce-zalandırma hususunda en güçlü olan kimsedir."
13209. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en çok affedeni gücü olduğu zaman affeden kimsedir." 13210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Düşmanına karşı güçlü olduğun za-man onu bağışlamayı, karşısında güçlü hale gelmenin şükrü kıl." 13211. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, zaferin zekatıdır." 13212. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, kudretin zekatıdır."
13213. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, kudretin süsüdür." 13214. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gücü olduğu halde affetmek, mü-nezzeh olan Allah'ın azabı karşısında bir kalkandır." 13215. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güçlü insanın en güzel işi affetme-sidir." 13216. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En güzel af, kudreti olduğu halde edilen aftır." 13217. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsani yüceliklerin en güzeli güçlü insanın affetmesi ve fakir insanın cömert olmasıdır." 13218. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmenin fazileti kudretin doru-ğunda ortaya çıkar." 13219. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kudret halinde bağışlayıcı ol. Darlık halinde bağışla ve ihtiyacın olduğu halde fedakar ol ki faziletin kemale er-sin." bak. 2769. Bölüm
2766. Bölüm Af ve Kalpleri Elde Etmeye Çalışmak
13220. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Onlardan (kölelerden ve cariyelerden) birisi bir günah sebebiyle ceza-landırılmayı hak ederse onu güzel bir şekilde kına. Zira akıl ve anlayış sa-hibi bir kimse için affetmeyle birlikte olan kınama, dövmekten daha acı-dır."
13221. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kendisine hizmetçilerinden dolayı şikayette bulunan birine şöyle buyurmuştur: "Onları affet ki bu vesileyle kalplerini kendinle barıştırmış olasın." O şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resu-lü! Onlar edepsizlik hususunda farklılık içindedirler." Allah Resulü şöyle buyurdu: "Onlara karşı affedici ol." Böylece o şahıs denileni yerine getir-di." bak. el-Adavet, 2564. Bölüm
2767. Bölüm Affedilmemesi Gereken Şey
13222. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Affetmek, yüce insanı islah ettiği ka-dar, aşağılık insanı da bozar." 13223. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyiliğe güzel bir şekilde karşılık ver ve kötülüğü affet. Elbette bu, dinde bir boşluk yaratmamalı veya İslam'ın gücünde bir gevşekliğe sebep olmamalıdır."
13224. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sana kötülük edenin hakkı onu af-fetmendir. Ama eğer affetmenin ona zararlı olduğunu bilirsen, o zaman intikam al. Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: "Zulüm gördük-ten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yok-tur." bak. Er-Rahmet, 1457. Bölüm
262. Konu
el-Afv Af, Bağışlamak (2) (Münezzeh olan Allah'ın Bağışlaması)
Bak 181. konu, er-Rahmet 2768. Bölüm Allah'ın Bağışlaması
Kur'an: "Allah affeder ve bağışlar." 13225. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ""Hamdı mahlukat arasında yaygın, ordusu galip, azameti yüce olan Allah'a hamd olsun. Hilmi çok olduğun-dan affeden, bütün hükümlerinde adil olan, nimetleri sürekli, bağışlamala-rı yüce olan Allah'a hamdederim."
13226. Resulullah (s.a.a), kadir gecesi duasını soran Ayşe'nin sorusu üzerine şöyle bu-yurmuştur: "(Kadir gecesi) şöyle de: "Allah'ım! Sen bağışlayansın ve bağış-lamayı seversin. O halde beni bağışla." 13227. İmam Ali (a.s), Allah'ın azameti hakkında şöyle buyurmuştur: "O'nun işi hükmüdür ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilimle affeder."
13228. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Şüphesiz Allah-u Teala sizleri, yaptığınız büyük küçük, açık gizli amelleriniz nedeniyle he-saba çekecektir. Eğer size azab ederse, siz zulmünüzden dolayı daha faz-lasına layıkdınız; eğer bağışlarsa bu, en büyük ikram sahibi olduğu için-dir."
13229. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubun-da şöyle buyurmuştur: "Allah'a karşı savaş açmaya kalkışma; çünkü O'nun cezalandırmasından kurtulman mümkün olamadığı gibi; seni bağışlayıp rahmetiyle muamele etmesinden de müstağni değilsin."
13230. İmam Ali (a.s), bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ım! Senin bağışlamanı düşününce, hata ve günahlarım bana çok kolay geliyor. Sonra azabının şiddetini düşünüyorum. Bu durumda da belam ve sıkıntılarım bana çok büyük geliyor." 13231. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur:
"Ey Allah'ım! Senin bağışın benim ümidime meydan vermektedir ve senin affın benim amelimden daha üstündür... Allah'ım! Eğer sen suçum sebebiyle beni cezalandıracak olursan, ben de seni affınla sorgularım... O halde beni kendisinden yüz çevirdiğin ve gafletinin kendisini senin bağışından mahrum ve habersiz kıldığı kimselerden eyleme."
13232. İmam Ali (a.s), hakeza bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Benim suçum büyüktür. Zira o suçu işlemekle seninle savaş meydanına indim. Günahım büyüktür. Zira bu günahı işleyerek, seni savaşmaya ça-ğırdım. Ama büyük suçumu ve senin bağışının azametini hatırlayınca bu ikisinden elde ettiğim sonuç, senin hoşnutluğundan kaynaklanan affın-dır." 13233. İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Eğer affedersen, senden başka af etmeye daha layık olan kimdir ve eğer ceza verirsen, hüküm vermede senden daha adil olan kimdir? "
13234. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Bana adaletinle değil, af-fınla davran." 13235. İmam Sadık (a.s), sürekli şöyle buyururdu: "Allah'ım! Senin affa olan eh-liyetin, benim cezaya olan layıklığımdan daha evladır." 13236. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a itaatkar ol, O'nun zikri vası-tasıyla ünsiyet et, O'ndan yüz çevirdiğin halde onun sana nasıl yöneldiğini bir düşün! O seni fazlı ile bürümüş, affına çağırıyor. Sen ise O'nu bırakıp başkasına gidiyorsun."
2769.Bölüm Kudret Elde Ettiğinde Yüce İnsanın Affetmesi
13237. Bir bedevi Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet günü yaratıkların hesabını kim görecektir? " Peygamber şöyle buyurdu: "Aziz ve celil olan Allah hesabını görecektir." Bedevi şöyle arzetti: "O halde, Ka'be'nin Rabbine andolsun ki kurtuldum." Peygamber (s.a.a), "Nasıl kurtuldun? " diye sorunca o bedevi şöyle arzeti: "Zira, yüce bir varlık kudret elde edince mutlaka bağışlar." bak. 2765. Bölüm; er-Rahmet, 1453. Bölüm
2770. Bölüm Allah'ın Affına Sebep Olan Şeyler
Kur'an: "İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mı-sınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır." "İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah affedendir, bağış-layandır." 13238. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Seni bağışlamalarını sevdiğin gibi, sen de sana zulmeden kimseyi bağışla. Allah'ın senin hakkındaki bağışın-dan ibret al."
13239. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın haramlarından sa-kınırsa, Allah'ın affı ona doğru hızla koşar." 13240. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalplerindeki kibri çıkarsın, yerine ruhlarına huzuyu ve tevazuyu yerleştirsin, yüzlerine rahmet kapılarını aç-sın ve onlara bağışlama sebeplerini kolayca versin diye Allah, kullarını çe-şitli zorluklarla imtihan etmekte, sorunlarla ibadete davet etmekte ve çe-şitli sıkıntılara düçar kılmaktadır. " bak. Er,Rahmet, 1456. Bölüm
Bak 288. konu, es-Sıhhet; 487. konu, el-Merez; en-Nimet, 3912. bölüm; el-Merez, 3678. bölüm
2771. Bölüm Afiyet-Sağlık
13241. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Olanlar için (Allah'a) hamd edip, olacaklar için yardımını dileriz. Bedenimizin sağlıklı olmasını dilediğimiz gibi, din konusunda da esenlik dileriz." 13242. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet gizli (ve tanınmayan) bir nimettir. Var olunca unutulur ve yok olunca hatırlanır."
13243. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kulun şu iki haslete güvenmesi doğ-ru değildir: Afiyet ve zenginlik. Zira onu afiyette görürken aniden hasta-lanır; zengin görürken aniden fakirleşir." 13244. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet nimetlerin en tatlısıdır."
13245. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet iki elbiseden en üs-tünüdür." 13246. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyetten daha güzel bir elbise yok-tur." 13247. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah'tan yakin dileyin ve afiyet talep edin. Zira en iyi nimet afiyettir." 13248. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet gibi bir nimet ve başarının yardımı gibi bir afiyet yoktur." 13249. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Din ve dünya afiyeti, büyük bir ni-met ve azim bir bağıştır." 13250. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet ile hayatın lezzeti tadılır."
13251. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her afiyet bir sıkıntı ve belayla so-nuçlanır." 13252. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah size afiyet verirse, kabul edin ve eğer bir belaya düçar olursanız sabredin. Zira akıbet şüphesiz takva sahiplerinindir." 13253. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cennet karşısında her nimet değer-sizdir ve cehennem ateşiyle mukayesede her bela afiyettir."
2772. Bölüm Afiyet Veren Sebepler
13254. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim uzun süren afiyetten na-siplenmek isterse, Allah'tan sakınmalıdır." 13255. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Afiyet on parçadır. Bunun dokuz parçası Allah'ın zikri dışında susmakta ve bir parçası ise sefihlerle (akılsız-larla) oturmayı tekretmektedir."
13256. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bana bir defa salavat gönderirse, Allah yüzüne afiyetten bir kapı açar." 13257. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim elinin altındakinin afiyet içinde olmasından hoşnut olursa, kendi üstündekilerden de selamet ve afiyet elde eder."
2773. Bölüm Allah'tan Afiyet Talep Etmeye Teşvik
13258. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan af ve afiyet isteyin. Zira sizler, bela ehli değilsiniz. Sizden önce İsrailoğullarından bir grup, küfret-sinler diye testerelerle parçalandıkları halde yine de küfretmediler." 13259. Resulullah (s.a.a), bir şahsın Allah'tan sabır taleb ettiğini duyunca şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan bela istedin. O halde afiyet de iste."
13260. Resulullah (s.a.a), kendisinin akşam namazında karia suresini okuduğunu duyunca, Allah'ın günahları sebebiyle kendisine dünyada azap etmesi için dua eden ve bu sebeple hastalanan birisine şöyle buyurmuştur: "Çok kötü konuştun! Ne-den şöyle demedim: "Ey Rabbim! Bize dünyada ve ahirette iyi bağışta bu-lun. Ateşinin azabından bizleri koru!" Allah Resulü o şahsın selamet ve afiyette olması için dua etti ve o da böylece iyileşti."
13261. Resulullah (s.a.a), şiddetli zayıflığından dolayı tüyleri dökülmüş civcive dönen birisine şöyle buyurmuştur: "Allah'tan bir şey istedin mi?" O şöyle arzetti: "Ben duamda, "Allah'ım! Bana ahirette vereceğin cezayı bu dünyada ver" diye dua ettim. Allah Resulü (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "Neden şöyle de-medin: "Allah'ım! Dünya ve ahirette bize iyilik bağışla ve bizi cehennem azabından koru" Allah Resulü (s.a.a) o şahsın iyileşmesi için dua etti ve Allah ona şifa verdi."
13262. İmam Seccad (a.s), Ka'be'yi tavaf edip, "Allah'ım! Bana sabır ver" diyen biri-sinin omuzuna dokunarak şöyle buyurmuştur: "Sen Allah'tan bela mı talep edi-yorsun? Şöyle de: Allah'ım! Bana afiyet ve afiyete şükür ihsan buyur." 13263. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Düşmanla karşı karşıya gelmeyi arzulamayın ve Allah'tan afiyet dileyin. Ama düşmanla karşı karşıya gelir-seniz, sebat gösterin, Allah'ı çok zikredin. Eğer düşman bağırıp çağırır ve ortalığı velveleye verirse siz sessiz kalın."
13264. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Düşmanla karşı karşıya gelmeyi arzulamayın ve Allah'tan afiyet dileyin. Zira düşmanlardan dolayı ne bela-lara düçar kalacağınızı bilemezsiniz. Ama onlarla karşılaşınca şöyle deyi-niz: "Ey Allah'ım! Ey bizim ve onların iradesini elinde bulunduran Rabb! Onları gevşeklik ve bozguna uğratan sensin." Daha sonra yere oturun. Eğer sizi çepe çevre kuşatırlarsa ayağa kalkıp tekbir getirin."
13265. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan, afiyetten daha sevimli bir şey istenilmemiştir." 13266. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yusuf (a.s) zindanda Allah'ın der-gahına şikayette bulundu ve şöyle arzetti: "Allah'ım! Ben ne yaptım da zindana müstahak oldum." Allah ona şöyle vahyetti: "Sen kendin zindanı seçtin. Zira o zaman şöyle demiştin: "Ey Rabbim! Zindan, onların beni çağırdığı şeyden benim için daha sevimlidir." Oysa neden şöyle demedin: "Şüphesiz afiyet, onların beni çağırdığı şeyden kendim için daha sevimli-dir."
13267. Resulullah (s.a.a), kendisine, "En iyi dua hangisidir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Rabbinden dünya ve ahirette afiyet ve bağışlama talep et-mendir." Ertesi gün bu soruyu soran kimse geldi ve şöyle arzeti: "Ey Re-sulullah (s.a.a)! En iyi dua nedir? " Peygamber şöyle buyurdu: "Rabbin-den! Dinde, dünya ve ahirette afiyet ve bağışlama talep etmendir." Ertesi gün o şahıs yeniden geldi ve şöyle sordu:
"Ey Allah'ın Resulü! En iyi dua nedir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Rabbinden afiyet ve bağışlanma di-lemendir." Dördüncü gün yine o şahıs geldi ve şöyle sordu: "Ey Allah'ın Resulü! En iyi dua nedir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Rabbinden dünya ve ahiret afiyetini ve bağışını talep etmendir. Zira eğer dünyada sana ba-ğışlanma ve afiyet verilirse ahirette de bu ikisi sana bağışlanır ve böylece şüphesiz kurtuluşa erenlerden olursun." 13268. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ta afiyet talep edin. Zira afi-yeten daha iyi bir nimet hiç kimseye verilmemiştir." bak. el-Bela, 410. Bölüm
2774. Bölüm Allah'tan Afiyet Talep Etme Duası
13269. İmam Ali (a.s) oğplu Hasan'a (a.s) öğretiği bir duasında şöyle buyurmuştur: "Hayatta olduğum müddetçe benimle afiyetin arasını ayırma!" 13270. İmam Sadık (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Bizi korkunç belalar-dan güvende kıl ve büyük musibetler geldiği an bize güzel bir sabır bağış-la."
13271. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Beni içinde bulunduğum bu durum ve mecliste bir daha hor ve hakir kılmayacağın bir şekilde yüce kıl... ve bana ardından bir daha asla (bir belaya) mübtele olmayacağım bir şekilde bir afiyet bağışla."
13272. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Beni gökten yere inen her kötülükten ve göğe yükselen her kötülükten, yeryüzünün bağrına ser-pilen her kötülükten ve yeryüzünün çinde çıkan her kötülükten güvende kıl."
13273. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Ben senden afiyet diliyorum. Ve senden güzel bir afiyet diliyorum ve senden afiyete şükrümü diliyorum. Ve senden afiyete şükrün şükrünü diliyorum." 13274. Resulullah (s.a.a) sürekli yaptığı bir duasında şöyle buyurmuştur: "Bana tam bir afiyet bağışla." Daha sonra şöyle buyuruyordu: "Kamil bir afiyet cen-nete erişmek ve ateşten kurtulmaktır."
13275. İmam Sadık (a.s) gök ehli arasında Ebuzer duası diye bilinen duayı beyan ederken şöyle buyurmuştur: "Allahım! Senden sana iman etmeyi, Peygambe-rini tastik etmeyi, bütün belalardan afiyette olmayı, afiyete şükretmeyi ve insanların kötüsünden müstağni olmayı dilerim."
13276. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine selavat gönder ve bana afiyet elbisesini giydir... Dünya ve ahiret afiyetini bağışla ve bana sıhhat vererek, emniyet bağışlayarak di-nimde ve bedenimde selamete erdirerek ve kalbime basiret vererek ve iş-lerimi düzene koyarak bağışta bulun."
9
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2775.Bölüm Has Kullar
13277. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın asla be-laya duçar kılmadığı kulları vardır. Onların hayatını afiyetle birlikte kılar ve onları afiyet içinde cennete koyar." 13278. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alah-u Tealanın afiyet içinde ya-şattığı, afiyet içinde canlarını aldığı ve afiyet içinde cennete götürdüğü kulları varıdr."
13279. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın her tür-lü belalardan koruduğu has kulları vardır. Onların hayatını afiyetle eş kı-lar, afiyet içinde rızıklandırır, afiyet içinde canlarını alır, afiyet içinde diril-tir ve afiyet içinde cennete yerleştirir." 13280. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın kendi nimetleriyle beslediği, kendilerine afiyetini verdiği ve rahmetiyle cennete koyduğu özel kulları vardır. Onların üzerinden belalar ve fitneler geçer ama onlara hiç bir zarar vermez." bak. el-Bela, 400. Bölüm, ve İyi Düşün.
264. Konu
el-Ukubet Ceza
Bihar, 6/54, 22. bölüm; İkab'ul-Kuffar ve'l-Fuccar fi'd-Dunya Bihar, 71/237, 69. bölüm; İnellahe la Yuakibu Eheden bi Fi'li Gayrihi Bihar, 75/272, 69. bölüm; el-Mu'akıbet ala Zenb
Kur'an: "Senin için söylenenler, senden önceki peygamberler için de söylenmişti. Doğrusu Rabbin hem bağışlayan ve hem de can yakıcı azâb verendir." "Rabbin, kıyamet gününe kadar, onları, kötü azaba uğratacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Doğrusu Rabbin, cezayı çabuk verir. Doğrusu O bağışlar ve merhamet eder." "Allah'ın azabının şiddetli olduğunu ve Allah'ın bağışlayan, merhamet eden olduğunu bilin." 13281. İmam Ali (a.s) münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O'nu ne gazabı rahmet etmekten engeller, ne de rahmeti O'nu cezalan-dırmaktan gafil kılar."
13282. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, kullarını azabından alıkoymak ve onları cennete sevk etmek için sevabı itaatte, cezayı ise günahta karar kılmıştır." 13283. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz münezzeh olan Allah ken-disine karşı işlenen günahlara ceza taktir etmiştir ki kulları, kendi gaza-bından (intikam ve öfkesine neden olan günahlardan) korusun." 13284. İmam Ali (a.s) dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Nasıl betim-leyeyim bu diyarı ki başlangıcı meşakkat, sonu ise yok olup gitmektir... Helalinin hesabı sorulur, haramından dolayı azap vardır." 13285. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Dünya kandırır, zarar verir ve geçer. Allah dünyayı dostlarına sevap, düşmanlarına da ceza olarak beğenmemiştir."
13286. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Haberiniz olsun, yüce Allah, kulları-nın sır perdesini kaldırdı; bu onların gizlediklerini ve gönüllerindeki sırla-rını bilmemesinden değildi. Aksine iyiliğe karşı mükafatı, kötülüğe karşı da cezayı takdir etmek için kullarından hangilerinin daha güzel iş yapacak-larını denemek içindi." 13287. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cezası dışında kötülükten daha kötü bir şey ve sevabı dışında hayırdan daha hayırlı bir şey yoktur."
13288. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sonra Allah, emaneti eda etmeyi emretmiştir. Zira, emanete ehil olmayan hüsrana uğrar. Emanet daha önce kendilerinden daha uzun ve kuvvetli, daha yüksek ve büyük olan yük-seltilmiş göklere, yayılmış yerlere ve sapasağlam uzun dağlara sunulmuş-tu... Fakat o güçlü varlıklar, işin sonucundan korktular." bak. El-Maruf (2), 2692. Bölüm; el,Fesad, 3201. Bölüm
2777. Bölüm Ceza Çeşitleri
Kur'an: "De ki: "Üstünüzden ve altınızdan size azâb göndermeğe, sizi fırka fırka yapıp kiminize kiminizin hıncını tattırmağa kadir olan O'dur." Anlasınlar diye ayetleri nasıl yerli yerince açıkladığımıza bak."
13289. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın kalplerde ve be-denlerde (ruhsal ve bedensel) cezaları vardır: Hayat darlığı, ibadetlerde gevşeklik ve hiçbir kul katı kalplilikten daha büyük bir ceza ile cezalandı-rılmamıştır." 13290. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın iki cezası vardır.
Birisi ruhsal cezadır diğeri ise insanlardan bir kısmını diğer bir kısmına musallat kılmasıdır. Ruhsal cezalar hastalıklar ve yoksulluktan ibarettir. İnsanları birbirine musallat kılma cezası ise intikam almadır. Aziz ve celil olan Al-lah'ın şu sözünün anlamı da bunu ifade etmektedir: "İşte böyle yaptık-ları sebebiyle bazı zalimleri bazı zalimlere musallat kılarız." Yani günahlar sebebiyle. Ruhsal günahın cezası hastalık ve yoksulluktur. Mu-sallat kılmaktan sayılan ise intikam almaktır. Bunların hepsi müninin dün-yadaki azabı ve cezasıdır ama kafire bu dünyada öfke duyulur, intikam alınır ve ahirette de çok kötü bir azaba çarptırılır."
2778. Bölüm Ceza ile Korkutmak ve Bunu Uygulamak
13291. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah her kime bir iş için mükafat vaadetmişse onu yerine getirir. Ve her kimi de (kötü) bir iş için ceza ile korkutmuşsa tercih kendisine aittir (isterse yerine getirir isterse de bağış-lar.)" 13292. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Rabimden beşer soyundan gafil kimselere azap etmemesini ve onları bana bağışlamasını istedim."
2779. Bölüm Cezalandırmada Allah'ın Adil Oluşu
Kur'an: "Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden bir şey taşınmaz. Sen ancak, görmediği halde Rablerinden korkanları, namazı kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah'adır."
bak. Bakara, 124, 139, 286; Nisa, 110; En'am, 164; İsra, 15; Lokman, 33; Sebe, 25; Zumer, 7; Necm, 38 13293. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah günahsız birini günahkar bir şahsın günahı dolayısıyla cezalandırmaz. Alalh-u Teala çocukları babaları-nın günahları sebebiyle sorgulamaz. "Hiç kimse başka birinin güna-hını yüklenmez" hakeza, "İnsan için sadece çabaladığı şey vardır."
13294. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala hiç kimseyi gücünün yettiği dışında mükellef kılmaz. Gücünden fazla omuzlarına yük (sorum-luluk) yüklemez. Her kim bir iş yaparsa neticesini görür ve hiç kimse baş-ka bir kimsenin günah yükünü yüklenemez." bak. Et- Teklif, 3508. Bölüm; ez-Zenb, 1382. Bölüm
2780. Bölüm Cezalandırmakta Acele Etmekten Sakınmak
13295. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cezalandırmak hususunda acele et-mekten sakın. Şüphesiz bu Allah nezdinde nefret edilen bir şeydir ve (nimetlerdeki) değişikliklere sebep olur." 13296. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Günahı cezalandırmak hususunda acele davranma. Bu ikisi arasında (günah ve ceza) bir yer bırak ki bu vesi-leyle ecir ve sevap elde edesin."
13297. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Günahı çabuk cezalandırma, o ikisi arasında özür dilemek için bir yol bırak." 13298. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Az affetmek ayıpların en çirkinidir. İntikam almada acele davranmak ise günahların en büyüğüdür." 265. Konu
el-Akl Akıl
Bihar, 1/81, Ebvab-u Akl ve Cehl Kenz'ul-Ummal, 3/379, 779; el-Akl
Kur'an: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır." "Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır." "Allah ayetlerini düşünesiniz diye böylece açıklamaktadır." "Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehen-nemlikler içinde olmazdık" derler." Enfal, 22 13299. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala kendi kitabında akıl ve anlayış sahiplerini müjdeleyerek şöyle buyurmuş-tur: "Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Al-lah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir."
13300. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Alah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz bunda gönül sahibi kimseler için öğüt var-dır." Yani akıl sahipleri için. Hakeza Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphe-siz Lokman'a hikmet verdik." Yani anlayış ve akıl verdik."
13301. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın aklı işlerinin düzenidir. Edebi kıvamıdır. Doğruluğu imamıdır ve şükrü kemalidir." 13302. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimi akıl yerine oturtursa cahil-lik onu ayağa kaldırır." 13303. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah akıl verdiği herkesi bir gün akıl vesilesiyle kurtarmıştır."
2782. Bölüm Akıl Allah'ın Yarattığı İlk Şeydir
13304. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yarattığı ilk şey akıldır." 13305. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Övgüsü yüce olan Allah şüphesiz aklı yarattı ve akıl Allah'ın Arş'ının sağındaki nurundan yarattığı ruhani varlıkların ilkidir." bak. el-Hılket, 1054. Bölüm
2783. Bölüm Aklın Yaratıldığı Şey
13306. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah aklı, ezeli ilminde birikmiş gizlenmiş ve hiçbir mürsel peygamber ile hiçbir mukarrep mele-ğin haberdar olmadığı bir nurdan yaratmıştır." 13307. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala aklı dört şeyden ya-ratmıştır: İlimden, kudretten, nurdan ve bir şeye meşiyyetten. Sonra onu ilimle ayakta tutmuş ve melekutunda daimi kılmıştır." bak. 2796, 2827. Bölümler el-Bihar 1/99
2784. Bölüm Akıl En Güçlü Temeldir
13308. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl en güçlü temeldir." 13309. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ilmin bineğidir ilim ise hilmin bineğidir." 13310. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, insanı kötülükten münezzeh kılar ve iyiliği emreder." 13311. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her işin düzenleyicisi akıldır." 13312. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her işin doğruluğu akılladır."
13313. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl keskin bir kılıçtır." 13314. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl eskimeyen yeni bir el-bisedir." 13315. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl illiyyine (cennetin en yüksek ye-rine) doğru yükselir." 13316. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl hakkın elçisidir."
13317. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ümit edilen en üstün şey ve ce-halet ise en zararlı ve öldürücü düşmandır." 13318. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl düşünce ve bakışı güzelleşti-rir." 13319. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ihtiyatlı davranmaya neden olur, cehalet ise aldanmayı ve yok olmayı sağlar."
13320. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl gurbette bile yakınlık ve ahmaklık ise vatanda bile gurbetliktir." 13321. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl hidayet eder ve kurtarır cehalet ise saptırır ve helak eder." 13322. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir servet akıldan daha bere-ketli değildir ve hiç bir fakirlik ahmaklıktan daha aşağılık değildir."
13323. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiç bir servet aklıdan daha üstün değildir." 13324. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir mal akıldan daha faydalı değildir." 13325. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi zenginlik akıldır."
13326. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kıvamı aklı iledir. Aklı ol-mayan kimsenin dini yoktur." 13327. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kıvancı dinidir. İnsanlığı ahlakı ve kökü ise akıldır." 13328. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın en üstün payı aklıdır. Eğer insan zillete düşerse aklı onu izzete ulaştırır. Eğer yere düşerse aklı onu ayağa kaldırır. Eğer saparsa onu hidayet eder. Eğer konuşursa sözlerini sağlam kılar." 13329. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın süsü aklıdır."
13330. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzellik dildedir. Kemal ise akıl-da." 13331. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kökü aklıdır, (veya gönlü-dür) aklı ise dinidir." 13332. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zaman karşısında sadece akıldan yardım alınır." 13333. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aklın gönüldeki misali evin için-deki kandil misali gibidir."
2785.Bölüm Faziletler Hususunda Aklın Rolü2775.Bölüm Has Kullar
13334. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah kullarına akıldan daha iyi bir şey nasip etmemiştir. O halde akıllı kimselerin uykusu cahil insanların ge-ce (ibadet için) uyumamasından daha iyidir. Akıllı insanların evde kalışı cahil insanların (hac ve cihad gibi Allah'a itaat için) yolculuk etmesinden daha üstündür. Allah her peygamberi aklını kemale eriştirdiği ve aklının ümmetinin tüm akıllarından üstün olduğu için göndermiştir.
Peygam-ber'in (s.a.a) içinde tuttuğu şey çaba gösterenlerin gayretinden daha üs-tündür. Kul Alah'ın farzlarını sadece hakkında düşündüğü taktirde yerine getirir. Bütün abidlerin ibadetlerinin fazileti akıllı insanın ibadetinin fazi-letine ulaşamaz. Akıl sahipleri Allah-u Tealanın, haklarında ulul elbab (akıl sahipleri) dediği kimselerdir. "Sadece akıl sahipleri öğüt alır."
13335. İmam Kazım (a.s) Hişam bin Hakem'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey Hişam! Kullar arasında akıldan daha üstün bir şey bölüştürülmemiştir. Akıllı insanın uykusu cahil insanın (ibadet için) ayakta durmasından daha üstündür. Allah her peygamberi aklı tüm çaba gösterenlerin çabasından daha üstün olduğundan dolayı göndermiştir. Kul Allah hakkında akletmedikçe (O'nu tanıyıp itaat etmesi gerektiğini derketmeyince) Allah'ın farzlarından hiçbir farzı yerine getiremez."
2786. Bölüm Ceza ve Sevap Hususunda Aklın Rolü
13336. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah aklı yaratınca, ona "Yönel" dedi o da yöneldi. Sonra, "Dön" dedi ve o da döndü. Daha sonra Allah şöyle buyurdu: "İzzet ve celalime andolsun ki ben senden daha güzel bir yaratık yaratmadım." Sana emrediyorum. Seni sakındırıyorum (emir ve yasaklarımın muhatabı sensin.) Sana mükafat veriyorum ve seni cezalan-dırıyorum." 13337. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Musa'ya (a.s) vahyedilen şey-lerden biride şuydu: "Ben kullarımı kendilerine verdiğim akıl ölçüsünce hesaba çekerim."
13338. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü Allah kullarına ver-diği akıl miktarınca hesaplarını görmede dikkat gösterir." 13339. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kitapta (maksat Ali'nin (a.s) kita-bıdır) şöyle yazıldığını gördüm: "Şüphesiz herkesin değeri marifeti ölçü-süncedir. Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala insanları dünyada kendilerine verdiği akıl miktarınca hesaba çeker."
13340. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Falan şahsın iyi olduğunu işittiği-nizde aklının güzelliğine bakın. Zira insan aklı ölçüsünce mükafat gö-rür." 13341. İmam Sadık (a.s) huzurunda bir şahsın ibadetinden, dindarlığından, ve faziletlerinden övgüyle söz eden Süleyman'a şöyle buyurmuştur: "Onun aklı nasıldır? " Ben, (Süleyman) şöyle arzettim: "Bilmiyorum." İmam şöyle buyurdu: "Mükafat akıl ölçüsüncedir."
13342. Resulullah (s.a.a) birini öven bir topluluğa şöyle buyurmuştur: "O şahsın aklı nasıldır?" Onlar şöyle arzetiler: "Ey Allah'ın Resulü! Biz ibadet ve hayırlı işlerdeki çabasını sana ilettik. Oysa sen bize onun aklını soruyorsun." Peygamber şöyle buyurdu: "Şüphesiz ahmak insan ahmaklığıyla kötü bi-rinin çirkin işlerinden daha kötü bir şeye bulaşır. Yarın kıyamet günü kul-lar akılları miktarınca derecelere erişir ve Rablerine yakınlık makamına ulaşırlar." 13343. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Birisi cihad, namaz, oruç, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma ehlidir ama kıymet günü sadece aklı miktarınca sevap görür."
2787. Bölüm Aklın Önderliği
13344. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar fikirlerin önderleridir. Fikir-ler ise kalplerin önderleridir. Kalpler ise hislerin önderleridir. Ve hisler ise organların önderleridir." 13345. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalbin bedendeki yeri halk ara-sında itaat etmeleri farz olan önderin yeri gibidir."
13346. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim amelin önderi ve amel ise il-min takipçisidir." 13347. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ilmin kökü ve anlamanın önemli bir etkenidir." bak. el-Kelb, 3381. Bölüm; 424. Konu, el-Fikr; el-İlm, 2834. Bölüm
2788. Bölüm Aklın Dayanağı
13348. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın dayanağı akıldır. Uyanık-lık, anlayış, hafıza ve ilim akıldan kaynaklanır. Dolayısıyla aklı nurla teyit edilirse, alim, hafız, zeki, uyanık ve anlayışlı olun. İnsan akılla kemale eri-şir, akıl insanın kılavuzu, görüş vesilesi ve işlerinin anahtarıdır."
13349. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Herşeyin bir dayanağı vardır. Mü-minin dayanağı ise akıldır. İnsan aklı miktarınca Rabbine ibadet eder." 13350. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kullar arasında hiçbir şey şu beş şey kadar az bölüştürülmemiştir: Yakin, kanaat, sabır ve şükür. Bunların tümünü kemale eriştiren ise akıldır."
2789. Bölüm Aklın Dünya ve Ahiret Hayrındaki Rolü
13351. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünya ve ahiret akılla elde edilir. Her kim akıldan mahrum olursa, iki cihandan mahrum kalmıştır." 13352. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hayır tümüyle akılla elde edilir. Aklı olmayan kimsenin dini yoktur." 13353. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her cesaret akla muhtaçtır."
13354. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Herşeyin bir araç ve gereci vardır. Müminin araç ve gereci ise akıldır. Herşeyin bir bineği vardır. İnsanın bi-neği ise akıldır. Herşeyin bir nihayeti vardır. İbadetin nihayeti ise akıldır. Her topluluğun bir başkanı vardır. İbadet edenlerin başkanı ise akıldır. Her tacirin bir malı vardır. Çaba gösterenlerin malı ise akıldır. Her hara-benin bir bayındırlığı vardır. Ahiretin bayındırlığı ise akıldır. Her yolcu grubunun sığınağı olan bir çadırı vardır. Müslümanların çadırı ise akıl-dır."
