Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

Mizan'ul Hikmet-9.Cilt0%

Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Yazar:
Grup: HADİS MET'Nİ
Sayfalar: 0

Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

Yazar: Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ
Grup:

Sayfalar: 0
Gözlemler: 1004
İndir: 44

Açıklamalar:

Mizan'ul Hikmet-9.Cilt
  • Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

  • 2946.Bцlьm Ameli Kabul Olan Kimse

  • 2961.Bцlьm Amellerin Tecessьmь

  • 2965.Bцlьm Mьnezzeh Olan Allah'эn Ahdi

  • 2969.Bцlьm Ahireti Эspat Эзin Эkinci Delil

  • 2978.Bцlьm Deprem

  • 2987.Bцlьm Mahюerin Hususiyetleri

  • KONUNUN DEVAMI

  • 3017.Bцlьm Эnsanlarэn Ayэbэnэ Araюtэrmak

  • 3044.Bцlьm Эnsanэn Aldanmasэna Engel Olan Юey

  • KONUNULARIN DEVAMI

  • KONULARA DIKKAT,KONULARIN DEVAMIDIR

  • 3104.Bцlьm Kalbin Hakkэnda Hэyanet Etmemesi Gereken Юey

  • 3124.Bцlьm Peygamber'in Gaybi Haberleri

  • 3132.Bцlьm Gэybet ve Kцtьlьkleri Yaymak

  • 3142.Bцlьm Gayreti/Namusuna Dьюkьnlьрь Цvmek

  • KONULARIN DEVAMINDAN GERЭYE KALANLAR

  • 3175. Bцlьm Цvьnьlmesi Doрru Olmayan Юey

Kitabın 'İçin de ara
  • Başlat
  • Önceki
  • 0 /
  • Sonraki
  • Son
  •  
  • Gözlemler: 1004 / İndir: 44
Boyut Boyut Boyut
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

Yazar:
Türkçe
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuş-tur: "Mizan'ul Hikmet (hik-metin ölçüsü) benim, Ali de onun dilidir." (İhkak'ul Hak, 6/46)


Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

Muhammed Muhammedi REYŞEHRİ

Çeviri
Kadri ÇELİK

Tatbik
Nuri DÖNMEZ 369. Konu

el-Amel
Amel (1)

el-Bihar, 69/18, 30. bölüm; el-Amel cuz'ul İman
Tefsir-i el-Mizan, 2/172, Ke-lam fi Ahkam'ul A'mal min heys'ul Ecza
Tefsir-i el-Mizan, 9/191, Ke-lam fi nisbet'il-A'mal ile'l-Esbabu Tulen

bak.
58. konu, es-Sevab; 66. konu, el-Ceza; 94. konu, el-Hebt; 82. konu, el-Cihad (3); el-Marifet (1), 2586. bölüm; el-Ahiret, 31. bölüm; el-İman, 257, 262. bölüm; el-Muhabbet (2), 663, 664. bölüm; el-İhlas, 1030. ve 1031. bölümler; ez-Ziynet, 1698. bölüm; eş, Şükr(1), 2070. bölüm; es-Selat (1), 2269. bölüm; el-İlm, 2885-2893 ve sonraki bablar; el-Mevt, 3748. bölüm; el-Kader, 3284. bölüm; en-Niyet, 3979-3981, 3983; er-Rehn, 1554-1555; en-Nas, 3967. bölüm

2936. Bölüm
Amele Teşvik

Kur'an:
"Kadın, erkek, iman etmiş olarak kim iyi amel işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz."
"Fakat, tövbe eden, iman edip salih amelde bulunan kimsenin, kurtuluşa erenler arasında bulunması umu-lur."
"Rabbine iman etmiş ve salih amel yaparak gelenlere, işte onlara, en üstün dereceler vardır."
14257. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel, amel! Sonra amelin sonu, amelin sonu! Dire-niş, direniş! Sonra sabır, sabır! Takva, takva! Gerçekten de sizin için bir son vardır, sonunuza yönelin."

14258. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz sizler, söz-leri aşikar etmekten çok, amelleri aşikar etmeye muhtaçsınız. Veya sizler doğru konuşmaktan çok doğru amel etmeye daha çok muhtaçsınız."
14259. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim amel ederse, güçlenir. Her kim de amelde ku-sur ederse (işlerde) zayıflık ve gevşekliği artar."
14260. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Allah nezdinde şerafet, amellerin gü-zelliği iledir; sözlerin güzelliği ile değil."
14261. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlim sana kılavuzluk eder, amel ise seni hedefine ulaş-tırır."
14262. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel ile sevap hasıl olur; tembellik ile değil."
14263. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimi ameli yavaş götürürse nesebi (hasebi) onu hızlandırmaz."
14264. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel, müminin şiarı-dır."

14265. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel yakin sahibi kimsenin yoldaşıdır."
14266. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel insanın en ka-mil halefidir."
14267. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Din (insan için) stok-tur, ilim ise kılavuzdur."
14268. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlmin meyvesi amel güzelliği ile toplanır, söz güzelli-ği değil."
14269. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan, dünyada mal-larıyla, ahirette ise amelleri ile-dir."
14270. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah dünyada insan-ları, birbirlerini tanısınlar diye babalarının adıyla çağırdı. Ahi-rette ise (yaptıklarının) karşılığını görsünler diye, amelleriyle çağır-dı ve şöyle buyurdu: "Ey iman edenler!", "Ey küfredenler!"

14271. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adamın biri, Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına gelerek şöyle arz etti: "Cehalet hüccetini üzerimden kaldıracak olan şey nedir?" Peygamber, "ilimdir" di-ye buyurdu. O şahıs şöyle arz et-ti: "İlim hüccetini benden uzak-laştıracak şey nedir?" Peygamber, "Ameldir" diye buyurdu."

14272. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Az amel edin, çok nimete erişin."
14273. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah katında en çok sevi-leniniz, şüphesiz ameli en çok olanınızdır. Şüphesiz Allah nez-dinde ameli en değerli ve büyük olan kimse, Allah nezdinde olan şeylere rağbeti en çok olan kim-sedir."

14274. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelsiz ahiretten ümidi olan kimseden olma… Sa-lih kimseleri sever; fakat onların yaptığını yapmaz. Günahkarlara buğzeder; oysa o da onlardan bi-ridir… Günahı kendi günahın-dan az olanın akıbetinden kor-kar; ama kendisi için amelinden daha fazlasını ümit eder… Amel ettiğinde kusur eder, istediği za-man aşırı gider… O, sözle yol gösterendir; (ama) ameli pek az-dır."

14275. İmam Ali (a.s) zahitlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar (zahitler), dünya ehlin-den bir kavim oldukları halde sanki ehlinden değillerdi. Onlar dünyada oldukları halde dünyalı olmadılar. Dünyada basiret üzere amel ettiler ve dünyada kork-tukları şeyden (ölümden) öne geçtiler."

14276. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Henüz hayatınızı sürdürürken, amel defterleri açıkken, tövbe yolu genişken, Allah'a itaatten kaçınanlar Al-lah'a davet edilirken, kötülerin dönüş ümidi kesilmemişken, amel kandili sönmemişken, süre dolmamışken amel edin."
14277. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Salih insanları, Al-lah'ın kullarının diliyle söylettiği şeylerden anlamak mümkündür. O halde senin için kıymetli azık, salih amel olsun."
14278. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde amel ediniz. Zira ameller (Allah'a) yükselir. Tövbe fayda verir, dua işitilir. Durum sakin, kalemler yazmak-tadır."

14279. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah size acısın; apa-çık deliller üzere amel edin. Yol doğrudur ve sizi selam yurduna çağırmaktadır. Fırsat ve mühle-tinizin olduğu bir diyardasınız, Allah'ın rızayetini elde edebilir-siniz. Sahifeler açık, kalemler ya-zıyor; bedenler sağlıklı, diller öz-gürce konuşuyor; tövbeler işitil-mekte, ameller kabul edilmekte-dir."
bak. el-İslam, 1876. Bölüm

2937. Bölüm
Amel ve Mükafat

Kur'an:
"Bu, sizin kuruntularınıza ve kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık ya-parsa cezasını görür, kendisi-ne Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulur. Erkek veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler, kendi-lerine zerre kadar zulmedil-mez."

14280. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz dikenden üzüm toplanamadığı gibi, kötü kimseler de asla iyi kimselerin konaklarında konaklayamazlar. Bunlar iki yoldur. O halde han-gisini tutturursanız, ona ulaşırsı-nız."

14281. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dikenden üzüm top-lanamadığı gibi, kötüler de iyile-rin konaklarında konaklayamaz-lar. O halde istediğiniz yolu tut-turun. Zira hangi yolu kat eder-seniz (o yolun) ehline varırsı-nız."
14282. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Salih amelin meyvesi, kökü gibidir."
14283. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü amelin meyvesi, kökü gibidir."

Tefsir:
Allame Tabatabai el-Mizan'da amel ile mükafat arasındaki ilişkiyi beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Önceki konularda gördüğümüz gibi, akli emir ve yasaklar (akıl sahipleri arasında hükümran olan kanunlar) ile amel edilecek olursa, sevap ve mükafatından ibaret olan güzel bir sonucu vardır.

Ama onlara isyan eder ve yüz çevirilirse, ceza olarak adlandırılan, tatsız ve kötü bir sonucu vardır. Bu ceza ve mükafat- emir ve yasaklarla amel etmek için düşünülen bir çözüm yolu mesabesindedir. Emir ve nehiylere sarılma karşısında taktir edilen güzel mükafat da insanların amel etmeye teşvik edilmeleri içindir. Muhalefet ve isyan karşısında öngörülen kötü ceza da şahsın isyandan ve sapmadan korku içinde olup sakınması içindir.

Buradan da anlaşıldığı üzere, amel ve mükafat arasındaki ilişki itibari bir ilişkidir. Bu ilişki, toplum veya idareci tarafından ortaya kon-maktadır. Onları bu ilişkiyi, ortaya koymaya zorlayan şey, amele olan şiddetli ihtiyaçtır. Bu amelden istifade ile, sorunları ortadan kalkmaktadır. İşte bu yüzden müstağni olduklarında ve ihtiyaçları ortadan kalktığında yapmayı üstlendikleri mükafat ve ce-zayı uygulamaya geçirme hususunda gevşeklik ettiklerini görmekteyiz.
Hakeza yine bu sebepten ötürü mükafat ve cezanın azlığı veya çoklu-ğunun, şiddet veya zayıflığının amele olan ihtiyaç miktarına bağlı olduğunu ve bu açıdan farklılık içinde bulundu-ğunu görmekteyiz.

Bu ihtiyaç ne ka-dar fazla olursa, mükafat da o kadar artar. Bu ihtiyaç ne kadar az olursa, mükafat da o kadar az olur. Zira emir ile memur ve mükellef kılan ile mükellef kılınan insan, alıcı ve satıcı mesabesindedir. Onlardan her biri bir şey vermekte ve bunun karşısında da ondan bir şey almaktadır. Mükafat ve sevap ödenen değer mesabesindedir. Ceza ise bir şeyi ortadan kaldıran, buna karşılık o şeye kefil olan, kefa-leti boynunda bulunan ve mutlaka bu kefaleti ödemesi gereken kimsenin ödediği bir bedel mesabesindedir.

Genel olarak bu amel (ceza ve mükafat) itibari ve sözleşmeli bir şey-dir. Toplumsal çarkın etrafında dönen diğer ünvanlar, hükümler ve toplumsal ölçüler gibi itibari bir şeydir. Tıpkı yöneten, yönetilen, emir, nehiy, itaat, isyan, vacib, haram, malikiyet, servet, alma, satma ve benzerleri gibi...

Ama hakikatler onları çepeçevre kuşatan hadiseler ve dış varlıklardır. Zenginlik ve fakirlik, izzet ve zillet, övme ve kınama gibi hususların, onların durumunda hiçbir etkisi yoktur. Tıpkı yeryüzünde yetişen her şey, ölüm, hayat, sağlık, hastalık, açlık, tokluk, susuzluk ve suya kanmışlık gibi.

Bu, toplumun akıllı kesimi nez-dinde var olan bir şeydir. Münezzeh olan Allah da bizimle konuşmala-rında bizim birbirimizle konuşmala-rımızda takip ettiğimiz, metodu takip etmiştir. Allah-u Teala bizim din vesilesiyle elde edebileceğimiz mutluluğu toplumsal kanunlar ve sünnetler kalıbına dökmüştür. Emretmiş, yasaklamış, teşvik etmiş, sakındırmış, müjdelemiş, korkutmuş, mükafat vaad etmiş, cezalandırılmakla korkutmuştur. Bu yüzden toplumsal kanunları ve sünnetleri kabul ettiğimiz sadelikle, Allah'ın dinini de elde etmekteyiz. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ın size bir fazlı ve rahmeti olmasaydı, asla siz-den birisi temizlenmezdi."

Münezzeh olan Allah, hakikatle-ri derk etmeye müsait olan nefisleri eğitme işini ihmal etmemiştir. Kur'an'ın bazı ayetlerinde kitap ve sünnetin zahirini kapsayan dini ma-rifetlerin ötesinde, çok daha büyük bir konunun çok daha değerli bir sırrın ve paha biçilmez olduğuna işaret edilmiş ve şöyle buyurulmuştur: "Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yur-du ise (gerçek) hayattır."

Dünya hayatının oyun olduğu ve hayalden başka bir şey olmadığı ifade edilmiştir. Dünyanın fonksiyonu, sa-dece insanın ebedi saadeti, ahiret yur-du, hayatının gerçeği olan asıl hede-finden alı koymaktır. Eğer dünya ha-yatından maksat, bizim hayat olarak adlandırdığımız şey ise, mal, makam, kudret, izzet ve yücelik gibi hayatın gerekleri onun oyalanma ve oyun ol-ması içinde var olan hakikatleriyle daha evla bir şekilde oyalanma ve oyuncak olmasını gerektirir. Ama eğer maksat, tüm yönleriyle dünya hayatı ise bu durumda da maksat, daha da bir açıklığa kavuşmaktadır.

O halde, bu toplumsal kanunlar ve onlar vesilesiyle takip edilen hedef-ler, örneğin, kudret, makam, servet ve benzeri şeyler, bunun yanı sıra dini öğretilerin kapsadığı hedefler ve konu-lar ve Allah'ın önce fıtrat, sonra da Peygamberler göndererek bizlere gös-terdiği hususlar da akıllı bir terbiye edicinin fesat ve salahını iyilik ve kö-tülüğünü teşhis edemeyen küçük çocuk için ortaya koyduğu oyalanma ve oyundan ibarettir. Bu oyunda onunla birlikte oynamaktadır ki bedeni ve zihni gelişsin ve onu iş düzenine hazırlasın ve başarılı olsun.

Bir çocuktan bu oyunların ortaya çıkması, onu iş sınırına yaklaştıran salt, güzel bir oyundur, ama onu ter-biye eden kimseye göre bu çocukça iş, hikmete dayalı bir teşebbüs ve hiçbir oyun boyutu olmayan ciddi bir iştir.

Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri, oyun olarak yaratmadık. Onları sa-dece hak üzere yarattık, ama onların çoğu bilmezler." Bu ayetin içeriği de önceki ayetin içeriğine çok yakındır.
Allah-u Teala,

daha sonra bu zahiri terbiyenin manevi hedef ve maksatlarla sonuçlanmasını genel bir örnek kalıbında, insanlar için beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götürür. Süslenmek veya faydalanmak için ateşte erittiklerinizin üze-rinde de buna benzer bir kö-pük vardır. Allah, hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır."

Allah-u Teala'nın bu açıklama-sından da anlaşıldığı üzere iş ve mü-kafat arasında toplumun bireyleri açı-sından bu ikisi arasında var olan iti-bari ilişkiden de öte gerçek bir ilişki türü mevcuttur ve Allah-u Teala'nın eğitim ve öğretimi de bu gerçek ilişki üzere cereyan etmektedir."

2938. Bölüm
Amel İnsandan Ayrıl-mayan Bir Arkadaştır

14284. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden her birinizin şüphesiz üç dostu vardır: Onlar-dan biri onun isteklerini karşıla-yan dosttur ve o mal ve servettir. Diğeri mezara kadar kendisiyle gelen ama ona hiçbir şey verme-yen ve ondan sonra kendisiyle birlikte olmayan dosttur ve o da akrabalarıdır. Üçüncü dost ise, "Allah'a yemin olsun ki nereye gidersen seninle gelirim ve sen-den ayrılmam" diyen dosttur. Bu dost ise ameldir. Eğer iyi olursa hayırlı amel ederse o arkadaşı da hayırlı olur. Ve eğer kötü amel ederse kötü bir arkadaş olur."

14285. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey ölü kimsenin ardından gelir: Ailesi, varlığı ve ameli. İkisi geri döner, biri ise baki kalır. Ailesi ve varlığı geri döner. Ameli ise onunla kalır."
14286. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Salih amel cennete gider ve bir şahsın kendisi için döşeyip hazırlaması için kölesini bir yere gönderdiği gibi salih amel de sahibi için gerekli ortamı sağlar." İmam Bakır (a.s) daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu: "İman edip salih amel işle-yenler, kendileri için hazırlar-lar."

14287. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan öldüğünde üç şey dışında amelleri kesilir: "Sa-daka-i cariye (faydası devam eden sadaka), insanların istifade ettiği ilim ve kendisi için dua eden salih evlat."
14288. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan öldükten sonra da yedi şeyin sevabı kendisi için yazılır: Hurma ağacı dikenin, bir kuyu kazanın, bir nehir akıtanın, bir cami yapanın, bir kitap yaza-nın, kendinden geriye bir ilim bı-rakanın ve ölümünden sonra kendisi için Allah'tan mağfiret dileyen salih bir evlat bıraka-nın."

14289. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan ile salih ameli dışında hiçbir şey yoldaşlık et-mez."
14290. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın hayrını dile-yen arkadaş salih ameldir."
bak. el-Kibr, 3267. Bölüm; el-Amel (3), 2961. Bölüm; es-Sıdk, 2219. Bölüm; el-Akl, 2792, 2793. Bölümler

2939. Bölüm
Her Amelin Bir Bitkisi Vardır

14291. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her amelin bir bitkisi vardır. Her bitkinin suya ihtiyacı vardır. Sular ise muhteliftir. İyi bir şekilde sulanırsa fidanları iyi, meyveleri hoş olur. Kötü bir şe-kilde sulanırsa fidanları kötü, meyvesi de acı olur."
bak. 2937, 2954. Bölümler

2940. Bölüm
Amele Devam Etmek

14292. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amele devam edin! Amele devam edin. Zira Allah müminlerin işi için, ölüm dışında bir son karar kılmamıştır."
14293. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar az da olsa, eserlere ve sünnetlere uyma hususunda amele devam etmek, bid'atlar esasınca yapılan ibadet ve nefsani isteklere uyma husu-sunda çaba göstermekten daha sevimli ve akıbeti daha faydalı olandır."
14294. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin üzere olan sü-rekli az amel, Allah nezdinde ya-kin üzere olmayan çok amelden daha üstündür."

14295. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah nezdinde işlerin en sevimlisi, kulun her ne kadar az da olsa sü-rekli yaptığı ameldir."
14296. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah nezdinde, her ne kadar az da olsa sürekli yapılan bir işten se-vimli hiçbir şey yoktur."

14297. İmam Seccad (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "Ben her ne kadar az da olsa bir işi sürekli yapmayı severim."
14298. İmam Bakır (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "Şüphesiz bir işe adet ettiğimde onu sürekli yap-mak isterim. Eğer gece ibade-timden bir şeyi eda edemezsem, gündüz kazasını yerine getiririm. Eğer gündüz (ibadetlerden) bir şey kaybedersem, gece kazasını yerine getiririm. Allah nezdinde işlerin en sevimlisi sürekli yapı-lan ameldir."

14299. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Sana neşat (sevinç) ve gevşeklik halinde amel etmeni tavsiye ederim."
14300. İmam Seccad (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "Şüphesiz ben denk bir amelle (her günü önce-kinden eksik olmayan bir amelle) rabbimin huzuruna varmayı se-verim."

14301. Ayşe şöyle diyor: "Allah Resulü'nün (s.a.a) gece ikiye kat-layıp üzerinde namaz kıldığı, gündüz de serip üzerine oturdu-ğu bir hasırı vardı. İnsanlar Pey-gamber'in huzuruna varıyor ve onunla birlikte namaz kılıyordu. Sonunda sayıları çoğaldı, Allah Resulü (s.a.a) onlara dönerek şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Gücünüz olduğu kadar amel ediniz.

Zira Allah siz yorulma-dıkça yorulmaz. Allah nezdinde en sevimli amel, her ne kadar az da yapılsa sürekli yapılan amel-dir."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Muhammed'in Ehl-i Beyti bir iş yaptıklarında onu sa-bit kılar ve sürekli yerine getirir-lerdi."
14302. Ayşe ve Ümmü Seleme, "Allah Resulü nezdinde amellerin en sevimlisi neydi?" diye sorulunca şöyle demişlerdir: "Her ne kadar az da olsa, sürekli yapılan iş."

2941. Bölüm
Her Kim Bir İş Yapar-sa Onu Bir Yıla Kadar Devam Ettirsin

14303. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "On iki ay yerine ge-tirmeden terk edeceğin bir şeyi kendi nefsine farz ve gerekli kılmaktan sakın."
14304. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hayırlı bir işe başlarsa, onu bir yıla kadar devam ettirmeli ve bir yıl dol-madan terk etmemelidir."
14305. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir işe baş-larsa, onu bir yıla kadar devam ettirsin. Sonra isterse başka bir işe koyulsun. Zira Allah'ın taktir etmek istediği kadir gecesi, o bir yılın içinde bulunmaktadır."
bak. Vesail'uş Şia, 1/70, 21. Bölüm

2942. Bölüm
Hayırlı İşi Sürekli Yapmanın Sonuçları

14306. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sürekli hayırlı iş yapmaktan kaynaklanan şeyler şunlardır: "Kötülükleri terk et-mek, aklı hafif olmaktan uzak-laşmak, günahtan dışarı çıkmak, yakin, kurtuluş sevgisi, rahman olan Allah'a itaat, burhan ve de-lili ululamak, şeytandan uzak durmak, adaleti ve hak sözü ka-bul etmek. Bunlar hayırlı işe de-vam etmek neticesinde akıllı kimseye çatan şeylerdir."

2943. Bölüm
Sürekli Yaptığın Ha-yırlı Az Şey Kendisinden Bıktığın Çok Şeyden Da-ha Hayırlıdır

14307. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz nefis de usanır. Sizden hiç kimse hiç şüphesiz ne kadar yaşayacağını bilemez. O halde ibadetlerden gücü yettiğine bakmalıdır. Sonra da onu sürekli yapmaya çalışma-lıdır. Zira Allah nezdinde en se-vimli iş her ne kadar az da olsa sürekli yapılan iştir."

14308. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sürekli yaptığın az iş, usanacağın çok işten daha ümit vericidir."
14309. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gücünüz yettiğince işlerin sorumluluğunu üstleniniz. Zira sizler usanmadıkça Allah usanmaz. Allah nezdinde en se-vimli iş, her ne kadar az da olsa sürekli yapılan iştir."
bak. el-İbadet, 2501. Bölüm

2944. Bölüm
Amelin Sözden Fazla-lığı

14310. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz sözün amelden fazla olması çirkindir. Ama amelin fazla olması güzel ve ziynettir."
14311. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelin sözden fazla oluşu en güzel fazilettir. Amelin sözden az oluşu ise en çirkin re-zalettir."
bak. 14274. Hadis

2945. Bölüm
Amellerin En Üstünü

14312. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü en müşkül olanıdır."
14313. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü nefsini yapmaya mecbur kıldığın ameldir."
14314. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü Allah için yapılan ameldir."
14315. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşlerin en üstünü hakka bağlılıktır."

14316. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün amel her ne kadar az da olsa sürekli yapılan-dır."
14317. Resulullah (s.a.a), amellerin en üstünü hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Yemek yedirmek ve güzel konuşmak."
14318. Resulullah (s.a.a), hakeza şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tanı-mak ve Allah'ın dini hakkında anlayış sahibi olmak."
14319. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah nezdinde imandan sonra müminleri sevindirmekten daha üstün bir iş yoktur."

14320. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah nezdinde amel açısından en büyük olanınız, Allah nezdinde olanlara en çok rağbet edeniniz-dir."
14321. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü, en yücesi, imanı halis kılmak, sa-dakatle günahtan sakınmak ve yakin sahibi olmaktır."

14322. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü Allah'a iman etmek, Allah'ı tas-dik etmek, Allah yolunda cihat etmek, kabul edilen hac. Senin için bunlardan daha rahat olanı yemek yedirmek, yumuşak ko-nuşmak, bağışta bulunmak, güzel ahlak sahibi olmaktır. Senin için bunlardan da daha kolay olanı, Allah'a senin için taktir ettiği şeyler hususunda ithamda bulunmamandır."

14323. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü, içinde şek bulunmayan iman, ganimetinde hıyanette bulunul-mayan cihat ve kabul edilen hacdır."
14324. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin en üstünü namazı vaktinde kılmak, sonra anne babaya iyilikte bulunmak, sonra da insanların senin dilin-den güvende olmasıdır."

14325. İmam Sadık (a.s), kendi-sine "amellerin en üstünü nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Namazı vaktinde kılmak, anne babaya iyilikte bulunmak ve aziz ve celil olan Allah yolunda cihat etmek."
14326. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin efendisi üç şeydir: İnsanlara karşı insaflı ol-mak, aziz ve celil olan Allah yo-lundaki kardeşe yardımda bu-lunmak ve her hal üzere Allah-u Teala'yı zikretmek."

14327. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Ta ki hanginizin daha güzel amel ettiğini de-nemek için" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat, hanginizin daha çok amel ettiği değildir. Aksine maksat, hanginizin daha doğru amel ettiğidir. Amelin doğruluğu ise Allah-u Teala'dan korkmak ve doğru ve güzel bir niyete sahip olmaktır."

14328. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Allah nezdinde amellerin en üs-tünü nedir?" diye soran Zübeyri'ye şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sadece kendisiyle her şeyi kabul ettiği şeydir." Ben (ravi), "O şey nedir?" diye arz edince İmam şöyle buyurdu: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a iman etmektir.

Bu derece açısından, amellerin en üstünü, makam açı-sından en şereflisi ve nasip açı-sından en yücesidir." Ben (ravi) şöyle arz ettim: "Bana imanın ne olduğunu haber vermeyecek mi-sin? Acaba iman söz ve amel midir, yoksa amelsiz söz mü-dür?" İmam şöyle buyurdu: "İman tümüyle ameldir, söz ise o amelin bir bölümüdür."

14329. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Amellerin en üstünü nedir?" diye soran bazı ashabına şöyle buyurmuştur: "Rabbini tek bilmendir." Birisi, "En büyük günah nedir?" diye sorunca da İmam şöyle buyurdu: "Yaratıcın için teşbihte bulunmandır."
14330. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, katında mümi-ni sevindirmekten daha sevimli bir şeyle ibadet edilmemiştir."

14331. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah nezdinde işlerin en sevimlisi, mümini sevindirmen, açlığını gidermen ve hüznünü yok etmendir."
14332. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) mirac gecesi münezzeh olan rabbine şöyle sordu: "Ey rabbim! Amellerin hangisi daha üs-tündür?" Allah-u Teala ona şöyle buyurdu: "Benim katımda bana tevekkül etmekten ve benim (rızkı) bölüştürmeme razı ol-maktan daha üstün bir şey yok-tur."

bak. el-Ma'ruf (2), 2690. Bölüm; et-Taet, 2430. Bölüm; Kenz'ul Um-mal, 15/948. Bölüm; Nur'us Saka-leyn, 5/380/12-14


2946.Bölüm Ameli Kabul Olan Kimse

14333. Resulullah (s.a.a), Ebu Zer'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyur-muştur: "Ey Ebu Zer! Amelden çok takva ile amel etmeye önem ver. Şüphesiz ameller sadece takva ile kabul olur. Kabul edil-miş amel nasıl az görülebilir. Ni-tekim aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Allah şüp-hesiz takva sahiplerinden ka-bul eder."

14334. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimsenin az ameli kabul edilir ve kat kat ar-tar. Heva ve cehalet ehli kimse-nin çok amelleri ise reddedilir."
14335. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz amellerin-den sadece ihlas üzere yaptığın kabul görür."
bak. el-İhlas, 1034. Bölüm; ed-Din, 1316. Bölüm; es-Selat (1), 2287. Bölüm; el-Ma'ruf (1), 2682. Bölüm; et-Tekva, 4166. Bölüm


2947. Bölüm
Amelinin Kendisine Fayda Vermediği Kimse

14336. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer insanlar gökler-den (Allah nezdinden) geri çev-rilmiş amelleri görmüş olsalardı, "Allah hiç kimsenin amelini ka-bul etmiyor" derleri."
14337. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey her kimde bulunmazsa hiçbir amelinin fay-dası olmaz: "Kendisini aziz ve celil olan Allah'a isyandan alı koyan bir sakınma, kendisi ile insanlarla iyi geçindiği bir ahlak ve kendisiyle cahilin cehaletini def ettiği bir hilim."

14338. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey her kimde bulunmazsa amelinin kendisine hiçbir faydası olmaz: Kendisini aziz ve celil olan Allah'a isyan-dan alı koyan bir sakınma, ken-disiyle beyinsizlerin cehaletini def ettiği bir ilim ve kendisiyle insanlarla iyi geçindiği bir akıl."

14339. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey veya onlar-dan biri her kimde bulunmazsa, amelinden hiçbir şeye güven-memelidir: "Kendisini aziz ve celil olan Allah'a isyandan alı koyan bir takva, kendisiyle be-yinsiz kimseyi engellediği bir hi-lim ve kendisiyle insanlar arasın-da yaşadığı bir ahlak."

14340. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey kimde bu-lunmazsa ameli kemale ermez: Kendisini Allah'a isyandan alı koyan bir sakınma, kendisiyle in-sanlarla iyi geçindiği bir ahlak ve kendisiyle cahilin cehaletini red-deden bir hilim."
14341. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey olduğu tak-tirde hiçbir amel fayda vermez: Allah'a şirk koşmak, anne babaya eziyet etmek ve cihattan kaç-mak."

14342. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini korumayan kimse, hiçbir şey yapmamıştır."
14343. İmam Sadık (a.s), Abbad b. Kesir Basri Sufi'ye şöyle buyurmuştur: "Eyvahlar olsun sana ey Abbad! Karnını ve tenasül organını iffetli tuttuğun için mi gurura kapıldın. Şüphesiz aziz ve celil olan Allah kitabında şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah da sizler için amellerinizi düzeltsin" Bil ki doğru söz söyleyinceye kadar Allah senden hiçbir şeyi kabul etmez."

14344. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin kardeşine, "Off!" deyince dostluk sınırın-dan dışarı çıkar. "Sen benim düşmanımsın" deyince de iki ka-firden biri olur. Zira aziz ve celil olan Allah hiç kimseden müminin kınama ve hatasını yüzüne vurmayla birlikte olduğu taktirde hayrını dilemez ve amelini kabul etmez. Eğer mümin başka bir mümine karşı kötü niyet içinde olursa hiçbir amelini kabul buyurmaz... Eğer aziz ve celil olan Allah'ın dergahından geri çevrilen amelleri görmüş olsalardı şöyle derlerdi: "Aziz ve celil olan Allah hiç kimsenin amelini kabul etmemektedir."

14345. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın hüküm, hikmet ve öğütle dolu kitabında sevap vereceğini, azab edeceğini, razı olacağını veya gazaba uğra-tacağını kesinlikle bildirdiği şey-lerden biri de (aşağıda sayılacak olan) bu hasletlerin birisine bile sahib olan ve tevbe etmeden rabbinin huzuruna çıkan kimse, istediği kadar çalışıp çabalasın, işinde ihlaslı olsun kendisine hiç bir fayda vermez.

Kendisine farz kıldığı ibadette Allah'a ortak koşmak, öfkesini bir kişiyi öldü-rerek yenmek, başkasının ayıbını söylemek, bir ihtiyacını elde et-mek için dininde bidat ortaya çı-karmak, insanlara iki yüzlü gö-rünmek, onlar arasında iki dilli konuşmaktır. (Kendine gel de) bunları iyi düşün. Çünkü örnek, benzerine de delalet eder."
14346. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki Allah isyandan bir şey husu-sunda ısrar etmekle birlikte olan hiçbir itaati kabul etmez."

14347. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah mümin karde-şine karşı kötü niyet içinde olan bir müminin hiçbir amelini ka-bul buyurmaz."
14348. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şek ve inkar olduğu taktirde hiçbir amelin faydası yoktur."
14349. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ve günahlar-dan sakınmayla birlikte olmayan hiçbir amelde hayır yoktur."
bak. Er-Riya, 1410. Bölüm; es-Selat (1), 2288, 2289. Bölümler; el-İnfak, 3948. Bölüm; es-Sıdke; 2242. Bölüm

2948. Bölüm
Ameli Kabul Edilen Kimse

14350. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah her kimin bir tek namazını kabul ederse ona azap etmez ve Allah her kimin bir iyiliğini kabule derse... ona azap etmez."
14351. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah her kimin bir iyiliğini kabul ederse asla ona azap etmez ve onu cennete gö-türür."
14352. İmam Ali (a.s) "ne kadar sadaka veriyorsun, neden elini tutmu-yorsun" diye sorulunca şöyle buyur-muştur: "Allah'a yemin olsun ki eğer Allah'ın benden bir farzı kabul ettiğini bilecek olsaydım elimi tutardım. Ama Allah'a ye-min olsun ki Allah'ın benden bir şey kabul edip etmediğini bilmi-yorum."
bak. Es-Selat (1), 2293. Bölüm

2949. Bölüm
Zahir Batını Yansıt-maktadır

14353. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her dış görünüşün ona benzer bir iç yüzü olduğunu bil; dışı temiz olanın, içi de te-mizdir, dışı pis olanın içi de pis-tir. Sadık olan elçi (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah bazen bir kulu sever; amelini sevmez; bazen de amelini sever, ama kendisini sevmez."

14354. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah yaratıklarını ya-ratmadan önce mutluluğu ve mutsuzluğu yaratmıştır. O halde Allah her kimi mutlu yaratırsa asla ona düşman olmaz. Eğer o kötü bir iş yaparsa işine düşman olur ama ona düşman olmaz. Al-lah her kimi de mutsuz yaratırsa onu asla sevmez. İyi bir iş yapa-cak olursa işini sever ama ona kendisine doğru gitmekte olduğu akıbet sebebiyle düşman kesilir."
bak. Eş-Şekave, 2054. Bölüm

2950. Bölüm
Sakınılması Gereken Ameller

14355. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sahibinin kendisi için beğendiği ama Müslümanların geneli için beğenmediği her işten sakın."
14356. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gizlice yapılıp da açıklandığında utanılan her işten sakın."
14357. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sorulduğunda sahi-binin inkar edeceği veya özür di-leyeceği işi yapmaktan sakın."
14358. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sahibine hatırlatıldığı zaman çirkinliğini itiraf ettiği her işten sakın."
14359. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hür insanı senden kaçıran, değerini düşüren, sana bir kötülük getiren veya kıyamet günü için kendisi için bir günah yükleneceğin her işten sakın"

2951. Bölüm
Amelin Adabı

14360. Resulullah (s.a.a) İbn-i Mes'ud'a yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Mes'ud! Bir iş yaptığın zaman ilim ve akıl üzere yap. Düşünce ve ilim üzere olmayan bir ameli yapmaktan sakın. Zira azameti yüce olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın."

14361. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın iyi ve kötü işine karşılık vereceğini bilen kimse gibi amel et. "
14362. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Günah karşısında ceza göreceğini ve iyilik karşı-sında da mükafat göreceğini bi-len kimse gibi amel et."
14363. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala Musa ile yaptığı konuşmasında şöyle buyurmuştur: "Ahirete daha fazla ilgi duyman için amelinin mükafatını gözlerinle görüyormuşsun gibi amel et. Zira dünyadan geriye kalan, geçip giden gibidir."
14364. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki rağbet ha-linde de, korku halinde amel et-tiğiniz gibi amel ediniz."

2952. Bölüm

Kurtuluş İçin Daya-nılması Gereken Şey

14365. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki sizden hiç biriniz kendi amellerinizle kurtu-luşa ermez ve Allah'ın rahmeti ve fazlı halime şamil olmadığı taktirde ben de böyleyim."
14366. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: ... (mü-minlerden amel edenler) benim sevabımı elde etmek için yaptık-ları amellere güvenmesinler zira tüm ömürlerini bana ibadetle geçirecek ve zahmete katlanacak olsalar yine de kusur içinde kalır ve kendisi sebebiyle nezdimdeki kerameti ve cennetimdeki nimet-leri diledikleri ibadetimin kün-hüne (hakikatine) erişemezler. O halde sadece benim rahmetime güvenmelidirler."
14367. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kendilerini itham eder, amellerinden korkarlar."
bak. el-İbadet, 2502. Bölüm

2953. Bölüm
Kıyamette Amele Du-yulan Şiddetli İhtiyaç

14368. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer insan yetmiş peygamberin ameline de sahip olsa o gün (Kıyamet günü) göre-ceği zorluk sebebiyle yine de amellerini az görür."

14369. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer insan dünyaya geldiği günden yaşlanıp öleceği güne kadar aziz ve celil olan Al-lah'a itaat yönünde yerden sü-rüklenerek çekilecek olsa yine de kıyamet günü bütün bu zorlukla-rı küçük görür. Yeniden ecrini ve sevabını artırmak için dünyaya geri dönmek ister."
bak. el-Ucb, 2521. Bölüm

2954. Bölüm
İnsanın Temiz Oluşu-nun Yakınlarını Koruma-daki Rolü

Kur'an:
"Duvar ise, şehirde iki ye-tim erkek çocuğa aitti. Duva-rın altında onların bir hazine-si vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların er-ginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını is-tedi."
14370. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur:

"Şüphesiz Allah mü-min kulun salih olması sebebiyle çocuğunu ve torununu da salih kılar. Onu kendi odasında ve et-rafındaki odalarda korur. Böyle-ce onlar sürekli Allah'ın sığına-ğında olurlar. Zira o mümin kimse Allah nezdinde çok değer-lidir (daha sonra imam o iki ço-cuğun hikayesini naklederek şöy-le buyurmuştur: ) "ikisinin ba-bası salih bir kimseydi. Al-lah'ın babaları temiz olduğu için o iki kişiye nasıl mükafat verdi-ğini görmüyor musun?"
bak. 2939. Bölüm; el-Bihar, 71/236, 68. Bölüm

2955. Bölüm
Amelin Sağlam Oluşu

14371. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala sizden birinin bir iş yaptığında onu sağ-lam yapmasını sever."
14372. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala birisi bir iş yaptığında onu güzel yap-masını sever."
14373. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulünün (s. . a) çocuğu İbrahim vefat edince Peygamber (s. a. a) onun meza-rında bir yarık gördü. Onu eliyle doldurup düzeltti ve daha sonra da şöyle buyurdu: Sizden biri bir iş yapınca onu sağlam yapsın."

14374. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) Sa'd bin Muaz'ı mezara koymak, üzerini toprakla örtmek için me-zara inince sürekli olarak, "Taş ver, toprak ver" diye buyuruyor-du." Onlarla taşlar arasındaki boşlukları dolduruyordu. İş bi-tince üzerine toprak doldurup mezarını düzelttikten sonra Al-lah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben bunun çok yakında çürü-yeceğini ve bozulacağını biliyo-rum ama Allah kulunun bir iş yapınca onu sağlam yapmasını sever."
bak. el-İhsan, 869. Bölüm; el-Katl, 3277. Bölüm

2956. Bölüm
Amel (Çeşitli)

14375. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki amel arasındaki fark ne kadar da uzaktır (çoktur): Birinin tadı gider, kötü sonucu kalır; diğerinin ise zahmeti geçer, ecri kalır.""
14376. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Salih insanları, Al-lah'ın kullarının diliyle söylettiği şeylerden anlamak mümkündür. Öyleyse senin için kıymetli azık, salih amel olsun."

14377. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her yaptığı işten razı olmazsa bu iş onu daha doğru bir işe doğru sevk eder."
14378. Resulullah (s.a.a) veda hac-cında şöyle buyurmuştur: "Ey insan-lar! Allah'a yemin olsun ki sizleri cennete yakın kılan ve cehennem ateşinden uzaklaştıran her şeyi size emrettim ve sizleri ce-hennem ateşine yaklaştıran ve cennetten uzaklaştıran her şey-den de sizleri sakındırdım."

14379. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her zaman için bir iş vardır."
14380. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dini için ça-lışırsa Allah dünya işi hususunda ona kifayet eder."
14381. İmam Cevad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalplerle Allah-u Te-ala'ya doğru yönelmek, insanı amellerle organlarını yormaktan daha çabuk maksadına ulaştı-rır."
14382. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim amelinde kusur ederse, hüzün ve gama müptela olur."

370. Ko-nu

el-Amel
Amel (2)
Amel-lerin Allah'a Sunul-ması

el-Bihar, 17/130, 7. bölüm; Arz'ul A'mal ala Resulullah (s.a.a)
el-Bihar, 23/333, 20. bölüm, Arz'ul A'mal ala Eimme
Vesail'uş-Şia, 11/386, 101. bölüm, Vucub-u Hezer min Erz'il-Amel ala Allah ve Resulihi ve'l-Eimme


2957. Bölüm
Amellerin Allah'a Su-nulması

Kur'an:
"Allah da amellerinizi görmektedir."
14383. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her sabah bu üm-metin amelleri Allah-u Teala'ya sunulur."
14384. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Pazartesi ve Perşem-be günleri ameller Allah'a sunu-lur. Mağfiret dileyen kimsenin günahları bağışlanır. Tövbe eden kimsenin tövbesi kabul edilir ve kin sahiplerinin kinleri tövbe edinceye kadar geri çevrilir."
14385. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şaban ayının ortasın-daki gece Allah bütün yaratıkla-rına bakar ve müşrik veya kin sahibi kimse dışında tüm yaratık-larını bağışlar."

2985. Bölüm
Amellerin Allah Resu-lü'ne Sunulması

Kur'an:
"Allah da, peygamberi de amellerinizi görmektedir. So-nunda, görülmeyeni ve görü-neni bilen Allah'a geri çevri-leceksiniz."
14386. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyi ve kötü ameller Allah Resulüne gösterilir."
14387. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her sabah kulların iyi veya kötü amelleri Allah Resulü-nün görüşüne sunulur. O halde dikkatli olun ve sizden her biri-niz amellerin peygambere (s.a.a) sunulmasından haya etmelidir."

14388. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her sabah kulların iyi ve kötü amelleri Allah Resulüne (s.a.a) sunulur. O halde dikkatli olun. Allah-u Teala'nın şu sözü de buna işaret etmektedir: "Amel ediniz, zira Allah ve Resulü (s.a.a) yakında ameli-nizi görmektedir."
14389. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amelleriniz her gün bana gösterilir eğer iyi olursa Al-lah'tan amellerinizin artmasını dilerim. Eğer çirkin olursa sizin için Allah'tan mağfiret di-lerim."
bak. el-Bihar, 17/130, 7. Bölüm

2959. Bölüm
Amellerin İmamlara Sunulması

Kur'an:
"De ki: "istediğinizi işle-yin; Allah, peygamberi ve müminler işlediklerinizi gör-mektedir. Hepiniz, görülme-yeni ve görüleni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size, iş-lediklerinizi bildirecektir."

"Her ümmete bir şahit ge-tirdiğimiz ve seni de bunlara şahit getirdiğimiz vakit du-rumları nasıl olacak?"
"Böylece sizin insanlara ve Resulün de size şahit olması için sizi vasat/orta bir ümmet kıldık."
bak. Nahl Suresi, 84, 89. ayetler; Kasas Suresi, 75. ayet

14390. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde durumları nasıl olacaktır?" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu ayet Muhammed'in ümmetine has olarak nazil olmuştur. Bu ümmetin her neslinde bizden bir imam, onlara tanıktır. Muhammed (s.a.a) de bizlere tanıktır."

14391. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Böylece sizleri orta ümmet kıldık" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Orta ümmet biziz. Allah'ın yaratıkları üzerindeki şahitleri ve yeryüzün-deki hüccetleri de biziz."
14392. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "amellerin peygambere sunulmasını soran Muhammed bin Müslim ve Zürare'ye şöyle buyurmuştur: "Bunda hiç şüphe yoktur. Daha sonra imam şu ayeti tilavet buyurdu: "Amel edin, şüphesiz Allah ve Resulü amellerinizi görmek-tedir." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah'ın yer-yüzünde şahitleri vardır."

14393. İmam Sadık (a.s) Davud Rakkiy'e kendiliğinden şöyle buyur-muştur: "Ey Davud! Perşembe günü amelleriniz bana sunulur. Bana gösterilen amellerin ara-sında falan amca oğluna yaptığın yardımı gördüm ve ben bu işe çok sevindim. Şüphesiz senin bu akrabana yardımının onun öm-rünü yok etmeyi ve ecelini kı-saltmayı hızlandırdığını anla-dım."

Davud şöyle diyor: "Benim Ehl-i Beyt'in düşmanı olan aşağılık bir kuzenim vardı. Onun ve aile-sinin maddi durumunun kötü olduğunu duydum. Bu yüzden Mekke'ye gitmeden önce kendisi için bir miktar harçlık gönder-dim. Medine'ye gidince de Ebu Abdillah (a.s) beni bu işten ha-berdar kıldı."

14394. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "ve de ki: "Amel edin! Allah Resulü ve müminler amellerinizi görmektedir" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "(müminlerden) maksat biz-leriz."
14395. İmam Sadık (a.s) hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat (Ehl-i Beyt'ten olan) imamlardır."
14396. İmam Rıza (a.s) kendisine, "Dostlarınızdan bir grup benden siz-den kendilerine dua etmenizi istediler" diye arz eden Abdullah bin Eban'a şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki her gün onların amellerini Allah'a sunmaktayım."
bak. el-Bihar, 23/333, 20. Bö-lüm

371. Ko-nu

el-Amel
Amel (3)
Amel Defte-ri

el-Bihar, 5/319, 17. bölüm; İnn'el-Melaike Yektubune A'mal'ul İbad


bak.
111. konu, el-Hisab; 193. ko-nu, el-Murakebe; 495. konu, el-Melaike; el-Mead (3), 2990. bölüm
2960. Bölüm
Amel Defteri

Kur'an:
"Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşur. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyorduk."
bak. En'am Suresi, 61. ayet; Yunus Suresi, 21. ayet; Ra'd Suresi, 11. ayet; Enbiya Suresi, 21. ayet; Meryem Suresi, 79. ayet; Mu'minun Suresi, 62. ayet; Ya-Sin Suresi 12. ayet; Kaf Suresi, 17 ve 18. ayetler; Kamer Suresi, 25, 53. ayetler; İnfitar Suresi, 10-12. ayetler; Tarik Suresi 4. ayet

14397. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Asla kendisinden giz-lenemeyeceğiniz ve dizginleriniz ile tüm değişen durumlarınızı elinde tutan Allah'tan sakının. Bir şey gizleseniz bilir, açıklasa-nız yazar. Bunun için yüce göz-cüler görevlendirmiştir; hiç bir hakkı kaçırmazlar, hak olmayan bir şeyi de kaydetmezler."

14398. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sağ eldeki melek iyi işleri yazar. Sol eldeki melek ise günahları yazar. İki gündüz me-leği kulun gündüz amellerini ya-zar. İki gece meleği ise kulun ge-ce işlediği amelleri yazar."
bak. el-Miad (3), 2990. Bölüm; el-Melaike, 3710. Bölüm

1
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


2961.Bölüm Amellerin Tecessümü

Kur'an:
"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür."
"Herkes yaptığı iyiliği o gün hazır bulur ve yaptığı kö-tülükle kendi arasında uzun bir mesafe olmasını diler. Al-lah sizi kendinden sakındırır ve Allah kullarına karşı şef-katli olandır."

14399. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulların dünyadaki amelleri, kıyamette gözlerinin önüne dikilecektir."
14400. Resulullah (s.a.a) Kays bin Asim'e verdiği öğüdünde şöyle buyur-muştur: "Ey Kays! Senin diri ol-duğu halde onunla gömüldüğün ve sen ölü olduğun halde seninle gömülen bir arkadaşın vardır. Eğer kerim ve yüce olursa seni yüce kılar. Eğer aşağılık olursa seni teslim eder. Sonra o arkada-şın sadece seninle haşr olur ve sen de sadece onunla haşr olur-sun. Sadece ondan sorguya çeki-lirsin, o halde onu salih kıl. Zira eğer iyi ve salih olursa onunla ünsiyet edinirsin. Eğer kötü ve bozuk olursa ondan dehşete ka-pılırsın. O arkadaşın senin ame-lindir."

14401. Cebrail (a.s) Peygambere (s.a.a) öğüt vererek şöyle buyurmuş-tur: "Ey Muhammed! İstediğin kimseyi sev ama bil ki bir gün senden ayrılacaktır ve istediğin şeyi yap ama bil ki onunla mut-laka bir gün görüşeceksin."
14402. Cebrail (a.s) Peygamber'e (s.a.a) öğüt vererek şöyle buyurmuş-tur: "Ey Muhammed! İstediğin kadar yaşa sonunda öleceksin, is-tediğin kimseyi sev sonunda on-dan ayrılacaksın ve istediğin şeyi yap bil ki sonunda onunla mut-laka görüşeceksin."

14403. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin kabirnden dı-şarı çıkınca ameli güzel bir şekil-de karşısında tecessüm eder. Mümin ona şöyle der: Sen kim-sin? Allah'a yemin olsun ki seni doğru bir şahıs olarak görüyo-rum." O şöyle der: "Ben senin amelinim." Daha sonra onun için bir nur ve cennete doğru kı-lavuz olur. Kafirler ise mezarla-rından dışarı çıkınca amelleri kö-tü bir surette ve kötü bir müjde halinde tecessüm eder. O şöyle der: "Sen kimsin? Allah'a yemin olsun ki seni kötü bir şahıs ola-rak görüyorum." O şöyle der: "Ben senin amelinim." Sonra onu götürür ve ateşe atar. "

14404. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ölüyü mezara koy-duklarında bir şahıs karşısında tecessüm eder ve ona şöyle der: "Ey sen! Biz üç kimseydik. Biri ecelinin gelmesiyle sona eren rızkın, diğeri seni teşyi ettikten sonra senden ayrılıp giden ailen ve senin amelin olan ben! Ben seninle kaldım. Bil ki ben senin nezdinde bu üç şeyin en değersi-ziydim. "
14405. İmam Ali (a.s) ölüm a-nında gafil avlananların sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Sonra onu toprağa verirler. Onu orada yaptıkları ile baş başa bırakırlar"

14406. Resulullah (s.a.a) Allah- Teala'nın, "Sura üfürüldüğü gün gruplar halinde gelirler." Ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden on grup dağınık olarak haşr olur... maymun şek-linde haşr olanlar laf taşıyan kimselerdir. Domuz şeklinde haşr olanlar haram yiyenlerdir. Ters yüz olarak haşr olanlar faiz yiyenlerdir.

Kör olarak haşr olanlar idarecilikte hakkı öldü-renlerdir. Sağır ve dilsiz olarak haşr olanlar amelleriyle gurura kapılanlardır. Dillerini çiğneyen-ler, amelleri sözlerine aykırı olan alimler ve hakimlerdir (kadılar-dır). Elleri ve ayakları kesik ola-rak haşr olanlar komşularına ezi-yet edenlerdir. Ateşten dallara asılanlar bir hükümdarın yanında halkı gammazlayanlardır. Leşten daha kötü kokanlar, şehvetlerin ve lezzetlerin peşisıra koşanlar ve mallarından Allah'ın hakkını ödemeyenlerdir. Cübbe ile haşr olanlar ise böbürlenenler ve ki-birlenenlerdir."
bak. Es-Sıdk, 2219. Bölüm; el-Kibr, 3267. Bölüm; el-Amel (1), 2938. Bölüm; el-Miad (3), 2988, 2989. Bölümler

Tefsir
"el-Mizan tefsirinde Allah-u Tea-la'nın , "Şüphesiz Allah sivrisi-neği ve ondan ötesini bile mi-sal olarak vermekten haya etmez" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Ayette geçen "beuze" keli-mesi şu bilinen sivrisinektir ve hissedilen en küçük varlıklardan biridir. Bu ve sonraki ayet Ra'd suresindeki ayetin bir benzeridir ki şöyle buyurulmaktadır: "Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar. Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler."

Velhasıl bu ayet insanın kötü ve uygunsuz amelleri sebebiyle düçar ol-duğu sapıklık ve körlüğün, bizzat kendisinden dolayı içinde varolan körlük ve sapıklıktan farklı olduğunun şahididir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: "Onun vesilesiyle sadece fasıkları saptırır." Allah burada onu saptırmayı fısk ve kötülüğünün ardından zikretmiştir, öncesinde değil! Bu birinci konudur.

İkinci konu ise, şudur ki hidayet ve saptırma Allah-u Teala tarafından mutlu ve mutsuz kullarına erişen tüm yücelikleri ve aşağılanmayı kapsayan iki kavramdır. Zira Allah-u Teala kendi sözlerinde mutlu kullarının halini şöyle nitelendirmiştir: Allah onlara tertemiz bir hayat bağışlar,

onları iman nuruyla güçlendirir. Onları ka-ranlıklardan nura çıkarır. Işığında kendi yollarını kat etmesi için kendi-lerine bir nur taktir eder, Allah onla-rın velisidir. Onlar korkmazlar ve üzülmezler. Allah sürekli onlarladır. Onu çağırdıklarında Allah kendile-rine icabet eder. Allah'ı andıkları taktirde Allah da kendilerini anar. Melekler müjde ve selam ile kendile-rine iner vb...

Mutlu kullarının halini nitelendi-rirken de şöyle buyurmuştur: "Onları saptırır, onları nurdan karanlıklara çeker, kalplerini mühürler, kulakla-rını ve gözlerini perdeler, yüzlerini ters çevirir, boyunlarına çenelerine ka-dar halkalar vurur, öyle ki başlarını yukarıya doğru tutar,

önlerinden ve arkalarından kendilerine bir set çeker, üzerlerine bir perde çeker, öyle ki artık hiçbir şeyi göremezler, onlara kendilerini saptıran şeytanları arkadaş kılar. Oysa doğru yolu kat ettiklerini sanırlar. Bu şeytanlar onların amellerini gözlerine güzel gösterirler. Allah yavaş yavaş anlamayacakları bir şekilde onları alır, onlara mühlet verir, onlara düzen kurar ve şaşkınlık içinde bocalasınlar diye onları isyan ve tuğyanda bırakır...

Bunlar münezzeh olan Allah'ın bu iki grup hakkında buyurmuş ol-duğu sözlerin özetidir. Ayetlerin zahi-rinden de anlaşıldığı üzere insan bu dünyada sıradan bir hayatın yanı sıra başka bir hayata da sahiptir. O hayat saadet ve şekavetle (mutluluk ve mutsuzlukla) iç içedir ve hayatın bir-takım hayati unsurları ve kökleri vardır. Bunlar vesilesiyle de bu ikinci hayatta yaşamakta ve öldükten ve perdeler yukarıya çekildikten sonra da bundan haberdar olmaktadırlar.

Allah-u Teala'nın bu sözlerinden de anlaşıldığı üzere insan dünyevi hayat-tan önce de başka bir hayata sahiptir. Bu dünyadan sonraki hayat şuandaki hayata benzediği gibi o önceki hayatta, bu hayata benzemektedir. Başka bir tabirle insan hem bu dünyadan önceki bir hayata hem de sonraki bir hayata sahiptir.

Üçüncü hayat, ikinci hayatın hükmüne ve yaşam biçimine bağlıdır. İkinci hayatta birinci haya-tın hükmüne ve yaşam biçimine tabi-dir. O halde bu dünyada yaşayan in-san iki hayatın ortasında yer almıştır: Dünya hayatından önceki hayat ve sonraki hayat! Bu; Kur'an'ın zahirinin de ifade ettiği bir husustur.

Ama bir grup müfessirler birinci tür hayata delalet eden ayetleri kabili-yetin gerektirdiği şey ve hal dili olarak mana etmişlerdir. Üçüncü tür hayata delalet eden ayetleri de mecaz ve istiare türünden bir şey olarak saymışladır. Oysa ayetlerin bir çoğunun zahiri bu görüşü reddetmektedir.

Birinci tür hayata delalet eden ayetler kendi yerinde bahsedilmesi gereken, zer ve misak (kalubela) alemidir. Üçüncü tür hayat hakkında ise bir çok ayetler amellere karşılık verildiği gün insana verilen karşılığı on insanın bizzat yapmış olduğu ameller olduğuna delalet et-mektedir. Örneğin bir ayette şöyle bu-yurulmuştur: "Bugün özür dile-meyin, sizin cezanız amelle-riniz olacaktır." Hakeza bir ayette de şöyle buyurulmuştur:

"Son-ra herkese kazandığı tam ola-rak verilir." Hakeza başka bir ayette ise şöyle buyurulmuştur: "Ya-kıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakınınız." Hakeza başka bir ayette de şöyle buyurulmuş-tur: "Ta ki gurubunu çağırsın. Yakında cehennem bekçileri-ni (zebanileri) çağırırız." Hakeza başka bir ayete de şöyle buyurulmuştur: "O gün ki herkes iyi ve kötü yaptığı her amelini hazır görür." Hakeza başka bir ayette de şöyle buyurulmuştur: "Onlar karınlarında sadece ateş yerler." ve benzer bir çok ayetler...

Canıma andolsun ki eğer Allah-u Teala'nın kitabında sadece, "Şüp-hesiz sen bundan gaflette idin. Ama biz perdeni kaldır-dık ve bugün gözlerin keskin görmektedir" ayeti mevcut olsaydı söz konusu iddiamızı üçüncü tür hayatı ispat için yeterliydi. Zira gaflet bir şeyin var ve hazır olduğu ama kendisine teveccüh edilmediği hususlarda kullanılmaktadır. Hakeza perdeyi kaldırma kavramı da örtülü ve perdeler arasında kalan bir varlığın olduğu hususlarda kullanılmaktadır.

O halde eğer insanın kıyamette müşahede edeceği şey önceden varolmasaydı, "bu şeyler senden örtülüydü perdeler arkasındaydı. Senin gaflet ettiğin şey-ler bugün üzerlerindeki perde kaldırı-lacak ve onlar hakkındaki gafletin ortadan kalkacaktır" denmesi doğru olmazdı.

Canıma andolsun ki eğer kendi vicdanından bu anlamı sana mecaz olarak değil hakiki olarak söyleyecek bir açıklama isteyecek olursan Kur'an-ı Kerim'in aktardığı bu be-yanlar ve sıfatlar dışında hiçbir şey sana bunu gösteremez.
Sözün kısası şu ki; Kur'an ayetlerinde iki beyan göze çarpmaktadır:

Birincisi sevap ve cezanın sebebini beyan etmektedir. Ayetlerin bir çoğu bu türden ayetlerdir ve de cennet, ce-hennem gibi insana ileride çatacak olan iyi ve kötü şeylerin hakikatte in-sanın dünyada yapmış olduğu amel-lerden olduğunu ifade etmektedir.

İkinci tür ayetler ise amellerin te-cessüm ettiğini beyan etmektedir. Ayetlerden diğer bir bölümü de bu konudadır ve insana şunu göstermek-tedir ki amellerin bizzat kendisi veya gerekleri istenilen veya istenilmeyen iyi veya kötüyü insan için vücuda getirmektedir ve kıyamete perdeler ortadan kenara çekilince insan onlardan haberdar olacaktır. Sakın bu iki beyanın birbiriyle çeliştiğini sanma, zira hakikatler Kur'an-ı Kerim'in de buyurduğu gibi örnekler vesilesiyle anlayışlara daha da bir yakınlaşmaktadır."
372. Ko-nu

el-Muaneka
Boy-nuna Sarıl-mak

Vesail'uş-Şia, 8/563, 131. bö-lüm; İstihbab'ul Muaneke
el-Bihar, 76/19, 100. bölüm; el-Musahafe ve'l-Muaneke ve't-Tekbil


bak.
295. konu, el-Musahefe; 429. konu, et-Tekbil
2962. Bölüm
Boyuna Sarılmak

14407. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki mümin birbirinin boynuna sarılınca (Allah'ın) rahmetine boğulurlar. Dünyevi hedefler için değil de Allah için birbirlerini kucaklarlarsa onlara şöyle denir: Sizler bağışlandınız, amel etmeye yeniden başlayın. (yani geçmişe ait amel defterleri-niz temizlenmiştir. Amellerinize yeniden başlayın.)"

14408. İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir mümin kardeşini ziyaret etmek için dışarı çıkar ve hakkına aşina olursa Allah attığı her adım için kendisine bir sevap yazar ve on-dan bir günahı siler ve bir derece makamı artar. Evin kapısını ça-lınca gök kapıları kendisine açı-lır, birbirleriyle karşılaşınca, to-kalaşınca ve birbirini kucaklayın-ca da Allah onlara yönelir."

14409. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mukim (Bir seferden henüz dönmemiş) kimseye kamil bir şekilde selam vermek toka-laşmakladır. Seferden dönen kimseye kamil bir şekilde selam vermek ise boynuna sarılmakla-dır. "

273. Ko-nu

el-Ahd
Ahid-Söz

el-Bihar, 75/91, 47. bölüm, Luzum'ul Vefa bi'l-Va'd ve'l-Ahd
el-Bihar, 100/43, 5. bölüm; el-Ahd ve'l-Eman ve Şibhihi
Kenz'ul Ummal, 4/362, fi Eman ve'l-Muahede
Vesail'uş-Şia, 16/182; Ki-tab'un-Nezr ve'l-Ahd

bak.
25. konu, el-Eman; 511. bö-lüm, en-Nezr; 550. konu, el-Va'd; 553. konu, el-Vefa
2963. Bölüm
Ahde Vefaya Teşvik

Kur'an:
"Ahitleştiklerinde ahitleri-ne vefa gösterenler, "
"Ey iman edenler! Akitlere vefa gösterin. İhramda iken avlanmayı helal görmeksizin, size bildirilecek olanlar dışın-da, hayvanlar helal kılındı; Al-lah dilediği hükmü verir."

"Fakat din uğrunda yar-dım isterlerse, aranızda an-laşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yar-dım etmeniz gerekir."
bak. Mu'minun Suresi, 8. ayet; Meryem Suresi, 54. ayet; Saf Suresi, 2 ila 3. ayetler; Mearic Suresi, 32. a yet; Nahl Suresi, 91. ayet

14410. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Ey İman edenler! Sözleşmelerinize vefa göste-rin" ayeti hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Maksat ahitlerdir."
14411. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar kendi şartlarına bağlıdırlar."
14412. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar kendi şartlarına vefalıdırlar."

14413. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar hak ve uyumlu olmak şartıyla toplumu bozmak istemezler."
14414. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar helal olan şartlarına bağlıdırlar."
14415. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar helali haram veya haramı helal kılan şartlar dışında tüm şartlarına ve-falıdırlar."

14416. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminler şartlarına vefa gösterirler."
14417. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ahitler kı-yamet gününe kadar boyunlara asılan gerdanlıklardır. Her kim onlara riayet ederse Allah da onu gözetir. Her kim ahitleri bozarsa Allah da onu hor kılar. Her kim ahitleri hafife alırsa, ahitler onu, kendilerini sağlam kılan ve kulla-rından onları koruyacaklarına dair söz aldığı Allah'a şikayette bulunurlar."

14418. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey hakkında aziz ve celil olan Allah hiç kim-seye muhalefet hakkı vermemiş-tir: ... İyi ve kötü, herkese verdiği ahdine vefa göstermek."
14419. İmam Ali (a.s) Mısır'a ta-yin ettiği kendi valisi Malik bin Eş-ter'e yazdığı mektubunda şöyle bu-yurmuştur: "Düşmanınla bir an-laşma yaptığın veya onu zimme-tin altına aldığın zaman ahdine vefalı ol; eminliğinle verdiğin zimmete riayet et. Verdiğin söz-lere, haklara kendini kalkan yap. Çünkü arzularının farklılığına,

görüşlerinin kopukluğuna, bölük pörçük oluşuna rağmen insanla-rın, Allah'ın farz kıldığı şeyler-den ahitlere vefalı olmak gibi saygı gösterdikleri, üzerinde şid-detle birleştikleri başka bir şey yoktur. Müşrikler de müslüman-lardan önce ahde vefa göstermeyi kendi aralarında gerekli görü-yorlardı. Zira onlar ahde vefasız-lığın sonuçlarını kötü ve çirkin görüyorlardı. O halde zimmetine ihanet içine girme, sözünde durmazlık etme ve düşmanını aldatma."

14420. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozuklarında Allah onlara düşmanlarını hakim kılar."
14421. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eman ve güven ayak-lar altına alınınca müşrikler Müs-lümanların aleyhine yardım gö-rürler."

14422. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki her kim bir zimmet ehline zulmederse veya hakkını azaltırsa veya ona gü-cünden fazlasını yüklerse ve onu mükellef kılarsa veya rızayetini almadan ondan bir şey alırsa kı-yamet günü ben onun için hüc-cet (aleyhine delil) getiriciyim."

14423. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "İpliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan ka-dın gibi olmayın" ayeti hakkın-da şöyle buyurmuştur: "O kadın ip-liğini iyice eğirip katladıktan son-ra bozuyordu. Bu kadın Rabıta (Reyta) binti Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Ka'b b. Luey b. Galib idi.

O ipliğini iyice eğirip katla-yan ve sonra da o ipliğini bozan ve yeniden eğirip katlayan ahmak bir kadındı. Dolayısıyla Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "İpliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın." Allah Tebarek ve Teala vefalı olmayı emretmiş, ahdini bozmaktan sakındırmış ve bu örneği onlar için vermiştir."

2964. Bölüm
Ahit ve İman

14424. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi olmayan kim-senin dini de yoktur."
14425. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünde güzel dur-mak, imandandır."
14426. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünde güzel dur-mak imandandır."
14427. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dini olmayan kimse-nin ahdine güvenmeyin."
14428. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdine ve zimmetine aldığı şeye riayet etmeyen kim-senin Allah'a yakini yoktur."
bak. el-Emanet, 302. Bölüm



2965.Bölüm Münezzeh Olan Allah'ın Ahdi

Kur'an:
"Ey ademoğulları! Ben si-ze, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye ahid almadım mı?"
"And olsun ki daha önce Adem'e ahd vermiştik, fakat unuttu; onu azimli bulma-dık."
14429. İmam Ali (a.s), Peygam-ber'in sıfatı hakkında şöyle buyur-muştur: "Senin vahyini anladı, ahdini korudu, emrini uygulama yolunda hareket etti."

14430. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonra münezzeh olan Allah Adem'in çocuklarından nebiler seçti. Onlardan vahiy üzerine söz ve risaletini tebliğ üzerine emanetlerini (emanete riayet edeceklerine dair söz) aldı. İnsanların çoğu Allah'ın kendile-rine şart koştuğu sözünü değişti-rince, hakkını inkar edince, Al-lah'a eşler ko-şunca, şeytanlar onları Allah'ı tanımaktan alıko-yunca ve Allah'a ibadetten ayı-rınca Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek için kesintisiz nebiler gönderdi."

14431. İmam Ali (a.s) ashabını kınayarak şöyle buyurmuştur: "Al-lah'ın ahitlerinin çiğnendiğini gördüğünüz halde kızmıyor, ba-balarınızın sözlerinin bozulma-sına ise öfkeleniyorsunuz."

374. Ko-nu

el-Mead
Ahiret

el-Bihar, 6/295, Ebvab'ul Mead
el-Bihar, 7/1, 3. bölüm; İsbt'ul Haşr ve Keyfiyyetihi
el-Bihar, 7/54, 4. bölüm; Es-ma'ul Kıyamet
Kenz'ul Ummal, 14/190-676, Kitab'ul Kıyamet

bak.
5. konu, el-Ahiret; 77. konu, el-Cennet; 84. konu, el-Cehennem; 111. konu, el-Hisab; 271. konu, eş-Şefaat (2); 293. konu, es-Sırat; 371. konu, el-Amel (2); 499. konu, el-Mevt; 542. konu, el-Mizan
el-İmamet (1); 142. bölüm; el-Muhabbet (4), 682. bölüm; el-Haram, 805. bölüm; el-Hasret, 857. bölüm; ez-Zulüm, 2459. bölüm
2966. Bölüm
Ahiret

Kur'an:
"Oysa onu mütecaviz gü-nahkardan başka kimse ya-lanlamaz."
"Hayat, ancak bu dünya-daki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler" der-ler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar."

"Hayat ancak bu dünya-dakinden ibarettir, biz dirile-cek değiliz" dediler. Onları, Rablerinin huzuruna çıkarıl-dıkları zaman bir görsen! Al-lah: "Bu gerçek değil mi?" der; onlar, "Evet, Rabbimiz hakkı için gerçektir" derler. Allah da "Öyleyse küfretme-nizden ötürü azabı tadın" der."

14432. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ahiret amel (hesabı-nın görüldüğü) meydandır. Her kim (dünyada) amel etmişse (ahirette) hali güzel olacak ve nasiplenecektir ve kaybettiği şey-ler için üzülecek ve pişman ola-caktır."
14433. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonunda işler biter, zaman tükenir, dirilme zamanı yaklaşır. İnsanları kabirlerinden, kuşları yuvalarından, canavarları inlerinden ve ölüm yerlerinden çıkarır. Herkes, O'nun emrine uyup koşuşarak mahşer yerine yönelir."

14434. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yazgı süresini, emir vadesini doldurunca, yaratılmış-ların ilki sonuncusuna eklenip de yaratılmışları yenileme isteği ge-lince Allah, gökyüzünü harekete geçirir, yeryüzünü yarıp titretir, dağları yerinden eder, korkunç ve karşı durulmaz gücüyle onları birbirine çarparak unufak hale getirir, içindekileri çıkarır, onları eskidikten sonra yeniler, ayrıldık-tan sonra birleştirir. Daha sonra onları gizli kalmış işlerinden ve örtülü amellerinden sorguya çekmek için iki bölüme ayırır: Bir grubuna nimet verir, diğe-rinden intikam alır."

14435. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sanki sizi develerini süren kimse gibi sürüp kıyamete götürmektedir… Sanki sur nef-hası size geldi. Sanki kıyamet üzerinizi bürüdü ve siz hükmün gerçekleşmesi için meydana çık-tınız. Batıllar sizden uzaklaştı, bahaneler yok oldu"
14436. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz işin sonu (kıyamet) önünüzdedir. Sizi sevk eden ölüm de ardınızdadır (siz-den önce gidenlere erişin). Çün-kü ilk gideniniz son gelecek kişi-yi beklemektedir."
14437. Lokman (a.s) oğluna öğüt vererek şöyle buyurmuştur: "Eğer ölüm hakkında şek ediyorsan, kendinden uykuyu kaldır. Ama bil ki bunu asla yapamazsın. Eğer dirilme hususunda şüphen varsa, kendinden uyanmayı uzaklaştır. Ama bil ki buna da gücün yetmez."

14438. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Abdulmuttalip oğulları! Kılavuz insan kendi eh-line yalan söylemez. Beni hak üzere gönderene yemin olsun ki uyuduğunuz gibi ölecek ve uyandığınız gibi dirileceksiniz. Ölümden sonra da cennet veya cehennem dışında bir yurt yok-tur. Bütün yaratıkları yaratmak ve diriltmek aziz ve celil olan Al-lah için bir tek kişiyi yaratmak gibidir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yaratılışı-nız ve diriltişiniz, sadece bir tek nefis (nefsin yaratılışı ve dirilişi) gibidir."

14439. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "Eyvahlar olsun bize, kim bizi mezarlarımızdan di-riltti?" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "İnsanlar mezarlarında-dırlar. Dirildiklerinde de uykuda olduklarını sanırlar ve bu yüzden de şöyle derler: "Eyvahlar ol-sun bize, kim bizi mezarları-mızdan diriltti?" Melekler ise ona şöyle derler: "Bu rahman olan Allah'ın vaadidir ve Pey-gamberler doğru söylediler."

2967. Bölüm
Kıyamet Adları

Kur'an:
"Kıyamet gününe yemin ederim."
"Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ge-reğince yarattık. Kıyamet gü-nü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi dav-ran."
"Ahiretin azabından kor-kanlara, bunda, hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, insanların toplanacağı gündür; bu, görü-lecek bir gündür."
"Toplanma günü için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte o, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür; Allah'a kim iman etmiş ve salih amel iş-lemişse, Allah onun kötülük-lerini örter, onun içinde te-melli ve sonsuz kalacağı, içle-rinden ırmaklar akan cennet-lere koyar; büyük kurtuluş işte budur."

"Söz verilen kıyamet gü-nüne and olsun; Şahitlik ede-ne ve edilene and olsun…"
Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kul-larından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir."
Ey kavmim! Ahu figan gü-nünden sizin hesabınıza kor-kuyorum."
"Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yo-lundan sapanlara, onlara, he-sap gününü unutmalarına karşılık çetin azâb vardır.
14440. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "kıyametin (ayağa kalkış) olarak adlandırılış sebebi" sorulunca şöyle buyurmuştur: "Zira o gün insanlar hesap vermek için ayağa kalkar-lar."

14441. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s), yaptığı öğütlerinin birinde şöyle bu-yurmuştur: "Ey ademoğlu! Bil ki bu günün ardından daha büyük, daha korkunç ve kalpler için da-ha acı bir gün vardır. O da kı-yamet günüdür. O gün insanlar bir araya toplanır, o gün herkes orada hazır bulunur. O günde Allah ilk ve son yaratıklarının tümünü bir araya toplar."
bak. el-Bihar, 7/54, 4. Bölüm; el-Meheccet'ul Beyza, 8/329

2968. Bölüm
Ahireti İspat İçin İlk Delil

Kur'an:
"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der."
"Göğü, yeri ve ikisinin ara-sında bulunanları boşuna ya-ratmadık. Bunun boşuna ol-duğu, küfredenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak küfre-denlerin haline! Yoksa, iman edip salih amel işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tuta-rız?"

"Yoksa, kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve diri-liklerinde kendilerini, iman edip salih amelde bulunan kimseler ile bir mi tutacağı-mızı sandılar? Ne kötü hü-küm veriyorlar! Allah gökleri ve yeri gerçekle yaratmıştır; her cana, kazandığının karşı-lığı verilir, onlara zulmedil-mez."
Tefsir:
Allah-u Teala şöyle buyurmakta-dır: "Sizleri boşuna yarattığı-mızı mı sanıyorsunuz?" ayetin-den ("Yüce arşın Rabbi" kafirle-rin ölümlerinin hallerini, sonra ber-zahta bekletilişlerini, daha sonra ceza ve hesap için dirilişlerini beyan etmekte ve onları dirilmeyeceklerini sanmaları sebebiyle kınamaktadır. Zira Allah'a boşuna bir işi yaptığını isnat etmek bizzat O'na karşı küstahlık etmektir. Bu kınamadan sonra, dirilişin deliline işaret etmektedir.

"Sanıyorsunuz" ayeti de şu anlamdadır: "Sizleri ölümü müşahede etme esnasında, hasret duymaktan, sonra mezarlarda bekletilmekten ve ardından hesap ve ceza için dirilişten haberdar kıldığımız halde yine de sizleri boşuna yarattığını mı sanıyorsunuz? Yaratılışınızda hiçbir ebedi hedef ol-madan yaşadığınızı, öldüğünüzü, böy-lece her şeyin bittiğini ve bize geri dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?

"Hak ve melik olan Allah yücedir, ondan başka ilah yoktur. O yüce Arş'ın Rabbi-dir" ayeti de (Allah'ı her türlü ayıp-lardan) tenzih yoluyla kıyameti ispat eden ve onların bahsi inkar inançları-nı reddeden bürhan ve delile işarettir.
Zira Allah-u Teala kendini ten-zih eden cümlede kendisini dört sıfatla nitelendirmiştir.

