Kur'an: "İblis'ten başka bütün me-lekler secde etmişlerdi. O, bü-yüklük taslamış ve küfreden-lerden olmuştu." "Ona, "İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin" de-di." 17206. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbürden sakın. Şüphesiz tekebbür en büyük gü-nah ve en çok kınanmış ayıptır ve tekebbür İblis'in süsüdür."
17207. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbürden sakının. Zira İblis'i Adem'e secde etmek-ten alıkoyan tekebbür idi." 17208. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "O halde Allah'ın şeytana yaptığından ibret alın. Öyle ki uzun amelini, yoğun çabalarını bir anlık tekebbüründen dolayı boşa çıkardı… İblisten başka, onun gibi bir günah işledikten sonra kim Allah karşısında emanda kalabilir?"
17209. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gönlünüzde gizlediğiniz şu asabiyet ateşini, cahiliye kinini söndürün. Çünkü, Müslü-man'daki bu yersiz kıskançlık, şeytanın vesvese, tekebbür, boz-gunculuk ve üflemesindendir. Tevazuyu başlarınızın üstüne, büyüklenme duygusunu ayakları-nızın altına alın ve boyunlarınız-daki kibri atın. Tevazuyu kendi-niz ile düşmanınız olan İblis ve askerleri arasında bir sığınak edi-nin."
17210. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'ın azaba ve belaya uğrattığı sizden önceki büyükle-nen ümmetlerin başlarına gelen-lerden uğradıkları cezadan düş-tükleri zorluklardan ve zilletle-rinden ibret alın… Zamanın musibetlerinden Allah'a sığındı-ğınız gibi, kibir açısından da Al-lah'a sığının."
17211. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah için, Allah için, bu dünyada azgınlıktan, ahirette zulmün korkunç cezasından ve kibrin kötü akıbetinden sakının. Çünkü, bu (kibir) , iblisin büyük av usulü, büyük tuzak şeklidir. Bu, insanların gönüllerine öldü-rücü zehirler gibi girerek onları zehirler; asla başarısız olmaz, hiç kimseyi vuruşunda da hata etmez. Ne alim bilgisiyle, ne de yoksul olan yoksulluğuyla (ondan kurtulup bir yol bulabilir. ) "
17212. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbürden sakının. Zira bazen bir elbise giymek bile insanı kibirlenmeye sürükler." 17213. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbür, bazen her sınıftan en düşük kimselerde bile görülür…Bir gün Allah Resulü (s.a.a) Medine sokaklarının birin-den geçiyordu. Zenci bir kadın sokağın ortasında hayvanların gübresini topluyordu. O kadına, "Allah Resulü'nün (s.a.a) yolun-dan kenara çekil" denilince o ka-dın, "Yol geniştir" dedi. Ashap onu kenara itmek isteyince Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Onu bırakın, şüphesiz o dik başlı bir kadındır."
17214. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın kalbinde bir miktar kibir ortaya çıkınca az ol-sun veya çok aynı miktarda insa-nın aklı da azalır." 17215. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbürden sakın. Şüphesiz tekebbür azgınlığın başı ve rahman olan Allah'a isyan et-mektir."
17216. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbür helak edici bir huydur. Her kim bu hasletle kendini çoğaltmak (büyütmek) is-terse azalır (küçülür) ." 17217. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En çirkin huy tekebbür-dür." 17218. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim tekebbürden temizlenirse yücelik elde eder."
17219. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "O insan; rahimlerin ka-ranlıklarında gizlice tasarlanıp ka-rarlaştırılan dökülmüş erlik suyu ve yaratılışı noksan bir kan par-çası, bir pıhtı değil miydi?... Ama o büyüyüp geliştiğinde tekebbüre kapıldı." 17220. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbürden uzak durunuz. Zira kul sürekli tekeb-bür eder ve sonunda aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: "Bu kulumun adını da ve zorbalar arasına yazınız." 17221. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan sürekli tekebbür eder, bu yolda ilerler ve sonunda zorbalardan yazılır. Böylece zor-baların başına gelen şey onun da başına gelir."
17222. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir kimseden uzaklaşması, temizliğinden ve zühdündendir. Bir kimseye yaklaşması, yumuşaklığı ve acımasındandır. Uzaklaşması büyüklükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değildir." 17223. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Emir sahiplerinin insan-ların salihlerince en aşağı sayılan durumları, kendilerini övülme sevgisine kaptırmaları, işlerini ki-birlenerek yapmalarıdır." 17224. İmam Ali (a.s) , yüce Pey-gamber'in fazileti hakkında şöyle bu-yurmuştur: "Allah onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüş-ken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdırmış ve kibir onların ayaklarını kay-dırmıştı." 17225. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz ben Allah yo-lunda hiçbir kınayıcının kınama-sına aldırış etmeyen topluluktan biriyim… Onlar kibirlenmezler, üstünlük taslamazlar, hıyanet et-mezler ve (yeryüzünde) fesat çı-karmazlar."
3432. Bölüm Kibriya Allah'a Mah-sustur
Kur'an: "O, kendisinden başka ilah olmayan, hükümran, çok kut-sal; esenlik veren, güvenlik ve-ren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan Allah'tır. Allah putpe-restlerin koştukları eşlerden münezzehtir." "Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O azimdir ve hakimdir."
17226. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz kibriya ve büyüklük alemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur." 17227. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hamd, izzet ve kibriya sahip olan, bu iki sıfatı ya-rattıklarına vermeyen Allah'a mahsustur. Onları kendisi ile başkaları arasında bir sınır kıldı, yüce zatı için seçti."
17228. İmam Hasan (a.s) , kendisi-ne, "Sende tekebbür vardır" diyen bi-rine şöyle buyurmuştur: "Asla! Te-kebbür sadece Allah'a mahsustur. Benim vücudumda ise izzet var-dır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz izzet, Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir." 17229. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kibir Allah'ın ridası-dır (örtüsüdür) ve (dolayısıyla) mütekebbir insan bu ilahi ridayı elde etmek için Allah ile savaşa kalkışmıştır."
17230. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "Kibriya benim ridamdır (örtümdür) ve azamet benim elbisemdir. Her kim bunların biri hakkında be-nimle savaşmaya kalkışırsa, onu ateşe atarım." 17231. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kibir Allah'ın örtüsü-dür. O halde her kim ondan bir şey hakkında Allah ile savaşmaya kalkışırsa Allah onu baş aşağı ate-şe atar."
17232. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: " Allah, kullarından biri-nin kibirde bulunmasına izin ver-seydi, onu peygamberleri ve evli-yası arasından seçerdi. Fakat on-lar için büyüklük taslamayı kötü gördü, onlar için tevazuya razı oldu."
3433. Bölüm Kibrin Anlamı (1)
Kur'an: "Size bir peygamber nefsi-nizin hoşlanmadığı bir şey ge-tirdikçe, büyüklük taslayarak, bir kısmını yalancı sayıp, bir kısmını öldürür müsünüz?" "Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetle-rimden yüz çevirteceğim. On-lar bütün ayetleri görseler yine de iman etmezler." bak. A'raf, 113, 36, 40; Neml, 22; Yunus, 75. Kibrin Münezzeh olan Allah kar-şısında büyüklenmek olduğunu ve hakkı inkar anlamına geldiğini belir-ten ayetler 58 ayete ulaşmaktadır. Kur'an'a müracaat ediniz.
17233. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Her kim ölür de kalbinde bir zerre tekeb-bür olursa, daha önce tövbe et-medikçe asla cennetin kokusunu alamaz." O şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü! Ben güzelliği sevi-yorum. Hatta kırbacımın ve ayak bağımın bile güzel olmasını seve-rim. Bundan dolayı korkmam ge-rekir mi?" Peygamber şöyle bu-yurmuştur: "Kalbini nasıl bulu-yorsun?" O şöyle arzetti: "Kal-bimi hakkı tanımış ve hak ile it-minana ermiş olarak buluyorum."
Peygamber şöyle buyurdu: "O halde bu haletin kibir değildir. Aksine kibir hakkı terk etmen, haksızlığa yönelmen ve insanlara hiçbirinin haysiyetinin senin haysiyetin gibi olmadığı ve hiçbirinin kanının da senin kanın gibi olmadığı gözüyle bakman-dır." 17234. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbinde zerre mikta-rınca kibir bulunan kimse asla cennete giremez." Bir şahıs şöyle arzetti: "İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını se-ver." Peygamber şöyle buyurdu: "Allah güzeldir ve güzeli sever. Kibir ise hak karşısında kibir-lenmek ve insanları küçümse-mektir."
17235. İmam Bakır veya İmam Sa-dık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kal-binde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse asla cennete gi-remez." Muhammed b. Müslim şöyle diyor: "Ben istirca da bu-lundum (inna lillah ve inna ileyhi raciun dedim.)" İmam şöyle bu-yurdu: "Neden istircada bulunu-yorsun?" Ben şöyle arzettim: "Sizden işittiğim söz sebebiyle." İmam şöyle buyurdu: "Bu senin sandığın gibi değildir. Aksine be-nim maksadım (hakkı) inkar et-mektir ve hakikatte kibirden maksat, hakkı inkar etmektir."
17236. İmam Sadık (a.s) Abdullah b. Talha'ya şöyle buyurmuştur: "Al-lah Resulü (s.a.a) şöyle buyur-muştur: "Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan bir kul asla cennete giremez ve kalbinde har-dal tanesi kadar iman bulunan bir kul da asla cehenneme giremez." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Fedan olayım, insan bazen elbise giyer, bir bineğe biner, acaba bu kibrin nişanesi midir?" İmam şöyle bu-yurdu: "Böyle değildir, aksine ki-bir hakkı inkar etmektir,
iman ise hakkı itiraf etmektir." 17237. Muhammed b. Ömer b. Ye-zid babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle arzedildi: "Ben güzel yemek yiyorum, güzel kokular kullanıyo-rum ve rahvan (dolu dizgin, dört nala) bineğe biniyorum. Köleler arkamdan hareket ediyor. Eğer bu iş de bir tür tekebbür ise bu işten el çekeyim." İmam Sadık (a.s) bir müddet suskun kaldıktan sonra şöyle buyurdu: "Lanet edilmiş zorba kimse, insanları hor sayan ve hakkı tanımayan kimse-dir."
17238. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Huzuyu aradım. Onu sadece hakkı kabul etmekte bul-dum. O halde hakkı kabul edin. Zira hakkı kabul etmek insanı te-kebbürden uzaklaştırır."
17239. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim, "Esteğfirul-lah ve etubu ileyh" (Allah'tan mağfiret dilerim ve Allah'a döne-rim) derse, ne müstekbirdir ve ne de zorba. Zira müstekbir nefsinin hakkında kendisine galebe çaldığı günahı hususunda ısrar eden ve dünyayı ahirete tercih eden kim-sedir."
17240. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "İlhadın (inkarın) en azı nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Tekebbür, ilhadın en küçük mertebesidir." bak. el-Hakk, 896. Bölüm
3434. Bölüm Kibrin Anlamı (2)
17241. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "En büyük tekebbür insanları aşağılık saymak ve hakkı hafife almaktır." Abdul A'la b. A'yen şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Halkı aşağılık saymak ve hakkı hafife almak nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Hak karşısında cahillik etmek ve hak ehlini kötülemektir. O halde her kim böyle yaparsa aziz ve celil olan Allah ile ridası (azamet örtüsü) hakkında savaşa girişmiş olur."
17242. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbür, insanları aşağılaman ve hakkı hor görmendir." 17243. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kibirden boş bir kalple Me'zemey'den geçerse Allah onu bağışlar." Ravi şöyle diyor: "(Ben) kibir nedir?" diye arzedince İmam şöyle buyurdu: "İnsanları küçümsemek ve hakkı hafife almaktır." 17244. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kibirden te-mizlenmiş bir kalple Mekke'ye girerse Allah günahlarını affe-der." Abdulmelik, "Ben, "kibir nedir?" diye arzedince İmam şöy-le buyurdu: "İnsanları hor gör-mek ve hakkı hafife almaktır?" Ben, "Bu nasıl olur?" diye arze-dince de İmam şöyle buyurdu: "Hak karşısında cahillik etmek ve hak ehlini kötülemekle."
3435. Bölüm Kibrin Hakikati
17245. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim diğerlerinden üstün olduğuna inanırsa o müs-tekbirlerden sayılır." Hafs b. Gı-yaz şöyle diyor: "Ben şöyle arzet-tim: "Eğer bir günahkarı görür ve günahsızlık ve iffeti sebebiyle de kendisini ondan üstün görürse nasıldır?" İmam şöyle buyurmuş-tur: "Heyhat, heyhat! Kim bilir belki o bağışlanır ama seni hesaba çekerler. Musa'nın (a.s) sihir-bazlarının hikayesini okumadın mı?"
17246. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mekke vadisine vardı-ğınızda yıpranmış veya eskimiş veya kaba elbiselerinizi giyiniz. Zira kibirden temizlenmiş bir kalple Mekke vadisine giren kim-seyi Allah bağışlar." Abdullah b. Ebi Ya'fur şöyle sordu: "Kibrin haddi nedir?" İmam şöyle buyur-du: "Kibrin haddi insanın güzel elbise giymesi, kendisine bakması ve insanların kendisini bu elbise-ler içinde görmesini istemesidir." İmam daha sonra bu ayeti tilavet bu-yurdu: "Şüphesiz insan kendi nefsi hakkında basiret sahibi-dir."
Şöyle diyorum: Ebu Hamid Ga-zali kibrin hakikati hakkında şöyle yazmaktadır: "Bil ki kibir zahir ve batın diye ikiye ayrılmaktadır. Batın (gizli) olan kibir nefiste olan bir huy-dur. Zahir olan kibir ise insanın yap-tığı amellerdir. Kibrin batıni huy hakkında kullanılması daha gerçekçi-dir. Zira insanların amelleri de o hu-yun neticesidir ve kibir hasleti o dav-ranışların ortaya çıkmasına neden ol-maktadır. Bu yüzden amellerinde ki-bir ortaya çıkınca, "kibre kapıldı"
demektedirler. Eğer davranışlarında kibir ortaya çıkmazsa o zaman da, "ruhun da kibir vardır" derler. Dola-yısıyla asıl olan nefisteki huydur ve in-sanın kendisini karşısında tekebbüre kapıldığı kimseden üstün görmesi an-lamındadır. Zira kibir iki ciheti ge-rektirmektedir: Birincisi hakkında tekebbüre kapıldığı kimse ve ikincisi de o şahsa karşı tekebbüre
kapılması-na neden olan konu. Kibrin kendini beğenme hasletinden farkı da burada-dır. Zira kendini beğenmek sadece kendisinin varlığını gerektirir. Hatta dünyada bir tek insan bile yaratılmış olsaydı, yine de o şahsın kendisini be-ğenmesi mümkün olurdu. Ama müte-kebbirin varlığı ikinci bir şahsın varlı-ğı olmaksızın mümkün değildir.
Zira ikinci şahıs sayesinde insan kemal sı-fatlarına sahip olma hususunda kendi-sini ondan üstün görmektedir ve bura-da tekbbüre ve kendisini üstün görme-ye saplanmaktadır. Mütekebbir olmak için kendini büyük görmek de yeterli değildir. Zira insan bazen kendini büyük görür, ama başkasını kendi-sinden daha büyük veya dengi olarak görür ve dolayısıyla da ona karşı te-kebbüre kapılmaz. Aynı şekilde baş-kalarını küçümsemek de yeterli değil-dir. Zira başkalarını küçük görür,
ama kendisini de onlardan daha kü-çük veya dengi görürse yine de tekeb-büre kapılmış olmaz. Dolayısıyla kendisi için bir mertebe, başka birisi için de bir mertebeye inanması ve daha sonra kendi mertebesini ondan daha üstün görmesidir. Bu üç itikat sayesin-de insanda kibir huyu ortaya çıkmak-tadır.
Yoksa bu görüşün bizzat ken-disi kibir değildir. Bu görüş ve inanç onda kibir ruhunu ortaya çıkarmakta ve neticede kalbinde bir tür gurur, kendini beğenmişlik, sevinç, bu inancı-na dayanma ortaya çıkmaktadır. Bu kendisiyle övünmesi, kendinden hoş-lanması ve bu inanca dayanması, kibir huyunun bizzat ta kendisidir. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Tekebbürün nefhasından (üflemesinden), sana sığı-nırım."
3436. Bölüm Kibir İçinde Yürümeyi Kınamak
Kur'an: "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri de-lebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin." "İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürle-nerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez." "Rahman kulları yeryüzün-de mütevazi yürürler. Bilgisiz-ler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumu-şak söz söylerler." 17247. İmam Bakır (a.s) , Allah-u Teala'nın, "Yeryüzünde böbür-lenerek yürüme" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani tekebbür ve büyüklenerek yürüme"
17248. Resulullah (s.a.a) , bir toplu-luğun yanından geçince şöyle buyur-muştur: "Buraya neden toplandı-nız?" Onlar şöyle arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü! Bu deli bayılmış ve biz de onun etrafına toplanmış bulunmaktayız." Peygamber şöyle buyurdu: "O deli değildir, aksine hastadır." Daha sonra şöyle buyurdu: "Sizleri gerçek delinin kim olduğundan haberdar kılmayayım mı?" Onlar şöyle arzettiler: "Haberdar kıl ey Allah'ın Resu-lü!" Peygamber şöyle buyurdu:
"Gerçek deli kibir içinde yürüyen kimsedir. O kibir içinde bakar, omuzlarını hareket ettirir, Allah'a isyan eder ve bu haline rağmen Allah'ın cennetini arzular. Hiç kimse onun şerrinden güvende değildir ve hayrı ümit edilme-mektedir. Asıl deli budur. O şa-hıs ise hastadır." 17249. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah eşine karşı yet-miş yaşında bir insan (gibi duran) yolda yürürken ve görünürde ise yirmi yaşında (bir genç gibi) du-ran kimseden nefret eder."
17250. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala yirmi yaşında olduğu halde seksen ya-şındaki gibi duran kimseyi sever ve yirmi yaşındaki genç gibi dav-ranan altmış yaşında (kibirle yü-rüyen) kimseden nefret eder." bak. el-Meşiy, 3696. Bölüm
3437. Bölüm Mütekebbir
17251. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en çok nef-ret edileni mütekebbir kimse-dir." 17252. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü bana en uzak olanınız çok konuşanlar, yani müstekbirlerdir." 17253. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Nezdimde en çok nefret edileniniz ve ahirette biz-den en uzak olanınız, boş konu-şan, sözü uzatan ve mütefeyhik-lerdir." Ashap şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Çok konuşan ve sözü uzatanları biliyoruz. Müte-feyhikler de kimlerdir?" Peygam-ber şöyle buyurdu: "Onlar, mü-tekebbir kimselerdir."
17254. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sen Allah'ın yanında mütekebbir kişilerden sayılırken ondan mütevazi kişilerin ecrini mi arzuluyorsun?!" 17255. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mütekebbir olan kimse yok olmaktan güvende değildir."
3438. Bölüm Kendisiyle Kibirlenme-nin Doğru Olmadığı Şey
17256. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Başlangıcı nütfe, sonu leş ve bu arada ise dışkı dağarcığı olan kimsenin bu duruma rağmen tekebbüre kapılmasına şaşarım." 17257. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dün nutfe olan yarın da leş olacak olan mütekebbir şahısa şaşarım." 17258. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nütfeden yaratılan, yarın leşe dönüşecek olan ve bu arada da kendisine ne yapılacağını bilmeyen kendini öven müte-kebbir kimseye şaşarım."
17259. İmam Bakır (a.s), mevlamız Hz. Sadık'ın (a.s) dışkının ne oldu-ğunu sorması üzerine şöyle buyurmuş-tur: "Dışkı insanoğlunun küçük görülmesi içindir. Böylece dışkı-sını kendisiyle taşıyarak kibre ka-pılmasını önlemek için karar kı-lınmıştır."
17260. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Selman-i Farsi ve bir şahıs arasında bir tartışma mey-dana geldi. O şahıs Selman'a şöy-le dedi: "Sen kimsin ki ey Sel-man!" Selman şöyle dedi: "Ben, benim ve senin başlangıcın necis bir nutfe, benim ve senin sonu kokuşmuş bir leştir. Kıyamet gü-nü olduğunda teraziler kurulun-ca, her kimin amel terazisi ağır olursa, şüpesiz o büyüktür. Her kimin terazisi hafif gelirse o da aşağılıktır."
17261. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: " Allah kendisine hiç bir üstünlük vermediği halde, şeyta-nın burnuna üflediği kibirle, kal-bindeki öfkeyle tutuşan büyüklük ateşine düşüp nefsindeki haset düşmanlığı yüzünden, kardeşine (Habil'e) kibirlenen kişi (Kabil) gibi olma. Allah kibri yüzünden onu cezalandırdı, pişmanlığa dü-şürdü."
3439. Bölüm Tekebbürün Sebebi
17262. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbür veya zorba-lık eden herkes, bunu mutlaka nefsinde bulduğu bir aşağılık kompleksinden dolayı yapmakta-dır." 17263. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tekebbür eden her-kes, bunu nefsinde bulduğu bir zilletten dolayı yapmaktadır."
17264. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her mütekebbir kimse, hordur." 17265. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sadece düşük olan kimse kibre kapılır." 17266. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sadece düşük ve adı şanı belli olmayan kimse tekebbüre kapılır." Ebu Hamid Gazali tekebbürün sebepleri ve onu harekete geçiren fak-törler hususunda şöyle demektedir: "Bil ki kibir deruni ve batıni bir has-lettir. Zahirde ortaya çıkan ahlak ve davranışlar o huyun neticesi ve ürünü-dür ve onları tekebbür olarak adlan-dırmak gerekir. Kendini büyük gör-mek ve kendi değerini başkalarından üstün görmek gibi uygunsuz anlamlara özgü bir isimdir. Bu deruni huya sebep olan şeyin sadece bir sebebi vardır ve o da anlamını açıklayaca-ğımız,
kendini beğenmekten kaynaklanmaktadır. Bu huy adeta mütekebbir insanın ruhuna asılmaktadır. Zira insan ilminden amelinden veya kendisiyle ilgili olan herhangi bir şeyden hoşlandığında ve onlara oranla kendini beğenmişliğe düştüğünde neticede kendini büyük görmekte ve tekebbüre kapılmaktadır. Zahiri kibrin ise üç nedeni vardır.
Bir nedeni mütekebbir şahsın vücudunda-dır. Bir nedeni ise kendisine tekebbür-de bulunduğu kimsenin varlığındadır. Bir sebebi ise bu iki unsurdan başka-sıyla ilgilidir. Mütekebbir şahsın vü-cudunda olan sebep kendini beğenmiş-liktir. Kendisine tekebbürde bulundu-ğu şahıs ile ilgili vücudunda bulunan sebep ise ona karşı içinde taşıdığı kin ve hasadettir. Bu iki unsurdan başka-sıyla ilgili sebep ise riya ve gösteriştir. O halde zahiri kibrin sebepleri bu iti-barla dört şeydir: Kendini beğenmişlik, kin, hasadet ve riya." bak. el-Kizb, 3462. Bölüm
3440. Bölüm Kibrin Tedavisi
17267. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın büyüklüğünü tanıyan kimsenin kendini büyük görmesi doğru değildir. Zira Al-lah'ın azametini bilen kimselerin yücelikleri tevazu göstermelerin-de ve Allah'ın azamet ve celalini tanıyanların izzeti de zillet izha-rında bulunmalarındadır."
17268. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'ı tanıyan kimsele-rin kendisini büyük görmesi doğ-ru değildir." 17269. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah Adem'i ışığı gözle-ri alan, görünüş güzelliği akılları durduran ve kokusu nefesleri ke-sen bir nurdan yaratmak isteseydi yaratırdı; böylece boyunlar ona eğilir, meleklerin imtihanı hafif-lerdi. Fakat Allah; birbirinden ayırmak, büyüklenenleri içlerin-den kovmak ve kendini beğen-mişleri onlardan uzaklaştırmak için yarattıklarını aslını bilmedik-leri bazı şeylerle imtihan etmek-tedir."
17270. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer elçiler, karşı ko-nulmaz bir kuvvete… sahib olsa-lardı halk öğütlerini daha kolay kabul eder, onlara karşı durmaz-lardı… Allah peygamberlerine uymayı, kitaplarını tasdik etmeyi, kendisine huşu etmeyi, emrini kabul etmeyi ve itaatine teslim olmayı kendisine has kılmış ve başka şeylerle karışmasını dile-memiştir. Bela ve imtihan ne ka-dar büyük olursa, sevabı ve ödülü de o kadar çok olur."
17271. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kalplerindeki kibri çı-karsın, yerine ruhlarına huzuyu yerleştirsin ve yüzlerine rahmet kapılarını açsın diye Allah, kulla-rını çeşitli zorluklarla imtihan etmekte, sorunlarla ibadete davet etmekte ve çeşitli belalara düçar kılmaktadır."
17272. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah mümin kullarını bundan; namazlarla, zekatlarla, farz kılınmış günlerdeki orucun gayretiyle; ellerini ayaklarını sa-kinleştirip gözlerini sakındırarak; nefislerini ezip gönüllerine teva-zu vererek ve kendini beğenmeyi onlardan gidererek korur… Bun-ların içinde bulunan, övünme be-lirtilerini yok eden, kibrin izlerini bile yasaklayan hükümlere ba-kın." 17273. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah imanı şirki temiz-lemek için farz kılmıştır ve na-mazı da insanları kibirden uzak-laştırmak için farz kılmıştır."
Allame Meclisi'nin Kibrin Tedavisi Hususundaki Sözü Kibrin dermanı ve tevazu elde et-menin tedavisinin, ilmi ve ameli bir metodu vardır. İlmi metodu insanın kendisini ve Allah'ı tanımasıdır. Bu tek başına kibir hasletinin vücudun-dan temizlenmesine yeterli bir sebeptir. Zira insan kendisini hakkıyla tanıdığı taktirde zatı gereği her düşük şeyden daha düşük olduğunu ve her küçük şeyden daha küçük bulunduğunu anlar. Dolayısıyla da tevazu zillet ve düşüklükten başka bir şeye layık olmadığını görür.
Rabbini tanıdığı taktirde ise büyüklük ve azametin hakkında pak zatına layık olduğunu anlar. Kibrin köklerini ortadan kaldırmanın ilmi yolu budur. Ama kibri tedavi etmenin ameli metodu ise Allah ve yaratıcı karşısın-da mütevazi olmasıdır ve mütevazi kimselerin huylarına temiz ve layık kimselerin hal ve davranışlarına, top-rağa oturup, "Ben de kulum (köleyim) köleler gibi yer ve köleler gibi içerim" diyen Peygamber'in ahvaline sahip ol-maya çalışmasıdır." bak. 3438, 3432. Bölümler
3441. Bölüm Kibri Ortadan Kaldır-mak
17274. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekten de erkeğin sevinç ve övünç içinde ailesine bir şey götürmesini ve bu vesile-yile kibri kendinden uzak tutma-sını severim." 17275. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi elbise-sini yamar, ayakkabısını diker ve eşyasını taşırsa şüphesiz kibirden uzaktır."
17276. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi yükü-nü taşırsa kibirden güvende olur." 17277. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendi koyu-nunu sağar, elbisesini yamar, ayakkabısını diker, hizmetçileriyle yemek yer ve eşyasını pazardan (eve) taşırsa şüphesiz kibirden temizlenmiştir."
17278. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim yün elbise giyer, yamalı ayakkabı giyer, bi-neğine biner, koyununu sağar, ai-lesiyle birlikte yemek yerse şüp-hesiz, Allah kibri ondan uzak tu-tar. Ben kul ve kulun çocuğuyum. Kul gibi oturur, kul gibi yemek yerim. Bana mütevazi olmanız ve sizden hiçbirinizin başkasına haksızlık etmemesi vah-yolmuştur."
17279. Ebu Umame şöyle diyor: "Şüphesiz bir gün Peygamber Baki mezarlığına doğru yola ko-yuldu. Ashap da onun ardından yola düştü. Peygamber durdu ve onlara öne geçmelerini emretti. Ardından kendi de onların ardın-dan hareket etti. Bunun sebebini sorduklarında ise Peygamber şöy-le buyurdu: "Ben ayakkabılarını-zın sesini işittim ve içimde kibir-den bir şeyin oluşmasından kork-tum."
Ben şöyle diyorum: "Şüphesiz bu hadislerde tevazu ve alçak gönüllü ol-manın nişanesi olarak zikredilen şey-ler tümüyle insanda kibrin olmadığı-nın göstergesi değildir. Aksine şahıs-larda, asırlarda ve çeşitli hususlarda bu durum farklılık arzetmektedir. Nitekim şöyle demişlerdir: "İnsanlar-dan bir grubu tevazu niyetiyle yün elbise giymekte, ama kalpleri kendini beğenmişlik ve kibir ile dolu bulunmaktadır." O halde buna dikkat edilmelidir."
17280. İmam Kazım (a.s) elinde bir balık tutmuş olan Abdullah b. Cibille'ye şöyle buyurmuştur: "Onu elinden at. Ben şerafet sahibi ve saygın bir insanın düşük bir şeyi taşımasını hoş görmüyorum." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Ey Şiiler! Sizler düşmanı çok olan bir topluluksunuz! Sizler halkın kendilerine düşmanlık et-tiği bir grupsunuz. O halde gü-cünüz yettiğince onlar karşısında süslü (ve şahsiyet sahibi) olu-nuz."
17281. İmam Sadık (a.s) ailesine aldığı bir şeyi evine taşıyan ve kendisi-ni gördüğünde ise utanan birisine şöyle buyurmuştur: "Sen bunları ailen için mi aldın ve onlara mı taşı-yorsun? Bil ki Allah'a yemin ol-sun eğer Medine halkı olmasaydı, ben de ailem için alış veriş etmeyi ve onu kendi elimle kendilerine taşımayı severdim." 17282. Resulullah (s.a.a) Ebuzer'e şöyle buyurmuştur: "Ey Ebuzer! Ahir zamanda öyle bir zaman ge-lecek ki yaz kış yün giyecekler ve bunun başkalarından üstün olma-larına sebep olduğuna inanacak-lardır. Bunlara göklerin ve yerin ehli lanet etmektedir." bak. Vesail'uş Şia, 3/344, 5. Bölüm
3442. Bölüm Kibrin Etkileri
17283. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hırs, kibir ve haset insa-nı günaha düşmeye çağıran şey-lerdir." 17284. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kibrin meyvesi sövgü-dür (halktan kötü söz işitmektir) ." 17285. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbür yüce mertebe sahibi insanı aşağılık kılar."
17286. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbür aşağılık ve re-zaleti aşikar kılar." 17287. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mütekebbir insan dost-tan mahrum kalır." 17288. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbür günahlara dalma sebebidir." 17289. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekebbürün çokluğu yokluğa sebep olur." 17290. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kibir ve israf elbisesini giyerse, üstünlük ve şe-ref elbisesini soyunmuş olur." 17291. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mütekebbir insan (başkalarının) kendisini övmesini beklememelidir." 17292. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kibir sahibi olan kimse asla ilim öğrenemez."
3443. Bölüm Her kim Kibirlenirse Allah Onu Aşağılık Kılar
17293. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kibirlenirse Allah onu aşağılık kılar." 17294. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz göklerde in-sanlar için tayin edilen iki melek vardır. Bunlar insanlardan biri kibirlenince onu küçük düşürür-ler."
17295. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kibirlenmek yüce ma-kama sahip insanı aşağılık kı-lar." 17296. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim insanlara üstün-lük taslarsa hor olur."
17297. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kulun başında bir gem vardır. Bir melek o gemi tu-tar, insan üstünlük taslayınca me-lek ona şöyle der: "Mütevazi ol, Allah seni aşağılık kılsın! Ondan sonra kendi gözünde insanların en büyüğü ve insanların gözünde ise herkesin küçüğü haline gelir. Kul mütevazi olunca da aziz ve celil olan Allah onu yüce makama erdirir, melek ona şöyle der: "Başını kaldır! Allah seni yücelt-sin." Ondan sonra sürekli kendi gözünde insanların en küçüğü ve insanların gözünde ise halkın en yücesi olur."
17298. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her insanın başında meleğin elinde bulunan bir gem vardır. İnsan mütevazi olunca melek ona şöyle der: "Gemini yukarı tut." Ama her ne zaman kibirlenirse o meleğe şöyle denir: "Ağzını aşağıya çek" 17299. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ekin yerde biter ve sert kayaların üstünde bitmez.
İşte hikmet de böyledir. Hikmet mütevazi insanın kalbin-de yeşerir. Mütekebbir kimsenin kalbinde asla yeşermez. Zira Al-lah tevazuyu aklın ve bilginliğin, kibri ise cehaletin aracı kılmıştır. Bilmiyor musun, her kim başını tavana sürterse başı kırılır. Her kim de başını önünde tutarsa ta-vanın altında gölgeye sığınır. Böylece her kim Allah için tevazu içinde olmazsa Allah onu aşağılık kılar. Her kim de Allah için mütevazi olursa Allah onu yücel-tir."
17300. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için bir derece mütevazi davranırsa Allah onu bir derece yüceltir. Sonunda onu yücelerin en yücesinde karar kılar. Her kim de Allah için bir derece kibre kapılırsa Allah onu da bir derece aşağıya indirir ve sonunda da aşağıların en aşağı-sında karar kılar."
17301. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için mütevazi olursa Allah onu yücel-tir ve şöyle buyurur: "Yücel! Al-lah seni yüceltsin." Böylece o in-sanların gözünde büyür, kendi gözünde ise küçülür. Her kim de tekebbür ederse Allah onu param parça eder ve şöyle buyurur: "Uzak dur!" Böylece o insanların gözünde küçülür. Kendi gözünde ise büyür." bak. et-Tevazu' 4099. Bölüm
3444. Bölüm Kibirli İnsanların Yeri
Kur'an: "Temelli kalacağınız ce-hennemin kapılarından girin. Büyüklenenlerin durağı ne kö-tüdür!" "Bana kulluk etmeyi bü-yüklüklerine yediremiyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuştur." 17302. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mütekebbirler kıya-met günü, karınca suretinde haş-rolurlar. İnsanlar onları yüce Al-lah'a itinasızlık etmeleri hasebiyle ayakları altında çiğnerler."
17303. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mütekebbirler karınca şekline dönüştürülürler ve insan-lar, Allah kullarının hesabını biti-rinceye kadar onları ayakları al-tında çiğnerler." 17304. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizleri cehennem eh-linden haberdar kılmayayım mı? Şüphesiz her kaba ve haşin ve mütekebbir olan kimsedir."
17305. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü müte-kebbirler, karınca şeklinde haşro-lurlar. İnsanlar onları ayakları al-tınca çiğnerler ve her küçük şey onların üzerinden yürür." 17306. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü müte-kebbir kimseler karınca şeklinde haşrolurlar. Horluk ve zillet onla-rı her yerden çepe çevre sarar."
17307. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cehennemde heb heb adında bir vadi vardır. Münezzeh olan Allah her zorba insanı oraya yerleştirir." 17308. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ateşte mütekebbir kimselerin içinde bulunduğu ve kapılarının yüzlerine kapandığı bir saray vardır." 17309. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cehennemde müte-kebbirler için sakar adında bir vadi vardır. Bu vadi şiddetli sı-caklığından dolayı aziz ve celil olan Allah'a şikayette bulundu ve Allah'tan nefes almasına izin vermesini istedi. Böylece nefes aldı ve nefes aldığından dolayı cehennem alevlendi." bak. Cehennem, 619. Bölüm 454. Ko-nu
el-Kitap Yaz-mak
Bihar, 2/144, 19. Bölüm; Ki-tabet'ul-Hadis
bak. 143. konu, el-Hatt; 447. konu, el-Kalem
3445. Bölüm Kitap ve Yazmak
Kur'an: "Nûn; kalem ve onunla ya-zılanlara andolsun ki…" 17310. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kitaplar alimlerin bos-tanlarıdır." 17311. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kitap iki konuşmacıdan biridir." 17312. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kitap niyetin tercümanı-dır." 17313. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kitap güzel bir konuş-macıdır." 17314. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kitaplarla teselli bulan kimse asla huzursuzluğa düş-mez."
17315. İmam Sadık (a.s) Mufazzal b. Ömer'e şöyle buyurmuştur: "Yaz ve ilmini kardeşlerin arasında yay ve öldüğünde onu çocuklarına miras bırak. Zira insanlara öyle karışık bir zaman gelecek ki sa-dece kitaplarıyla ünsiyet edine-ceklerdir." 17316. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah iyi ve kötü tüm insanlara yazma ve hesaplama nimetini ih-san buyurmuştur. Eğer bu iki şey olmasaydı onlar yanlışlığa düşer-lerdi."
3446. Bölüm Yazarlık ve Yazarın Şahsiyeti
17317. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın yazısından ak-lı ve görüşü anlaşılır. Elçisinden de anlayışı ve zekası anlaşılır." 17318. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Senin elçin aklının ter-cümanıdır. Yazın ise en etkili ko-nuşmacındır." 17319. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın yazısı aklının göstergesi ve faziletinin delili-dir." 17320. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın yazısı faziletinin ve aklının derinliğinin ölçüsü-dür." 17321. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bir yazı yazdığında mü-hürlemeden önce onu yeniden gözden geçir. Zira gerçekte kendi aklını mühürlemiş olursun."
17322. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Faziletli insanların akılla-rı kalemlerinin uçlarındadır." 17323. İmam Ali (a.s) , Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle bu-yurmuştur: "Katiplerinin durumla-rını da denetle, işlerini hayırlıla-rına havale et; düşmanlarına karşı kullanacağın planları, gizli tuttu-ğun şeyleri, büyüklenen, kibirle-nen, bu yüzden de cemaatin önünde sana karşı durmaya cüret eden kişilere değil, temiz ve iyi ahlak sahibi olanlara yazdır. On-ların memurlarından gelen mek-tupları sana sunmakta gaflet et-memeleri, senden aldıkları emri olduğu gibi aktarmaları gerekir."
3447. Bölüm İlmi Yazmaya Teşvik
17324. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İlmi yazarak kayıt al-tına alın." 17325. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İlmi kayıt altına alın." Kendisine, "İlmi kayıt almak nasıl olur?" diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: "Onu yazarak."
17326. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İlmi alimler vefat et-meden önce yazınız. Zira alimle-rin ölümüyle ilim de ölür." 17327. İmam Hasan (a.s) , çocukla-rını ve yeğenlerini yanına çağırarak onlara şöyle buyurmuştur: "Sizler çok yakında başka bir kavmin büyükleri olacak olan bir topluluğun gençlerisiniz. O halde ilim öğreniniz. Sizden her kim ilmi ezberinde tutamıyorsa, onu yazsın ve evinde korusun."
17328. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yaz, zira (ilim) sadece yazmakla korunur." 17329. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yazınız, zira yazma-dıkça koruyamazsınız." 17330. İmam Sadık (a.s) , Ebu Ba-sir'e şöyle buyurmuştur: "Basralılar-dan bir grup yanıma geldiler, benden bir takım hadisleri sordu-lar ve onları yazdılar. Siz neden yazmıyorsunuz? Biliniz ki yaz-madan asla koruyamazsınız." 17331. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalp, yazmakla huzu-ra erer."
3448. Bölüm Yazmanın Sevabı
17332. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin ölünce geride bıraktığı içinde ilim yazılı bir say-fa kağıt bile kıyamet günü onunla ateş arasında bir perde olur. Al-lah Tebarek ve Teala bu sayfa üzerine yazdığı her harfe karşılık kendisine dünyadan yedi kat bü-yük bir şehir verir." 17333. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim baki kalsın diye benden bir ilim veya hadis yazarsa kendisi için sevap yazı-lır." Bak. El-Bihar, 2/144, 19. Bölüm
3449. Bölüm Allah'ın Nazil Buyur-duğu Kitaplar
Kur'an: "…İnsanların ayrılığa düş-tükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hakka davet eden ki-taplar indirdi." 17334. Resulullah (s.a.a) kendisine Allah'ın indirdiği kitapların sayısını soran Ebuzer'e şöyle buyurmuştur: "Yüz dört kitap inmiştir, elli Sa-hife Şeys'e, otuz Sahife İdris'e, yirmi Sahife İbrahim'e inmiştir. Ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan (Kur'an) " 17335. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Münezzeh olan Allah kullarını gönderilmiş elçilerden, indirilmiş kitaptan, gerekli bir hüccetten ve apaçık doğru yolu göstermekten mahrum bırakma-mıştır."
3450. Bölüm Yazmanın Adabı
17336. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bismillahirrahmanir-rahim (Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla) her kitabın anah-tarıdır." 17337. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bismillahirrahmanir-rahim'i bir şiirden önce de olsa asla terk etmeyiniz." 17338. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'ı ulu-lamak için Bismillahirrahmanir-rahim cümlesini güzel bir hatla yazarsa Allah onu bağışlar." 17339. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bismillahirrahmanir-rahim cümlesini en güzel hatla yazınız." bak. 247. Konu, "Esmaullah"; Veail'uş Şia, 8/494, 94. Bölüm;
Kur'an: "Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi." 17340. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşler arasındaki ilişki, vatanda karşılıklı ziyaretleşmek ve yolculukta (ayrılık ve gurbette) ise mektup yazmak iledir."
17341. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mektup yazan ilk kimse Habeşistan'lı bir köle olan Lokman Hekim idi." bak. Vesail'uş Şia, 8/494, 93. Bölüm
3452. Bölüm Mektubun Cevabını Yazmaya Teşvik
17342. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mektuba cevap ver-mek de tıpkı selama cevap ver-mek gibi bir haktır." 17343. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mektuba cevap ver-mek tıpkı selama cevap vermek gibi bir haktır." 17344. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mektuba cevap ver-mek de tıpkı selamın cevabını vermek gibi farzdır."
3453. Bölüm İslam Devrimi'nin Sır-larını Gizlemenin Lüzu-mu
17345. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki Şiilerimizin iki hasletini telafi et-mek için pazımdan bir miktar eti fidye olarak vermeye hazırım: Acelecilik ve sırrı az korumak." 17346. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar iki hasletle emrolunmuşlar ama onları zayi etmişlerdir. Bu yüzden de her şeylerini kaybetmişlerdir: Sabır ve sırrı saklamak."
17347. İmam Sadık (a.s) Sü-leyman b. Halid'e şöyle buyurmuştur: "Ey Süleyman! Sizin öyle bir dininiz vardır ki her kim onu gizli tutarsa Allah onu aziz kılar, her kim de onu ifşa ederse Allah onu hor kılar." 17348. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz bizim işimi-zin örtülü ve perde arkasında kalması hususunda söz alınmıştır. O halde her kim bizim zararımı-za sırrı ifşa ederse Allah onu hor kılar."
17349. İmam Kazım (a.s) zindan-dan Ali b. Suveyd'is-Sai'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Senden gizlemeni istediğim şeyi sakın ifşa etme. Sana diyorum ki, kardeşinin senin üzerindeki en farz haklarından biri de dünya ve ahiret işlerinden onun lehine olan bir şeyi kendisinden gizleme-mendir."
17350. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sırrımızı gizli tutmak, Allah yolunda cihad etmektir." 17351. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki benim nezdimde dostlarımın en sevimlisi, en takvalı, en anlayışlı, en fakih olanı (dini anlayışı güçlü) ve hadislerimizi en çok saklayan-larıdır."
17352. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu iş (imamet mesele-si) sadece tanımak ve sevmek ile ilgili değildir. Aksine onu ehli olmayandan gizlemeniz gerekir. Bizim dediklerimizi demeniz ve sustuklarımız hakkında da sus-manız yeterlidir." 17353. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Suskunluk hikmettir, sessizlik esenliktir, sırrı saklamak ise saadet ve mutluluğun bir par-çasıdır." bak. 557. Konu, et-Takiyye
3454. Bölüm Devrim Sırlarını İfşa Etmekten Sakınmak
17354. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hadislerimizi bizim zararımıza olarak ifşa eder-se, hakkımızı inkar etmiş kimse gibidir." 17355. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hadisimizi if-şa ederse, bizi hatayla öldürme-miş, aksine bilerek öldürmüş sa-yılır."
17356. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah dine iki devlet karar kılmıştır. Adem'in devleti -ve o Allah'ın devletidir- ve İblis'in devleti. O halde Allah açıkça kendisine kul-luk edilmesini dilerse Adem'in devletini iş başına geçirir ve Allah gizlice ibadet edilmek isterse, İb-lis'in devletini iş başına geçirir. Her kim de Allah'ın gizli kalma-sını istediği bir şeyi ifşa ederse, dinden çıkmış olur."
17357. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hadisimizi bizim zararımıza ifşa ederse, Al-lah ondan imanı alır." 17358. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(bize ait) sırrı ifşa eden kimse şek edicidir (inancı zayıftır) ve onu ehli olmayan kimsenin yanında söyleyen ise kafirdir."
17359. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü kul bir damla kan dökmediği halde ken-disine bir hacamat bardağı dolusu veya daha fazla kan verilir ve şöyle denir: "Bu senin falanın kanından payındır." O şöyle ar-zeder: "Ey Allah'ım! Senin de bildiğin gibi canımı aldığın za-man bir damla kan dökmedim."
Allah şöyle buyurur: "Doğrudur ama falan kimseden, şöyle ve böyle bir rivayet işittin. Onu aleyhine tamamlanacağı bir şekil-de rivayet ettin. Zira o rivayet ağızdan ağza dolaşarak falan za-lime ulaştı ve onu bu rivayet se-bebiyle öldürdü. Şimdi de bu onun kanından senin payındır."
17360. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "Bu Allah'ın ayetleri-ni inkar ettikleri ve Peygam-berleri haksız yere öldürdükle-ri sebebiyledir" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki onlar, kendi elleriyle öl-dürmediler ve kendi kılıçlarıyla vurmadılar. Aksine sözlerini işit-tiler, onları ifşa ettiler ve neticede de o Peygamberler yakalanıp öl-dürüldüler."
17361. İmam Sadık (a.s) Ebu Ca-fer Muhammed b. Nu'man'il Ehvel'e şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Nu'man! Alim kimse bildiği her şeyi sana söyleyemez. Zira bu Al-lah'ın sırrıdır… O halde acele etme. Zira Allah'a yemin olsun ki bu iş üç defa yakınlaştı, ama sizler ifşa ettiniz ve Allah da onu er-teledi. Allah'a yemin olsun ki si-zin nezdinizde düşmanınızın da-ha iyi bilmediği hiçbir sır yok-tur."
17362. Ebu Basir şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) bir çok hadis nakletme konusunu sordum. Şöyle buyurdu: "Bizim hadisle-rimizden bir şey gizledin mi?" Ben hatırlamaya çalıştım. Ama İmam beni bu halde görünce şöyle buyurdu: "Dostlarına söy-lediğin şeyin sakıncası yoktur. İfşa etmek, hadislerimizi dostlarından başkasına söylemendir."
3455. Bölüm Sır Saklayan Kulu Öv-mek
17363. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın tanıdığı ama insanların tanımadığı, adı sanı olmayan kula ne mutlu! Bunlar hidayet meşaleleri ve hikmet çeşmeleridir. Her karanlık fitne onların varlığı sebebiyle ortadan kalkar. Ne sözü yayarlar, ne sözü ifşa ederler, ne cefa ederler ve ne de iki yüzlüdürler."
17364. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisine itina edilme-yen, adı sanı bilinmeyen kula ne mutlu! O insanları tanır, ama in-sanlar onu tanımaz. Allah onu kendinden bir hoşnutluk ile tanır (kul Allah'tan hoşnuttur) bu tür kimseler hidayet meşaleleridir."
17365. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanları tanıdığı halde insanların kendisini tanımadığı, adı sanı olmayan kula ne mutlu! Allah onu kendinden hoşnut ol-makla tanır. Onlar hidayet meşa-leleridir. Allah her türlü karanlık fitneyi onlardan gidermiştir. Ya-kında da onları rahmetlerinden bir rahmete sokar. Onlar ne sözü yayarlar, ne sözü ifşa ederler, ne cefa ederler ve ne de iki yüzlü-dürler."
17366. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ne mutlu namı olma-yan o kimseye ki insanları tanıyor, zahirde onlar gibi yaşıyor ama kalbiyle onların yaptıklarına muhaliftir. Çünkü o insanları za-hiren tanıyor, ama insanlar onun batınından habersizdirler."
17367. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Benden sonra karanlık, kör ve şüpheye düşürücü fitneler ortaya çıkacaktır. Adı sanı belli olmayan şahıslar dışında hiç kim-se ondan esenliğe kavuşamaya-caktır." Ashap şöyle arzetti: "Ey müminlerin Emiri! Adı sanı ol-mayan kimdir?" İmam şöyle bu-yurdu: "İnsanların içinden nelerin geçtiğini bilmediği kimsedir." 17368. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar kendisini ta-nımadan, kendisinin insanları ta-nıdığı adı sanı olmayan kula ne mutlu!"
17369. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülere karşı güzel ahlak ile davranın ki kötülükle-rinden güvende kalasınız. Amel-leriniz ve yaptıklarınızla onlardan ayrılın ki onlardan sayılmayası-nız." 17370. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların arasına dilleri-niz ve bedenlerinizle karışınız. Kalpleriniz ve amellerinizle de onlardan ayrı bir yol tutturu-nuz."
Kur'an: "…yalan sözden kaçının." "Allah'a ortak koşmaksı-zın…" 17371. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan, sözün ilahi ko-num ile uyum içinde olmaması-dır." 17372. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Doğruluk emanet, yalan ise hıyanettir." 17373. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine yalan söy-lediğin halde kardeşinin söylediği şeyi doğru bilmesi büyük bir hı-yanettir."
17374. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En az bulunur şey doğ-ruluk ve emanete riayettir. En çok bulunan şey ise yalan ve hı-yanettir." 17375. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En kötü söz yalandır."
17376. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hataların en büyüğü yalancı dildir." 17377. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah nezdinde hataların en büyüğü yalancı dildir." 17378. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İmanın nişanesi, her ne kadar zararına da olsa doğru söy-lemeyi, her ne kadar yararına da olsa yalan söylemeye tercih et-mendir."
17379. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah, imanı şirkten te-mizlemek için farz kılmış-tır…Yalan söylemeyi terk etmeyi ise doğruluğa değer vermek için farz kılmıştır." 17380. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'a yemin olsun ki hiçbir sözü gizlemedim ve asla yalan söylemedim." 17381. İmam Ali (a.s) sürekli şöyle buyururlardı: "Yalandan sakınınız. Zira her ümitli kimse bulucu ve her korkan kimse kaçıcıdır."
17382. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalandan sakınınız. Zira şüphesiz yalan haktan sap-mayla birliktedir ve her ikisi de ateştedir." 17383. Resulullah (s.a.a)şöyle bu-yurmuştur: "Yalandan sakınınız. Zira yalan insanı haktan sapmaya sürükler ve her ikisi de (yalan ve sapıklık) ateştedir." 17384. İmam Kazım (a.s) Hişam'a verdiği öğüdünde şöyle buyurmuştur: "Akıllı kimse her ne kadar men-faatine de olsa yalan söylemez." 17385. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En kötü faiz yalan-dır." bak. Er-Riba, 1438. Bölüm
17386. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul yalan söyleyince çıkardığı kötü kokudan dolayı melek kendisinden bir mil uzak-laşır." 17387. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul yalan söyleyince çıkardığı kötü kokudan dolayı melek kendisinden bir mil mesa-fesince uzaklaşır."
17388. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan, nifakın kapıla-rından bir kapıdır." 17389. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sizler benim Allah Resu-lü ile yakın akrabalığımı ve onun yanındaki özel makamımı biliyor-sunuz. O beni kucağına oturtur-du…Benden hiçbir zaman yalan bir söz ve yanlış bir hareket gör-medi." 17390. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendilerini bu işe is-nat edenler arasında öyle kimseler vardır ki söylediği yalanlara şeytan bile ihtiyaç duymakta-dır."
17391. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara yalan söy-lemek zorunda kalacakları bir sö-zü telkin etmeyin. Yakub'un ço-cukları da kurdun insanları yiye-bileceğini bilmiyorlardı. Ama on-lara, "Onu kurdun yemesinden korkuyorum" diye telkin edince onlar da, "Yusuf'u kurt yedi" de-diler." Bak, en-Nubuvvet (4) , 3834. Bö-lüm
3457. Bölüm Yalan Huyların En Aşağılık Olanıdır
17392. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan huyların en utanç vericisidir." 17393. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendinizi yalandan sa-kındırınız. Zira yalan söylemek huyların en aşağılık olanıdır ve yalan söylemek bir tür çirkinlik ve bir tür aşağılıktır." 17394. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En çirkin şey yalan söy-lemektir." 17395. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Huyların en çirkini yalan söylemektir."
17396. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Huyların en kötüsü ya-lancılık ve ikiyüzlülüktür." 17397. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hasletlerin en kötüsü ya-lan söylemektir." 17398. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancılıktan daha çirkin bir haslet yoktur." 17399. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancılıktan daha kötü bir kötülük yoktur."
3458. Bölüm Yalan ve İman
Kur'an: "Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayan-lardır. Yalancılar işte onlar-dır." 17400. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Mümin korkak olabilir mi?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Evet!" Kendisine şöyle arzedildi: "Mü-min cimri olabilir mi?" Peygam-ber, "evet" diye buyurdu. Şöyle arzedildi: "Mümin yalan söyleye-bilir mi?" Peygamber, "Hayır" diye buyurdu."
17401. Resulullah (s.a.a) , kendisi-ne, "Mümin hırsızlık yapar mı?" diye soran Ebu Derda'ya şöyle buyurmuş-tur: "Hırsızlık etmesi mümkün-dür." O, "Mümin zina edebilir mi?" diye sorunca da Peygamber, "Evet, her ne kadar Ebu Darda bundan hoşlanmasa da." O şöyle sordu: "Mümin yalan söyleyebilir mi?" Peygamber şöyle buyurdu: "Sadece mümin olmayan kimse yalan söyleyebilir. Şüphesiz kul ayağı sürçer, sonra rabbine geri döner, tövbe eder, Allah da töv-besini kabul eder."
17402. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, "Mümin cimri olabilir mi?" diye soran Hasan b. Mahbub'a şöyle bu-yurmuştur: "Evet" Ben (Hasan b. Mahbub) şöyle sordum: "Mümi-nin korkak olması mümkün mü-dür?" İmam, "Evet" diye buyur-du. Ben, "mümin yalan söyleye-bilir mi?" diye sordum. İmam şöyle buyurdu: "Hayır! mümin hıyanet de edemez." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Mümin, hıyanet ve yalan dışında her has-lete bulaşabilir."
17403. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin, hıyanet ve ya-lan dışında her huya bulaşabilir." 17404. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan söylemekten sakınınız. Zira yalan imanın dı-şındadır." 17405. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zira yalan imandan uzaktır. Yalandan sakının. Doğru kişi, kurtuluş ve ikram yerindedir. Yalancı ise, aşağılanma ve helak yerindedir."
17406. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan imanı harap edicidir." 17407. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yalan söylemek azamet ve yüceliği ortadan kaldı-rır." 17408. Resulullah (s.a.a) , kendisi-ne, insanın cennete girmesine sebep olan amelin ne olduğu sorulunca şöyle buyurmuştur: "Doğruluktur. Kul doğru söyleyince iyilik etmiştir. her kim iyilik ederse iman etmiş-tir,
Her kim iman ederse cennete girer." O şahıs şöyle sordu: "Ey Allah'ın Resulü! İnsanın ateşe girmesine sebep olan amel ne-dir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Yalan söylemektir. Kul yalan söyleyince doğru yoldan sapar ve doğru yoldan saptığı zaman da kafir olur ve her kim de kafir olursa ateşe girer." bak. es-Sıdk, 2190. Bölüm
3459. Bölüm Yalan Her Kötülüğün Anahtarıdır
17409. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah her kötülük için bir takım ki-litler karar kılmıştır. O kilitlerin anahtarını ise şarap karar kılmış-tır. Yalan ise şaraptan daha kötü-dür." 17410. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bütün aşağılıklar bir evde toplanmıştır ve anahtarı da yalan olarak taktir edilmiştir."
17411. Resulullah (s.a.a) , kendisi-ne, "Ey Allah'ın Resulü! Dört işten hoşlanıyorum: Zina, şarap içmek, hır-sızlık ve yalan. Ama hangisini söyler-seniz, sizin hatırınız için terk ederim" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Yalanı terk et." O şahıs gitti ve zina etmek istedi ve kendi kendisine şöyle dedi: "Peygamber bana (zina edip etmediğimi) soracaktır.
Eğer inkar edersem, ona verdiğim sözümde durmamış olurum. Eğer ikrar edersem, bana had uygular. Daha sonra hırsızlık etmeyi kararlaştırdı. Sonra da şarap içmeye niyetlendi. Ama her defasında da aynı düşüncelere kapıldı (Resulullah'a yalan söyleyemeyeceğini anladı) . Bu yüzden Allah Resulü'nün yanına geri döndü ve şöyle arzetti: "Siz, yolu tümüyle bana kapadınız, ben bu işlerin tümünü terk ettim." 17412. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan insanı kötülüğe ve sapıklığa sürükler. Kötülük ve sapıklık ise insanı ateşe götü-rür." bak. eş-Şerr, 1973. Bölüm
3460. Bölüm Ciddi veya Şaka Yalan Söylemeyi Terk Etme Emri
17413. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar haklı da olsa, sürtüşmeyi terk eden, her ne kadar şaka da olsa yalan söyle-mekten sakınan ve ahlakını gü-zelleştiren kimse için biri cenne-tin etrafında, biri cennetin mer-kezinde, biri de cennetin üzerin-de olmak üzere üç ev garantiliyo-rum."