13355. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hikmetin derinliği akılla elde edilir. Aklın derinliği ise hikmetle ortaya çıkarılır." 13356. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim mal ve serveti olmaksı-zın zengin olmak, hasetten kurtulup kalp huzuru elde etmek ve dini hak-kında salim kalmak istiyorsa, aziz ve celil olan Allah'a yalvarıp yakararak aklını kamil kılmasını dilemelidir." bak. el-Hayr, 1157. Bölüm
2790. Bölüm Aklın Hüccet Oluşu
13357. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kullar üzerinde iki hücceti vardır. Dış hücceti ve iç hücceti. Dış hücceti, Resuller, Peygamberler ve imamlardır. İç hücceti ise akıllardır."
13358. İmam Hadi (a.s), kendisine, "Allah'a yemin olsun ki sizin benzerinizi hiç görmedim. Bugün insanlar üzerinde hüccet nedir?" diye soran İbn-i Sikkit'e şöyle buyurmuştur: "Kendisiyle gerçek imamı tanıdığı, tasdik ettiği ve yalancı imamı tanıyıp yalanladığı akıldır." İbn-i Sikkit şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki gerçek cevap budur." 13359. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kulları üzerindeki hücceti Peygamberdir. Kullar ve Allah arasındaki hüccet ise akıldır."
13360. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala insanlara hücceti akılla tamamladı. Peygamberlere beyan ile yardımcı oldu ve onları delillerle rububiyetine kılavuzluk etti." 13361. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem'e tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: "Allah peygamberlerini ve resullerini kulları Allah hakkında düşünsünler diye göndermiştir. Dolayısıyla her kimin marifeti daha iyi olursa duaları da daha iyi kabul edilir. Allah'ın işini en iyi bilenler akıl açısından en güzel olanlardır. Aklı kemale eren kimse ise, dünya ve ahirette derecesi en yüce olandır." bak. 97. Konu, el-Hucce
2791. Bölüm Akılsızlık Musibeti
13362. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akılsızlık gibi bir musibet yok-tur." 13363. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akılsızlıktan daha büyük bir yokluk yoktur."
13364. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah kuldan bir nimet almak iste-yince onda değiştirdiği ilk şey, akıldır." 13365. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kıvamı aklıdır, aklı olma-yan kimsenin dini yoktur." 13366. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisinde bulunan şeylerin çoğu akıl olmayan kimsede var olan şeylerin çoğu kendisinin ölüm sebebi olur." bak. el-Musibet, 2332, 2333. Bölümler
2792. Bölüm İnsanın Dostu Aklıdır
13367. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her insanın dostu aklıdır, düşmanı ise cehaleti. Akıllar, stoklardır. Ameller ise hazinelerdir." 13368. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her insanın dostu aklıdır, düşmanı ise cehaleti."
13369. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, kendisinden kopulan arkadaş, nefsani istekler ise uyulan düşmandır." 13370. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güvenilir insan akıllı ve dindar olan insandır. Akıldan ve mürüvvetten nasibi olmayan kimsenin sermayesi gü-nah olur. Herkesin dostu aklıdır, düşmanı ise cehalettir." 13371. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıldan daha faydalı bir techizat yoktur. Hiçbir düşman, cehaletten daha zararlı değildir."
2793. Bölüm Müminin Samimi Dostu Aklıdır
13372. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl müminin samimi dostudur." 13373. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl insanın samimi dostudur." 13374. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl müminin kılavuzudur."
13375. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl kendisinden kılavuzluk isteyene hıyanet etmez." 13376. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıllardan kılavuzluk dileyin ki kı-lavuzluk edilesiniz ve akıla isyan etmeyin ki pişman olursunuz." 13377. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklından, doğru yolu batıl yoldan ayıracak kadarı sana yeter! "
2794. Bölüm Nefsin Akıl ve İstekler Arasında Çekiştirilmesi
13378. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl Rahman ordusunun komutanı-dır, heva ve hevesler ise Şeytan ordusunun komutanıdır. Nefsi bu arada her biri kendisine çeker, hangisi galip gelirse nefis orada yer eder." 13379. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ve şehvet birbirine zıttır. Aklın yardımcısı ilim ve şehvetin süsleyicisi ise heva ve hevestir. Nefis bu arada çatışma sebebi olur. Hangisi galip gelirse nefis onun tarafında bulunur" bak. 519. Konu, en-Nefs, 537. konu el-Heva
2795. Bölüm Din ve Akıl
Kur'an: "Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır." "Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak ol-duğunu, güçlü ve hamde layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler." 13380. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala kendi kitabında şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bunda kalp sahipleri için öğüt vardır." Kalpten maksat akıldır. Hakeza Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Lokman'a hikmeti verdik." Yani anla-yış ve akıl."
13381. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklı olmayan kimsenin dini yok-tur." 13382. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim akıllı olursa dindar da olur ve her kimde dindar olursa cennete girer."
13383. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Din ve edep, aklın neticesidir." 13384. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıl Allah'ın insan için yarattığı bir nurdur. Allah aklı, kalbin aydınlığı kılmıştır ki kendisi vesilesiyle, görülenler ile görülmeyenler arasındaki farkı tanıtsın." 13385. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mümin akledinceye kadar iman et-memiştir." 13386. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Din, akıl miktarıncadır ve yakinin gücü de din miktarıncadır." BAk. el-Cehl, 598, 599. Bölümler; el-İlm, 2834. Bölüm
2796. Bölüm Aklın Anlamı (1)
13387. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz akıl, cehaletin diz bağıdır ve (kötülüğü emreden) nefis en aşağılık canlı gibidir. Eğer bağlanmazsa, sapıklığa düşer." 13388. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefisler serbesttir, ama akılların eli onların dizginlerini kontrol eder ve insanı sefalete sürüklemesine izin vermez." 13389. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, bilerek konuşman ve söyledi-ğin şeyle amel etmendir." 13390. İmam Hasan (a.s), kendisine, akıl hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Fırsata erişinceye kadar hüzün (bardağını) yudum yudum içmektir."
13391. İmam Rıza (a.s), bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Hüzün barda-ğını yudum yudum içmek, düşmana karşı müsamaha göstermek ve dost-larla iyi geçinmektir." 13392. İmam Hasan (a.s), yine bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Hüzün bardağını yudum yudum içmek ve düşmanlara müsamaha göstermektir." 13393. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ılımlı hareket etmen, aşırılıktan sakınman, söz verdiğinde, sözüne aykırı davranmaman ve öfklendiğin zaman yumuşak huylu olmandır."
13394. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıl, Allah'ın insan için yarattığı ve kendisiyle görülecek ve görülmeyecek şeylerin farkını tanıması için kalplerin aydınlığı kıldığı bir nurdur." 13395. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl hakikatte günahtan uzaklaşmak, akibetleri düşünmek, ihtiyatlı ve ileri görüşlü hareket etmektir." 13396. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah Tebarek ve Teala aklı, ezeli ilminde birikmiş ve gizlenmiş, aynı zamanda hiçbir mürsel Peygamberin ve mürsel meleğin haberdar olmadığı bir nurdan yaratmıştır. O halde il-mi, aklın kendisi; anlayışı, aklın ruhu; zühdü aklın başı; hayayı, aklın iki gözü; hikmeti, aklın dili; yumuşaklığı, aklın ağzı; rahmeti, aklın kalbi karar kıldı. Sonra içini on birikmiş şeyle, sağlam kılmıştır: Yakin, iman, doğru-luk, huzur, ihlas, yumuşaklık, bağış, kanaat, teslimiyet ve şükür ile."
Allame Tabatabai (r. a) Allah-u Teala'nın, "Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini işte böyle açıklar" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Akıl aslın-da bağlamak ve tutmak anlamındadır. İnsanın inançla bağlandığı idrakine, idrak ettiği şeylere, kendisiyle tasarrufta bulunduğu ve iyi ve kötüyü, hak ve batılı teşhis et-tiği sanılan güce akıl denmesi de bu açıdandır ve bu anlamı ifade etmektedir. Aklın karşıtı olarak, "cünun", sefihlik, ahmaklık, (ahmaklık) ve cehalet gibi bir takım tabirler vardır ve bu tabirler farklı itibarlar esasınca kullanılmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de idrak çeşitleri hakkında kullanılan bir çok kavram vardır ve bu yaklaşık yirmı kavramı bulmaktadır. Örneğin zan, hesban (galip olan inanç), şuur, zikir, irfan, anlama, fıkıh (derin anlayış), dirayet, yakin, fikir, re'y (görüş), za'm (sanma), hıfzetme, hikmet, uzmanlık, şehadet ve akıl. Aynı zamanda kavl (görüş), fetva, basiret ve benzeri kelimeler de bu kavramlardan sayılmaktadır.
Zan: Her ne kadar kesinlik merhalesine ulaşmasa da galip olan inanç anlamında-dır. Hesban da aynı anlamı ifade etmektedir. Ama hesban daha çok, istiare şeklin-de, zanni idraklerde kullanılmaktadır. Tıpkı zan anlamına gelen, "addl" kelimesi gibi. Bu kavramın kökü, "adde zeyden minel ebtal ve hesibehu" (Zeyd'i kahraman-lardan biri saydı) cümlesinde yer almıştır. Şuur: Daha çok ince ve dakik idrak türüne denmektedir ve "kıl" anlamını ifade eder, "şe'r" kökünden türemiştir ve bu da kılın inceliği ve zerafeti sebebiyledir. Bu kelime genellikle hissedilir gerçekler hakkında kullanılmaktadır, akledilen gerçekler-de değil! Duyu organlarına "meşa'ir" denmesinin sebebi de budur.
Zikir ve hatırlama: Bu da, idrakte kaybolduktan sonra, zihinde gizlenmiş olan sure-ti/şekli hazır hale getirmektir. Yani idrakten gizlenmesinden korumak anlamında-dır. (Zihni sureti hatırda tutmak ve unutulmasına engel olmak.) İrfan ve tanıma: Bu da idrak eden güçte ortaya çıkan sureti, zihinde biriktirilmiş şeylere tatbik etmektir. Bu sebeple şöyle denilmektedir: "İrfan ve tanıma daha önce hasıl olan ilimden sonradır."
Fehm (anlayış): Bu da zihnin bir tür, dışarıdaki bir şeyin suretinin zihinde şekil-lenmesi vesilesiyle etkilenmesidir. Fıkıh (derin anlayış): Bu da zihinde şekillenmiş suretin sebatı ve tasdikteki istikra-rıdır. Dirayet: Bu da gizli boyutları ve malum özellikleri derk edilip tanınsın diye bu sebat ve istikrarda derinleşmek anlamındadır. Bu yüzden bir işe önem vermek ve büyük görme hususlarında kullanılmaktadır. Nitekim Allah-u Teala, şöyle buyurmuştur: "Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek olan gün." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Doğrusu, biz, Kur'an'ı kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?"
Yakin: Zeval ve gevşeklik kabul etmez bir şekilde zihni idrakin güçlenmesi anla-mındadır. Fikir: Bu da bir tür kendilerine bağlı bilinmezlikleri elde etmek için hazır ve mevcut bilgileri gözden geçirmektir. Re'y (görüş): Bu da fikir ve düşünceden hasıl olan tasdiktir (onaylamadır.) Bu keli-me de amel edilmesi uygun ve lazım olan veya bu tür olmayan tüm ameli (pratik) ilimlerde kullanılmaktadır,
tekvini (yaratışsal) işlerle ilgili nazari (teorik) işlerle ilgili değil! Basiret, ifta (fetva vermek) ve kavl (söz) kelimeleri de bu kavram ve anlamına yakındır. Elbette "kavl" terimi daha çok istiare şeklinde ve menzum (kendisine la-zım görülen) yerine lazımdan (bir şeyin gereklerinden) istifade edilmesi türündendir. Zira bir şey hakkında kavil ve söz, delalet ettiği şeye inanmayı gerektirir.
Za'm (sanmak): Bu da zihinde bir suret olması hasebiyle tasdik etmekten ibarettir. Bu tasdik, ister üstün bir tasdik olsun isterse de kesinlik ifade etsin, farketmez. İlim: Daha önce de geçtiği gibi bu da zıddını idrakten alıkoyan bir tür idraktir. Hıfz (ezberlemek): İlmi ve zihni sureti, değişmeyecek ve zail olmayacak bir şekilde kaydetmek ve ezberlemek anlamındadır. Hikmet: Sağlamlık ve istihkamı açısından o ilmi ve zihni suretten ibarettir. Hibre (uzmanlık): Bu da alim olan insanın ön gereklerinden ortaya çıkan her türlü sonuçtan haberdar olacağı bir şekilde ilmi suretin zuhurundan ibarettir.
Şehadet: Bu da hissedilir gerçeklerde var olan zahiri his vasıtasıyla bir şeyin kendisi-ne hissedilir gerçeklerde olduğu gibi, zahiri his vasıtasıyla veya ilim, irade, sevgi, buğz ve benzeri şeyleri ifade eder vicdani gerçeklerde olduğu gibi deruni his vasıtasıyla bir şeyin kendisine ulaşmaktan ibarettir. Zikredilen bütün bu kavramlar, anlamların-dan da anlaşıldığı üzere, madde, hareket ve değişiklikle iç içe olmaktan uzak değil-dir.
Bu yüzden de son beş kavram dışında, yani ilim, hıfz, hikmet, hibre ve şehadet dışında diğer tüm kavramlar, Allah-u Teala hakkında kullanılmamaktadır. Örne-ğin, "Allah zanneder, Allah tahmin eder, Allah sanır, Allah anlar, Allah kavrar..." gibi tabirler, Allah hakında caiz değildir. Ama diğer beş kavram, bir noksanlık ve yokluk gerektirmediği için Allah-u Teala hakkında da kullanılır. Nitekim münezzeh olan Allah bizzat şöyle buyurmuştur: "Allah her şeyi bilir."
Hakeza şöyle buyurmuştur: "Allah, herşeyin koruyucusudur." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Allah yaptığınız herşeyden haberdardır." Hakeza şöyle buyurmuştur: "İlim ve hikmet sahibi odur" Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "O her şeye şahittir" Şimdi konumuz olan akıl meselesine dönelim. Bildiğiniz gibi akıl, münezzeh olan Allah'ın insanı yarattığı fıtrat üzere, kalbin tasdikiyle birlikte olan idrak hakkında kullanılmaktadır. Yani nazari (teorik) işlerde, hak ve batılı idrak etmek ve ameli (pratik) işlerde ise zarar ve faydayı, iyi ve kötüyü tanımaktır.
Zira münezzeh olan Allah insanı, varlığının evvelinde de kendisini idrak edecek bir şekilde yaratmıştır. Daha sonra da kendileriyle eşyanın zahirini derk etsin ve tanısın diye onu, bir dizi zahiri duyu organlarıyla mücehhez kılmıştır. Aynı zamanda kendisiyle ruhi anlamları idrak edecek, bu anlamların yardımıyla, nefsini, dış olgularla irtibata geçirecek, batıni ve deruni hislerle de donatmıştır. İrade, dostluk, düşmanlık, korku, ümit ve benzeri anlamlar gibi.
İnsan bu kavramlar hususunda bir tür tertip, ayırma, özelleştirme, genelleştirme ve bir takım tasarruflarda bulunmaktadır. Nazari (teorik) hususlarda ve amel sahasından dışarı olan işlerde teorik hükümler vermekte, ameli ve davranışlarla ilgili işlerde ise, pratik hükümler vermektedir. Bütün bunlar, insanın asıl olan fıtratının kendisi için belirlediği bir yolda hareket etmektedir ve bu da akıldan ibarettir. Ama bazen bazı kuvveler, şehvet ve gazap gibi güçler,
diğer kuvvelere galebe çalarak insana hakim olmakta ve diğer kuvvelerin etkisini yok etmekte veya zayıflatmaktadır. Netice olarak da insan, itidal yolundan saparak, ifrat veya tefrit uçurumuna yuvarlanmaktadır. Bu yüzden, aklı salim olduğu halde böyle bir insanda etkili olmamaktadır. Tıpkı yalan veya tahrif edilmiş belgeler veya tanıklıklar üzere hüküm veren bir kadıyı andırmaktadır. Bu kadı verdiği hükmünde, her ne kadar batılı kastetmese de haktan sapacaktır. Böyle bir kimse hem kadıdır ve hem de kadı değildir. Doğru olmayan bilgiler üzere hüküm veren insan da işte böyledir. Gerçi onun işini de, bir tür müsamaha sayesinde akıl olarak adlandırmak mümkündür.
Ama gerçekte akıl değildir. Zira insan, böyle bir halet içinde fıtratın selim yolundan ayrılmış ve doğru yollarından uzak düşmüştür. Allah-u Teala'nın sözü de işte bu esas üzeredir. Zira Allah aklı insanın dininde faydalandığı ve kendisi vesilesiyle gerçek bilgilere ve uygun davranışlara eriştiği bir unsur olarak tanıtmaktadır. Öyle ki bu unsur, söz konusu haslete sahip olmadığı taktirde, akıl olarak adlandırılamaz. Her ne kadar dünyevi hayır ve şer işlerinde etkili olsa da bu gerçek değişmez. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Ve şöyle dediler:
"Eğer dinlemiş veya akletmiş olsaydık, cehennem ehlinden olmazdık." Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yer-yüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüs-lerde olan kalpler de körleşir" Bu ayetler, görüldüğü gibi, aklı insanın ba-ğımsız olarak istifade ettiği, ilim ve bilgi anlamında kullanmıştır. Sem' (işitmek) laf-zı da, başkasının yardımıyla kendisinden istifade edilen idrak anlamındadır. Elbette her ikisinin de selim fıtratla uyumlu olması gerekir.
Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Kendini sefih (akılsız) kılan-dan başkası İbrahim'in dininden yüz çevirmez" Daha önce de belirtildiği gibi bu ayet, şu hadisin tersçelişiği (aks-i nakizi) konumundadır: "Akıl, kendisiyle Rahman'a ibadet edilen şeydir..."
Bütün bu söylenenlerden de açıkça anlaşıldığı üzere, Allah-u Teala'nın sözündeki akıldan maksat, insan için salim fıtratla birlikte hasıl olan idrakten ibarettir. Akıl hakkındaki bu tanımlama esasınca, münezzeh olan Allah'ın şu sözü de açıklığa kavuşmaktadır: "Allah, düşünürsünüz diye sizlere ayetlerini işte böyle açıklamaktadır." Zira ilim, beyan ve aydınlatmayla hasıl olmaktadır. İlim de aklın ön gereklerindendir ve akla erişmek için bir vesiledir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur : "Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak alimler anlayabilir" bak. 2787. Bölüm; 2803. Bölüm; el-Bihar, 1/96, 2. Bölüm; el-İlm, 2907. Bölüm
2797. Bölüm Aklın Anlamı (2)
13397. İmam Hasan (a.s) babası (a.s) kendise aklınne olduğunu sorunca şöyle buyur-muştur: "Kalbin, kendine ısmarlanan şeyi korumasıdır." 13398. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, tecrübeleri korumaktır. En ha-yırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir." 13399. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ve ilim bir ipe bağlanmıştır bir-binden ayrılmaz ve uzaklaşmazlar."
13400. İmam Kazım (a.s) Hişam b. Hakem'e tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey Hişam! Şüphesiz akıl ilimle birliktedir. Allah-u Tela şöyle buyurmuştur: "Bunlar insanlara vediğimiz örneklerdir. Şüphesiz alimler dışında kimse onları akledemez." 13401. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz mutsuz kimse kendisine verilen akıl ve tecrübenin faydasından mahrum kalan kimsedir." bak. Et-Tecrube, 496. Bölüm; 2814. Bölüm
2798. Bölüm Akıllar Allah Vergisidir
13402. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar Allah vergisidir. Adab ise sonradan insanın kazandığı şeylerdir." 13403. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, Allah tarafından bir bağıştır, edeb ise zahmet ve çaba ile elde edilir. O halde herkim edeb kazanma yolunda zahmet çekerse onu elde eder. Her kim de aklını çoğaltmak için kendisini zahmete düşürürse sadece cehaleti artar." bak. el-Edeb, 65. Bölüm
2799. Bölüm Tabii ve Tecrübi Akıl
13404. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl iki çeşittir: Tabii (ve zati) akıl ve tecrübi akıl. Her iki akıl da fayda verir." 13405. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim iki çeşittir: Yaratılıştan gelen ve sonradan kazanılan. Yaratılıştan gelen ilim olmadığı zaman, sonradan ka-zanılan da fayda vermez." 13406. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl anneden doğmadır, ilim ise sonradan kazanılandır." bak. el-İlm, 2912. Bölüm; et-Tecrube, 496. Bölüm; 2797. Bölüm
10
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2800.Bölüm Akıllı İnsanın Sıfatları
13407. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse tecrübelerinin kendisine öğüt verdiği kimsedir." 13408. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse kemali talep eder, cahil ise mal talep eder." 13409. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse işlerini sağlam yapan kimsedir." 13410. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse yaptıkları, sözlerini tas-tik eden kimsedir." 13411. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse tanıdığı yerde duran kimsedir. (Hakkın karşısında itirafta bulunan ve teslim olan kimsedir. )" 13412. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse dilini tutan kimsedir." 13413. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse cahilin rağbet gösterdiği şeyden yüz çeviren kimsedir." 13414. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse güzel ihsanda bulunan ve yerinde çaba gösteren kimsedir." 13415. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse görüşünü itham eden ve nefsinin kendi gözünde süslediği şeye güvenmeyen kimsedir."
13416. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse ilahi kaza ve kadere tes-lim olan ve uzağı görerek ihitiyatla amel eden kimsedir." 13417. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse dilini gıybet etmekten koruyan kimsedir." 13418. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse bir ihtiyaç veya delil be-yanı dışında konuşmayan kimsedir." 13419. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse, susunca düşünür, ko-nuşunca Allah'ı zikreder bakınca da ibret alır."
13420. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse bildiğinde amel eder, amel ettiğinde ihlas üzere yerine getirir, ihlaslı olduğunda ise uzlete çeki-lir." 13421. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse kendi ameline dayanır, cahil ise kendi emeline dayanır." 13422. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse kendi amelinde çaba gösterir arzusunu ise kısaltır." 13423. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimseyi gücü ifrata düşürmez ve zayıflık kendisini yerine oturtmaz." 13424. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse kendisine farz olan hu-suslarda nefsini sorguya çeker ve başkalarının kendisi karşısında taşıdıkları sorumluluklardan dolayı nefsi için (insanları) hesaba çekmez (onları af-feder ve bağışlar)."
13425. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse hiç kimseyi hor gör-mez." 13426. Misbah'uş Şeria'da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse hakkı kabul etmekte alçak gönüllü olan kimsedir." 13427. Misbah'uş Şeriada şöyle yer almıştır: "Akıllı kimse akılların kabul etme-diği bir sözü söylemez ve kendisini ithama maruz bırakmaz." 13428. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse kendi benzeri ile ünsiyet kurar ve cahil kimse ise şekil açısından kendisine benzeyene meyleder."
13429. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse sözünü yalan sayaca-ğından korktuğu birisine söz söylemez. Esirgeyeceğinden korktuğu kim-seden bir şey istemez. Sonunda özür dilemesi gerekeceğinden korktuğu bir işi yapmaz. Ümit edilmemesi gereken bir kimseye ümit bağlamaz." 13430. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse yalanlamasından korktuğu bir kimseye söz söylemez, esirgeyeceğinden korktuğu kimseden bir şey istemez. Uhdesinden gelemeyeceği bir şeyi söz vermez. Ümit bağ-lamada kınanılan bir şeye ümit bağlamaz ve içinde kalmaktan korktuğu bir şeye teşebbüste bulunmaz."
13431. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiaz gönül sahibi akıllı kim-se gücünün yetmediği şeyi terkeder. Çoğu zaman doğruluk nefsani istek-lere muhalefettedir." 13432. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse edeble öğüt alır, hay-vanlar ise sadece dayakla öğüt alır." 13433. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse hikmetle içiçe olduğu taktirde dünyanın azlığından ve eksikliğinden hoşnut olur. Ama dünyaya sahip olduğu halde hikmeti az olursa hoşnut olmaz. Bu yüzden de onların ticareti kar etmiştir."
13434. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse helalin şükretmesine engel olmadığı ve haramın sabrına üstün gelmediği kimsedir." 13435. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her şeyin bir kılavuzu vardır. Aklın kılavuzu ise düşünmektir. Düşünmenin kılavuzu ise sessizliktir. Her şeyin bir bineği vardır, aklın bineği ise tevazudur." 13436. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin serveti ilim ve ame-lindedir. Cahilin serveti ise malında ve arzusundadır."
13437. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın yarısı tahammül etmek, diğer yarısı ise görmezlikten gelmektir." 13438. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin sözü (ruhlara) yiye-cektir. Cahilin cevabı ise suskunluktur." 13439. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insanın göğsü sırrının sandığı-dır." 13440. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin çirkin işi cahil insa-nın güzel işinden daha iyidir." 13441. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse bir delikten iki defa sokulmaz."
13442. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cahilin öfkesi sözündedir. Akıllının öfkesi ise davranışındadır." 13443. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin sıfatı şudur: Cahi-lin kendisine cahilce davranışı karşısında yumuşak davranır, kendisine zulmedeni bağışlar, kendisinden aşağıdakilere karşı tevazu gösterir, ken-dinden üstün olanlardan iyilik dilemede öne geçer, konuşmak isteyince düşünür, söylemek istediği şey iyi olduğunda söyler ve faydalanır, eğer kötü olursa sessiz olur, salim kalır, fitneyle karşılaştığında Allah'a sığınır, elini ve dilini korur, bir fazilet gördüğü zaman onu ganimet sayar, haya kendisinden ayrılmaz, ihtiras onda ortaya çıkmaz, işte bunlar akıllı kimse-nin kendisiyle tanındığı on sıfattır."
2801. Bölüm Akıl ve Hikmet
13444. İmam Ali'ye (a.s) "Akıllı kimse hakkında sorduklarında şöyle buyurmuştur; "Akıllı, her şeyi layık olduğu yere koyandır" diye buyurdu." Cahili tarif et" dediklerinde; "Akıllıyı tarif etmekle cahili de tarif ettim!" diye buyurdu-lar." 13445. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse herşeyi yerine koyan kimsedir ve cahil ise bunun tam tersidir." bak. el-Adl, 2544. Bölüm ve 11681. Hadis
2802. Bölüm Akıl ve Boş Şeyleri Terketmek
13446. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insan bir nefesini dahi fayada-sız şeylerle zayi etmez." 13447. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimseler dünyanın fazlalık-larını bile terkettiler nerede kaldı ki günahlarını! Zira dünyayı terketmek fazilettir. Günahları terketmek ise farzdır." 13448. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar azalınca fazlalıklar artar." 13449. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse batılı kenara atan kim-sedir."
13450. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim fazlalıklardan sakınırsa dü-şüncesi akıllarla eşitlenir." 13451. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin eğlencesi çoğalırsa aklı azalır." 13452. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akılların zayi olması fazlalıkları talep etmekledir."
13453. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Oyuna aşık olan, eğlence ve basit iş-lere kapılan kimse akıllı değildir." 13454. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ve boş eğlence bir araya gele-mez." 13455. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün akıl boş şeylerden uzak durmaktır." bak. 475. Konu, el-Leğv; 478. konu el-lehv; el-İmame (2), 213. bölüm ve 1139. Hadis
2803. Bölüm Akıl ve Ahiret İçin Çalışmak
13456. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kalıcı evini bayındır kılan kimse akıllı bir kimsedir." 13457. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim akıllı olursa gaflet uyku-sundan uyanır, kendisini yolculuğa hazırlar ve kalıcı evini bayındır kılar." 13458. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlahi düşünmeyen ve ahiret yurdu için amel etmeyen kimse akıllı değildir." 13459. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz akıllı bugünden yarını dü-şünen, kendisini (cehennem) ateşinden kurtarmak için çalışan ve kendi-sinden kurtuluşun olmadığı şey için amel eden kimsedir."
13460. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse bu dünyada ölümden sakınan ve içinde ölümü arzuladığı halde bulamayacağı bir diyara gitme-den önce kendisini oraya güzelce hazırlayan kimsedir." 13461. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse fani dünyaya sırt çevi-ren ve değerli, ebedi ve yüce cennete yönelen kimsedir." bak. 2821. Bölüm; el-Ahiret, 27. Bölüm
2804. Bölüm Akıl ve Allah'a İtaat
13462. Resulullah (s.a.a) beyan, vakar ve heybet sahibi bir Hıristiyan hakkında: "Bu Hıristiyan adam ne de akıllıdır" denilince şöyle buyurmuştur: "Sus! Şüphesiz akıllı kimse Allah'ı bir bilen ve sadece ona itaat eden kimsedir." 13463. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse her ne kadar çirkin ve hakir de olsa Allah'a itaat eden kimsedir."
13464. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Akıl nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah'a itaat ile amel etmektir. Şüphesiz Allah'a itaat ile amel edenler gerçek akıl sahipleridir." 13465. İmam Sadık (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Akıl, kendisiyle Rahman olan Allah'a ibadet edilen ve cennet kazanılan şeydir." Ravi şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "O halde Muaviye'de olan neydi? " İmam şöyle bu-yurdu: "O şeytanlık idi. O akla benzemektedir ama akıl değildir."
13466. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse günahlardan uzaklaşan ve ayıplardan temizlenen kimsedir." 13467. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "(Akıllı kimselerin) himmeti günahları terketmek ve ayıpları ortadan kaldırmaktır." 13468. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer münezzeh olan Allah haramla-rından sakındırmasaydı yine de akıllı insanın onlardan uzak durması gere-kirdi." 13469. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizin en akıllı olanınız (Allah'a) en çok itaat edeninizdir." bak. el-İlm, 2834. Bölüm ez-Zenb, 1361. Bölüm
2805. Bölüm Akıl ve Lezzetleri Terketmek
13470. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse nefsani isteklerine üstün gelen ve ahiretini dünyaya satmayan kimsedir." 13471. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse şehvetinden uzak duran ve dünayasını ahiretine satan kimsedir." 13472. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse lezzetlerinin düşmanı-dır, cahil kimse ise şehvetinin kuludur." 13473. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse Rabbine itaat hususunda nefsani istekklerine isyan eden kimsedir."
13474. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse nefsani isteklerinin se-beplerine üstün gelen kimsedir." 13475. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse şehvetini öldüren kim-sedir. Güçlü kimse ise lezzetini söküp atan kimsedir." 13476. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse öfkelendiğinde nefsine sahip olan ve rağbet ettiğinde ise sakınan kimsedir." 13477. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin neticesi hasret olan şehvetine (şehvete sebep olan bir şeye) nasıl baktığına şaşmamak elde de-ğil." 13478. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimselerin hasleti şehvetlerinin ve gafletlerinin az olmasıdır." 13479. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insan her ne kadar nefsani sitekleri onu gerektirse de yalan söylemeyen kimsedir."
2806. Bölüm Akıl ve İyilikle Kötülüğü Tanımak
13480. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse iyiliği kötülükten ayırt eden kimse değildir. Aksine akıllı kimse iki kötülükten kötülüğü daha az olanı tanıyan kimsedir."
2807. Bölüm Akıllı İçin Olması Gereken Şey
13481. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse yaptığı her işi nefsini terbiye için yapmalıdır." 13482. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl sahibi insan için her amelde bir ihsan vardır, cahil kimse içinse her halette bir hüsran vardır." 13483. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin söylediği her keli-mede zeka ve soyluluk alametleri aşikardır."
2808. Bölüm Akıllı İnsanın Yapması Gereken Şey
13484. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insanın zamanını tanıması, kendi işine koyulması ve dilini koruması gerekir." 13485. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insanın din, düşünce, ahlak ve edeb hususundaki ayıplarını ve kötülüklerini muhasebe etmesi, onları göğsüne veya bir deftere kaydetmesi ve onları yok etmek için çalışması gerekir." 13486. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse ahiret için çalışmakla ve azığını artırmakla görevlidir." 13487. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insanın sürekli meşveret etme-si ve başına buyrukluğu terketmesi gerekir." 13488. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insanın kendi işini düşünmesi sonra dilini koruması ve zamının insanlarını iyi tanıması gerekir."
2809. Bölüm Akıllı Kimseye Yakışan Şey
13489. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana, doktorun hasta ile ko-nuştuğu gibi cahil insanla konuşması yakışır." 13490. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana, öğrettiğinde kabalık etmemesi öğrendiğinde ise öğrenmekten utanmaması yakışır." 13491. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana bir amelde bulundu-ğunda kendisine yegane nimet vericisi olan Allah'tan, O'ndan başkasını O'na ortak koşmaktan haya etmesi yakışır." 13492. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana sözüne itminan edil-sin diye doğru olması ve nimet artışına hak kazanması için şükredici ol-ması yakışır."
2810. Bölüm Akıllı İnsana Yakışmayan Şey
13493. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana şu üç şey dışında göç etmesi yakışmaz: Hayatını temin etmesi, ahireti için azık alması ve haram olmayan yoldan lezzet alması." 13494. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insana şu üç şeyi hiç bir ha-lette unutması yakışmaz: Dünyanın faniliğini, hallerin değişikliğini ve kendisinden hiçbir zaman güvende olunmayan afetleri."