Allah meliktir, haktır, O'ndan başka ilah yoktur ve yüce arşın rab-bidir. O halde hakiki hükümdar ol-duğu için herhangi bir şey hakkında hüküm verince, ister icad etme olsun, ister geri döndürme, ister ölüm olsun, ister hayat ve rızık, hükmü etkili, emri caridir. Dolayısıyla verdiği her hüküm de haktan başka bir şey de-ğildir. Zira o haktır ve haktan hak olduğu sebebiyle de haktan başka bir şey ortaya çıkmaz. Hak olan Allah batıl ve boş şeylerden münezzehtir.

Burada Allah'ın yanı sıra hük-mün kaynağı olabilecek başka bir şe-yin varlığı ve hüküm vermekle Al-lah'ın hükmünü batıl kılabilecek bir şeyin olması da düşünülebileceğinden Allah hemen ardından kendisini bir olduğu sıfatıyla nitelendirmiştir ve Allah'tan başka bir mabudun olmadığı beyan edilmiştir. Zira ilah rububiyete sahip olduğu hasebiyle mabuddur. O halde ondan başka mabud yoktur ve Allah yüce arşın (alemlerin arşının) sahibidir.

İşlerin dizginleri onun elindedir. Alemdeki hükümler ve içinde cari olan emirler ondan kaynaklanmaktadır. Özetle söyleyecek olursak her hükmün kendisinden kaynaklandığı ve her hükmün kendisi vesilesiyle vücuda geldiği ve sadece hak üzere hükmeden, haktan başka bir şey yapmayan ilah sadece O'dur.

O halde varlıklar, tümüyle O'na dönmekte, O'nun vücuduyla baki kalmaktadır. Aksi taktirde boş ve batıl olurlardı. Oysa yaratılışta ve Allah'ın var edişinde hiçbir batıl ve boş iş yoktur. Allah'ın bu dört sıfatla nitelendirilmesinin delili ise şudur: Allah-u Teala kendi zatı için vardır ve başkasını yaratandır.
Allah-u Teala şöyle buyurmakta-dır: "Biz gökleri, yeri ve ara-sındaki şeyleri boş yere ya-ratmadık."

Söz hesap gününe ge-lince, onu açıklamaya koyulmuş ve onu ispat etmek için de iki delil ika-me etmiştir. Bu iki delilden biri "biz göğü" ayetinde söz konusu edilmiş-tir ve varlıkların bir hedefinin bulun-ması delil olarak ortaya konulmuştur. Zira eğer göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin yaratılışı, belli bir süre için olsaydı ve ardından yok olmuş olsalardı, sabit, kalıcı ve ebedi bir hedefe sahip olmamaları gerekirdi.

Yani batıl olmaları icab ederdi ve ba-tıl da bir gayeti ve sonu olmaması an-lamında, alemin varlıklarında ta-hakkuk etmemektedir. Böyle bir iş hikmet sahibi bir kimseden ortaya çıkmaz ve Allah-u Teala'nın hikmet sahibi olduğu hususunda da hiçbir şek ve şüphe yoktur. Bazen de batıl kavramından oyun ve oyalanma anlamı kastedilmektedir. Eğer bu ayette de batıldan maksat bu anlam olursa, bu taktirde de söz konusu ayet bu ayetin anlamını ifade etmektedir:

"Ve biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık. Biz o ikisini sadece hak üzere yarattık." Bir görüşe göre bu ayet mana açısından kendinden önceki ayete atfedilmiştir. Bu yüzden adeta şöyle denmiştir: "Nefsani isteklere uyma. Zira bu senin sapmana neden olur." Allah-u Teala alemi de batıl ve yanlış bir şey olan nefsani isteklere uymak için yaratmamıştır. Aksine tevhit ve şeriata tabi olmak için yaratmıştır.

Ama bu söz pek de sağlam bir söz değildir. Zira sonraki ayet, yani "Acaba iman edip salih amel işleyenleri de yer yüzünde fe-sat çıkaranlar gibi mi kılaca-ğız?" ayetiyle uyum içinde değildir.

Allah-u Teala şöyle buyurmakta-dır: "Bu kafir olanların zannı-dır ve ateşten dolayı kafirlere eyvahlar olsun" Yani kafirlere göre bu dünya batıl olarak yaratılmış, hiçbir hedefi yoktur ve amellerin hesa-bının neticesinin aşikar olduğu hesap günü diye bir şey yoktur. Bu ahiret gününe inanmayan kimselerin zannı-dır. Böyle kimselere cehennem aza-bından dolayı eyvahlar olsun.

Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "İman edip salih amel işle-yenleri yeryüzünde fesat çıka-ranlar gibi mi karar kılacağız, yoksa takva sahiplerini kötü-ler gibi mı kılacağız?" Bu ayet de ahireti ispat eden ikinci delildir. Şöyle ki insan da diğer varlık türleri gibi kemale ulaşabilir ve insanın ke-mali de ilim ve amelde kuvveden fiile ulaşmasıdır. Yani hak inançlara inanması ve salih amellerde bulunma-sıdır. Bunlar insanın sahih fıtratının kendisine kılavuzluk ettiği iki unsur-dur. Bunlar da hakka iman ve salih ameldir. Yeryüzündeki insanlık top-lumu da sadece bu ikisiyle düzelir.

O halde iman edip salih amel ya-panlar "yani takva sahipleri" kamil insanlardır. Yeryüzünde fesat çıka-ranlar ise inanç ve amel noktasında bozuk olduklarından insanlık açısın-dan gerçekten de noksanlık ve hüsran içindedirler. Bu kemal ve noksanlığın gereği de kemalin karşısında saadet dolu bir hayat ve güzel bir yaşamın olması noksanlık ve mahrumiyetin karşısında da tam tersi bir hayatın olmasıdır.

Şüphesiz bu iki grubun "yani kamil insanların ve nakıs insanların ortak olduğu bu dünya hayatı, maddi sebeplerin etkisi altındadır. Bu açıdan kamil ve noksan, mümin veya kafir için eşit konumdadır. Bu yüzden salih amel işleyenler ve maddi sebeplerle uyum içinde olanlar, mutluluk ve güzellik dolu bir hayatı elde ederler. Bunun tersi konumunda olanlar ise, mutsuz, zor ve tatsız bir hayata düçar olurlar.

Eğer hayat her iki grup için de eşit olan dünyevi hayatla sınırlı olsay-dı ve her birinin haliyle uyumlu başka bir hayat var olmasaydı, bu taktirde bu iş her hak sahibini hakka ulaştırma ve insanlara amellerinin karşılığını verme noktasındaki ilahi inayete aykırı olurdu.
Başka bir tabirle her iki gruba da aynı şekilde davranmak ve onun temizliğinin ve bunun kirliliğinin gerektirdiği şeyleri görmezlikten gelmek, Allah-u Teala'nın adaletine aykırıdır.

Ama görüldüğü gibi bu ayet, kafi-rin ve müminin halinin eşit olduğunu reddetmeye koyulmamaktadır. Aksi-ne, iman edip salih amel işleyenler ile, ister mümin olmasın, ister salih mü-min olsun, böyle olmayan kimseleri mukabele ve mukayese etmeye koyul-maktadır. İşte bu yüzden arkasından ikinci defa takva sahiplerini kötü kimselerle de karşı karşıya getirmek-tedir.


2969.Bölüm Ahireti İspat İçin İkinci Delil

Kur'an:
"Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüp-hede iseniz bilin ki, biz sizi topraktan sonra nutfeden ya-rattık... Bunlar, yalnız Al-lah'ın hak olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, gösterir."
"İnsan kendi yaratılışını unutur da: "Çürümüş kemik-leri kim yaratacak" diyerek, bize misal vermeye kalkar? De ki: "Onları ilk defa yara-tan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir."

"İnsanoğlu kendisinin ba-şıboş bırakılacağını mı sanır? O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yara-tıp şekil vermişti. Ondan, er-kek, dişi iki cins yaratmıştı. Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeğe gücü yetmez mi? (Elbette yeter . )

"Öyleyse insan neden ya-ratıldığına bir baksın. O, er-kek ve kadının beli ile göğüs-leri arasından atıla gelen bir sudan yaratılmıştır. Şüphesiz Allah, insanı tekrar yaratmaya kadirdir."

"De ki: "Rabbim adaleti emretti ; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yi-ne O'na döneceksiniz."
"İnsan: "Ben öldüğümde mi diriltileceğim?" der. Bir insan kendisi önceden bir şey değilken onu yaratmış oldu-ğumuzu hatırlamaz mı?"
14442. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ubeyd b. Halef geldi. Bir bahçeden çürümüş kemikleri aldı, eliyle ufalttı, yumuşattı ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Biz çürümüş kemikler olunca mı di-rileceğiz?" Bunun üzerine Allah şu ayeti nazil buyurdu: "Kim çürümüş kemikleri diriltecek? De ki: Şüphesiz onları ilk defa yaratan kimse diriltecektir ve o her yaratışı bilendir."


Tefsir:
Allah-u Teala'nın "O şüphe-siz Allah'ın hak olduğundan-dır ve o ölüleri diriltir ve o her şeye gücü yetendir" ayetindeki "zalike" (o) kelimesi önceki ayette zikredilen konuya işaret etmektedir. Yani insanın yaratılışına, bitkilerin yaratılışına ve onların vücuda geliş, hayatını sürdürme, yaratılış açısından işlerin tedbirine ve hakkında şüphe olmayan iki gerçek olarak idare edili-şine işarettir.

Ayetin akışından anlaşıldığı üzere haktan maksat, hakkın bizzat kendisidir. Başka bir tabirle hak kelimesi burada "inne" edatının haberi sayılan ve silinmiş olan mevsufun yerine geçen bir sıfat değildir. Aksine Allah-u Teala'nın kendisi haktır, her türlü hak varlığı vücuda getirmektedir, eşyada hak düzenini cari kılmaktadır.

O halde Allah-u Teala'nın hak olduğu, her türlü hak varlığın onun vasıtasıyla tahakkuk ettiği gerçeği, bu hakiki varlıkların ve haklarında cari olan hakiki sistemlerin vücuda gelmesine sebep olmuştur ve bunların tümü de Allah-u Teala'nın hak olduğunu ortaya koymaktadır.
"Ve o ölüleri diriltir" cümlesi de kendisinden önceki cümleye matuf-tur.

Yani önceden zikredilen konuya atfedilmiştir ve o da ölü toprağının birkaç aşamadan sonra insana dö-nüşmesi, ölü toprağın yağmur indir-mek yoluyla canlı bitkilere dönüşmesi sebep olmasıdır. Bu gelişimin devamı da Allah'ın ölüleri diriltmesine sebep olmuştur ve bu Allah'ın sürekli yap-tığı bir iştir.

"Ve o her şeye kadirdir" cümlesi de önceki cümleler gibi daha önceki cümlelere matuftur ve maksat dediğimiz her şeyin Allah'ın her şeye kadir olduğu sebebiyle oluşmaktadır. Çünkü insan ve bitkinin yaratılışı, vücuda geliş ve hayatını sürdürme noktasındaki idaresinin varlık veya varlıkta cari olan düzenle yakın bir ilişkisi vardır.

İnsan ve bitkinin yaratılışı ve işlerinin tedbir edilmesi, kudret olmaksızın mümkün olmadığı gibi bu işler hakkında kudret sahibi olmak da tüm eşya üzerinde kudret sahibi olmaksızın mümkün değildir. O halde insan ve bitkinin yaratılışı ve işlerinin idare edilmesi Allah-u Teala'nın kudretinin genelliği sebebiyledir. Başka bir tabirle insan ve bitkinin yaratılışı ve işlerinin idare edilişi, kudretin genelliğini beyan etmektedir.

"Şüphesiz kıyamet gele-cektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Allah mezarda olan kimseleri diriltecektir" cümlesi de "zalike bi ennallah" cümlesindeki "enne" edatına atfedilmiştir.
İnsan ve bitkinin yaratılışı husu-sunda Allah-u Teala'nın rububiyeti, ibadette ortağının reddedilmesi, Al-lah'ın bilen, ihsanda bulunan ve ba-ğışlayan olması ve benzeri bir çok so-nuçlar dan elde edilmekle birlikte bü-tün bu sonuçlar arasından sadece iki ayette zikredilmiş olan bu beş sonuç zikredilmiştir.

Kıyameti ispat maka-mında olan bu ayetin akışından ve bu ayetlerin dirilişi ispat eden diğer ayetlerle değerlendirilişinden istifade edildiği üzere söz konusu ayetin maksadı, ölülerin Allah'ın mutlak hakkaniyetini ispat yoluyla bi'set ve dirilişi ispat etmektir.

Çünkü salt haktan hak fiilden başkası sudur etmez. Eğer insanın mutlu veya mutlu olacağı başka bir alem olmaz ve varlık alemi sadece şu tekrar edilen vücuda gelme ve yok olmayla sınırlı olsaydı batıl ve boş bir amel olurdu. O halde Allah-u Teala'nın hak oluşu, haktan başka bir şey yapmaması da ölülerin diriliş aleminin de var olmasını gerek-tirmektedir. Zira bu dünyevi hayat ölümle sona ermektedir. Dolayısıyla baki ve kalıcı olan başka bir alemin de var olması gerekir. Dolayısıyla "Biz sizleri topraktan yarat-tık" ayeti "O Allah'ın hak ol-duğu sebebiyledir" ayetine ka-dar,

"biz yeri göğü ve ikisinin arasındaki her şeyi oyuncak olsun diye yaratmadık." On-ları sadece hak üzere yarat-tık" ayeti ve, "Biz yeri göğü ve ikisinin arasındakileri batıl olarak yaratmadık. Bu kafir olanların zannıdır" ayeti de ahireti ispat eden diğer ayetler mecrasındadır. Şu farkla ki mezkur ayetler ahireti Allah-u Teala'nın fiilinin hak oluşu yoluyla ispat etmektedir. Ama söz konusu ayet ise Allah'ın fiilinin de hak olmasını gerektiren Allah'ın hak oluşu yoluyla ispat etmektedir.

Burada şöyle bir vehme kapılmak mümkündür: "Ölüleri diriltmek im-kansız ve olmayacak bir iştir ve bu durumda da söz konusu delil geçerli değildir. İşte bu vehmi ortadan kal-dırmak için şöyle buyurmuştur. "O ölüleri diriltir." Zira ölü toprağı canlı insan şekline dönüştürerek ve cansız toprağı canlı bitkiler haline ge-tirerek ölüleri diriltmek sürekli tek-rarlanan ve görülen bir gerçektir.

O halde ölülerin diriltilmesinin imkanı hususunda hiçbir şüphe ortada kal-mamaktadır. Bu ayette "Dedi ki: Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" De ki: onları ilk defa yaratan diriltecektir" ve diğer ayetler gibi yeniden dirilişi var-lıkların ilk defa yaratılışı yoluyla is-pat etmektedir.

Hakeza burada da şu vehme ka-pılanlar olabilir: "İkinci defa dirilt-mek O'nun vuku bulmasını gerek-tirmez. Allah'ın kudretinin öyle bir şeye taalluk etmesi uzak bir ihtimal-dir." Bu vehmi de reddetmek için şöy-le buyurmuştur: "O her şeye ka-dirdir" zira kudret sonsuz olduğu için ilk defa veya ikinci defa yarat-mak veya işin kolay veya zor oluşu hususunda eşittir. Onda zayıflık, gev-şeklik ve yorgunluk söz konusu değil-dir.

Bu cümle "İlk yaratıştan aciz mi kaldık?" ve "O'nu yaratan kimse ölüleri de diriltir. Onu dirilten kimse ölüleri de diriltir. Ve o her şeye kadirdir" ayeti de Allah-u Teala'nın kudretinin sonsuzluğunu ve genelliğini delil gösterme yoluyla kıyameti ve ölülerin yeniden dirilişini ispat eden ayetler mecrasındadır.

O halde, "O Allah'ın hak oluşu sebebiyledir" ayetinde yer alan gerçekler önceki ayetlerden istifa-de edilen üç sonuçtur. Hepsi de bir tek hedefi takip etmektedir ve o da son ayette yani, "şüphesiz kıyamet gelecektir ve onda hiçbir şüphe yoktur ve Allah kabirlerde olanları diriltecektir" yer alan dirilişi ispattır."

2970. Bölüm
Ahireti İspat İçin Üçüncü Delil

Kur'an:
"De ki: "Yeryüzünde dola-şın; Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. İşte Al-lah aynı şekilde ahiret yarat-masını da yapacaktır. Doğru-su Allah her şeye Kadir'dir."
"Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır; onlar yeniden ya-ratılmaktan şüphe etmekte-dirler."
"Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üs-tün sıfatlar O'nundur. O, güç-lüdür, hikmet sahibidir."

14443. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlk yaratılışı gördüğü halde diğer yaratılışı inkar eden kimse ne kadar ilginçtir! Ne ka-dar ilginçtir!"
14444. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Şunu bil ki ölümün sahibi, hayatın da sahibidir. O şüphesiz yaratanın ve öldürenin ta kendisidir ve şüphesiz o yok eden ve tekrar döndürendir."
Tefsir
"Allame Tabatabai Mizan Tef-sirinde "O'na daha kolaydır" ayeti hakkında şöyle yazmaktadır: Şunu söylemek gerekir ki "Ve bu, O'na daha kolaydır" cümlesi sonraki şu ayetle delillendirilmiştir: "Göklerde ve yerde yüce sıfat-lar onundur. O, azizdir ve hikmet sahibidir." Bu cümle, "Ve bu O'na daha kolaydır" cümlesini ispat eden bir delildir.

"En yüce sıfatlar onun-dur…" cümlesinde de istifade edildi-ği üzere yer ve göklerdeki sınırlı var-lıklarda tecelli eden hayat, ilim, hik-met, mülk, cömertlik, kerem, azamet, kibriya ve benzeri kemal sıfatlar Al-lah da daha üstün bir şekilde mevcut-tur. Nitekim şöyle buyurmuştur: "Güzel isimler Allah'ındır."

Zira yer ve göklerdeki varlıklar kemal sıfatlarından herhangi bir sıfat-la nitelendirilince kendi zatında varo-lan onun muhalifi bir sıfatla nitelen-dirilmektedir. Zira bu varlıklar zati gereği bu sıfatlardan mahrum idiler. Allah onlara bu sıfatları bağışta bu-lunmuştur. Örneğin canlı varlıklar haddi zatında cansızdırlar. Kudret sahibi varlıklar da kendi zatında za-yıf ve kudretten mahrumdurlar. Bu yüzden bu sıfatlar onlarda sınırlı ve kayıtlıdır... örneğin ilim sıfatı mutlak ve sınırsız değildir. Aksine cehalet ve kendisi dışındakiler hakkında bilgi-sizlikle iç içedir.

Hayat, kudret, ma-lik olmak, azamet ve diğer sıfatlar da aynı şekildedir. Münezzeh olan Allah kendi fazlından dolayı bu sıfatları varlıklara bağışta bulunmaktadır. Bu sıfatlar kendisinde mutlak, sınırsız, halis ve zıtlarıyla karışmaksızın mev-cuttur.

İlmi ile birlikte cehalet yoktur ve hayatı ile birlikte bir ölüm söz ko-nusu değildir o halde yer ve göklerdeki varlıklarda var olan her sıfat yaratı-larda mutlak ve salt sıfatlar değildir. Ama Allah'da en üstün şekilde yani mutlak ve salt bir şekilde mevcuttur. Netice olarak: Allah ve yaratıkların-da olan her sıfat Allah'da en üstün ve yüce şekilde mevcuttur. O'ndan baş-kasında olan her sıfat ise en aşağı bir derecede ve halis olmayan bir şeklide mevcuttur.

Yaratıklar nezdinde yeniden ya-ratmak ilk defa yaratmaya oranla kolaydır. Ama Allah nezdinde daha kolaydır. (zira yaratıkta varolan sıfat yaratıcıda daha üstün ve kamil bir şeklide mevcuttur.) Başka bir tabirle salt ve halis bir şeklide kolaydır. Ya-ni zorlukla iç içe değildir. Ama yara-tıklar nezdinde kolay, kolay olmakla beraber zorluktan uzak değildir. Bu açıdan yaratmak ve var etmenin Al-lah için zor olması gerekmemektedir.

Zira işlerde zorluk failin kudretiyle ters bir orantıya sahiptir. Yani kudret azaldıkça işlerdeki zorluk ve meşakkat da artmaktadır. Kudret çoğaldıkça da zorluk ve meşakkati azalmaktadır. Ta ki kudret sonsuz olursa işleri yapma meşakkati ve zorluğu tümüyle ortadan kalkar ve Allah-u Teala'nın kudreti sonsuzdur.

O halde hiçbir iş onun için zor ve meşakkatli değildir. Dolayısıyla, "Şüphesiz Allah her şeye kadirdir" ayetinden de bu gerçek istifade edilmektedir. Zira kudret her şeye taalluk edince o kudret sonsuz olacaktır. Bunu dikkatlice düşün! "

2971. Bölüm
Ahireti İspat İçin Dör-düncü Delil


Kur'an:
"Allah'ın rahmetinin belir-tilerine bir bak, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl dirilti-yor? Şüphesiz ölüleri O diril-tir. O her şeye kadirdir."
"Rüzgarları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir."
"Su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarı-rız; belki bundan ibret alırsı-nız."

2
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt

2978.Bölüm Deprem

Kur'an:
"Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı zaman."
"Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gü-nünün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının çetin olma-sındandır."

"O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir."
"Ey insanlar! Yer sarsıl-dıkça sarsıldığı zaman."
14474. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amellerin hesabının sorulacağı, yerin yerinden oyna-yacağı, çocukların dehşetten ih-tiyarlayacağı günden sakının."

2979. Bölüm
Yeryüzünün Parçalanı-şı

Kur'an:
"Ama yer, çarpılıp para-landığı zaman."
"Yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıl-dığı zaman."
14475. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde yeryüzü par-ça parça olur ve göz önünde bu-lundurulan hedef için yayılır, ölüler diriltilir, koşa koşa Allah'a doğru giderler. Yaratıklar mah-şere doğru saldırıya geçerler."

14476. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yazgı süresini, emir vadesini doldurunca…dağları yerinden eder, korkunç ve karşı durulmaz gücüyle onları birbiri-ne çarparak unufak hale geti-rir."
14477. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "Evet, yeryüzü parça parça olunca" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Maksat kıya-met zelzelesidir."

2980. Bölüm
Dağların Harekete Geçmesi

Kur'an:
"Dağlar yürüdükçe yü-rür."
"Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin."
"Dağlar pamuk gibi atıldı-ğı zaman."
"Kıyametin koptuğu gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar, yumuşak kum yığını haline gelir."
"Dağlar, atılmış renkli yü-ne benzeyecekler."

"Dağlar ufalandıkça ufala-nıp da toz duman haline gel-diği zaman."
"Dağlar yürütülüp serap olacaktır."
14478. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Kıyamet günü dağlar bu büyük-lüğüyle nasıl olacaktır?" diye soran Sakif'ten birisine şöyle buyurmuştur: "Allah onları harekete geçirir, çakıl ve kuma dönüştürür. Sonra onları dağıtacak bir rüzgar gön-derir."

2981. Bölüm
Yeryüzünün Yayılması

Kur'an:
"Yer düzeltildiği zaman."
"Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde."
14479. Resulullah (s.a.a), Ha-kim'in güzel bir senetle Cabir'den ri-vayet ettiği üzere şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü yeryüzü tabak-lanmış bir deri gibi serilir ve in-sanoğlunun ayak yeri miktarı dı-şında ondan hiçbir nasibi ol-maz."
Ben şöyle diyorum: "Mecme'ul Be-yan tefsirinde, "Yeryüzü yayıldığı zaman" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Yani birbirine çarparak dağlar ve tepeleri yayılır, tıpkı saf bir sayfa haline gelir."

el-Mizan tefsirinde şöyle yer almıştır: "Yeryüzünün yayılmasından maksat, genişlemesidir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yeryüzü bundan başka bir yeryüzüne dönüştüğü gün."

2982. Bölüm
Denizlerin Patlaması

Kur'an:
"Denizler yarıldığı za-man,"
"Denizler alev aldığı za-man; "
Ruh'ul Meani tefsirinde, "ve denizler yarıldığı zaman" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Köşeleri ve kenarları açılıp yarılır, araların-daki mesafe ortadan kalkar, tuzlu ve tatlı sular birbirine karışır ve hepsi bir tek deniz olur. Yeryüzü suyunu yutar ve neticede denizler, saf, düz ve kuru olur. Maksat denizlerin ilk önce bir olması, sonra yeryüzünün bütün suları yutması ve susuz kalmasıdır.

"Ve denizler alev aldığı zaman" ayeti ise şu anlamdadır: "Denizin suları dibe iner ve yerine ateş çıkar. Bu yüzden bir rivayette denizin cehennemin kapağı olduğu yer almıştır veya şu anlamdadır: Denizler birbirine karışında dolar, tatlı ve tuzlu sular birbirine karışır. Burada "succiret" kavramı, "succiret'ut-tenur" kelimesinden alınmıştır ve diğerleri için tandırı odunla doldurmak ve ısıtmak anlamındadır.

el-Mizan tefsirinde ise şöyle yer almıştır: "Denizler yarıldığı zaman" ayeti hakkında Mecme'ul Beyan'da şöyle yer almıştır: "Tefcir" bir suyu diğer bir suyla ilişkilendir-mek ve aralarında kanal açmak ve çoğaltmak ve arttırmak anlamında-dır. "Fucur" kelimesi de bu anlam-dadır. Zira facir kimse günahlara doğru giderek oldukça dağılmakta ve bir tür yarılmaktadır. "fecr" de bu anlamdadır. Zira nur ve aydınlık va-sıtasıyla karanlıklar yarılmaktadır.

" Müfessirler denizlerin yarılması hak-kında şöyle demiştir: "Bu denizlerin birbiriyle irtibat haline geçmesi ve ara-larındaki engellerin kalkması, tuzlu ve tatlı suların birbirine karışması, hepsinin bir tek deniz haline gelmesi-dir." Bu anla "denizler alevle-nince" ayetinin denizlerin dolması diye tefsir edilmesiyle münasip ve uy-gundur."

2983. Bölüm
Yıldızların Kararması

Kur'an:
"Yıldızların söndürüldüğü zaman."
"Güneş dürülüp ışığı kal-madığı zaman; yıldızlar dü-şüp, karardığı zaman."
"Yıldızlar dağılıp dökül-düğü zaman."
Tefsir
"Yıldızların ışığı söndü-rüldüğü zaman... belli olun-ca" ayeti gerçekte "Vaad edilen şey tahakkuk edecektir" aye-tinde gerçekleşeceği haber verilen vaat edilmiş gün için bir açıklama niteli-ğindedir.

Münezzeh olan Allah o vaad edilmiş günü tanıtmak için vaki olan ve insan aleminin yok oluşu ve dünya düzeninin sona ermesi gibi olaylarla birlikte olan hadisleri zik-retmeye koyulmaktadır. Yıldızların kararması, denizlerin yarılması, dağ-ların birbirine çarpması bu alemdeki düzenin varolandan ayrı bir düzene çevrilmesi... gibi olaylar ayetlerde kı-yametin ne zaman kopacağı ile ilgili nişanelerden saymışlardır.

Kitap ve sünnetin açıklamaların-dan da şu nokta açıkça anlaşılmak-tadır ki uhrevi hayat düzeni dünyevi hayat düzeninden çok farklıdır. Ahi-ret yurdu ebediyet yurdudur ve ahirette sakin olanlar ya salt saadete mazhardırlar ve istedikleri her şey ellerinde mevcuttur, ya da salt sefalet ve mutsuzluk içinde yaşamaktadırlar ve onların sevmedikleri şey dışında bir nasipleri yoktur. Ama dünya yurdu fani, zail olacak ve ona sadece zahir olan dış etkenler hakimdir.

Bu dünyada ölüm hayatla iç içedir. Bulmak kaybetmekle mutluluk mutsuzlukla, sıkıntılar huzurla, gamlar sevinçle iç içedir. Ahiret mükafat yurdudur, iş değil! Ama dünya iş yurdudur, mükafat yurdu değil." Genel olarak o alem bu a-lemden farklı bir alemdir.

O halde diriliş ve mükafat alemini Allah'ın tanıttığı nişaneler yoluyla tanıtmak -örneğin yeryüzü düzeninin bozulması, dağların dağılması, göklerin yarılması yıldızların sönüp kararması ve sözün kısası dünya düzeninin dürülmesi- başka bir aleme hakim olan düzeni dürme yoluyla tanıtma türünden bir şeydir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Siz birinci yaratılıştan ve alemden haberdarsınız. O halde neden ibret almazsınız?"

"Yıldızlar sönüp karardığı zaman" ayeti de nur ve diğer eserle-rinin ortadan kalkması anlamında-dır. Ayette geçen "tumiset" kelimesi de bir şeyin nişanelerinin ve etkileri-nin ortadan kalkması veya silinmesi anlamındadır. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yıldızlar sönüp karardığı zaman"

Hakeza "Güneş karardığı zaman" ayeti de bir şeyi çevirerek sarmak anlamındadır. Tıpkı sarığı başa sarma gibi. Güneşin tekvirinden (kararmasından) maksat ise kütlesi-nin ihata yoluyla kararmasıdır ve bu taktirde de istiare söz konusudur.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yıldızlar karardığı zaman (veya döküldüğü zaman)" Ku-şun havadan inkidarı, kuşun yere düşmesi anlamındadır. O halde bu mana esasınca yıldızların inkidarın-dan maksat, yıldızların düşmesidir. Nitekim şu ayet de aynı anlamı ifade etmiştir: "Yıldızlar dağıldığı zaman"

Elbette inkidar kelimesinin de-ğişmek, kararmak anlamına gelmesi de mümkündür. Bu durumda da maksat, yıldızların ışıksız hale gel-mesidir.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Yıldızlar dağıldığı zaman." Bu da kendi yerinden dağıldıkları an-lamındadır. Bu ayette yıldızlar ipe di-zilen incilere benzetilmiştir ve bu inci taneleri ipinin kopmasıyla da dağıl-maktadır.

2984. Bölüm
Göğün Yarılması

Kur'an:
"O gün gök sarsıldıkça sarsılır."
"Gök yarıldığı zaman."
"Gök yarılır; o gün düzeni bozulur."
"Gök yarılıp da, yağ gibi kızardığı zaman…"
"Gök, o gün, erimiş maden gibi olur."
"Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yarat-maya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edece-ğiz. Doğrusu biz yaparız."
Tefsir

Ruh'ul Meani tefsirinde "O gün gök sarsıldıkça sarsılır" ayeti-nin tefsirinde şöyle yer almıştır. Ayette geçen "temuru" kelimesi İbn-i Abbas'ın dediğine göre, "titriyor" anlamındadır. Yani gökyüzü olduğu yerde titrer, anlamındadır. İbn-i Abbas'tan nakledilen başka bir rivayette ise bu kavram

"yarılacaktır" anlamında tefsir edilmiştir. Mücahid şöyle diyor: Yani "dönecektir" "mevs" kelimesi ise aslında gelip gitmek anlamındadır. Bir görüşe göre de dalgalı hareket anlamındadır. Başka bir görüşe göre ise akın ve hızlı hareket anlamındadır. Mutlak bir şekilde cereyan etmek ve akmak anlamında da kullanılmıştır.
Mecme'ul Beyan'da "Gök ya-rıldığı zaman" ayetinin tefsirinde şöyle yer almıştır: "ve yeryüzünde de-likler ve yarıklar ortaya çıktığında"

"Gökyüzü yarılır" ayeti hak-kında ise şöyle diyor. Yani, "gökyü-zünün bir bölümü diğer bölümünden ayrıldı ve açıldı. "gökyüzü o gün gevşektir." Yani, binası altüst olur çökmeye başlayınca oldukça gevşer. Başka bir görüşe göre ise sağlam ve şiddetli gökyüzü birbirinden ayrılır pamuk gibi gevşer ve yumuşak olur.

el-Mizan Tefsirinde ise, "o gün gökyüzü yarılınca yağ gibi kırmızı bir renge bürünür." Ayetinin tefsirinde şöyle yer almıştır: yani kırmızı renkli yağ anlamında olan "dihan" gibi kıpkırmızı bir ren-ge bürünür.

"Gökyüzü maden gibi eri-diğinde" ayeti hakkında ise şöyle diyor: ayette geçen "mühl" kelimesi de bakır altın ve benzeri erimiş maden anlamındadır. Bir görüşe göre de zey-tinyağının tortusu anlamındadır. Başka bir görüşe göre de katranın çökeleği anlamını ifade etmektedir.

"Gökyüzünü bir tomar gibi dürdüğümüz ve onu ilk yarattığımız gibi yeniden yarattığımız gün" ayeti hakkında ise Müfredat kitabında şöyle yer almıştır: Söylenildiğine göre Siccil üzerine yazı yazılan bir taş idi ama daha sonra üzerine yazılan her şeye siccil denilmiştir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "yazılı tomar gibi dürdüğümüz" o tomar yazılarını korunsun diye içine dürmektedir. Bu anlam "siccil" kavramı hakkında söylenilen en sade ve açık anlamdır.

O halde "li'l Kutub" kavramı "teyy" kelimesinin mefuludur, faili ise "siccil" dir. Maksat şudur ki siccil, -veya üzerine yazı yazılan sayfa veya tomar dürülünce onun dürülmesiyle içinde bulunan yazılar da, yani hatlar ve resimler vasıtasıyla siccilde bir tür subut ve tahakkuk içinde bulunan anlamlar ve kavramlar da dürülmek-tedir ve böylece de yazılar görülmez olmaktadır. Ondan hiçbir eser görül-memektedir. Gökyüzü de Allah'ın kudretiyle böylesine dürülecektir.

Ni-tekim Allah şöyle buyurulmuştur: "ve gökler O'nun eliyle dürü-lür" Netice olarak O'ndan başka-sından gizlenir, örtülü kalır, hiçbir eseri ve etkisi gözükmez. Elbette O'ndan başkasından gizli olsa da gayb aleminden gizli ve örtülü değil-dir. nitekim "siccil" ve "tomar" için-deki yazılar da tomarın kendisinden gizli değildir. ama diğerlerinden gizli ve örtülüdür.
Göklerin dürülmesi de bu esas üzere kendisinden (gayb aleminden) indikten ve takdir edildikten sonra gayb alemine dönüşülür.

Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Her şeyin hazinesi bizim ka-tımızdadır. Onu sadece belli bir miktar indiririz." Başka bir yerde ise mutlak bir şekilde şöyle buyurmaktadır: "ve dönüş Allah'a doğrudur." Hakeza şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz dönüş Rabbinedir."

Belki de bu anlama iltifat edilerek şöyle denmiştir: "onu ilk defa ya-rattığımız gibi tekrar yaratı-rız" ayeti de her şeyin yaratılışın başlangıcında sahip olduğu haletine döneceği anlamındadır ve o da bir hiç olduğudur. Nitekim Allah şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz seni ya-rattık ve sen daha önce bir şey değildin" ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz insanın üzerinden bir müddet geçti ve o zikredilecek bir şey değildi"

2985. Bölüm
Kıyamet Nefhası

Kur'an:
"Sura üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sura bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar."
"Sura üfürülür. İşte bu ge-leceği söz verilen gündür. Her can, kendisiyle berâber bir sürücü ve şahit bulunduğu halde gelir."
"Sura üflenince, kabirle-rinden Rablerine koşarak çı-karlar. Vah halimize! Yattı-ğımız yerden bizi kim kaldır-dı?" derler. Onlara: " işte Rahman olan Allah'ın vadet-tiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir.
Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getiril-miş olur."

14480. Resulullah (s.a.a), Te-bük'ten Medine'ye geri dönünce Amr b. Me'd-i Kerib yanına geldiğinde kendisine şöyle buyurmuştur: "Ey Amr! Müslüman ol ki Allah seni büyük korkudan güvende kılsın." Amr şöyle dedi: "Ey Mu-hammed! Büyük korku da nedir? Ben korkmuyorum." Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Amr! Sandı-ğın ve hayal ettiğin gibi değildir.

İnsanlara öyle bir yüksek ses (sayha) ile seslenilir ki Allah'ın dilediği dışında ölen her şey diri-lir ve canlı olan her şey ölür. Ar-dından başka bir yüksek sesle çağrılır ve ölenlerin tümü kalkar. Hepsi sıraya dizilir, gökyüzü ya-rılır, yeryüzü aşağı çöker, dağlar dağılır… Ey Amr! Sen nerede, bunlar nerede?" Amr şöyle dedi: "Gerçekten de büyük bir iş duy-dum. Ardından Allah ve Resu-lü'ne iman etti. Onunla birlikte bulunan kabilesinden bazı kim-seler de iman ettiler ve kendi kabilelerine geri döndüler."

14481. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her nefsin bir sü-rücüsü, bir de şahidi vardır." Sürücü onu mahşer yerine sürer; şahitlerse onun yaptıklarına şa-hitlik eder."

14482. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekten de Ade-moğlu yaratıldığı şeyden gaflet içindedir. Allah onu yaratmak is-teyince meleğe şöyle buyurdu: "Onun rızkını, amelini, ecelini, mutlu mu mutsuz mu olacağını yaz." O melek (onları yazıp) da-ha sonra göklere çıkar. Allah bü-luğa erinceye kadar onu koru-ması için kendisine bir melek gönderir. O melek (bu görevini yerine getirir ve) daha sonra yu-karı çıkar.

Bu durumda da Allah ona iyi ve çirkin amellerini yaz-sın diye iki melek tayin eder. Ölüm anı erişince de o iki melek yukarı çıkar, ölüm meleği iner ve canını alır. Sonra mezara konu-lunca ruhu bedenine geri çevrilir, iki melek kabirnin başına gelir, ondan imtihan alırlar ve ardın-dan yukarı çıkarlar.

Kıyamet ge-lip çatınca iyiliklerini kaydetmek-le memur olan melek ve kötü-lükleri kaydetmekle memur olan melek ona nazil olur ve boynuna bağlanmış olan mektubu açar. Daha sonra birisi onu ileri doğ-ru sürdüğü, diğeri ise yaptığı işlere tanıklık ettiği halde, onunla mahşer sahnesine gelirler." Allah Resulü (s.a.a) daha sonra şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz önü-nüzde dayanamayacağınız çok büyük bir iş vardır. O halde bü-yük olan Allah'tan yardım dile-yiniz."

2986. Bölüm
Mezarlardan Çıkıldığı Gün

Kur'an:
"O gün çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çı-kış günüdür."
"İçinde olanları dışarı ata-rak boşaldığı zaman."
"Yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı zaman."
"O gün, yer yarılır onlar çabucak ayrılır; bu, bize göre kolay bir toplamadır."

"Kabirlerden çabuk çabuk çıkacakları gün, gözleri dön-müş, yüzlerini zillet bürümüş olarak"
"Öyleyse onlardan yüz çe-vir ve davetçilerin (insanları) görülmemiş bir şeye davet et-tikleri günü hatırlat. Onlar gözleri şiddetli dehşetten yere bakar bir halde dağılmış çe-kirgeler gibi, kabirlerden çı-karlar. Bu davetçiye (dehşet ve ıstırap içinde) boyunlarını uzattıkları bir halde küfreden-ler: "Bu, zorlu bir gündür" derler."

14483. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Siz ve kıyamet birbi-rinize yakınsınız… Sanki sarsın-tısıyla geldi, göğsünü yere dayadı. Dünya, ehlinden kesildi, onları bakıcı kucağından ayırdı."
14484. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yeryüzünü yarıp tit-retir… İçindekileri çıkarır, onları eskidikten sonra yeniler, ayrıldık-tan sonra birleştirir."

14485. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonunda işler biter, zaman tükenir, dirilme zamanı yaklaşır. (Allah) insanları kabirle-rinden çıkarır"
14486. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu yaratık için en korkunç halet üç yerde ortaya çıkar: Dünyaya geldiği, annesinin karnından çıktığı ve dünyayı gördüğü gün, öldüğü ve ahiret ile ehlini müşahede ettiği gün ve dirildiği ve dünya yurdunda gö-remediği bir takım hükümleri gördüğü gün."

14487. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adem oğlunun en şiddetli üç anı vardır: Ölüm me-leğini gördüğü an, mezarından çıktığı an ve Allah Tebarek ve Teala'nın huzurunda durduğu an."
14488. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah'ın günleri üç gündür: Kaim kıyam ettiği gün, rec'at günü ve kıyamet günü."

Tefsir:
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "O gün çığlığı gerçekten du-yarlar." Ayette geçen, sayha (çığlık) kelimesi bir defa yüksek sesle yapılan çağrıdır. Bu ses ikinci nefhadır. "Bi'l-Hak" kelimesi ise Kelbi'nin dediği üzere ölülerin dirilmesi anlamındadır. Mukatil'in görüşüne göre ise o sayha ve şiddetli ses haktır.

"Zalike yevmul huruc" cümlesi de mezar-lardan mahşer çölüne doğru dışarı çıkmak ve Allah'ın huzurunda dur-mak anlamındadır. "Yevme te-şekku" kelimesi ise yarıldığı gün demektir. "el-erzu enhum" keli-mesi ise "yeryüzü onlara yarılır ve ölüler dışarı çıkar" anlamındadır. "Siraen" kelimesi de hiç bekletmek-sizin o davetçiye doğru koşmalarıdır.

"ve elketmafiha" kelimesi ise Kutade ve Mücahid'in görüşüne göre, ölüler ve hazineler dışarı atırlır. Bu ayetin bir benzeri ise şudur: "Ve yeryüzü defalarca ağırlıklarını dışarı çıkarır" "Ve tehellet" yani yeryüzü içini boşaltır ve içinde hiçbir şey kalmaz. Bir görüşe göre de yeryüzü içindeki madenler, elementler ve hazinelerden olan şeyleri dışarı dö-ker ve üzerindeki dağlardan ve deniz-lerden boşalır.

İbn-i Abbas, Mücahit ve Ceb-bai'nin görüşüne göre "ehrecet'il erzu eskaleha" cümlesi de yeryü-zünün içine gömülen ölülerin, amelle-rinin karşılığını görmek için diri ola-rak mezarlarından çıkmaları anla-mındadır. Bir görüşe göre ise, "Yer-yüzü içindeki hazineleri ve kaynakla-rını dışarı atar" anlamındadır.

"Yevme yehrucune minel ecdas" kelimesindeki "ecdas" ke-limesi mezarlıklar anlamındadır. "siraen" kelimesi ise hızla sürül-dükleri için hızlı bir şekilde koşmala-rı anlamındadır. Cebani ve Ebu Müslim'in dediğine göre de "keen-nehum ile nusubin yufizun" cümlesi de adeta kendilerine tayin edi-len ilim ve nişaneye doğru gittikleri ve koştukları anlamındadır."

376. Ko-nu

el-Mead
Ahiret (3)
Mahşerin Hu-susiyetleri

el-Bihar, 7/62, 5. bölüm; Sı-fat'ul Mahşer

bak.
111. konu, el-Hisab; 271. ko-nu, eş-Şefaat (2); 293. konu, es-Sırat; 542. konu, el-Mizan
el-Amel (3) 2961. bölüm; er-Riba, 1432. bölüm; el-Gadr; 3038. bölüm
el-Mukarrebun, 3329. bölüm; en-Nedamet, 3864. bölüm; et-Tezkiye, 1591. bölüm

2987.Bölüm Mahşerin Hususiyetleri

Kur'an:
"Onlara: "And olsun ki, si-zi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer gel-diniz; içinizde Allah'ın ortak-ları olduğunu sandığınız şe-faatçılarınızı berâber görmü-yoruz. And olsun ki aranızda-ki bağlar kopmuş, ortak san-dıklarınız sizden ayrılmışlar-dır" denecek."
"O gün, hiçbir tarafa sap-madan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetin-den kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin."

"Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zaman da doğru-yu söyleyecektir."
"O gün insanlar işlerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre ka-dar kötülük yapmışsa onu gö-rür."
"O gün insanlar, ateş etra-fında çırpınıp dökülen perva-neye dönecekler."

14489. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan nasıl yaşamışsa öyle ölecek ve nasıl ölmüşse öyle dirilecektir."
14490. Ebu Said ölüm yatağında iken yeni bir elbise istedi, getirilen yeni elbiseleri giydi ve şöyle dedi: "Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "İnsan, ölürken giydiği elbisesiyle haşr olur."
14491. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz sizler, yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz bir şe-kilde Allah ile görüşürsünüz."

14492. Bir rivayette şöyle yer almış-tır: "Allah Resulü (s.a.a) aramız-da ayağa kalktı ve bizlere öğüt vermeye başlayarak şöyle buyur-du: "Ey insanlar! Şüphesiz sizler, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz bir halde Allah nezdinde haşr ola-caksınız: "Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz""

14493. Ebu Zer (r. a) şöyle diyor: "O doğru sözlü, tasdik edilmiş (Peygamber -s. a. a-) bana şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üç grup halinde haşr olur: Bir grubu sü-vari, tok ve giyinik bir halde, bir grubu meleklerin kendisini yerde sürüklediği bir halde ve ateşte haşr olur. Bir grubu ise yolda yü-rür ve hızla ilerler."

14494. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet gününde Allah-u Teala insanlardan bir grubu karınca şeklinde haşr eder. İnsanlar onları ayakları altında çiğner. Sonra şöyle denir: "Bu karınca şeklinde olanlar kimler-dir?" Onlara şöyle denir: "Bun-lar, dünyada kibre kapılanlar-dır."

14495. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey haktan sapmış ga-fil insan! Bu öğüt veren ve yol gösteren kimseye kulak ver! Kı-yamet amellerin sunulduğu, in-sanların sorguya çekildiği, müka-fat veya ceza gördüğü gün olarak takdir edilmiştir. İnsanların amellerinin kendisine döndürül-düğü ve tüm günahların sayıldığı gündür. O gün göz bebekleri erir, hamile olanlar karnında olan şeyi doğurur."

14496. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dirilişten sonraki zaman, şüphesiz mezardan daha zordur. O gün genç çocuklar yaşlanır, büyükler kendinden ge-çer, ceninler düşer… O günün korku ve dehşeti günahsız me-lekleri bile ürkütür… Nerede kaldı ki, kulağı, gözü, dili, eli, ayağı, tenasül organı ve karnıyla günah işleyen kimseleri! Eğer Allah onu bağışlamazsa ve o gün kendisine merhamet etmezse (eyvahlar olsun ona!)"

14497. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşte o gün (kıyamet), Allah'ın önce gelenleri de sonra gelenleri de hesaba çekmek, amellerinin karşılığını vermek için topladığı gündür. Herkes boyun eğmiş olarak ayakta bek-lemektedir. Ter ağızlarına gem vurmuş, yeryüzü onlarla beraber titremektedir. Onların içinde du-rumları en iyi olan, ayağını basa-cak yer bulup kendine geniş bir yer tutandır."

14498. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü herkes susuz olarak gelir."
14499. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet gününün karanlığında insanların şiarı (slo-ganı) "la ilaha illallah" cümlesi-dir."

14500. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alemlerin rabbi kar-şısında dirildikleri kıyamet günü insanlar, o kadar birbirine yakın ve basık halde bulunurlar ki her-kesin yeri ayağının bastığı yer öl-çüsüncedir. Tıpkı sadağında ha-reket edemeyen ok gibidirler."

2988. Bölüm
Kıyamet Gününde Takva Sahiplerinin Du-rumu

Kur'an:
"Sakınanları o gün Rah-man'ın huzurunda O'na gel-miş konuklar olarak topla-rız."
"O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve se-vinmektedirler."
"İman etmiş erkek ve ka-dınları, defterleri sağdan ve-rilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün... layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür!"

"En büyük korku bile on-ları üzmez; kendilerini melek-ler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılar-lar."
14501. İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala'nın, "Allah'ın peygambe-rini ve onunla berâber olan müminleri utandırmayacağı o gün, nurları önlerinde ve sağ-larında olarak yürürler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "O gün bir nuru olan kimse kurtulu-şa erer ve her müminin bir nuru vardır."

14502. Resulullah (s.a.a), Allah-u Teala'nın, "Takva sahiplerini Rahman'ın katında konuklar olarak bir araya topladığımız gün" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Konuklar süvari olur, onlar ilahi takvaya sahip kimse-lerdir. O halde Allah onları sev-di, onları seçti, işlerinden hoşnut oldu ve bu yüzden de onları, "takva sahipleri" olarak adlan-dırdı."

14503. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Takva sahiplerini Rah-man'ın katında elçiler olarak bir araya topladığımız gün" ayetini soran ve, "Ey Allah Resulü (s.a.a)! konuklar sadece süvariler değil midir?" diye soran Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Canım elinde bulunana andolsun ki takva sahipleri kabirlerinden dışarı

çıkınca takımı altından olan kanatlı beyaz develerle karşılaşır-lar. Ayak bağları parlak bir nur-dur. O develerin her adımının mesafesi göz alabildiğincedir."
14504. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Takva sahiplerini Rahman'ın katında konuklar olarak bir araya topladığımız gün" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Onlar soylu develere binmiş olarak haşr olurlar."

14505. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim de şu dört şey bulunursa, büyük dehşet gü-nünden güvende olur: Kendine bir şey verildiğinde, "elhamdülil-lah" der. Bir günah işlediğinde, "esteğfirullah" der, bir musibete maruz kaldığında, "inna lillah ve inna ileyhi raciun" der" ve bir ihtiyacı olduğunda onu sadece rabbinden diler ve bir şeyden korktuğunda sadece rabbine sı-ğınır."

14506. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim fuhuş ve şehvetle karşılaşır ve aziz ve celil olan Allah'ın korkusundan on-dan uzaklaşırsa, Allah ona ateşi haram kılar, onu büyük dehşet gününden güvende kılar ve kendi kitabında, "Rabbinin ma-kamından korkan kimseye iki cennet vardır" ayetinde buyur-duğu vaadini gerçekleştirir."

14507. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlara düşmanlık etmek yerine kendi nefsine düşmanlık ederse, Allah onu kıyamet gününün korku-sundan güvende kılar."
bak. el-Bihar, 7/290, 15. Bölüm; 230, 8. Bölüm; el-Amel (3), 2961. Bölüm; el-Heram, 805. Bölüm; en-Nur, 3963. Bölüm

2989. Bölüm
Kıyamet Günü Günah-karların Durumu

Kur'an:
"Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverir-ler."
"Kıyamet koptuğu gün, iş-te o gün, darmadağın olur-lar."
"Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı."

"Suçluları Rablerinin hu-zurunda, başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inan-dık" derlerken bir görsen!"

"Amel defteri ortaya ko-nunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını gö-rürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırak-madan hepsini saymış !" der-ler. İşlediklerini hazır bulur-lar. Rabbin kimseye haksızlık etmez."
"Sura üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korku-dan göğermiş olarak topla-rız."
"Suçlular simalarından ta-nınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanır-lar."
"Onlar birbirlerine gösteri-lirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, feda etmek ve böy-lece kendisini kurtarmak is-ter."

"Rabbine suçlu olarak ge-len bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne ya-şar."
"Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz san-ma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertele-mektedir. O gün başları kalkmış , gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır. İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksız-lık edenler:

"Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygam-berlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gel-meyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıkla-rımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik. Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular;

oysa dağları yerin-den oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah'ın elin-deydi. Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Al-lah'ın peygamberlerine verdi-ği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öç alandır. O gün, suçluları zin-cirlere vurulmuş olarak gö-rürsün. Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüye-cektir."

bak. Mü'min Suresi, 16-20. Ayetler; Kalem Suresi, 4243. Ayet-ler; Abese Suresi, 33 ve 42. ayetler
14508. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "yüzleri, geceden ka-ra bir parçayla örtülmüş gibi-dir." ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Gece olunca odanın içi-nin dışarıdan daha karanlık ol-duğunu gördün mü? Onların yü-zü de aynı şekilde daha çok ka-ranlık ve siyahtır."

14509. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü kul (dünyada) hiçbir kan dökmediği halde hecamet bardağı veya daha fazla bir miktar kan eline verilir ve kendisine şöyle denir: "Bu senin falan kimsenin kanından payındır." O şöyle arz eder: "Ey Rabbim! Canımı alıncaya kadar hiçbir kan dökmediğimi biliyor-sun" Allah-u Teala şöyle buyu-rur:

"Evet! Ama sen falan kim-seden falan sözleri işittin ve onun zararına (birilerine) aktar-dın böylece dilden dile aktarıldı ve sonunda falan zalimin kulağı-na ilişti. Bu sebeple de o zalim bu şahsı öldürdü ve bu da senin onun kanından olan payındır."

14510. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü insan-ların hesabı görülünce adamın biri başka birinin yanına varır ve o onu kana bular o şahıs şöyle der: " Ey Allah'ın kulu! Ben sana ne yaptım?" o şöyle der: "Falan gün aleyhime konuştun ki o söz-lerinle benim öldürülmeme se-bep oldun."
14511. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dünyayı ahi-rete tercih ederse Allah kıyamet günü onu kör olarak haşr eder."
14512. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman-lara karşı iki yüzlü ve iki dilli olursa kıyamet günü ateşten iki dilli olduğu halde getirilir."
14513. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşinin malından bir şeyi zulüm ve hak-sızlıkla yer ve onu kendisine geri döndürmezse kıyamet günü ateşten bir kıvılcım yer."

14514. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim üç günlük yemeği olduğu halde insanlara el açarsa Allah-u Teala ile görüştü-ğü gün etsiz (soyulmuş) bir yüzle görüşür. "
14515. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların malını yemek maksadıyla Kur'an okursa kıyamet günü yüzü kemik halinde ve hiçbir et olmaksızın gelir."

14516. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Laf taşıyanları, insan-ların ayıplarını arayanları, dedi kodu yapanları ve günahsız in-sanları kötüleyenleri Allah (kı-yamet günü) köpek suretinde haşr eder."
14517. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Kıyamet günü) kibirli insanlar karınca şeklinde getirilir ve Allah kulların hesabını görünceye kadar insanlar onları ayaklar altında çiğner."

14518. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü olunca bir münadi şöyle nida eder: "Dostlarımdan yüz çevirenler nerede? (Veya onları haklarından mahrum kılanlar veya onlarla alay edenler nerede) böylece yüzlerinde et olmayan bir grup ayağa kalkar. (kendileri için) şöy-le denir: "Bunlar müminlere ezi-yet eden, onlarla düşmanlıkta bulunan, onlarla inatlaşan ve dinleri sebebiyle müminleri kı-nayan kimselerdir." Ardından onların cehenneme atılması em-redilir."

14519. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'e düşman olan herkesi Allah kı-yamet günü cüzzamlı bir halde haşr eder."
14520. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın taktirini in-kar edenler mezarlarından may-mun ve domuz şeklinde mahşer çölüne getirilir."
bak. el-Miad, (2), 2986. Bölüm; el-Amel (3), 2961. Bölüm; ez-Zekat, 1582. Bölüm; el-Hacet, 967-968. Bölümler; el-Hemr, 1128. Bölüm; er-Riba, 1432. Bölüm; el-İlm, 2858. Bölüm; el-Gadir, 3038. Bölüm; el-Bihar, 7/213/116

2990. Bölüm
Amel Defteri

Kur'an:
"Her insanın boynuna iş-lediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitab'ı önüne çıkarırız. Kitab'ını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin."
"Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. de-rilerine: "Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz?" derler." Bizi, her şeyi konuşturan Allah ko-nuşturdu.

Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyor-sunuz" cevabını verirler. Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve de-rilerinizin aleyhinize şahitlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah'ın, yaptıklarını-zın çoğunu bilmediğini sanı-yordunuz."
"İşte o gün, yer, Rabbinin ona vahiy etmesiyle kendi haberlerini anlatır."

14521. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Biliniz ki kendi içinizden sizi gö-zetleyenler var. Azalarınızın gözcüleri ve dosdoğru yazan ya-zıcılar var; yaptıklarınızı kayde-dip nefeslerinizi sayıyorlar."
14522. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur:

"Muhakkak ki kulların gece ve gündüzlerinde işledikleri hiç bir şey, yüce ve münezzeh olan Allah'a gizli kalmaz. Kulla-rın yaptıklarına tümüyle haber-dar ve ilmiyle her şeyi kuşatan-dır. Sizin azalarınız, Allah'ın şa-hitleridir. Tüm organlarınız O'nun ordularıdır. Vicdanlarınız O'nun gözcüleri ve halvetleriniz ona aşikardır."

14523. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın, "Herkesin iyi ve kötü amelleri boynuna asılır" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Her nerede olursa iyi ve kötü amelleri de kendisiyle olur ve kıyamet günü amel defteri kendisine verilinceye kadar da ondan ayrılmaz."

14524. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Kitabını oku! Bu-gün sen (hesap görmek için ) kendine yetersin." Ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Kulun yaptığı ve kendisi için yazılan bütün işler adeta o an yapmış gibi kendisine hatırlatılır. Bu yüzden de şöyle derler: "Eyvah-lar olsun bize! Bu ne kitaptır ki küçük ve büyük her şeyi saymıştır."
14525. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü olunca insanın kitabı kendisine verilir ve şöyle denir: "Onu oku!" (Ravi şöyle diyor: "Ben şöyle arz ettim: "O kitapta olan şeyi tanır mı?"

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "İnsanın baktığı her bakış söyle-diği her kelime, attığı her adım, yaptığı her iş o kitaptan zikre-dilmiştir." Ve o adeta o an işle-miş gibi bütün bunları kendisine hatırlatılır ve bu sebeple de şöyle derler: "Bu kitaptan dolayı ey-vahlar olsun bize…"

14526. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ağızları mühürlenir, konuşmazlar, elleri konuşur, ayakları şahadette bulunur, deri-leri yaptıklarını dile getirir ve Al-lah'a hiçbir sözü gizlemezler."
14527. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü ağızla-rına gem vurulmuş bir halde ge-lirler. İnsanın konuşan ilk uzvu bacakları ve elinin ayasıdır."

14528. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "Siz, gözleriniz, ku-laklarınız ve derilerinizin aleyhinize şahitlik edeceğin-den korkarak kötü iş işlemek-ten çekinmiyordunuz." ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Deri-lerden maksat tenasül organları ve baldırlardır."
14529. İmam Ali (a.s) oğlu İbn-i Hanefi'ye yaptığı vasiyetinde şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "…işlemekten çekinmiyordunuz" deriden maksat tenasül organıdır."

14530. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonra Allah-u Teala kulak, göz ve tenasül organı için tayin ettiği görevi bir ayette top-ladı ve şöyle buyurdu: "Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve de-rilerinizin aleyhinize şahitlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Ama Allah'ın yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini zannedi-yordunuz" "Buradaki deriden maksat tenasül organlarıdır."

14531. Resulullah (s.a.a) Allah-u Teala'nın, "o gün yeryüzü ha-berlerini anlatır" ayetini okuyun-ca şöyle buyurmuştur: "o haberlerin ne olduğunu biliyor musunuz?" Kendisine, "Allah ve Resulü da-ha iyi bilir" dediklerinde ise şöy-le buyurmuştur: "Yeryüzünün haberleri şudur: Kadın ve erkek her kulun yer üzerinde yapmış olduğu her amele tanıklık eder ve şöyle der: "Şöyle ve böyle yaptı!"

14532. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah'ın her kul üzerinde tüm yara-tıklarından gözeticileri vardır ve önünden arkasından Allah'ın emriyle onu koruyan, yaptıkları-nı, sözlerini, kelimelerini ve ba-kışlarını kaydeden melekler var-dır. Onu kendilerine aldıkları yerde de Rabbinin tanıkları

olup yararına veya zararına tanıklıkta bulunurlar. Geceler, gündüzler ve aylar da onun lehine veya aleyhine tanıklık eden Rabbinin tanıklarıdır. Allah'ın diğer mü-min kulları da onun lehine veya aleyhine tanıklıkta bulunan Al-lah'ın tanıklarıdır. Onun amelle-rini belleyen melekler de onun lehine veya aleyhine bulunan Rabbinin tanıklarıdır."

14533. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "İnsanın müstahap namazları bir yerde kılması mı daha müstahaptır yoksa farklı yerde mi?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Orada burada kılmalıdır! Zira o (mekanlar) kıyamet günü onun lehine tanıklıkta bulunur."
14534. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanoğluna gelip ça-tan her gün kendisine şöyle der: "Ey ademoğlu! Ben yeni bir gü-nüm ve ben sana tanığım. O halde bana iyilik et ve bende iyi işler yap ki kıyamet günü ben de senin lehine tanıklıkta bulunayım zira bundan sonra beni asla gö-remezsin."
bak. el-Amel (3), 2960. Bölüm; el-Merakabe, 1536, 1537. Bölümler; el-Bihar, 7/306, 16. Bölüm


Tefsir:
"Kıyamet günü açılmış bu-lacağı kitab'ı önüne çıkarı-rız." ayetindeki bu kitabın duru-munu "Kitab'ını oku, bugün, hesap görücü olarak sen ken-dine yetersin." ayeti izah etmek-tedir. Zira evvela insan için açılan ki-tabın insanın başkasına değil de biz-zat kendisine ait amel kitabı olduğu-nu göstermektedir. İkinci olarak o ki-tap insanın dünyada yapmış olduğu amellerin gerçeğini tümüyle kendisinde kaydetmiştir ve onun hiç-bir şeyinden gaflet etmemiştir.

Nite-kim başka bir ayette şöyle buyurmuştur: "Vah bize! Bu kitap nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler." Üçüncü olarak bu defterde sayılan amellerin gerçekleri; mutluluğu veya mutsuzluğu, amellerin iyi veya kötü sonuçları tümüyle bu defterde aşikardır.

Öyle ki herkes için her tür-lü gizleme özür ve bahane kapısını kapamaktadır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Ona: "And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" de-nir." Dolayısıyla "Herkes yaptığı iyiliği o gün hazır bu-lur ve yaptığı

kötülükle kendi arasında uzun bir mesafe ol-masını diler" ayetinden de anlaşıldığı üzere bu kitap bizzat amellerin kendisini ve gerçeklerini içinde barındırmaktadır, bizim dünyada yazılarımızda yaygın olduğu gibi yazı ve çizgilerle değil. Bu defterde olan şey bizzat insanın yaptığı amelin kendisidir. Allah onları açıkça insana gösterecektir. Görmek ve müşahede etmekten daha güçlü bir delil de yoktur.

Dolayısıyla da ayette yer alan "tair" ve "kitap" kelimelerinden maksadın bir ve aynı olduğu ortaya çıkmaktadır ve o da insanın yaptığı ameldir. Münezzeh olan Allah'ın "onun için kıyamet günü bir kitab çıkarırız" ayetinde, "kitap" kelimesini "tair" kelimesinden ayırt edip bir arada zikretmemesi de kıya-met gününde insanın amellerinin mektup ve yazı şekline dönüştüğü ve daha önce yazı ve kitap şeklinde ol-madığı ve "tair" (uçan) olduğu vehmi-ni önlemek içindir. Ve yine "tair" kıyametten öncesine kadar gizli ve örtülü olduğu, dışarı çıkmadığı ve dolayısıyla da insanın boynuna asılmasıyla da uyum içinde olmadığı yanılgısına düşülmesini önlemek içindir.

Evet "Onun için çıkarırız" cümlesi amellerin hakikatinin yer al-dığı amel kitabının insanların idra-kinden gizli ve örtülü kaldığına gaflet perdesinin gerisinde olduğuna işarettir. Münezzeh olan Allah kıyamet günü onu dışarı çıkarır, insan onun detaylarından haberdar olur. "onu açık bulur" cümlesinden maksadın da aynı şey olduğunu ortaya koymaktadır.


Bu nükte de insan için bu işin hazırlandığını ve kendisinden gaflet edilmediğini göstermektedir. Nitekim "Her insanın boynuna işle-diklerini dolarız" cümlesi için bir tekit ve vurgudur. Zira sözün kısası şudur ki insanın amellerinin sonuçları bizzat kendisine ulaşmaktadır. Zira evvela insanın ameli kendisiyle birliktedir ve kendisinden asla ayrılmamaktadır. İkinci olarak bir kitaba yazılır ve o kitap onun kendisi için aşikar olur ve onu açık bulur.

3
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt




KONUNUN DEVAMI

"Kitabını oku, bugün, he-sap görücü olarak sen kendi-ne yetersin" ayeti ona şöyle dendi-ği anlamındadır: "Kitabını oku…" Hakeza "sen kendine yetersin" cümlesindeki "ba" harfi zaittir ve te'kit için kullanılmaktadır. Aslında "kefet nefsuke" idi. Fiilin müennes (dişiler) için kullanılmasının sebebi de failinin mecazi müennes oluşu sebebiyledir. Mecazi müennes olan failin fiilinde her iki çeşitte (erkek veya dişi) kullanılması caizdir. Bazıları onu "iktefe" anlamında ismi fiil olarak kabul etmiş ve "ba" harfinin zaid olduğuna kanaat etmemişlerdir. Bunun başka yorumları da olabilir.

Söz konusu ayet bu kitabın kesin bir hüccet olduğuna ve her ne kadar okuyan kimsenin bizzat günahkarın ve suçlu kimsenin kendisi olsa da okuduğu şeyde hiçbir şüphe duymaya-cağına delalet etmektedir. Nasıl böyle olmasın ki?! Zira o kitapta amelin bizzat kendisi görülmektedir ve o ameller esasınca karşılık görmektedir. Nitekim Allah-u Teala da şöyle bu-yurmuştur: "Bugün özür beyan etmeyin, ancak işlediklerini-zin karşılığını görmektesiniz" denir."

"Kötülüğün gelmesine de dua eder" ayetinin önceki ayetlerle irtibatı hususunda söylediklerimizden de bu iki ayetin, yani "Her insa-nın boynuna işlediklerini do-larız" "ve sen kendin yeter-sin" ayetinin irtibatı da açıkça anla-şılmaktadır.
Ayetlerin akışı kınama ve eleştiriye dayalı olduğundan ayetlerin anlamı özetle şudur: "Münezzeh olan Allah Kur'an-ı insanları tevhide, uluhiyyete hidayete ermiş olanları mutlu kılmaya sapıkları mutsuz kılmaya davet eden ilahi metot ve sünnetin diğer dinlere oranla en sağlam biçimde kat eden ve o yolda hareket eden bir dine göndermiştir.

Ama insan iyi ile kötüyü ayırt etmemekte fayda ve zararını teşhis etmemektedir. Aksine nefsani istekle-rinin peşice koşmakta, iyi veya kötü-yü aynı şeklide talep etmektedir. Oysa ameller iyi veya kötü mutlaka sahibiyle birlikte olacaktır ve ondan ayrılmayacaktır. Kitapta mahfuz kaldığı gibi kıyamet günü kendisi için bu yaptıkları getirilecek, karşısında açılacak ve bu esas üzere hesabı görülecektir. Böyle olduğu halde insan nefsani istekleri peşice koşmamalı, nefsani isteklere gömülmemeli aksine işlerinde düşünceli hareket etmeli, iyiyi ve kötüyü ayırt etmeli, iyi işler yapmalı ve kötü işlerden sakınmalıdır.

2991. Bölüm
Sağdakiler

Kur'an:
"Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler ara-sında; yüksek döşekler üze-rindedirler. Biz ceylan gözlü-leri, sağdakilker için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir."
"Amel kitabı kendisine sa-ğından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çeki-lir."
"Bir gün bütün insanları önderleriyle berâber çağırırız. O gün kitabı sağından veri-lenler, işte onlar kitaplarını okurlar. Onlara kıl kadar haksızlık edilmez."

"Kitabı sağından verilen "Alın, Kitabımı okuyun der."
14535. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Te-ala müminin hesabını görmek is-teyince, amel defterini sağ eline verir ve kendisi ile onun arasında hesabını görür ve şöyle der: "Ey kulum! Şöyle böyle yaptın, falan filan işe bulaştın." O şöyle arz eder:

"Evet ey Rabbim! Ben bu işleri yaptım." Allah şöyle buyu-rur: "Ben onları sana bağışladım ve iyi işlere çevirdim." Bunun üzerine halk da şöyle der: "Süb-hanallah! Bu kulun bir tek güna-hı da mı yoktur?" İşte bu, aziz ve celil olan Allah'ın şu ayetinin manasıdır: "Amel defteri ken-disine sağından verilen kim-se, kolay geçireceği bir hesa-ba çekilir ve arkadaşlarının yanına sevinçle döner."
14536. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Organlar müminin aleyhine tanıklık etmez. Aksine azaba hak kazanan kimsenin aleyhine şahadette bulunur. Müminin amel defteri sağ eline verilir."

14537. İmam Sadık (a.s), Muaviye b. Veheb'in duyduğuna göre şöyle bu-yurmuştur: "Kul gerçekten tövbe edince, Allah onu sever, dünya ve ahirette onun (kötülüklerini) örter." (Muaviye b. Veheb şöyle diyor: ) "Ben şöyle arz ettim: "Allah nasıl (kötülükleri) örter?" İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "İki meleğin kendisi için yazdığı günahları onlara unutturur, or-ganlara da şöyle vahiy eder: "Günahları gizleyin." Ardından yeryüzünün farklı yerlerine şöyle vahiy edilir: "Sizin bölgede yap-tığı günahları gizleyiniz." O hal-de Allah'ı gördüğü zaman güna-hına tanıklık edecek bir şey bu-lunmaz."
bak. Et-Tevbe, 466, 467. Bö-lümler; el-Hisab, 841. Bölüm


2992. Bölüm
Soldakiler

Kur'an:
"Defterleri soldan verilen-ler; ne yazık o soldakilere! İn-sanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunur-lar. Çünkü onlar, bundan ön-ce, dünyada, nimet içinde bu-lunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı. Şöyle söylerlerdi: "Öldüğü-müzde, toprak ve kemik yığı-nı olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" Önce ge-lip geçmiş babalarımız mı?" De ki: "şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde topla-nacaklardır."

"Fakat kitabı kendisine solundan verilen kimse: "Kitabım keşke bana verilmeseydi; keşke hesabımın ne olduğunu bilmeseydim; bu iş keşke son bulmuş olsaydı; malım bana fayda vermedi; gücüm de kalmadı" der. Şöyle buyu-rulur: "O'nu alın, bağlayın. Sonra cehenneme atın. Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun. Çünkü, o, yüce Allah'a inanmazdı. Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmezdi. Bu sebeple burada bugün onun bir acıyanı yoktur. Günahkar-ların yiyeceği olan kanlı irin-den başka bir yiyeceği de yoktur."

"Ama amel defteri kendi-sine arkasından verilen kim-se: "Mahvoldum" diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme gi-rer. Çünkü o, dünyada, adam-larının yanında iken zevk içindeydi. Zira; o, bir daha di-rilip dönmeyeceğini sanmıştı. Bilin ki, Rabbi onu şüphesiz görmekteydi."
14538. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Te-ala… kulun kötülüğünü isteyince onu insanların önünde hesaba çeker, mahkum eder ve amel defterini sol eline verir. Aziz ve celil olan Allah'ın şu sözünün anlamı da aynı şeyi ifade etmek-tedir: "Ama amel defteri ken-disine arkasından verilen kimse: "Mahvoldum" diye bağırır ve çılgın alevli cehen-neme girer. Çünkü o, dünya-da, adamlarının yanında iken zevk içindeydi."

14539. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ama kitabı sağın-dan verilen kimse" ayetinden maksat, Mahzum oğulları kabile-sinden olan Ebu Seleme, Abdil-lah b. Abdul-Esvet b. Hilal Mahzumi'dir. "Ama amel def-teri kendisine arkasından ve-rilen kimse" ayetinden maksat ise, Esvet b. Abdul-Esvet b. Hi-lal Mahzumi'dir. Bu şahsı Bedir günü Hazma b. Abdulmuttalib öldürdü."

Tefsir:
"Ama amel defteri kendi-sine arkasından verilen kim-se" ayetindeki "vera" kelimesi mah-zuf cer harfiyle mensup olan zarf eda-tıdır ve taktiri şöyledir: "Min verai zehrihi" belki de amel defteri, yüzleri tersine çevrildiği için kendilerine ar-kadan verilmektedir. Nitekim Allah-u Teala başka bir yerde şöyle buyur-muştur: "Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden…"

Elbette amel defterlerinin kendile-rine arkadan verilmesiyle, "Fakat kitabı kendisine solundan ve-rilen kimse: "Kitabım keşke bana verilmeseydi" ayetinde ifa-de edilen kitabı solundan verilenler arasında bir aykırılık yoktur."
bak. Tefsir'ul Mizan, 20/243-245

2993. Bölüm
Hayvanların Haşrol-ması

Kur'an:
"Yabani hayvanlar bir ara-ya toplatıldığı zaman."
"Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplu-lukturlar. Kitapta biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacak-lardır."
bak. el-Bihar, 7/253, 11. Bölüm; Tefsir'ul Mizan, 7/73

2994. Bölüm
Kıyametin Durakları

Kur'an:
"Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir."
"Melekler ve Cebrail mik-tarı elli bin yıl olan o derece-lere bir günde yükselirler."
14540. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki hesabınız gö-rülmeden önce siz kendi hesabı-nızı görmeye çalışın. Zira kıya-met gününde durağında, sizin saydığınız yıllardan bin yıl süren elli durak vardır." İmam Sadık daha sonra şu ayeti tilavet bu-yurdu: "Miktarı elli bin yıl sü-ren günde"

14541. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle arzedildi: "Kıyamet günü ne de uzundur." Peygam-ber şöyle buyurdu: "Canım elin-de olana andolsun ki o gün mü-minler için çok kısadır. Hatta dünyada kıldığı farz namazdan daha kısa gelmektedir."
14542. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer yaratıkların he-sabını görme işi Allah'tan başka-sının sorumluluğuna verilmiş ol-saydı, hesapların tümüyle görül-mesi için elli bin yıl beklemek gerekirdi. Ama münezzeh olan Allah bu işi bir anda bitirir."

14543. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O gün (kıyamet gü-nü) yarıya ulaşmadan cennet ehli cennette öğle uykusuna dalar, cehennem ehli de cehennemde olur. (yarım gün miktarınca, tüm yaratıkların hesabı görülür. )"
14544. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyada kendisine zulmeden kimse, miktarı elli bin yıl olan o günde tutulur ve Allah onun içine hüzün sokar. Sonra ona acır ve onu cennete götü-rür." Allah Resulü daha sonra şöyle buyurmuştur: "Hüznümü-zü gideren Allah'a hamdolsun. Mahşer müddeti boyunca yara-tıkların kalbine gam ve hüzün sokar."
bak. el-Bihar, 7/121, 6. Bölüm

2995. Bölüm
Kevser

Kur'an:
"Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir."
14545. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim benim ha-vuzuma (Kevser'e) iman etmez-se, Allah-u Teala onu havuzuma getirmez."
14546. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah bana havuzu vermekle beni yüceltti. Kendim-den önceki Peygamberlere karşı bana üstünlük verdi. O havuzun (büyüklüğü) Eyle ve Sen'a mesa-fesi kadardır. Onda yıldızlar sa-yısınca kaseler bulunur. İçinde iki su akıntısı olur. Suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlı-dır. Çakılları zümrüt ve yakuttan, ibrikleri ise güzel kokan misk-tendir. "

14547. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Havuzum (genişlik açısından) bir aylık yol miktarın-cadır. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzeldir ve ibrikleri gökteki yıldızlar sayısın-cadır. Her kim bundan içerse as-la susamaz."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Havuzum bir aylık yol miktarıncadır. Kenarları eşit, su-yu gümüş dirhemden daha be-yazdır."

14548. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kevser bana veril-miştir ve ben elimle ona dokun-dum. Miskten daha güzel koktu-ğunu ve çakıl taşlarının inci ol-duğunu gördüm."
14549. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben havuzun kena-rında yanıma gelen kimselere bakarım. O halde Allah'a yemin olsun ki önümden bir takım in-sanlar geçer ve ben şöyle derim: "Ey rabbim! Bunlar benim üm-metimdendir." Allah şöyle buyu-rur: "Sen onların senden sonra neler yaptığını bilemezsin. Onlar sürekli olarak gerisin geriye dö-nüyorlardı."
bak. Kenz'ul Ummal, 14/415. Bölüm; el-Bihar, 8/16, 20. Bölüm

377. Ko-nu

el-Adet
Adet-Alış-kanlık

bak.
519. konu, en-Nefes; 537. ko-nu, el-Heva; 7. konu, el-Edeb
2996. Bölüm
Adet

14550. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adet insanın ikinci tabiatıdır."
14551. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adet her insana hükmedicidir."
14552. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adet insana sahip olan düşmandır."