17414. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kul, şaka veya ciddi ya-lanı terk etmedikçe imanının ta-dını alamaz." 17415. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ciddi veya şaka yollu yalan söylemek doğru değildir. Erkeğin çocuğuna söz verdiği halde sözünde durmaması doğru değildir. Şüphesiz doğruluk, in-sanı iyiliğe götürür ve iyilik de in-sanı cennete kavuşturur. Yalan ise insanı kötülüğe sürükler. Kötülük ve sapıklık ise insanı ateşe götürür."
17416. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ciddi veya şaka yalan söylemek doğru değildir. Sizden birinizin çocuğuna bir şey vaad etmesi sonra da onunla amel et-memesi doğru değildir. Şüphesiz yalan sapkınlığa sürükler, sapkın-lık ise insanı ateşe götürür."
17417. İmam Seccad (a.s) çocukla-rına şöyle buyurmuştur: "Küçük ve-ya büyük, ciddi veya şaka yalan söylemekten sakınınız. Zira insan küçük bir şeyde dahi yalan söy-lerse, büyük yalan hususunda da cesaret elde eder." 17418. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimseye ey-vahlar olsun, eyvahlar olsun, ey-vahlar olsun!" bak. Vesail'uş Şia, 8/576, 140. Bölüm
3461. Bölüm Küçük Yalan
17419. Esma binti Umeys şöyle di-yor: "Ben Ayşe ile birlikteydim. Onu hazırladım ve Allah Resu-lü'nün yanına götürdüm. Bir grup kadınlar da benimle birlikteydi. Allah'a yemin olsun ki Allah Resulünün yanında bir tabak sütten başka bir şey yoktu. Allah Resulü bir miktar süt içti sonra kaseyi Ayşe'nin eline verdi."
Es-ma şöyle diyor: "Kız (Ayşe) süt kasesini almaktan utandı. Ben şöyle dedim: "Allah Resulü'nün elini reddetme, kaseyi al." Ayşe utangaç bir halde o kaseyi aldı, bir miktar süt içti. Peygamber daha sonra şöyle buyurdu: "O kalan sütü kadınlara ver, onlar da içsinler." Onlar, "Bizim isteğimiz yok" dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu:
"Açlık ve yalanı bir ara-ya toplamayın." Esma şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Bizden birisi bir şeyi istediği halde, "İsteğim yok" demesi yalan sayılır mı?" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Bu yalan sayılır. Hatta küçük yalan bile kü-çük yalan olarak yazılır."
17420. Resulullah (s.a.a) , kendisi-ne, "Eğer bizden biri, bir şeyi istediği halde, "isteğim yok" derse bu yalan sayılır mı?" diye soran Esma binti Yezid'e şöyle buyurmuştur: "Yalan yalan olarak yazılır, hatta küçük yalan bile küçük yalan olarak ya-zılır."
17421. Abdullah b. Amir şöyle di-yor: "Bir gün Allah Resulü bizim evimizde oturmuştu. Annem ba-na seslendi ve şöyle dedi: "Gel içeriye sana bir şey vereyim." Al-lah Resulü (s.a.a) ona şöyle bu-yurdu: "Ona ne vermek istiyor-sun?" Annem şöyle arzetti: "Ona bir hurma vermek istiyorum." Allah Resulü (s.a.a) anneme şöyle buyurdu: "Bil ki eğer ona bir şey vermezsen, bu senin için bir yalan yazılır."
17422. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana yalancılık ola-rak duyduğu her şeyi nakletmesi yeterlidir." 17423. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalancılık için sana duyduğun her şeyi söylemen ye-terlidir." 17424. İmam Ali (a.s) , Haris-i Hemdani'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Duyduğun her şeyi insanlara aktarma. Zira bu yalan-cılık için yeterlidir." 17425. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana duyduğu her şeyi söylemesi yalan olarak ye-ter."
3462. Bölüm Yalan Söylemenin Se-bebi
17426. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan, içindeki aşağı-lık kompleksi olmaksızın yalan söylemez." 17427. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan söyleyen kimse, kendisindeki aşağılık kompleksi nedeniyle yalan söyler. Alay et-menin kökü ise, yalancılara itimat etmektir." 17428. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalanın sebebi, sebeple-rin en çirkinidir (veya yalan has-talığı, hastalıkların en çirkinidir.) "
17429. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söyleyen kimse hor ve hakirdir." 17430. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söyleyen kimse uçurumun kenarında ve horluğun eşiğindedir." bak. 3464. Bölüm; el-Kibr, 3439. Bölüm; en-Nifak, 3929. Bölüm
3463. Bölüm Kezzab (Çok Yalan Söyleyen Kimse)
17431. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "Her yalan söyleyen kimse kezzab mıdır?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Hayır, herkes mutlaka bir yalan söyler, ama kezzab içine yalancılığın adeta sindiği kimsedir." 17432. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sizden birisi o kadar ya-lan söyler ki sonunda kalbinde bir iğne ucu kadar doğruluk kalmaz. Böyle olduğu taktirde de Allah nezdinde kezzab olarak ad-landırılır."
17433. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul sürekli yalan söy-ler ve sonunda Allah onu kezzab olarak yazar." 17434. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul o kadar yalan söyler ve yalanın peşice koşar ki sonunda Allah nezdinde kezzab olarak yazılır."
17435. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul o kadar yalan söyler ve yalanın peşice koşar ki kalbinde siyah bir nokta oluşur ve o nokta yavaş yavaş tüm kalbini karartır. Böylece Allah nezdinde yalancılardan yazılır." 17436. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yalancı kimsenin ni-şanesi, sana gökten, yerden, do-ğudan ve batıdan haber vermesi, ama kendisine Allah'ın helal ve haramını sorduğun taktirde senin için bir şey söylememesidir."
17437. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "(Sözünün doğruluğuna) itimat etmeksizin bir söz söyle-me. Aksi taktirde kezzab (çok ya-lancı) sayılırsın." 17438. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kezzab olan şahıs, apaçık delillerle helak olur, takip-çileri ise şüpheler vesilesiyle helak olurlar." 17439. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancı şahısların ilmin-de hiçbir hayır yoktur."
3464. Bölüm Yalanın Neticesi
Kur'an: Allah şüphesiz yalancı ve kafir kimseyi doğru yola eriş-tirmez." Doğrusu Allah, aşırı yalan-cıyı doğru yola eriştirmez." "Allah'a verdikleri sözden caydıkları ve yalancı oldukları için O'nunla karşılaşacakları güne kadar Allah kalplerine nifak soktu."
17440. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalanın neticesi, dünya-da horluk, ahirette ise azaptır." 17441. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan insanın yüzünü karartır." 17442. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan söyleme, aksi taktirde azamet ve yüceliğin gi-der."
17443. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın çok yalan söy-lemesi azamet ve yüceliğini yok eder." 17444. Mesih (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Çok yalan söyleyen kimsenin yüceliği ve azameti yok olur." 17445. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok yalan söylemek dini bozar ve günahı büyük kılar." 17446. İmam Ali (a.s) , Oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Yalanın sonu piş-manlıktır." 17447. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan her şeyi bozar."
17448. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söylemek, dünyada utanç, ahirette ise ateş azabı-dır." 17449. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan nifak ile sonuçla-nır." 17450. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan, gıybet ve kötüle-meye sebep olur."
17451. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan mürüvve-ti en az olan kimse, yalan söyle-yen kimsedir." 17452. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim yalan söylerse, mürüvvetini bozmuş olur." 17453. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söylemek ve mü-rüvvet asla bir araya toplanmaz." 17454. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancılıkla tanınan kim-seye itimat az olur. Yalan söyle-mekten sakınan kimsenin sözle-rine inanılır."
17455. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cimri kimsede rahat-lık, haset eden kimsede lezzet, padişahlarda (yöneticilerde) vefa ve yalancılarda mürüvvet ol-maz." 17456. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın değerinin orta-dan kalkış sebebi yalandır." 17457. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancı ve ölmüş kimse eşittirler. Zira canlı insanın ölüye üstünlüğü kendisine itimat edil-mesidir. O halde her kimin sözü-ne itimat edilmezse hayatı orta-dan kalkmış olur."
17458. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söyleyen kimse her ne kadar (sözlerini ispat etmek için) güçlü deliller getirse de ve doğru söylese de sözleri husu-sunda ithama maruzdur."
17459. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Asla yalancı kimseden yardım dileme… Zira yalancı kimse sana uzağı yakın ve yakını da uzak gösterir." 17460. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalancı kimse yalancılığı ile üç şey elde eder: Kendisine Allah'ın gazabını, insanların aşa-ğılayıcı bakışlarını ve meleklerin düşmanlığını" 17461. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanlardan salah ve doğruluk yolundan en uzak olan kimse yalancı ve küstah bir yüze sahip olan kimsedir."
17462. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan bir yalan söyler ve gece namazından mahrum ka-lır." 17463. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan, rızkı azaltır." 17464. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan söylemeye adet edinmek fakirlik getirir." 17465. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Elçinin yalanı bozguncu-luğu artırır, insanı isteklerine ulaşmaktan alı koyar, uzak görüş-lülüğü yok eder ve kararı bo-zar."
17466. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın yalan söyle-yen kimseler aleyhine yaptığı yar-dımlardan biri de unutkanlıktır. " 17467. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözlerin en kötüsü bir bölümünün diğer bir bölümüyle çeliştiği sözdür." Ben şöyle diyorum: Allame Taba-tabai el-Mizan adlı tefsirinde Allah-u Teala'nın Yusuf suresindeki "Üze-rine başka bir kan bulaşmış olarak Yusuf'un gömleğini de getirmişlerdi."
ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "el-Kezib" kelime-si bir masdardır ve ism-i fail (etken isim) olarak kullanılmıştır ve mübalağa ifade etmektedir. Yani "açıkça yalan bir kana bulaşmış" anlamındadır. Bu ayette kanlı gömleğin "dem" (kan) kelimesiyle "nekire" (belirsiz) bir şekilde ifade edilmesi Yakub'un
çocuklarının iddiasının temelsizliğini ve gevşekliğini göstermektedir- Onların sözünün ya-lan olduğunu aşikar kılacak bir tarz-da olduğuna işaret etmektedir. Zira yırtıcı hayvanların parçaladığı ve yediği kimsenin gömleği geriye sağlam ve par-çalanmamış bir gömleği kalmaz.
Usulen yalanın işte böyle bir du-rumu vardır. Yalan söz veya rivayetle-rin tümü işte böyledir; çeşitli bölümleri arasında bir çelişki ve uyuşmazlık söz konusudur veya dış hal ve durumla-rından yalan olduğunu aşikar eden bir takım kanıtlar vardır ve bu kanıtlar aynı zamanda gerçeği açığa vurmakta-dır ve her ne kadar güzel ve sevimli bir zahiri olsa da çirkin içini ve batınını ifşa etmektedir.
Yalancı Kurtuluşa Eremez Tecrübelerin de sabit kıldığı gibi yalanın itibarı fazla sürmemektedir ve çok geçmeden yalan söyleyen kimse or-taya koyduğu bir takım davranışlarıy-la sözlerinin yalan olduğunu bizzat aşikar kılmaktadır veya verdiği habe-rin ya da ortaya attığı iddianın yalan olduğunu ifşa etmektedir. Bunun sebe-bi de varlık aleminin sağlam bir düze-ne dayanması ve parçaları arasında değişim kabul etmeyen ilişkilerin ve oranların hakim olmasıdır.
Zira dış ve gerçek alemde ortaya çıkan her hadisenin kendisiyle uyumlu bir takım gerekleri ve sonuçları vardır. Onlar asla birbirinden ayrılamaz ve ayırt edilemez. Bu gerekler ve sonuçlar arasında da birbiriyle ilişkili bir takım hükümler ve etkileşimler söz konusudur. Öyle ki bunların birinde problem ortaya çıktığı zaman hepsi altüst olmakta ve bunlardan birinin sağlamlığı da tümünün sağlamlığının ve kusursuzluğunun delili sayılmaktadır.
Bu tümel ve istisna kabul etmeyen bir kanundur. Örneğin eğer belli bir zaman diliminde bir madde bir yerden başka bir yere nakledilince bu intikalin gereklerinden biri de ilk mekandan ve o ilk mekan-la ilişkisi olan her şeyden ayrılmasıdır. Birinci mekan adeta ondan boşalmak-ta ve o ikinci mekanı doldurmaktadır.
Aynı şekilde bu iki mekan arasında-ki mesafeyi de kat etmesi ve bu intikalin diğer sonuçları da aynı şekildedir. Şimdi bu gereklerden birisinde problem ortaya çıkınca, örneğin varsayılan zaman diliminde o cisim yine birinci mekanı işgal ediyorsa, o cisme bağlı olan tüm gereklerde de problem orta çıkar. Ne insan, ne başka bir sebep ve ne de diğer varsayılan bir etken, varlık ger-çeklerinden birini örtmek isterse, hiçbir hile ve kurnazlıkla o gerçeklerle ilgili gereklerin tümünü gizli ve örtülü tutamaz veya onları gerçek yerlerinden uzağa atamaz ve onları varlık akışın-dan saptıramaz. Eğer bu gereklerin ve sonuçların birini perdelerse (örterse) di-ğeri aşikar olur. Eğer onu da örterse üçüncüsü ortaya çıkar ve bu böylece de-vam eder.
Her ne kadar batıl ve yanlış bir-kaç gün gövde gösterisinde bulunsa da hükümet ve devlet hak ve hakikate aittir. Yalan her ne kadar bir müddet rağbet edilse de gerçek değer doğruluk ve sadakate aittir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör kim-seyi hidayete kavuşturmaz." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Şüp-hesiz Allah aşırı giden yalan-cıyı hidayete kavuşturmaz." Hakeza şöyle buyurmuştur:
"Allah'a yalan yere iftirada bulunanlar kurtuluşa eremez." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Onlara hak ulaş-tığında onu yalanladılar. Şüp-hesiz onlar karışık bir iş için-dedirler" Bunun sebebi de şudur ki, onlar hak ve hakikati yalanladıkları zaman, kendi hayatlarında batıl ve yanlışlığa dayanmak zorunda kaldılar ve bu yüzden de parçalarının birbiriyle uyumsuzluk arzettiği, her birinin di-ğer bir Bölümünü def ve ibtal ettiği, bozuk ve kopuk bir akışa kapıldı-lar."
3465. Bölüm En Çirkin Yalan
Kur'an: "İnsanları, bilmediklerin-den saptırmak için Allah'a karşı yalan uyduranlardan da-ha zalim kimdir? Allah, zalim topluluğu doğru yola eriştir-mez." "Allah'a karşı yalan uydu-randan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken, "bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" di-yenden daha zalim kim olabi-lir? Bu zalimleri can çekişir-lerken melekler ellerini uzat-mış, "canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söy-lediklerinizden, O'nun ayetle-rine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azâbla ceza-landırılacaksınız" derken bir görsen!"
"Diliniz yalana alışmış ol-duğu için, "şu haram, bu he-laldir" demeyin, zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursu-nuz. Allah'a karşı yalan uydu-ranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler." "Onlardan bir takımı, Ki-tapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katın-dan olmadığı halde: "Allah katındandır" derler, bile bile Allah'a karşı yalan söyler-ler."
"Allah'a karşı yalan uydu-ranların, kıyamet günü, yüzle-rinin simsiyah olduğunu gö-rürsün. Böbürlenenler için ce-hennemde bir durak olmaz olur mu?" 17468. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, batıldan daha aşikar bir şey olmayacak. Allah ve Resulüne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şey olmaya-cak." 17469. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Beni (yırtıcı) kuşların alıp götürmesi söylemediği bir şeyi Allah Resulüne isnat etmemden, daha sevimlidir."
17470. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'a yemin olsun ki eğer, gökten yere düşsem (veya yırtıcı kuşlar beni alıp götürse) bunu Allah Resulüne yalan isnat etmekten daha çok severim." 17471. İmam Sadık (a.s) , yanında uyduran kimsenin mel'un olduğundan söz edilince şöyle buyurmuştur: "Uy-duran kimseden maksat, Allah ve Resulü hakkında yalan uyduran kimsedir."
17472. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir yalan oruçlu kim-senin orucunu batıl eder." Ebu Basir şöyle diyor: "Ben şöyle ar-zettim: "Bizim hangimizden böy-le bir şey (her gün bir yalan söy-lediği) görülmez ki?" İmam şöyle buyurdu: "Maksat senin anladığın gibi değildir. Aksine maksat, Al-lah, Resulü ve İmamlar (a.s) hak-kında yalan isnat etmektir." 17473. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah ve Resulü'ne (s.a.a) yalan isnat etmek büyük günahlardandır." bak. el-Fetva, 3163. Bölüm
3466. Bölüm Yalanın Caiz Olduğu Yerler
17474. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah iki şeyi sever ve iki şeye de düşman olur: İki saf (İslam ordusu ile küfür ordusu) arasında korkmadan yürümeyi sever ve (iki kişiyi) barıştırmak için yalan söylemeyi sever. Sokak ve pazar yerlerinde böbürlenerek yürümekten nefret eder ve barış hedefi dışında bir şey için yalan söylemekten nefret eder." 17475. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah barış ve dostluk icad etmek için yalan söylemeyi sever ve fesat çıkarmak amacıyla doğru söy-lemekten nefret eder."
17476. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yalan şu iki yer dışın-da kınanmıştır: Zalimlerin şerrini uzaklaştırmak ve iki ikişinin ara-sında barış sağlamak." 17477. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Söz üç kısımdır: "Doğru, yalan ve insanların ara-sını barıştırmak için söylenen söz." 17478. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Müslüman halkın arasında) barış yaratmaya çalışan kimse yalancı sayılmaz." 17479. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların arasını dü-zeltmek için (yalan yere) güzel bir söz söyleyen veya güzel söz taşı-yan kimse yalancı sayılmaz."
17480. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç yerde söylenen yalan dışında her yalan için bir gün sahibi hesaba çekilir: İnsan savaşta hile yaparsa bu kendisi için günah değildir. Birisi de iki kişinin arasını bulmak ve barış-tırmak ister. Biriyle bir şekilde görüşür, diğeriyle de başka bir şekilde. Bundan hedefi de o iki-sinin arasını barıştırmaktır. Diğeri de erkek eşine (veya ailesine) yapmak istemediği bir şeyi vaad eder."
Şöyle diyorum: Allame Meclisi (r. a) şöyle diyor: "Bil ki bu hadisin an-lamı, şii ve Sünni herkesin ittifak etti-ği bir anlamdır. Örneğin Tirmizi Pey-gamber'den (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yalan üç yerde doğ-rudur: Erkek eşini kendinden hoşnut etmek için ona (doğru olmayan) bir söz söyler,
savaş meydanlarında yalan söylemek ve insanların arasını bulmak için yalan söylemek. Sahih-i Müslim'de de yer aldığına göre Müslim'in ravilerinden biri olan İbn-i Şehab şöyle diyor: "İnsanlara sadece şu üç yerde yalan söylemek için izin verilmiştir: "Savaşta, insanların arasını bulmak için ve erkeğin eşine veya kadının kocasına (bir maslahat için) söylediği söz." bak. es-Sulh (2) , 2263. Bölüm; Vesail'uş Şia, 8/578, 141. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 3/630, 632; el-Meheccet'ul Beyza, 5/232,
3467. Bölüm Tevriye
Kur'an: "İbrahim yıldızlara bir göz attı ve "Ben rahatsızım" de-di." "İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşa-biliyorlarsa onlara sorun" de-di." "Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kar-deşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi şöyle bağır-dı: "Ey kervancılar, siz hırsız-sınız!"
17481. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz kapalı ve perdeli sözde yalandan kaçınmak için yer geniştir." 17482. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz kapalı ko-nuşmalar, akıllı kimseyi yalan söylemekten alıkoyar." 17483. Ebu Hureyre şöyle diyor:
"Allah Resulü (s.a.a) bir deveye, Ebu Bekir'in arkasına bindi ve şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekir! İnsanları şaşırt. Zira bir Pey-gamber için yalan söylemek doğ-ru değildir." İnsanlar Ebu Be-kir'e, "Sen kimsin?" diye sormaya başladılar. Ebu Bekir ise, "yolu arayan bir arayıcıyım" diye cevap verdi. Halk, "arkandaki kimse kimdir?" diye sorduklarında ise Ebu Bekir şöyle cevap verdi: "Bana yol gösteren bir kılavuz-dur."
17484. İmam Sadık (a.s) , kendi-sine aziz ve celil olan Allah'ın İbrahim kıssasında geçen, "Belki onların en büyüğü bu işi yapmıştır. Eğer konuşurlarsa onlara sorunuz" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Ne büyük putları bunu yapmıştı, ne de İbrahim (a.s) yalan söylemişti." Kendisine, "Bu nasıl olur?" diye arzedilince İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Zira İbrahim şöyle dedi: "Eğer konuşurlarsa onlara sorunuz." Eğer konuşsalardı, putların büyüğünün bu işi yaptığı belli olurdu ve eğer konuşmasalardı o halde büyükleri bu işi yapmış değildi. Ama onlar konuşmadılar ve İbrahim de yalan söylememiş oldu."
Hakeza İmam'a Yusuf suresinde-ki, "Ey kervan sahipleri! Şüp-hesiz sizler hırsızsınız" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "Onlar Yusuf'u babalarından çalmışlardı. Görmüyor musun, Yusuf'un kardeşlerine, "Ne kaybettiniz?" diye sordukların-da, onlar, "Sultanın su kabını kaybettik" dediler. Yusuf onlara, "Padişahın su kabını çaldınız" demedi. Hakikatte onlar Yusuf'u babasından çalmışlardı (Yusuf'un onlara, "şüphesiz sizler hırsızsı-nız" demesindeki maksadı da buydu.) "
Hakeza İmam Sadık'a (a.s) İb-rahim'in (a.s) "Sonra yıldızlara baktı ve, "Şüphesiz ben rahatsızım" sözü sorulduğunda İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Şüphesiz İbrahim (a.s) ne rahatsızdı ve ne de yalan söy-lemişti. Aksine onun maksadı di-ni hakkındaki rahatsızlığı idi. Ya-ni o şüphe içindeydi."
17485. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "Birisi birinin evine geliyor ve onu çağırıyor, ama o şahıs cariyesine burada olmadığını söylemesini istiyor. (bunun hükmü nedir?) " diye soran Abdullah b. Bekir'e şöyle buyurmuştur: "Sakıncası yoktur, bu yalan değildir."
Şeyh Ensari Mekasib adlı kita-bında bu hadisi zikrettikten sonra şöyle diyor: "Bu sözün yalan olmama-sı, parmağıyla işaret ettiği ve, "Burada değil" dediği yerin evin boş yeri olması durumunda geçerlidir. Zira bunun dı-şında bir yorumu yoktur." 17486. Hasan Saykal şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle arzet-tim: "Bize, İmam Bakır'ın, Yu-suf'un (a.s) , "Ey Kervan Ehli! Şüphesiz sizler hırsızsınız" sö-zü hakkında şöyle buyurduğu ri-vayet edilmiştir.
Allah'a yemin olsun ki onlar hırsızlık etmiş de-ğillerdi ve Yusuf da yalan söyle-memiştir. Hakeza İbrahim'in (a.s), "Belki onların büyükleri bu işi yapmıştır. O halde eğer konuşurlarsa onlara sorun" sözü hakkında da şöyle buyurdu-ğu rivayet edilmiştir: "Allah'a yemin olsun ki o putlar bu işi yapmamıştı ve aynı zamanda İb-rahim yalan söylememişti."
Hasan Saykal şöyle diyor: "Bunun üzerine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Saykal! Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?" Ben şöyle arzettim: "Bizim teslim dı-şında bir görüşümüz yoktur." İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "…İbrahim'in (a.s) , "Belki on-ların büyükleri bu işi yapmış-tır" derken maksadı hakikatte bu putların elinden hiçbir işin gel-mediği işini ortaya koymaktı. Yu-suf (a.s) da o sözü ıslah etmek için beyan buyurmuştu." bak. el-Fıkh, 3234. Bölüm; el-Meheccet'ul Beyza, 5/248
3468. Bölüm Yalan Sözler Dinlemek
Kur'an: "Yahûdilerden yalana ku-lak verenler vardır." "Orada boş ve yalan söz işitmezler." 17487. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Nakilcilere ve hikayecilere kulak vermek doğru mudur?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Hayır!" ve şöyle buyurmuştur: "Her kim kulağını bir konuşmacıya verirse ona kul-luk etmiş olur. O halde eğer ko-nuşmacı Allah hakkında konu-şursa işiten kimse de Allah'a iba-det etmiş olur. Eğer konuşmacı iblisin sözlerini söylerse o dinle-yen kimse de iblise ibadet etmiş olur."
17488. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dünyanın yükselttiği kimseyi yüce görmeyin ve dün-yanın göz alıcılığına göz dikme-yin ve dünya hakkında konuşan kimseye kulak asmayın, zira dün-yanın göz alıcılığı kandırıcı ve sözleri yalandır." 17489. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sapıkları kulaklarınıza musalalt kılmayın." bak. el-Bihar, 72/264, 115. Bö-lüm
2
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3469.Bölüm Yalancı Arzulardan Sakındırmak
17490. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hükmü duyduğunda tabi olana, olgunluğa çağırıldığında gelene, Allah rahmet etsin… he-vasına karşı direnen, gönlünün yersiz isteklerini yalanlayana da." 17491. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah korkusu (takva) Allah'ın dostlarını O'nun koymuş olduğu haramları çiğnemekten alı-koyar… Öyle ki onların yor-gunluk yerine rahat, susuzluk ye-rine suya kanmışlığı tercih ettikle-ri görülür. Ölümün yakın oldu-ğunu gördüklerinden salih amele koşarlar. Emellerini yalanlar, ecellerini gözetirler."
17492. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eceli hatırlamak kalbi-nizden silinmiş, yalan istekler sizi kuşatmış, dünya sizi ahiretten fazla avucuna almış, çabuk elde edilen dünya nimeti, zamanla elde edilecek ahireti gönüllerinizden çıkarmıştır." 17493. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bu yollar sizi nereye gö-türüyor? Karanlıklar ne zamana kadar sizi şaşırtacak, yalanlar ne zamana kadar aldatacak sizi?" bak. el-Emel, 115. Bölüm; ed-Dunya, 1228, 1229. Bölümler
17494. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin yüceliği dini-dir." 17495. İmam Hasan (a.s) "yücelik nedir?" diye sorlunca şöyle buyurmuş-tur: "Yücelik istemeden vermek ve kıtlıkta doyurmaktır."
17496. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yücelik isteyerek ih-sanda bulunmak ve istenmeden önce vermektir." 17497. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey insanın yüceli-ğinin göstergesidir: Güzel huy, öfkesini yenmek ve gözlerini ha-ramdan kaçındırmak."
17498. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın yüceliğinin nişa-nesi güzel yüzlülüğü ve iyiliği-dir." 17499. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik suç ve kusura tahammül etmektir (intikam al-mamaktır) ." 17500. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik güzel sabret-mektir."
17501. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik (insanların) ce-zalarını yüklenmektir." 17502. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik haysiyeti maldan üstün tutmaktır. Aşağılık ise malı şahsiyetlere tercih etmektir." 17503. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik bağışta bulun-mak ve vaat ettiği şeyi yerine ge-tirmektir." 17504. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik diline sahip ol-mak ve bağışta bulunmaktır." 17505. Resulullah (s.a.a) yücelik sa-hibi kimseler hakkında sorulunca şöy-le buyurmuştur: "Mescitlerde dü-zenlenen Allah'ı zikretme toplan-tılarıdır."
17506. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik gerçekte günah-lardan uzak durmaktır." 17507. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik iyilik karakterine sahip olmak ve aşağılıktan sa-kınmaktır." 17508. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nefsinin isteklerine ma-lik ol ve nefsine karşı sana uygun olmayan şeyler hususunda cimri davran. Zira nefsine karşı cimri davranman gerçekte yücelik ve bağıştır." 17509. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik, yüce himmetin neticesidir."
17510. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendisi için yü-celiğe inanırsa, nefsani istekleri gözüne düşük gelir." 17511. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendisi için bir yüceliğe inanırsa dünya gözüne düşük gelir." 17512. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yumuşak huyluluk yüce-liktendir."
17513. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Verilen sözlere vefalı davranmak, yüceliktendir." 17514. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kaybettiği zamana ağla-ması, vatanına iştiyak duyması ve eski dostlarını koruması, insanın yüceliğindendir."
17515. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik akrabalıktan da-ha duygulandırıcıdır." 17516. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kendisini yüceli-ğe zorlaması güzel bir huydur."
3471. Bölüm Keramet ve Yücelik
17517. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah size İslam'ı seçti ve onunla sizi halis kılmak istedi. İs-lam, bütün yücelikleri toplayan, esenlik bildiren bir addır." 17518. İmam Ali (a.s) , cennet ehli-nin sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Onlar ahiret yurduna girin-ceye kadar da ilahi kerametlere erişen ve yolculukların zahmetin-den güvenliğe ermiş kimseler-dir." 17519. İmam Ali (a.s) , hakeza şöy-le buyurmuştur: "O halde kalıcı bir akıbete ve güzel/tatlı bir keramet ve yüceliğe ulaştılar."
17520. İmam Ali (a.s) , hakeza şöy-le buyurmuştur: "Etraflarını me-lekler almış, üzerlerine bir sekine ve huzur inmiş, göklerin kapıları kendilerine açılmış, onlar için Al-lah'ın bildiği bir yerde keramet koltukları hazırlanmış." bak. eş-Şehadet, 2114. Bölüm 9782. Hadis
3472. Bölüm Kerim ve Yüce İnsan
Kur'an: "Fakat nankörlük eden bil-sin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi." "Ey insanoğlu! Rabbine karşı seni aldatan nedir?" "Kur'an şerefli bir elçinin getirdiği sözdür." 17521. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah-u Tea-la kerimdir ve kerem sahibi kim-seleri sever." 17522. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz rabbiniz ha-ya ve yücelik sahibidir." 17523. Urve şöyle diyor: "Allah yücelerin en yücesidir."
17524. Ömer b. Ebi Seleme şöyle diyor: "Şüphesiz Allah Resulü (s.a.a) hayalı ve yüce bir insan-dı." 17525. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz yüce oğlu yüce oğlu yüce oğlu yüce, İbra-him'in oğlu İshak oğlu Yakub oğlu Yusuf'tur." 17526. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ben, yüce bir insanla ta-nışmaya nefis ve değerli bir cev-heri elde etmekten daha çok rağ-bet duyarım."
17527. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz yüce insan yü-zünü ateşin zilletinden yüce tutan insandır." 17528. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insan ihsandan dolayı sevinir, aşağılık insan ise mal ve mülküyle övünür." 17529. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kendisine muhabbet edilince yumuşar. Aşağılık insan ise kendisine yu-muşak davranılınca katılaşır."
17530. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kendisine kaba davranılınca kabalaşır ve kendisine yumuşak davranılınca da yumuşar." 17531. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan güler yüzlü kimsedir. Aşağılık insan ise ham ve toydur." 17532. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan, görmezlik-ten gelir ve kanmış gözükür." 17533. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan, ihsanı başla-tan kimsedir."
17534. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan aza teşekkür eder. Aşağılık insan ise çoğa bile teşekkür etmez." 17535. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan, şüphesiz ih-san eden kimsedir. Aşağılık kimse ise çok minnet eden kimsedir." 17536. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan verişi alışın-dan öne geçen kimsedir." 17537. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan elinde mev-cut olanı bağışlayan kimsedir." 17538. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan haramlardan uzak duran ve ayıplardan münez-zeh olan kimsedir." 17539. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanın bağışla-masının en uygun zamanı günah-kar için özür meydanının daraldı-ğı zamandır."
17540. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kendi nefsini iyiliklerine karşılık iyilik beklentisi içinde olmaktan yüce bilen kimsedir." 17541. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan aşağılık insa-nın övündüğü şeyden uzak du-rur." 17542. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kudret sahibi olunca affeder, bir mal elde edin-ce bağışlar ve kendisinden bir şey istenilince temin eder."
17543. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan utancı kabul etmez, komşusuna ikramda bu-lunur." 17544. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan iyiliklerini kendi boynunda ödemesi gereken bir borç bilir. Aşağılık insan ise, geçmiş ihsanlarını başkalarının boynunda tekrar alması gereken bir borç bilir." 17545. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan sana muhtaç olunca, seni muaf görür. Sen ona muhtaç olunca da senin ihtiyacını giderir. Aşağılık insan ise sana muhtaç olduğunda seni bezdirir ve sen kendisine muhtaç oldu-ğunda ise seni zahmet ve sıkıntıya düşürür."
17546. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kudret elde ettiğinde affeder, hükümeti ele geçirdiğinde adaletli davranır, kö-tülük etmekten uzak durur ve ih-sanını bağışta bulunur." 17547. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan Allah nez-dinde sevinçli ve ecir sahibidir. İnsanlar içinde ise sevimli ve say-gındır." 17548. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan haysiyetini malıyla koruyan kimsedir. Aşağı-lık insan ise, malını haysiyetiyle koruyan kimsedir."
17549. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan, kullara güzel davranan kimsedir." 17550. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanın vaad ettiği şey, nakittir ve acildir." 17551. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan bir şey vaad edince onu yerine getirir. Bir şey hakkında uyarınca da affeder."
17552. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanın düşmanlığı, aşağılık insanın dostluğundan daha zararsızdır." 17553. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanın bağışı, seni onun nezdinde sevimli kılar. Aşağılık insanın bağışı ise seni onun nezdinde aşağılık kılar." 17554. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Horluk içinde yüce in-sanlarla birlikte olmak ihsan üze-re aşağılık kimselerle birlikte ol-maktan daha hayırlıdır."
17555. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan çok ihsanda bulunmakla tanınır." 17556. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanın devleti onun faziletlerini ve güzelliklerini aşikar kılar. Aşağılık insanın dev-leti ise onun kötülüklerini ve ayıplarını ortaya çıkarır." 17557. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer yüce biri olursan, sana ikramda bulunan kimse şüphesiz seni zahmet ve sıkıntıya sokmuş olur."
17558. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Rabbinden korkan kimse yücedir." 17559. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Selman-i Farsi (r.a) ve bir şahıs kendi aralarında tartıştı-lar. O şahıs Selman'a şöyle dedi: "Ey Selman! Sen kim olduğunu sanıyorsun?"
Selman şöyle dedi: "Benim ve senin her ikimizin de başlangıcı aşağılık bir nutfe, be-nim ve senin akıbetimiz ise kok-muş bir leştir. Kıyamet günü ol-duğunda ve (amellerin tartıldığı) terazi kurulduğunda her kimin terazisi ağır gelirse o yücedir ve her kimin terazisi de hafif gelirse o aşağılık olacaktır."
3473. Bölüm Yüce İnsanların Ahla-kından Örnekler
Kur'an: "Onlar yalan yere şahadet etmezler; faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevi-rip vakarla geçerler." 17560. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Samimiyet, yüce insanla-rın ahlakındandır. Hıyanet ve al-datıcılık ise aşağılık insanların huylarındandır." 17561. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Af ve bağışta acele dav-ranmak yüce insanların huyların-dandır. İntikam almakta acele davranmak ise aşağılık kimselerin hasletlerindendir."
17562. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İyilik ve ihsana koştur-manın fazileti yüce insanlara ait-tir." 17563. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların huyu, birbiri ardınca bağışta bulunmak ve iyilik etmektir. Aşağılık insan-ların huyu ise çirkin söz söyle-mektir." 17564. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların metodu ahdine vefa göstermek, aşağılık insanların huyu ise (verdiği sözle-rini) inkar etmektir."
17565. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların huyu bağışlamaktır." 17566. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların adeti iyi-lik etmektir. Aşağılık insanların adeti ise, başkalarını arkasından kötülemektir."
17567. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların zaferi af ve ihsan iledir." 17568. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların cezalan-dırması aşağılık insanların bağış ve affından daha güzeldir."
17569. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanın esirgemesi, aşağılık insanın ihsan verişinden daha iyidir." 17570. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Esirgemeden bağışlamak yüce insanların hasletlerinden-dir." 17571. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların ruhları daha sabırlı ve çok daha taham-müllüdür." 17572. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların sevinci bağışta bulunmaktadır. Aşağılık insanların sevinci ise (başkaları-nın ihsanına) kötü karşılık ver-mektedir."
17573. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insanların lezzeti yedirmekte, aşağılık insanların lezzeti ise yemektedir." 17574. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yücelik sahibi kimseler, cimri ve aşağılık kimselerle dost-luktan kaçındıkları kadar ölüm-den kaçınmazlar." 17575. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanlardan kerem ve yüceliğe en layık kimse, yüce in-sanlarla tanınan kimsedir." 17576. İmam Ali (a.s) , ileride ola-cak olan fitne ve fesatları haber verdiği bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Kötüler çoğalıp taşkınlıklar ar-tarken, iyiler iyice azalır. Bu za-man halkı kurt, sultanları cana-varlaşır."
17577. İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü yaptığı konuşmaların birinde şöyle buyurmuştur: "Bilin ki bu zi-nazade oğlu zinazade, beni kılıç ve ölüm arasında serbest bırak-mıştır. Heyhat! O benim hakkın-daki bu isteğine ulaşamayacaktır. Zillet ve aşağılık bizden uzaktır. Allah Resulü, müminler, iffet sa-hipleri ve temiz atalarımız bizim aşağılık insanlara itaat etmeyi, yü-ce insanların ölümüne tercih et-memizi kabullenmezler."
3474. Bölüm Yüce İnsanlardan Uzak Olan Hasletler
17578. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yalan ve hıyanet yüce insanların ahlakından değildir." 17579. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüğe iyilikle karşılık vermeyen kimse yüce kimselerden değildir." 17580. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Utanç elbisesini giymek yüce insanların hasletlerinden değildir." 17581. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yüce insan kin tutmaz."
17582. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İntikam almakta acele davranmak yüce insanların has-letlerinden değildir." 17583. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim iyiliklerini sayarsa, bağışlayıcılığını ortadan kaldırmış olur."
3475. Bölüm Yüce İnsanların Gaza-bından Sakındırmak
17584. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Acıktığı zaman yüce in-sanların gazabından ve doyduğu zaman aşağılık insanların azgınlı-ğından sakının." 17585. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisine aşağılık reva görüldüğünde, yüce kimsenin ga-zabından ve yüce kılındığında aşağılık insanların azgınlığından sakının." 17586. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hor gördüğünde yüce kimseden, yaraladığın zaman sa-bırlı kimseden ve acıttığın zaman cesur kimseden sakın."
17587. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hor gördüğün zaman yüce kimseden, yüce kıldığın za-man aşağılık kimseden ve bez-dirdiğin zaman sabırlı kimseden sakın." 17588. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aç kaldığı zaman yüce kimsenin gazabından ve tok ol-duğu zaman aşağılık kimseden sakının."
3476. Bölüm Yüce İnsanlara İkram-da Bulunmaya Teşvik
17589. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir topluluğun yüce şahsiyeti yanınıza geldiğinde ona ikramda bulunun." 17590. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her topluluğun yüce şahsiyetine ikramda bulunun."
17591. Resulullah (s.a.a) biat et-mek için yanına gelen Cerir b. Abdul-lah'a şöyle buyurmuştur: "Ey Cerir! Neden geldin?" Cerir şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Sizin elinizle Müslüman olmaya geldim." Allah Resulü abasını onun için yere serdi ve ashabına dönerek şöyle buyurdu: "Bir topluluğun yüce şahsiyeti yanınıza geldiğinde ona saygı gösterin."
17592. İmam Ali (a.s) İran'lı esir-ler Medine'ye getirildiğinde Ömer b. Hattab kadınları satmak, erkekleri de köle edinmek istediği zaman ona şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kavmin yüce şahsiyetine saygı gösterin." bak. 359. Konu "et-Tazim"; Kenz'ul Ummal, 9/153, 154. Bö-lümler; Vesail'uş Şia, 8/468, 68. Bölüm
3477. Bölüm İkramda Bulunmak
17593. Resulullah (s.a.a) yastığa dayandığı bir haldeyken Selman yanı-na gelince sırtlığını ona verdi ve şöyle buyurdu: "Ey Selman! Her kim yanına gelen Müslümana saygı göstererek kendisine sırtlık verir-se, Allah onu mutlaka bağışlar." 17594. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim yanına gelen Müslümana saygı göstererek sırt-lık verirse Allah onu bağışlar."
17595. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç kişiyi ululamak, Allah-u Teala'nın azametini ulu-lamaktandır: Aksakallı Müslüman (veya saçlarını İslam yolunda ağartmış kimse) adil önder ve aşı-rı gitmeden ve (amel etmekten) uzaklaşmadan Kur'an okuyan kimse."
17596. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman kardeşine ikramda bulunursa ha-kikatte Allah'a ikramda bulun-muştur." 17597. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Size misafir geldiğin-de, ona ikramda bulunun." 17598. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman etmişse, ar-kadaşlarına ikramda bulunmalı-dır."
17599. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hiçbir tama-ha kapılmadan veya birinden korkmadan (merkebine binmesi için) birisinin bineğinin üzengi-sinden tutarsa bağışlanır." 17600. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir topluluğa giren kimse önce ürkek olur. O halde onunla merhabalaşarak görü-şün." 17601. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yetime ikramda bulun ve komşuna iyilik et." 17602. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınıza saygı gösterin ve onları güzel terbiye edin." bak. el-Eh, 58. Bölüm; eş-Şeyb, 2147. Bölüm
3478. Bölüm İzzet ve Yüceliği Red-detmek
17603. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İzzet ve saygınlığı ka-bul etmekten sadece merkep ka-çınır." 17604. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden birine ikram edilince onu reddetmesin. Zira izzet ve saygınlığı sadece merkep reddeder." 17605. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki şahıs, müminlerin Emiri'nin (a.s) yanına vardı. İmam onlardan her birine minder serdi. Onlardan biri minder üze-rine oturdu, diğeri ise bundan sakındı. Müminlerin Emiri şöyle buyurdu: "Minderin üzerine otur. Zira izzet ve saygıyı sadece mer-kep kabul etmez."
17606. Ebu Halife şöyle diyor: "Ben ve Ebu Ubeydet'el-Hezza, İmam Bakır'ın (a.s) yanına vardık. İmam cariyesine bizler için sırtlık getirmesini emretti. Ben şöyle arzettim: "Gereği yok, böyle de otururuz." İmam şöyle buyurdu: "Ey Ebu Halife! İzzet ve saygıyı reddetme. Zira izzet ve saygıyı sadece merkep reddeder."
17607. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurmuştur: "İzzet ve saygı-sıyı sadece merkep reddeder." Hasan b. Cehm şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Bundan (saygı-dan) maksat nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Toplantıda onun için yer açmak ve kendisine ikramda bulunduğu güzel koku."
17608. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Saygıyı kabul ediniz. En güzel ikram güzel kokudur, hem hafiftir, hem de çok güzel kokar." 17609. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hediyesini kabul et-mesi, nezdinde olanı kendisine hediye etmesi ve kendisini zah-mete düşürmemesi de insanın Müslüman kardeşine gösterdiği saygıdandır." 17610. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim senin bağı-şını kabul ederse, bağışlama hu-susunda sana yardımcı olmuş-tur." 17611. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "O halde kişi, yüce nasi-hatları kabul etmeli, her şeyi kırıp geçiren kıyamet gelmeden ondan korkmalıdır. Kişi sayılı günlerine ve buradaki kısa süren ikametine baksın da burayı daha iyi bir yere dönüştürsün." bak. Vesail'uş Şia, 8/469, 69. Bölüm
3479. Bölüm Saygının Edep Etme-diği Kimse
17612. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İzzet ve saygının edep etmediği kimseyi ihanet ve saygsızlık edeplendirir." 17613. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimi saygı düzelt-mezse saygısızlık düzeltir." 17614. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Saygı göstermek fayda etmezse, saygısızlık daha etkili olur. Kırbacın etkili olmadığı yerde kılıç daha kesicidir." 17615. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Saygı göstermek yüce in-san için etkili olduğu kadar, aşa-ğılık insan için de bozucu ve ifsat edicidir." bak. el-Afv (1) , 2766, 2767. Bö-lümler 3480. Bölüm İnsanların En Saygını
17616. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben kendimi övmek istemiyorum. Ben rabbim karşı-sında Adem'in en saygın evladı-yım." 17617. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Maksadım övünmek değildir, ama ben tüm dünyada insanların en saygını ve yücesi-yim." 17618. Resulullah (s.a.a) , kendisi-ne, "İnsanların en yücesi olmak istiyo-rum" diye arzeden birisine şöyle bu-yurmuştur: "Yaratıkları nezdinde Allah'tan şikayette bulunma ki insanların en saygını olasın." 17619. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hiçbir yücelik ve saygın-lık takva gibi değildir." bak. et-Takva, 4163. Bölüm; el-Ummet, 120. Bölüm; el-İnsan, 311, 312. Bölümler
3481. Bölüm İnsanlara Saygı Gös-termek Kendine Saygı Göstermektir
17620. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer birine saygı göste-rirsen gerçekte kendine saygı göstermiş ve haysiyetini onunla süslemiş olursun. O halde kendi-ne yaptığın iyilik ve saygı sebe-biyle başkalarından teşekkür bek-lentisi içinde olma." 17621. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendini iyi işlere ve in-sanların borçlarını üstlenmeye alıştır ki nefsin şerafete ersin." bak. el-Cihad (3) , 595. Bölüm; el-İhsan, 870. Bölüm; eş-Şukr, 2062. Bölüm
459. Ko-nu
el-Kesb Kazanç
Bihar, 103/1-89; Ebvab'ul-Mekasib Bihar, 103/90-138; Ebvab'ut-Ticaret ve'l-Buyu' Vesail'uş-Şia, 12/52-248; Eb-vab-u ma Yektesibu bihi Kenz'ul-Ummal, 4/4; fi Fe-zail'il-Kesb'il-Helal Kenz'ul-Ummal, 4/44; fi'l-Bey'
17622. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz en temiz ka-zanç, konuştuğunda yalan söyle-meyen, kendilerine bir şey emanet edildiğinde hıyanet etmeyen, söz verdiğinde sözüne aykırı dav-ranmayan, bir şey aldıklarında onları yermeyen, bir şey sattıkla-rında övüp reklam etmeyen, borçlu olduklarında (borçlarını ödeme hususunda) bahane ara-mayan ve alacaklı olduklarında (alacaklarını almak için) baskı etmeyen tüccarların kazancı-dır."
17623. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanların en temiz kazancı Allah yolunda at-tıkları oktur."
3483. Bölüm Kazançlar
Kur'an: "Aranızda mallarınızı hak-sızlıkla yemeyin; (kötü yaptı-ğınızı) bildiğiniz halde güna-ha girerek insanların malla-rından bir kısmını yemek için onu hakimlere aktarmayın." "Mallarınızı karşılıklı rıza ile yapılan ticaret dışında batıl ile (haram ve haksızlıkla) ara-nızda yemeyin." Bak. Nisa, 161, Maide,1, Tevbe, 34, Nur, 33
17624. İmam Sadık (a.s) "Kulların geçimini sağlamanın kapsamına giren kazanç, muamele (ticaret) ve malları harcamanın kaç yolu vardır?" diye so-ran birine şöyle buyurmuştur: "Halk arasında alış-veriş ve muamelenin çeşitlerini kapsamına alan ve ka-zanç vesilesi olan geçim yolları dört kısma ayrılır. "Bu dört kısmın hepsi mi he-lal veya haramdır, yoksa bazısı helal ve bazısı da haramdır?" diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyur-du:
"Bunlardan her birinin hem helal yönü vardır, hem de haram yönü. Bunların hepsinin isim ve özellikleri bilinen meşhur şeyler-dir. Bu dört kısmın birincisi yöne-timdir yani insanların bazılarının diğerlerine olan velayetidir. (yö-netme hakkıdır.) Bunların başında, yöneticinin velayetidir, sonra yüksek yönetici makamından en aşağısına kadar her birinin elinin altındakilere olan velayetleridir.
İkincisi, insanların birbirleriyle yaptıkları alış-veriş ve ticarettir. Üçüncüsü, sanatın bütün kı-sımlarıdır. Dördüncüsü, kira ve ücretler-dir. Bunlardan her birinin hem helal yönleri vardır ve hem de haram yönleri. Bu muâmelelerde, Allah tarafından kulların üzerine farz kılınan şey muâmelenin helal olan yönüne girip o yönde çalış-maları ve haram olan yönünden ise kaçınmalarıdır. Velayetin (Yöneticiliğin) Kısımlarıyla İlgili Açıklama
Velayet iki kısımdır: Bir kısmı Allah'ın kendilerinin velayetini (yöneticiliğini) insanların üzerine farz kıldığı adil yöneticilerin ve onlar tarafından yöneticilik ma-kamına tayin edilen kimselerin velayetidir. Velayetin diğer kısmı ise zalim yöneticilerin ve onlar tarafından yöneticilik makamına tayin edilen kimselerin velayeti-dir.
Velayetin helal olan kısmı, adil yöneticinin velayetidir. Allah ona, indirdiği hükme bir şey ek-leyip eksiltmeyeceğini, sözünü tahrif etmeyeceğini ve buyruğun-dan da çıkmayacağını, emretti-ğinden dolayı insanların onu ta-nımalarını, velayetini kabul etme-lerini, velayetinde hizmet etmele-rini ve onun tarafından yönetici-lik makamına tayin edilen kimse-lerin yöneticilik makamında ça-lışmalarını emretmiştir.
Eğer yönetici zikrettiğimiz şe-kilde adaletli olursa onun adına vali olmak, onunla çalışmak, ona yardımda bulunmak ve onu des-teklemek helal ve meşru olduğu gibi onlarla muâmele yapmak da câizdir. Çünkü, adil yöneticinin ve onun tarafından tayin edilen yöneticilerin önderliğinde hak ve adalet dirildiği gibi, her (çeşit) zulüm ve fesat da yok olur. İşte bunun içindir ki, o yöneticinin hükümetini desteklemek için ça-lışan ve ona yardımda bulunan bir kimse, Allah'ın dinini güçlen-dirdiği gibi Allah'a itaatte de çaba göstermiştir.
Velayetin (yöneticiliğin) ha-ram kısmı, zalim yöneticinin ve-layeti ve en yükseğinden en alt makamına kadar onun tarafından tayin edilen kimselerin velayeti-dir. Yönetici olarak onlar için ça-lışmak ve onlarla ticaret yapmak haramdır, bu iş meşru değildir. Bunu yapan adam, -yaptığı iş ister az olsun ister çok- bu işinden dolayı azaba uğrayacaktır. Çünkü, onlara her çeşit yardımda bu-lunmak büyük bir günahtır.
Bunun sebebi ise şudur: Zalim yöneticinin yöneticiliğinde hak olan her şey ayak altına alınır ve batıl olan her şey de dirilir; zu-lüm, sitem ve fesat aşikar olur; ilahi kitaplar iptal edilir; peygam-ber ve müminler öldürülür; cami-ler yıkılır ve Allah'ın sünnet ve şeriatı değiştirilir. Bu yüzden on-larla çalışmak, onlara yardımda bulunmak ve onlarla ticaret yap-mak haramdır; ama, kan ve mur-darı yemek kadar bir zaruret söz konusu olursa o başka. Ticaret Çeşitleriyle İlgili Açıklama
Alıcı ve satıcıya helal veya ha-ram olan bütün ticarî işlemler, temel olarak şundan ibarettir: Al-lah'ın emrettiği gibi halkın gıda maddesi olarak kullandığı, geçim-lerini sağladığı ve yemek, içmek, giymek, evlenmek, mülkiyet ve tasarruf gibi geçimde ihtiyaç du-yulan veya halkın her yönden ya-rarına olup onları koruyan şeyle-rin alış-verişi, elde tutulması, hi-besi ve emanet verilmesi helaldir.
Alış-verişin haram olan kısmı ise şundan ibarettir: İçerisinde bozukluk olan ve yenmesi, içil-mesi, kazancı, nikâhı, mülk edi-nilmesi, elde tutulması, hibesi ve emanet verilmesi yönünden neh-yedilen veya faiz muâmelesi gibi bir yönden batıl olan her çeşit alış-veriş, murdar, kan ve domuz etinin, karada veya havada olan yırtıcı hayvanların etinin
ve deri-lerinin, şarap ve necis olan her-hangi bir şeyin alım satımı ha-ramdır. Çünkü, bunlarda fesat olduğu için yenilmesi, içilmesi, mülk edinilmesi, korunması ve tasarrufu nehyedilmiştir. Böylece eğlenceye, Allah'tan başkasına yönelmeye ve herhangi bir küf-rün, şirkin, sapıklığın ve batılın takviye edilmesine veya bir hak-kın zayıflamasına sebep olan her şeyin alış-verişi, korunması, mül-kiyeti, hibesi, emaneti ve her çeşit tasarrufu, zaruret dışında haram-dır.
Kira ile İlgili Açıklama Kira ve icar bir insanın kendi şahsını, malik olduğu malı, yetkisi dahilinde olan yakınlarını, atını veya elbisesini helal bir yolla menfaatinden yararlanılması için başkalarının emrine vermesinden ibarettir. Kira ve icarın helal olan kısmı, insanın kendisini, evini, yerini veya malik olduğu herhangi bir malı, helal menfaatlerinden yarar-lanmak için başkalarının hizmeti-ne bırakması, yöneticinin vekili veya valisi olmaksızın kendisi,
ev-ladı, kölesi veya işçisi vasıtasıyla herhangi bir işi yapmayı üstlen-mesidir. İnsanın, kendisini, evla-dını, akrabasını, kölesini veya iş-çisini, ecir yapmasının sakıncası yoktur. Çünkü bunlar, insanın kendi yerine çalışan vekilleridir, yöneticinin eli altında çalışan kimseler değillerdir.
Hamalın bir yükü belirli bir ücretle malum bir yere götürmesi gibi. Taşınılması câiz olan helal bir şeyi kendisi, kölesi veya hayvanı vasıtasıyla ta-şıması veyahut ücret karşılığında bir işi kendisi, kölesi akrabaları veya işçisi vasıtasıyla yapması câizdir. Bunlar kira ve icarın helal olan kısımlarıdır. Bunlar sultan, halk, kâfir veya mü'min olan her-kes için helaldir. Bu yolla elde edilen kazancın sakıncası yoktur.
Kira ve icarın haram kısımları ise şunlardır: Yenilmesi, içilmesi ve giyilmesi haram olan bir şeyi taşımak için ücret karşılığında ça-lışmak veya haram olan bir şeyi yapmak, korumak, giymek veya ziyan kastıyla camiyi yıkmak veya suçsuzu öldürmek veya heykel put, saz, kaval, şarap, domuz, murdar ve kan gibi icar olmadan bile taşınması haram olan şeyleri taşımak veya icar ve kira olmadan da kendisine haram olan her hangi bozuk bir
şeyi taşımak veya şer'i açıdan nehyedilen bir işte çalışmak veya yetkisinde olan bir şahsı veya ve bir şeyi bu iş için icar etmek insana haram kılın-mıştır; ancak, çalıştırılan kimsenin yararına olursa o başka; örneğin, murdarın kokusundan, kendisinin veya başkasının kurtulması için onu uzak bir yere götürüp atmak ve buna benzer bir iş için birini çalıştırmanın sakıncası yoktur.
Velayet (batıl hükümetlerin yöneticisi veya işçisi olmak) la ki-ranın arasındaki fark, her ikisinde de ücretle çalışılmasına rağmen (birincisinin haram, diğerinin de helal olmasının sebebi) şudur: Velayette insan, yöneticiye veya o yöneticinin tayin ettiği bir kimse-ye hizmet eder. Hükümette ve kendisinden aşağıdakilere olan nüfuzu
ve emrinin geçerliliğinden dolayı yöneticinin rolünü ifâ eder veya yöneticinin kudretini sabit-leştirmek ve ona yardım etmek için çalışan vekilleri makamında oturur. Yöneticilerin en küçük ve en aşağı tabakasında olsa yine de insanları öldürmekte, zulüm ve bozgunculuğu yaymakta, insanla-ra hüküm süren büyük makam ve yöneticilerin yerinde oturur.
Ama kira ve icar, açıkladığı-mız gibi insanın, kendi şahsını veya önceden kiraya vermeyip malik olduğu herhangi bir şeyi ücret karşılığında başkasının em-rine vermesidir. İnsan, başkasına ücretli olmadığı sürece kendisinin ve malik olduğu her şeyin yetkisi kendi elinde olur. Yöneticiye ge-lince; yönetici, halkın sorularını ve onların idareciliğini üstlenme-dikçe onların herhangi bir işi hu-susunda yetki sahibi değildir. Bu-na göre, kim kendisini, kölesini veya yetkisi kendi elinde olan bir kimseyi kafire, mü'mine, sultana veya normal halka açıkladığımız şekilde helal olan işlerde ecir ve-rirse onun bütün iş ve kazancı helal ve meşrudur.