2811. Bölüm İnsanların En Akıllısı
13495. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bilin ki insanların en akıllısı Rab-bini tanıyıp O'na itaat eden, düşmanını tanıyıp, ona isyan eden ikamet edeceği evi tanıyıp orayı bayındır kılan ve yakında göç edeceğini bildiğin-den göçü için azık hazırlayan kimsedir." 13496. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, (Allah'ın) azabından korkan iyilik sahibidir. İnsanların en cahili ise Allah'ın azabın-dan güvende olan kötülük sahibi kimsedir." 13497. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, her türlü aşağı-lıktan en uzak olanıdır." 13498. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı en hayalı olanı-dır."
13499. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı Allah'a en yakın olanıdır." 13500. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı cahil insanları cezalandırmada sessiz kalmaktan öteye gitmeyendir." 13501. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı ciddiyeti miza-hına üstün gelen ve nefsani istekleri karşısında aklından yardım alan kim-sedir." 13502. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, hak karşısında boyun eğen, hakka nefsinden bağışlayan (karşı koymayan), hak vesilesiyle aziz olan, hakkı ikame etmeyi ve hak ile amel etmeyi küçümsemeyen kim-sedir." 13503. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, en çok akibeti-ni düşünenidir."
13504. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, insanlarla en iyi geçinendir." 13505. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En akıllınız (Allah'a) en çok itaat edeninizdir." 13506. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı, kendi ayıplarını gören ve başkalarının ayıplarına karşı ise kör olan kimsedir." 13507. Hz. Lokman (a.s) oğluna öğüt vererek şöyle buyurmuştur: "Hak karşısında mütevazi ol ki insanların en akıllısı olasın." 13508. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl açısından insanların en üstünü geçimini en güzel şekilde sağlayan ve ahiretini ıslah etmeye en çok gayret gösterendir." 13509. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan aklı en kamil olan kimseler Allah'tan en çok korkanlar ve Allah'a en çok itaat edenlerdir."
2812. Bölüm İnsanların En Akılsızı
13510. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akılsızı sultandan (yöneticilerden) en çok korkan ve onlara en çok itaat eden kimsedir." 13511. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akılsızı elinin altın-dakilere zulmeden ve kendisinden özür dileyeni bağışlamayan kimsedir." bak. 2820. Bölüm
2813. Bölüm Akıllı Sayılmayan Kimse
Kur'an: "Onlar sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasından savaşı kabul edebilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise serttir; onları birlik sanırsın, oysa kalpleri birbirinden ayrıdır. Bu, akıl etmeyen bir topluluk olmalarındandır."
"Eğer kulak vermiş veya akıl etmiş olsaydık, çılgın alevli cehen-nemlikler içinde olmazdık" derler." "Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onla-rın akıl etmeyen bir topluluk olmasındandır." "Hani onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun" denilince, "Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız" derler; ya ataları bir şey akıl edemeyen ve hidayeti bulamayan kimseler idiyseler? "
"Küfredenlerin (hidayete davet edilme hususundaki) misali, ba-ğırıp çağırmadan başkasını işitmeyene (hayvanlara tehlikeyi haber vermek için) seslenen kimsenin (çobanın) misalidir. (Bu sesin kendilerine bir tehlikeyi haber verdiğini anlamazlar). Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden onlar akıl edemezler."
13512. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yuh olsun, yazıklar olsun size; ben artık sizi kınamaktan-azarlamaktan bıktım usandım. Ahirete karşılık dün-ya hayatına mı razı oldunuz? İzzet yerine zilleti mi tercih ettiniz? Sizleri düşmanınızla cihada davet edince korkudan gözleriniz dönüyor, adeta ölümün çetinliği ve gaflet sarhoşluğu içinde çırpınıyorsunuz ve benimle konuşamıyorsunuz, sorularıma cevab veremiyorsunuz. Adeta aklınız git-miş deli/divane olmuşsunuz da akıl edemiyorsunuz."
13513. İmam Ali (a.s) Kufelilere yaptığı bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: "Ey bedenleriyle karşımda duran, akıllarını kaybetmiş, hevaları ihtilaflı, emirle-rini belaya uğratan kavim! Emiriniz Allah'a itaat ediyor, siz ona isyan edi-yorsunuz; Şamlıların emiri (Muaviye) Allah'a isyan ediyor, adamları emri-ne itaat ediyorlar."
13514. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ruhları farklı, kalpleri dağınık, bedenleri burda, akılları kaybolmuş kimseler! Ben sizi hakka yöneltiyo-rum, siz ise aslanın kükremesinden kaçan keçi gibi kaçıyorsunuz." 13515. İmam Ali (a.s) dünya ehlinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bazıları ayakları bağlanmış, bazıları ise serbest bırakılmış develer gibidir. Akıllarını kaybetmiş, meçhule dalıp gitmişlerdir; " 13516. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Bilin ki her kim kendisi hakkındaki doğru olmayan sözden dolayı incinirse akıllı değildir." bak. el-Mecnun, 570. Bölüm
2814.Bölüm Aklı Artıran Şey
13517. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl, ilim ve tecrübeyle artan bir iç-güdüdür." 13518. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklı tezkiye etmek geliştirmek için en iyi yardım eğitimdir." 13519. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sen aklınla tartılırsın. O halde ilimle aklını geliştir."
13520. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlme çok bakmak (ve düşünmek) aklı açar ve geliştirir." 13521. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hikmet hususunda çok düşünmek aklı aşılar." 13522. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim insanlarla oturup kalkmak aklın artmasına neden olur. Eziyet etmemek de aklın kemalindendir." 13523. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın en sağlam sebeplerinden biri de cahil insanlara merhamet etmektir." bak. Et-Ticaret, 426, 427. Bölümler
2815. Bölüm Aklı Kemale Erdiren Şey
13524. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl sahibi olan insan şu üç şeyi kemale erdirmedikçe akıllı sayılamaz... hoşnutluk ve öfke halinde hakkı hak sahibine vermeyi, kendisi için beğendiğini insanlar için de beğenmeyi birinin sürçtüğünü görünce yumuşak davranmaya çalışmalıdır." 13525. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın kemali üç şeydedir: Allah karşısında tevazu, güzel yakin sahibi olmakta ve hayırlı söz söyleme dı-şında susmakta."
13526. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Faydasız işleri terketmekle aklın ke-male erer." 13527. İmam Hüseyin (a.s) Muaviye'nin yanında akıldan söz edilince şöyle buyurmuştur: "Akıl sadece hakka uymakla kemale erer." Muaviye şöyle dedi: "Sizin görüşlerinizde bir tek şeyden başkası yoktur (hepiniz aynısınız.)" 13528. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah aklı üç parçaya bölüştürmüştür. Her kim de bu üç şey olursa aklı kemale ermiş olur ve her kimde de bu üç şey olmazsa aklı yoktur: Allah'ı iyi tanımak, Allah'a iyi itaat etmek ve Allah'ın işi hususunda güzel sabretmek."
13529. İmam Ali (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "Allah'a akıldan daha iyi bir şeyle ibadet edilmemiştir. İnsanın aklı kendisinde şu hasletler olmadıkça kemale ermez: İnsanlar onun küfür ve kötülüğünden güvende olmalı, hidayet ve iyiliği umulmalı, malının fazlasını bağışlamalı, sözünün fazlasını tutmalı,
dünyadan nasibi günlük yiyeceği kadar olmalı, sağ olduğu müddetçe ilme doymamalı, Allah için zilleti, Allah'tan gayrisiyle olan izzetten daha çok sevmeli. Alçak gönüllü olmayı yüce mertebeli olmaktan daha çok sevmeli, başkalarının az iyiliğini çok saymalı kendisinin çok iyiliklerini az görmeli, tüm insanları kendisinden daha iyi bilmeli, kendisini herkesten daha kötü görmelidir. Aklın kemali bununladır. (Son haslet ile veya bütün bu hasletler sayesindedir. )"
13530. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'a akıldan daha üstün bir şeyle ibadet edilmemiştir. Mümin kendisinde şu on haslet bir araya gelince akıl sahibi olur: Hayır ve iyiliği ümit edilir, kötülüğünden korkulmaz, başkalarının az iyiliğini çok sayar, kendisinin çok iyiliğini az görür, hayatta olduğu müddetçe ilim öğrenmekten yorulmaz, yoksulların kendisine gelmesinden bıkmaz, alt olmayı üst olmaktan daha çok sever,
fakirliği zenginlikten çok sever, dünyadan nasibi yiyeceği kadardır. Hep-sinden daha önemli olan onuncu haslet ise gördüğü herkes hakkında "O benden daha iyi ve takvalıdır" demesidir. O halde herkesi kendisinden daha iyi ve takvalı görünce onun mertebesine ulaşıncaya kadar karşısında alçak gönüllü olur. Kendisinden daha düşük ve aşağılık birini görünce de, "Belki de zahiri kötüdür, ama batını iyidir ve belki de akibeti hayırla so-nuçlanacaktır" der. İşte mümin böyle olunca büyüklüğün doruğuna ulaşmış olur. Zamanındaki insanlara üstün olmuş olur." bak. 2818. Bölüm; el-Bihar, 1/109/5 ve 6 ve s. 140, 78/336/17
2816. Bölüm Aklı Değerlendirme Ölçüleri
13531. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İşin niteliği aklın niceliğini göste-rir." 13532. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın mektubundan aklı ve basi-reti anlaşılır, elçisinden ise anlayışı ve zekiliği bilinir." 13533. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın iffet ve kanaatla süslenmesi aklının göstergesidir." 13534. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her insanın sözünden aklının mikta-rı anlaşılır." 13535. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın vakarının çokluğu ve (insan-lara) tahammül etmesinin güzelliği aklının göstergesidir."
13536. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin elçin aklının tercümanıdır. Mektubun ise en yetkin sözündür." 13537. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç şey sahiplerinin akıllarının gös-tergesidir: Elçi, mektup ve hediye." 13538. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir oturumda birinin aklını dene-mek istiyorsan sohbetlerin arasında ona olmayacak sözler söyle, eğer on-ları reddederse akıllı bir kimsedir.
Ama eğer onları teyit ederse ahmak bi-risidir." 13539. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların aklı altı şey ile imtihan edilir: Gazap anında hilim, korku anında sabır, rağbet anında ılımlı dav-ranmak, her haliyle Allah'tan sakınmak, güzel geçinmek ve az çatışmak." 13540. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların aklı altı şey ile imtihan edilir: Arkadaşlık, alışveriş, yöneticilik, azledilme, zenginlik ve fakirlik."
13541. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların aklı üç şeyle imtihan edi-lir: Mal, hükümet ve musibet." 13542. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların akılları sözler açıkça söy-lenince imtihan edilir." 13543. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel konuş ve iyi amelde bulun. Zira insanın sözü faziletinin üstünlüğünün ve ameli aklının göstergesi-dir."
13544. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Doğru işin çokluğu aklın çokluğunu haber verir." 13545. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın sağlamlığı hoşnutluk ve hüzün anında imtihan edilir." 13546. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın görüşü aklının öl-çüsüdür." 13547. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mal, sahibinin aklının miktarını ortaya koyar. İhtiyaç, sahibinin aklını gösterir, musibet ise indiğinde sahibinin aklını gösterir. Öfke ise öfke sahibinin aklının göstergesidir." bak. Ez-Zenn, 2472. Bölüm; 326. Konu, et-Tinet; 383. Konu, el-İmtihan
2817. Bölüm Aklın Nişaneleri
13548. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aldatma yurdundan uzak durmak, ebedi yurda yönelmek, kabir evi için azık almak ve diriliş günü için hazır-lanmak aklın nişanelerindendir." 13549. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın akıl sahibi olduğunun ala-meti şüphesiz kendisine şu üç hasletin olmasıdır: Kendisine soru sorul-duğunda cevap vermesi, insanların konuşmaktan aciz kaldıklarında ko-nuşması ve insanların faydasına olan bir görüş belirtmesi. O halde her kimde bu üç sıfattan birisi olmazsa o kimse ahmaktır." Bak. El-Kalb, 3394. Bölüm, el-Bihar, 1/106, 4. Bölüm 2818. Bölüm Aklın Güçlü Olduğunun Göstergesi
13550. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Doğruluğun çokluğu, aklın çokluğu-nu haber verir." 13551. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl kemale erince konuşmak aza-lar." 13552. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl kemale erince şehvet azalır."
13553. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin, aklından yardım alman aklı-nın kemalinin göstergesidir." 13554. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin aklı kemale ererse şehvete değer vermez." 13555. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin aklı güçlenirse çok ibret alır." 13556. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin nefsi dünya nimetlerini cömertçe terkederse şüphesiz aklı kemale erdirmiştir."
13557. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın çokluğununen iyi delili güzel tedbir almasıdır." 13558. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan üç yerde değişir: Hükümdarla-ra yakınlıkta, yöneticiliğe ulaştığında ve fakirlikten sonra zengin olduğun-da. Her kim bu üç yerde değişmezse şüphesiz o selim bir akıl ve doğru bir huy sahibidir." 13559. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin aklı kamil olursa yaptıkla-rı da güzel olur."
13560. İmam Ali (a.s) münezzeh olan Allah'a yolda yürüyenlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O, doğru giden (seyr-u sülük ehli) aklını diriltmiş, nefsini öldürmüş, böylece cismi incelmiş, katı kalbi yumuşamış, kendisi için ışığı kuvvetli bir meşale yakmış ve bununla önünü aydınlatarak doğru yoluna devam etmiştir." bak. 2815. Bölüm
2819. Bölüm Aklı Zayıflatan Şey
13561. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsani istekler ve şehvet sebebiyle akıl ortadan gider." 13562. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akılların zayi oluşu fazlalıklar talep etmektedir." 13563. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kalbine kibirden bir şey girince mutlaka aklından bir şey azalır." 13564. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kendini beğenmesi kendi ak-lına haset edenlerinden biridir." 13565. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kendini beğenmesi aklının zayıflığının nişanesidir." 13566. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim cahil kimseyle oturup kal-karsa aklı azalır."
13567. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şakalaşan kimsenin mutlaka aklın-dan bir şey eksilir." 13568. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim üç şeyi üç şeye galip kı-larsa nefsani heva ve heveslerine aklını yok etme yolunda yardım etmiş gibidir: Her kim uzun arzusuyla düşünce nurunu karartırsa, fazla konuş-makla hikmet güzelliklerini ortadan kaldırırsa ve nefsani istekleriyle ibret ve öğüt alma nuru söndürürse nefsani isteklerine aklını yok etme yolunda yardım etmiş gibidir. Ve her kimin aklı yok olursa dini ve dünyası bozu-lur." 13569. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim akıllı kimselere kulak ver-mezse aklı ölür." bak. Et-Tame', 2419. Bölüm; el-Ucb, 2514. Bölüm
2820. Bölüm Aklın Zayıflığının Nişanesi
13570. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllar azalınca fazlalıklar da çoğa-lır." 13571. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin aklı azalırsa konuşması da kötü olur." 13572. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sana rağbet gösreten kimseye itina-sızlığın akıl noksanlığıdır ve sana rağbet göstermeyen kimseye rağbet gös-termen ise nefis zilletidir."
13573. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim akıllı insanı zayi ederse akıl zayıflığını göstermiş olur." 13574. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cahil kimselerle oturup kalkmak akıl yokluğundandır." 13575. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Arzuların çokluğu aklın bozulma-sındandır."
13576. İmam Ali (a.s) Cemel savaşından sonra Basralıları kınayarak şöyle buyur-muştur: "Topraklarınız suya (denize) yakın, (ya deniz seviyesinin altında olduğu için ya da şehir ehlinin kötü ahlakından dolayı) ama göklere uzak-tır. Aklınız hafif, hilminiz gereksiz/yersizdir. (Dolayısıyla da) Atıcılar için hedef, yiyiciler için lokma ve saldırganlar için bir avsınız." bak. 2812. Bölüm
2821. Bölüm Aklın Sınırı
13577. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın sınırı fani şeyden ayrılmak ve baki olan şeye (ahirete) bağlanmaktır." 13578. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın sınırı işlerin sonuçlarını dü-şünmek ve ilahi kaza ve kaderden hoşnut olmaktır."
2822. Bölüm Aklın Başı
13579. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dindarlıktan sonra insanlarla dostluk kurmak, iyi ve kötü herkese iyilik etmek aklın başıdır." 13580. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İmandan sonra insanlarla dostluk etmek aklın başıdır." 13581. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Düşünerek ağır hareket etmek aklın başıdır. Acele ve hızlılık ise ahmaklığın başıdır." 13582. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla iyi muaşerette bulun-mak aklın başıdır."
2823. Bölüm En Üstün Akıl
13583. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün akıl ibret almaktır." 13584. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En üstün akıl hakkı hakla tanımaktır (şahsiyetlerle değil.)" bak. el-Hakk, 898. Bölüm 13585. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi akıl çirkinlikten sakınmaktır." 13586. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın en üstün hasleti ibadettir, aklın en güçlü ve en güvenilir sözü ilimdir, aklın en faydalı payı hikmet ve en üstün stoku ise güzel işlerdir."
2824. Bölüm Aklın Meyvesi
13587. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın meyvesi istikamettir. (hak ve doğru yolda direnmektir.)" 13588. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın meyvesi hakka bağlılıktır." 13589. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın meyvesi dünyaya düşman ol-mak ve nefsani istekleri silip atmaktır." 13590. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl; meyvesi cömertlik ve haya olan bir ağaçtır." 13591. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kamil olan akıl kötü tabiata üstün gelir."
13592. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın kökü iffettir, meyvesi ise gü-nahlardan temiz kalmaktır." 13593. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın elde ettiği şey eziyet etmekten sakınmaktır." 13594. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın elde ettiği şey ibret almak ve ihtiyatlı hareket etmektir." 13595. Resulullah (s.a.a) kendisine, aklı aklın keyfiyetini, şubelerini ve boylarını soran Hz. İsa'nın havarilerinden olan Yahuda'nın torunlarından Şem'un b. Lavi'ye şöyle buyurmuştur: "Akıl cahillik için bir bukağıdır.
Nefis, en kötü hayvana benzer; bukağısı takılmazsa azar. Böylece akıl cahilliğin bukağısıdır. Allah-u Teala aklı yaratıp ona, "Gel" dedi, o da geldi; ona, "Dön" dedi, o da döndü. Sonra Hak Teala şöyle buyurdu: "İzzet ve celalime andolsun ki, senden daha azametli ve senden daha itaatkar bir varlık yaratmadım; se-ninle başlayıp seninle hilkatı yenileyeceğim. Mükafat senin içindir, azap da sanadır." Daha sonra akıldan hilim (yumuşaklık),
hilimden ilim, ilimden rüşd (olgunluk), rüşdden iffet, iffetten korunma (sakınma), korunmadan haya, hayadan vakar (ağır başlı olmak), vakardan hayırlı işlerde sebat (süreklilik) ve sebattan kötülükten nefret etmek, kötülükten nefretten de nasihat edene itaat etmek ayrılmıştır." bak. el-İlm, 2882. Bölüm; es-Seha, 1776. Bölüm
2825. Bölüm Aklın Düşmanı
13596. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın düşmanı nefsani is-teklerdir." 13597. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsin istekleri uyanık akıl ise uyuyandır." 13598. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Heva ve heveslere muhalefet gibi bir akıl yoktur." 13599. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklı korumak, nefsin isteklerine muhalefet etmek ve dünyadan uzak durmakla mümkündür."
13600. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsinin isteklerinden uzak duran kimsenin aklı salim kalır." 13601. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice akıl, emreden bir isteğin esareti altındadır." 13602. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hilim, örten bir perdedir, akıl ise keskin bir kılıçtır. O halde, ahlaki eksikliklerini, hilmin ile ört ve nefsinin isteklerini aklınla öldür."
13603. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, şarap içmeyi terk etmeyi, aklı korumak için farz kılmıştır." 13604. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki arzu aklı gaflete düşürür ve Allah'ın zikrini unutturur." 13605. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir şeye aşık olursa o şey gözlerini körleştirir, kalbini hasta eder. Artık sağlıksız bir gözle bakmakta ve iyi duymayan bir kulakla işitmektedir. Hevesleri, aklını çelmiş, dünya kalbini öldürmüştür."
13606. İmam Ali (a.s) kadısı Şureyh b. Haris'in, seksen dinara bir ev satın aldığını duyunca ona yazdığı mektubunda şöyle buyurdu: "Heva ve hevesinin esaretin-den ve dünya bağlarından kurtulmuş akıl, buna şahadet eder." bak. 537. Konu: el-Heva
2826. Bölüm İnsanın Hayatının Çeşitli Dönemlerinde Aklı
13607. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıl ve ahmaklık, on sekiz yaşına kadar insana galip gelmek için birbiriyle çatışırlar. İnsan on sekiz yaşına erişince, vücudunda daha çok olanı kendisine galip gelir." 13608. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın aklı kırk yaşından sonra, elli ila altmış yaşına kadar artar, ondan sonra azalmaya başlar."
13609. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çocuk, yedi yaşına kadar kendi hali-ne bırakılmalıdır. Ondan sonra yedi yıl boyunca terbiye altına alınmalıdır. Daha sonra yedi yıl işe koşulmalıdır. Boyunun uzaması yirmi üç yaşında sona erer. Aklının gelişmesi ise otuz beş yaşında sona erer. Ondan sonra olan ise tecrübeler iledir."
13610. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çocuk yedi yaşından sonra süt dişini atar, ondört yaşında ihtilam olur, yirmi dört yaşında boy uzaması durur. Yirmi sekiz yaşında aklı kemale erer. Ondan sonra eklenen herşey tecrü-beler vasıtasıyladır."
13611. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çocuk yedi yaşında süt dişini atar, dokuz yaşında onu namaz kılmaya zorlamak gerekir. On yaşında yatakla-rını ayırmak gerekir, ondört yaşında ihtilam olur, yirmi iki yaşında boy uzaması durur, yirmi sekiz yaşında tecrübeler dışında akıl gelişimi sona erer." 13612. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimsenin yaşlanınca, aklı gençleşir. Cahil insanın ise yaşlanınca, cehaleti gençleşir."
2827. Bölüm Aklın Yeri
13613. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın yeri kalptir." 13614. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın yeri beyindir." 13615. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın yeri beyindir, birisinin aklı az olunca, "Beyni hafiftir" denildiğini görmüyor musun? " bak. 2783. Bölüm; 2796. Bölüm
2828. Bölüm Akıl (Çeşitli)
13616. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim aklını kamil bilirse, sür-çer." 13617. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Suskunluk aklın rahatlığıdır." 13618. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir akıl tedbir gibi değildir." 13619. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimi aklı oturtursa, cehalet onu ayağa kaldırır." 13620. İmam Ali (a.s), Al-i Muhammed'in (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavrayıp uygulayarak anlamışlardır."
13621. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın uyumasından ve sürçmenin çirkinliğinden Allah'a sığınırız." 13622. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz fakirlik, dini eksiltir ve aklı sersemleştirir." 13623. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın sürçmesi, insana şiddetli bir darbe vurur." 13624. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklından, doğru yolu yanlış yoldan ayırıt edebilecek miktarı sana yeter." 366. Konu
Kur'an: "Hani Kabe'yi, insanlar için dönüş/toplanma ve güven yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin," dedik. Evimi tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'le ahitleştik." 13625. Enes şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a), mukim olduğu (yolculukta olma-dığı) bir zamanda Ramazan ayının son on gününde itikafa girerdi. Bir yolculuğa gidince de ertesi yıl yirmi gün itikafa girerdi."
13626. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) Ramazan ayı-nın son on gününde itikafa girerdi. Bu müddet boyunca kendisi için kıl-dan yapılmış bir çadır kurulurdu. Burada bizzat kendisi elbisesini toplar ve yatağını kaldırırdı..." 13627. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İtikaf etmek, içinde adil bir ima-mın cemaatle namaz kıldığı merkez cami de olmalıdır."
13628. Meymun b. Mihran şöyle diyor: "Hasan b. Ali'nin (a.s) huzurunda otur-muştum. Birisi geldi ve şöyle arzetti: "Ey İbn-i Resulillah! Falan kimse, benden bir miktar para alacaklıdır. Beni hapsetmek istiyor." İmam şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki senin borcunu verecek param yoktur." O adam şöyle dedi: "O şahısla konuş." Meymun şöyle diyor: "İmam (a.s) ayakkabılarını giydi. Ben şöyle arzettim:
"Ey İbn-i Resulillah! İtikafta ol-duğunuzu unuttunuz mu? " İmam şöyle buyurdu: "Unutmadım, ama ba-bamdan o da Resulullah'tan şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılamak için çalışırsa, dokuz bin yıl gündüzleri oruç tutmuş ve geceleri ibadetle geçirmiş bir şekilde ibadet etmiş olur." 367. Konu
Kur'an: "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiret-ten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse küfreden kimse gi-bi olur mu? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar." "Ey iman edenler! Toplantılarda, size, "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin; "Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden iman etmiş olanları ve kendileri-ne ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır."
13629. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Faziletlerin başı, ilimdir. Faziletlerin sonu ise yine ilimdir." 13630. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların birbirinden üstünlüğü, ilim ve akıl iledir; mal ve soy ile değil." 13631. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğrenmek, kendisiyle mükafat verilecek bir dindir; insan hayatında onunla Allah'a itaat eder; vefatından sonra güzel bir ad hatıra bırakır."
13632. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, değerli bir mirastır." 13633. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Babaların çocuklarına bıraktığı en iyi miras edeptir, servet değil. Zira servet yok olucudur. Edep ise kalıcı-dır." Mes'ade şöyle diyor: "Buradaki edepten maksat ilimdir." Bak. El-Edeb, 68. Bölüm, 385, 389. hadisler, 2836. Bölüm
13634. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer ömründen iki gün bile baki kalmışsa bir gününü ölüm günü kendisinden yardım almak maksadıyla edep (ilim) için harca." Kendisine şöyle arzedildi: "O yardım almak ne-dir?" İmam şöyle buyurdu: "Kendinden sonra bırakacağın şeyler için, iyi tedbir almalı ve işi sağlam yapmalısın." 13635. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim dizginleri önden çekendir, amel arkadan sevkedendir, nefis ise inatçı ve ram olmayan bir binektir."
13636. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim yardım eder, hikmet ise irşad eder." 13637. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, afetlere engel olur." 13638. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, en iyi varlıktır." 13639. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim aklın meşalesidir." 13640. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim ne güzel bir kılavuzdur."
13641. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim en üstün hediyedir." 13642. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim gizlenmeyen bir güzellik ve iliş-kisini koparmayan bir soydur." 13643. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim zenginlerin süsü ve fakirlerin zenginliğidir." 13644. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim iki arkadaştan en üstü-nüdür." 13645. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim geçmişi olmayan (soylu bir aile-de olmayan) biri için en üstün şerafettir." 13646. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, soyların en şereflisidir." 13647. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, aşağılık insanı yüceltir ve ilmi terketmek ise yüce insanı aşağılık kılar."
13648. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim babaların çocuklarına topladı-ğından daha çoğunu ehli için toplar." 13649. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim müminin yitiğidir." 13650. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim hilmin kılavuzudur." 13651. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir hazine ilimden daha faydalı değildir." 13652. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlme, onu güzel görmeyen kimsenin bile onu iddia etmesi ve kendisine ilim isnad edilince sevinmesi şeref ola-rak yeter ve cahilliğe de cahil ve ilimden nasipsiz kimsenin bile kendisin-den uzak durmaya çalışması kınama olarak yeter."
13653. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kime ilim kendi elbisesini giydi-rirse, insanların gözünden ayıpları gizli kalır." 13654. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim gibi hiçbir şerafet yoktur." 13655. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gerçek ve kamil şerafet sahipi kimse ilminin kendisini şerafetli kıldığı kimsedir." 13656. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilimle halvette bulunursa, hiçbir halvetten dolayı yalnızlık duygusuna kapılmaz."
13657. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İçinde ilimden bir şey olmayan kalp, bayındır kılıcısı olmayan harap bir evdir." 13658. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İçinde hikmetten bir şey olmayan kalp, harap bir ev gibidir. O halde ilim öğreniniz ve öğretiniz. Anlamaya çalışınız ve cahil olarak ölmeyiniz. Zira Allah cahilin özrünü kabul et-mez." 13659. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kap, içine bir şey konuldukça daralır; ancak ilmin kabı müstesnadır; o, bilgi konuldukça genişler."
13660. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim dışında herşey azalınca değer elde eder. Şüphesiz ilim çoğalınca değerlenir." 13661. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim hakka hidayet eder." 13662. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer birgün bana gelir de beni Al-lah-u Teala'ya yakınlaştıracak ilmim artmazsa, o günün güneşinin doğması bana mübarek olmasın."
13663. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cehaletine karşı ilmiyle savaşan kim-se en mutlu nasibe erişmiştir ." 13664. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin günahı birdir, cahilin gü-nahı ise iki." 13665. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin günahı birdir, cahilin gü-nahı ise iki tanedir. Alim sadece günah işlediği için azap görür, ama cahil hem günah işlediği için ve hem de ilim öğrenmediği için azap görür."
2831. Bölüm İlimden Mahrum Olan Kimse
13666. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala, ilimden mahrum kalmadıkça zilletini istememiştir." 13667. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala zilletini istediği her kulu, ilimden ve edepten mahrum kılmıştır."
13668. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah bir kulu aşağılık kılmak isterse, onu ilimden mahrum kılar." İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle yazıyor: "Erzelehu" kelimesi, "Allah onu rezil kıldı" an-lamındadır ve şöyle söylenmiştir: "Allah-u Teala'nın kula buğzettiğinin alametlerin-den biri de onu ilimden nefret ettirmesidir." Nitekim şair şöyle demiştir: Veki'ye hafızamın zayıflığından şikayette bulundum
O bana günahları terk etmeyi öğretti. Ve dedi ki: İlim hıfzetmek fazilet olduğu için Allah'ın fazlı hiçbir günahkara bağışlanmaz." bak. 552. Konu, et-Tevfik
2832. Bölüm İlim Her Hayrın Köküdür
13669. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim her hayrın aslıdır (köküdür.) Cehalet ise, her kötülüğün başıdır." 13670. Misbah'uş-Şeria'da şöyle yer almıştır: "İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "İlim her yüce halin kökü ve her yüce makamın zirvesidir."
13671. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim her hayrın cehalet ise her kötü-lüğün köküdür." Şehid'us-Sani (r. a), "Münyet'ül-Mürid" adlı kitabında şöyle buyurmuştur: "Bil ki münezzeh olan Alla ilmi, bu düşük ve yüce alemin yaratılışının genel bir sebebi kıl-mıştır ve ilmin azameti ve kıvancı için, bu sebep yeterlidir.
Allah-u Teala, kendi muhkem kitabında hatırlatmak ve akıl sahiplerine basiret vermek için şöyle buyur-muştur: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Al-lah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin her şeyi kuşattı-ğını bilmeniz için Allah'ın buyruğu bunlar arasında iner durur." Şüphesiz bu ayet tek başına ilmin, özellikle de tevhid ilminin, her ilmin temeli ve her bilginin yörüngesi olduğunu göstermeye kafidir ve ilmin ne kadar yüce olduğunu açık-ça ortaya koymaktadır.
Münezzeh olan Allah, ilmi en yüce şerafet kılmış, adem oğlunun yaratılışından ve yokluk karanlığından, varlık aydınlığına çıkarılmasından sonra, kendisine bağışla-dığı ilk nimet olarak taktir etmiştir. Münezzeh olan Allah, Peygamberi Muham-med'e (s.a.a) nazil buyurduğu ilk surede şöyle buyurmuştur: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! Kalemle öğ-reten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibi-dir."
Allah-u Teala, "Ona önünden ve arkasından batıl yaklaşamaz, o övülmüş hikmet sahibi Allah nezdinden nazil olmuştur" diye buyur-duğu, azametli ve yüce kitabına yaratma nimetiyle nasıl başladığını bir düşün ve gör ki yaratılış nimetinden hemen sonra da ilim nimetinden bahsedilmektedir. Şüphesiz eğer yaratılış nimetinden sonra ilimden daha üstün ve iyi bir nimet olsaydı, şüphesiz Allah-u Teala ilim nimetini zikretmezdi."
2833. Bölüm İlim ve Hayat
13672. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim hayattır." 13673. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim iki hayattan biridir." 13674. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hayat ilimle vücuda gelir." 13675. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim islamın hayatı ve dinin direği-dir." 13676. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim İslam'ın hayatı ve imanın di-reğidir."
13677. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim nefsi diriltir, kalbi aydınlatır ve cehaleti öldürür." 13678. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ilim, kalplerin hayatı, göz-lerin körlükten (alıkoyan) nuru ve bedenlerin zaaftan (kurtaran) gücü-dür." 13679. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir ilmi dirilten kimse, asla ölmez." 13680. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim elde ediniz ki sizlere de hayat kazandırsın." bak. 2795. Bölüm, el-Cehl, 598, 599. Bölümler
2834. Bölüm İlim ve Allah'a İtaat
Kur'an: "Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak ol-duğunu, güçlü ve hamde layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler." "Bu, kendilerine ilim verilenlerin Kur'an'ın, senin Rabbinden bir gerçek olduğunu bilip de ona inanmaları ve gönüllerini bağla-maları içindir. Allah iman edenleri şüphesiz doğru yola erişti-rir."
13681. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep etmek her müslümana farzdır... Şüphesiz ilimle rabbe itaat ve ibadet edilir, sıla-i rahimde bulu-nulur, Allah'ın helali haramından ayırt edilir. Şüphesiz ilim amelin imamı-dır ve amel ilme tabidir. Mutlu insanlara ilim ilham edilir, mutsuz insanlar ise ilimden mahrum bırakılır."