14553. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Riyazetin (ve nefis terbiyesinin) afeti, adetlerin ga-lebe çalmasıdır."
14554. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim adetlere uyarsa, (yüce) derecelere ulaşa-maz."
14555. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adetler mağlup edi-cidir. O halde her kim, gizlide veya yalnızlıkta bir şeye adet edinirse, o şey açıkta ve insanlar arasında kendisini rezil eder."
14556. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz dilin senden adet edindiğin şeyleri ve nefsin senden ülfet edindiğin şeyleri ister."
14557. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazaba koşma ki adet ettiğin şeylerle sana üstün gelir."
14558. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Gencin kalbi ekil-memiş tarlaya benzer, oraya ne eksen tutar, yeşerir. Kalbin katı-laşmadan ve aklın başka şeylere yönelmeden sana edepten bir şeyler öğretmek istedim."

2997. Bölüm
Adete Galebe Çalmak

14559. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fazilet, adetlere gale-be çalmaktır."
14560. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün ibadet, adetlere galebe çalmaktır."
14561. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adetlere üstün gel-mekle yüce makamlara ulaşabi-lirsin."
14562. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adetleri terk etmek hususunda nefislerinize hakim olun ki onlara üstün gelesiniz. Heva ve heveslerinizle cihat edin ki onlara malik olasınız."

14563. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adetleri değiştirin ki, itaatler sizlere kolay gelsin."
14564. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefislerinizi, adetleri terk etmekle boyunduruk altına alın. Nefislerinizi itaatlere doğru sevk edin. Onlara borçların ağır yükünü yükleyin. Nefislerinizi iyi işleri yapmak ile süsleyin ve on-ları günahların pisliğinden koru-yun."

2998. Bölüm
İyilik Adettir

14565. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsin için her huy-dan en güzelini seç. Şüphesiz hayır adettir. Her huyun da en kötüsünden sakın ve ondan uzak durma yolunda nefsinle savaş. Zira hiç şüphesiz kötülük inatçı-lıktır."
14566. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik etmek için iyi bir adet yeterlidir."
14567. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik adettir."

14568. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik (bir tür) adettir ve kötülük de (bir tür) inatçılık-tır."
14569. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyiliğe adet etmek (maksatlara ulaşma veya insanlar nezdinde yüce bir makamı elde etme hususunda) imkan sahibi olmanın kaynağıdır."
bak. el-Hulk, 1113. Bölüm

2999. Bölüm
İnsana Sahip Olması Güzel Olan Sıfatlar

14570. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsini güzelliğe alış-tır. Şüphesiz bu insanların seni güzel anmalarına ve çok ihsanda bulunmalarına sebep olur."
14571. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini bağışlayıcı olmaya alıştır ve ısrar etmekten sakın ki doğrulukla birlikte ola-sın."
14572. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini iyi niyet ve güzel maksat sahibi olmaya alış-tır ki isteklerinde mutlu olasın."
14573. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsini yüce işlere alıştır ve insanların borçlarını üstlen ki nefsin şerafet elde etsin, ahiretin bayındır olsun ve seni övenler çoğalsın"
14574. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini Allah'ı zik-retmeye ve mağfiret dilemeye ih-tiraslı kıl. Zira bu senin günahla-rını siler ve sevabını büyültür."
14575. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendinizi sabra alış-tırın ve cimrilik ettiğiniz şeyler hususunda fedakarlık etmekte sabırlı olun. "
14576. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini yumuşak ko-nuşmaya ve selam vermeye alıştır ki seni sevenler çoğalsın ve düşmanın azalsın."
14577. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini güzel söz söy-lemeye alıştır ki kınamadan gü-vende kalasın."
14578. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulağını güzel şeyler duymaya alıştır. Islahını artırma-yan şeylere kulak verme, şüphe-siz o şeyleri duymak kalbi pas-landırır ve kınamalara sebep olur."
14579. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Kendini zorluklara karşı sabretmeye alıştır ki hak yolunda sabretmeye çalışmak ne güzel bir huydur."

3000. Bölüm
Adetleri Değiştirmenin Zorluğu

14580. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Siyasetlerin en zoru, adetleri değiştirmektir."
14581. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en kötü hallisi kökü kazındığı halde adet-leri baki kalan kimsedir."
14582. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tabiatları değiştirmek dışında her iş mümkündür."
14583. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Nefisle-rinizi edeplendirmeyi kendiniz üstlenin ve onları huy edindiği kötü alışkanlıklardan alıkoyun."
bak. el-Hulk, 1106. Bölüm; es-Siyaset, 1933. Bölüm; en-Nefs, 3919. Bölüm

3001. Bölüm
Kötülerin Adeti

14584. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fazlalıklarla uğraş-mak ne de kötü bir adettir."
14585. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık insanların adeti, iyiliğe kötülükle cevap vermeleridir."
14586. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık ve tecrübesiz insanların adeti, yüce ve özgür insanlara eziyet etmektir."
14587. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık insanların adeti kötülemek ve gıybet et-mektir."
14588. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tecrübesiz insanların adeti, ihsanın kökünü kesip at-maktır."
14589. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü insanların adeti arkadaşlara eziyet etmektir."
14590. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülerin adeti iyilere düşmanlık etmektir."
14591. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münafıkların adeti, (her an bir renge bürünüp) huy-ları değiştirmektir."

3002. Bölüm
İyilerin Adeti

14592. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanların adeti bağışta bulunmaktır."
14593. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanların adeti iyilik etmektir."
14594. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kerim insanların sünneti sürekli ihsanda bulun-maktır."
14595. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kerim insanların sünneti ahitlere vefa göstermek-tir."
14596. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en hayırlısı darlık anında bile cömert ve şük-redici olandır. İnsanların en ha-yırlısı darlıkta fedakarlık ve sabır gösterendir."
14597. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en iyisi, in-sanların kendisinden faydalandığı kimsedir."
14598. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlerin en iyiniz, gü-zel söz söyleyen, insanlara ye-mek yediren ve insanlar uyuduğu halde gece namaz kılan kimse-dir."
bak. el-Kerem, 3473. Bölüm; el-Hayr, 1165, 1166. Bölümler

3003. Bölüm
Nefsin Adet Edinme-diği Bir Şeye Adet Edin-mesi

14599. İmam Ali (a.s), kendisine, bir tatlı getirip önüne koyduklarında şöyle buyurmuştur: "Sen, güzel ko-kulu, güzel renkli ve güzel tadı olansın. Ama ben nefsimi adet edinmediği şeylere adet ettir-mekten hoşlanmıyorum."

14600. Hebbet'ul Ureni şöyle diyor: "Müminlerin Emiri'nin (a.s) hu-zuruna bir tatlı getirip koydular. İmam (a.s) onun temizliğine ve güzelliğine baktı. Daha sonra parmağını sonuna kadar tabağın içine batırıp dışarı çıkardı ve on-dan hiçbir şey almadı. Parmakla-rını tattı ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz helal, güzel ve temiz-dir ve bu haram değildir. Ama ben nefsimi şimdiye kadar adet ettirmediğim bir şeye adet ettir-meyi hoş görmüyorum. Bu taba-ğı önümden kaldırın." Böylece ta-bağı önünden kaldırdılar."

14601. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emi-ri'nin (a.s) huzuruna (un ve hurmadan yapılmış) bir tür helva getirdiler. İmam onu yemekten sakındı. Kendisine şöyle arzetti-ler: "Acaba onu haram mı bili-yorsun?" İmam şöyle buyurdu: "Hayır, ben nefsimin ona alış-masından ve onun peşice gitme-sinden korkuyorum." Daha son-ra şu ayeti tilavet buyurdu: "Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi har-cadınız, onların zevkini sür-dünüz"
Bak. Dünya, 1250. Bölüm

14602. İmam Ali (a.s) bir miktar güzel olmayan hurmadan yedi. Üze-rine su içti, sonra elini karnına vura-rak şöyle buyurdu: "Her kim kar-nına ateş sokarsa, Allah onu (kendisinden) uzak kılar." Daha sonra da şu şiiri örnek olarak zikretti:
Eğer sen karnının ve tenasül or-ganının isteklerini temin edersen
O ikisi kınanmış şeylerin zirvesi-ne ulaşır."
bak. Vesail'uş Şia, 16/507, 80. Bölüm

378. Ko-nu

el-İyd
Bay-ram

Kenz'ul Ummal, 7/87, el-İyd
el-Bihar, 59/91, 22. bölüm; Yevm'un-Niruz
el-Bihar, 91/1, 2. bölüm; Ediyyet-u İyd'ul Fıtr
el-Bihar, 91/47, 3. bölüm; Ediyet-u İyd'ul Ezha

3004. Bölüm
Bayram

Kur'an:
"Meryem oğlu İsa, "Al-lah'ım! Rabbimiz! Bize, geç-miş ve bizden sonra gelecek-lere bayram ve senden bir de-lil olarak gökten bir sofra in-dir, bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın" de-di."

14603. Su'eyd b. Gafele şöyle diyor: "Bir bayram günü Müminlerin Emiri'nin (a.s) huzuruna vardım. Önüne bir sofra açılmış ve o sofrada bir miktar, buğdaydan ekmek, bir tabak sütlaç ve bir kaşık bulunuyordu. Ben şöyle arzettim: "Ey Müminlerin Emiri! Bayram günü sütlaç mı yiyor-sun?" İmam şöyle buyurdu: "Bu, bağışlanmış kimsenin bayramı-dır."
14604. İmam Ali (a.s), bayramla-rın birinde şöyle buyurmuştur: "Şüp-hesiz bu bayram, Allah'ın oruç ve namazını kabul ettiği kimse için bayramdır. İçinde Allah'a is-yan edilmeyen her gün bayram-dır."

14605. İmam Hasan (a.s), fıtır (ramazan) bayramı günü oyunla meş-gul olan ve gülüp oynaşan bir grubun yanından geçince durdu ve onlara şöyle buyurdu: "Allah Ramazan ayını itaatleri sebebiyle kendi hoşnutluğuna doğru öne geçmeleri için yarış meydanı karar kılmıştır. O halde bir grubu öne geçerek mutluluğa eriştiler.

Diğer bir grubu ise geride kalarak mutsuz oldular. İyilik sahiplerinin mükafata eriştiği ve batıl işlerle uğra-şanların zarar gördüğü böyle bir günde, gülüp oynayan insan ne kadar da şaşırtıcıdır. Allah'a ye-min olsun ki eğer perde kenara çekilecek olursa, iyilik sahibinin iyiliği ile meşgul olduğunu, kötü-lerin ise kötülüğü ile uğraştığını bilirler." İmam daha sonra ora-dan ayrıldı."
14606. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Medine'ye girdiğim zaman, bu şehir halkının cehalet döneminde oynayıp eğlendiği iki günü vardı. Allah o iki günün yerine size en iyi iki gün verdi. Fıtır günü ve kurban günü. Fıtır (Ramazan) bayramı günü ve kurban bayramı günü."
14607. Peygamber eşlerine ve kızlarına fıtır ve kurban bayramı günleri dışarı çıkmalarını emre-diyordu."

3005. Bölüm
Müminlerin Emiri'nin (a.s) Fıtır Bayramında Okuduğu Hutbe

14608. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) fıtır (bayramı) gü-nü bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Şüphesiz bu günü-nüz iyilerin içinde mükafata eriş-tiği ve batıl işlerle uğraşanların zarar gördüğü bir gündür. Aynı zamanda diriliş gününüze de çok benzemektedir. O halde evleri-nizden camilerinize doğru çıka-rak, mezarlarınızdan Rabbinize doğru dışarı çıkacağınız günü hatırlayınız.

Camilerde durmakla da Rabbinizin huzurunda dura-cağını günü hatırlayınız. Evleri-nize dönmekle de cennetteki ev-lerinize döneceğiniz günü hatır-layınız. Ey Allah'ın kulları! Oruç tutan erkek ve kadınlar için var olan en küçük şey, Ramazan ayının son gününde bir meleğin onlara şöyle seslenmesidir: "Ey Allah'ın kulları! Sizlere müjdeler olsun! Allah geçmiş günahlarını-zı bağışlamıştır. O halde bundan sonra ne yapacağınıza dikkat ediniz."

3006. Bölüm
Nevruz Bayramı

14609. İmam Sadık (a.s), nevruz günü yanına gelen Muella b. Hu-neys'e şöyle buyurmuştur: "Bu gü-nün ne günü olduğunu biliyor musun?" Ben (Muella) şöyle ar-zettim: " Fedan olayım! Bu gün İranlıların kutladığı ve birbirine hediye verdiği gündür." Ebu Abdullah'is Sadık (a.s) şöyle bu-yurdu: "Mekke'de olan eski eve (Ka'be'ye) andolsun ki bugünün de çok eski kökleri vardır ve bu-nu bilmen için sana izah ede-yim…

Ey Muella! Nevruz günü Al-lah'ın kendisine tapmaları, ken-disi için hiçbir şeyi şirk koşma-maları, elçileri, hüccetleri ve İmamlarına (a.s) iman edecekle-rine dair söz aldığı gündür. Nev-ruz içinde güneşin doğduğu ilk gündür. Biz her Nevruz günü, kurtuluşu bekleriz. Zira Nevruz bizim ve Şiilerimizin günlerin-den bir gündür. İranlılar onu ko-rudu. Sizler onu zayi ettiniz… Nevruz İranlılar için yılın ilk gü-nüdür. Onlar sayıları otuz bin kişiyken hayatta kaldılar ve yaşa-dılar. Nevruz günü su dökmek sünnet oldu."
14610. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nevruz bayramı gelip çattığında bedenini yıka, en güzel elbiselerini giy, en güzel kokuları sürün ve o gün oruç tut."
14611. İmam Ali (a.s), Nevruz bayramında kendisine bir hediye ge-tirdiklerinde şöyle buyurmuştur: "Bu nedir?" Şöyle arzettiler: "Ey Müminlerin Emiri! Bu gün nev-ruz günüdür." İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Her günü bizler için Nevruz kılınız."
14612. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her gün nevruz gü-nümüzdür."

14613. Nakledildiği üzere Mansur, Musa b. Ca'fer'den (a.s) nevruz günü halkın kendisini kutlaması ve kendisi için getirdikleri hediyeleri kabul etmesi için evinde oturmasını isteyince, İmam Musa b. Ca'fer (a.s) şöyle buyurdu: "Ben ceddim Peygamber'in (s.a.a) hadislerini araştırdım, ama bu gün hakkında bir hadis bulamadım. Nevruz İranlıların adetidir, İslam onu neshetmiştir. Dolayısıyla İslam'ın ortadan kaldırdığı bir şeyi dirilt-mekten Allah'a sığınırım." Man-sur şöyle dedi: "Biz bu işi sadece askerlerimiz için yapıyoruz. Bu yüzden Allah için oturmanı isti-yorum." İmam da kabul etti ve oturdu…"


Allame Meclisi bu rivayeti naklet-tikten sonra şöyle diyor: "Bu rivayet, Mualla'nın rivayetiyle uyumsuzluk içindedir ve Nevruz'un şer'i bir itiba-rının olmadığını göstermektedir. Mu-alla'nın rivayetlerinin senetleri daha güçlü ve ashap arasındaki şöhreti da-ha fazladır. Onu da takiyyeye ham-letmek mümkündür. Zira Mual-la'nın rivayetinde takiyye yaptığını ifade eden bir takım nükteler var-dır…

Ben şöyle diyorum: Bize göre her iki rivayet de hüccet olma şartlarından yoksundur ve Müminlerin Emiri'nin (a.s) sözünden de naklettiğimiz gibi her gün Nevruz günümüzdür ve Allah'a isyan edilmeyen her gün bizler için bayramdır. Elbette İran'da adet olduğu üzere görüşmek ve ziyaret et-menin hiçbir sakıncası yoktur.

3007. Bölüm
Bayramların Süsü

14614. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bayramlarınızı, "Al-lah-u Ekber" diyerek süsleyi-niz."
14615. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fıtır ve Kurban bay-ramınızı, "la ilahe illallah", "val-lahu ekber", "ve'l-Hemdülillah" ve "sübhanellah" cümleleriyle süsleyiniz."
14616. Resulullah (s.a.a) kurban ve ramazan bayramı günlerinde dışarı çıkıyor ve yüksek bir sesle, "la ilahe illallah-hu vallahu ek-ber" diye zikrediyordu."
14617. Peygamber (s.a.a) Fıtır bayramı gününde evinden dışarı çıktığı andan itibaren camiye va-rıncaya kadar tekbir getiriyor-du."
14618. Peygamber (s.a.a), her hutbe esnasında tekbir getiriyor-du. Ama fıtır (ramazan) ve kur-ban bayramı hutbelerinde, daha çok tekbir getiriyordu.
379. Ko-nu

el-İstiaze
Allah'a Sığın-mak

Sünen'un-Nisai, 8/250, Ki-tab'ul İstiaze


bak.
358. konu, el-İsmet; et-Teme', 2415. bölüm
3008. Bölüm
Allah'a Sığınmak

Kur'an:
"De ki: "Rabbim! Şeytan-ların kışkırtmalarından sana sığınırım. Rabbim! Yanımda bulunmalarından da sana sı-ğınırım."
"Mûsa: "Doğrusu ben, he-sap görülecek güne inanma-yan böbürlenenlerin hepsin-den, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan (Allah'a) sı-ğınırım" dedi."
"De ki: "Yaratıkların şer-rinden, bastırdığı zaman ka-ranlığın şerrinden Allah'a sı-ğınırım."
"De ki: "insanlardan, cin-lerden ve insanların gönülle-rine vesvese veren o sinsi ves-vesecinin şerrinden insanların Rabbi, hükümdarı ve mabu-du olan Allah'a sığınırım."

bak. Duhan Suresi, 20. ayet; Bakara Suresi, 67. ayet; Hud Suresi, 47. ayet; Meryem Suresi, 18. ayet; Al-i İmran Suresi, 36. ayet; A'raf Suresi, 200. ayet; Nahl Suresi, 98. ayet; Gafir Suresi, 56. ayet; Fussilet Suresi, 36. ayet
14619. Abdullah b. Amr'dan şöyle nakledilmiştir: "Allah Resulü (s.a.a) dört şeyden Allah'a sığı-nırdı: Fayda vermeyen ilimden, huşu sahibi olmayan kalpten, icabet edilmeyen duadan ve doymayan nefisten."

14620. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ım! Cimri-likten sana sığınırım, ödleklikten sana sığınırım, ömrün en aşağılı-ğına dönmekten sana sığınırım, dünyanın fitneciliğinden sana sı-ğınırım ve kabir azabından sana sığınırım."
14621. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Gamdan, hüzünden, acizlikten, tembellik-ten, cimrilikten, korkaklıktan, borcun bel kıran ağırlığından ve (kargaşalık sebebiyle) insanların üstün gelmesinden sana sığını-rım."
14622. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Fakirlikten sana sığınırım, azlıktan ve zillet-ten sana sığınırım. Zulmetmek-ten veya bana zulüm edilmesin-den sana sığınırım."

14623. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Borçların galebe çalmasından, düşmanın galebe çalmasından ve düşman-ların velvele koparmasından sana sığınırım."
14624. Resulullah (s.a.a), yolculuk etmek istediğinde şöyle buyururdu: "Allah'ım! Yolculuğun sıkıntı-sından, dönüş hüznünden, bol-luktan sonra azlıktan, mazlumun duasından ve aile, mal ve çocuk-lar hususunda kötü bir sahneyle karşılaşmaktan sana sığınırım."
14625. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Yaptığım kötü amelden ve henüz yapma-dığım kötü amelden sana sığını-rım."
14626. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Yolculuğun zorluğundan (ağır kayıplarla) dönüşün kederinden ve (döndü-ğümüzde) ehil, mal ve evlatları-mızda kötü bir şey görmekten sana sığınırım."
14627. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Senin zen-ginliğin içinde fakir olmaktan, hidayetinden sapmaktan, ege-menlik sana aitken zulmedilmek-ten, emir sana aitken mağdur olmaktan sana sığınırım."

14628. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Zahirimin insanların gözünde güzel, batı-nımın ise senden gizlemeye ça-lıştıklarımla çirkin olmasından sana sığınırım."
14629. İmam Kazım (a.s) "Kendi-sine, "Ey efendim! Eğer, salah görür-seniz namazlarımın ardından oku-mam, Allah'ın o duayla bana dünya ve ahiretin hayrını bağışta bulunacağı bir dua öğretiniz" diye yazan Mu-hammed b. İbrahim'e yazdığı cevap mektubunda şöyle buyurmuştur: "Euzu bi vechikel kerim ve izze-tikelleti la turamu ve kudretikel-leti la yemteniu minha şey', min şerriddünya ve'l ahiret ve min şerri evcai kulliha" (Dünya ve ahiret şerrinden ve her türlü acı-ların şerrinden, kerim olan yü-züne, boyun eğmeyen izzetine ve hiçbir şeyin karşı koyamadığı kudretine sığınırım."

14630. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Borçların üstün gel-mesinden, insanların galebe çal-masından ve kadınların evde kalmasından (evlenememesin-den) Allah'a sığınınız."

380. Ko-nu

el-Ayb
Kusur-Ayıp

el-Bihar, 75/46, 40. bölüm, el-İğza an'il-Uyub'un-Nas
el-Bihar, 75/212, 65. bölüm, Tetebb-u Uyub'un-Nas
Kenz'ul Ummal, 3/248, 733, Seter'ul Ayb
Vesail'uş-Şia, 8/594, 150. bö-lüm; Tahrim'ul İhsa-u İsrat'ul Mu-min
Kenz'ul Ummal, 3/455, Te-tebb'ul Averat

bak.
400. konu, el-Gaybet; 381. konu, et-Ta'yir; el-Eh, 51. bölüm; es-Sedik, 2211. bölüm; et-Tevbe, 466. bölüm; ez-Zenb, 1386. bölüm; es-Seha, 1777. bölüm; en-Nimet, 3901. bölüm
3009. Bölüm
Ayıpları Kendisini İn-sanların Ayıplarıyla Uğ-raşmaktan Alıkoyan Kimseyi Övmek

14631. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpları kendisini in-sanların ayıplarıyla uğraşmaktan alıkoyan kimseye ne mutlu!"
14632. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpları kendisini mümin kardeşlerinin ayıplarını araştırmaktan alı koyan kimseye ne mutlu!"

14633. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en üstünü, ayıpları kendisini, insanların ayı-bını araştırmaktan alı koyduğu kimsedir."
14634. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan için en faydalı şey, kendi ayıplarını inceleme hususunda insanlardan öne geçmesidir. (veya insanların ayıplarıyla uğraşmadan önce kendi ayıplarıyla uğraşmasıdır. )"
14635. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir kulun kendi ayıp-larını unuttuğu halde başkaları-nın ayıplarıyla uğraştığını gördü-ğünüzde biliniz ki o Allah'ın hi-lesine düçar olmuştur."

14636. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulu! Hiç kimseyi günahıyla ayıplamakta acele etme; belki günahı bağış-lanmıştır. Küçük bir günah işle-dim diye kendini güvende sayma; belki o yüzden azaba uğrarsın. Sizden bir başkasının ayıbını bilen kimse, kendi ayıbını da bil-diği için onun ayıbını açmasın. (Ama eğer o ayıp onda yoksa) Allah'a şükretmek onu, başkala-rının ayıbıyla uğraşmaktan alı-koysun."

14637. Resulullah (s.a.a), Ebu Zer'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyur-muştur: "Kendi ayıplarından bil-diğin şeyler, insanları eleştirmek-ten seni alı koymalıdır. Kendinin de benzerini yaptığın şeyler do-layısıyla insanlardan rahatsız ol-ma."
14638. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi ayıplarından bildiğin şey, seni insanları eleş-tirmekten alıkoymalıdır."
14639. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi ayıplarından bildiklerin seni insanların ayıpla-rını zikretmekten sakındırmalı-dır."
14640. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanları ayıplayan kimse önce kendisinden başla-malıdır."
14641. Mesih (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "İnsanların ayıplarına efendi-ler gibi bakmayınız. Onların ayıplarına köleler gibi bakınız."
14642. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en akıllısı kendi ayıbını gören, ama başka-larının ayıbını görmeyen kimse-dir."
bak. el-Gaflet, 3101. Bölüm

3010. Bölüm
Kendi Ayıplarını Gö-ren Kimse

14643. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıbını gören kimse, başkalarının ayıbıyla meşgul ol-maz."
14644. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi sürç-mesini görürse, başkalarının sürçmesini küçük görür."
14645. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi ayıbını görürse, başkalarının ayıbıyla meşgul olmaz."
14646. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların ayıbını araştırma. Zira eğer akledecek olursan kendi ayıpların seni baş-kalarının ayıplarını araştırmaktan meşgul kılacak kadar çoktur."

14647. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi ayıbını görürse, hiç kimseyi ayıplamaz."
14648. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın kendi ayıpla-rını tanıması zekiliğine kifayet eder. İnsanın kendi ayıplarından habersiz olması cehaletine kifa-yet eder."

14649. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şu üç haslete veya onlardan birine sahip olur-sa, kıyamet günü Allah'ın Arş'ının gölgesinden başka hiç-bir gölgenin olmadığı gün aziz ve celil olan Allah'ın gölgesinin altında olur: …O ayıbı kendisin-den uzaklaştırmadıkça Müslü-man kardeşini (bir ayıptan dola-yı) ayıplamamasıdır. İnsan ken-disinden bir ayıbı uzaklaştırınca, kendisine başka bir ayıbı aşikar olur. İnsana insanların ayıplarıyla uğraşmak yerine kendi ayıplarıyla uğraşması yeter."

3011. Bölüm
İnsanların Ayıplarıyla Uğraşmayı ve Kendi Nef-sine Gevşek Davranmayı Kınamak

14650. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi nefsine karşı gevşek davrandığın halde insan-lara karşı dille yaralayıcı, incitici olmaktan çekin. Aksi takdirde günahın büyür ve sevaptan mah-rum kalırsın."
14651. Mesih (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Ey kötü kullar! Neden şüp-he üzere insanları kınıyor ama kendi ayıplarınız ve kötülükleri-niz hususundaki yakininize rağ-men kendinizi kınamıyorsu-nuz?"

14652. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi yaptığın şeyler sebebiyle başkalarını kınama ve işleme hususunda nefsini serbest bıraktığın günah sebebiyle baş-kalarını cezalandırma."
14653. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden her biri kardeşinin gözündeki dikeni görür, ama kendisinin gözündeki ağaç gövdesini görmez."
14654. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Daha çok ayıbı oldu-ğu halde onları görmeden insan-ların ayıbını hoş görmeyen kim-seye şaşarım."
14655. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların ayıbını gö-rünce onları sevmeyen, fakat o ayıpları kendisi için beğenen kimse, ahmağın ta kendisidir."
14656. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en kötüsü kendi ayıpları hususunda kör ol-duğu halde başkalarının ayıpları-nı araştıran kimsedir."
14657. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi sürçmesini küçük gören kimse, başkalarının sürçmesini büyük görür."
bak. el-Medahene, 1277. Bölüm

3012. Bölüm
İnsana Ayıp Olarak Yeten Şey

14658. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana, insanlarda bir ayıp gördüğü halde onu kendi-sinde görmemesi, kendisinin terk edemediği bir şey sebebiyle insanları kınaması ve arkadaşını faydasız şeylerle üzmesi ayıp ola-rak yeter."
14659. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana kendisinde şu üç hasletin olması ayıp olarak ye-ter: Kendi ayıplarını görmediği halde insanların ayıbını görmesi, kendisinin düçar olduğu bir şeyi insanlar için utanç sayması ve arkadaşını faydasız söz ve dav-ranışlarla üzmesi."

14660. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana, kendisine karşı kör, halka karşı gören ol-ması, kendisinin el çekemediği bir şeyden insanları sakındırması ve arkadaşına faydasız şeylerle eziyet etmesi ayıp olarak yeter."
14661. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana kendi ayıpla-rını görmeksizin insanların ayı-bına bakması akılsızlık olarak ye-ter"
14662. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana benzerini kendisinin de yaptığı bir iş sebe-biyle halkı hoş görmemesi ceha-let olarak yeter."
14663. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın kendi ayıpla-rını bilmemesi ve kendisinde de-ğiştiremediği şeyler için başkala-rına dil uzatması cehaleti için ye-ter."

3013. Bölüm
En Büyük Ayıp

14664. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer insanları ıslah etmeye himmet gösterirsen, önce kendini ıslah etmeye başla. Zira kendin bozuk olduğun halde başkalarını ıslah etmeye çalışman en büyük ayıptır."
14665. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıbın en büyüğü, onun benzeri sende varken baş-kasını ayıplamandır."

14666. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın ayıplarının kendisine gizli kalması en büyük ayıplarındandır."
14667. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın ayıplarından haberdar olmaması günahların en büyüğüdür."
14668. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülük bütün çirkin ayıpların toplandığı şeydir."
14669. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cimrilik, bütün çirkin ayıpları toplayıcıdır ve insanı bütün kötülüklere doğru çeken bir dizgindir."

3014. Bölüm
Ayıpları Sebebiyle Kendisini Kınayan Kimse

14670. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsini sahip olduğu ayıplar sebebiyle kınarsa nefsi bir çok günahlardan dolayı titrer."
14671. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsini he-saba çekerse ayıp ve günahların-dan haberdar olur. Günahlarını telafi eder ve ayıplarını düzel-tir."
14672. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlara öfkelenme yerine kendi nefsine öfkelenirse, Allah onu kıyamet gününün dehşetinden güvende kılar."
14673. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin kendi ayıplarınla uğraşman, senden utancı giderir."

3015. Bölüm
Ayıpları Gizlemek

14674. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir müminin ayıplarını gizlerse, diri diri meza-ra gömülmüş bir kızı kurtaran kimse gibidir."
14675. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birinin reza-letini örterse, diri diri mezara gömülen bir kızı mezardan kur-taran kimse gibidir."
14676. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim müminin kötü işi ve günahını gizlerse, bu işi diri diri mezara gömülmüş bir kızı kurtarmasından daha iyi-dir."
14677. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşinin bir günahını bilir ve onu gizlerse, Allah kıyamet günü onun günahlarını örter."
14678. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını gizlerse, Allah da kıyamet günü onun ayıplarını gizler."

14679. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşinden çirkin bir iş görür ve onu gizli tutarsa, Allah da dünya ve ahi-rette onun ayıbını örter."
14680. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Allah'ın ayıplarımı örtmesini is-tiyorum" diyen birisine şöyle buyur-muştur: "O halde kardeşlerinin ayıplarını ört ki Allah da senin ayıplarını örtsün."

14681. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şehirde bir takım ayıpları olan bir topluluk vardı. Ama onlar insanların ayıplarını dile getirmekten sakınıyorlardı. Allah da insanların onların ayıp-larını dile getirmekten alı koydu. Neticede o topluluk öldü ve in-sanlar ayıplarından haberdar ol-madı.

Bir de ayıpları olmayan bir topluluk vardı ki insanların ayıp-larını dile getiriyorlardı. Allah da onlarda bir takım ayıplar ortaya çıkardı ki öldükleri zaman o ayıplarla tanınmış oldular."
14682. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin günah ve sürçmesini ört, zira o günahın kendinde olduğunu da biliyor-sun."
14683. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine, mümin kardeşinin yetmiş büyük günahı-nı örtmesi farzdır."
bak. el-Gaybet, 3131. Bölüm

3016. Bölüm
Ayıpları Hediye Etmek

14684. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benim nezdimde kardeşlerimden en sevimli olanı, ayıplarımı bana hediye edendir."
14685. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin nezdinde in-sanların en seçkini senin ayıpla-rını sana hediye eden ve nefsinle savaşta sana yardımcı olan kimse olmalıdır."
14686. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin nezdinde in-sanların en sevimlisi ıslah olma-na sebep olan şeyleri sana bildi-ren ve ayıplarını sana gösteren kimse olmalıdır."

14687. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana ayıbını gösteren kimse sana nasihat etmiştir."
14688. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sana ayıbını gösterirse o senin samimi dos-tundur. Her kim de ayıbını sen-den gizlerse o senin düşmanın-dır."

14689. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ayıbını sen-den gizler ve arkadan seni ayıp-larsa o senin düşmanındır ve ondan sakın."
14690. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ayıbını sana açıkça söylerse arkandan haysi-yetini korur ve her kim de sana ayıplarını söylemede müsamaha gösterirse ayıplarını arkandan söyler."
14691. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ayıbını sana gösterir ve arkadan haysiyetini korursa hayır dileme hususunda senden hiçbir gayretini esirge-mez."

14692. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıbınızı yüzünüze söylemesinden korktuğunuz için hiç biriniz kardeşinizin ayıbını söylemiyorsunuz. Gerçekten ahireti terk etmek ve dünyayı sevmekte el ele verdiniz."
bak. el-Hediyye, 4011. Bölüm; el-Medahine, 1276. Bölüm

4
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



3017.Bölüm İnsanların Ayıbını Araştırmak

Kur'an:
"Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay hali-ne!"
"Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, zira zan-nın bir kısmı günahtır. Birbi-rinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? On-dan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbe-leri daima kabul edendir, acı-yandır."

14693. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıplayan kimse, kı-nanmış ve itibarsızdır."
14694. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpları araştırmak, ayıpların en çirkini ve kötülükle-rin en kötüsüdür. "
14695. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başkalarının ayıpları-nı aştırmak da ayıptır."
14696. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir ayıp ararsa onu bulur."

14697. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin nezdinde in-sanların en nefret edileni ve on-lardan sana en uzak olanı her-kesten çok insanların ayıbını araştıran kimse olmalıdır."
14698. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların gizli ayıplarını araştırırsa Allah onu kalplerin dostluğundan mahrum kılar."
14699. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların ayıbını araştırırsa işe kendi ayıp-larından başlamalıdır."
14700. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim başkalarının sırrını araştırırsa Allah da onun sırlarını ifşa eder."
14701. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman kardeşinin ayıbını ve çirkinliğini aşikar kılarsa, Allah da onun çir-kinliğini aşikar kılar ve böylece onu kendi evinde de rezil rüsva eder."
14702. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların ayıpları peşinde koşturursa Allah da onun ayıplarını ve çirkinlikle-rini açığa çıkarır."

14703. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin ayıplarını araştırmayınız. Zira her kim müminlerin ayıplarının peşice koşarsa, Allah da onun ayıplarını takip eder. Her kimin de Allah ayıplarını takip ederse, onu evinin içinde olsa dahi rezil rüsva eder."
14704. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların ayıplarını araştıran kimselerle muaşeret etmekten sakının. Zira onlarla arkadaş olan kimse bile onlardan güvende olamaz."

14705. Mesih (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Acaba sizden biri, bir kar-deşinin yanından geçer, avret mahallindeki elbisesinin kenara itildiğini gördüğünde onu daha fazla kenara mı iter veya onu ilk haletine döndürür ve onu örter mi?" Onlar şöyle arzettiler: "İlk haletine döndürür ve örter." Mesih (a.s) şöyle buyurdu: "Öyle değildir, aksine onu daha da açarsınız."
14706. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yönetici, insanlar arasında iftira ve kötümserlik di-lerse, şüphesiz onları bozar."

14707. İmam Ali (a.s), Mısır'a ta-yin ettiğinde Malik'i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle yazmıştır: "Sen-den en uzak ve nezdinde en se-vilmeyen kimse, halkın ayıplarını araştıranlar olsun. İnsanların ayıpları vardır. Valiler, bunları örtmeye en layık olan kimseler-dir. Onların bilmediğin ayıplarını araştırmaya kalkışma; sana düşen, gördüklerini temizlemendir. Bilmediklerin hakkında da Allah hükmeder. Halkın ayıplarını gücünün yettiğince ört ki Allah da senin halktan gizli kalmasını istediğin ayıplarını örtsün."

14708. Resulullah (s.a.a), insanla-rın kötülerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Laf taşıyanlar, dostların arasını ayıranlar ve gü-nahsız kimseler için günah ara-yan kimselerdir."

3018. Bölüm
İnsanların Ayıplarını Unutmamaktan Sakın-dırmak

14709. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a en uzak olan kul, birisiyle dostluk kuran ve bir gün kendisini kınaması için sürçmelerini (aklında) tutan kim-sedir."

14710. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Müminin avreti, diğer mümine haramdır" sözü hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Bu senin san-dığın gibi değildir. Aksine mü-minin avretinden maksat, mümin kardeşinin söylediği sözün eleştirilecek bir yeri olduğunu görünce, onu kendi nezdinde tutmak ve bir gün ona öfkelen-diğinde de o söz sebebiyle onu kınamaktır."
14711. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın salim olması için başkalarının ayıbını belle-ğinde az tutmak yeterlidir."
bak. el-İman, 285. Bölüm; et-Ta'yir, 3023. Bölüm

3019. Bölüm
Başkalarının Yere Düşmesine Sevinmekten Sakındırmak

14712. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başkalarının yere düşmesine sevinme, zira sen zamanın sana nasıl davranacağını bilmezsin."
14713. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başkalarının hatasına asla sevinme, zira sen de her zman için hatadan korunmuş değilsin."

3020. Bölüm
Ayıpları Örtmek

14714. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tahammül ayıpların mezarıdır."
14715. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Barış ayıpları örten-dir."
14716. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpların perdesi akıldır."
14717. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülüklerin perdesi suskunluktur."

14718. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimi haya elbise-si örterse, insanlar ayıbını göre-mez."
14719. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimi ilim elbisesi örterse, ayıpları insanlardan ör-tülü kalır."
14720. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Talih sana yardım et-tiği müddetçe (güç ve saltanat seninle oldukça) ayıbın gizli ka-lır."
14721. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İlim ve amel her ayıbı örter, cehalet ve fakirlik ise her ayıbı aşikar kılar."

3021. Bölüm
İnsan Bir Şeyi Bilmez-se Onu Kınar

Kur'an:
"Onlar, ilmini kavrayama-dıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlar-dan öncekiler de böylece ya-lanlamışlardı. Zalimlerin so-nunun nasıl olduğuna bir bak."
14722. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir şeyi ta-nımaktan aciz kalırsa onu kı-nar."
14723. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir şeyi bil-mezse onu ayıplar."
bak. el-Adavet, 2566. Bölüm; el-Cehl, 606. Bölüm

3022. Bölüm
Ayıp (Çeşitli)

14724. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpları olan kimse-ler, herkesten daha çok insanla-rın ıslah olmasını arzu etmelidir-ler. Zira insanlar ıslah olunca, onların ayıplarını araştırmaktan sakınırlar."
14725. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer birbirinizin içini bilseydiniz, birbirinizi asla defnetmezdiniz."
14726. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kınanmış iyilik sahibi kimse Allah'ın rahmetine mazhardır."
14727. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların ayıbını araştırırsa, kendi ayıpları araştırılır. Her kim söverse ken-disine cevap verilir."

14728. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlara kötülük eder ve kötü laf söylerse insanlar da ona kötülük eder ve kötü laf söyler. Her kim insan-lardan el çekerse, insanlar da kendisinden el çeker."
14729. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın ayıplarını ta-nıması, tanımaların en faydalısı-dır."

14730. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ademoğluna Müslü-man kardeşinin yüzsuyuyla oy-naması ayıp olarak yeter."
14731. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zulüm ve yalancılık, kişiyi hem dünyasında hem de ahiretinde helake götürür. Ayı-bını araştıranların yanında böyle kişilerin ayıbı ve fesadı, ergeç or-taya çıkar."
14732. Rivayet edildiği üzere İsa (a.s) ve Havariler köpek leşinin ya-nından geçtiler. Havariler, "Bu köpek ne kadar da kötü kokuyor" deyince İsa (a.s) şöyle buyurdu: "Ne kadar da beyaz dişleri var."

381. Ko-nu

et-Ta'yir
Kına-mak

el-Bihar, 73/384, 140. bölüm, en-Nehy an'it-Ta'yir
Vesail'uş-Şia, 8/596, 151. bö-lüm; Tahrim'ut-Ta'yir'ul Mümin ve't-Te'nibih

bak.
380. konu, el-Ayb; el-Musibet, 2347. bölüm
3023. Bölüm
Kınamayı Kınamak

14733. Hızır (a.s) Musa'ya (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Ey İmranoğlu! Hiç kimseyi bir hatası sebebiyle kınama, kendi hatana ağla."
14734. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşini tövbe etmiş olduğu bir günahın-dan dolayı kınarsa, kendisi de o günahı işlemedikçe ölmez."
14735. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir mümini bir günah sebebiyle kınarsa, kendisi de o günahı işlemedikçe ölmez."

14736. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim, bir şeyi kı-narsa, o şeye müptela olur."
14737. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir günahı ve çirkinliği ifşa ederse, onu ya-pan kimse gibidir. Her kim bir mümini kınarsa kendisi onu iş-lemedikçe ölmez."

14738. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir mümini kınarsa, Allah da onu dünya ve ahirette kınar."
14739. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin sıkıntıla-rına sevinme ki Allah ona mer-hamet eder ve o belayı sana indi-rir." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Her kim kardeşine inen bir mu-sibetten dolayı sevinirse, kendisi de o musibete düçar olmadıkça dünyadan gitmez."

14740. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin sıkıntıla-rına sevinme ki Allah ona mer-hamet eder ve seni belaya düçar kılar."
14741. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Te-ala Eyyub'u (a.s) hiçbir günahı olmaksızın belaya düçar kıldı, o da kınanıncaya kadar sabretti. Elbette Peygamberler kınanmaya tahammül edemezler."

14742. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hizmetçilerinizden biri zina edince ona had uygula-yın, ama onu kınamayın."
14743. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden biri, cariyeleri zina edince, ona had uygulama-lıdır, ama onu kınamamalıdır. Dördüncü defa zina ederse, ona had uygulamalı ve onu satmalı-dır."

14744. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen bir be-deviye şöyle buyurmuştur: "Allah'tan kork! Eğer birisi sende bir ayıp görür ve o ayıp sebebiyle seni kınarsa, sen onda var olduğunu bildiğin bir ayıptan dolayı onu kınama. Sonunda bu işin günahı onun boynuna kalır ve onun se-vabı da sana ulaşır."

14745. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer, Müslüman kar-deşin senin bir ayıbını bilir ve seni o sebeple kınarsa, sen de onda bildiğin günah ve ayıp se-bebiyle onu kınama ki bu senin için sevap, onun içinse günah olur."

14746. Ebu Ceriy, Cabir b. Selim şöyle diyor: "İnsanların düşünce kaynağından kana kana içtiği ve ağzından çıkan her sözü insan-lardan aldığı birini gördüm. Bu adam kimdir?" diye sordum. Bana, "O Allah'ın Resulüdür." dediler… Ben, "Bana öğütte bu-lunur musunuz?" dedim. O şöy-le buyurdu: "Hiç kimseye kötü söz söyleme.

" Ebu Ceriy şöyle diyor: "O günden sonra ne bir özgür insana, ne bir köleye, ne bir deveye ve ne de bir koyuna kötü söz söylemedim." Peygam-ber daha sonra şöyle buyurdu: "Hiçbir iyiliği küçük görme… Eğer biri sana kötü söz söyler ve sende bildiği bir ayıp sebebiyle seni kınarsa, sen onda bildiğin bir ayıp sebebiyle onu kınama. Bu taktirde, günahı onun boy-nuna olacaktır."

14747. Me'rur b. Suveyd, şöyle di-yor: "Rebeze'de Ebu Zer'in ya-nından geçtim. Bir elbiseyi ken-disinin diğerini de kölesinin giy-diğini gördüm. Ona şöyle dedim: "Ey Ebu Zer! Eğer her iki elbi-seyi de kendin giymiş olsaydın, hulle olurdu."
Ebu Zer şöyle dedi: "Benim ile kardeşlerimin birisi arasında bir söz oldu. Onun annesi Arap de-ğildi. Ben onu annesi sebebiyle kınadım. O şahıs Peygamber'in (s.a.a) yanına gitti ve beni şikayet etti.

Peygamber (s.a.a) ile görü-şünce de bana şöyle buyurdu: "Sende bir cahiliye hasleti var-dır." Ben şöyle arzettim: "Ey Al-lah'ın Resulü! (s.a.a) Her kim in-sanlara kötü söz söylerse, insan-lar da annesine ve babasına kötü söz söyler." Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Ebuzer! Sende bir cahiliye adeti vardır.

Onlar senin kardeşlerindir. Allah onları senin elinin altında karar kılmıştır. O halde yediğini onlara da yedir, giydiğini onlara da giydir. Onları güçlerinin yettiğinden fazlasıyla mükellef kılma. Eğer mükellef kılarsan onlara yardımcı ol. "
bak. el-Hadd, 744. Bölüm; el-Ayb, 3018. bölüm

3024. Bölüm
Kötülemekten Sakın-dırmak

14748. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir mümini kınayan kimse mutlaka en kötü şekilde ölür ve dolayısıyla da hayır ve saadeti görmemesi uygundur."
Başka bir rivayette ise şöyle bu-yurmuştur: "…Hayır ve iyiliğe ge-ri dönmeyi arzu eder."
14749. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah mümini kudret ve celalinin azametinden yaratmıştır. O hal-de her kim onu kötülerse veya sözünü reddedip kabullenmese, aziz ve celil olan Allah'ın sözünü reddetmiş olur."
bak. Vesail'uş Şia, 8/611, 159. Bölüm

382. Ko-nu

el-Ayş
Yaşa-mak

Kenz'ul Ummal, 15/232, Ki-tab'ul Meişet ve'l-Adat
Kenz'ul Ummal, 3/49, el-İktisad ve'r-Rıfk fi'l-Meişet

bak.
6. konu, el-Eh; 9. konu, el-İza; 17. konu el-Ülfet; 26. konu, el-Uns; 38. konu, el-Bişr; 70. konu, el-Mucaleset; 89. konu, el-Muhabbet; 149. konu, el-Hulk; 164. konu, el-Müdahene; 159. konu, el-Müdarat; 192. konu, er-Rıfk; 291. konu, es-Sedik; 354. konu, el-İşret; 393. ko-nu, el-Gaflet
3025. Bölüm
En Tatlı Hayat

14750. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En tatlı hayat, zorlukların yersiz sıkıntıların uzağa atıldığı hayattır."
14751. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel huydan daha tatlı hayat yoktur."
14752. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En tatlı hayata Al-lah'ın kendisine nasip ettiğinden hoşnut olan kimse sahiptir."

14753. Mirac Hadisinde şöyle yer almıştır: "Ey Ahmed! Hangi ha-yatın daha tatlı ve hangi hayatın daha kalıcı olduğunu biliyor mu-sun?" Peygamber (s.a.a) şöyle arzetti: "Ey Allah'ım! Hayır bil-miyorum." Allah şöyle buyurdu: "Tatlı hayat, sahibinin benim zikrimden usanmadığı, nimetimi unutmadığı, hakkım hususunda cahil olmadığı ve gece gündüz hoşnutluğumu elde etmek için çabaladığı hayattır."

14754. Süleyman (a.s) hikmetli sözlerinin birinde şöyle buyurmuştur: "Biz hayatın yumuşaklığını ve sertliğini denedik ve en tatlı ha-yatı en azında (en sadesinde) bulduk."
14755. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En güzel hayat kana-attir."

14756. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En güzel ve huzurlu hayata, Münezzeh olan Allah'ın kendisine kanaat nasip ettiği ve kendisine salih bir eş bağışladığı kimse sahiptir."
14757. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayatı talep ettim ama onu sadece nefsani istekleri terk etmede buldum. O halde nefsani isteklerden el çekin ki hayatınız güzel olsun."
14758. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan şehitlerin makamını mutlularla yaşamayı ve peygamberlerle birlikteliği di-leriz."

3026. Bölüm
İnsanlardan En Güzel Hayata Sahip Olan Kim-se

14759. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayat açısından in-sanların en güzeli insanların ih-san ve yardımı sayesinde yaşadığı kimsedir."
14760. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En güzel hayata, in-sanların kendisinin hayatında güzel yaşadığı kimse sahiptir."
14761. İmam Rıza (a.s) Ali bin. Şuayb'a şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! En güzel hayata sahip olan kim-dir?" Ben, (Ali b. Şuayb) şöyle arzettim: "Ey Efendim! Sizler benden daha iyi biliyorsunuz!" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Ali! Başkasının, kendi hayatında (kendisi vesilesiyle) güzel yaşadı-ğı kimsedir.

Ey Ali! En kötü hayata sahip olan kimdir?" Ben, (Ali b. Şu-ayb) şöyle arzettim: "Sizler daha iyi biliyorsunuz." İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Başkasını kendi hayatına ortak kılmayan kimse-dir."

3027. Bölüm
Hayatı Karartan Şey

14762. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey hayatı karartır: Zalim yönetici, kötü komşu ve kötü dilli ve küstah kadın."
14763. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şu üç şeye sahip olursa hayat ona tatsız olur: Kin, haset ve kötü ahlak."
14764. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir çok şey-ler hususunda itinasız davran-maz ve göz yummazsa hayatı ka-rarır."
14765. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklı hafif olmak da hayatı karartır ve zorlaştırır."

14766. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu beş şeyden birine sahip olmayan kimsenin hayatı sürekli nakıs olur, aklı başından gider ve fikri meşgul olur: Birin-cisi beden sağlığı, ikincisi güven, üçüncüsü rızık genişliğidir, dör-düncüsü uyumlu bir arkadaştır -ravi şöyle diyor: Ben şöyle arzet-tim: "Uyumlu arkadaştan maksat kimdir?" İmam (a.s) şöyle bu-yurdu: "İyi kadın, iyi evlat ve iyi arkadaş"- ve beşincisi ise bütün bunların toplamı olan huzur-dur."
bak. 324, 322. Bölümler; 1598. Hadis

3028. Bölüm
Yaşam (Çeşitli)

14767. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayatın kıvamı güzel bir programlama ve ölçüsü ise güzel idare etmektir."
14768. İmam Bakır (a.s) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Kalbimi dünya ile meşgul kılma. Dünya hayatımı ahiret sevabıma engel kılma."

14769. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hayat sadece iki kim-se içindir: Konuşan alim ve işi-ten öğrenci."
14770. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hayat üç şeydedir: Geniş ev, güzel kadın ve beli in-ce atta."
14771. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayatın şekavet ve mutsuzluklarından biri de evin dar olmasıdır."

14772. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayatın esenliği iyi geçinmektedir."
14773. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayat güzel ahlak ile güzelleşir."
14774. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çabuk ölmek mutsuz yaşamdan daha hayırlıdır."
14775. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayat bazen tatlı ve bazen ise acıdır."

Gayn Harfi

" el-Gebt (İmrenmek)
" el-Gebn (Aldatmak)
" el-Gedr (Sözünde Dur-mamak)
" el-Gurur (Gurur-Kibir)
" el-Gazve (Gazve Savaş)
" el-Gusl (Gusül)
" el-Gişş (Aldatmak)
" el-Gasb (Gasb)
" el-Gazab (Gazap Öfke)
" el-İstiğfar (İstiğfar Mağfiret Dilemek)
" el-Gaflet (Gaflet)
" el-Gill (Zincire Vurulmak)
" el-Guluvv (Aşırılık)
" el-İğtinam (Ganimet Say-mak)
" el-Ğina (Zenginlik)
" el-Ğina (Şarkı)
" el-Geyb (Gayp-Gelecek)
" el-Giybet (Gıybet-Arkadan Çekiştirme)
" el-Geyret (Gayret-Kıskançlık)

383. Ko-nu

el-Gabt
İm-renmek





bak.
Ed-Dünya, 1261. bölüm

3029. Bölüm
Gıpta Edilen Kimseler

14776. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçek kandırılmış kimse, kendisini kandıran kim-sedir. Özenilip gıpta edilen in-san, dinini selamette tutandır."
14777. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz kaybetmiş kimse ömrünü kaybeden ve gıpta edilecek iyi kimse ise ömrünü Rabbine itaatte geçiren kimse-dir."
14778. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıpta edilen iyi halli kimse, tek derdi sadece nefsi olan kimsedir."
14779. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kaybetmiş kimse, di-nini kaybeden kimsedir. Gıpta edilen kimse ise yakini güzel olan kimsedir."

14780. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kaybeden kimse, di-nini kaybeden kimsedir. Gıpta edilen iyi halli kimse ise, dini sa-lim ve yakini güzel olan kimse-dir."
14781. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz zahidler, dünyaya itinasız olan kimseler, her ne kadar zahirde gülseler de kalpleri ağlar, her ne kadar se-vinç izharında bulunsalar da hü-zünleri şiddetlenir, her ne kadar rızıklandığı şeylerden hoşnut ol-salar da nefislerine karşı çok öf-kelenirler."
14782. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sultanın arkadaşı as-lana binen kimse gibidir; başka-ları ona gıpta ederken, o ne ka-dar tehlikeli yerde olduğunu bi-lir."

14783. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir güne yönelen bir çok insan vardır ki, o günün ge-cesine erişmemiştirler. Gecenin evvelinde nice gıpta edilen vardır ki, gecenin sonunda ağlayanları etrafına toplanmıştır."
14784. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonra dünya yokluk, zahmet, değişiklik ve ibret yur-dudur… Dünya değişiklik yeri-dir; zira acılanılacak kimseye gıp-ta edersin, gıpta edilecek kimseye de acırsın. Oysa dünyada ni-metler çabucak kaybolur, sıkıntı-lar birden bire bastırır."

14785. İmam Ali (a.s), ölüme gafil avlanan kimsenin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Hayattayken istediklerinden vazgeçer, başka-larının gıpta ve haset ettiği şeyle-rinin kendisinin değil de onların sahip olmasını arzu eder."
14786. İmam Ali (a.s), Muaviye'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuş-tur: "İyi akıbeti olanların sevin-diği; yularını şeytanın eline vere-rek ona karşı direnmeksizin sür-düğü yere giden kişinin de piş-man olacağı günden sakın."

3030. Bölüm
İnsanlardan En Çok Gıpta Edilen Kimse

14787. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan en çok gıbta edilen kimse, Allah'ın ce-zasından güvende ve mükafatına ümitvar olduğu halde toprağın altında bulunan kimsedir."
14788. İmam Ali (a.s), kendisine, "İnsanlardan en çok gıpta edilen kimse hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Cezadan güvende ve mükafata ümitvar olduğu halde cesedi toprağın altında bulunan kimsedir."

14789. Cabir b. Abdillah şöyle di-yor: "Bir gün Müminlerin Emi-ri'nin huzuruna vardım ve şöyle arzettim: "…Dünya yurdu hak-kında ne diyorsun?" İmam şöyle buyurdu: "Başlangıcı hüzün, so-nu ölüm olan yurt hakkında ne diyeyim?" Cabir şöyle arzetti: "O halde insanlardan en çok gıpta edilen kimse kimdir?" İmam şöyle buyurdu: "Cezadan gü-vende olan ve mükafat ümit eden toprağın altındaki bedendir."
14790. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan en çok gıpta edilen kimse, iyiliklere doğ-ru hızla koşan kimsedir."

384. Ko-nu

el-Ğabn
Al-datmak

bak.
139. konu, el-Hüsran; 383. konu, el-Gıbt; en-Ticaret, 436. bö-lüm; el-Murakebet, 1541. bölüm
3031. Bölüm
Aldatılmak

Kur'an:
"Toplanma günü için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte ogün kimin aldandığının or-taya çıkacağı gündür; Allah'a kim iman etmiş ve salih amel işlemişse, Allah onun kötü-lüklerini örter, onun içinde temelli ve sonsuz kalacağı, iç-lerinden ırmaklar akan cen-netlere koyar; büyük kurtuluş işte budur."

14791. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatılan kimseyi, ne kimse över ve ne de bir ecri var-dır."
14792. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatılan kimseyi ne bir kimse över ve ne de bir ecri vardır."
14793. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümini Aldatmak haramdır."

14794. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Malın kıymeti husu-sunda satıcıya güvenen kimseyi kandırmak haramdır."
14795. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana itimat eden kimseyi kandırmak faizdir (ha-ram açısından faiz yemek gibi-dir.)"
14796. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Birisine, "gel seninle iyi bir muamele yapayım" diyen kimseden kar almak haramdır."

3032. Bölüm
Aldatılmış Kimseler

14797. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatılmış kimse, yü-ce cenneti aşağılık günaha satan kimsedir."
14798. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dininden ve haysiye-tinden hiçbir şeyi hiçbir değere satma. Aldatılmış kimse Allah ile muamelede kendini aldatan kim-sedir."

14799. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatılmış kimse dünya ile meşgul olan ve ahiret nasibini kaybeden kimsedir."
14800. Misbah'uş-Şeria'da yer aldı-ğına göre İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir şey ver-mekten çok almayı severse, o kimse aldanmıştır. Zira böyle bir kimse, gaflet sebebiyle dünyayı ahiretten daha üstün görür."

14801. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya aldatılmış kimsenin ticaretidir ve insan bu ticarette aldatılmıştır."
14802. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "…sevabına güvendi-ğin halde iyi işte kusur (ihmal-karlık) yapmak zararlıdır…"
bak. el-Gabt, 3029. Bölüm

3033. Bölüm
İnsanların En Aldatıl-mışı

Kur'an:
"Size, amelce en çok ka-yıpta bulunanları haber vere-lim mi?" De ki: (onların) dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar gü-zel iş yaptıklarını sanıyorlar-dı."
14803. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Al-lah'ı gayrisine satan kimseden daha aldatılmış kimse kimdir?"
14804. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakini bırakıp şek ve şaşkınlığa düşen kimseden daha mutsuz kimse kimdir?"

14805. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahiretini dünyaya değiştiren kimseden daha hüsra-na uğramış kimse kimdir?"
14806. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendisini cennet nimetlerinden başka bir şeye satarsa kendisine zulmet-miştir."
bak. el-Husran, 1021. Bölüm; et-Ticaret, 447. Bölüm; el-Cennet, 547. Bölüm

385. Ko-nu

el-Ğadr
Ahdi Boz-mak

Vesail'uş-Şia, 11/51. bölüm, Tahrim'ul Gedr ve'l-Kital me'el-Gadir
Müstedrek'ül-Vesail, 11/47, 19. bölüm; Tahrim'ul Gadr
Kenz'ul Ummal, 3/517, el-Gedr

bak.
25. konu, el-Eman; 373. konu, el-Ahd; 553. konu, el-Vefa
3034. Bölüm
Ahdi Bozmak

14807. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmak iki hı-yanetten en çirkinidir."
14808. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmak aşağılık insanların huyudur."
14809. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmak kötü-lükleri kat kat arttırır."

14810. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmak günahı büyütür ve insanın makamını le-keler."
14811. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmaktan uzak durunuz. Zira vefasızlık Kur'an'dan uzak düşmektir."
14812. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdi bozmaktan sa-kın, zira Ahdi bozmak en çirkin ihanettir ve Ahdi bozan kimse Allah indinde değersizdir."

14813. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En hızlı cezayı, ken-disiyle bir şey hakkında sözleşme yaptığın ve sen sözünde durmaya niyetli olduğun halde sözünde durmama niyetini taşıyan kimse görür."

14814. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar kendilerine karşı vefasızlık göstermedikçe helak olmazlar."
14815. İmam Ali (a.s), Mısır'a ta-yin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "O halde zimmetine ihanet etme, ahdine vefasızlık etme, düşma-nını sözle kandırma… Ortadan kalkmasını umduğun ve güzel sonucuna göz diktiğin işin sıkın-tısına sabretmen; akıbetinden korktuğun ihanetten, daha hayır-lıdır."

14816. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyur-muştur: "Allah'ın ahdine hıyanet etmekten ve emanını (zimmetini) çiğnemekten sakın. Zira Allah ahdini ve zimmetini rahmetiyle insanlar arasında icra ettiği bir eman (güvenlik) karar kılmıştır. Bir gün ortadan kalkacağına inandığın zorluğa sabretmen, günahlarından, sonuçlarından ve kötü akıbetinden korktuğun hı-yanetten ve vefasızlıktan daha iyidir."

14817. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: Allah'u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü üç kimseye düşman olurum: Be-nimle sözleştiği halde sonradan ona hıyanette bulunan kimseye, özgür bir insanı satıp parasını yi-yen kimseye ve bir işçi kiralayıp onu tümüyle çalıştırdığı halde ücretini tam olarak vermeyen kimseye."

14818. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Ehl-i Harb kafirlerden olan iki bölgenin her birinin bir yöneticisi var-dır. Bu iki bölge halkı birbiriyle sa-vaşır, daha sonra aralarında barış anlaşması imzalarlar. Ama bu iki yöneticiden birisi diğerine hıyanet eder,

Müslümanların yanına gelir ve kendileriyle birlikte diğer bölgeye karşı savaşmak üzere Müslümanlarla anlaşma imzalar" diye arzedilince şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar ahdini bozmaya teşvik etmemeli ve ahdini bozan kimselerle beraber savaşa kalkışmamalıdırlar. Ama müşrikleri nerede görürlerse on-larla savaşmalıdırlar. Kafirlerin imzaladığı anlaşma kendileri için caiz değildir."

3035. Bölüm
Vefasızlığın En Çirkini

14819. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünde durmamak herkes için çirkindir ama güçlü ve kudret sahibi kimse için daha çirkindir."
14820. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En çirkin hıyanet bi-rinin sırrını ifşa etmektir."
bak. 227. Konu, es-Sırr

3036. Bölüm
Ahdinde Durmayanla-ra Vefalı Olmayı Kına-mak

14821. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefasız kimselere ve-falı olmak, Allah katında bir çeşit vefasızlık; vefasızlara vefasızlık Allah katında bir tür vefadır."
bak. 131. Konu, el-Hıle; el-Harb, 765. Bölüm

3037. Bölüm
Vefasızlık ve Zekilik

14822. İmam Ali (a.s), vefasızlık-tan sakındırdığı bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Şüphe-siz ki vefa doğrulukla beraberdir. Vefadan daha koruyucu bir kal-kan yoktur. (Kıyamette) dönüşün nasıl olacağını (nasıl hesaba çekileceğini) bilen kimse asla hı-yanet etmez.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hile düzenini (vefa-sızlığı) zekilik sayıyorlar, cahiller onları (vefasızları) zeki zannedi-yorlar. Onlara ne oldu? Allah onları öldürsün! Zeki kimse her işin çaresini ve yollarını bilir-görür, ama Allah'ın emri ve neh-yi ona engel olur. Hileyi gördüğü ve hileye gücü-kudreti yettiği halde (Allah korkusundan) terk eder. Ama dinde çekinmesi, sa-kınması olmayanlar, asla fırsatı kaçırmazlar ve hileye, düzene başvururlar."

14823. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a andolsun ki, Muaviye, benden daha dahi de-ğildir. O, hıyanet eder ve yalan söyler. Hıyanetin kötülüğü ol-masaydı, ben de insanların en dahisi olurdum. Her hıyanet ya-landır, her yalan da bir çeşit hakkı gizlemektir. "Her hıyanet edenin kıyamet gününde kendi-siyle tanınacağı bir bayrağı var-dır. Vallahi onların tuzakları beni gafil avlamaz ve ben zorluklarda asla zayıflığa düşmem."

14824. İmam Ali (a.s), Kûfe'de, minberin üzerinde şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Eğer vefasızlık ve ahdi bozmak çirkin olmasaydı, şüphesiz ben insanların en zekisi olurdum. Biliniz ki her türlü ah-dini bozmak günahtır, her günah ise bir tür küfürdür. Biliniz ki ahdi bozmak, günah ve hıyanet ateştedir."
bak. el-Mekr, 3698. Bölüm

3038. Bölüm
Ahdini Bozan Kimselerin Haşrolma Şekli

14825. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü ahdini bozan herkesin kendisiyle tanın-dığı bir bayrağı vardır."
14826. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet gününde Allah tüm yaratıklarını bir araya toplayınca her ahdini bozan kimse için bir bayrak yükseltilir ve şöyle denir: "Bu bayrak ahdini bozan, falan oğlu falanındır."
14827. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki kıyamet gü-nü ahdini bozan herkes için bir bayrak kaldırılır."
14828. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü ahdini bozan herkesin yapmış olduğu hıyanet miktarınca bir bayrağı olur. Biliniz bir milletin idareci-sinin ahdine vefasızlığından daha büyük değildir."

386. Ko-nu

el-Ğurur
Aldan-mak

el-Müheccet'ül-Beyza, 6/290-357; Kitab'uz-Zem'ul Gurur
el-Bihar, 72/306, 117. bölüm; İstiksar'ut-Taet ve'l-Ucb bi'l-A'mal
el-Bihar, 72/323, 118. bölüm; Zeb'us-Sume ve'l-İgtirar bi Medhi'n-Nas

bak.
393. konu, el-Gaflet
ed-Dünya, 1228. bölüm, 1230-1233. bölümler; eş-Şeytan, 2015. bö-lüm; el-Emel, 115. bölüm
3039. Bölüm
Aldanmayı Kınamak

14829. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan düşüncesiyle gönlünü O'na veren, bedenini korku sa-ran, akıllı kişinin korktuğu gibi korkun… O, insanı hakka ulaştı-ran en iyi yolu kat etmiştir. Alda-tıcı şeyler onu aldatmamıştır."
14830. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öldürücü aldatışların öldürmediği kimseye ne mutlu!"
14831. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet ve aldanışın mestliği, sarhoş edici maddelerin mestliğinden daha geç ortadan kalkar."

14832. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice gafil aldanmış kimse, kendisinin cehennem ate-şine atılmasına neden olacak ilahi bir gazapla çepe çevre kuşatıl-dığından habersiz olarak, heves, gülme, yemek ve içmekle geçi-rir."
14833. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Arzunun aldatıcılığı ameli bozar."

14834. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cahilin aldanışı batı-lın kurnazlıkları sebebiyledir."
14835. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Servetin aldatışı, in-sanın şımarmasına sebep olur."
14836. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana cehalet olarak aldanma yeter."
14837. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En kötü ahmaklık al-danmaktır."
14838. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatılmış bir akıllı bulunamaz."

14839. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mühlete aldanmak ve amele dayanmak, bütün kötülük-lerin toplamıdır."
14840. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Düşmana itimat et-mek, aldanmanın toplamıdır."
14841. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim aldatma ya-lanına güvenir ve yalanla sevinir-se işlerin sonunu düşünmemiş-tir."

14842. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim mühlete al-danırsa, ölümün hüznü boğazını tıkar."
14843. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim zamanın ba-rışına aldanırsa, sıkıntılar boğa-zını sıkar. "
14844. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim (dünyanın) serabına aldanırsa (saadetin) ip-leri birbirinden çözülür."
14845. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim üç şeye iti-mat ederse aldanmıştır: Olmayan ve olmayacak şeye inanan, gü-venmediği kimseye dayanan ve elde edemediği şeye ihtiras duyan kimse."

14846. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın aldatılmış olması için nefsinin kendisine süslediği her şeye güvenmesi ye-ter."
14847. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günah ektiler, gaflet ve aldanma ile suladılar ve helak biçtiler."
14848. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizinle öğüt arasında, aldanma perdesi vardır."
14849. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir şeye aşık olursa gözünü kör kalbini hasta eder… Allah'tan sakındıran vic-danı ve öğüt alacağı bir vaizi yoktur. Gaflet içindekileri yükse-liş ve dönüşleri olmadığı bir ya-nılgıyla görür."

14850. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bütün gayretiyle dünyada yüce makamlara erişen mağrur (dünyaya aldanmış) kim-se, ahiretten en küçük bir nasip elde eden kimse gibi değildir."
Aldanmanın Manası Hak-kında Gazali'nin Sözü:

Ebu Hamid Gazali şöyle diyor: "İlmin ve fazileti ve cehaletin kınan-ması hususunda söylenen şeyler, alda-nışın kınanmasının da delilidir. Zira aldanmak da cehalet türlerinden biri-dir. Çünkü cehalet insanın gerçek alemde var olan şeylerin tam aksine bir inanç içinde olmasıdır.

Dolayısıyla aldanmak da cehaletin aynısıdır. Şu farkla ki her cehalet aldanmak değildir. Aksine aldanmak iki şeyin varlığını gerektirir: Birincisi insanın aldandığı şey ve diğeri de kandırıcı etkendir. O halde eğer, meçhul olan (bilinmeyen) şey nefsin heva ve hevesleriyle uyumlu olan inandığımız bir şey olur.

Cehalet sebebi de doğru olmayan bir şüphe ve hayal olur ve biz de gerçek alemde böyle olmadığı halde bunun delil olduğunu sanırsak, bu işten kaynaklanan cehalet aldanmaktır. O halde aldanmak, nefsin heva ve heve-sine uygun şeylere itimat etmesi ve in-sanın tabiatının şeytanın aldatış ve vesvesesiyle ona eğilim göstermesidir.

Bu anlam ışığında doğru olmayan ve temelsiz bir şüphe üzere, dünya veya ahirette bir hayır ve iyilikten nasiple-neceğine inanan kimse, aldanmış kimsedir.
İnsanların çoğu iyi kimseler ol-duklarını sanırlar. Oysa bu düşünce-lerinde hata etmektedirler. Dolayısıyla da insanlar aldanmışlardır. Elbette onların aldanma şekilleri farklıdır. Bu konudaki dereceleri birbirinden ayrıdır. Bazısının aldanması başka-larından daha açık ve daha şiddetli-dir."

3040. Bölüm
Allah Hakkında Al-danmak

Kur'an:
"Ey insan! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şe-kilde seni terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?"
14851. İmam Ali (a.s), "Ey in-san! Seni kerim olan rabbine karşı aldatan (ve küstahlaştı-ran) şey nedir?" ayetini tilavet buyurduktan sonra şöyle buyurmuş-tur: "Soru sorulan (insan) en ba-tıl delile ve en temelsiz mazerete sahiptir. Onun hoşnutluğu ken-dini tanımadığındandır. Ey in-san! Seni günahına karşı cesaret-lendiren nedir? Seni Rabbine karşı aldatan nedir? Kendi ken-dini mahvetmene sebep olan nedir?"

14852. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ahmakların gece sa-bahlamasından ve ibadetteki ça-balarından habersiz olan zekile-rin, uyumalarına ve gündüz ye-melerine ne mutlu! Yakin ve takva sahibi bir insanın zerre ka-dar ibadeti, aldanmış kimselerin bir dünya dolusu ibadetinden daha iyidir."

14853. Zebur'da şöyle yer almıştır: "Ey ademoğlu! Sizlere dil nime-tini verdim. Endam ve organlar ihsan ettim. Sizleri mal ve servet ile rızıklandırdım. Sizler ise bü-tün bedenlerinizi ve organlarınızı günah ve isyan yolunda kullandınız. Adeta benim hakkımda aldandınız ve cezamı alaya aldınız."

14854. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah Teba-rek ve Teala kulların ne yapaca-ğını ve hangi kadere doğru git-mekte olduğunu bilir. Bu yüzden kullar kötülük ve günah yapınca onların yapacağını önceden bil-diği için onlara yumuşak davran. O halde sakın, bir şeyi kaybet-mekten kokmayan birinin yumu-şaklığı seni aldatmasın."
14855. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakın, sakın! Ey alda-tılmış kimse! Allah'a yemin olsun ki Allah günahları adeta ba-ğışlamış gibi örtmüştür."

14856. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günahlardan ko-runmanın etkenlerinden biri de Allah hakkında aldanmamanız-dır."
14857. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey İbn-i Mes'ud! Al-lah hakkında aldanma, temizliği-ne, ilmine, ameline, iyiliğine ve ibadetine aldanma."
14858. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun Allah'a isyan hususunda ısrar etmesi ve Al-lah'tan bağışlanma arzusu içinde olması Allah hakkında aldanma-sıdır."

14859. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah hakkında al-danmayın. Zira eğer Allah bir şeyi kendi haline bırakmak iste-seydi şüphesiz karıncayı, hardal tanesini ve sivrisineği kendi hali-ne bırakırdı."
14860. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice insanlar vardır ki, kendisine ihsan edilmekle ya-vaş yavaş azaba yakınlaşır; gü-nahlarının örtülmesiyle aldanır; övülmesiyle, fitneye uğrar (akıl ve malını elden verir)."

3041. Bölüm
Dünyaya Aldanmak

14861. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya aldanmak-tan sakının. Zira dünya insana hile ile verdiği her nimeti sürekli geri alır, dünyaya gönül bağlayan ve güzel yer edinen kimseyi de göç ettirir."
14862. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya aldanmak ahmaklıktır."

14863. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya bir rüyadır. Dünyaya aldanmak ise pişmanlı-ğa sebep olur."
14864. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsin dünyaya bağ-lanması en büyük aldanmaktır."
14865. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dünyaya al-danırsa arzularına aldanmış olur."
14866. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyanın yalancı ve temelsiz isteklerle seni aldatma-sından sakın. Zira nefsani istek-ler ortadan kalkar ama elde etti-ğin günah senin için baki ka-lır."
14867. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya aldanmışla-rın sahip oldukları şey seni al-datmasın. Zira onların sahip ol-duğu şey geçici bir gölgedir."
bak. ed-Dunya, 1228. Bölüm

3042. Bölüm
Nefse Aldanmak

14868. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim cahil olursa nefsine aldanır ve bugünü dün-den daha kötü olur."
14869. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsine al-danırsa nefsi onu helak olmaya teslim eder."
14870. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İzzetin seni kandırdı ve onun sonu senin için zillet oldu. O halde çirkin işlerinden kork ki belki bu vesileyle hidaye-te erersin."
14871. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mutsuz kimse duru-muna (güçlülüğüne, ilmine, te-mizliğine vb. şeylere) aldanan, arzularının aldatıcılığına kanan kimsedir."
14872. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim durumun-dan dolayı gurura kapılırsa, ken-di işleri için çözüm bulmak hu-susunda kusur etmiştir."
bak. Et-Tevekkül, 4192. Bölüm; 333. Konu, el-Ucb

3043. Bölüm
Adlanılmaması Gere-ken Şeyler

Kur'an:
"Küfredenlerin diyar diyar gezip (refah içinde) dolaşma-sı sakın seni aldatmasın. (Bunlar) az bir faydalanma-dır, sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır!."
14873. İmam Ali (a.s) Kumeyl bin Ziyad'a yaptığı vasiyetinde şöyle bu-yurmuştur: "Uzun namazlar kılan, sürekli oruç tutan, sadaka veren, ihsanda bulunan kimselere sakın aldanma. Zira bunlar kıyametteki duraklarda hesaba çekilmek için durdurulurlar."

14874. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Onların yalvarıp ya-karmaları seni aldatmasın. Zira ki takva kalptedir."
14875. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fesat ve kötülük, zaman ve ehlini kuşattığında, bir kimse biri hakkında hüsn-ü zan-da bulunursa, şüphesiz kendini aldatmıştır."

14876. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Camilerin çokluğuna ve bedenleri yan yana olduğu halde kalpleri birbirinden ayrı olan insan cemaatine aldanma."
14877. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakın seni insanlar kendinden gafil kılmasın. Zira bu gafletin ziyanı sana ulaşır, onlara değil."

14878. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun, bu gayet ciddidir, şaka değildir, haktır, yalan değildir. ölüm me-leği herkese sesini duyurdu, yol-cuları süratle çağırdı. Bunun için sakın insanların çokluğu seni al-datmasın."

14879. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların günah iş-lemesi seni günahından gafil kı-lıp aldatmasın. İnsanların nimet-leri seni Allah'ın sana verdiği nimetlerden gafil kılıp aldatma-sın. İnsanları bizzat ümit bağla-dığın aziz ve celil olan Allah'ın rahmetinden ümitsiz kılma."
bak. el-Bid'at, 331. Bölüm; es-Sıdk, 2192. Bölüm; el-Huşu', 1025. Bölüm

5
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



3044.Bölüm İnsanın Aldanmasına Engel Olan Şey

14880. İmam Sadık (a.s) Mis-bah'uş Şeria'da yer aldığına göre şöyle buyurmuştur: "(Dünyaya) aldan-mış insan dünyada miskin, ahi-rette de aldanmıştır. Zira böyle bir kimse en değerli şeyi en de-ğersiz şeye satmıştır. Kendinden hoşnut olma ve gururlanma. Zira bazen servet ve sağlığına al-danıyorsun ve sürekli hayatta ka-lacağını hayal ediyorsun. Bazen uzun ömrüne, çocuklarına ve dostlarına aldanıyorsun ve onla-rın senin kurtuluşuna sebep ola-cağını hayal ediyorsun. Bazen de durumuna, arzularına, ümit ve isteklerine ulaşmaya aldanıyor-sun ve hedefi vurduğunu ve doğru yolda yürüdüğünü sanı-yorsun.