Sanatla İlgili Açıklama Sanat, halkın öğrendiği veya başkalarına öğrettiği herhangi bir işten ibarettir. Örneğin: Katiplik, muhasebecilik, ticaret, kuyumcu-luk, saraçlık, dokumacılık, elbise temizleyiciliği, terzilik, canlı ol-mayan şeylere yönelik ressamlık ve halkın şahsi menfaatleri için ihtiyaç duyduğu, hayatlarını ko-rumaları için gerekli olan ve ihti-yaçlarını gideren her çeşit aletin yapımı, bunların öğretimi ve kul-lanımı, ister kendisi için olsun is-ter başkası için,
câiz ve helaldir. Gerçi bu meslek ve aletler, bazen fesat veya günah üzere, bazen de hak ve batıl yolunda kullanılır. Örneğin; zalim yöneticilerin ve onların temsilcilerinin güçlenmesi ve yardımı için bazen istifade edi-len katiplik mesleği gibi. Bu tür meslekleri öğretmenin sakıncası yoktur. Bıçak, kılıç, mızrak ve yay gibi iyi ve kötü yolda kullanılan ve her iki yön için de yardımcı olan aletler de böyledir. Bunları öğrenmenin ve öğretmek için üc-ret almanın veya bunları, iyi olan bir yolda kullanan kimseler için yapmanın bir sakıncası yoktur.
Ama, halkın bunları bozgunculuk ve başkalarına zarar verme yo-lunda kullanmaları caiz değildir. Bu mesleklerin tabiaten halkın yararına ve onların bekası için ge-rekli olduğundan dolayı bunları öğreten ve öğrenen kimseler için hiçbir suç ve günah yoktur. Suç ve günah ancak bunları bozgun-culuk ve haram yolda kullanan kimselerin üzerinedir. Allah-u Teala, gitar, kaval ve satranç gibi fesat doğuran ve insanı boşuna meşgul eden her aleti,
haç ve put yapmayı haram kılmıştır. Yine bunlara benzer, haram olan meş-rubatın ve sırf kötülük olan diğer şeylerin yapımı haram kılınmıştır. Hayır ve iyilik yönü olmayan her şeyi öğretmek, öğrenmek, yap-mak, onlar için ücret almak ve onlarla her çeşit tasarrufta bu-lunmak haramdır; ama helal yara-rı olur ama bazen günah işlerde de kullanılırsa, o başka. Kim bu gibi şeyleri hak ve iyilik dışında kullanırsa sadece o kimseye ha-ram olur. İşte bunlar, kulların maişet yollarının beyanı ve ka-zanç şekillerinin açıklamasıdır.
Malları İnfak ve Harcama Yolları Farz veya müstehap olarak malları harcamanın helal yolları bütünüyle 24 kısma ayrılır. Bun-ların yedi kısmı insanın şahsî masraflarıyla ilgilidir. Beş kısmı, nafakası insanın üzerine farz olan fertlere mahsustur. Üç kısmı in-sanın yerine getirmesi gereken şer'î borçlardır. Beş kısmı gerekli bahşiş ve hediyelerdir. Dört kısmı da hayır yolda yapılan harca-malardır.
1- İnsan için gerekli olan şahsî masraflar şunlardır: Yiyecek, içe-cek, giyecek, evlenme masrafı, hizmetçi, ihtiyaç duyduğu eşyala-rın tamiri, nakli ve korunması için ücretlilere verilen ücretler, ev ve geçim ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli eşyalar. 2- Nafakası farz olan fertler de şunlardır: Evlat, anne, baba, hanım ve köle. Bunların nafaka-sını vermek, ister varlıkta olsun, ister yoklukta, insana gereklidir.
3- İnsanın yerine getirmesi ge-reken üç şer'î borç da şunlardır: Her yıl verilmesi farz olan zekât; (hayâtta yalnız bir defa) farz olan hac ve kendi zamanında (İslam ve küfür arasında savaş çıktığında) farz olan cihat (masrafları) . 4- Müstehap olan beş kısım bağış ve ihsan da şunlardır: Ken-disinden üsttekilere bağış, akra-balara bağış, müminlere bağış, sadaka verip ihsanda bulunmak ve köle azat etmek.
5- Hayır yolda yapılan dört harcama da şunlardır: Borcu ödemek, emaneti vermek, borç vermek ve misafiri ağırlamak. Bunların hepsi sünnette sabit olan şeylerdir. Yenilmesi Helal Olan Şey-ler Yeryüzünde biten şu üç kısım şeyi yemek helaldir: 1- Buğday, arpa, pirinç, nohut, hububat ve susamgiller gibi yer-den biten, insanın bedeni ve gücü için yararlı olan her tanenin yen-mesi helaldir. İnsanın zararına olan şeylerin yenmesi de, zaruret halleri dışında haramdır. 2- İnsanın gıdası ve bedeninin yararına olan yeryüzünde yetişen bütün meyvelerin yenmesi helal-dir. Zararı olan meyvelerin yen-mesi ise haramdır.
3- İnsan için yararlı ve gıda maddesi olan; yeryüzünde biten bütün sebze ve nebatların yen-mesi helaldir. Ama, zehirli ve öl-dürücü sebzelerin, ağıağacı gibi zararlı olan bütün şeylerin yen-mesi haramdır. Eti Yenen Hayvanlar Sığır, koyun, deve, yabani hayvanların helal olanları ve kö-pek dişi ve pençesi olmayan diğer bütün hayvanların etinin yenmesi helaldir. Kursağı olan bütün kuş-ların etinin yenmesi helaldir. Fa-kat kursağı olmayan kuşların eti-nin yenmesi haramdır; yine her çeşit çekirgenin yenmesi sakınca-sızdır. Yenilmesi Helal Olan Yu-murtalar
İki tarafı birbiriyle eşit olma-yan, bütün yumurtaların yenmesi helaldir; ama iki tarafı eşit olanla-rı yemek haramdır. Yenilmesi Helal Olan De-niz Hayvanları Pullu olan her çeşit balığın yenmesi helaldir. Pullu olmayan balıkların yenmesi ise haramdır. Helal İçecekler Çok miktarda içildiğinde sar-hoş etmeyen bütün içecekler he-laldir. Ama, çok içildiğinde sar-hoş eden içeceklerin azı da ha-ramdır.
Giyilmesi Câiz Olan Elbi-seler Yeryüzünde (pamuk gibi) bi-ten bütün nebatların (dokunarak) giyilmesi ve onlarla namaz kılın-ması sakıncasızdır. Eti helal olan bütün hayvanların yünü, tüyü ve kürkünden yapılan elbiseleri giy-menin sakıncası yoktur. Ayrıca İslamî usullere göre kesilmiş olursa, bu tür (eti yenilen) hay-vanların derisinden yapılan elbi-seleri giymenin de sakıncası yok-tur. İslamî usullere göre kesilmiş olan temiz hayvanların,
(yani kö-pek ve domuz hariç eti yenilme-yen tüm hayvanların) yünlerini, kıllarını, telek ve tüylerini (elbise yapıp) giymenin ve onlarla namaz kılmanın sakıncası yoktur. İnsa-nın yiyecek ve içecek maddesi veya giysi olarak kullandığı şeyler üzerine namaz kılmak ve onlara secde etmek caiz değildir. Meyve hariç yeryüzünde biten nebatlara, eğrilerek iplik yapılmadan önce secde etmek caizdir. Fakat eğril-dikten sonra onlara secde etmek câiz değildir; bir zaruret olursa o başka. Câiz Evlilikler
Câiz olan evlilikler dört çeşit-tir: Miraslı olan evlilik (kadın ve erkek için birbirinden miras alma hakkını doğuran daimi akid) , mi-rassız evlilik (geçici akid ve mut'â) , cariye ile evlilik, efendi-nin kendi cariyesini başkasına he-lal etmesiyle meydana gelen evli-lik.
Helal mülkiyetler altı kısımdır: Ganimet, satın alma, miras, hibe, ödünç ve kira mülkiyeti. İşte bunlar, ister farz olsun, ister müstehap insan için helal ve câiz olan şeylerdir." 17625. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendimden sonra ümmetim hakkında en çok kork-tuğum şey, hiç şüphesiz haram kazançlar, gizli şehvetler ve faiz-dir." bak. 222. Konu, es-Suht; es-Sihah, 1853. Bölüm el-Bihar, 103/42, 4. Bölüm
3
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3484.Bölüm El Emeği İle Kazanmaya Teşvik
17626. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç kimse el emeği ile elde ettiği yemekten daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah'ın Pey-gamberi Davud, kendi el emeğini yiyordu." 17627. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul, Allah-u Teala nezdinde el emeğinden daha se-vimli bir yiyecek yememiştir. Her kim işten yorgun düşmüş bir be-denle gece uyursa bağışlanmış olur."
17628. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Davud Pey-gamber sadece el emeğinden ka-zandığını yerdi." 17629. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İşlerin en temizi, in-sanın el emeği ile elde ettiği ka-zançtır." 17630. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün kazanç in-sanın el emeğidir ve dürüst bir şekilde yapılan alışveriştir."
17631. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün kazanç dü-rüstçe yapılan alışveriş ve insanın el emeğidir." 17632. Rivayet edildiği üzere İsa'nın (a.s) Havarileri acıktıkları zaman şöyle diyorlardı: "Ey Ru-hullah! Biz acıktık." İsa (a.s) da eliyle, çölde veya dağda olsun ye-re vuruyor ve havarilerden her birisi için iki ekmek çıkarıyordu ve onları yiyorlardı. Susadıkları zaman da şöyle diyorlardı:
"Ey Ruhullah! Biz susadık." İsa (a.s) da çölde olsun veya dağda olsun, elleriyle yere vuruyor, su çıkarıyor ve havariler de içiyorlardı. Havariler şöyle dediler: "Ey Ru-hullah! Bizden hangimiz üstün-dür? Biz istediğimizde bizlere yemek yediriyorsun, biz istediği-mizde bizlere su içiriyorsun ve hepimiz de sana iman etmiş bu-lunmaktayız ve sana uymaktayız." İsa (a.s) şöyle buyurdu: "Sizin en üstününüz eliyle çalışan ve el emeğiyle kazandığını yiyen kimsedir." Ondan sonra Havari-ler ücret karşılığında elbise yıkı-yorlardı."
17633. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi kazanç işinde dürüstlük sahibi olan işçinin ka-zancıdır." 17634. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah Davud'a (a.s) şöyle vahy bu-yurmuştur: "Eğer Beyt'ul-Mal'den yiyişin ve elinle çalışma-yışın olmasaydı şüphesiz iyi bir kuldun." Bunun üzerine Hz. Da-vud (a.s) tam kırk gün ağladı. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah demire şöyle vahyetti:
"Ku-lum Davud için yumuşak ol." Al-lah-u Teala daha sonra demiri Davud'un eliyle yumuşattı. On-dan sonra Davud bir gün zırh örüyor ve onu bin dirheme satı-yordu. Böylece (bir yılda) üç yüz altmış zırh ördü ve onları üçyüz altmış bin dirheme sattı. Böylece Beyt'ul-Malden müstağni oldu." 17635. Davud (a.s) , yanından geçti-ği bir ayakkabı tamircisine şöyle bu-yurmuştur: "Ey sen! Çalış ve ye! Zira Allah çalışıp yiyen kimseyi sever. Yiyip de çalışmayan kim-seyi ise sevmez."
17636. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Geçiminizi temin et-me yolunda tembellik etmeyin. Zira babalarınız da geçimlerini temin etmeye çalışıyor ve geçim-lerini elde ediyorlardı."
17637. Muhammed b. Munkedir şöyle diyordu: "Ben Ali b. Hüse-yin'in (a.s) geriye kendisinden daha üstün bir çocuk bırakmaya-cağını düşünüyordum. Sonunda bir gün onun oğlu Muhammed b. Ali'yi (a.s) gördüm ve ona nasihat etmek istedim. Ama o bana nasi-hat etti." Muhammed b. Münke-dir'in dostları şöyle sordular: "Sana ne nasihatta bulundu?" O şöyle dedi: "Bir gün hava çok sı-caktı ve ben Medine'nin nahiye-lerinden birine gittim. Yol esna-sında semiz bir bedene sahip olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali'yi gördüm. O iki siyah köleye dayanmıştı. Kendi kendime şöyle dedim:
"Sübhanallah! Kureyş yaşlılarından biri bu vakitte bu haliyle dünyanın peşine düşmüş, ona biraz nasihat edeyim." Yanı-na vardım. Ona selam verdim, yorgun ve ter içinde selamıma karşılık verdi. Ben şöyle dedim: "Allah sana hayır versin! Kureyş büyüklerinden biri böyle bir saat-te ve bu haliyle dünyanın peşine düşmüş! Eğer bu hal üzere ecelin gelirse ne yapacaksın?" İmam bana şöyle buyurdu: "Eğer böyle bir halde ölümüm gelip çatarsa,
aziz ve celil olan Allah'a itaatler-den bir itaat üzere bulunmakta-yım. Bu itaat sayesinde kendimi ve ailemi sana ve insanlara muh-taç olmaktan alıkoyuyorum. Ben aziz ve celil olan Allah'ın günah-larından bir günah işlerken ölü-mün gelip çatmasından korkuyo-rum." Ben şöyle dedim: "Gerçek söylüyorsun, Allah sana rahmet etsin. Sana nasihat etmek istedim ama sen bana nasihat ettin."
17638. Hasan b. Ali b. Ebi Ham-za babasından şöyle nakletmektedir: "Ebu'l-Hasanı (Musa b. Cafer'i -a. s-) tarlada çalışırken gördüm, ayakları ter içinde kalmıştı. Ona şöyle arzettim: "Fedan olayım, işçiler nerededirler?" İmam şöyle buyurdu: "Benden ve babamdan daha hayırlı olan kimse bile kendi eliyle toprağını işliyordu." Ben şöyle arzettim: "O kimdir?" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Resulü (s.a.a) Müminlerin Emiri ve atalarım tümü kendi elleriyle çalışıyorlardı. Bu Peygamberlerin, elçilerin ve Allah'ın layık kulları-nın işidir."
17639. Fazl b. Ebi Kurret şöyle di-yor: "İmam Sadık'ın (a.s) yanına vardım. Kendi bağında çalışıyor-du. Ona şöyle arzettim: "Allah bizi sizlere feda etsin. Bizi çağırın sizin için çalışalım veya bu işi kö-leler yapsınlar." İmam şöyle bu-yurdu: "Hayır, beni kendi halime bırakınız. Çünkü aziz ve celil olan Allah'ın beni kendi ellerimle çalışırken görmesini ve sıkıntılara düşerek helal rızkı elde etmeye çalıştığımı görmesini istiyorum."
17640. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Müminlerin Emiri hiçbir ihtiyacı olmadığı halde sıcak bir öğlen vaktinde çalışmak için dışa-rı çıkıyordu. Zira o Allah-u Tea-la'nın kendisini helal rızık talep etmek için zahmet çekerken görmesini istiyordu." 17641. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Müminlerin Emiri, kendi el emeğinden bin köle aldı ve azad etti." Bak, er-Rızk, 1498. Bölüm
3485. Bölüm Kınanmış Kazançlar
17642. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Ben bu çocuğuma yazmayı öğrettim. Şimdi onu hangi işe koyayım" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Allah babanı bağışlasın! Onu her işe koy ama beş gruba teslim etme: Seyya, kuyumcu, kasap, buğday satıcısı ve köle satıcısı." O adam şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Seyya kimdir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Kefen satan ve ümme-timin fertlerinin ölümünü arzula-yan kimsedir. Oysa ben ümme-timin bir bebeğini bile güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok severim. Ama kuyumcuya gelince,
zira kuyumcu da ümme-timin fertlerini kandırmanın peşi-ce koşturur. Kasaba gelince… zi-ra kasap da bir sürü hayvan öldü-rür ve böylece kalbinden rahmet gider. Buğday satıcısına gelince o da ümmetimin erzakını stok eder. Kul hırsız olarak Allah ile gö-rüşmesi, insanların yiyeceğini kırk gün stok ettiği bir halde görüş-mesinden daha iyidir. Köle satıcı-sına gelince… Zira Cebrail yanı-ma geldi ve şöyle buyurdu: "Ey Muhammed! Ümmetinin en kö-tüsü insanları alıp satanlardır." bak. el-Bihar, 103/77, 15. Bölüm
3486. Bölüm Kazanç (Çeşitli)
17643. İmam Sadık (a.s) Uzafir'e bin yediyüz dinar verdi ve şöyle buyur-du: "Bu parayla benim için ticaret et." Daha sonra şöyle buyurdu: "Bil ki ben, her ne kadar kar olsa da ben onların karına rağbet etmiyo-rum. Sadece aziz ve celil olan Al-lah'ın fazlını ve faydalarını talep ettiğimi görmesini istiyorum."
17644. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne mutlu nefsi ram, ka-zancı temiz, sırrı (niyet ve itikadı) iyi ve ahlakı güzel olana; yine ne mutlu malından fazla kalanı infak edene, dilini çok konuşmaktan alıkoyana." 17645. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey Ademoğlu! Her ne kadar yiyeceğinden fazlasını ka-zanırsan, şüphesiz o konuda baş-kaları için biriktirmiş olursun."
17646. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "Neden İsa'nın (a.s) ashabı suyun üstünde yürüdükleri halde Muhammed'in (s.a.a) ashabı yürüyememektedirler?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Çünkü İsa'nın (a.s) ashabı geçimini talep etmekten müstağni olmuşlardı. Ama bunlar geçimlerini temin etmeye mübteladırlar." 17647. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Haram kazanç soyu etkiler." 17648. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimin tacirleri-ne, "Evet Allah'a yemin olsun" Hayır Allah'a yemin olsun" de-meleri sebebiyle eyvahlar olsun ve ümmetimin sanatkarlarına, "Bugün git yarın gel" demelerin-den ötürü eyvahlar olsun."
460. Ko-nu
el-Kesel Tem-bellik
Bihar, 73/159, 127. Bölüm; el-Kesel ve'-Zecr ve Teleb-u ma la Yudrik
bak. 335. konu, el-Acz; es-Salat (1) , 2300. Bölüm
3487. Bölüm Tembellik
17649. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın en hoşlanmadığı kişi, kendi başına bıraktığı kimsedir. O, doğru yoldan sapar, delilsiz, kılavuzsuz olarak gider. Dünya nimetini devşirmeye çağrılsa çalışır; ahiret ekinini biçmeye çağrılsa tembellik eder."
17650. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tembellik din ve dünyaya zarar verir." 17651. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her şey bir biriyle çiftle-şince, tembellik ve acizlik de bir-biriyle çiftleştiler ve onlardan fa-kirlik doğdu." 17652. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Başarının afeti tembellik-tir." 17653. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim temizlik ve namazı hususunda tembellik ederse, ahiret işinde bir hayra eri-şemez. Her kim de geçimini dü-zene sokan şeyler hususunda tembellik ederse dünya işlerinde hayır elde edemez." 17654. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben dünya işleri hu-susunda tembellik eden kimseden nefret ederim. Her kim dünya işinde tembellik ederse, ahiret işinde daha da tembeldir."
17655. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mümin kalıcı şeylere rağbet eder ve yok olucu şeyler-den yüz çevirir…Tembellikten uzaktır ve sürekli sevinçli ve ne-şat içindedir." 17656. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Neşat ve tembellik du-rumunda amel etmeye devam et." 17657. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer Allah (bir iş kar-şılığında) mükafat verecekse o halde tembellik niye?" 17658. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tembel insandan yar-dım alma ve aciz kimseyle meş-verette bulunma." 17659. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendi işlerinde tembel adama dayanma."
17660. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sürekli tembellik eden kimse arzularına ulaşma husu-sunda mutsuz kalır." 17661. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşin düşmanı tembel-liktir." 17662. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tembellik ahireti ifsat eder."
3488. Bölüm Tembellik ve Dirliksiz-likten Sakınmak
17663. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! İki hasletten sakın: Dirliksizlik ve tembellik. Zira eğer dirliksiz olursan, hakka sabredemezsin. Eğer tembel olursan hakkı eda edemezsin." 17664. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki hasletten sakın: Dirliksizlik ve tembellik. Zira eğer dirliksiz olursan hakka sab-redemezsin. Eğer tembel olursan hakkı eda edemezsin." 17665. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tembellikten ve dir-liksizlikten sakın. Zira eğer tem-bel olursan iş yapamazsın, eğer dirliksiz olursan hakkı ödeyemez-sin."
17666. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tembellik ve dirliksizlikten sakın. Zira bu ikisi her kötülüğün anahtarıdır. Her kim tembellik ederse hakkı eda edemez. Her kim de dirliksiz olursa hakka karşı sabırlı olamaz." 17667. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dirliksizlikten ve tembellikten sakın. Zira bu iki haslet seni dünya ve ahiret nasi-binden mahrum kılar."
17668. İmam Sadık (a.s) çocukla-rından birine şöyle buyurmuştur: "Tembellik ve dirliksizlikten sa-kın. Zira ki bu iki haslet seni dünya ve ahiret nasibinden alı koyar." 17669. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tembellikten sakın. Zira tembel olan kimse aziz ve celil olan Allah'ın hakkını eda ede-mez."
17670. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tembellikten sakın. Şüphesiz rabbiniz rahimdir ve az amele bile karşılık verir. İnsan aziz ve celil olan Allah'ın rızası için iki rekat namaz kılar. Allah bu sebeple onu cennetine sokar. Aziz ve celil olan Allah için bir dirhem müstahap sadaka verir ve Allah da bu sebeple onu cennete sokar."
3489. Bölüm Gevşeklikten ve İhmalden Sakınmak
17671. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İçinde özür bulama-yacağın iş hususunda ihmalkarlık etme. Zira pişman olanlar, bu haslete sığınırlar." 17672. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim ihmalkarlık ederse hakları zayi eder." 17673. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gevşeklik ve acizlikten helak (yok oluş) doğmuştur." 17674. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mahrumiyet sebeplerin-den biri de (işlerde) gevşeklik etmektir." 17675. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tembellik ihmalkarlıktan doğar."
17676. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "(İşlerde) gevşeklik ve ihmalde bulunmak (ömür ve fır-satı) zayi eder." 17677. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "(İşlerde) gevşeklik ve ihmal (fırsatların) kaybolmasına sebep olur." 17678. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gevşeklik ve ihmal, in-sanın (fırsatları) kaybetmesine sebep olur." 17679. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendini beğen-meyi ve ihmalkarlığı terk ederse hiçbir tatsız olayla karşılaşmaz." 17680. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gevşeklik ve ihmal hafif akıllı kimselerin hasletidir." 17681. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim gevşekliğe itaat ederse pişmanlık onu çepeçevre sarar." 17682. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Azim ve irade ile ihmal-karlığa karşı savaş açın."
3490. Bölüm Tembelliğin Alameti
17683. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Tembelliğin alameti dört şeydir. O kadar tembellik eder ki sonunda tefrite düşer. O kadar tefrite düşer ki sonunda zayi eder ve o kadar zayi eder ki sonunda günaha düşer vedirliksiz olur." 17684. Lokman (a.s) oğluna şöyle buyurmuştur: "Tembelliğin üç ni-şanesi vardır: O kadar gevşeklik eder ki sonunda tefrite düşer. O kadar tefritte bulunur ki sonunda zayi eder ve o kadar zayi eder ki sonunda günah işler." 17685. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İşi ertelemek tembelliğin nişanesidir."
3491. Bölüm Tembellikten Uzak-laşmak İçin Allah'tan Yardım Dilemek
17686. Resulullah (s.a.a) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Bizlere neşat nimetini bağışla ve bizleri gevşeklikten, tembellikten, aciz-likten, bahanecilikten, zarardan, dirliksizlikten ve utangaçlıktan koru." 17687. Resulullah (s.a.a) hakeza şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ım! Ben gam, hüzün, acizlik ve tem-bellikten sana sığınırım." 17688. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Se-nin sevdiğin iş ve sözü bana da sevdir ki lezzet ile içine gireyim, neşat ile onun içinden çıkayım. Onda seni dileyeyim ve onda lüt-fun ve ihsanın bana yönelsin." 17689. İmam Rıza (a.s) , Hüccet b. Hasan için yaptığı duasında şöyle bu-yurmuştur: "Onun işinde bizleri bıkkınlığa,
tembelliğe, gevşekliğe ve zayıflığa mübtela kılma ve biz-leri kendileri vesilesiyle dinine yardım ettiğin kimselerden kıl." 17690. İmam Zeyn'ül-Abdin (a.s) Mekarim'ul-Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: "Beni ibadetinde tembelliğe, yolun hususunda kör-lüğe (sapıklığa) ve sevginin aksine davranmaya mübtela kılma."
461. Ko-nu
el-Küfr Küfür
Bihar, 72/74, Ebvab'ul-Küfr Bihar, 72/74; 98. Bölüm; el, Küfr ve levazimuh Vesail'uş-Şia, 1/20, 2. Bölüm; Subut'ul-Kufr ve'l-İrtidad bi'l-Cumudu Ba'z'iz-Zaruriyyat Kenz'ul-Ummal, 3/635, Kele-mat'ul-Küfr ve Mucibatuh Kenz'ul-Ummal, 3/639, İkrah-u bi'l-Küfr
Kur'an: Küfredenlerin ise dostları tağutlardır. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler." "Küfredenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susa-yan kimse onu su zanne-der…Allah'ın kendisi için nur karar vermediği kimse için nur yoktur."
"Eğer küfrederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının küfründen hoşnut olmaz." "Mûsa: "Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz inkar etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeğe layık olandır" de-mişti." "Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü küfrederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır."
17691. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnkar ve cehdi kendi-siyle birlikte getiren her şey kü-fürdür." 17692. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Küfrün anlamı, ken-disiyle cehd, inkar, hafife alma ve büyük ve küçük oluşuna itinasız-lık gösterilerek Allah'a isyan edi-len her günahtır.
Bunu yapan kimse de kafirdir… Böyle bir kimse eğer nefsinin istekleri se-bebiyle günaha yönelirse ve amacı inkar, hafife alma ve itinasızlık olursa, kafir olmuş olur. Eğer nefsinin istekleri sebebiyle din-darlığa yönelirse ve amacı da te'vil, taklit, teslim, baba ve atala-rının sözlerinden hoşnutluk olur-sa şüphesiz şirke düşmüş olur."
17693. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki küfür şirkten daha eski, aşağılık ve kötüdür." İmam daha sonra İblis'in, Allah'ın kendisine, "Adem'e secde et" dediği zaman ki küfrünü hatırlattı. Zira İblis secde etmekten imtina etmişti. Dolayısıyla küfür, şirkten daha kötü ve büyüktür. O halde her kim kendi isteklerini aziz ve celil olan Allah'ın isteklerine tercih eder, itaatten yüz çevirir ve büyük günahlar işlemeye devam ederse o kafirdir. Her kim de müminlerin dininden ayrı bir din ihya ederse, böyle bir kimse de müşriktir."
17694. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "Küfür mü daha eskiye dayanmaktadır yoksa şirk mi?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Küfür daha eskiye dayanmaktadır. Çünkü İblis küfreden ilk kimsedir. Onun küfrü hiçbir şirkle içiçe değildi. Zira o Allah'ın gayrisine tapmaya davet etmemişti. Aksine daha sonra bu işe davet etti ve böylece müşrik oldu."
17695. İmam Kazım (a.s) , kendisi-ne, "Küfür ve şirkten hangisi daha ön-cedir?" diye soran Musa b. Bukeyr'e şöyle buyurmuştur: "Sen ki insanlar-la sürtüşme ve çekişme ehli de-ğildin." O şöyle arzetti: "Hişam b. Salim benden bu konuda sana sormamı istedi." İmam şöyle bu-yurdu: "Küfür daha eskidir ve o inkardır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Sadece İb-lis ki sakındı, ululandı ve böy-lece kafirlerden oldu."
17696. İmam Sadık (a.s) Haysem et-Temimiye şöyle buyurmuştur: "Ey Heysem et-Temimi! Bir grub za-hiren iman etmiş, batında ise küfretmişlerdir. Bu yüzden de onlara hiçbir şey fayda etmemiş-tir. Onlardan sonra bir grup gel-diler ki batınlarıyla iman ettiler, ama zahirlerinde kafir oldular. Bu da onlara bir fayda vermedi. Bir şeyin zahirine iman etmek batı-nına iman etmekle birlikte olma-dığı taktirde iman değildir. Bir şeyin batınına iman etmek de za-hirine iman etmekle birlikte ol-madığı taktirde iman değildir." 17697. İmam Ali (a.s) savaş esna-sında ashabına şöyle buyurmuştur: "Tohumu yarana, insanı yaratana and olsun ki onlar (Muaviye ve taraftarları) Müslüman olmadılar, belki zahiren teslim oldular. Kü-fürlerini gizlediler, kendilerine yardımcılar bulunca da açığa vur-dular."
3493. Bölüm Küfrün Sebepleri
17698. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah kullarına bir takım gö-revler farz kılmıştır. Her kim bu farz görevleri eda etmez ve onunla amelde bulunmazsa ve inkar ederse kafirdir." 17699. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah ve Re-sulü hakkında şek ederse kafir-dir."
17700. Mansur b. Hazim şöyle di-yor: "İmam Sadık'a (a.s) Allah Resulü (s.a.a) hakkında şek eden kimsenin hükmünü sordum, şöyle buyurdu: "O kafirdir." Ben şöyle arzettim: "Şek eden kimsenin kafir oluşunda şek eden kimse de kafir midir?" İmam bana cevap vermekten sakındı. Ben bu sorumu üç kez tekrarladım. Bu-nun üzerine İmam'ın yüzünde kızgınlık belirtileri ortaya çıktı."
17701. Muhammed b. Müslim şöyle diyor: "Ben İmam Sadık'ın (a.s) yanında iken, Ebu Basir oraya geldi ve şöyle sordu: "Ey Eba Abdilah! Allah hakkında şek eden kimse hakkında ne diyorsun?" İmam şöyle buyurdu: "Ey Eba Muhammed! O kimse kafirdir" Ebu Basir şöyle sordu: "Eğer Al-lah Resulü hakkında şek ederse hükmü nedir?"
İmam şöyle bu-yurdu: "Kafirdir" Ravi şöyle di-yor: "İmam daha sonra Zürare'ye döndü ve şöyle buyurdu: "Haki-katte inkar ettiği zaman kafir olur." 17702. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İkrar ve teslimden kaynaklanan her şey imandır. İn-kar ve cehtten (nefyetmekten) kaynaklanan her şey de küfür-dür."
Bir rivayete göre de İmam Sa-dık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer kullar bilmediklerinde durmuş olsalar ve inkar etmeye kalkışmasalar asla küfre düşmez-ler." 17703. İmam Bakır veya İmam Sa-dık (a.s) İbrahim'in (a.s) yıldızı gör-düğünde, "Bu benim rabbimdir" sözü hakkında şöyle buyurmuştur: "O gerçekte rabbini arıyordu ve kü-für merhalesine erişmemişti. İn-sanlardan her kim de böyle dü-şünürse aynı duruma sahiptir." bak. el-Murted, 1474. Bölüm; eş-Şubhe, 1950. Bölüm
3494. Bölüm Kafir
Kur'an: "Ey iman edenler! Alışveri-şin, dostluğun, şefaatin olma-yacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımız-dan infak edin. Küfredenler ancak zulmedenlerdir." "Allah küfreden kavme hi-dayet etmez. "Sana Kitab'ı böylece in-dirdik; işte, kendilerine Kitab verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona iman eden bulunur. Ayetlerimizi ancak küfredenler tanımazlar."
"Hayır; Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden baş-ka kimse küfretmez." "Allah'la berâber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka ilaha tapanın hesabını Rabbi görecektir. Küfredenler elbette kurtulamazlar."
"Senden azabı acele bekli-yorlar. Doğrusu cehennem küfredenleri kuşatacaktır." "Doğrusu Allah, iman edip yararlı işler işleyenleri içlerin-den ırmaklar akan cennetlere koyar. Durakları ateş olduğu halde kâfirler, zevklenirler ve hayvanlar gibi yerler."
17704. İmam Sadık (a.s) , Allah-u Teala'nın, "Aşırı giden, alçak zorbaya" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Utul" büyük küfre saplanan kimsedir. Zenim ise başka hiçbir şey düşünmeyecek şekilde küfre saplanan kimse-dir." 17705. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya müminin zin-danı ve kafirin cennetidir." 17706. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafirin cenneti dünya, himmeti geçici dünya, mutsuzlu-ğu ölüm, nihayeti ise ateştir."
17707. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafir kimse kurnaz, hi-lekar, acımasız ve haindir." 17708. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafir düzenbazdır, aşağılıktır, haindir, cehaletine aldanmıştır ve zarar etmiştir." 17709. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafirin derdi, hüznü ve çabası geçici olan dünyası içindir. Maksadı ise şehvettir." 17710. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafir kötü ve cahildir." 17711. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kafir, sadece cehaleti sebebiyle küfre sürüklenir." bak. el-Emsal, 3609. Bölüm; el-Mevt, 3725. Bölüm; ed-Dunya, 1241. Bölüm
3495. Bölüm Küfrün En Küçük Derecesi
17712. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Küfrün en küçük de-recesi, insanın kardeşinden duy-duğu bir sözü (bir gün) kendisini bu vesileyle rezil rüsva etmek için saklamasıdır. Bunlar hayır ve iyi-likten nasipsizdirler." 17713. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın küfre en yakın haleti birisiyle dini kardeşlikte bulunması, sonra da kendisini kı-nayacağı güne kadar hatalarını ve sürçmelerini saymasıdır."
17714. İmam Ali (a.s) , kendisine, "İnsanı küfre düşüren en küçük şey nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "İnsanı küfre düşüren en küçük şey, insanın bir şeye dini inançla bağlanması, Allah'ın kendisine yasakladığı şeyi Allah'ın emrettiğini sanması, ardından o şeyi bayraklaştırması, onun sebebiyle dostluk veya düşmanlık etmesi ve bu işle Allah'a ibadet ettiğini sanmasıdır."
17715. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanı küfre düşüren en küçük şey, kulun Allah'ın yasak-ladığı şeyi emrettiğini sanması, onu din karar kılması, ona itaat etmesi, Allah'a kendisine (sözde) emrettiği bu işle ibadet ettiğini sanmasıdır. Oysa o gerçekte şey-tana kulluk etmektedir." 17716. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, "İlhad ve küfrün en küçük derecesi nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kibir de onun örneklerinden biridir."
17717. İmam Sadık (a.s) kendi-sine, "Konuştuğunda yalan söyleyen, söz verdiğinde sözüne aykırı davranan, emin sayıldığında hiyanet eden kimse küfür ve imanın hangi derecesindedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Bunlar küfre en yakın makamlarda bulunur, ama kafir değildir." bak. el-İman, 285. Bölüm; eş-Şirk, 1989. Bölüm; 30. Konu, el-Bid'at
3496. Bölüm Küfrün Erkanı ve Sütunları
17718. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Küfür dört esas üzerin-dedir: Gereksiz yere derinleşmek, niza, haktan sapmak ve düşman-lık. Gereksiz yere derinleşen, hakka ulaşamaz; bilgisizce çok niza eden hakkı asla göremez; haktan sapan güzeli kötü, kötüyü ise güzel zanneder ve dalalet sar-hoşluğuyla sarhoş olur; düşman-lık edenin ise (kurtuluş) yolları zorlaşır, işleri içinden çıkılmaz hale gelir ve (dalaletten) çıkış yo-lu oldukça daralır." 17719. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Küfür dört sütun üzere kuruludur: Allah'ın emrinden dı-şarı çıkmak, dinde aşırı gitmek, şek ve şüphe."
17720. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Küfür dört sütun üzere kuruludur: Cefa, körlük, gaflet ve şek. Zira cefa eden kimse hakkı küçük sayar, açık bir şekilde batıldan söz eder, alimlere düşmanlık eder ve büyük günahlar hususunda ısrarda bulunur. Kalbi kör olan kimse ise Allah'ın zikrini unutur, zanna uyar, tövbe etmeden ve yalvarıp yakınmadan bağışlanma diler. Gafil kimse ise doğru yoldan sapar, arzularına aldanır, hasret ve pişmanlık içinde kalır ve kendisi için Allah tarafından hiç ummadığı şeyler ortaya çıkar.
Her kim de ilahi işlerde isyan ederse şekke düşer. Her kim de şekke düşerse, Allah ona yücelikle davranır, böylece kudretiyle onu hor kılar ve işlerinde kusur ettiği gibi, celal ve azametiyle de onu küçük düşürür. Böylece kerim olan rabbine karşı gurura ka-pılır."
17721. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Küfrün kökleri üç ta-nedir: Hırs, kibirlenmek ve haset. Hırs ve ihtirasın örneği Adem'dir (a.s) ki ağaçtan yasaklanınca hırs onu ağacı yemeye zorladı. Ama kibrin örneği ise İblis'tir, Adem'e secde ile emredildiğinde kibre kapıldı. Hasedin örneği ise Adem'in iki çocuğudur ki birisi (haset sebebiyle) diğerini öldür-dü." 17722. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Küfür dört sutun üzer kurulmuştur: Rağbet, korku, hoşnutsuzluk ve gazap." bak. en-Nifak, 3935. Bölüm; el-Hased, 851. Bölüm; el-Bihar, 72/104, 99. Bölüm
3497. Bölüm Allah'ın Kitabı'nda Küfrün Çeşitleri
17723. İmam Sadık (a.s) kendisine aziz ve celil olan Allah'ın kitabında küfrün çeşitleri hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kita-bında küfür beş çeşittir. Onlar-dan biri (Allah-u Teala'yı) inkar küfrüdür. İnkar da iki çeşittir, Al-lah'ın emrettiği bir şeyi terk et-mekten kaynaklanan küfür, beraat küfrü ve nimetlerin küfrü. İnkar küfrü, rububiyeti inkar-dan ibarettir ve
"Ne bir rab var-dır, ne cennet vardır, ne de ce-hennem" diyen kimselerin sözü-dür. Bu inanç dehriye olarak ad-landırılan Zındıklardan iki gru-bun inancıdır. Onlar şöyle diyen-lerdir: "Bizi sadece zaman he-lak eder." Bu kendi zevkleri ve beğenileri üzere kendileri için uydurdukları bir dindir. Bu de-dikleri hakkında en küçük bir araştırma ve düşünme içine gir-memişlerdir.
Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Onlar sadece zan içindedirler." Gerçeğin o dedikleri şeyden ibaret olduğunu sanırlar. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz küfredenleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler." Yani onlar Allah-u Teala'nın birliği hakkında kafir olmuşlardır. O halde bu küfrün çeşitlerinden biridir.
İnkarın diğer bir çeşidi ise, hakkı tanıdığı halde inkar etmek-tir. O da inkarcı kimsenin konu-nun hak olduğunu bildiği ve kendisi için sabit olduğu halde yine de inkara saplanmasıdır. Aziz ve celil olan Allah bu ko-nuda şöyle buyurmuştur: "Gö-nülleri kesin olarak kabul etti-ği halde, haksızlık ve büyük-lenmelerinden ötürü onları bi-le bile küfrettiler." Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Daha önce küfredenlere karşı kendilerine yardım/zafer gelmesini bekledikleri halde Allah katından onlara, kendilerinde olanı (Tevrat'ı) tasdik eden Kitab ve tanıdıklar (Peygamber) gelince ona küf-rettiler. Allah'ın lâneti, küf-redenlerin üzerine olsun." İnkarın iki çeşidinin izahı işte budur.
Küfrün üçüncü çeşidi ise nimetlere küfretmektir (nankörlük etmektir) . Allah-u Teala'nın Süleyman'ın sözünden naklettiği sözü de buna işaret etmektedir: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfündendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz: "Şükrederseniz andolsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" diye bildirmişti." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Artık beni anın, ben de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin."
Küfrün dördüncü çeşidi ise, aziz ve celil olan Allah'ın emirlerini terk etmektir. Aziz ve celil olan Allah'ın şu sözü de buna işaret etmektedir: "Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz. Sonra siz, birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımı memleketlerinden süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, onları çıkarmak haramken size esir
olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitab'ın bir kısmına iman edip, bir kısmını küfür mü ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak…" Burada Allah onları aziz ve celil olan Allah'ın emirlerini terk etmeleri sebebiyle kafir saymıştır. Onlara iman isnat etmiş, ama imanlarını kabul etmemiştir. Allah'a göre bu imanlarının kendileri için hiçbir faydası olmamıştır. Bu yüzden de şöyle buyurmuştur: "Aranızda böyle yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Ahiret gününde de onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah yaptıkları-nızdan gafil değildir."
Küfrün beşinci çeşidi ise, be-raat ve uzak olduğunu ilan etme anlamında küfürdür. Aziz ve celil olan Allah'ın İbrahim'in sözün-den naklettiği şu sözü de buna işaret etmektedir: "Bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inan-manıza kadar ebedi düşman-lık ve öfke baş göstermiştir." Yani biz sizlerden uzağız.
Aynı şekilde Allah-u Teala şeytanı ve şeytanın kıyamet günü insanlar-dan olan dostlarından uzak kal-dığını ilan edeceğini hatırlatarak şöyle buyurmuştur: "Bena ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatın-da, Allah'ı bırakıp aranızda putları muhabbet vesilesi kıl-dınız. Sonra kıyamet günü, birbirinize küfreder ve karşı-lıklı lânet okursunuz. Varaca-ğınız yer ateştir; yardımcıları-nız da yoktur." Yani sizlerden bazısı diğer bazısından beri oldu-ğunu ilan edecektir." bak. el-Bihar, 93/60, 72/100; Mustedrek'ul Vesail, 1/76; 2. Bölüm
462. Ko-nu
el-Keffa-ret Kefa-ret-Bedel
Vesail'uş-Şia, 15/548, Eb-vab'ul-Keffarat
bak. ez-Zenb, 1387. Bölüm; es-Salat, 2272. Bölüm; el-Had, 744. Bölüm
3498. Bölüm Kefaretler
17724. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey kaferettir (gü-nahları temizleyicidir) : Selamı yaygınlaştırmak, yemek yedirmek ve insanların uyuduğu zaman ge-ce ibadet etmek." 17725. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sultan (zalim) için ça-lışmanın kefareti kardeşlere ih-sanda bulunmaktır." 17726. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Büyük günahın kefaret-lerinden biri de mazlumların yar-dımına koşmak ve üzüntülü kim-seyi sevindirmektir."
17727. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aileye hizmet etmek büyük günahların kefaretidir ve Allah'ın gazabını söndürür." 17728. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gıybetin kefareti, gıy-bet ettiğin kimse için mağfiret di-lemendir." 17729. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Gıybetin kefareti nedir?" diye soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Gıybetini ettiğin kimseye kendisini hatırla-dığın şekilde mağfiret dilemen-dir."
17730. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birine zul-meder ve onu (helallık almak için) bulamazsa kendisi için Al-lah'tan mağfiret dilemelidir. Zira bu iş zulmünün kefaretidir." 17731. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ölüm müminlerin günahlarının kefaretidir."
17732. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kamil bir şekilde ab-dest almak da (günahların) kefa-retindendir." 17733. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müezzinin davetine icabet etmek, günahların kefare-tindendir." 17734. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim akşam na-mazı için abdest alırsa bu abdesti o gün işlediği büyük günahlar ha-riç tüm günahlarının kefareti-dir."
17735. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir gece ateşi, bir yıl-lık günahların kefaretidir." 17736. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sultan (zalim) için ça-lışmanın kefareti, kardeşlerinin ihtiyaçlarını ve sorunlarını gider-mektir."
17737. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gülmenin kefareti, "Allah'ım! Bana gazaplanma" demektir." 17738. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötüye yorumlama-nın kefareti tevekküldür." 17739. Resulullah'ın (s.a.a) , bir topluluktan kalkmak istediğinde söy-lediği son söz şuydu: "Subhaneke Allahumme ve bihemdike, Eşhe-du en la ilahe illa ente. Esteğfiru-ke ve etubu ileyk" (Allah'ım! Şüphesiz ki sen münezzehsiz.
Sana hamd ederim. Şehadet ede-rim ki senden başka ilah yoktur, senden mağfiret dilerim ve sana tövbe ederim. ) " Bir şahıs şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Siz daha önce söylemediğiniz bir şey söylüyorsunuz?" Peygamber şöyle buyurdu: "Bu mecliste geçen şeylerin kefaretidir." 17740. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Toplantıların kefareti, toplantıdan kalkınca şöyle de-mendir: "Subhane rabbike rabbil izzeti emma yesifun ve selamun alel murselin vel hamdu lillahi rabbil alemin" (izzet sahibi olan Rabbin onların nitelendirdikle-rinden münezzehtir, selam olsun peygamberlere ve hamd Allah'a mahsustur." bak. el-Meclis, 522. Bölüm
17741. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Günahın kefareti pişmanlıktır." 17742. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ilim talep ederse bu ameli geçmişinin kefa-retidir." 17743. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine ulaşan her hastalık veya dert, günahının ke-fareti olur." 17744. Resulullah (s.a.a) günahla-rın kefareti hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Zorluklarda abdestini tam olarak almaktır."
3499. Bölüm Hiçbir Kefareti Olma-yan Günah
Kur'an: "Her kim dönerse Allah ondan intikamını alır. Allah güçlüdür, öç alıcıdır." 17745. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, ihram halinde avlanan kimse hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "Kefaret vermelidir." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Eğer ikinci defa avlanıyorsa hükmü nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Eğer ikin-ci defa avlanırsa, onun kefareti yoktur. (Ondan hiçbir şey kabul edilmez) Bu şahıs aziz ve celil olan Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: "Her kim geri dönerse Allah ondan intikam alır."
17746. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer ihrama giren kimse yanlışlıkla avlanırsa kefaret vermelidir. Eğer ikinci defa yine yanlışlıkla avlanırsa, yine kefaret vermelidir. Yanlışlık yaparak av-landığı her defasında kefaret vermelidir. Ama eğer bilerek av-lanırsa (ilk defa için) kefaret ver-mesi gerekir. Eğer ikinci defa bi-lerek avlanırsa, artık Allah'ın kendilerinden intikam alacağı ve üzerlerinde hiçbir kefaret olma-dığı kimselerden sayılır." bak. ez-Zenb, 1368. Bölüm; Ve-sail'uş Şia, 9/244, 48. Bölüm
Kur'an: "Size bir selam verildiği zaman,ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyla mukabele edin. Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır." "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" 17747. İmam Ali (a.s) , hakları beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah, ayrıca insanların birbiri üzerinde olan haklarını da düzenlemiştir. Çeşitli yönleriyle o hakları eşit kılmış, bazılarının vücudunu diğer bazılarına bağ-lamıştır. Biri, ancak öbürü yapılınca yapılmalıdır."
17748. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Telafi etmek (iyiliğe iyilikle karşılık vermek) insanın (ihsan hakkından) özgür olmasına neden olur." 17749. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "İyilik ve ihsan sadece telafi etmek veya teşekkür ile açılan bir zincirdir." 17750. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kime ihsan edilirse ve bu ihsanı telafi edebilirse onu telafi etsin. Eğer telafi edemezse onu övsün. Zira ihsanı öven kimse de hakikatte ona teşekkür etmiştir. Her kim de ihsanı görmezlikten gelirse nankörlük etmiş olur."
17751. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Birisi size iyilik ettiği zaman onu telafi ediniz. Eğer onu telafi edecek bir şeye sahip değilseniz, ihsanına karşılık ver-diğinizi sanıncaya kadar kendisi için Allah'a dua ediniz." 17752. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sana iyilik edene karşılık vermek için elini uzat (karşılığını ver). Eğer telafi etmeye gücün yoksa, en azından ona teşekkür et." 17753. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Senin iyiliğine karşı te-şekkür eden kimse senden aldı-ğından daha çok sana vermiş olur."
17754. İmam Kazım (a.s) Allah-u Teala'nın, "İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu ayet, mümin ve kafir, iyi ve kötü hakkında geçerlidir. Her kime iyilik edilirse, onu telafi etsin. Telafi etmek onun yaptığı iyiliğin aynısını yapman değildir. Bu üstünlüğünü gösterinceye kadar böyledir. Zira eğer onun yaptığını yaparsan ihsanı başlatması hase-biyle üstünlük ona aittir."
17755. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sana selam verildiğinde, sen daha güzel bir şekilde selam ver; sana doğru iyilikle uzanan ele, sen daha üstün bir şekilde karşılık ver; her halükârda üstün-lük, ilk iyilik yapanındır." 17756. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendisine yapı-lan iyiliğin aynısını yaparsa ona karşılık vermiş olur. Her kim de daha fazlasıyla onu telafi ederse, şekurdur (çok şükreden kimsedir) ." bak. eş-Şukr (2) , 2078. Bölüm
4
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3501.Bölüm Kötülüğe Kötülükle Karşılık Vermek
Kur'an: "Hürmetli ay, hürmetli aya mukabildir, hürmetler karşı-lıklıdır; o halde, size tecavüz edene, size tecavüz ettikleri gibi tecavüz edin. Allah'tan sakının ve Allah'ın muttakiler-le berâber olduğunu bilin." "Eğer ceza vermek isterse-niz size yapılanın aynıyla mu-kabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu, sabredenler için daha iyidir."
"Bu böyledir; kim kendisi-ne verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de saldırılır-sa, Allah ona, andolsun ki yardım edecektir. Allah şüp-hesiz, affeder ve bağışlar." "Ancak iman edip salih amel işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğ-ratıldıklarında haklarını alan-lar bunun dışındadır. Haksız-lık eden kimseler nasıl bir yı-kılışla yıkılacaklarını anlaya-caklardır."
"Bir haksızlığa uğradıkla-rında, üstün gelmek için ara-larında yardımlaşırlar. Bir kö-tülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affe-der ve barışırsa, onun ecri Al-lah'a aittir. Doğrusu O, zul-medenleri sevmez. Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhi-ne bir yol yoktur. İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte, can yakıcı azâb bunlaradır. Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işler-dendir."
17757. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim zulümle davra-nırsa, ona da aynıyla mukabele edilir." bak. 3506. Bölüm, 364. Konu, el-Ukubet, 4420; el-Kısas; el-Kerem, 3479. Bölüm
3502. Bölüm Uygunsuz Karşılık Vermek
17758. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim beyinsiz kimseye beyinsizlikle karşılık ve-rirse, kendisine yapılan hareketten razı olmuş olur. Zira onun benzerine uymuştur." 17759. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En çirkin karşılık vermek (iyiliğe) kötülükle karşılık vermektir." 17760. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sana ikramda bulunursa sen de ona ikramda bulun. Her kim sana saygısızlık ederse, sen nefsini ondan yüce tut (kendini onun derecesine dü-şürme.) " bak. es-Sefeh, 1837, 1838. Bö-lümler; el-Afv (1) , 2766. Bölüm
3503. Bölüm İntikam Almayı Kına-mak
17761. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İntikam almak ile efendi-lik olmaz." 17762. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İntikam almada acele davranmak, günahların en büyü-ğüdür." 17763. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim güzel bir şekilde affetmezse kötü bir şekilde intikam alır." 17764. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötü karşılık vermek za-ferin aşağılığındandır."
17765. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Güçlü insanın en çirkin işlerinden biri de intikam alması-dır." 17766. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Öfke anında sabır gücü, intikam alma gücünden daha üs-tündür." 17767. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim günahkar birin-den intikam alırsa, dünyadaki üs-tünlük ve değerini ortadan kaldı-rır, ahiret sevabını da elden kay-beder." 17768. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her ne kadar ağzına top-rak saçsa da kardeşine karşılık verme peşinde olma." 17769. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevrat'ta şöyle yer almıştır: "Ey Ademoğlu! Sana zulmedilince benim alacağım in-tikamdan razı ol. Zira ben senin için daha iyi bir şekilde intikam alırım."
3504. Bölüm İyiliğe Kötülükle Karşı-lık Vermek
17770. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanların adeti, iyiliğe kötülükle karşılık vermek-tir." 17771. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en kötüsü iyi-liğe kötülükle karşılık veren kim-sedir." 17772. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim iyiliğe kötülükle karşılık verirse, insanlıktan uzak düşmüş olur." bak. eş-Şukr (2) , 2079, 2080. Bölümler
3505. Bölüm Kötülüğe İyilikle Karşı-lık Vermek
17773. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) , Mekarim'ul-Ahlak adlı duasında şöy-le buyurmuştur: "Allah'ım! Mu-hammed'e ve Ehl-i Beytine selam gönder ve bana başarı ver ki beni aldatan kimselerin hayrını dileye-yim. Bana küsen kimselere dost-lukla karşılık vereyim, benden esirgeyen kimseye bağışla karşılık vereyim. Benden kopan kimseyle ilişki kurarak karşılık vereyim. Gıybetimi eden kimseyi de güzel-likle anayım."
17774. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İmanın kemal nişanele-rinden biri de kötülük edene iyi-likle karşılık vermektir." 17775. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kötülüğe iyilikle karşılık vermezse yüce kimseler-den sayılmaz." bak. el-İhsan, 866. Bölüm; er-Rahim, 1466. Bölüm; el-Hayr, 1170. Bölüm; el-İnsaf, 3876. Bölüm; el-Hediyye, 4013. Bölüm
3506. Bölüm Ettiğini Bulursun
17776. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birinin per-desini kenara iterse (yüz suyunu dökerse) kendi evinin ayıpları or-taya çıkar. Her kim zulüm kılıcını çekerse onunla öldürülür. Her kim kardeşi için bir kuyu kazarsa içine kendisi düşer. Her kim be-yinsizlere karışırsa değersiz olur. Her kim alimlerle oturursa vakar-lı ve değerli olur. Her kim de kö-tü yerlere girerse ithama uğ-rar."
17777. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kardeşi için bir kuyu kazarsa kendisi içine düşer. Her kim başkasının (hürmet) perdesini yırtarsa kendi evinin içindeki ayıplar ortaya çıkar." 17778. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Babalarınıza karşı gü-zel davranın ki çocuklarınız da size güzel davransın. İnsanların eşlerine karşı iffetli olun ki sizin eşlerinize karşı iffetli olunsun."
17779. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim insanların ayıp-larını araştırırsa, insanlar da onun ayıbını araştırır. Her kim kötü söz söylerse kötü cevap alır. Her kim takva ağaçlarını ekerse arzu meyvelerini toplar." 17780. İncil'de şöyle yer almıştır: "Bilin ki bizzat siz hatalıyken ce-zalandırmayınız. Aksi taktirde azapla cezalandırılırsınız. Zulüm üzere hükmetmeyin ki hakkınızda azapla hükmedilir. Ölçtüğünüz ölçek ile sizler ölçülürsünüz ve hükmettiğiniz gibi hakkınızda hüküm verilir." 17781. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ettiğini bulursun."
464. Ko-nu
et-Teklif Teklif
Bihar, 5/298, 14. Bölüm, Şe-rait'us-Sihhet'ut-Teklif Bihar, 5/309, 15. Bölüm; İl-let'ul-Halk'il-İbad ve Teklifihim Bihar, 5/318, 16. Bölüm; Umum'ut-Tekalif Bihar, 5/288, 13. Bölüm; Etfal ve men lem yetime aleyhim'ul-Hüccet fi'd-Dünya Vesail'uş-Şia, 1/27, 3. Bölüm; İştirat'ul-Akl fi Taalluk'ut-Teklif Vesail'uş-Şia, 1/30, 4. Bölüm; İştirat'ut-Teklif…bi'l-İhtilam
17782. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilesiniz ki, sorum-luluğunuz kolaydır, ama ecri bü-yüktür. Allah'ın nehyettiği azgın-lığın, düşmanlığın, kötülüğün korkulacak bir cezası olmasaydı bile, ondan kaçınmakta o kadar sevap var ki, onu elde etmeye ça-lışmakta bir mazeret/bahane olamaz."
17783. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Münezzeh olan Allah, kullarına irade ve ihtiyar ile em-retti; onları korkutarak nehyetti; onlara kolay olanı teklif etti; zor olanla yükümlü tutmadı; aza, çok şeyle karşılık verdi; mağlup oldu-ğundan O'na karşı isyan edile-memiş; icbarla da emrine uyul-mamış; peygamberleri oyun olsun diye göndermemiş; Kitab'ı kullarına abes olarak indirmemiş; gökleri, yeri ve ikisi arasında bu-lunanları da boş yere yaratmamış-tır: "İşte bu kafir olanların zannıdır; ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay kafirlerin haline!"
17784. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilmelisiniz ki, sizden öncekilere gazaplandığı bir şeye sizin için asla razı olmayacaktır ve sizden öncekilerden razı oldu-ğu bir şeyden dolayı size gazab etmeyecektir. Siz, apaçık bir iz üzerinde hareket etmektesiniz. Sizden önceki insanların söylemiş olduğu şeyleri söylüyorsunuz."
Allame Tabatabai (r. a) , "Tekli-fin Ortaya Çıkışı ve Devamı Husu-sunda Felsefi Tartışma" başlığı altın-da şöyle yazmaktadır: "Nübuvvet ile ilgili konuların ve semavi şeriatların meydana geliş şekli hususunda bu ki-tapta beyan ettiğimiz üzere varlık tür-lerinin her biri kemali bir hedef ve amaca sahiptir ve bu hedefe doğru ha-reket etmektedir.
Varlığıyla uyumlu varlıksal hareketleri ve davranışlarıyla bu hedefe doğru hareket etmekte ve bu hedefe ulaşmadıkça da sükuna ermeye-ceği gözlemlenmektedir. Elbette bu bir engel ortaya çıkmadığı ve o türün ke-malinin nihayetine ermesine engel ol-madığı durumda söz konusudur. Ör-neğin bir ağaç afete düçar olunca, var-lığının nihayetine erişmeden önce, geli-şimden ve büyümeden alıkonur. O hu-suslarda da beyan ettiğimiz üzere hedef ve nihayete erişmekten mahrum kal-mak hakikatte varlık türlerinin belli bireyleri için söz konusu olmakta ve türün bizzat kendisi türselliği açısın-dan böyle bir duraklamaya ve mahru-miyete düçar olmamaktadır.