13682. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz ki ilim öğrenmek bir güzelliktir... İlimle Allah'a itaat ve ibadet edilir, Allah ilimle tanınır ve ilim sebebiyle tevhidine ulaşılır. İlimle sıla-i rahimde bulunulur, ilimle helal haramdan ayırt edilir. Şüphesiz ilim aklın imamıdır, akıl ise ilme tabidir. Allah ilmi mutlu insanlara ilham eder, mutsuz insanları ise ilimden mahrum bırakır." bak. el-Akl, 2804. Bölüm; ez-Zenb, 1361. Bölüm
2835. Bölüm İlmin Servete Üstünlüğü
13683. İmam Ali (a.s) Kumeyl b. Ziyad'ın elinden tuttu. Onu mezarlığa doğru götür-dü. Çöle varınca içinden bir ah çekti ve ona şöyle buyurdu: "İlim maldan hayırlı-dır; zira ilim seni korur; ama malı sen korursun. Mal harcandığında azalır; (ama) ilim harcandığında çoğalır; malın verdiği makam ve şahsiyet malın yok olmasıyla yok olur."
13684. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yedi delilden dolayı, ilim maldan daha üstündür: Evvela ilim peygamberlerin mirasıdır, mal ise firavunların mirasıdır; ikinci olarak ilim infak ile azalmaz, ama mal harcama sebebiyle azalır; üçüncü olarak servet bir koruyucuyu gerektirir,
ama ilim sahibini korur; dördüncü olarak ilim, kefenli haldeyken de sahibiyle birlikte bulu-nur, ama servet baki kalmaz; beşinci olarak servet mümin ve kafir için temin olur, ama ilim sadece mümin için hasıl olur; altıncı olarak bütün in-sanlar dini işlerinde alimlere muhtaç olurlar, ama mal sahibine muhtaç olmazlar; yedinci olarak ilim, insana sırattan geçerken güç verir, ama mal ona engel olmaya çalışır."
2836. Bölüm İlim ve İnsanın Değeri
13685. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her insanın değeri, ihsan ettiği şey-dir." 13686. Halil b. Ahmet şöyle diyor: "İlim öğrenme hususunda en teşvik edici söz Ali b. Ebi Talib'in şu sözüdür: "Her insanın değeri ilmiyledir." 13687. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar bildikleri şeyin çocuklarıdırlar." 13688. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En değerli insanlar, en çok ilim sahibi olanlardır. Değeri az olan kimseler ise ilimleri en az olanlardır."
13689. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey mümin! Şüphesiz bu ilim ve edep, senin canının değeridir. O halde, onları öğrenmeye çalış. Zira ilmin ve edebin arttıkça, kıymetin ve değerin de artar. Zira ilimle Rabbine ulaşır ve edep ile Rabbine güzel hizmette bulunursun ve kul hizmetçilik adabıy-la Allah'a yakınlık ve dostluğa liyakat elde eder. O halde bu nasihatı kabul et ki azaptan kurtuluşa eresin."
13690. İmam Bakır (a.s), oğlu İmam Sadık'a (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey oğulca-ğızım! Şiilerin makamını rivayet ve marifet ölçülerince tanı. Zira marifet o rivayeti anlamaktan ibarettir ve mümin rivayetleri anlamakla, imamın en üst derecelerine ulaşır. Ben Ali'nin (a.s) kitabına baktım ve orada şu cüm-leyi buldum: "Şüphesiz her insanın değeri ve kıymeti marifetine bağlı-dır."
13691. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şiilerimizin makamını, bizlerden bildikleri rivayetler miktarınca tanıyınız. Biz onların fakihini muhaddes olmayınca fakih saymayız." Kendisine şöyle soruldu: "Acaba mümin de muhaddes midir?" İmam şöyle buyurdu: "Mümin müfehhemdir ve mü-fehhem olan kimse de muhaddestir. "
2837. Bölüm Peygamberlik Makamına En Yakın Olan Kimse
13692. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan Peygamberlik maka-mına en yakın olan kimse, alimler ve mücahitlerdir." 13693. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep eden kimse İslam'ın rüknüdür. Mükafatı da peygamberlerle verilecektir." 13694. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin alimleri, İsrailoğulla-rının peygamberleri gibidir." bak. 285. Bölüm
2838. Bölüm Alimler Peygamberlerin Varisidir
13695. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimler peygamberlerin varisi-dir." 13696. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimler peygamberlerin varisleri-dir. Zira peygamberler miras olarak dirhem ve dinar bırakmazlar. Aksine onlar kendilerinden hadisler geride bırakmışlardır. O halde her kim bu hadislerden bir şey öğrenirse, çok fayda elde etmiştir. O halde ilminizi kimden elde ettiğinize iyi bakın."
13697. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler peygamberlerin varisleri-dir. Gök ehli onları sever ve öldüklerinde kıyamet gününe kadar denizde-ki balıklar onlar için mağfiret diler." 13698. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler yeryüzünün meşaleleri, peygamberlerin halifeleri, benim ve Peygamberlerin varisleridirler." 13699. İmam Ali (a.s), oğlu Muhammed'e şöyle buyurmuştur: "Dinde fakih ol (de-rin anlayış sahibi.) Zira ki fakihler peygamberlerin varisleridir."
2839. Bölüm Alimlerin Mürekkebinin Şehitlerin Kanından Üstün Olu-şu
13700. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimlerin mürekkebi ve şehitlerin kanı kıyamet günü birlikte tartılır ve alimlerin mürekkebi, şehitlerin ka-nından üstün gelir." 13701. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca Allah-u Teala insanları geniş bir çölde toplar, teraziler ortaya konur. Şehitlerin kanı alimlerin mürekkebiyle tartılınca, alimlerin mürekkebi, şehitlerin ka-nından üstün gelir." 13702. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanıyla tartılır ve mürekkeb kana üstün gelir." 13703. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimlerin mürekkebi ve şehitlerin kanı birlikte tartılır. Alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından üstün ge-lir."
2840.Bölüm Alim Ölse Bile Diridir
13704. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mal biriktirenler, diri oldukları halde helak olmuşlardır. Ama ulema, zaman (dünya) baki kaldıkça bakidirler. Bedenler yok olmuştur; ama söz ve eserleri gönüllerde mevcuttur." 13705. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gece ve gündüz baki kaldıkça alim-ler de baki kalır."
13706. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim ölse bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür." 13707. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cahiller arasında alim, ölüler ara-sındaki diri gibidir." bak. el-Mevt, 3741, 3742. Bölümler
2841. Bölüm İlmin İbadetten Üstünlüğü
13708. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Benim nezdimde ilmin üstünlüğü, ibadetin üstünlüğünden daha sevimlidir." 13709. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim ibadetten üstündür."
13710. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisi vesilesiyle batılı hakka veya sapıklığı hidayete döndürmek üzere bir ilim öğrenmek için (evinden) dışarı çıkarsa onun bu işi kırk yıl Allah'a ibadet etmiş kimsenin ibadeti gibidir." 13711. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın duyduğu ve (başkalarına) aktaracağı ve amel edeceği hikmetli bir söz bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır."
13712. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmin azlığı, ibadetin çokluğundan daha iyidir." 13713. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir saatlik ilmi müzakere, bir gecelik ibadetten daha iyidir." 13714. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlimle birlikte olan uyku, cehaletle birlikte olan namazdan daha iyidir." 13715. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çok ilimle birlikte olan az amel, az ilimle, şek ve şüpheyle karışık çok amelden daha hayırlıdır." 13716. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah nezdinde ilim öğrenmek, Allah-u Teala yolunda, cihad, hac, oruç ve namazdan daha üstündür." bak. el-İbadet, 2497. Bölüm
2842. Bölüm Alimin Abid İnsana Üstünlüğü
13717. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlminden istifade edilen alim, yet-miş bin abidden daha üstündür." 13718. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin abid insana üstünlüğü, on-dordüncü gecenin ayının diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir."
13719. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, alimin abide üstünlüğü güneşin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Abid olmayanlara üstünlüğü ise, ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir." 13720. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı bilen bir alimin bir rekatlık bir namazı, Allah'ı bilmeyen kimsenin kıldığı bin rekat namazdan daha iyidir."
13721. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin kıldığı iki rekat namaz, abidin kıldığı bin rekat namazdan daha iyidir." 13722. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir alim, bin abidden ve bin zahit-ten daha üstündür." 13723. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim sahibi kimse (kıyamet günü) beşyüz yıllık mesafedeki bir tepenin üstünde abidden daha önce gelir." 13724. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin bir saat sırtını yastığa daya-yıp ilim ve işine bakması, abid insanın yetmiş yıllık ibadetinden daha iyi-dir."
13725. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin şehitten üstünlüğü bir de-recedir. Şehidin abidden üstünlüğü de bir derecedir. Peygamberin alim-lerden üstünlüğü bir derecedir. Kur'an'ın diğer sözlerden üstünlüğü ise, Allah'ın yaratıklarından üstünlüğü gibidir. Alimin diğer insanlardan üs-tünlüğü de benim insanların en düşüğüne oranla üstünlüğüm gibidir." bak. el-Fıkh, 3239. Bölüm
2843. Bölüm Alimin Abidden Üstün Oluşunun Sebebi
13726. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alim insan abidden yetmiş derece üstündür ki her derecenin mesafesi, bir atın yetmiş yıl koşturması, (neti-cesinde aldığı yol) kadardır. Bu üstünlüğün sebebi ise şeytanın insanlar arasında bir bidat bırakması halinde alimlin onu anlaması ve insanları on-dan sakındırmasıdır. Ama abid insan ibadetiyle meşgul olduğu için ne bid'ata teveccüh eder ve ne de onu tanır."
13727. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü abid insana şöyle denir: "Sen iyi bir insandın, hizmet ettin, geçimini halktan temin etmedin, o halde şimdi cennete gir." Biliniz ki fakih, insanlara hayrını ulaştıran ve onları düşmanlarından kurtaran kimsedir... fakihe de şöyle denir: "Ey Al-i Muhammed'in yetimlerinin sorumluluğunu üstlenen! Onların zayıf dost-larını ve takipçilerini doğru yola ulaştıran kimse! Dur ve senden faydala-nan veya senden ilim öğrenen herkese şefaat et."
13728. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca aziz ve celil olan Allah alim ve abidi diriltir. Bu ikisi aziz ve celil olan Allah'ın huzu-runda durunca, abid olanına şöyle denir: "Cennete gir." Alim olana ise şöyle denir: "Dur ve insanları iyi terbiye ettiğin için onlara şefaat et."
13729. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin iki rekat namazı, cahilin yet-miş rekat namazından daha iyidir. Zira alim fitnelerle karşılaşır, ama ilmi vasıtasıyla onlardan (sağ salim) dışarı çıkar. Ama cahil, fitnelerle karşıla-şınca, onda darmadağın olur."
13730. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Muhammed'in ruhu elinde olana andolsun ki şüphesiz bir alimin varlığı İblis için bin abidin olmasından daha ağırdır. Zira abid insan kendisini düşünür. Alim ise başkalarını dü-şünür." bak. el-fıkh, 3241. Bölüm
2844. Bölüm Alimin Vefatı
13731. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin vefatıyla İslam'da bir gedik açılır ve gece ve gündüz birbiri ardınca geldiği müddetçe de bu gedik ka-panmaz." 13732. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala bu ümmetten bir alimin ruhunu alınca, İslam'da bir gedik açılır. Kıyamet gününe kadar bu gediği asla kapanmaz."
13733. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin ölümü telafi edilmeyen bir musibet ve kapanmayan bir gediktir. Şüphesiz alim batmayan bir yıldızdır. Bir kabilenin ölümü bir alimin ölümünden daha kolaydır." 13734. İmam Sadık (a.s), aziz ve celil olan Allah'ın, "Bizim yeryüzünün etra-fından eksilttiğimizi görmediler mi? " ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat, alimlerin yok olmasıdır." bak. el-Fıkh, 3247. Bölüm
2845. Bölüm Alimin Yüzüne Bakmak İbadettir
13735. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin yüzüne bakmak ibadettir." 13736. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin yüzüne sevgiyle bakmak, ibadettir." 13737. İmam Sadık (a.s), kendisinden Peygamber'in (s.a.a), "Alimlerin yüzüne bak-mak ibadettir" sözü sorulunca şöyle buyurmuştur: "Maksat, baktığın zaman sana ahireti hatırlatan alimdir. Bunun tersi olan (bakışı sana ahireti hatırlatma-yan) kimseye bakmak ise fitnedir (sapıklıktır)"
13739. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çin'de de olsa ilim öğreniniz. Zira ilim talep etmek, her Müslüman'a farzdır." 13740. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Denize dalmak ve kalpleri yarmak (kan akıtmak) pahasına da olsa ilim öğreniniz." 13741. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar ilmin ne faydaları olduğunu bilselerdi, şüphesiz bu yolda kan dökme ve denizlerin derinliği-ne dalma pahasına da olsa, ilmi talep ederlerdi." 13742. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz, zira ilim sizinle aziz ve celil olan Allah arasında bir bağdır."
13743. Lokman (a.s) oğluna öğüt vererek şöyle buyurmuştur: "Oğulcağızım! Öm-rünün gece gündüz ve saatlerinde bir bölümünü ilim öğrenmeye ayır. Zira kendin için ilmi terketme gibi bir kayıp bulamazsın."
2847. Bölüm İlim Tahsil Etmek Farzdır
13744. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim tahsil etmek, kadın ve erkek her müslümana farzdır." 13745. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim tahsil etmek, her müslümana farzdır." 13746. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğrenmek her durumda farz-dır."
13747. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim talep etmek, Allah'ın farzla-rından biridir." 13748. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep etmek, her müslümana farzdır. Biliniz ki Allah ilim öğrenmek isteyenleri sever."
2848. Bölüm Doymak Bilmeyen İki Obur
13749. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Asla doymayan iki obur, ilim talep eden ve dünyayı talep eden kimselerdir." 13750. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Doymak bilmeyen iki obur, ilim düşkünü ve servet düşkünü kimselerdir." 13751. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şu iki obur kimse,
asla doymak bil-mez: İlim talep eden ve dünyayı talep eden" 13752. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şu iki obur, asla doymak nedir bilmez: İlim talep eden ve dünyayı talep eden kimse. İlim talep eden kim-se, Rahman olan Allah'ın hoşnutluğunu artırır. Dünyayı talep eden kimse ise tuğyan uçurumuna yuvarlanır." 13753. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en açı ilim talep eden kimsedir. İnsanların en toku ise ilim talep etmeyen kimsedir." 13754. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her ilim sahibi başka bir ilim hak-kında açtır. (doymaz)" 13755. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim, ilimden doymayan ve hatta göstermelik de olsa doyduğunu göstermeyen kimsedir."
2849.Bölüm İlim Talibi
13756. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cahil kimseler arasındaki, ilim ta-lep eden kimse ölüler arasındaki diri gibidir." 13757. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep eden kimse, çektiği sı-kıntı kadar çabasından faydalanmadıkça asla ölmez." 13758. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim talep etmek için göç eden kim-se, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir." 13759. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep eden kimse, bu halet üzereyken eceli gelir de ölürse, şehit olarak ölmüştür."
13760. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim gece veya gündüz ilim ta-lep ederse mutlaka Allah'ın rahmetine gark olur." 13761. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim talep eden kimseye dünya izzeti ve ahiret kurtuluşu vardır." 13762. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederek dışarı çıkarsa, dönünceye kadar Allah yolunda yürümüş olur."
13763. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep eder ve onu el-de ederse, Allah kendisi için sevaptan iki pay verir. Her kim de bir ilim ta-lep eder ve onu elde edemezse Allah kendisine sevaptan bir pay yazar." 13764. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederse, gündü-zünü oruç tutmuş, gecesini ise ibadetle geçirmiş kimse gibidir. Her kim ilmin bir bölümünü öğrenirse, bu kendisi için Ebu Kubeys dağının altın-dan olmasından ve onu Allah yolunda infak etmesinden daha hayırlıdır."
13765. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederse, Allah onun rızkını üstlenir." 13766. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın dinini anlamak ve öğrenmek için çalışırsa, Allah onun isteğini ve rızkını hiç hesaba kat-madığı yerden verir."
13767. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim talep eden kimse gerçekte rahmet talep eden kimsedir. İlim talep eden kimse İslam'ın rüknüdür ve sevabı peygamberlerle birlikte verilir." 13768. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisini veya gelecekte-kileri ıslah etmek için ilimden bir bölüm öğrenmek isterse, Allah çakıllık-lardaki çakıllar sayısınca ona mükafat verir."
2850. Bölüm İlim Talep Eden Kimse ve Peygamberlik
13769. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim İslam'ı ihya etmek için bir ilim talep ederse ve bu durumda ölecek olursa, peygamberler ondan sadece bir derece üstün olurlar." 13770. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim İslam'ı ihya etmek için ilmin bir bölümünü öğrenmeye çalışırsa, cennette kendisiyle Peygamberler arasında sadece bir derece mesafe olur."
13771. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederken ölümü gelip çatarsa Allah-u Teala'yla kendisiyle Peygamberler arasında peygam-berlik derecesi dışında hiçbir mesafenin olmadığı bir halde mülakat eder." 13772. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederken ölecek olursa, kendisiyle peygamberler arasında sadece bir derece farklılık olur." bak. 2837. Bölüm
2851. Bölüm İlim Talibi ve Melekler
13773. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Melekler talep ettikleri şeyden hoşnut oldukları için ilim talibine kanatlarını yayarlar." 13774. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz melekler kendisinden hoşnut oldukları için kanatlarını ilim talibinin ayakları altına sererler."
13775. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz melekler ilim talibini ka-natlarıyla kendi aralarına alırlar ve dünya semasına ulaşıncaya dek birbiri-ne kenetlenirler. Zira ki melekler onların aradıkları şeyden hoşnutturlar." 13776. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Melekler kanatlarını ilim talibi için yayar ve kendisi için mağfiret dilerler." 13777. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sabah ilim talep ederek (evinden) çıkarsa melekler onun başına gölge ederler, hayatı bereketli olur ve rızkından hiçbir şey azalmaz."
2852. Bölüm İlim Talibi ve Cennet
13778. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim öğrenmek için bir yolu katederse, Allah onu cennet yollarından birine götürür." 13779. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep etmek için bir yolu katederse, Allah onu cennete giden bir yolda yürütür."
13780. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah bana şöyle vahyetmiştir: "Her kim ilim tahsil etmek için bir yolu kat ederse, kendisine cennete doğru bir yolu kolaylaştırırım." 13781. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Herşeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir." 13782. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim tahsil etmek için dı-şarı çıkarsa, yüzüne cennetten bir kapı açılır." 13783. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep ederse, cennet de talep ettiği şeyde olur."
2853. Bölüm Herşeyin İlim Talibi İçin Mağfiret Dilemesi
13784. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bütün herşey, hatta denizdeki ba-lıklar bile, ilim talep eden kimseler için mağfiret dilerler." 13785. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Herşey, hatta denizdeki balıklar ve gökteki kuşlar bile ilim talibi için mağfiret dilerler."
13786. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Herşey hatta denizlerdeki balıklar, haşereler, yeryüzündeki böcekler, sürüngenler, yırtıcı hayvanlar ve yaylada otlayan hayvanlar bile ilim talibi için mağfiret diler." 13787. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzündeki bütün canlılar, hatta denizdeki balıklar bile ilim talibine selam gönderirler." 13788. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim talep etmek için evinden dışarı çıkarsa, yetmiş bin melek ardından yola düşer ve kendisi için mağfiret diler."
2854. Bölüm Öğretmek
13789. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim öğrenir, amel eder ve öğretirse en büyük melekutta azametli sayılır." 13790. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Kendilerini rızıklandırdığımız şeyden infak ederler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani onlara öğ-rettiğimiz şeyleri başkalarına da öğretir ve kendilerine Kur'an'dan öğretti-ğimiz şeyleri tilavet ederler."
13791. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer birisi bir ilim öğrenir ve onu insanlara öğretirse, bu iş onun için sadakadır." 13792. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En iyi sadaka, insanın bir ilim öğ-renmesi, sonra onu kardeşine öğretmesidir."
13793. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmin zekatı onu bilmeyen kimseye öğretmektir." 13794. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Herşeyin bir zekatı vardır. İlmin zekatı ise onu ehline öğretmektir." 13795. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar, yayılan bir ilimden daha üstün bir sadaka vermemiştir." 13796. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın rahmeti işimizi ihya eden kulun üzerine olsun." Ben (ravi) şöyle arzettim: "İşinizi nasıl ihya eder? " İmam şöyle buyurdu: "İlimlerini öğrenir ve onları insanlara öğretir. Zira eğer insanlar, sözlerimizin güzelliklerini bilecek olurlarsa, şüphesiz bize uyarlar."
13797. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, alimlerden öğretme sözünü almadıkça, cahillerden öğrenme sözünü almadı." 13798. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah, cahili ilim öğrenmekle sorumlu kılmadan önce, alimi öğretmekle sorumlu kılmıştır." bak. 2857, 2859. Bölümler; el-Kur'an, 3299. Bölüm 2855. Bölüm İlim Öğretmenin Sevabı
13799. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü, birisini bulutlar gi-bi yoğun veya dağlar gibi sağlam iyiliklerle getirirler. O şöyle der: "Ey Rabbim! Ben bunları yapmadım, bunlar nereden geldiler" Allah şöyle bu-yurur: "Bunlar senin insanlara öğrettiğin ve senden sonra amel edilen ilimdir."
13800. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim başkasına iyi bir iş öğre-tirse, kendisine onunla amel eden kimsenin sevabına benzer bir sevap ve-rilir." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Eğer ilim öğrenen kimse, o öğrendiği ilmi başkasına öğretirse, yine de kendisi için aynı sevap var mıdır? İmam şöyle buyurdu: "Eğer bütün insanlara (her biri başkası vasıtasıyla) öğrete-cek olursa, kendisi için o sevabın benzeri vardır.
O ilimle amel eden kim-senin sevabı kendisine aynen verilir. Ben (ravi) şöyle arzettim: "Hatta eğer ölmüşse de mi? " İmam şöyle buyurdu: "Evet, hatta eğer ölmüşse bile." 13801. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir hidayet kapısı öğretir-se, kendisi için onunla amel eden kimsenin sevabının bir benzeri verilir. Onunla amel edenlerin sevabından da bir şey azaltılmaz."
2856. Bölüm İlmi İnfak Etmenin Etkileri
13802. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz alınan hiçbir şey ateşi azaltmaz, ama ateşin sönmesi bir odun bulmaman sebebiyledir. İlim de işte böyledir. (Diğer insanların) İlimde olmaları o ilmi öğrenmek dini or-tadan kaldırmaz, lakin ilmi yüklenenlerin cimriliği ilmin yokluğuna sebep olur."
13803. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim dışında her şey harcamakla aza-lır." 13804. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın terbiyesi için en iyi yardım öğ-retmektir." 13805. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmini başkalarına öğret, başkala-rının ilmini de öğren. Zira bu işle hem ilmini sağlamlaştırmış olursun ve hem de bilmediğin şeyi öğrenmiş olursun." bak. 2874. Bölüm; ed-Diraset, 1185. Bölüm
2857. Bölüm Öğretmek ve Açıklamak Hususunda Söz Almak
Kur'an: "Allah, kitab verilenlerden, "Onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz" diye ahit almıştı. Onlar ise, onu arkalarına atıp az bir değere değiştiler. Alış verişleri ne kötüdür! " 13806. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah cahillerden ilim öğrenmeye dair söz almadan önce, ilmini cahillere öğreteceği hususunda alimlerden söz almıştır. Zira ilim cehaletten önce vardı."
13807. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ali'nin (a.s) kitabında, okuduğum üzere Allah cahillerden söz almadan önce cahillere ilmini öğretecekleri hususunda alimlerden söz almıştır. Zira ilim cehaletten öncedir." Bak. 2854. Bölüm; 13798, 13799. Hadisler
2858. Bölüm İlmi Gizlemekten Sakındırmak
Kur'an: "Gerçekten indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti kitapta insan-lara açıkladıktan sonra gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lânet eder, hem lânetçiler lânet eder." "Gerçekten, Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizlemede bulu-nup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarında ye-dikleri ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve on-ları günahlardan arıtmaz. Onlara elem verici azap vardır."
13808. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmi gizleyen kimseye her şey hatta denizdeki balık ve gökteki kuş bile lanet eder." 13809. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kime Allah bir ilim verir de onu bilerek gizlerse kıyamet günü ateşten bir gem vurulmuş halde aziz ve celil olan Allah ile görüşür."
13810. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim faydalı bir ilime sahip ol-duğu halde onu gizlerse kıyamet günü ona Allah ateşten bir gem vurur." 13811. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir ilmi gizlerse cahil kimse gibidir." 13812. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmini gizleyen alim kıyamet günü en kötü kokularla haşrolur ve bütün canlılar hatta yeryüzündeki en küçük canlılar bile ona lanet eder."
13813. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın din işi (veya halk) için faydalı karar kıldığı bir ilmi gizlerse kıyamet günü Allah ona ateşten bir gem vurur." 13814. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bu ümmetin sonuncusu ilkine la-net ettiğinde her kim hadisi gizlerse şüphesiz Allah'ın nazil buyurduğu şeyi gizlemiş olur."
13815. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinin bir bilgisi olduğu halde insanların korkusundan onu gizlediğini bilmemiş olayım." 13816. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah ilim verdi-ği her alime onu hiç kimseden gizlemeyeceğine dair söz almıştır." bak. 456. Konu, el-Kitman; el-Emsal, 3639. Bölüm; el-Bihar, 2/64, 13. Bölüm
2859. Bölüm Öğretmenin Değeri
13817. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah ve melekleri, hatta yuvasın-daki karıncalar ve hatta denizdeki balıklar insanlara hayır ve iyilik öğreten kimseye selam eder." 13818. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzündeki varlıklar, denizdeki balıklar, gökteki varlıklar, bütün gök ve yer ehli iyilikleri öğreten kimse için bağışlanma diler."
13819. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzündeki varlıklar, denizdeki balıklar, Allah'ın yer ve gökteki tüm küçük ve büyük varlıkları iyilikleri öğreten kimse için mağfiret diler." 13820. Resulullah (s.a.a) Yemen'e gönderdiğinde Muaz b. Cebel'e şöyle buyurmuştur: "Sonra öğretmenleri insanların arasına yay." 13821. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şu üç kimse hakkında münafıklar dışında hiç kimse saygısızlık etmez: Sakalını İslam yolunda ağartan o kim-se, adil imam ve iyilikleri öğreten kimse."
13822. Allah-u Teala Musa'ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Ey Musa! İyilikleri öğren ve onları insanlara da öğret. Zira ben korkup yalnızlığa kapılmasınlar diye hayrı öğrenen ve öğreten kimselerin kabirlerini aydınlatırım." 13823. Resulullah'ın (s.a.a), huzurunda İsrailoğullarından olan iki kişiden birinin farz namazları kıldıktan sonra oturup insanlara iyilik öğrettiğinden diğerinin ise gündüzleri oruç tutup geceleri ibadetle geçirdiğinden bahsedilince şöyle buyurmuştur: "Birincisinin ikinci şahsa üstünlüğü benim sizin en düşüğünüze olan üs-tünlüğüm gibidir."
13824. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sizlere cömertlerin en cömerdini haber vermeyeyim mi? Allah cömertlerin en cömerdidir. Ben de ademo-ğullarının en cömerdiyim. Benden sonra da sizin en cömerdiniz ilim öğ-reten ve bu yolla ilmi yayılan kimsedir. O kıyamet günü tek başına bir ümmet gibi haşrolur. Hakeza (aynı makama sahip olan diğer biri de) aziz ve celil olan Allah yolunda öldürülünceye kadar fedakarlık eden kimse-dir." bak. 2854. Bölüm
12
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2860.Bölüm İlim Yoluyla Geçinen Kimseyi Kınama
13825. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlk kitapta şöyle yer almıştır: Ey ademoğlu! Sana bedava öğretildiği gibi sen de bedava öğret."
13826. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala Adem'e sanatlardan bin sanat öğretti ve ona şöyle buyurdu: "Çocuklarına ve soyuna şöyle de: "Eğer sabrınız yoksa bu sanatlarla dünyayı talep ediniz ve dini dünyaya ulaşma vesilesi kılmayınız. Zira din bütünüyle bana aittir. Dünyayı diniyle arayan kimseye eyvahlar olsun! Eyvahlar olsun! "
13827. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin kötü alimlerine ey-vahlar olsun. Bu kötü alimler ilmi ticaret vesilesi kılarlar. Onu şahsi men-faatleri için kendi zamanındaki yöneticilere satarlar. Allah onların ticaret-lerini karlı kılmasın."
13828. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) kendisine helal olmayan bir kadının avret yerine bakan bir kimseye, dini kardeşinin hanımına ihanet eden kimseye ve insanlar (dini) öğrenmek için kendisine muhtaç olduğunda onlardan bir ücret talep eden bir kimseye lanet etmiş-tir."
13829. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ahiret işiyle dünyayı talep ederse ahirette hiçbir nasibi yoktur." 13830. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim (dini) ilimler vesilesiyle rızık elde ederse Allah yüzünü değiştirir. Onu tersyüz eder ve böylece kendisine ateş daha evla olur."
13831. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim halkın dini anlamak için kendisine muhtaç olduğu halde onlardan bir ücret talep ederse Allah-u Teala'nın onu cehennem ateşine atmasına hak kazanır." 13832. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sahip olduğu bir ilmi giz-ler veya onu (öğretmek) için ücret alırsa kıyamet günü ateşten gem vu-rulmuş olarak Allah-u Teala ile görüşür."
13833. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim hadisi, dünyevi bir fayda için isterse (veya öğrenirse) ahiret günü bir nasibi olmaz ve her kim de onu ahiret hayrı için dilerse Allah ona dünya ve ahiret hayrını verir." 13834. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ı öğreniniz, Kur'an'ı rızık elde etme vesilesi kılmayınız ve onunla büyüklük taslamayınız." bak. Et-Ticaret, 447. Bölüm; eş-Şerr, 1968. Bölüm
2861. Bölüm İlimle Geçimini Temin Etmenin Anlamı
13835. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmini geçim vesilesi kı-larsa muhtaç olur." Ben, (ravi şöyle arzettim: "Fedan olayım sizin Şiileri-niz ve dostlarınız arasında bir grup sizin ilimlerinizi öğrenmekte, onları Şiiler arasında yaymakta ve bu vesileyle de onlara hediye ve ikramda bu-lunulmaktadır."
İmam şöyle buyurdu: "Bunlar (ilimleriyle) rızık elde edenler değildirler. İlimle rızık elde eden kimseler bir ilmi olmadığı halde ve aziz ve celil olan Allah tarafından bir hidayet elde etmediği halde hak-ları çiğnemek ve dünyevi servete ulaşmak için fetva veren kimselerdir."
13836. İmam Sadık (a.s) kendisine "Bunlar, (dini ilimler) öğreten kimsenin kazancı haramdır" diyorlar denince İmam şöyle buyurmuştur: "Bu Allah'ın düşmanları yalan söylüyorlar. Onlar Kur'an'ın öğretilmemesini istiyorlar. Eğer birisi oğlunun diyetini bile öğretmene verecek olursa o diyet bile kendisi için helal ve mübah olur."
2862. Bölüm İlim Öğrenmeye Teşvik
13837. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir saat ilim öğrenmenin zilletine sabretmezse sürekli olarak cehalet zilletinde kalır." 13838. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden hiç kimse bilmediği bir şeyi öğrenmekten haya etmesin." 13839. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz zira ilim öğrenmek iyiliktir.
İlmi müzakere tespih, ilmi araştırma cihat, bilmeyen kimseye öğ-retmek ise sadakadır... ilim halvet durumunda dost, yalnızlıkta arkadaş, düşman aleyhine bir silah ve dostlar için bir süstür. Allah ilim vasıtasıyla bir gurubu yüceltmiş ve onları hayırda imam kılmıştır ki kendilerine uyul-sun, amellerine dikkat edilsin ve eserleri iktibas edilsin." 13840. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sürekli bir alimin kapısına gidip gelen kimse için Allah attığı her adıma karşılık bir yıllık ibadet (sevabını) yazar."
13841. Hz. Lokman (a.s) oğluna öğüt vererek şöyle buyurmuştur: "Oğulcağızım! Gündüzlerinden, gecelerinden ve saatlerinden bir bölümünü ilim tahsili için ayır. Zira sen kendin için ilmi terketme gibi bir kayıp bulamazsın." 13842. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "On-lardan birinin alametleri; sen onu dini işlerde güçlü bulursun. Aynı za-manda, uzak görüşlülükte yumuşak, imanda şeksiz şüphesiz, ilimde hırslı ve bilgisi hilimle içiçedir." bak. el-Helak, 4019. Bölüm; eş-Şebab, 1944. Bölüm; el-Kur'an, 3298. Bölüm
2863. Bölüm Allah İçin İlim Öğrenen Kimse
13843. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Allah için (bir ilim) öğrenir ve Allah için öğrendiği ilimle amel ederse ve Allah için onu başkalarına öğretirse göklerin melekutunda yücelikle anılır ve kendisi hakkında şöyle denir: "Allah için öğrendi Allah için amel etti ve Allah için öğretti." 13844. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir ilim öğrenir, amel eder ve onu Allah için öğretirse göklerin melekutunda yücelikle anılır ve kendisi hakkında şöyle denir: "Allah için öğrendi, Allah için amel etti ve Allah için öğretti."