Bazen de insanlara iba-detler hususunda kusur ettiğin-den pişman olduğunu gösterme-ye aldanıyorsun. Oysa Allah-u Teala kalbinden onun tam tersi-nin geçtiğini biliyor. Bazen de kendini ibadetlerde zahmete atı-yorsun, oysa Allah ihlası talep etmektedir. Bazen de ilim ve ne-sebinle övünüyorsun, halbuki Allah'ın gaybında gizli olan şey-lerden habersizsin. Bazen zahi-ren Allah'ı çağırıyorsun ama ger-çekte başkasını çağırıyorsun. Ba-zen kendi zannınca insanların hayrını diliyor, nasihat ediyorsun ama gerçekte dikkatlerini çek-meyi ve onları kendine doğru yönlendirmeyi hedefliyorsun. Bazen nefsini kınıyorsun oysa gerçekte nefsini övmenin peşinde koşturuyorsun.

Bil ki gerçek bir şekilde Al-lah-u Teala'nın dergahına tövbe etmedikçe, karşısında yalvarıp yakarmadıkça ve sende olup akıl ve ilimle uyuşmayan, din, şeriat, peygamberin ve hidayet imamla-rının ölçü ve metotlarının ta-hammül etmediği ayıpları tanı-madıkça arzu ve aldanışın karan-lıklarından asla dışarı çıkamaz-sın. Eğer bulunduğun duruma sevinir ve kani olursan kıyamet günü mutsuzluk ömrü zayi et-mek, hasret ve gam yemek husu-sunda senden daha kötü bir kimse bulunmaz."
bak. el-Meheccet'ul Beyza 6/348-357

387. Ko-nu

el-Gazve
Gazve-Peygamber'in Savaşları

el-Bihar, 19/133-367, c. 20, c. 21; Gazevat'un-Nebi
Kenz'ul Ummal, 10/375*631, Kitab'ul Gazevat




bak.
80. konu, el-Cihad (1); 100. konu, el-Harb
3045. Bölüm
Büyük Bedir Savaşı

Kur'an:
"And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken, Bedir'de, Allah size yardım etmişti; Al-lah'tan sakının ki şükredebi-lesiniz. Hani iman edenlere: "Rabbinizin size indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?" diyor-dun."
Al-i İmran Suresi, 12, 13. ayet-ler; Nisa Suresi, 77, 78. ayetler; En-fal Suresi, 1, 19, 36, 38-41, 67, 71. Ayetler; Hac Suresi, 19. ayet
14881. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "Siz zillet içindeydi-niz" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar Allah Resulünün (s.a.a) kendi aralarında olması hasebiyle zillet içinde değillerdi. Dolayısıyla maksat şudur: "Allah sizlere Bedir'de zayıf olduğunuz halde yardım etti."

14882. İbn-i Abbas (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) Bedir'de öldürülenlerin yanında durdu ve şöyle buyurdu: "Allah az bir grupla sizleri cezalandırdı. Sizler doğru söylediğim halde beni yalancı saydınız, emin olan beni hain kabul ettiniz." Daha sonra Peygamber Ebu Cehil bin Hişam'a (Cenazesine) baktı ve şöyle buyurdu: Bu adam Allah karşısında Firavundan daha is-yankar idi. Zira Firavun ölüme yakalandığına yakin ettiği zaman Allah'ın birliğine iman etti. Ama bu adam gittikçe yok olduğuna yakin ettiği halde yine de Lât ve Uzza'yı çağırdı. (Onlara yalvarıp yakardı.) "

14883. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebu Cehil!, Ey Utbe!, Ey Şeybe! Ey Ümeyye! Rabbinizin vaat ettiği şeyleri doğru buldunuz mu? Ben Rab-bimin vaat ettiği şeyleri doğru buldum." Ömer şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Bu cansız bedenlerle mi konuşuyorsun?" Peygamber şöyle buyurdu: "Ca-nım elinde olan Allah'a andolsun benim sözümü onlardan daha çok işiten değilsiniz. Onlar sade-ce cevap veremezler."

14884. Enes şöyle diyor: "Ömer, Bedir ehli hakkında konuştu ve şöyle dedi: "Allah Resulü (s.a.a) savaş başlamadan bir gün önce müşriklerin ölüp düşecekleri yer-leri bize gösterdi ve şöyle bu-yurdu: "Yarın Allah'ın izniyle fa-lan kimse burada yere düşecek, falan kimse de orada." Savaş başladı, o şahıslar Peygamberin (s.a.a) buyurduğu yerde toprağa düşüp can veriyorlardı. Ben Al-lah'ın Resulüne (s.a.a) şöyle ar-zettim:

"Seni hak üzere gönde-rene yemin olsun ki o kimseler buyurduğun yerde toprağa dü-şüp can verdiler. Peygamber ce-nazelerinin bir yere atılmasını emretti. Daha sonra oraya doğru giderek şöyle buyurdu: Ey falan! Ey falan! Allah'ın size vadettiği şeyi doğru buldunuz mu?" şüp-hesiz ki ben Allah'ın bana vadet-tiği şeyleri doğru buldum. "Ben (Enes) şöyle arzettim: Ey Al-lah'ın Resulü! Leş haline dönü-şen kimselerle mi konuşuyor-sun?" peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Şüphesiz ki sizler be-nim sözümü işitiyor, onlar da işi-tiyor. Sadece onların bana cevap vermeye güçleri yetmez."

14885. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir savaşında Allah Resulünün (s.a.a) ashabının yüzü pamuk gibi beyazdı."
14886. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir savaşında biz Allah Resulüne (s.a.a) sığınıyor-duk, o da hepimizden düşmana en yakın olanıydı. O gün herkes-ten daha çok cesur idi."
14887. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Bedir savaşında Allah Resulü-nün (s.a.a) bayrağı Ali b. Ebi Ta-lib'in elindeydi. Ensarın bayrağı da Sa'd bin Ubade'nin elindey-di."
14888. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir savaşı gecesin-de Allah Resulü (s.a.a) namaz kı-lıyor ve şöyle buyuruyordu: "Ey Allah'ım! Eğer bu grubu (Müs-lümanları) yok edersen artık sana kulluk edilmez." O akşam üzer-lerine yağmur yağdı."

14889. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir günü alaca renkli atının üzerine binen Mik-tat dışında hiçbir süvarimiz yok-tu."
14890. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir savaşına katıl-dığımız zaman Miktat dışında aramızda bir süvari yoktu. Bedir savaşı gecesinde bir ağacın altın-da duran ve sabaha kadar durup dua eden Allah Resulü (s.a.a) dı-şında herkes uyudu."
14891. Mecme'ul Beyan'da "Rab-binizden yardım dilediğiniz zaman" ayeti hakkında şöyle yer almıştır:

"Peygamber (s.a.a) müş-riklerin çokluğunu ve Müslü-manların sayısının azlığını gö-rünce kıbleye yöneldi ve şöyle buyurdu: Ey Allah'ım! Bana vaat ettiğin şeyleri hayata geçir. Ey Allah'ım! Bu gurubu (Müslü-manları) ortadan kaldırırsan artık yeryüzünde sana ibadet edil-mez." Peygamber ellerini göğe doğru uzattığı bir halde sürekli olarak bu cümleyi tekrarlıyordu. Öyle ki omuzlarındaki ridası (uzun elbisesi) yere düştü. Daha sonra Allah-u Teala şu ayeti na-zil buyurdu: "Rabbinizden yardım dilediğiniz zaman."

14892. Ömer b. Hattab (a.s) şöyle diyor: "Bedir günü Allah Resulü (s.a.a) sayıları üç yüz küsürü bu-lan ashabına baktı ve sayıları binden fazla olan müşriklere baktı. Daha sonra üzerinde ridası (uzun bir örtüsü) olduğu halde kıbleye doğru durdu. ellerini kıb-leye doğru uzattı ve şöyle bu-yurdu: Ey Allah'ım! Bana vaat ettiğin şeyleri hayata geçir. Ey Allah'ım! Eğer bu gurubu İs-lam'dan koparacak olursan artık yeryüzünde sana biat edilmez." Bu esnada Allah-u Teala şu ayeti nazil buyurdu "Rabbinizden yardım dilediğiniz zaman"
bak. el-Ucb, 2516. Bölüm; el-Bihar, 19/202, 10. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/375. Bölüm

3046. Bölüm
Reci ve Maune Savaş-ları

Kur'an:
"Allah yolunda öldürülen-leri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler, rı-zıklanırlar."
bak. el-Bihar, 2/147, 13. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/382. Bölüm

3047. Bölüm
Uhud ve Hemra'ul Esed Savaşları

Kur'an:
"Hani sen İman edenleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden ailenden ayrılmıştın. Allah işi-tir ve bilir."
Al-i İmran Suresi, 139, 146, 149, 160, 176. Ayetler; Nisa Suresi, 88, 140. ayetler; Enfal Suresi, 36. ayet
14893. İbn-i Mes'ud şöyle diyor: "Uhud savaşında kadınlar Müs-lümanlar cephesinin arkasında duruyor ve yaralıları tedavi edi-yorlardı. Ebu Süfyan geldi ve "A'la Hubel" (En büyük Hu-bel'dir) sloganını attı. Allah Re-sulü (s.a.a) de Müslümanlara şöyle buyurdu: "Sizde şöyle de-yiniz:

"Allah-u A'la ve ecell" (Allah en yüce ve en üstündür. ) Böylece Müslümanlar da "Allah-u A'la ve ecel" sloganını attılar. Ebu Süfyan bu defa şöyle slogan attı: "Lena el-Uzza ve la Uzza lekum" (bizim Uzza'mız vardır sizin Uzza'nız yoktur) Allah Re-sulü (s.a.a) de Müslümanlara şöyle buyurdu: "Sizde şöyle de-yiniz: "Allahumme Mevlana vel-kafirun la Mevla lehum" (Allah bizim mevlamızdır ve kafirlerin mevlası yoktur. )"

14894. Enes şöyle diyor: "Uhud savaşında Peygamberin (s.a.a) dişi kırıldı ve başı yarıldı ve başı-nın ortasından kan akar bir halde şöyle buyuruyordu: "Kendilerini Allah'a davet eden Peygam-berlerinin başının yaran ve ön dişlerini kıran bir topluluk nasıl kurtuluşa erecek?" bunun üzeri-ne aziz ve celil olan Allah da şu ayeti nazil buyurdu: "Bu işlerde senin bir sorumluluğun yoktur."

14895. Şüphesiz Peygamber (s.a.a) Uhud savaşından dönünce Medine'ye girince Ve Cebrail kendisine nazil ol-du ve şöyle buyurdu: "Ey Muham-med! Allah bu kavmi (müşrikle-ri) takip etmeni ve seninle birlik-te yaralı kimseler dışında hiç kimsenin gelmemesini emret-mektedir." Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) bir münadiye şöyle nida etmesini emretti: "Ey Mu-hacirler ve Ensar topluluğu! Her kimin bir yarası varsa dışarı çık-sın, her kim de yaralı değilse kal-sın."

Onlar yaralarına merhem sürmeye ve tedavi etmeye ko-yuldular. Bu yüzden Allah Pey-gamberine (s.a.a) şu ayeti nazil buyurdu: "Düşman milleti ko-valamakta gevşeklik göster-meyin. Eğer siz acı çekiyor-sanız, şüphesiz onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar; oysa siz Allah'tan onların beklemedikleri şeyleri bekli-yorsunuz." daha sonra aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: "Eğer siz bir yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da benzeri bir yara almıştı." bu yüzden Müslümanlar beden-lerindeki acı ve yaralara rağmen (müşrikleri takip etmek için) şe-hirden dışarı çıktılar"

14896. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ım! Kav-mimi bağışla zira onlar cahil bir topluluktur."
14897. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulunun (s.a.a) öldürdüğü kimseye Al-lah'ın gazabı şiddetlidir. Ve ha-keza Allah'tan başka padişah olmadığı halde Kendisini "Padi-şahların padişahı" olarak adlan-dıran kimseye de Allah'ın gazabı şiddetlidir."
14898. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulünün (s.a.a) yüzünü yaralayan toplulu-ğa karşı Allah'ın azabı şiddetli-dir."
14899. Ebu Said şöyle diyor: "Uhud savaşında Allah Resulü-nün (s. a. ) yüzü yaralandı, ön dişleri kırıldı. O gün Allah resulü durdu ve ellerini göğe kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Allah; "Uzeyr Allah'ın oğludur" diyen Yahudilere şiddetle gazaplandı." Ve, "Mesih Allah'ın oğludur" diyen Hıristiyanlara da Allah'ın gazabı şiddetlendi. Benim kanımı döken ve Ehl-i Beyt'ime eziyet etmekle bana eziyet eden topluluğu da Allah'ın gazabı şiddetli olacak-tır."

14900. Ebu Amid Saidi şöyle di-yor: Peygamber (s.a.a) Medine'den Uhud'a doğru yola çıkınca "Seniy-yet'ul Veda" denilen yerden geçerken baştan sona silahlanmış bir bölükle karşılaştı, "Bunlar kimdir?" diye sordu. Kendisine, "bunlar Ben-i Kay-nuka Yahudileri ve müttefikleriyle birlikte gelen Abdullah bin Ubeyh'tir" diye arzettiklerinde ise şöyle buyurdu: "Onlar Müslüman oldular mı?" kendisine, "hayır ey Allah'ın Resulü (s.a.a)" diye arzet-tiklerinde de Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "O halde onlara, "Geri dönün" deyin. Zira biz müşrikler karşısında müşriklerden yardım almayız." ""

14901. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar Allah Resu-lünün etrafından dağılınca ben ölülerin arasına baktım ama Al-lah Resulünü (s.a.a) görmedim. Kendi kendime şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun ki o kaça-cak birisi değildir. Onu ölüler arasında da göremiyorum. Öyle zannediyorum ki Allah bizim bu davranışımızdan dolayı gazap-larmış ve Peygamberini gökyü-züne kaldırmıştır. Dolayısıyla benim varlığım artık faydasızdır ve öldürülünceye kadar savaş-mam gerekir." Bunun üzerine kılıcımı çekerek düşmana saldır-dım. Onlar benim karşımdan uzaklaştılar; aniden Allah Resu-lunun (s.a.a) onların arasında ol-duğunu gördüm."
bak. el-Bihar, 20/14, 12. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/378, 424. Bö-lüm

3048. Bölüm
Ben-i Nadir Gazvesi

Kur'an:
"Kitab ehlinden kafir olan-ları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Oysa Ey iman edenler! Çıkacaklarını san-mamış tınız, onlar da, kalele-rinin kendilerini Allah'tan ko-ruyacağını sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı onlara bekle-medikleri yerden geldi, kalp-lerine korku saldı; evlerini kendi elleriyle ve İman eden-lerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri! ders alın."
Haşr, Suresi, 11-12. ayetler; el-Bihar, 20/157, 14. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 1/384. Bölüm

3049. Bölüm
Zat'ur-Rika ve Uzfan Gazveleri

Kur'an:
"Sen içlerinde olup da na-mazlarını kıldırdığın zaman, bir kısmı seninle berâber na-maza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanı-za geçsinler."
14902. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zat'ur Rika savaşında Allah Resulü (s.a.a) bir nehir ke-narındaki bir ağacın altına indi ve bu esnada sel geldi ve pey-gamber ile ashabının arasını ayırdı. Müşriklerden biri pey-gamberi (s.a.a) o halde Müslü-manları da nehrin öbür tarafında durup selin kesilmelerini bekle-diklerini gördü.

O müşrik kimse kendi arkadaşlarına şöyle dedi: "Ben Muhammedi öldüreceğim" ardından Allah Reulunun yanına geldi, peygambere kılıç çekti ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" peygamber şöyle buyurdu: "Benim ve senin Rab-bin" bu esnada Cebrail o şahsı atından yere yuvarladı ve o şahıs sırt üstü yere düştü. Peygamber (s.a.a) ayağa kalktı ve kılıcını çek-ti ve göğsüne oturdu ve şöyle buyurdu: "Ey Gavrez! Seni be-nim elimden kim kurtaracak?" o şöyle arzetti: "Senin bağışlaman ve keremin ey Muhammed!" böylece Peygamber o şahıstan el çekti o da: "Allah'a yemin olsun ki sen benden daha yücesin" de-diği bir halde ayağa kalktı."
bak. el-Bihar, 20/174, 15. Bö-lüm


3050. Bölüm
Küçük Bedir Savaşı


Kur'an:
"Allah yolunda savaş; sen ancak kendinden sorumlu-sun, İman edenleri teşvik et; umulur ki Allah, küfredenle-rin baskınını önler. Allah'ın kahrı da, ibret alınacak cezası da pek şiddetlidir."
Al-i İmran Suresi, 28. ayet; En-fal Suresi, 56, 58. ayetler; Ahzab Suresi 9, 27. Ayetler

3051. Bölüm
Ahzab Ve Ben-i Ku-reyza Savaşları

"Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gel-meden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla berâber müminler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" Diyecek kadar darlığa ve zor-luğa uğramışlar ve sarsılmış-lardı; iyi bilin ki Allah'ın yar-dımı şüphesiz yakındır."

Bak. Al-iİmran Suresi, 28.ayet; Enfal Suresi, 56-58. ayetler; Ahzab Suresi, 9,27. ayetler
14903. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın, "yığın yığın mal tü-ketmiştir" diyorlar. ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Maksat Amr bin Abdivedd'dir. Ali bin Ebi Talib (a.s) Hendek günü ona Müslüman olmasını teklif edince o şöyle dedi: "O halde sizinle savaş uğrunda harcadığım onca mala ne olacak?" Amr bin Abdi-vedd Allah yoluna engel olmak için bir çok mal harcamıştı bu-nun üzerine Ali (a.s) onu öldür-dü."

14904. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) Hendek kazdığı zaman Müslü-manlar bir engelle karşılaştılar. Allah Resulü, Müminlerin elin-den veya Salman'ın elinden kazmayı alarak o engele vurdu ve o engel (taş) üçe bölündü. Bu esnada Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah bu darbeyle ba-na Kisra ve Kayser'in hazinele-rinin kapısını açtı." Orada bulu-nanlardan biri arkadaşına şöyle dedi: "Bizden hiç kimse def-i hacet için dahi dışarı çıkamadığı bu durumda peygamber bizlere Kisra ve Kayser'in hazinelerini vaat etmektedir."

14905. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bera' bin Azib şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.a) bizlere hendek kazmamızı emredince hendeğin bir bölümü baltanın bile kıramadığı çok sert ve büyük bir kayaya rastladık. Bunu Allah Resulüne (s. . a) ilettik. Peygamber geldi ve taşı görünce elbisesini çıkarıp eline kazmayı aldı ve Allah'ın adıyla" diye bu-yurdu. Ardından bir darbe indir-di ve kayanın üçte bir kırılınca peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Allah-u Ekber Şam'ın anahtar-ları bana verildi. Allah'a yemin oldun ki şimdi Şam'ın kırmızı sa-raylarını görüyorum." Ardından ikinci darbeyi vurdu ve kaytanın diğer üçte bir parçası kırıldı ve şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber İran'ın anahtarları bana verildi. Allah'a yemin olsun ki Meda-yin'in beyaz saraylarını görüyo-rum" ardında üçüncü bir darbeyi indirdi ve, "Allah'ın adıyla" diye buyurdu. Bu esnada da taşın di-ğer kalan bölümü kırıldı. Ve peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber, Yemen'in anah-tarları bana verildi Allah'a yemin olsun ki buradan San'a'nın kapı-larını görüyorum. "

14906. Ubeyd bin Abbas bin. Sehl, o babasından o da dedesinden şöyle nakletmektedir: "Hendek günü Al-lah Resulü (s. . a) ile birlikteydik. O eline baltayı alarak bir darbe indirdi ve u darbe taşa çarptı ve ses çıkardı. Peygamber (s.a.a) güldü ve kendisine, "Neden gü-lüyorsun Ey Allah'ın Resulü!?" diye sorduklarında ise şöyle bu-yurdu: "Ben zincirler içinde doğudan getirilip zorla cennete doğru sürüklenen topluluğa gü-lüyorum."
bak. el-Cihad, 583. Bölüm

14907. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bera' şöyle diyor: Ahzab savaşında Allah Resulü bizimle birlikte toprak çekiyor-du. Karnının beyazlığı toz torak içinde kaldığı bir halde şöyle bu-yuruyordu: "Allah'a yemin olsun ki eğer sen olmasaydın biz hida-yete ermezdik, zekat vermezdik ve namaz kılmazdık.
O halde bizlere huzur ve esenlik indir.

Şüphesiz onlar (müşrikler) bizlerde saptılar." Bera şöyle di-yor: Peygamber bazen de şöyle buyuruyordu: "Şüphesiz bu grup bizden saptılar
Fitne ve sapıklığı istediklerin-de ise biz imtina ettik"
Peygamber (s.a.a) bu sloganları yüksek sesle getiriyordu."

14908. Yezid bin Esemm şöyle di-yor: "Allah-u Teala Ahzab sava-şında düşmanları yenilgiye uğra-tınca Peygamber (s.a.a) evine geri döndü, elini yüzünü yıkamaya başladı. Cebrail kendisine nazil olarak şöyle buyurdu: "Allah se-ni bağışlasın. Gökteki melekler henüz silahını yere bırakmadan sen silahını yere mi bıraktın? Ben-i Kureyza kalesinin yanında bizim yanımıza gel." Bunun üze-rine Allah Resulü (s.a.a) (Müs-lümanlara seslendi ve kalenin yanında onlara katıldı."
bak. el-Bihar, 20/186, 17. Bö-lüm; Kenz'ul Ummal, 1/383, 442, 457. Bölümler

3052. Bölüm
Ben-i Mustalik Savaşı

Kur'an:
"İkiyüzlüler sana gelince: "Senin şüphesiz Allah'ın pey-gamberi olduğuna şahadet ederiz" derler. Allah, senin kendisinin peygamberi oldu-ğunu, bilir; bunun yanında Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir."
bak. el-Bihar, 2/281, 18. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/567. Bölüm

3053. Bölüm
Hudeybiye Gazvesi ve Rıdvan Biatı

Kur'an:
"Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasını ya-sak eden ve oraların yıkılma-sına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların oralara(mescitlere) ancak korkarak girmeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, ahirette büyük azap da onla-radır."
bak. Bakara Suresi 190, 196. ayetler; Maide Suresi, 94. ayet; Enfal Suresi, 34. ayet; Hac Suresi, 25. ayet; Fetih Suresi, 10, 27. ayetler; Mümtehine Suresi, 10, 11. ayetler

14909. İyaz bin Seleme babasından şöyle nakletmektedir: "Hudeybiye savaşında Allah Resulü (s. a. ) ile birlikte dışarı çıktık. Peygamber yüz deve kurban kesti. Bizim sa-yımız ise binyediyüz kişiydi. Yanlarında savaş aletleri ile piya-de ve süvari olarak gelmişlerdi. Peygamberin (s.a.a) kurbanlık develeri arasında Ebu Cehil'in devesi de vardı. Peygamber Hu-deybiye de konakladı. Kureyş de bulundukları yerde kurban kes-me şartıyla kendisiyle barış imza-ladı."

14910. Hakeza (İlyas bin Seleme) babasından şöyle nakletmektedir: "Kureyş, Suheyl bin Amr ve Huveytib bin Abdil Uzza ve Mekriz bin Hass'ı Hudeybiye an-laşmasını imzalaması için Pey-gambere (s. a. ) gönderdi. Allah Resulünün (s.a.a) gözleri onlara ilişip Süheyli de onların arasında görünce şöyle buyurdu: "Bu top-luluk sizin işinizi kolaylaştırdı. Akrabalarınızı sizin yanınıza gönderdi ve barış istemektedir-ler. O halde kurbanları onlara ta-raf hareket ettirin ve "lebbeyk" deyiniz. ç belki bu iş onların kal-bini yumuşatır." Karargahın her tarafından lebbeyk sesleri yük-seldi. O üç kişi geldiler ve barış talebinde bulundular.

Halkın birbiriyle barıştığı Müslümanlar arasında bir grup müşrik esirler ve müşrikler ara-sında da bir grup Müslüman (esir) bulunduğu bir halde Ebu Süfyan aniden saldırıya geçti ve bu yüzden vadide silahlı insanlar sel gibi aktı."
Seleme daha şöyle diyor: "Ben, müşriklerden silahlı altı kişiyi hiçbir şey yapamayacakları bir halde sürükleyerek Peygamberin yanına getirdim. Ama Peygamber ne onlardan bir şey aldı ve ne de onları öldürdü.

Aksine onları bağışladı. Biz müşriklere sal-dırdık ve müşriklerin elindeki tüm esirlerimizi serbest bıraktık. Ama onların esirleri bizim eli-mizde öylece kaldı. Sonra Ku-reyş Suheyl bin Amr ve Huvey-dip bin Abdil Uzza'nın yanına geldi ve onları barış anlaşması imzalamasıyla görevlendirdi. Peygamber (s. a. ) Ali ve Talha'yı gönderi. Ali (a.s) barış anlaşma-sına şöyle yazı: "Rahman ve Ra-him olan Allah'ın adıyla bu, Al-lah Resulünün (s. a. ) Kureyş ile imzaladığı barış anlaşmasıdır.

Onlar, şu esaslar üzere birbirle-rine karşı barış imzalamaktadır: Birbirilerine hıyanet etmeyecek, birbirlerinden bir şey çalmaya-cak, Muhammed'in ashabından biri Hac, Umre veya ticaret için Mekke'ye girecek olursa canı ve malı güvende olacak, Kureyş'ten de her kim Mısır'da ve Şam'da ticaret için Medine'den geçecek olursa canı ve malı güvende ola-caktır. Kureyş'ten her kim Mu-hammed'e sığınırsa geri döndü-rülecek,

Muhammed'den her hangi biri Kureyş'e sığınırsa geri döndürülmeyecektir." Anlaşma-nın bu maddesi Müslümanlara . ok ağır geldi. Amma Allah Resu-lü şöyle buyurdu: "Bizden her kim Kureyş'e sığınırsa Allah onu (kendi rahmetinden) uzaklaştırır. Her kim de Kureyş'ten bize sı-ğınırsa onu geri çevireceğiz.

Eğer Allah onun kalben Müslü-man olduğunu bilirse kendisine kurtuluş nasip edecektir." Barış anlaşmasının diğer maddelerin-den biri de şu idi ki Peygamber gelecek yıl aynı ayda Umre'de bulunacak , yolculuk esnasında yanına aldığı şeyler dışında bera-berinde hiçbir savaş aleti ve as-keri süvariler getirmeyecek, sa-dece üç gün Mekke'de ikamet edecektir. Bu yılın kurbanları da şuanda bulundukları yerde kesi-lecek orayı kurban kesme yeri kı-lacaklardır ve Mekke'ye girme-yeceklerdir. Allah Resulü (s. . a) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Biz kurbanlarımızı sürüyoruz ama siz ise onlara engel oluyor-sunuz."

14911. Abdullah bin Ebi Evfaş şöyle diyor: "Rıdvan biatının ya-pıldığı günde sayımız bindörtyüz veya binüçyüz kişi civarındaydı. Elsem kabilesi o gün muhacirle-rin sekizde biriydi."
14912. Enes şöyle diyor: "Kureyş peygamber (s.a.a) ile anlaşma imzaladı, onlardan biri de Suheyl bin Amr idi. Peygamber (s. . a. a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Rahman ve Rahim olan Al-lah'ın adıyla diye yaz.

" Süheyl şöyle dedi: "Biz rahman ve ra-him olan Allah'ın adıyla cümle-sinin (Tevhit) kelimesinin ne an-lama geldiğini bilmiyoruz. O halde bizim bildiğimiz bir şey yaz. Örneğin şöyle yaz: "Ey Al-lah'ım senin adınla." Peygamber şöyle buyurdu: "Şöyle yaz: "Al-lah'ın Peygamberi Muham-med'den…" Kureyş'in temsilci-leri şöyle dediler:

"Eğer biz se-nin Allah'ın peygamberi olduğu-na inanmış olsaydık sana uyardık o halde onun yerine kendi adını ve babanın adını yaz." Peygam-ber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şöyle yaz: "Muhammed bin Abdil-lah'tan…" onların Peygambere (s.a.a) koştuğu şartlardan biri de şuydu ki eğer Müslümanlardan biri kafirlerin yanına

gidecek olursa onu geri çevirmeyecekler eğer onlardan biri peygambere sığınacak olursa onu geri çevire-cekti. Peygamberin ashabından biri şöyle buyurdu: Ey Allah'ın Resulü! Bu şartı da yazalım mı?" Peygamber şöyle buyurdu: "Evet zira eğer bizden birisi onlara sı-ğınacak olursa Allah onu kendi rahmetinden uzaklaştırır. Ama eğer onlardan biri bize sığınacak olursa çok yakında Allah kendisi için kurtuluş ve çıkış yolu nasip edecek."
bak. el-Bihar, 20/317, 20. Bö-lüm; Kenz'ul Ummal, 10/ 384. Bö-lüm

3054. Bölüm
Hayber ve Fedek Sa-vaşları

Kur'an:
"Savaştan geri kalmış olanlar, siz ganimetleri alma-ya giderken: "Bırakın, biz de sizinle gelelim" diyeceklerdir. Onlar Allah'ın sözünü değiş-tirmek isterler. De ki: "Bize uymayacaksınız; Allah sizin için önceden böyle buyur-muştur." Size: "Hayır, bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Aksine, kendileri ancak pek az söz anlayan kimselerdir."

14913. Bureyde şöyle diyor: "Hay-ber savaşı gününde Ebubekir sancağı eline aldı ama fethetme hususunda başarı gösteremeyip geri döndü. Ertesi gün ise Ömer sancağı eline aldı o da başarılı olamadı ve İbn-i Müslim'e öldü-rüldüğü insanlar (Müslümanlar) geri döndüler. Allah resulü şöyle buyurdu: "Bu bayrağı Allah re-sulünü seven ve Allah ve resulü-nün de kendisini sevdiği birine vereceğim. O fethedip zafer elde etmedikçe asla geri dönmez." Biz o geceyi yarın galibiyet elde edeceğimiz sevinciyle sabahladık. Allah Resulü (s.a.a) sabah namazını kıldı. Ardından sancağı istedi yerinden kalktı,

bizden Re-sulullah nezdinde yakınlık ve makamı olan herkes o şahsın kendisi olmasını ümit ediyordu. Hatta ben Peygamber yanındaki yakınlığım ve makamım sebebiy-le boynumu uzattım ve kafamı yukarı tuttum ama Resulullah (s. . a. a) Ali bin Ebi Talib'i (a.s) ç. ağırdı. ama Ali bin Ebi Talib (a.s) göz hastalığına yakalanmıştı. Peygamber (s.a.a) elini gözüne sürdü ve ardından sancağı ona verdi fetih ve zafer ona nasip oldu. "

14914. Hakeza Bureyde şöyle diyor: "Resulullah (s. . a. a) Hayber yakınlarına inice Hayber ehli korku ve paniğe kapıldılar ve şöyle dediler: "Muhammed Medinelerle birlikte gelmiştir." Resulullah (s. . a. a) Ömer bin Hattab'ı Müslümanlarla gönderdi ve o Hayber halkıyla savaşa koyuldu. Ama onlar Ömer'i ve güçlerini geri püskürttüler.

Ömer arkadaşlarını onlar da Ömer'i korkaklıkla suçlayarak Resulullah'ın (s. . a. a) yanına geri döndüler. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Yarın sancağı Allah ve Resulünü seven ve Allah ve resulünün de kendisini sevdiği birisine ve-receğim." Ertesi gün Ebu Berkir ve Ömer sancağın kendilerinden birine verileceği ümidiyle boyun-larını uzattılar ama Peygamber (s.a.a) Ali bin Ebi Talib'i (a.s) çağırdı. O gün Ali (a.s) göz has-talığına yakalanmıştı.

Resulüllah (s.a.a) gözüne bir dama tükürü-ğünü damlattı ve bayrağı ona teslim etti. Ali (a.s) Müslüman-larla birlikte hareket eti. Hayber halkıyla savaşmaya koştu. Orada Hayberli Merhab ile karşılaştı: "Hayber'de biliyor ki ben Mer-hab'ım. Baştan tırnağa dek silah-lıyım ve tecrübeli bir pehlivanım. Aslanlar yönelince defalarca mızrak vurur bazen de kılıç indi-ririm. O ve Ali karşı karşıya gel-di.

Ali (a.s) kılıcıyla başının orta-sına öyle bir darbe indirdi ki Ali (a.s) kılıcıyla dişlerine varıncaya kadar başının ortasına bir darbe indirdi. Vurduğu darbenin sesini karargahtaki herkes işitti. Henüz ordunun son askerleri gelmeden Hayber kalesi ilk gelenler tara-fından fethedildi."
14915. Cabir şöyle diyor: "Hayber günü Yahudi Merhab dışarı çıktı ve şu recezi (meydan okuyan şi-irler) okuyordu: "Hayber biliyor ki ben Merhab'ım"

Tırnağa dek silahlıyım ve tec-rübeli bir pehlivanım.
Defalarca mızrak savurur ve bazen kılıç indiririm. Aslanlar meydana gelince ve deneyince."
Merhab hakeza şöyle diyo-rum: "Meydana çıkacak bir tek adam var mıdır?" Allah Resulü (s. a. . a) şöyle buyurdu: ékim onunla savaşa gidecek?" Mu-hammed bin Mesleme şöyle ar-zetti:

"Ben Ey Allah'ın Resu-lü(s.a.a)! Allah'a yemin olsun ki ben matemliyim ve kan davam var. Onlar dün kardeşimi öldür-düler." Cabir şöyle diyor: "Allah Resulü şöyle buyurdu: "Git! Ey Allah'ım! Ona yardım et." İki savaşçı birbirine yaklaştı ve ara-larında bir ağaç vardı. Merhab Muhammed bin Mesleme'ye saldırdı. Ona bir darbe indirdi. Muhammed bin Mesleme kalka-nını öne tuttu ve Merhab'ın kılıcı kalkanına takıldı. Muhammed bin Mesleme bu fırsattan istifade ederek Merhab'a bir darbe in-dirdi ve onu öldürdü."

14916. Huseyl b. Harice el-Eşce'i şöyle diyor: "Ben mal satmak için Medine'ye girdim. Beni Resulul-lah'ın (s.a.a) yanına götürdüler. Peygamber bana şöyle buyurdu: "Ey Huseyl! Benim sana verece-ğim yirmi ölçek hurma karşılı-ğında sen de Hayber yolunu as-habına göstermeye hazır mısın?" Ben de bu işi yaptım ve

Allah Resulü (s.a.a) Hayber'e ulaşınca onun yanına vardım ve bana yirmi ölçek hurma verdi. Daha sonra bir gün de beni esir olarak Peygamber'in huzuruna getirdi-ler. Peygamber bana şöyle bu-yurdu: "Ey Huseyl! Yanıma esir olarak getirilen herkes üç gün içinde Müslüman olmuş ve boy-nundaki esaret ipi çıkarılmıştır." Huseyl şöyle diyor: "Ben de böylece Müslüman oldum."
14917. Ebu Talha şöyle diyor: "Ben Peygamber'in (s.a.a) terkine binmiştim. Öyle ki dizlerim Peygamber'in dizine deyiyordu. Peygamber akşam Hayber'e sal-dırmadı. Sabah olunca ani saldı-rıya geçti ve şöyle buyurdu: "Biz bir topluluğun meydanına varın-ca uyarılan kimselerin sonu kötü olur."

14918. Hakeza Ebu Talha şöyle diyor: "Sabah olunca Hayber hal-kı kürek ve sepetleriyle tarlaları-na gitmek için dışarı çıktılar. Peygamber ve İslam ordusunu görünce geri dönüp kaçtılar. Al-lah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! Hayber viran oldu, düştü, fethe-dildi. Biz bir topluluğa inince, uyarılanların sabahı kötü olur."
14919. İlyas b. Seleme babasından şöyle nakletmiştir: "Hayber günü amcam Yahudi Merhab ile sa-vaşmak için meydana gitti. Mer-hab recez (meydan okuyan şiirle-ri) okuyordu:

"Hayber biliyor ki ben Mer-hab'ım
Tırnağa dek silahlara bürün-düm, tecrübeli bir kahramanım
Savaş ateşleri alevlenince "
Amcam olan Amir de şu re-cezi okudu: Hayber biliyor ki ben Amir'im
Tepeden tırnağa silahlıyım
Ve maceracı bir pehlivanım"
O ikisi daha sonra birbirleri-ne darbe indirdiler. Merhab'ın kılıcı, Amir'in kalkanına takıldı. Amir de Merhab'ın bedeninin aşağı kısmına bir darbe indirdi. Ama kılıcı kendi ayak bileğine geri döndü ve ayağının şah da-marı kesildi ve bu sebeple de öl-dü.

Seleme b. Ekve' şöyle diyor: "Ben Allah Resulü'nün (s.a.a) bir grup ashabına rastladım. Onlar şöyle dediler: "Amir'in işi bozuldu, kendi kendisini öldürdü." Selem şöyle diyor: "Ben ağlayan gözler-le Allah Resulü'nün (s.a.a) huzu-runa vardım ve şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Acaba Amir'in işi batıl mı oldu?"

Pey-gamber şöyle buyurdu: "Bu sözü kim söyledi?" Ben şöyle arzettim: "Ashabınızdan bir grup" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her kim bu lafı söylemişse yalan söylemiştir. Aksine Amir'in iki sevabı vardır. Amir Hayber'e giderken aralarında bulunduğu ashaba recez okuyor, süvari birliklerini harekete geçiriyordu. O şu sloganları atıyordu: "Allah'a yemin olsun ki eğer o olmasaydı biz hidayete ermezdik
Namaz kılmaz ve zekat vermez-dik


Bizi inkar eden kimseler
Fitne ve kargaşalık koparmak is-terse biz kabul etmeyiz.
Biz senin fazlından ve inayetin-den müstağniyiz
O halde düşmanla karşılaşınca ayaklarını sabit tut
Bizlere sebat ve güvenlik indir."

Allah Resulü (s.a.a), "bu kim-dir?" diye buyurdu. Ashap, "Ey Allah'ın Resulü! O Amir'dir." Peygamber şöyle buyurdu: "Rabbin seni bağışlasın." Seleme şöyle diyor: "Allah Resulü özel-likle birine mağfiret dilediğinde o kimse mutlaka şahadete erişir-di." Ömer b. Hattab bu sözü işi-tince şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Neden bizi, Amir'in var-lığından faydalandırmadın?" Amir daha sonra savaş meydan-larına gitti ve şehit oldu. Seleme şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) daha sonra beni Ali'nin (a.s) pe-şice gönderdi ve şöyle buyurdu: "Bugün bu bayrağı, Allah Resu-lü'nü seven, Allah ve Resulü'nün de kendisini seven kimseye vere-ceğim. Seleme şöyle diyor: "Ben Ali'nin yanına gittim. Göz hasta-lığına yakalandığı halde onu ge-tirdim. Resulullah (s.a.a) Ali'nin gözünün içine tükürdü ve sanca-ğı eline verdi. Bu esnada Merhab dışarı çıktı. Kılıcını havada sallar bir halde şöyle dedi: "Hayber bili-yor ki ben Merhab'ım!

Tepeden tırnağa silahlıyım
Tecrübeli bir pehlivanım
Savaş ateşleri alevlenince"
Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Ben de annemin haydar olarak adlandır-dığı kimseyim
Orman aslanları gibi korkunç ve azametliyim
Onları büyük bir ölçekle ölçerim"
Daha sonra Merhab'ın başını kılıcıyla ortadan ikiye yardı. Za-fer ve galibiyet onun eliyle ger-çekleşti."
bak. el-Bihar, 21/1, 22. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/385. Bölüm

3055. Bölüm
Muta Savaşı

14920. Muhammed b. Şahab ez-Zuhri şöyle diyor: "Cafer b. Ebi Talip, Habeşistan topraklarından dönünce, Allah Resulü (s.a.a) onu Mute'ye doğru gönderdi. Onun yanısıra, Zeyd b. Harise ve Abdullah b. Revaha'yı da or-dunun komutanı olarak tayin et-ti. (ki Cafer öldürülürse, Zeyd komutanlığı üstlenecek

ve eğer Zeyd öldürülseydi Abdullah komutanlığı üstlenecekti. ) Müs-lümanlar yola düştüler ve Belka topraklarına ulaştılar. Orada Herkil'ın Rum ve Arap ordusuy-la karşılaştılar. Müslümanlar Mu-ta adındaki bir köye çekildiler ve orada iki ordu arasında savaş başladı. Müslümanlar zorlu bir savaşa giriştiler."
bak. el-Bihar, 21/50, 24. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/555

3056. Bölüm
Zat'us-Selasil Gazvesi

Kur'an:
"And olsun Allah yolunda koştukça koşanlara; And ol-sun kıvılcımlar saçanlara; Sa-bah sabah akına çıkanlara; Ve tozu dumana katanlara; Düşman topluluğunun içine dalanlara ki: "
bak. el-Bihar 21/66, 25. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 1/564. Bölüm


3057. Bölüm
Mekke Fethi Savaşı

Kur'an:
"De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkara-cağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver." De ki: "Hak geldi, batıl orta-dan kalkmaya mahkumdur."
"Doğru söylüyorsanız bil-dirin bu hüküm ne zaman ve-rilecektir?" derler.
De ki: "Hükmümün veri-leceği gün küfredenlere ne inanmaları fayda verir ve ne de ertelenirler.
Onları bırak, bekle; zaten onlar da senin akıbetini bek-lemektedirler."

bak. Kasas Suresi, 85. ayet; _ Fetih Suresi, 1 ila 4. ayetler; Mümte-hine Suresi, 1 ila 12. ayetler; Nasr Suresi, 1 ila 3. ayetler
14921. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) Ramazan ayında Bedir savaşına gitti ve Ramazan ayında da Mekke'yi fethetti."
14922. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü Mek-ke'yi fethettiği gün sayıları 360'ı bulan Ka'be etrafında dikilmiş putlara elindeki değneği ile vu-ruyor ve şöyle buyuruyordu: "Hak geldi ve batıl zail oldu. Gerçekten de batıl yok olucudur. Hak geldi, artık batıl başlamaz ve geri dönmez."

Bu esnada birbiri ardınca yüz üstü düşüyorlar-dı."
14923. Ömer b. Hattab şöyle diyor: "Fetih günü olunca ve Peygam-ber Mekke'ye girince, Safvan b. Ümeyye, Ebu Süfyan b. Harb ve Haris b. Şam'ın peşice adam gönderdi." Daha sonda Ömer şöyle diyor: "Ben kendi kendime şöyle dedim: "Allah onları bizim avucumuza düşürdü. Amelleri-nin cezasını vereceğim. Ama Al-lah Resulü (s.a.a) onlara şöyle buyurdu: "Ben bugün Yusuf'un kardeşlerine dediği sözü söylü-yorum: "Bugün size kınama yok-tur. Allah sizleri bağışlasın. Şüp-hesiz Allah merhamet edenlerin en merhametlisidir." Ömer şöyle diyor: "Ben kafamdan böyle dü-şünceler geçtiği ve Allah Resu-lü'nün böyle buyurduğu için Al-lah Resulü'nden utanç duy-dum."

14924. Abdurrahman b. Safvan şöyle diyor: "Mekke'nin fethedil-diği gün elbiselerimi giydim, ev-den dışarı çıktım. Yol esnasında Ka'be'den dışarı çıkan Allah Re-sulü'yle karşılaştım. Ömer'e, "Peygamber (s.a.a) Ka'be'ye gi-rince ne yaptı" dedim o şöyle dedi: "İki rekat namaz kıldı."

14925. Osman b. Affan'dan şöyle nakledilmiştir: "Mekke'nin fethe-dildiği gün İbn-i Ebi Selh'in elinden tutup onu (eman almak için) Allah Resulü'nün (s.a.a) ya-nına getirdi. Allah Resulü daha önce İbn-i Ebi Sarh'ı gören kim-senin, Ka'be'nin örtüsüne sarılsa dahi öldürmesini emretmişti. Osman ona şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Bu İbn-i Ebi Sarh'ı da diğer insanlar gibi ba-ğışla. İbn-i Ebi Sarh ellerini Pey-gamber'e doğru uzattı.

Ama peygamber ondan yüz çevirdi. Yeniden ellerini uzattı. Allah Re-sulü elini kenara itti. Üçüncü de-fa elini Peygambere doğru uzattı. Bu defa Peygamber ondan biat aldı ve ona eman verdi. O gidin Peygamber (s.a.a), "Ona ne yap-tığımı görmediniz mi?" Oradaki-ler şöyle arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü! Neden bizlere işaret et-medin (ki onu öldürelim)?" Al-lah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "İslam'da işaret etmek, habersiz öldürmek (terör) mevcut değil-dir. İman habersiz öldürmeyi (terörü) yasaklamıştır. Peygam-berler gafil avlama ve hıyanet etmek üzere işaret etmezler."

14926. Cabir şöyle diyor: "Allah Resulü'yle Ka'be'ye girdiğimizde, Ka'be'nin içinde ve etrafında, Allah yerine ibadet edilen üçyüz atmış put dikilmişti. Allah Resulü onların tümünün alaşağı edilmesini emretti ve daha sonra şöyle buyurdu: "Hak geldi ve ba-tıl zail oldu. Gerçekten de batıl zail olucudur." Ardından Ka'be'nin içine girdi ve iki rekat namaz kıldı." Orada, İbrahim'in, İsmail'in ve İshak'ın heykelini müşahade etti ve İbrahim'in elinde, tahtadan kumar okları vardı ve (sözde) kura çeker bir haldeydi. Allah Resulü şöyle bu-yurdu: "Allah bunları (müşrikle-ri) öldürsün. İbrahim kumar ok-larıyla kura çekecek birisi değil-di."

14927. Suheyl b. Amr şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) Mekke'ye girip zafere erişince, ben evime gittim. Üzerime kapıyı kapadım. Oğlu Abdullah b. Seheyl'e be-nim için eman dilemesini iste-dim. Zira öldürülmekten güven-de değildir. Abdullah b. Suheyl Peygamber'in yanına gitti ve şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resu-lü! Acaba babama eman verir misin?" Peygamber şöyle buyur-du: "Evet, o Allah'ın emanında-dır. O halde evinden dışarı çık-sın." Daha sonra etrafındakilere şöyle buyurdu: "Sizden Her kim Suheyl'i görürse ona sert bakma-sın. O evden dışarı çıkmalıdır.

Canıma andolsun ki Suheyl akıllı ve yüce bir insandır. Onun gibi bir insan İslam'ı tanımazlık et-mez ve mensubu olduğu dinin kendisine faydası olmadığını bilmektedir." Daha sonra Ab-dullah babasının yanına geri döndü ve Allah Resulü'nün (s.a.a) buyurduğu sözleri kendi-sine bildirdi.

Suheyl şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki o hem küçükken ve hem de büyükken iyilik sahibi biriydi ve de sürekli ilim sahibi olan biriydi." Suheyl, Müslüman olma hususunda şaş-kınlık ve tereddüt içindeydi. Hu-neyn savaşında da henüz müşrik idi. Allah Resulü (s.a.a) ile birlik-te bulunuyordu ve Ci'rane deni-len yerde, Müslüman oldu. Allah Resulü o gün Huneyn ganimet-lerinden kendisine yüz deve ver-di."

14928. Yahya b. Yezid b. Ebi Meryem Seluli, babasından, o da de-desinden şöyle nakletmektedir: "Kurbanlıkların önünün kesildi-ği Mekke'nin fethedildiği gün, Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuru-na vardım. Haris b. Hişam da Peygamber'in yanına geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Bir avuç başı boş insan getirip onla-rın yardımıyla bizlerle savaşmak mı istiyorsun?" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sus! Bun-lar senden ve senin gibi kimse-lerden daha iyidir. Onlar Allah'a ve Peygamberine iman etmişler-di."
bak. el-Katl, 3280. Bölüm; el-Bihar, 21/91, 26. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/497. Bölüm

3058. Bölüm
Huneyn, Taif ve Evtaf Gazveleri

Kur'an:
"And olsun ki Allah size bir çok yerlerde ve çokluğu-nuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bo-zularak arkanıza döndüğünüz Huneyn gününde yardım et-mişti. Bozgundan sonra Al-lah, peygamberine, müminle-re güvenlik verdi ve görmedi-ğiniz askerler indirdi; küfre-denleri azaba uğrattı. Küfre-denlerin cezası budur. Allah bundan sonra da dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah bağışlar ve merhamet eder."
bak. Tevbe Suresi, 58. ayet

14929. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Peygamber'in (s.a.a) gördüğü en şiddetli gün, Huneyn savaşının olduğu gündü. Zira Araplar Peygamber'e isyan et-mişlerdi."
14930. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Huneyn savaşının yapıldığı gün, Peygamber bir du-asında şöyle buyurdu: "Ey Al-lah'ın! Eğer sen istersen, bu günden sonra asla ibadet edil-mezsin."

14931. Ebu İshak şöyle diyor: "Adamın biri Bera'ya şöyle dedi: "Ey Eba Marre! Huneyn savaşı-nın yapıldığı gün kaçtınız mı?" O şöyle dedi: "Şehadette bulu-nurum ki Peygamber (s.a.a) kaçmadı. Müslümanlar, hızla ve zırhsız bir şekilde okçu kimse-lerden olan Hevazib topluluğuna doğru yola düştürler. Onlar Müslümanları okladılar. Okları-nın yoğunluğu, tıpkı çekirge sü-rülerinin saldırısı gibiydi. Bu yüzden Müslümanlar dağıldılar ve kaçtılar.

Düşman Ebu Süfyan b. Haris'in devesinin dizginle-rinden tuttuğu bir halde, Allah Resulü'ne doğru saldırıya geçti-ler. Allah Resulü bineğinden indi ve Allah'tan yardım diledi, dua etti ve şöyle buyurdu: "Ben Pey-gamber'im bu yalan değildir.
Ben Abdulmuttalib'in oğlu-yum

Allah'ım! Yardımını indir." Bera şöyle diyor: "Allah'a yemin olsun ki savaş kızışınca, biz biz-zat Peygamber'e sığınıyorduk. Onun karşısında duran bir kimse gerçekten de cesurdu."

14932. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Huneyn savaşı gü-nünde, Allah Resulü (s.a.a) ile sebat gösterenlerden birkaçı şunlardı: "Abbas, Ali, Ebu Süf-yan b. Haris, Akil b. Ebi Talib, Abdullah b. Zübeyr b. Abdil-muttalib, Zübeyr b. Abbas ve Üsame b. Zeyd"

14933. Enes şöyle diyor: "Huneyn savaşının yapıldığı gün Allah Re-sulü şöyle buyurdu: "Şimdi savaş alevinin tandırı alevlendi." O gün, Ali b. Ebi Talib Peygam-ber'in önünde herkesten daha şiddetli bir şekilde savaşıyordu."
Bak. Kenz'ul Ummal, 10/539,553,566, el-Bihar, 21/146, 28. Bölüm
3059. Bölüm
Tebük Savaşı

6
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


KONUNULARIN DEVAMI


Kur'an
"Kitab verilenlerden, Al-lah'a, ahiret gününe inanma-yan, Allah'ın ve peygamberi-nin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."
bak. Tevbe Suresi, 38, 57, 61, 63, 66, 81, 96, 102, 106, 118, 121; el-Bihar, 21/185, 29. Bölüm ve s. 252, 30. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 10/562. Bölüm

388. Ko-nu

el-Gusl
Gusül

Kenz'ul Ummal, 9/538-571, el-Gusl
el-Bihar, 81/1, Ebvab'ul İğsal
Vesail'uş-Şia, 2/678, Eb-vab'ul Gus'ul Meyyit
Vesail'ul Şia, 2/927, Ebvab-u Gusl'ul Mes
Vesail'uş-Şia, 2/936, Eb-vab'ul İğsal'ul Mesnune

bak.
75. konu, el-Cenabet

3060. Bölüm
Guslün Sebebi

14934. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cenabet guslünün sebebi, temizlik ve insanın nef-sini kendisine ulaşan eziyet edici (pisliklerden) temizlemesi ve be-deninin diğer yerlerini temiz kılmasıdır."
14935. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ölüyü guslettirmenin sebebi, vücudunda var olan çe-şitli hastalıklarından ve hastalık-ların pisliklerinden temizlenme-sidir. Zira o meleklerle görüşme-ye gitmekte ve ahiret ehliyle te-masa geçmektedir.
Diğer bir sebebi de insanın kendisinden yaratıldığı meni ve necasetin ölüm anında ölüden dışarı çıkması ve cünüp olması-dır. Bu yüzden bedeni guslettir-mek gerekir.

Ölüyü yıkayan veya ölüye dokunan kimsenin gusletmesi gerektiğinin sebebi ise açıktır. Zira ölünün bedenindeki salgılar kendisine de sirayet etmektedir. Zira ruh, ölünün bedeninden çı-kınca, bir çok pislikleri ve afetleri geri kalmaktadır. Bu yüzden de hem onu, hem de kendisini (bedeniyle temas neticesinde kendisine ulaşan pisliklerden) temiz kılması gerekir."
14936. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bayram, Cuma ve di-ğer gusüllerin sebebi ise kulun Rabbini ululaması, o yüce bağış-layıcıya yönelmesi ve kendi gü-nahları sebebiyle mağfiret dile-mesidir."

3061. Bölüm
Gusül Çeşitleri

14937. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gusül on dört şeyde gerçekleşmektedir: Ölü guslü, cenabet guslü, ölüye dokunan kimsenin guslü, Cuma guslü, iki bayram guslü, Arefe günü guslü, ihram guslü, Ka'be'ye giriş guslü, Medine'ye giriş için yapılan gu-sül, hareme giriş için yapılan gu-sül, ziyaret guslü, Ramazan ayı-nın 19, 21 ve 23. gecelerinin gus-lü."
14938. İmam Sadık (a.s), kendi-sine Cuma guslünü soran Semae'ye şöyle buyurmuştur: "Yolculukta ve yolculuk dışında farzdır. Sadece yolculukta, su az olunca kadınla-ra ruhsat verilmiştir.

İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: "Ce-nabet guslü farzdır, temizlendik-ten sonra adet guslü fazdır, isti-haze gören kadına da avret ma-halline bir miktar pamuk koydu-ğunda kan pamuktan dışarı sız-dığı taktirde gusletmesi farz-dır…Nifas guslü de farzdır. Yeni doğan çocuğun guslü de farzdır. Ölü guslü farzdır, ölüye dokun-ma guslü farzdır, ihrama giren kimsenin guslü farzdır, Arefe gününün (dokuz zilhicce günü) gusletmek farzdır. (Allah'ın evini hac ve tavaf niyetiyle) ziyaret guslü farzdır. Elbette bu hasta olmadığı taktirde geçerlidir. Ka'be'ye giriş guslü farzdır.

Ha-reme giriş guslü müstahaptır. Gusletmeden kimse oraya gir-memelidir. Mübahale guslü farz-dır. Yağmur namazının guslü farzdır. Ramazan ayının ilk gece-sinin guslü müstehaptır. Rama-zanın yirmi birinci gecesinin gus-lü sünnettir. Ramazanın yirmi üçüncü gecesinin guslü terk edilmeyecek bir sünnettir. Zira bu iki geceden birinin (yirmibir veya yirmiüçüncü gecenin) kadir gecesi olma ihtimali vardır. Fıtır (ramazan) ve kurban bayramı gününde gusletmek de sünnettir. Ben bunları terk etmek istemem. İstihare (namazı için) gusletmek de müstahaptır.

Seduk da bu hadisin bir ben-zerini kendi senetleriyle Semae b. Mehran'dan rivayet etmiştir. Şu farkla ki onun rivayetinde şöyle yer almıştır: "Hareme girildiği zaman gusletmek farzdır. Oraya gusülsüz girmemek müstahaptır.
Kuleyni de bu hadisin bir benzerini Muhammed b. Yah-ya'dan, o da Ahmet b. Muham-med'den, o da Osman b. İsa'dan rivayet etmiştir. Sadece ölüye dokunma guslünü, ihrama giren kimsenin guslünü, Arefe günü guslünü, hareme giriş guslünü ve mübahale guslünü zikretmemiş-tir.

Şöyle diyorum: Şeyh ve diğer-leri de farz olan altı gusül dışında bütün bu gusülleri müekket istihbaba (müstahap oluşa) hamletmiştir ve demişlerdir ki: "Bazı rivayet ve hadisler de bu gusüllerin farz olmadığına delalet et-mektedir."
14939. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gusül onyedi yerde geçerlidir: "Ramazan ayının on-yedi, ondokuzu, yirmisi, yirmi bir ve yirmi üçüncü gecesinde.

Bu gecelerde (veya yirmi üçüncü gecede) kadir gecesi olma ihti-mali vardır, iki bayram (ramazan ve kurban) guslü, haremeyne (Allah'ın evi Ka'be'ye ve Resu-lullah'ın haremine) giriş esnasın-da yapılan gusül (Allah'ın evini hac ve tavaf niyetiyle) ziyaret günü yapılan gusül, Ka'be'ye girdiğinde yapacağın gusül,

ter-viye (sekiz zilhicce günü) guslü, Arefe (dokuz zilhicce) günü gus-lü ölüyü guslettirdiğin veya kefenlediğin veya soğuduktan son-ra bedenine dokunduğun zaman yapacağın gusül, Cuma guslü, tam bir güneş tutulmasının ol-duğu zaman yapılan gusül, na-maz kılmadığın bir halde uyan-dığın taktirde (gusletmen gere-kir). Bu taktirde gusletmeli ve namazını kaza etmelisin ve (bi-lahare) cenabet guslü farzdır."

14940. Muhammed b. Müslim de İmam Bakır'dan (a.s) bu hadisin benzerini rivayet etmiş ve o rivayette ölü guslünü de eklemiş ve Muhammed b. Müslim daha sonra şöyle demiştir: "Abdurrahman b. Ebi Abdillah, Ebu Abdillah'ın (İmam Sadık'ın -a. s-) kendisine şöyle buyurduğunu söylüyor: "(Ramazan'ın) yirmi dördüncü gecesi guslet. Her iki gecede bir (gün aşırı) gusletmenin, bu işi yapmanın sana ne zararı vardır."

14941. İmam Rıza (a.s), Memun'a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuş-tur: "Cuma günü guslü sünnettir. İki bayram (ramazan ve kurban) guslü, Mekke'ye giriş guslü, Me-dine'ye giriş guslü, ziyaret guslü, ihram guslü, Ramazan ayının ilk gecesi, onyedinci gecesi, ondo-kuzuncu gecesi, yirmibirinci ge-cesi ve yirmi üçüncü gecesi bü-tün bunların gusülleri sünnettir. Cenabet guslü farzdır, hayız gus-lü ve benzerleri de (farzdır)."

389. Ko-nu

el-Gişş
Al-datmak

Kenz'ul Ummal, 4/59, 158, el-Gişş
Vesail'uş-Şia, 12/8208, 86. bölüm, Tahrim'ul Gişş bima Yehfa
bak.
512. konu, en-Nusuh
3062. Bölüm
Aldatmayı Kınamak

14942. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatmak, isyankar insanların hasletidir."
14943. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatmak, sövgüye sebep olur."
14944. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatmak, en kötü hiledir."
14945. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatmak, aşağılık in-sanların huyundandır."

14946. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aldatan kimsenin dili tatlı, kalbi ise acıdır."
14947. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mutsuzluğun nişane-lerinden biri de dostları aldat-maktır."
14948. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en kötüsü insanları aldatan kimsedir."

14949. İmam Kazım (a.s), gölgede (karanlıkta), Sabiri kumaşını sat-makla meşgul olan Hişam b. Ha-kem'in yanından geçince şöyle buyur-muştur: "Ey Hişam! Malı gölgede (karanlıkta) satmak aldatmaktır. (Alışverişte) aldatmak ise helal değildir."
14950. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Bir şahsın bir tür yiyecek madde-sinden, iki çeşidi vardır.

Her ikisinin fiyatı da aynıdır, ama birisi diğerin-den daha iyidir. Dolayısıyla onları karıştırıp hepsini bir fiyata satmak-tadır" diye arzedince şöyle buyurmuş-tur: "Bu işi yapması doğru değil-dir. Bu vesileyle gerçeği onlara demeden Müslümanları aldat-ması doğru değildir."

14951. Ebu Seba' şöyle diyor: "Vasile b. Eska'nın evinden bir deve aldım. Onu dışarı çıkarınca, Vasile elbisesi yerde sürünür bir halde bana yetişti ve bana, "bunu aldın mı?" diye sordu. Ben, "evet" dedim. O, "sana bu de-venin özelliklerini anlatayım" dedim. Ben, "ne gibi özellikleri vardır?" diye sordum. O, "şiş-man ve sağlam bir devedir" dedi ve şöyle sordu: "Bunu yolculuk için mi alıyorsun yoksa eti için mi?" Ben, "hac yolculuğu için is-tiyorum" dedim.

O şöyle dedi: "Onu geri döndür." Devenin sahibi şöyle dedi: "Allah sana hayır versin, işimi bozmak mı is-tiyorsun?" O şöyle dedi: "Ben Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Hiç kim-seye malının noksanlığını ve ayı-bını söylemeden satması doğru değildir. Başka biride onun ayıp-larından haberdarsa onu söyle-melidir."

14952. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslüman Müslü-manın kardeşidir ve hiçbir Müs-lümana ayıplarından haberdar kılmadığı müddetçe ayıplı malı kardeşine satması helal değil-dir."
14953. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminler birbirleri-nin hayrını dilerler ve evleri ve bedenleri her ne kadar birbirin-den uzak da olsa birbirlerine karşı merhametli olurlar. Kötüler ise her ne kadar evleri ve bedenleri birbirine yakın da olsa, birbirlerini aldatır ve hıyanet ederler."

3063. Bölüm
Müslümanları Aldatan Kimse (1)

14954. Resulullah (s.a.a), yiyecek bir şey satan birinin yanından geçti. Ona, "Malını hangi şekilde satıyor-sun?" diye sordu. O şahıs, satış şekli-ni kendisine bildirdi. Resulullah'a, "Elini yiyecek kabının içine sok" diye vahyoldu. Peygamber elini kabın içine soktu, eli ıslandı. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Aldatan kimse, bizden değildir."

14955. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Medine pazarında bir yiyeceğin yanından geçti. Sahibine şöyle dedi: "Güzel yiyeceklerin oldu-ğunu görüyorum." Ardından fi-yatını sordu. Aziz ve celil olan Allah ona, "Elini kabın içine sok" diye vahyetti. Peygamber bu işi yaptı ve iyi olmayan malı (altından) yukarı çıkardı ve sahi-bine şöyle buyurdu: "Müslüman-lara hıyanet etmeyi ve onları al-datmayı işinde bir araya getirdi-ğini görüyorum."

14956. Resulullah (s.a.a), bir buğ-day yığınının yanından geçti. Elini içine soktuğunda, parmakları ıslandı. Sonra şöyle buyurmuştur: "Bu ne-dir, ey satıcı!" Satıcı, "Ey Allah'ın Resulü! Yağmurdan ıs-lanmıştır. Peygamber şöyle buyurdu: "O halde neden ıslanan bölümünü insanlar görsün diye üstüne koymadın? Her kim bizi aldatırsa bizden değildir."

14957. Resulullah (s.a.a), iyi ve kö-tü malı birbirine karıştırıp satan kimseye şöyle buyurmuştur: "Neden bu işi yaptın?" O şöyle arzetti: "Ben (iyi olmayan malımın da) satılmasını istedim." Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "On-ları birbirinden ayır. Dinimizde aldatmak yoktur."
14958. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey buğday satan kimse! Bunun dibi de üstü gibi-midir? Her kim Müslümanları aldatırsa onlardan değildir."
14959. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin, kendi karde-şini aldatmaz, ona hıyanet etmez, onu yalnız bırakmaz ve onu it-ham etmez."
14960. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mutsuzluğun nişane-lerinden biri de insanın dostları-nı aldatmasıdır."

3064. Bölüm
Müslümanları Aldatan Kimse (2)

14961. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanları alda-tan, onlara zarar veren veya on-lara düzen kuran kimse, bizden değildir."
14962. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim satarken ve-ya alırken Müslümanları aldatırsa bizden değildir. Kıyamet günü Yahudilerle haşrolur. Zira Ya-hudiler Müslümanlara karşı in-sanların en çok aldatanıdır."
14963. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizi aldatan kimse bizden değildir."
14964. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanları aldatan kimse bizden değildir."

3065. Bölüm
Aldatmanın Kötü So-nuçları

14965. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman kardeşini aldatırsa, Allah rızkın-dan bereketini kaldırır, hayatı kendisine bozar ve onu kendi haline bırakır."
14966. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ayıbını satı-cısına bildirmeden ayıplı bir malı satarsa, sürekli Allah'ın gazabına ve meleklerin lanetine mazhar olur."
14967. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanları alda-tan, onlara düzen kuran veya on-ları kandıran kimse melundur."
14968. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim (alışverişte) Müslümanları aldatırsa, kıyamet günü Yahudilerle haşrolur. Zira bu cemaat insanlardan Müslü-manları en çok aldatanlardır."

3066. Bölüm
En Çirkin Aldatmak

14969. İmam Ali (a.s) zekât topla-mak için gönderdiği bazı memurlarına şöyle buyurmuştur: "Hıyanetin en büyüğü ümmete hıyanet etmektir; hile ve sahtekarlığın en kötüsü ise imamlara ve önderlere ya-pılandır."
14970. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların dini hususunda onları aldatırsa o kimse Allah'ın ve Peygamber'in düşmanıdır."
bak. el-Hıyanet, 1153. Bölüm

3067. Bölüm
İnsanların En Çok Al-datanı

14971. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan kendi hayrını en çok isteyeni, Rabbine en çok itaat edip boyun eğenidir. Kendisini en fazla aldatanı da Rabbine en çok isyan edendir."
14972. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz insanlardan en çok kendini aldatan, Rabbine en çok isyan eden kimsedir."
14973. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisini aldatan kimse, başkalarını daha çok alda-tır."
bak. En-Nush, 3871. Bölüm

390. Ko-nu

el-Gasb
Gasb

el-Bihar, 104/258, 4. bölüm; el-Gasb
Vesail'uş-Şia, 17/308; Ki-tab'ul Gasb
Müstedrek'ül-Vesail, 17/87, Kitab'ul Gasb
Kenz'ul Ummal, 10/636-644, el-Gasb

bak.
107. konu, el-Haram; 124. konu, el-Helal; 315. konu, ez-Ziman; 329. konu, ez-Zulüm
3068. Bölüm
Gasp

Kur'an:
"Çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."
14974. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Evdeki gasp edilmiş bir tek taş, o evin yıkılmasına neden olur."
14975. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir Müslümanın ma-lını haksız yere gasbeden kimse-den tövbe etmedikçe ve aldığı malı sahibine geri çevirmedikçe Allah sürekli olarak yüz çevirir. İyi olsun kötü olsun tüm amelle-rinden hoşnutsuz olur ve iyilikle-rine de sevap yazmaz."

14976. İmam Mehdi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İzin almaksızın baş-kasının malında tasarrufta bu-lunmak helal değildir."
14977. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim haksız yere birinin toprağını gasbederse, Al-lah-u Teala'yı kendisine gazap-lanmış bir halde görüşür."
14978. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir malı zor-la alırsa, kıyamet günü cüzzam hastalığına müptela bir halde aziz ve celil olan Allah ile görü-şür."

14979. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin malını haksız yere almak hiçbir Müslü-mana helal değildir. Zira aziz ve celil olan Allah Müslümanın ma-lını Müslümana haram kılmış-tır."
14980. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dört şeyi dört yerde (kullanmak) caiz değildir: Hacda, umrede, cihatta ve sadakada, hı-yanet, (ganimetlerden) çalmak, hırsızlık ve faiz."

14981. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a andolsun, de-ve dikenlerinin üzerinde gecele-mem ve elim kolum bağlanarak zincirlerle sürüklenmem; kıyamet günü kullarından bazılarına zulmetmiş ve dünya malından bir kırıntı bile olsa gasp etmiş olarak Allah'a ve Resulüne ka-vuşmamdan daha sevimlidir ba-na… Vallahi, karıncanın ağzın-daki arpanın kabuğunu alarak Allah'a isyan etmem için bana yedi iklim ve göklerin altındaki-ler verilse gene de kabul et-mem."

3069. Bölüm
Gasbetmenin Cezası

14982. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, bir toprağı zorla alıp içine ev ya-pan kimsenin hükmü sorulunca şöyle buyurmuştur: "Evi yıkılır, toprağı sahibine geri çevrilir. Zalimin te-ri (emeği) için hiçbir hak yok-tur."

391. Ko-nu

el-Gazab
Gazap-Öfke

el-Bihar, 73/262, 132. Bölüm; Zem'ul Gazab ve Medh'ul Tenem-mur fi Zatillah
el-Bihar, 71/397, 93. bölüm, Kezm'ul Gayz
Kenz'ul Ummal, 3/40 784, Kezm'ul Gayz
Vesail'uş-Şia, 8/523, 114. bö-lüm; İstihbab-u Kezm-u Gayz
el-Meheccet'ul Beyza, 5/289, Kitab-u Afet'ul Gazab ve'l-Hukd ve'l-Hased

bak.
357. konu, et-Taassub; el-Hak, 891. bölüm; el-Hilim, 946. bölüm; el-Melamet, 3594. bölüm
3070. Bölüm
Gazap Her Kötülüğün Anahtarıdır

14983. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, her kötülü-ğün anahtarıdır."
14984. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunulmasını isteyen birisine şöyle buyurmuştur: "Gazaplanma!" O şahıs şöyle diyor: "Ben Allah Resulü'nün (s.a.a) sözünü düşündüm ve gazabın bütün kötülükleri bir araya topladığını gördüm."
14985. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Bana öğüt alacağım bir öğüt öğ-ret" diyen

Abdule'la'ya şöyle buyur-muştur: "Bir şahıs Allah Resu-lü'nün (s.a.a) huzuruna vardı ve şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resu-lü! Bana öğüt alabileceğim bir nasihatte bulun." Peygamber ona şöyle buyurdu: "Git ve öf-kelenme" O şahıs sözünü tekrar-ladı. Peygamber de ona yine şöy-le buyurdu: "Git ve öfkelenme" Bu soru ve cevap tam üç defa tekrarlandı."

14986. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap gizli kinleri tahrik eder."
14987. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap bir kötülüktür ki eğer ona itaat edersen viran eder."
14988. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap aklı hafif bir merkeptir."
14989. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklı hafif olmak aşırı gazaptan ortaya çıkar."
14990. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap sahibini helak eder ve ayıplarını aşikar kılar."

14991. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim gazabının dizginlerini salıverirse ölümü hızlanır."
14992. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap ne de kötü bir arkadaştır, ayıpları ortaya çıkarır, kötülükleri yaklaştırır ve iyilikleri uzaklaştırır."
14993. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer gazabın şiddeti-ne tabi olursanız sizi helaketin en uç noktasına sürükler."
14994. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazabın şiddetinden sakının ve onunla savaşma sila-hını, yani öfkeyi yutmayı ve hilmi hazırlayın."


14995. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, hikmet sahibi insanın kalbini öldürücüdür."
14996. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazaptan daha aşağı-lık bir soy yoktur."
14997. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, sirkenin balı bozduğu gibi imanı bozar."

14998. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, kin ve haset sahibi kimsenin cezası (zararı) il önce kendilerinedir."
14999. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her hallerinde gaza-ba doğru koşmaları, cahil kimse-lerin huylarındandır."
15000. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazabın izzeti özür dilemenin horluğuna denk de-ğildir."

3071. Bölüm
Gazap Şeytandan Bir Kordur

15001. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, şeytandan bir kordur."
15002. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekten de bu ga-zap insanoğlunun kalbinde alev-lenen şeytandan bir kordur. Siz-den birisi sinirlenince, gözleri kı-zarır, damarları şişer ve şeytan içine yol bulur."
15003. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki gazap ade-moğlunun kalbinde bulunan bir kordur. (Öfkelendiği zaman) Gözlerinin kızardığını ve damar-larının şiştiğini görmüyor mu-sun? Her kim gazaplandığını his-sedince, yere ilişsin (otursun)."

15004. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap kalplerin ate-şidir."
15005. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, yanan bir ateştir. Her kim öfkesini yenerse bu ateşi söndürmüş olur ve her kim de önünü boş bırakırsa her-kesten önce kendisi o ateşte ya-nar."
15006. İmam Ali (a.s), Abdullah b. Abbas'ı Basra valisi tayin ettiği zaman yazdığı mektubunda şöyle bu-yurmuştur: "Öfkeden sakın. Çün-kü o şeytanın sebeb olduğu dü-şük akıllılıktır."
15007. İmam Ali (a.s) Haris-i Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöy-le buyurmuştur: "Öfkeden kork; çünkü o, iblisin ordusunun bü-yük bir bölüğüdür."

3072. Bölüm
Gazap Bir Tür Delilik-tir

15008. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfkelenmekten sakın. Zira öfkenin başı cinnet sonu ise pişmanlıktır."
15009. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfke, delilik hallerin-den biridir; çünkü öfkeli (sonra) pişman olur; pişman olmazsa, o halde deliliği sabittir."

15010. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfke akılları bozar ve (insanı) doğru yoldan uzaklaştırır."
15011. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların doğruyu teşhiste en güçlü olanı öfkelen-meyenidir."
15012. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkesine sa-hip olamazsa, aklına da sahip olamaz."
15013. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazabın şiddeti, ko-nuşma şeklini değiştirir, delilin kökünü keser ve anlayışı dağı-tır."

3073. Bölüm
Öfkesine Sahip Olma-ya Teşvik

15014. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere en güçlü ola-nınızı haber vermeyeyim mi? Öfkelendiği an nefsine malik olan kimsedir."
15015. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Malikiyetlerin en iyisi, gazabına malik olmaktır."
15016. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en hazır cevaplısı, öfkelenmeyen kimse-dir."

15017. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvetin en yüce-si, gazaba malik olmak ve nefsin isteklerini öldürmektir."
15018. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan nefsine karşı en güçlü kimse öfkesini söküp atan ve şehvetini öldüren kimsedir."
15019. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Faziletlerin başı öfke-sine sahip olmak ve şehvetini öldürmektir."
15020. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazaplandığı zaman nefsi kontrol etmek insanı helak uçurumuna düşmekten güvende kılar."
15021. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkesine üs-tün gelirse şeytana karşı galip ge-lir her kim de öfkesine yenik dü-şerse şeytan kendisine üstün ge-lir."
15022. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın en büyük düşmanı öfke ve şehvetidir. O halde her kim bu ikisine galip gelirse makamı yükselir ve hede-fine ulaşır."

15023. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfke senin düşma-nındır. O halde öfkeyi kendine musallat etme."
15024. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim gazabına malik olmazsa, aklına da malik olamaz."
15025. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime öfke ve şehveti üstün gelirse hayvanlar derecesindedir."

15026. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali olarak tayin ettiğinde Malik Eşter'e yazmış olduğu mektubunda şöyle buyurmuştur: "…Öfkeni yen, kendine sahip ol, kimseye el kaldırma, kötü söz söyleme. Bu hallerde sakinleşip iradeni kullanabilmen için acele etmekten kaçın ve öfkeni dindir. Bunlardan birisi sende meydana geldiğinde gözünü gökyüzüne doğru (kaldır) ki sakinleşesin ve iradene sahip olasın. Bunları, Rabbine ulaşacağını kalbine iyice yerleştirmeden uygulayamazsın…"

3074. Bölüm
İnsanların En Güçlüsü

15027. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en güçlüsü gazabına karşı hilmiyle (sabrıyla) güçlü olandır."
15028. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazabı önlemek gibi bir güç yoktur."
15029. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Pehlivanlık düşmanı yere çarpmakla değildir. Aksine pehlivan öfkelendiği zaman nef-sine malik olandır."

15030. Resulullah (s.a.a), ashabına şöyle buyurmuştur: "Size göre peh-livan kimdir?" Onlar şöyle arzet-tiler: "Yanı toprağa ilişmeyen güçlü kimsedir." Peygamber şöy-le buyurdu: "Ama gerçek pehli-van şeytanın kalbini yumrukladı-ğı, gazabının arttığı, kanının kay-nadığı, ama buna rağmen Allah'ı hatırlayan ve sabırla gazabını mağlup eden kimsedir."
15031. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçek pehlivan, gerçek pehlivan ve gerçek pehli-van öfkelenen, öfkesi artan, yüzü kızaran, tüyleri diken diken olan, ama buna rağmen gazabını mağlup eden kimsedir."