Önceden de söylediğimiz gibi varlık türlerinden biri olan insan da varlıksal bir hedefe sahiptir ve de medeni bir toplum aracılığı dışında bu hedefe ulaşacak değildir. Bunun delili de kendileri sebebiyle türünün diğer bireylerine muhtaç olduğu özelliklerle donatılmış olmasıdır. Bu özellikler erkeklik, dişilik, duygu ve sayısız ihtiyaçlardan ibarettir.
Bu toplumun tahakkuk etmesi ve İslami camianın şekillenmesi de bu toplumun bireylerini bir takım kanunlara ve yasalara muhtaç kılmaktadır. Bu kanunlara saygı gösterdikleri ve bu kanunla amel ettikleri taktirde de dağınıklıkları düzene girecek, kaçınılmaz ihtilafları ortadan kalkacak, her birey kendine layık yerde yer alacak ve bu kanun ve yasalarla da varlıksal kemal ve saadetini temin etmiş olacaktır. Bu pratik kanun ve hükümler,
gerçekte insanın varlığının hususiyetinin ve özel yaratılışının ruhsal ve bedensel techizata sahip olmasının gerektirdiği bir takım ihtiyaçlardan kay-naklanmaktadır. İnsanın yaratılış ve varlığının hususiyeti de insanın varlı-ğını meydana getiren sebeplerin ve tü-mel varlık nedenlerinin hususiyeti ile irtibat içinde bulunmaktadır.
Dinin fıtri oluşunun anlamı da işte budur. Yani din insanın yaratışsal varlığının yönlendiği kanunlar ve hükümler topluluğudur. Başka bir tabirle tüm varlığın iktiza ettiği hükümler ve kanunlardır. Bu yüzden bu hüküm ve kanunlara riayet edilecek olursa insanlık toplumu düzelir, toplum bireyleri varlıksal amacına ve istenilen kemale erişir.
Ama eğer başıboş bırakılır ve hakkıyla kullanılmazsa insanlık dünyasını ifsat eder, varlık alemine hakim olan düzenle çelişki ve tezat içine girer. Bu hükümler ve kanunlar ister toplumun durumunun düzelmesi-ne ve uyum içine girmesine sebep olan toplumsal davranışlar olsun ve isterse de insanı tanıma ve temiz ve salih bir toplumda temiz yaşama alanında ni-hai kemaline ulaştıran ibadetle ilgili olsun, her haliyle bu toplumsal ve ibadi kanunların tümünü insan, ilahi nu-buvvet ve semavi vahiy yoluyla elde et-melidir.
Daha önce nübuvvet ve semavi şe-riatlerin vücuda gelişi ile ilgili açıkla-dığımız bu temel ilkelere teveccühen açıkça anlaşıldığı üzere, insan bu dün-yevi hayatta yaşadığı müddetçe ister nakıs olsun ve henüz varlıksal kemal aşamasına ulaşmamış olsun ve isterse de ilim ve amel merhalesinde kemale ulaşmış olsun,
ilahi teklif sürekli in-san ile birliktedir ve kendisi için gereklidir. İnsanın bu tekliflere olan ihtiyacı, eğer nakıs ve istenilen kemale ulaşmadığı bir halde ise çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Ama eğer kamil olursa, yine de bu ilahi teklife muhtaç durumdadır. Zira insanın kemalinin anlamı ilmi ve ameli boyutlarda kendisi için üstün melekelerin ortaya çıkışıdır. Bu üstün melekelerden toplumsal davranışlar ortaya
çıkmakta ve bu toplumsal davranışlar da toplum ile uyumlu bulunmaktadır, toplumun islahına neden olmaktadır ve hakeza ilahi inayetin insanın saadetine kılavuzluk etmesinin gerektirdiği şekilde tanımanın ve marifetin kemalini elde etmeye ve bu tanıma ile uyumlu olan ibadi amellerin ortaya çıkmasına ne-den olmaktadır. Açıkça görüldüğü gibi kamil insandan tekliflerin ortadan kalkmasının cevazı da onun bu hü-küm ve kanunlardan sapmasının ce-vazını gerektirir
ve bu da toplumsal davranışlar boyutunda toplumun bo-zulmasına neden olur ve de ilahi inayet ile uyumlu değildir. İbadet boyutunda da melekelerin etkilerinden sapmasına neden olur. Zira ibadi ameller melekelerin ortaya çıkışına ortam sağlayan öncüllerdir. Bu melekeler ortaya çıkınca da bu ameller kaçınılmaz bir şekilde bu üstün melekelerden kaynaklanan etkilere dö-nüşmektedir.
İşte bu yüzden tekliften maksadın insanı kemale erdirmek ve varlığının nihayetine ulaştırmak olduğu vehmi-nin yanlışlığı ortaya çıkmaktadır. Bu esas üzere insan istenilen kemale ulaşınca artık teklifin baki kalmasının bir anlamı da olmamaktadır. Bu anlayışın doğru olmayışının se-bebi de her ne kadar toplumsal davra-nışlar sahasında kemale erişmiş olsa da insanın ilahi tekliflerden sapması-nın toplumu fesada sürüklemesi ve bu-nun da
ilahi inayetin insan türüne oranla iptaline neden olmasıdır. İbadet sahasında da bu sakınma melekeleri-nin etkilerinden sapmasını gerektirir ve bu da caiz değildir. Zira eğer mele-kelerin etkilerinden sapması caiz olur-sa bu melekelerin ibtalini gerektirir ve bu da ilahi inayet ile uyum içinde de-ğildir. Evet kamil insan ile kamil ol-mayan insan arasında amellerinin or-taya çıkışı arasında bir farklılık var-dır. Bu da kamil insanın melekelerin vücudunda kökleşmesi sebebiyle muha-lefetten korunmuş olması, ama kamil olmayan insanın ise böyle bir korun-maya sahip olmamaı sebebiyledir." bak. el-Bihar, 5/318, 16. Bölüm
3508. Bölüm Allah Herkesi Gücü Oranında Mükellef Kılar
Kur'an: "Allah kişiye ancak gücü-nün yeteceği kadar yükler; ka-zandığı iyilik lehine, ettiği kö-tülük de aleyhinedir. Bak. En'am, 152, Araf, 42, Müminun, 62, Talak, 7, Bakara, 233 17785. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimden hata, unutkanlık ve mecbur olundukla-rı şey kaldırılmıştır." 17786. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç kimseden (teklif) kalemi kaldırılmıştır: İyileşinceye kadar aklını kaybeden deliden, uyanıncaya kadar uyuyan kimse-den ve ihtilam oluncaya kadar çocuktan."
17787. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah hiçbir kula hata veya mecburen yaptığı bir iş se-bebiyle azap etmez." 17788. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dokuz şey ümmetim-den kaldırılmıştır: Hata, unutkan-lı, mecbur olundukları şey, bil-medikleri şey, güçlerinin yetme-diği şey, çaresiz kaldıkları şey, ha-set, kötüye yorumlamak ve dile getirilmediği müddetçe yaratılış hakkındaki vesvesede tefekkür."
17790. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kullar, güçlerinin yet-tiği dışında bir şeyle emrolun-mamışlardır. O halde insanların emrolundukları her şeye güçleri yeter. Güçlerinin yetmediği şey onların sorumluluğundan kaldı-rılmıştır." 17791. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah kullarını güçle-rinin yettiğinden fazlasıyla mü-kellef kılmamıştır." İmam daha sonra farzları zikrederek şöyle buyur-muştur: "Onları güçleri daha faz-lasına yettiği halde yılda bir ay oruç tutmakla mükellef kılmış-tır."
17792. İmam Ali (a.s) kendisine insanların, "la havle ve la kuvvete illa billah" (Allah'tan başka bir güç ve kuvvet yoktur) sözü hakkında soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Biz Allah ile birlikte bir şeye sahip değiliz; sadece O'nun bizi sahip kıldığı şeylere sahibiz. O halde bizi, biz-den daha çok sahibi olduğu bir şeye sahip kıldığı zaman bize so-rumluluk yüklemiştir; bizden onu geri aldığı zaman da sorumluluğu üzerimizden kaldırmıştır."
Kur'an: "De ki: "Buna karşılık siz-den bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de deği-lim." 17793. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Muhammed'i (s.a.a) üç şeyden beri kılmıştır: Allah'a yalan isnat etmek, nefsani istekler üzere konuşmak ve ken-dini zorluğa düşürmek."
17794. Misbah'uş-Şeria'da şöyle yer almıştır: "Allah Resulü (s.a.a) şöy-le buyurmuştur: "Biz Peygamber-ler grubu, emin, takva sahibi ve tekellüften (kendini rağbet üzere değil de zorla bir işe zorlamak-tan) beri kimseleriz."
17795. Misbah'uş-Şeria'da şöyle yer almıştır: "İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendini zorla bir işe zorlayan kimse her ne kadar doğru amel etse de hatakardır ve gönüllü yapan kimse de her ne kadar hata etse de ameli doğru-dur."
17796. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Müslümanlar Allah Re-sulü'ne (s.a.a) şöyle arzettiler: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer kendilerine üstün geldiğin kimseleri İslam'ı kabul etmeye zorlasaydın, sayıları çoğalırdı ve böylece de düşmanlarımız karşısında güçlü olurduk." Allah Resulü şöyle bu-yurdu:
"Ben aziz ve celil olan Al-lah'ı hakkında bana bir şey bu-yurmadığı bir bidat içinde gör-mek istemiyorum: "Kendili-ğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim." 17797. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dostlarının en kötüsü kendisi sebebiyle zahmet ve te-kellüfe düştüğün kimsedir."
17798. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kardeşlerin en kötüsü tekellüfe sahip olan kimsedir." 17799. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En tatlı hayat tekellüfleri bir kenara itmektir." 17800. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekellüf (gösteriş,) mü-nafıkların ahlakındandır."
17801. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dostluk ve ülfetin en kötüsü tekellüf ile birlikte olan-dır." 17802. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En büyük tekellüf seni ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmandır." 17803. İmam Hasan (a.s) , kendisi-ne, "Tekellüf nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Seni ilgilendir-meyen şeyler hususunda konuş-mamandır."
17804. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tekellüfleri kenara it-mek, (insan için) en üstün azık-tır." 17805. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim seni gücünün olmadığı bir şeyle mükellef kılar-sa senin kendisine itaat etmemen hükmünü vermiştir."
17806. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendisini, hakkında ilminin olmadığı bir şey hususunda tekellüfe düşürürse işini zayi etmiş ve arzusuna ulaşmamış olur." 17807. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şu on kişi kendisini ve diğerlerini sıkıntı ve zahmete dü-şürür: Az bir ilme sahip olduğu halde kendisini zahmete düşüre-rek insanlara fazla bir şey öğret-meye çalışan kimse…" 17808. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dostluğun zorluğa düşü-rücü, nefretin ise yok edici olma-sın. Dostunu itidal ölçüsünce sev ve düşmanına da ölçü üzere düşmanlık et."
17809. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'ın koruduğu dışın-da tüm insanlar nakıs ve kusurlu-dur. Soru soranlar inatçıdırlar, cevap verenleri ise cevap vermede külfet içindedirler." 17810. Resulullah (s.a.a) , bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Bana merhamet et ki beni ilgilendir-meyen işlerde kendimi zorluğa düşürmeyeyim."
3510. Bölüm Kendisini Tekellüfe Düşüren Kimsenin Nişa-neleri
17811. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisini tekellüfe düşü-ren kimsenin üç nişanesi vardır: Kendinden üstündekilere isyan ile savaş açar, altındakilere galebe ile zulmeder ve zalimleri güçlen-dirir." 17812. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ama mütekellif insanın (ilim iddiasında bulunan alimin) nişanesi ise dört şeydir: Kendisiy-le ilgisi olmayan hususlarda tartı-şır, üstündekilerle mücadele eder, ulaşamayacağı şeylere el uzatır ve tüm çabasını kendisini kurtarma-yacak şeylerde harcar."
17813. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisini tekellüfe düşü-ren kimsenin üç nişanesi vardır: Huzurda dalkavukluk eder, arka-dan insanı kötüler. (başkalarının) musibet ve zorluğuna sevinir." 17814. Lokman (a.s) çocuklarına şöyle buyurmuştur: "Kendini tekel-lüfe düşüren kimsenin üç nişanesi vardır: Üstündekilerle çatışır, bilmediği şeyi söyler ve ulaşama-dığı şeylere el uzatır."
17815. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bazı alimler kendisini fetva makamına oturtur ve şöyle der: "Benden istediğiniz şeyi so-run." Oysa belki de bir harfi bile doğru değildir ve Allah kendini zorluğa düşüren kimseleri (ilmi olmadığı halde alim görünenleri) sevmez." 17816. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sadece emir, memur veya kendini tekellüfe düşüren (gösteriş yapan) kimse hikaye söyler. "
17817. İmam Hasan (a.s) kendi-sine, "Tekellüf nedir?" diye soran Müminlerin Emiri'ne şöyle buyurmuştur: "Sana eman vermeyen birine sarılman ve seni ilgilendirmeyen şeyleri düşünmendir."
17818. İmam Ali (a.s) kendisine kader hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Karanlık bir yoldur, o yola girmeyiniz; derin bir deniz-dir, ona dalmayınız; ilahi bir sır-dır, onu keşfetmek için kendinizi zahmete düşürmeyiniz." 17819. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilmediğin şeyler husu-sunda konuşmayı terk et ve mü-kellef olmadığın şeyler hususunda konuşmaktan vaz geç."
17820. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bil ki ilimde derinleşen-ler; örtülüp gizlenmişleri tefsir etme hususunda bütün bilgisiz-liklerini ikrar edişlerinin, ken-dilerini büyük gayb kapılarına girmekten müstağni kıldığı kim-selerdir.
İlimleriyle kuşatıp-kavrayamadıkları şeylerdeki aciz-liklerini itiraf etmeleri sebebiyle Allah da onları övmüştür. Allah, onların, künhünden bahsetmekle mükellef kılınmadıkları şeylerde derinleşmemelerini, "ilimde de-rinleşme" olarak isimlendirir."
17821. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah size (oruç, namaz ve hac gibi) bir takım şeyleri farz kılmıştır; o halde onlar zayi et-meyin…" Bazı şeyler hakkında susmuştur; unuttuğundan değil-dir. O halde onları elde etmek için kendinizi zahmete atmayın. 17822. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Üstlendiği işi ihmal edip, başkalarına bırakılan işe girişen kimse düşüncesiz aciz bir kimse-dir."
Kur'an: "Kudret isteyen kimse bil-sin ki, kudret, bütünüyle Al-lah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir. Kötülük yap-makta düzen kuranlara, onla-ra, çetin azâb vardır. İşte bun-ların kurdukları düzenler boşa çıkar." 17823. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözün ekildiği yer kalp-tir. Sözün ambarı düşünce takvi-yet edicisi akıl, aşikar kılıcısı dil, cismi harfler (ve kelimeler) ruhu mana, süsü i'rab (doğru ve anlaşı-lır bir şekilde beyan etmek) ve düzeni ise dürüstlüktür."
17824. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bir yağ parçasıyla gören, bir et parçasıyla konuşan, şu in-sana şaşırın doğrusu!" 17825. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan için iki fazilet var-dır: Akıl ve konuşma. İnsan ak-lıyla faydalanır ve konuşmasıyla fayda verir." 17826. İmam Ali'ye (a.s) "Allah-u Teala'nın yaratıklarından hangisi da-ha güzeldir?" diye sorduklarında "Kelamdır (sözdür) " buyurdular. "hangisi daha kötüdür?" diye sorduklarında ise yine, "kelamdır" buyurdular. Daha sonra ise şöyle buyurdular: "İnsanın yüzünü ağartan da karartan da kelamdır."
17827. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bazen insan Allah'tan hoşnutluk üzere konuşur ve o sözünün ulaşması gereken yere ulaştığını tahmin etmez. Ve Al-lah-u Teala o söz sebebiyle ken-disiyle görüşeceği güne kadar hoşnutluğunu yazar. Bazen de insan Allah'ın gazabı ve öfkesi üzere konuşur sözünün ulaşacağı yere ulaştığını bilemez. Allah da o söz sebebiyle kendisiyle görü-şeceği güne kadar ona gazap ve hoşnutsuzluğunu yazar." bak. 3524. Bölüm
3512. Bölüm Sözün Büyük Tesiri
17828. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Saldırıştan daha tehlikeli nice söz vardır." 17829. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadının sureti (güzelliği) yüzündedir. Erkeğin sureti (gü-zelliği) ise sözündedir." 17830. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice söz kılıç gibi kes-kindir." 17831. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice söz derin bir şekil-de yaralar." 17832. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice söz oktan daha et-kilidir." bak. eş-Şi'r, 2025. Bölüm; el-Cihad (1) , 575. Bölüm; el-Ma'ruf (2, 2699, 2700. Bölümler
3513. Bölüm Çirkin Sözden Sakın-mak
17833. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çirkin söz söylemekten sakın, zira çirkin söz aşağılık kimseleri etrafına toplar ve yüce insanları senden uzaklaştırır." 17834. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çirkin sözden sakın zira çirkin söz kalpleri kin ile doldu-rur." 17835. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Asla cevabından rahatsız olacağın bir söz söyleme." 17836. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimin sözü kötü olursa bir çok azar işitir."
17837. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimin sözü kötü olursa nasibi de kötü olur." 17838. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her ne kadar cevap vermekten aciz kalsan da kötü söz söyleme." 17839. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimselerin me-todu çirkin söz söylemektir." 17840. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çirkin söz söylemek de-ğerini ve insanlığını lekeler." 17841. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötü dilli olmak insanın makam ve mevkisini lekeler ve kardeşliği ortadan kaldır."
3514. Bölüm Boş Sözden Kaçınmaya Teşvik
17842. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın anlayışının ni-şanesi çok az boş konuşması-dır." 17843. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın İslam'ının gü-zelliğinin nişanesi boş konuşmayı terk etmesidir." 17844. İmam Ali (a.s) boş konuşan birinin yanından geçince şöyle buyur-muştur: "Bil ki sen amellerini ya-zan koruyucu iki meleğe bir yazı yazdırıyorsun ve onu rabbine gönderiyorsun. O halde sana faydalı olacak bir söz söyle ve boş sözler konuşmayı terk et."
17845. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ebuzer şöyle demiştir: "Dünyayı iki kelime karar kıl: Bir kelimeyi helal rızık talep etmek için, diğer kelimeyi ise ahiretin için, üçüncü kelime ise sana zarar verir hiçbir fayda ulaştırmaz. O halde ondan sakın." 17846. İmam Hüseyin (a.s) İbn-i Abbas'a şöyle buyurmuştur: "Sakın boş söz söyleme! Zira senin için günahtan korkuyorum. Yerinde olmadıkça faydalı bir söz dahi söyleme."
17847. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en günah-karı en çok boş konuşan kimse-lerdir." 17848. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü en çok günahı olan kimse en çok boş konuşan kimsedir."
3515. Bölüm Çok Konuşmayı Kına-mak
17849. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmaktan sakın. Zira fazla konuşmak senin ayıp-larını aşikar kılar ve düşmanları-nın dinmiş kinlerini senin aleyhi-ne tahrik eder."
17850. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her fazlalığın fazla bir söze ihtiyacı vardır." 17851. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alim asla boş şey ko-nuşmaz." 17852. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne mutlu malından fazla kalanı infak edene, dilini çok ko-nuşmaktan alıkoyana." 17853. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne dünyada kendisine fayda veren ve ne de ahirette kendisi için bir sevap yazılan boş söz konuşan kimseye şaşarım."
17854. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisinden nakledildi-ğinde ona zarar veren ve nakle-dilmediğinde ise kendisine hiçbir fayda vermeyen boş sözler konu-şan kimseye şaşarım." 17855. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyiliği emretmek, kö-tülükten sakındırmak ve aziz ve celil olan Allah'ı zikretmek dışın-da insanoğlunun her sözü kendi yararına değil zararınadır."
17856. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan bazen konuşur ve kötü bir niyeti yoktur, sadece insanları güldürmek ister (ama bu işi sebebiyle) göklerden daha uzak olan derin bir uçuruma yu-varlanır."
17857. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki bazen sizden birisi insanları güldürmek için konuşur, o sebeple de gökten daha uzak olan derin bir uçuru-ma yuvarlanır. Bilin ki bazen de sizden biri dostlarını güldürmek için bir söz söyler ve o söz sebe-biyle de Allah kendisine gazap eder ve cehenneme götürülme-dikçe ondan asla razı olmaz." 17858. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bazen insan bir mız-rak ölçüsünde cennete yakınlaşır ve sonra bir söz söyler Sen'a şeh-rinden uzak bir mesafe miktarın-da cennetten uzaklaşır."
3516. Bölüm Boş Konuşmaktan Sa-kınmak
17859. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş konuşmaktan sakın, zira boş konuşmanın en küçük zararı kınanmadır." 17860. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş konuşmaktan sakın zira her kim boş konuşursa gü-nahları da çok olur." 17861. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Konuşma hususunda aciz kalmanın çirkinliği boş ko-nuşan insanın (dil) yarasından daha iyidir." 17862. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmak utanç kazandırır." 17863. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmak arkadaş-ları usandırır ve başkanı hürmet-siz kılar." 17864. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş konuşmak insanı durum değiştiren tehlikeli olayla-ra yaklaştırır." 17865. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş konuşmak cana za-rar verir."
3517. Bölüm Çok Konuşmaktan Sa-kınmak
17866. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmak sözün haşiyelerini genişletir, anlamları azaltır ve neticede söz için bir son ve netice görülmez ve hiç kimse ondan istifade edemez." 17867. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmaktan sakın zira çok konuşmak sürçmeleri ar-tırır ve insanı usandırır."
17868. Hızır (a.s) Musa'ya (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Asla çok konuşma. Zira çok konuşmak alimleri lekeler ve aklı hafif kimselerin kötülüklerini aşi-kar kılar." 17869. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim çok konuşursa saçmalamaya başlar ve her kim de düşünürse basiret elde eder."
17870. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözün afeti uzun ko-nuşmaktır." 17871. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim sözü uygun ol-madığı bir şekilde uzatırsa şüphe-siz kendisini kınanmaya maruz bırakmıştır." 17872. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmak usandı-rır." 17873. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok konuşmak hikmet sahibi kimseyi kaydırır, sabırlı kimseyi bezdirir. O halde fazla konuşma ki usandırırsın ve az konuşma ki horlanırsın."
3518. Bölüm Çok Konuşmak Kalbi Öldürür
17874. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın zikri dışında çok konuşmayın. Zira Allah'ın zikri dışında çok konuşmak kal-bin katılaşmasına sebep olur. İn-sanlardan Allah'a en uzak olan kimse ise kalbi katı olan kimse-dir." 17875. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim çok konuşursa hataları da çok olur. Her kim çok hata ederse haya ve utanması azalır ve her kimin de haya ve utanması azalırsa takvası azalır ve her kimin de takvası azalırsa kalbi ölür ve her kimin de kalbi ölürse ateşe girer."
17876. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın zikri dışında fazla konuşmayınız. Zira Allah'ın zikri dışında çok konuşanların kalbi katılaşır ama bunu bilmez-ler." 17877. Mirac hadisinde şöyle yer al-mıştır: "Ey Ahmed! Susmayı bil, zira en şen ve bayındır meclis sa-lihlerin ve susanların kalpleridir, en bozuk meclis ise boş konu-şanların kalpleridir." bak. el-Kalb, 2406. Bölüm
3519. Bölüm Az Konuşmayı Övmek
17878. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın İslam'ının gü-zelliğinin nişanelerinden biri de boş konuşmayı azaltmasıdır." 17879. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Az konuşan kimsenin ayıpları yok olur." 17880. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Az konuş ki kınanmak-tan güvende olasın." 17881. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıl kemale erince ko-nuşmak azalır."
17882. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben insanın ilminin ölçüsünün aklının ölçüsünden fazla olmasını hoş görmediğim gibi insanın dilinin ölçüsünün de ilminin ölçüsünden fazla olmasını hoş görmüyorum." 17883. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eskiden ilahi bir karde-şim vardı… (Hak söze yenilir, sessizliğe yenilmezdi (hakkı kabul edip susardı.) Sessizliğe konuş-maktan daha haristi."
17884. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer canının esenlikte olmasını ve ayıplarının gizli kal-masını istiyorsan az konuş ve çok sessiz kal ki düşüncen artsın ve kalbin nurlansın." 17885. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Münezzeh olan Allah kulunun maslahatını dilerse kal-bine az konuşmayı, az yemeyi ve az uyumayı ilham eder." 17886. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Az konuşmak ayıpları örter ve günahları azaltır." 17887. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Az konuşmak ayıpları örter ve insanı sürçmelerden gü-vende kılar." bak. 3523. Bölüm
3520. Bölüm Konuşmacı ve Sözün Bağı
17888. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Konuşmadığın sürece söz senin bağındadır (mahku-mundur) ; söylediğin zaman sen onun bağındasın (mahkumusun) . O halde altın ve gümüşünü ko-ruduğun gibi, dilini de koru. Nice bir söz vardır ki, nimeti elden alır ve azabı celp eder." 17889. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Konuştuğun zaman o sözün sana malik olur, onu söy-lemediğin zaman ise sen ona ma-lik olursun."
17890. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilini koru, şüphesiz söz insanın ipinde esirdir. Onu salı-verdiği zaman kendisi o sözün ipinde esir olur." 17891. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cahil kimse kendi di-linin esiridir."
17892. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Suskunluk pişmanlıktan güvende olma sebebidir. Suskun-luğun sebebiyle kaybettiğin şeyle-ri elde etmek konuşman sebebiyle kaybettiğin faydaları telafi et-mekten daha kolaydır. Kaba olan şeyin korunması kapağının ka-panmasıyladır."
17893. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sessiz kalışınla kaybettik-lerini telafi etmen, konuşmanla kaybettiklerini telafi etmenden daha kolaydır. Kabın içindekini korumak, ağzını sıkı kapamakla mümkündür."
3521. Bölüm Söz, Amelin Bir Parçası Konumundadır
17894. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Senin sözün senin için korunur ve amel defterine kalıcı olarak yazılır. O halde sözünü seni (Allah'a yaklaştıracak) şey-lerde karar kıl." 17895. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünü amelinin bir parçası sayan kimsenin faydalı şeyler dışındaki sözü azalır."
17896. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözünün de amelinden sayıldığını bilen kimse, zaruret dışında konuşmaz." 17897. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sözünün ameline oranla konumunu bilirse boş şeylerdeki sözü azalır." 17898. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sözünün ameline oranla konumunu görür-se boş şeylerdeki sözü azalır." 17899. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünü amelinden sa-yılmayan kimsenin hataları çok olur ve azabı hazır bulunur." 17900. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözü sebebiyle sorguya çekileceğini bilen kimse sözlerini kısa tutmalıdır."
3522. Bölüm Her Bildiğini Aşikar Kılmayı Kınamak
17901. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sözümü işitin. Şüphe-siz bu, el ve ayakları siyah çizgili kül rengi develerden sizler için daha hayırlıdır. Sizden hiç kimse sözü için uygun yer bulmadıkça konuşmasın ve bir çok faydalı şeyleri de diliyle ifade etmesin. Zira bir çok kimse yersiz yerde konuştuğu için o sözüyle kendisi aleyhine cinayet işlemiş olur."
17902. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilmediğin şeyleri söy-leme; hatta bildiğin her şeyi bile söyleme. Zira Allah tüm organla-rına bir takım şeyler farz kılmış-tır; kıyamet günü onlarla sana de-lil getirecektir." 17903. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın bildiği her şeyi söylememesi akllılığındandır."
17904. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bildiğin her şeyi söyle-me, zira bu iş cehaletin gösterge-sidir." 17905. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Duyduğun her şeyi in-sanlar için nakletme; bu ahmaklı-ğın nişanesidir." 17906. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın yalancı olması için işittiği her şeyi söylemesi ye-terlidir." bak. el-Kizb, 3461. Bölüm
3523. Bölüm Söz İlaç Gibidir
17907. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Söz ilaç gibidir. Azı fay-da verir, çoğu ise öldürür." 17908. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Söz azalınca doğru söz çoğalır, cevaplar çoğalınca doğru cevap tanınmaz olur." 17909. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıllı kimse ya ihtiyacı veya delili için konuşur."
17910. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Söz iki çirkin haslet ara-sında yer almıştır: Çok konuşmak ve az konuşmak. Zira çok ko-nuşmak boş konuşma ile sonuç-lanır. Az konuşmak ise konuş-mada acizliğin ve güçsüzlüğün göstergesidir." 17911. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıllı kimsenin sözü doğru olunca ilaç, doğru olmadı-ğı taktirde hastalıktır."
3524. Bölüm Konuşmanın Sessizlik-ten Üstün Oluşu
17912. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) kendisine, "Konuşmak mı daha üs-tündür yoksa sessiz kalmak mı?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Her ikisinin de bir takım afetleri var-dır. Eğer her ikisi afetten uzak kalırsa o taktirde konuşmak sessiz kalmaktan daha üstündür." Kendisine, "Nasıl olur ey İbn-i Resulillah?"
diye arzedilince İmam şöyle buyurdu: "Zira aziz ve celil olan Allah peygamberle-rine ve vasilerine susmayı em-retmemiştir. Aksine onları söz ve kelam ile göndermiştir. Ne cennet susmakla birisine layık görülmüş, ne velayet ve Allah dostluğu birisine farz kılınmış ne de birisi susmakla ateşten uzak kalmıştır. Aksine bunların tümü söz ve konuşma vasıtasıyla hasıl ol-muştur."
17913. İmam Bakır (a.s) huzurun-da çok konuşan birisine şöyle buyur-muştur: "Ey adam! Sözü ve ko-nuşmayı küçümsüyorsun. Bil ki aziz ve celil olan Allah peygam-berlerini gönderince onları altın ve gümüşle göndermedi aksine onları söz ve konuşmayla gön-derdi. Aziz ve celil olan Allah söz, delil ve nişaneler yoluyla kendisini yaratıklarına tanıttı."
17914. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Söz canların rahatlığı, sessizlik ise aklın rahatlığıdır." 17915. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak söz söylemek, ko-nuşmaktan aciz kalmaktan ve sessiz kalmaktan daha hayırlı-dır." bak. 3511. Bölüm
3525. Bölüm Susmanın Konuşmak-tan Üstünlüğü
17916. Hz. Lokman (a.s) çocuğuna şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağı-zım! Eğer sözün gümüşten oldu-ğunu sanıyorsan bil ki konuş-mamak altındandır." 17917. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Suskunluk altın, söz ise gümüştür." 17918. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin kul sessiz kal-dığı müddetçe iyilik sahibi olarak yazılır. Ama konuşunca ya iyilik sahibi olarak yazılır veya kötü kimse olarak."
17919. Davud (a.s) Süleyman'a (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Hayır dışında uzun süre susmaktan ayrılma. Zira uzun süre susmaktan dolayı bir defa pişmanlık, çok konuşmaktan dolayı defalarca pişmanlıktan daha hayırlıdır. Oğulcağızım! Eğer söz gümüş ise bil ki suskunluğun altından olması revadır." Şöyle diyorum: Bu iki Bölüm-deki hadislerin arasını bulmak ve ortak bir yorum çıkarmak için dikkatlice düşünülmelidir."
3526. Bölüm Övülmüş Sessizlik
17920. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cehalet üzere konuş-makta hayır olmadığı gibi hikmet hususunda susmakta da hayır yoktur." 17921. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İçinde düşünce olmayan her sessizlik gaflettir." 17922. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ı zikreden kimse için sessizlik ibadettir." 17923. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Düşüncesiz suskunluk dilsizliktir."
17924. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Alim insan için ilmini beyan hususunda susması doğru değildir. Cahil insan için de ceha-leti üzere susması doğru değildir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Eğer bilmiyorsanız zikir eh-line sorun." 17925. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim bir yere girerse bir tür şaşkınlık içinde olur. O halde onunla konuşarak onu aç-maya çalışın." bak. el-bid'at, 334. Bölüm; 349. Konu, el-Ma'ruf (2) ,
3527. Bölüm Konuşmaktan Üstün Olan Sessizlik
17926. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sana vakar ve azamet bağışlayan suskunluk, utanç örten sözden daha hayırlıdır." 17927. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ardından sana esenlik veren suskunluk, senin kınanma-na neden olan sözden daha ha-yırlıdır."
17928. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sana yücelik elbisesini giydiren suskunluk, sana pişman-lık getiren sözden daha hayırlı-dır." 17929. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Suskunluk kötülüğü (amellerin katibi olan meleklere) yazdırmaktan daha hayırlıdır. İyi-liği yazdırmak ise suskunluktan daha hayırlıdır."
17930. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Suskunluk yalan söyle-mekten daha hayırlıdır." 17931. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Konuşmak hususunda acizlik, boş konuşmaktan daha hayırlıdır."
5
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3528.Bölüm Allah'ın Veli Kullarının Suskunluğu
17932. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın velileri susarlar ve bu suskunlukları da Allah'ı zikretmektir, bakarlar ve bakışları ibrettir ve konuşurlar ve konuşmaları hikmettir."
17933. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'ın, Allah korkusu-nun kalplerini kırdığı dillerini ko-nuşmaktan alıkoyduğu kulları vardır. Oysa onlar konuşan ko-nuşmacı ve akıllı kimselerdir. Temiz işlerle Allah'a doğru yarı-şırlar, Allah nezdinde ameli fazla görmezler ve az amellerinden hoşnut olmazlar." bak. en-Nazar, 3883. Bölüm; el-Hayr, 1157. Bölüm; 5325. Bölüm
3529. Bölüm En İyi Söz
17934. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi söz kulakların işitmekten usanmadığı ve düşün-celeri sıkıntıya sokmayan söz-dür." 17935. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi söz güzel düzeni-nin süslediği ve özel ve genel herkesin anladığı sözdür." 17936. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi söz bezdirmeyen ve az olmayan sözdür. " 17937. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi söz Allah'ın sözüdür." bak. el-Kur'an; 3293. Bölüm
3530. Bölüm Kapsamlı Söz (Lafzı Az Anlamı Çok Olan Söz)
17938. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben kapsamlı kelime-ler ile gönderildim ve (Allah'ın kafirlerin kalbine attığı) korku ve dehşetle üstün geldim.)" 17939. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben (Allah'ın kafirle-rin kalbine attığı) korku ve dehşet ile düşmana galip geldim ve bana kapsamlı söz verilmiştir."
17940. İmam Bakır'ın (a.s) babala-rından naklettiğine göre Allah Resulu (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Benden önce hiçbir peygambere verilme-yen beş şey bana verilmiştir: Ben beyaz, zenci ve kızıldereliye (tüm insanlara) gönderildim. Yeryüzü bana secde yeri olarak karar kı-lınmıştır. Ben korku ve dehşetle galip geldim ve bana ganimetler helal kılınmıştır.
Oysa hiç kimse için -veya şöyle buyurdu: Benden önce hiçbir peygamber için helal kılınmamıştır- ve bana kapsamlı söz verilmiştir. Ata şöyle diyor: İmam Bakır (a.s) 'a şöyle sordum: "Kapsamlı söz nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Kur'an." 17941. "Resulullah (s.a.a) kendisi-ne "Bana kapsamlı söz öğret diyen" bir bedeviye şöyle buyurdu: "Sana öf-kelenmemeni tavsiye ederim." O bedevi isteğini üç defa tekrarladı ve aynı cevabı işitti. Sonunda o şahıs kendine geldi ve şöyle dedi: "Bundan sonra artık sormayaca-ğım."
17942. Resulullah (s.a.a) kendisin-den kapsamlı söz öğretmesini isteyen Yezid Cu'fiye şöyle buyurmuştur: "Bildiğin şeyler hususunda Al-lah'tan kork." bak. el-İslam, 1872. Bölüm; el-Hayr, 1157, 1158. Bölümler
3531. Bölüm Güzel Konuşmanın Fa-zileti
Kur'an: "…İnsanlarla güzel konu-şun, " "Kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apa-çık düşmanıdır." "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur." "Onlar, boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. Bi-zim işlediğimiz bize, sizin iş-lediğiniz sizedir. Size selam olsun, cahillerle ilgilenmeyiz" derler."
17943. Resulullah (s.a.a) kendisine, "İşlerin en üstünü hangisidir?" diye soran birine şöyle buyurmuştur: "Ye-mek yedirmek ve güzel konuş-mak." 17944. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Üç şey iyilik kapıların-dandır: "Nefsin cömertliği, güzel söz ve eziyetler karşısında sab-retmek." 17945. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz cennette iç-leri dışlarından ve dışları içlerin-den gözüken odalar vardır. Bu odalarda ümmetimden güzel ko-nuşan, insanlara yemek yediren, selamı yayan, oruç tutmaya de-vam eden ve insanlar gece uyur-larken namaz kılan kimseler oturmaktadırlar."
17946. İmam Bakır (a.s) aziz ve ce-lil olan Allah'ın "İnsanlarla güzel konuşun" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Sizler hakkında söy-lenmesini istediğiniz en iyi sözleri söyleyiniz." 17947. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Şialar! Bizim için süs sebebi olun utanç ve ar sebebi olmayın. İnsanlarla güzel ko-nuşun, dillerinizi koruyun, boş konuşmaktan ve çirkin sözler söylemekten alıkoyun." 17948. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan korkun ve insanları omuzlarınıza bindirme-yin. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "İnsanlara güzel söz söyleyiniz."
17949. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Güzel söz var-lığı artırır, rızkı çoğaltır, eceli er-teler, insanı Allah nezdinde se-vimli kılar ve (sahibini) cennete götürür." 17950. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Canım elinde olana andolsun ki insanlar güzel sözden daha sevimli bir infakta bu-lunmamışlardır." 17951. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Güzel söz söyleyiniz ki onunla tanınasınız, güzel amelde bulununuz ki ehlinden olası-nız."
17952. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Güzel söz söyleyiniz ki güzel cevap işitesiniz." 17953. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cevabın çirkinliği sözün çirkinliğindendir." 17954. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimin sözü güzel olursa zafer, karşısında yer alır." 17955. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendine, en küçük ve çirkin söz söyleme veya çirkin amelde bulunma iznini verme." 17956. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilini güzel konuşmaya alıştır ki kınanmadan güvende olasın." 17957. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilini yumuşak konuş-maya ve selam vermeye alıştır ki dostların çoğalsın ve kötülüğünü isteyenler azalsın." 17958. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimin dili tatlı olursa kardeşleri çok olur."
3532. Bölüm Söz Çeşitli
17959. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözün bir takım afetleri vardır." 17960. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Söz üç kısımdır: Fay-dalı, salim ve bitkin söz. Faydalı olan söz Allah'ı zikreden kimse-nin sözüdür. Salim söz ise Al-lah'ın sevdiği şeyi söyleyen kim-senin sözüdür. Bitkin söz ise in-sanları kınama ve alay ile meşgul olan kimsenin sözüdür."
17961. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En kötü söz bir bö-lümünün diğer bölümünü yalan-ladığı sözdür." 17962. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Lafızlar anlamların kalıp-larıdır." 17963. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her yerin bir sözü var-dır."
17964. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözün için yer bulamaz-san konuşma." 17965. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözlerin değişmesi anla-yış sahibi kimseler içindir." 17966. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hal dili söz dilinden da-ha çok doğru söyler." 17967. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözü hoşuna giden kim-se aklını batırmış olur."
467. Ko-nu
el-Kemal Kemal
Bihar, 4/70, 40. Bölüm; ma bi kemal'ul-İnsan
bak. el-İman, 267-270. Bölümler; el-Bela, 407. Bölüm
3533. Bölüm Kemal
17968. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıllı kimse kemali talep eder, cahil insan ise mal talep eder." 17969. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan, akıl ve suretten ibarettir. O halde her kimin aklı kendisinden uzaklaşır ve sureti kendisiyle birlikte olursa kamil değildir. Ruhsuz bir beden gibidir.
Her kim de bildik ve aşina bir akıl talep ederse usul ve detayları tanımalıdır. Zira insanlardan bir çoğu detayların peşinden koşmaktadır. Temel ilkeleri ise terk etmektedirler.
O halde her kim temelini ve aslını elde ederse detaylardan mustağni olur. Dinde işlerin temeli namazlara dayan-mak, büyük günahlardan uzak-laşmak ve bunların hepsinden önemlisi göz açıp kapanıncaya kadar dahi kendisinden mustağni olunmayan şeye bağlılıktır. Eğer ondan mahrum kalırsan helak olursun. Eğer onu anlayış ve iba-detle yerine getirirsen nasiplen-miş olursun." bak. el-Feraiz, 3191. Bölüm
3534. Bölüm Kemalin Azlığını Bilmenin Önemi
17970. İmam Ali (a.s) kendisine is-nat edilen bir şiirinde şöyle buyurmuş-tur: "İnsanların en kamili kusuru-nu en iyi bilen kimsedir. Şehvet ve ihtirasını en çok ezen kimsedir. Esenliğini hiçbir değere sat-mayandır. Küçük de olsa her acıyı kü-çümsemeyen kimsedir." 17971. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sadece kamil insan ken-disini nakıs sayar." 17972. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın noksanlıklarının olduğunu bilmesi kemalinin ve fazilet çokluğunun nişa-nesidir." 17973. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kemal dünyada kayıp-tır."
3535. Bölüm Kamil Kadınlar
17974. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeklerinizden bir çoğu kemale erişmiştir. Ama ka-dınlardan sadece dördü kemale erişmiştir. Firavın'un karısı, Asiye binti Müzahim, Meryem binti İmran ve Fatıma binti Muha-memd ." 17975. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cennet kadınlarının en üstünü Hatice Bint-i Hüveylid, Fatıma Bint-i Muhamemd, Meryem Bint-i İmran ve Fira-vun'un karısı Asiye Bint-i Müza-him'dir."
3536. Bölüm Kemale Erişme Sebepleri
17976. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Erkeğin kemali altı haslet iledir: İki küçük uzvu ve iki büyük uzvu ve iki heyeti ile. İki küçük uzvu kalbi ve dilidir. Eğer savaşırsa kalbi ile savaşır eğer konuşursa da diliyle konuşur. İki büyük uzvu ise aklı ve himmetidir. İki heyeti (dış görümü) ise malı ve güzelliğidir." bak. el-İnsan, 318. Bölüm
17977. Resulullah (s.a.a) uzun boylu ve güzel endamlı Abbas'ı (İbn-i Abdulmuttalib) görünce tebessüm etti ve şöyle buyurdu: "Ey amca! Sen yakışıklısın." Abbas şöyle dedi: "Erkeğin yakışıklılığı ve güzelliği ne iledir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Hak sözü doğru söylemekledir." Abbas, "Kemali ne iledir?" diye sorunca, Peygamber şöyle buyurdu: "Aziz ve celil olan Allah'tan korkmak ve güzel ahlak sahibi olmakla." 17978. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçek kemal, dinde anlayış, zor belalar karşısında sa-bır ve geçimde ölçülü olmak-tır."
17979. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kemal üç şeydedir: Mu-sibetler karşısında sabır, istek ve arzulardan sakınmak ve yardım isteyen kimseye yardım etmek-te." 17980. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nefis, akıl ile kemale eri-şir ve nefis mücahade (nefis ile mücadele) ile ıslah olur." 17981. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kemali aklıdır, değeri ise faziletidir." 17982. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kemali aklıdır."
3537. Bölüm Kamil İnsanın Özellik-leri
17983. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın iyilikleri kötülüklerinden çok olursa o kamildir. İyilikleri ve kötülükleri eşit olursa o kendini helak olmaktan korumuştur. Ve eğer kötülükleri iyiliklerinden daha fazla olursa o helak olmuştur."
17984. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kamil insan ciddiliği şa-kasından üstün olan kimsedir." 17985. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana yakışmayan şeyle-ri terketmesi kemalindendir." 17986. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç haslet kime ve-rilirse o insan kamildir: Akıl, gü-zellik ve güzel konuşmak"
17987. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alim olmayan kimse-nin mutlu sayılması doğru değil-dir. Sevgisi olmayan kimsenin övünmüş sayılması doğru değildir ve çok sabırlı olmayan kimsenin kamil sayılması doğru değil-dir." 17988. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Haya elbisesini örtün, vefa zırhına bürün, kardeşini ko-ru ve kadınlarla az konuş ki yüce merteben kemale erişsin." bak. el-Eh, 54. Bölüm
468. Ko-nu
el-Kiyaset Akıllı-lık-Zekilik
bak. el-İğtinam, 3108. Bölüm; el-Himmet, 4027. Bölüm; el-Gadr, 3037. Bölüm 3538. Bölüm Akıllı ve Zeki Kimse
17989. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse kendisini ta-nıyan ve amellerini halis kılan kimsedir." 17990. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse, kökü aklı, mürüvveti ahlakı ve dini hasebi (soy güzelliği) olan kimsedir."
17991. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse, bugünü dü-nünden daha iyi olan ve kınan-mayı kendisinden uzaklaştıran kimsedir."
17992. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse, faziletlerini ihya eden ve şehvet ve nefsani is-teklerini söküp atarak ahlaki reza-letlerini öldüren kimsedir." 17993. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse, kendisinden başkasından gafil olan ve nefsini çok sorguya çeken kimsedir."
17994. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse, şehvetinin dizginlerini elinde bulunduran kimsedir." 17995. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse haya elbise-sini giyen ve sabır zırhına bürü-nen kimsedir." 17996. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zeki kimse nefsini mahkum eden ve ölümden son-rası için çalışan kimsedir. Aciz kimse ise heva ve heveslerine uyan ve aziz ve celil olan Al-lah'tan arzuları ve yersiz beklenti-leri olan kimsedir." 17997. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki insanın dostu hak, düşmanı ise batıldır."
17998. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki insan şehvetini ön-leyen ve gazap anında hiddetini kontrol eden kimsedir." 17999. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimse gerçekte kö-tülük ettiğinde mağfiret dileyen ve günah işlediğinde pişman olan kimsedir." 18000. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel namaz kılınız, ahiretiniz için çalışınız ve kendi-niz için biriktiriniz. Zira bazen insan dünya işlerinde uyanık olur ve bu yüzden de kendisine, "Fa-lan kimse ne de zekidir" denir ama hakikatte zeki insan ahiret işlerinde zeki olandır." 18001. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zekilik münezzeh olan Allah'tan sakınmak, haramlardan uzak durmak ve ahireti düzelt-mek iledir." 18002. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Müminlerin en şerafetlisi en zeki olanlarıdır."
3539. Bölüm Uyanıklık
18003. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Uyanıklıkla salaklığa kar-şı savaşınız." 18004. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan uyanıklığı iledir şekli ile değil." 18005. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Anlayış uyanıklık iledir."
18006. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Uyanıklık hidayete sebep olur." 18007. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yakin de idrak etmede basiretli olmak, hikmeti incelikle-riyle kavramak, ibretlerden öğüt almak ve öncekilerin sünnetlerine uymak olmak üzere dört kısımdır. O halde idrak etmede basiretli olana, hikmet açıklanır; hikmeti açık olarak gören, ibreti tanır; ibreti tanıyan, öncekilerle yaşamış gibi olur."
3540. Bölüm Zeki İnsanların Özel-likleri
18008. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zeki kimseler dünyayı düşman bilen, dünyanın debde-besine gözlerini yuman, kalpleriy-le dünyadan yüz çeviren ve ebedi yurda aşık olan kimselerdir." 18009. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dünya zeki insanların boşadığı kadındır." 18010. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah itaati, acizlerin (za-yıf iradelilerin) kusur ettikleri bir zamanda zekilere ganimet kıl-dı."
18011. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice oruç tutan kimse-nin, oruçtan elde ettiği ancak aç-lık ve susuzluktur. Nice gece namazı kılan kimsenin gece na-mazından elde ettiği, ancak uy-kusuzluk ve yorgunluktur. Akıllı-ların uykusu ve iftarları ne güzel-dir!"
18012. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çünkü, itaat için belirli alametler, aydınlık yollar, apaçık deliller ve arzu edilen bir sonuç vardır; zeki olanlar o yoldan gi-der, kötü kişilerse ona muhalefet ederler." bak. el-İ'ğtinam, 3108. Bölüm
3531. Bölüm İnsanların En Zekisi 18013. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Müminlerin en zekisi kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "On-lardan en çok ölümü hatırlayan ve kendisini ölüme daha çok ha-zırlayan kimsedir."
18014. Resulullah (s.a.a) kendisine, "İnsanların en zekisi ve uzak görüşlü olanı kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Herkesten daha çok ölümü hazırlan ve herkesten daha çok kendisini ölüme hazırla-yandır. Onlar zeki kimselerdir. Onlar dünyanın şerafetine ve ahi-retin yüceliğine sahip olmuş kim-selerdir."
18015. İmam Ali (a.s) kendisine, "İnsanların en zekisi kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Hida-yet yolunu sapıklıktan ayırt eden ve hidayet ve kurtuluşuna yöne-len kimsedir." 18016. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en zekisi dün-yayı kenara iten kimsedir." 18017. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sizlerin en zeki olanınız günahlardan en çok kaçınanınız-dır." 18018. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en üstünü en çok yumuşak davrananı ve insan-ların en zekisi hak yolunda sab-reden kimsedir."
3542. Bölüm Zekilerin En Zekisi
18019. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zekilerin en zekisi dün-yayı düşman bilen, dünyaya olan arzu ve ümidini kesen, dünyaya olan ihtiras ve arzusunu yok eden kimsedir." 18020. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zekiliğin en zekisi takva sahibi olmaktır. Ahmaklığın en ahmaklığı da günah işle-mektir."
18021. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zekiliğin en zekisi takva sahibi olmaktır." 18022. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zekilerin en zekisi nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel eden kimsedir. Ahmakların en ahmağı ise kendi-sini nefsine tabi kılan ve (buna rağmen) Allah'tan arzuları bulu-nan kimsedir."
3543. Bölüm İnsana Zekilik Olarak Yeten Şey
18023. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana zekilik olarak ayıplarını tanıması yeter." 18024. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana zekilik olarak nefsani isteklerine üstün gelmesi ve iradeli olması yeter." 18025. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana zekilik olarak ayıplarından haberdar olması ve istekleri hususunda itidalli bu-lunması yeter." 18026. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana zekilik olarak ih-tiyaçlarında ılımlı olması ve istek-lerinde itidal yolunu tutturması yeterlidir." Lam Harfi
bak. 458. konu, el-Kerem; el-Afv (1) , 2767. Bölüm
3544. Bölüm Soysuzluk-Aşağılık
18027. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kötülüğün temelidir (başıdır. )" 18028. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kınanmaların toplamıdır." 18029. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık bütün faziletle-rin düşmanıdır ve bütün rezalet, kötülük ve alçakları toplayıcı-dır."
18030. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık çirkindir. O halde onu elbisen karar kılma." 18031. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık, mal sevgisini övgü ve sena lezzetine tercih et-mektir." 18032. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılığın nişanelerinden biri de kötü huylu olmaktır."
18033. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılığın nişanelerinden biri de söz ve anlaşmalara hıyanet etmektir." 18034. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılığın nişanelerinden biri de kötü komşuluk etmektir." 18035. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılığın en çirkini iyi-lerin arkasından kötü söz söyle-mektir." 18036. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kimin dünyaya ihti-ras ve dünyaya oranla cimriliği bir araya toplanırsa aşağılığın iki sütununa sarılmış olur." 18037. İmam Hasan (a.s) aşağılın ne olduğunu soran birisine şöyle bu-yurmuştur: "Az bağışlamak ve kö-tü söz söylemektir." 18038. İmam Hasan (a.s) aşağılığın anlamı hakkında şöyle buyurmuştur: "İnsanın canını koruyup eşini te-cavüz eden kimseye teslim etme-sidir." bak. 3546. Bölüm 18053. Hadis
3545. Bölüm Aşağılık Kimsenin Özellikleri
18039. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimse ölçüsünü aşınca hali ve davranışları deği-şir." 18040. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimse utanç zır-hına bürünür ve özgür kimselere eziyet eder." 18041. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimsenin hayrı umulmaz, kötülüğünden güvende olunmaz ve zararından esende olunmaz."
18042. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanın utanma-sı olmaz." 18043. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insan güç elde edince tecavüz eder (veya kötü söz söyler) ve söz verdiğinde sö-zünde durmaz."
18044. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insan bağışla-yınca kin besler bağışlandığı za-man ise inkar eder( nankörlük eder) ." 18045. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanın ihsanda bulunması rezaletlerin en çirkini-dir." 18046. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimsenin en iyi ihsanı eziyet etmemesi ve en çir-kin işi ise bağışını esirgemesi-dir."
18047. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sakın aşağılık kimseye itimat etme. Zira aşağılık kimse kendisine itimat eden herkesi yalnız bırakır." 18048. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanın makamı her ne kadar yücelse insanlar onun gözünde o kadar alçalır, ama yüce insan bunun tam tersi-dir." 18049. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanın nişanesi kötü iş yapması, çirkin huya sahip olması ve kınanmış cimrilik has-letidir."
18050. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Selman-i Farisi (r. a) ve bir şahıs tartıştı. O şahıs Sel-man'a, "Sen kimsin, sen nesin?" dedi. Selman şöyle dedi: "Biz her ikimizde başlangıçta aşağılık bir nütfe idik ve her ikimiz de so-nunda kokuşmuş bir leşe dönü-şeceğiz. Kıyamet günü olduğunda ve amel terazisi kurulduğunda kimin tartısı ağır gelirse o yücedir ve kimin de amel tartısı hafif ge-lirse o aşağılıktır." bak. 3547. Bölüm
3546. Bölüm İnsanların En Aşağılık Olanı
18051. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en aşağılık olanı gıybet eden kimsedir." 18052. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En aşağılık ahlak kin beslemektir." 18053. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En büyük aşağılıklardan biri de insanın kendisini koruma-sı ama eşini saldırgana teslim et-mesidir."
3547. Bölüm Aşağılık Kimseler
18054. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimselerin be-denleri daha sabırlıdır, yüce in-sanların ise ruhları daha sabırlı-dır." 18055. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık ve cahil insanla-rın adeti yüce insanlara ve özgür kimselere eziyet etmektir." 18056. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimselerin önünde yüzsuyunu dökmek en büyük ölümdür." 18057. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimselerden rı-zık talep eden kimse mahrum kalmaktan hoşnut olmuştur." 18058. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık insanların yanı-na varınca oruçlu olduğun baha-nesini öne sür." 18059. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Taş kalplilik, aşağılık in-sanların hasletindendir."
470. Ko-nu
el-Libas Elbise
Bihar, 79/295-324; Ebvab'uz-Ziyy ve't-Tecemmül Vesail'uş-Şia, 3/340; Eb-vab'ul-Ahkam'ul-Melabis Mustedrek'ul-Vesail, 3/206, 11. Bölüm Kenz'ul-Ummal, 15/308-326; fi Mehzurat'il-Libas
3548. Bölüm Elbise Kur'an: "Ey insanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gön-derdik. Takva elbisesi ise bun-lardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu ayetleri öğüt almanız içindir." "Her birinden taze balık eti yersiniz; takındığınız süsler çıkarırsınız. bak. Nahl, 14; A'raf, 27; Enbiya, 80
18060. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Elbiseni giyin ve çıp-lak olarak yol yürüme." 18061. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beyaz elbise giyinin, şüphesiz beyaz elbise en iyi elbi-selerinizdendir. Ölülerinizi de beyaz parça ile kefenleyin."
18062. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mezarlarınızda ve mescitlerinizde aziz ve celil olan Allah'la mülakat ettiğiniz en gü-zel elbiseniz beyaz elbisedir." 18063. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah nezdinde elbise-lerin en sevimlisi beyaz elbisedir. O halde beyaz elbise içinde na-maz kılınız ve ölülerinizi beyaz parça ile kefenleyiniz."
18064. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beyaz elbise giyininiz, zira beyaz elbise daha güzel ve daha temizdir. Ölülerinizi de be-yaz parça içinde kefenleyiniz." 18065. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Pamuk elbise giyininiz, şüphesiz pamuk elbise Allah re-sulünün ve bizim elbisemiz-dir."
18066. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Pamuk elbise giyininiz, şüphesiz beyaz elbise Allah Resu-lünün ve bizim elbisemizdir. Al-lah resulü (s.a.a) bir özrü olma-dıkça yün ve kürkten elbise giy-mezdi." 18067. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Keten elbiseler pey-gamberlerin elbiselerindendir ve keten elbisesi et bitirir (insanı ge-liştirir.)"
3549. Bölüm Giyimde Ölçülü Olmak
18068. İmam Ali (a.s) takva sahip-lerinin sıfatı hakkında şöyle buyur-muştur: "Sözleri hak ve doğrudur, elbiseleri ise ılımlı ve iktisatlı-dır." 18069. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İmran oğlu Musa, karde-şi Harun ile birlikte, sırtlarında yünden elbiseler, ellerinde asalar olduğu halde Firavun'un yanına gittiler. Ona, eğer hakka teslim olursa saltanatının süreceğini ve kudretinin devam edeceğini söy-lediler. Firavun: "Fakirlik ve ça-resizlik içinde olduklarını gördü-ğünüz
şu ikisinin bana saltanatı-mın ve üstünlüğümün devam edeceğini söyleyip şart koşmala-rına şaşmıyor musunuz?" dedi. Altın sahibi olmayı bir büyüklük, yün giyinmeyi alçaklık saydı da "Neden onlara altın bilezikler ve-rilmemiş?" dedi." 18070. İmam Ali (a.s) İsa'nın (a.s) sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "İstersen İsa b. Meryem hakkında söz söyleyeyim. O da taşı yastık yapıyor, sert şeyler giyiyordu"
18071. İmam Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) sıfatı hakkında şöyle buyur-muştur: "Peygamber (s. a. a) yerde yemek yer, kul gibi otururdu. Ayakkabısını kendisi tamir eder, elbisesini kendisi yamardı." 18072. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben kaba elbise giyer, yere oturur, semeri olmayan eşeğe binerim, arkama da birini bin-diririm. O halde her kim sünne-timden yüzçevirirse benden de-ğildir."