13845. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alim ilmiyle Allah-u Teala'nın rı-zasını dilerse her şey ondan korkar ilimden hedefi mal olursa o her şeyden korkar." 13846. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer alimler ilimlerini sahip olduğu hak ve hürmet sebebiyle yüklenirlerse (öğrenirlerse) şüphesiz Allah, me-lekler ve yaratıklarından itaat ehli olan kimseler onları sever, ama onlar ilmi dünya talebi için öğrendiler ve bu yüzden de Allah onlardan nefret etti ve insanların önünde hor ve hakir bir hale düştüler." 13847. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bu ümmetin alimleri iki kimsedir:
Allah'ın kendisine bir ilim verdiği, bu ilim vesilesiyle Allah'ın rızayetini ve ahiret yurdunu dileyen, ilminden insanlara öğreten, tamaha kapılmayan ve onu az bir değere satmayan kimsedir. Böyle bir kimse için karadaki ve denizdeki varlıklar, havadaki kuşlar bağışlanma dilerler. Bunlar Allah'ın huzuruna büyüklük ve şerafetle varırlar. İkinci kimse ise Allah'ın kendisi-ne ilim verdiği bu ilmi Allah'ın kullarından esirgeyen, tamaha kapılan ve ilmini az bir değere satan kimsedir. Böyle bir kimseye kıyamet günü ateş-ten bir gem vurulur."
2864. Bölüm Allah İçin Öğrenen Kimsenin Özellikleri
13848. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah için ilim öğrenirse, ulaştığı her kapı sayesinde kendisini daha çok küçük görür, insanlara mü-tevazi davranır, Allah'tan korkusu daha fazla olur ve din hakkında daha çok çalışır. Böyle bir kimse ilimden faydalanır. O halde ilim öğrenmesi gerekir.
Ama eğer ilmi dünya, insanlar nezdinde bir makam, sultan nez-dinde bir konuma ulaşmak için öğrenirse ulaştığı her kapıda kendisini da-ha büyük görür, insanlara karşı üstünlük taslar, Allah'tan gaflet eder ve dinden mesafe almaya başlar. Böyle bir kimse ilimden faydalanamaz. O halde (ilim tahsil etmekten) sakınması ve kıyamet günü kendisi aleyhine bir hüccet, pişmanlık ve rüsvalık temin etmemesi gerekir." 13849. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmi, amel etmek için öğre-nirse ilim pazarının kesatı onu korkuya düşürmez." bak. el-İhlas, 1037. Bölüm
2865. Bölüm Allah'tan Gayrisi İçin İlim Öğrenen Kimse
13850. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmi ehlinden alır ve onunla amel ederse kurtuluşa erer ve her kimin de ilim tahsilinden mak-sadı dünya olursa nasibi sadece o ilim olur." 13851. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanları kandırmak için ilim elde etmeye çalışırsa cennetin kokusunu alamaz."
13852. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim gösteriş ve şöhret düş-künlüğü için ilim öğrenir ve ilimden maksadı dünya olursa Allah ondan bereketini alır ve hayatı ona dar kılar , onu kendi haline bırakır. Her kimi de Allah kendi haline bırakırsa helak olur."
13853. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'tan başkası için ilim öğrenirse yerini cehennemde hazırlasın." 13854. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'tan başkası için ilim öğrenirse aziz ve celil olan Rabbini alaya almış kimse gibidir." 13855. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah peygamberlerinden birisine şöyle vahyetmiştir: "Dinden başkası için din ilmini öğrenen, amelden başkası için ilmini çoğaltan ve dünyayı ahiretten başkası için talep eden kimse insanların gözünde kalpleri kurtların kalbi olduğu halde koyun pos-tuna bürünmüş olarak gözükür. Bunların dilleri baldan tatlıdır, ama amel-leri sabır ağacından daha acıdır. (Bunlara de ki:) "Beni mi kandırıyorsu-nuz? Bunlar için öyle bir fitne çıkaracağım ki hikmet sahibi kimse bile şaşkınlığa düşecektir."
13856. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah için öğrenmesi ge-reken ilmi dünya malından bir şey elde etmek için öğrenirse kıyamet günü cennetin kokusunu alamaz." 13857. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanların kalbini kendi-sine esir kılmak için güzel sözler öğrenirse Allah kıyamet günü onun ne tövbesini kabul eder ve ne de fidyesini (veya ne bir farzını ve ne de bir nafilesini)." 13858. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Konuşma yapan her kula Allah mutlaka bu konuşmadan neyi hedeflediğini sorar."
13859. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir hutbe irat eder de bundan maksadı gösteriş ve şöhret düşkünlüğü olursa Allah kıyamet günü onu riya ve şöhret durağında tutar." 13860. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmiyle insanları rüsva etmeye kalkarsa, insanların duyan kulağı olan Allah da onu rezil eder, kü-çük düşürür ve aşağılar. " bak. Er-Riya, 1409. Bölüm
2866. Bölüm İlim Öğrenmenin Doğru Olmayan Hedefleri
13861. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlimden sizin için öne çıkan her şeyi alınız. Sakın ilmi şu dört şey için elde etmeye çalışmayınız: Alimlere üs-tünlük taslamak, sefihlerle çekişmek, toplantılarda gösteriş yapmak veya insanların ilgisini çekmek ve onlara başkanlık etmek için."
13862. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmi sefihlerle tartışmak, alimlerle mücadele etmek ve halkı kendi tarafınıza çekmek için öğrenmeyiniz. Ak-sine konuşmalarınızla Allah nezdinde olan şeyleri dileyiniz. Zira kalıcı ve devamlı olan O'dur. O'ndan başka var olan her şey yok olacaktır."
13863. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmi şu dört şey için elde etmeye çalışırsa cehenneme gider: Alimlere karşı övünmek, sefihlerle tar-tışmak, insanların dikkatini kendisine çekmek veya emir sahiplerinden bir şey elde etmek için."
13864. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sefihlerle tartışmak için, alimlere üstünlük taslamak veya insanların dikkatini kendisine çekmek için ilim öğrenirse yeri cehennemdir." 13865. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim alimlere karşı övünmek veya toplantılarda cahillerle tartışmak için ilim öğrenirse cennetin koku-sunu alamaz."
13866. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sefihlerle tartışmak için bu hadisleri öğrenir veya üstünlük taslamak için hadis öğrenirse cennetin kokusunu alamaz."
13867. İmam Rıza (a.s) kendisine İmam Sadık'ın (a.s), "Her kim sefihlerle tartış-mak alimlere karşı üstünlük taslamak veya insanların dikkatini çekmek için ilim öğrenirse ateştedir" sözünü soran Herevsi'ye şöyle buyurmuştur: "Ceddim doğru buyurmuştur: "Sefihlerin kim olduğunu biliyor musun?" ben, "Hayır ey İbn-i Resulillah!
" diye arzedince İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Onlar mu-haliflerimizden olan nakilcilerdir. Alimlerin kim olduğunu biliyor mu-sun?" ben, "Hayır, ey İbn-i Resulillah!" diye arzedince İmam şöyle bu-yurdu: "Onlarda aziz ve celil olan Allah'ın itaatlerini farz kıldığı ve dost-luklarını vacip kıldığı Al-i Muhammed'in alimleridir."
İmam daha sonra şöyle buyurdu: "...veya insanların dikkatini kendisine çekmek için" sözünün anlamını biliyor musun?" ben, "Hayır" diye arze-dince İmam şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki bu cümlenin anlamı da haksız yere imamet iddiasında bulunmaktır. Kim böyle yaparsa yeri ateştir."
2867. Bölüm İlim Taliplerinin Kısımları
13868. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim tahsil edenler üç kısımdır. On-ları mutlaka sıfatlarıyla ve şahsiyetleriyle tanıyınız: Onlardan bir grubu tartışmak ve cedelleşmek için ilim öğrenir. Bir grubu üstünlük taslamak ve aldatmak için ilim öğrenir. Bir grubu ise anlamak ve amel etmek için ilim öğrenir.
Ama tartışmak ve cedelleşmek için ilim öğrenen kimse ilmi müzakere ve tartışma toplantılarında insanlara eziyet eder ve çekişir. Hu-şu gösterişinde bulunur ama günahtan sakınmaktan uzaktır. Bu yüzden Allah onun belini kırar ve burnunu yere sürter. Büyüklük taslamak ve al-datmak için ilim öğrenen kimse ise kendi emsallerinin karşısına dikilir ama (ilmi açıdan) kendilerinden daha az olduğu güçlüler karşısında alçak gönüllü davranır.
Onların tatlısını yer ve dinini darmadağın eder. O halde Allah böyle kimsenin gözlerini kör eder ve eserlerini alimlerin eserleri arasından kesip atar. Anlamak ve amel etmek için öğrenen kimseyi ise üzgün ve hüzünlü görürsün. Gece karanlığında kalkar ve kendi halinde olur. İş yapar ama korkar, güvenilir kardeşleri dışında herkesten korku içindedir. Allah böyle kimselerin erkanını güçlendirir ve kıyamet günü on-lara eman verir."
13869. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler üç kısımdır: İnsanların kendisiyle ve kendisinin de ilmiyle diri olduğu alim, insanların kendisiyle diri olduğu ve onun ise kendisini helak ettiği alim ve ilmiyle diri olan ama kendisinden başka hiç kimsenin ilminden istifade etmediği alim."
13870. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünya varoldukça alimler bakidir. Bedenleri ortadan kalkar ama hatıraları kalplerde olur." İmam daha sonra eliyle göğsüne işaret ederek şöyle buyurdu: "Bilin ki burada ilim çoktur. Keşke onu taşıyabilecek kimseler bulsaydım! Elbette zeki kimseler vardır ama ya emin ve güvenilir değillerdir.
Zira ya din araçlarını dünaları için kullanırlar. Allah'ın nimetlerini hüccetlerini ve burhanlarını zayıfların onu haksız yere dost edinmeleri için Allah'ın kulu ve dostları üzaerindeki ha-kimiyeti için kullanır. Ya da hakkın taşıyıcıları karşısında itaatkar ve ram oldukları halde hakkın zikzakları hususunda aşina ve basiretli değillerdir.
Ortaya çıkan ilk şüphede kalplerine şüphe ateşi düşer. Bilin ki ne bu grup benim ilmimden faydalanma liyakatine layıktır ve ne de o grup. Bir grup ise lezzetlere ihtiras duyar ve şehvetlere tabi olurlar. Bir grubu ise mal toplama ve servet biriktirmeye düşkündürler. Bu iki grup dinin koruyucu-su değildir. Onlara en çok benzeyenler,
otlayan hayvanlardır. Alimlerin ölümüyle, şüphesiz ilim de ölür. Evet, elbette yeryüzü Allah'ın hüccetini ikame eden kimseden boş değildir. (Allah'ın bu hücceti) ya aşikar ve ta-nınmıştır veya Allah'ın hüccetleri ve apaçık nişaneleri ortadan kalkmasın diye korku içinde ve gizlidir. Bunlar kaç kişidir ve nerededir? Bunların sa-yısı az, makam ve mevzileri büyüktür."
13871. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kullarından en sevdiği kim-se, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir... O, karanlıkların ışığı, şüphelerin gidericisi, belirsizliklerin anahtarı, güçlükleri gideren, uçsuz bucaksız çöllerde yol gösterendir. Söyler, anlatır; susar, salim kalır...
Bir başkası da var, ilim sahibi olmadığı halde kendini alim diye tanıtır. Cahillerden ve sapıklardan birkaç sapıklığı ve cehaleti almış, insanlara aldatış ağlarını germiştir ve sahte sözler söylemektedir... Şüpheli şeylerde "Duraklarım" der de şüphelerin içine düşer; "Bidatlerden sakınırım" der fakat, onların içine yuvarlanır. Suratı insan, kalbi ise hayvan kalbidir. Hidayet kapısını bilmez ki yönelsin, körlük kapısını bilmez ki ondan yüz çevirsin. Dirilerin ölüsü odur." bak. el-Kur'an, 3313. Bölüm
2868. Bölüm Öğretmen Seçiminde Riayet Edilmesi Gereken Hususlar
Kur'an: "İnsan, yiyeceğine bir baksın." 13872. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "İnsan yiyeceğine bir baksın" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani aldığı ilmi kimden aldığına iyi bak-malıdır." 13873. Zulkarneyn (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "İlmi kendisine fay-da vermeyen kimseden öğrenmeyin. Zira ilmi kendisine fayda vermeyen kimse, sana fayda vermez." 13874. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim rabbani alim dışında elde edilemez (veya ilmi rabbani alimden başkasından almamak gerekir) ve böyle bir alimi tanımak akılla mümkündür."
13875. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim dindir, namaz dindir, o halde ilmi kimden aldığınıza bakınız." 13876. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yiyeceği şeyleri düşündüğü halde, akli şeyleri düşünmeyen kimseye şaşarım. Bu kimse karnını kendisine za-rarlı olan şeyden sakındırdığı halde göğsüne kendisini helak edici şeyleri bırakır." bak. el-Mev'ize, 4242. Bölüm
2869. Bölüm Söze Bakınız
Kur'an: "Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenle-re, onlara, müjde vardır. Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir."
13877. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey havariler grubu! Kandil yağının kötü kokusu, işinize yaradığı halde size ne zarar verebilir. O halde ilmi de iste-diğinizden alınız ve (ilmi aldığınız kimsenin) yaptıklarına bakmayınız." 13878. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmi bilen kimseden alınız ve ilmini-zi bilmeyen kimseye öğretiniz."
13879. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kimin dediğine değil, ne dediğine bakınız." 13880. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hikmeti sana getirenden al, ne dedi-ğine bak, kimin dediğine bakma." 13881. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hakkı batıl ehlinden öğreniniz. Batılı ise hak ehlinden öğrenmeyiniz ve sözü değerlendirmesini biliniz." bak. el-Hikmet, 917. Bölüm
2870. Bölüm İlmin Hakkı
13882. Resulullah (s.a.a), kendisine ilmin ne olduğunu soran birisine şöyle buyurmuş-tur: "Susmaktır! " O şahıs, "Sonra nedir? " diye sorunca Peygamber şöyle buyurdu: "Ona kulak vermektir" O şahıs, "sonra nedir? " diye sorunca, "Onu ezberlemektir" diye buyurdu. O şahıs, "sonra nedir? " diye sorunca Peygamber, "O ilimle amel etmektir" diye buyurdu." O şahıs, "sonra ne-dir? " diye sorunca Peygamber, "O ilmi yaymaktır" diye buyurdu."
13883. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisine ilim öğrettiğiniz kimse-ye karşı alçak gönüllü olun. Kendisinden ilim talep ettiğiniz kimseye karşı da alçak gönüllü olun. Kibirli alim olmayın ki (bu ameliniz sebebiyle) ba-tılınız hakkı ortadan kaldırır."
13884. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisinden ilim öğrendiğiniz ve öğrettiğiniz kimseye karşı mütevazi olunuz, mütekebbir alimlerden olma-yınız. Aksi takdirde ilminiz cehaletinizi örtmez." 13885. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz, ilim için vakar ve ağırbaşlılık öğreniniz ve kendisinden ilim öğrendiğiniz kimse karşısında alçak gönüllü olunuz." bak. 2919. Bölüm
2871. Bölüm Öğrencinin Öğretmen Üzerindeki Hakları
13886. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin öğrencinin hakkı ise Al-lah'ın sana verdiği hilim ve yüzüne açtığı (ilim) hazineleri sebebiyle, seni öğrencine yönetici kıldığını bilmendir. Eğer insanlara güzel öğretir, onlara kaba ve kötü davranmazsan ve onlara öğretmekten bıkmazsan, Allah faz-lından senin ilmini artırır. Ama eğer onlardan ilmini esirgersen veya ilim öğrenmek için senin yanına geldiklerinde onlara kaba davranırsan, aziz ve celil olan Allah'a ilmi ve ilmin azametini senden alması ve insanların kal-bindeki makamını düşürmesi yakışır."
13887. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim öğrettiğiniz kimseye ve ilim öğrendiğiniz kimseye karşı yumuşak davranınız." 13888. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey havariler topluluğu! Benim sizinle bir işim var, onu benden kabul edin." Havariler, "Kabul edilmiştir ey Ru-hullah" diye arzettiler.
Mesih (a.s) yerinden kalktı ve onların ayaklarını yı-kamaya başladı. Onlar şöyle arzettiler: "Biz bu işe senden daha layıkız, ey Ruhullah! " Hz. Mesih (a.s) şöyle buyurdu: "İnsanlara hizmet etmeye en layık olanı alimdir. Ben burada sizlere böylesine mütevazi davranıyorum ki, sizler de benden sonra insanlara karşı mütevazi davranasınız." 13889. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "İnsanlardan büyüklenerek yüz çevirme" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani ilim öğrenmek için yanına gelen herkes senin için eşit olmalıdır."
2872.Bölüm Öğretmenin Öğrenci Üzerindeki Hakları
Kur'an: "Mûsa ona: "Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğ-retmen için peşinden gelebilir miyim? " dedi. O: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?" dedi." 13890. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin üstadının hakkı ona saygı göstermen, huzurunu ulu sayman, dikkatle sözlerine kulak vermen, yüzü-nü ona doğru çevirmen, sesini yükseltmemen, birisi ona soru sorduğunda bizzat kendisi cevap verinceye kadar senin cevap vermemen, huzurunda hiç kimseyle konuşmaman, huzurunda hiç kimsenin gıybetini etmemen,
senin yanında gıybeti edildiğinde onu savunman, ayıplarını örtmen, iyilik-lerini ve güzel sıfatlarını aşikar kılman, düşmanlarıyla oturup kalkmaman ve dostlarına düşmanlık etmemendir. Bu işleri yaptığın taktirde Allah'ın melekleri de senin hakkında insanlar için değil de adı yüce olan Allah için o üstadın huzuruna vardığına ve ilmini öğrendiğine tanıklık ederler."
13891. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir alimin huzurunda oturduğun-da, konuşmaktan çok, dinlemeye ihtiraslı ol. Güzel konuşmayı öğrendiğin gibi, güzel dinlemeyi de öğren ve hiç kimsenin sözünü kesme." 13892. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin senin üzerindeki haklarından bazısı da şudur: (bir topluluğa vardığında) herkese selam vermen ve ona da özellikle selam vermen,
tam karşısında oturman, onun huzurunda el, göz ve kaşla işaret etmemen, onun görüşüne muhalif olarak, "falan kimse de şöyle diyor" dememen, onun huzurunda hiç kimsenin gıybetini etme-men, meclisinde kimseyle gizlice konuşmaman, elbisesinden tutmaman, eğer yorgunsa fazla soru sormaman ve meclisinin uzamasından sıkılma-mandır. Zira alimle oturup kalkmanın hikayesi, kendisinden bir şey dü-şünceye kadar beklediğin hurma ağacının hikayesidir. Şüphesiz alim olan müminin sevabı, Allah yolunda savaşan, gündüzleri oruç tutan ve geceleri ibadetle geçen kimsenin sevabından daha çoktur. Alim öldüğünde İs-lam'da kıyamete kadar kapatılamayacak bir gedik açılmış olur."
13893. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin haklarından bazısı da şudur: "Ona fazla soru sormaman... Ona muhalefet ederek sürekli, "falan kimse şöyle demiş, filan kimse şöyle demiş" dememen, onunla oturmanın uza-masından sıkılmamandır. Zira alimin hikayesi, senin için bir şey düşmesini beklemen gereken, hurma ağacının hikayesidir."
13894. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim birine bir şey öğretirse, onu kendisine köle etmiş olur." Kendisine şöyle arzedildi: "Ey Allah'ın Resulü! Yani onu satabilir mi? " Peygamber şöyle buyurdu: "Ona emreder ve yasaklar." 13895. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Nifakı aşikar olan münafık dışında hiç kimse şu üç kimseye saygısızlık etmez: Sakalını İslam yolunda ağartan kimseye, adil imama ve hayır öğreten öğretmene."
13896. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim dışında dalkavukluk ve çeke-memezlik müminin ahlakından değildir." 13897. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hasadet ve yağcılık, ilim talebi dı-şında hiç bir şeyde yoktur." bak. el-Bihar, 2/40, 10. Bölüm
2873. Bölüm Alime Saygı Göstermek
13898. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimi her ne kadar küçük de olsa küçük görme. Cahili, (toplumsal ve dünyevi makamlar açısından) her ne kadar büyük de olsa büyük sayma." 13899. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir alimi gördüğün zaman ona hiz-metçi ol."
13900. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir alime saygı gösterirse, Allah'a saygı göstermiştir." 13901. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir alimi karşılamaya gi-derse, beni karşılamıştır. Her kim bir alimi ziyarete giderse beni ziyaret etmiştir. Her kim bir alimle oturursa benimle oturmuş gibidir. Her kim benimle oturursa, rabbiyle oturmuş gibidir." bak. Et-Ta'zim, 2755. Bölüm
2874. Bölüm Öğrencinin Riayet Etmesi Gereken Hususlar
13902. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğrenen kimseye nefsini ilim öğrenmeye zorlaması, ilim öğ-renmekten usanmaması ve öğrendiği şeyi çok görmemesi bir haktır." 13903. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim dışında her şey azalınca değer elde eder, ama ilim çoğalınca değer kazanır."
13904. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ders okuyan kimse dışında hiç kim-se ilim elde edemez." 13905. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmi birikimlerini çok düşü-nürse onu güçlendirmiş olur ve anlamadığı şeyi anlar."
13906. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim sürekli ilim tahsil etmezse anlayış ve kavrayışı olmaz." 13907. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim talep ediniz ki ilminiz artsın."
13908. Hızır (a.s) Musa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Musa! Eğer ilim istiyor-san, kendini ilim öğrenmeye vakfet. Zira ilim kendisini ilim öğrenmeye ayıran kimseye aittir." 13909. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarda şu on haslet kemale ermeyince, aklı da kemale ermez... Hayatta olduğu müddetçe ilim talep etmekten usanmamak." bak. 2856. Bölüm, ed-Diraset, 1185. Bölüm
2875. Bölüm İlim Talebi Hususunda Kapsamlı Bir Hadis
13910. Allame Meclisi (r.a) şöyle diyor: "Üstadımımız Şeyh Bahai'nin (Allah ru-hunu kutsasın) bir el yazmasını gördüm, bu el yazmasında şöyle yazılıydı: "Şeyh Şemsuddin Muhammed b. Mekki şöyle dedi: "Şeyh Ahmed Fera-hani'nin el yazmasından doksan dört yaşlarında yaşlı birisi olan Unvan'il Basri'den şöyle dediğini naklettim:
"Ben yıllarca Malik b. Enes'in dersle-rine katıldım ama Cafer-i Sadık (a.s) Medine'ye gelince onun derslerine katıldım. Malik'ten istifade ettiğim gibi O'ndan da istifade etmek istedim. Bir gün bana şöyle buyurdu: "Ben talep edilen bir insanım (ziyaretçilerim çoktur.) Ayrıca gece gündüz ve belli bir saatlerde bir takım yaptığım vird-ler ve dualar vardır. Beni virdlerimden alıkoyma. Malik'ten ilim öğren ve daha önce olduğu gibi onun yanına git."
Ben bu sözden rahatsız oldum ve orayı terk ettim. Kendi kendime şöyle dedim: "Eğer bende bir hayır görseydi beni yanına gidip gelmekten ve kendisinden ilim öğrenmekten alıkoymazdı." Bunun üzerine Resulullah'ın mescidine gittim. Peygambere selam verdim. Ertesi gün Resulullah'ın haremine gittim, iki rekaat namaz kıldım ve şöyle dedim:
"Ey Allahım! Senden Cafer'in kalbini bana mer-hametle yönlendirmeni ve beni onun ilminden rızıklandırmanı ve böylece onun ışığında senin doğru yoluna hidayet bulmayı diliyorum." Hüzün içinde eve döndüm, kalbim Cafer'in sevgisiyle dolduğu için artık Malik b. Enes'in dersine gitmedim. Evimden sadece farz namazları kılmak için çı-kıyordum, sonunda sabrım tükendi ve sıkılmaya başladım. İkindi nama-zını kıldıktan sonra ayakkabımı giydim,
abamı üstüme alarak Cafer'in evi-ne doğru gittim, evine varınca kapıyı çaldım, hizmetçisi dışarı çıktı ve "Ne istiyorsun?" diye sordu. "O şerafetli insana selam vermek istiyorum" dedim. Hizmetçi, "O namaz kılmaktadır" dedi. Kapının karşısına otur-dum, çok geçmeden hizmetçi geldi ve bana: "Allah'ın bereketiyle içeri gir" dedi. Ben evin içine girdim, ona selam verdim, selamımı aldıktan sonra bana şöyle buyurdu: "Otur, Allah seni bağışlasın." Ben oturdum. İmam bir müddet başını önüne eğdi ve sonra başını kaldırarak şöyle buyurdu: "Senin künyen nedir?" Ben,
"Ebu Abdillah'tır" dedim. O şöyle buyurdu: "Allah künyeni sağlam kılsın ve sana başarı versin, ey Ebu Abdillah! Ne istiyorsun?" Kendi kendime şöyle dedim: "Eğer bu ziyaret ve selamdan sadece bu duayı elde ettiysem bu bile çoktur." İmam yeniden başını kaldırdı ve bana Ne istiyorsun?" dedi. Ben şöyle dedim:
"Allah'tan kalbini bana karşı yönlendirmesini ve beni ilminden rızıklandırmasını diledim. Dolayısıyla Allah-u Teala'nın bu şerafetli insan hakkındaki isteğime icabet etmesini ümit ediyorum." İmam şöyle buyurdu: "Ey Ebu Abdillah! İlim öğretmekle değildir. Ancak va ancak o Allah-u Tealanın hidayetini istediği herkesin kalbine koyduğu bir nurdur. O halde eğer ilim talibi isen her şeyden önce kendi ruhunda ubudiyetin gerçeğini ara.
İlmi amel etmekle araştır ve Allah'tan anlayış dile ki sana anlayış nasip etsin." Ben şöyle dedim: "Ey şerafetli insan!" Bana şöyle buyurdu: "De ki ey Ebi Abdillah!" Ben de şöyle dedim: "Ey Ebu Abdillah! Ubudiyetin hakikati nedir?" O şöyle buyurdu: "Üç şeydir, birincisi kulun Allah'ın kendisine verdiği her şeyde kendisi için bir malikiyet hakkı tanımamasıdır. Zira kullar ve köleler hiçbir şeyin maliki olamazlar. Malı Allah'ın malı olarak bilirler. Ve Allah'ın emrettiği yerde harcarlar. İkincisi ise kulun kendisi için bir tedbir ve çare düşünmemesidir.
Üçüncüsü ise kulun Allah-u Teala'nın kendisine emrettiği veya yapmasından sakındırdığı şeylerle meşgul olmasıdır. Netice olarak kul, Allah-u Teala'nın kendisine verdiği şeyler hususunda kendisi için bir malikiyetinin varlığına inanmazsa, onları Allah'ın infak etmesini emrettiği yerlerde infak etmesi kendisine kolaylaşır. Ayrıca kul kendi işinin tedbir ve çaresini kendi müdebbirine (idare edicisine) havale ederse dünya musibetleri kendisine kolay gelir.
Ayrıca kul Allah'ın emir ve yasaklarıyla meşgul olursa (emrettiğini yapmak ve yasakladıklarından sakınmak) artık insanlarla çekişmeye ve onlara üstünlük taslamaya fırsat bulamaz. O halde Allah kulu bu üç haslet ile yüce kılarsa dünya, şeytan ve insanların problemleri ona kolaylaşır, böylece dünyayı çok elde etmek ve üstünlük taslamak için talep etmez,
izzet ve büyüklük elde etmek için gözü insanların nezdinde olan şeylerde olmaz ve günlerini boş yere geçirmez. Bu, takva sahiplerinin ilk derecesidir. Allah tebarek ve Teala nitekim şöyle buyurmuştur: "İşte bu ahiret yurdudur. Onu yeryü-zünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır."
Ben şöyle dedim: "Ey Ebu Abdillah! Bana tavsiyelerde bulun." İmam şöyle buyurdu: "Sana dokuz şeyi tavsiye ediyorum. Bunlar Allah-u Tea-la'nın yolunu talep edenlere yaptığım tavsiyelerdir. Allah'tan seni de bun-larla amel etmek hususunda muvaffak kılmasını diliyorum. Bu dokuz şeyden üç şey nefsin riyazetiyle,
üç şey hilimle ve diğer üç şey ise ilimle il-gilidir. Bunları ezberle ve sakın küçük görme." Unvan şöyle diyor: "Ben can kulağımla imamı dinlemeye başladım imam şöyle buyurdu: "Riyazetle ilgili olan o üç şey şunlardır: İstek ve iştahının olmadığı şeyi yemekten sa-kın. Zira bu şey ahmaklığa ve aptallığa sebep olur.
Diğeri de acıkmadığın müddetçe yemek yememendir. Yemek yiyince de helalinden ye, Allah'ın adını zikret ve Allah Resulünün şu hadisini hatırla: "İnsan karnından da-ha kötü bir kabı doldurmamıştır." Ama yemekten başka bir çare olmadı-ğından dolayı da midenin üçte birini yemeğe, diğer üçte birini su ve içe-ceklere ve diğer üçte birini ise nefesine ayır.
Hilimle ilgili olan üç şey ise şunlardır: Eğer birisi sana, "Bir söylersen on işitirsin" derse ona cevap olarak şöyle de: "Eğer on tane dersen bir tane işitmezdin." Eğer biri sana kötü söz söylerse ona şöyle de: "Eğer dediğin şey doğruysa Allah'tan beni bağışlamasını dilerim. Eğer yalansa Allah'tan seni affetmesini dilerim." (Üçüncüsü ise şudur ki) eğer biri sana çirkin laf söylerse sen ona nasihat et ve ona yol göster.
İlimle ilgili olan üç şey ise şunlardır: Eğer bilmiyorsan alimlere sor. Sakın mücadele ve imtihan için onlara sormaya kalkışma. Kendi görüşünle bir iş yapmaktan sakın. İşlerin hususunda mümkün olduğu kadar ihtiyatla amel et ve aslandan kaçtığın gibi fetva vermekten kaçın. Boynunu insanlar için köprü kılma. Şimdi ey Ebu Ebdillah! Sana nasihat ettim Kalk ve beni yalnız bırak, virdimi (zikirlerimi) bozma. Zira ben nefsim hakkında cimri ve esirgeyen biriyim. Hidayet yoluna uyan kimseye selam olsun."
2876.Bölüm Alimlerin Üstünlüğü
13911. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şia alimlerimiz öte tarafında ifrit-lerin ve iblisin olduğu bir sınırın koruyucularıdır. Bu alimler onların zayıf Şiilerimize saldırmalarına İblis ve taraftarlarının onlara musallat olmasına engel olurlar."
13912. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu topluluk biat için toplanmasaydı, yardımcıların varlığıyla hüccet ikame edilmeseydi ve Allah zalimlerin çatlayasıya doyarken, mazlumların açlıktan kırılmasına (mani olmaları) hususunda alimlerden söz almasaydı hilafet devesinin yularını sırtına atar, terk ederdim."
13913. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimler eminler, takva sahipleri kale ve peygamberin vasileri ise efendilerdir." 13914. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler önderlerdir. Takva sahip-leri ise efendilerdir." 13915. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hükümdarlar insanların hakimle-ridir. Alimler ise hükümdarların hakimleridirler." 13916. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimler insanların yöneticileridir-ler."
13917. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimler cahillerin çokluğu sebebiyle onlar arasında gariptirler." 13918. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer Kaim'imizin (a.s) gaybetin-den sonra ona davet eden, onun varlığına delalet eden, ilahi hüccetlerle onun dinini koruyan ve Allah'ın zayıf kullarını İblis'in ve dostlarının tu-zağından kurtaran alimler olmasaydı şüphesiz bütün insanlar Allah'ın di-ninden dönerlerdi." 13919. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimlerin ahlakı herkesten daha te-miz ve ihtiras kökleri herkesten daha azdır." bak. el-Emsal 3626. Bölüm
2877. Bölüm Alimler Allah'ın Eminleridir
13920. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler Allah'ın yaratıkları arasın-daki eminleridirler." 13921. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler ümmetimin e-minleridir."
13922. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alim, Allah'ın yeryüzündeki emi-nidir." 13923. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim Allah'ın yeryüzündeki emane-tidir. Alimler ise Allah'ın bu emanetinin eminleridir. Her kim ilmi ile amel ederse emanete riayet etmiştir Her kim de emanete riayet etmezse Allah-u Teala'nın divanında hainlerden yazılır." 13924. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler sultanlara karışmadıkça ve dünyaya dalmadıkça Peygamberlerin eminleridir." bak. 2893, 2905. Bölümler
2878. Bölüm Alim
13925. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin diğer insanlardan üstünlü-ğü Peygamberin ümmetine olan üstünlüğü gibidir." 13926. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim, cahili tanır. Zira kendisi önce-den cahildi. Cahil alimi tanımaz, zira daha önce de kendisi alim değildi." 13927. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim kalbi ve ruhuyla bakar cahil ise gözüyle ve göz bebeğiyle bakar." 13928. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim gerçekte ilminin kendisini gü-nahlardan sakınmaya ve takvalı olmaya, fani dünyadan yüz çevirmeye ve cennete aşık olmaya davet ettiği kimsedir."
13929. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Beyinsizlik ve gaflet alimin kabinde olamaz." 13930. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim kendinden üstün olanı kıs-kanmayı, kendinden düşük olanı tahkir etmeyi ve ilmi karşısında dünyanın değersiz metasından bir şey almayı terk etmedikçe alim olamaz." 13931. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kul kendisinden üstün olanları kıskanmayı ve elinin altındakileri küçük görmeyi terketmedikçe alim ola-maz."
13932. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sadece öğüdünü dinleyenlere öğüt vermesi, kendi görüşüyle gururlanan kimseye nasihat etmemesi ve zayi olacağından korktuğu ilmi kimseye bildirmemesi alimin sıfatların-dandır." 13933. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizlere gerçek alimi bildirmemeyim mi? (gerçek alim) Allah'a isyan etmeyi Allah'ın kullarına güzel gösterme-yen, onları Allah'ın gazabından ve hilesinden güvende kılmayan ve onları Allah'ın rahmetinden ümit kestirmeyen kimsedir."