15032. Resulullah (s.a.a), bir taşı atan grubu gördüğünde şöyle buyur-muştur: "Sizin en güçlünüz, ga-zaplandığı an nefsine galip olan-dır ve en sabırlınız ise kudret el-de ettikten sonra bağışlayan kimsedir."

15033. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) bir taşı yukarıya doğru çıkarmaya çalışan bir grubu görünce, "Ne yapıyorsunuz?" diye buyurdu. Onlar, "Güç denemesi yapıyo-ruz" diye arzettiler. Peygamber şöyle buyurdu: "Sizlere en güç-lünüzün ve en pehlivanınızın kim olduğunu söylememi istiyor musunuz?"

Onlar, "evet" dedik-lerinde Peygamber şöyle buyur-du: "Sizin en güçlünüz ve pehli-vanınız sevindiğinde günaha ve kötülüğe bulaşmayan, öfkelendi-ğinde ise öfkesi kendisini haktan uzaklaştırmayan ve kudret elde ettiğinde de haksız yere bir şey almayan kimsedir."
bak. Eş-Şucaet, 1959. Bölüm; el-Heva, 4046. Bölüm

3075. Bölüm
Öfkeyi Yenmeye Teş-vik

Kur'an:
"Öfkelerini yenerler, in-sanların kusurlarını affeder-ler."
"Öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar."
15034. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfkesini uygulamaya geçirebildiği halde, yenen kim-senin kıyamet günü Allah kalbini güvenlik ve imanla doldurur."
15035. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim istediği tak-tirde uygulamaya geçirebildiği öfkesini yenerse, Allah kıyamet günü kalbini kendinden hoşnut-luk ile doldurur."

15036. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkesini ye-nerse Allah içini imanla doldu-rur."
15037. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul Allah nezdinde, Allah için öfkesini yutmaktan daha üstün bir yudum yudum-lamamıştır."

15038. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfkemi ne zaman yeneyim; öfkelendiğimde mi? İn-tikamdan aciz kalıpta ve bana: "Sabretseydin daha iyi olurdu?" dedikleri zaman mı? Yoksa inti-kam almaya gücüm olduğunda bana; "Affetseydin daha iyi olur-du?" dedikleri zaman mı?"

15039. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'tan korkarsa gazaplandığı zaman in-tikam almaz."
15040. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim gazabını ön-lerse Allah da ayıplarını örter."
15041. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben, kendisiyle karşı-sındakini cezalandırmadığı öfke yudumundan daha sevimli bir yudum yudumlamadım."

15042. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hakkında sabreden kimse için gazap ne güzel bir yudumdur."
15043. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah için en sevimli yol, iki yu-dumdur: "Sabırla yutulan öfke yudumu ve sabırla yutulan mu-sibet ve bela yudumu."

15044. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah nezdinde kulun yudumladığı en sevimli yudum, kalbinden ge-çen ama onu sabır veya hilimle yuttuğu öfke yudumudur."
15045. İmam Ali (a.s) Haris-i Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöy-le buyurmuştur: "Öfkeni yen, gü-cün yettiğinde suçları bağışla, kızdığında yumuşak huylu ol. Güç elde ettin mi bağışla da iyi akıbet senin olsun."

3076. Bölüm
Öfkesini Allah'a İsyan İle Dindiren Kimse

15046. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim haksız yere gazabını dindirmek isterse, Allah da ona haklı olarak aşağılık ve horluk tattırır."
15047. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz cehennemin bir kapısı vardır ki oradan sadece gazabını Allah-u Teala'ya isyan ile dindiren kimse girer."

15048. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın hüküm, hikmet ve öğütle dolu kitabında sevap vereceğini veya azab ede-ceğini, razı olacağını veya gazaba uğratacağını kesinlikle bildirdiği şeylerden biri de (aşağıda sayıla-cak olan) bu hasletlerin birisine bile sahib olan ve tevbe etmeden Rabbinin huzuruna çıkan kim-sedir ki, istediği kadar çalışıp ça-balasın, işinde ihlaslı olsun ken-disine hiç bir fayda vermez. (Bu hasletlerden) biri, kendisine farz kıldığı ibadette Allah'a ortak koşmak, öfkesini bir kişiyi öldü-rerek dindirmek."

3077. Bölüm
Gazabını Önleyen Kimse

15049. Allah-u Teala Davud'a (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Kulum öf-kelenince beni hatırlarsa kıyamet günü, bütün yaratıklarım arasın-da ben de onu hatırlarım ve onu helak ettiğim kimselerle birlikte helak etmem."
15050. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevrat'ta şöyle yazıl-mıştır: "Ey Musa! Elinin altına verdiğimiz kimselere karşı gaza-bını alıkoy et ki ben de gazabımı senden alıkoyayım."

15051. Mesih (a.s), kendisine, "En şiddetli şey nedir?" diye soran Havariler'e şöyle buyurmuştur: "En şiddetli şey Allah'ın gazabıdır." Onlar, "İnsan kendini Allah'ın gazabından nasıl koruyabilir?" diye arzettiklerinde de şöyle buyurmuştur: "Gazaplanmamakla."

15052. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Allah'ın gazabından güvende olmak istiyorum" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "O halde hiç kimse-ye gazaplanma ki Allah'ın gazap ve hoşnutsuzluğundan güvende olasın."
15053. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkesini alı-koyarsa, Allah da kendisinden azabını alıkoyar."
15054. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlardan gazabını alı koyarsa Allah da kı-yamet günü günahlarını bağış-lar."

3078. Bölüm
Gazabın Kökü

15055. Mesih (a.s) , "Gazabın kö-kü nedir?" diye sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Kibir, zorbalık ve in-sanları küçük görmek."
Gazabın Meydana Geliş Sebepleri
Ebu Hamid Gazali şöyle yazıyor:
"Bildiğin gibi her derdin dermanı köklerini kesmek, se-beplerini ortadan kaldırmakla mümkündür. O halde gazabın da köklerini ve sebeplerini bilmek gerekir. Yahya, İsa'ya (a.s) şöyle dedi:

"En şiddetli şey nedir?" İsa (a.s) şöyle buyurdu: "Tekebbür, üstünlük taslamak, zorbalık ve gurur. Gazabın meydana geliş sebepleri ise şunlardır: "gurur, kendini beğenme, boş şeyler konuşma, alay etme, kınama, çekişme, mücadele, muhalefet ve düşmanlık etme, vefasızlık, hıyanet, fazla mal ve makam düşkünlüğü.

Bunların tümü çirkin ve şeriat açısından kınanmış hasletlerdir. Bu sebepler oldukça gazaptan kurtuluş mümkün değildir. O halde bu sebepleri zıt hasletlerini elde etme yoluyla kökünden sö-küp atmak gerekir."

3079. Bölüm
Gazabın İlacı

15056. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! Gazaplanma ve gazaplanınca otur. Allah'ın kulları üzerindeki kudretini ve onlara karşı hilmini düşün. Sana, "Allah'tan kork" denilince gaza-bını terket, sabrına müracaat et."
15057. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazabı suskunlukla ve şehveti akılla tedavi ediniz."
15058. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkelendi-ğinde ayakta olursa otursun. Bu taktirde şeytanın vesvesesi ondan uzaklaşır. Eğer oturuyorsa da ayağa kalksın…"

15059. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkelendi-ğinde ayakta ise hemen otursun. Zira bu iş şeytanın vesvesesini ortadan kaldırır."
15060. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden biri öfkele-nince ayakta ise otursun, eğer öfkesi dinmezse o zaman da uzansın."
15061. Ebu Vail El-Kass şöyle di-yor: "Urve bin Muhammed Sa'di'nin yanına gittim. Birisi onunla konuşuyordu ve onu öf-kelendirdi. Urve ayağa kalktı, abdest aldı ve şöyle dedi: "Ba-bam dedesi Atiyye'den Allah Re-sulünün (s.a.a.) şöyle buyurdu-ğunu bana nakletti: "Şüphesiz gazap şeytandandır ve şüphesiz şeytan ateşten yaratılmıştır. Şüp-hesiz ki ateşi ise sadece su sön-dürür. O halde sizden biri ga-zaplanınca abdest alsın."

15062. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazaba karşı hilimle savaşmak, şerafet sahibi olmanın nişanesidir."
15063. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilmin acı hüzünle-rini yudum yudum içmek gazap ateşini söndürür."
15064. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilimle gazaba karşı savaşınız."
bak. el-Meheccet'ul Beyza, 5/306,

3080. Bölüm
Allah İçin Gazaplan-mayı Övmek

15065. İmam Ali (a.s) Mısır ehline vali tayin ettiğinde Malik Eşter'i Mi-sır'a tayin ettiğinde Mısır ehline yaz-dığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kulu, Müminlerin Emi-ri Ali'den Allah'a isyan edildiği, hakkın yok edildiği bir çağda, Allah rızası için öfkelenen top-luma…"
15066. İmam Ali (a.s) ashabına şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ahitle-rinin çiğnendiğini gördüğünüz halde kızmıyor, babalarınızın sözlerinin bozulmasına ise öfke-leniyorsunuz."

15067. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) asla dünya için öfkelenmezdi. Ama haktan dolayı kızınca hiç kimse onu tanımazdı ve (hakkın) intikamını alıncaya kadar da hiç bir şey öfkesini dindiremezdi."
15068. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim gazap mız-rağının ucunu münezzeh olan Allah için sivriltirse batıl güçleri-ne karşı üstün gelir."
15069. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim fasıklara kin duyar ve Allah için gazaplanırsa, Allah da onun için gazaplanır ve kıyamette onu razı eder."

15070. Musa (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Ey Allah'ım! Senin gölgen-den başka hiçbir şeyin gölgesinin olmadığı o gün Arş'ının gölge-sinde gölgelenenler kimlerdir?" Allah ona şöyle vahyetti: "…ve haramların helal sayıldığında ya-ralı kaplan gibi gazaba gelenler-dir."

15071. İmam Ali (a.s) Osman, Ebuzer'i Rebeze'ye sürgün ettiğinde onunla vedalaşınca şöyle buyurmuş-tur: "Ey Ebuzer! Sen aziz ve celil olan Allah için gazaplandın. Kendisi için gazablandığın kim-seye ümit bağla. Bu kavim dün-yaları için senden korktu. Sen de dinin için onlardan korktun.

Bu yüzden seni evinden göç ettirdi-ler, sıkıntı ve zorluğa düşürdüler. Allah'a yemin olsun ki eğer, gök-ler ve yerler bir kula kapansa, eğer o kul Allah'tan sakındıysa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. O halde sadece hak ile ar-kadaş ol ve sadece batıldan kaç…"

Şöyle diyorum: "Nakledildiği üze-re Muaviye Ebuzer'i (r. a) Şam'dan dışarı çıkardı. İnsanlardan bir grup da Deyr'ul Murran" denilen yere ka-dar onunla birlikte gittiler. Orada Ebuzer onlarla vedalaştı, bir takım tavsiyelerde bulundu, birkaç şeyden şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Na-maz ve orucunuzun yanısıra yer-yüzünde günah işlenildiğinde aziz ve celil olan Allah için öfke-lenin, önderlerinizi, Allah'ı öfke-lendirme pahasına hoşnut kıl-maya çalışmayın. Eğer bilmedi-ğiniz bir iş (bidat) yapacak olur-larsa onlardan uzak durun ve her ne kadar işkence görseniz, mah-rum kalsanız ve sıkıntılara düş-seniz de aziz ve celil olan Allah hoşnut oluncaya kadar onları kı-nayın."
bak. el-Ma'ruf (2), 2703. Bölüm


3081. Bölüm
Kötü Karşısında Ga-zaplanmayan Kimse

15072. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kötülük kar-şısında gazaplanmazsa nimet karşısında da şükretmez."
15073. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine bir kötü-lük yapıldığında içinde bir rahat-sızlık duymayan kimse nezdinde iyilik etmenin hiçbir değeri yok-tur."
"Ben şöyle diyorum: Ebu Hamid Gazali şöyle yazıyor: "Bu güç- yani gazap gücü, ilk aşamada insanlarda üç tür olarak ortaya çıkmaktadır. Tefrit, , İfrat ve itidal."

Tefrit, bu gücün olmaması veya zayıf halde bulunmasıdır ve bu kı-nanmış bir haslettir ve böyle bir kim-seye gayretsiz şahıs denmektedir. Bu yüzden de şöyle denilmiştir: "Her kim gazaplanması gerektiği yerde gazaplanmazsa merkeptir." O halde gayret ve gazap gücünden tümüyle yoksun olan kimse çok nakıs olan kimsedir.

Allah sahabeyi gazap ve huşunet sahibi olmakla nitelendirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Kafirlere karşı şiddetlidirler."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Ey Peygamber! Kafirler ve münafıklarla cihat et ve onlara sert davran. Sert davranma ve şiddet, gayret ve gazap gücünün nişanelerinden-dir.

Gazabın ifratı ise bu sıfatın insanın bedenine üstün gelmesi ve böylece de bu insanın akıl ve din hakimiyetinden akıl ve dine itaatten dışarı çıkmasıdır.

Beğenilmiş gazap ise akıl ve dinin işretini bekleyen gazaptır. Gayret iktidar ettiği yerde öfke-lenen ve hilmin güzel olduğu yerde de halim olan ve gazap gücünü itidal haddinde tutan kimsenin gazabıdır."
bak. el-Fezilet, 3211. Bölüm; et-Taassub, 2746. Bölüm

3082. Bölüm
Gazap (Çeşitli)

15074. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendisine zarar veremediği birine öfkele-nirse hüznü uzar ve kendisine işkence verir."
15075. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine malik ol-duğun kimseye gazaplanman aşağılıktır."
15076. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Düşünceler, sadece gazap durumunda tanınır."
15077. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uyanık olun! Elde etmeyi dileyip arzuladığınız, sizi bazen üzen, bazen de hoşnut eden dünya; konaklamak için ya-ratıldığınız, davet edildiğiniz evi-niz değildir."

15078. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öfkelendiğin zaman hoşnutluğun içinde bir yer bırak ve öfkelendiğin zaman şiddet-lenmesine izin verme."
15079. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gazap, hikmet sahibi kimsenin kalbini yok edicidir."
15080. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin, öfkelenince öfkesi kendisini hak yolundan dışarı çıkarmaz, hoşnut oldu-ğunda da hoşnutluğu onu batıl yolda sürüklemez. Ve kudret el-de ettiğinde hakkından fazla olanını asla almaz."
bak. En-Nubuvvet, 3813. Bölüm

392. Ko-nu

el-İstiğ-far
Mağfi-ret Di-lemek

el-Bihar, 93/275, 15. bölüm, el-İstiğfar
Kenz'ul Ummal, 1/475, 2/257, el-İstiğfar

bak.
57. konu, et-Tevbe; es-Selat, 2272. bölüm; ez-Zenb, 1385, 1386, 1387. bölümler; el-Hayvan, 983. bö-lüm; el-İlim, 2853, 2859. bölüm; el-kalb, 3410. bölüm
3083. Bölüm
Mağfiret Dilemek

Kur'an:
"Onlar fena bir şey yaptık-larında veya kendilerine zul-mettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler."
"Kim kötülük işler veya kendine zulmeder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur."

15081. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En kapsamlı dualar-dan biri de kulun mağfiret dile-mesidir."
15082. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mağfiret dilemek gü-nahları temizler."
15083. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bela kapıları mağfiret dilemekle kapanır."

15084. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İstiğfar etmek elin-deyken ümitsizliğe kapılana şaşa-rım."
15085. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi dua mağfiret dilemektir."
15086. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi ibadet mağfiret dilemektir."
15087. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İstiğfarın (mağfiret dilemenin) örneği ağacın sallan-masıyla dökülen ağaç yaprakları misalidir."

15088. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mağfiret dilemekle güzel kokun ki günahlarınızın kötü kokusu sizleri rezil etme-sin."
15089. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Amel defterinde is-tiğfarı çok bulunan kimseye ne mutlu"
15090. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mağfiret dilemek amel defterinde nur gibi par-lar."
15091. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü amel defterinde her günahın altında, "esteğfirulah" (Allah'tan mağfi-ret dilerim) cümlesi bulunan kimseye ne mutlu."

15092. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim amel defte-rinin kendisini sevindirmesini di-lerse çok mağfiret di-lemelidir."
15093. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok mağfiret dileyin. Zira aziz ve celil olan Allah sa-dece sizleri bağışlamak istediği için sizlere mağfiret dilemeyi öğ-retmiştir."

15094. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala bağış-lanmak istemeyen kimse dışında tüm günahkarları bağışlar." Şöy-le arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü (s.a.a)! Kim bağışlanmak iste-mez?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Mağfiret dilemeyen kimse."

15095. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi tevessül mağfi-ret dilemektir."
15096. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günahkarın silahı mağfiret dilemektir."

15097. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir şefaat eden (aracı) mağfiret dilemekten daha etkili değildir."
15098. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin gam ve hüznü çok olursa mağfiret dile-melidir."
15099. Resulullah (s.a.a)şöyle bu-yurmuştur: "İblis şöyle dedi: "İz-zetine andolsun ki canları be-denlerinde olduğu müddetçe kullarını saptırmaktan el çekme-yeceğim." Allah şöyle buyurdu: "İzzet ve celalime yemin olsun ki benden mağfiret diledikçe de onları bağışlayacağım."

7
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



KONULARA DIKKAT,KONULARIN DEVAMIDIR


15100. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere dertlerinizi ve dertlerinizin çaresini gösterme-yeyim mi? Biliniz ki sizin dertle-riniz günahlarınızdır. İlaçlarınız ise mağfiret dilemektir."
15101. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her hastalığın bir ila-cı vardır, günahların ilacı ise mağfiret dilemektir."

15102. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine tövbe ih-san edilen kimse kabulden mah-rum kalmaz."
15103. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah kuluna şükür kapısını açıp da nimetin artış ka-pısını kapamaz; dua kapısını açıp da icabet kapısını kapamaz; ona tövbe kapısını açıp da mağfiret kapısını kapamaz."

15104. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yeryüzünde Allah'ın azabından iki eman vardı; onlar-dan biri kaldırılmış (elden çık-mış), diğeri ise yanınızdadır; o halde ona sarılın. Kaldırılmış olan eman Resulullah'tır; baki kalan eman ise istiğfardır. Nite-kim Allah-u Teala şöyle buyur-muştur: "Sen içlerinde oldu-ğun halde Allah onları azap-landıracak değildir ve onlar istiğfar ettikleri halde de Al-lah onları azaplandıracak de-ğildir."

15105. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah ümmetim için bana iki eman (güvenlik) indirdi: "Sen onların arasında oldu-ğun müddetçe Allah onlara azap etmeyecektir. Ve mağfi-ret diledikleri müddetçe de Allah onlara azap etmeyecek-tir." O halde ben gidince kıya-met gününe kadar aranızda mağ-firet dilemeyi (istiğfarı) baki bı-raktım."

3084. Bölüm
Seher Vaktinde Mağfi-ret Dileyenleri Övmek

Kur'an:
"(Takva sahipleri) Sabre-den, doğru olan, gönülden kulluk eden, hayra infak eden ve seher vakitlerinde bağış-lanma dileyenlerdir."
15106. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "…ve seher vakitle-rinde mağfiret dileyenler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani seher vakti namaz kılanlar."

15107. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "… seher vakitlerinde mağfiret dileyenler" ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Onlar seher vakti vitir namazını kılınca yetmiş defa mağfiret diliyorlar-dı."
15108. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Seher vakti Allah'tan yetmiş defa mağfiret dileyen kimse bu ayetin ehlindendir."

15109. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim vitir nama-zında ayakta durduğu halde "es-teğfirullah ve etubu ileyh" (Al-lah'tan mağfiret dilerim ve Al-lah'a tövbe ederim) derse ve bu işi bir yıl sürdürürse Allah onun adını seher vaktinde mağfiret di-leyenlerden yazar ve aziz ve celil olan Allah'ın mağfireti ona ge-rekli olur."
15110. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala üç sesi sever: Horozun sesini, Kur'an okuyan kimsenin sesini ve seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerin sesini."

15111. Lokman (a.s) oğluna yaptığı tavsiyede şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Sadık horoz senden daha uyanık olmasın. Seher vakti sen uyuyunca o kalkar ve mağfiret diler."
15112. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç grup iblis ve ordusunun zararlarından ko-runmuştur: "Allah'ı zikredenler, Allah korkusundan ağlayanlar ve seher vaktinde mağfiret dileyen-ler."
15113. Rivayet edildiği üzere Davud (a.s) Cebrail'e (a.s) en iyi vakti sordu ve Cebrail (a.s) ona şöyle buyurdu: "Bilmiyorum ama Arş seher vakitlerinde titremektedir."

15114. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah'ı çağıracağınız en iyi vakit seher vaktidir." Peygamber daha sonra Yakub'un sözü olan şu ayeti "Sizler için Rabbimden yakında bağışlanmanızı dile-yeceğim;" tilavet buyurdu. On-lar için dua etmeyi seher vaktine havale etmişti."
15115. İmam Sadık (a.s) bir riva-yette şöyle buyurmuştur: "Onlar için dua etmeyi Perşembeyi Cumaya bağlayan gecenin seher vaktine erteledi."

15116. İmam Kazım (a.s) Vitir namazının son rekaatından başını kaldırınca şöyle buyururdu: "Bu, iyi-likleri senden bir nimet olan, şükrü zayıf, günahı büyük, senin himayenden ve rahmetinden başka bir şeyi olmayan kimsenin makamıdır. Şüphesiz sen mürsel peygamberine indirdiğin kita-bında şöyle buyurdun:

"Gece-nin az bir bölümünde uyuyor, seher vakitleri ise mağfiret di-liyorlardı." Uykum uzun çekti, geceyi ihya etmem az sürdü. Şimdi seher vaktidir. Ben günah-larım için senin dergahından mağfiret diliyorum. Nefsi için ne bir fayda ve ne de bir zarar, ne ölüm ne hayat ve ne de diriliş sahibi olan kimse gibi mağfiret diliyorum." İmam daha sonra secde-ye kapanıyordu."

15117. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah yeryüzü ehline azap indirme-yi irade ettiğinde şöyle buyur-maktadır: "Eğer azametim sebe-biyle birbirini seven, mescitleri-mi bayındır kılan ve seher vakit-lerinde benden mağfiret dileyen kimseler olmasaydı şüphesiz azabımı indirirdim."
bak. 249. Konu, es-Sıhr, 300. konu, Selat (3), ; Vesail'uş Şia, 11/374, 94. Bölüm,

3085. Bölüm
İstiğfarın Günahları Yok Etmedeki Rolü

15118. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kul bir günah işle-yince sabahtan akşama dek ken-disine mühlet verilir. Eğer mağ-firet dilerse o günahı kendisi için yazılmaz."
15119. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir günah iş-lerse gündüz yedi saat kendisine fırsat verilir. Eğer bu mühlet bo-yunca üç defa esteğfirullah ellezi la ilahe illa huve'l hayyul kayyum (Kendisinden başka ilah olmayan Allah'tan mağfiret dilerim. O diridir ve kullarını gözetendir) derse bu taktirde kendisine gü-nah yazılmaz."

15120. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul iyi bir iş yapmak ister de o işi yapmazsa Allah iyi niyeti sebebiyle ona sevap yazar. Eğer onu yaparsa kendisine on sevap verir. Bazen de kul kötü işe yeltenir de o iş yapmazsa kendisine bir günah yazılmaz. Eğer yaparsa kendisine yedi saat fırsat verilir.
İyilikleri kaydet-mekle memur olan melek sol el-deki kötülükleri yazan meleğe şöyle der: "Acele etme, belki bu kötü işin ardından iyi bir iş yapar da o kötülüğü temizler. Zira aziz ve celil olan Allah şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz iyilikler kö-tülükleri ortadan kaldırır." Belki de mağfiret diler.

O halde eğer şöyle derse: "Esteğfirullah ellezi lailahe illa huve alim'ul gaybi ve'ş şahadeti al aziz'ul He-kim el gafur'ur rahim zülcelali ve'l ikram ve etubu ileh (kendi-sinden başka ilah olmayan Al-lah'tan mağfiret dilerim. O görü-len ve görülmeyeni bilendir. Azizdir ve hikmet sahibidir. Ba-ğışlayandır, rahmet sahibidir. Ce-lallidir, yücedir ve onun dergahı-na tevbe ederim) kendisine hiç-bir günah yazılmaz. Ama yedi saat geçer de o günahtan sonra bir sevap yapmaz ve mağfiret de dilemezse iyilikleri yazmakla gö-revli olan melek kötülükleri ve günahları yazmakla görevli olan meleğe şöyle der: "Bu mutsuz ve mahrum insanın aleyhine yaz."

3086. Bölüm
Mağfiret Dilemek ve Rızkın Artışı

Kur'an:
"Rabbinizden mağfiret di-leyin, sonra O'na tövbe edin ki, belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin ve her fa-zilet sahibine faziletinin kar-şılığını versin."
"Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tövbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvve-tinize kuvvet katsın; suçlular olarak yüz çevirmeyin."
15121. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mağfiret dilemek rız-kı artırır."
15122. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mağfiret dile ki rızık-landırılasın."
15123. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim çok mağfiret dilerse Allah her hüznünden do-layı kendisine bir rahatlık verir, her darlıktan dolayı bir çıkış yolu nasip eder."

15124. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, istiğfar etmeyi, rızkın bollaşmasına ve mahluka-tın rahmetine bir sebep kılmış ve şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz-den bağışlanma dileyin; doğ-rusu O, çok bağışlayandır." Tövbeye yönelen, hatasının af-fedilmesini isteyen ve ahirete koşan kimseye Allah rahmet et-sin."
15125. İmam Ali (a.s) kendisine, "Hayatın zorluğundan, fakirlikten ve ailesinin kalabalık olmasından şika-yette bulunan bir Bedeviye şöyle bu-yurmuştur: "O halde mağfiret dile zira aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Rabbinizden mağfiret dileyin şüphesiz Al-lah mağfiret edicidir."

O şahıs bir müddet sonra ye-niden İmam Ali'nin (a.s) geri döndü ve şöyle arzetti: "ey Mü-minlerin Emiri! Ben Allah'ın dergahından çok mağfiret dile-dim ama benim için bir genişlik hasıl olmadı." İmam şöyle bu-yurdu: "Belki de mağfiret dile-menin doğru yolunu bilmiyor-sun." O Bedevi, "Bana öğret" diye arzetti.

İmam şöyle buyur-du: "Niyetini halis kıl, Rabbine itaat et ve şöyle de: "Allahumme inni esteğfiruke min kulli zenbin keviye aleyhi bedeni bi'fiyetik salli ala hıyereteki min halkik muhammedin en nebiyyin (s.a.a) ve alihi etteyyibin ettahirin ve ferric anni" (Allah'ım! şüphesiz ben senden senin verdiğin afi-yetle bedenimin güç yitirebildiği her günahtan dolayı senden mağfiret dilerim…yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed Peygambere (s.a.a) ve tertemiz ehli beytine selavat gönder ve bana kurtuluş ver…
O bedevi şöyle diyor: "Ben böylece defalarca mağfiret dile-dim. Allah hüznümü ve darlığı-mı ortadan kaldırdı. Rızkıma ge-nişlik verdi. Mihnet ve meşakka-timi yok etti."
bak. Er-Rızk, 1491. Bölüm

3087. Bölüm
Yakınlaştırılmışların Mağfiret Dilemesi

15126. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bazen kalbim tozla-nıyor ve ben günde yüz defa Al-lah'tan mağfiret diliyorum."
15127. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bazen kalbim tozla-nıyor ve ben günde yetmiş defa Allah'ın dergahından mağfiret diliyorum."
15128. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) hiçbir günah işlemediği halde günde yetmiş defa Allah'ın der-gahına tevbe ediyordu."
15129. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) günde yetmiş defa aziz ve celil olan Allah'ın dergahına tevbe ediyordu." "Ben (ravi) şöyle ar-zettim: "Acaba esteğfirullah ve etubu ileyh" cümlesini mi buyu-ruyordu: İmam şöyle buyurdu: "Hayır o şöyle diyordu: "etubu ilellah" (Allah'a tevbe edip yöne-liyorum."

Ebu Hamid Gazali herkese ve her durumda tevbenin farz olduğunu izah ederek şöyle yazmıştır: Sürekli olarak ve her haliyle tevbe etmenin farz olduğunun beyanı şudur: "Hiçbir kul günahtan münezzeh değildir. Ya organlarıyla Allah'a isyan eder veya bazı haletlerde organlarıyla Allah'a isyandan münezzeh olsa da kalbinden günah niyeti geçer.

Eğer günah niyetinden de münezzeh olsa Allah'tan gafil kılıcı çeşitli düşünceleri kalbine atan şeytanın vesveselerinden münezzeh olamaz. Eğer bundan da münezzeh olsa Allah'ı, sıfatlarını ve fiillerini tanımak kusurundan ve gafletinden münezzeh olamaz. bunların hepsi de noksanlıktır ve bu noksanlığın bir takım sebepleri vardır. Bu sebepleri, zıt sebeplerine yönelerek terketmek bir yoldan dönüp zıt bir yola girmektir ve maksat tevbe edip dönmektir. Velhasıl insanın bu noksanlıklardan uzak olması düşünülemez. Elbette bu noksanlık insanlarda farklılık arzetmektedir.

Ama aslının olmaması imkansızdır. Bu yüzden Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bazen kalbim tozlanıyor, öyle ki bu yüzden de her gece-gündüz yetmiş defa Allah'tan mağfiret diliyorum." Hakeza bu yüzden Allah-u Teala Peygamberi bu ayetle yüce kılmıştır: "Ta ki Allah önceki ve sonraki günahlarını bağışlasın." Peygamber bile bu durumda ise diğerlerinin durumu ne olacak düşünün."

Ben şöyle diyorum: "Kavaid'ul Akaid" kitabında ibadetler bölümünde, beyan ettiğimiz üzere Peygamberlerin ve vasilerinin günahları bizim günahlarımız gibi değildir. Onların günahları Allah'ı sürekli zikretmeyi terketmek, mübah işlere koyulmak ve neticede bir çok fazladan mükafat ve ecirden mahrum kalmak anlamındadır.

Kafi'de Hasen senediyle Ali bi. Reab'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebu Abdillah'es Sadık'a (a.s), "Size ulaşan her musibet amelleriniz sebebiyledir. Allah bir çok günahları bağışlar" ayetini sordum ve şöyle arzettim: "Acaba size göre Ali'ye (a.s) ve daha sonra da hanedanına çatan musibetler onların ameli sebebiyle midir? Oysa onlar temiz ve masum bir hanedandır." İmam (a.s) şöyle bu-yurdu:

"Allah Resulü (s.a.a) hiçbir günah işlemediği halde gece gündüz Allah'a tevbe ediyordu ve yüz defa mağfiret diliyordu. Şüphesiz Allah kendi veli kullarını hiçbir günah iş-lemedikleri halde musibetlere düçar kılmakta ve bu sebeple de bir çok ecir ve sevap vermektedir. (Ayette musibetlere sebep olan günahlar) bizim günahlarımıza benzer günahlardır".
bak. Et-Tevbe, 454. Bölüm; 435. Konu, el-Mukarrebun

3088. Bölüm
Günah İşlemeye Israr Ettiği Halde Mağfiret Di-lemekten Sakınmak


15130. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günahı sürdürdüğü halde mağfiret dilmek de bizzat yeni bir günahtır."
15131. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günahtan mağfiret dilediği halde yine de günahı sürdüren kimse alay eden kimse gibidir."
15132. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günahtan mağfiret dilediği halde yine de günah ya-pan kimse Rabbini alaya alan kimse gibidir."
15133. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim diliyle mağ-firet idiler ve kalbiyle pişman olmazsa kendisini alaya almış-tır."
15134. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah nezdinde en iyi istiğfar günahları terketmek ve pişman olmaktır."
Bak. Ez-Zenb, 1376. Bölüm, et-Tevbe, 459. Bölüm

3089. Bölüm
Kendisine İstiğfarın Fayda Vermediği Kimse

Kur'an:
"Onların ister bağışlanma-sını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlan-ma dilesen Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, Alla'ı ve peygamberini küfretmele-rinden ötürüdür. Allah fâsık topluluğu doğru yola eriştir-mez."
"Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de bir-dir; Allah onları asla bağışla-mayacaktır. Doğrusu Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez."
bak. Ez-Zenb, 1368, 1376. Bö-lümler; el-Cihad, (3) 594. Bölüm

393. Ko-nu

el-Gaflet
Gaflet

el-Bihar, 73/154, 125. bölüm, Gaflet ve'l-Lehv

bak.
169. konu, ez-Zikr; 332. ko-nu, el-İbret; 475. konu, el-Legv; 478. konu, el-Lehv; 551. konu, el-Mevize; es-Sevk, 1936; el-Marifet (3), 2637. bölüm


3090. Bölüm
Gafletten Sakındırmak

Kur'an:
"Ona: "And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskin-dir" denir."
bak. A'raf Suresi, 205. ayet; Yunus Suresi, 7 ila 8. ayetler; Mer-yem Suresi, 39. ayet; Enbiya Suresi 1, 2, 97. ayetler
15135. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet düşmanların en zararlısıdır."
15136. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet ahmakların hasletidir."
15137. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet nefislerin sa-pıklığı ve her türlü uğursuzlukla-rın başıdır."
15138. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet sapıklıktır."

15139. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet insanı aldatır ve helak olmaya yaklaştırır."
15140. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet (hak yoldan) sapma nedenidir."
15141. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet (hak yolu) kaybetme sebebidir."
15142. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet uyanıklığın zıddıdır."
15143. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine gaflet üs-tün gelen ve neticede de (ahiret) yolculuğunu unutan ve kendini hazırlamayan kimseye eyvahlar olsun."

15144. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Devlet (talih) nişane-lerinden biri de gafletin azlığı-dır."
15145. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer şeytan düşman-sa o halde gaflet neden?"
15146. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflete yönelmek al-danmaya sebep olur."

15147. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet, cefa ve Al-lah'a itaat hususunda yardımcıla-rın azlığından uzak dur."
15148. Mirac hadisinde şöyle yer almıştır: "Ey Ahmed! Düşünceni tek bir düşünce kıl, dilini tek bir dil kıl, bedenini diri kıl, benden gaflet etme, zira her kim benden gaflet ederse hangi vadide helak olacağına önem vermem."
15149. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ömrü, ahirette aley-hine bir hüccet ve delil olan gafi-le hasret (eyvahlar-yakınmalar) olsun ki yaşam günleri onu kötü-lüğe sürmüş, götürmüştür."

15150. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Korkuyla geceler, neşeyle sabahlar, gaflete düşmekten çekinerek korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir."
15151. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Eğer gafiller arasında olsa Alalh'ı zikredenlerden yazılır. Allah'ı zikredenler arasında olsa gafillerden yazılmaz."

15152. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar senin katındaki yerlerin-dedirler, yerleri senin yanındadır. İstekleri sende toplanır. İbadet-lerinin hepsi sanadır. Emrinden gafletleri azdır. O halde kendile-rine gizli olan hakikatinin kün-hüne de erseler, şüphesiz amelle-rini naçiz sayanlar."
15153. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Gafletlerin cehaleti kararlarına üstün gelmez. Şehvetlerin aldatıcılığı irade ve himmetlerine etki etmez."

3091. Bölüm
Gaflet ve Uyanıklık

15154. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflete karşı uyanık-lıkla savaşınız."
15155. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uyanıklık nurdur."
15156. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uyanıklık (hakikati) görmektir."
15157. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinde uyanıklık, in-sanlara rızık olarak verilen bir nimettir."

15158. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uyanıklıktan yardım talep etmeyen kimse koruyucu-lardan asla faydalanamaz."
15159. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey duyan kimse! Sar-hoşluğundan ayıl, gaflet uyku-sundan uyan ve hızını azalt."
15160. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her zaman ve fetret dönemlerinde, büyük nimetler sahibi Allah'ın, fikirlerine ve akıllarına ilham ettiği, akıl ve dü-şünceleriyle konuştuğu kullar var olmuştur. Bunlar, gözlerindeki, kulaklarındaki ve kalplerindeki uyanış nuruyla aydınlanmışlar-dır."
bak. 3095, 2, 3102. Bölümler; 193. Konu, el-Murakıbe

3092. Bölüm
Gaflet Uykusundan Uyanmaya Teşvik

15161. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ömrü sona ermeden önce gaflet uykusundan uyanacak kimse var mıdır?"
15162. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ölümü gelip çatma-dan önce uykudan uyanacak kimse var mıdır?"
15163. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalplerin gafleti ol-duğu taktirde gözlerin uyanıklığı fayda vermez."
15164. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet ve aldanmanın sarhoşluğu şarabın sarhoşluğun-dan daha geç gider."

15165. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insan! Seni güna-hına karşı cesaretlendiren nedir? Seni Rabbine karşı aldatan ne-dir? Kendi kendini mahvetmene sebep olan nedir? Derdine deva mı yoktur, yoksa gaflet uyku-sundan mı uyanamadın?"
15166. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size kitabı öğrettim, delil ve hüccet yollarını sizlere bellettim, tanımadığınız şeyleri tanıttım, ağzınızdan attığınız su-yu size tatlı tatlı içirdim. Keşke kör görseydi de, uyuyan uyan-saydı!"
15167. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bana ne oluyor da si-zi ruhsuz cesetler, cesetsiz ruh-lar, ıslah olmadan ibadet eden, kazanmadan ticaret yapan kullar olarak görüyorum. Uykuya dal-mış uyanıklarsınız, bedeniniz burda, ruhunuz yok, kör gibi ba-kıyorsunuz."

3093. Bölüm
Kendisinden Gaflet Edilmeyen Gafil

15168. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisinden gaflet edilmediği halde gafil olan kim-seye şaşarım. Ölüm peşinde ol-duğu halde dünyanın peşice ko-şan kimseye şaşarım. Allah'ın kendisinden hoşnut olup olma-dığını bilmediği halde gülen kimseye şaşarım."

15169. Selman-i Farisi şöyle diyor: "Altı şeye şaşıyorum, bunun üç şeyi beni güldürüyor, diğer üç şey ise beni ağlatıyor. Beni ağla-tan üç şey, Muhammed'in seven-lerinden ayrılmak, kıyamet gü-nünün korku ve dehşeti ve aziz ve celil olan Allah karşısında durmak. Beni güldüren üç şey ise şunlardır: "Ölüm peşinde ol-duğu halde, dünyanın peşinde koşan kimse, kendisinden gaflet edilmediği halde gaflet içinde ya-şayan kimse ve üçüncüsü de Al-lah'ın kendisinden hoşnut olup olmadığını bilmediği halde gülen kimse."

15170. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı insanların güzel (ahiret azığı) talep etmekten ve dönüş için hazırlanmaktan gaflet edişine şaşarım."
15171. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere ölümü hatır-lamanızı ve ölümden az gaflet etmenizi tavsiye ederim. Sizden gafil olmayan bir şeyden siz nasıl gaflet edersiniz?"

15172. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya ehlinin çeşitli hallerde akşamını sabah ettiğini görmez misiniz? Birisi ölür, ölü-ye ağlanır, diğeri kalır, ona da baş sağlığı dilenir, birisi derde uğrar, diğeri ziyaret eder. Birisi can vermek üzeredir. Biri dün-yayı ister, halbuki ölüm de onu istemektedir. Birisi gaflet eder, oysa kendisin-den gaflet edilmez. Geride kalanlar da geçip gidenlerin izi üzere giderler."

15173. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey kendilerinden gaf-let edilmeyen (gafil) insanlar! Ey (Allah'ın emrini) terk ettiklerin-den hesaba çekilecek olanlar! Bana ne oldu da, sizin Allah'tan ayrılıp, başkasına rağbet eden-lerden olduğunuzu görüyo-rum."
15174. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ademoğlu! Eyvahlar olsun sana! Ey kendi-sinden gaflet edilmeyen gafil kimse! Ey ademoğlu! Ölüm her şeyden daha hızlı bir şekilde sana gelip çatacaktır. Büyük bir hızla sana doğru gelmekte ve seni aramaktadır."

3094. Bölüm
Gafiller İçin Bir Uyarı

15175. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey dinleyip işiten, sa-kın, sakın! Ey gafil çalış, çalış! Her şeyden haberdar olan gibi sana kimse haber veremez."
15176. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey gören gözleri, du-yan kulakları olanlar! Ey afiyet ve dünya malı olanlar! Kaçıp sı-ğınılacak, kurtuluşa erişilecek, güvene kavuşulacak, kaçıp gizle-nilecek bir yer var mı? (Elbette yok!) Nasıl da döndürülüyorsu-nuz? Nereye götürülüyorsunuz? Neye aldanıyorsunuz?"

15177. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde geri kalan günlerinizi idrak edin! Nefisleri-nizi sabretmeye alıştırın, direnin. Çünkü gaflet içinde geçirdiğiniz ve öğüt almadığınız günlere göre geri kalan günler çok azdır."

15178. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden önce daha çok yaşayıp eser bırakanların, olma-yacak emeller peşinde koşanların, yurdunda değil misiniz?... Ondan sonra, kendilerini menzile ulaştıracak azık almadan, o güç yolları aşacak binekleri olmadan gö-çüverdiler. Acaba dünyanın, onlardan birini fidye karşılığı bıraktığını, onlara yardımda bulunduğunu, onlarla dostluk kurduğunu gördünüz mü hiç?... Onlara açlıktan başka bir azık mı verdi?...Acaba böyle bir dünyayı mı tercih ediyorsunuz?"

15179. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eceli hatırlamak kal-binizden silinmiş, yalan istekler sizi kuşatmış, dünya sizi ahiret-ten fazla avucuna almış."
15180. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size ne oluyor ki, dünyada edindiğiniz az şeye se-viniyor, ahiretten yitirdiğiniz çok şeye üzülmüyorsunuz!? Dünya-dan yitirdiğiniz az ve önemsiz şeyler sizi ızdıraba itiyor, ızdıra-bınız yüzlerinizde beliriyor."

15181. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eyvahlar olsun adem oğluna! Onu gafil kılan nedir ve onu kemalinden mahrum kılıp şaşkınlık içinde bırakan ne-dir?"

15182. İmam Ali (a.s), "Çokluk-la övünme kuruntusu sizi o kadar meşgul etti ki, mezarla-rı ziyaret ettiniz" ayetini okuduk-tan sonra şöyle buyurmuştur: "Ne kadar uzak bir hedef, ne kadar gafil ziyaretçiler, ne kadar da bü-yük ve rüsva edici bir iş!"

15183. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Feryadı duymayan kul, yavaş sesi nasıl duysun?"
15184. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ömrü ahirette aley-hinde bir delil olan gafile hasret (eyvahlar-yakınmalar) olsun ki yaşam günleri onu kötülüğe sürmüş, götürmüştür."
15185. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice gafil kimseye, giymek için dokuduğu elbise ke-fen olur. Oturmak için bir ev yaptığı halde, o ev kendisine mezar olur."

15186. Allah-u Teala Musa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer gaf-let uykusuna girmek, mutsuzluk yolunu katetmek ve şehvetlere tabi olmak olmasaydı, bir grup nasıl hayattan lezzet alabilirlerdi. Bu işlerin sıddıklarda (gerçek müminlerde) olmaması sebebiyle onlar kararsızlık ve sabırsızlık göstermektedirler."

3095. Bölüm
Gaflete Engel Olan Şey

15187. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sürekli Allah'ı hatır-lamakla gaflet perdeleri kenara itilir."
15188. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Her ne kadar yapamasan da iyi bir iş yapmaya niyet et ki gafiller züm-resinden yazılmayasın."

15189. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim zamanı ta-nırsa, (ahiret için) hazırlanmak-tan gafil olmaz."
15190. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yolun uzunluğu için uzun korkudan yardım alın. Zira nice gafil kimse, gafletine itimat etmiş, ömrünün mühletini baha-ne edinmiş ve bu yüzden arzu-sunu uzatmış, saraylar dikmiştir. Ama ecelinin yakınlaşması, arzu-sunun uzaklığını kısaltmış ve ani ölümünün gelip çatması ümidini kesmiştir."
15191. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Farz namazlara önem veren ve onları vaktinde kılan mümin gafillerden değildir."

3096. Bölüm
İnsanların En Gafili

15192. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en gafili dünyanın değişikliklerinden öğüt almayan kimsedir."
15193. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyanın olayların-dan ve değişimlerinden ibret al-mayan kimseye öğütler etki et-mez."

15194. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Apaçık işe çağırıldı-nız; bunu ancak kör olan gör-mez, sağır olan duymaz. Allah'ın bela ve tecrübelerle fayda ver-mediği kişiye, hiç bir öğüt fayda vermez. Dar görüşlülük önünü keser, böylece kötülüğü iyi ve iyiliği de kötü bilir."
bak. 332. Konu, el-İbret; 551. el-Mevize

3097. Bölüm
Gaflete Düşürücü Şey-ler

15195. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eyvahlar olsun sana ey ademoğlu! Bil ki oburluğun verdiği ağırlık, mide dolgunluğundan kaynaklanan tembellik, tokluk sarhoşluğu ve kudretten hasıl olan gaflet, insanı amel hususunda ağırlaştıran ve tembel kılan, insana Allah'ın zikrini unutturan, ölümün yaklaşmasından gafil kılan şeylerdendir. Öyle ki dünya sevgisine düçar olan bir insan, şarabın mestliğinden deli olmuş kimse gibidir."

15196. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gafletten sakınınız. Şüphesiz gaflet, duygu ve his bozukluğundandır."
15197. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mal ve evlat çokluğuyla övün-mek, bütün insanları mezarları ziyaret edecekleri ölçüde (yada ölünceye kadar) gafil kılmış-tır."

15198. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Bedevi olur-sa, cefa eder (kabalaşır). Her kim av peşinde koşarsa, gaflete düşer. Her kim sultanın yanından ayrılmamayı tercih ederse, fitne ve fesada sürüklenir."

3098. Bölüm
Gafil İnsanın Nişane-leri

15199. Lokman (a.s), oğluna yaptı-ğı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Her şeyin kendisiy-le tanındığı ve varlığına tanıklıkta bulunduğu bir alameti vardır… Gafilin ise üç alameti vardır: Hata, oyalanmak ve unutkanlık"
15200. İmam Ali (a.s), gafil insa-nın sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur:

"O kendilerini hedefine ulaş-tıracak bir yolu ve kılavuzu olan bir imamı olmadan, Allah'ın kendisine verdiği mühleti gafiller ve günahkarlarla geçirir (değer-lendirmez.)… Günahlarının ce-zasını görünce ve gaflet perdele-rinden sıyrılınca bu defa kendile-rine yüz çevirene (ahirete) yöne-lirler ve kendilerine yönelenden (dünyadan) yüz çevirirler. Taleb edip ulaştıkları ve ihtiyaçlarını giderdikleri şeylerden fayda görmediler."

15201. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Adeta kastedilen (emir, yasak, vaad ve tehditlerin muhatabı) kalplerden başkasıdır ve adeta onların saadet ve nasibi dünyalarını elde etmektedir."
15202. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gafilin ameli olmaz. (Kalp gafleti içinde yapılan amel-lerin hiçbir değeri yoktur ve red-dedilmiştir)"
15203. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet, camileri terk etmen ve bozuk insana itaat et-mendir."

3099. Bölüm
Gafletin Sonuçları

15204. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim gafil olursa cahil kalır."
15205. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gafletten sakın. Zira ki gaflette kalp katılığı vardır."
15206. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin gafleti uzun sürerse, helak oluşu hızla-nır."
15207. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime gaflet üs-tün gelirse, kalbi ölür."

15208. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gafletin devam et-mesi, basiret gözünü kör eder."
15209. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gafletten ve mühlete aldanmaktan sakın. Zira gaflet işleri bozar."
15210. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsini he-saba çekerse faydalanır. Her kim nefsinden gaflet ederse hüsrana uğrar."
15211. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim zamanın olaylarından gafil olursa, ölümün taktir eli kendisini (gaflet uyku-sundan) uyandırır."

3100. Bölüm
Gaflet Olarak Yeten Şey

15212. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ömrünü kendisini kurtarmayacak şeyler yolunda zayi etmesi insana gaflet olarak yeter."
15213. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana himmetini, kendisini ilgilendirmeyen şeyler-de tüketmesi gaflet olarak ye-ter."
15214. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sapıklıkta olmak gaf-let için yeterlidir."
bak. el-Cehl, 603. Bölüm

3101. Bölüm
Görmezlikten Gelmeyi Övmek

15215. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz akıllı insa-nın yarısı tahammül, diğer yarısı ise görmezlikten gelmektir."
15216. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Görmezlikten gel ki işin övülsün."
15217. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanın en üs-tün ahlakı, bildiği şeyi görmez-likten gelmesidir."
15218. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi yüce haslet bildiğin şey hususunda görmez-likten gelmendir."

15219. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce kişinin en iyi amellerinden biri, bildiğini gör-mezlikten gelmesidir"
15220. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir çok şey hususunda görmezlikten gelmez ve göz yummazsa hayatı tatsız olur."
15221. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s), yaptığı vasiyetlerinden birinde şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Bil ki dünyanın salahı tümüyle iki kelimededir: Hayatın durumunun düzelmesi üçte ikisinin teveccüh ve uyanıklık, üçte birinin ise

görmezlikten geldiği dolu bir ölçektir. Zira insan sadece bildiği ve farkına vardığı şeyler hususunda görmezlikten gelir."
15222. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayatın durumunun ve insanlarla muaşeretin düzel-mesi üçte ikisi teveccüh ve uya-nıklık, üçte birisi ise görmezlik-ten gelmek olan dolu bir ölçek-tir."

15223. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Toplumsal hayat ve muaşeretin durumunun düzel-mesi, üçte ikisi teveccüh ve uya-nıklık, üçte biri ise göz yummak-tan ibaret olan dolu bir ölçek-tir."
15224. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Görmezlikten gelmek gibi bir hilim ve bilmezlikten gelmek gibi bir akıl yoktur."

3102. Bölüm
Gafletin İlacı

15225. İmam Ali (a.s), Peygam-ber'in sıfatı hakkında şöyle buyur-muştur: "O (Peygamber), dertle-rine deva bulmak için tıp bilgi-siyle hastalarını dolaşan bir he-kimdir. İlaçlarını sağlam hazır-lamış ve tıp malzemelerini ısıt-mıştır, ihtiyaç duyulduğunda on-larla kör gönülleri, sağır kulakla-rı, söylemez dilleri iyileştirir. Gaflet ve şaşkınlık içinde olanları ilaçlarıyla iyileştirmek için arar bulur."

15226. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde kalbindeki boşluk derdini kararlılıkla, ba-şındaki gaflet uykusunu da uya-nıklıkla tedavi et."
15227. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya yerine zikri tercih eden bir zikir ehli vardır. Onları ne ticaret ne de alış veriş bundan alıkoyabilmiştir. Bu şe-kilde yaşamaya devam etmişler-dir. Her zaman gafillerin kulak-larına Allah'ın haramlarından kaçınmayı fısıldamışlardır."

15228. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere ilahi takvayı tavsiye ediyorum…Takvayla uy-kunuzu uyanıklığa çeviriniz ve gününüzü takvayla sona erdiri-niz."

394. Ko-nu

el-Gill
Kin ve Hıya-net

el-Bihar, 79/180, 91. bölüm, es-Sirket ve'l-Gulul
bak.
117. konu, el-Hikd; el-Musahefe, 2256. bölüm; el-Mal, 3765. bölüm
3103. Bölüm
Kin

Kur'an:
"Kalbimizde müminlere karşı kin bırakma."
"Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık."
15229. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kin kalplerin hastalı-ğıdır."
15230. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kin kötülüğün to-humudur."
15231. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kin iyi işleri ortadan kaldırır."

15232. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kin açısından kalple-rin en şiddetlisi kinli insanın kal-bidir."
15233. Hz. İsa (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey kötü kullar! İnsanları zan üzere kınıyorsunuz da ken-dinizi yakin üzere kınamıyor musunuz? Ey Allah'ın kulları! Başlarınızı tıraş ediyor, elbisele-rinizi kısaltıyor, başlarınızı önü-nüze eğiyor ama kalplerinizden kinleri çıkarmıyor musunuz?"

15234. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetim birbirine karşı kin beslemezse onlar karşı-sında bir düşman boy göstere-mez."
15235. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülüğü başkaları-nın göğsünden uzaklaştır ki ken-di göğsünden de biçip atsın."

15236. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Siz kinleriniz üzerin-de birbirinizle ittifak ettiniz, dostluklarınız tezekler arasında biten bitki gibidir, emel sevgi-sinde birleştiniz, mal kazanmada birbirinize düşman oldunuz."
15237. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın, "Göğüslerinde olan kinleri söküp aldık" ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Yani on-ların arasından düşmanlığı orta-dan kaldırdık."

15238. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kötü davranışlar onları birbi-rinden ayırmadı, hasetten dolayı birbirinden yüz çevirmediler"

15239. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben, Allah yolunda kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen, simaları sıddıkların si-ması, sözleri iyilerin sözleri olan bir toplumdanım… Büyüklen-mezler üstünlük taslamazlar, kin gütmezler, bozgunculuk yap-mazlar."

8
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



3104.Bölüm Kalbin Hakkında Hıyanet Etmemesi Gereken Şey

15240. Reaulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Üç şey hakkında hiçbir Müslüman'ın kalbi hıyanet ve hata içine düşmez. Amelini Allah için halis kılmak, yöneticilerin hayrını dilemek, öğüt vermek, Müslüman toplum ile birlikte olmak. Zira onların davet ve risaleti onu her taraftan çepeçevre sarmıştır."

15241. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) veda haccı sırasında Mina'da Hayf mescidinde bir hutbe okudu, Allah'a hamd-u senada bu-lunduktan sonra şöyle buyurdu: Şu üç şey hususunda hiçbir Müs-lüman'ın kalbi hıyanette bulun-maz: Ameli Allah için halis kıl-mak, Müslümanların imamları için hayır dilemek ve Müslüman-ların cemaati ile birlikte olmak. Zira onların davet ve risaleti on-ları her taraftan çepeçevre sar-mıştır."

3105. Bölüm
Ganimette Hıyanet

Kur'an:
"Hiçbir peygambere ema-nete hıyanet yaraşmaz; kim emanete hıyanet ederse, kı-yamet günü hıyanet ettiği şeyle gelir."
15242. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "el-Gulul İmamdan çalınan her şeyden, şüphe üzere yetim malını yemekten ve haram olduğu şüpheli şeyler yemekten ibarettir."

15243. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın, "Hiçbir peygambere ganimete hıyanet etmek ya-kışmaz" ayeti hakkında şöyle bu-yurmuştur: "Allah doğru söyle-miştir. Allah ganimete hıyanet eden hiçbir kimseyi peygamber-liğe seçmez. "Her kim hıyanet ederse kıyamet günü hıyanet olarak aldığı şeyi getirir." Her kim ganimetten bir şey çalarsa kıyamet günü o şeyi ateşin içinde görür ve onu gidip ateşin içinden kurtarmakla mükellef kılınır."

15244. İmam Sadık (a.s) Alka-me'ye şöyle buyurmuştur: "İnsanları razı etmek mümkün değildir. Onların diline engel de oluna-maz… Bedir savaşında Peygam-berin ganimetten gizlice kırmızı bir örtü aldığını iddia ettiler. So-nunda aziz ve celil olan Allah Peygamberine (s.a.a) o örtünün nerede olduğunu gösterdi ve onu hıyanetten münezzeh kıldı. Bu konuda şu ayeti de nazil buyurdu: "Hiç bir peygamber hıyanet etmez."

15245. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Hıyanet eden hiçbir pey-gamber yoktur" ayeti kırmızı bir örtü hakkında nazil olmuş-tur. Bu örtü Bedir günü aniden kaybolmuştu. Bazıları şöyle dedi-ler: "Belki de Allah Resulü onu almıştır." Bunun üzerine Allah bu ayeti nazil buyurdu: "Hiçbir peygambere…"

15246. Ömer şöyle diyor: "Hayber günü Peygamberin (s.a.a) asha-bından bir grup gelip şöyle ar-zettiler: "Falan kimse şehit oldu, falan kimse şehit oldu, falan kimse şehit oldu!" Sonunda bir şahsın adına ulaştılar ve şöyle dediler: "Falan şahıs da şehit olmuştur." Bu esnada Allah Re-sulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hayır, ben onu ganimetten bir bez veya aba çalması sebebiyle ateşte gördüm."

15247. Ebu Hazim şöyle diyor: "Allah Resulünün huzuruna ga-nimetten deri bir sergi getirdiler ve şöyle arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü (s.a.a) bu sizin olsun da kendinize bir gölgelik yapın." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Acaba Peygamberinizi ateşin gölgesinde bulmanız hoşunuza gider mi?"

395. Ko-nu

el-Guluvv
Aşırılık

el-Bihar, 25/261, 9. bölüm, Nefy'ul Guluvv fi'n-Nebiy ve'l-Eimme Salavatullah-i Aleyhi ve Aleyhim
Vesail'uş-Şia, 18/552, 6. bö-lüm; Huk'um-Guluvv ve'l-Kederiyyet
Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 5/5, Bede'uz-Zuhur'ul Guluvvv

3106. Bölüm
Aşırılıktan Sakınmak

Kur'an:
"Ey Kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hak-kında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Al-lah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi… bir ruh-tur."
"Allah'ın kendisine kitabı, hükmü, peygamberliği verdi-ği insana: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" demek ya-raşmaz."
Bak. Rum, 40, Nisa, 172

15248. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beni kendi hakkım-dan yukarı çıkarmayın. Allah-u Teala beni peygamber seçmeden önce kul olarak karar kılmıştır."
15249. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu iki gruba benim şefaatim nasip olmaz: Zalim ve isyankar yöneticiye ve dinde aşı-rılık içine düşen, dinden çıkan ve bu amelinden de tövbe etmeye-rek el çekmeyen kimseye."

15250. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu iki kişiye şefaatim nasip olmaz: "Zalim ve isyankar yöneticiye ve dinde aşırlığa dü-şüp kendi sınırlarını aşan kimse-ye."
15251. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimden iki grubun İslam'dan bir nasibi yok-tur: Aşırı gidenlerin ve kaderiye-cilerin."

15252. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs Allah resu-lünün huzuruna vardı ve şöyle arzetti: "Selam olsun sana ey Rabbim!" peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sana ne olmuş? Al-lah'ın laneti sana olsun. Benim ve senin Rabbin Allah'tır. Al-lah'a yemin olsun ki savaşta kor-kak, barışta (ya da selam verme-de) aşağılık olduğunu bilmiyor-dum."

15253. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! Ümmetim arasında senin misalin Mesih İsa bin Meryem misalidir. İnsanlar onun hakkında üç gruba ayrıldı: Bir grubu mümin kaldılar, onlar Havarilerdir. Bir grup ona düş-manlık ettiler. Onlar da Yahudi-lerdir. Bir grubu da onun hak-kında aşırılığa düştüler ve böyle-ce de imandan çıktılar.

Ümme-tim de çok yakında senin hak-kında üç gruba ayrılacaktır. Bir grubu senin şiandır ve onlar müminlerdir. Bir grubu sana düşman olacak ve onlar şek edenlerdir. Bir grubu da senin hakkında aşırı gidenlerdir. Onlar da (Allah'ı) inkar edenlerdir. Ey Ali! Sen ve şiaların ve şiaları se-ven kimseler cennette olacaksı-nız. Düşmanların ve senin hak-kında aşırı gidenler ise ateşte olacaktır."

15254. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali1 senin bu ümmet arasındaki misalin İsa bin Meryem'in misali gibidir. Bir grup onu sevdi ve aşırılığa düştü. Ve bir grup ona düşman oldu ve düşmanlığında aşırılığa düştü. Bunun üzerine şu vahiy nazil ol-du: "Meryem oğlu misal veri-lince, senin milletin buna gü-lüp geçiverdi."

15255. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben günahsız oldu-ğum halde benim hakkımda iki grup helak olacaktır: Aşırı giden dost ve aşırı giden düşman."

15256. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benim hakkımda iki kimse helak olacaktır: Birincisi benim hakkımda bana uygun olmayan şeyler isnat eden, aşırı giden dost ve ikincisi düşmanlığı kendisini bana iftirada bulunma-ya sevk eden düşman."
15257. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki (grup) kişi benim hakkımda helak olur: İfrat eden dost ve kin besleyen düşman."

15258. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki (grup) kişi benim hakkımda helak olur: İfrat eden dost ve bühtan edip iftirada bu-lunan (münafık.)"

15259. Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki eğer ümmetimden bazı grup-ların senin hakkında Hıristiyan-ların İsa bin Meryem hakkında dediğini söylemeyeceğinden korksaydım bugün senin hak-kında öyle bir söz söylerdim ki yanından geçtiğin her topluluk teberrük için ayağının altından toprak alırlardı."
15260. Resulullah (s.a.a) hakeza şöyle buyurmuştur: "Eğer insanla-rın senin hakkında ,

Hıristiyanla-rın Mesih hakkında dediği sözle-ri söylemesinden korkmasaydım bu gün senin hakkında öyle bir söz söylerdim ki yanından geçti-ğin her grup şifa talep etmek için ayakkabındaki toprağı ve abdes-tinden kalan fazla suyu alırlardı. Ama sana şu yeter ki sen ben-densin ve bende senden. Benden miras alırsın ve bende senden miras alırım."

15261. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allahım! İsa bin Meryem'in Hıristiyanlardan beri olduğunu ilan ettiği gibi ben de hakkımda aşırı gidenlerden beri olduğumu ilan ediyorum. Ey Al-lahım! Onları sürekli olarak yal-nız ve yardımsız bırak, onlardan hiç birine yardım etme."

15262. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dikkatli olunuz ki aşırı gidenler gençlerinizi boz-masın. Zira aşırı gidenler Al-lah'ın en kötü yaratıklarıdır. On-lar Allah'ın azametini aşağı indi-rir, kullar hakkında rububiyet id-diasında bulunurlar. Allah'a ye-min olsun ki aşırı gidenler Ya-hudilerden,

Hıristiyanlardan, Mecusilerden ve müşriklerden daha kötüdürler." İmam daha son-ra şöyle buyurdu: "Aşırı giden bize döner ama biz onu kabul etme-yiz, geride kalanlar (kusur eden-ler) da bize katılır ama onu kabul ederiz." Kendisine şöyle arzedil-di: "sebebi nedir ey İbn-i Resu-lillah?" İmam söyle buyurdu: "Çünkü aşırı giden insan namaz, zekat, oruç ve haccı terk etmeyi adet etmiştir ve bu yüzden de adetlerinden el çekemez. Aziz ve celil olan Allah'a itaate yönele-mez. Ama geride kalanlar ise (kusur edenler) hakikati tanıdık-larında ibadetle amel eder ve Al-lah'a itaat ederler."

15263. İmam Rıza (a.s) İbn-i Ha-lid'e şöyle buyurmuştur: "Teşbih ve cebre inanan kimse kafir ve müşriktir. Biz dünya ve ahirette ondan uzağız. Ey İbn-i Halid! Teşbih ve cebr hakkında bizden nakledilen sözleri Allah-u Tea-la'nın azametini küçük sayan bu aşırı gidenler uydurmuşlardır. O halde her kim onları severse biz-leri düşman bilsin."

15264. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşırı gidenler kafir-dir. Tefvize inananlar ise müş-riktir."
15265. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emiri'ni Allah'a ubudiyet makamından yukarı çıkaranlar Allah'ın gaza-bına uğrayanlardan ve sapmış olanlardandır."

15266. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir grup Müminlerin Emiri'nin (a.a) yanına gelerek şöyle arzettiler: "Selam olsun sa-na ey Rabbimiz! İmam onlardan tevbe etmelerini istedi. Ama on-lar tevbe etmediler. İmam bir çukur kazdı ve içinde ateş yaktı. O çukurun yanında başka bir ta-ne daha çukur açtı ve iki çukur arasında bir yol açtı. O grup tevbe etmeyince İmam (a.s) on-ları o çukura attı. Diğer çukurda da ateş yaktı. Böylece hepsi öl-düler."

15267. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizim hakkımızda aşırı gitmekten sakının. Bizim terbiye edilmiş kullar olduğumu-zu söyleyiniz. Böylece faziletimiz hakkında istediğinizi söyleyi-niz."
15268. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizi kulluk maka-mından yukarı çıkarmayınız. Sonra ne söylerseniz az söylemiş olursunuz. Sakın Hıristiyanlar gibi aşırılığa düşmeyin, zira ben aşırılığa düşen kimselerden beri-yim."

15269. İmam Sadık (a.s) İsmail bin Abdulaziz'e şöyle buyurmuştur: "Ey İsmail! Abdest yerinde be-nim için bir miktar su bırak. "Ben kalktım kendisi için bir miktar su bıraktım. İmam içeri girdi. Kendi kendime şöyle de-dim: "Ben onun hakkında şöyle ve böyle diyorum. Ona rağmen abdest yerine gidiyor ve orada abdest alıyor."

İsmail şöyle diyor: "Çok geçmeden imam dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: "Ey İs-mail! Binayı tahammül edemeye-ceği miktardan fazla yükseltme ki harap olur. Bizi yaratık biliniz. Sonra hakkımızda ne söylerseniz az söylemiş olursunuz ve konu-nun gerçeğine ulaşmamış olur-sunuz."
15270. İmam Sadık (a.s) Kamil Temmar'a şöyle buyurmuştur: "Biz-ler için kendisine döneceğimiz bir Rab bırakın. Sonra hakkı-mızda istediğiniz her şeyi söyle-yin."

15271. Ebu Basir şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle arzet-tim: "Onlar birtakım sözler söy-lüyorlar" İmam, "Ne diyorlar?" diye sordu. Ben şöyle arzettim: Onlar şöyle diyor: "yağmur tane-lerinin sayısını, yıldızların ağaç-taki yaprakların sayısını ve deniz-lerde olanların ağırlığını, yeryüzü toprağının ölçüsünü bilmektedir-ler." İmam ellerini gökyüzüne kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Sub-hanellah, subhanellah, Allah'a yemin olsun ki bunları Allah'tan başka hiç kimse bilmez."

15272. İmam Sadık (a.s) Ebu Ba-sir'e şöyle buyurmuştur: "Ey Eba Muhammed! Bizi rab olarak ka-bul eden kimselerden beriyim. Ben, (Eba Basir) şöyle arzettim: "Allah da ondan uzak olsun." İmam şöyle buyurdu: "Ben biz-leri peygamber bilen kimselerden de beriyim." Ben (Eba Basir) şöyle arzettim: "Allah da ondan beri olsun."

15273. İmam Mehdi (a.s) Mu-hammed bin Ali bin Hilal Kerhi'ye şöyle buyurmuştur: "Ey Muham-med bin Ali! Aziz ve celil olan Allah kendisini nitelendirenlerin söylediği şeylerden daha yücedir. Allah münezzehtir, bütün övgü-ler ona aittir. Biz ne onun ilmine ortağız ve ne de kudretine!"

396. Ko-nu

el-İğti-nam
Gani-met Saymak


bak.
337. konu, el-Acele; 368. ko-nu, el-Umr; 193. konu, el-Murakebet; 413. konu, el-Furset
3107. Bölüm
Ganimet Sayılması Ge-reken Şeyler

15274. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beş şeyi beş şeyden önce ganimet bil. Hayatı ölü-münden önce, sağlığını hastalı-ğından önce, boş vaktini meşgu-liyetinden önce, gençliğini yaşlı-lığından önce, zenginliğini fakir-liğinden önce."
15275. İmam Ali (a.s) Allah-u Teala'nın "ve dünyadan nasibi-ni unutma" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Sıhhatini, gücünü, boş vaktini, gençliğini ve enerjini unutma ve onlar vesilesiyle ahi-retini talep et."

15276. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zamanının insanla-rından beş şeyi kendin için ga-nimet bil: Hazır olduğunda ta-nınmamanı, gaip olduğunda aranmamanı, bir toplulukta oturduğunda meşveret edilme-meni, konuştuğunda sözünün kabul edilmemesini ve görücüye gittiğinde sana kız verilmemesini (kendin için ganimet bil.) "
15277. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik sahiplerinin amellerini ganimet bil ve kardeş-lerinle yaptığın sözleşmeye riayet et."

15278. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Doğruluğu her yerde ganimet bil ki faydalanasın ve kötülükten ve yalandan sakın ki salim kalasın."
15279. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer iyi işi ganimet sayarsanız ahirette arzularınızın doruğuna ulaşırsınız."
15280. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsinden kendin için nasiplen. Bugününden yarın için azık al. Zamanın uyumasını (hazır oluşunu) ganimet bil, im-kan fırsatını ganimet say."

15281. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hükmü duyduğunda tabi olan, fırsatı ganimet bilerek sürekli ecele hazırlanma telaşını yaşayan ve amelini kendisine azık edinen kişiye Allah rahmet etsin."
15282. İmam Ali (a.s) oğluna yap-tığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Yoksul kimselerden, kıyamet gününe kadar azığını yüklenecek ve kıyamette ihtiyacın olacağı günde sana geri verecek birini bulduğun zaman bunu ganimet bil, ona yükle, çokça yardımda bulun."
15283. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Sen zenginken borç isteyen ganimet sayıp ver ki, o da senin zorluk gününde karşılığını ödesin."

3108. Bölüm
Akıllı İnsanların Ga-nimeti

15284. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zeki insanların gani-meti hikmet öğrenmektir."
15285. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginliği kaybetmek zeki insanlar için ganimet, ah-maklar için ise hasrettir."
15286. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin hükümleri bir-dir, yolu düz ve doğrudur. Kim, ona tabi olursa hedefe ulaşır, ga-nimetlenir (kazanır); kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur."
15287. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah itaati, acizlerin (zayıf iradelilerin) kusur ettikleri bir zamanda zekilere ganimet kıldı."
bak. 468. Konu, el-Kiyase

397. Ko-nu

el-Gina
Zen-ginlik

el-Bihar, 72/56, 95. bölüm, el-Gina ve'l-Kifaf
el-Bihar, 75/105, 49. bölüm; Gina'un-Nefs
Kenz'ul Ummal, 3/403, İstiğ-na an'in-Nas

bak.
161. konu, ed-Dünya; 206. konu, ez-Zühd; 422. konu, el-Fakr; 500. konu, el-Mal; et-Tevazu', 4096. bölüm; es-Sual, 1712. bölüm; el-Kur'an, 3296. bölüm
3109. Bölüm
Zenginlik ve Azgınlık

Kur'an:
"Ama, insanoğlu kendini müstağni sayarak azgınlık eder."
"Kendilerine mal ve oğul-lar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zan-nederler? Hayır; farkında de-ğiller."
"Çokluk kuruntusu sizi o kadar meşgul etti."

15288. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendimden sonra ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum: Kur'an'ın yanlış bir şekilde tevil edilmesinden, alimin sürçmesine uyulmasından ve azgınlaşacak bir şekilde arala-rında servetin çoğalmasından."
15289. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik cezadır."

15290. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik, isyan geti-rir."
15291. İmam Ali (a.s) insandaki en ilginç organ, yani kalbin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir mal elde ederse, zenginlik onu azdırır; bir musibet ona ulaşırsa, sabırsızlanma onu rüsva eder."
15292. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginliğin sarhoşlu-ğundan Allah'a sığınınız. Zira zenginlikte geç ayıkılan bir sar-hoşluk vardır."

15293. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlikte azma ve fakirlikte de tahammülsüzlük gösterip yakarma."
15294. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelsiz, ahiretten ümidi olan kimseden olma… Müstağni olursa azar ve fitneye düşer; fakir olursa, ümitsizliğe ve gevşekliğe kapılır."

15295. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şeytan şöyle dedi: "Zengin kimse enim elimden kurtulamaz ve onu şu üç şeyden birine düçar kılarım: Ya gözüne malı süslerim ve neticede mali haklarını ödemekten sakınır, ya tüketim yollarını kendisine ko-laylaştırırım ve neticede onları haksız yere harcar. Ya da ona mal ve serveti sevdiririm ve onu doğru olmayan yoldan elde eder."

15296. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zengin bir kimse ye-ni ve temiz elbiseleriyle Allah Resulünün (s.a.a) yanına geldi ve onun yanına oturdu. Ondan sonra da fakir birisi eski ve der-viş elbiseleriyle o şahsın yanına oturdu. Zengin kimse elbiselerini onun dizinin altından çekip topladı. Allah resulü (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "Fakirliğinden sana bir şeyin erişmesinden mi korktun?" O şahıs, "hayır" dedi.

Peygamber şöyle buyurdu: "Kendi varlığından ona bir şeyin gideceğinden mi korktun?" O şahıs, "hayır" diye arzetti. Pey-gamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Elbiseni kirletmesinden mi korktun?" O şahıs, "Hayır" diye arzetti. Peygamber şöyle bu-yuydu: "Neden bu işi yaptın?" O şöyle arzetti:

"Ey Allah'ın Resu-lü! Benim bir arkadaşım (şeytan) vardır ki her çirkin işi gözümde güzel gösterir ve her iyi işimi de benim için çirkin gösterir. Şimdi malımın yarısını bu şahsa bağış-ladım." Allah Resulü (s.a.a) o fa-kir kimseye şöyle buyurdu: "Bu malı kabul ediyor musun?" o şa-hıs, "Hayır" diye arzetti. Zengin şahıs ona, "neden?" diye sordu. O şöyle dedi: "ben de senin gibi olmaktan korkuyorum."
bak. el-Mal, 3749-3751, 3753. Bölümler; el-Meheccet'ul Beyza, 6/91,

3110. Bölüm
Zenginlik ve Takva

Kur'an:
"Seni fakir bulup zengin-leştirmedi mi?
15297. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik, Allah'tan sakınmak için ne güzel bir yar-dımcıdır."
15298. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya ahiret için ne güzel bir yardımcıdır."
15299. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya için Allah'tan zenginlik ve sıhhat dileyiniz, ahi-ret için ise bağışlanma ve cenneti isteyiniz."
15300. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu beş şeye sahip olmayan kimseye hayat tatsız olur: Sıhhat, güvenlik, zenginlik, kanaat ve uyumlu bir arkadaş."
bak. el-Mal, 3752. Bölüm; ed-Dunya, 1212. Bölüm

3111. Bölüm
Fakirlik ve Zenginlikle Denenmek

15301. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik ve fakirlik insanların cevherini ve sıfatlarını aşikar kılar."
15302. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mal insanların cev-herlerini ve ahlaklarını ortaya çı-karır."
15303. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Herkim dünyada zenginliğe eri-şirse fitneye düşer. Herkim de fakir düşerse hüzne boğulur."

15304. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde mal ve ço-cuğu Allah'ın hoşnutluğu veya hoşnutsuzluğuna ölçü almayın. Zira bu sizin zenginlik ve fakirlik durumunda Allah'ın imtihanı ve denemesi hakkındaki cehaletinizden kaynaklanmaktadır."
15305. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O, rızkı azaltıp çoğaltarak taktir etmiş; dar ve geniş olarak bölmüştür. Bu taktiri kolayını ve zorunu isteyecek olanları tespit etmek, zengin ve fakirin şükrünü ve sabrını denemek için adalet üzere kurmuştur."
15306. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik ve rahatlığa sevinme. Fakirlik ve belaya üzülme. Zira altının ateşle denenip, halis olması gibi Mümin de bela ile denenir."
bak. el-İbtila, 396. Bölüm

3112. Bölüm
Zenginliğin Anlamı

15307. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik, arzunun az olması ve sana yeten şeyle hoşnut olmandır. Fakirlik ise nefsin doymazlığı ve şiddetli ümitsizliktir."
15308. İmam Hasan (a.s) Mümin-lerin Emiri'nin "Zenginlik nedir?" diye sorması üzerine şöyle buyurmuş-tur: "Arzuların az olması ve ye-ten şeylerle hoşnut olmak."
15309. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlardan müstağni olursa münezzeh olan Allah onu (her şeyden) müstağni kılar."

15310. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara ümitsizlik gözüyle bak. Zira bu zenginliğin ta kendisidir."
15311. Allah-u Teala Davud'a (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Zenginliği kanaatte karar kıldım. İnsanlar onu servet çokluğunda aramakta ve bu yüzden de bulamamakta-dırlar."

15312. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir hazine kanaat-ten daha dolu değildir."
15313. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zengin kimse kanaat ile zengin olan kimsedir."
15314. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zengin kanaati seçen kimsedir."