18073. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Kaba el-bise, kalın ve sert giysi giyin ki övünmeyesin." 18074. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali (a.s) yün parça ile yamanmış kaba yün elbise giymiş bir halde insanlara hutbe oku-yordu. Bu konuda kendisine iti-raz edilince şöyle buyurdu: "Bu elbise kalbi mütevazi kılar ve mümin de ona uyar." 18075. Bir rivayette şöyle yer almak-tadır: "Ali'yi (a.s) eski ve yamalı bir elbise içinde gördüler ve ona bu sebeple itiraz ettiler. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Bu elbise kalbi huşu içinde kılmakta, nefsi zelil etmektedir ve müminler ona iktiza uymaktadırlar."
18076. Akabe bin Alkame şöyle di-yor: "Müminlerin Emiri'nin (a.s) yanına vardım. İmam'ın karşısın-da ekşi olduğu kokusundan anla-şılan bir ayran ve birkaç parça kuru ekmek vardı. Ben şöyle ar-zettim: "Ey Müminlerin Emiri! Böyle yiyecekler mi yiyorsunuz?" Bana şöyle buyurdu: "Ey Ebu'l Cunud! Ben bizzat Allah Resulü-nün de bundan daha kuru ekmek yediğine ve bu elbiseden daha kaba elbiseler giyindiğine tanık oldum. O halde Allah resulünün metodunu takip etmezsem ona katılmamaktan korkarım."
18077. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İki elbiseyi giymek ya-saklanmıştır: Güzelliğiyle meşhur ve çirkinliğiyle meşhur olan elbi-se." 18078. Resulullah (s.a.a) iki şöh-retli elbiseyi yasaklamıştır; inceliği ve kalınlığı, yumuşaklığı ve kaba-lığı uzunluğu ve kısalığı meşhur olan elbise. Aksine bu özelliklerin ortasını ve iktisatlı olanını gi-yinmek gerekir."
18079. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mal; Allah'ın malıdır ve Allah onu insana emanet ver-mektedir ve insanlara bu maldan ılımlı bir şekilde yemeleri ve ılımlı bir şekilde giymeleri için izin vermiştir." 18080. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öyle elbise giy ki ne kendisiyle meşhur olasın ve ne de küçümsenmene sebep olsun." bak. eş-Şuhre, 2127. Bölüm
3550. Bölüm Her Zamanın En Ha-yırlı Elbisesi O zamanın İnsanlarının Giydiği Elbi-sedir
18081. Hammad bin Osman şöyle diyor: "İmam Sadık'ın (a.s) yanın-daydım. Bir şahıs İmam'a (a.s) şöyle arzetti: "Allah seni ıslah et-sin! Sizler Ali bin Ebi Talib'in (a.s) kaba elbise giydiğini, dört dirhemlik elbise giydiğini ve ben-zeri şeyler söylüyorsunuz. Oysa sizin güzel elbise giydiğinizi gö-rüyorum!" Hammad şöyle diyor:
"İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: "Ali bin Ebi Talib (a.s) o elbiseyi ayıp olmadığı bir zamanda giyi-yordu. Eğer o elbiseyi bugün gi-yecek olsaydı şöhrete sebep olur-du." O halde her zamanın en iyi elbisesi o zamanın insanlarının giydiği elbisedir. Kaimimiz kıyam edince Ali'nin (a.s) elbisesine benzer elbiseler giyer ve onun gibi davranır."
18082. İmam Sadık (a.s) Ubeyd bin Ziyad'a şöyle buyurmuştur: "Allah nezdinde, nimeti aşikar kılmak onu elbise içinde saklı tutmaktan daha sevimlidir. O halde en iyi elbiseler dışında halkın içinde gö-zükme." Ravi şöyle diyor: "On-dan sonra Ubeyd hayatta kaldığı müddetçe insanlar arasında sü-rekli en güzel elbiseler içinde gö-ründü."
18083. İmam Sadık (a.s) İmam Ali'nin (a.s) giyimini zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: "Bu sizin de giyinmeniz gereken elbisedir. Ama bugün biz böyle elbise gi-yemeyiz. Zira eğer bu işi yapar-sak, "delidir" veya, "riyakardır" derler. Ama Kaimimiz zuhur edince o elbiseyi giyecektir."
18084. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tavaf ile meşgul iken, birinin elbisemden çektiğini gör-düm. Dönüp baktığımda onun Abbad Basri olduğunu gördüm. O şöyle dedi: "Ey Cafer bin Mu-hammed! Sen Ali'nin yerine oturduğun halde böyle elbise mi giyiyorsun?" Ben şöyle dedim: "Eyvahlar olsun sana! Bu bir bu-çuk dinara aldığım kuhi (bir tür beyaz giysi) elbisedir. Ali (a.s) kendi zamanıyla uyumlu elbise giyiyordu. Ama bu zamanda ben öyle bir elbise giyecek olursam insanlar, "Bu da Abbad gibi riya-kardır" derler."
18085. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benim fakir dostlarım keçenin üzerinde oturmamı, kaba elbise giymemi seviyorlar. Oysa zamanımız bunları kabul etme-mektedir." 18086. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki eğer bu işe (veliahtlığa) ulaşacak olursam lezzetli yemekler yerine güzel olmayan yemekler yiyece-ğim, yumuşak elbiseler yerine ka-ba elbiseler giyeceğim ve rahatlık yerine kendimi sıkıntıya sokaca-ğım."
18087. İmam Rıza (a.s) Ahmed bin Muhamemd bin Ebi Nasr'a şöyle bu-yurmuştur: "Kaba elbise hakkında görüşü nedir?" Ben (Ahmed bin Muhammed bin Ebi Nasr) şöyle arzettim: "Duyduğuma göre Ha-san (a.s) kaba elbise giyiniyordu, Cafer bin Muhammed (a.s) yeni elbise alıyor ve onu suya koyma-larını emrediyordu."
İmam Rıza (a.s) bana şöyle buyurdu: "Giy ve süslü ol, zira Ali bin Hüseyin (a.s) beşyüz dirhemlik kürkten cübbe giyiniyordu. Kışın da beş-yüz dirhemlik desenli kürkten bir elbise giyiniyordu. Kış bittiğinde onu satıyor ve parasını sadaka veriyordu." İmam daha sonra şu ayeti okudu: "De ki: Allah'ın kullarına çıkardığı zineti ve temiz rızıkları kim haram kıl-mıştır?"
18088. Süfyan es'Sevri şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle arzet-tim: "Sen Ali bin Ebi Talib'in (a.s) kaba elbise giydiğini rivayet ediyorsun, oysa kendin kuhi ve mervi elbiseler giyiyorsun." İmam bana şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun sana! Ali bin Ebi Talib (a.s) ekonomik sıkıntılar içinde yaşıyordu, ama ekonomik durum düzeldiğinde iyilerin bolluktan istifade etmesi daha evladır." bak. el-Cemal, 534. Bölüm; et-Tevazu', 4094. Bölüm
3551. Bölüm Zinet Elbisesi ve İba-det Elbisesi
18089. Ebi Abbad şöyle diyor: "İmam Rıza (a.s) yazın hasırın, kışın ise palasının üzerinde otu-ruyordu. Elbiseleri kalın ve ka-baydı. ama insanların arasına gi-rince kendisini süslerdi." 18090. Şöyle rivayet edilmiştir: "İmam Rıza (a.s) yün elbisesinin üzerinden kürkten bir elbise gi-yerdi. Cahil sufilerden birisi İmam'ın üzerindeki kürkten elbi-seyi görünce şöyle dedi: "Bu kürkten elbise içinde yaşadığın halde nasıl oluyor da kendini züht ehli zannediyorsun?" İmam elbisesini açınca altında yünden elbise giydiğini gördüler. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Bu Allah içindir bu da (kürkten elbise) in-sanlar için."
18091. Kamil bin İbrahim şöyle di-yor: "Efendim Ebu Muham-med'in huzuruna vardım. Beyaz ve ince bir elbise giydiğini gör-düm. Kendi kendime şöyle de-dim: "Allah'ın velisi ve hücceti yumuşak ve latif elbiseler giydiği halde bizlere kardeşlerin dertle-riyle dertlenmeyi emretmekte ve bizleri böyle elbiseler giymekten sakındırmaktadır." İmam tebes-süm etti ve şöyle buyurdu: "Ey Kamil! -kollarını çemreyince al-tında siyah ve kaba palastan bir elbise olduğunu gördüm, İmam daha sonra şöyle buyurdu-: "Bu Allah içindir ve bu da sizler için."
18092. (Şöyle nakledilmiştir) : "Sufyan-i Sevri Mescid'ul Ha-ram'dan geçerken İmam Sadık'ın (a.s) güzel ve değerli bir elbise giydiğini gördü ve (kendi kendi-sine) şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki gidip onu kınayacağım." İmam'ın yanına yaklaştı ve şöyle dedi: "Ey İbn-i Resulillah! Ne Al-lah resulü (s.a.a) böyle bir elbise giymiştir, ne Ali (a.s) ve ne de babalarından hiç biri." İmam (a.s) ona şöyle buyurdu:
"Resulullah (s.a.a) çok zor ve darlıkta yaşıyordu ve bu zor şartlarla uyum içinde bulunuyordu, ama daha sonra zorluklarını giderdi ve böylece dünya kırbasının ağzını açtı. Nimet seli aktı. O halde in-sanlardan, dünyadan nasiplenme-ye en evla olanı iyilerdir." Daha sonra İmam şu ayeti okudu: "De ki: Allah'ın kullarına çıkardığı zineti ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?" Biz Allah'ın ver-diği nimetlerden istifade etmeye en layık kimseleriz.
Ey Sevri! El-bette üzerimde gördüğün bu el-biseleri insanlar için giyindim." İmam daha sonra Sufyan'ın elin-den tuttu ve onu kendisine doğru çekti ve üstündeki elbiseyi kenara çekti ve altına giydiği ve bedeniy-le temas eden kalın elbiseyi dışarı çıkardı ve şöyle buyurdu: "Onu da kendim için giyindim. Gördü-ğün şeyi ise insanlar için giyiniyo-rum." İmam daha sonra Sufyan'ın kalın elbisesini kenara itti ve altındaki yumuşak ve latif elbiseyi dışarı çıkardı ve şöyle buyurdu: "Sen de bu kaba elbiseyi insanlar için giyinmişsin ve altındaki elbiseyi ise kendi nefsini se-vindirmek için."
3552. Bölüm Sarık
18093. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sarıklar Arapların ta-cıdır." 18094. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s. a.a) kendi eliyle Ali'nin (a.s) bağına sarığı taktı ve köşesini önünden saldı, başının arkasından da dört parmak kısalttı ve, "Arkanı dön" diye buyurdu. Ali (a.s) arkasını döndü. Peygamber, "Yüzünü ba-na dön" diye buyurdu. Ali (a.s) yüzünü Peygambere çevirdi ve Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyur-du: "Meleklerin tacları işte böy-ledir."
18095. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedir günü melekler, arkasından kuyruğu salıverilen beyaz sarıklar takmışlardı." 18096. Cabir şöyle diyor: "Allah resulü (s.a.a) Mekke'nin fethedil-diği gün başında siyah sarık ol-duğu halde Mekke'ye girdi." 18097. Amr bin Haris babasından naklen şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a.) başında siyah sarık olduğu ve bir ucunu iki omuzun arasına saldığı bir halde minberde konu-şurken gördüm." 18098. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Güler yüz ve sarıkla camilere giriniz zira sarıklar Müs-lümanların taclarıdır."
18099. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sarıklar müminin va-kar sebebi ve Arapların izzetidir. O halde Araplar sarıklarını kena-ra bırakınca izzetlerini kenara bı-rakmış (terk etmiş) olurlar." 18100. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Huneyn ve Be-dir savaşında başlarında bu sarık-lar bulunan meleklerle yardım et-ti. Sarık küfür ve imanın arasında engeldir."
18101. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bizimle müşriklerin farkı takkenin üzerine giyilen sa-rıktır." 18102. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetim takkenin üzerine sarık sardıkları müddetçe sürekli fıtrat (tevhid) dini üzere olacaktdır." 18103. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gündüz başını ört-mek alimliğin nişanesidir, gece başını örtmek ise şüphe uyandırı-cıdır."
3553. Bölüm Yasak Elbiseler
Kur'an: "Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir." "İnce ipekten ve parlak at-lastan giyinerek karşılıklı otu-rurlar." bak. Kehf suresi, 31. ayet; hac su-resi, 23. ayet
18104. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer süs ve cennet ipeğini seviyorsanız onu dünyada giymeyiniz." 18105. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dünyada ipek giyerse ahirette onu giyemez." 18106. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'ın gün-lerine ümit bağlarsa ipek kullan-maz." 18107. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İpek giyinmek ve altın takmak ümmetimin erkekleri için haram ve kadınları için helal kı-lınmıştır." 18108. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkek savaş dışında ipek ve diba (renkli bir tür ipek elbise) giymemelidir." 18109. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kalın ve kaba elbise gi-yiniz zira ince elbise giyenin dini de ince olur (zayıflar) ."
18110. Aişe şöyle diyor: "Ebu Be-kir'in kızı Esma üzerinde ince bir elbise olduğu halde Allah Resu-lünün yanına vardı Allah resulü ondan yüz çevirerek şöyle bu-yurdu: "Ey Esma! Kadının adet çağına erişince artık bedeninden (yüzüne ve avuçlarına işaret ede-rek) bunlar dışında görülmesi doğru değildir."
18111. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlar ken-disine baksın diye bir elbise gi-yerse Allah o elbiseyi bedeninden çıkarmadıkça ona asla nazar et-mez." 18112. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlar ken-disine baksın diye bir elbise gi-yerse Allah o elbiseyi bedeninden çıkarıncaya kadar ona bakmaz." 18113. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim meşhur (göz alıcı) elbiseler giyerse Allah kıya-met günü ondan yüz çevirir." bak. el-Kibr, 3435. Bölüm; 17246. Hadis
471. Ko-nu
el-Lecac İnatçı-lık
Bihar, 71/338, 83. Bölüm, Terk'ul-Lecacet
3554. Bölüm İnatçılık
18114. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik adettir, kötülük ise inattır." 18115. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnat, insanın görüşünü gevşetir." 18116. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçı kimsenin görüşü ve yoktur." 18117. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık düşünceyi yok eder." 18118. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçı kimsenin tedbiri yoktur."
18119. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık kötülüğün to-humudur." 18120. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık nefsi kötüler." 18121. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık savaşlara neden olur ve kalpleri kin ile doldurur." 18122. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık savaşlara neden olur." 18123. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kınanmış inatçılık hasle-tinden sakın. Zira ki inatçılık sa-vaş ateşlerini alevlendirir."
18124. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık dünya ve ahiret-te en çok zarar verici şeydir." 18125. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık insanın asla ih-tiyaç duymadığı bir şeyi vücuda getirir." 18126. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık bineğine bin-mek, insanı bela ve sıkıntılara maruz bırakır." 18127. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık merkebinin seni helak etmesinden sakın." 18128. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık merkebinin huysuzluk ederek seni helak ol-maya doğru götürmesinden sa-kın."
6
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
KONUNUN DEVAMI
18129. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılıktan daha inat bir binek yoktur." 18130. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılıktan sakın ki seni yüzüstü düşürmesinden kurtul-muş olasın." 18131. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılık bineği binicisini yüz üstü yere serer." 18132. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kınamada aşırı gitmek inatçılık ateşini alevlendirir." 18133. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnatçılıktan sakın zira ki inatçılığın başlangıcı cehalet, sonu ise pişmanlıktır."
18134. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Huyların en iyisi inatçı-lıktan en uzak olanıdır." 18135. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüklerin toplamı inatçılık ve çok çekişmektir." 18136. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kim de inadında direnir ve sapıklığında kalırsa ahdini bo-zan biri sayılır. Allah onun kalbi-ni perdesiyle örter, kötülük de-ğirmeni, başında devamlı dö-ner." 18137. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zamanı gelmeden işlerde acele etmekten, zamanı geldiğin-de işler hususunda ağır davran-maktan, işler belirsiz olduğunda inatlaşmaktan, işler açık olduğu halde gevşeklik etmekten sakın. O halde her şeyi yerli yerine koy." 18138. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnatçılığın meyvesi helak olmaktır."
18139. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bıyıklarınızı kısaltın, sakallarınızı uzatın ve kendinizi Yahudilere benzetmeyin." 18140. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mecusiler sakallarını kesiyor, bıyıklarını bırakıyorlardı. Biz ise bıyıklarımızı keser sakalla-rımızı uzatınız. Bu yaratılışa da uygun bir şeydir." 18141. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bıyıkları kökünden kazıyın ve sakalları uzun bıra-kın." 18142. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müşriklerin aksine olun. Bıyıklarınızı dipten kesin ve sakallarınızı uzun bırakın."
bak. 303. konu, es-Semet; 466. ko-nu, el-Kelam; 46. konu, el-Belagat; en-Nifak, 3936 ve 3937. Bölümler; es-Sıdk, 2195. Bölüm
3556. Bölüm Dil
18143. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer dil olmasaydı insan tecessüm etmiş bir şekil veya sa-lıverilmiş hayvandan başka bir şey olmazdı." 18144. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil, cahilliğin kefesini hafiflettiği ve akıllılığın kefesini ağırlaştırdığı bir terazidir."
18145. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil, insanın terazisidir." 18146. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Biliniz ki dil insanın be-deninin bir parçasıdır. O halde herkim çekinirse, söz ona yar-dımcı olmaz ve açıldığında ise konuşmak, kendisine fırsat ver-mez."
18147. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanları çekmek için dilden daha etkili bir şey yoktur ve nefis için şeytandan daha kan-dırıcı bir şey yoktur." 18148. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kalbi dili, aklı ise dinidir."
3557. Bölüm İnsan Dilinin Altında Gizlidir
18149. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tanınmanız için konu-şun; çünkü insan, dilinin altında gizlidir." 18150. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan, dilinin altında giz-lidir." 18151. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dört söz söyledim, Allah da kendi kitabında onları tasdik etti. Ben şöyle dedim: "İnsan di-linin altında gizlidir ve konuşun-ca aşikar olur." Allah-u Teala da şu ayeti nazil buyurdu: "Şüphe-siz onları seslerinin tonundan tanırsın…"
18152. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan bir şeyi dilinin al-tında saklı tutarsa mutlaka (bu sakladığı şey) dil sürçmelerinde ve yüz hatlarında ortaya çıkmış-tır." 18153. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın sözü aklının öl-çüsüdür." 18154. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil kalbin tercümanı-dır."
18155. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil insanın içinde gizli tuttuklarını dile getirir." 18156. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın diliyle söyledik-leri aklının delili sayılır." 18157. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Senin dilin aklının ter-cümanıdır." 18158. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yolunu bilmediğin ve hakikatini tanımadığın şey hak-kında konuşmaktan sakın. Zira senin sözün aklının göstergesidir ve senin açıklaman, senin marife-tini haber verir."
3558. Bölüm Dil Vesilesiyle Ortaya Çıkan Hasletler
18159. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanda dilin aşikar kıl-dığı on haslet vardır. İnsanın içinden haber veren bir tanık, davaları sonuçlandıran bir hakem, kendisi vesilesiyle (sorulara) cevap veren bir konuşma, kendisi vesilesiyle sorunların ortadan kalktığı bir aracı, eşyanın kendisiyle tanındığı bir nitelendi-rici, iyiliği emredici, kötülükten alıkoyan bir öğütçü, hüzünleri teskin eden bir teselli verici, ken-disiyle kinlerin ortadan kalktığı bir hazır ve kulakların kendisiyle lezzet aldığı bir sevgili."
3559. Bölüm Erkeğin Güzelliği Dili-nin Akıcılığındandır
18160. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Güzellik dildedir." 18161. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin güzelliği di-lindedir." 18162. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Güzellik dilde kemal ise akıldadır." 18163. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kadının sureti (zahiri güzelliği) yüzünde, erkeğin sureti (zahiri güzelliği) ise sözündedir."
18164. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Erkeğin güzelliği dilinin akıcılığı iledir." 18165. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin akıcı oluşu en üs-tün varlıktır." 18166. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin dili tatlı olursa aklı gelişir." 18167. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim güzel konuşma-sını bilirse kavmi onu emir edi-nir." bak. el-Cemal, 538. Bölüm
3560. Bölüm Dil İyilik ve Kötülüğün Anahtarıdır
18168. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekten de bu dil her iyiliğin ve kötülüğün anahta-rıdır. O halde mümine altın ve gümüşünü mühürlediği gibi (ağ-zını kapadığı gibi) dilini de mü-hürlemesi yakışır." 18169. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ebuzer şöyle diyordu: "Ey ilim arayan kimse! Şüphesiz ki bu dil iyilik ve kötülüğün anah-tarıdır. O halde altın ve gümüşle-rini mühürlediğin gibi dilini de mühürle."
3561. Bölüm Dilin İmanın Doğrulu-ğundaki Rolü
18170. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun kalbi doğrul-madıkça imanı asla doğrulmaz ve dili doğrulmadıkça da kalbi asla doğrulmaz." 18171. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Resulullah (s.a.a) "Bir kulun dili doğrulmadıkça kalbi, kalbi doğrulmadıkça imanı doğ-rulmaz." buyurmuştur. Kim Müslümanların kanlarından ve mallarından eli temiz ve haysiyet-lerinden dili salim olarak yüce Al-lah'a ulaşabilirse, bunu yapsın."
18172. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan sabahlayınca bütün organları dilden yetinme-sini ister. Yani şöyle der: "Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira eğer sen doğrulursan biz de doğ-ruluruz ve eğer sen eğrilirsen biz de eğriliriz." 18173. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan sabahlayınca bütün organları dili karşısında yalvarıp yakarıp şöyle derler: Bi-zim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru olu-ruz ve eğer sen eğri olursan biz de eğri oluruz." bak. 3568. Bölüm, 18215. Hadis
3562. Bölüm Akıllı İnsanın Dili Kal-binin Ötesindedir
18174. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıllı insanın dili kalbi-nin ötesindedir, cahilin dili ise ölümünün anahtarıdır." 18175. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Akıllının dili, kalbinin arkasındadır; ahmağın kalbi ise dilinin arkasındadır." 18176. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahmak insanın kalbi ağzında, hikmet sahibi kimsenin ağzı ise kalbindedir." 18177. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mü'minin dili, kalbinin arkasında; münafığın kalbi ise di-linin arkasındadır. Mümin, bir söz söylemek istediğinde kendi kendine düşünür, hayırsa söyler, şer ise vazgeçer. Münafık ise, kendisine ne getireceğini, ne gö-türeceğini düşünmeden diline ge-leni söyler."
18178. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ki müminin dili kalbinin ötesindedir. Mümin bir şeyi dile getirmek istediğinde, önce kalbiyle onu düşünür, sonra diliyle ifade eder. Şüphesiz mü-nafığın dili ise kalbinin önünde-dir. Bir şeye himmet edince diliy-le ifade eder ve kalbiyle asla dü-şünmez."
3563. Bölüm Dilin Hakkı
18179. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dilin hakkı onu kötü söylemekten münezzeh kılmak, iyiliğe alıştırmak, fazla konuşmaları terk etmek, insanlara iyilik etmek ve onlar hakkında güzel şeyler söylemektir." bak. el-Kelam, 3531. Bölüm
3564. Bölüm İnsanın Esenliği Dilini Korumadadır
18180. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın selameti dilini korumasındadır." 18181. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dili korumak ve iyilikte bulunmak insanın en üstün fazi-letlerindendir." 18182. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim dilini korursa Allah da ayıplarını örter." 18183. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim dilini korursa kendisini yüceltmiş olur." 18184. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin kurtuluşu dilini korumasındadır."
18185. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini korumadığı müddetçe hiç kimse günahtan güvende değildir." 18186. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın rahatlığı dilini tutuklamasındadır." 18187. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dili korumak imandan-dır." 18188. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini korumayan kimse amel etmemiştir." 18189. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan için dilini koru-maktan ve ihsanda bulunmaktan daha faydalı bir şey yoktur." bak. el-Huzn, 818. Bölüm; 3786. Hadis; Vesail'uş Şia, 8/532, 119. Bölüm; 3565. Bölüm Dilin Sürçmesi
18190. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin sürçmesi mızrağın isabet etmesinden daha etkili-dir." 18191. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin sürçmesi mızrak yarasından daha kötüdür." 18192. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin sürçmesi insanı he-lak eder." 18193. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin sürçmesi en şiddet-li yok oluştur."
18194. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Başını dilinin sürçmesin-den koru ve dilini sağlam görüş-lülük, sakınmak ve akılla dizgin-le." 18195. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın ayağı sürçerse, toprağa bürünür, ama dili sürçer-se başı kesilir." 18196. İmam Ali (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Göz-lerimin işaretlerini, faydasız söz-lerimi, kalbimin yersiz isteklerini ve dilimin sürçmelerini ba-ğışlamanı diliyorum."
3566. Bölüm Dilin Fitnesi
18197. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dilin fitnesi kılıç dar-besinden daha şiddetlidir." 18198. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil darbesi mızrak ucu-nun darbesinden daha acı verir." 18199. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Burnunun havasına, (kibrine) hiddetinin sertliğine, elinin darbesine ve dilinin keskin-liğine sahip ol."
18200. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin keskinliği mızrağın keskinliğinden daha keskindir." 18201. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mızrağın keskinliği be-denin bağlarını koparır. Dilin keskinliği ise ecel bağlarını kopa-rır." 18202. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil darbesi mızrak dar-besinden daha acı vericidir." bak. 3568. Bölüm; el-İslam, 1868. Bölüm
3567. Bölüm Dil Tehlikesi
18203. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice diller insanın öm-rünü sona erdirir." 18204. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice kanları bir ağız (dil) dökmüştür." 18205. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice insanı dili helak etmiştir." 18206. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice nimeti bir söz or-tadan kaldırmıştır. O halde altın ve gümüşünü koruduğun gibi di-lini de koru."
18207. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın belası dilinden-dir." 18208. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bela dile havale edilmiş-tir." 18209. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dilini koru zira dili korumak kendin için verdiğin bir sadakadır."
3568. Bölüm Dilin Sürçmelerinden Sakınmak
18210. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilki dil, serbest bıraktı-ğın zaman ısıran, ısırgan bir kö-pektir." 18211. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dil yırtıcıdır; serbest bı-rakılırsa ısırır." 18212. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilden sakın. Zira dil ha-ta etmeyen bir oktur."
18213. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah kulunu rezil et-mek isterse dili vesilesiyle onu rezil eder." 18214. Resulullah (s.a.a) kendisini cennete sokan ve cehennem ateşinden uzak tutan şeyi soran Muaz b. Ce-bel'e şöyle buyurmuştur: "…Sana bütün bunların temelini haber vereyim mi?"
Ben (Muaz b. Cebel) şöyle arzettim: "Haber ver ey Allah'ın Resulü!" Resulullah (s.a.a) diline işaret etti ve şöyle buyurdu: "Bunu koru" Ben şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Acaba biz söylediğimiz şeyler sebebiyle sorguya çekilecek miyiz?" Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Annen yasına otursun! (Allah) insanları sadece dilinin biçtiklerinden başka bir şey sebebiyle mi yüz üstü -veya, "Burnu üzere" buyurdu- ateşe atmaktadır."
18215. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanın dili her gün bir organına yaklaşır ve ona şöyle der: "Nasılsınız?" Onlar, "Eğer sen bizi kendi halimize bı-rakacak olursan iyiyiz" ve şöyle derler: "Allah'tan kork ve bize karışma. Sonra ona ant içirir ve şöyle derler: "Biz sadece senin vasıtanla mükafat elde ederiz ve senin vasıtanla cezalandırılırız." bak. 3561. Bölüm
3569. Bölüm Dili Hapsetmek
18216. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın salahı dilini hap-setmesindedir." 18217. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hiçbir şey dil kadar uzun müddet hapsedilmeye layık değildir." 18218. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin seni uzun ve helak edici zindana atmadan önce sen onu hapset. Zira hiçbir şey hak yoldan sapan ve cevap vermeye koşan dilden daha çok uzun süre hapsedilmeye layık değildir."
18219. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim dilini hapsederse pişman olmaktan güvende olur." 18220. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir kul dilini sak-lamadıkça imanın hakikatine eri-şemez." 18221. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan dilini korumalıdır. Çünkü bu dil sahibine asidir. Al-lah'a andolsun ben, dilini koru-madıkça sakınan kula bu sakın-masının fayda verdiğini gör-medim."
18222. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilini koru, sözlerini sa-yarak konuş ki hayır dışındaki sözlerin azalsın."
3570. Bölüm Dilin Afetleri
18223. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın hatalarının çoğu dilindedir." 18224. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kıyamet günü insanların en günahkarı herkesten daha çok batıl işlere dalan kimsedir." 18225. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözün afetleri vardır." bak. 51. Konu, el-Buhtan; 381, et-Ta'yir; 215, Es-Sebbe; 407, el-, Fuhş; 474, el-Lean; 398, el-Gına; 400, el-Gıybet; 225, es-Sihriyye_ 227- es-Sirr_ 268, eş-Şi'r; 457, el-Kizb; 484, el-Medh; 489, el-Mizah; 488, el-Mira'; 524, en-Nemime; 141, el-Husume; 123, el-Half; el-Kelam; 3514, 3515. Bölümler; el-Belağe, 389. Bölüm; et-Tevbe, 468. Bölüm; es-Sual (1) , 1704. Bölüm; en-Nifak, 3936. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 3/836-889
3571. Bölüm Dilin Azabı
18226. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah dile diğer organlardan hiçbirine etmediği azabı eder. Bunun üzerine dil şöyle der: "Ey Rabbim! Sen hiçbir şeye vermediğin azabı bana verdin." Ona şöyle cevap verilir: "Senden bir söz çıktı, doğu ve batıya yayıldı, bu sebeple haksız yere bir kan döküldü, bir mal yağmalandı ve haram kılınmış bir namus çiğnendi." 18227. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü kafir dilini ardından çeker."
3572. Bölüm Birkaç Nadir Hadis
18228. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İlmin dili doğruluk, ce-haletin dili ise kabalıktır." 18229. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Doğru dil insan için kendisini taktir etmeyen kimseye miras bırakacağı maldan daha hayırlıdır." 18230. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilin ki Allah'ın insanlar içinde bir kişiye güzel ün (doğru dil) vermesi, teşekkür etmeyene miras bırakacağı mal vermesinden daha hayırlıdır." 18231. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Suçlu, hata eden kimse-nin dili kısadır." 18232. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sözlerin en doğrusu hal diliyle söylenen sözdür." bak. es-Sıdk, 2195. Bölüm
474. Ko-nu
el-La'n Lanet
Bihar, 72/202, 106. Bölüm; Men yestehik'ul-Le'n Bihar, 72/208, 107. Bölüm; Le'n-u men la yestehik'ul-Le'n Vesail'uş-Şia, 8/613, 160. Bö-lüm; Tahrim'ul-Le'n-i Gayr'il-Müstahak Vesail'uş-Şia, 15/586, Ki-tab'ul-Le'n Kenz'ul-Ummal, 3/614, 877 Kenz'ul-Ummal, 15/220, Ki-tab'ul-Le'n
18233. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir." 18234. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ben lanet edici olarak gönderilmedim aksi-ne ben bir rahmet olarak gönde-rildim."
18235. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine lanet edici olması yakışmaz." 18236. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin lanet edici de-ğildir." 18237. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sıddıka (dosdoğru kimseye) lanet edici olması ya-kışmaz."
18238. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Lanet eden kimseler kıyamet günü ne şefaat ederler ve ne de tanıklık." 18239. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir şeye lanet etmemeye güç yetirebilirsen bunu yap (lanet etme) ." 18240. Resulullah (s.a.a) bindiği de-vesine lanet eden kimseye şöyle buyur-muştur: "Onu bizim arkamızdan (bizden uzak) getir zira lanetin müstecap olmuştur."
18241. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Devesine lanet eden kimdir? Ondan in ve lanet ettiğin hayvanı bizimle getirme. Ne kendinize lanet ediniz, ne çocuk-larınıza ve ne de mallarınıza." 18242. Resulullah (s.a.a) devesine lanet eden bir kadına şöyle buyurmuş-tur: "Yükünüzü o devenin sırtın-dan aşağı indirin ve onu salıverin zira o lanet edilmiştir."
18243. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Lanet lanet edici kim-senin ağzından çıkınca bakar; eğer yöneldiği şeye bir yol bulabi-lirse ona doğru gider, aksi taktir-de ağzından çıkaran kimseye geri döner." 18244. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Lanet edici kimsenin ağzından lanet çıktığında kendisi ve lanet ettiği kimse arasında ha-reket halinde olur. Eğer (lanet edilen kimseye doğru) bir yol bu-lamazsa lanet eden kimseye geri döner ve o, bu lanete daha layık-tır. O halde mümine lanet etmek-ten sakının ki bu lanet size geri döner."
18245. Şöyle rivayet edilmiştir: "Nueyman Ensari'yi Allah Resu-lünün (s.a.a) yanına getiriyorlardı ve Peygamber de onu işlediği suçlar sebebiyle cezalandırıyordu. Sonunda onu bir gün peygambe-rin yanına getirdiler ve peygam-ber ona had uyguladı. Bir şahıs ona lanet etti ve şöyle dedi: "Onu ne kadarda Allah Resulünün ya-nına getiriyorlar." Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ona lanet etme zira o Allah ve resulünü sevmektedir." Bak. El-Hadd, 745. bölüm
18246. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Bana tavsiyede bulun" diye söyleyen Curmuz Huceymi'ye şöyle buyurmuş-tur: "Sana lanet edici olmamanı tavsiye ederim." 18247. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ne Allah'ın laneti ile beddua edin, ne Allah'ın gazabı ve ne de ateşle."
3574. Bölüm Mel'un (Lanet Edilmiş Kimsler) Kur'an: "Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? İşte bunlar Rablerine götürülürler ve şahitler: "Rab-lerine yalan söyleyenler bun-lardır" derler. Bilin ki Allah'ın lâneti haksızlık yapanlara-dır." "Sürekli sözlerini bozduk-ları için onlara lânet ettik, kalplerini katılaştırdık."
"Allah şüphesiz, küfreden-lere lânet etmiş ve onlara çıl-gın alevli cehennemi hazırla-mıştır." bak. Nisa suresi, 46, 47, 52, 94. ayetler; Maide suresi, 60, 78. ayetler; Barka suresi, 88, 159, 161. ayetler; Tevbe suresi, 68. ayet; Muhammed su-resi, 23. ayet; Fetih suresi, 6. ayet; Nur suresi, 7. ayet; A'raf suresi, 44. ayet; Hicr suresi, 35. ayet; Sad suresi, 78. ayet
18248. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Marufu emredip kendisi terk edene, kendisi işlediği halde münkerden nehyetmeye kalkışana Allah lanet etsin!" 18249. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın laneti gözleri görmeyen kimseyi yoldan saptıran kimsenin üzerine olsun."
18250. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın laneti Lut kavminin yaptığı işi yapan kim-senin üzerinde olsun." 18251. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: Allah'ın laneti Allah'tan başkası için hayvan kesenin üzerine olsun." 18252. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın laneti kendi-sini babasından başkasına isnat eden kimsenin üzerine olsun."
18253. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın laneti helal ediciye , helal edici kimseyi tutan kimseye, kendisini bağlılarından başkasına isnat eden kimseye, kendisini tanınmamış bir soya isnat eden kimseye, kadınlara benzeyen erkeklere, erkeklere benzeyen kadınlara, İslam'da bir şey ortaya çıkaran
(adam öldüren veya bidat çıkaran kimseye) veya bir olay çıkarana (katile veya bi-dat ehline) sığınak veren kimseye, katilinden başkasını öldüren kim-seye, kendisini vurmayan kimseyi vurana ve anne ve babasına lanet eden kimsenin üzerine olsun. Kendisine şöyle arzedildi. "Ey Alalh'ın Resulü! Anne babasına lenet eden bir kimse bulunabilir mi?" Peygamber şöyle buyurdu: "Evet, insanların anne babasına lanet eder, onlarda buna karşılık olarak onun anne babasına lanet eder."
18254. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın laneti rüşvet veren, rüşbet alan ve ikisi arasın-da vasıta olan kimsenin üzerine olsun." 18255. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yahudi din adamları ve Hiristiyan Ruhbanlar iyiliği emredip kötülükten sakındırma işini terk edince Allah da pey-gamberlerinin diliyle onlara lanet etti ve böylece bela hepsini çepe-çevre kuşattı." 18256. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç kimseye Allah lanet etmiştir: anne babasına iti-nasızlık eden kimseye, karı koca-nın aralarını ayırarak karısıyla ev-lenmek için eşler arasında laf ta-şıyan kimseye ve birbirine düş-man olsunlar diye müminler ara-sında laf taşıyan kimseye."
18257. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ben yedi gruba lanet ettim. Allah ve duası müstecap olan her peygamber de benden önce onlara lanet etmiş-tir. Kendisine şöyle arzedildi: Onlar kimdir ey Allah'ın Resu-lü)" peygamber şöyle buyurdu: Allah'ın kitabına ekleme yapan,
Allah'ın taktirini yalanlayan, sün-netime muhalefet eden, Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'ın haram kıldığını helal kılan, Allah'ın hor kıldığı kimseyi aziz kılmak ve Al-lah'ın izzet bağışladığı kimseyi zelil kılmak için devleti zorla ele geçiren, Müslümanların beytül-malını kendisine helal kılıp onu tekeline geçiren ve aziz ve celil olan Allah'ın helal kıldığı şeyi ha-ram kılan kimse."
18258. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben ve duası müste-cap olan her Peygamber yedi ki-şiye lanet ettik: "Allah'ın kitabına ilavede bulunan, Allah'ın taktiri-ne iman etmeyen, Allah'ın hara-mını helal sayan, Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'ın haram kıldığı şeyi helal sayan, sünnetimi terk eden, fey'i (beytülmali) tekeline geçiren, Allah'ın zelil kıldığını aziz kılmak ve Allah'ın izzet ba-ğışladığı kimseyi hor kılmak için zorla hükümeti elde eden ve kud-retinde zorbalıkta bulunan kim-seye."
18259. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu altı gruba, Allah ve duası müstecap olan her pey-gamber lanet etmiştir: "Allah'ın kitabına ilavede bulunan, Allah'ın taktirini yalanlayan, sünnetimi terk eden, Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'ın haram kıldığını helal sayan, Allah'ın aziz kıldığını zelil ve zelil kıldığını aziz kılmak için zorla hakimiyet elde eden, Müs-lümanların beytülmalını kendisi için helal sayan ve onu kendi te-keline geçiren kimseye."
18260. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim bir olay yara-tır veya olay çıkaran kimseye sı-ğınak verirse Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti üzerine olsun." Kendisine şöyle arzedildi: "Ey Allah'ın Resulü! Olay çıka-ran kimseden maksat kimdir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Hiç-bir had söz konusu olmaksızın birini kırbaçlayan veya haksız ye-re birini öldüren kimsedir."
18261. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) namahrem bir kadının avret ma-halline bakan, dini kardeşinin eşine hıyanet eden, insanlar dini anlamak için kendilerine muhtaç olduğunda onlardan rüşvet talep eden kimseye lanet etmiştir."
18262. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah Resulü (s.a.a) on kişiye lanet etmiştir: "Faiz yiyen, faiz veren, faizde tanıklık eden, faizi yazan, dövme yapan kadın, güzelliği için dövme yaptıran ka-dın, zekat vermekten sakınan kimse, helal edici kimse, helal edici kimseyi tutan kimse! Allah Resulü ayrıca ağıt yakmaktan sa-kındırmıştır. Ama onlar hakkında lanet etmemiştir."
18263. Ebu Musa şöyle diyor: "Al-lah Resulü (s.a.a) anne ve çocu-ğunu ayıran kimseye lanet etmiş-tir." 18264. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah Resulü helal edici kimseye ve helal edici kimseyi tu-tan kimseye lanet etmiştir." 18265. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) kadınların örtüsünü örtünen kimseye lanet etmiştir." 18266. Ayşe şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) erkeklere benzeyen kadınlara lanet etmiştir." 18267. Allah Resulü (s.a.a) Sedir ağacını kesen kimseye lanet et-miştir."
18268. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mel'undur, anne ba-basını vuran kimse, mel'undur! Mel'undur, anne babasına isyan eden kimse, mel'undur! Mel'undur, mescide saygı gös-termeyen kimse." 18269. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müneccim mel'undur, kahin mel'undur, sihirbaz mel'undur, şarkı söyleyen kadın mel'undur, ona sığınak veren kimse mel'undur, onun kazancıy-la geçinen kimse mel'undur."
18270. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şeyi yapan kim-se mel'undur, mel'undur! İnsan-ların oturduğu gölgelik yerlerde def-i hacet eden, başkalarının su nöbetine engel olan ve insanların yolunu kapayan kimse." 18271. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dirhem ve dinara kö-le olan kimse mel'undur, mel'undur." 18272. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dirhemin kuluna la-net edilmiştir, dinarın kuluna la-net edilmiştir."
3575. Bölüm Dünya ve Ahirette La-net Edilen Kimseler
Kur'an: "Allah'ı ve Peygamberini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lânet eder; onlara alçaltıcı bir azab hazırlar." "İffetli, habersiz mümin kadınlara zina isnat edenler dünya ve ahirette lânetlenmiş-lerdir. Onlar büyük azaba uğ-rayacaklardır."
bak. Hud suresi, 60, 99. ayetler; Kasas suresi, 42. ayet 18273. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu dört kimseye dün-ya ve ahirette lanet edilmiştir ve melekler de buna amin demişler-dir: Allah kendisini erkek yarattı-ğı halde kadın sıfatına bürünen, kendisini kadınlar şekline sokan erkeğe, Allah kendisini kadın ya-rattığı halde erkek sıfatına bürü-nen ve kendisini erkek şekline sokan kadın, gözleri görmeyen kimseyi yoldan saptıran kimseye ve kadından kaçan kimseye. Zira Allah Yahya b. Zekeriyya dışında hiç kimseyi kadınlardan kaçıcı kılmamıştır."
Kur'an: "Onlar boş şeylerden yüz çevirirler." "Onlar yalan yere şahadet etmezler; faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevi-rip vakarla geçerler." 18274. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İçinde Allah'ın zikrinin olmadığı her söz boş sözdür." 18275. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın, "boş şeylerden yüz çevirenler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani senin hakkın-da doğru olmayan şeyler uyduran veya sana sende olmayan bir şeyi sana isnat eden ve böylece senin de Allah için kendisinden yüz çe-virdiğin kimse."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Şüphesiz boş şeylerden maksat, şarkı söylemek ve gaflete düşürücü boş şeylerdir." 18276. Tefsir-i Kumi'de, "Yüce cennette boş söz işitmezler" ayetinin tefsirinde şöyle yer almıştır: "Boş şeylerden maksat, boş şaka ve yalandır."
18277. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en değerlisi faydalı olmayan şeyleri terk eden kimsedir." 18278. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kendisini ilgilen-dirmeyen şeyleri terk etmesi İs-lam'ının güzelliğindendir."
18279. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Canın rahatlığı, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etme-sindedir." 18280. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hak ile amel et ve sa-na bu yolda ulaşan şeylere itina gösterme ve boş şeylerden uzak dur."
18281. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Boş şeylerle uğraş-maktan sakın, aksi taktirde hor ve hakir düşersin." 18282. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Boş şeyleri terk et-mek, sakınmanın süsüdür."
18283. Resulullah (s.a.a) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! bana merhamet et ki hayatta ol-duğum müddetçe günahları terk edeyim ve bana merhamet buyur ki faydasız olan şey uğruna zah-mete düşmeyeyim." 18284. İdris (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ım! Kal-bimi sana doğru azık edinmeye-ceğim ve seninle görüştüğüm gün kendisinden faydalanmayacağım helal veya haram her şeyden uzak kıl."
18285. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Faydalı olan bir şeyi terk etmekle kendini faydasız olan bir şeye maruz bırakma." 18286. İmam Ali (a.s) Abdullah bin Abbas'a yazdığı mektubunda şöy-le buyurmuştur: "Allah'a hamd ve Peygambere selamdan son-ra…Seni ilgilendiren (faydalı) şeyi talep et, seni ilgilendirmeyen (faydalı olmayan) şeyleri ise ter-ket. Zira seni ilgilendirmeyen şeyleri terk etmek, seni ilgilendi-ren (faydalı) şeylere ulaşmaktır." 18287. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim kendisini ilgi-lendirmeyen boş şeylerle meşgul olursa kendisini ilgilendiren işleri kaybeder."
18288. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim kendisini ilgi-lendiren şeyleri terk ederse ken-disini ilgilendirmeyen şeylere dü-çar olur." 18289. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her ne kadar oyun (ve şaka) üzere söylesen de veya onu faydasız ve maksatsız saysan da asla nefsine uygun bir söz söyle-me. Zira nice şaka özgür insanı senden uzak düşürür ve nice boş söz sana doğru kötülüğü çe-ker."
18290. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Boş işlere dalmakla ateş alevlerini yüzlerinize doğru alevlendirmeyin." 18291. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice boş söz ve amel ardından bir kötülük getirir." 18292. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nefsin ölümden sonra kendisiyle birlikte olmayacağı şeylere koyulması, görüşün gev-şekliğindendir."
18293. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş iş ve sözleri terk edin ki beyinsiz kimseler sizden uzak dursun." 18294. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim ayrıntılara yöne-lirse, istenilen asıl hedefini kay-beder." 18295. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim kendisi için za-ruri olmayan bir şeye yönelirse, kendisi için faydalı olan şeyi kay-beder."
18296. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim önemli olmayan şeye yönelirse, daha önemli olan şeyi kaybeder." 18297. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim zaruri olmayan şeyle meşgul olursa, kendisine za-ruri olan şeyi zayi eder."
18298. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakın insanlar seni kendinden gafil kılmasın. Zira bunun sonucu onlara değil sana ulaşır. Gününü boş şeylerle ge-çirme. Zira yaptığın her şeyi kay-deden biri seninle birlikte bu-lunmaktadır."
Tefsir "Onlar boş şeylerden yüz çevirirler" ayetinde geçen boş işten maksat faydası olmayan iş demektir. Boş iş göreceli bir şeydir. Zira bir işe oranla boş sayılan herhangi bir şey başka bir işe oranla faydalı olabilir.
Din açısından boş şeyden maksat bir şekilde ahiretle sonuçlanmayan, dünya işlerinde hiçbir faydası bulun-mayan mübah işlerdir. Örneğin Al-lah'a itaat ve ibadet için kendisinden yardım alınan yemek ve içmek bir an-lamda yeme ve şehveti amacıyla da ye-rine getirilebilir. Neticede eğer bir işin ne dünyaya ne de ahirete faydası ol-mazsa o iş boş iştir. Daha dikkatli bir bakışla söyleyecek olursak, boş iş, farz ve müstahap işlerin dışında kalan işlerdir.
Münezzeh olan Allah müminleri boş işleri mutlak bir şekilde terk et-mekle sıfatlandırmamıştır. Çünkü in-san sürçmeye ve hataya maruzdur. İn-sanoğlu büyük günahlardan sakındığı taktirde Allah diğer günahlarını ba-ğışlar. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: "Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kötülüklerinizi örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz. "
Aksine onları boş işlerden yüz çe-virmekle nitelendirmiştir, mutlak bir şekilde terk etmekle değil! Yüz çevir-mek, insanı bir işle meşgul olmaya ça-ğıran bir işin varlığının gereğidir. Ama insan, itinasızlık ve önemsememek sebebiyle o işten yüz çevirmekte ve başka bir işe yönelmektedir. Bu yüz çevirmenin gereği de insanın kendisini boş şerafet ve keramete aykırı işlere koyulmaktan daha üstün ve yüce bilmesi, büyük ve yüce hedeflere yönelmesidir.
Gerçek iman da insanı buna davet etmektedir. Zira iman azamet, yüce-lik, izzet kaynağı, mecd ve değer ile il-gilidir. İman sıfatına sahip olan kimse ebedi saadet dolu hayatından başkası-na önem vermez ve sadece hakkın azametini kabul ettiği şeyleri büyük kabul eder ve aşağılık ve cahil kimse-lerin önem verdiği işlere önem vermez. "Eğer cahiller ona hitap ede-cek olursa, onlara yumuşak-lıkla cevap verir. Boş işlerin yanından geçince, yücelikle geçerler."
Buradan da anlaşıldığı üzere mü-minlerin boş işlerden yüz çevirmesiyle nitelendirilmesi, onların himmet bü-yüklüğü ve şahsiyet yüceliklerinden ki-nayedir."
476. Ko-nu
el-Lukata Bu-lunmuş Eşya
Vesail'uş-Şia, 17/347, Ki-tab'ul-Lukte
3577. Bölüm Bulunmuş Eşya
18299. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kaybolmuş bir şeyi sapıklardan başkası yemez." 18300. İmam Sadık (a.s) bu-lunmuş şey hakkında şöyle buyurmuştur: "Ona el vurma. Eğer insanlar buldukları şeylere el sürmeselerdi sahibi gelir ve onu alırdı."
18301. İmam Ali (a.s) bulunmuş bir şey hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Onu ilan etmeli, eğer sahibi bulunursa ona vermelidir. Eğer gelmezse bir yıl tutmalıdır. Bu müddet boyunca sahibi veya onu isteyen kimse gelmezse, onu sadaka vermelidir. Eğer o şeyi sadaka verdikten sonra sahibi bu-lunur ve isterse, yanında bulunan şeyin bedelini sahibine ödemeli-dir. Bu taktirde sadaka verdiği malın sevabı kendisine aittir." bak. Vesail'uş Şia, 17/349, 2. Bölüm
477. Ko-nu
el-Lika Gö-rüşmek Münezzeh ve Yüce Allah İle (Görüşmek)
Kur'an: "Ey Mûsa! Seni milletinden daha çabuk gelmeye sevk eden nedir?" dedik. "Mûsa: "Onlar ardımdadır, Rabbim! Hoşnut olman için sana acele geldim" dedi." 18302. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şevk yakin sahiplerinin huyudur." 18303. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şevk ariflerin halis dos-tudur." 18304. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Marifet benim serma-yem, akıl benim dinimin kökü, sevgi benim eşyam, şevk benim bineğim ve aziz ve celil olan Al-lah'ı zikretmek benim dostum-dur."
18305. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah üç gün üç gece zarfında Musa bin İmran (a.s) ile yüzyirmi dört bin kelime münacatta bulundu. Bu süre boyunca Musa (a.s) hiç-bir şey yemedi ve içmedi. İsrailo-ğullarına dönüp onların sözünü işitince onlardan nefret etti. Bu-nun sebebi ise kulağında aziz ve celil olan Allah ile görüşme tatlı-lığının varlığı idi."
18306. Resulullah (s.a.a) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Senden kazana hoşnutluk, ölüm-den sonra güzel hayat, yüzüne bakmanın lezzetini, seni görme-nin ve görüşmenin şevkini dile-rim." 18307. Ebu Derda, Ka'bul Ahbar'a şöyle dedi: "Bana Tevrat'ın en özel ayetini haber ver: "Ka'bul Ahbar şöyle dedi: "Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "İyiler benimle görüşmeye büyük bir iştiyak duyarlar ama benim onlarla görüşme şevkim daha çoktur." Ka'bul Ahbar şöyle dedi: "Bu ayetin kenarında ise şöyle yazmıştır: "Her kim beni ararsa beni bulur ve her kim de başkasını ararsa beni bulamaz."
Ebu Derda şöyle diyor: "Şahadet ederim ki Allah resulünün (s.a.a) de bunu aynı şekilde ifade ettiği-ne tanıklık ederim." 18308. Davud'un (a.s) haberlerinde aziz ve celil olan Allah'ın kendisine şöyle vahyettiği yer almıştır: "Ey Da-vud! Daha ne zamana kadar cen-neti hatırlayacak ve bana olan şevki benden dilemeyeceksin." Davud şöyle arzetti:
"Ey Rabbim! Sana iştiyak duyanlar kimlerdir?" Allah şöyle buyurdu: "Bana müştak olanlar kendilerini her türlü bulanıklıktan arıttığım, uyanıklıkla kendilerini uyandırdı-ğım ve kalplerinde içinden bana baktıkları bir pencere açtığım kimselerdir." 18309. Hakeza Davud'un haberle-rinde aziz ve celil olan Allah'ın ken-disine şöyle vahyettiği yer almıştır: "Benim muhabbetimle bana yö-nelen kullarıma de ki: Benimle sizin aranızdaki perdeyi kalp göz-lerinizle bana bakmanız için or-tadan kaldırdığım zaman yaratık-larımdan gizli kalmanızın size ne zararı olabilir ki?"
18310. Hakeza Davud'un haberle-rinde aziz ve celil olan Allah'ın ken-disine şöyle vahyettiği yer almıştır: "Kalp gözünle bana bak, başın-daki gözlerinle akıllarını beni görmekten örttüğüm kimselere bakma."
18311. İmam Ali (a.s) Muaviye'ye yazdığı bir mektubunda şöyle buyur-muştur: "Muhacir ve Ensar'dan toplanmış büyük bir orduyla tez elden üzerine geleceğim… Hepsi kefenlerini giymiş. Bu ordunun en çok sevdiği şey ise Rablerine kavuşmalarıdır." 18312. İmam Ali (a.s) ashabını sa-vaşa teşvik ederken şöyle buyurmuştur: "Suya koşan susuz kimse gibi, Allah'a doğru giden kimse kimdir? Cennet, mızrakların gölgeleri altındadır. Bugün haberler açıklanır. (İman iddialarının doğru olup olmadığı belli olur.) Allah'a andolsun, ben düşmanların kendi diyarlarına kavuşmayı özlemesinden daha çok kavuşmayı özlüyor, şevk duyuyorum."
18313. İmam Ali (a.s) Mısır halkı-na yazdığı mektubunda şöyle buyur-muştur: "Ben Allah'a kavuşmayı özlüyor, onun güzel karşılığını ümit ediyor, bekliyorum." 18314. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim Allah'ı arzularsa arzu ve ümidinin nihayetine erişir." 18315. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim münezzeh olan Allah'tan gayrisine umut bağlarsa umudu yalan (boşa) çıkar." 18316. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'tan başkasını kas-teden kimse zayi olur." bak. el-Meheccet'ul Beyza, 8/27
3579. Bölüm Şevkin Nedenleri 18317. Davud'un (a.s) haberlerinde yer aldığı üzere aziz ve celil olan Allah ona şöyle vahyetmiştir: "Ey Davud! Ben iştiyak sahiplerinin kalbini kendi hoşnutluğumdan yarattım ve onları kendi zatımın nuruyla nimetlendirdim… Davud şöyle arzetti: "Ey Rabbim! Onlar hangi vesileyle senin nezdinde bu makama eriş-tiler." Allah şöyle buyurdu: "Gü-zel zanda bulunmak, kendini dünyadan ve dünyanın ehlinden uzak tutmak,
halvet etmek ve benimle münacatta bulunmak ile ve şüphesiz bu da sadece dünya ve ehlini kenara iten, dünya ve ehlini asla anmayan, kalbini be-nim için boş tutan ve beni bütün yaratıklarıma tercih eden kimse-nin ulaşabileceği bir makamdır. Bu durumda ben ona yönelirim. Onu kendim için kılarım, ken-dimle onun arasındaki örtüyü kaldırırım, böylece gözüyle bir şeyi gören kimse gibi beni gö-rür."
18318. Hakeza Davud'un (a.s) haberlerinde şöyle yer almıştır: "Ey Davud! Benden yüzçevirenler için nasıl beklediğimi, onları nasıl sevdiğimi, onların günahı terk edişlerine nasıl iştiyak duyduğu-mu bilecek olsalardı şüphesiz ba-na şevkten dolayı ölür, bana duy-dukları aşktan dolayı bedenlerinin eklemleri birbirinden ayrılır-dı."
18319. Resulullah (s.a.a) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Ey Alla-hım! Bana senin sevgini, seni se-ven kimselerin sevgisini ve senin sevgine yaklaştıran şeyleri sevme-yi bana nasip et ve nezdinde se-nin sevgini (sıcak bir günde içi-len) soğuk bir sudan daha sevimli kıl." 18320. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Canlarınızı cennet nime-tine müştak kılınız ki ölümü se-vip hayata düşman olasınız."
18321. İmam Ali (a.s) kendisine, "Hangi sebeple Allah'la görüşmeyi sevdin?" diye sorulunca şöyle buyur-muştur: "Çünkü Allah'ın benim için meleklerin, elçilerin ve pey-gamberlerin dinini seçtiğini gör-düm ve anladım ki beni böyle saygın kılan kimse beni asla unutmaz ve bu yüzden de onu görmeyi sevdim." bak. el-Mevt, 3737. Bölüm
7
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3580.Bölüm Allah İle Görüşmeyi Seven Kimse
18322. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah ile gö-rüşmeyi severse Allah da onunla görüşmeyi sever ve her kim de Allah'la görüşmeyi sevmezse Al-lah da onunla görüşmeyi sev-mez."