2879. Bölüm Alimin Nişaneleri
13934. Hz. Lokman (a.s) oğluna yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Alimin üç nişanesi vardır: Allah'ı tanımak, Allah'ın sevdiği şeyleri tanımak ve Al-lah'ın sevmediği şeyleri tanımak." 13935. İmam Ali (a.s) sürekli olarak şöyle buyurmuştur: "Alimin üç nişanesi var-dır: İlim, hilim ve suskunluk." 13936. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sözünün kritiğini yapması ve görüş tekniklerinin gerçeklerini bilmesi alimin nişanelerindendir."
2880. Bölüm Alimin Özellikleri
13937. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim kendi kadrini ve ölçüsünü bi-len kimsedir. Kendi kadrini ve ölçüsünü bilmemek, kişiye bilgisizlik ola-rak yeter." 13938. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim, ilimden doymayan ve hatta ilimden doyduğunu ima bile etmeyen kimsedir." 13939. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alim ilim öğrenmekten bıkmayan kimsedir."
13940. İmam Ali (a.s) oğlu Hasan'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Sa-na çeşitli cehaletleri bildirdim ki kendini alim saymayasın... zira alim bildi-ği şeylerin bilmediği şeyler karşısında az olduğunu bilen bu yüzden ken-dini cahil sayan ve bunu (bildikleri şeylerin az olduğunu)
bilerek ilim tah-sili için çabasını artıran kimsedir. Bu yüzden sürekli ilim talep eder ve il-me rağbet gösterir. İlimden istifade eder, alimlere karşı alçak gönüllü dav-ranır ve itina gösterir. Suskunluğu tercih eder, hatadan sakınır ve utanır, bilmediği bir şeye ulaşınca onu inkar etmez, zira cahilliğini itiraf etmiş-tir."
13941. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim, "Ben alimim" derse o şahıs bir cahildir." 13942. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim: "Muhakkak ki ben ali-mim" derse o cahildir." 13943. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmin sonuna eriştiğini iddia ederse cahilliğinin zirvesini göstermiş olur." 13944. İmam Ali (a.s) Allah-u Teala katında yaratıklardan en çok nefret edilen kimsenin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bilgisizlikleri kendinde toplayan kimsedir... İnsan suretinde olanlar onu bilgin sayar. Halbuki öyle değil-dir... Kesin cevaplar veremez. İnkar ettiği (bilmediği) şeyi başkasının bile-bileceğini tahmin etmez. Başkasının kendisinin dediğinin aksine bir ilmi-nin olabileceğine inanmaz. Kendisine karanlık kalan bir şey oldu mu bil-mediğini de bildiği için, hemen örter." bak. el-Cehl, 601. Bölüm
2881. Bölüm Alimin Cehaleti
13945. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlminizi cehalet, yakininizi de şüphe haline getirmeyin. Öğrendiğiniz zaman amel edin, yakine eriştiğinizde te-şebbüs edin." 13946. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bazı sözler sihirdir ve bazı ilimler cehalettir." 13947. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki şüpheler doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki, üstlenilen şey (rızık) size farzmış; farz kılınan (amel) da sizden kaldırılmış gibi telakki edilmeye baş-lanmıştır."
13948. Resulullah (s.a.a): "Ben hayvanlarından farkı olmayan bir kavmin yanından sana geldim" diyen Sa'ad b. Ebi Vakkas'a şöyle buyurmuştur: "Ey Sa'ad! Sana bundan daha ilgincini haber vermeyeyim mi? Kendilerine onların bilme-diği şey öğretilen ve buna rağmen onlar gibi cahil olan kavimdir."
13949. Resulullah (s.a.a), Ammar bin Yasir'i kendilerine İslam'ın hükümlerini öğret-sin diye bir topluluğa göndermişti. Ammar bin Yasir onların durumunu Peygambere nakletti ve "Vahşi develer gibi öylece gözlerini dikmiş bakıyorlar. Tek dertleri ko-yunları ve develerdir" deyince Allah Resulü O'na şöyle buyurdu: "Ey Ammar! Sa-na onlardan daha ilginç bir topluluğu haber vermeyeyim mi? Bir topluluk onların bilmediklerini öğrendiler ama onlar gibi gaflet ve cehalet içinde kaldılar."
13
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2882.Bölüm İlmin Meyvesi
13950. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi ilimle amel etmek-tir." 13951. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi hayat için amel et-mektir." 13952. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi ibadettir."
13953. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi ameli (Allah için) ha-lis kılmaktır." 13954. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin başı tevazudur... İlmin meyve-lerinden bazısı da şunlardır: Takva sahibi olmak, nefsani isteklerden uzak durmak, hakka uymak, günahlardan sakınmak, (dini) kardeşleri sevmek, alimlerin sözlerini dinlemek ve onlardan kabul etmek. Hakeza ilmin mey-velerinden bazısı da şunlardır: "(İntikam almaya) gücü olduğunda intikam almaktan sakınmak, batıl şeylere yanaşmayı çirkin görmek, hakka uymayı güzel görmek, doğru sözlülük gaflet verici
sevinçlerden sakınmak, ardın-dan pişmanlık olan şeylerden uzak durmak. İlim akıl sahiplerinin aklını artırır ve onu öğrenen kimselere beğenilmiş sıfatlar kazandırır. O halde ilim halim kimseyi emir sahibi kılar, görüş sahibi kimseyi vezir eder, ihti-rası ortadan kaldırır, hileyi kökten söküp kaldırır, cimriliği öldürür, diz-ginlerini koparmış çirkinlikleri dizginler, doğruluğu yakınlaştırır." 13955. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim hilimle birlikte olmadıkça mey-ve vermez." bak. 2883, 2884. Bölümler
2883. Bölüm İlmin Mirası
Kur'an: "İnsanlar, yerde yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renk-tedirler. Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak âlimlerdir. Doğrusu Allah güçlüdür, bağışlayandır." "De ki: "Kur'an'a ister iman edin, ister inanmayın, O'ndan ön-ceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar" ve "Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir" derler. Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların huşusunu artırır."
13956. Misbabu'ş Şeria'da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan korkmak ilmin mirasıdır. İlim tanımanın parıltısı ve imanın kalbidir. Haşyetten mahrum olan kimse her ne kadar ilmin zorluklarında ve karmaşık konularında kılı kırk yarsa bile alim olamaz. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah'tan ancak alim kulları kor-kar."
13957. İmam Sadık (a.s) aziz ve celil olan Allah'ın, "Şüphesiz Allah'tan sade-ce alim olan kulları korkar" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani alim insan amelleri sözlerini teyit eden kimsedir. Her kimin amelleri sözünü teyit etmezse (amelsiz alim olursa) alim değildir."
13958. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan korkmak için ilim yeter-lidir... şüphesiz insanlardan Allah'ı en çok bilen kimse onlardan Allah'tan en çok korkanıdır. Onlardan Allah'tan en çok korkanı ise onlardan Allah'ı en çok bilenidir. İnsanlardan Allah'ı en çok tanıyan kimse ise dünyaya en çok itinasız olan kimsedir." 13959. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan korkmak için ilim yeter-lidir ve Allah'tan korkmamak için de (azabından çekinmemek için de ilahi azamet hakkında) cahillik yeterlidir."
13960. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sana ilim olarak Allah'tan korkman yeter ve sana cehalet olarak da ilminle övünmek yeter." 13961. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kime kendisini ağlatmayan bir ilim verilirse kendisine ilminin fayda vermemesi yakışır. Zira Allah alimle-rin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar" ve "Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir" derler. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki say-gıyı artırır."
13962. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Haşyet (ilahi korku) gibi bir ilim yoktur." 13963. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'tan korkarsa ilmi ke-male erer." 13964. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin nihayeti münezzeh olan Al-lah'tan korkmaktır." 13965. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizin en aliminiz sizin en çok korka-nınızdır."
13966. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en bilgini münezzeh olan Allah'tan en çok korkanıdır." 13967. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her alim (Allah'tan) korkandır." 13968. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer benim bildiğim şeyleri sizler de bilseydiniz şüphesiz çok ağlar ve az gülerdiniz. Başınızı alıp çöllere dü-şer Allah'ın dergahına yalvarıp yakarırdınız. Buna rağmen kurtuluşa erip ermeyeceğinizi de bilmezdiniz." 13969. Resulullah (s.a.a) "hel eta" (İnsan) suresini sonuna kadar okuduğunda şöyle buyurmuştur: "Ben sizin görmediğiniz şeyi görüyor ve duymadığınız şeyi duyuyorum. Gök inledi ve inlemesi gerekir. Zira her yerde mutlaka Al-lah'a secdeye kapanmış bir melek vardır. Allah'a yemin olsun ki benim bildiğim şeyleri sizler bilecek olsaydınız az güler, çok ağlardınız. Kadınla-rınızdan yataklarda lezzet almaz, başınızı alıp çöllere düşer Allah'ın der-gahına yalvarıp yakarırdınız."
13970. İmam Ali (a.s) ashabına nasihat ederek şöyle buyurmuştur: "... Eğer benim bildiğim gibi size gizlenmiş olan şeyleri bilseydiniz (evlerinizi terk edip) çöllere düşer, yaptıklarınıza ağlar, yaslı kadınlar gibi dövünür ve malları-nızı bırakırdınız; hem de başına ne bir bekçi diker, ne de birisine emanet ederdiniz. Sizin her biriniz başının derdine düşer, hiç kimseyle ilgi-lenmezdi." bak. el-Havf, 1135; el-Ma'rifet, 2609. Bölüm
2884. Bölüm İlmin Dalları
13971. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlimde her ne kadar (alim) fakirde olsa zenginlik, cimri de olsa cömertlik, yumuşak da olsa heybet, hasta da olsa esenlik, uzak da olsa yakınlık, yüzsüzde olsa haya, düşük de olsa yü-celik, rezilde olsa şeref, hikmet ve nasip dalları ayrılır. Bunlar akıl sahibi için ilminden ayrılan dallardır."
2885. Bölüm Alime Düşen Görev
13972. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendini insanların önderi karar kılarsa başkalarını eğitmeden önce kendisini eğitmelidir. İnsanları diliyle eğitmeden önce amel ve davranışlarıyla terbiye etmelidir. Kendisi-nin öğretmeni ve terbiye edicisi olan kimse, insanların öğretmeni ve ter-biye edicisi olan kimseden saygıya ve ululanmaya daha layıktır." 13973. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin bildiği şeylerle amel etmesi ve ardından bilmediği şeyi öğrenmeye çalışması gerekir."
13974. Misbah'uş Şeria'da yer aldığına göre İsa b. Meryem (a.s) şöyle buyurmuştur: "Üzerinde, "Beni geri çevir" diye yazılan bir taş gördüm. Onu çevirince diğer tarafında şöyle yazılı olduğunu gördüm: "Her kim bildiği şeyle amel etmezse bilmediği şeyi öğrenmeye çalışması kendisi için uğursuzluktur ve öğrendiği şey ise kendisinden kabul edilmez."
13975. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: "İncil'de şöyle yazılıdır: "Bildiğiniz şeyle amel etmedikçe bilmediğiniz şeyi öğrenmeye çalışmayınız. Zira ilim amel edilmediği taktirde sadece (alim insan için) Allah'tan uzaklaşmayı ar-tırır." 13976. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizler bildiğiniz şeylerle amel etme-ye, bilmediklerinizi öğrenmekten daha çok muhtaçsınız." 13977. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin ilim öğrettiğinde kabalık etmemesi ve birisi kendisine bir şey öğretmek istediğinde utanmaması ge-rekir."
2886. Bölüm Alime Yakışan Şey
13978. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alime yakışan şey az gülmesi, çok ağlaması, şaka yapmaması, feryat etmemesi, çekişmemesi, cedelleşmemesi, konuştuğunda hakkı söylemesi, sustuğunda batıldan dolayı susması (batıl şey söylememesi), girdiğinde yumuşaklıkla girmesi ve çıktığında ise hilimle çıkmasıdır."
2887. Bölüm İlimsiz Amelin Tehlikesi
13979. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlimsiz amel eden kimse yoldan sapan kimse gibidir. Böyle bir kimse her ne kadar hızlı da gitse asıl yoldan uzaklaşır." 13980. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim basiret üzere olmaksızın amel ederse yoldan çıkmış kimse gibidir. Her ne kadar hızlansa da (ana yoldan sapar ve) uzaklaşır." 13981. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Basiretsiz amel eden kimse çölde serap peşinde koşturan kimse gibidir. Bu kimse her ne kadar hızlı giderse o kadar (hedefinden) uzaklaşır."
13982. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Marifeti olmaksızın amel eden kimsenin bozması yapmasından daha çoktur." 13983. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kavrayış ve anlayış olmaksızın ibadet eden kimse değirmen eşeği gibidir." 13984. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Anlayış ve kavrayışı olmaksızın iba-det eden kimse sürekli dönen bir değirmen eşeği gibidir." 13985. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Anlayış ve kavrayışı olmayan abid insanın örneği gece bir bina yapan gündüz ise onu yıkan kimsenin misali-dir."
2888. Bölüm Amelin İlimdeki Rolü
13986. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim ve amel birbirine yakın kılın-mıştır. O halde her kim bilirse amel eder ve Her kim de amel ederse bilir. İlim amele seslenir, eğer cevap verirse kalır aksi taktirde göç eder." 13987. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim amelle birliktedir; o halde ilmi olan amel eder. Çünkü ilim ameli çağırır; o icabet ederse kalır, etmezse göçer gider."
13988. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim amele seslenir, eğer cevap ve-rirse kalır aksi taktirde göç eder." 13989. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bilin ki alim, her ne kadar az da olsa ilmiyle amel eden kimsedir." 13990. Resulullah (s.a.a) Allah-u Teala'nın, "Onu alimlerden başkası düşü-nemez" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Alim ilahi düşünen, Allah'a itaat üzere amel eden ve Allah'ın gazabından uzak duran kimsedir."
13991. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Kur'an alimleri! Kur'anla amel edin. Zira alim ilim öğrenen sonra da ilmiyle amel eden ve ameli ilmiyle uyum içinde opolan kimsedir." 13992. Hz. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Amel etmediğin ilim sana faydalı değildir. Çok ilim, amel etmediğin taktirde sadece cehaletini artırır." 13993. Mirac Hadisinde şöyle yer almıştır: "Ey Ahmed! Aklını, gitmeden önce kullan. Zira aklını kullanan kimse ne hata eder ve ne de isyana düşer." 13994. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim amel iledir." 13995. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmiyle amel etmeyen kimse alim değildir." 13996. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlimle amel etmek gibi hiçbir şey il-mi geliştirmez." bak. el-Ma'rife, 2586. Bölüm
2889. Bölüm İlimle Amel Etmeye Teşvik
13997. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim kendisiyle amel eden kimse için rüşt ve kemaldir." 13998. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim çoktur amel ise azdır." 13999. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmi olduğu halde ona uymayan kimse çoktur." 14000. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Seni ıslah etmeyen ilim dalalettir ve sana fayda vermeyen mal vebaldir." 14001. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanları ilim tahsil etmeye rağbetsiz kılan şey ilmiyle amel eden alimlerin çok az olduğunu görmeleridir." 14002. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim halvette ilmini gözden ge-çirmezse ilmi onu topluluk arasında rezil eder." 14003. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlimle amel eden kimse doğru ve ay-dınlık bir yolu kateden kimse gibidir."
2890. Bölüm İlimden Faydalanmak
14004. Resulullah (s.a.a) sürekli şöyle buyururdu: "Allahım! Fayda vermeyen ilimden, huşu sahibi olmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul gör-meyen duadan sana sığınırım." 14005. Resulullah (s.a.a) hakeza sürekli şöyle buyururdu: "Allahım! Fayda verme-yen ilimden, huşu sahibi olmayan kalpten, işitilmeyen duadan ve doyma-yan nefisten sana sığınırım." 14006. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Huşu olmayan kalpte, gözyaşı dök-meyen gözde ve fayda vemeyen ilimde hayır yoktur."
14007. Misbah'uş Şeria'da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Fayda vermeyen ilimden sana sığınırız. Ve ihlas üzere amel etmeye düşman olan ilimden sana sığını-rım." 14008. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Amel edilmeyen ilim, harcanma-yan hazine gibidir. Böyle bir hazinenin sahibi onu biriktirmek için kendi-sini sıkıntıya düşürmüş ama ondan hiç faydalanmamıştır."
14009. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice alim vardır ki, cehaleti onu öl-dürmekte ve kendisiyle olan ilmi de ona bir fayda sağlamamaktadır." 14010. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice cahil kimseyi cehaleti kurta-rır." 14011. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice cehalet hilimden (veya ilimden) daha faydalıdır." 14012. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Faydalanılmayan ilim etki etmeyen ilaç gibidir." 14013. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Nice fıkıh bilen kimse fakih değil-dir. Her kime ilmi fayda vermezse cehaleti kendisine zarar verir."
14014. İmam Ali (a.s) zamanını nitelendirerek şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! (Ehli) çok inatçı ve nimetlere karşı nankör bir zamanda sabahladık. (Bu zamanda) iyiler kötü sayılıyor, zalim zulmünü/isyanını artırıyor. Bildi-ğimiz şeylerden faydalanmıyoruz ve bilmediklerimizi sormuyoruz."
14015. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Göz-lerini Allah'ın kendilerine haram kıldığı şeyden sakındırırlar, kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme vakfederler." bak. 2907, 2909. Bölümler
2891. Bölüm Amelsiz İlimden Sakındırmak
14016. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir şahıs şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Hangi şey cehalet hüccetini benden uzaklaştırır? " Peygamber, "İlim" diye buyurdu. O şahıs, "Hangi şey ilim hüccetini benden uzaklaştı-rır? " diye sorunca da Peygamber, "Amel" diye buyurdu."
14017. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmi dışında amel eden alim; cehalet-ten uyanmayan, tereddüt içinde şaşırıp kalan cahile benzer. Ama onun aleyhindeki hüccet daha büyük, onun pişmanlığı en derin pişmanlıktır. Allah katında en fazla kınanacak olan da odur."
14018. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Amel edilmeyen ilim Allah'ın kul üzerindeki hüccetidir." 14019. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünya ilim olan yer dışında, tümüy-le cehalettir. İlim ise, kendisiyle amel edilen ilim dışında tümü hüccettir."
14020. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, bahanecilere her türlü özür ka-pısını kapatmıştır." 14021. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, ilim öğrenen kimseler için hiçbir bahane bırakmaz." 14022. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü, amel edileni dışın-da tüm ilimler sahibi için bir vebaldir." 14023. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Amelsiz her ilim vebaldir ve ilimsiz her amel ise sapıklıktır."
14024. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s), Muhammed b. Müslim Zuheri'ye yazdığı mektu-bunda şöyle buyurmuştur: "Allah bizi ve seni fitnelerden korusun. Sana ce-hennem ateşinden dolayı merhamet etsin. Zira sen öyle bir güne düştün ki seni o halde gören herkese sana merhamet etmesi yakışır. Zira Allah'ın nimetleri yükünü ağırlaştırmış ve Allah sana salim bir beden ve uzun bir ömür vermiştir. Allah'ın hüccetleri sana tamamlanmıştır.
Zira seni Kur'an bilgini kılmış ve dininde fakih (anlayışlı ve kavrayışı güçlü) kılmıştır. Sana Peygamberi Muhammed'in (s.a.a) sünnetini tanıtmıştır. Sana verdiği her nimette ve senin için ortaya koyduğu her hüccette bir görev taktir etmiş-tir." bak. 97. Konu, el-Huccet, el-Ma'ruf (2), 2697. Bölüm; el-Emsal, 3627, 3628. Bö-lümler
2892. Bölüm Rüsva Alimin ve Cahil Abidin Tehlikesi
14025. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Rüsva alim ve cahil abid, belimi kırmıştır. Zira cahil ibadetiyle insanları kandırır, rüsva alim de günahlarıy-la insanları (dinden) kaçırır." 14026. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İki kişi belimi kırmıştır: Rüsva olan alim ve cahil olan abid. O birisi, kötülükleriyle insanları ilminden alı-koyar. Bu ise cehaletiyle onları ibadetten alıkoyar."
14027. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Cahil, abitlerden ve kötü alimler-den sakınınız. Zira bunlar, fitneye düşmüş herkes için bir fitnedir." 14028. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iki kişi belimi kırmıştır: Dil bilen fasık kimse ile ibadet eden cahil kimse. O diliyle kötülüklerini örter, bu ise ibadetiyle cehaletini gizler. O halde, fasık alimden ve cahil abitten sakının ki bunlar fitneye düşmüş herkesin fitnesidir. Allah Resulünden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Ey Ali! Ümmetimin helak oluşu, dil bilen münafıklar sebebiyledir." bak. 2887. Bölüm
2893.Bölüm İlim Hususunda Hıyanetten Sakındırmak
14029. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim hususunda birbirinize karşı ihlaslı olun. Zira sizden herbirinizin ilimdeki hıyaneti, maldaki hıyanetin-den daha kötüdür ve kıyamet günü Allah sizden bunun hesabını soracak-tır." 14030. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim hususunda birbirinize karşı ihlaslı olun ve birbirinizden ilminizi gizlemeyin. Zira ilimdeki hıyanet, maldaki hıyanetten çok daha kötüdür." bak.2877. Bölüm; el-Kur'an, 3312. Bölüm, 154. Konu, el-Hıyanet
2894. Bölüm Alimlerin Önem Vermesi Gereken Şey
14031. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir rivayet işittiğinizde onunla amel etmeye çalışınız, nakletmeye değil. Zira ilmi rivayet edenler çoktur, ama ilme riayet edenler azdır." 14032. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İstediğiniz kadar ilim öğreniniz. Ama biliniz ki ilimle amel etmedikçe Allah asla size bir fayda vermeye-cektir. Zira alimler, amele önem verir, sefihler ise rivayet etmeye." 14033. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmi anlayanlardan olunuz, rivayet edenlerden değil."
14034. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler anlamaya önem verir, se-fihler ise rivayet etmeye." 14035. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münafığın ilmi dilindedir, müminin ilmi ise amelinde." 14036. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin en değersizi, dilde duranıdır; en üstünü ise aza ve organlarda görünenidir." 14037. Hızır (a.s), kendisine, "Bana tavsiyede bulun diyen Musa'ya (a.s) şöyle buyur-du: "Öğrendiğin şeyi amel etmek için öğren. Aktarmak için değil. Aksi taktirde helak oluşu sana, nuru ise başkalarına olur." bak. 720. Hadis,
2895. Bölüm Adaletten Söz Ettiği Halde Adaletle Amel Etmeyen Kim-senin Akibeti
14038. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın: "Onları ve sapıkları yüzüstü cehenneme atarlar" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu ayet, adaleti be-yan eden, ama aksine davranan bir kavim hakkında nazil olmuştur." 14039. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü insanlardan en çok hasret duyacak olan kimse, adaletten söz ettiği halde aksine amel eden kimsedir ve bu Allah-u Teala'nın şu buyruğudur: "Kişinin: "Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun" diyeceği…"
14040. İmam Bakır (a.s), Hayseme'ye şöyle buyurmuştur: "Şiilerimize ulaştır ki Allah'ın nezdinde olan şey sadece amelle elde edilir! Hakeza şiilerimize ulaştır ki kıyamet günü en çok hasret duyacak olan kimse, adaleti öven, ama aksine davranan kimse olacaktır."
14041. İmam Sadık (a.s), Ezdiy'e şöyle buyurmuştur: "Dostlarımıza selamımızı ilet ve onları haberdar kıl ki Allah karşısında onlar için elimizden amel etmeleri dışında hiçbir şey gelmez ve velayetimize de sadece amel ve takva ile ulaşabilirler. Kıyamet günü insanlardan en çok hasret duyacak olan kimse,
adaleti öven, ama aksine davranan kimsedir." 14042. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinden en şiddetli pişmanlık duyan ve hasret çeken kimse, birisini aziz ve celil olan Allah'ın yoluna çağıran, onun da davetini kabul edip aziz ve celil olan Allah'a iba-det etmesi ve bu sebeple Allah'ın onu cennete götürmesine rağmen ken-disini amel etmediği ve nefsani isteklerine uyduğu için cehenneme attığı kimsedir."
14043. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en günahkarı, tefrit eden (amelde kusur eden) alimlerdir." 14044. Misbah'uş-Şeria'da yer aldığına göre Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanla-rın en mutsuzu, başkalarının kendisini ilimle tanıdığı ve amelle tanımadığı kimsedir."
14045. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ölüm anında insanlardan en çok pişman olan, amelsiz alimlerdir." 14046. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cennet ehli olan bir grup, cehen-nem ehli olan bir gruba bakar ve şöyle der: "Biz sizin eğitim ve öğretimi-nizin bereketiyle cennete gittik. Size ne oldu da cehenneme düştünüz? " Onlar şöyle derler: "Biz iyiliği emrettik, ama kendimiz iyilikle amel etme-dik."
14047. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilim öğrenirde onunla amel etmezse Allah kıyamet günü onu kör olarak haşreder." 14048. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü kötü alimler getiri-lir, ateşe atılır, onlardan her biri değirmen taşının etrafında dönen merkep gibi, kendi etrafında döner durur. Ona şöyle denir: "Eyvahlar olsun sana! Biz senin vasıtanla doğru yola geldik, şimdi sana ne olmuş böyle? " O şöyle der: "Ben sizleri (günah ve çirkinliklerden) sakındırdım, ama kendim aksine amel ettim." bak. el-Husran, 1021. Bölüm; er-Riya 1407
2896. Bölüm Amelsiz Hatiplerin Cezası
14049. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mirac gecesi, dudakları ateşten makaslarla kesilen birinin yanından geçtim. Dudakları makasla kesilme-sinden hemen sonra, yeniden ilk defasına dönüyordu. Ben, "Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir? " diye sordum. O şöyle buyurdu: "Bunlar söyleyip de amel etmeyen, Allah'ın kitabını okuyan, ama onunla amel etmeyen üm-metinin hatipleridir."
14050. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mirac gecesi, dudakları ateşten makaslarla kesilen bir grubun yanından geçtim. Ben, "Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir? " diye sordum. O şöyle buyurdu: "Bunlar ümmetinin, söyleyip de amel etmediği hatipleridir."
14051. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mirac gecesi, dünya göğüne gittim ve orada, dilleri ve dudakları ateşten makaslarla kesilen bir grup gördüm." Ben, "Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir? " diye sordum. O, "Bunlar senin ümmetinin hatipleridir" diye buyurdu."
14052. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mirac gecesi dudakları ateşten ma-kaslarla kesilip bir kenara atılan bir grup gördüm. Ben, "Ey Cebrail! Bun-lar kimlerdir? " diye sordum. O şöyle buyurdu: "Bunlar, insanlara iyiliği emreden, ama kendileri iyiliği unutan ümmetinin hatipleridir. Oysa onlar Allah'ın kitabını okuyorlardı. Onlar hiç düşünmezler mi? "
2897. Bölüm Alimin Cezalandırılmasında Şiddetli Davranmak
14053. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bilen kimseyle, bilmeyen kimsenin cezalandırılması Allah nezdinde eşit değildir. Allah bizi ve sizi sahip ol-duğumuz ilimden faydalandırsın ve o ilmi kendisi için halis kılsın. Şüphe-siz Allah duyan ve icabet edendir." 14054. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin bir tek günahı bağışlanma-dan, cahil olan insanın yetmiş günahı bağışlanır."
14055. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Zebaniler, putperestlerden çok, Kur'an'ı bilen kötü kimselere doğru hızla (saldırıya) geçerler. Onlar şöyle derler: "Putperestlerden önce bizden mi başlıyorlar? " Kendilerine şöyle cevap verilir: "Alim cahil gibi değildir." 14056. Resulullah (s.a.a), ümmetin, alimlerin fesadından dolayı mübtela olacağını zik-rederek ağlayınca, kendisine neden ağladığı soruldu ve bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ben mutsuz insanlar için ağlıyorum. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Onları korktukları zaman bir görsen; artık kurtuluş yoktur; ce-henneme yakın bir yerde yakalanmışlardır!" Yani maksat, alimler ve fakihlerdir."
2898. Bölüm Alimin En Küçük Cezası
14057. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala, Davud'a (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Kullarıma de ki: "Benimle kendileri arasında dünyaya bağ-lanmış alimi aracı kılmasınlar. Zira onlar, kendilerini benim zikrimden, muhabbet yolumdan ve benimle münacaat etmekten alı koyarlar. Onlar, kullarımın yolunu kesenlerdir. Onlara yapacağım en küçük şey, muhabbe-timin ve münacaatımın tatlığını kalplerinden almamdır."
14058. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah, Davud'a (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Benimle kendi aranda, dünyaya aldanmış alimi vasıta kılma. Zira o seni benim muhabbet yolumdan alı koyar. Onlar, beni isteyen kullarımın yolunu kesenlerdir. Onlara yapacağım en küçük şey, benimle münacaat etme tatlığını kalplerinden almamdır."
14059. Misbah'uş-Şeria'da yer aldığına göre Allah-u Teala Davud'a (a.s) şöyle vah-yetmiştir: "Alime yapacağım en küçük şey, batıni yetmiş cezadan daha şid-detlidir ve o beni zikretmenin tatlığını kalbinden çekip çıkarmamdır." bak. el-İbadet, 2504. Bölüm; el-İman, 281. Bölüm
2899. Bölüm İnsanlardan Azabı En Şiddetli Olan Kimse
14060. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında, azabı en şiddetli olan kimse, kendisinden en küçük bir fayda görülmeyen alimdir." 14061. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehli, amelsiz alimin kö-tü kokusundan dolayı eziyet görür." 14062. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zalim sultan ve kötü alim, en şiddetli cezaya çarptırılacaktır." 14063. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü ateşin yakıtı, malı hakkında fakirlere karşı cimri davranan zengin ve dinini dünyasına satan alimdir."
14064. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cehennemde kötü alimleri şiddet-le, unufak eden bir değirmen vardır." 14065. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cehennemde mütekebbir alimleri unufak eden bir değirmen vardır." bak. Cehennem, 618, 720. Bölümler
2900. Bölüm Alimin Sürçmesi
14066. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin sürçmesi, geminin kırılması gibidir. Böylece yolcularını boğar ve kendisi de batar." 14067. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin sürçmesi, alemleri bozar." 14068. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin sürçmesinden daha kötü bir sürçme yoktur." 14069. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer hikmet sahiplerinin sözü doğru olursa, ilaçtır. Eğer doğru olmazsa derttir."
14070. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İhtiyat sahibi kimsenin sürçmesi en kötü sürçmedir." 14071. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Alimin sürçmesi büyük bir suçtur." 14072. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimin sürçmesinden sakının. Zira alimin sürçmesi, onu baş aşağı cehennem ateşine atar." 14073. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimlerin, ayaklarının sabit kalma-dığı saf ve kaygan taş tamahtır."
2901. Bölüm Kötü Alimler
14074. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki kötülerin en kötüsü kötü alimlerdir. İyilerin en iyisi ise iyi alimlerdir." 14075. Resulullah (s.a.a), kendisine, "İnsanların en kötüsü kimdir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Bozuk alimlerdir." 14076. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bil ki kokan herşeyin ilacı tuzdur. Ama eğer tuz kokarsa, onun ilacı yoktur."
14077. İmam Ali (a.s), kendisine, "İmamlardan sonra insanların en iyisi kimlerdir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Salih alimlerdir." Kendisine, "İblis, Fira-vun, Nemrud ve sizin adınızı (haksız yere) taşıyanlardan sonra insanların en kötüsü kimlerdir? " diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, bo-zuk alimlerdir. Onlar batılları aşikar kılar ve gerçekleri gizlerler."
2902. Bölüm Kötü Alimleri Kınamak
14078. İmam Askeri (a.s), kötü alimlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Onların, zayıf şiilerimize zararı, Yezid'in ordusunun, Hüseyin b. Ali (a.s) ve ashabına zararından daha çoktur. Zira onlar, mallarını ve canlarını aldılar. Bu kötü alimler ise ... zayıf şiilerimizin kalbine şek ve şüphe atmakta ve onları saptırmaktadırlar."
14079. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin kötü alimleri, insanla-rı yolumuzdan ayıran ve yolumuzun haydutları olan kimselerdir. Onlar, düşmanlarımızı bizim adlarımızla çağırır denklerimizi bizim lakaplarımızla lakaplandırır ve onlara selam gönderirler. Oysa onlar lanet ve bedduaya layıktırlar."
14080. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eyvahlar olsun size ey kötü alimler! Üc-ret alıyor, ameli terk ediyorsunuz. Çok geçmeden amel sahibi kimsenin ameli kabul edilir ve çok geçmeden dünyanın darlığından, kabir karanlığına götürülür." 14081. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kötü alimlerden dolayı, ümmeti-me eyvahlar olsun."