15315. İmam Ali (a.s) peygamberlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Fakat Allah, elçilerini iradelerinde güç sahibi kıldı, görenlere karşı hallerini zayıf ve fakir gösterdi. Gözleri, gönülleri dolduran bir kanaat, gözleri dolduran bir ihtiyaçsızlık verdi."

15316. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs efendimiz İmam Sadık'ın (a.s) huzuruna vardı ve fakirlikten şikayette bu-lundu. İmam ona şöyle buyurdu: "Senin dediğin gibi değildir, ba-na göre sen fakir değilsin." O şahıs şöyle arzetti: "Ey efendim! Allah'a yemin olsun ki gece yiye-cek yemeğim yoktur."

O fakirli-ğinin delillerini saymaya başladı. Ama imam Sadık (a.s) sürekli sözlerini yalanlıyordu. Sonunda da ona şöyle buyurdu: "De bana bakayım: Eğer sana bizden beri olduğunu ilan etme karşılığında yüz dinar verecek olsalar alır mı-sın?" O şahıs, "hayır" dedi. İmam (a.s) para miktarını bin dinara kadar yükseltti. O şahıs her defasında yemin ederek bu işi yapmayacağını söyledi. So-nunda imam ona şöyle buyurdu: "O halde böyle bit malı olan ve onu böyle bir fiyata bile satma-yan kimse fakir olabilir mi?"
15317. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıl gibi hiçbir zen-ginlik yoktur."

15318. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıl gibi hiçbir servet yoktur ve cehaletten daha kötü bir fakirlik yoktur."
15319. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki, dünyada olan her şeyin sahibi ondan do-yar, bıkar. Ancak hayat öyle de-ğildir; zira ölümde huzur bula-maz. İşte bu, ölü kalpleri dirilte-cek, kör gözlere basiret verecek, sağır kulakları işittirecek, susuz-ları kandıracak bir hikmet mesa-besindedir. Bütün zenginlikler ve selamet bundadır."

15320. Yunus bin Yakub dostları-nın birinden şöyle nakletmektedir: "İmam Sadık'ın (a.s) ashabından birisi sürekli İmam'ın (a.s) huzu-runa varıyordu. Bir müddet geçti ve o şahıs haccetmedi ( bu yüz-den de İmam Sadık'ın (a.s) hu-zuruna varmadı) o şahsın tanı-dıklarından birisi İmam'ın (a.s) huzuruna varınca İmam (a.s) onu sorarak,

"falan kimse ne ya-pıyor?" diye sordu. Yunus'un dostu şöyle diyor: "O şahıs İmam'ın (a.s) maksadının dünya malı ve varlığı olduğu hayaliyle bu konuyu beyan etmeye çalıştı. İmam Sadık (a.s) ona şöyle bu-yurdu: "Dini nasıldır?" O, "Sev-diğin gibidir" diye arzetti. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a ye-min olsun ki gerçek servet bu-dur."

15321. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) kaza ve kaderden hoşnutluk hak-kında yaptığı bir duasında şöyle bu-yurmuştur: "Kaza ve kaderinden hoşnutlukta fakirliği aşağılık saymaktan veya zengini üstünlük ve şeref sahibi saymaktan beni koru. Zira şerafetli kimse itaati-nin şerafet bağışladığı kimsedir. Aziz kimse de senin ibadetinin aziz kıldığı kimsedir."
bak. el-Fakr, 3224. Bölüm

3113. Bölüm
En Büyük Zenginlik

15322. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların en zengini olmak istiyorsa, gayrisinin elinde olan şeylerden daha çok Allah'ın elinde olan şeylere güvenmelidir."
15323. Resulullah (s.a.a), Ebu Zer'e şöyle buyurmuştur: "Eğer in-sanların en zengini olmayı sevi-yorsan, başkasının elinde olan şeyden çok, Allah'ın elinde olan şeye güvenmelisin."

15324. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin zenginliği münezzeh olan Allah iledir."
15325. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah ile müstağni olmak, en büyük zenginliktir. Al-lah'tan gayrisi ile müstağni ol-mak ise en büyük fakirlik ve mutsuzluktur."

15326. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah ile zengin olursa, insanlar kendisine muhtaç olur."
15327. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah ile zen-gin olan herkese, insanlar muh-taç olmuştur."
15328. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın zenginliği ile zengin olunuz."
15329. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Her fakirin zengin-liği, her zelilin izzeti ve her zayı-fın gücüdür."
bak. Et-Tevekkul, 4189. Bölüm

3114. Bölüm
İnsanların En Zengini

15330. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "İnsanların en zengini olmayı se-viyorum" diyen birisine şöyle buyur-muştur: "Kanaatkar ol ki insanla-rın en zengini olasın."
15331. İmam Bakır veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ın kendisine rızık ola-rak verdiği şeyle kanaat ederse, insanların en zenginidir."

15332. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim üç şeyle rı-zıklanırsa, üç şey elde eder ve bu en büyük zenginliktir: Kendisine bağışlanan şeyle kanaatkar ol-mak, insanların sahip olduğu şeylerden ümitsiz olmak ve faz-lalıkları terk etmek."
15333. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hatta misvak, suyu için de olsa, insanlardan müs-tağni olun. (onlara muhtaç ol-mayın)"

15334. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük zenginlik insanların elinde olan şeylerden ümitsiz olmaktır."
15335. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi zenginlik, (in-sanlardan) bir şey istemeyi terk etmektir."
15336. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi zenginlik arzu-ları terk etmektir."

15337. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük zenginlik akıldır, en büyük fakirlik ise ah-maklıktır."
15338. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük zenginlik, ihtirasa esir olmayan kimseye ait-tir."
15339. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Ondan fazlasıyla mal toplayan-ların mahrumiyetine hükmedil-miş, müstağni olana ise rahatlıkla yardım edilmiştir."

15340. İsa (a.s) şöyle buyurmuştur: "Benim hizmetçim iki elim, merkebim iki ayağım, yatağım yeryüzü, yastığım ise taştır. Ge-ceyi eli boş geçirir, gündüzde fa-kirlikle yaşarım. Buna rağmen yeryüzünden benden zengin kimse yoktur."
15341. İmam Ali (a.s), Ebuzer'e, Rebeze'ye sürgün edildiği gün şöyle buyurmuştur: "Onları menettiğin şeye ne kadar da muhtaçtırlar, sen ise menettikleri şeyden ta-mamen müstağnisin. Yarın kimin kazandığını bileceksin."
bak. el-Kanaat, 3424. Bölüm; el-Fakr, 3226. Bölüm

3115. Bölüm
Nefis Zenginliği

15342. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi zenginlik, nefis zenginliğidir."
15343. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi zenginlik, nefis zenginliğidir."
15344. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik, mal ve servet çokluğuyla değildir. Ger-çek zenginlik nefis zenginliği ile-dir."

15345. İmam Sadık (a.s), hikmet sahibi birinden naklen şöyle buyur-muştur: "Nefis zenginliği, deniz-den daha zengindir."
15346. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik kalptedir, fakirlik de kalptedir."
15347. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime ihtiyaç elini uzatırsan, ona esir olursun. Her kimden müstağni olursan, onun dengi olursun."

15348. Resulullah (s.a.a), Ebuzer'e şöyle buyurmuştur: "Ey Ebuzer! Sen servet çokluğunun zenginlik olduğunu mu sanıyorsun?" Ben (Ebuzer) şöyle arzettim: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" O şöyle bu-yurdu: "O halde sana göre mal azlığı da fakirliktir, öyle mi?" Ben (Ebuzer) şöyle arzettim: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Şüphe-siz ki gerçek zenginlik kalp zen-ginliğidir, gerçek fakirlik de kalp fakirliğidir."

Peygamber daha sonra bana Ku-reyş'ten birini sordu ve şöyle buyurdu: "Falanı tanıyor musun?" Ben şöyle arzettim: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" o şöyle buyurdu: "Onu nasıl görüyorsun veya onun hakkında ne düşünüyorsun?" Ben şöyle arzettim: "Bir şey is-terse ona verirler, bir yere girdi-ğinde ona saygı ve ikramla yer verirler."

Ebu Zer şöyle diyor: "Allah Resulü, daha sonra bana Suffe ehlinden birini sordu ve bana şöyle buyurdu: "Falan kimseyi tanıyor musun?" Ben şöyle ar-zettim: "Hayır, Allah'a yemin ol-sun ki onu tanımıyorum ey Al-lah'ın Resulü!" Peygamber bana sürekli onun nişanelerini söyledi ve sonunda onu tanıdım ve şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Şimdi onu tanıdım." Peygamber sonra şöyle buyurdu: "Onu nasıl görüyorsun veya hakkında ne düşünüyorsun?" Ben şöyle ar-zettim: "Suffe ehlinden fakir bir kimsedir." Peygamber şöyle bu-yurdu: "O bir dünya dolusu di-ğerinden daha iyidir."

15349. Ebuzer (r. a) şöyle diyor: "Allah Resulü bana şöyle buyur-du: "Bak (zahirde) bu caminin en yüce mertebeli olanı kimdir." Ben baktım ve yeni elbiseler giymiş birini gördüm. Ben, "bu şahıstır" diye arzettim. Peygam-ber şöyle buyurdu: "Bu mescidin en düşük insanı kimdir?" Ben yeniden baktım ve eski elbisele-riyle birini gördüm ve, "Budur" dedim. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu şahıs kı-yamet günü Allah katında bir dünya dolusu o diğerinden daha iyi ve değerlidir."
bak. el-Fakr, 3227. Bölüm; el-Bihar, 75/105, 49. Bölüm

3116. Bölüm
Zenginliğin Anahtarı

15350. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginliğin anahtarı yakindir."
15351. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik için yakin yeterlidir."
15352. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan iffetli olmadık-ça zengin olamaz."

15353. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüpesiz ki takva sa-hipleri onlardır zengin olanlar. Dünyadan az bir şey onları müs-tağni kılmış, bu yüzden de gider-leri hafif ve azdır."
15354. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim güne başlar da tek derdi ve gamı ahiret olur-sa, bir şeyi olmasa dahi zengin-dir, hiç kimsesi olmasa dahi yal-nız değildir ve soyu, aşireti ol-masa dahi güçlüdür."

3117. Bölüm
Ka'be'nin Rabbine Andolsun ki Hüsrana Erenler Onlardır

Kur'an:
"Tek olarak yaratıp kendi-sine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi Bana bırak. Bir de verdiğim nimetten artırmamı umar. Hayır; çünkü o, bizim ayetlerimize karşı son derece inatçıdır. Yakında onu dimdil bir yokuşa sardıracağım."

15355. İsa (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak üzere sizlere şöyle diyeyim: Göğün kenarları zenginlerden boştur. Bir devenin (veya halatın) iğne deliğine girmesi, zenginin cennete girmesinden daha kolaydır."

15356. İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle di-yor: "Sahih rivayetlerde yer aldığı üzere Ebuzer şöyle diyor: "Allah Resulünü Ka'be'nin köşesinde oturduğu bir halde gördüm. O da beni görünce şöyle buyurdu: "Ka'be'nin rabbine andolsun ki hüsrana uğrayanlar onlardır." Ben, "kimlerdir?" diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu:

"Mal ve serveti çok olanlardır. Elbette önden, arkadan, sağdan ve sol-dan, şöyle ve böyle (infak ve ba-ğış) yapanlar hariçtir ve bunlar çok azdır. Zekat vermekten sa-kınan deve, inek ve koyun sahibi kimseleri kıyamet günü ilk önce hayvanlarının en büyüğü ve şiş-manı gelerek boynuzlar ve ayak-ları altında çiğner. En sonuncu-ları sona erince de ilkleri bu işe yeniden başlar ve bu iş, Allah in-sanlar hakkında hüküm verinceye kadar devam eder."

3118. Bölüm
Zenginlerden Kat Kat Ecri Olan Kimse

"Sizi bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, iman edip salih amelde bulunan kimselerin, işte onların yap-tıklarına karşılık mükâfatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedir-ler."
15357. İmam Bakır (a.s), zengin Şiilerden söz edilince adeta hakların-da denilen şeylerden hoşnut olmamış bir şekilde şöyle buyurmuştur: "Eğer mümin zengin, merhametli, ba-ğışlayıcı, dostlarına iyilik ve ihsan edici olursa,

Allah iyi işlerde in-fak ettiği şeylere karşılık mükafa-tını iki kat verir. Zira Allah-u Teala kitabında şöyle buyurmuş-tur: "Sizi bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, iman edip salih amelde bulunan kimselerin, işte onların yap-tıklarına karşılık mükâfatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedir-ler."

15358. İmam Sadık (a.s), zengin-lerden söz eden ve onları kötüleyen bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Sus! Zengin kimse, eğer akrabalarına yardım eder, kardeşlerine ihsan-da bulunursa, Allah ona iki kat mükafat verir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "ne mal-larınız ve ne de evlatları-nız…"

3119. Bölüm
Zenginlerin Fakirlerin Açlığındaki Sorumluluğu

15359. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Al-lah, yoksulların rızkını zenginle-rin mallarında farz kılmıştır. Zengin, malı kendi zevkine har-cadığından dolayı fakir aç kal-mıştır. And olsun ki yüce Allah, onları bu işlerinden dolayı sor-guya çekecektir."

15360. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah zen-ginlerin mallarında, fakirlerin ih-tiyacına yetecek kadar hak farz kılmıştır. Eğer fakirler aç ve çıp-lak kalırlarsa, bu zenginlerin hak-larını vermemeleri sebebiyledir. Allah da kıyamet günü zenginleri hesaba çekme ve bu iş sebebiyle onlara azap etme hakkına sahip-tir."
15361. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fakiri hakkından mahrum kılan bir zenginin gü-nahından daha büyük bir günah yoktur."

3120. Bölüm
Zenginlik (Çeşitli)

15362. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlerin yanına çok az gidiniz. Zira aziz ve celil olan Allah'ın nimetlerini hor ve hakir kılmamanız gerekir."
15363. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana zenginliğinden dolayı saygı gösteren kimse, yok-sulluğunda seni hor görür."
15364. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Halden anlayan ve yardım eden zenginler çok az-dır."
15365. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice zenginlerden müstağni olunulur."

15366. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İhtiraslı zengin fakir-dir."
15367. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim zengin olur-sa ehli arasında değerli olur ve her kim fakir olursa ehli arasında hordur."
15368. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mal ve servetinden rızıklanmayan kimseyi asla zen-gin sanma."
15369. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik, gurbette vatan ve fakirlik ise vatanda gur-bettir."

15370. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik efendi ol-mayana efendilik bağışlar. Mal, zayıf insanı güçlü kılar."
15371. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun şu iki haslete güvenmesi doğru değildir: Afiyet ve zenginlik. Zira onu afiyette görürken aniden hastalanır; zen-gin görürken aniden fakirleşir."

15372. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel etmeden ahire-te ümit bağlayan kimse gibi ol-ma... (Böyle kimse) zenginlerle oyalanmayı, fakirlerle birlikte Al-lah'ı zikretmekten daha çok se-ver."
15373. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik izharında bulunmak da şükürdendir. Ken-dini fakir göstermek de fakirliğe sebep olur."
15374. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice zengin insan neked'den daha zelildir. Nice fakir insan ise aslandan daha güçlüdür."
15375. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşler Allah'ın derga-hına (kıyamette) arzedilince zen-gin ve fakirin kim olduğu (o za-man) belli olur."

398. Ko-nu

el-Gına
Şarkı-Müzik

el-Bihar, 79/239, 99. bölüm
el-Bihar, 79/248, 100. bölüm, el-Mearif ve'l-Melahi
el-Bihar, 79/254, 101. bölüm, Ma cevezze min'el-Gina
Vesail'uş-Şia, 12/225, 99. bö-lüm; Tahrim'ul Gina
Kenz'ul Ummal, 15/211, et-Teğenni
Kenz'ul Ummal, 15/226, el-Gina
Kenz'ul Ummal, 15/228, Mübah'ul Gina
Sünen-i Ebi Davud, 4/281, fi'n-Nehy an'il-Gina

bak.
245. konu, el-İstima'; 478. konu, el-Lehv

3121. Bölüm
Şarkı-Müzik

Kur'an:
"O halde putların pisliğin-den sakının ve batıl sözden sakının."
"İnsanlar arasında, Allah yolundan saptırmak için ger-çeği boş sözlerle değişenler vardır."
15376. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah beni alemlere rahmet olarak ve sazları, neyleri ve cahiliye işlerini yok (yasak) etmek içn gönderdi."

15377. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkı ve müzik din-lemekten sakının. Zira bu ikisi suyun yeşilliği bitirmesi gibi kalpte nifak bitirir."
15378. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya ve ahirette iki sese lanet edilmiştir: Nimet ha-linde ney sesine ve musibet es-nasında matem sesine."

15379. Abdulala şöyle diyor: "Ca-fer b. Muhammed'e (a.s) aziz ve celil olan Allah-u Teala'nın, "Putların pisliğinden sakının, ve batıl sözlerden sakının" ayetini sordum. Bana şöyle bu-yurdu: "Putların pisliğinden maksat satrançtır. Batıl sözlerden maksat ise şarkıdır." Ben daha sonra aziz ve celil olan Allah'ın şu ayetini sordum: "Ve insanlardan boş sözleri alan-lar vardır." İmam şöyle buyur-du: "Onun bir örneği de şarkı-dır."

15380. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkı söylemek, Al-lah-u Teala'nın kendisine ateş vaad ettiği günahlardan biridir. Nitekim şöyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolun-dan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Al-lah yolunu alaya alanlar var-dır. İşte alçaltıcı azâb bunlar içindir."

15381. İmam Rıza (a.s), kendisine şarkı söyleme hususunda soru soran, şarkı söylemek ve içki içmekle ünlü Muhammed b. Ebi Abbad'a şöyle buyurmuştur: "Hicaz ehlinin bu konuda bir görüşü vardır. Oysa bu amel batıl ve boş bir şeydir. Aziz ve celil olan Allah'ın şöyle buyurduğunu işitmedin mi: "Faydasız bir şeye rastladık-ları zaman yüz çevirip vakarla geçerler."
15382. İmam Sadık (a.s), aziz ve celil olan Allah'ın, "Onlar yalan yere şahadet etmezler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "(Maksat) şarkı söylemektir."

15383. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Benim bir takım komşularım var. Onların da şarkı söyleyen ve Ud çalan cariyeleri var. Ben bazen tuvale-te gidince, onların sesini dinlemek için oturmamı uzatıyorum" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Bu işi yapma" O şahıs şöyle dedi: "Allah'a ye-min olsun ki bilerek oraya gitmi-yorum.

O sadece kulağımla din-lediğim bir şarkıdır." İmam Sa-dık (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun meğer sen Aziz ve celil olan Allah'ın şu sözünü işitmedin mi: "Şüphesiz kulak, göz ve kalp bütün bunların hepsi ondan sorumludur." O şahıs şöyle dedi: "Adeta Allah'ın kitabından olan bu ayetini arap ve arap olmayan hiç kimseden işitmemiştim. Mecburen bu ameli terk ettim ve yüce Al-lah'tan mağfiret diledim."

15384. Nafi' şöyle diyor: "İbn-i Ömer, bir ney sesi işitti. Parmak-larını kulağına koydu. Uzaklaştı ve şöyle dedi: "Ey Nafi'! Bir şey işitiyor musun?" Ben, "Hayır" dedim. Bu esnada parmaklarını kulaklarından çıkardı ve şöyle dedi: "Ben Allah Resulü (s.a.a) ile birlikteyken bir ses işitti ve böyle bir şey yaptı."

15385. Yaşlı birinden şöyle nakle-dilmiştir: "Ebu Vail, velime top-lantısına katıldı. Oradakiler, oy-nayıp zıplamaya, şarkı söylemeye başladılar. Ebu Vail ayağa kalka-rak şöyle dedi: "Abdullah'tan şöyle dediğini işittim: "Allah Re-sulü'nden (s.a.a) şöyle buyurdu-ğunu işittim: "Şarkı söylemek kalpte nifak bitirir."

3122. Bölüm
Şarkı Mirası

15386. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkıcılık, kendisin-den geriye nifak bırakır."
15387. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkı söylemek nifa-kın yuvasıdır."
15388. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkı söylemek, zina-nın tılsımıdır."
15389. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey kalbi katılaştı-rır: Boş sözler işitmek, avcılık ve sultanların sarayına gelip git-mek."

15390. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dört şey kalbi bozar ve kalpte suyun ağacı bitirdiği gibi nifak bitirir: Boş sözlere ku-lak vermek, kötü ve çirkin söz söylemek, sultanın sarayına gidip gelmek ve avcılık."
15391. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkı söylemek, su-yun ekini bitirdiği gibi kalpte ni-fakı bitirir."

3123. Bölüm
Şarkıcı Kadın

15392. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şarkıcı kadın mel'undur. Her kim ona yer ve-rirse ve gelirinden yerse, o da mel'undur."
15393. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Köpeğin ve şarkıcı kadının değeri (parası) haram-dır."
15394. İmam Sadık (a.s), kendi-sine şarkıcı cariyelerin satılması sorulunca şöyle buyurmuştur: "Onları alıp satmak haramdır. Onlara eğitim vermek küfürdür. Onların şarkısını dinlemek nifaktır."

15395. İmam Rıza (a.s), şarkıcı kadın alma hususunda sorulunca şöy-le buyurmuştur: "Bazen bu cariye insanı gaflet ve boş şeylerle meşgul etmektedir. Onun değeri köpeğin değeri gibidir. Köpeğin değeri ise haramdır. Haramın ye-ri ise cehennemdir."

399. Ko-nu

el-Gayb
Gayp-Gele-cek

Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 5/9, Turuk'ul Ahbar an'il-Guyub
el-Bihar, 18/105, 11. bölüm, s. 144, 12. bölüm; Ahbar-u Nebiyyuna bi'l-Muğeyyibat


9
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt



bak.
178. konu, er-Ricat; 138. ko-nu, el-Hevaric; 59. konu, es-Sevre


3124.Bölüm Peygamber'in Gaybi Haberleri

Kur'an:
"Bunlar sana vahyettiği-miz gaybi haberlerdir. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, Allah'tan sakınanlarındır."
"Gaybı bilen Allah'tır. Gaybı kimseye bildirmez. Ancak peygamberlerden, bildirmek istediği bunun dışın-dadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcü-ler salar."

"Elif, Lam, Mim. Rumlar en yakın bir yerde yenildiler. Onlar bu yenilgilerinden bir kaç yıl sonra galip gelecek-lerdir. İş, eninde sonunda Al-lah'a aittir. İşte o gün, iman edenler, istediğine yardım eden Allah'ın yardımına sevi-neceklerdir. O güçlüdür, merhametlidir. Bu, Allah'ın vaadidir; Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler."

"And olsun ki Allah, pey-gamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey iman edenler! Siz, Allah diler-se, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kı-saltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksi-niz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, ya-kın zamanda bir zafer vere-cektir."
"Allah bu iki taifeden biri-ni size vadetmişti; siz, kuv-vetsiz olanın size düşmesini istiyordunuz. Oysa, suçluların hoşuna gitmese de, Allah söz-leriyle hakkı ortaya koymak ve küfredenlerin kökünü kesmek istiyordu."

"Yoksa: "Biz güçlü ve ga-lip bir topluluğuz" mu diyor-lar? Yakında toplulukları bozguna uğrayacak, arkaları-nı dönüp kaçacaklardır."
"Artık buyurulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara al-dırış etme. Allah'la berâber başka bir ilahın bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz biz sana kafiyiz. Ya-kında ne olduğunu öğrene-ceklerdir."
15396. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) hendeği kazarken Müslümanlar sert bir kayaya rastladırlar. Pey-gamber (s.a.a) kazmayı Mümin-lerin Emiri'nden (a.s) veya Salman'ın (r. a) elinden aldı ve bir darbe indirerek üç parçaya ayırdı. Allah Resulü (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu darbe ile Kisra ve Kayser'in ha-zineleri benim için açıldı." Ora-dakilerden biri arkadaşına şöyle dedi: "Bizden hiç kimse defi ha-cet için dışarı çıkmaya bile cesa-ret edemezken o bizlere Kisra ve Kayser'in hazinelerini vaat et-mektedir."

15397. Resulullah (s.a.a) yanında toplanan eşlerine şöyle buyurmuştur: "Keşke sizlerden hanginizin yüzü tüylü devenin sahibi olduğunu ve hev'eb köpeklerinin kendisine havladığını, sağında solunda tümünün cehennemlik olduğu bir çok insanın öldürüldüğünü ve o savaştan kendisinin salim olarak kurtulduğunu bilseydim."

15398. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Aişe, Talha ve Zübeyr Mekke'yi terkedip Basra'ya doğru yola düştükleri zaman yol esnasında Beni Amir bin Savsa'ay'a ait Hav'eb adlı çeşmeye vardılar. Orada köpekler kendilerine havladı ve develeri ürktü. Onlardan biri şöyle dedi: "Allah lanet etsin, Hev'eb'e, ne kadar da köpekleri var." Aişe Hev'eb" kelimesini duyunca şöyle dedi: "Burası Hav'eb çeşmesi midir?" onlar, "evet" dediler.

Aişe şöyle dedi: "Beni geri çevirin! Beni geri çevirin" onlar, "Ne oldu? Ne gibi hadise ortaya çıktı" diye sordular. Aişe şöyle dedi: Peygamberden şöyle buyurduğunu işittim: "Adeta Hev'eb çeşmesindeki köpeklerin eşlerimden birine havladığını görür gibiyim." Daha sonra bana şöyle buyurdu: "Ey Humeyra! Sakın sen o kadın olmayasın."

Zubeyr Aişe'ye şöyle dedi: "Allah sana rahmet etsin, sakin ol. biz Hev'eb çeşmesinden fersahlarca uzaktayız." Aişe şöyle dedi: "Buna tanıklık edecek başka biri var mı? Bu köpekler Hev'eb çeşmesinin havlayan köpekleri değil midir?" Zübeyr ve Talha elli bedeviyi Aişe'ye yemin etmek ve o çeşmenin Hev'eb çeşmesi olmadığına dair tanıklık etmek üzere kiraladılar. Bu İslam'da ilk yalan tanıklık idi. Aişe bu tanıklıkları duyunca yoluna devam etti."

15399. Kays bin Ebi Hazim şöyle diyor: "Aişe'den nakledildiği üzere Peygamber(s.a.a)eşlerine şöyle buyurmuştur: Sizden han-giniz Hev'eb köpeklerinin ken-disine havladığı kimsesiniz?" Ai-şe bu mekandan geçince köpek-ler ona havladı. Aişe o bölgenin adını sordu. Kendisine oranın Hev'eb çeşmesi olduğunu söylediler. Aişe şöyle dedi: "Dönmem gerektiğini zannediyorum." Ona şöyle denildi: "Ey Müminlerin annesi sen insanların arasını düzeltmek için geldin, başka bir şey için değil."

15400. Resulullah (s.a.a) Ali ve Zübeyr'i Sakife-i Ben-i Saide'de gördüğü zaman şöyle buyurmuştur: "Ey Zübeyr! Ali'yi seviyor musun? Zübeyr şöyle arzetti: "Neden sevmeyeyim?" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "O halde zalimce ona karşı savaştığında ne olacaksın."

15401. İmam Ali (a.s) Zübeyr'e şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin içerek söyle! Hatırlıyor musun ben ve sen falanın çocuklarının Sakife'sinde (Sofasında) birbiri-mizle meşveret ederken Allah Resulü (s.a.a) yanımdan geçti ve bana şöyle buyurdu: "Onu sevi-yor musun?" Ben, "Neden sevmeyeyim?" diye arzettim. Peygamber (s.a.a) şöyle arzetti: "Bil ki o zalim olduğu halde seninle savaşacaktır." Zübeyr şöyle dedi: "Evet doğrudur, unuttuğum bir şeyi bana hatırlattın." Bunun üzerine Zübeyr geri döndü ve geri gitti (ve Cemel savaşına katılmadı.)"

15402. Huzeyfe şöyle diyor: "İçinde Sümeyye'nin oğlunun (Ammar'ın) olduğu gruba yardım ediniz. Zira Allah resulünden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Onu isyankar bir topluluk öldürecektir."
15403. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Müslümanlardan bir grup beyazlar arasında olan Kisra hanedanının hazinelerini fethedecektir."

15404. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gece ve gündüz bu ümmetin işi; bağırsakları geniş, boğazı açık, olan ve yediği halde asla doymayan birinin yani Muaviye'nin etrafına toplanmadıkça asla sona ermez."

15405. Ümmü Seleme şöyle diyor: "Hüseyin (a.s) Peygamberin (s.a.a) yanına vardı. Ben de kapının önünde oturmuştum. İçeriye bir baktım. Hüseyin'in (a.s) Resulullah (s.a.a)'ın karnının üzerine oturduğunu gördüm. Resulul-lah (s.a.a)'ın elinde bir şey vardı onu evirip çeviriyordu. Ben şöyle arzettim: ey Allah'ın Resulü! Ben içeriye bir göz attım üzerinize bir çocuğun yattığını, ellerinizde de evirip çevirdiğiniz bir şeyin olduğunu ve göz yaşı döktüğünüzü gördüm.

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Cebrail bu çocuğun öldürüleceği toprağı bana getirdi ve bana ümmetimin onu katledeceğini haber verdi. "
15406. Muhammed bin Amr bin Huseyn şöyle diyor: "Biz Hüseyin (a.s) ile birlikte Kerbela nehrinin kenarındaydık. İmam (a.s) ordu komutanı Şimr Zil Cevşen'e ba-karak şöyle buyurdu: "Allah ve Resulü (s.a.a) doğru buyurmuş-tur. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Adeta Ehl-i Beyt'in kanını diliyle yalayan alaca köpeğini görür gibiyim! "Şimr abraş hastalığına yakalanmıştı."

15407. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O doğru konuşan doğrulanmış Peygamber (s.a.a) bana buradan (başının sol tarafı-nı işaret ederek) darbe yemedikçe ölmeyeceğimi haber vermiştir ve bu (sakallarım) kana boyana-caktır."
15408. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur:

"Ey Ali! Çok yakında sizler Rumlarla savaşacaksınız. Sizden sonraki kimseler de on-larla savaşacaktır. Sonunda Allah yolunda hiçbir kınayıcının kına-masından korkmayan İslam'ın seçkinleri Hicazlılar onlara gön-derilir, onlar da tespih ve tekbir sesleriyle Kostantiniyye'yi (İs-tanbul'u) fetheder ve benzeri el-de edilmeyen büyük bir ganimet elde ederler."

15409. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Küçük gözlü ve geniş yüzlü kimselerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Onların gözleri, siyah çekirgelerin gözleri gibidir. Yüzleri de örtülmüş ve astarlanmış ve katmerlenmiş (geniş ve kat kat olmuş) siperler gibidir."
15410. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar Türklerle savaşmadıkça kıyamet asla kopmaz. Onların yüzü kılıflan-mış ve katmerleşmiş (geniş kat kat olmuş) siperler gibidir. Kıl-dan elbiseler giyer ve kıl içinde yürürler."
15411. Resulullah (s.a.a)şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanlar Yahu-dilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslüman-lar Yahudileri öldürür. Öyle ki Yahudiler taşların arkasına ve ağaçlara saklanırlar o taşlar ve ağaçlar şöyle derler: "Ey Müs-lüman! Ey Allah'ın kulu! Bu Ya-hudi benim arkamda gizlenmiş-tir, gel ve onu öldür."
15412. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok geçmeden bir grup kimse batıya gönderilir. Bunlar kıyamet günü güneş gibi çehrelerle gelirler."
bak. Es-Sevre, 475-477. Bölüm-ler,

3125. Bölüm
İmam Ali'nin (a.s) Gaybi Haberleri

15413. İmam Ali (a.s) Cemel sava-şından sonra Basra ehlini kınayarak şöyle buyurmuştur: "Mescidiniz sanki denizde yüzen bir gemi gibi… Allah da azap olarak üstten yağmur yağdırmakda, alttan dalgalar denizi coşturmakda ve içindeki herkes boğulmaktadır…
Başka bir rivayette:
Andolsun Allah'a şehriniz bata-caktır. Hatta ben mescidinizi denizde bir gemi veya denizin ortasında çırpınan bir kuş gibi görüyorum.
Başka bir rivayette:
"Mescidiniz büyük bir denizin dalgaları arasında yüzen bir kuş gibidir."
Başka bir rivayette:
"Bu beldenizi sanki suyun üzeri-ni kaplamış gibi görüyorum. Hatta mescidin en yüksek yeri dışında olan bir şey görünmüyor. Sanki denizin coşkun dalgaları arasında çırpınan bir kuş gi-bidir."

15414. İmam Ali (a.s) Basra'nın başına gelecek olaylar hakkında şöyle buyurmuştur: "Ey Ahnef! Sanki ben onun; tozu dumanı, gürültü-sü, dizgin sesleri, atlarının kiş-nemesi olmayan bir orduyla yola düştüğünü ve yeryüzünü deve kuşlarının ayakları gibi ayakları-nın altına aldığını görür gibi-yim."

15415. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "İşte o zaman, eyvahlar olsun sana ey Basra! Sesi duyulmayan, tozu görülmeyen Allah'ın intikam ordusu geldiğinde senin halkın kızıl ölümle helak olur, yok edici bir açlığa düçar olur."
15416. İmam Ali (a.s) Haricilerle savaşa başladığında "Onlar Nehre-van köprüsünü geçtikler" denildiğinde şöyle buyurmuştur: "Öldürülecekleri yer nehrin bu tarafıdır. (karşıya geçemeyeceklerdir.) Allah'a an-dolsun onlardan on kişi (den fazla) kurtulamaz, sizden de on kişi (den fazla) öldürülmez."

15417. Cündeb şöyle diyor: "Hari-ciler Ali'den (a.s) ayrılınca İmam (a.s) onların peşinden dışarı çıktı. Biz de onunla birlikte gittik, on-ların karargahına varınca onların tıpkı kovandaki arılar gibi ses çı-kararak Kur'an okuduklarını işit-tik. Onlar arasında zahitlerin giydiği elbiseleri giyenler vardı.

Bu durumu görünce içim karardı ve bir kenara çekildim. Mızrağı-mı yere sapladım; atımdan indim, miğferimi çıkardım, zırhımı üzerine serdim, atımın dizginle-rinden tuttum ve mızrağıma doğru namaza durdum, namazda şöyle dedim: "Ey Allah'ım! Eğer bu toplulukla savaşmak sana ita-atse bana izin ver, eğer masiyet ise bana bundan beri olduğunu göster." Cündep şöyle diyor: "Bu hal üzereyken Ali bin Ebi Talib (a.s) Allah Resulü'nün (s.a.a) katırına bindiği bir halde yanıma geldi ve bana şöyle buyurdu: Ey Cündeb! Gazabın ve hoşnutsuzluğun kötülüğünden Allah'a sığın." Ben ona doğru koştum. İmam (a.s) merkebinden indi ve namaz kılmaya başladı. O esnada beygire binmiş

birisi geldi, İmam'a yakınlaşarak şöyle dedi: "Ey Müminlerin Emiri!" İmam (a.s), "Ne oldu?" diye buyurdu: o şöyle arzetti: "Henüz bu cemaatle işin var mı?" İmam, "Niçin sordun?" diye buyurdu. O şöyle arzetti: "Onlar nehiri geçtiler ve gittiler." İmam şöyle buyurdu: "Onlar henüz geçmediler" ben şöyle dedim: "Sunhanellah" ardından daha hızlı birisi gelerek şöyle dedi: "Ey Müminlerin Emiri!" İmam, "Ne istiyorsun?" diye buyurdu. O, "Henüz de bu cemaatle işin var mı?" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ne olmuş ki?" O şöy-le arzetti: "Onlar nehri geçtiler ve gittiler."

Ben, "Allah-u Ek-ber" dedim. İmam şöyle buyur-du: "Onlar henüz geçmediler" o şahıs şöyle dedi: "Subhanellah" ardından başka birisi gelerek şöyle arzetti: "Nehirden geçtiler ve gittiler." Ali (a.s) şöyle buyur-du: "Henüz nehirden geçmedi-ler." Ardından atıyla koşarak ge-len birisi şöyle arzetti: "Ey Mü-minlerin Emiri!" İmam şöyle buyurdu: "Ne istiyorsun?" o şöyle arzetti: "Yine de bu cema-atle işin var mı?" İmam (a.s) şöy-le buyurdu: "Ne olmuş ki? "o şahıs şöyle arzetti: "Nehirden geçip gittiler." İmam şöyle bu-yurdu: "Henüz geçmediler ve geçmeyeceklerdir.

Nehrin bu ta-rafında öldürüleceklerdir. Bu Al-lah'ın ve Resulünün buyurduğu bir sözdür." Ben, "Alah-u Ek-ber" dedim. Ardından kalktım. İmam'ın atının dizginlerini tut-tum, İmam atına bindi, ben zır-hıma doğru gittim, zırhımı gi-yindim, kemanımı aldım, omu-zuma astım ve İmam'la birlikte harekete geçtim.

İmam bana şöyle buyurdu: "Ey Cündeb!" Ben şöyle arzettim: "Evet, ey Müminlerin Emiri!" İmam şöyle buyurdu: "Ben bu cemaate birini göndereceğim, onlar için Kur'an okuyacak, onları Rableri olan Al-lah'ın kitabına ve peygamberle-rinin sünnetine davet edecektir ama o bize dönmeyecektir ve onu oklayacaklardır.

Ey Cündeb! Bil ki bizden on kişi ölmeyecek onlardan ise on kişi kurtulmaya-caktır." Biz haricilere ulaşınca onların henüz karargahlarında olduğunu gördük. Henüz yerle-rinden hareket bile etmemişlerdi. Ali kendi ashabına seslendi ve onları sıraya dizdi. Ordu safını baştan sona iki defa gezdi ve ar-dından şöyle buyurdu: "Bu Kur'an'ı alacak, onların yanına gidecek, onları Rableri olan Al-lah'ın kitabına ve peygamberin sünnetine davet edecek olan kimdir?" o bu işi sebebiyle öldü-rülecek ve cennet onun olacak-tır." Ben-i Amir bin Sa'sa'adan bir genç dışında hiç kimse ayağa kalkmadı. Ali (a.s) ona şöyle bu-yurdu: "Bu Kur'an-ı tut1" o Kur'an-ı aldı ve imam daha son-ra ona şöyle buyurdu: "Bil ki sen öldürüleceksin ve bize geri dönmeyeceksin. Seni oklayacak-lardır." O genç Kur'an-ı alarak haricilere doğru gitti.

Ve onlara seslerini işitecekleri ölçüde yak-laştı. Onlar ayağa kalktılar ve o genç geri dönmeden ona doğru ok atmaya başladılar. Cündeb şöyle diyor: "Onlardan birisi o gence bir ok attı o ok bize doğru geldi ve yere saplandı. Ve bu es-nada Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Şimdi bu cemaate karşı saldırıya geçin." Cündeb şöyle diyor: "Ben içine düştüğüm şüpheden sonra bu ellerimle öğle namazını kılmadan önce onlardan sekiz kişiyi öldürdüm ve Ali'nin (a.s) dediği gibi bizden on kişi ölmedi onlardan ise on kişi bile kurtulan olmadı."

15418. İmam Ali (a.s) Moğol fitne-sinden şöyle haber vermektedir: "Adeta yüzleri kalkan gibi kat kat olmuş, ipek giyen, asil atları yedekte bulunduran, korkunç bir katliam gerçekleştiren topluluğu görür gibiyim; öyle ki yaralıları ölülerin üzerinde yürür ve ka-çanları esirlerinden daha azdır."

15419. Allame Müminlerin Emi-ri'nin (a.s) gaybi haberleri konusunda şöyle diyor: "Bağdat'ın onarılması, Ben-i Abbas hükümeti, onların durumu ve devletlerinin Moğol-lar tarafından yıkılması gibi ha-berler İmam'ın (a.s) verdiği gaybi haberlerdendir. Bu haberi babam (r. a) nakletmiş ve bu nakletme Hille, Kûfe, Necef ve Kerbela halkının canının kurtulmasına sebep olmuştur. Zira Hülako Bağdat'a ulaşınca fetihten çok önce Hille ahalisi etraftaki dere yataklarına kaçmış, onlardan çok az bir grubu kalmıştı. Onlardan biri de babam (r.a),

Seyyid Mecduddin bin Tavus ve Fakih ibn-i Ebi'l İzz idi. Onlar Hülakoya bir mektup yazmayı ve kendsiine itaat edeceklerini bil-dirmeyi kararlaştırmışlardır. On-lar bu mektubu Arap olmayan biri vasıtasıyla göndermişlerdi. Hülako biri Tüklem ve diğeri de Alauddin adında iki kişi vasıta-sıyla Hille alimleri için bir emir gönderdi ve bu iki kişiye şöyle dedi: "Eğer kapleri de mektupla-rında yazdıkları şeylerle aynı ise o halde yanımıza gelsinler." O iki komutan geldiler ve işin ne-reye varacaklarını bilmedikler için korku içinde bulunuyorlardı. Babam (r.a) şöyle dedi: "Eğer ben tek gelirsem yeterli midir?" o iki kişi, "evet yeterlidir" dedi-ler. Babam o iki kişiyle gitti.

Sul-tanın huzuruna varınca (Henüz Bağdat fethedilmemiş ve halife katledilmemiştir) o babama şöyle dedi: "Henüz benim sizlerle ve halifenizle işim bitmemişken ba-na böyle bir mektup yazıp yanı-ma gelmeye nasıl cesaret edebil-diniz?" Eğer halife benimle barı-şırsa onun gazabından ve inti-kamından nasıl güvende olacak-sın?" Babam ona şöyle dedi: "Biz İmamımız Ali bin Ebi Talib'ten (a.s) elimizde bulunan rivayetler sebebiyle bu işe cesaret edebildik. Ali bin Ebi Talib bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Zevra, Zevranın ne olduğunu biliyor musun?" Zevra içinde binalar yapılan kalabalık bir top-luluğun oturduğu, korukları, ha-zinedarları ve sarnıçları olan ılgın ağaçlarının bulunduğu yerdir. Abbas oğulları orayı kendilerine merkez kılmış, altın ve gümüşleri için hazineler yapmışlardır ve onların oynayıp oynaştığı evidir. Orası zalimlerin zulüm ocağı, adil olmayanların adaletsizlik ettiği, kötü önderlerin, fasit karilerin (Kur'an okuyanların) ve hain vezirlerin bulunduğu yerdir. İranlılar ve Rumlar onlara hiz-met etmektedir.

İyiliği bildikleri halde kendi aralarında emret-mezler. Kötülüğün kötü oldu-ğunu bildikleri halde ondan sa-kınmazlar. Erkekleri erkeklerine kadınları da kadınlarına yönelir. O zaman Zevra ahalisine Türk-lerin saldırısından dolayı hüzün, gam, zorluk, ağlama ve feryat ol-sun. Bu Türkler kimlerdir? Kü-çük gözlü, yüzleri örtülmüş ve katmerleşmiş kalkanlar gibi olan bir topluluktur. Elbiseleri de-mirdendir beden ve yüzleri kıllı değildir. Emirleri, yönetip hük-mettiği yerlerin merkezinden gelmektedir. Yüksek bir sesi vardır.

Azametli ve yüce him-metli biridir. Geçtiği her yeri fetheder karşısına dikilen her bayrağı alaşağı eder. Ona muha-lefet eden kimseye eyvahlar olsun o galip gelinceye kadar me-todunu sürdürür." Ali bin Ebi Talib (a.s) bizler için bu sıfatları beyan etmiştir ve biz de onları sizde gördük, bu yüzden sana ümit bağladık ve sana doğru gel-dik." Hülako (onlara güvenlik sözü verdi), Hille halkı için ba-bam adına bir ferman yazdı ve o fermanında Hille sakinlerinin ve etrafındakilerinin endişesini gi-derdi."

15420. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vallahi dilersem, her birinizin nereden geldiğini, nere-ye gittiğini ve tüm işlerinin nere-ye varacağını sizlere haber veri-rim. Ama benim yüzümden Re-sulullah'ı (s.a.a) inkar etmeniz-den korkarım. Bunu ancak gü-venilir özel kişilere açıklarım."
15421. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşırı sapan birinin Şam'dan seslendiğini, Kûfe'nin dışına bayraklarını diktiğini apaçık görür gibiyim. Ağzını açtığında, ağzındaki gemi gerip isyan ettiğinde ve adımlarını ağır bastığında fitne oğullarını ısırıyor"
15422. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benden sonra size boğazı geniş mi geniş, karnı şiş mi şiş göbekli biri (Muaviye) ha-kim olacaktır. O bulduğunu yer, bulmadığını ister. Onu öldürün, (ama asla) öldüremezsiniz."
15423. İmam Ali (a.s) Kufe'deki minber üzerinde şöyle buyurmuştur: "Biliniz, Allah Kureyş'in kötüle-rinden iki gruba lanet etsin: Yani Ümeyyeoğullarına ve Muğireo-ğullarına. Allah Muğireoğullarını Bedir savaşında kılıçların darbe-siyle helak etti. ama Ümeyye Oğulları heyhat! heyhat! Biliniz ki! Taneyi yaran ve insanı yaratan Allah'a yemin olsun ki eğer hükümet dağların öte tarafında da olsa onlar oraya doğru ulaşın-caya dek gideceklerdir."

15424. İmam Ali (a.s) öğle namazı vakti Abdullah İbn-i Abbas'ı görme-yince şöyle buyurmuştur: "Abbas'ın oğluna ne olmuşta burada değil-dir?" Onlar şöyle dediler: "Ey Müminlerin Emiri! Allah ona bir oğlan çocuk vermiştir." İmam şöyle buyurdu: "Kalkın onun yanına gidelim." İmam (a.s) İbn-i Abbas'ın yanına vardı ve şöyle buyurdu: "Allah'a şükürler ol-sun, yeni doğan çocuğun müba-rek olsun! Adını ne koydun?" o şöyle arzetti: "Ey müminlerin Emiri! Ben kendimde ona isim verme hakkını göremiyorum. Sizler ona bir isim veriniz." İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ço-cuğu getirin." O çocuğu getir-diklerinde İmam (a.s) çocuğu al-dı, damağını kaldırdı, kendisi için dua etti. Ardından onu geri çe-virdi ve şöyle buyurdu: "Ey hü-kümdarların babası! Onu al. Ben, adını Ali, künyesini ise Ebu'l Hasan koydum."

15425. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ümeyyeoğulları! Allah'a yemin ederim az bir za-man sonra bu devleti başkaları-nın elinde tanıyacak, düşmanla-rınızın yurdunda görecek-siniz."
15426. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakif kabilesinden kibirli ve haktan yüz çeviren bi-risi musallat olacak, yeşillikleri-nizi yiyip yağlarınızı eritecek. Ye-ter artık ey Eba Vazaha!"
15427. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali Kufe halkına şöy-le buyurdu: "Ey Allah'ım! Ben onlara itimat ettim, onlar bana hiyanet etti, ben onlar için hayır diledim onlar beni aldattı. O halde Sakif'in sapık zalim ve ki-bir dolu gencini onlara musallat kıl. Şüphesiz ki o Kufe'nin yeşil-liğini yer, derisini örter, onlar ar-sında cahiliye metodu üzere hü-kümet eder." Hasan (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "O gün Hac-cac henüz yaratılmamıştı."

15428. İmam Ali (a.s) bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Sakif'li genci görmedikçe ölmeyeceksin." Kendisine şöyle arzedildi: "Ey Müminlerin Emiri! Sakifli genç kimdir?" İmam (a.s) şöyle bu-yurdu: "Kıyamet günü ona şöyle denilir: "Cehennemin bir köşe-sini bile bizler için boş bırakma." O yirmi veya yirmi küsür yıl ha-kimiyet sürdüren ve bu süre zar-fında hiçbir günah işlemekten çekinmeyen birisidir."

15429. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Ben siz-leri hakka çağırdım, ama sizler benden yüz çevirdiniz. Sizleri tasma ile dövdüm, ama siz beni yorgun ve aciz kıldınız. Biliniz ki benim hakimiyetimden sonra sizlere öyle bir yöneticiler gelip çatacaktır ki size bu kadar rızayet vermez ve hatta sizlere kırbaçlar-la ve demirlerle (kılıçlarla) işken-ce ederler. Ama ben bu ikisiyle size asla işkence etmem. Zira her kim bu dünyada insanlara işken-ce ederse Allah da ahirette ona işkence eder. O işin nişanesi ise Yemen valisinin gelip aranızda yer etmesidir. Ona Yusuf b. Amr derler. O gelir ve çalışanların çalışanlarını tutuklar. Bu esnada hanedanımızdan biri kıyam eder. Ona yardım ediniz. O sizleri hakka davet edecektir."

15430. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki benden sonra üç şeyle karşılaşacaksınız: Herkesi kaplayan bir zillet ve horluk, öldürücü bir kılıç ve za-limlerin sizler hakkında hayata geçirdiği ayırımcılık ve tekelcilik. Bu şartlarda beni hatırlayacak, beni görmeyi, bana yardım et-meyi ve kanlarınızı benim yo-lumda dökmeyi arzulayacaksınız. Allah zalimden başkasını rahme-tinden uzak tutmaz."

15431. Herseme b. Selim şöyle di-yor: "Ali (a.s) ile birlikte Siffin savaşına katıldık. Kerbela'da ko-naklayınca, İmam bizimle namaz kıldı. Daha sonra namazının se-lamını verdi, yerden bir toprak kaldırdı, kokladı ve şöyle buyur-du: "Ne mutlu sana ey toprak! Şüphesiz senden kalkan bir grup sorgusuz, hesapsız cennete gi-der."

15432. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden sonra öyle bir topluluk gelecektir ki benim yo-lumda bir çok eziyete, sıkıntıya, katliama ve işkenceye maruz ka-lacaklardır. Öyle ki önceki üm-metler arasında, hiç kimse onlar kadar eziyet görmemiştir. Bilin ki onlardan her kim sabreder, hakkaniyetime yakin eder ve kendilerine benim yolumda veri-lecek olan sevabı tanırlarsa be-nimle aynı derecede olurlar." İmam daha sonra soğuk bir ah çekti ve şöyle buyurdu: "O temiz ruhlara ve (Allah'tan) hoşnut olan ve kendisinden hoşnut olunan kalp-lere yazık, yazık! Onlar, benim samimi dostlarımdır. Onlar ben-dendir, ben de onlardanım."

15433. Şüphesiz Müminlerin Emiri (a.s) Kufe'de, Zeyd b. Ali'nin (a.s) sonradan dar ağacına asılacağı yerde durdu. Mübarek sakalı ıslanıncaya kadar ağladı ve insanlar da onun ağlamasına karşı ağladığı ve, "Ey Müminlerin Emiri! Neden ağlıyor ve ashabını da ağlatıyorsun?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur:

"Evlatlarımdan birinin burada darağacına asılmasına ağlıyorum."
15434. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki doğuda zu-hur edecek olana uyduğunuz taktirde, şüphesiz sizleri Allah Resulü'nün (s.a.a) yollarına götü-rür, körlükten, sağırlıktan, dilsiz-likten iyileştirir, sapıklık ve talep zahmetinden müstağni kılar, bo-yunlarınızdaki zor ve ağır yükleri indirin. Allah zulüm eden kimse dışında, hiç kimseyi (rahmetin-den, hayır ve iyiliğinden) uzak-laştırmaz."

3126. Bölüm
"Çok Yakında Gele-cektir" İfadesiyle Gelecek Olayları Haber Veren Ri-vayetler

15435. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında ümme-tine öyle bir zaman gelecek ki, Kur'an'dan sadece yazıları ve İs-lam'dan sadece adı baki kalacak-tır. İslam'a en uzak kimseler ol-dukları halde, kendilerini Müs-lüman olarak adlandıracaklardır. Camileri bayındır olacak, ama hidayet açısından harap olacaktır.
O zaman fakihleri (din adamları) bu mavi gök yüzünün altındaki en kötü fakihler olacaklardır. Fitne ve sapıklık onlardan kopacak ve onlara dönecektir."
15436. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında ümme-time öyle bir zaman gelecektir ki, içleri aşağılık ve dışları güzel olacaktır. Bu gösterişten hedefle-ri ise dünya ihtirasıdır, Rableri olan Allah nezdinde olan şeyleri elde etmek değil. Dinleri riya, (Allah) korkuları bedenlerine karışmış değil. Allah onları ken-dinden bir cezayla çepe çevre sarmıştır. Onlar garik duasını okudukları halde, duaları asla makbul olmaz."

15437. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında insanla-ra öyle bir zaman gelecektir ki, o gün hükümet sadece katliam ve zorbalıkla, zenginlik; sadece gasp ve cimrilikle, muhabbet; dini bir kenara bırakmak ve nefsin istek-lerine uymakla elde edilir. O halde her kim o zamanı derkeder ve zengin olabildiği halde fakirli-ğe sabreder, muhabbet elde ede-bildiği halde, insanların nefretine karşı sabreder ve kudret elde edebildiği halde, zayıflık ve kud-retten mahrumiyete sabrederse, Allah ona beni tasdik eden sıd-dıklardan elli sıddıkın mükafatını verir."

15438. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında sizlere öyle bir zaman gelecek ki, o gün dindarlardan, sadece insanların onun ahmak olduğunu zannetti-ği ve halkın kendisini, "o aptal-dır" sözü karşısında sabreden kimseler kurtuluşa erer."
15439. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında sizlere dolu kabın baş aşağı çevrilip bo-şaltılması gibi, İslam'ın da boşal-tılacağı zaman gelecektir!"
15440. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında benden sonra öyle bir topluluk gelecektir ki, lezzetli ve rengarenk giyecek ve yiyecekler, merkeplere bine-cekler, tıpkı kendisini eşine süs-leyen kadın gibi süslenecekler ve tıpkı kadınlar gibi makyaj yapa-cak ve işveleneceklerdir. Zahirle-ri ise kibirli sultanlar gibi olacak-tır. Onlar bu ümmetin son dö-nem münafıklarıdır... Mihrapları kadınlarıdır, şeref ve şahsiyetleri ise dirhem ve dinarlarıdır."

15441. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında size öyle bir zaman gelecektir ki o gün en gizli şey hak, en açık şey batıl ve en yaygın şey ise Allah-u Teala ve Resulü'ne (s.a.a) yalan isnat etmek olacaktır."
15442. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında benden sonra öyle bir topluluk gelecektir ki dünyanın rengarenk ve tatlı yiyeceklerini yiyecekler ve yüzleri güzel süslü kadınlarla evlenecek-lerdir… Dünyaya sımsıkı sarıla-cak, gece gündüz dünyaya yöne-lecek ve Allah yerine dünyayı ilah edineceklerdir."

15443. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok geçmeden ahir zamanda öyle alimler gelecektir ki, insanları dünyadan yüz çe-virmeye davet edecek, ama ken-dileri dünyadan yüz çevirmeye-ceklerdir. İnsanları ahirete teşvik edecek, ama kendileri ahirete rağbet göstermeyeceklerdir. İn-sanları yöneticilerin sistemine girmekten sakındıracak, ama kendileri bundan el çekmeyecek-lerdir. Onlar fakirlerden uzak durur, zenginlere yaklaşırlar. Onlar Allah'ın düşmanları olan zorbaların ta kendileridirler."

15444. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok geçmeden üm-metime öyle bir zaman gelecektir ki alimlerinden, tıpkı koyunun kurttan kaçtığı gibi kaçacaklardır. Allah-u Teala onları üç şeye dü-çar kılacaktır. Birincisi, malların-dan bereketi alacak, ikincisi za-lim hükümdarları onlara musal-lat kılacak ve üçüncüsü de dün-yadan imansız gideceklerdir."

3127. Bölüm
"Gelecek" Tabiriyle Gaybi Olayları Haber Ve-ren Rivayetler

15445. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetime öyle bir zaman gelecektir ki, yöneticileri zalim, alimleri ihtiraslı, abitleri riyakar, tüccarları faizci, kadınları dünya süsü peşinde ve erkek çocukları ise evlenme fikrinde olacaklardır. Böyle bir günde, ümmetimin kesatı pazarların kesatı gibi kesat olacaktır."
15446. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, insan dün-yası salim olunca, dininin orta-dan kalkmasına hiç önem ver-meyecek."

15447. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, o gün insan-lar kurt haline dönüşeceklerdir. O halde eğer birisi kurt olmazsa, kurtlar onu yer."

15448. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, o gün uyumlu bir kardeşten daha az bulunur ve helal dirhemden daha az elde edilir bir şey olmaya-caktır."
15449. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, insanlara el uzatan insan hayatta kalacak, suskun olan insan ise ölecektir."

15450. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki birinin adını duyman, onu görmenden daha iyi ve birini görmen, onu dene-menden daha iyi olacaktır. Zira eğer onu imtihan edersen, sana bir takım (çirkin) haletler aşikar olacaktır. Onların dini dirhemle-ridir. Tek dertleri karınları, kıble-leri ise kadınlarıdır. Bir parça ekmek için eğilir, dirhem için toprağa kapanırlar.

Onlar şaşkın ve mesttirler. Ne müslümandır-lar, ne de Hıristiyan."
15451. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara çok zor bir gün gelip çatacaktır. O gün zen-gin, malını dişiyle tutar (infakta bulunmaz) oysa, kendisi bu işe emrolunmamıştır. Aksine mü-nezzeh olan Allah şöyle buyur-muştur: "Birbirinize ihsan et-meyi unutmayın." O gün kötü insanlar yüce makam elde ede-cek, iyiler ise zayıflık ve horluğa sürüklenecektir. İnsanlara mec-bur kalmışlar ve acizler gibi mu-amele edeceklerdir. Oysa Allah Resulü zorda kalanlarla muamele etmekten sakındırmıştır."

15452. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki sadece (sultan ve padişahlara) söz taşıyanlar ya-kınlaşabilecek, sadece kötüler zarif ve zeki sayılacak ve sadece insaf sahipleri zayıf düşürülecek. O zaman sadaka zarar sayılacak, sıla-i rahim (akrabalara ihsan ve onlarla ilişki) bir minnet etme aracı haline gelecek ve ibadet in-sanlara üstünlük taslama baha-nesi olacak."

15453. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, din husu-sunda sabreden kimse, eline kor parçası alan kimse gibi olacaktır. (O zaman insan, ya kurt olacak-tır ya da kurtlar kendisini yiye-cektir.)"
15454. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beni hak üzere gön-derene yemin olsun, insanlara öyle bir zaman gelecektir ki, şa-rabı helal sayacak ve onu "nebiz" olarak adlandıracaklardır. Allah'ın meleklerin tamamının ve insanların laneti onlara ol-sun."

15455. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, Kur'an in-sanların kalbinde bedenlerde es-kiyip pörsüyen elbise gibi eskiyip pörsüyecektir."
15456. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetime öyle bir zaman gelecektir ki, alimleri sa-dece güzel elbiselerle tanınacak, Kur'an sadece güzel sesle oku-nacak ve Allah'a sadece Ramazan ayında ibadet edilecektir. İş böyle olursa Allah ne ilmi ne hilmi ve ne de acıması olan bir hükümdarı onlara musallat kıla-caktır."

3128. Bölüm
Peygamber Allah'ın Öğretmesiyle Gaybı bil-mektedir

Kur'an:
"Gaybı bilen Allah'tır, gaybı kimseye bildirmez. An-cak peygamberlerden, bil-dirmek istediği bunun dışın-dadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcü-ler salar."
15457. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü'nün (s.a.a) devesi kayboldu. İnsanlar şöyle dediler: "O bizlere gökler-den haber verdiği halde deve-sinden haber vermiyor." Bunun üzerine Cebrail Peygamber'e na-zil oldu ve şöyle buyurdu: "Ey Peygamber! Senin deven falan vadidedir. Yuları ise falan ağaca sarılmıştır."

İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Böylece Al-lah Resulü minbere çıktı, Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Ey insan-lar! Sizler benim devem hakkın-da bir takım laflar ettiniz. Biliniz ki Allah'ın bana öğrettiği şey, benden aldığı şeyden daha iyidir. Biliniz ki benim devem, falan vadidedir ve yuları da falan ağaca sarılmış durumdadır." İnsanlar deveye doğru koştular ve ger-çekten de Allah Resulü'nün (s.a.a) buyurduğu gibi olduğunu gördüler."

15458. Peygamber'in (s.a.a) de-vesi kayboldu. Münafıklar kötü propaganda yapmaya başladılar ve şöyle dediler: "O bize gökle-rin sırlarını haber vermekte, ama devesinin nerede olduğunu bil-memektedir." Peygamber bu sö-zü işitince şöyle buyurdu: "Be-nim sizlere göklerin sırlarından haber verdiğim doğrudur.

Ama bu sırlardan, Allah'ın bana öğret-tiğinden başka bir şey bilmiyo-rum." İnsanlar bu konuda şeyta-nın vesvesesine kapıldılar. Pey-gamber onları devenin halinden haberdar kıldı ve onlara devesi-nin dizginlerinin sarıldığı ağacın nişanesini bildirdi. İnsanlar gitti-ler ve gerçekten de devenin diz-ginlerinin Peygamberin buyur-duğu gibi aynı nişanelere sahip ağaca asılı olduğunu gördüler."

15459. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tebük savaşında Al-lah Resulü'nün (s.a.a) devesi kayboldu. Münafıklar şöyle dedi-ler: "Bizlere gaypten haber ver-mekte, ama devesinin yerini bil-memektedir." Peygamber'e (s.a.a) Cebrail nazil oldu ve mü-nafıkların sözünü bildirerek şöy-le buyurdu: "Senin deven falan bölgedededir ve dizginleri de fa-lan ağaca asılmıştır." Bunun üze-rine Allah Resulü (s.a.a) cemaat namazı için seslendi. İnsanlar toplandılar. Peygamber şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Benim devem falan vadidedir." İnsanlar o tarafa doğru koştular ve deveyi buldular."

3129. Bölüm
İmam ve Gayp İlmi

Kur'an:
"Onların işlediklerini ve iş-leyeceklerini bilir, dilediğin-den başka ilminden hiçbir şe-yi kavrayamazlar."
15460. İmam Ali (a.s), kendisine, "Ey Müminlerin Emiri! Sana gayp ilmi verilmiş midir?" diye soran Kelb kabilesinden birine gülerek şöyle bu-yurmuştur: "Ey Kelbli! Bu, gayb ilmi değildir; bu ancak ilim sahi-bi birisinden ilim öğrenmektir. Gayb ilmi, kıyamet ilmidir. Bu da Allah'ın şu ayetinde saydığı şeylerdir:

"Muhakkak ki kıya-met saati Allah'ın indindedir. Yağmuru o indirir. Rahimler-deki olacağı o bilir." Bundan dolayı rahimlerdekenin erkek mi kız mı, çirkin mi güzel mi, cö-mert mi cimri mi, şaki mi said mi, cehenneme bir odun mu; yoksa cennetlerde peygamberlere bir arkadaş mı olacağını Allah bilir. İşte bu Allah'tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği gayb ili-midir. Bundan başka bir ilim da-ha vardır ki Allah onu Peygam-berine öğretmiş ve o da bana öğretmiştir. Kalbim iyice idrak etsin ve aklım da iyice kavrasın diye dua etmiştir."

15461. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "İmam gaybi bilmekte midir?" di-ye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Hayır, ama bir şeyi bilmek is-terse Allah ona bildirir."
15462. İmam Kazım (a.s), kendisi-ne, "Sizler gayp ilmini biliyor musu-nuz?" diye soran İranlı birine şöyle buyurmuştur: "İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "(İlahi) ilim bizlere açılınca, biliyoruz ve biz-lere kapanınca bilmiyoruz." Ve şöyle buyurdu: "İlim, aziz ve ce-lil olan Allah'ın bir sırrıdır ve onu Cebrail'e (a.s) bildirdi. Ceb-rail de Muhammed'e (s.a.a) bil-dirdi ve Muhammed (s.a.a) de onu Allah'ın istediği kimseye bildirdi."
bak. el-İmamet (2), 168. Bölüm; el-Bihar, 26/18, 2/172, 23. Bölüm

400. Ko-nu

el-Gıybet
Gıybet-Arkadan Çe-kiştirmek

el-Bihar, 75/220, 66. bölüm, el-Gıybet
Vesail'uş-Şia, 8/596, 152. bö-lüm, Tahrim'ul İğtiyab'ul Mumin
Kenz'ul Ummal, 3/584, el-Gıybet
Kenz'ul Ummal, 3/595, 870, Ruhes'ul Gıybet
Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 9/60, İkval'ul Me'sure fi Zem'ul Gıybet

bak.
245. konu, el-İstima; 668. ko-nu, et-Tecessüs; 344. konu, el-Irz; 380. konu, el-Ayb; el-Hesed, 854. konu; er-Riba, 1438. bölüm
3130. Bölüm
Gıybetten Sakındırmak

Kur'an:
"Kimse kimseyi çekiştir-mesin; hangi biriniz ölü kar-deşinin etini yemekten hoşla-nır? Ondan tiksinirsiniz; Al-lah'tan sakının, şüphesiz Al-lah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır."
15463. Resulullah (s.a.a) veda haccı hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Kanlar, mallar ve na-muslar sizlere; bu şehrinizin bu ayınızın ve bu gününüzün haram kılınışı gibi haram kılınmıştır. Şüphesiz Allah gıybeti de, mal ve kanı haram kıldığı gibi haram kılmıştır. "

15464. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmek, aciz insanların işidir."
15465. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmek müna-fığın nişanesidir."
15466. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başkalarının arkasın-dan çekiştirmek en kötü iftira-dır."
15467. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etme ki senin de gıybetin edilir. Kardeşin için kuyu kazma ki kendin içine dü-şersin. Zira hangi elle verirsen o elle de geri alırsın."

15468. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlerinin gıybe-tinde bineğini dilin kılmaktan, aleyhine bir delil olan şeyi söy-lemekten ve başkaları nezdinde kötülenme vesilesi olacak şeyleri ifade etmekten sakın."
15469. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmekten sa-kın. Bu iş Allah ve insanlar nez-dinde seni nefret duyulan biri haline getirir ve sevabını yok eder."

15470. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimse, dilini gıybetten koruyan kimsedir."
15471. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini gıybet etme-ye alıştırma zira gıybet etmeye alışan bir şahsın günahı büyük-tür."
15472. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah nezdinde in-sanların en çok nefret edileni gıybet eden kimsedir."
15473. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En çirkin aşağılıklar-dan biri de iyi insanların arka-sından kötü konuşmaktır."
15474. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Safiyye'nin şöyle veya böyle (maksat boyunun kısalığı idi) oluşu sana ye-ter" diyen Aişe'ye şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz öyle bir söz söyledin ki eğer deniz suyuna karışacak olsa onu kirletmiş olurdu."
15475. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet eden kimse… esenliğe ihtiras duymamalıdır."
15476. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin gıybetini eden kimse mel'undur."

15477. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mirac gecesi yüzlerini tırnaklarıyla kazıyan bir topluluk gördüm ve sordum, "Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?" o şöyle buyurdu: "Bunlar insanların gıybetini eden ve haysiyetlerini yok eden kimselerdir."
15478. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mirac'a götürüldü-ğüm gece bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmala-yan bir grubun yanından geçtim ve sordum. "Ey Cebrail! Bunlar kimdir?" Bunlar insanların etini yiyen ve onların haysiyetleriyle oynayan kimselerdir" dedi."

15479. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmek zina-dan daha kötüdür." Kendisine, "nasıl olur?" diye sorulunca şöy-le buyurmuştur: "İnsan zina eder sonunda tevbe eder, Allah da tövbesini kabul eder. Ama gıybet eden kimse gıybet ettiği kimse kendisini bağışlamadıkça bağış-lanmaz."

15480. İmam Ali (a.s) insanların gıybetini etmekten sakınmak husu-sunda şöyle buyurmuştur: "İsmet sı-fatına sahip, Allah'ın lütfüyle günahlardan korunmuş olan kimselerin, günah ve kötülük iş-leyenlere acımaları gerekir. Sü-rekli Allah'a şükretmeli ve bu şükür onları halkın ayıbını söy-lemekten alıkoymalıdır.İnsan,

kardeşinin işlediği ayıbı nasıl söyler, onu düçar olduğu bela sebebiyle nasıl yerer?! Oysa o, ayıbı işleyenin ayıbından daha büyüğünü işlediği zaman Al-lah'ın, kendisinin ayıbını örttü-ğünü hatırlamaz mı?! Onun işle-diğinin benzerini işlediği halde onu nasıl kötüler! Onun gibi bir suç işlememiş olsa bile, ondan başka daha büyük bir suç işleye-rek (gıybet etmekle) Allah'a isyan etmiştir. Allah'a yemin olsun, büyük bir suç işlememiş, küçük bir suç işlemişse de insanların ayıbını görüp onları yermesi zaten daha büyük bir suçtur."
15481. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmemek, aziz ve celil olan Allah nezdinde müstahap olan on bin rekat na-mazdan daha sevimlidir."

3131. Bölüm
Gıybetin Akibeti

15482. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmekten uzak dur zira gıybet cehennem köpeklerinin katığıdır."
15483. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet, cehennem köpeklerinin yiyeceğidir."
15484. İmam Hüseyin (a.s) birinin gıybetini eden yanındaki bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Ey adam! Gıy-bet etmekten el çek, zira gıybet cehennem köpeklerinin katığı-dır."
15485. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gıybet etmek-ten sakın, zira gıybet cehennem köpeklerinin yiyeceğidir."

15486. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs Ali bin Hü-seyin'e (a.s) şöyle dedi: "Falan kimse senin sapık ve bidat ehli olduğunu söylüyor." Ali bin Hü-seyin (a.s) ona şöyle buyurdu: "O şahısla arkadaşlığının hakkına riayet etmedin. Zira onun sö-zünü bizlere naklettin. Aynı şe-kilde benim hakkımı da eda et-medin, zira kardeşimden bana bilmediğim bir şeyi naklettin… Gıybet etmekten sakın zira gıy-bet cehennem köpeklerinin yiye-ceğidir.

Bil ki insanların ayıpları-nı çok zikretmek bu çok ayıp-lanma onun bu ayıpları kendi-sinde olduğu miktarıyla aradığına tanıklık etmektedir."
15487. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmektensa-kın. Zira gıybet etmek cehennem köpekklerinimn katığıdır."
15488. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) bir şahsın gıybet ettiğini duyunca şöyle buyurmuştur: "Her şeyin bir yiye-ceği vardır, insanların köpekleri-nin katığı ise gıybettir."



10
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


3132.Bölüm Gıybet ve Kötülükleri Yaymak

Kur'an:
"Şüphesiz Müminler ara-sında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azâb vardır. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz."
15489. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıplı kimseler, kendi ayıpları hususunda kolayca özür bulmak için insanların ayıbını yaymayı severler."

15490. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim mümin hak-kında gözüyle gördüğü ve kula-ğıyla duyduğu şeyi naklederse aziz ve celil olan Allah'ın hak-kında şöyle buyurduğu kimseden sayılır. "Şüphesiz hayasızlığın yayılmasını arzu edenler…"
15491. İmam Kazım (a.s) Mu-hammed bin Fuzeyl'e şöyle buyurmuştur:

"Ey Muhammed! Kulak ve gözünü kardeşine oranla yalancı say. Eğer yemin eden elli kişi senin nezdinde tanıklıkta bulunur ve kardeşin başka bir şey (yemin eden şahsın söylediğinin tam aksine) söylerse onun sözüne inan ve onların (yemin eden tanıkların) sözüne inanma. Kardeşinin aleyhine onu kötüleyen, şahsiyetini ortadan kaldıran şeyleri yayma, aksi taktirde aziz ve celil olan Allah'ın şöyle buyurduğu kimselerden olursun: Şüphesiz hayasızlığın yayılmasını arzu edenler." "

15492. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakini şek vasıtasıyla yitirme. Açık olan bir şeyi örtülü bir şey sebebiyle kaybetme. Kendin gördüğün şey hususunda başkalarının dedikleri esasınca hüküm verme. Aziz ve celil olan Allah mümin kardeşlerinin suizan etmeyi ve gıybet etme konusunu çok önemli saymış-tır."

15493. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir mümini kö-tü bir kadının üzerinde görecek olsam elbisemle üzerini örterim. "İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: "Onu elbisesiyle bu şekilde (ör-terim)."

15494. Resulullah (s.a.a) Müminle-rin Emiri'ne şöyle buyurmuştur: "Eğer bir erkeği kötü bir kadının üzerinde görürsen ne yaparsın?" o şöyle buyurdu: "Onu örterim." Peygamber şöyle buyurdu: "Eğer onu ikinci defa görürsen?" o şöyle arzetti: "Tam üç defa elbisemle onu örterim." Peygamber şöyle buyurdu: "Ali'den başka yiğit yoktur." Ve Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kardeşleriniz için örtücü olu-nuz."
bak. el-Ayb, 3015. Bölüm; Mus-tedrek'ul Vesail, 12/424, 33. Bölüm

3133. Bölüm
Gıybet ve Din

15495. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet etmek, ins-naın dininde cüzzam hastalığının etkisinden daha hızlı bir şekilde etki eder."
15496. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman bir kadın ve ya erkeğin gıybetini ederse Allah; kırk gün ve kırk gece gıybet edilen kimse onu ba-ğışlamadıkça onun namaz ve orucunu kabul görmez."

15497. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü birini getirir, onu Allah'ın huzurunda tutar ve kendisine amel defterini verirler. Ama yaptığı iyilikleri onda görmeyince şöyle arzeder: "Allahım! Bu benim amel defte-rim değildir. Zira ben onda itaat-lerimi görmüyorum." Ona şöyle denir: "Rabbin ne hata eder ne de uınutur.

Senin amellerin in-sanlar hakkında yaptığın gıybet sebebiyle ortadan gitmiştir." Daha sonra başka birini getirirler ona amel defterini verirler o da içinde bir çok itaat müşahade edince şöyle arzeder: "Allahım! Bu benim amel defterim değildir, zira ben bu itaatleri yerine getirmedim." Kendisine şöyle denir: "Falan kimse senin gıybe-tini etti ben de iyiliklerini sana verdirm."

15498. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın açılmış amel defterini kendisine verirler ve o şöyle arzeder: "Ey Rabbim! O halde yaptığım şöyle böyle iyi iş-ler nerede? Bu amel defterime mevcut değildir." Allah-u Teala şöyle buyurur: "İnsanlar hakkın-da gıybet ettiğinden dolayı onlar silindi."

15499. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların senin hak-kında söyledikleri için üzülme. Zira eğer söyledikleri gibiyse bu (senin için) cezası hızlandırılmış (cezası bu dünyada verilmiş) bir günahtır ve eğer söylediklerinin tersi ise (bu senin için) amel et-mediğin bir iyiliktir."

15500. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir müminin aleyhine bir konu nakleder ve bu konuyla onu kötüye çıkarmak ve insanların gözünden düşsün diye şahsiyetini ortadan kaldırmak is-terse aziz ve celil olan Allah onu kendi velayetinden şeytanın ve-layetine çıkarır."
15501. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Ramazan ayında bir müslümanın gıybetini yaparsa orucu için hiç bir sevap elde edemez."

3134. Bölüm
Gıybetin Anlamı

15502. Resulullah (s.a.a) Ebuzer'e şöyle buyurmuştur: "Ey Ebuzer! Gıybetten sakın, zira gıybet zi-nadan daha kötüdür… ben, (Ebuzer) şöyle arzettim: "Ey Al-lah'ın Resulü! Gıybet nedir?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gıybet dini kardeşin hakkında hoşlanmadığı bir şeyi söylemen-dir." Ben şöyle arzettim: "Ey Al-lah'ın Resulü! Eğer o şahıs hak-kında denilen şeyler o şahısta varsa ne olur?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bil ki eğer onda var olan şeyi söylemiş olursan gıybet etmiş olursun. Eğer onda olmayan bir şeyi söylüyorsan ona iftira etmiş olursun."

15503. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybetin ne olduğu-nu biliyor musunuz?" şöyle arze-tiler: "Allah ve Peygamberi daha iyi bilir: " Peygamber şöyle bu-yurdu: "Kardeşin hakkında hoş-lanmadığı bir şeyi söylemendir." Şöyle arzedildi: "Eğer dediğim şey kardeşimde varsa o zaman nasıl?" peygamber şöyle buyur-du: "Eğer dediğin şey onda varsa gıybetini etmiş olursun, ve eğer dediğin şey onda yoksa o zaman da iftira etmiş olursun."