18323. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah ile gö-rüşmeyi severse Allah da onunla görüşmeyi sever. Ve her kim de Allah'la görüşmeyi sevmezse Al-lah da onunla görüşmeyi hoş görmez."şöyle arzettiler: "Ey Alalh'ın Resulü! Şüphesiz biz ölümü hoş görmüyoruz." Pey-gamber şöyle buyurdu:
"Bunun ölümü hoş görmemekle hiç bir ilişkisi yoktur. Mümin ölümü ge-lip çattığında Allah tarafından bir müjdeleyici gelir ve kendisine doğru gitmekte olduğu şeyleri ona müjdeler. Bu esnada kendisi için Allahla görüşmekten daha sevimli bir şey yoktur. O halde o Allahla görüşmeyi sever ve Allah da onunla görüşmeyi sever. Ama günahkar kimsenin ölüm anı çat-tığında kendisini bekleyen kötü akibeti yanına gelir. Bu yüzden o Allahla görüşmeyi hoş görmez Allah da onunla görüşmeyi hoş görmez."
18324. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Her kim Allah ile görüşmeyi severse Allah da onunla görüşmeyi sever ve her kim de Alah'la görüşmekten nefret ederse Allah da onunla görüşmekten nefret eder" hadisi sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Evet öyledir." Ben (Ravi) şöyle arzettim: "Allaha yemin olsun ki biz ölümü hoş görmüyoruz." İmam şöyle bu-yurdu: "Bu sizin düşündüğünüz gibi değildir. Aksine maksat ölü-mü müşahade ettiğinde Allah'la görüşmekten hoşlanmak veya hoşlanmamaktır. O esnada eğer sevdiği bir şeyi görürse onun için ilerlemekten daha sevimli bir şey yoktur.
Bu esnada Allah onunla görüşmeyi sever ve o da Allah ile görüşmeyi sever ama eğer hoş-lanmadığı bir şeyi görürse bu du-rumda da hiçbir şey onun için Allah ile görüşmekten daha nef-ret edilir değildir. Aziz ve celil olan Allah da onunla görüşmek-ten nefret eder."
18325. Yahya bin Sabur şöyle diyor: "İmam Sadık'ın (a.s) ölmek üzere olan birinin gözlerinden yaşların boşalması hakkında şöyle buyur-duğunu işittim: "Bu Allah Resu-lünü (s.a.a) müşahade esnasında-dır. Zira kendisini sevindiren bir şeyi görmektedir." Yahya şöyle diyor: "İmam daha sonra şöyle buyurdu: "İnsanın kendisini se-vindiren ve sevdiği bir şeyi gör-düğünde gözlerinden yaşların bo-şaldığını ve güldüğünü görmüyor musun?"
18326. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'ın sizlere emrettiği şeylere sarılın. Zira sizlerden bi-riyle kendisini sevindiren ve sev-diği şeyi görmesi Allah Resulü-nün (s.a.a) yanında hazır olma-sından başka bir şey midir? Allah nezdinde olan şey ise daha iyi ve kalıcıdır. Aziz ve celil olan Allah tarafından kendisine bir müjde gelir ve neticede gözleri aydınla-nır ve Allahla görüşmeyi sever."
18327. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah Tebarek ve Teala İbrahim'in canını almak isteyince ölüm meleğini ona doğru gön-derdi. O da geldi ve şöyle dedi: "Selam olsun sana ey İbrahim!" İbrahim (a.s) şöyle buyurdu: "Sa-na selam olsun ey ölüm meleği! Sen bir davetçi misin yoksa ölüm haberini mi getirdin?" o şöyle buyurdu: "Ben davetçiyim ey İb-rahim! O halde (hakkın davetine) icabet et.
İbrahim (a.s) şöyle buyurdu: "Acaba dostun kendi dostunu öldürdüğünü gördün mü?" Bu-nun üzerine aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurdu: "Ey ölüm me-leği! İbrahim'in yanına git ve ona şöyle de: "Dostun dostla görüş-mekten hoşlanmadığını gördün mü? Şüphesiz dost dostuyla gö-rüşmeye iştiyak duyar."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "…Bunun üzerine İbra-him (a.s) şöyle buyurdu: "Ey ölüm meleği! Şimdi canımı al." 18328. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim iştiyak duyarsa gece boyunca yol kateder." 18329. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bir şeye iştiyak duyan kimse (ondan başka her şeyi) unutur." 18330. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim münezzeh olan Allah'la görüşmeyi severse dün-yayı unutur."
3581. Bölüm Kur'an'da (Allah ile) Görüşmek
18331. Ebu Muammer Se'dani şöyle diyor: "Bir şahıs Müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib'in (a.s) huzuruna vardı ve şöyle arzetti: "Ey Müminlerin Emiri! Allah'ın semavi kitabı hakkında şek içindeyim." İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana! Söyle bakayım, şek ettiğin şey ne-dir?" o şöyle arzetti: "Azameti yüce olan Allah şöyle buyurmak-tadır: "Onlar rableriyle görüş-meyi inkar ederler." Müminler hakkında ise şöyle buyurmuştur:
"Onlar Rableriyle görüşeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler" Hakeza şöyle buyurmuştur: "Onunla görüştükleri gün sözleri selamdır" hakeza şöyle buyurmuştur: "Her kim Rabbiyle görüşmeyi ümit ederse Allah'ın vadi gelecek-tir" Hakeza şöyle buyurmuştur: "Her kim Rabbiyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunmalıdır."
Allah bu ayetlerin birinde onunla görüşeceklerini söylüyor. Bir defasında gözlerinin kendisini görmeyeceğini ve onun gözleri kuşattığını söylüyor ve bir defa-sında da "O'nu ilim olarak iha-ta edemezler" demektedir. Bun-lar nedir ey Müminlerin Emiri! Bu işittiğim şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?" Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Onlar rableriyle görüşmeyi inkar ederler" ayeti ile müminleri zik-rettiği "Onlar Rableriyle görü-şeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler" ayeti başka-ları hakkındaki "Allah'a verdik-leri sözünde durmadıkları için onunla görüştükleri güne ka-dar…"
ayeti ve "Her kim Rabbiyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunma-lıdır" "Onlar rableriyle gö-rüşmeyi inkar ederler" ayetine gelince…maksat aziz ve celil olan Allah'ın kendisiyle görüşmek ola-rak adlandırdığı kıyamettir. Mü-minler hakkındaki "Onlar Rab-leriyle görüşeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler" ayetinden maksat ise onların di-rilmeye, haşrolmaya ve hesaba çekileceklerine sevap ve mükafat göreceklerine yakin ettikleri an-lamındadır.
O halde ayette geçen zandan maksat yakin anlamında-dır. Dolayısıyla "Her kim Rab-biyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunmalıdır" ayeti ile "Her kim Rabbiyle gö-rüşmeyi ümit ederse Allah'ın vadi gelecektir" ayetinden mak-sat ise dirilişe iman eden kimse-dir. Zira Allah'ın mükafat ve ceza hakkındaki vadi gerçekleşecektir.
Buradaki görüşmek ise görmek anlamında değildir; diriliş anla-mındadır. O halde Allah'la gö-rüşme hakkında yer alan ayetleri anla ki bunların tümünde diriliş anlamındadır. Hakeza "Onunla görüştükleri gün sözleri se-lamdır" ayetinden maksat, di-rildikleri gün kalplerinden imanın asla çıkmayacağıdır." O adam şöyle arzetti: "Beni rahatlattın ey Müminlerin Emiri! Zira işimin düğümünü çözdün."
Kur'an: "Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünmeden ibaret-tir." "İnsanlar arasında, bir bil-gisi olmadığı halde Allah yo-lundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azâb bunlar içindir." "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönel-diler. De ki: "Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir."
18332. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey Allah'ın kulları! Ni-metler içerisinde ömür sürenler nerede? İlim öğrenip anlayanlar nerede? Onlara mühlet verildi de gaflete daldılar." 18333. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey insanlar! Allah'tan korkun; hiç kimse oynasın diye boşuna yaratılmamış, boş işler yapsın diye kendi haline terk edilmemiştir."
18334. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Münezzeh olan Allah hiçbir işi abes olsun diye yarat-mamıştır ki neticede oyalanma ve gafletle geçirsin. Münezzeh olan Allah hiç bir şeyi kendi haline bı-rakmamıştır ki boş şey yapmış olsun." 18335. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeylerden uzak dur, zira sen boş yere yaratılmamışsın ki neticede boş şeylerle oyalanasın ve başı boş bırakılmadın ki boş şeylerle uğraşasın."
18336. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bana, "Müminlerin Emi-ri" denildikten sonra zamanın zorluklarında onlara ortak olma-maya, sıkıntılı yaşayışlarında on-lara örnek olmamaya razı olur muyum? Ben, güzel şeyleri ye-mekle meşgul olmak için yaratıl-madım. Ben bütün derdi/tasası yiyeceği olan ahırda bağlı bir hayvan veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak olan, sa-hibinin maksadından haberi bile bulunmayan bir hayvan değilim. İşsiz güçsüz gezeyim veya abesle meşgul olayım." 18337. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Meşguliyet (gaflet) ah-makların yiyeceğidir."
18338. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Oyalanmak, cahilliğin meyvelerindendir." 18339. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Boş konuşmak beyin-sizlerin şakası ve cahillerin işi-dir." 18340. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En üstün akıl boş şey-lerden uzak durmaktır."
18341. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendisine muhtaç ol-madığınız her işten uzak duru-nuz." 18342. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni batıl bir şey vesile-siyle hoşnut eden, boş işlerle meşgul kılan ciddi olmayan işlere rağbet ettiren kimse sana ihanet etmiştir."
18343. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dünyanın yalancı oya-lanmalarla seni kandırmasından sakın zira heva ve heves sona erer ve elde ettiğin günahlar senin için baki kalır." 18344. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ömrün içinde heba ol-duğu en kötü şey oyundur." 18345. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Amelsiz ahiretten ümidi olan kimseden olma; Hastalanır-sa, pişman olur; sıhhate kavuşur-sa, gaflete dalıp korkusuz ve en-dişesiz olur. Ona göre zenginlerle eğlenceye dalmak, fakirlerle be-raber zikirden daha sevimli-dir."
5383. Bölüm Oyalanmanın Neticele-ri 18346. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeylerle oyalanmak rahman olan Allah'ı gazaplandı-rır, şeytanı hoşnut kılar ve Kur'an'ı unutturur." 18347. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeyle uğraşan kim-seyle oturmak insana Kur'an'ı unutturur ve şeytanı hazır bulun-durur."
18348. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeylerle oyalanmak ciddi kararları heba eder." 18349. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Batıl ve boş işler insanı sapıklıklara düşürür." 18350. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Oyalanma oyunla başlar, savaş ve kavga ile sona erer." 18351. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice boş oyalanmalar hür insanı ürkütür." 18352. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ömrünü boş oyalanma-larda tüketme; aksi taktirde hiçbir ümidin olmaksızın ayrılırsın." 18353. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeylerle oyalanma toplantıları imanı yok eder."
3584. Bölüm Oyalanma Düşkünü Kimse 18354. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanlardan doğruluk ve dürüstlüğe en uzak kimse oya-lanma düşkünü kimsedir." 18355. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanlardan başarıya en uzak olan kimse boş şeyleri ve şakayı seven kimsedir." 18356. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok oyalanan kimse ahmak sayılır."
18357. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş şeylerle çok oyala-nan kimsenin aklı azdır." 18358. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Oyun, oyalanma ve işret düşkünü kimse asla kurtuluşa eremez." 18359. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Oyun, oyalanma ve işret düşkünü kimse akıllı değildir."
3585. Bölüm İman ve Oyalanma 18360. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin sonunda gafil olacağı hiçbir işle oyalanmaz, do-layısıyla da mümin düşününce hüzünlenir." 18361. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mümin oyalanmaktan hoşlanmaz ciddi işlerle ülfet edi-nir." 18362. İmam Ali (a.s) müminin sı-fatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Vakti hep doludur." 18363. İmam Sadık (a.s) oyalan-mak için av peşinde koşturan birine şöyle buyurmuştur: "Müminin böyle şeyler için fırsatı yoktur. ahireti talep etmek onu oyalanmaktan alıkoymuştur." İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: "Mü-min bu işlerden hiç birisine fırsat bulamaz. Onun oyalanmayla ne işi vardır? Oyalayıcı işler kalbi ka-tılaştırır ve (kalpte) nifak biti-rir."
18364. Mecmeul Beyan'da şöyle yer almıştır: "Ma'mer'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Şüphesiz çocuk-lar Yahya'ya şöyle dediler: "Gel birlikte oynayalım." Yahya şöyle dedi: Biz oyun için yaratılmadık. Nitekim Allah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Henüz çocukken kendisine hikmet (nübüvvet makamını) verdik." Bu konu İmam Rıza'dan da rivayet edil-miştir."
18365. İmam Sadık (a.s) kendisine, imamet makamına sahip olan kimseyi soran Sefvan Cemaml'a şöyle buyur-muştur: "Bu makama sahip olan kimse oynaşıp oyalanmaz" bu esnada henüz çocuk olan Ebu'l Hasan Musa içeri girdi. Onun yanında yavru bir Mekke keçisi vardır ve sürekli ona şöyle diyor-du: "Rabbine secde et." İmam Sadık (a.s) onu kucağına aldı ve şöyle buyurdu: "Babam ve annem boş şeyle oyalanıp oynamayan kimseye feda olsun."
18366. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nabiğa'nın oğluna şaşa-rım; beni mizah ehli, şakacı ve halkı eğlendiren bir kişi olarak tanıtmış Şam halkına. Ama ger-çekten batıl bir söz söyleyip gü-naha dalmıştır…Bilin ki Allah'a andolsun ölümü anmak beni oyundan alıkoyar; ahireti unut-mak ise onu hak söz söylemekten meneder"
3586. Bölüm Müminin Oyalanması 18367. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin oyalanması üç şeydedir: "Helali olan kadın-lardan lezzet almak, kardeşlerle sıradan konuşmak ve gece nama-zı." 18368. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin için şu üç şey dışında her oyalayıcı boş şeyler batıldır: Atını terbiye etmek, ok-çuluk yapmak ve eşiyle oynaşmak. Zira bu üç iş haktır." 18369. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin en iyi oya-lanması yüzmek, kadının en iyi oyalanması ise dokumaktır."
18370. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şu dört şey dışında Allah'ın zikri sayılmayan her şey birer oyalanma ve oyundur: İn-sanın eşiyle oynaşması, insanın atını terbiye etmesi, iki hedef (ok atımı) arasında yürümek ve yüz-meyi öğretmek." 18371. Resulullah (s.a.a)şöyle bu-yurmuştur: "Oyalanıp oynaşınız zira ben dininizde zorlukla kabalığın görülmesinden hoşlanmam." Şöyle diyorum: bu hadis doğru ol-duğu taktirde mümin için faydalı olan dinlenme ve eylenme anlamına alınmalıdır.
3587. Bölüm Kuşbazlık 18372. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Güvercin kuşları mü-nafıkların işi gücüdür." 18373. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Peygamber (s.a.a) güver-cin uçuran birini gördüğünde şöyle buyurdu: "Bir şeytan başka bir şeytanın peşice koşturmakta-dır."
18374. Enes bin Malik şöyle diyor: "Allah Resulü güvercinin peşine koşan birini görünce şöyle bu-yurmuştur: "Bir şeytan başka bir şeytanın peşine düşmüştür." 18375. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) dişi bir gü-vercini takip eden birini gördü ve şöyle buyurdu: "Bir şeytan dişi bir şeytanın peşine düşmüştür."
479. Ko-nu
el-Livat Eş-cinsel-lik
Bihar, 79/62, 71. Bölüm; Tah-rim'ul-Livat Vesail'uş-Şia, 18/416, Ebvab-u Hadd'il-Livat Bihar, 79/77, 73. Bölüm; men eta biheyme
3588. Bölüm Eşcinsellik Kur'an: "Lut'u da gönderdik, kav-mine "Dünyalarda hiç kimse-nin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu çok aşırı giden bir kavimsi-niz" dedi."
bak. Enbiya suresi, 74. ayet; Şua-ra suresi, 165-174. ayetler, Neml su-resi, 54, 55. ayetler; Ankebut suresi, 28-35. ayetler 18376. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetim için en çok korktuğum şey Lüt kavminin amelidir." 18377. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Lut kavminin işini ya-pan birini gördüğünüzde hem faili ve hem de mefulu (hem ya-panı ve hem de kendisine yapılan) kimseyi öldürünüz."
18378. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim erkeklerle cinsel ilişkide bulunmaya devam ederse mutlaka ölmeden önce erkekleri kendisiyle ilişkiye davet eder." 18379. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hem kim istek ve rağbe-tiyle kendisiyle oynaşılmasına izin verirse Allah onda kadınların şehvetini karar kılar."
3589. Bölüm Eşcinselliğin Haram Kılınış Sebebi 18380. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeklerin erkeklere ve kadınların kadınlara yönelme-sinin haram kılınışının bir sebebi kadınların varlıksal yapısıyla er-keklerin varlıksal yapısıdır (her birisi muhalif bir cinsi için yara-tılmıştır) . Diğer bir sebebi ise er-keklerin erkeklere kadınların da kadınlara yönelmesiyle insan nes-linin ortadan kalkması toplumda düzen ve tedbirin altüst olması ve dünyanın harap olmasıdır."
18381. İmam Sadık (a.s) kendisine eşcinselliğin neden haram kılındığını soran bir zındıka şöyle buyurmuştur: "Zira eğer homoseksüel ilişkiler helal olsaydı bu durumda erkek-ler kadınlardan müstağni olur ve bu da neslin ortadan kalkmasına ve kadınların eşsiz kalmasına se-bep olurdu. Hakeza homoseksü-elliğin caiz oluşunda bir çok fesat ve bozukluk bulunmaktadır." Zındık şöyle sordu: "Neden hay-vanlarla ilişki kurmak haram kı-lınmıştır?
İmam şöyle buyurdu: Allah erkeğin kendi bel suyunu heder etmesini ve kendi türünden olmayan şeylerle ilişkiye girmesini hoş görmemiştir. Eğer bu işe izin verseydi herkes dişi bir merkep alır hem ona biner ve hem de onunla ilişkiye girerdi. Bunda bir çok bozukluklar ve fesatlar vardır bu yüzden Allah-u Teala sırtına (binmeyi) helal kılmış, ilişkiye girmeyi ise haram kılmıştır. Erkekler için kendileriyle ünsiyet edinmesi ve onlara huzur vermesi için kadınları yaratmıştır. Kadınlar erkeklerin şehvet yerleri ve çocuklarının anneleridir." 18382. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah imanı, şirki temiz-lemek… eşcinselliğin terkini ise nesli çoğaltmak için farz kılmış-tır."
3590. Bölüm Eşcinsel Kimse 18383. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki Allah'ın, me-leklerin ve bütün insanların laneti mastürbasyon yapan veya homo-seksüellik yapan kimselerin üze-rine olsun." 18384. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimden her kim Lut kavminin işini yapar ve bu iş üzere ölürse ona mezara konu-luncaya kadar mühlet verilir. Kabre konulduğu zaman ise üç gün geçmeden yer, onu helak olmuş Lut kavminin arasına atar ve böylece kıyamet günü onlarla haşrolur."
18385. Meymun Lebban şöyle diyor: "Ben İmam Sadık'ın (a.s) yanın-dayken huzurunda Hud suresinin birtakım ayetleri okundu "Buy-ruğumuz gelince oraların altı-nı üstüne getirdik; üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edil-miş sert taş yağdırdık. (O taş-lar) Rabbin katında işaretlene-rek (yağdırılmıştır.) Onlar (di-ğer) zalimlerden uzak değil-dir" ayeti okunduğuında ise imam (a.s) şöyle buyurdu: "Her kim homoseksüellik ilişkilere de-vam eder ve tevbe etmeden ölür-se Allah da ona bu taşlardan biri-ni vurur ve ölümü ondan olur ve hiç kimse o taşı göremez."
3591. Bölüm Meful (Homoseksüel) 18386. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala mümi-nin şehvetini belinde, kafirin şehvetini ise arkasında karar kıl-mıştır." 18387. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şialarımızda şu üç haslet dışında her haslet olabilir: Onlar arasında hiç kimse dilen-mez, onlar arasında cimri olmaz ve onlar arasında homoseksüel bulunmaz." 18388. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah cennet tahtına oturmayı nikahlanmış arkalara (tevbe etmeden ölen Lut kavmi-nin işini yapan homoseksüellere) haram kılmıştır." bak. 257. Konu, et-Teşebbuh
480. Ko-nu
el-Mela-met Kınamak
bak. en-Nefs, 3917. Bölüm; el-Havf, 1145. Bölüm
3592. Bölüm Kendini Kınamak Kur'an: "İş olup bitince, şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nü-fuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın." Dedi. 18389. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hamd eden sadece Rab-bine hamd etsin ve kınayan sade-ce kendini kınasın." 18390. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey kötü kullar! İnsan-ları kendi zanlarınız esasınca kı-nıyor, kendinizi ise sahip oldu-ğunuz (kötülükleriniz ve günah-larınız hususundaki) yakininiz sebebiyle kınamıyor musunuz?" 18391. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendisini itham yerinde karar kılarsa kendisine kötü zanda bulunan kimseyi kı-namamalıdır."
3593. Bölüm Nice Kınanmış Kimse-nin Günahı Yoktur 18392. İmam Hasan (a.s) kardeşle-rinden birinin niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: "Özür dilemesi mümkün olan hiçbir iş hususun-da herhangi bir kimseyi kına-mazdı." 18393. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eskiden ilahi bir karde-şim vardı… Benzerinde özür bulduğu bir işte, özrünü dinle-yinceye kadar hiç kimseyi kına-mazdı."
18394. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice kınanmış kimsenin suçu yoktur." 18395. İmam Ali (a.s) Muaviye'ye yazdığı bir mektubunda şöyle buyur-muştur: "Ona defalarca tekrarla-dığı bidatlerin kötülüğünü bil-dirmemden dolayı özür dilemiyo-rum. Eğer ona karşı kusurum onu irşat ve hidayet etmekse (bu kusur değildir) nice günahsızlar vardır ki günahla itham olunmuş-tur."
3593. Bölüm Kınamak ve Kınamanın Adabı 18396. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kınamak sevginin hayatıdır." 18397. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cahil kimseyi kınama ki sana düşman kesilir, akıllı kimseyi kına ki seninle dost olur."
18398. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kınadığın zaman (dost-luk için bir yer) baki bırak." 18399. İmam Ali (a.s) oğlu Ha-san'a yaptığı bir vasiyetinde şöyle bu-yurmuştur: "Dostundan ayrılmak istersen, barışmak için açık kapı bırak ki bir gün dönmek istedi-ğinde dönebilsin."
18400. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gazabından hoşnutlu-ğun için bir yer bırak ve uçtuğun zaman kanatlanmamış civciv gibi yere kon (fazla kızdığın zaman yükselme ve hemen gazap sema-larından yere kon." 18401. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne dostluğun bir yük ol-sun ve ne de düşmanlığın helak edici. Dostunu itidal çizgisinde sev ve düşmanına da itidal çizgi-sinde düşmanlık et." bak. el-İşre, 2734. Bölüm
3595. Bölüm Kınamada Aşırı Gitmek 18402. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kınamada aşırı gitmek inatçılık ateşini alevlendirir." 18403. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Defalarca kınamaktan sakın, zira bu iş günah hususunda insanı küstahlaştırır ve kınamayı değersiz kılar." 18404. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla kınama zira bu iş kin oluşturur ve düşmanlık ve nefrete sebep olur." 18405. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla kınamak şek ve şüpheye sebep olur."
3596. Bölüm Örnekler Kur'an: "Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilen-ler anlayabilir." "And olsun ki, biz Kur'an'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öy-leyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler." "And olsun ki, biz bu Kur'an'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İn-sanın en çok yaptığı iş tartış-madır." "And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenler-den misal ve sakınanlara öğüt indirdik." 18406. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey Allah'ın kulları! Size örnekler getiren, ecellerinize vakit tayin eden Allah'tan sakınmanızı tavsiye ediyorum."
18407. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her türlü örnek akıl ve gönül sahipleri için verilmekte-dir." 18408. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Örnekler ibret alan kim-seler için verilmektedir." 18409. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Örnekler ders almak için verilmektedir."
18410. Resulullah (s.a.a) İbrahim'in suhufu hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Onların tümü örnek-lerden ibaretti." 18411. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cin ve insanlara dünya-nın üzerindeki perdeyi kaldırmak, zararlardan korumak, türlü türlü örnekler vermek için elçilerini gönderen O'dur." 18412. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne kadar ilginç olurdu, bu dosdoğru misaller ve şifa ve-rici öğütler tertemiz gönüllere, işitip anlayan kulaklara, sabit gö-rüşlere ve uzak görüşlü kalplere ulaşabilseydi!"
3597. Bölüm Örneklerin Hükmü 18413. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İşler karıştığında (iyiyle kötü anlaşılmadığında) , sonları evvelleriyle mukayese edilir." 18414. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Olmayanı olup bitenden çıkar da anla. Çünkü işler, birbi-rine benzer." 18415. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki bu dünyanızdan geçen her şey bu elbisemin iplerine denk değildir. Baki kalanın geçmiş olana ben-zerliği ise suyun suya yakınlığın-dan daha fazladır." 18416. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kur'an seni güzel bir haslete davet ettiğinde kendini o hasletin benzerleriyle de süsle."
18417. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "(Kendine gel de) bunları iyi düşün. Çünkü örnek, benzeri-ne de delalet eder." 18418. İmam Ali (a.s) Kasıa hutbe-sinde şöyle buyurmuştur: "Allah'ın azabına uğrattığı günler ile belalara, çetin olaylara düşürdüğü günlere ait önünüzde pek çok ör-nek var. O halde azabı hakkında bilginiz olmadığı bahanesiyle Al-lah'ın intikamını hafif sayarak ve kendinizi Allah'ın intikamından uzak görerek Allah'ın azabından emin olmayın." 18419. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İsmail'in evladından, İs-hak oğulları'ndan, İsrailoğulla-rı'ndan (a.s) ibret alın. Hallerinin benzerliği ne kadar çok, durum-ları birbirlerine ne kadar da ya-kındır." bak. 332. Konu, el-İbret
3598. Bölüm Hak ve Batıl Örneği
Kur'an: "Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götü-rür. Süslenmek veya fayda-lanmak için ateşte erittikleri-nizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Allah, hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. Al-lah bunun gibi daha nice mi-saller verir." bak. el-Hak, 886. Bölüm; el-Batıl, 360. Bölüm
3599. Bölüm Allah Yolunun Örneği
Kur'an: "Bu, dosdoğru olan yolum-dur. Öyleyse ona uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye bu-yurmaktadır." 18420. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah doğru yola bir örnek vermiştir ki iki tarafında açık kapıları olan iki oda vardır. Kapıların önüne perdeler asılıdır, yolun başında bir davetçi davet etmekte yolun üstünde ise başka bir davetçi davet etmektedir. Al-lah ise esenlik yurduna davet et-mektedir. Her kim isterse doğru yola hidayet olur. Yolun iki tara-fında bulunan kapılar Allah'ın hudutlarıdır. Her kim Allah'ın hududuna girerse perde yukarı çekilir ve yukarıdan davet eden davetçi ise Rabbinin vaizidir."
18421. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah doğru yolu ör-neklendirmiştir ki iki tarafında iki duvar vardır; geniş kapılara sa-hiptir, kapılarının önünde perde-ler asılıdır, yolun girişinde bir da-vetçi şöyle demektedir: Ey insan-lar! Hepiniz doğru yola geliniz dağılmayınız."
Başka bir davetçi ise yolun üstünde insanları yola girmeye davet eder dolayısıyla in-san o kapılardan birini açmak is-tediğinde o şöyle der: "Eyvahlar olsun sana! Onu açma, zira eğer açacak olursan ona girersin. O yol İslam yoludur ve o iki duvar-da Allah'ın hududları, açıok kapı-lar Allah'ın haremi ve o yolun başındaki davetçi ise Allah'ın ki-tabı, yolun üzerindeki davetçi ise her Müslüman'ın kalbinde bulu-nan Allah-u Teala'nın vai-zidir."
18422. İbn-i Mes'ud şöyle diyor: "Allah Resulü eliyle bir çizgi çizdi ve daha sonra şöyle buyurdu: "Bu Allah'ın doğru yoludur." Daha sonra sağ ve sol tarafa bir takım çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu yollardan her birinin üzerinde o yola davet eden bir şeytan vardır" Peygamber daha sonra şu ayeti okudu: "Şüphesiz budur doğru yolum. O halde ona uyunuz ve diğer yollara uymayınız." bak. 218. Konu; es-Sebil, 293, es-Sirat, el-İmamet (1) , 135. Bölüm
3600. Bölüm Peygamber'in (s.a.a) Ümmetinin ve Risaletinin Örneği 18423. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benim ve sizin örne-ğiniz ateş yakan, ardından kendi-sini ateşe atan kelebek ve çekir-geleri ateşten uzaklaştıran kimse-nin misalidir. Ben de sizin keme-rinizden tutmuş sizi ateşten uzak-laştırmaya çalışıyorum; sizler ise elimden kaçıyorsunuz."
18424. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benim ve sizin örne-ğiniz düşmanın saldırısından korktukları için kendilerine nöbet tutması için bir adam görevlendi-ren grubun misalidir. O adam düşmanı görür, arkadaşlarını ya-nına dönüp onları uyarmadan düşmanın saldırıya geçeceğinden korktuğu için elbisesiyle üç defa onlara işaret verip, "Ey insanlar! Size karşı saldırıya geçilmiş" der."
18425. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benim, sizin ve pey-gamberlerin misali yakıcı ve su-suz bir çölü kateden, ama katetti-ği yolun mu veya kalan mesafenin mi daha uzun olduğunu bilmeyen topluluğun misalidir. Onlar; yorulup yorgun düşer, azıkları sona erer, çölün ortasına düşer ve yok olacaklarına yakin ederler.
Bu durumda ansızın başından su damlayan ipek elbiseler giymiş birisi ortaya çıkar. O grup şöyle der: Bu kimse kasabadan daha yeni gelmiştir" o şahıs yanlarına varınca şöyle der: "Hey, sizlere ne olmuş?! O grup şöyle der: "Görüyorsun ki halden düşmüş durumdayız, azığımız bitmiş, çö-lün ortasında yere yığılmışız, yo-lun çoğunu mu yoksa azını mı katettiğimizi bilemiyoruz" o şahıs şöyle der: "Eğer sizi içilecek tatlı bir suya, yemyeşil bağ ve bahçe-lere ulaştıracak olursam bana ne verirsiniz?" onlar şöyle der: "Sen neyi emredersen…
O şahıs onları yemyeşil bağ ve bahçelere, içilecek tatlı suya ulaş-tırır, kısa bir müddet sonra onlara şöyle der: "Kalkınız da sizleri bundan daha yeşil bağ ve bahçe-lere, daha tatlı suyu olan bir yere götüreyim." Ama o grubun çoğu şöyle der: "Neredeyse bunu bile elde edemeyecektik"
lakin onlar-dan bir gurubu şöyle der: "Bu adama isyan etmeyeceğinize dair söz vermediniz mi?" o başta size doğru söyledi, bu sözü de o bi-rinci sözü gibi doğrudur." Bunun üzerine o grup onunla yola düşer ve onları yemyeşil bağlara ve tatlı salara ulaştırır. Ama diğerleri ge-ce ansızın düşmanın saldırısına uğrar ve sabahleyin bir grubu öl-dürülür, diğer bir gurubu da esir düşer."
18426. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benimle Allah'ın beni gönderdiği şeyin misali bir toplu-luğun yanına gidip şöyle diyen kimsenin misali gibidir: "Ey in-sanlar! Ben kendi gözlerimle düşman ordusunu gördüm, ben sizler için çıplak bir uyarıcıyım. Kendinizi kurtarmaya bakın. Kendisiniz kurtarınız."
O toplu-luktan bir grubu ona itat eder ve geceleyin yola düşer sessizce yol alır ve kurtuluşa ererler. Bir gu-rubu ise onun sözünü yalanlar kaldıkları yerde gecelerler, o ordu seher vakti onlara saldırır, hepsini yerle bir eder ve öldürür, bana it-aat eden, getirdiğim şeye tabi olan kimse ile bana isyan eden ve benim haktan getirdiğimi yalanla-yan kimsenin misali işte budur." bak. et-Tergib ve't Terhib, 4/452, 453, Sahih-i Müslim, 4/1787, 5-7. Bölümler
3601. Bölüm Peygamber (s.a.a) ve Kıyametin Misali 18427. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Benim ve kıyametin misali iki yarış atı misali gibidir. Benim ve kıyametin misali bir grubun düşmanın durumundan haberdar olmak için önceden gönderdiği kimsenin misalidir. O düşman kendisinden önce toplu-luğuna ulaşır korkusuyla elbisesi-ni çıkarır ve onlara şöyle işaret verir: Sizlere saldırıya geçilmiştir! Sizlere saldırıya geçilmiştir! Bu benim! Bu benim!" bak. el-Miad (1) , 2974. Bölüm
3602. Bölüm Kur'an'ın Misali 18428. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an ve insanların misali yeryüzü ve yağmurun mi-sali gibidir. Yeryüzü kurumuş ve ölü bir haldeyken aniden Allah ona yağmur yağdırır, yeryüzü ha-rekete geçer, ardından şiddetli yağmurlar indirir, yeryüzü hare-ketlenir ve gelişir. Ardından yer-yüzünün tohumları yeşersin, bit-sin ve bitkileri büyüsün diye ne-hirleri ve vadileri akıtır. Allah yeryüzünün süsü, insanların ve hayvanların yiyeceği olan şeyi yeryüzünün bağrından çıkarır, Kur'an da insanlara işte böyle yapar."
18429. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği hidayet ve ilmin misali bir toprağa inen şiddetli yağmurun misalidir. Tertemiz olan o toprağın bir bölümü suyu kendine çeker, onda bir çok bitkiler ve bir çok otlar yetişir. Sert olan bir bölümü ise suyu tutar, Allah onunla insanları faydalandırır. Zira oranın suyundan içerler, tarlalarını sularlar, hayvanlarını otlatırlar.
Yağmur suyunun bir bölümü de çöl olan başka topraklara yağar, orada ne bir su tutulur ve ne de bir bitki biter. Allah'ın dininde derin bir anlayış sahibi olan, Allah'ın beni kendisine gönderdiği şeyin kendisine fayda verdiği, öğrendiği ve öğrettiği kimse ile bu sebeple başını bile kaldırmayan ve kendisi için gönderildiği ilahi hidayeti kabul-lenmeyen kimsenin misali işte budur."
3603. Bölüm Peygamberin (s.a.a) Ümmetinin Misali Kur'an: "Muhammed Allah'ın elçi-sidir. Onun berâberinde bulu-nanlar, küfredenlere karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırıl-mışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalın-laşmış, gövdesi üzerine dikil-miş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlen-dirmekle küfredenleri öfke-lendirir. Allah, iman edip ya-rarlı işler işleyenlere, bağışla-ma ve büyük ecir vadetmiş-tir."
18430. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimin örneği Allah-u Teala'nın başlangıcını ve sonunu hayır ve bereket kıldığı yağmur gibidir." 18431. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimin örneği; evvelinin veya sonunun hayırlı olacağı bilinmeyen yağmur gibi-dir. " 18432. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz bu ümmetin örneği evvelinin mi yoksa sonu-nun mu hayırlı olduğu bilinme-yen bir yağmur gibidir ve bu ara-da eğri bir yol vardır; ne ben on-danım ve ne de o benden."
18433. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey ümmet! Sizin ör-neğiniz evveli hareket eden ve göç emri verilen bir ordu örneği-dir. Çok yakında ordunun so-nuncusu ilkine ulaşacaktır. Al-lah'a yemin olsun ki dünya ahiret karşısında bir tavşanın nefesi ka-dardır. Koşunuz! Koşunuz, ey Allah'ın kulları! Rabbiniz olan Allah'tan yardım alınız."
18434. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu ümmetimin örneği gerçekte bir gurubu bir yıl ondan besleyen ve başka bir yıl ise baş-kalarını ondan besleyen bir bahçe gibidir. Belki de bu ümmetin son gurubu kökleri sağlam, dalları ve yaprakları güzel, meyveleri tatlı, çok hayırlı, adaleti görülmemiş ve hakimiyeti uzun süreli ola-cak."
18435. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu ümmetimin örneği sahibinin baktığı, kuyu ve arkla-rını kazdığı, evlerini hazırladığı ve ağacının kuru dallarını kestiği bağın hikayesidir. Öyle ki bir yıl bir gruba meyve verir ve ertesi yıl ise başka bir gruba meyve verir. Son yıllarda salkımları daha da bir iri, dalları daha da bir uzun olur. Beni hak üzere gönderene yemin olsun ki şüphesiz ümmetim arasında İsa bin Meryem kendi havarilerini mutlaka bulacaktır."
3604. Bölüm Peygamberin (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin Örneği
18436. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin örneği Nuh'un gemisinin misali gibidir. Her kim ona binerse kurtulur ve her kim de ondan geri kalırsa su-ya gark olur." 18437. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekte Ehl-i Beyt'imin sizin aranızdaki misali Ona binenin kurtulduğu ve bin-meyenin ise boğulduğu Nuh'un gemisinin misali gibidir."
18438. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin sizin aranızdaki örneği ona binenin kurtulduğu ve binmeyenin ise he-lak olduğu Nuh'un gemisi'nin örneği gibidir."
18439. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin sizin aranızdaki örneği Nuh'un gemisinin örneği gibidir. Nuh kav-minden ona binen kurtulmuş ve geri kalan kimse ise helak olmuş-tur ve aynı şekilde (Ehl-i Beyt'imin örneği) İsrailoğulları içindeki "Hitte" kapısının örneği gibidir."
18440. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin ümmetimin içindeki örneği Nuh'un kavmi arasındaki gemisinin örne-ğidir. Ona binen kurtulmuş ve binmeyen ise helak olmuştur ve aynı şekilde (Ehl-i Beyt'imin ör-neği) İsrailoğullarıındaki "Hitte" kapısının örneği gibidir." 18441. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dinime uyar, yolumda yürür ve metodumu ta-kip ederse Ehl-i Beytimin imam-larının tüm ümmetimden daha üstün olduğuna inanmalıdır. Zira onların bu ümmet arasındaki ör-neği İsrailoğulları arasındaki "Hitte kapısı" gibidir."
18442. Ebu Zer (a.s) şöyle diyor: Allah Resulünün (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Ehl-i Beyt'imin bu ümmet arasındaki misali, ona binenin kurtulduğu ve binmeyenin ise gark olduğu Nuh'un gemisinin misalidir." Ve yine Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Ehl-i Beyt'imi kendi aranızda bedendeki baş ve baştaki iki göz mesabesinde tutunuz. Zira baş olmadığı yerde beden ve gözün olma-dığı yerde ise baş yolu bulamaz."
18443. Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Ben hikmetin şehri sen ise kapısısın… Senin ve senin soyundan (benden sonra) gelecek olan imamların örneği Nuh'un gemisinin misali gibidir. Her kim ona binerse kurtulur ve her kim de ondan geri kalırsa gark olur. Sizin örneğiniz kıyamete kadar birinin battığı ve onun yerine diğerinin doğduğu gökteki yıldızlar gibi-dir." 18444. Peygamber (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Senin ümmetimin arasındaki varlığın Nuh'un gemisinin varlığı gi-bidir. Kim ona binerse kurtulur ve her kim de ondan geri kalırsa gark olur." 18445. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: " Gerçekte bizim sizin aranızdaki örneğimiz Ashab-ı Kehf'in mağarası ve "Hıtte" ka-pısı örneğidir. O teslimiyet ve itaat kapısıdır. O halde hepiniz (Allah'a) teslimiyet içine giriniz."
18446. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "ve terk edilmiş bir kuyu ve yükseltilmiş bir köşk" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Terkedilmiş kuyudan maksat sessiz olan imamdır, yükseltilmiş köşkten maksat ise konuşan imamdır."
18447. İmam Sadık (a.s) "Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Bu, Allah'ın bizler hakkında verdiği bir örnektir. Zi-ra peygamber ve İmamlar (a.s) Allah'ın varlığının alamet ve ni-şanelerindedir.
Onlar vesilesiyle tevhit, dinin maslahatları, islam'ın şeri ilkeleri farzları ve sünnetleri elde edilir." 18448. İmam Bakır (a.s) aynı ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "kandil"den maksat Allah Resulü'nün (s.a.a) göğsündeki ilim nurudur ve "içinde ışık bulunan bir kandil yuvası"ndan maksat ise Ali'nin (a.s) göğsüdür. Peygamberin (s.a.a) ilmi Ali'nin (a.s) göğsünde karar kılınmıştır."
18449. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben o zeytin ağacının dallarından biriyim, nübüvvet evinin kandillerinden bir kandi-lim. Elçilerin (meleklerin) terbiye ettiği bir kimseyim. İyilik ve yücelik sahibi kimselerin terbiye ettiği kimseyim. İçinde nurların nu-runun bulunduğu bir kandil ve kıyamete kadar seçkin kimselerin sırtında baki olan seçkin bir kelimeyim." 18450. İmam Hadi (a.s) Camia ziyaretinde şöyle buyurmuştur:
"Sizleri nurlardan yarattı ve sonra halka-lar halinde arşının etrafına topladı. Sonra bize ihsanda bulundu. Allah sizleri de (makam ve mevkisinin) yücelmesine izin verdiği evlerde karar kıldı ve adı oralarda anıldı." 18451. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Benim içinizdeki durumum, karanlığın içindeki ışığa benzer; karanlığa dalan onunla aydınlanır." bak. el-Bihar, 23/304, 18. Bölüm ve s. 119-126
8
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3605.Bölüm En Yüce Örnek
18452. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz takva kelimesi, hidayet yolu, en yüce örnek, en azametli hüccet ve en sağlam kulpuz." 18453. Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Al-lah'ın hücceti sensin, Allah'ın ka-pısı sensin, Allah'a ulaşan yol sensin, o büyük haber sensin, sı-rat-ı mustakim (doğru yol) sensin ve en yüce örnek sensin." 18454. İmam Hadi (a.s) Camia zi-yaretinde şöyle buyurmuştur: "Hida-yet imamlarına, karanlıkların me-şalelerine, takva nişanelerine, akıl ve zeka sahiplerine, yaratıkların sığınağına, peygamberlerin varis-lerine ve en yüce örneğe selam olsun." bak. 3612, 3613. Bölümler
3606. Bölüm Temiz Ağaç Misali
Kur'an: "Allah'ın, temiz bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağaca benzeterek nasıl mi-sal verdiğini görmüyor mu-sun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteri-yor." 18455. İmam Sadık (a.s) "temiz bir ağaç gibi" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'ın Resulü (s.a.a) bu ağacın kökleri, Mümin-lerin Emiri (a.s), onların soyun-dan gelen imamlar ise dalları, imamların ilmi meyveleri ve mümin olan Şiileri ise yaprakları-dır."
18456. İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "temiz bir ağaç gibi…" ayeti hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Yani Peygamber (s.a.a) ve ondan sonraki imamlar (bu ağacın) sağlam kökleridir. Dalları ise onu kabul eden kimseler için velayettir." Allame Tabatabai el-Mizan'da ilk rivayeti naklettikten sonra şöyle diyor: "Bu rivayet temiz kelimeden maksadın? Peygamber (s.a.a) olduğunu ifade etmektedir. Kelime kavramı Al-lah-u Teala'nın sözünde insan hakkında da kullanılmıştır. Örneğin Al-lah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Kendinden bir Kelime'yi, adı Meryem oğlu İsa olan Mesih'i…"
Her haliyle bu rivayet tatbik ve örneğini belirtmek babındandır. Bunun delili de tatbik ve örneğini göster-me hususunda varolan çok çeşitli riva-yetlerdir. Örneğin onların bazısında, yani bu rivayette yer aldığı üzere (te-miz ağacın) kökü Allah Resulü, bedeni Ali (a.s) ve dalları İmamlar (a.s) meyveleri onların ilimleri, yaprakları Şiiler ve diğer bazı rivayetlerde, yani Seduk'un Cabir'den onun da İmam Bakır'dan (a.s) rivayet ettiği hadiste de yer aldığına göre ise ağaç Allah Resu-lüdür, gövdesi Ali (a.s) dalı Fatıma, meyvesi onun çocukları, yaprakları ise onların Şiilerimizdir. Diğer bazısında yer aldığına göre Peygamber ve imam-lar bu ağacın sağlam kökleri ve gövdesi de onu kabul eden kimsenin velayeti-dir. Nitekim Kafi kendi senediyle Muhammed Halebi'den o da İmam Sadık'tan (a.s) bunu rivayet etmiştir.
Tefsir
Alimler ve müfesirler bu ayet hak-kında çeşitli ve farklı görüşlere inan-mışlardır. Onların ihtilafı evvela temiz kelimesinden maksadın ne olduğu hu-susundadur. Onlardan bazısı şöyle demişlerdir: "Maksat Allah'ın birli-ğine tanıklık etmektir." Diğer bazısı ise, "maksat imandır" demişlerdir. Diğer bazısı ise maksat Kur'andır"demişlerdir. Diğer bir görü-şe göre Alalh'ı mutlak bir şekilde tes-bih ve tenzih etmektir. Bir görüşe göre de Allah'ı mutlak bir şeklide övmek-tir. Başka bir görüşe göre ise maksat, "Her haliyle güzel bir sözdür. Bir gö-rüşe göre ise maksat bütün itaatlerdir ve başka bir görüşe göre ise ondan maksat mümindir.
Alimlerin diğer bir ihtilafı ise te-miz ağaçtan maksadın ne olduğu hu-susundadır. Müfessirlerin çoğunun gö-rüşüne göre maksat hurma ağacıdır. Diğer bir görüşe göre Hindistan cevizi ağacıdır. Ve diğer bir görüşe göre ise temiz meyve veren, yenilen ve kendisiyle beslenilen ağaçtır. Örneğin, incir üzüm ve nar ağacı gibi. Diğer bir görüşe göre her ne kadar vakı olmasa da Allah'ın niteliklerini belirttiği ağaçtır.
Bu iki ihtilaf husususun yanı sıra "her zaman" kelimesinden maksadın ne olduğu hususunda da ihtilaf edil-miştir. Bazısına göre maksat iki aydır, diğer bazısına göre, altı ay demektir, bazısına göre ise tam bir yıl demektir, diğer bazısına göre ise her sa-bah akşam ve bir görüşe göre ise bütün vakitler anlamındadır. Bu tür ihtilaflara karışmak insa-nı asıl konusundan ve kendisi için önemli olan her şeyden yani Allah'ın kitabındaki öğretilerden hedefe ulaşmaktan ve ayeti kerimelerin hedeflerinden alı koyar.
Ayetler hakkındaki dikkatli dü-şünceden elde edildiği gibi şöyle ve böyle sıfatlarıyla bir ağaca benzetilen temiz kelimeden maksat hak ve sabit inanç-tır. Zira Allah-u Teala bu örneği ver-dikten sonra örnek olarak şöyle buyurmaktadır: "Allah iman eden kimseleri dünya ve ahiret hayatında sağlam bir sözle sabit kılar." Yani maksat aynı kelimedir. Ama lafız olması ve dille ifade edilmesi açısından değildir. Aksine inanç ve azme dayalı bir kelimedir.
Bu da in-sanın kolladığı ve amel ve davranışlarında asla sapmadığı bir kelimedir. Allah-u Teala kendi sözlerinin birkaç yerinde bu anlamda bir ifadede bulunmuştur. Nitekim şöyle buyurmuştur: "Doğrusu, "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner. Onlara: "Korkmayınız, üzülmeyiniz," derler."
Hakeza şöyle buyurmuştur: "Güzel sözler O'na yükselir, o söz-leri de salih amel yükseltir." Bu temiz söz ve kelime de Allah-u Telanın ehline yani müminlere dünya ve ahirette neticesini sabit kıldığı şey-dir. Nitekim onun karşısında ise sapıkları saptırmak vardır ve başka bir tabirle müşriklerin şirki onun eseridir. Böylece anlaşıldığı üzere tevhid kelimeden maksat temiz kelimesi ve Allah'ın birliğine gerçek anlamda tanıklık etmektir. Allah'ın birliğini kabullenmek ve bu konuda sebat göstermek, kökleri sağlam ve her türlü değişim, yokluk ve batıl oluştan korunmuş hak bir inançtır. O kök adı yüce olan Allah veya hakikatler zeminidir.
Bu ağacın dalları hiçbir engele takılmadan gelişmektedir. Bu dallar, fer'i hak inançlar, temiz sıfatlar ve salih amellerdir. Mümin, bunlara sahip olduğu için temiz bir hayat yaşamakta, bunlar vasıtasıyla insani dünya bayındır olmakta ve de varlık aleminin hareketiyle uyum içinde bulunmaktadır. Bu hareket, hak inanç ve salih amel üzere yoğrulmuş, insanın ortaya çıkışıyla sonuçlanan bir harekettir."Rabbimiz Allah'tır" diyen, bu konuda sebat gösteren ve böylece sağlam sözü ve temiz kelimeyi gerçekleştiren kamil müminlerin örneği, sebat gösterdikleri sözleri gibidir.
İnsanlar sürekli olarak varlıklarının hayır ve bereketlerinden istifade etmektedirler. Her türlü hak söz ve salih amel de aynı hüküm ve örnek sahibidir. Kökleri sağlam, dalları uzun, meyveleri temiz ve faydalıdır. O halde ayette verilen örnek, "Tayyibe" kelimesinin "nekire" (belirsiz) olarak zikredilmesinden de anlaşıldığı üzere bütün bu hususları kapsamaktadır. Ayetin akı-şından da anlaşıldığı üzere bu ayetteki "tayyibe" kelimesinden maksat, diğer hak inançların kendisinden türediği, huyların geliştiği ve salih amellerin meydana geldiği tevhit kökü ve aslıdır. Allah-u Teala daha sonra bu ayeti şu şekilde sonuçlandırmaktadır: "İnsanlar öğüt alsınlar diye Allah onlara çeşitli öğütler verir." Yani öğüt alanlar, bu örnek vasıtasıy-la öğüt alırlar ki herkim saadeti istiyorsa, mutlaka tevhit kelimesini hayata geçirmeli ve bu konuda sebat göstermelidir." bak. el-Bihar, 24/136, 44. Bölüm
3607. Bölüm Çirkin Sözün Örneği
Kur'an: "Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kö-tü bir ağaca benzer." "Sana: "Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiş-tik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur'an'da lânetlenmiş ağaçla, sadece insanları dene-dik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkın-lık vermekten başka bir şeye yaramıyor." 18457. İmam Sadık (a.s) Allah-u Talanın "Allah örnek vermiştir" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu Allah'ın peygamberin Ehl-i Beyti ve düşmanları hakkında verdiği bir örnektir. Onların düşmanlarının örneği yerden ko-parılan ve hiçbir istikrarı olmayan çirkin bir ağaca benzeyen çirkin bir sözün hikayesidir."
18458. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın "lanetli ağaç" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Mak-sat Ümeyye oğullarıdır." 18459. Tefsir-i Kumi'de "sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur'an'da lânetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik" ayeti hakkında şöyle yer almıştır: "Pey-gamber (s.a.a) rüyasında may-munların minberine çıktığını gördü ve bu gördüğü rüyadan dolayı rahatsız olup şiddetle hü-zünlendi. Bunun üzerine Allah-u Teala ona şu ayeti nazil buyurdu: "sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur'an'da lânetlenmiş ağaçla insanları denedik (şaş-kınlıkta kalmaları için)…" Onlardan maksat Ümeyye oğulla-rıdır."
3608. Bölüm Müminin Örneği
18460. İmam Bakır (a.s) Allah-u Teala'nın "Allah göklerin ve ye-rin nurudur…Bununla insan-lara misal vermek ister" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu Allah-u Teala'nın mümin hak-kında verdiği bir örnektir." İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: "Mü-min beş nur içinde yüzmektedir: Girişi nurdur, çıkışı nurdur, ilmi nurdur, sözü nurdur ve kıyamet günü cennete doğru hareket edişi nurdur."
18461. "Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin güzel koku satan kimse gibidir. Eğer onunla oturursan sana fayda verir eğer onunla yürürsen sana fayda verir. Eğer onunla ortak olursan yine sana fayda verir." 18462. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin tıpkı bir hur-ma ağacı gibidir. Ondan ne kadar alırsan işine yarar." 18463. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin örneği yap-rakları dökülmeyen, afet ve çü-rüklüğe uğramayan bir ağacın hi-kayesi gibidir ve bu ağaç hurma ağacıdır."
18464. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin buğday veya arpa sümbülü gibidir. Bazen eği-lir ve bazen de doğrulur." 18465. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin (arpa veya buğday) sümbülü gibidir. Bazen doğrulur ve bazen de kızarır. Ka-fir ise çam ağacı gibi her zaman diktir, ama aniden kırılır." 18466. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin örneği yeni biten bir bitki gibidir; bazen kıza-rır ve bazen de sararır ama kafir ise çam ağacına benzer." 18467. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin örneği ken-disine her taraftan rüzgarın estiği ekin örneğidir. Rüzgar onu eğer ve rüzgar durduğunda ise doğru-lur. Mümin de işte böylece bela-larla eğilir bükülür. Ama facir sert ve dik olan çam ağacı gibidir. Allah dilediği vakit onu yıkıp dö-ker."
18468. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin örneği sü-rekli rüzgarların her tarafa eğdiği bir ekin hikayesidir. Mümin de sürekli belalara maruzdur. Müna-fığın örneği ise kesilme vakti ge-linceye kadar kıpırdamayan çam ağacı gibidir." 18469. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin bal arısı gibi-dir. Eğer yerse temiz ve güzel şeyler yer. Eğer üretirse temiz ve güzel şeyler üretir. Eğer çürümüş dallar üzerine konarsa onu asla kırmaz." 18470. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin altın parçası gibidir. Ateşe konursa kızarır ve tartılırsa hafif göstermez." 18471. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Müminin hikayesi dışı virane olan ama içine girdiğin taktirde güzel ve süslü gördüğün bir ev misalidir. Facirin hikayesi ise süslenmiş ve gören herkesin hoşlandığı ama içi pislik dolu olan mezar gibidir." 18472. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mümin ve imanın hika-yesi bağlandığı kazıktaki halkalı ipiyle dönen ve sonra da ona geri dönen at misalidir. Mümin de yanlışlık yapar sonra (hatasından) döner."
3609. Bölüm Kafirin Misali
Kur'an: "Küfredenlerin (hidayete davet edenin) misali, bağırıp çağırmadan başkasını işitme-yene (hayvanlara) seslenen kimsenin (çobanın) misalidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kör-dürler; bu yüzden onlar akıl edemezler." "Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Durumları hiç eşit olabilir mi? İbret almıyor mu-sunuz?" "Rab'lerine küfredenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır."
"Küfredenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susa-yan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir. Veya engin denizin karanlıklarına benzer. Onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzat-tığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru ol-maz." "Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için baş-ları yukarı kalkıktır. Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden dolayı artık göremezler."
Tefsir "Mesel" dilden dile dolaşan atasö-zü demektir. Ve yine "mesel", vasıf anlamına da gelir. Şu ayet-i kerimede olduğu gibi: "Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. " Tefsirini sunduğumuz ayet-i kerimenin orjinalinde geçen "Yan'iku "naik" (kelimesindendir) . Çobanın sürüsünü engellemek amacıyla bağır-masına denir. Çoban sürüsünü bir yerden alıkoymak amacıyla bağırdığı zaman, Araplar "neaka-r Rai bil ga-nem Yen'ikunaika" derler. Nide, na-da, Yunadi, munadaten kelimelerinin masdarıdır ve dua yani "çağırma"dan daha özel niteliklidir.
Çünkü bu ifa-denin altında, "dua"nın aksine, sesi yükseltme ve benzeri bir anlam yatar. Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir, ama ayetin anlamı şöyle olsa ge-rek: "Senin kafirleri inanmaya çağır-man tıpkı, hayvanlara haykıran biri-nin durumuna benzer. Bu hayvanlar onun haykırışından, ses ve çağrıdan başka bir şey duymazlar. Sırf bu sesin çıkardığı yankıdan ürker de yöneldik-leri tarafa gitmekten vazgeçerler ve duyduklarından hiçbir şey düşünüp anlamazlar. Onlar kendilerine yararlı olan sözleri duymayan sağırlardır, ya-rarlı bir söz konuşmayan dilsizlerdir, hiçbir şey göremeyen körlerdirler. On-lar hiçbir şey düşünmezler. Çünkü dü-şünmeyi sağlayan yollar tıkanmış du-rumdadır.
Böylece, ifadede kalb sanatının ya da ona yönelik bir ifade sanatının var olduğu ortaya çıkıyor. Buna göre, bağı-rıp çağırmadan başka bir şey işitmeye-ne haykıran kimsenin örneği, kafirleri doğru yola çağıranın örneğidir. Hidaye-te çağırılan kafirlerin değil. Fakat, bunun bir sonucu ve gereği olarak su-nulan üç sıfat, yani "Onlar sağır, lal ve kördürler" sözü kafirlere özgü nite-liklerdir. Onları hakka çağıranların değil. Bu, örneğin kafirlere nisbet ve-rilmesini daha uygun kıldı. Allah'ın elçisine değil. Bundan dolayı ifadede kalb (dönüşüm) sanatı benzeri bir du-rumun söz konusu olduğunu söyleyebi-liriz.