2903. Bölüm İlim Ehlinden Sayılmayan Kimse
14082. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Rızkından hoşnut olmayan ve konumu-nu küçük gören kimse nasıl ilim ehli olsun ki? Oysa, bu işlerin Allah'ın ilmi ve kudretiyle olduğunu bilmektedir." 14083. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı kendisi için taktir ettiği şeyde it-ham eden ve kendisine erişen şeylerden hoşnut olmayan kimse nasıl ilim ehli olabilir ki?" 14084. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dünyasını ahiretine tercih eden, dünya-ya yönelen, kendisine zarar veren şeyi, kendisine fayda veren şeyden daha çok seven kimse, nasıl ilim ehlinden olsun ki? "
14085. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmi, aktarmak için ezberleyen ve amel etmek için ezberlemeyen kimse nasıl ilim ehlinden olabilir? " 14086. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ahiret yolcusu olduğu halde, dünyaya yönelen ve kendisine zarar veren şeyleri, kendisi için fayda veren şeyden daha çok seven kimse nasıl ilim ehlinden olsun ki? "
2904. Bölüm Amelsiz İlmin Artış Tehlikesi
14087. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kimin ilmi artarda hidayeti artmazsa, Allah'tan uzaklaşmasından başka bir şeyi artmaz." 14088. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kimin ilmi, ilerlemesi artar, ama dünya hakkındaki zühdü (ilgisizliği) artmazsa, Allah'tan sadece uzak-laşması artmış olur."
14089. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim dünyayı severse, kalbin-den ahiret korkusu gider. Allah her kime bir ilim verir ve o dünyayı daha çok severse, Allah-u Teala'dan uzaklaşması artar ve Allah daha çok ona gazap eder." 14090. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin Allah hakkındaki ilmi artarsa ve (buna rağmen) dünya sevgisi de artarsa ancak Allah'tan uzak-laşması ve Allah'ın kendisine gazap etmesi artar."
2905. Bölüm Alim ve Sultanlara Karışmak
14091. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Fakihler, dünyayı dilemedikçe ve sultanlara uymadıkça, Peygamberlerin eminleridir. O halde onlar böyle yaptığı taktirde onlardan sakının." 14092. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dünyevi olmadıkları müddetçe, fakihler Peygamberlerin eminleridir. Hakeza kendisine, "Ey Allah'ın Resulü! Onların dünyevi oluşu ne iledir? " diye arzedilince Peygamber şöyle buyurdu: "Sultanlara uydukları taktirde. O halde böyle yaptıklarında dininiz hususunda onlardan sakının."
14093. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Alimler, sultana karışmadıkça (gidip gelmedikçe) ve dünyevileşmedikçe, Peygamberlerin eminleridir. O halde, sultanlara karışınca ve dünyevi olunca, Peygamberlere hıyanet etmiş olurlar ve siz de onlardan sakının." 14094. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zalim sultanın önderi olan ve zulmünde ona yardımcı olan alim, melundur, melundur! " bak. 2877, 2893. Bölümler
2906.Bölüm İtham Edilmesi Gereken Alim
14095. Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dinar, dinin hastalığıdır ve alim dinin tabibidir. Tabibin bu hastalığa düçar olduğunu görünce, onu itham ediniz. (onun hakkında kötümser olunuz) ve onun başkasının hayrını dilemediğini biliniz." 14096. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir alimin dünyayı sevdiğini görünce, dininiz hakkında ona karşı kötümser olun. Zira her seven insan, sevdiği şeyi çepeçevre kuşatır." bak. Et-Tıbb, 2407. Bölüm
2907. Bölüm İlmin Anlamı
14097. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim iki çeşittir: Dilde olan ilim ve bu insan için hüccettir. Diğeri ise kalpte olan ilimdir ve faydalı olan ilim de budur." 14098. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim iki çeşittir: Kalpte olan ilim, ki faydalı olan ilim de budur ve dilde olan ilim ki bu ilim insan için hüccettir." 14099. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kimin ilmi nefsani isteklerine üstün gelirse bu ilim faydalı bir ilimdir."
14100. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğrenmekle değildir. Aksine Allah Tebarek ve Teala'nın hidayet etmek istediği kimsenin kalbine düşen bir nurdur. O halde ilim talibi isen, önce ruhunda kulluğun gerçeğini ara. İlmi, ona amel etmekle ara ve Allah'tan anlayış dile ki seni anlayışlı kıl-sın."
14101. Hızır (a.s), Musa'ya (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Kalbine takva elbisesini ört ki, ilmi elde edesin." 14102. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim öğüt alırsa, basiret sahibi olur. Her kim basiret sahibi olursa anlar ve her kim de anlarsa alim olur." 14103. İmam Ali (a.s), Peygamber'in (s.a.a) zikri hususunda şöyle buyurmuştur: "Tıp bilgisiyle hastalarını dolaşan bir hekimdir... Gaflet ve şaşkınlık içinde olanları ilaçlarıyla iyileştirmek için arar bulur... Ama (Ümeyyeoğulları) hikmet nuruyla nurlanmamış, nurlu ilimlerin ışığıyla aydınlanmamış kim-selerdir. Onlar bu durumda otlayan dört ayaklı hayvanlara benzemektedir; katılıkları, kayaları andırmaktadır."
14104. İmam Ali (a.s), Kur'an'ın sıfatı hususunda şöyle buyurmuştur: "Allah, Kur'an'ı alimlerin susuzluğunu giderici ve anlayış, kavrayış sahibi kalplere bahar kıldı." 14105. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim seni Allah'ın emrettiğine hida-yet eder ve züht ise sana o yolu kolaylaştırır."
14106. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir şahıs, Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna gelerek şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! İlim nedir?" Pey-gamber, "Susmaktır" diye buyurdu. O şahıs, "daha sonra nedir?" diye ar-zedince Peygamber, "Dinlemektir" diye buyurdu. O şahıs, "Daha sonra nedir?" diye sorunca Peygamber, "Ezberlemek ve dikkat etmektir" diye buyurdu. O şahıs, "Daha sonra nedir?" diye arzedince, Peygamber, "Onunla amel etmektir" diye buyurdu. O şahıs, "Daha sonra nedir?" diye sorunca Peygamber şöyle buyurdu: "Onu yaymaktır."
14107. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim üç tanedir. Onlardan başkası ise fazlalıktır: Muhkem ayet, cari olan sünnet ve mutedil farz." 14108. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim üç tanedir: Muhkem ayet, mu'tedil farz, ve cari ve ikame edilen sünnet. Bunların dışındakiler fazla-lıktır." 14109. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim üçtanedir: Konuşan kitap, cari olan sünnet ve "Bilmiyorum" (cümlesidir.)" bak. Es-Sual (1), 1706 14110. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların ilmini dört çeşit bul-dum: Birincisi, rabbini tanımandır. İkincisi sana ne yaptığını bilmendir. Üçüncüsü, senden ne istediğini bilmentir ve dördüncüsü ise seni dininden çıkaran şeyleri tanımandır."
14111. İmam Sadık (a.s), öğrencilerinden birinie şöyle buyurmuştur: "Sen benden ne öğrendin?" O şöyle arzetti: "Efendim, senden sekiz konuyu öğren-dim." İmam, "Söyle bakayım onlar nedir?" diye sorunca o şöyle arzetti: "Birincisi, şunu anladım ki her sevgili, ölüm anında sevgilisinden ayrılır. Bu yüzden bütün çabamı, benden ayrılmayacak, benim yalnızlık dostum olacak şeylere yönlendirdim ve o hayırlı ameldir." İmam şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin."
"İkincisi de şudur: "Müşahade ettim ki bir topluluk kendi soyuyla övün-mekte, bir cemaat ise mal ve çocuklarıyla övünmektedir. Oysa bunlar övünecek şeyler değildir. En büyük övünmeyi Allah-u Teala'nın şu sö-zünde buldum: "Şüphesiz Allah indinde en üstün olanınız, en çok sakınanınızdır." Dolayısıyla, O'nun nezdinde yüce olmaya çalıştım." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu.
"Üçüncüsü ise şudur: "İnsanların ayyaşlığını ve boş şeylerle oyalandığını gördüm. Allah-u Teala'nın şu buyruğunu da işittim: "Her kim Rabbinin makamından korkar ve nefsini, heva ve heveslerden sakındırırsa, şüphesiz onun yeri cennettir." Böylece nefsimi, Allah-u Teala'ya itaat üzere karar kılması için, heva ve heveslerden sakındırmaya çalıştım." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu.
"Dördüncüsü de şudur: Herkesin değer verdiği şeyi elde ettiğinde, onu koruma hususunda çalıştığını gördüm ve de münezzeh olan Allah'ın şu sözünü işittim: "Allah'a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır." ben kat kat olmasını beğendim ve Allah katında olan şeyden da-ha korunmuşunu görmedim. O halde elde ettiğim ve benim için değerli olan herşeyi Allah'a verdim ki kendisine ihtiyaç duyduğum zaman, benim için bir stok olsun." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu.
"Beşincisi de şudur: İnsanların rızık hususunda birbirleririni kıskandıkla-rını gördüm ve Allah-u Teala'nın şu sözünü işittim: "Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti,
onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir." Böylece hiç kimseyi kıskanmadım ve kaybettiğim şeyler hususunda asla üzülmedim." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu. "Altıncısı da şudur: İnsanların bu dünya yurdunda birbirine düşmanlık ve kin güttüğünü gördüm ve Allah-u Teala'nın şu sözünü işittim: "Şüphesiz şeytan sizin için düşmandır, o halde siz de onu düşman edinin.
" Bu yüzden şeytanla düşmanlık etmeye koyuldum ve onun dışındakilere düşmanlık etmekten sakındım." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu."
"Yedincisi de şudur: İnsanların rızık elde etme hususunda kendilerini sı-kıntı ve zahmete düşürdüklerini gördüm ve Allah-u Teala'nın şu sözünü işittim: "Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarat-mışımdır. Onlardan bir rızık istemem; beni doyurmalarını da iste-mem. Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Al-lah'tır." Böylece O'nun vaadine güvendim, sözünü kabul ettim ve bunun karşısında taşıdığım göreve (yani ibadete) koyuldum. O'nun nezdine sahip olduğum ve bana ulaştıracağını garanti ettiği, rızkı talep etme hususunda kendimi sıkıntıya düşürmekten el çektim." İmam, "Allah'a yemin olsun ki güzel söyledin" diye buyurdu.
"Sekincisi de şudur: Bir grubun bedenlerinin sıhhatine dayandıklarını, bir grubun fazla para ve servetine dayandıklarını, diğer bir grubun ise benzeri şeylere dayandıklarını gördüm ve Allah-u Teala'nın şu sözünü işittim: "Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimse-ye O yeter." Böylece, Allah'a dayandım, Allah'tan başka herşeye dayana-ğım ortadan kalktı." İmam şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki, Tev-rat, İncil, Zebur, Furkan ve diğer (semavi) kitapların tümü bu sekiz ko-nuyu ifade etmektedir."
14
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2909.Bölüm Faydalı Olmayan İlmi Kınamak
14112. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Fayda vermeyen ilimde hayır olma-dığını bil. Faydalanılmayan bilgi öğrenilmeye layık değildir." 14113. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) mescide girdi. Bir grubun birinin etrafına toplandığını gördü, "Ne olmuş?" diye buyurdu. Kendisine, "Bu şahıs Allame'dir(çok bilendir)" diye arzedilince,
"Hangi konuda allamedir?" diye sordu. Onlar şöyle arzettiler: "O arapla-rın soyu, savaşları, cahiliye dönemi ve arap şiirleri hususunda insanların en bilginidir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bu, bir insanın bilmedi-ği taktirde kendisine zararının olmadığı ve bildiği taktirde kendisine fayda vermediği ilimdir." bak. 2890. Bölüm
2910. Bölüm İlmi Aklından Fazla Olan Kimse
14114. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin ilmi aklından fazla olursa, o ilim kendisi için vebal olur." 14115. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanı teyit etmeyen (onaylamayan) her ilim, sapıklık sebebidir."
2911. Bölüm İlmin Nihayeti
14116. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin sonu yoktur." 14117. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim ihata edilmekten daha çoktur." 14118. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İki şeyin nihayine erişilemez: İlim ve akıl." 14119. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ilmin sonuna eriştiğini iddia ederse, cehaletinin nihayetini göstermiş olur." bak. 2880. Bölüm
2912. Bölüm İlmin Çeşitleri
14120. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim, sayılamayacak kadar çok-tur." 14121. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim dört çeşittir: Dinler için fıkıh ilmi, bedenler için tıp ilmi, dil için (gramer) ilmi ve zamanları tanımak için yıldız ilmi."
14122. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim iki kısımdır: Dinleri tanıma ve bedenleri tanıma (tıp)." 14123. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim, iki türlüdür: Yaratılıştan gelen ve sonradan kazanılan. Yaratılıştan gelen ilim olmadığı zaman, sonradan kazanılan da fayda vermez."
14124. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim iki çeşittir: İnsanların hakkında düşünmekle görevli olduğu ilim ve o İslam dinidir. Bir de insanların, dü-şünmeyi terk edebileceği ilimdir ve o da aziz ve celil olan Allah'ın kudre-tidir."
2913. Bölüm İlim Elde Etmenin Adabı
14125. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlim sayılamayacak kadar çoktur. O halde herşeyin en güzelini almaya çalışın." 14126. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim ihata edilmekten daha çoktur. O halde her ilimden en güzelini alınız." 14127. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her ilmin en güzelini alınız. Şüphe-siz bal arısı her çiçeğin en güzelini yer ve ondan iki nefis cevher doğar. Onlardan biri insanlar için şifadır ve ikincisi ise kendisiyle aydınlık elde edilir (yani bal ve mum.)"
2914. Bölüm İlmin Başı
14128. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin başı ahlakın arasını ayırmak, güzel ahlakı açığa çıkarmak ve kınanmış ahlakı söküp atmaktır." 14129. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin başı yumuşaklıktır. Cehaletin başı ise kaba davranmaktır." bak. el-Halk, 1105. Bölüm; el-Hikmet, 922. Bölüm
2915. Bölüm En İyi İlim
14130. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En hayırlı ilim, kendisiyle yolunu ıs-lah ettiğin ilimdir. En kötü ilim ise kendisiyle ahiretini bozduğun ilim-dir." 14131. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En iyi ilim faydalı olanıdır." 14132. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi ilim seni ıslah eden i-limdir." 14133. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ı bilmek, iki ilimden en üstü-nüdür."
14134. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En iyi ilim, amel ile birlikte olan ilimdir." 14135. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "En faydalı ilim, amel edilen ilim-dir." 14136. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmini az görmen, ilminin fazlalığın-dandır."
2916. Bölüm En Gerekli İlim
14137. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bil ki hiçbir ilim, esenlik dilemek gibi değildir ve hiçbir esenlik, kalp esenliği gibi değildir." 14138. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin için en evla ilim, amelinin sadece kendisiyle düzeldiği ilimdir. Senin için en farz olan ilim, hakkında sorulacağın ilimdir. Senin için en gerekli olan ilim, sana kalbinin doğrulu-ğunu ve bozukluğunu gösteren ilimdir. Akıbet açısından en övülmüş ilim ise bu dünyada senin amelini artıran ilimdir. O halde bilinmemesi sana zarar vermeyen bir şeyi öğrenmeye koyulma. Terk edilmesi cehaletini ar-tıran bir şeyi de öğrenmekten gafil olma."
14139. Misbah'uş-Şeria'da yer aldığına göre Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kendisini tanırsa, Rabbini de tanır. Ondan sonra amelinin sade-ce kendisiyle düzeldiği ilmi tahsil etmeye çalış ve o da ihlastır."
14140. Resulullah (s.a.a), kendisine amellerin en üstününü soran birisine şöyle buyur-muştur: "Allah'ı tanımak ve dini hakkında anlayış sahibi olmak." Peygam-ber bu cümleyi o şahıs için tekrar etti. O şahıs da şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben sizden ameli sordum, siz ise bana ilmi haber verdiniz." Pey-gamber şöyle buyurdu: "İlim olduğu taktirde, az bir amel bile sana fayda verir. Ama cehalet olduğu taktirde çok amel bile sana fayda vermez."
14141. İmam Ali (a.s), kendisine ilim hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "İlim dört cümledir: Allah'a ihtiyacın olduğu kadar ibadet etmen, Allah'a ateş karşısında tahammülün olduğu kadar isyan etmen, dünyan için içindeki ömrün miktarınca çalışman ve ahiretin için onda kalacağın miktarınca ça-ba göstermen."
2917. Bölüm Yasak İlimler
14142. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aklın teyit etmediği her ilim dalalet ve sapılıktır." 14143. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Yıldız ilminden sakının. Karada ve denizde yol bulmak için öğrenirseniz o başka. Çünkü yıldız il-mi sizi kahinliğe sürükler. Müneccim de kahin gibidir. Kahin de sihirbaz gibidir, sihirbaz da kafir gibidir ve kafir ise ateştedir." 14144. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nice ilimler sapıklıkla so-nuçlanır." bak. 2889. Bölüm; 223. Konu, es-Sıhr 505. en-Nucum
2918. Bölüm Helal ve Haramı Tanımak
14145. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "(din hususunda) fakih olunuz. Ak-si taktirde sizler bedevi (ilkel) sayılırsınız." 14146. İmam Ali (a.s), oğlu Hasan'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Ve gördüm... Her şeyden önce sana üstün ve yüce olan Allah'ın kitabını tefsir ve tevili ile, İslam'ın şeriat ve ahkamını, helal ve haramı ile öğretmeyi kararlaştırdım. Başka şeylerle ilgilenmedim."
14147. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Helal ve haram hakkında doğru bir insandan bir tek hadis öğrenmek, senin için dünyadan, dünyanın altın ve gümüşlerinden daha hayırlıdır."
14148. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Keşke, haram ve helal hükümleri hususunda fakih oluncaya kadar ashabımın başı kırbaçlansaydı." 14149. İmam Sadık (a.s), kendisine, "Benim bir çocuğum var. Sizden kendisini ilgi-lendirmeyen hususları değil de helal ve haramları sormak istiyor" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Acaba helal ve haram hakkında sorulan sorudan, insanların sorduğu daha üstün bir soru var mıdır?"
2919. Bölüm İlmin Süsü
14150. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz, bunun yanısıra da hilim ve vakarla süsleniniz." 14151. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kanatlarını germek (tevazu) ilmin süsüdür." 14152. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmin süsü ihsandır."
14153. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ruhum elinde olana andolsun ki bir araya gelen ilim ve hilimden daha üstün hiçbir şey bir araya gelmemiş-tir." 14154. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim öğreniniz, ilim için vakar ve hi-lim öğreniniz ve kibirli alimlerden olmayınız. Aksi taktirde ilminiz cehale-tinizi ortadan kaldırmaz." 14155. İmam Ali (a.s), takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Hil-mi ilimle karıştır, sözü ise amelle" bak. 2870. Bölüm
2920. Bölüm Ledunni (ilahi) İlim
Kur'an: "Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ledunni ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular." 14156. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bildiğiyle amel ederse, Allah da ona bilmediğini öğretir." 14157. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir ilim öğrenir ve onunla amel ederse Allah ona bilmediklerini öğretir." 14158. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bildiğiyle amel ederse, bilmedikleri hususunda bu kendisine kifayet eder."
14159. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bazı ilimler, örtülü yüz gibidirler. Allah'ı bilenler dışında hiç kimse onu bilemez. Bu ilimlerden söz edildiği taktirde, Allah'tan gafiller dışında hiç kimse onları inkar etmez."
14160. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Batıni ilim, aziz ve celil olan Al-lah'ın sırlarından bir sır ve hikmetlerinden bir hikmettir. Allah onu kulla-rından istediğinin kalbine atar." 14161. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer, Allah'tan hakkıyla korkmuş olsaydınız, sizlere kendisiyle hiçbir cehaletin olmadığı bir ilim öğretilir-di." bak. Ez-Zuhd, 1621. Bölüm; el-İmamet (2), 168. Bölüm; el-Ma'rifet (3), 2607. Bölüm
2921. Bölüm İnsanların En Alimi
14162. İmam Ali (a.s), kendisine insanların en aliminin kim olduğu soırulunca şöyle buyurmuştur: "İnsanların ilmini kendi ilmine ekleyen kimsedir." 14163. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en alimi, insanların il-mini kendi ilmiyle bir araya toplayan kimsedir." 14164. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en alimi, ilim hakkında ihtiraslı olan kimsedir." 14165. Resulullah (s.a.a), kendisine, "İnsanların en alimi olmak istiyorum" denilince şöyle buyurmuştur: "O halde Allah'tan kork ki insanların en alimi olasın."
2922. Bölüm Sahih İlim Ehl-i Beyt'e (a.s) Özgüdür
14166. İmam Bakır (a.s), Seleme b. Kuheyl ve Hakem b. Uteybe'ye şöyle buyurmuş-tur: "Eğer doğuya ve batıya da gidecek olsanız, biz Ehl-i Beyt'ten çıkan ilim dışında doğru bil ilim bulamazsınız." 14167. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki insanların hiçbirinin ya-nında biz Ehl-i Beyt'ten aldıkları dışında bir hak ve doğruluk yoktur." 14168. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Adem'den son Peygambere kadar tüm Peygamberlerin getirdiği ilim Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inde mevcuttur."
14169. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer ilmi kaynağından almış, suyu saf kaynağından içmiş, hayrı yerinden alıp biriktirmiş, apaçık bir yola ko-yulmuş ve hak yolunu katetmiş olsaydınız, şüphesiz yollar size aşikar olur, (hakkın) nişaneleri sizler için apaçık ortaya çıkardı." bak. el-İmamet (2), 162. Bölüm
2923. Bölüm İlim (Çeşitli)
14170. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim beden rahatlığıyla (rahatına düşkünlükle) derk edilemez." 14171. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmi erkeklerin ağzından alınız." 14172. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bütün ilimleri açan benim ve bütün sırları sona erdiren ise, Kaim'dir (a.s)." 14173. İncil'de şöyle yer almıştır: "Sakın, "Öğrenip amel etmemekten korkuyo-rum" demeyiniz. Aksine şöyle deyiniz: "Öğrenip amel etmeyi ümit ediyo-rum."
14174. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın rahmeti ilmi ihya eden kulun üzerine olsun. Kendisine, "İlmi ihya etmek ne iledir? " diye arzedilince şöyle buyurmuştur: "Takva ve dindar kimselerle müzakere etmekle." 14175. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Gizli şehvetten sakınınız. (Gizli şehvet.) Alim birinin kendi meclisinde oturulmasını sevmesidir."
14176. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bizim hakkımızı eksilten herke-sin, Allah da ilmini eksilmiştir." 14177. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmi ehli olmayana veren kimse, domuzun boynuna mücevherat, inci ve altın asan kimse gibidir."
14178. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmin afeti unutmaktır. İlmi zayi etmek ise onu ehli olmayana söylemektir." 14179. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kıble ehliyle aranızda savaş kapısı açıldı. Bu bayrağı ancak sabır ve basiret ehli, hak konularında bilgi sahibi olan kişiler taşıyabilir." 14180. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Az bir ilim bile bir çok cehaleti or-tadan kaldırır." 368. Konu
el-Umr Ömür
Tefsir-i el-Mizan, 4/139; Kelam fi Umr'in-Nu'il-İnsan vel'-İnsan'iş Evveli
Bak 4. konu, el-Ecel; 368. konu, el-Umr el-Fikr, 3257. bölüm
2924. Bölüm Ömür
Kur'an: "Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış , sonra da sizi çiftler halinde var etmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, an-cak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömür-lerin azalması şüphesiz Kitap'tadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır." 14181. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömür, sayılı birkaç nefestir." 14182. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin ömrün, içinde bulunduğun zamandır."
14183. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Senin ömrün nefeslerinin sayısıdır ve bu nefesleri sayan bir gözetici vardır." 14184. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan içinde yaşadığı anların çocu-ğudur." 14185. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden hiçbirisi, ömründen bir günü geride bırakmadıkça, ömründen bir günü karşılayamaz." 14186. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sen sayılı günlersin. Üze-rinden geçen her gün senin bir bölümünü götürür. O halde dünyayı taleb etmeyi kolaya al ve kazancında orta yolu tut." 14187. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömründen bir parça geçmedikçe zamandan bir an olsun sona ermez." 14188. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden biri için bir gün yaşamak, an-cak ömründen bir gün eksiltmekle olur." bak. el-Mevt, 3719. Bölüm
2925. Bölüm Ömrü Ganimet Saymak
14189. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dirhem ve dinarından daha çok, ömrün hususunda cimri davran." 14190. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Geçen ömründen zayi ettiklerinden ibret alırsan, geri kalanını korursun." 14191. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ziyan etmiş kimse, ömrünü ziyan eden kimsedir ve şüphesiz gıpta edilen kimse ömrünü Rabbine itaat yolunda sona erdiren kimsedir."
14192. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ömür sınırlıdır. Hiçkimse kendisi için taktir edilen ömürden ileri geçemez. O halde ömrünüz sona ermeden koşunuz." 14193. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dört şeyi dört şeyden önce gani-met bil: Gençliğini yaşlılıktan önce, sağlığını hastalığından önce, zenginli-ğini fakirlikten önce ve hayatını ölümünden önce."
14194. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "O halde (salih) amel işlemeye gayret edin. Ecelin ansızın gelip çatmasından korkun. Çünkü kaybolan rızkın geri gelmesi umulabilir, ancak kaybolan ömrün gelmesi mümkün ol-maz." 14195. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömründen geçen şey eceldir, kalanı ümittir (gerçekleşmemesi de mümkündür) ve içinde bulunduğun an amel zamanıdır." 14196. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Geçen günün geçmiştir, gelecek ise şüphelidir. Şimdiki vaktin ise ganimettir." 14197. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Geçen ömrün geçmiştir, kalanının da ne olacağı belli değildir. O halde içinde bulunduğun zamanı amel için ganimet say." 14198. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gece ve gündüz, sende işler (etki ya-ratır.) O halde sen de onlarda çalış. Onlar senden alır, o halde sende on-lardan al."
14199. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Saatler günde, günler ayda, aylar yıl-da, yıllar da ömürde ne de çabuk geçip gidiyor." 14200. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Saat ve anlar, ömürleri yok eder, ölüm ve yokluğa yaklaştırır." 14201. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü, kulun ömür günle-rinden her bir gün için yirmi dört hazine, gece gündüz saatleri sayısınca açılır. Bir hazineyi nur ve sevinç dolu görür. Bunu müşahade edince öyle bir sevinir ki eğer bu sevinci cehennem ehli arasında bölüştürülecek olur-sa onlara ateşin derdini hissetmeyi unutturur. Bu hazine kulun içinde Rabbine itaat ettiği saattir.
Daha sonra kendisine başka bir hazine açılır. O hazineyi ise karanlık, kötü kokulu ve korkunç bulur. Onu görmekten dolayı öyle bir korkar ve dehşete kapılır ki eğer korku ve dehşeti cennet ehli arasında bölüştürüle-cek olursa, cennet nimeti kendilerine tatsız olur. Bu da rabbine içinde is-yan ettiği saattir.
Ardından kendisine bir başka hazine açılır ve onu boş bulur. İçinde kendisini sevindirecek ve rahatsız edecek bir şey bulunmaz. Bu da kulun uykuda olduğu ve dünyanın mübah işleriyle meşgul olduğu saatlerdir. O halde bu saat ve anları da güzel işlerle doldurabildiği halde doldurmadığından dolayı, nitelendirilmesi mümkün olmayan bir hüzün ve gama boğulur. Allah-u Teala'nın şu sözü de buna işaret etmektedir: "O gün zarar günüdür..." 14202. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ömrünü, kendisini kurtara-cak şeyler dışında harcayacak olursa, istediği şeyi kaybetmiş olur."
14203. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Pişman olmadan ve "Dünyada işlediğimiz büyük kusurlardan ötürü yazıklar olsun bi-ze" demeden önce şimdiki zamanı, şimdiki zamanı değerlendirin." 14204. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Düğümler açık, meşale-ler yanık ve tövbe kapısı açıkken, kalem ameller yazmaktan kurumamışken ve amel defteri görülmemişken, şimdiyi, şimdiyi değerlendirin."
14205. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefeslerinin eceline doğru attığı adımlar olduğunu bilip amele koşan ve arzusunu kısaltan kimseye Allah rahmet etsin." 14206. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İçinde bulunduğun hergün için amel et ki kurtuluşa (kemale) erişesin." bak. 2928. Bölüm; el-Murakıbe, 1540, 1544. Bölümler
2926.Bölüm Ömrü Zayi Etmek
14207. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Geçen ömürle uğraşmak, şimdiki zamanı zayi eder." 14208. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nefsin, ölümden sonra kendisiyle birlikte olmayacak şeylerle meşgul olması (amelde) en büyük gevşeklik-tir."
14209. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın vaktini harcadığı en kötü şey, fazlalık (faydasız) işlerdir." 14210. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Önemli olmayan bir şeyle meşgul olan kimse daha önemli şeyi zayi etmiş olur." 14211. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömürleri sizlere baki kalmayacak şeylerde zayi etmekten sakının. Şüphesiz ömürden geçenler bir daha geri dönmez."
14212. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nimetler içerisinde ömür sürenler nerede? İlim öğrenip anlayanlar nerede? Onlara mühlet verildi de gaflete daldılar. Sağlık ve esenlik içinde yaşarlarken unuttular. Uzun mühlet elde ettiler. Güzel lütuflara nail oldular."
14213. İmam Ali (a.s) ani ölümle karşılaşanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Ölüm aralarına girmeye başlamış, kişiyle konuşması arasına girmiştir. Kişi tanıdıkları arasında gözüyle bakar, kulağıyla işitir, aklı ve zekası ye-rindedir. Giden ömrünü ve zamanın götürdüklerini düşünmektedir."
2927. Bölüm Ömrün Geri Kalanı
14214. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müminin ömrünün geri kalanı paha biçilmezdir. Zira onun vesilesiyle geçmişini telafi eder ve ölen şeyi ihya eder." 14215. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömrünün geri kalanının değerini sa-dece Peygamber veya sıddık (dosdoğru) insan bilir."
14216. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Müminin geri kalan ömründen baş-ka hiç bir şey simyadan daha değerli değildir." 14217. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim ömrünün geri kalanında hayırlı işler yaparsa, geçmiş günahlarından dolayı sorgulanmaz. Her kim de ömrünün kalan bölümünde günah ve kötülük yaparsa,
bütün ömrü boyunca yaptığı amellerden dolayı sorguya çekilir. Şu şair ne de güzel demiştir: "Zaman ömrüm hakkında benimle çene çaldı ve ben ona dedim ki Ömrümü dünyaya ve dünyada olan herşeye satmam Daha sonra yavaş yavaş benden bedava aldı Satıcısı zarar eden ticaretin elleri kopsun."
2928. Bölüm Ömrü Allah'a İtaat Yolunda Geçirmeye Teşvik
14218. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ömrün, Rabbinin itaatinde tükettiğin takdirde saadetinin mehiridir." 14219. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz nefeslerin, ömrünün parçalarıdır. O halde nefeslerini sadece seni (Allah'a) yakın kılacak itaatte harca."
14220. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz vakitlerin, ömrünün parça-larıdır. O halde vaktini sadece seni kurtaran şeylerde harca." 14221. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömrünü ibadet ve itaat dışında zayi etmekten koru."
2929. Bölüm Ömrü Kendi Aleyhine Hüccet Olan Kimse
Kur'an: "Orada; "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, salih amel işleyelim" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz." 14222. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Bir süre sizleri yaşatmadık mı?..." ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu ayet, onsekiz yaşındaki kimse-ler için bir kınamadır."
14223. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca bir ses yük-selir: "Altmış yaşındakiler nerededir? " Bu Allah-u Teala'nın hakkında şöyle buyurduğu ömürdür: "Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği ka-dar bir süre sizi yaşatmadık mı?"
14224. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Altmış yaşına ulaştığında kendini ölülerden say." 14225. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ademoğlunu mazur gördüğü ömür, altmış yıldır." 14226. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Altmış ile yetmiş yıl arası ölümle-rin iniş yerleridir."
14227. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kul işleri hususunda kırk yaşına kadar genişlik sahibidir. Kırk yaşına erişince aziz ve celil olan Allah iki meleğine şöyle vahyeder: "Ben kuluma ömür verdim, o halde onun husu-sunda sert ve sıkı davranın. Az çok, küçük veya büyük tüm işlerini hıfze-din ve yazın."
14228. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kul, kırk yılı geride bırakınca ona şöyle denir: "Akıllı ol. Zira artık senden hiçbir özür kabul edilmez." Kırk yaşındaki insanın, yirmi yaşındaki insan gibi özür getirmeye hakkı yok-tur." 14229. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kul, kırk yaşına ulaşınca Allah'tan korkmalı ve ondan sakınmalıdır." 14230. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan kırk yaşına ulaşınca, bir mü-nadi gökten şöyle nida eder: "Göç vakti yaklaştı. O halde azığını hazır-la."
14231. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsan kırk yaşına ulaşırda iyilikleri kötülüklerinden üstün olmazsa şeytan onun alnından öper ve şöyle der: "Bu asla kurtuluşu görmeyecek olan bir yüzdür." 14232. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim kırk yılı geride bırakırda iyiliği kötülüğüne galip gelmezse, kendisini ateş için hazırlamalıdır." 14233. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ömrü ahirette aleyhine bir hüccet ve delil olan gafile hasret (eyvahlar-yakınmalar) olsun ki yaşam günleri onu kötülüğe sürmüş, götürmüştür."
2930. Bölüm Ömrün En Rezil Dönemi
Kur'an: "Allah sizi yaratmıştır, sonra öldürecektir, içinizden bir kısmı da ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bilmez olurlar. Doğrusu Allah bilendir, her şeye kadirdir."
"Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akıl etmezler mi? " 14234. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın, "İçinizden bir kısmı da ömrünün en fena zamanına ulaştırılır." ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat, yetmiş beş yaştır."
14235. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kul otuz üç yaşına ulaşınca, kemaline ermiş olur. Kırk yaşına erişince ömrünün zirvesine ulaşmış olur. Kırk bir yaşına gelince azalmaya başlar. Elli yaşındaki insan can veren kimse gibi olmalıdır." 14236. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ey kırk yaşındakiler! Sizler hasat zamanı yaklaşmış ekinlersiniz. Ey elli yaşındakiler! Önceden ne gönderdi-niz ve geride ne bıraktınız. Ey altmış yaşındakiler! Hesaba doğru ilerleyin ve artık hiçbir özrünüz kalmamıştır. Ey yetmiş yaşındakiler! Kendinizi ölülerden sayınız."