15504. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet birinde bulu-nan ayıpları arkasından söylen-medir."
15505. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birinde va-rolan şeyi (kötülüğü) söylerse gıybet etmiş olur. "
15506. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet kardeşin hak-kında hoşlanmadığı bir şeyi söy-lemendir."
15507. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşinin karşısın-da, söylemekten hoşlanmadığın şey gıybettir."

15508. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet, kardeşinin hakkında onda varolan ama Al-lah'ın örttüğü bir şeyi söylemen-dir. Ama eğer onda olmayan bir şeyi söylersen o da Allah'ın şu sözüdür: "Şüphesiz iftira ve apaçık günah yüklendi."
15509. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birinin arka-sından onda var olan ve insanla-rında bildiği bir şeyi söylerse ve de insanlar da onu biliyorsa gıy-betini etmemiş olur ama eğer onda varolan bir şeyi söyler de insanlar onu bilmezlerse gıybeti-ni etmiş olur."
15510. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet kardeşin hak-kında Allah'ın örtülü tuttuğu bir şeyi söylemendir. Ama sertlik ve acelecilik gibi aşikar olan haslet-leri söylemek gıybet değildir."
bak. 3135, 3136. Bölümler; el-Bihar, 75, 221

3135. Bölüm
Gıybeti Haram Olan

15511. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlarla muamele eder de onlara zul-metmezse onlarla konuşur da yalan söylemezse, vaatte bulu-nurda ahdine vefasızlık göster-mezse, o mürüvveti kamil, adale-ti aşikar olan biridir. Onunla kardeşlik etmek farz ve onun gıybetini etmek haramdır."

15512. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey her kimde bulunursa ona karşılık insanlara da dört şeyi farz kılar: İnsanlarla konuşunca yalan söylemez, onla-ra karışınca kendilerine zulmet-mez, onlara söz verince sözüne vefasızlık göstermezse adaletinin insanlar içinde aşikar olması, mürüvvetinin halk arasında apa-çık olması, insanlarca gıybetinin yapılmasının haram olması ve onunla kardeşlik edilmesinin in-sanlara farz olması lazım gelir."

15513. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günah işlediğini gö-zünle görmediğin veya iki şahi-din günah işlediğine dair tanık-lıkta bulunmadığı kimse her ne kadar kendi görüşünce günahkar olsa da o adil ve iffetli sayılır. Şahadeti kabul edilir. Her kim bu şahısta olan şeyden dolayı gıybetini ederse aziz ve celil olan Allah'ın velayetinden dışarı çıkar ve şeytanın velayeti altına girer."

3136. Bölüm
Gıybeti Caiz Olan

Kur'an:
"Allah, zulme uğrayan kimseden başkasının, kötülü-ğü sözle bile açıklamasını sevmez. Allah işitir ve bilir."
"(Resulüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durma-dan laf götürüp getirenlere boyun eğme."
15514. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur:

"Şu dört kişinin gıybe-ti (aslında) gıybet değildir: Fıskı-nı aşikar kılan fasık, bir iyilik et-tiğinde teşekkür etmeyen, bir kötülük yaptığında ise bağışla-mayan yalancı önder, gülerek veya şaka yollu annelere küfre-den kimse, Müslümanların ce-maatinden kenara çekilen, üm-metimi kınayan ve onların yüzü-ne kılıç çeken kimse."
15515. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç kimsenin hür-meti yoktur: "Bidat çıkaran ve heves ehli kimse, zalim önder ve açıkça günah işleyen bir günah-kar."

15516. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fasığın giybeti yoktur (caizdir.)"
15517. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fasık ve günahkar bir şahıs açıkça bir günah işlerse ar-tık ne bir saygınlığı vardır ve ne de gıybeti! "

15518. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim haya perde-sini uzağa atarsa gıybeti yoktur. (caizdir. )"
15519. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç kimsenin gıybeti aslında gıybet değildir: Açıkça günah işleyen kimsenin, hüküm vermede (veya hükümet işlerin-de) adaletsizlik eden kimsenin ve sözleri ameline aykırı olan kim-senin."
15520. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç kimsenin yüz su-yu ve haysiyeti (çiğnediğin tak-tirde) sana haram değildir: zalim önder ve bidat çıkaran."

15521. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fasığın gıybeti yok-tur."
15522. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Facirin gıybeti yok-tur."
15523. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hayası olmayanın gıybeti yoktur."
15524. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Facirin adını zikret-mekten sakınıyor musunuz? Onu zikrediniz ki insanlar onu tanı-sınlar."

15525. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların tanıması için facirin adını zikretmekten sakınıyor musunuz? Faciri amel-leri ve yaptıklarıyla tanıtınız ki insanlar ondan sakınsınlar."
15526. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Daha ne zamana ka-dar facirin adını zikretmekten sakınacaksınız? Onu rezil ediniz ki insanlar da ondan sakınsın-lar."

15527. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Allah, zulme uğra-yan kimseden başkasının, kö-tülüğü sözle bile açıklamasını sevmez" ayeti hakkında şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir grubu misafir eder de onları kötü ağır-larsa o zulmetmiş kimsedir. Mi-safirlerin onun yaptıklarını de-melerinin bir sakıncası yoktur."

15528. İmam Sadık (a.s) hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir misafir birinin evine gider de o kendisini güzel ağırlamazsa, misafir kimse ev sahibinin kötü davranışını, (başka yerde de) zik-redebilir."
bak. 3134. Bölüm; Vesail'uş Şia, 8/604, 154. Bölüm

Şehid-i Sani'nin Gıybeti Caiz Kılan Sebepler Hakkındaki Sözü
Bil ki, başkalarının kötülüğünü zikretmenin, caiz kılıcı sebebi, şeriat açısından doğru ve makbul olan bir hedefe dayanmasıdır. Bu hedef dışında o caiz kılıcı sebebi elde etmek müm-kün değildir. Bu caiz kılıcı sebepleri, on başlık altında özetlemişlerdir:

Birincisi zulümdür. Her kim bir kadıyı zalim, hain ve rüşvet yiyici bir kimse olarak tanıtırsa, gıybet etmiş ve günah işlemiş olur. Ama eğer kadı-dan zulüm görmüşse, kadının zulmü-nü ortadan kaldırmak için kendisine yardım edeceğini ümit ettiği birine zu-lümden dolayı yakınır ve kadıya zu-lüm isnat ederse, buna hakkı vardır.

Zira hakkını almak için bundan başka yolu yoktur. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hak sa-hibi konuşabilir" Hakeza şöyle bu-yurmuştur: "İmkan sahibi kimsenin bugün, yarın diye ertelemesi (insanla-rın hakkını ödememesi) zulümdür." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Varlık sahibi birinin bugün yarın diye erte-lemesi (borcunu ödememesi) yüzsuyu-nun dökülmesini ve cezalandırılması-nı helal kılar."

İkincisi ise kötülüğü ortadan kal-dırmak, günahkarı salah ve temizlik yoluna geri döndürmek için yardım almaktır. Bu işin temeli de doğru olan niyet ve kasıttır. Eğer kasıt bu dediğimiz şey olmazsa, gıybet etmek haram olur.

Üçüncüsü ise istiftadır (fetva iste-mektir). Örneğin birisi müftüye şöyle der: "Babam ve kardeşim bana zul-mediyorlar. Bu zulümden kurtulmak için ne yapmam gerekir?" Elbette bu işi kinaye ve işaret olarak söylemesi daha uygundur. Örneğin şöyle demeli-dir: "Babası veya kardeşi kendisine zulmeden kimse hakkında,

görüşü-nüz nedir?" Rivayet edildiği üzere Hint Peygamber'e (s.a.a) şöyle arzetti: "Ebu Süfyan cimri bir kimsedir, ye-terli miktarda bana ve çocuklarıma harçlık vermemektedir. Onun haberi olmaksızın kendisinden bir şey alabi-lir miyim?" Peygamber şöyle buyurdu: "Senin ve çocuklarının ihtiyacını gide-recek kadar alabilirsin." Hint Ebu Süfyan'ı cimri olarak adlandırmış, kendisine ve çocuklarına iyi bakma-dığını söylemiştir. Allah Resulü de onu bundan nehyetmemiştir. Zira Hind'in kastı işin fetvasını öğrenmekti.

Dördüncüsü ise Müslümanları tehlikeye ve kötülüğe düşmekten sa-kındırmak ve meşveret eden kimseye yol göstermektir. Örneğin layık olma-dığı bir elbiseyi giyen fakih görünümlü birini gördüğün taktirde, insanları onun bu makama layık olmadığı hususunda uyarabilirsin. Böyle bir kimseye tabi olmanın tehlikeli sonuçlarını kendilerine bildirebilirsin. Aynı şekilde eğer birinin fasık ve kötü biriyle muaşerette bulunduğunu ve o şahsın kötü kimseyle arkadaşlık sebebiyle şeriata aykırı işlere sürükleneceğinden korkarsan, o şahsın fasık olduğunu kendisine hatırlatabilirsin.

Elbette burada hedefin bidatın yayılmasın-dan, fısk ve günahın sirayetinden korkmak olmalıdır. Zira burası şey-tanın aldatma ve hile yeridir. Dolayı-sıyla bu işten maksadın, o şahsın makam ve mevkisini kıskanmak da olabilir. Ama şeytan o işi sana kar-maşık gösterir ve insanlar hakkında hayır dileme ve merhamet dışında bir niyetinin olmadığını gösterebi-lir…Ayrıca aybı zikretme hususunda da, sadece konuyla ilgili olan ayıbı söylemekle yetinmelisin.

Örneğin eğer birisi evlenmek hususunda seninle meşveret ederse, bu durumda ortaklık, müzarebe veya yolculuğa zarar verecek bir ayıbı söylememelisin. Her işte o iş ile ilgili ayıbı beyan etmelisin. Bundan öteye geçmemelisin ve niyetin senin meşveret eden kimseye yol göstermek olmalıdır, karşı tarafı kötülemek değil! Eğer seninle meşveret eden kimsenin, "Bu evlilik, senin yararına değildir" demenle" evlilikten el çekeceğini biliyorsan bu kadarını

kendisine söy-lemen farzdır. Eğer onun sadece mu-hatabın ayıbını açıkça söylediğin tak-tirde evlilikten el çekeceğini sanıyor-san, bu işi yapabilirsin. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Acaba in-sanların facir (kötü) kimseyi tanıma-sından korktuğunuz için mi adını zikretmekten sakınıyorsunuz? Onun adını ayıplarıyla zikredin ki insanlar ondan sakınmış olsun." Hakeza kendisiyle görücülük hususunda meş-veret eden Kays'ın kızı Fatıma'ya da şöyle buyurmuştur: "Muaviye fakir ve yoksul biridir, Ebu Cehl ise sopasını omuzundan indirmez." Beşincisi ise

şahit ve ravinin adil olup olmadığını beyan etmektir. Bu delil üzere, alimler rical kitaplarını yazmışlar, hadis ravilerini güvenilip güvenilmeyeceği hususunda ikiye ayırmışlar, onların güvenilir olmadığının delillerini genelde zikretmişlerdir. Bu konuda da önce-den söylendiği gibi ihlas ve hayır dile-me şarttır. Yani bu işten maksat, sa-dece Müslümanların malını koru-mak, sünneti gözetmek ve yalandan korumak olmalı, düşmanlık ve bağ-nazlık olmamalıdır.

Burada da ravi-den rivayet ve şehadet ile ilgili ayıplar zikretmeli, örneğin haram veya şüphe-li nütfeden olup olmadığı gibi ayıpları ele alınmamalıdır. Elbette ravi ileride de söyleyeceğimiz gibi açık bir şekilde fısk ve günah ehli olmamalıdır. (yani-eğer böyle olursa ilgili ayıp olması bile söylenebilir.)

Altıncısı da hakkında kötülüğü söylenen kimse bunu açıkça yapması sebebiyle buna müstahak olmalıdır. Tıpkı falan kötülüğe ve günaha bu-laştığının söylenmesinden çekinmeyen, açık bir şekilde günah işleyen günah-kar ve fasık kimse gibi. Burada da sadece o ayıbı söylenmelidir. Başka ayıp ve günahları değil. (Kimsenin haberdar olmadığı ve onun da açıkça yapmadığı günahlar söylenmemelidir.) Nitekim Allah Resulü şöyle buyur-muştur:

"Her kim haya perdesini yü-zünden kaldırırsa gıybeti yoktur (ca-izdir.)" Bu rivayetin zahiri her ne kadar işlediği günahın söylenmesinden dolayı utansa da böyle bir kimsenin gıybetinin caiz olduğuna delalet etmektedir. Mutlak bir şekilde fasık insanın gıybetinin yapılmasının caiz olduğunun delili ise (açıkça günah işlesin veya işlemesin) Peygamber'in (s.a.a) şu sözünden kaynaklanan ihtimaldir: "Fasık insanın gıybeti yoktur (caizdir)." Bu ihtimal,

hadisin temelden reddedilişi veya belli bir fasıka hamledilmesi veya her ne kadar haber şeklinde olsa da nehye hamledilmesi vasıtasıyla reddedilmiştir. Bu ihtimal daha iyidir. Elbette burada da gıybeti edilen kimseye oranla dini bir hedef veya doğru bir maksat olursa durum değişir. Yani fasıkın gıybetinin edilmesiyle, günahtan el çekmesi ümit edilirse, bu durumda onun gıybeti kö-tülükten sakındırmak konusuyla ilgi-li olur.

Yedincisi de insanın gıybetini aşi-kar kılacak bir isimle meşhur olup tanınmasıdır. Topallık ve körlük gi-bi. Bu taktirde birisi onu bu sıfatlarla zikrederse günah işlememiştir. Örneğin şöyle der: "Ebu Zenad-i E'rec (topal), ve Süleyman-i E'meş (gece körlüğü olan) ve benzeri tabirlerle rivayet etmişlerdir." Alimler, şahısları tanıtmak için mecburiyetten bu tür şahısları ve lakapları nakletmişlerdir. Hakeza bazıları bu lakaplarla öylesine bir meşhur olmuşlardır ki eğer bu şahıs bu sıfatlarla nitelendirilmezse, rahatsız olmaktadır. Dolayısıyla hak şudur ki

güvenilir alimlerin zikrettiği bu tür lakaplar ve isimleri onların sö-zünden nakletmek de mümkündür. Bu tür isimleri yaşayan kimseler hakkında kullanmak ise karşı tara-fın bundan razı olduğunu bildiğimiz taktirde geçerlidir. Zira nehiy geneldir, şahısların rızayeti olduğu taktirde, ri-vayet meselesi de ortadan kalkmakta-dır. Velhasıl başka lakaplar yerine, başka tabirlerle tanıtmak mümkün ise, bu durumda öyle yapmak daha iyidir. Örneğin kör yerine basir (kalp gözü gören, basiretli) lafzını kullan-mak daha iyidir.

Sekizinci olarak şahitler şehadet-leri sebebiyle had veya ta'zir (ceza) uygulatmak için bir kötülük görürler-se kadı nezdinde, o kötülüğü yapan kimsenin huzurunda veya gıyabında şehadette bulunarak onun çirkin amelini zikredebilirler. Ama mahkeme dışında başka bir yerde, başka bir takım sebepler olmadığı taktirde o kötülüğü zikretmek caiz değildir.
Dokuzuncu olarak eğer iki şahit kimse, birinin günah işlediğini görür de

o şahısın gıyabında o günah hak-kında kendi aralarında sohbet etmek isterlerse bunun sakıncası yoktur. Zi-ra duyan kimsenin üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Elbette önceden söylenen hedefler ve maksatlar göz önünde bulundurulmadığı taktirde, nefsini ve dilini o günahı beyan etmekten koruması daha iyidir. Özellikle karşı tarafın bunu unutmuş olması ihtimali de varsa veya o iki kişiden halka sirayet etmesi ve yayılması ihtimali varsa, hiç konuşulmaması daha iyidir.

Onuncu olarak da birisi, birinin gıybetini ettiğini işitir de o şahsın gıy-bete layık olup olmadığını bilmezse, konuşmacıyı gıybetten sakındırması-nın farz olmadığı söylenmiştir. Çün-kü gıybeti edilen kimse buna müsta-hak olabilir. Dolayısıyla sözlerinin yanlış ve temelsiz olduğu belli olma-dıkça konuşmacının sözlerini sıhhate hamletmek gerekir. Zira onu gıybetten sakındırması hürmetinin çiğnenmesini gerektirir. Bu da haram olan ve yasaklanmış işlerden biridir.

Ama bize göre en azından gıybet edilmemesi gerektiğini hatırlatmalıdır. Zira gıybet ile ilgili deliller geneldir ve onda ayrım yapılmamıştır. Bu da cehalete teşvik olmasın diye umumiyetin irade edildiğinin göstergesidir. Ve çünkü bu eğer doğru olursa gıybeti duyan nisbetle kendisi hakkında konuşulan ve müstahak olmadığıni bilen kişiyede sirayet edecektir. Çünkü gıybet eden kim-senin bu cevazı bilme ihtimali de var-dır. Bu da gıybetten nehiy kaidesinin ortadan kaldırılması demektir. Bu gıybetin istisna edilmiş fertlerinden biridir. Halbuki daha önce geçtiği gibi bu da iki gıybetten biridir.

Velhasıl bırakın mübah olmasını, gıybet etmenin gerekliliğini gösteren bir delil olmadığı taktirde ahlakın üstün sıfatlarla süslenmesi için gıybet etmekten sakınmak gerekir. Bu sözün teyidi ise gıybetten sakındırmanın genel oluşudur. Bu genellilik Allah Resulü'nün (s.a.a) daha önce zikrettiğimiz hadisinde yer almış ve Peygamber şöyle buyurmuştur: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" Onlar şöyle arzet-tiler: "Allah ve Resulü daha iyi bili-yor." Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu.

"Gıybet kardeşinin hoşlanmadığı bir şeyi zikretmendir." Ama gıybet için, bid'at ehliyle savaşmak, günahkarları alıkoymak, fasıkları işlediği günahtan alıkoymak, insanları fasık insan-lardan korumak gibi bir takım üstün bir delil varsa ve gıybetle sakındırma-nın imkanı da mevcutsa bu durumda bu iş farz olmaktadır. Elbette bütün bu hususlarda ölçü, hedef ve maksat-tır.

Dolayısıyla, uyanık olmak gere-kir. Yani maksadı islah olmalı ve bu islahı sürekli göz önünde bulundur-malıdır. Başarı Allah'tandır." (bura-ya kadar söylenenler Şehid-i Sani'nin (Allah türbesini nurlandırsın) söyle-diği sözlerin özetiydi. )


Şehid-i Evvel, Allah makamını yüceltsin, Kavaid adlı kitabında ise şöyle diyor: "Kur'an'ı Kerim'in de açıkça bildirdiği üzere gıybet etmek haramdır. Gıybet iki türlüdür: "Belli olan apaçık gıybet ve belli olmayan ve bir çok çeşitleri bulunan gıybet. Nite-kim örneğin birisi kinaye yoluyla, "Ben devlet adamlarının olduğu yerde olmam, ben yetim malı yemem veya insanların malını yemem" der ve bu işleri yapan birine işaret ederse veya,

"bizleri falan işten koruyan Allah'a şükürler olsun" der ve bu şükrüyle kinaye olarak birine işaret ederse bu gıybettir. Dolayısıyla gizli gıybetlerden biri de her ne kadar şahıs orada mev-cut olsa da ima ve işaret yoluyla bi-rinde bulunan ayıba ve noksanlığa işaret etmektir. Hakeza, "Eğer bu işi yapsaydı daha güzeldi, bu işi yapma-saydı daha iyiydi" gibi tabirler de gıy-bettir. Hakeza gıybete müstahak olan bir şahsın ayıplarını

söyleyerek bu ve-sileyle gıybete müstahak olmayan bir şahsın ayıplarını hatırlatmak da gıy-bettir. Ama başkalarının ayıplarının ve noksanlıklarının zihinde hatır-lanması, gıybet sayılmamaktadır. Zi-ra zihni hatıraları Allah-u Teala, bağışlamakta ve bu sebeple onlar için kimseyi cezalandırmamaktadır. Gıy-betin en gizli türlerinden biri de, ken-disinde olan veya olmayan bir takım kötü sıfatlar sebebiyle kendisini kına-yarak, başkalarının ayıplarına dik-kat çekmesidir. Gıybet etmek yedi hususta caiz bilinmiştir:

Birincisi gıybet edilen kimsenin gıybet edilmesini gerektiren şeyi açıkça yaptığı için gıybete müstahak olması-dır. Bu kimse gıybete layıktır. Örne-ğin, küfür ve fıskı çıkça yapan kafir ve fasık gibi. Burada sadece onlarda olan ve açıkça işlediği sıfatlar zikredi-lebilir, diğer (açıkça yapmadığı) gü-nahları değil. Bazıları

fasıkın adının anılmasını yasaklamış ve kendisine fısk isnat edilmesinin cezayı gerektir-diğini söylemişlerdir. Ama bizim as-habımız onu caiz görmüşlerdir. Ehli sünnet ise, "fasık için veya fasık hakkında gıybet yoktur" (caizdir) hadisinin temelsiz olduğunu söylemiş-lerdir. Bana göre eğer bu hadis doğru ise onu nehye hamletmek de doğrudur. Yani haber veren ve nehiy anlamında olan bir cümledir. Ama eğer birisi şiir ve sözlerinde şaka yoluyla fısk ve gü-nahtan söz ederse, onun sözlerini nakletmenin sakıncası yoktur.
İkinci olarak mazlum insanın kendisine yapılan zulüm hakkında şikayette bulunmasıdır.

Üçüncü olarak kendisiyle meşveret eden kimseye, doğru yolu göstermektir.
Dördüncüsü, şahit ve ravinin adil olup olmadığını söylemektir.
Beşinci olarak bidat ehlinin ismi-ni, bozuk kimsenin yazılarını ve sap-tırıcı kimselerin görüşlerini beyan et-mektir. Bu durumda söz konusu miktarla yetinmek gerekir. Ehli sün-net bu konuda şöyle diyor:

"Onlardan her kim ölür, kendisini büyütecek ta-raftarları, okunacak kitap ve yazıları, başkasını saptıracak herhangi bir şey geride bırakmazsa, aziz ve celil olan Allah'ın onun ayıplarını örttüğü gibi, ayıplarını örtmek gerekir. Asla gıybeti edilmemelidir, hesabını aziz ve celil olan Allah'a havale etmek gere-kir. Nitekim Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ölülerinizin iyiliklerlerini anınız" başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Ölülerinizi iyilik dışın-da anmayınız."

Altıncı olarak, eğer şehadetleri se-bebiyle, had veya ta'zir (ceza) uygula-nan bir grup çirkin bir işe ve günaha şahit olurlarsa, kadı nezdinde gü-nahkar insanın huzurunda veya gıya-bında şahit olarak o günahı zikrede-bilirler.

Yedinci olarak eğer iki kişi biri-nin bir günah işlediğine şahit olursa, onlardan biri günahkarın gıyabında o günaha şahit olan arkadaşıyla, o gü-nah hakkında söz edebilir. Zira böyle bir şeyin işiten kimse hakkında etkisi yoktur. Gerçi bu işten sakınması daha iyidir. Zira evvela gıybeti edilen kimse orada hazır olursa, bundan rahatsız olur. İkinci olarak arkadaşı onu unutmuş olabilir ve o bunu zikretmekle ona hatırlatmış olur veya o günahın yayılma imkanı da vardır.

Şeyh Behai'de (Allah ruhunu şad etsin) şöyle diyor: "Gıybet etmek on yerde caiz sayılmıştır: Şehadette bu-lunmakta, kötülükten sakındırmak-ta, mazlum insanın şikayette bulun-masında, meşveret eden kimseye doğru yolu göstermekte, ravi ve şahidin ya-lanlanmasndaı, bazı alimleri veya sa-natçıları diğerlerinden üstün görmekte, bir görüşe göre açıkça kötülük işleyen ve bunun zikredilmesinden utanmayan kimsenin gıybeti, bir sıfatla meşhur olan ve

o sıfatla başkalarından ayrılıp tanınan birini zikretmekte. Örneğin birisi kör ve topalsa, aşağılık ve kınama niyeti olmadığı taktirde, bu sıfatlarıyla tanıyan birinin yanında kendisini bu sıfatlarla zikretmek de gıybet değildir. Elbette bunu başka birisi duymamalıdır. Hakeza ilmi ve benzeri meselelerde de başkası ona uymasın diye (şahısları bozmak niye-tiyle değil) yapılan ilmi hataları söy-lemek de gıybet değildir."

3137. Bölüm
Gıybetin Kökü

15529. Misbah'uş-Şeria'da şöyle yer almıştır: "Gıybetin kökü on bö-lüme ayrılmaktadır: "Öfkeyi dindirmek bir grupla birlikteliği-ni göstermek, bir haberi tasdik etmek, iftira, hakikati kendisine belli olmadan bir rivayeti doğru-lamak, sui zan, haset, alay etmek, şaşkınlık, , küskünlük ve kendi-sini iyi göstermek. O halde eğer (din ve dünyan hususunda) esen-lik istiyorsan, sadece Rabbini an ve Rabbini unutma. Böylece sana gıybet etmek yerine ibret almak nasip olsun ve günah yerine sevaba erişesin."
bak. el-Bihar, 75/226

3138. Bölüm
Gıybetin Türleri

15530. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz gıybetten biri de kardeşin hakkında Al-lah'ın kendisine örttüğü bir şeyi söylemendir."
15531. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben şöyle ve böyle olduğum halde birinin edasına bürünmeyi sevmiyorum."
15532. Amr b. Şuayb, babasından o da dedesinden şöyle nakletmiştir: "Allah Resulü'nün (s.a.a) huzu-runda bir şahıstan söz edildi ve şöyle denildi: "Yemeği ağzına bı-rakmak, devesinin takımını ha-zırlamak gerekir. " Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Siz onun gıybetini ettiniz." Onlar şöyle arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü! Biz onda var olan bir şeyi (ayıbı) söyledik." Peygamber şöyle bu-yurdu: "(Gıybet etmiş olmak için) kardeşinin hakkında onda olan bir şeyi söylemen yeterli-dir."

Şehid-i Sani (r. a) gıybetin çeşitleri hakkında şöyle diyor: "Bildiğin gibi gıybetten maksat, kardeşin hakkında işittiği taktirde veya kendisine hatırlattığın veya uyardığın taktirde rahatsız olacağı bir şeyi söylemendir. Şimdi de bil ki gıybet cismi, soyu ile ilgili, ahlaki, davranışsal, söz ile ilgili, dini ve dünyevi, hatta elbise ve eviyle ilgili ayıpları ve kusurları da içermektedir. Nitekim İmam Sadık (a.s) Mis-bah'uş-Şeria'da bu hususlara işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bedensel, davranışsal, ticari, dini, cehalet ve benzeri hususlarla ilgili ayıpları söylemekle de gıybet gerçekleşir.

Bedensel ayıplardan maksat, örneğin şöyle demendir: "Falan kimsenin gözü kusurludur, şaşıdır, tek gözlüdür, keldir, boyu kısadır, boyu uzundur, siyahtır, sarıdır" ve işittiği taktirde rahatsız olacağı benzeri şeyleri söylemendir. Soyu ile ilgili ayıpları zikretmek ise örneğin şöyle demendir: "Babası fasık, pislik, vcimri, eskici veya dokumacıdır" ve duyduğu taktirde hoşlanmayacağı benzeri özellikleri söylemendir. Ahlaki ayıplar ise şöyle demendir: "Kötü ahlaklıdır, cimridir,

mütekebbirdir, riyakardır, öfkelidir, korkaktır, ödlektir ve benzeri şeyler." Dini meseleler ile ilgili davranışsal ayıplar ise örneğin şöyle demendir: "Hırsızdır, yalancıdır, şarap içen kimsedir, hıyanetkardır, zalimdir, namaza önem vermez, rüku ve secdeyi güzel yerine getirmez,, necasetten sakınmaz,

anne babasına iyilik etmez, gıybet etmekten ve insanların haysiyetiyle oynamaktan sakın-maz…" Dünyevi meseleler ile ilgili davranışsal ayıplar ise örneğin şöyle demendir: "Edepsizdir, insanları aşa-ğılar, hiç kimsenin bir hakkı olduğu-na inanmaz, gevezedir, çok yer, çok uyur, bir toplumda nerede oturacağını bilmez…" Elbiseleriyle ilgili ayıpla-ma ise örneğin şöyle demendir: "Kolla-rı geniştir. Eteği uzundur, elbiseleri pistir, kirlidir ve benzeri şeyler…"

Bil ki gıybet etmek sadece dile öz-gü bir şey değildir. Dil ile gıybet et-mek, kardeşinin ayıp ve noksanlıkla-rını başkalarına anlatmaya ve onu hoşlanmadığı sıfatlarla tanıtmaya se-bep olduğu için haram kılınmıştır. O halde kinaye ve ima yoluyla anlatmak da açıkça söylemek gibidir. Amelen bu işi yapmak ise, söylemek, işaret, ima, göz ve kaşını hareket ettirmek, kinaye ile anlatmak, el hareketleriyle belirtmek gibidir ve özetle maksadı ifade eden her hareket ve amel gıybetin ta kendisidir ve dil ile yapılan gıybet-ten hiçbir farkı yoktur. Ayşe'den şöyle dediği rivayet edilmiştir.

Yanıma bir kadın geldi, gittiği zaman ben elimle işaret ettim, yani boyunun kısa oldu-ğunu söyledim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen gıybet ettin" Zira başkasının edasına bürünmek ve onu taklit etmek, örneğin yolda yürürken topal insanların edasına bürünmen de gıybettir, hatta gıybetten daha kötü-dür. Zira bu amel, aşama açısından dille söylemekten daha çok muhatabı-nı tanıtmakta ve maksadını ifade et-mektedir. Aynı şekilde yazmakla da gıybet gerçekleşir.

Zira söylendiği gibi yazmak da insanın iki dilden biridir. Yazmakla yapılan gıybet, yazarın kendi kitabında bir şahsın adını an-ması, sözlerini ayıplamasıdır. Elbette sözlerinde adının anılmasını gerektirecek bir takım özürler olursa, durum değişir. Örneğin fetvaya ulaşmak ve söylenen şeyin delilini ortaya koymak için içtihat ile ilgili meselelerde karşı tarafın sözlerinin gevşekliğini ve temelsizliğini beyan etmek gerekir. Ama bu konuda da ihtiyacı giderecek miktarla yetinmek gerekir. Elbette eğer bir şahıs kendi kitabında, "bir grup şöyle diyor" diyerek belli bir şahsın adını zikretmezse bu gıybet değildir. Ama eğer şahıs, "Bugün yanımızdan geçen şahıs veya bugün gördüğümüz şahıs şöyle veya böyledir" der ve muhatabı da kim olduğunu anlarsa bu gıybettir. Zira yasaklanan şey sadece anlatmak ve tanıtmaktır. Bunun hangi yolla gerçekleştiği önemli değildir. Ama eğer bu tür açıklamamızda belli bir şahıs anlaşılmazsa sakıncası yoktur.

Resulullah birinde bir kötü davranış gördüğünde şöyle buyururdu: "Neden bir grup şöyle veya böyle yapıyor?" Belli bir şahsın adını zikretmezdi. Gıybetin en aşağılık ve çirkin türlerinden biri de ilim ve anlayışla nitelendiği halde riyakar olan kimselerin gıybet etmesidir. Zira bu şahıslar, iffet ve takva adı altında istediklerini ulaştırmakta, böylece hem gıybet etmediklerini ve hem de is-tediklerini ifade etmektedirler. Bu ca-hiller yaptıkları bu ameliyle aynı an-da şu iki çirkin işi yaptıklarının far-kında değillerdir: "Riya ve gıybet" Örneğin bir şahsın huzurunda birin-den söz edilir. O şöyle der: "Allah'a şükürler olsun ki, bizi makam düş-künlüğüne, dünya dostluğuna veya fa-lan özelliklere mübtela kılmadı. Veya şöyle der: "Hayasızlıktan ve başa-rısızlıktan Allah'a sığınırım" veya şöyle der: "Allah bizi falan şeyden korusun."

Dolayısıyla burada Al-lah'a yapılan hamd ve şükürden sözü edilen şahsın bu sıfatların tersine sa-hip olduğu anlaşılırsa, bu bizzat gıy-bettir. Bu şahıs, dua, salah ehlinin el-bisesi ve temizlik gösterisiyle bir tür söz kalıbında başkalarının ayıbını söylemek istemektedir. Bu sözde hem gıybet vardır, hem riya vardır, hem de rezilliklerden uzak olduğunun gösteri-şi vardır. Yaptığı bu dua rezalet uçu-rumuna yuvarlandığı, hatta ondan daha çirkin bir uçuruma yuvarlandığı nokta konumundadır.
Gıybetin türlerinden biri de insan bazen birinin gıybetini yapmak iste-yince, önce onu över.

Örneğin şöyle der: "Ne mutlu falan kimseye! İba-detlerinde kusur etmemektedir. Ama bazen ibadetlerde gevşek davranmak-tadır. Hepimiz gibi bazen de sabre-dememektedir." O burada kendisini kınamaktadır. Ama maksadı, hem kendisini kınayarak başkasını kı-namak ve hem de takva sahiplerini taklit ederek kendini övmektir. Böyle bir kimse, hem gıybet eden kimsedir, hem riyakardır, hem kendini öven bi-ridir. O halde aynı anda üç günah birden işlemektedir. Ama cehalet yü-zünden iffetli ve gıybetten münezzeh olduğunu sanmaktadır. Evet şeytan bu tür cahil insanlarla oynamakta, ilim veya amele koyulan ama yolu doğru dürüst tanımayan kimseleri ta-kip etmekte, hile ve desiseyle amelleri-ni boşa çıkarmakta ve adeta onlara gülmektedir.

Gıybetin türlerinden biri de bir şahsın başkasının ayıbını zikretmesi, orada bulunan bir grubun ona tevec-cüh etmemesi ve gıybet eden şahsın on-ların ilgisini çekip sözüne kulak as-malarını sağlamak için şöyle demesi-dir: "Sübhanallah! Ne kadar ilginç!" Böylece münezzeh olan Allah'ın adını anmakta, kendi batıl ve aşağılık ni-yetini gerçekleştirmek için Allah'ın adını araç olarak kullanmaktadır. Cehalet ve gaflet üzere Allah'ı zikret-tiği için bir de minnet etmektedir.

Gıybet türlerinden biri de insanın şöyle demesidir: "Falan kimse şu ha-tayı yaptı ve falan belaya düçar oldu" veya şöyle demesidir: "Arkadaşımız veya dostumuz falan hatayı yaptı. Al-lah bizi ve onu bağışlasın." Bu şahıs, dua, dert ortaklığı ve dostluk izha-rında bulunmaktadır. Ama Allah onun aşağılık niyetinden ve doğru ol-mayan batınından haberdardır. Bu cahil kimse, kendisini Allah'ın gaza-bına maruz bıraktığını bilmemekte-dir. Allah'ın bu gazabı şüphesiz ha-bersiz ve cahilce, açıkça gıybet eden kimselere ettiği gazabından da daha büyüktür.

Gizli gıybet türlerinden biri de şaşkınlık ve tuhaflık ifade ederek gıy-bete kulak asmaktır. Şaşkınlık ifade etmesinden maksadı ise, gıybet eden şahsı daha fazla gıybet etmesi için se-vindirmesidir.

Adeta bu metoduyla onun ağzın-dan gıybet etmekte ve örneğin şöyle demektedir: "Dediğin bu sözlere şaşı-yorum. Şimdiye kadar böyle bir şey duymadım. Falan şahsın böyle oldu-ğunu bilmiyordum." O bu işiyle, gıy-bet eden kimsenin sözünü tasdik et-mekte, yalakacılıkla daha fazla gıybet etmesini sağlamaktadır. Oysa gıybeti tasdik etmek de bir tür gıybettir. Hatta gıybete kulak vermek ve gıybeti işitirken susmak da bir tür gıybet-tir."

3139. Bölüm
Gıybete Kulak Vermek

15533. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybeti işiten kimse de gıybet eden kimse gibidir."
15534. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulağın hakkı onu gıybetten münezzeh kılman ve helal olmayan şeyi işitmekten alı koymandır."
15535. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'ın (a.s) huzurunda birinin gıybe-tini eden bir şahsı görünce şöyle bu-yurmuştur: "Ey oğulcağızım! Ku-lağını böyle bir kimseden uzak tut. Zira o kabında olan en aşa-ğılık ve habis şeylere bakmakta ve onu senin kabına dökmekte-dir."
bak. el-İstima' 1901. Bölüm

3140. Bölüm
Gıybeti Reddetmenin Sevabı

15536. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir mecliste kardeşinin gıybetinin edildiğini işitir ve onu savunursa, Allah dünya ve ahirette ondan bin kö-tülük kapısını kapatır."
15537. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin huzurunda Müslüman kardeşinin gıybeti edilirde o da ona yardım edebildiği halde ona yardım etmezse Allah dünya ve ahirette onu yardımsız bırakır."

15538. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin huzurunda mümin kardeşinin gıybeti edilir ve o da mümin kardeşine yardım etmeye kalkışırsa, Allah dünya ve ahirette ona yardım eder. Her kim de kendi huzurunda mümin kardeşinin gıybeti edilir ve ona yardım edebildiği halde yardım etmeye kalkışmazsa, Allah onu dünya ve ahirette aşağılık kılar."

15539. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir mecliste kardeşiyle ilgili bir gıybet işitir ve onu savunursa, aziz ve celil olan Allah dünya ve ahirette ondan bin kötülük kapısını def eder. Eğer onun gıybetini def etmez ve hem de sevinirse, günahı gıy-bet eden kimsenin günahı gibi olur."
15540. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşinin ardından onun haysiyetini savu-nursa, Allah'ın da onu ateşten kurtarması hak olur."

15541. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin huzurunda Müslüman kaderşinin gıybeti edilir ve o da yardım edebildiği halde yardım etmezse (gıybeti önlemezse) dünya ve ahirette günaha düşer."
15542. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir toplulukta bulun-duğun zaman birinin gıybeti ya-pılırsa, o şahsa yardıma kalk ve o topluluğu gıybet etmekten sa-kındır ve kalkıp aralarından git."
bak. el-Irz, 2583. Bölüm; Ve-sail'uş Şia, 8/606, 156. Bölüm

3141. Bölüm
Gıybet Etmenin Keffa-reti

15543. Resulullah (s.a.a), kendisine "gıybetin kefareti nedir?" diye soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Gıybetin kefareti, gıybet ettiğin kimseyi hatırlayınca, Allah'tan kendisi için mağfiret dilemendir."

15544. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybetin kefareti gıy-bet ettiğin kimse hakkında mağ-firet dilemendir."
15545. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybet ettiğin kimse-nin kefareti kendisi için mağfiret dilemendir."
15546. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden birisi kardeşi-nin gıybetini ederse Allah'tan mağfiret dilesin. Zira bu günahı-nın kefaretidir."
15547. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybetin kefarelerin-den biri de gıybetini ettiğin kim-se için mağfiret dilemendir."
15548. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman kardeşinin gıybetini ederse, onun için mağfiret dilesin. Şüphesiz bu (kendisi için) kefarettir."
bak. Vesail'uş Şia, 8/605, 155. Bölüm

401. Ko-nu

el-Geyret
Gayret-Kıskanç-lık

el-Bihar, 71/342, 84. bölüm; el-Gayret ve'ş-Şucaet
Kenz'ul Ummal, 3/385, 780. bölüm, el-Gayret
Vesail'uş-Şia, 14/107, 77. bö-lüm, Vucub-u Geyret al'er-Recul



11
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


3142.Bölüm Gayreti/Namusuna Düşkünlüğü Övmek


bak.
260. konu, el-İffet


15549. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz gayret imandandır."
15550. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz gayret imandandır ve şüphesiz gayret-sizlik nifaktandır."
15551. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gayret imandandır ve gayretsizlik nifaktandır."
15552. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gayret imandandır ve kötü dilli olmak nifaktandır."
15553. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gayret imandandır, kötü dilli olmak ise cefakarlık-tandır."
15554. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Babam İbrahim (a.s) gayretliydi ve ben ondan daha gayretliyim. Allah gayreti olma-yan müminin burnunu toprağa sürer."

15555. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin gayreti, münezzeh olan Allah içindir."
15556. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin gayreti, ha-miyeti (savunmacılığı) oranınca-dır."
15557. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin gayreti küçük düşmekten çekindiği miktarınca-dır."
15558. İmam Ali (a.s) şöyle
buyurmuştur: "İnsanın kıymeti, himmeti miktarıncadır… şecaati, küçük düşmekten çekindiği mik-tarıncadır; iffeti, kıskançlığı mik-tarıncadır."
15559. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gayretli insan asla zina etmez."
15560. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah gayretli kulları-nı sever."
15561. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ben gayretli bir insanım, aziz ve celil olan Al-lah benden daha gayretlidir. Al-lah-u Teala gayretli kullarını se-ver."
15562. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şüphe-siz, evine zorla giren kimseyle savaşmayan kimseden nefret eder."

3143. Bölüm
Gayret Allah'ın Sıfatla-rındandır

15563. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah Teba-rek ve Teala gayyurdur ve her gayretliyi sever ve gayur oldu-ğundan dolayı gizli ve açık çir-kinlikleri haram kılmıştır."
15564. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki Allah ha-ramı yasaklamış, hudutları belir-lemiştir. Allah'tan daha gayur hiç kimse yoktur. Allah gayur oldu-ğundan dolayı çirkinlikleri haram kılmıştır."
15565. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç kimse Allah'tan daha gayur değildir. Allah gayur olduğu için gizli ve açık çirkin-likleri haram kılmıştır."

15566. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah mü-min hakkında gayurdur. O halde gayretsiz kimse de gayretli olma-ya çalışmalıdır. Zira gayretsiz in-san kalbi ters insandır."
15567. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah ga-yurdur. Şüphesiz mümin de ga-yurdur. Allah'ın gayreti müminin Allah'ın kendisine haram kıldığı şeyleri eda etmesidir. (mümin haram işleyince, Allah gayrete gelir.)"
15568. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah-u Te-ala Müslüman hakkında gayur-dur. O halde Müslüman da gayur olmalıdır."

3144. Bölüm
Deyyus İnsan

15569. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ne zaman bir erkeğin hanımıyla veya eşi olan cariyesiy-le, utanç verici bir iş yapılır ve o da gayrete gelip durumu değiş-tirmezse, Allah Kafender adlı bir kuşu o şahsa doğru gönderir. Bu kuş, o şahsın evinin kapısının üzerine konar. Ona kırk gün izin verir. Daha sonra yüksek sesle şöyle der: "Şüphesiz Allah ga-yurdur ve gayur olan kimseleri sever"…Ardından uçar ve gider. Ondan sonra Allah o şahıstan iman ruhunu çekip alır. Melekler onun adını deyyus koyarlar."

15570. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kafender adında bir şeytan, içinde kırk sabah ud çalı-nan ve erkeklerin içeri girdiği bir eve kurulur. O şeytan bedenin-deki organlardan her birini ev sahibinin bedenindeki organların üzerine koyar. Sonra ona üfürür. Artık bundan sonra üzerinde hiçbir gayret kalmaz. Öyle ki ka-dınlarına gelinse bile o asla kıs-kanmaz."
15571. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Deyyus kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Eşi zina ettiği halde bundan haberi olan kim-sedir."

15572. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gayreti olmayan er-kek, ters kalplidir."
15573. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cennetin kokusu beşyüz yıllık yoldan alınır. Ama anne babasına saygısızlık eden evlat ve deyyus insan onun ko-kusunu alamaz." Şöyle arzedildi: "Ey Allah'ın Resulü! Deyyus kimdir?" Peygamber şöyle bu-yurdu: "Karısı zina ettiği halde ondan haberi olan kimsedir."
bak. Ez-Zina, 1606. Bölüm

3145. Bölüm
Yersiz Yere Gayretli Olmayı Kınamak

15574. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir gayret vardır ki Allah sever, bir gayret de vardır ki Allah sevmez. Allah'ın sevdiği gayret, iftira ve şüphe hususun-dadır. Allah'ın sevmediği gayret ise, iftira ve şüphenin olmadığı yerde gayretli olmaktır."

15575. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Kıskanılacak yer-den başka bir yerde kıskançlığa kalkışma; çünkü bu, doğru kadını eğriliğe düşürür. Onlar hakkında işlerini sağlam kıl. Ardından eğer bir ayıp görürsen küçük veya büyüğünü cezalandırmak hususunda gecikme!"

15576. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Helaller hususunda gayret olmaz."
15577. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin gayreti iman, kadının gayreti ise zulümdür."
15578. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kadının kıskançlığı küfürdür. Erkeğin gayreti ise imandır."
15579. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kadınların gayreti, hasettir. Haset ise küfrün kökü-dür. Kadınlar haset edince öfke-lenir. Öfkelenince de Müslüman kadınlar dışındakileri küfre yöne-lir."

15580. Halid el-Kalanisi şöyle di-yor: "Adamın biri İmam Sadık'ın (a.s) huzurunda eşinden söz etti ve onu övdü. İmam ona şöyle buyurdu: "Şimdiye kadar onun gayretini harekete geçirdin mi?" O, "Hayır" dedi. İmam şöyle buyurdu: "O halde onun gayre-tini harekete geçir." O şahıs eşi-nin gayretini harekete geçirdi, ama kadın sabretti. O şahıs İmam Sadık'a (a.s) şöyle arzetti: "Gayretini harekete geçirdim, ama sabredip, sabit kaldı." İmam ona şöyle buyurdu: "O halde o senin dediğin gibidir."
bak. Vesail'uş Şia, 14/110, 78. Bölüm ve s. 175, 134. Bölüm

Fa Harfi

" el-Fe'l (Uğurlu Saymak)
" el-Fetk (Ansızın Öldür-mek)
" el-Fitne (İlahi İmtihan)
" el-Futuvvet (Mertlik)
" el-Fetva (Fetva)
" el-Fuhş (Sövmek)
" el-Fehr (Üstünlük Tasla-mak)
" el-Fere (Kurtuluş)
" el-Fereh (Ferahlık Duy-mak)
" el-Furs (Farslar-İranlılar)
" el-Firaset (Firaset)
" el-Furset (Fırsat)
" el-Feraiz (Farzlar)
" et-Tefrit (Tefrit)
" el-Ferağ (Feragat-Vakti Olmak)
" el-Firak (Fırkalar-Mezhepler)
" el-Fesad (Fesad)
" el-Fısk (Fısk)
" el-Fesahet (Fesahat)
" el-Fezilet (Fazilet)
" el-Fekr (Fakirlik)
" el-Fıkh (Fıkıh)
" el-Fikr (Fikir-Düşünme)
" el-Felah (Felah-Kurtuluş)
" et-Tefviz (Tefviz)

402. Ko-nu

el-Fe'l
Uğurlu Saymak

Kenz'ul Ummal, 10/115, 123, et-Tiyeret ve'l-Fe'l
el-Bihar, 95/1, 53. bölüm, Ma Yedfe'ul Fe'l ve't-Tiyere
Sahih-i Müslim, 4/1745, 34. bölüm, et-Tiyeret ve'l-Fe'l ve ma Ye-kunu fihi min'eş-Şe'um




bak.
325. konu, et-Tiyeret

3146. Bölüm
Uğurlu Saymak

15581. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uğurlu say ki mutlu olasın."
15582. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Uğurlu saymak ne güzel bir şeydir ve sizden birinin duyduğu güzel sözdür."
15583. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Uğursuzluk yoktur, en hayırlısı ise uğurlu saymaktır ve sizden birinin duyduğu doğru bir sözdür."
15584. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Uğursuzluk yoktur, en hayırlısı ise uğurlu saymak-tır." Kendinse şöyle arz edildi: "Ey Allah'ın Resulü! Uğurlu saymak nedir?" peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Sizden birinin duyduğu güzel bir sözdür."

15585. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Salgın ve uğursuzluk yoktur. Ben uğurlu saymaktan hoşlanırım. Uğurlu saymak güzel bir sözdür."
15586. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nazar gerçektir, tıl-sım gerçektir, sihir gerçektir ve uğur gerçektir. Ama uğursuzluk gerçek değildir, salgın gerçek de-ğildir. Güzel koku, bal, binicilik ve yeşilliğe bakmak koruyucu-dur."
Ben şöyle diyorum: Allame Taba-tabai (Allah ruhunu taktis etsin) "Günlerin uğurlu ve uğursuz olması uğurlu ve uğursuz saymak hakkında bir kaç bölüm" başlığı altında şöyle yazmıştır:

1- Birinci bölüm günlerin uğurlu veya uğursuz oluşu hakkındadır. Bir günün veya belli bir zamanın uğursuz olması o müddet zarfında ortaya çı-kan olayların kötülükten başka bir şey olmamasıdır. Birisi o gün veya müddet zarfında belli veya belirsiz bir şey yaptığında kendisi için bereket ol-maz. Günlerin uğurlu oluşu da bu-nun tersinedir.

Falan gün veya falan zamanın uğurlu veya uğursuz oluşu hakkında da hiçbir delil yoktur. Niceliksel za-manın tabiatının parçaları birbirinin aynısı ve dengidir ve biz olayların or-taya çıkışı hakkındaki tüm etkili se-bepleri anlayabilecek bir durumda de-ğiliz. Sadece o günün o zamanla dö-nüşünün uğur veya uğursuzluğa neden olan bir takım sebeplerini bizlere açıkladığı durumlar bunun dışındadır. Elbette bu maksat için yeterli olan tecrübe, asla vücuda gelmemektedir. Zira bu tecrübe, konunun sebebinden ayrılması şartına bağlıdır. O sebebin, o konunun sebebi olup olmadığı belli olmadıkça bu da bizler için belli olmayacaktır.

Bu yüzden uğur veya uğursuzluğu reddedecek bir delil de yoktur. Aynı şeklide uğur veya uğursuzluğu isbat edecek bir delil de yoktur. Ama elbet-te varlığı ve gerçek oluşu uzak bir ih-timaldir. Ama uzak bir ihtimal olu-şu imkansız oluşundan apayrı bir anlam ifade etmektedir. Bütün bu de-diklerimiz akli ve nazari (teorik) açıdan geçerlidir.

Ama şer'i açıdan Kur'an'da gün-lerin uğurlu veya uğursuz oluşu beyan edilmiştir: Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Nitekim üzerlerine, uğursuzluğu de-vamlı bir günde dondurucu korkunç bir kasırga gönder-dik." Hakeza şöyle buyurulmuştur: "Uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir kasırga gön-derdik."

Lakin kıssanın akışı ve iki ayetin delaleti uğursuzluğun sadece içinde azap rüzgarlarının estiği o zamana özgü olduğunu gösterdiğinden fazlasını açıklamamaktadır. O zaman ise birbiri ardınca içinde sürekli olarak azabın estiği yedi gece ve sekiz gündür. Ancak haftaların, - ayların ve yılların- dönüşüyle bu birkaç günün de döndüğünü ve tekrar edildiğini ortaya koymaktadır. Bu apaçık ortadadır. Aksi taktirde bütün zaman uğursuz olacak ve ayların ve yılların dönüşüyle meydana gelmiş olmayacaktır.

Hakeza Allah-u Tela şöyle bu-yurmuştur: "Apaçık olan kitaba andolsun ki, biz onu, kutlu bir gecede indirdik."
Bu ayette geçen geceden maksat Kadir gecesidir ve Allah-u Teala onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır." Şüphesiz ki bu gecenin mübarek ve uğurlu olması ilahi batıni feyizler

ve manevi olaylara yakınlığı sebebiyledir. Kaza ve kaderin kesin yazılması, meleklerin ve ruhun nazil olması ve o gecenin selam ve esenlik olması gibi. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir." Ve şöyle buyuruyor: "Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O ge-ce, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."

Bu gecenin mübarek ve uğurlu ol-ması, o gecedeki ibadet ve duaların fazileti, sevabının çokluğu ve ilahi inayetin izzet ve kibriya dergahına yönelenlere yakın olması sebebiyledir.
Ama sünnete gelince, haftanın günlerinin ve Arap aylarının günleri-nin, İran aylarının günlerinin ve Ru-mi ayların günlerinin uğurlu veya uğursuzluğu hakkında bir çok rivayet vardır. Fevkalade çok olan ve hadis kitaplarında yer almış bulunan bu rivayetler genellikle zayıf rivayetler olup mürsel ve merfu türünden hadis-lerdir. Gerçi bu hadisler arasında se-net açısından muteber hadisler de yok değildir.

Uğursuz günleri sayan rivayetler de her haftanın Çarşamba günü her ayın son çarşambası, Arap ayının ilk yedi günü, Rumi ayının her ilk iki günü ve benzeri tabirler mevcuttur. Bu rivayetlerin bir çoğunda özellikle de haftanın günlerinin, ayların ve Arap ayının günlerin uğursuzluğundan söz eden rivayetlerde bu uğursuzluğun sebebinin, içinde dini açıdan acı ve istenmeyen olayların vuku bulması olduğu beyan edilmiştir. Örneğin Peygamber'in (s.a.a) vefatı, Hüseyin'in (a.s) şehadeti, İbrahim'in (a.s) ateşe atılması falan ümmete azabın inmesi ve ateşin yaratılması vb…

Şüphesiz, bugünleri uğursuz say-mak, insanın istediği işlere yaklaşma-sından sakınması ve lezzetlerinden el çekmesi takvanın sağlamlaşmasına ve dini ruhun güçlenmesine sebep olur. Aynı zamanda bugünlere dikkat ve itina göstermemek, sürekli nefsani is-tekleri gidermenin peşice koşturmak da haktan yüz çevirmeye, dine saygı-sızlık etmeye ve din evliyalarına hür-metsizlik etmeye neden olur. Dolayı-sıyla bu günlerin uğursuzluğu itibari bir takım sebeplerden kaynaklanan manevi mutsuzluğa dönmektedir ve bugünlerle bir tür irtibat halindedir. Herhangi bir şekilde kendisine itina göstermeyen kimselerin dini mutsuzluğuna neden olmaktadır.

Ayrıca bu rivayetlerin bir bölü-münde de yer aldığı üzere bugünlerin uğursuzluğunu gidermek için de, sa-daka vermek, oruç tutmak, dua et-mek, bir miktar Kur'an okumak ve benzeri şeylerle Allah'a sığınmak ge-rekir. Örneğin Şeyh'in "Mecalis" adlı kitabında kendi senediyle, Ebi Na-vas lakabıyla bilinen Sehl b. Ya-kub'un İmam Askeri'den (a.s) nak-lettiği şu hadistir: "Ben (Sehl b. Ya-kub) şöyle arz ettim: "Ey efendim! Bugünler sahip olduğu uğursuzluk ve

korku sebebiyle, insanın işinin ve he-deflerinin peşice gitmesine engel ol-maktadır. Lütfen bu korkulardan ve endişelerden kurtulmak için bir yol gösteriniz. Zira bazen bir takım za-ruri işler ortaya çıkmaktadır ve mut-laka yapılması gerekir." İmam bana şöyle buyurdu: "Ey Sehl! Şüphesiz Şialar için bizim velayetimiz güvenlik ve emniyet sebebidir. Bu öyle bir vela-yettir ki onunla derin denizlerin dibi-ne, sonsuz çöllerin ortasına, yırtıcı hayvanların, kurtların, insan ve cinle-rin arasına dahi düşseler, onların korkusundan ve dehşetinden güvende olurlar.

O halde aziz ve celil olan Al-lah'a itimat et ve tahir imamlara olan velayetini halis kıl. O zaman istediğin yere git ve istediğin şeyi yap…" İmam (a.s) daha sonra Kur'an'dan bir miktar okumasını, dua etmesini, bu vesileyle o günün uğursuzluğunu kendisinden uzaklaştırmasını ve istediği işin peşice gitmesini emretmektedir. Hisal kitabında da, müellifi kendi senediyle, Muhammed b. Riyah Fel-lah'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebu İbrahim'in (Musa b. Cafer'in -a.s-) Cuma günü hacamat yaptırdığını gördüm. Ona şöyle arz ettim: "Fedan olayım, Cuma günü hacamat

mı yaptırıyorsunuz?" İmam şöyle buyurdu: "Ayet'el-Kürsi'yi okuyorum. O halde sen de kanın heyecana gelince gece ve gündüz Ayet'el-Kürsi'yi oku ve hacamat yaptır." Yine Hisal'de, müellif kendi senediyle Muhammed b. Ahmet Dekkak'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İmam Ebu Hasan-i Sa-ni'ye (a.s) bir mektup yazdım ve ayın son Çarşambasında yolculuk yapıl-masının hükmünü sordum. Bana ce-vap olarak İmam (a.s) şöyle yazdı:

"Bugünün uğursuzluğuna inananların aksine her kim ayın son çarşambası yolculuk ederse, her hastalıktan ve her beladan salim kalır. Allah hacetini giderir." Bu şahıs yeniden İmam'a bir mektup yazdı ve ayın son Çarşamba gününde hacamat yaptırmanın hükmünü sordu. İmam ona şöyle yazdı: "Uğursuzluğuna inananların aksine Her kim ayın son çarşambası haca-mat yaptırırsa her türlü bela ve kaza-dan ve hastalıktan güvende olur, ha-camat yeri de morarmaz."

Tuhef'ul Ukul'da yer alan bir ri-vayet de bu anlamdadır. Hasan b. Mes'ud şöyle diyor: "Birgün Ebi Ha-san, Ali b. Muhammed'in (İmam Hadi'nin -a.s-) huzuruna vardım. O gün parmağım yaralandı, yanımdan bir süvari geçince bana çarptı ve omuzlarıma darbe indi. Bir toplulu-ğun arasından geçince, elbisemin bir miktarı yırtıldı. (kendi kendime) şöyle dedim:

"Allah bizi senin şerrinden korusun. Ne de uğursuz bir günsün!" İmam bana şöyle buyurdu: "Ey Hasan! Bize gidip gelen sen bile günahını, günahı olmayan birinin boynuna atıyorsun." İmam bu sözüyle benim aklımı başıma topladı ve böylece yanlış yaptığımı anladım. Ona şöyle arz ettim: "Ey efendim! Allah'tan mağfiret diliyorum." İmam şöyle buyurdu: "Ey Hasan! Siz amellerinizin cezasını görüp, günleri uğursuz saydığınızda, günlerin ne günahı vardır. Hasan şöyle dedi: "Ey İbn-i Resulillah! Sürekli olarak Allah'tan mağfiret diliyor ve tövbe ediyorum." İmam şöyle buyurdu:

"Bunun faydası yoktur! Allah günlerin hiçbir günahı olmadığı halde onları kınadığınız sebebiyle sizleri cezalandıracaktır. Ey Hasan! Dünya ve ahirette ameller karşısında mükafat veren ve cezalandıran kim-senin Allah olduğunu bilmiyor mu-sun?" Ben şöyle arz ettim: "Ey mev-lam! Tabi ki biliyorum." İmam şöyle buyurdu: "O halde ileri gitme ve gün-ler için Allah'ın hükmünde hiçbir müdahale ve tesire inanma." Hasan şöyle dedi: "Olur ey mevlam.

" Benzeri rivayetlerin de aynı anlamı ifade ettiği bu tür rivayetlerden de anlaşıldığı üzere bugünlerin uğursuz oluşunun ölçüsü, sadece insanların bugünleri uğursuz saymasıdır. İleride de diyeceğimiz gibi uğursuz saymanın bir takım ruhsal etkileri vardır. Bu rivayetler de insanların uğursuz saymasından kaynaklanan o günlerin uğursuzluğunun ruhsal etkilerini insanın nefsinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu uzaklaştırma ya şahsın ruhsal gücü yoluyla veya (böyle ruhsal bir güce sahip değilse) Kur'an'dan bir bölüm okuyarak veya Allah'a sığınacağı bir duada bulunarak huzura kavuşmasını sağlamak şeklindedir.

Bazı alimler, bazı günlerin uğur-suzluğunun kesinliğini ifade eden ri-vayetleri takiyyeye yorumlamışlardır. Böyle olması uzak bir ihtimal değil-dir. Zira, zaman, mekan, durum ve halleri uğurlu veya uğursuz saymak Ehl-i Sünnetin özelliklerindendir. Bu tür inançlar eskiden günümüze kadar çeşitli kavimler ve milletler arasında hep varolmuştur. İnsanlar arasında, hatta İslam'ın ilk yıllarında, yüksek kesim arasında da bu konuda bir ta-kım rivayetler göze çarpmaktadır ve bu rivayetler Peygamber'e (s.a.a) isnat edilmiştir. Hiç kimse de onları red-detmeye cüret edememiştir.

Örneğin, Müselselat adlı kitapta kendi senediy-le Fazl b. Rabi'nin şöyle dediği riva-yet edilmiştir: "Birgün mevlam Me-mun ile birlikteydim. Çarşamba günü yolculuğa gitmek istedik. Memun şöyle dedi: "Bugün yolculuk etmek mekruhtur ve hoş değildir. Çünkü babam Harun'ur-Reşid'den şöyle dediğini işittim: "Mehdi'den şöyle dediğini işittim: "Mansur'dan şöyle dediğini işittim: "Babam Muhammed b. Ali'den şöyle dediğini işittim: "Babam Ali'den şöyle dediğini işittim: "Babam Abdullah b. Abbas'tan şöyle dediğini işittim. "Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle dediğini işittim: "Her ayın Çarşamba günü her zaman için uğursuzdur."

Haftanın herhangi bir gününün uğurlu olduğuna delalet eden rivayetle-rin yorumu da günlerin uğursuz olu-şunu ifade eden rivayetlerin yorumu gibidir. Zira bu hususta günlerin uğurlu ve mübarek olduğunu belirten rivayetlerde, sebep olarak o günde fa-lan bereketli veya dini açıdan çok bü-yük ve önemli bir olayın meydana gel-diği ifade edilmiştir. Örneğin Peygam-ber'in (s.a.a) doğumu ve bi'seti gibi. Hakeza bizzat Peygamber'in dua et-tiği ve şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Allah'ım! Cumartesi ve Perşem-be gününü sabah erkenden ümmetim için mübarek ve kutlu kıl." Hakeza rivayet edildiği üzere, Allah demiri Salı günü Davud için yumuşatmış ve Resulullah (s.a.a) Cuma günleri yol-culuğa çıkmıştır ve Ahat (Pazar gü-nü) Allah-u Teala'nın adlarından bi-ridir.

O halde bu uzun önsözden de an-laşıldığı üzere, günlerin uğurlu veya uğursuz olduğunu bildiren rivayetler, sadece bu uğurlu ve uğursuz oluşları-nın dini kabiliyet veya ruhsal tesirler ve içinde meydana gelen dini olaylar hasebiyle uğurlu veya uğursuz olduğu-na delalet etmektedir. Ama bizzat o günlerin veya zamanın bir parçasının uğurlu veya uğursuz olduğu, hakeza uğurlu veya uğursuz olmasına neden olan bir takım doğal sebeplerin bu-lunduğu olayı rivayetlerden anlaşıl-mamaktadır. Buna aykırı olan riva-yetler (eğer muteber ise) ya takiyye ba-bındandır veya muteber ve güvenilir değildir.

2- Yıldızların uğurlu ve uğursuz olmaları ve bunların yeryüzündeki olayların uğurlu veya uğursuz oluşla-rındaki tesirleri.. Bu konu hakkında da akli açıdan günlerin uğurlu veya uğursuzluğu hakkında söylediğimiz şeyleri söylemek mümkündür. Zira burada da bunu ispat veya reddeden, örneğin güneşin müşteri yıldızının ve kıran-ı sa'deynin uğurlu oluşu ve hakeza Merih kıran-ı nahseyn ve ayın akrep burcunda oluşunun uğur-suzluğu hakkında da herhangi bir de-lil ikame etmek mümkün değildir. Elbette eski Hint müneccimleri yer-yüzü olaylarının gökyüzünün mutlak durumuyla -sabit cisimler ve gezegenlerin

durumlarıyla- irtibatlı olduğuna inanmaktadır. Hintli olmayan müneccimler de bu ilişkiyi sadece yedi gezegen ile ilişkilendirmişlerdir, sabit cisimleriyle değil. Onlar da çeşitli semavi durumlar için "yıldızların hüküm-leri" diye adlandırdıkları bir takım etkiler ve özellikler saymışlardır. On-lara göre ortaya çıkan her durum yer-yüzünde etkilerini göstermekte ve bir takım tesirler yaratmaktadır.

Bu müneccimler yıldızlar hakkın-da görüş farklılığı içindedir. Onlardan bazısına göre semavi cisimler nefis sa-hibi olan varlıklardır, diridirler, ira-deleri vardır ve faili bir sebep olarak etki etmektedirler. Bazılarına göre ise bu cisimler nefis sahibi değildirler. Ama buna rağmen, faili bir sebep olarak etki etmektedirler. Bazılarına göre de semavi cisimler Allah-u Tea-la'nın fiil ve etkisi için ortam hazırla-yıcı sebeplerdir. Olayları yaratan ise bizzat Allah'tır. Bazılarının görüşü-ne göre ise yıldızlar ve yıldızların du-rumları olayların ortaya çıkışının ni-şanesidir.

Onlar ne faili sebeplerdir ne sayısal sebeplerdir ve ne de ortam ha-zırlayıcı sebeplerdir. Bazılarına göre ise bu yıldızlar ve semavi durumların yeryüzü olaylarıyla hiçbir ilişkisi yok-tur. Hatta alamet ve nişane olarak bile herhangi bir ilişki söz konusu de-ğildir. Sadece Allah'ın iradesi örneğin falan yeryüzü olayının falan semavi duruma yakın bir şeklide meydana

gelmesini istemiştir. Bu hüküm, olay-ların hiç birisinde sürekli ve genel de-ğildir. Dolayısıyla da falan hüküm ve olayın falan semavi durumla ayrıl-mazlığı olduğu söylenemez. Zira ba-zen bu hükümler doğru çıkmamakta ve bazen de yanlış çıkmaktadır. Ama bu müneccimlerin varsayımlarından çıkarılan ve bize ulaşan bir takım il-ginç hikayeler ve olaylar da semavi durumlar ile yeryüzü olayları arasın-da bir tür ilişkinin olduğunu göster-mektedir. Ama bu ilişki hepsinde de-ğil, özel bir şekilde mevcuttur. Bazı rivayetlerde de görüldüğü gibi Ehl-i Beyt imamları (a.s) bu ilişkilerin de bazılarını tasdik etmişlerdir.

Buna göre falan gezegenin veya fa-lan semavi durumun uğurlu veya uğursuz olduğunu kesin olarak söy-lemek mümkün değildir ama semavi olaylar ve durumların yeryüzü olayları ile irtibatı ince görüşlü araştırmacıların inkar edeceği bir konu değildir.
Nefis sahibi bilelim veya bilmeye-lim gezegenlerin veya semavi cisimlerin kendileri dışındaki şeyler üzerinde etkisinin olduğu inancı dinin zaruretlerine aykırı değildir.

Elbette birisi bizzat onları yeryüzü olaylarının yaratıcısı bilir ve işin bir ucunda Allah'ı görmezse bu durumda müşrik olur. Ama hiç kimse hatta yıldıza tapan Sabiiler bile böyle bir iddiada bulunmamışlardır. Veya semavi gezegenlerin ve durumların varlık aleminin idare edicisi olduğunu ve tedbir işinde bağımsız etki yarattığını söylerse ardından mabudiyeti (ilahlığı) getiren bir rububiyet olması hasebiyle şirktir. Nitekim yıldıza tapan Sabiiler buna inanmaktadırlar.

Uğur veya uğursuzluk hususunda yıldızların tesirinin olup olmadığını ifade eden rivayetler çoktur ve birkaç kısma ayrılmaktadır:
Bu rivayetlerden bazısı zahiren yıldızların ve semavi durumların uğur veya uğursuzlukta etkisi olduğunu kabul etmektedir. Örneğin Zehebiye risalesinde İmam Rıza'dan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bilin ki ay koç veya kova burcunda oldu-ğunda kadınlara yaklaşmak daha iyidir. Bundan daha iyisi ise ay boğa burcunda iken kadınlara yaklaşmak-tır. Zira bu zaman ayın şeref (en iyi) zamanıdır."

el-Bihar'da Nevadir'den o da kendi senediyle Humran'dan İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim ay akrep burcunda iken yolculuğa çıkarsa veya evlenirse mutluluk yüzü göremez…"
Nücum kitabında İbn-i Tavus İmam Ali'den (a.s) şöyle buyurduğu-nu nakletmiştir: "Her ayın son üç günü veya ay akrep burcunda iken yolculuk etmek mekruhtur."

Bir görüşe göre bu rivayetleri ta-kiyyeye yorumlamak veya bu vakitle-rin Ehl-i Sünnetin uğursuz sayması-nın yakınlığına yorumlamak müm-kündür. Nitekim bir takım rivayetler de bunu ifade etmektedir. Çünkü bu rivayetlerde söz konusu uğursuzluğu def etmek için sadaka verilmesi emredilmiştir. Örneğin Nevadir'i Ravendi'de kendi senediyle Musa bin Cafer'den, o da babasından, o da ceddinden şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Her sabah sadaka ver ki o günün uğursuzluğu ortadan kalksın, her akşam da sadaka ver ki o gecenin uğursuzluğu senden uzaklaşsın."

Elbette bunun göğün durumuyla yeryüzü olayları arasındaki özel bir ilişkiden kaynaklanmış olması da mümkündür. Ama bu ilişki bir tür gereklilik ilişkisidir, nedensellik iliş-kisi değil.
Bu rivayetlerden ikinci bir bölümü ise yıldızların yeryüzü olaylarındaki tesirini inkar etmekte ve bu işe inanmaktan ve yıldızlar ilmiyle uğraşmaktan şiddetle sakındırmaktadır. Örneğin Nehc'ul Belağa'da şöyle yer almaktadır: "Müneccim insan da kahin gibidir. Kahin ise sihirbaz gibidir. Sihirbaz ise kafirdir ve kafir ise ateştedir."

Bu etkileri kabul eden ve yıldızlar ilmiyle uğraşmayı caiz gören rivayet-lerden de anlaşıldığı kadarıyla bu ilimle uğraşmaktan ve bu ilme da-yanmaktan sakındırmak, birinin bu etki hususunda onlar için bir tür ba-ğımsızlığa inandığı taktirde işinin şirkle sonuçlanacağı hasebiyledir.

Üçüncü bölüm rivayetler ise yıldızların ve gökyüzü cisimlerinin yeryüzü olaylarındaki tesirinin gerçek olduğunu göstermektedir. Ama varolan bir geçekte şudur ki bu ilmin azı faydalı değildir. Çoğu ise elde edilecek türden değildir. Örneğin Kafi'de kendi senediyle Abdurrahman bin Seyyabe'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: İmam Sadık'a (a.s) şöyle arz ettim: "Fedan olayım! İnsanlar yıldızlar ilmiyle uğ-raşmanın caiz olmadığını

söylüyorlar. Ben de bu işten çok hoşlanıyorum. O halde eğer dinime zarar verecekse be-nim dinime zarar verecek bir şeye asla ihtiyacım yoktur. Eğer dinime zarar vermeyecekse Allah'a yemin olsun ki ben bu ilme ilgi duyuyorum ve elde etmeyi seviyorum." İmam (a.s) bana şöyle buyurdu: "İnsanların dediği gibi değildir. Yıldızlar ilminin dinine bir zararı yoktur." Daha sonra şöyle buyurdu: "Sizler çoğu elde edilmeyen ve azının da faydası olmayan bir ilmi elde etmeye koyuluyorsunuz…"

el-Bihar'da İbn-i Tavus'un Nü-cum kitabından naklen Muaviye bin Hekim'den, o da Muhammed bin Zi-yad'dan o da Muhammed bin Yahya Has'ami'den şöyle dediği rivayet dil-miştir: "İmam Sadık (a.s), "Yıldızlar ilmi doğru mudur, bir hakikati var mıdır?" diye sordum, bana şöyle buyurdu: "Evet, doğrudur." Ben şöyle arzettim:

"Yeryüzünde bu ilmi bilen bir kimse var mıdır?" İmam şöyle bu-yurdu: "Evet yeryüzünde onu bilen birisi vardır." Bir grup rivayetlerde de şöyle yer almıştır: "Hintli bir aile ile bir Arap aile dışında hiç kimse bu ilimden haberdar değildir." Bazı riva-yette ise şöyle yer almıştır: "Kureyş'ten bir aile dışında." Bu rivayetler önceki söylediğimiz konuyu, yani yıldızların durumuyla yeryüzü olayları atasında bir tür ilişki olduğunu teyit etmekte-dir.

Bazı rivayetlerde de yer aldığına göre Allah Müşteri yıldızını bir insan şeklinde yeryüzüne gönderdi. O Acem birine rastlayınca yıldızlar ilmini ona öğretti. Böylece o bu ilmin derinliğini elde ettiğini zannetti. Daha sonra ona şöyle dedi: "Şimdi bak bakayım müş-teri yıldızı nerede?" O, Acem kimse şöyle dedi: "Ben onu gökyüzünde gö-remiyorum ve nerede olduğunu bilemi-yorum" müşteri yıldızı onu kendinden uzaklaştırdı ve Hintli birinin elinden tuttu.

Yıldızlar ilmini ona öğretti ve böylece o bu ilmin derinliğine indiğini sandı. Müşteri yıldızı ona şöyle dedi: Müşterinin nerede olduğuna bir bak!" O adam şöyle dedi: "Hesaplarım öyle göstermektedir ki müşteri bizzat sen-sin. "Adam bunu deyince derin bir ah çekti ve can verdi. Onun ilmi ailesine miras kaldı. O halde yıldızlar ilmi oradadır…bu rivayet daha çok uydurma rivayetlere benzemektedir.
3- Uğur veya uğursuzluk bir olayı başka bir olayın varlığına delil say-maktır. Eğer o olay iyi olursa uğur, eğer kötü olursa uğursuzluk sayılır. Bir çok hususta bu ikisi gerçekleş-mektedir. O iyi veya kötü olay özel-likle de beklenilen kötü hadise gerçek-leşmektedir ve elbette bu ruhsal bir etkidir.

İslam, uğuru veya uğursuzluğu birbirinden ayırt etmiş, uğurlu saymayı emretmiş ve uğursuz saymaktan sakındırmıştır. Bu da söz konusu etkinin ruhsal bir etki olduğunu göstermektedir.
Uğurlu saymak hususunda da Peygamber'den (s.a.a) şu hadis nakle-dilmiştir: "Uğurlu sayın ki onu elde edesiniz." Bizzat Peygamber de (s.a.a) bir takım şeyleri uğurlu sayı-yordu ve bir çok yerde bu ondan nak-ledilmiştir.

Uğursuz saymak Kur'an-ı Ke-rim'de bazı yerlerde, geçmiş ümmetler-den naklen yer almıştır. Onlar pey-gamberlerine şöyle diyorlardı: "Biz si-zi uğursuz görüyoruz ve bu yüzden de iman etmiyoruz." Peygamberleri onla-ra cevap olarak özetle şöyle diyordu: "(Kuşların hareketinden dolayı) uğur-suz saymak hakkı batıl ve batılı da hak kılmaz.

İşler münezzeh olan Al-lah'ın elindedir, kendiliğinden hiçbir iradesi olmayan bir kuşun elinde de-ğil. Bu kuşun başkalarının kötülüğü, iyiliği mutluluğu ve mutsuzluğu husu-sunda hiçbir müdahalesi yoktur. Ni-tekim Allah şöyle buyurmuştur: "Kasabalılar: "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğ-radık; vazgeçmezseniz And olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azâb dokunacaktır" demiş-lerdi Elçiler: "Uğursuzluğu-nuz kendinizdendir dediler."

Yani iyiliği ve kötülüğü size getiren şey sizinledir, bizimle değil. Hakeza şöyle buyurmuştur: "Sen ve berâberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dedi-ler. Salih: "Uğursuzluğunuz Allah katındandır" dedi." Yani hayır ve şerrin size ulaşma vesi-lesi Allah nezdindendir. Zira kaderi-nizi taktir eden ve yazan O'dur. Ben veya benimle birlikte olan kimse değil. O halde bizim bu konuda hiçbir et-kimiz yoktur.