"Rablerine küfredenlerin işleri fırtınalı bir günde rüz-garın şiddetle savurduğu bir küle benzer" ayetinde geçen "Fır-tınalı bir günde rüzgarın şid-detle savurduğu" misali sonuç açısından kafirlerin amellerinin uğra-dığı durum için verilen bir misaldir ve bu amellerin rüzgara savrulduğu, ba-tıl olduğu ve onların saadetinde hiçbir etkisinin olmadığı nüktesini beyan etmektedir. Nitekim Allah-u Teala benzeri bir yerde de şöyle buyurmuş-tur: "Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz."
O halde kafirlerin ameli de fırtı-nalı bir günde üzerine şiddetli rüzgar-ların estiği kül yığınlarının savurduğu ve kendisinden hiçbir şeyin baki kal-madığı kül zerreleri gibidir ve bu on-ların amelleri için verilmiş bir örnek-tir. Buradan da anlaşıldığı üzere Al-lah-u Tealanın kelamında herhangi bir şeyi taktire almak gerekmemekte-dir ve onu örneğin şu cümleye döndür-mek mümkündür: "Kafir olan kimselerin amelleri..." Zahiren ayet Musa'nın (a.s) sözünün devamı değildir. Aksine ondan nakledilen sözden alınan bir sonuçtur.
"Küfredenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susa-yan kimse onu su zanneder" ayetinde geçen serap ise çölde su gibi parlayan ama gerçekte su olmayan şey demektir. Ayette geçen "kı' ve ka'" kelimeleri de düz çöl toprakları anla-mındadır. Bu her iki kelimenin de te-kili "kie ve kae" kelimeleridir. Tıpkı tekilleri "tın ve temr" olan "tine ve temre" kelimeleri gibidir."zem'an" ke-limesi ise susuz kimse anlamındadır.
Münezzeh olan Allah mümini anarken ve onu nitelendirirken büyük ve azametli evlerde Allah'ı andığını, hiçbir ticaret ve alışverişin onu Allah'ı zikretmekten gafil kılmadığı ve de Al-lah'ın göklerin ve yerin nuru olduğu gerçeğini beyan ettikten sonra onları bu özelliğe sahip oldukları sebebiyle kendi nuruna hidayet etmekte ve onları kendi nuruyla müşerref kılmaktadır. Evet bu konuyu beyan ettikten sonra bunun karşısında kafirleri anmakta, gerçek olmayan amellerini sonu olmayan çöldeki bir seraba benzetmektedir. Bir defa hiçbir nura sahip olmayan üst üste yığılmış ve içinden hiçbir ışığın olmadığı karanlığa benzetmektedir. Bu ayet bunların ilk niteliğini içermektedir.
"Küfredenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susa-yan kimse onu su zanneder orya geldiğinde ise hiç bir şey bulamaz" ayeti kafirlerin amelini -yani onların kendileri vesilesiyle Al-lah'a yakınlaştıklarını sandıkları kurbanları, zikirleri, duaları ve diğer ibadetleri- çöldeki bir seraba benzet-mektedir ki susuz insan onun su olduğunu zannetmektedir oysa o su değildir. Dolayısıyla da suyun etkilerine yani susuzluğu giderme ve benzeri etkilere sahip değildir.
Bu yüzden "Susayan kimse onu su zanneder" diye buyurmuş-tur. Oysa serap kendisini gören herkes için su olarak gözükmektedir. Sebebi de bu ayetteki hedef seraba doğru git-meyi beyan etmektir. Dolayısıyla da seraba sadece susuzluğun kendisini se-raba doğru sürüklediği kimse gider. Bu yüzden de ayetin devamında şöyle buyurmaktadır: "Fakat oraya geldiğinde ise hiçbir şey bu-lamaz" adeta şöyle demiştir: tıpkı susuz insanın su diye hayal ettiği çöl-deki bir serap gibidir bu yüzden susa-yan kimse su içmek ve susuzluğunu gidermek için ona doğru gidip yanına vardığında hiçbir şey bulamaz.
"Fakat oraya geldiğinde" diye buyurmuştur; "Ona ulaşır veya ona erişir" ve benzeri tabirler kulla-nılmamıştır. Bu da orada kendisini birinin beklediğine işarettir ve o kimse de şüphesiz münezzeh olan Allah'tır bu sebeple de ayetin devamında şöyle buyurmuştur: "Orada Allah'ı bu-lur ve o da hesabını görür. Al-lah hesabı çabuk görendir."
Ayetin devamı kafirlerin kendi amelleriyle, fıtratlarının kendisini ona doğru sürüklediği bir şeye ulaşmak is-tediklerini beyan etmektedir. Şüphesiz o şey de insanın fıtratı gereği peşine düştüğü saadet ve mutluluktur. Esa-sen fıtrat ve tabiat sürekli o şeyin pe-şindedir. Ama kafirlerin amelleri on-ları bu hedefe ulaştırmaz ve kafirlerin amelleriyle kendisinden iyi bir müka-fat bekledikleri tanrılarının da bir ger-çeği yoktur.
Kafirlerin amellerinin ulaştığı, işlerini ihata eden ve amelleri-nin cezasını veren kimse ise münezzeh olan Allah'tır. Allah onların hesabını tam olarak görür. Allah'ın hesabı tam olarak görmesi ise verdiği cezanın tıpkı amelleri esasınca olmasından ki-nayedir ve amel sahibini bu şekilde ce-zalandırmak da amellerinin ona müs-tahak oluşu hasebiyledir.
O halde bu ayeti şerifede kafirlerin amelleri seraba bizzat kendileri de su isteyen susuz insana benzetilmiştir. Bu kimsenin tatlı suyu olduğu halde ondan yüz çevirmekte, kendisine nasihat eden ve kendisini o sudan içmeye davet eden mevlasının sözlerine kulak vermemektedir. Aksine serabı su sanmakta ve seraba doğru hareket etmektedir.
Hakeza ölümünün gelip çatması ve amellerinin sona ermesiyle Alah'a doğru hareket etmeleri de seraba doğru giden serap yerine varan ve orada mevlasını bulan susamış kimseye teşbih edilmiştir. Mevlası ise ona nasihat ediyor ve onu tatlı sudan içmeye davet ediyordu.
Bu insanlar, kendilerini saadet ve-rici nura davet eden layık işlerden ve Rablerinden gaflete düşmüş ve saadet-lerinin kendilerini çağıran tanrıların ve kendi kanaatlerince onları bu tanrılara yakın kılan amellerinin sayesinde olduğunu hayal etmişlerdir. Bu yüzden de seraba benzer ameller ile meşgul olmuş, bütün ömürleri boyunca tüm güçlerini bu tür amelleri yerine getirmede tüketmişlerdir. Sonunda da ecelleri gelip çatmış ahiret yurduna göçmüşlerdir. Ne amellerinden bekledikleri ümit ve arzularından bir şey bulabilmişlerdir, ne de mabudlarının uluhiyyetinden bir eser görmüşlerdir. Allah onların hesabını tam bir şekilde görür. Allah şüphesiz çabuk hesap görendir.
Nitekim Allah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Allah hesabı çabuk görendir" bunun da sebebi şudur ki Allah az ve çoğu, küçük ve büyüğü, ince ve kabayı, önü ve arkayı eşit bir şekilde ilmiyle ihata etmiştir. Ayrıca bilmek gerekir ki ayeti şerife gerçi zahirde bütün kafirlerin ve özellikle de puta tapan müşriklerin ni-teliğini beyan etmektedir. Ama bu ni-telik alemlerin yaratıcısını inkar eden diğer inkarcılar hakkında da geçerli-dir. Zira her insan kendi hayatında saadet ve mutluluğun peşinde koşar. Şüphesiz bu mutluluğa ulaşmanın en
çönemli vesilesi de insanın yaptığı amel ve davranışlardır. O halde eğer bir ya-ratıcının varlığına inanır ve bu mutlu-luğunda bu yaratıcının bir etkisi oldu-ğuna kanaat ederse güzel amel ve dav-ranışlarıyla onun rızayetini elde etmeye çalışır ve yaratıcının kendisine taktir ettiği saadeti elde etmek için didinir. Ama eğer yaratıcıyı inkar eder ve mutluluğu hususunda onu etkili görmezse kendi amelleri vesilesiyle tesiri olduğuna inandığı ve örneğin zamanın, tabiatın veya maddenin dikkatini üzerine çekmeye çalışır zira o sadece dünyevi hayatın mutluluğunu düşünür ve onun ötesinde bir şeye inanmaz.
Bu kimseler, hayatlarındaki saa-detin Allah-u Tealadan başka bir varlığın elinde olduğuna inanırlar. Ve ondan başka bir varlığın olduğunu reddederler. Onların inancına göre dünyevi çabaları, kendilerini istedikleri saadete ulaştırmaktadır. Oysa bu zanları ve mutluluk hakikatten uzak olan bir seraptan başka bir şey değildir. Onlar sürekli olarak çaba ve gayret içinde olur ve taktir edilen ecelleri geldiğinden de amelleri sona erer. Bütün o iş ve amellerden hiçbir faydanın olmadığını ve amellerinden bekledikleri arzularının bir avuç hayal ve rüyadan başka bir şey olmadığını görürler. Bu durumda Allah onların hesabını ka-mil bir şekilde görür. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.
"Veya engin denizin karan-lıklarına benzer onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter" ayeti de kafirle-rin amelinin başka bir benzetmesidir. Bu benzetmede onların amelleri kalp-lerine kat kat gelmiş perdelerdir. Bu perdeler marifet nurunun kalplerine girmesine engel olmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de kafirlerin zulmet veya ka-ranlıklarda oluşu defalarca söz konusu edilmiştir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Küfredenlerin ise dostları tağutlardır.
Onları aydınlıktan karanlıklara sü-rüklerler. İşte onlar cehen-nemliklerdir, onlar orada te-melli kalacaklardır." Hakeza Allah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir?" Hakeza Allah-u Teala şöyle bu-yurmuştur: "Hayır, hayır; onla-rın kazandıkları kalplerini paslandırıp körletmiştir. Ha-yır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacak-lardır."
Allah-u Teala'nın "Veya engin denizin karanlıklarına benzer" sözü önceki ayette geçen "serab" keli-mesine atfedilmiştir. Arapça ifadede yer alan "behrin lucciyyin" kelimesi de üst üste dalgaları geren deniz anla-mındadır. Ve dalgalarının gidip gel-mesini ifade eden denizin karanlıkla-rına mensuptur. Cümlenin anlamı da şudur: "Kafirlerin ameli dalgalı deniz-lerde vaki olan karanlıklar gibidir"
"Onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstündeki bulutlar örter" ifadesi denizin niteliği konu-mundadır ve onun varsayılan karan-lıklarını beyan etmek için ifade edil-miştir. O halde bu denizin niteliği şöy-ledir: "Bir dalga onu bütünüyle örter ve bunun üzerine yeni bir dalga, onun da üzerine yeni bir dalga ve onun da üzerine başka bir dalga gelir. Onların tümü de güneş ay ve yıldızların ışığının denize ulaşmasına engel olur.
Allah-u Telaanın "karanlıklar üstünde karanlıklar" ifadesi de varsayılan karanlıklardan maksadın üst üste yığılmış karanlıklar olduğunu, perakende ve dağınık bulutlar olmadığını beyan etmek içindir bu konuyu önemle vurgulamak için de şöyle buyurmuştur: "İnsan elini uzattığı zaman neredeyse onu bile göremez."
Zira insanın gördüğü en yakın şey bizzat kendisidir. İnsan kendi elini bedeninin diğer organlarından daha rahat ve iyi görebilir. Çünkü istediği taktirde elini herhangi bir şekilde gö-zünün önüne getirebilir. Bu esas üzere eğer birisi elini önüne getirir ve onu zorla görürse bundan karanlıkların çok şiddetli olduğu anlaşılır. O halde Allah'a doğru hareket eden ve dönüş-leri mutlaka Allah'a olan bu kafirler, amel ve davranışlar açısından dalgalı denizlerde yürüyen kimse gibidir. Bu denizde dalgalar üst üste gelir ve bu dalgaların üzerinde bir de bulut var-dır. Varolan her şey karanlıktır. Ka-ranlığın üzerinde nurdan en küçük bir nişane yoktur ve onun ışığında kurtuluş sahiline asla ulaşamazlar.
Allah-u Teala'nın, "Boyunla-rına çenelerine varana kadar demir halkalar geçirmişizdir" ayetinde yer alan "e'nak" kelimesi "unuk" kelimesinin çoğulu olup boyun anlamındadır."e'lal" kelimesi de "ğilk" kelimesinin çoğuludur. Ve "ğilk" söylendiğine göre bir işkençe ale-tidir. Bu aletle eller boyuna bağlan-maktadır. "mukmehun" kelimesi de ismi mef'uldur ve başını yukarıya kal-dırma anlamına gelen "ikmah" keli-mesinden türemiştir. Yani adeta bu zincirler göğüsten çenelerine kadar on-ları örtmüştür. Adeta bu başları yu-karıya doğru tutulmuştur onu eğemez ve önlerini göremezler. Onun doğru yol olmadığını teşhis edemezler."eğlal" ke-limesinin belirsiz ifade edilmesinin de konunun önemli ve korkunç olması hasebiyledir. Bu ayet önceki cümlenin, yani "onlar iman etmezler" cüm-lesi için bir sebep konumundadır.
Allah-u Tealanın "önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden dolayı artık göremezler." Aye-tinde geçen "sedd" kelimesi iki şey arasındaki engel anlamındadır. "Ön-lerine ve arkalarına" ifadesi de tüm cihetlerden ve yönlerden kinaye-dir."ğaşiyy" ve "ğeşeyan" kelimeleri ise örtmek anlamındadır. "ğeşiyehu keza" denildiğinde, "onu örttü" anlamında-dır. "eğşel emre fulanen" ifadesi de "o işi falan kimse örttü" anlamındadır. Bu ayet de önceki sonuç hakkındaki bir tamamlamadır."cealna" cümlesi ise önceki ayette geçen "cealna" kelimesine atfedilmiştir.
Razi'nin tefsirinde bu iki ayetteki teşbihin anlamında şöyle yer almıştır: "Allah'ın ayetleri hakkında düşün-meye ve tefekkür etmeye engel olan şey iki çeşittir: Bir kısmı enfüsi ayetlerde tefekkür ve bakışa engel olmaktadır. Allah bu engeli zincire bağlı insanın başını yukarı tutmasına kendisini görmemesine ve gözlerinin bedenine ilişmemesine sebep olan bir zincire benzetmektedir. İkinci kısmı ise afaki ayetlerde tefekkür ve bakışa engel olan şeydir. Allah bu engeli de insanın etra-fına vurulan bir baraja benzetmekte-dir. Bu barajın kuşattığı kimse ise afakı göremez. Bu yüzden de kendisi için bir takım nişaneler ve ayetler gö-zükmez. O halde bu iki engele düçar olan kimse kendisini ve çevresini gör-mekten tümüyle mahrum kalır. İki ayetin anlamı kafirlerin iman etmeye-ceğidir. Çünkü evvela boyunlarına zincirler vurduk ve o zincirlerle ellerini boyunlarına bağladık. Bu zincirler çe-nelerine kadar uzanmıştır.
Bu yüzden de onlar başlarını yukarı kaldıramaz-lar. Onlar bu hal üzere baki kalırlar. İkinci olarak onların her tarafına en-geller ve barajlar karar kıldık. Bu ba-raj onları dağıtır, bu yüzden de onlar asla doğru yolu bulamazlar. Bu iki ayette onların imana erişmekten mah-rumiyetini ifade etmek için iki örnek yer almıştır ve Allah küfür, sapıklık ve küfür ile sapıklıktaki tuğyanlarının cezası olarak imanı onlara haram kılmış ve yasaklamıştır.
Bu kitabın (el-Mizan'ın) birinci cildinde, "Allah örnek vermekten çekinmez" ayetinin tefsirinde söylediğimiz gibi mümin ve kafirlerin niteliği hakkında Kur'anı kerimde yer alan bu ve benzeri nitelikler de bu dünyevi hayatın kalbinde insan için başka bir hayatın da olduğunu göstermektedir. Bu hayat maddi hislerin elinden çok uzaklarda bulun-maktadır. Ölürken ve kıyamet gü-nünde de hakikatler açığa çıkınca bu hayatta insan için hakikatleriyle tecelli eder. O halde bu tür ayetler hakkında yer alan sözler gerçek bir boyuta sahip-tir. Bazı müfessirlerin inandığı gibi mecazî bir anlam ifade etmemekte-dir." bak. el-Kufr, 3494. Bölüm
3610. Bölüm Müşriğin Örneği
Kur'an: "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin duru-mu gibidir. Evlerin en daya-nıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler." "Allah'a ortak koşmaksızın O'na yönelerek pis putlardan kaçının. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuş-ların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer." "Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir ki-şiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler."
"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça infak eden kimseyi misal gösterir: "Hiç bunlar eşit olur mu? Övülme-ğe layık olan Allah'tır, fakat çoğu bilmezler. Allah iki adamı misal veriyor: Biri hiç-bir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz -ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz- bu, doğru yolda olan, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?"
Tefsir "Dostlar edinenlerin örne-ği" ayetinde teveccüh edilmesi gereken husus Allah'tan başka bir takım kimseleri dost ve yönetici kabul etmek-tir. Bu yüzden de cümle "sıla ve mev-sul" kalıbında beyan edilmiştir. "kendine yuva yapan örümce-ğin durumu gibidir" cümlesinde de örümceğin ev yapmasına teveccüh edilmiştir. O halde cümlenin anlamı aslında şunu ifade etmektedir: "müş-riklerin Allah'tan başka veli ve yöne-tici seçimindeki özellik kendisine ev yapan örümceğin özelliği gibidir. Cüm-lede "ev" kelimesinin nekire (belirsiz) şekilde ifade edilmesi de bu niteliğin göstergesidir.
"Evlerin en daya-nıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır" cümlesi örümceğin yaptığı evin bir özelliğidir. Burada "İnne evhenel buyut le beytuha" denil-memesinin sebebi de cümlenin bir de-yim kalıbında alınması ve deyimin hiç kimse tarafından değiştirilememesidir. Oysa ayetin zahiri de bu tür beyanı gerektirmektedir.
Ayetin anlamı şudur: "Allah'tan gayrisinin müşrikler tarafından veli ve dost edinilmesi -yani kendileri için yö-netici kabul edip dayandıkları putları örümceğin ev yapması gibidir. Şüphesiz evlerin en gevşeği de örümceğin yaptığı evdir. Zira örümceğin yaptığı evin sadece adı vardır. Ne sıcak ve soğuktan korur, ne insana bir sığınak verir ne de zararlara karşı dayanma gücüne sahiptir. Müşriklerin dostlarının vela-yeti de aynı durumdadır. Onların yö-neticilik ve hakimiyetlerinin sadece adı vardır. Ne bir faydası ne de bir ziyanı olur. Onlar ne ölüm ne hayat ve ne de diriliş hakkında hiçbir irade sahibi değillerdir.
Burada verilen örneğin belirttiği husus, müşrikler tarafından Allah'ın yerine seçilen mabudlardır. İlah ve mabudlar yerine "evliya" tabirinin ifa-de edilmesi de, müşriklerin bu putlara tapmalarında onların bir tedbir ve ira-de sahibi olduklarını ve kendi işlerinin onların elinde bulunduğunu sanmaları sebebiyledir. Onlar bu putların kendilerine hayır getirdiklerini kötülükleri kendilerinden uzaklaştırdıklarını ve haklarında şefaatte bulunacaklarını sanıyorlardır. Söz konusu ayet -bu nükteleri ifade etmesinin yanı sıra- sahip olduğu itlak sebebiyle de kendi işlerinde Al-lah'tan başka bir kimseyi veya şeyi yönetici kabul eden, ona dayanan ve ondan bir etki ümit eden ve amelde her ne kadar put olmasa da bağımsızlığına inanan herkesi kapsamaktadır.
Elbette velayeti Allah'ın velayetine erişen velayetler bunun dışındadır. Tıpkı peygamberin, imamların ve müminlerin velayeti gibi. Nitekim Al-lah-u Teala da açıkça şöyle buyurmuş-tur: "Onların çoğu, ancak or-tak koşarak Allah'a iman ederler." "Eğer bilselerdi" ifadesinin anlamı da şudur: "Yani eğer onlar kendi hikayelerinin tıpkı ö-rümceklerin hikayesi gibi olduğunu bileselerdi o tanrıları ve mabudları veli ve yönetici kabul etmezlerdi."
"Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler akledebilir." ayeti de Kur'andaki örneklerin umumi olduğuna delalettir ve insanların kula-ğına gitmesine rağmen, manalarının hakikatine erişmek ve hedeflerinin ger-çeğini öğrenmek sadece alim ve bilgin kimselere özgüdür. İşlerin gerçekleri hususlarında düşünenler ve onların zahiriyle yetinemeyenler bunu anlaya-bilirler. Bu anlamın delili de "onları ancak bilenler akledebilir" ta-biridir. Burada "Onlara iman etmez-ler" ve benzeri ifadeler beyan edilme-miştir.
İnsanlar, Allah'ın Kur'anda ver-diği örnekler hususunda sahip olduk-ları farklı anlayışlar sebebiyle, farklı derk ve düşüncelere sahiptirler. Onlar-dan bazıları Allah'ın bu örneklerin-den sadece lafızları anlamakta ve sade mefhumları derketmektedir. Onlar bu örnekler hakkında derin düşünmez ve inceliğe girmezler. Bazıları da diğerleri gibi bu örnekleri duyar ama derinliğine iner ve ilginç gerçekleri hususunda düşünürler.
Bu ayette, tek olan Allah'ın yöne-ticiliği yerine çeşitli ilahların yöneticiliği örneği, evlerin en gevşeği olan örümceğin evine benzetilmiştir. Bu şairane bir örnek ve her türlü delilden boş bir iddia değildir. Aksine bürhani gerçek sabit ve reel bir delili vardır. Sonraki ayet buna işaret etmektedir. 3611. Bölüm
Kur'an: "Onlar, ateş yakan kimse-ye benzer; ateş etraflarını ay-dınlatınca Allah nurlarını yok eder, onları karanlıklar içinde terk eder de (hiçbir şeyi) gö-remezler." "Veya (onlar) karanlıklar-da, gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan sa-ğanağa tutulup, yıldırım-lardan ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer. Şüphesiz Allah kafirleri çepeçevre kuşatmıştır." "Ne onlarla, ne de bunlarla, ikisi arasında bocalayıp dur-maktalar. Allah'ın saptırdığı kimseye yol bulamazsın."
18473. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin, münafık ve kafirin örneği bir nehire doğru giden üç kişilik bir gurubun ör-neği gibidir: Önce mümin nehire iner, ondan alır, sonra münafık nehre iner, neredeyse mümine yaklaşır ama kafir ona "Bana doğru gel, gel senin için endişe-leniyorum" der. Mümin de ona seslenir: "Bana doğru gel, zira benim yanımda faydalanacaksın." Münafık sürekli o ikisi arasında gider gelir ve sonunda kendisine bir zarar gelir ve onu boğar. Evet münafık sürekli şek ve şüphe içindedir. Sonunda ölümü gelip çatar işte onun böyle bir haleti vardır."
18474. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Münafığın hikayesi iki koyun sürüsü arasında şaşkın şaşkın dönüp dolaşan bir koyu-nun örneğidir. O bazen o sürüye gider ve bazen de bu sürüye gi-der. Hangisinin peşice gitmesi gerektiğini bilmez." 18475. "İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münafığın örneği yap-rakları yeşil ama tadı acı olan Ebu Cehil karpuzu örneği gibidir. 18476. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Münafığın örneği hurma ağacının gövdesinin örne-ği gibidir: sahibi onu evinin bir bölümünü yapma hususunda isti-fade etmek ister. Ama onu nereye koyarsa o orda doğru durmaz ve bu yüzden onu evin başka bir yerine koyar, orası da kendisi için münasip olmaz sonunda işi ken-disini yakacağı bir yere varır."
Tefsir Allah-u Teala'nın "Onlar, ateş yakan kimseye benzer" ayeti münafıkların haletini beyan etmek için bir örnektir ve ayet şöyle buyurmaktadır: Münafıklar karanlıklarda hiçbir yerin görünmediği iyi ve kötünün, faydalı ve zararlı şeyin birbirinden ayırt edilmediği zulmette karar kılan kimseler gibidirler. Bu yüzden bu karanlıklarda ateş ve ateş gibi aydınlatıcı vesilelere sarılmakta ve onların ışığı altında etrafını görmeye çalışmaktadırlar. Ama bu ateş yanıp etraflarını aydınlatınca Allah rüzgar, yağmur veya ateşi söndüren başka bir vesileyle o ateşi söndürmekte ve yeniden ortalık kararmaktadır. Böylece bu kimse iki karanlıkta kalmaktadır: Önce bulunduğu karanlık ve sonra aydınlık vesilesinin ortadan yok olmasından kaynaklanan hayret ve şaşkınlık karanlığı.
Münafık kimsenin hali ve durumu işte budur. Onlar iman izharında bulunup bu sebeple miras, evlilik ve benzeri şeyler hususunda müminlerle ortak olarak dinin bazı faydalarından istifade ederler. Ama ölüm zamanı geldiğinde ve imandan kamil bir şekilde istifade etmek zamanı çattığında Allah onlardan imanın nurunu alır, amellerini batıl kılar, içinde en küçük şeyin dahi derk edilmediği karanlıklara onu terk eder. Onlar asli karanlıklar ile kendi amelleriyle vücuda getirdikleri karanlıklar arasında kalırlar.
"Gökten boşanan sağana-ğa tutulup" ayetinde (Arapça met-ninde) geçen "seyyib" kelimesi sağanak şeklinde yağan yağmur anlamındadır. "berk" şimşek manasına gelmektedir. "rad" (gök gürültüsü) şimşek çaktı-ğında bulutlardan vücuda gelen ses an-lamındadır." "Saika" ise yere inen yıldırımdır.
Bu ikinci örnek iman izharında bulunan münafıkların halinin niteliği-dir. Onlar da şiddetli yağmurun altın-da kalan, bu yağmurun karanlıkları içinde bocalayan, görme ve teşhis etme gücünü kaybeden kimselere benzer. Sağanak yağmur onu şaşkınlığa düşü-rür. Böylece kurtuluşu için kaçmaya başlar ama karanlıklar ona engel olur. Şiddetli dolular ve korkunç yıldırımlar her taraftan onu kuşatır, bu yüzden de sürekli, kalıcı ve kesintisiz olmayan gökteki şimşekten ve şimşeğin meydana getirdiği ışıktan istifade et-meye çalışır. Dolayısıyla da şimşek çaktığında ve etrafı biraz aydınlandı-ğında o hemen yola düşer ve her şey karardığında ise yeniden durur.
Münafık da işte böyle bir halet içindedir. Zira bir taraftan iman etme-ye ilgi duymaz, ama öte taraftan da iman izharında bulunmaktan başka bir çaresi olmadığını anlar. Kalbiyle dili arasında ki bu uyumsuzluk sebe-biyle de iman onların yolunu tümüyle aydınlatmaz. Bu yüzden sürekli yan-lışlık yaparlar. Adım adım düşerler, biraz yürür ve biraz dururlar. Böylece Allah onları rezil rüsva eder. Eğer Allah dileseydi onların ilk günden beri gözlerini kör, kulaklarını sağır kılar ve rezil rüsva ederdi."
"Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir ki-şiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir?" ayeti hakkında Ragib-i İsfahani şöyle diyor: "şekis" (kötü huylu kimse anlamındadır ve "şurekau müteşakisun" ifadesi ise kötü yaratılışı sebebiyle sürekli bir biriyle dövüşüp tartışan ortaklar anlamındadır" ayette geçen "selemen" kelimesini ise bir kişiye özgü olan ve birden çok kelimesinin ortak olmadığı şey anlamına tefsir etmişlerdir.
Bu ayet de Allah'ın müşrik hak-kında verdiği bir örnektir. Müşrik çe-şitli ilahlara ibadet eder ve ilahların tümü de adeta onun hakkında ortak-tır ve onun hakkında birbiriyle kavga etmektedir. Birisi ona bir şey emret-mekte ve diğeri ise onu o şeyden alı-koymaktadır. İlahlardan her biri o şahsı tek başına kendisine köle etmek sadece kendisine hizmet etmesini sağ-lamak istemektedir.
Hakeza muvahhid hakkında da bir örnektir. Muvahhid ise sadece bir efendiye özgüdür. Başkaları onun hakkında ortak değildir. Bu yüzden de tıpkı irade ve isteği hususunda ona hizmet eder. Böylece hakkında hayret ve şaşkınlığa sebep olacak bir çekişme ve kavga olmaz. O halde müşrik kötü huylu ve kavga eden ortakları bulunan kimsedir. Muvahhid ise sadece bir ki-şiye özgüdür. Bu iki kimsenin durumu aynı değildir. Bir kişiye teslim olan ve özgü olan kimsenin hali ve durumu diğerinden daha iyidir.
Bu da oldukça sade ve herkesin anlayacağı bir örnektir. Ama dikkat edildiği taktirde hakikatte şu ayete döndürülmektedir: "Eğer yerle gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de bozulurdu." Aynı zamanda da birden fazla ilah olduğunu reddeden güçlü bir ka-nıttır. "elhamdulillah" (hamd Allah'a mahsustur) ifadesi de Allah'a kullu-ğun başkasına kulluktan daha iyi ol-ması hasebiyle söylenen Allah'a bir se-na ve övgüdür.
"Onların çoğu bilmezler" ifadesi ise Allah'a kulluğun diğerlerine kulluktan üstünlüğünü bilmediklerini ifade etmektedir. Bu üstünlük az bir basiret sahibi olan kimse için de tü-müyle apaçık ortadadır." "Allah, hiç bir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça infak eden kimseyi misal gösterir" ayetinde ise Allah-u Teala kendinden hiçbir iradesi olmayan bir memluk köleyi varsaymaktadır. Allah-u Teala bu ayette kendi iradesi olmayan memluk köle ile kendisine iyi rızık veren gizli ve açıkta ondan infakta bulunan kim-seyi örnek vermektedir. Allah bu örne-ği verdikten sonra da şöyle sormaktadır:
"Acaba bu iki kimse eşit midir?" Bu iki varsayılan şahsın birbiriyle mukayesesiyle ortaya çıkan bu taraf-lardan her birinin diğerinin sıfatına aykırı bir sıfata sahip olmasıdır ve bu sıfatlar gerçekten birbirini açıklığa ka-vuşturmaktadır. Bu örnekte varsayı-lan köle satın alınan bir köledir. Hiçbir şeye malik değildir. Ne kendisine ve ne dünya malından bir şeye sahiptir. Hiçbir malda tasarruf hakkı da yoktur.
Buna mukabil varsayılan diğer bir şahıs ise özgürdür ve kendisine maliktir. Allah ona iyi bir rızık vermiştir ve bütün bu rızıkta tasarrufta bulunma hakkında sahiptir. Gizli ve açıkta da o maldan sadaka ve infakta bulunmaktadır."Eşit midirler?" ifadesi de bu iki kişinin eşit olup olmadığı hakkında bir sorudur ve şüphesiz bunun cevabı da olumsuzdur. Bu örnekle de münezzeh olan Allah'ın her şeye malik olduğunu, bütün nimet-leri onun verdiğini ve yaratıklardan hiçbiriyle eşit olmadığını açıklığa ka-vuşturmaktadır.
Bu yaratıklar ne kendisine maliktir, ne başkasına ma-liktir ve ne de en küçük tasarrufta bu-lunma yetkisine sahiptir. O halde müşriklerin "Allah'la birlikte diğer bir takım tanrılar da vardır ve o tanrılar onun yaratıklarıdır" sözü de batıl ve boş bir sözdür. Ayette "yesteviyan" yerine "yes-tevun" ifadesi de denildiği üzere şu nükteyi beyan etmektedir: Ondan maksat köle kimsedir ve belli bir kö-leye has değildir.
9
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
KONULARIN DEVAMI
"Hamd Allah'a mahsustur" ifadesi de hamdın hakikat ve cinsinin Allah'a özgü olduğunu beyan etmek-tedir. Hamd ise iradeye dayalı iyi bir iş karşısında yapılan sena ve övgüdür. Zira iyilik nimeti Allah'tandır ve sa-dece iyi olan nimet övgüye layıktır. O halde ne kadar hamd ve sena varsa Allah-u Tealaya özgüdür. Nitekim hamdın cinsi de Allah'a özgüdür! Bu cümle de aslında hüccet ve delili tamamlamaktadır. Bu hüccet ve bür-hanın özeti şudur:
Hiç bir şeyde tasar-rufta bulunma hakkına sahip olma-yan, hiçbir nimet vermeyen kul, rızık elinde bulunduran, her türlü tasarrufta bulunma gücüne sahip olan ve istediği gibi tasarrufta bulunan ve nimet veren malik ile eşit ve yeksan değildir. Mü-nezzeh olan Allah her övgüyle övül-müştür. Zira varolan bütün nimeti o yaratmıştır. O halde övgü dolu her sı-fat örneğin yaratmak, rızık vermek, bağışlamak, rahmet, ihsan, doyurmak ve benzer şeyler Allah'a özgüdür. O halde her türlü övgü ve hamd Allah'a mahsustur. Allah'ın karşısında ibadet edilen her şey memluk ve köledir. Hiç-bir güce sahip değildir. O halde sadece münezzeh olan Allah Rabdir, başkası değil.
Bazısına göre ise bu ayette yer alan hamd, nimetleri karşısında münezzeh olan Allah-u Teala'ya şükürdür ve bazısının dediğine göre ise kemal bur-hanın ve delilin güçlüğü karşısında Allah'a bir övgüdür. Bir görüşe göre ise kullara bir telkindir ve anlamı hakkında da şöyle demişlerdir: "hamd bizleri tevhide ve nimetlerine şükretmeye yönlendiren Allah'a mahsustur. Bütün bu ihtimallerin fazla bir önemi yoktur.
"Onların çoğu bilmezler" ifadesi ise müşriklerin her nimetin Al-lah'a ait olduğunu ve diğerlerinin hiç bir şeye malik olmadığını ve hiçbir gü-cü elinde bulundurmadıklarını bilmez-ler anlamındadır, ama müşrikler ken-di yönetici ve mabutları için malikiyet ve güçlerinden bir kısmını tefviz esa-sınca onlara bırakmışlardır. Bu yüz-den korku ve tamah üzere onlara kul-lukta bulunmaktadırlar. Bu müşrik-lerin çoğunun halidir ama bazı kimse-leri hakikati bilmektedir. Sadece isyan ve inat sebebiyle ondan yüz çevirmek-tedirler.
Bütün bu dediklerimiz de açıklığa kavuşturduğu gibi bu örnek münezzeh olan Allah rububiyet hususunda Al-lah'a ortak kabul ettikleri ilahlar hakkındadır. Bazılarının dediğine gö-re bu örnek kafirlerin halini nitelen-dirmektedir. Bu örnek kendi hallerine bırakılan kafir ile başarılı olan ve Al-lah tarafından savunulan müminin örneğidir. Zira kafirin örneği amelinin yok olması ve Allah tarafından ameli-ne itina gösterilmemesi sebebiyle hiçbir iradesi ve özgürlüğü kendiliğinden ol-mayan para ile satın alınan bir köle-nin örneğidir. Bu yüzden ne kadar in-fak ederlerse yine de işleri ihsana var-maz. Kafirlerin aksine Allah mümini kendi rızayetini elde etme yolunda ba-şarılı kılar ve çabaları karşısında kendilerine teşekkürde bulunur ve ça-baları taktir edilir. Böyle bir mümin kendi malından gizli veya açık infak-ta bulunur.
Bu görüşe yapılan önemli itiraz şudur: "Bu yorum ayetin akışıyla uyum içinde değildir. Daha önce dedi-ğimiz gibi Allah'ın nimetlerini sayma konusunda bir biri ardınca yönelen üç ayetten biridir ve bu ayet her türlü ni-mete sahip olan kimsenin durumunu, hiçbir şeye sahip olmayan kimsenin durumuyla mukayese etmektedir. Tev-hidi hatırlatmakta ve sonuç almakta-dır ki Allah her şeyin gerçek sahibidir.
"Allah iki adamı misal veri-yor: Biri hiç bir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz…" cümlesi hakkında ise "Mecme'ul Beyan" ki-tabında şöyle yazılmaktadır: "ebkem" kelimesi, "konuşamaz bir durumda doğan bir kimse" anlamındadır. Böyle bir kimse anlama ve anlatma gücüne de sahip değildir. Başka bir görüşe göre ise "ebkem" konuşamayan ve sohbet edemeyen kimse" anlamındadır."Kell" kelimesi de ağırlık anlamındadır. Bu yüzden de "kelle'anil' emr yekullü kel-la" ifadesi "ona iş ağır geldi, ve o işi yapmadı" anlamındadır.
"Kelleti'l sikkin kululen" ifadesi de bıçak kö-reldi anlamınadır." Kelle lisanuhu" ifadesi de dili köreldi hızlı hızlı konu-şamadı" anlamındadır. O halde kelle sözünün anlamı nüfuz edilmeye engel olan sertlik anlamındadır ve tevcih ke-limesi ise "herhangi bir taraftan yoldan bir yöne göndermek" anlamındadır. "Veccehtuhu ila mevziil keza feteveccehe ileyh" ifadesi de "onu falan yere gönderdin o da o yöne doğru gitti" anlamındadır. "Allah iki adamı misal veri-yor" cümlesi de söz konusu sıfatları bir birinin tam karşısında yer aldığı varsayılan iki şahsiyet arasında başka bir mukayese makamındadır.
"Biri hiç bir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz." Yani sözü anlamaktan ve dil vasıtasıyla başka-sına anlatmaktan mahrumdur. Zira o sağırdır, işitme ve konuşma gücüne sa-hip değildir. O insanın kulak vasıta-sıyla elde ettiği bütün faaliyetten ve üs-tünlüklerden mahrum durumdadır. Kulak, diğer duyu organlarından daha kapsamlı ve detaylı bir organdır. İnsan kulak vasıtasıyla eskilerin haberlerini, gözden uzak olayları, insanların içinde olan şeyleri ilimler ve fenleri elde eder. İnsan kulak vasıtasıyla başkalarına ince ve dakik anlamlar ilka eder. Oy-sa sağır kimse bunlardan hiç birini derk etme gücüne sahip değildir. Sadece göz ve işaret yoluyla onlardan çok azını elde edebilir.
"Biri hiç bir şeye gücü yetmeyen" cümlesinin genel anlamı "bir dilsiz" cümlesiyle tahsis edilmiştir ve anlamı da şudur: Sağır kimse sağır olmayan kimsenin aksine bir takım bilgileri derk etmeye ve anlatmaya kadir değildir. "Ki efendisine yüktür," cüm-lesi ise şu anlamdadır: Yani işlerini yöneten ve düzene koyan kimsenin külfeti konumundadır. Zira kendisi işlerini asla idare edemez.
"Nereye gönderse bir hayır çıkmaz" cümlesi de şu anlamdadır: "Yani eğer yöneticisi ve velisi onu ken-di işleri veya efendisinin işleri için bir yere gönderecek olursa onları yapmaya kadir değildir. Bu yüzden kendisi için bir iş yapamadığı gibi başkaları için de her hangi bir iş yapamaz ve hiçbir fayda veremez. O halde "Biri hiç bir şeye gücü yetmeyen dilsiz" cümlesi, münezzeh olan Allah'ın diğe-rinin örneğini vermediği iki şahıstan birinin örneğidir. Çünkü "bu, ada-letle emreden kimse ile bir olabilir mi?" cümlesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Bu beyanda da çok ince bir icaz ve üstün anlatım söz ko-nusudur. "Bu, doğru yolda olan, ada-letle emreden kimse ile bir olabilir mi?" cümlesi ise ikinci var-sayılan şahsın sıfatlarına işarettir ve bir biriyle mukayese edildiği zaman ikisinin eşit olup olmadığı sorulmak-tadır.
Ama o sıfata gelince... Allah sağır olmayan bir kimsenin elde edebileceği kendisinin de bizzat sahip olabileceği ve hem de başkalarına yansıtabileceği kemal ve iyiliklerin doruğunu yani adaleti ikinci varsayılan şahıs hak-kında zikretmiştir. Adalet, orta yola riayet etmek, amel ve davranışlarında itidalli olmak, işlerinde ifrat ve tefritten sakınmak anlamındadır. Adaleti emretmek, ada-letin hakikatine riayet edildiği taktirde insanın canında salah ve temizlik vareder. Daha sonra amel ve davranışlarını etkiler. Bu yüzden işlerinde itidal ve orta yola riayet eder.
Bu hasletin başkalarının amel ve davranışlarında da olmasını ister. Bu yüzden de onları adalete çağırır. Adalet dediğimiz gibi mutlak anlamda ifrat ve tefritten sakınmaktır. Başka bir ifadeyle insanlara karşı adaletten daha geniş bir anlamda salih bir şekilde davranmaktır.
Allah-u Teala daha sonra o şahsın başka bir sıfatını beyan etmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Ve o doğru yol üzeredir" ayette geçen sırt-ı müstakim yolcusunu hiçbir sapma ve eğrilik olmaksızın hedefine ulaştıran doğru ve açık yol demektir. İnsan kendi hayat yolunda doğru yolu kat eder amel ve davranışları insani fıtrat üzere gerçekleşir, amelleri çelişkiye dü-çar olmaz veya hak bildiği şeyden asla sapmaz. Genel olarak amel ve davra-nışlarında haktan sapma, çelişki ve ihtilaf mevcut değildir.
Adalet ve itidale davet eden, bu ikinci varsayılan şahsın doğru yolda olmakla nitelendirilmesi de iki ayrı nükteyi ifade etmektedir: Evvela onun adalete davet etmesi bazı insanların iyiliği emretmesi gibi değildir. Bazı in-sanların amel etmediği halde başkala-rına iyiliği emretmesi türünden değil-dir. Aksine o hal ve amellerinde doğ-rudur. Adaleti emrettiği gibi kendisi de adaletle amel eder. İkinci husus da şudur ki onun adaleti emretmesi esas-sız ve temelsiz bir gerçek değildir. Ak-sine o kendi içinde de doğru yol üzere-dir. Bunun da gereği adaleti başkaları için de sevmesidir. Bu yüzden de insanlara doğru yolu tutturmalarını ve ifrat ve tefritten uzak durmalarını emretmektedir.
Ama "bu, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?" ayetinde yer alan sorunun şüp-hesiz cevabı olumsuzdur. Böylece ispat olduğu üzere müşriklerin Allah yerine taptığı, her türlü kudretten uzak olan ne kendileri ve ne de başkalarını hida-yet edemeyen putlar ile bizzat doğru yol üzere olan ve hem de peygamberler göndererek dinler getirerek ve semavi kanunlar ortaya koyarak başkalarını da doğru yola hidayet eden Allah asla eşit ve aynı değildir.
Buradan da anlaşıldığı üzere bu ayette verilen örnek şu ayetin manasını çağrıştırmaktadır: "Gerçeğe eriştiren mi, yoksa, hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı uyulmağa daha layıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?" O halde münezzeh olan Allah sıfat ve fiillerinde doğru yol üzeredir ve doğru yol üzere olduğu için de yaratık-ları için bir hedef taktir etmiştir ve ya-ratıkları da o hedef üzere hareket et-mektedir. O halde yaratılış batıl ve boş bir şey değildir. Nitekim Allah-u Tea-la bizzat şöyle buyurmuştur: "Şüp-hesiz biz gökleri, yeri ve ikisi-nin arasındakileri boş yere ya-ratmadık."
Hakeza Allah'ın yolu doğru oldu-ğu için onları yaratılış sebepleri olan hedefe doğru hidayet etmektedir. Nite-kim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yola eriştirendir" Bu yüzden de insanı doğru yola sevketmektedir. Nitekim şöyle buyur-muştur: Yolun doğrusunu gös-termek Allah'a aittir." Hakeza şöyle buyurmuştur:"Şüphesiz ona yol gösterdik"
Bu ilke de nübüvvet ve şeriat ge-tirmenin en önemli delilidir. Bunun detaylı bilgileri nübüvvet bahsinde ikinci ciltte ve bu kitabın onuncu ciltinde Nuh'un kıssasında yer almıştır. Elde ettiğimiz netice şudur: Bu ayette örnek verilmesinden maksat nü-büvvet ve teşri meselesine işaret ile tev-hit hususunda delil ve bürhan ikame etmektir. Bazısı ise şöyle demiştir: Bu örnek kendisinden hayır ümit edilen ve hayır ümit beklenilmeyen kimse hakkında-dır. Oysa her türlü hayır ve iyiliğin kaynağı Allah-u Teala'dır. Dolayısıy-la da ona ve gayrisine ibadet etmek nasıl aynı olabilir? Bu görüşün problemi de şudur: Bu konu söylenilen şeyden daha özel ve dardır. Zira bu örnek bizzat iyi ve sa-lih olan adaleti emreden kimse hak-kındadır. Böyle bir şey de Allah-u Teala'ya özgüdür, başkasına değil.
O halde müşrikler Allah'a ve gay-risine aynı şekilde ibadet etmedikleri gibi Allah'ı bırakıp başkasına ibadet etmişlerdir. Bazısı ise şöyle demiştir: Bu örnek mümin ve kafir hakkında verilmiştir. Sağır kimse kafirdir. Adaleti emreden kimse ise mümindir.
Ama söylemek gerekir ki ayetin mümin ve kafire hatta adaleti emreden ve bu işten sakınan herkese intibak sıhhati ayrı bir şeydir. Bu ayetin ni-metleri sayma akışında yer alışı tevhit hakkında delil getirilişi ve buna dayalı diğer ilkeler apayrı bir şeydir. Bu cihe-te teveccühen ayetin ifade ettiği şey söz konusu örneğin münezzeh olan Allah ve O'nun yerine taptıkları şey olması-dır. Bundan başka bir şey değildir. bak. 520. Konu, en-Nifak
3612. Bölüm Küfreden Kimselerin Örneği
Kur'an: "Allah, küfredenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karı-sını misal gösterir: Onlar, kul-larımızdan iki iyi kulun nikahı altında iken onlara karşı hainlik edip küfürlerini gizlemişlerdi de iki peygamber Allah'tan gelen azabı onlardan savamamışlardı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle berâber siz de girin" dendi."
Tefsir "Allah, küfredenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karı-sını misal gösterir: Onlar, kul-larımızdan iki iyi kulun nikahı altında iken onlara karşı hainlik edip küfürlerini gizlemişlerdi" ayeti hakkında Ragib-i İsfahani şöyle diyor: "Hıyanet ve nifak bir anlamdadır. Sadece hiyanet emanet ve sözleşmeler ile ilgilidir. Nifak ise din ile ilgilidir. Elbette bunlar bazen birbirine müdahalede de bulunur. Böylece hiyanet sözleşmeyi gizlide bozma yo-luyla hakka muhalefet etmektir. Hı-yanetin zıddı ise emanete riayet etmektir. Nitekim "hinte fulanen ve hunte emanete fulanen" (Falan kimseye hıyanet ettin, falan kimsenin emaneti hususunda hıyanet ettin) denilmektedir.
"lillezine keferu" (küfreden kimseler için) cümlesi eğer "mesel" (örnek) kelimesine ait ise cümlenin anlamı şudur: Allah kafirlerin halini beyan eden bir örnek vermiştir. Onların salih kuluyla irtibatının kendilerine hiçbir faydası yoktur ve eğer "zerebe" (vermiştir) cümlesine ait ise o zaman da cümlenin anlamı şudur: "Allah iki kadını ve başlarına gelenleri kafirler için örnek vermiştir ki bundan ibret alsınlar ve Allah'ın salih kullarıyla irtibatlarının kendilerine hiç bir faydasının dokunmayacağını ve bu sebeple de peygambere (s.a.a) hıyanetleri sebebiyle cehennem ehli olduklarını bilsinler. Nuh'un karısı ve Lut'un karısı cümlesi de "zerebe" fiilinin mefuludur. "Onlar kullarımızdan iki iyi kulun nikahı altında iken" cümlesi de o ikisinin eşleri oldukları anlamındadır.
"Allah'tan gelen azabı on-lardan savamamışlardı" cümle-sinde "yuğniya" kelimesindeki tesniye zamiri de iki kula dönmektedir. "an-huma" tesniye zamirleri ise iki kadına dönmektedir ve maksat o iki salih kimsenin eşleri olmalarının o iki kadına hiçbir faydası olmadığıdır.
3613. Bölüm İman Eden Kimselerin Örneği
Kur'an: "Allah, inanlara Firavun'un karısını misal gösterir: O: "Rabbim! Katından bana cen-nette bir ev yap; beni Fira-vun'dan ve onun işlediklerin-den kurtar; beni zalim millet-ten kurtar" demişti." 18477. Selman (a.s) şöyle diyor: "Firavun'un eşi (güneşin sıcaklığıyla işkence ediliyordu. İşkenceciler onun yanından gittiklerinde melekler kanatlarıyla ona gölge ediyorlardı. O cennetteki evini görüyordu."
18478. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Firavun, eşini çarmıha gerdi. Göğsüne değirmen taşını koydu ve onu güneşin karşısına yatırdı. Firavun'un eşi başını göğe kal-dırdı ve şöyle dedi: "Rabbim indinde cennette benim için bir ev bina et" Allah da onun cennetteki evinin üzerindeki per-deyi kaldırdı ve o evini müşahade etti." 18479. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: Cenent kadınlarının en iyileri şınlardır: Hatice binti Huveylid, Fatıma binti Muhammed, Meryem binti İmran ve Firavun'un karısı Asiye binti Müzahim."
3614. Bölüm Mümin ve Kardeşinin Örneği
18480. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin ve kardeşinin örneği biri diğerini temizleyen iki el ayası gibidir." 18481. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin birbirine karşı sevgi, merhamet ve duygu-larının örneği insanın bedeninin örneğidir bedenin bir organı acı-dığında diğer organları da gece uyumayarak ve ateşlenerek onun dertlerine ortak olur."
18482. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin kardeşlerinin hukukuna riayet etmeyen mümi-nin örneği bütün duyu organları salim olduğu halde aklıyla dü-şünmeyen, gözüyle görmeyen, kulağıyla işitmeyen, diliyle sorun-larını dile getirmeyen, delil ve bürhanlar ortaya koyarak belaları kendisinden uzaklaştırmayan, eliyle bir şeye saldırmayan, aya-ğıyla bir şeye doğru yürümeyen kimsenin örneğidir. Öyle bir kimse hiç bir özelliği olmayan bir parça et gibidir ve her türlü bela-ya maruzdur. Mümin de işte böy-ledir. Kardeşlerinin hakkını bil-meyen onların haklarına riayet sevabını kaybeder. Karşısında soğuk su olduğu halde yok olun-caya kadar ondan içemeyen susuz kimseye benzer... her nimet on-dan alınır ve her belaya müptela olur." bak. el-Eh, 34. Bölüm
3615. Bölüm Allah'ın Hadlerini İkame Eden Kimse İle Al-lah'ın Hadlerini İcra Et-mede İhmalkarlık Eden Kimsenin Örneği
18483. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın hududlarını (ceza hukukunu) ayakta tutan ve bu konuda müsamaha gösteren kimsenin örneği yeri bölüştürme hususunda gemide kura çeken topluluğun örneği gibidir. Gemi-nin üst bölümü bir topluluğun adına aşağısı ise başka bir toplu-luğun adına çıktı. Alt kattakiler su almak istediğinde yukarıdakilerin yanından geçmek zorundaydılar. Geminin üst katında oturanlar ise şöyle dediler: "Biz onların yukarıya gelmelerine ve bize eziyet etmelerine izin vermeyeceğiz. Alt kattakiler ise şöyle dediler:
"En iyisi kendi katımızda bir delik açalım ve üst kattakilerimizi ra-hatsız etmeyelim. Bu taktirde eğer üst kattakiler bu grubun bçyle bir iş yapmasına izin vere-cek olurlarsa hepsi ortadan yok olurlar. Eğer onlara izin vermez-lerse hem onlar ve hem de kendi-leri kurtuluşa ererler."
18484. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın hududları hususunda ihmalkarlık gösteren ve aziz ve celil olan Alalh'ın hududlarını ihya eden, onlara riayet edilmesini emreden ve hududların çiğnenmesine engel olan kimsenin örneği yer hususunda gemide kura çeken topluluğun hikayesidir. Geminin en arka bölümü ve en uzak bölümü tuvaletiyle birlikte onların adına çıktı. Bu grup cahil kimselerdi. Diğerlerinin yanından geçince onlara eziyet ediyorlardı. Bunun üzerine şöyle dediler: "Biz diğer gemi ehlinden tuvalete daha yakınız ama suya daha uzağız.
Kendimiz ile tuvalet arasında kendimize bir delik açalım, suyu aldığımız taktirde onu kapatırız. Cahil arkadaşları ise şöyle dediler: "İçeri gir" o da içeri girdi. Bir balta aldı ve geminin duvarını delmeye yeltendi. Gemideki yolculardan birisi durumu anlayınca, "ne yapıyorsun?" diye seslendi. O şöyle dedi: "Biz tuvalete en yakın ama suya en uzak olanlarınızız. Geminin duvarını yarmak istiyoruz, ondan su alınca tekrar kapatacağız." O adam şöyle dedi: "Sakın böyle yapma. Zira bu taktirde hem kendin ve hem de biz ortadan yok oluruz." bak. el-Hudud, 737. Bölüm; el-Mudahene, 1275. Bölüm
3616. Bölüm Kur'an Okuyan Kimse-nin Örneği
18485. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kur'an okuyan müminin örneği hem güzel kokan, hem ta-dı güzel olan ağaç kavunu örne-ğidir. Kur'an okumayan müminin misali ise tadı güzel ama kokusu olmayan hurma örneği gibidir."
18486. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an okuyan kötü kimsenin örneği güzel kokan ama tadı acı olan reyhane örneğidir. Kur'an okumayan kötü kimsenin örneği ise tadı acı ve kokusu da olmayan Ebu Cehil karpuzu ör-neği gibidir." 18487. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an okuyan müna-fığın örneği kokusu güzel ama tadı acı olan reyhane örneği gibi-dir. Kur'an okumayan münafığın örneği ise hem kokusu kötü ve hem de tadı acı olan Ebu cehil karpuzu örneği gibidir." 18488. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an okuyan ama miras hükümlerini bilmeyen kim-senin örneği ucu sivri başsız kü-lah örneğidir." 18489. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an okuyan ama miras hükümlerini bilmeyen kim-senin misali başı olmayan kimse-nin misalidir." 18490. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'anı öğrenen, okuyan ve amel eden kimsenin örneği her yeri kokusuyla doldu-ran ve miskle dolu bir kırba ör-neğidir. Kur'anı öğrenen ve içi Kur'anla dolu olduğu halde yata-ğa giren kimsenin örneği ise ağzı kapalı olan misk torbası örneği-dir."
18491. Yahya b. Zekeriyya (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey İsrailoğulla-rı! Alalh-u Teala size kitabı oku-mayı emretmiştir. Semavi kitabı okumanın örneği kalesinde ol-dukları halde düşmanların kendi-lerine doğru geldiği ve kalenin her köşesinde birilerinin kendile-rine tuzak kurduğu topluluğun örneği gibidir. Böylece her yerden düşman onlara saldırır ve kendisini kaleden uzaklaştıran kimseyle karşılaşır. Aynı şekilde Kur'an okuyan kimse de işte sü-rekli olarak bu kalede korunmuş olur." bak. el-Kur'an; 3305, 3307, 3308. Bölümler
3617. Bölüm Kur'an Hafızının Ör-neği
18492. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'an'ı ezberleyen kimsenin örneği devesinin ayağını bağlayan kimsenin örneği gibidir. Eğer ona dikkat ederse deveyi korur ve eğer onu salıverirse deve gider."
18493. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kur'anın örneği dizi bağlanmış devenin örneği gibidir. Eğer sahibi dizginlerine dikkat edecek olursa deveyi tutar ve eğer ondan gafil olursa deve gider. Kur'an hafızı da eğer gece gündüz Kur'an okursa aklında kalır, aksi taktirde bununla uğ-raşmazsa onu unutur." bak. el-Kur'an, 3300, 3301. Bö-lümler
3618. Bölüm Mücahidin Misali
18494. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah yolunda cihad meydanlarından geri dönünceye kadar cihad eden kimsenin örneği -Allah kimin kendi yolunda cihat ettiğini daha iyi bilmektedir- sürekli oruç tutan, geceyi ibadetle geçiren, oruç tutmaktan ve sadaka vermekten asla usanmayan kimsenin örneği gibidir. Allah-u Teala kendi yolunda cihat eden kimse için yanına aldığı taktirde onu cennete götüreceğini veya büyük bir mükafat veya ganimetle salim olarak geri çevireceğini garanti etmiştir."
18495. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah yolunda cihat eden kimsenin misali her ne ka-dar cihadı uzarsa da geri dönün-ceye kadar gündüzleri oruç tutan ve geceleri ibadetle geçiren kim-senin misali gibidir." bak. el-Cihad (1) , 572. Bölüm
3619. Bölüm Savaşan ve Ücret Alan Kimsenin Örneği
18496. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimden savaşan ve düşmanlar karşısında güçlen-mek için ücret alan kimselerin örneği oğluna süt verip mükafa-tını alan Musa'nun annesinin mi-sali gibidir."