2931. Bölüm Uzun Hayatın Meyvesi
14237. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Uzun ömrün meyvesi, hastalık ve yaşlılıktır." 14238. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin ömrü uzun olursa, musi-betleri çok olur." 14239. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kalmayı severse, bela ve musibetler için sabırlı bir kalp hazırlamalıdır."
2932. Bölüm Ömrü Artıran Şey
14240. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Sürekli abdestli ol ki Allah ömrünü uzatsın." 14241. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin niyeti güzel olursa, ömrü de çok olur." 14242. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kötülüklerden uzak durunuz ki ömrünüz uzasın."
14243. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim ailesine iyilik ederse, öm-rü uzun olur." 14244. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ın ömrünü artırmasını istiyorsan, anne ve babanı sevindir." 14245. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim rızkının fazla ve ömrü-nün uzun olmasını istiyorsa, sıla-i rahimde bulunsun."
14246. İmam Sadık (a.s), Muyesser'e şöyle buyurmuştur: "Ey Muyesser! Kaç defa ecelin geldi, ama akrabalarını ziyaret ettiğin için (sıla-i rahimde bulundu-ğun için) Allah her defasında onu erteledi. (Eğer ömrünün fazla olmasını istiyorsan, iki yaşlı kimseye iyilik et." İmam'ın maksadı insanın anne ve babasıdır.)"
14247. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ömrü sadece iyilik etmek uzatır." 14248. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şiilerimize Hüseyin b. Ali'nin kabrini ziyaret etmelerini emrediniz. Zira onu ziyaret etmek, rızkı arttırır, ömrü uzatır ve kötülükleri insandan uzaklaştırır."
14249. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim kalmayı talep ediyorsa -elbette kalma diye bir şey söz konusu değildir- sabah erkenden kahvaltı yapmalı, güzel ayakkabı giymeli, borcunu azaltmalı ve kadınlara fazla yak-laşmamalıdır." bak. Er-Rahim, 1464, 1467. Bölümler; el-Ecel, 24. Bölüm
2933. Bölüm Uzun Ömür ve Güzel Amel
14250. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ömrü uzun olup ameli güzel olan kimseye ne mutlu. Böyle bir kimsenin dönüş yeri de güzeldir. Zira Rabbi ondan hoşnuttur. Ömrü uzun olup ameli kötü olan kimse ne de kötüdür. Böyle bir kimsenin dönüş yeri de kötüdür. Zira Rabbi ondan razı değil-dir."
14251. İmam Seccad (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "(Allah'ım! ) Beni öm-rünü uzun, amelini güzel kıldığın, nimetini kendisine tamamladığın, ken-disinden hoşnut olduğun ve ona en devamlı sevinç, en kamil yücelik ve en güzel geçim içinde tertemiz bir hayat verdiğin kimselerden eyle."
2934. Bölüm Mümin ve Uzun Ömür Talep Etmek
14252. İmam Seccad (a.s), Mekarim'ul-Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: "Al-lah'ım! Ömrümü sana itaatte harcandığı müddetçe uzun kıl ve ömrüm şeytanın otlağı haline geldiğinde de ruhumu al ve kendine doğru götür." 14253. Fatımat'uz-Zehra (a.s) bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Gayp ilmin ve kulların üzerindeki kudretine hatırı için beni yaşamamın, benim için daha iyi olduğunu bildiğin müddetçe hayatta kıl. Ölümü be-nim için daha iyi gördüğün taktirde ise canımı al." 14254. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Allah'ın kendisi için isyan etmeyi kastedinceye kadar kendisine belirlenmiş bir ecel tayin etmemesi, müminin yüceliğindendir. O halde mümin günah işlemeyi kastedince Al-lah canını alır."
15
Mizan'ul Hikmet-8.Cilt Mizan'ul Hikmet-8.Cilt
2935.Bölüm İnsanın Ömrünün Miktarını Bilmemesinin Hikmeti
14255. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şimdi, ey Mufazzal! İnsanın öm-rünün kendisine gizli kalmasının sebebini düşün. Zira eğer insan ömrü-nün ne kadar olduğunu bilecek olur ve de ömrü kısa olursa hayat ona acı gelir. Çünkü ölümün bildiği zamanda gelip çatmasını bekler. Hatta malını kaybetmiş veya yok olmanın eşiğinde olan birisine benzer. Böyle bir kim-se, malının yok olması veya fakirliğe düçar olması korkusuyla doğal olarak fakirlik duygusuna kapılır. Ömrün yok olacağı korkusu ise malın yok olacağı korkusundan daha fazladır. Zira malı azalan insan, onu telafi ede-ceği ümidiyle huzura kavuşur. Ama ömrünün belli bir zamanda biteceği-ne yakin eden kimse, ümitsizliğe kapılır. Ama eğer ömrü uzun olur ve o da bundan haberdar olursa, henüz kalıcı olduğuna güvenir. Bu yüzden de lezzetlere ve günahlara dalar. Şehvetini tatmin etmeye çalışır ve ömrünün sonunda tövbe etmeyi düşünür... Eğer şöyle dersen: "Şu anda da ömrü kendisine belli olmadığı ve her an ölümü beklediği halde yine de günahlara düşmekte ve isyan etmektedir." Şöyle deriz: "Zamanın belli olmaması hususundaki hikmet yine aynı şe-kilde geçerliliğini korumaktadır. (Yani bir çok insan bu ölüm zamanı belli olmadığı için günahlardan uzak durmaktadır. Ama eğer insan buna rağ-men kötülükten el çekmez ve sakınmazsa, bu onun şımarıklığından ve taş kalpliliğinden kaynaklanmaktadır, tedbirdeki bir hatadan dolayı değil."
İçindekiler 2570. Bölüm 3 Özür Dilemeye Sebep Olan Şeylerden Sakınmak 3 2571. Bölüm 3 Özür Dileyen Kimsenin Özrünü Kabul Etmeye Teşvik 3 2572. Bölüm 4 Özür Kabul Etmeyen Kimsenin Cezası 4 2573. Bölüm 5 En Kötü Özür 5 2574. Bölüm 6 Hiç Kimsenin Özrünün Kabul Olmadığı Hususlar 6 2575. Bölüm 7 İtiraf Etmekte Özür Dilemektir 7 2576. Bölüm 7 Özür Dilenmemesi Gereken Yerler 7 2577. Bölüm 7 Özür Dilemek (Çeşitli) 7 2578. Bölüm 10 Arapça 10 2579. Bölüm 10 Dili Arapça'yla Açılan (Arapça konuşan) İlk Kimse 10 2580. Bölüm 12 Mirac 12 2581. Bölüm 15 Haysiyet ve Yüzsuyunu Korumaya Teşvik 15 2582. Bölüm 15 Müslümanların Haysiyetini Lekelemekten Sakınmanın Sevabı 15 2583. Bölüm 15 Müslümanın Haysiyetini Savunmanın Sevabı 15 2584. Bölüm 18 Marifetin Değeri 18 2585. Bölüm 18 Marifetin Üstünlükteki Rolü 18 2586. Bölüm 18 Amelin Marifetteki Rolü 18 2587. Bölüm 19 Sabit Marifet 19 2588. Bölüm 19 Marifet ve Delalet 19 2589. Bölüm 20 Marifet Aşısı 20 2590. Bölüm 20 Marifet ve Beş Duyu Organı 20 2591. Bölüm 21 Eşyayı Zıddı (Çelişiği) ile Tanımak 21 2592. Bölüm 21 Marifetin Kaynakları 21 2593. Bölüm 22 Marifetin Şartları 22 2594. Bölüm 22 Marifetin Engelleri 22 2595. Bölüm 25 Kendini Tanımak 25 2596. Bölüm 25 Nefsini Tanımayan Kimse 25 2597. Bölüm 26 Kendisini Tanıyan Kimse 26 2598. Bölüm 27 Kendisini Tanıyan Kimse Şüphesiz Rabbini Tanır 27 2599. Bölüm 28 Nefsini Tanıyan Kimseye Yakışan Şey 28 2600. Bölüm 28 Kendini Tanımanın Anlamı 28 2601. Bölüm 38 Allah'a İman Etmenin Farz Oluşunun Hikmeti 38 2602. Bölüm 38 Allah'ı Tanımanın Fazileti 38 2603. Bölüm 39 Allah-u Teala Hakkında İlim Sahibi Olmak 39 2604. Bölüm 39 Marifetin Meyveleri (1) 39 2605. Bölüm 40 Marifetin Meyveleri (2) 40 2606. Bölüm 40 Marifetin Meyveleri (3) 40 2607. Bölüm 41 Allah'ı Tanımanın Kemalinin Meyvesi 41 2608. Bölüm 41 Arife Yakışan Şey 41 2609. Bölüm 41 Marifetin Nihayeti 41 2610. Bölüm 42 İnsanlardan Allah'ı En Çok Tanıyan Kimse 42 2611. Bölüm 42 Arifin Sıfatı 42 2612. Bölüm 43 Ariflerin Özellikleri 43 2613. Bölüm 43 Allah'ı Tanımanın En Düşük Mertebesi 43 2614. Bölüm 44 Allah'a Yakışan Marifet 44 2615. Bölüm 45 Allah'ı Allah'la Tanıma 45 2616. Bölüm 47 Allah'ın Zatı Hakkında Düşünmekten Sakınmak 47 2617. Bölüm 48 Akıllar Allah'ın Marifetinin Künhünü (Hakikatini) Tanımaktan Acizdir 48 2618. Bölüm 49 Kalp ve Gözün Allah'ı İhata Etmekten Aciz Oluşu 49 2619. Bölüm 50 Allah Hakkındaki Caiz Olan Nitelendirmeler 50 2620. Bölüm 51 Tevhid 51 2621. Bölüm 52 Tevhid Düzeni 52 2622. Bölüm 53 Tevhid Kelimesi 53 2623. Bölüm 53 İmanın Zaruri İnancı 53 2624. Bölüm 54 Tevhidin Delili 54 2625. Bölüm 55 Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları (1) 55 2626. Bölüm 58 Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları (2) 58 2627. Bölüm 61 Çeşitli İlahlara İnanmanın Sonuçları (3) 61 2628. Bölüm 62 Allah Birdir, Ama Sayı İle Değil 62 2629. Bölüm 63 Allah'ın Bir Sınırı Yoktur 63 2630. Bölüm 64 Allah'ın Benzeri Yoktur 64 2631. Bölüm 65 Allah Hareket ve Sükun İle Nitelendirilemez 65 2632. Bölüm 66 Allah Doğurmamıştır ve Doğurulmamıştır 66 2633. Bölüm 67 Ne Eşyanın İçindedir ve Ne de Eşyanın Dışındadır 67 2634. Bölüm 68 Gözler Onu Derk Edemez 68 2635. Bölüm 69 Kalp ve Allah'ı Görmek 69 2636. Bölüm 70 Allah Resulü (s.a.a) ve Allah'ı Müşahede Etmek 70 2637. Bölüm 71 Dualardaki Kalbi Şuhut/Görme 71 2638. Bölüm 74 Örtülü Kalmanın Hikmeti 74 2639. Bölüm 75 Nur Perdeleri 75 2640. Bölüm 76 Allah Ezeli ve Ebedidir 76 2641. Bölüm 77 Allah Var İdi ve Onunla Birlikte Hiçbir Şey Yoktu 77 2642. Bölüm 78 Allah Diridir 78 2643. Bölüm 79 Allah Bilendir 79 2644. Bölüm 80 Allah Sırları ve En Gizli Şeyleri Bilendir 80 2645. Bölüm 81 Allah'tan Başka Her Alim İlmini Başkasından Almıştır 81 2646. Bölüm 81 Allah'ın İlmi Ezelidir 81 2647. Bölüm 82 Allah'ın Geçmiş Şeyler Hakkındaki İlmi, Gelecek Şeyler Hakkındaki İlmi Gibidir 82 2648. Bölüm 82 Allah'ın İlmi Nitelendirilemez 82 2649. Bölüm 83 Allah Adildir 83 2650. Bölüm 84 Allah'ın Adaletine İnanmanın Anlamı 84 2651. Bölüm 84 Münezzeh Olan Allah'ın Adil Olduğunun Delili 84 2652. Bölüm 85 Allah Yaratıcıdır 85 2653. Bölüm 86 Allah Kadirdir 86 2654. Bölüm 88 Allah Mütekellimdir (Konuşandır) 88 2655. Bölüm 89 Allah İrade Sahibidir 89 2656. Bölüm 90 Allah Zahir'dir ve Batın'dır 90 2657. Bölüm 92 Allah Herşeyin Malikidir 92 2658. Bölüm 92 Allah Duyandır 92 2659. Bölüm 93 Allah Görendir 93 2660. Bölüm 94 Allah Latiftir 94 2661. Bölüm 95 Allah Haberdardır 95 2662. Bölüm 96 Allah Kuvvetlidir 96 2663. Bölüm 96 Allah Azizdir 96 2664. Bölüm 97 Allah Hikmet Sahibidir 97 2665. Bölüm 101 Allah Sameddir 101 2666. Bölüm 102 Allah Her Yerdedir 102 2667. Bölüm 104 Zat ve Fiil Sıfatları 104 2668. Bölüm 105 Cami' (kapsamlı) Sıfatlar 105 2669. Bölüm 110 İyilik 110 2670. Bölüm 112 İyilik Etmek Ebedi Bir Stoktur 112 2671. Bölüm 112 İyilik Sahiplerinin Fazileti 112 2672. Bölüm 113 İnsanın Kendisini İyiliğe Zorlamasına Teşvik 113 2673. Bölüm 114 İyi ve Kötü Herkese İyilikte Bulunmaya Teşvik 114 2674. Bölüm 115 Hayvanlara İyilikte Bulunmaya Teşvik 115 2675. Bölüm 116 İnsanlara Fayda Veren Kimse 116 2676. Bölüm 117 İhsan ve Yardımın Elden Ele Dolaşması 117 2677. Bölüm 117 Ehli Olmayana İyilikten Sakınmak 117 2678. Bölüm 118 Minnet Etmekten Sakınmak 118 2679. Bölüm 119 İyiliği Tam ve Kamil Olarak Yapmak 119 2680. Bölüm 119 İyiliğin Kendisiyle Kemale Eriştiği Şey 119 2681. Bölüm 120 İyiliği Küçük Görmekten Sakınmak 120 2682. Bölüm 120 İyiliğin Kabul Edildiğinin Göstergesi 120 2683. Bölüm 121 İyiliğin Sevabı 121 2684. Bölüm 124 İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak 124 2685. Bölüm 125 İyiliği Emretmek 125 2686. Bölüm 126 Kötülükten Sakındırmak 126 2687. Bölüm 127 İnsanlardan İyiliği Emretmeye ve Kötülükten Sakındırmaya En Evla Olanı 127 2688. Bölüm 128 İnsanın ve Ailesinin Günahtan Sakınması 128 2689. Bölüm 129 Farzların Kıvamı 129 2690. Bölüm 129 Zalim İmam Karşısında Söylenen Hak Söz 129 2691. Bölüm 131 Kötülükten Sakındırmak Taktiri Değiştirmez 131 2692. Bölüm 131 İyiliği Emretmeyi ve Kötülükten Sakındırmayı Terketme Tehlikesi 131 2693. Bölüm 134 Kurtuluş Emre İtaat Eden ve Emreden Kimse İçindir 134 2694. Bölüm 134 Açıkça Günah İşleme Tehlikesi 134 2695. Bölüm 135 Bir Topluluğun Yaptığına Hoşnut Olan Kimse 135 2696. Bölüm 137 İyiliği Emreden Kimsenin Şartları 137 2697. Bölüm 138 Yapmadığı İşi Emredeni Kınamak 138 2698. Bölüm 140 Emir ve Nehyin Farz Oluşunda Şart Olmayan Şeyler 140 2699. Bölüm 140 Kötülükten Sakındırmanın En Düşük Mertebesi 140 2700. Bölüm 142 Kötülükten Sakındırmanın En Üstün Mertebesi 142 2701. Bölüm 143 Kötülükten Sakındırmanın Gerekleri 143 2702. Bölüm 143 Kötülükten Sakındırmak ve İnsanlardan Korkmak 143 2703. Bölüm 144 Günahkarlarla Karşılaşınca Yapılması Gerekenler 144 2704. Bölüm 146 Kötülüğü Emretmek Ve İyilikten Sakındırmak 146 2705. Bölüm 149 İzzetin Tümüyle Kendisinin Olduğu Kimse 149 2706. Bölüm 149 İzzet ve Zilleti Elinde Bulunduran Kimse 149 2707. Bölüm 150 İzzet Allah'a, Resulüne ve Müminlere Mahsustur 150 2708. Bölüm 150 Allah'tan Başkasından İzzet Dilemek 150 2709. Bölüm 151 İzzetin Anlamı 151 2710. Bölüm 152 İzzetin Sebepleri 152 (1) 152 Münezzeh Olan Allah'a İtaat Etmek 152 2711. Bölüm 153 İzzetin Sebepleri 153 (2) 153 İnsanlardan Bir Şey Beklememek 153 2712. Bölüm 154 İzzetin Sebepleri 154 (3) 154 İnsaf, Hakka Bağlılık, Af, Tevazu, Alçak Gönüllülük, İffet Tevekkül, Cesaret, Dili Korumak Öfkeyi Yenmek, Sabır, Kanaat... 154 2713. Bölüm 156 Duada İzzet Talep Etmek 156 2714. Bölüm 156 İzzetin Beka Sebebi 156 2715. Bölüm 158 Uzletin Fazileti 158 2716. Bölüm 158 Uzlet ve akıl 158 2717. Bölüm 159 Uzlet ve Selamet 159 2718. Bölüm 160 Allah'ın Tanınmamış Dostlarının Fazileti 160 2719. Bölüm 160 Uzlete Sebep Olan Şey 160 2720. Bölüm 161 Uzlete Çekilmemesi Gereken Kimse 161 2721. Bölüm 163 Azim ve İrade 163 2722. Bölüm 166 Musibet Gören Kimseyi Teselli Etmek 166 (Başsağlığı Dilemek) 166 2722. Bölüm 166 Musibet Görmüş Birine Teselli Vermede Söylenen Şey 166 2724. Bölüm 167 Musibet Gören Kimseyi Kutlamak Ona Başsağlığı Dilemekten Daha Evladır 167 2725. Bölüm 169 İnsanın Nefsiyle Muaşeret Etmesinin Adabı 169 2726. Bölüm 169 İnsanlarla Muaşerette Bulunmanın Adabı 169 2727. Bölüm 171 İnsanın Ailesine Karşı Muaşeret Adabı 171 2728. Bölüm 172 Avamla Muaşerette Bulunmanın Adabı 172 2729. Bölüm 172 İnsanlarla Muaşerette Bulunmanın Ölçüsü 172 2730. Bölüm 173 İnsanlarla Nasıl Muaşeret Edilmesi Gerektiği 173 2731. Bölüm 174 Güzel Davranmaya Teşvik 174 2732. Bölüm 175 İnsanlarla Dost Olmaya Teşvik 175 2733. Bölüm 175 Garip 175 2734. Bölüm 176 Dostlukta Riayet Edilmesi Gereken Şey 176 2735. Bölüm 176 Muaşeret (Çeşitli) 176 2736. Bölüm 179 Aşura 179 2737. Bölüm 180 Hüseyin'e (a.s) Ağlamanın Fazileti 180 2738. Bölüm 181 Hüseyin'in (a.s) Mateminde Şiir Okumak 181 2739. Bölüm 183 Aşkı Kınama 183 2740. Bölüm 183 Aşkın Sonu 183 2741. Bölüm 183 İffetli Aşığın Sevabı 183 2742. Bölüm 184 Allah Aşkı 184 2743. Bölüm 186 Taassup-Bağnazlık 186 2744. Bölüm 186 Kınanmış Bağnazlık (Taassup) 186 2745. Bölüm 187 Mutaassıp İnsanların İmamı 187 2746. Bölüm 187 Beğenilmiş Taassup 187 2747. Bölüm 190 İsmet 190 2748. Bölüm 190 Allah'a Sığınmak 190 2749. Bölüm 191 Masumun Manası 191 2750. Bölüm 191 İsmetin Sebepleri 191 2751. Bölüm 196 İmamın İsmeti 196 2752. Bölüm 196 İsmet (Çeşitli) 196 2753. Bölüm 198 Emirleri Ululamak 198 2754. Bölüm 199 Ululamak İçin Secdeye Kapanmak 199 2755. Bölüm 200 Uygun Olan Ululamak 200 2756. Bölüm 204 İffete Teşvik 204 2757. Bölüm 206 Karın ve Tenasül Organı Konusunda İffetli Olmaya Teşvik 206 2758. Bölüm 207 İffetin Kökü 207 2759. Bölüm 207 İffetin Kıvamı 207 2760. Bölüm 208 İffetin Meyvesi 208 2761. Bölüm 208 İffetin Dalları 208 2762. Bölüm 209 En Büyük İffet 209 2763. Bölüm 211 Bağışlamanın Fazileti 211 2764. Bölüm 214 Güzel Bir Şekilde Affetmeye Teşvik 214 2765. Bölüm 215 Gücü Olduğu Zaman Affetmeye Teşvik 215 2766. Bölüm 216 Af ve Kalpleri Elde Etmeye Çalışmak 216 2767. Bölüm 216 Affedilmemesi Gereken Şey 216 2768. Bölüm 218 Allah'ın Bağışlaması 218 2769. Bölüm 219 Kudret Elde Ettiğinde Yüce İnsanın Affetmesi 219 2770. Bölüm 219 Allah'ın Affına Sebep Olan Şeyler 219 2771. Bölüm 222 Afiyet-Sağlık 222 2772. Bölüm 223 Afiyet Veren Sebepler 223 2773. Bölüm 223 Allah'tan Afiyet Talep Etmeye Teşvik 223 2774. Bölüm 225 Allah'tan Afiyet Talep Etme Duası 225 2775. Bölüm 226 Has Kullar 226 2776. Bölüm 228 Ceza 228 2777. Bölüm 229 Ceza Çeşitleri 229 2778. Bölüm 229 Ceza ile Korkutmak ve Bunu Uygulamak 229 2779. Bölüm 230 Cezalandırmada Allah'ın Adil Oluşu 230 2780. Bölüm 230 Cezalandırmakta Acele Etmekten Sakınmak 230 2781. Bölüm 233 Akıl 233 2782. Bölüm 233 Akıl Allah'ın Yarattığı İlk Şeydir 233 2783. Bölüm 234 Aklın Yaratıldığı Şey 234 2784. Bölüm 234 Akıl En Güçlü Temeldir 234 2785. Bölüm 236 Faziletler Hususunda Aklın Rolü 236 2786. Bölüm 236 Ceza ve Sevap Hususunda Aklın Rolü 236 2787. Bölüm 238 Aklın Önderliği 238 2788. Bölüm 238 Aklın Dayanağı 238 2789. Bölüm 239 Aklın Dünya ve Ahiret Hayrındaki Rolü 239 2790. Bölüm 239 Aklın Hüccet Oluşu 239 2791. Bölüm 240 Akılsızlık Musibeti 240 2792. Bölüm 240 İnsanın Dostu Aklıdır 240 2793. Bölüm 241 Müminin Samimi Dostu Aklıdır 241 2794. Bölüm 241 Nefsin Akıl ve İstekler Arasında Çekiştirilmesi 241 2795. Bölüm 242 Din ve Akıl 242 2796. Bölüm 243 Aklın Anlamı (1) 243 2797. Bölüm 248 Aklın Anlamı (2) 248 2798. Bölüm 248 Akıllar Allah Vergisidir 248 2799. Bölüm 249 Tabii ve Tecrübi Akıl 249 2800. Bölüm 249 Akıllı İnsanın Sıfatları 249 2801. Bölüm 252 Akıl ve Hikmet 252 2802. Bölüm 252 Akıl ve Boş Şeyleri Terketmek 252 2803. Bölüm 253 Akıl ve Ahiret İçin Çalışmak 253 2804. Bölüm 254 Akıl ve Allah'a İtaat 254 2805. Bölüm 255 Akıl ve Lezzetleri Terketmek 255 2806. Bölüm 255 Akıl ve İyilikle Kötülüğü Tanımak 255 2807. Bölüm 256 Akıllı İçin Olması Gereken Şey 256 2808. Bölüm 256 Akıllı İnsanın Yapması Gereken Şey 256 2809. Bölüm 256 Akıllı Kimseye Yakışan Şey 256 2810. Bölüm 257 Akıllı İnsana Yakışmayan Şey 257 2811. Bölüm 257 İnsanların En Akıllısı 257 2812. Bölüm 258 İnsanların En Akılsızı 258 2813. Bölüm 259 Akıllı Sayılmayan Kimse 259 2814. Bölüm 260 Aklı Artıran Şey 260 2815. Bölüm 260 Aklı Kemale Erdiren Şey 260 2816. Bölüm 262 Aklı Değerlendirme Ölçüleri 262 2817. Bölüm 263 Aklın Nişaneleri 263 2818. Bölüm 264 Aklın Güçlü Olduğunun Göstergesi 264 2819. Bölüm 265 Aklı Zayıflatan Şey 265 2820. Bölüm 266 Aklın Zayıflığının Nişanesi 266 2821. Bölüm 266 Aklın Sınırı 266 2822. Bölüm 266 Aklın Başı 266 2823. Bölüm 267 En Üstün Akıl 267 2824. Bölüm 267 Aklın Meyvesi 267 2825. Bölüm 268 Aklın Düşmanı 268 2826. Bölüm 269 İnsanın Hayatının Çeşitli Dönemlerinde Aklı 269 2827. Bölüm 270 Aklın Yeri 270 2828. Bölüm 270 Akıl (Çeşitli) 270 2829. Bölüm 273 İtikaf 273 2830. Bölüm 275 İlmin Fazileti 275 2831. Bölüm 278 İlimden Mahrum Olan Kimse 278 2832. Bölüm 278 İlim Her Hayrın Köküdür 278 2833. Bölüm 279 İlim ve Hayat 279 2834. Bölüm 280 İlim ve Allah'a İtaat 280 2835. Bölüm 280 İlmin Servete Üstünlüğü 280 2836. Bölüm 281 İlim ve İnsanın Değeri 281 2837. Bölüm 282 Peygamberlik Makamına En Yakın Olan Kimse 282 2838. Bölüm 282 Alimler Peygamberlerin Varisidir 282 2839. Bölüm 283 Alimlerin Mürekkebinin Şehitlerin Kanından Üstün Oluşu 283 2840. Bölüm 283 Alim Ölse Bile Diridir 283 2841. Bölüm 284 İlmin İbadetten Üstünlüğü 284 2842. Bölüm 285 Alimin Abid İnsana Üstünlüğü 285 2843. Bölüm 285 Alimin Abidden Üstün Oluşunun Sebebi 285 2844. Bölüm 286 Alimin Vefatı 286 2845. Bölüm 287 Alimin Yüzüne Bakmak İbadettir 287 2846. Bölüm 287 İlim Öğrenmeye Teşvik 287 2847. Bölüm 288 İlim Tahsil Etmek Farzdır 288 2848. Bölüm 288 Doymak Bilmeyen İki Obur 288 2849. Bölüm 289 İlim Talibi 289 2850. Bölüm 290 İlim Talep Eden Kimse ve Peygamberlik 290 2851. Bölüm 291 İlim Talibi ve Melekler 291 2852. Bölüm 291 İlim Talibi ve Cennet 291 2853. Bölüm 292 Herşeyin İlim Talibi İçin Mağfiret Dilemesi 292 2854. Bölüm 292 Öğretmek 292 2855. Bölüm 293 İlim Öğretmenin Sevabı 293 2856. Bölüm 294 İlmi İnfak Etmenin Etkileri 294 2857. Bölüm 294 Öğretmek ve Açıklamak Hususunda Söz Almak 294 2858. Bölüm 295 İlmi Gizlemekten Sakındırmak 295 2859. Bölüm 296 Öğretmenin Değeri 296 2860. Bölüm 297 İlim Yoluyla Geçinen Kimseyi Kınama 297 2861. Bölüm 298 İlimle Geçimini Temin Etmenin Anlamı 298 2862. Bölüm 299 İlim Öğrenmeye Teşvik 299 2863. Bölüm 299 Allah İçin İlim Öğrenen Kimse 299 2864. Bölüm 300 Allah İçin Öğrenen Kimsenin Özellikleri 300 2865. Bölüm 301 Allah'tan Gayrisi İçin İlim Öğrenen Kimse 301 2866. Bölüm 302 İlim Öğrenmenin Doğru Olmayan Hedefleri 302 2867. Bölüm 303 İlim Taliplerinin Kısımları 303 2868. Bölüm 305 Öğretmen Seçiminde Riayet Edilmesi Gereken Hususlar 305 2869. Bölüm 306 Söze Bakınız 306 2870. Bölüm 306 İlmin Hakkı 306 2871. Bölüm 307 Öğrencinin Öğretmen Üzerindeki Hakları 307 2872. Bölüm 308 Öğretmenin Öğrenci Üzerindeki Hakları 308 2873. Bölüm 309 Alime Saygı Göstermek 309 2874. Bölüm 310 Öğrencinin Riayet Etmesi Gereken Hususlar 310 2875. Bölüm 311 İlim Talebi Hususunda Kapsamlı Bir Hadis 311 2876. Bölüm 314 Alimlerin Üstünlüğü 314 2877. Bölüm 315 Alimler Allah'ın Eminleridir 315 2878. Bölüm 315 Alim 315 2879. Bölüm 316 Alimin Nişaneleri 316 2880. Bölüm 316 Alimin Özellikleri 316 2881. Bölüm 317 Alimin Cehaleti 317 2882. Bölüm 318 İlmin Meyvesi 318 2883. Bölüm 319 İlmin Mirası 319 2884. Bölüm 321 İlmin Dalları 321 2885. Bölüm 321 Alime Düşen Görev 321 2886. Bölüm 322 Alime Yakışan Şey 322 2887. Bölüm 322 İlimsiz Amelin Tehlikesi 322 2888. Bölüm 323 Amelin İlimdeki Rolü 323 2889. Bölüm 324 İlimle Amel Etmeye Teşvik 324 2890. Bölüm 324 İlimden Faydalanmak 324 2891. Bölüm 326 Amelsiz İlimden Sakındırmak 326 2892. Bölüm 327 Rüsva Alimin ve Cahil Abidin Tehlikesi 327 2893. Bölüm 327 İlim Hususunda Hıyanetten Sakındırmak 327 2894. Bölüm 328 Alimlerin Önem Vermesi Gereken Şey 328 2895. Bölüm 329 Adaletten Söz Ettiği Halde Adaletle Amel Etmeyen Kimsenin Akibeti 329 2896. Bölüm 330 Amelsiz Hatiplerin Cezası 330 2897. Bölüm 331 Alimin Cezalandırılmasında Şiddetli Davranmak 331 2898. Bölüm 331 Alimin En Küçük Cezası 331 2899. Bölüm 332 İnsanlardan Azabı En Şiddetli Olan Kimse 332 2900. Bölüm 333 Alimin Sürçmesi 333 2901. Bölüm 333 Kötü Alimler 333 2902. Bölüm 334 Kötü Alimleri Kınamak 334 2903. Bölüm 334 İlim Ehlinden Sayılmayan Kimse 334 2904. Bölüm 335 Amelsiz İlmin Artış Tehlikesi 335 2905. Bölüm 335 Alim ve Sultanlara Karışmak 335 2906. Bölüm 336 İtham Edilmesi Gereken Alim 336 2907. Bölüm 336 İlmin Anlamı 336 2908. Bölüm 338 İlim ve Fazlalığın Anlamı 338 2909. Bölüm 340 Faydalı Olmayan İlmi Kınamak 340 2910. Bölüm 341 İlmi Aklından Fazla Olan Kimse 341 2911. Bölüm 341 İlmin Nihayeti 341 2912. Bölüm 341 İlmin Çeşitleri 341 2913. Bölüm 342 İlim Elde Etmenin Adabı 342 2914. Bölüm 342 İlmin Başı 342 2915. Bölüm 342 En İyi İlim 342 2916. Bölüm 343 En Gerekli İlim 343 2917. Bölüm 344 Yasak İlimler 344 2918. Bölüm 344 Helal ve Haramı Tanımak 344 2919. Bölüm 344 İlmin Süsü 344 2920. Bölüm 345 Ledunni (ilahi) İlim 345 2921. Bölüm 346 İnsanların En Alimi 346 2922. Bölüm 346 Sahih İlim Ehl-i Beyt'e (a.s) Özgüdür 346 2923. Bölüm 347 İlim (Çeşitli) 347 2924. Bölüm 349 Ömür 349 2925. Bölüm 349 Ömrü Ganimet Saymak 349 2926. Bölüm 352 Ömrü Zayi Etmek 352 2927. Bölüm 352 Ömrün Geri Kalanı 352 2928. Bölüm 353 Ömrü Allah'a İtaat Yolunda Geçirmeye Teşvik 353 2929. Bölüm 353 Ömrü Kendi Aleyhine Hüccet Olan Kimse 353 2930. Bölüm 355 Ömrün En Rezil Dönemi 355 2931. Bölüm 355 Uzun Hayatın Meyvesi 355 2932. Bölüm 356 Ömrü Artıran Şey 356 2933. Bölüm 356 Uzun Ömür ve Güzel Amel 356 2934. Bölüm 357 Mümin ve Uzun Ömür Talep Etmek 357 2935. Bölüm 357 İnsanın Ömrünün Miktarını Bilmemesinin Hikmeti 357 İçindekiler 359