Bir çok rivayetler de uğursuzluğu yasaklamış ve uğursuzluğu defetmek için, itina göstermemeyi, dua etmeyi ve tevekkül etmeyi emretmiştir. Bu da bu etkilerin ruhsal etkiler olduğu inancımızı pekiştirmektedir. Örneğin Kafi'de kendi senediyle Amr bin Hu-resys'ten şöyle dediğini nakletmiştir: "İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuş-tur:

"Uğursuz saymak sana bağlı bir şeydir. Eğer onu kolaya alırsan ko-laylaşır eğer zorluk çıkarırsan zorla-şır. Eğer ona önem vermezsen bir hiç ve etkisiz olur." Bu hadis de açık bir şekilde uğurlu ve ya uğursuz sayma-nın ruhsal boyutlarına işaret etmekte-dir. Bu rivayetin bir benzeri de Ehl-i Sünnet yoluyla nakledilen şu rivayet-tir: "Şu üç şeyin tesirinden hiç kimse kurtulamaz: "Uğursuz saymak, ha-sadet ve şüphe." Bunun üzerine şöyle arz edildi: "O halde ne yapalım?" Şöyle buyurdu: "Uğursuz saydığın zaman işini yap, (uğursuzluğa önem verme), haset ettiğin zaman da peşice koşma ve şüphe ettiğin zaman da ger-çekleştirmeye kalkışma."

Kafi'de Kumi'den o da babasın-dan o da Nevfeli'den ve o da Seku-ni'den, İmam Sadık'ın (a.s) şöyle bu-yurduğunu naklettiği bu rivayet de bu anlamı ifade etmektedir: "Allah Re-sulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Uğursuz saymanın keffareti tevek-küldür…" Sebebi de şudur ki tevek-külde tesir ve etkiler Allah-u Tea-la'ya döndürülmektedir. Dolayısıyla da uğursuzluk için insanı tehdit ede-cek hiçbir zarar söz konusu olma-maktadır.

Hakeza Ehl-i Sünnet yoluyla nakledilen ve İbn-i Esir'in Nihaye kitabında yer alan şu rivayet de aynı anlamı ifade etmektedir: "Uğursuz saymak şirktir. Bizden hiç kimse uğursuzluktan uzak değildir. Ama Allah tevekkül vesilesiyle uğursuzlu-ğun etkilerini ortadan kaldırmakta-dır." Musa bin Cafer'den (a.s) şöyle buyurduğu nakledilen rivayette bu an-lamı ifade etmektedir: "Yolcu için ye-di şey yol esnasında uğursuzdur: "Sağ tarafında bir karganın ötmesi,

bir köpeğin (yol esnasında önüne çıkıp kuyruğunu havaya dikmesi, bir kur-dun kuyruğunun üzerine oturup yü-züne uluması sonra yeninden kuyru-ğunu üç defa aşağı yukarı götürmesi, sağ tarafından bir ceylanın sol tarafı-na kaçması, baykuşun ötmesi, avreti-ni aşikar kılan saçlarına ak düşmüş bir kadın, kulağı kesik dişi bir mer-kep. Her kim bunlardan birini görür ve korkup endişeye kapılırsa şöyle de-sin: "Ey Allahım! Kalbimde korktu-ğum şeyin şerrinden sana sığınırım. O halde beni onun kötülüğünden ko-ru."

İnsanların geneli nezdinde uğursuz olan diğer şeyler de burada söylenen sözler kapsamındadır. Örneğin bir iş yapmayı kararlaştırırken bir defa hapşırma sesi duyma vb…
Çeşitli bölümlerde bir takım şeyle-ri uğurlu saymaktan sakındıran ve bu olaylar ortaya çıktığında Allah'a tevekkül edilmesi gerektiğini bildiren rivayetler mevcuttur. Örneğin Ehl-i Sünnet ve Şia kanalıyla nakledildiği üzere Peygamber (s.a.a) şöyle buyur-muştur: "Hastalığın bulaşıcı olması-nı, uğursuz saymak, hayvanlara su verirken ıslık çalmak ,

sütten aldıktan sonra yeniden süt vermek, hicretten sonra bedevileşmek veya (İs-lam'dan sonra küfre dönmek) akşa-ma kadar sessizlik orucu tutmak, nikahtan önce boşamak, malik olma-dan önce köle azat etmek, ve buluğ-dan sonra yetimlik mevcut değildir. (İslam'da yasaklanmıştır.)

403. Ko-nu

el-Fetk
Gafil Avlamak

Musuet'ul İstihbarat, 1/335, iğtiyalat'ul Münezzemet'ul İ'da'ul İs-lam

bak.
el-Had, 747. bölüm
3147. Bölüm
Gafil Avlamak


15587. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İman gafil avlamaya engeldir. Mümin gafil avlayarak öldürmez."
15588. İbn-i Ebi'l Hadid şöyle di-yor: "Allah Resulü (s.a.a) vefat etti. Ali (a.s) onun guslü, kefeni ve defniyle meşgul oldu. Bu ara-da Ebubekir'e biat edildi. Zü-beyr, Ebu Süfyan ve muhacir-lerden bir grup meşveret etmek için Abbas ve Ali (a.s) ile otur-dular. Tahrik edici ve heyecanlı bir konuşma yaptılar. Abbas (r. a) şöyle dedi:

"Sözlerinizi işittim ama ne azınlık olduğumuz deli-liyle sizden yardım istiyoruz ve ne de kötümserlik sebebiyle siz-lerin görüşlerinizi terk ediyoruz. O halde bizlere düşünmek için fırsat verin. Allah'a yemin olsun ki eğer İslam gafil avlayarak öl-dürmeyi yasaklamamış olsaydı şüphesiz kayaların aynaları öyle-sine bir çarpışıp dağılırdı ki çar-pışmanın sesleri yüksek yerlerden dahi duyulurdu."

15589. Ebu'l Ferec İsfahani Müs-lim bin Akil'in başına gelenleri nak-lettikten sonra şöyle yazıyor: Hani bin Müslim şöyle dedi: "Ben onu (İbn-i Ziyadı) evimde öldürmeyi iste-miyorum." Müslim saklandığı yerden dışarı çıkınca Şerik ona şöyle dedi: "Neden onu öldürmedin?" Müslim şöyle dedi: "Şu iki sebepten oldayı: Evvela Hani, İbn-i Ziyad'ın evinde öldürülmesini hoş görmedi. İkincisi bana Peygamber'den şöyle buyurduğu-nu rivayet etmişlerdir: "İman gafil av-layarak öldürmeye engeldir. Mümin asla gafil avlayarak öldürmez." Hani ona şöyle dedi: "Allah'a yemin osun ki eğer onu öldürmüş olsaydın fasık, facir, kafir ve vefasız birini öldürmüş olurdun."

15590. İbn-i Esir'in el-Kamil adlı kitabında şöyle yer almıştır: "İbn-i Ziyad Hani'nin evinden dışarı çıkın-ca Müslim bin Akil perdenin arka-sından dışarı çıktı. Şerik ona şöyle dedi: "Onu öldürmene ne engel oldu?" Müslim şöyle dedi: "İki şey engel ol-du. Birincisi Hani İbn-i Ziyad'ın kendi evinde öldürülmesini istemiyor-du: Ali'nin Peygamber'den naklettiği şu hadistir: "Şüphesiz iman gafil av-layarak öldürmeye engeldir. ve mümin asla habersiz öldürmez. Hani ona şöyle dedi: "Eğer onu öldürseydin şüphesiz fasık, facir, kafir ve ahdini bozan bir kimseyi öldürmüş olurdun. ""

15591. Müslim elinde kılıcıyla (per-denin arkasından) dışarı çıktı ve Şe-rik ona şöyle dedi: "Neden onun işini bitirmedin?" Müslim şöyle cevap ver-di: "Ona saldırmak isteyince bir ka-dın elbiseme sarıldı ve şöyle dedi: "Al-lah için yapma, İbn-i Ziyad'ı evimiz-de öldürme ve benim karşımda ağla-maya başladı ve ben de kılıcı attım ve orturdum." Hani şöyle dedi: "Eyvah-lar olsun ona! Hem beni ve hem de kendisini ölüme verdi. Kaçtığım şey başıma geldi."

Ben şöyle diyorum: "Burada da görül-düğü gibi bu hadis mutlak bir şekilde gafil avlayarak öldürmenin haram ol-duğunu isbat etmemektedir. Müslim peygamber'in hadisini unutmaktan çok daha yüce ve üstün bir kimseydi. Bana göre gerçek olan şudur ki gafil avlayarak öldürmenin mutlak bir şe-kilde haram olduğunu bildiren riva-yetler uydurmadır. Elbette Müslüman olayı hakkındaki son hadis doğru-dur."

404. Ko-nu

el-Fitne
Fitne-İlahi İmtihan

el-Bihar, 28, Kitab'ul Fiten vel-Mihen
Kenz'ul Ummal, 11/107-365, Kitab'ul Fiten ve'l-Ehva
Sünen-i Ebi Davud, 4/94, Ki-tab'ul Fiten ve'l-Melahim
Sahih-i Müslim, 5/210, 8. bö-lüm, et-Temhis ve'l-İstidrac ve'l-İbtila ve'l-İhtiyar


bak.
50. konu, el-Bela; 400. konu, el-Gaybet; 497. konu, el-İmla; 2008. bölüm, eş-Şeytan
3148. Bölüm
İlahi İmtihan

Kur'an:
"Onlar, yılda bir iki defa belaya uğratılıp imtihana çe-kildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine tövbe etmi-yorlar, ibret de almıyorlar."
15592. Muammer bin Hallad şöyle diyor: "Ebu'l Hasan'ın şöyle de-diğini işittim: "Elif lam mim insanlar, "İman ettik" dedik-ten sonra terk edildiklerini ve imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar."

Daha sonra bana şöyle buyurdu: "İmtihan nedir?" Ben şöyle arzettim: "Fedan ola-yım! Bildiğim kadarıyla imtihan din hususundadır." Daha sonra İmam şöyle buyurdu: "Altının eritilip imtihan edildiği gibi in-sanlar da eritilip imtihan edilir." Ve hakeza şöyle buyurdu: "Altın halis kılındığı (ayrıştırıldığı) gibi insanlar da halis kılınacaktır."


12
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


KONULARIN DEVAMINDAN GERİYE KALANLAR



15593. İmam Ali (a.s) kendisine, "Ey Müminlerin Emiri! Bizleri fitnelerden haberdar kıl, acaba fitneleri Allah Resulüne sordun mu?" diye soran birisine şöyle buyurmuştur: "Noksan sıfatlarından münezzeh olan Allah katından "Elif, Lam Mim. İnsanlar inandık demek-le…" ayeti indiğinde anladım ki, Resulullah (s.a.a) aramızdayken bize fitne inmez. "Ey Allah'ın Resulü! Allah'ın bu ayetle sana haber verdiği fitne nedir?" de-dim. O şöyle buyurdu:

"Ey Ali! Ümmetim benden sonra fitneye düşecektir. Ali! Bu kavim malla-rıyla imtihan edilecek, dinleriyle Rablerine minnet etmeye kalkı-şacak, rahmetini dileyecek, aza-bından emin olacaklar. Haramını yalancı şüpheler ve gaflete düşü-rücü isteklerle helal kılarlar. Böy-lece içkiye nebiz (şıra), rüşvete hediye, faize alışveriş adını taka-rak helal sayarlar." Ben şöyle dedim: "Ey Allah'ın Resulü! Bu çağda onları hangi konağa indi-reyim? Dinden dönmüş mü sa-yayım; fitneye düşmüş mü saya-yım?" O şöyle buyurdu: "Fitneye düşmüş kabul et."

Kenz'ul Ummal'ın naklinde ise şöyle yer almıştır…: " Daha sonra ise bana şöyle buyurdu: "Ey Ali! Sen benden sonra ha-yatta kalacak, ümmetime müptela olacak, kıyamet günü de Allah'ın huzurunda hesap için du-racaksın. O halde cevabını hazır-la." Ben şöyle arzettim: "Anam babam sana feda olsun! Bu müs-lümanların düşeceği bu fitnenin ne olduğunu ve sizden sonra on-larla hangi esas üzere savaşmak gerektiğini bana söyle." Pey-gamber şöyle buyurdu:

"Çok geçmeden sonra benden sonra Nakisin (Ahdini bozan Cemel ashabı), Kasitin (alim olan Mua-viye ashabı) ve Marikin (dinden çıkan Hariciler) ile savaşacaksın. Peygamber onların idmini ve ni-şanelerini bana tek tek söyledi. Ve daha sonra şöyle buyurdu: "Sen ümmetimden Kur'ana mu-halefet eden ve din hususunda kendi görüşünce amel eden kim-selerle cihad edeceksin. Zira dinde şahsi görüş ve rey söz ko-nusu değildir. Din sadece Al-lah'ın emir ve yasaklarıdır."

15594. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benim Kureyş'le ne işim var? (Bu kadar bana düş-manlık etmelerinin nedeni ne-dir?) Allah'a andolsun onlar ka-firken de onlarla savaştım, şu anda fitne-fesada düşüp hak yoldan sapınca da onlarla sava-şacağım."

15595. İmam Ali (a.s) Peygam-berin gönderildiği zamandaki dünyanın niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: "Onu, elçilerini göndermesinden uzun bir zaman geçtikten sonra, ümmetler uzun uykular ve büyük fitneler içindeyken gönderdi… Dünyanın yaprağı sararmış… Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş idi."
15596. İmam Ali (a.s) hakeza şöyle buyurmuştur: "Allan onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüşken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdırmıştı."

15597. İmam Ali (a.s) Sıffinden dönerken halkın bisetten önceki du-rumu hakkında şöyle buyurmuştur: "O zaman insanlar din ipini ko-paran fitnelere düşmüş, yakin (kesin inançlar) direkleri şiddetle sarsılmıştı… İnsanlar Şeytan'a it-aat etmiş, onun yollarını tuttur-muş, onun yataklarına akmışlar-dı. Şeytan'ın işaretleri onlarla yü-rüyor, bayrağı dikilip dalgalanı-yordu. İnsanlar kendilerini, ta-banlarıyla ezen, tırnaklarıyla kırıp geçiren fitnelere düşmüştü.

Fitneler tırnaklarının ucuna basmış, kalmıştı. İnsanlar bu fitneler içinde yollarını kaybetmiş, şaşırıp kalmış, bilgisiz hale gelmişlerdi."
15598. İmam Ali (a.s) Muaviye'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuş-tur: "Şüpheden ve şüpheye bü-rünmekten sakın! Nicedir bu fır-satı kollayan fitne, hakikati batıl-la gizlemek için perdelerini sal-mış, karanlığıyla gözleri örtmüş-tür."
15599. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fitneler gece karanlı-ğı gibi her yere iner, hiç kimse ve hiç bir bayrak ona karşı dura-maz, gemlenmiş palanlı develer gibi size gelir, sürücüsü sürüp getirir, binicisi onu hızla koştu-rur."

15600. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü güzel-liği sebebiyle fitneye düşüp sap-mış bir kadın getirilir. O şöyle der: "Ey Allahım! Beni güzel ya-rattın ve neticede gördüğümü gördüm." Bu esnada Meryem'i (a.s) getirirler ve o kadına şöyle denir: "Sen mi güzelsin yoksa bu mu? Biz onu da güzel yarattık ama o fitneye düşüp sapmadı.

" Daha sonra güzelliği sebebiyle fitneye ve günaha düşen bir er-keği getiriler, o da şöyl eder: "Ey Rabim! Beni güzel yarattın ve sonuçta kadınlar tarafından gör-düğümü gördüm." Daha sonra Yusuf'u (a.s) getirirler ve o şahsa şöyle denir: Sen mi güzelsin yok-sa bu mu?" Biz onu da güzel ya-tattık ama o fitneye ve fesada düşmedi."

Daha sonra düştüğü bela sebebiyle fitneye düşüp sa-nan musibetli birini getiriler ve o şöyle der: "Ey Rabbim! Beni şiddetle belaya düçar kıldın ve bu yüzden fiyneye düşüp helak oldum." Ardından Eyyub'u (a.s) getirirler ve o şahsa şöyle denir: "Sana inen bela mı daha şiddet-lidir. Yoksa bunun belası mı? O da sıkıntı ve belalara düştü ama asla fitne ve aldanmaya kapılma-dı."
bak. el-Huccet, 711. Bölüm

3149. Bölüm
İmtihanın Neticesi

Kur'an:
"And olsun, biz kendile-rinden öncekileri de dene-mişken, insanlar, "inandık" deyince, denenmeden bırakı-lacaklarını mı sanırlar?"
"Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan ge-çirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. And olsun ki Sü-leyman'ı denedik, hükümran-lığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü."
15601. İmam Ali (a.s) Osman öl-dürülünce şöyle buyurmuştur:

"Bilin ki imtihanınız (ihtilaf ve cehalet) Allah'ın Peygamber'inizi (s.a.a) gönderdiği günkü şekliyle aranı-za geri dönmüştür. Peygamberi hak üzere gönderene andolsun ki büyük imtihandan geçecek, sınanma kalburunda elenip ayrı-lacaksınız… Sonunda en aşağı-nız, en yüce makama erecek ve en yüceniz en aşağı makama al-çalacaktır. Geri kalmışlar ilerle-yecek, öne geçecekler, (İslam'da) herkesi geçenler, ileri gidenler ise geri bırakılacaklardır."

15602. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki imtihan edilmedikçe gözetle-yip durduğunuz şey gerçekleş-mez. Allah'a yemin olsun ki im-tihan edip halis kılınmadıkça gözlerinizle bakıp beklediğiniz şey gerşekleşmez."
15603. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki imtihandan geçip ayrıştırıla-caksınız. Allah'a yemin olsunki birbirinizden ayırt edileceksiniz ve Allah'a yemin olsun ki elene-ceksiniz sonunda da sizden çok azı dışında hiç kimse baki kal-maz."

3150. Bölüm
Fitnelerden Allah'a Sı-ğınma Adabı

15604. İmam Ali (a.s), "Ey Alla-hım! Fitnelerden sana sığınırım" diye birisine şöyle buyurmuştur: "Mal ve evlatlarından Allah'a sığındığını görüyorum. Allah'-u Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz mal ve evlatlarınız fitnedir (imtihan-dır)." O halde şöyle de: "Ey Al-lahım! Fitnelerin saptırıcılığından sana sığınırım."

15605. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden biriniz; "Al-lah'ım, fitneden (imtihandan) sana sığınırım." demesin. Zira imtihana düçar olmamış hiç kimse yoktur. O halde sığınanlar fitnelerin saptırıcılığından Al-lah'a sığınmalıdır. Nitekim Al-lah-u Teala şöyle buyuruyor: "Bilin ki mallarınız ve evlatla-rınız ancak bir fitnedir (imti-handır)."
15606. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allahım! Sözle-rinden yüz çevirmekten veya di-ninden sapmaktan sana sığını-rım"

3151. Bölüm
Fitnenin Anlamı

15607. İmam Ali (a.s), Kur'an'ın müteşabih kelimelerinden olan fitne-nin anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Elif, Lam, Mim. İnsanlar, "inandık" deyince, denenmeden bırakıla-caklarını mı sanırlar?" Hakeza Allah-u Teala Musa'ya şöyle buyurmuştur: "Seni defalarca denedik"

Küfür fitnesi de bu anlamda-dır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorlardı, so-nunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Al-lah'ın emri üstün geldi." Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz fitne, öldürmekten daha büyüktür."

Burada fitne, küfür anlamındadır. Allah-u Teala Tebük savaşında, Resulullah'tan (s.a.a) savaşa katılmamak için izin isteyen münafıklar hakkında da şöyle buyurmuştur: "Onlardan, "Ba-na izin ver ve beni fitneye dü-şürme" diyen…" Yani, bana izin ve ve beni küfre düşürme" anlamındadır. Aziz ve celil olan Allah da şöyle buyurmuştur: "Bilin ki onlar fitneye düş-müşlerdir ve şüphesiz cehen-nem kafirleri ihata etmiştir."

Aynı şekilde azap fitnesi de bu anlamdadır. Nitekim Allah-u Teala da şöyle buyurmuştur: "O, kendilerinin ateşte fitneye düşecekleri gündür." Yani azaba uğrayacaklardır. Allah-u Teala hakeza şöyle buyurmuştur: "Onlara: "Fitnenizi tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" de-nir." Yani azabınızı tadın. Ve hakeza Allah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz mümin erkeklere ve mümin kadınlara fitne edenler…" yani müminle-re azap edenler…

Mal ve çocuk sevgisinin fit-nesi de bu anlamdadır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuş-tur: "Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız fitnedir." Yani onlar hakkındaki sevginiz sizler için bir fitnedir, (imtihandır).
Hastalık fitnesi (imtihanı) de bu anlamdadır: "Onlar, yılda bir iki defa belaya uğratılıp fitneye (imtihana) çekildikle-rini görmüyorlar mı? Böyley-ken yine tövbe etmiyorlar, ib-ret de almıyorlar." Yani hastalanır ve derde düçar olurlar."

3152. Bölüm
Fitnelerin Kaynağı

15608. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz fitnelerin kaynağı, nefsani istekler bidat olarak ortaya konulan ve Allah'ın hükmüne muhalif olan hükümlerdir. Bir grup bu nefsani istekler ve bidatlar hususunda diğer bir gruba uyar. Biliniz ki eğer hak halis ve katıksız olsaydı, hiçbir ihtilaf ortaya çıkmazdı. Eğer batıl halis ve tek olsaydı, akıllı insana örtülü kalmazdı. Ama bir avuç ondan alınır, bir avuç ise bundan ve birbirine ka-rıştırılır.

İşte burada şeytan dost-larına musallat olur. Daha önce hakkın lütfüne mazhar olanlar kurtuluşa erer. Ben Allah Resu-lü'nden (s.a.a) şöyle buyurduğu-nu işittim: "Sizleri fitne kapla-yınca, ne olacak halinize! O fit-nelerde, gençler büyür ve büyük-ler yaşlanır."

15609. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, Kur'ân'dan ancak resim (bir nişane, bir yazı), İs-lam'dan ise ancak ismi baki kalır. Mescitleri o zamanda bina ba-kımından mamur/bayındır, hi-dayet bakımından haraptır. Hal-kı, yeryüzünün en şerli kişileri-dir, fitne onlardan çıkar, hata ve günah onlara sığınır, fitnelerden ayrılmak isteyeni geri çevirirler, arkada kalanı sürükleyip ona doğru götürürler. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Zatıma and olsun ki, onlara sabırlı insanı şaşkınlığa düşürecek bir fitne göndereceğim."

15610. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakın, sakın! Büyük-lerinize ve idarecilerinize itaat etmekten sakının. Çünkü onlar, asabiyetin (milliyetçiliğin) esas sütunları, fitne binasının temeli-dirler."

3153. Bölüm
Fitne Çeşitleri

Kur'an:
"Mallarınızın ve çocukla-rınızın, aslında bir sınama ol-duğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bi-lin."
"Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katında-dır."
"Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet ver-diği zaman, o: "Rabbim beni şerefli kıldı" der. Ama onu sı-namak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana hor baktı" der."

15611. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fitneler üç şeydir: Kadını sevmek ki bu şeytanın kı-lıcıdır, şarap içmek ki bu da şey-tanın tuzağıdır, dirhem ve dinarı sevmek ki bu da şeytanın oku-dur. Her kim kadınları severse, hayatından nasiplenemez. Her kim (alkollü) içecekleri severse, cennet kendisine haram olur ve her kimde dirhem ve dinarı se-verse, dünyanın kulu olur."

15612. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz insanın malı sınama sebebidir, kadın ve çocukları da imtihan aracıdır."
15613. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey kandırıcı ve fitneye düşürücüdür: Güzel saç, güzel yüz ve güzel ses."
15614. İmam Ali (a.s), İsa'nın (a.s) sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Ne onu fitneye düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu, ne kendisini meşgul edeceği bir malı vardı."

15615. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ım! Yüzsu-yumu ihtiyaçsızlıkla koru ve beni fakirlikle başkalarının yanında küçük düşürme. Bunları, senden rızık dileyenlerden istememek, mahlukatının şerlerinden mer-hamet dilemek, bana vereni öv-meye müptela olmamak ve ben-den esirgeyeni yermekle imtihan edilmemek için istiyorum."

15616. İmam Ali (a.s), kendisiyle yaya olarak gelen Harb adındaki bi-rine şöyle buyurmuştur: "Geri dön. Zira senin gibi birinin benim gi-bi birinin yanısıra yaya yürümesi, vali için bir fitne, mümin için ise horluk sebebidir."
15617. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz şeytan yol-larını sizler için kolaylaştırmış, dininizin düğümlerini sizler için tek tek açmak ister ve birlik ye-rine sizleri dağıtmak ve dağıtarak fitneye düşürmek ister."

15618. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice kimseler, insan-ların kendilerini övmesi sebebiy-le fitneye düşmüşlerdir."
15619. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mal ve oğul sahibi olmayı, Allah'ın gazab veya rıza-sına ölçü saymayın. Zira bu kud-ret ve zenginliğin imtihan için verildiğini bilmemektir."
15620. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ümmetin bir im-tihanı vardır. Benim ümmetimin imtihan sebepleri ise maldır."

15621. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ben, güzel sizler hakkında, zorluk fitnesin-den çok hoşluk fitnesinden kor-kuyorum. Şüphesiz siz çok zor bir fitneye düştünüz ve sabretti-niz. Elbette dünya, tatlı ve çeki-cidir."
15622. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratıklarından en fazla buğzettiği/sevmediği iki kişidir. Birincisi Allah'ın (günahları se-bebiyle) kendi başına bıraktığı kimsedir. Bu kimse doğru yoldan sapmış; bidat sözler ve halkı saptırıcı çağrılara yönelmiştir. O halde bu kimse, kendisi vasıta-sıyla fitneye düşenler için bir fit-nedir."
bak. el-Gina, 3109, 3111. Bö-lümler

3154. Bölüm
Her Darlık ve Geniş-likte Bir İmtihan Vardır

15623. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her darlık ve geniş-likte, mutlaka Allah'ın bir ihsanı ve imtihanı vardır."
15624. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her darlık ve geniş-likte mutlaka Allah'ın bir meşiy-yeti, hükmü ve imtihanı vardır."
15625. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeylerdeki her darlık ve genişlikte mutlaka aziz ve celil olan Allah'ın bir imtihanı ve hükmü vardır."
15626. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın emrettiği ve-ya yasakladığı zorluk ve genişlik hususunda insan için mutlaka Allah'ın bir imtihanı vardır."

Allame Meclisi şöyle diyor: "Rı-zıklardaki darlık ve genişlik rızkın çoğalması ve azalmasıyladır. Nefisler-de (ruhlarda) ve canlarda ise beden-lerdeki sevinç ve hüzünledir. Beden-lerde ve hüzün, sağlık ve hastalıkla-dır. Amellerdeki genişlik ve darlık ise işleri yapmada başarılı olup olma-makladır. Ahlakta ise güzel ahlakla süslenip süslenmemekledir. Duada ise icabet edilip edilmemesiyledir. Hü-kümlerde ise bazı hükümlerin yapıl-masına izin verilip, bazılarının ya-pılmasının nehyedilmesiyledir."

3155. Bölüm
İnsanların Birbiri Vesi-lesiyle İmtihan Edilişi

Kur'an:
"Senden önce gönderdi-ğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey in-sanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rab-bin her şeyi görür."
"Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder."
15627. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fakir kimse zengin için imtihan sebebidir. Zayıf kimse de güçlü kimse için imti-han sebebidir."

3156. Bölüm
Bazı Fitnelerde Al-lah'tan Yardım Dilemek

Kur'an:
"Rabbimiz! Bizi, küfredenlerle deneme; bizi bağışla, doğrusu sen, güçlü olan, hikmet sahibi olansın."
"Allah'a güvendik; Ey Rabbimiz! Zalim bir kavim ile bizi sınama" dediler.
15628. İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s), "Allah'ım! Bizleri zalim bir kavim ile sınama" ayeti hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Yani zalimleri imtihan etmek için onları bize musallat kılma."

15629. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ademoğullarının tüm müminleri mutlaka fakir ve kafirleri ise zengin idi. Sonunda İbrahim (a.s) geldi ve şöyle arzetti: "Ey Rabbimiz! Bizi kafir olan kimseler için fitne (vesilesi) kılma." Bunun üzerine Allah-u Teala müminler arasında zengin ve fakir kıldı. Kafirler arasında da zengin ve kafir kıldı."

Tefsir:
Fitne, imtihan ve deneme vesilesi-dir. Müminlerin kafirlerin imtihanı için bir vesile kılınması ise, kafirlerin kendisine musallat kılınması anla-mındadır. Böylece Allah onları imti-handan geçirmektedir.

İçlerinde olan fesat ve bozukluğu bu vesileyle ortaya dökmektedirler. Onlar müminlere, iman etmeleri sebebiyle her türlü iş-kence ve eziyeti ediyorlardı.

"Ey Rabbimiz! Bizleri za-limler topluluğu için imtihan vesilesi kılma" ayetine gelin-ce…Güçlü zalimleri mazlum kimse-lere karşı küstahlaştıran şey de onlar-da gördükleri zayıflıktı. Bu yüzden onların bu zayıf noktasından istifade ederek onlara zulmediyorlardı. Dola-yısıyla zayıf, insan sahip olduğu zaafı dolayısıyla zalim güçlüler için fitne ve-silesi karar kılınmıştır. Nitekim mal ve çocuklar da sahip oldukları sevgi cazibesi sebebiyle, insan için imtihan ve fitne sebebi karar kılınmışlar-dır…"

3157. Bölüm
En Korkunç Fitne

15630. İmam Ali (a.s), Nehre-van'da okuduğu hutbesinde şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar, fitnenin gözünü kör ettim, dalgalar ha-linde yayılan karanlığına, azgınla-şan kudurganlığına (benden baş-ka) kimse dalamazdı...
Adamın biri ayağa kalkarak şöyle arz etti: "Ey Müminlerin Emiri!

Bi-ze fitneleri anlat!" İmam şöyle buyur-du: "Fitne gelip çatınca tanın-maz, (hakla karışır), sırtını dö-nünce hakikat ortaya çıkar, ge-lince tanınmaz, gidince tanınır. Bu fitneler, rüzgar gibi bir dö-nüp durmak-ta; bir şehire uğra-makta, bir diğerinden geçip git-mektedir. Bilin ki uğrayacağınız fitneler içinde en çok korktu-ğum, Ümeyyeoğulları'nın fitne-sidir."
15631. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya bağlanmak, en büyük fitnedir."
bak. el-Bela, 413. Bölüm; el-Ummet, 1127-129. Bölümler

3158. Bölüm
Fitnelerden Sağ Salim Kurtulanlar

15632. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İhlas sahibi kimselere ne mutlu! Onlar hidayet meşale-leridirler. Her türlü karanlık fitne onlardan uzak kılınmıştır."
15633. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki, kim Al-lah'tan sakınırsa Allah, onun için fitnelerden bir çıkış yolu ve ka-ranlıklarda bir nur verir."

15634. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Fitne dalgalarını kurtuluş gemileriyle yarın."
15635. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok geçmeden fitne-ler ortaya çıkacak ve bu sebeple insan gece imanla sabahlayacak, ama gündüzünü kafir olarak ge-çirecektir. Elbette Allah-u Tea-la'nın kendisini ilimle ihya ettiği kimse bunun dışındadır."

3159. Bölüm
Arzu Edilmesi Gere-ken Fitneler

15636. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ahir zamanda fitne-leri kötü görmeyin. Zira o fitne-ler münafıkları yok eder."
15637. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fitneleri arzulayınız. Zira fitneler zalimlerin yok ol-masına ve yeryüzünün fasıklar-dan temizlenmesine sebep olur."

3160. Bölüm
İnsana Fitne Olarak Yeten Şey

15638. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana hatalarının çok olması, amelinin azalması, hakikatinin az olması, gece leş olması, gündüz boşta gezmesi, hiçbir şeye şevki olmaması tem-bel ve rahatına düşkün olması fitne olarak yeter."

3161. Bölüm
Fitne ve İmtihan (Çe-şitli)

15639. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benden sonra fitneler karanlık gece parçaları gibi üm-metimi kuşatacaktır. Bu fitneler sebebiyle insan, gece mümin olur ve gündüz kafir, (kimisi de) gündüz mümin olur ve gece ka-fir. İnsanlar dinini az bir dünya metası karşısında satarlar."
15640. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fitnelerin sürmesi, en büyük sıkıntı ve meşakkatler-dendir."
15641. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Canıma andolsun ki fitne ateşinde mümin yok olur ve Müslüman olmayan salim ka-lır."
15642. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim fitne ateşini yakarsa, kendisi de yakıtı olur."
15643. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size yönelen fitne ateşine dalmayın, yollarından uzaklaşın, ona varacak yola gir-mekten sakının."
15644. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zalim ve acımasız yönetici, sürekli olan fitneden daha iyidir."
15645. İmam Ali (a.s), Haris Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöy-le buyurmuştur: "Çarşılarda otur-maktan sakın, oralar şeytanın hazır olduğu, fitnelerin ortaya çıktığı yerlerdir."
15646. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fitneye karşı iki ya-şındaki deve gibi ol; onun ne bi-nilecek sırtı, ne de sağılacak memesi vardır."

405. Ko-nu

el-Fu-tuvvet
Mertlik

el-Bihar, 76/311, 59. bölüm; Me'n'el-Futuvvet ve'l-Mürüvvet

bak.
486. konu, el-Mürüvvet; eş-Şibab, 1948. bölüm
3162. Bölüm
Mertlik

Kur'an:
"Onlar Rablerine iman etmiş bir kaç gençti. Onların hidâyetlerini artırmıştık."

15647. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan mertlikten da-ha güzel bir süsle süslenmemiş-tir."
15648. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın aşağılıktan uzak olması mertliktir."
15649. İmam Sadık (a.s), yanında mertlik sahibi birinden söz edilince şöyle buyurmuştur: "Mertlik nedir? Belki de mertliğin kötülük ve günahla olduğunu sanıyorsunuz.

Hayır, mertlik, sofra kurmak, ih-sanda bulunmak, güleryüzlülük, iffet, nefis izzeti ve eziyet etme-mekledir ve (sizin sandığınız) mertlik ise rezalet ve fısktır."
15650. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mertlik ve yiğitlik ba-ğışlamak ve insanlara eziyet et-memektir."
15651. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mertlik düzeni kar-deşlerin sürçmelerine tahammül etmek ve komşulara yardımcı olmaktır."

406. Ko-nu

el-Fetva
Fetva

el-Bihar, 2/111, 6. bölüm, en-Nehy an Kavl-u Bi Gayri İlm'ul İfta' bi'r-Re'y ve Beyan-u Şeraitihi
el-Bihar, 2/172, 23. bölüm, Ennehum indehum Mevadd'ul İlm ve Usulihi ve la Yekulune Şey'en bir're'y ve la kıyas
el-Bihar, 2/283, 34. bölüm, Bide' ve'r-Re'y ve'-Mekais

bak.
256. konu, eş-Şubhe; 176. ko-nu, er-Re'y (2); 444. konu, el-Keza (2)

3163. Bölüm
Bilmeden Fetva Ver-mekten Sakındırmak

Kur'an:
"Eğer o (Muhammed), bi-ze karşı, ona bazı sözler kat-mış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık."
"Onu dilinize dolamış tı-nız. Bilmediğiniz şeyleri ağ-zınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi bü-yüktü."
"Allah'a karşı yalan uydu-ran veya ayetlerini yalanla-yandan daha zalim kimdir?"

"Allah'a karşı yalan uydu-ranların, kıyamet günü, yüz-lerinin simsiyah olduğunu görürsün."
15652. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ı yalanlamaktan sakının." Kendisine şöyle arze-dildi: "Ey Allah'ın Resulü! Al-lah'ı yalanlamak nasıldır?" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Sizden birinin, "Allah şöyle buyurmuş-tur" dediği halde, Allah'ın, "O yalan söylüyor, ben demedim" veya, "Allah buyurmamıştır" de-diği halde aziz ve celil olan Al-lah'ın, "yalan söylüyor, ben söy-ledim" demesidir."
bak. Vesail'uş, Şia, 18/89, 10. Bölüm ve s. 98, 11. Bölüm; el-Bihar, 2/111, 112

3164. Bölüm
Bilmeden İnsanlara Fetva Veren Kimse

15653. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bilmeden insanlara fetva verirse, dinden bozduğu şeyler, düzelttiği şeyden daha çoktur."
15654. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Nasih ve mensuh ile muhkem ve müteşabihi ayırt edemeyen kimse, buna rağmen insanlara fetva verirse, hem ken-disi helak olur, hem de insanları helak eder."
15655. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bilmeden fetva verirse, yer ve gökteki me-lekler ona lanet ederler."

15656. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime fetvaya itimat edilmeksizin fetva veril-mişse, şüphesiz günahı fetva ve-ren kimsenin boynunadır."
15657. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ilim ve Allah tarafından bir hidayet olmaksızın insanlar için fetva verirse, rahmet melekleri ve azap melekleri ona lanet eder ve fetvasıyla amel eden kimsenin günahı onun boynuna olur."
bak. 3167. Bölüm

3165. Bölüm
Kendi Görüşü Üzere Fetva Veren Kimse

15658. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi görü-şü üzere insanlara fetva verirse, bilmediği şeye uymuş sayılır. Her kim de bilmediği şeye uyarsa, Al-lah ile düşmanlığa kalkışmıştır. Zira bilmeden bir şeyi helal veya haram kılar."

15659. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar için kendi görüşünce fetva vermekten veya bilmediğin bir şeye uymaktan sakın."
15660. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ama eğer kendi gö-rüşlerimiz esasınca insanlara fet-va vermiş olsaydık, şüphesiz he-lak olanlardan olurduk. Lakin biz Allah Resulü'nün sözü ve sünneti üzere sahip olduğumuz ve babalarımızdan miras olarak aldığımız ilmi temeller üzere in-sanlara fetva vermekteyiz."
15661. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki biz heva ve heves üzere veya kendi görüşümüz üzere bir şey demeyiz ve biz rabbimizin dedi-ğinden başka bir şey demeyiz."

3166. Bölüm
Kendi Görüşü Esasın-ca Fetva Vermekten Sa-kındırmak

15662. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlerin fetva vermek hususunda en cesurunuz, ateş karşısında en cesur olanınızdır."
15663. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Arslandan kaçtığın gibi, fetva vermekten kaç ve boynunu insanlar için köprü kılma."
bak. el-İlm, 2875. Bölüm

15664. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki şey helak edicidir. Birincisi kendi görüşün üzere fetva vermen, diğeri ise bilmeden bir şeye uymandır."

3167. Bölüm
Müftinin Kefil Olması

15665. İmam Sadık (a.s) Rabia't-ur-Rey'in yanına oturmuştu. Bir be-devi gelerek, Rabiat'ur-Re'y'e bir soru sordu. Rabia ona cevap verdi. Sözü bitince bedevi şöyle dedi: "Bunu boy-nuna alıyor musun?" Rabia sustu ve cevap vermedi" O bedevi yeniden mes-leyi sordu. Rabia ona aynı cevabı ver-di. Bedevi yine, "bunu boynuna alıyor musun?" diye sordu. Rabia sustu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Onun boynunadır" Daha sonra şöyle buyurdu: "Zaten şöyle de-nilmemiş midir: "Her fetva veren kimse verdiği fetvaya kefil-dir."

15666. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ilim ve hida-yet olmaksızın insanlara fetva verirse, rahmet melekleri ve azap melekleri ona lanet eder ve onunla amel eden kimsenin gü-nahı da kendisine katılır (yazı-lır)."
15667. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim cehalet üze-re kendisine verilen fetvayla amel ederse, günahı o fetvayı veren kimsenin boynunadır."
bak. 3164. Bölüm

3168. Bölüm
Alim Kimseye Fetva Vermenin Cevazı

15668. İmam Sadık (a.s), Me'az b. Müslim Nehvi'ye şöyle buyurmuştur: "Duyduğum kadarıyla camiye oturuyor ve insanlara fetva veri-yorsun." Ben (Meaz b. Müslim Nehvi) şöyle arzettim: "Evet ve şimdi de gitmeden önce bu ko-nuda sana sormak istiyorum. Ben camide oturuyorum. Birisi geliyor ve benden bir soru soru-yor. Ben eğer sizin muhalifleri-nizden biri olduğunu bilirsem, kendi mezhepleri üzere onlara cevap veriyorum.

Başka bir şahıs geliyor, ben onun size olan sevgi ve muhabbetini biliyorum. Bu-rada da sizlerden nakledilen şey-ler esasınca cevabını veriyorum. Bir şahıs da geliyor ve onu tanı-mıyorum ve kim olduğunu bil-miyorum. Bu esnada şöyle diyo-rum: "Falan kimse şöyle demiş, falan kimse de şöyle demiştir" Onlar arasında sizin görüşünüze de yer veriyorum." İmam şöyle buyurdu: "Bu işi yap, zira ben de böyle yapıyorum."

15669. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında aranızda ilmi talep eden kimseler ortaya çıkacaktır. Onları gördüğünüz zaman şöyle deyiniz: "Peygam-ber'in (s.a.a) vasiyetine merhaba! Ve onlara fetva veriniz."
15670. İmam Bakır (a.s), Eban b. Tağlib'e şöyle buyurmuştur: "Medi-ne camisine otur ve insanlar için fetva ver. Zira ben Şiilerim ara-sında senin gibi kimselerin gö-rülmesini severim."

15671. İmam Ali (a.s), Kusem b. Abbas'a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Sabah ve ikindi va-kitleri onlarla otur. Sana bir hü-küm ve mesele soran kimseye fetva ver, cahillere ilim öğret, alimleriyle ilmi sohbetlerde bu-lun."
bak. Vesail'uş Şia, 18/129, 13. Bölüm ve s. 152, 14. Bölüm

3169. Bölüm
Kendinden Fetva İs-temek

15672. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müftüler (aksine) fet-va verseler dahi sen kendinden (vicdanından) fetva iste."
15673. İmam Sadık (a.s), "Özür-lerini sayıp dökse de, insa-noğlu, artık kendi kendinin şâhididir." ayetini okudu ve ardın-dan Ömer b. Yezid'e şöyle buyurdu: "Ey Eba Hafs! İnsana Allah-u Teala'nın bildiği şeyin aksine, aziz ve celil olan Allah'a yakın-laşmaya çalışmasının ne faydası vardır."
15674. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, insanın oruç tutmamasına ve ayakta namaz kılmasına engel olan hastalığın haddi sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "İnsan kendi nefsini daha iyi görür ve kendi gücünü daha iyi bilir."

407. Ko-nu

el-Fuhş
Sövmek

Kenz'ul Ummal, 3/597, 603, 872, el-Fuş ve's-Sib ve'l-Le'n
el-Bihar, 79/103, 83. bölüm, el-Kazef ve'l-Beza' ve'l-Fuhuş
el-Kafi, 2/323, Bab'ul Beza'

bak.
215. konu, es-Sibb
3170. Bölüm
Sövmekten Sakındır-mak

Kur'an:
"Bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye…"
15675. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah söven ve kötü laf söyleyen (veya kötü söze kulak veren) kimseden nef-ret eder."
15676. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü söz söylemek-ten sakının. Zira aziz ve celil olan Allah söven kötü ağızlı kimseyi sevmez."

15677. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah, sö-ven kötü ağızlı kimseyi sev-mez."
15678. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere söylenmesini istediğiniz şeylerin en güzelini insanlara söyleyiniz. Zira Allah lanet eden, dil uzatan, müminleri kınayan, söven, kötü laf eden ve ısrarla dilenen kimselerden nef-ret eder."
15679. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü laf söyleyen kimsenin cennete girmesi ha-ramdır."
15680. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz sövgü, her ne de olduysa, ancak o şeyi kö-tülemiştir. Haya ve utanma da her ne de olmuşsa, ancak onu süslemiştir."

15681. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah cenneti, ne de-diğinden ve ne işittiğinden kor-kusu olmayan, hayasız, kötü dilli söven kimseye cenneti haram kılmıştır. Zira araştıracak olursan onun ya zina zade olduğunu ve-ya şeytanın nütfesinde ortak bu-lunduğunu görürsün." Kendisi-ne şöyle arzedildi: "Ey Allah'ın Resulü! Acaba şeytan da insanla-ra ortak olur mu?" Peygamber şöyle buyurdu: "Evet aziz ve ce-lil olan Allah'ın şu sözünü oku-madın mı: "Onların mal ve ço-cuklarına ortak ol."

15682. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah hayalı ve iffetli kimseleri sever, kötü dilli ve inatçı dilenciden ise nefret eder."
15683. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere benzeme açı-sından bana en uzak olanınızı haber vermeyeyim mi?" Onlar, "haber ver ey Allah'ın Resulü!" deyince Peygamber şöyle buyur-du: "Söven, kötü laf eden ve kö-tü dilli olan kimsedir…"
15684. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sövmek ve kötü laf etmek, İslam'dan uzaktır."
15685. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Beyinsizlerin en sefi-hi kötü sözle övünen kimsedir."
15686. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Söven kimse kendisi-ne haset eden kimselere şifa-dır."
15687. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insan asla söv-mez."

15688. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sövmek, kötü dilli olmak ve saldırgan olmak nifak-tandır."
15689. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kaba olmak, çirkin-liklerden biridir."
15690. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer sövme bir yara-tık olsaydı, şüphesiz Allah'ın ya-ratıklarının en kötüsü olurdu."
15691. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer sövmek teces-süm etseydi, şüphesiz kötü bir şekilde olurdu."
15692. Resulullah (s.a.a) Allah-u Teala'nın, "bütün bunlar dışın-da bir de soysuzlukla damga-lanmış kimseye…" ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Yani kö-tü sözlü ve aşağılık kimse."
15693. Resulullah (s.a.a) hakeza şöyle buyurmuştur: "Ayette geçen "el-Utul", yani karnı geniş, kaba, çok yiyen, çok içen, mal ve ser-vete ihtiraslı ve cimri kimse de-mektir."

15694. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü dilli olmak edepsizliktendir. Edepsizlik ise ateştedir."
15695. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık insanların si-lahı, çirkin söz söylemektir."
15696. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin kardeşine, "of" derse, bizim dostluk ve ve-layetimizden dışarı çıkar" ve, "Sen benim düşmanımsın" der-se, o ikisinden biri kafir olur. Al-lah başka bir mümine karşı kötü niyet taşıyan kimsenin amelini kabul etmez."

15697. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin dilinden insanlar korkarsa o ateştedir."
15698. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç şüphesiz şeytanın ortağı olduğunun nişanelerinden biri de insanın kötü laf etmesi ve ne demesinden ne işitmesinden çekinmemesidir."

15699. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın en kötü kullarından biri de kötü dil-li ve sövgüsü sebebiyle kendisiyle oturulmasından hoşlanılmayan kimsedir."
15700. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz insanların en kötüsü, söveceği korkusuyla insanların kendisini terk ettiği kimsedir."

3171. Bölüm
Her kim Söverse Sövü-lür

15701. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ayıplarsa, ayıplanır. Her kim söverse, ken-disine cevap verilir."
15702. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların sahip olduğu ayıpları dile getirir-se, insanlar da ona sahip olmadı-ğı ayıpları isnat ederler."

15703. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlar hakkında onların hoşlanmadığı bir şeyi söylerse, insanlar da onun hakkında bilmedikleri (gerçek olmayan) sözleri söyler-ler."
15704. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Birisi sana bildiği bir şeyi isnat ederse, sen onun hak-kında bildiğin bir şeyi kendisine isnat etme ki bu işin sevabı sana, günahı ise ona olsun."

408. Ko-nu

el-Fehr
Üstün-lük Tas-lamak

el-Bihar, 73/281, 133. bölüm, el-Asebiyyet ve'l-Fehr ve't-Tekasür
Kenz'ul Ummal, 1/257, fi Fehr-i bi'l-aba'
Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, 19/352, Nebbeze min ma kile fi't-Teyih ve'l-Fehr


3172. Bölüm
Üstünlük Taslamak

Kur'an:
"Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir."
"Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez."
15705. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki şey insanları helak etmiştir: Fakirlik korkusu ve üs-tünlük talep etmek."
15706. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üstünlük taslamak değersizliktendir. (kapasitesizlik-tendir.)"
15707. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Riyasetin afeti övünmektir."

15708. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üstünlük taslamaktan daha büyük bir ahmaklık yok-tur."
15709. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz şeytanın bir sürmesi, bir yaladığı şey ve bir de enfiyesi (burun otu) vardır. Şeytanın sürmesi pineklik, yala-ması yalan ve enfiyesi ise üstün-lük taslamaktır."
15710. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üstünlük taslamayı bir kenara bırak, tekebbürü terk et ve kabrini hatırla."
15711. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size ne dünyadan! Dünyanın metası bir gün kesilir ve övünç kaynağı vebal ile so-nuçlanır."

15712. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), Mekarim'ul Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım bana yüce hasletleri bağışla ve beni üstün-lük taslamaktan koru."
15713. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim üstünlük taslamak için çalışırsa, Allah kı-yamet günü onu kara olarak haş-reder."
15714. İmam Ali (a.s), müminin sdıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "İyiliklere kulak verir ki onunla amel etsin ve iyiliklerinden söz etmez ki başkalarına üstünlük taslamasın."
15715. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah bana mütevazi olmanızı, hiç kimsenin bir diğerine üstünlük taslamama-sını ve hiç kimsenin diğerine zorbalıkta bulunmamasını vah-yetmiştir."

15716. İmam Ali (a.s), şeytanın sı-fatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Şeytan kendi yaratılışı sebebiyle Adem'e üstünlük tasladı ve kendi aslı sebebiyle ona karşı bağnazlık gösterdi…Allah'a yemin olsun ki o sizin aslınıza ve kökünüze kar-şı üstünlük tasladı ve sizin soyunuzu kötüledi… Te-kebbürden, cahiliye üstünlüğün-den Allah'a sığınınız, Allah'a sı-ğınınız."
15717. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Emir sahiplerinin in-sanların salihlerince en aşağı sa-yılan durumları, kendilerini övülme sevgisine kaptırmaları, işlerini kibirlenerek yapmaları-dır."

15718. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: ""Ey insanlar! Fitne dalgalarını kurtuluş gemisiyle aşın, nefret yolundan ayrılıp üs-tünlük taslama tacını başınızdan atın."

3173. Bölüm
Üstünlük Taslamadan Alıkoyan Sebepler

15719. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ademoğluna övün-mek yakışır mı hiç? Başı nütfe, sonu ise leştir; ne kendini rızık-landırabilir, ne de ölümü ken-dinden uzaklaştırabilir."

15720. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üstünlük taslayan ki-birli kimseye şaşmak gerekir! O nutfeden yaratılmıştır, sonunda leşe dönüşecektir ve bu arada da kendisine ne olacağını bilme-mektedir."
15721. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dün bir nutfe olan ve yarın da bir leşe dönüşecek olan üstünlük taslayan mütekeb-bire şaşarım."

3174. Bölüm
Soyla Övünmeyi Kı-namak

Kur'an:
"Çoklukla övünme kurun-tusu sizi o kadar meşgul etti ki, me-zarları ziyaretle orada-kileri de sayacak kadar oldu-nuz."
15722. Resulullah (s.a.a), Mek-ke'nin fethedildiği gün şöyle buyur-muştur: "Allah Tebarek ve Teala İslam vesilesiyle cahiliye övün-cünü, babalarla ve cahili hane-danlarla övünmeyi sizlerden gi-dermiştir.

Ey insanlar! Siz Adem'densiniz, Adem ise top-raktan yaratılmıştır. O halde bi-liniz ki bugün Allah katında en iyiniz ve en değerliniz en takvalı olanınızdır ve sizden Allah'a en çok itaat edeninizdir. Biliniz ki Araplık, sizleri dünyaya getiren babayla değildir. Belki Araplık kendisiyle konuşulan bir dildir. O halde her kim amel hususunda kusur gösterirse, ailesinin şerafeti onu Allah'ın hoşnutluğuna eriştiremez."

15723. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekte cehennemin yakıtı olan ölü babalarıyla övünen kimseler bu işten el çek-sinler. Aksi taktirde aziz ve celil olan Allah nezdinde burnuyla dışkıyı yuvarlayan bok böceğin-den daha aşağılık halde olurlar. Allah kibirleri ve cahiliye hane-danıyla üstünlük taslamaları siz-den kaldırmıştır. İslam'da (insan) ya takvalı mümindir, ya da mut-suz günahkardır. İnsanlar Adem'in çocuklarıdır ve Adem topraktan yaratılmıştır."
15724. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Soy büyüklüğünün afeti üstünlük taslamaktır."

15725. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Soyun afeti böbür-lenmek ve kendini beğenmek-tir."
15726. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisiyle övünen kimse, babasıyla övünen kimse-den daha üstündür."
15727. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs Allah Resu-lü'nün (s.a.a) yanına geldi ve şöy-le arzetti: "Ey Allah Resulü! Ben falan oğlu falan kimseyim" ve böylece, dokuz kuşak soyunu saydı. Allah Resulü ona şöyle buyurdu: "Sen cehennemde olan onların onuncususun."

15728. İmam Ali (a.s), "Çokluk-la övünmek sizi o derece oya-ladı ki, kabirleri dahi ziyaret ederek oradakileri de sayacak gibi oldunuz" ayetini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ataları-nın mezarlarıyla mı, yoksa ölüle-rini de kendilerine katarak çok-luklarıyla mı övünüyorlar?! On-lar adeta ruhsuz cesetlerin dön-mesini ve durmuş cisimlerin ha-rekete geçmesini istiyorlar. On-larla öğüneceklerine onlardan ib-ret almaları daha güzel olmaz mıydı?"
bak. Et-Takva, 4163. Bölüm


13
Mizan'ul Hikmet-9.Cilt Mizan'ul Hikmet-9.Cilt


3175. Bölüm Övünülmesi Doğru Olmayan Şey


15729. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) kendisinin bir faziletini anınca şöyle buyururdu: "(maksadım) övünmek ve gösteriş yapmak değildir."
15730. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Maksadım övünmek değildir. Ama göğe götürüldü-ğüm gece, Cebrail, ezan okudu, kamet getirdi, her bir cümlesini iki defa tekrarladı, sonra bana şöyle buyurdu: "Öne geç ey Muhammed!" Ben öne geçtim, onlar için namaz kıldırdım."

15731. Bezenti şöyle diyor: "Ebu'l-Hasan'ın (a.s) huzuruna vardım. O benimle sohbet etmeye başla-dı. Ben ona soruyor, o da bana cevap veriyordu. Sonunda gece-nin büyük bir vakti geçti. Gitmek istediğim zaman bana şöyle buyurdu: "Ey Ahmet! Gidiyor musun yoksa akşam burada mı kalacaksın?" Ben şöyle arzettim: "Fedan olayım, siz ne buyurur-sanız! Eğer gitmeme izin verir-seniz gideyim, eğer kalmamı em-rederseniz kalayım." İmam şöyle buyurdu: "O halde kal. Şimdi bekçiler dışarıdadır ve insanlar uyuyorlar." Bezenti şöyle diyor: "İmam kalkıp gitti,

ben de onun içeri girdiğini sanarak, Allah nezdinde secdeye kapandım ve şöyle dedim: "Allah'a hamdolsun ki Allah'ın hücceti ve Pey-gamberlerin ilminin varisleri kardeşlerim arasında benimle kaynaştı, bana muhabbet izha-rında bulundu." Ben secde ve Allah'a şükretme halindeyken, aniden İmam'ın ayağıyla göğsü-me vurduğunu gördüm. Ben kalktım, İmam elimden tuttu, sıktı ve bana şöyle buyurdu: "Ey Ahmet! Müminlerin Emiri hasta olan, Sa'saa b. Suhan'ı ziyaret et-ti. Kalkıp gitmek isteyince de şöyle buyurdu: "Ey Sa'saa! Sakın benim seni ziyaret etmem sebe-biyle kardeşlerine üstünlük tas-lama ve Allah'tan kork." Ebu'l-Hasan (a.s) bu cümleyi buyurdu ve yanımdan uzaklaştı."

15732. İmam Ali (a.s), Sa'saa'yı ziyaret edince şöyle buyurmuştur: "Ey Sa'saa! Sakın benim seni ziyaret etmemi, insanlara karşı övünme sebebi kılma." Sa'saa şöyle dedi: "Allah'a andolsun ki hayır ey Müminlerin Emiri! Bunu şükredilmesi gereken bir nimet olarak değerlendiriyorum." İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Sa'saa! Bildiğim kadarıyla sen, yükü az ve başkalarına yardım eden bir kimsesin. Savsa şöyle arzetti: "Allah'a yemin olsun ki sen de bildiğim kadarıyla Allah'ın kita-bını bilen kimsesin. Allah senin kalbinde ve göğsünde yücedir ve azametlidir. Sen müminlere karşı yumuşak ve şefkatlisin."

3176. Bölüm
Övünç Kaynağı Olan Şey

15733. İmam Ali (a.s), bir duasın-da şöyle buyurmuştur: "Ey Al-lah'ım! Senin kulun olmam bana izzet olarak yeter ve senin bana Rab olman, bana övünç olarak yeter."
15734. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Övünmek yüce himmetler, ahde vefa ve yücelikte mübalağa etmede olmalıdır; çürümüş kemikler ve kınanmış ahlakta değil."

15735. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey, müminin övüncü, dünya ve ahirette onun süsüdür: "Gece sonunda kıldığı namaz, insanların sahip olduğu şeyden ümidini kesmek ve Al-i Muhammed'in (s.a.a) soyundan bir İmam'ın velayet ve dostlu-ğu."
15736. İmam Ali (a.s), huzurunda birbirine karşı övünen iki kişiye şöyle buyurmuştur: "Sizler çürümüş be-denler ve ateşte olan ruhlar se-bebiyle mi birbirinize üstünlük taslıyorsunuz? Eğer aklın olsay-dı, şüphesiz güzel bir ahlaka sa-hip olurdun. Eğer takvan olsay-dı, keramet ve yüceliğin olurdu. Aksi taktirde merkep senden daha iyidir ve sen hiç kimseden daha iyi değilsin."

Bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Eğer onun aklı yoksa, şüphesiz senin bir halefin vardır. Eğer onun takvası yoksa senin yüceli-ğin vardır. Aksi taktirde merkep siz ikinizden daha iyidir ve sen hiç kimseden daha hayırlı değil-sin."
15737. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fakirlik benim övünç kaynağımdır."
bak. el-Fakr, 3222. Bölüm

İçindekiler


2936. Bölüm 3
Amele Teşvik 3
2937. Bölüm 5
Amel ve Mükafat 5
Tefsir: 6
2938. Bölüm 8
Amel İnsandan Ayrılmayan Bir Arkadaştır 8
2939. Bölüm 9
Her Amelin Bir Bitkisi Vardır 9
2940. Bölüm 9
Amele Devam Etmek 9
2941. Bölüm 11
Her kim Bir İş Yaparsa Onu Bir Yıla Kadar Devam Ettirsin 11
2942. Bölüm 11
Hayırlı İşi Sürekli Yapmanın Sonuçları 11
2943. Bölüm 11
Sürekli Yaptığın Hayırlı Az Şey Kendisinden Bıktığın Çok Şeyden Daha Hayırlıdır 11
2944. Bölüm 12
Amelin Sözden Fazlalığı 12
2945. Bölüm 12
Amellerin En Üstünü 12
2946. Bölüm 14
Ameli Kabul Olan Kimse 14
2947. Bölüm 15
Amelinin Kendisine Fayda Vermediği Kimse 15
2948. Bölüm 17
Ameli Kabul Edilen Kimse 17
2949. Bölüm 17
Zahir Batını Yansıtmaktadır 17
2950. Bölüm 18
Sakınılması Gereken Ameller 18
2951. Bölüm 18
Amelin Adabı 18
2952. Bölüm 19
2953. Bölüm 19
Kıyamette Amele Duyulan Şiddetli İhtiyaç 19
2954. Bölüm 20
İnsanın Temiz Oluşunun Yakınlarını Korumadaki Rolü 20
2955. Bölüm 20
Amelin Sağlam Oluşu 20
2956. Bölüm 21
Amel (Çeşitli) 21
2957. Bölüm 23
İşlerin Allah'a Sunulması 23
2985. Bölüm 23
Amellerin Allah Resulüne Sunulması 23
2959. Bölüm 24
Amellerin İmamlara Sunulması 24
2960. Bölüm 27
Amel Defteri 27
2961. Bölüm 27
Amellerin Tecessümü 27
Tefsir 29
2962. Bölüm 34
Boyuna Sarılmak 34
2963. Bölüm 36
Ahde Vefaya Teşvik 36
2964. Bölüm 37
Ahit ve İman 37
2965. Bölüm 38
Münezzeh Olan Allah'ın Ahdi 38
2966. Bölüm 40
Ahiret 40
2967. Bölüm 41
Kıyamet Adları 41
2968. Bölüm 42
Ahireti İspat İçin İlk Delil 42
2969. Bölüm 46
Ahireti İspat İçin İkinci Delil 46
2970. Bölüm 49
Ahireti İspat İçin Üçüncü Delil 49
Tefsir 49
2971. Bölüm 51
Ahireti İspat İçin Dördüncü Delil 51
2972. Bölüm 52
Ahireti İspat İçin Beşinci Delil 52
Tefsir 52
2973. Bölüm 55
Ahiretin Keyfiyeti 55
2974. Bölüm 58
Kıyamet Zamanının Yakınlığı 58
2975. Bölüm 59
Sadece Allah Kıyametin Ne Zaman Kopacağından Haberdardır 59
2976. Bölüm 61
Kıyametin Kopmasının Nişanesi 61
2977. Bölüm 63
Bayıltıcı Nefha 63
Tefsir 64
2978. Bölüm 64
Deprem 64
2979. Bölüm 65
Yeryüzünün Parçalanışı 65
2980. Bölüm 65
Dağların Harekete Geçmesi 65
2981. Bölüm 66
Yeryüzünün Yayılması 66
2982. Bölüm 66
Denizlerin Patlaması 66
2983. Bölüm 67
Yıldızların Kararması 67
Tefsir 67
2984. Bölüm 69
Göğün Yarılması 69
2985. Bölüm 71
Kıyamet Nefhası 71
2986. Bölüm 72
Mezarlardan Çıkıldığı Gün 72
2987. Bölüm 76
Mahşerin Hususiyetleri 76
2988. Bölüm 78
Kıyamet Gününde Takva Sahiplerinin Durumu 78
2989. Bölüm 79
Kıyamet Günü Günahkarların Durumu 79
2990. Bölüm 83
Amel Defteri 83
2991. Bölüm 87
Kitabı Sağ Taraftan Verilenler Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
2992. Bölüm 89
Amel Defteri Solundan Verilenler Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
2993. Bölüm 90
Canlıların Haşrolması 90
2994. Bölüm 90
Kıyametin Durakları 90
2995. Bölüm 91
Kevser 91
2996. Bölüm 94
Adet 94
2997. Bölüm 94
Adetin Galebe Çalması 94
2998. Bölüm 95
İyilik Adettir 95
2999. Bölüm 95
İnsana Sahip Olması Güzel Olan Sıfatlar 95
3000. Bölüm 96
Adetleri Değiştirmenin Zorluğu 96
3001. Bölüm 96
Kötülerin Adeti 96
3002. Bölüm 97
İyilerin Adeti 97
3003. Bölüm 98
Nefsin Adet Edinmediği Bir Şeye Adet Edinmesi 98
3004. Bölüm 100
Bayram 100
3005. Bölüm 101
Müminlerin Emiri'nin (a.s) Fıtır Bayramında Okuduğu Hutbe 101
3006. Bölüm 101
Nevruz Bayramı 101
3007. Bölüm 102
Bayramların Süsü 102
3008. Bölüm 105
Allah'a Sığınmak 105
3009. Bölüm 108
İnsanların Ayıbı Yerine Kendi Ayıplarını Araştıran Kimseyi Övmek 108
3010. Bölüm 109
Kendi Ayıplarını Gören Kimse 109
3011. Bölüm 110
İnsanların Ayıplarıyla Uğraşmayı ve Kendi Nefsine Gevşek Davranmayı Kınamak 110
3012. Bölüm 110
İnsana Ayıp Olarak Yeten Şey 110
3013. Bölüm 111
En Büyük Ayıp 111
3014. Bölüm 112
Ayıpları Sebebiyle Kendisini Kınayan Kimse 112
3015. Bölüm 112
Ayıpları Gizlemek 112
3016. Bölüm 113
Ayıpları Hediye Etmek (görmezlikten gelmek) 113
3017. Bölüm 114
İnsanların Ayıbını Araştırmak 114
3018. Bölüm 116
İnsanların Ayıplarını Unutmamaktan Sakındırmak 116
3019. Bölüm 116
Başkalarının Yere Düşmesine Sevinmekten Sakındırmak 116
3020. Bölüm 116
Ayıpları Örtmek 116
3021. Bölüm 117
İnsan Bir Şeyi Bilmezse Onu Kınar 117
3022. Bölüm 117
Ayıp (çeşitli) 117
3023. Bölüm 120
Kınamayı Kınamak 120
3024. Bölüm 122
Kötülemekten Sakındırmak 122
3025. Bölüm 124
En Tatlı Hayat 124
3026. Bölüm 124
İnsanlardan En Güzel Hayata Sahip Olan Kimse 124
3027. Bölüm 125
Hayatı Karartan Şey 125
3028. Bölüm 125
Yaşam (Çeşitli) 125
3029. Bölüm 129
Gıpta Edilen İyi Halli Kimseler 129
3030. Bölüm 130
İnsanlardan En Çok Gıpta Edilen İyi Halli Kimse 130
3031. Bölüm 132
Aldatılmak 132
3032. Bölüm 132
Aldatılmış Kimseler 132
3033. Bölüm 133
İnsanların En Aldatılmışı 133
3034. Bölüm 135
Sözünde Durmamak Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
3035. Bölüm 136
Vefasızlığın En Çirkini 136
3036. Bölüm 136
Ahdinde Durmayanlara Vefalı Olmayı Kınamak 136
3037. Bölüm 136
Vefasızlık ve Zekilik 136
3038. Bölüm 137
Ahdini Bozan Kimselerin Haşrolma Şekli 137
3039. Bölüm 140
Aldanmak-Gaflet 140
3040. Bölüm 142
Allah Hakkında Aldanmak 142
3041. Bölüm 143
Dünyaya Aldanmak 143
3042. Bölüm 144
Nefse Aldanmak 144
3043. Bölüm 144
Adlanılmaması Gereken Şeyler 144
3044. Bölüm 145
İnsanın Aldanmasına Engel Olan Şey 145
3045. Bölüm 148
Büyük Bedir Savaşı 148
3046. Bölüm 150
Reci ve Maune Savaşları 150
3047. Bölüm 150
Uhud ve Hemra'ul Esed Savaşları 150
3048. Bölüm 153
Ben-i Nadir Gazvesi 153
3049. Bölüm 153
Zat'ur-Rika ve Uzfan Gazveleri 153
3050. Bölüm 154
Küçük Bedir Savaşı 154
3051. Bölüm 154
Ahzab Ve Ben-i Kureyza Savaşları 154
3052. Bölüm 156
Ben-i Mustalik Savaşı 156
3053. Bölüm 156
Hudeybiye Gazvesi ve Rıdvan Biatı 156
3054. Bölüm 159
Hayber ve Fedek Savaşları 159
3055. Bölüm 163
Muta Savaşı 163
3056. Bölüm 163
Zat'us-Selasil Gazvesi 163
3057. Bölüm 163
Mekke Fethi Savaşı 163
3058. Bölüm 166
Huneyn, Taif ve Evtaf Gazveleri 166
3059. Bölüm 167
Tebük Savaşı 167
3060. Bölüm 169
Guslün Sebebi 169
3061. Bölüm 169
Gusül Çeşitleri 169
3062. Bölüm 173
Aldatmak 173
3063. Bölüm 174
Müslümanları Aldatan Kimse (1) 174
3064. Bölüm 175
Müslümanları Aldatan Kimse (2) 175
3065. Bölüm 175
Aldatmanın Kötü Sonuçları 175
3066. Bölüm 176
En Çirkin Aldatmak 176
3067. Bölüm 176
İnsanların En Çok Aldatanı 176
3068. Bölüm 178
Gasp 178
3069. Bölüm 179
Gasbetmenin Cezası 179
3070. Bölüm 181
Gazap Bütün Kötülüklerin Anahtarıdır 181
3071. Bölüm 182
Gazaplanmak Şeytandan Bir Kordur 182
3072. Bölüm 183
Gazap da Bir Tür Deliliktir 183
3073. Bölüm 183
Öfkesine Sahip Olmaya Teşvik 183
3074. Bölüm 184
İnsanların En Güçlüsü 184
3075. Bölüm 185
Öfkesini Yenmeye Teşvik 185
3076. Bölüm 187
Öfkesini Allah'a İsyan İle Dindiren Kimse 187
3077. Bölüm 187
Gazabını Önleyen Kimse 187
3078. Bölüm 188
Gazabın Kökü 188
3079. Bölüm 188
Gazabın İlacı 188
3080. Bölüm 189
Allah İçin Gazaplanmayı Övmek 189
3081. Bölüm 190
Kendisine Kötü Davranılmasından Dolayı Gazaplanmayan Kimse 190
3082. Bölüm 191
Gazap (Çeşitli) 191
3083. Bölüm 194
Mağfiret Dilemek 194
3084. Bölüm 196
Seher Vaktinde Mağfiret Dileyenleri Övmek 196
3085. Bölüm 198
İstiğfarın Günahları Ortadan Kaldırmadaki Rolü 198
3086. Bölüm 199
Mağfiret Dilemek ve Rızkın Artışı 199
3087. Bölüm 200
Allah'ın Dergahına Yakınlaştırılmışların Mağfiret Dilemesi 200
3088. Bölüm 202
Günah İşlemeye devam Ettiği Halde Mağfiret Dilemekten Sakınmak 202
3089. Bölüm 202
Kendisine İstiğfarın Fayda Vermediği Kimse 202
3090. Bölüm 204
Gafletten Sakındırmak 204
3091. Bölüm 205
Gaflet ve Uyanıklık 205
3092. Bölüm 206
Gaflet Uykusundan Uyanmaya Teşvik 206
3093. Bölüm 207
Kendisinden Gaflet Edilmeyen Gafil 207
3094. Bölüm 208
Gafiller İçin Bir Uyarı 208
3095. Bölüm 209
Gaflete Engel Olan Şey 209
3096. Bölüm 210
İnsanların En Gafili 210
3097. Bölüm 210
Gaflete Düşürücü Şeyler 210
3098. Bölüm 211
Gafil İnsanın Nişaneleri 211
3099. Bölüm 211
Gafletin Sonuçları 211
3100. Bölüm 212
Gaflet Olarak Yeten Şey 212
3101. Bölüm 212
Görmezlikten Gelmeyi Övmek 212
3102. Bölüm 213
Gafletin İlacı 213
3103. Bölüm 216
Kin 216
3104. Bölüm 217
Kalbin Hakkında Hıyanet Etmemesi Gereken Şey 217
3105. Bölüm 217
Ganimette Hıyanet 217
3106. Bölüm 221
Dinde Aşırılıktan Sakınmak 221
3107. Bölüm 227
Ganimet Sayılması Gereken Şeyler 227
3108. Bölüm 228
Akıllı İnsanların Ganimeti 228
3109. Bölüm 230
3110. Bölüm 231
Zenginlik ve Takva 231
3111. Bölüm 231
Fakirlik ve Zenginlikle Denenmek 231
3112. Bölüm 232
Zenginliğin Anlamı 232
3113. Bölüm 234
En Büyük Zenginlik 234
3114. Bölüm 235
İnsanların En Zengini 235
3115. Bölüm 236
Nefis Zenginliği 236
3116. Bölüm 237
Zenginliğin Anahtarı 237
3117. Bölüm 238
Ka'be'nin Rabbine Andolsun ki Hüsrana Erenler Onlardır 238
3118. Bölüm 238
Zenginlerden Kat Kat Ecri Olan Kimse 238
3119. Bölüm 239
Zenginlerin Fakirlerin Açlığındaki Sorumluluğu 239
3120. Bölüm 239
Zenginlik (çeşitli) 239
3121. Bölüm 242
Şarkı-Müzik 242
3122. Bölüm 243
Şarkı Mirası 243
3123. Bölüm 244
Şarkıcı Kadın 244
3124. Bölüm 246
Peygamber'in Gaybi Haberleri 246
3125. Bölüm 250
3126. Bölüm 258
"Çok Yakında Gelecektir" İfadesiyle Gelecek Olayları Haber Veren Rivayetler 258
3127. Bölüm 260
Gelecek Tabiriyle İleride Olacak Olayları Haber Veren Gaybi Haberler 260
3128. Bölüm 262
Peygamber Allah'ın Öğretmesiyle Gaypten Haber Vermektedir 262
3129. Bölüm 263
İmam ve Gayp İlmi 263
3130. Bölüm 266
Gıybetten Sakındırmak 266
3131. Bölüm 268
Gıybetin Akibeti 268
3132. Bölüm 268
Gıybet ve Kötülükleri Yaymak 268
3133. Bölüm 270
Gıybet ve Din 270
3134. Bölüm 271
Gıybetin Anlamı 271
3135. Bölüm 272
Hakkında Gıybet Edilmesi Haram Olan Kimse 272
3136. Bölüm 272
Gıybeti Caiz Olan Kimse 272
Şehid-i Sani'nin Gıybeti Caiz Kılan Sebepler Hakkındaki Sözü 274
3137. Bölüm 280
Gıybetin Kökeni 280
3138. Bölüm 280
Gıybetin Türleri 280
3139. Bölüm 284
Gıybete Kulak Vermek 284
3140. Bölüm 284
Gıybeti Reddetmenin Sevabı 284
3141. Bölüm 285
Gıybet Etmenin Keffareti 285
3142. Bölüm 287
Gayreti/Namusuna Düşkünlüğü Övmek 287
3143. Bölüm 288
Gayret Allah'ın Sıfatlarındandır 288
3144. Bölüm 288
Deyyus İnsan 288
3145. Bölüm 289
Yersiz Yere Gayretli Olmayı Kınamak 289
3146. Bölüm 293
İyiye Yorumlamak Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
3147. Bölüm 306
Aniden Öldürmek Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
3148. Bölüm 309
Fitne-İlahi İmtihan 309
3149. Bölüm 311
Fitne ve İmtihanın Neticesi 311
3150. Bölüm 312
Fitnelerden Allah'a Sığınma Adabı 312
3151. Bölüm 313
Fitnenin Anlamı 313
3152. Bölüm 314
Fitnelerin Kaynağı 314
3153. Bölüm 314
Fitne Çeşitleri 314
3154. Bölüm 316
Her Darlık ve Genişlikte Bir İmtihan Vardır 316
3155. Bölüm 317
İnsanların Birbiri Vesilesiyle İmtihan Edilişi 317
3156. Bölüm 317
Bazı Fitnelerde Allah'tan Yardım Dilemek 317
3157. Bölüm 318
En Korkunç Fitne 318
3158. Bölüm 318
Fitnelerden Sağ Salim Kurtulanlar 318
3159. Bölüm 319
Arzu Edilmesi Gereken Fitneler 319
3160. Bölüm 319
İnsana Fitne Olarak Yeten Şey 319
3161. Bölüm 319
Fitne ve İmtihan (Çeşitli) 319
3162. Bölüm 322
Fütüvvet ve Mertlik 322
3163. Bölüm 324
Bilmeden Fetva Vermekten Sakındırmak 324
3164. Bölüm 324
Bilmeden İnsanlara Fetva Veren Kimse 324
3165. Bölüm 325
Kendi Görüşü Üzere Fetva Veren Kimse 325
3166. Bölüm 325
Kendi Görüşü Esasınca Fetva Vermekten Sakındırmak 325
3167. Bölüm 326
Müftinin Kefil Olması 326
3168. Bölüm 326
Alim Kimseye Fetva Vermenin Cevazı 326
3169. Bölüm 327
Kendinden Fetva İstemek 327
3170. Bölüm 329
Sövmekten Sakındırmak 329
3171. Bölüm 331
Her kim Söverse Sövülür 331
3172. Bölüm 333
Üstünlük Taslamak 333
3173. Bölüm 334
Üstünlük Taslamadan Alı Koyan Sebepler 334
3174. Bölüm 334
Soyla Övünmeyi Kınamak 334
3175. Bölüm 336
Övünülmesi Doğru Olmayan Şey 336
3176. Bölüm 337
Övünç Kaynağı Olan Şey 337
İçindekiler 338


14