3620. Bölüm Beş Vakit Namazın Örneği
18497. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Beş vakit namazın ör-neği birinin evinin önünden akıp giden tatlı nehirin örneği gibidir. O günde beş defa onun içinde yıkanır onda hiç pislik ve kirlilik diye bir şey kalır mı?" bak. es-Selat, 2272. Bölüm; Kenz'ul Ummal, 7/309, 310. Bö-lümler
3621. Bölüm Arkadaş Örneği
18498. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyi ve kötü arkadaşın örneği misk satan dükkan ile de-mirci ocağı misalidir. Misk satan dükkandan nasipsiz kalmazsın ya ondan alırsın ya da kokusunu koklarsın. Ama demirci ocağı evini veya elbiseni yakar veya ondan kötü koku alırsın." 18499. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyi arkadaşın misali güzel kokular satan kimsenin mi-salidir. Eğer sana güzel kokudan vermezse en azından kokusu sana gelir. Kötü arkadaşın misali ise demirci misalidir. Eğer elbiseni yakmazsa en azından kötü kokusunu alırsın." bak. es-Sedik, 2205. Bölüm
3622. Bölüm Allah Yolunda İnfak Eden Kimsenin Misali
Kur'an: "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren ta-nenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah (kudret ve rahmet açısından) geniştir, O her şeyi bilendir." "Allah'ın rızasını kazan-mak ve kalplerini sağlamlaş-tırmak için mallarını infak edenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan, bol yağ-mur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağma-sa bile çisentisi düşen bir bahçenin durumu gibidir. Al-lah işlediklerinizi görür."
18500. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cimri ile sadaka veren kimsenin misali bedeninde demir zırh bulunan iki erkek misalidir. Sadaka veren kimse sadaka ver-mek istediğinde o zırh eseri te-mizleninceye kadar bedeninde açılır. Cimri kimse sadaka vermek istediğinde bedeninde daralır. Elleri halkalarına bağlanır zırhın halkaları büzüşür." Hadisin ravisi olan Ebu Hureyre şöyle diyor: "Allah Resulünün (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Böylece o da zırhı açmak ister ama buna gücü yetmez." bak. 521. Konu, el-İnfak; Sahih-i Muslim, 2/708, 23. Bölüm
3623. Bölüm Gösteriş İçin Sadaka Veren Kimsenin Misali
Kur'an: "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını infak eden kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma ve eza etmekle boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde top-rak bulunan kayanın durumu gibidir, üzerine bol yağmur yağdığında onu cascavlak bı-rakır. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah küf-reden kimselere hidayet et-mez." "Bu dünya hayatında infak ettiklerinin durumu, kendile-rine zulmeden kimselerin ekinlerine isabetle kavurup mahveden soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine zulüm ettiler."
3624. Bölüm Haram Maldan Sadaka Veren Kimsenin Misali
18501. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Haram bir mal elde eden ve sonra onu sadaka veren kimsenin misali şudur: Allah zina eden sonra da gelirini hastalara sadaka veren kimseden kabul etmediği gibi onun da sadakasını kabul etmez."
3625. Bölüm Kötülükten Sonra İyili-ğin Örneği
18502. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülüklere bulaşan sonra da iyilikler yapan kimsenin misali dar ve boğucu bir zırh gi-yen kimsenin misalidir. Her defa-sında iyilik edince o zırhın halka-larından biri parçalanır sonra da (bedeninden) yere düşünceye ka-dar bir diğer halka parçalanır…"
3626. Bölüm Alimlerin Örneği
18503. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Alimlerin örneği gök-teki yıldızlar örneği gibidir. Çöl ve denizin karanlıklarında onlar vesilesiyle yol bulunur. Yıldızlar görünmez olduğunda ise kılavuz-lar yolu kaybetmenin eşiğine ge-lirler." 18504. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yeryüzünde alimlerin örneği gökteki yıldızlar örneğidir. Çöl ve deniz karanlıklarında on-lar vasıtasıyla yol bulunur onlar görünmez olduklarında da kıla-vuzlar kaybolmanın eşiğine gelir-ler." 18505. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Muhammed'in Ehl-i Beyt'i gökteki yıldızlar gibidir. Bir yıldız batarsa, diğeri doğar. Allah lütuflarını üzerinize tamamlayacaktır. Ben, umduğunuza kavuştuğunuzu görüyorum." 18506. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gökteki yıldızlar (in-sanı) boğulmadan güvende kılar. Benim Ehl-i Beytimde ümmeti-min dinlerinde (dini inançlarında) sapmada güvende kalma vesilesi-dir." bak. el-Bihar, 24/119, 41. Bölüm
3627. Bölüm Amelsiz Alimin Örneği
18507. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Amelsiz ilim meyvesiz ağaç gibidir." 18508. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Amelsiz ilim oksuz yay gibidir."
3628. Bölüm Amelsiz Alimin Örneği
Kur'an: "Kendilerine Tevrat öğre-tildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtı-na kitab yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayet-lerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah za-limleri doğru yola eriştir-mez." "Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiği-miz ayetlerden sıyrılarak az-gınlardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu ayetle-rimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetleri-mizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler."
bak. Gafir suresi, 82. ayet; Şura suresi, 14. ayet 18509. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara iyiliği öğre-ten ama kendisi iyiliği unutan kimsenin misali insanlar için nur saçan ama kendisi yanan fitil (mum) örneğidir." 18510. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyiliği öğreten ama kendisi iyilikle amel etmeyen kimsenin örneği insanlara nur sa-çan ama kendisini yakan kandil örneğidir."
18511. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara iyiliği öğre-ten ama bizzat kendisini unutan kimsenin örneği insanlara aydın-lık veren ama kendisini yakan bir kandil örneğidir." 18512. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey dünyanın kulları! Sizin hikayeniz, dışı görenlerin hoşuna giden ama içi ölülerin kemikleri ve günah ile dolu olan güzel yapıyla bezenmiş mezarla-rın hikayesidir." 18513. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey dünyanın kulları! Sizin örneğiniz kendisi yanan ama insanları aydınlatan kandil örneğidir." 18514. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel unu dışarı ve-ren kepeğini ise tutan elek gibi olmayın. Böylece sizler de ağızla-rınızdan hikmet verirsiniz ama kalplerinizde kin ve riyakarlık ge-ri kalır." 18515. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Damında ışığı olan ama içi korkunç ve karanlık eve (ışığın) ne faydası vardır. Aynı şekilde ağızlarınızda ilim ışığı ol-duğu halde içlerinizin boş olma-sının sizlere ne faydası vardır! O halde koşunuz ve karanlık evleri-nizi aydınlatınız."
18516. Hz. Mesih (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey dünyanın kulları! Güneşin aydınlığında ışık taşıyor-sunuz. Oysa güneşin ışığı sizler için yeterlidir. Karanlıklarda ise ışığı yere koyuyorsunuz. Oysa ışıklar karanlıklar için sizlere ve-rilmiştir! Aynı şekilde sizlere de dünya işi için ilimin nurundan faydalanıyorsunuz oysa dünya işiniz sizlere garantilenmiştir. İl-min nurundan ahiret işi için isti-fade etmeyi terk ediyorsunuz. Oysa ilim sizlere bunun için ve-rilmiştir." 18517. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İlmi dışında amel eden alim; cehaletten uyanmayan, te-reddüt içinde şaşırıp kalan cahile benzer. Ama onun aleyhindeki hüccet daha büyük, onun piş-manlığı daha derin pişmanlıktır. Allah katında daha fazla kınana-cak olan da odur." bak. el-İlm, 2888, 2899. Bölümler
3629. Bölüm İlmini Başkalarına Öğ-retmeyen Alimin Hikayesi
18518. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İlim öğrenen ama onu öğretmeyen kimsenin misali ha-zine biriktiren ama onu harcama-yan kimsenin misali gibidir." bak. el-İlm, 2858. Bölüm
3630. Bölüm Cahil Abidin Örneği
18519. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Alim olmayan abidin (din hususunda) örneği gece (bir bina) eden ve gündüz ise onu yı-kan kimsenin misalidir." bak. el-İbadet, 2491. Bölüm; el-Fıkh, 3246. Bölüm
3631. Bölüm Genç Yaşta İlim Öğre-nen Kimsenin Misali
18520. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Genç yaşta ilim öğ-renmenin misali taşa kazınan bir resim misalidir. Büyük çağlarda ilim öğrenen kimsenin misali ise suyun üzerine yazı yazan kimse-nin misalidir." bak. eş-Şebab, 1944. Bölüm
3632. Bölüm Kötülükten Başka Bir Şey Demeyen Kimsenin Örneği
18521. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir hikmet işitmek için oturan ama dostu hakkında işittiği en kötü şeyi konuşan kim-senin misali bir çobanın yanına gidip ona, "Ey çoban! Kesmek için bana süründen bir koyun ver" diyen bir adamın misalidir. Çoban ona şöyle der: "Git ve sen en iyisini al" ama o gider ve sü-rünün köpeğinin kulağından tu-tar."
3633. Bölüm Sonradan Zengin Ol-muş Birine Muhtaç Ol-manın Örneği
18522. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sonradan zengin ol-muş birine muhtaç olmanın hi-kayesi gerçekte engerek yılanının ağzındaki dirhemin hikayesidir. Sen ona ihtiyaç duyarsın ama ca-nın engerek yılanından dolayı tehlike ile karşı karşıyadır." bak. el-Hacet, 972. Bölüm
3634. Bölüm Bağışladığı Şeyi Geri Alan Kimsenin Örneği
18523. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bağışladığı şeyi geri alan kimsenin örneği doyuncaya kadar yiyen sonra kusan ve daha sonra da kustuğunu yeniden yiyen köpeğin misalidir." 18524. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çirkin sıfat bize (müminlere) layık değildir. Bağış-ladığı şeyi geri alan kimsenin mi-sali kustuğunu yiyen köpeğin mi-salidir."
3635. Bölüm Arzu ve Ölümün Örne-ği
18525. Resulullah (s.a.a) iki taş at-mış ve şöyle buyurmuştur: "Bunun ve onun ne olduğunu biliyor musunuz?" Ashap şöyle arzetti: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bu ikisinden biri arzu diğer ise eceldir." 18526. Sahihi Tirmizi'nin şerhinde şöyle yer almıştır:
"…Rebi' b. Hu-seym Abdullah'tan nakletmekte-dir ve lafzı Buhari'ye aittir: "Pey-gamber (s.a.a) bir kare çizdi. Or-tasına bir çizgi koydu o çizginin etrafına da küçük çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu (orta çizgi) insandır. Ve bu (kare) insanı ku-şatan ecelidir. (karenin) dışında kalan çizgi ise onun arzusudur. Bu küçük çizgiler ise bela ve has-talıklardır. Eğer onlardan biri he-defini şaşıracak olursa (insana isabet etmeyecek olursa) diğeri onu ısırır."
Aynı şerhte şöyle yer almıştır: Enes'ten şöyle nakledilmiştir: "Peygamber (s.a.a) bir takım çiz-giler çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu arzudur, bu eceldir ve insan bu arada kalmaktadır aniden yakın olan çizgi ona isabet eder." İbn-i Arabi (r. a) ise şöyle diyor: "Buhari bu hadisi doğru naklet-memiştir. Zira Peygamber (s.a.a) üç anlam ifade etmiştir. Bunlar biri kare, ortasındaki iki çizgi ve diğer üç küçük çizgidir." Resulul-lah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurmuş-tur: "Bunların her biri için örnek vereceğim" Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: "Bunlardan bi-risi insandır, bu ikisi de onu ku-şatan eceldir ve bu karenin dışın-da kalan üçü de onun arzularıdır. Bu dört küçük çizgi ise belalar ve hastalıklardır." Ama bu rivayetin doğrusu onun rivayet ettiğinden başkası-dır." Abdullah şöyle diyor: "Resulul-lah (s.a.a) bizler için bir kare çizdi. Ortasında da bir çizgi çizdi. Etrafına da küçük çizgiler koydu. Karenin dı-şında da bir çizgi çizdi ve şöyle buyur-du: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? " Ashab şöyle dedi:
"Al-lah ve Resulü daha iyi bilir? Resulul-lah şöyle buyurdu: Bu orta çizgi in-sandır. Etrafında olan çizgiler ise insanı her taraftan ısıran belalar ve hastalıklardır. Eğer bunlardan biri hata edecek olursa diğeri onu hedefinden vurur. Bu kare de onu her taraftan kuşatan ecelidir. Karenin dışında kalan çizgi ise onun arzularıdır. İşte bunun tas-viri ise şöyledir:
Ebu Said Hudri'den ise şöyle de-diği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) tam karşısında bir yere bir so-payı dikti yanına da başka bir sopayı soktu ve onun yanına da üçüncü sopayı dikti ve şöyle buyurdu: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Ashab şöyle arz etti: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bu insandır ve bu da arzusu. İnsan arzusuna doğru gider ama eceli kendisi ile arzusu arasına engel olur. Bunun da şekli şöyledir:
18527. İbni-i Mes'ud şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.a) bir kare çizdi ortasına bir çizgi ve dışına da bir çizgi çizdi. Orta çizginin yanında da küçük çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu (orta çizgi) insandır ve bu da onun etrafını alan veya takriben onu ihata eden ecelidir. Dışardan olan şey ise insanın arzularıdır. Bu küçük çizgiler ise olaylar ve hastalıklardır. Eğer bunlardan biri hedefini şaşırırsa diğeri onu ısırır. Eğer bu da hata edecek olursa diğeri ona ulaşır. Bu da Peygamberin (s.a.a) çizdiği şeyin şeklidir:
18528. Enes şöyle diyor: "Allah Resulu (s.a.a) bir çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu insandır." Bunun yanı sıra başka bir çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu da insanın ecelidir." Daha sonra bi-raz daha uzak bir çizgi çizip şöyle dedi: "Bu da insanın arzularıdır. Bu çekişmede yakın olan çizgi (eceli) ona daha çabuk ula-şır. " 18529. Resulullah (s.a.a), şöyle bu-yurmuştur: "Bu ademoğludur ve bu da ecelidir-Peygamber (s.a.a) daha sonra elini ensesine koydu, sonra elini çekti ve şöyle dedi: "Orası onun arzusudur ve orası onun arzusudur."
3636. Bölüm Nefsin Örneği
18530. Mirac hadisinde şöyle yer al-mıştır: "Ey Ahmet! Yumuşak el-biseler giyerek renkli ve tatlı yiye-cekler yiyerek ve yumuşak yatak-larda yatarak kendini süsleme. Zira nefis her şerrin sığınağı ve her kötülüğün arkadaşıdır. Sen onu Allah'a itaate doğru çekersin, ama o seni Allah'a isyana sürük-ler, Allah'a itaat yolunda sana muhalefet eder ve sen hoşlanma-dığın şeyler hususunda sana itaat eder. Doyunca isyan eder, acıkın-ca şikayette bulunur. Muhtaç ol-duğunda kızar, zengin olduğunda ise ululanır. Ululanınca da unu-tur, kendini güvende hissedince gaflet eder. Şüphesiz nefis şeyta-nın arkadaşıdır. Nefsin hikayesi deve kuşu misalidir. Fazla yer ama yük taşımaz. (Nefsin hikaye-si) rengi güzel ama tadı acı olan katmerli zakkum fil ağacı gibidir. "
3637. Bölüm Dünyanın Misali
18531. Resulullah (s.a.a) , Zehhak b. Süfyan'a şöyle buyurmuştur: "Ey Zehhak! Senin yiyeceğin nedir?" O şöyle arzetti: "Et ve süt" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Yediğin zaman neye dönüşmektedir?" O şöyle dedi: "Kendinin de bildiğin şeye" Peygamber şöyle buyurdu: "Allah-u Teala insanın def ettiği şeyi (dışkıyı) dünya için örnek olarak vermiştir." 18532. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz insanoğlu-nun yiyeceği dünya için bir örnek olarak taktir edilmiştir. Onu her ne kadar baharatla doldurup gü-zel yapsa da sonunda neye dö-nüştüğüne bir bak."
18533. Resulullah (s.a.a) kendisine gelen bir topluluğa, "yanınızda yiyecek bir şey var mıdır?" diye sorunca o top-luluk, "Evet" dedi.- "Yanınızda içe-cek bir şey de var mıdır?" diye sorunca ve onlar da "evet" deyince şöyle buyur-muştur: "Bu yiyecek ve içeceklerin sonu tıpkı bu dünyanın sonu gi-bidir. Sizden biri evinin arkasına gitmekte ve kokusundan burnunu kapamaktadır." bak. ed-Dunya, 1253, 1263. Bö-lümler
3638. Bölüm Dünyaya Tutkuyla Bağlanan Kimsenin Misa-li
18534. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya tutkuyla bağlanan kimsenin misali, ipek böceği misalidir. Kendi etrafını ördükçe çıkışını daha da daraltır ve sonunda da ölür gider." bak. 104. Konu, el-Hırs
3639. Bölüm İyi İşlerin İptal Oluşu-nun Örneği
18535. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gücünüz yettiğince insanlara zulmetmekten sakının. Zira insan kıyamet günü kurtula-cağını düşündüğü iyi işleriyle ge-tirilir. Ama sürekli ona şöyle de-nir: "Falan insanın senin üzerinde bir hakkı vardır." Sonra da şöyle denir: "Onun iyiliklerini silin." Sonunda onun için bir iyilik baki kalmaz. Bu şahsın misali, bir çöle inen, ama kendisiyle birlikte yakacak bir şeyleri bulunmayan topluluğun misalidir. Bu yüzden her birisi bir tarafa gider, ateş yakmak için odun toplar, istedik-leri şeyi pişirirler. İşte günahların misali de böyledir (iyilikleri ya-kar.) " bak. 94. Konu, el-Habt
3640. Bölüm Allah'ı Zikreden Kim-senin Misali
18536. Yahya (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Sizden sürekli Allah'ı hatır-lamanızı istiyorum. Zira Allah'ı hatırlamanın misali, düşmanın süratle kendisini takip ettiği, onun ise güçlü bir kaleye sığındı-ğı, kendisini onların şerrinden güvende kıldığı kimsenin misali-dir. İşte kul da böyledir. Kendisi-ni sadece Allah'ın zikriyle şeyta-nın zararından koruyabilir." bak. ez-Zikr, 1340. Bölüm; eş-Şeytan, 2016, 2019. Bölümler
Kur'an: "Süleyman için, o ne diler-se, mabetler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yapar-lardı. Ey Davud aile-si!Şükredin! Kullarımdan şük-redenler pek azdır." 18537. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Cebrail bana geldi ve şöyle buyurdu: "Ey Mu-hammed! Rabbin sana selam et-mektedir ve seni evleri süslemek-ten sakındırmaktadır." Ebu Basir şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Evleri süslemekten maksat ne-dir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Heykellerin şekilleri." 18538. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cebrail yanıma geldi ve şöyle buyurdu: "Ey Muham-med! Rabbin seni heykellerden sakındırmaktadır."
18539. Resulullah (s.a.a) , Ali'yi (a.s) Medine'ye gönderince şöyle bu-yurmuştur: "Gördüğün resimleri ortadan kaldır." 18540. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Melekler, köpeğin resminin ve cünüp şahsın bulun-duğu eve girmezler. " 18541. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Melekler içinde köpek veya heykelin bulunduğu eve girmezler." 18542. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cebrail (a.s) yanıma geldi ve bana şöyle buyurdu: "Dün gece senin yanına geldim, ama benim girişime engel olan şey kapının üzerindeki heykeller, odaya asılı olan ince resimli perde ve evdeki köpek idi. O halde odada olan heykelin yok edilme-sini, ağaç şekline dönüştürülme-sini, perdenin kaldırılmasını, on-dan iki yastık yapılmasını emret. Böylece el ve ayaklar altında ol-sun ve ayrıca da köpeğin dışarı çıkarılmasını emret."
18543. İmam Ali (a.s) Peygam-ber'in sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Evinin kapısına asılmış olan üzerinde resimler bulunan perdeyi görünce, zevcelerinden birine, "Benden gizle, baktıkça dünyayı ve süslerini hatırlıyorum" dedi. Dünyadan kalbiyle yüz çevirmiş, içinde yad etmeyi öldürmüştü ve ziynetini gözünden uzak tutmayı severdi." 18544. Ayşe şöyle diyor: "Üze-rinde kuş resminin bulunduğu bir perde vardı. Birisi içeri girdiğinde ilk defa onunla karşılaşıyordu. Allah Resulü (s.a.a) bana şöyle buyurdu: "Bu perdeyi değiştir. Zira içeri girdiğimde onu görüyor ve dünyayı hatırlıyorum."
10
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
KONULARLA İLGİLİ
18545. Ayşe şöyle diyor: "Ben üze-rinde resim bulunan bir perde as-tım. Allah Resulü içeri girince onu uzağa attı. Ben de o perde-den iki yastık yaptım." 18546. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü azapla-rın en şiddetlisi resim yapanlara-dır." 18547. Müslim b. Subeyh şöyle di-yor: "Mesrukla birlikte içinde Meryem'in heykellerinin bulun-duğu bir odada idik. Mesruk şöy-le dedi: "Bu heykeller Kisra'nın heykelleriydi." Ben şöyle dedim: "Hayır, bu Meryem'in heykeli-dir." Mesruk şöyle dedi: Abdulah b. Mes'ud'dan "Allah Resulünün (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet günü azapların en şid-detlisi resim yapanlaradır."
18548. Said b. Ebi'l Hasan şöyle diyor: "Bir şahıs İbn-i Abbas'ın yanına geldi ve şöyle dedi: "Ben bu resimleri yapan bir ressamım. Bunlar hakkında bana fetva ver." İbn-i Abbas ona şöyle dedi: "Ba-na yaklaş." O yaklaşınca İbn-i Abbas ona şöyle dedi: "Daha da yakınlaş" Böylece ellerini başının üzerine koydu ve şöyle dedi: "Al-lah Resulünden duyduğum şeyi sana da haber vereyim: Allah Re-sulünün şöyle buyurduğunu işit-tim: "Her resim yapan kimse ateştedir, çizdiği her resme can verilir ve o heykeller onu cehen-neme doğru sürükleyip işkence eder." Allah Resulü şöyle demiş-tir: "Eğer bu işi yapmaya mecbur olursan ağaç ve cansız varlıkların resmini yap."
18549. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim dünyada bir resim çizerse kıyamet günü de ona can vermekle sorumlu olur ve bunu da yerine getiremez." 18550. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim bir resim çi-zecek olursa kıyamet günü ona can vermek zorunda kalır." 18551. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, ağaç, güneş ve ayın resmini soran Muhammed b. Müslim'e şöyle buyur-muştur: "Canlı resimler olmadıkça sakıncası yoktur."
18552. İmam Sadık (a.s) "Ona dilediğini yaparlar" ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki onlar kadın ve er-keklerin resmi değildi. Aksine onlar ağaçların ve benzeri şeyle-rin resimleriydi." 18553. İmam Bakır (a.s) evlerdeki heykellerin sorulması üzerine şöyle bu-yurmuştur: "Bu resimler, kadınlara veya kadınların odasına özgü-dür."
Kur'an: "Seslerini Peygamberin ya-nında kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır." "Ey iman edenler! İman etmiş kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini incele-yin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenir-seniz, küfredenlere geri çe-virmeyin." 18554. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bizim işimiz gerçekten çok zordur; ancak Allah'ın kalbi-ni imanla imtihan ettiği mümin kul onu yüklenir." 18555. İmam Ali (a.s) Peygamberin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah onları açlıkla denedi, me-şakkatlere, korkulara uğratarak imtihan etti."
18556. İmam Ali (a.s) kabirde ölü-den sorulacak soru hakkında şöyle buyurmuştur: "Onu uğurlayanlar, ayrılık acısına düşenler geri dö-nünce, şaşırıp kalacağı soruyu ce-vaplaması, derde dert katan imti-hana hazırlanması için çukurunda oturtulur." 18557. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dene ki düşman ola-sın." Seyyid Razi şöyle diyor: "Bazıları bu cümleyi Allah Resulünden (s.a.a) rivayet etmişlerdir. Ama teyit edilen hususlar esasınca bu söz Müminlerin Emirine aittir ve Sa'leb'in İbn-i A'rabi'den naklettiği bir rivayettir ve bu rivayette Me'mun şöyle demiştir: "Eğer Ali, "Dene ki düşman olasın" diye buyurmasaydı ben şöyle derdim: "Düşmanlık et ki deneyesin." 18558. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların arasına ka-rış ki onları deneyesin ve denedi-ğin taktirde onlara düşman olur-sun."
18559. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın yücelmesi veya aşağılanması imtihan anındadır." 18560. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsan ameliyle denenir, sözüyle değil." 18561. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların akılları şu üç şeyle denenir: Mal, dostluk ve musibet." 18562. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şiilerimizi üç şeyde deneyiniz: Namaz vakitlerinde, namazı nasıl gözettiklerine bakı-nız; sırlar hususunda, sırları düş-manlardan nasıl koruduğuna ba-kınız ve mallar hususunda, onun-la kardeşlerine nasıl yardım etti-ğine bakınız." 18563. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kula dünyadan sadece ibret alması için verilir ve de sa-dece imtihan için alınır." 18564. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların ahlakı şu altı şeyle denenir: Hoşnutluk, gazap, güvenlik, korku, mahrumiyet ve rağbet." 18565. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yöneticilik makamları insanların yarışma meydanları-dır." 18566. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ameller tecrübe ve imti-han iledir."
İmtihan ve Hakikat Hakkında Bir Söz
Hiç şüphesiz Kur'an-ı Kerim, hi-dayeti yüce Alalh'a mahsus sayar. Yalnız Kur'an'daki hidayet, ahiret ve dünya mutluluğuna ulaştıran ihtiyari hidayetten ibaret değildir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Rabbimiz, her şeye kendi (özel) yaratılışını veren, sonra da onu (o doğrul-tuda) hidayet eden Allah'tır." Görüldüğü gibi yüce Allah hidayete biliçli, akıllı olan ve olmayan her varlığı kapsayacak biçimde genel bir anlam veriyor. Ayrıca amaç bakımından da hidayeti mutlak sayıyor. O başka bir ayette şöyle buyuruyor: "O, yaratıp düzene koyandır.
O, takdir edip hidayet edendir." Bu ayet de daha önceki ayet gibi mutlaktır. Bundan anlaşılıyor ki bu hidayet, dalalete düşürmenin karşıtı olan özel hidayetten başkadır. Çünkü yüce Allah hidayetin bu türünün bazı kesimler için söz konusu olmadığını, onun yerine dalaletin geçtiğini belirtiyor. Oysa hiçbir varlığı genel anlamlı hidayetin kapsamı dışına çıkarmıyor. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Allah zalim toplumu hidayete erdirmez." ; Yine şöyle buyuruyor: "Allah Fasık toplumu hidayete erdiremez." Bu anlamda çok sayıda ayet vardır.
Yine ortaya çıkıyor ki söz konusu hidayet, mümin kafir bütün insanlara yol gösterme anlamına gelen hidayetten de başkadır. Yüce Allah'ın şu ayetler-de buyurduğu gibi: "Gerçekten biz ona yolu gösterdik. Artık ya şükreder veya nankör olur." ; "Semud oğullarına gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler." Bu iki ayette ve benzerlerinde söz konusu edilen hidayet sadece bilinç ve akıl sahibi canlıları kapsar. Daha önce söylediklerimizden anlaşılmış olmalıdır ki, "Sonra da onu (o doğrultuda) hidayet eden Allah'tır" ve "O, taktir edip hidayet edendir."
ifadelerindeki hidayet, hem kapsam, hem de amaç bakımından geneldir. Üstelik bu ayetlerin ikincisinde hidayet, takdirin sonucu olarak alınıyor. Bir şeyi yaratılış gayesinde yönlendirecek sebepleri ve gerçekleri hazırlamak anlamını taşıyan taktir ise, özel hida-yet ile bağdaşmaz. Her ne kadar hi-dayetin bu türü de evrendeki genel dü-zen açısından taktir alanının içinde ise de bu bakış o bakıştan farklıdır. Bunu iyi anlamak gerekir.
Her ne ise; bu genel hidayet yüce Allah'ın her şeyi varlığının kemaline iletmesi, onu yaratılış gayesine erdirmesidir. Bu hidayet, söz konusu şeyin varolma, gelişme, fiiller ve hareketler gibi özünün (zatının) varlığını sürdürmesi için gerekli olan şeylerin tümüne yönelik eğitimin itici faktörüdür. Bu sözlerin daha uzun bir devamı vardır. Eğer Allah muvaffak ederse, ileride bu açıklamayı genişleteceğiz.
Maksat şudur. Yüce Allah'ın bu konudaki sözleri gösteriyor ki, bütün nesneler genel ilahi hidayetle gayetlerine ve ecellerine (son noktalarına) sevk edirlirler. Hiçbir nesne (şey) bu kura-lın dışında değildir. Sözünden cayması söz konusu olmayan yüce Allah, bu hidayeti kendine borç kabul etmiştir. Nitekim O şöyle buyuruyor: "Ger-çekten hidayet bizim uhde-mizdedir ve gerçekten ahiret ve dünya bize aittir." Görüldüğü gibi, daha önceki iki ayetin anlamlarına ek anlam katma niteliğindeki bu ayet, mutlak ifadesi ile, hem toplumlara yönelik içtimai hidayeti ve hem ferdi hidayeti kapsamına alır.
Nesnelerin Allah üzerindeki hak-larından biri, onları oluşum bakımın-dan kendileri için taktir edilmiş olan kemale doğru hidayet etmenin yanı sı-ra onları teşrii kemale doğru da hidayet etmektir. Teşriin (yasa koymanın) tekvininin kapsamına nasıl girdiğini, kaza ve kaderin onu nasıl içerdiğini daha önce yaptığımız nübuvvet hakkındaki açıklamalarımızdan biliyorsunuz. Bilindiği gibi insan türünün sahip olduğu varoluş çeşidi, ancak bir dizi iradi ve ihtiyari fiiller dizisi ile tamamlanır. Bu iradi ve ihtiyari fiil-ler, ancak bir takım nazari ve pratik inançlardan meydana gelebilir. Buna göre insanın birtakım kanunlar altın-da yaşaması kaçınılmaz bir gereklilik-tir.
Bu kanunlar ister hak, ister batıl, ister iyi, ister kötü olsun. Böyle olunca insan oluşumunu sevk ve idare eden yüce Allah'ın, onun için, adına şeriat dediğimiz bir takım emirler ve yasak-lar dizisi, bunun yanı sıra sosyal ve bireysel olaylar dizisini hazırlaması ge-rekir. İnsan, bunlarla karşılaşması sonucunda potansiyelindeki yetenek ve imkanları fiiliyata çıkarır. Bunun so-nucunda ya mutlu olur veya bedbaht olur ve dolayısıyla varoluşunda saklı olan ne varsa meydana çıkar. İşte o zaman bu olaylara ve teşrii kurallara imtihan ve deneyden geçme ismi uygun düşer.
Bunu şöyle açıklayabiliriz: İlahi çağrıya uymayarak kendisi için bed-bahtlığı gerekli kılan kimse, eğer bu tutumu sürdürürse, azap hükmünü kendi aleyhinde kesinleştirmiş olur. O zaman ilahi emir ve yasaklarla ilgili olarak karşılaştığı ve potansiyeli fiili-yata çıkaran bütün olaylar, o kimse için yeni bir bedbahtlık pratiği gerçeği-ni ortaya çıkarır. Gerçi aynı zamanda adam içinde bulunduğu durumdan hoşnut da olabilir, karşısına çıkan du-rumdan gurur da duyabilir; ama bu gerçek de ilahi tuzaktan başka bir şey değildir.
Çünkü bu durumda yüce Al-lah, insanların kendileri için mutluluk sandıkları şeyler ile onları bedbaht et-mekte ve kendileri için başarı saydık-ları şeylerde onların emeklerini boşa çıkarmaktadır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuru-yor: "Tuzak kurdular, Allah da (buna karşılık) bir tuzak kur-du. Allah, tuzak kuranların en iyisidir." ; "Kötü tuzak, ancak sahiplerini kuşatır." "Onlar orada tuzak kurarlar. Fakat aslında sadece kendilerine tuzak kurarlar da farkında olmazlar." "Ayetlerimizi yalan sayanları hiç farkına varmayacakları biçimde yavaş yavaş kötü akıbetlerine yaklaştırırız ve onlara mühlet veririm. Benim tuzağım oldukça sağlam-dır."
Bu nedenle cahil ve mağrur kimse Allah'a karşı gelmek, O'nun buyruklarını dinlememek suretiyle O'nun kendisinden irade ettiği şeyin önüne geçtiğini sanarak pohpohlanabi-lir. Fakat aslında o, Allah'ın irade et-tiği şeyde kendi aleyhinde O'na yar-dımcı oluyor da farkında değildir. Yü-ce Allah şöyle buyuruyor: "Yoksa o kötülükleri yapanlar bizi ge-çeceklerini mi sandılar? Ne kötü bir yargıda bulunuyor-lar!" Bu konuda ayetlerin en hayret vericilerinden biri, şu ayetti. "Bütün tuzaklar Allah'a aittir."
Buna göre bu adamların dini gö-revleri ile ilgili gösterdikleri bütün hile-ler, karşı çıkmalar, zulümler ve haddi aşmalar, yine kalplerinde sakladıkları kötü duyguların meydana çıkarmasını sağlayan karşılaştıkları bütün olaylar ve nefsani arzularının kendilerini sü-rüklediği bütün durumlar, bir tuzak, bir mühlet verme ve onları yavaş yavaş kötü akibetlerine yaklaştırmadır. Çünkü onları durumlarının akıbetine ve sonuna doğru hidayet etmek ilet-mek) kendilerinin yüce Allah üzerin-deki haklarıdır. Allah da bunu yapı-yor. O halde, Allah işlerinde sürekli galiptir.
Bu işler şeytana isnat edildiğinde ise, küfrün ve günahların türleri şeyta-nın o adamlara yönelik azdırması olur. Bu kötülüklere meyletmek ise, şeytanın çağrısı, vesvesesi, dürtüsü, işa-reti ve şaşırtması olur. Bu kötülüklere yol açan olaylar ve bu tür olayların iş-levini gören şeyler de, şeytanın süsleri, araçları, ipleri ve ağları olur. İnşaallah A'raf suresinde bunların açıklaması gelecektir.
Buna karşılık, kalbinde imanın kökleştiği müminin ortaya koyduğu ibadetler, iyi davranışlar ve bu tür iyi-liklerinin ortaya çıkmasını sağlayan karşılaştığı olaylarda, ilahi velayet, ilahi tevfik ve özel anlamdaki hidaye-tin mazharları olur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah, dilediğini yardımıyla destekler" ; "Allah da müminlerin velisidir" ; "Allah müminlerin velisidir; onları karanlıklardan aydınlığa çı-karır." ;
"Allah onları imanlarından dolayı hidayet eder." ; "Ölü olup da canlandırdığımız ve insanlar arasında verdiğimiz nurun aydınlığı ile yürüyen kişi" Bu durumlar yüce Allah'a isnat edildiği zaman hüküm budur. Aynı işler meleklere isnat edildiğinde ise, onların desteği ve doğru yola koymaları olarak adlandırılır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah imanı onların kalplerine yazmış ve onları kendisinden bir ruh ile desteklemiştir."
Ayrıca bu genel hidayet, nasıl ki nesnelere, Allah'a dönüş yolculuklarını sürdürdükçe varoluşlarının başlan-gıcından varlıklarının son anlarına kadar eşlik ediyorsa, aynı şekilde ilahi taktirler de onları arkalarından öne doğru iterler. Nitekim, "O Alalh ki, taktir edip hidayet etti." Ayetinden de bu anlaşılmaktadır, yani nesneleri bir halden ikinci hale, ikinci halden üçüncü hale dönüştüren etken, onların varlıklarını saran neden ve sebeplerin taşıdığı taktirlerdir. Böylece taktirler, nesneleri (eşyayı) arkalarından sürekli it-mektedirler.
Öte yandan taktirler nasıl nesneleri arkalarından itiyorlarsa, eceller (yani nesnelerin varlıklarının son bulduğu son noktalar) de onları önlerinden çekerler. Nitekim yüce Allah'ın şu sözü buna delil oluşturur: "Biz gökleri, yeryüzünü ve bu ikisi arasındaki varlıkları ancak hak üzere ve belli bir süre için yarattık. O kafirler ise uyarıldıkları gerçeklerden yüz çeviriyorlar." Bu ayet, nesneleri gayelerine bağlıyor.
Bu gayeler ise onların ecelleri, yani belirlenmiş varolma sürelerinin sonudur. Birbirine bağlı iki şeyden biri de diğerinden daha güçlü olursa, güçlü olan taraf, öbür tarafı kendine doğru çeker. Belirlenmiş eceller de değişmez, sabit şeyler oldukları için nesneleri ön-lerinden çekerler. Bu gayet açıktır.
Buna göre nesneler çeşitli ilahi güç-ler tarafından sarılmıştır. Bu güçler, nesneleri iten güçler, onları çeken güç-ler, nesnelere eşlik edip onları yetiştiren güçlerdir. Bunlar Kur'an'da söz konusu edilen asli güçlerdir. Bunların dışında melekler, şeytanlar ve başkaları gibi nesneleri koruyan,
denetleyen ve onlarla bir arada olan güçler de vardır. Bir de nesneler üzerinde belirli bir maksatla bir takım tasarruflar yapılır. Bu tasarruflar, eğer söz konusu nesnelerin o maksatla ilgili durumları-nın ortada olmadığı, yani o maksada elverişli olup olmadığının bilinmemesi halinde, bu durumun bilinmesi veya ortaya çıkması amacıyla yapılırsa, bu tasarruflara imtihan veya deneme adını veririz.
Yani, sen bir nesnenin durumunun falanca işe elverişli olup olmadığını bilmezsen veya gizli durumunu bildiğin halde o durumun ortaya çıkmasını istersen, o nesneyi sözü edilen maksatla bağdaşan şeyler ile karşı karşıya bırakırsın. Böylece nesnenin o şeylere ilişkin hali meydana çıkar. Onları kendine kabul mu ediyor, yoksa kendinden itiyor mu, belli olur. Bu işleme imtihan, deneme ve nesnelerin durumu hakkında bilgi edinme denir; ya da bu anlamı taşıyacak başka bir terim kullanılır.
Yüce Allah'ın insan gibi şuurlu ve akıllı nesneleri karşı karşıya bıraktığı yasalar ve olaylara ilişkin tasarrufu da aynen böyledir. Yani insanın dini çağrı aracılığı ile çağrıldığı maksada ilişkin durumu bu yasalar ve olaylar sayesinde ortaya çıkar. O halde ilahi tasarrufta mazhar olan bu yasalar ve olaylar birer ilahi imtihandır.
Yalnız yüce Allah'ın imtihanı ile biz insanların imtihanı arasında şöyle bir fark vardır: Biz insanlar çoğunlukla nesnelerin gizli durumlarını bilmeyiz. Bu yüzden imtihan aracılığı ile onların bizce meçhul olan durumlarını bilmek isteriz. Oysa gayb anahtarları elinin altında olan yüce Allah için bilmemek diye bir şey yoktur. O halde insanı iyi akıbete ve mutluluğa çağırmak yolu ile uyguladığı genel eğitim bir imtihandır. Çünkü bu eğitim, onun durumunun ortaya çıkmasına, sevap yurdunun mu, yoksa azap yurdunun mu ehlinden olduğu-nun belirlenmesine vesile olur.
Bundan dolayı yüce Allah bu ta-sarrufu, yani insan için şeriat belirle-meyi ve onu bir takım olaylarla karşı karşıya bırakmayı kendi açısından "bela", "ibtila" ve "fitne" (imtihan ve sınama) olarak adlandırmış ve genel anlamda şöyle buyurmuştur: "Yer-yüzündeki her şeyi ona süs yaptık ki, insanların hangisi-nin daha güzel amel işlediğini ortaya çıkaralım." ; "Biz insanı imtihan etmek için ka-rışık bir sıvı damlasından yarattık. Bunun için onu işitme ve görme yetenekleri ile donattık." ; "Biz sizi iyilikle ve kötülükle imtihan ederiz."
Yüce Allah ne kastettiğini şu ayet-te daha geniş biçimde açıklıyor gibidir: "Rabbi imtihan etmek için bir insana iyilik edip kendisine nimet verdiği zaman, "Rab-bim beni şerefli kıldı der. Fa-kat onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman, "Rabbim bana hor baktır" der." "Mallarınız ve evlatlarınız sizin için imtihan aracıdır." "Allah sizi birbiriniz aracılığı ile imtihan etmek için…" "Onlar öteden beri fasık oldukları için biz onları böylece sınavdan geçiriyoruz." "Allah müminleri güzel bir sınavdan geçirmek için bunu böyle yaptı." "İnsanlar sırf "inandık" demekle kurtu-lacaklarını mı sandılar? Biz onlardan önceki milletleri de sınavdan geçirdik. Alalh bu sınav sonucunda doğru sözlü-ler ile yalancıları ayırt edecek-tir."
Yüce Allah, İbrahim'in hikaye-sinde şöyle buyuruyor: "Hani Rabbi İbrahim'i birtakım kelimeler ile imtihan etti." O, İsmail'in boğazlanmasını anlatırken de şöyle buyuruyor: "Hiç şüphesiz bu açık bir imtihandır." Musa hakkında ise şöyle buyuruyor: "Biz seni çeşitli sınavlardan geçirdik." Bu konuda bunlar dışında daha birçok ayet vardır. Görüldüğü gibi bu ayetler, insan varlığı ile ilgili şeylerin tümünü, işitme, görme ve hayat gibi varlığının parçalarını, evlat, eş, aşiret, arkadaş, mal ve mevki gibi bir biçimde onunla bağlantılı şeyleri ve bir biçimde faydalandığı şeylerin tümünü ve bunların yanı sıra ölüm ve insana yönelik diğer musibetler gibi az önce saydıklarımızın karşıtı olan şeyleri mihnet ve bela kapsamına alıyor. Kısacası, okuduğumuz ayetler insanla bağlantısı olan alemin parçalarını ve durumlarını insana göre Allah'tan gelen bir deneme ve bir sınav sayıyor.
Bu ayetlerde fertler açısından da genelleme vardır. Yani mümin, kafir, iyi, kötü, Peygamber ve onun alt düze-yindeki kimseler hepsi sınava ve dene-meye tabidirler. Bu yürürlükte olan ilahi bir kanundur; hiç kimse bundan müstesna değildir. Bu dediklerimizden açıkça ortaya çıktı ki imtihan kanunu, sürekli yü-rürlükte olan ilahi bir kanundur. Bu imtihan kanunu diğer bir tekvini ka-nuna dayanan pratik bir kanundur. O tekvini kanun ise, daha önce anla-tıldığı üzere insan gibi yükümlüler ile ilişkisi bakımından genel ilahi hidayet kanunu ile bu kanunun önü ve arka-sındaki taktir ve ecel kanunudur. Buradan anlaşılıyor ki, bu kanu-nun yürürlükten kaldırılması, müm-kün değildir.
Çünkü onun yürürlük-ten kaldırılması, tekvinin bozulması ile aynı şey olur ki, bu da imkansız-dır. Yaratılışın ve ölüm sonrası dirili-şin hak olduğunu, hak ilkesine da-yandığını kanıtlayan ayetler bu kanu-nun değişmezliğine işaret ediyor. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Biz gökle-ri, yeryüzünü ve ikisi arasın-daki varlıkları hak üzere ve belirli bir süre için yarattık." "Yoksa sizi boşu boşuna yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?" "Bu gökleri yeryüzünü ve ikisi arasındaki varlıkları eğlenmek için yaratmadık. Onları kesinlikle hak üzere yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmez-ler." "Kim Allah'a kavuşmayı arzu ediyorsa, (bilsin ki) Allah'ın belirlediği süre (ecel) mutlaka gelecektir." Bu gerçeği dile getiren daha birçok ayet vardır.
Bu ayetlerin tümü yaratılışın hak ilkesine dayalı olduğunu, amaçtan ko-puk ve dayanıksız olmadığını kanıt-lar. Nesnelerin önünde hakka dayalı amaçlar ve eceller, arkalarında hak ilkesine dayalı taktirler ve beraberle-rinde hak ilkesine dayalı hidayet olun-ca, genel olarak bütün nesnelerin ça-tışması, özel olarak da bu nesnelerin içinde insan gibi yükümlülük taşıyan varlıkların birtakım hususlarla sınav-dan geçirilmeleri kaçınılmazdır. Bu hususlar, kendileri ile ilişkili olan yü-kümlülerin potansiyel kemallerini, ek-sikliklerini, mutluluklarını ve bed-bahtlıklarını fiiliyata çıkarır. İşte din yükümlülüğü ile yükümlü olan insan-da bu imtihan ve deneme anlamına ge-lir. Bunu iyi kavramak gerekir.
Bu anlattıklarımızdan (ilahi gele-nek açısından) yok etme ve arındırma-nın ne demek olduğu da ortaya çıkıyor. Şöyle ki: "Mümin imtihan ile karşılaşıp da bu imtihan onun gizli erdemlerinin rezilliklerinden ayırt edilmesini gerektirdiği veya bir toplum imtihanla karşılaşıp da bu imtihan müminlerin, münafıklardan ve kalplerinde hastalık olanlardan seçilmesini gerektirdiği zaman bu imtihana arındırma adını vermek yerinde olur ki, bu işlem bir ayırt etme işidir.
Yine görünüşlerinde güzel ve imre-nilir sıfatlar ve durumlar bulunan ka-fire ve münafığa yönelik ilahi imtihan-lar devam edip de bu imtihanlar yavaş yavaş onlarda saklı duran pisliklerin ortaya çıkmasını gerektirdikçe ve her ortaya çıkan pislik görünüşteki bir er-demi giderdikçe, bu süreç o kişi için bir yok etme işlemi, yani iyiliklerini yavaş yavaş tüketme işlemi olur. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Biz bu günleri insanlar arasında dolaştırırız. Bu, Allah'ın kimlerin mümin olduğunu belirlemesi ve aranızdan bazı şahitler edinmesi içindir. Allah zalim-leri sevmez. Bir de (böylece) Allah, müminleri arındırmak ve kafirleri yok etmek ister."
Kafirler için bir başka yok etme türü daha vardır. Bu da yüce Allah'ın bildirdiği üzere evrenin, insan soyunun salahına ve dinin sırf Allah'a has olacağı bir güne doğru gittiği gerçeğidir. Nitekim yüce Allah, "İyi sonuç takvanındır." "Yeryüzüne benim iyi kullarım varis olacaktır." diye buyurmuştur."
18567. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemez-ler." 18568. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey Allah'ım, sen, bütün güzel vasıfların sahibisin, çok övülmeye layıksın. Ümit besle-nenlerin en hayırlısı sensin. İste-neceklerin en hayırlısı da sensin. Allahım, bana öyle şeyler bağış-ladın ki, senden başkasına hamd ve sena edemem, Ümitsiz kılanla-rı ve güvenilir olmayanları dilimle övemem. . Sen dilimi insanları övmek-ten, yaratılmış kullara sena etmekten uzak kıldın… Allahım, bu makam; sana özgü tevhide erenlerin ve bu övgü ve ma-kamlara senden başkasını layık görmeyenlerin makamıdır." bak. 3648. Bölüm; el-Hamd, 951. Bölüm; eş-Şuhret, 2125. Bölüm; es-Sıdk, 2195. Bölüm
3644. Bölüm Övgüyü Kınamak
18569. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dilin, çirkinliği veya iyi-liği beyan etmede insafa riayet etmesi çok azdır." 18570. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni öven kimse yalancı övme ve temelsiz methiye ile ak-lını kandırmakta, sana hıyanet etmektedir. Onu ihsanından mahrum kılacak veya fazlından alıkoyacak olursan o zaman seni her türlü rezaletle nitelendirir, her çirkinliği sana isnad eder."
18571. İmam Hasan (a.s), ken-disine öğüt vermesini rica eden birisine cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Sakın beni övme. Zira ben kendimi senden daha iyi tanıyorum. Hakeza beni yalancı da sayma. Zira yalancı sayılan kimsenin görüşü yoktur. (Hiç kimse sözüne ve görüşüne itimat edilmez) . Hakeza benim yanımda hiç kimsenin de gıybetini yapma." O şahıs şöyle arzetti: "İzin verirseniz gideyim." İmam şöyle buyurdu: "Evet, istediğin zaman git."
18572. Miktat bin Amr şöyle diyor: "Allah Resulü bizlere öven kim-selerin yüzlerine toprak saçma-mızı emretti." 18573. Bir şahıs Osman'ın yanına geldi ve onu övdü. Mikdad b. Esved bir avuç toprak alıp o şahısın yüzüne savurdu ve şöyle dedi: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Öven birisini gördüğünüz zaman yüzü-ne toprak saçın."
18574. Şöyle rivayet edilmiştir: "Bir şahıs Peygamber'in (s.a.a) yanında bi-rini övdü. Peygamber ona şöyle buyur-du: "Eyvahlar olsun sana! Dostu-nun boynunu kopardın. Eğer se-nin bu övgünü duyacak olursa asla kurtuluşa ermez." Peygamber (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: "Eğer sizden biri, kardeşini övmek zorunda kalırsa şöyle desin: "Falan kimseyi seviyorum, ama hiç kimsenin batınından ve akibetinden haberim yoktur. He-sabı Allah'a kalmıştır." Onun böyle (temiz ve övgüye layık) ol-duğu görülmektedir."
18575. Abdurrahman b. Ebi Bekrete babasından şöyle nakletmiştir: "Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) huzurunda birini övdü. Peygamber ona üç defa şöyle buyurdu: "Arkadaşının boynunu kopardın." Daha sonra da şöyle buyurdu: "Sizden biri dostunu övmek zorunda kalırsa şöyle desin: "Onun söylemek istediği (göstermek istediği) gibi olduğunu sanıyorum. Onun batınından ve işinin akıbetinden sadece Allah haberdardır."
18576. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eyvahlar olsun sana! Kardeşinin belini kırdın. Allah'a yemin olsun eğer o senin övgüle-rini duyacak olursa asla kurtuluşa ermez. Sizden birisi kardeşini övmek isterse şöyle desin: "Falan kimse (zahiren iyi ve övgüye la-yıktır) ama batınından ve akıbe-tinden kesin bir şekilde haberdar değilim."
18577. Ebu Musa şöyle diyor: "Bir şahıs Allah resulünün (s. . a) hu-zurunda başka bir şahsı övdü. Resulullah ona şöyle buyurdu: "Bu sözleri ona iletme ki onu he-lak etmiş olursun. Eğer (bu öv-güleri) senden duyarsa asla kurtu-luşa erişemez." 18578. Ümm'ül-A'la şöyle diyor: "Osman b. Maznun (r. a) öldü. Ben şöyle dedim:
"Allah'ın rah-meti senin üzerine olsun, ey Ebu Saib! Şehadet ederim ki Allah sa-na ikramda bulunmuştur." Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ona Allah'ın ikramda bulundu-ğunu nereden biliyorsun? Rabbi-nin yakini ona erişti (ölüm ona gelip çattı) ve ben kendisi için hayır ve iyilik ümit ediyorum. Al-lah'a yemin olsun ki Allah'ın Re-sulü olan ben bile Allah'ın bana ve size ne yapacağını bilemiyo-rum." Ümm'ül-A'la şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki bundan sonra hiç kimseyi temizlik ile övmeyeceğim."
3645. Bölüm Övgünün Sonu
18579. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Övgüden sakınınız, şüphesiz övgü kesmektir." 18580. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Birbirinizi övmekten sakının. Zira bu iş baş kesmek-tir." 18581. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer birisi sivri ve ke-sici bir bıçakla birisine saldırırsa bu, onun için onu karşısında övmesinden daha hayırlıdır." 18582. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşini yüzüne kar-şı övmek istediğinde boğazına kı-lıç çekmiş gibi say." 18583. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni öven kimse başını kesmiştir."
3646. Bölüm Övgüye Aldanmayı Kı-namak
18584. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey insanlar! Biliniz ki her kim hakkında doğru olmayan sözden incinirse akıllı değildir. Ve her kim de kendi hakkındaki cahilin övgüsünden dolayı sevi-nirse hikmet sahibi olamaz." 18585. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cahil kimsenin övgü-süne aldanma. Zira neticede te-kebbüre kapılırsın, büyüklenirsin, ve amelinle kendini beğenirsin. Zira amellerin en iyisi ibadet ve tevazudur."
18586. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en cahili dal-kavuk kimsenin övgüsüne alda-nan kimsedir. Bu dalkavuk ona çirkini güzel gösterir ve onu hayı-rını dileyen kimseden nefret etti-rir." 18587. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice kimse insanların kendisi hakkındaki övgüsüne al-danır. Nice kimse de başkalarının kendisi hakkındaki övgülerine kanar (veya fitneye düşer) ." bak. 386. Konu, el-Gurur
3647. Bölüm Övgüde Kısıtlı Dav-ranmak
18588. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Övdüğün zaman kısa tut ve kınadığın zaman da kısa tut. (övgü ve kınamayı uzatma) " 18589. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En büyük cehalet övgü ve kınamada aşırı davranmak-tır." 18590. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla övmek kendini be-ğenmişliğe sebep olan dalkavuk-luktur ve insanı gurur ve kibire yakınlaştırır." 18591. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kendini aşırı övmekten ve methetmekten koru. Zira bu ikisi kalpte gururdan kaynaklanan kötü bir koku (kibir) icad eder."
18592. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mübalağa edilerek yapı-lan övgü kendini beğenmişliğe neden olur ve insanı aldanmaya (ve gaflete) sürükler." 18593. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşırı övgüyü sevmek şeytanın fırsatlarının (ve tuzakla-rının) en sağlamıdır." 18594. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "(Öven kimsenin) abartılı övgüsünü sevmek insanı din hususunda kör ve sağır kılar ve evleri ehlinden boşaltır."
3648. Bölüm Öven Kimseye Cevap
18595. Resulullah (s.a.a)Allah'ı ve kendisini bir şiir ile öven Esved b. Se-ri'e şöyle buyurmuştur: "Allah'ın övgü hakkındaki beyitlerini oku. Bana övgü olarak söyledi-ğin şeyleri bırak." 18596. İmam Ali'nin (a.s) asha-bından biri kalkıp uzun bir ko-nuşmayla cevap verdi, onu çok-ça övdü, "emrini işitip, itaat et-tiklerini..." söyledi, Bunun üze-rine Hz. Ali de şöyle buyurdu: "Nefsinde Allah'ın büyüklüğünü duyan ve kalbinde Allah'ın yerini yücelten kimsenin hakkı, Al-lah'tan başka her şeyi küçük görmesidir.
Emir sahiplerinin insanların sa-lihlerince en aşağı sayılan durum-ları, kendilerini övülme sevgisine kaptırmaları, işlerini kibirlenerek yapmalarıdır. Beni övülmeyi se-ven, övgü duymak isteyen biri sanmanızdan nefret ederim. Al-lah'a hamd olsun, böyle değilim. Eğer böyle demenizden hoşlanan biri olsaydım, yine de Allah'ın yüceliği ve azameti karşısında bu huydan vaz geçerdim. (Çünkü, Allah azamete ve yüceliğe en çok layık olandır. )
Bir çok insan önemli bir faaliyette bulunduktan sonra övülmek ister. Ama Al-lah'tan korktuğum için işlerinizi iyi idare ettiğimden dolayı beni güzel övgülerle övmeyin. Zira henüz yerine getirmem gereken görevlerim ve eda etmem gereken haklarım var. Zalimlere söylenen övgü dolu sözleri söylemeyin bana. Öfkeli kişilere söyle-nemeyen sözleri benden gizle-meyin. Benimle yalakalık ederek muaşerette bulunmayın." 18597. İmam Hadi (a.s) , ken-disini aşırı öven birisine şöyle buyurmuştur: "Dikkat et! Zira çok övmek zanna sebep olur. Kardeşinin güvenini kazandığında ise dalkavukluktan el çek ve hüsn-i niyet içinde ol."
18598. Bir grubun, yüzüne karşı kendisini övmesi üzerine İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'ım! Sen beni kendimden daha iyi tanırsın; ben de kendimi onlardan daha iyi tanırım. Allah'ım, bizi, onların sandıklarından daha iyi kıl ve bilmedikleri şeyleri de bağışla." 18599. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Huzurunda seni öv-dükleri zaman şöyle de: "Al-lah'ım! Sen beni bunların sandı-ğından daha iyi karar kıl ve bil-medikleri şeylerden dolayı beni bağışla ve beni onların dedikleri şeylerden dolayı hesaba çek-me."
18600. İmam Ali (a.s) takvalıların sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir kimse içlerinden birini över-se, o övülmekten korkar ve "kendimi başkalarından daha iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir" der."Allah'ım söy-ledikleri sözlerden beni sorumlu tutma, beni zannettiklerinden daha üstün kıl, onların bilmedik-leri suçlarımı da bağışla." diye söylenirler."
18601. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin sadece salim kalmak için susar ve sadece fay-dalanmak için konuşur… Eğer temizlikle övünürse söylenilen şeylerden dolayı korkar ve öven-lerin bilmediği şeyler hususunda Allah'tan mağfiret diler. Kendisi-ni tanımayan ve (öven) kimsenin sözüne aldanmaz ve (ahirette) amellerinin sayılmasından kor-kar."
3649. Bölüm Birini Yersiz Yere Öv-mek
Kur'an: "Ettiklerine sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananların, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma; elem verici azab onlaradır." 18602. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sakın birini onda olma-yan sıfatlarla övme. Zira onun yaptıkları sıfatlarını olduğu gibi gösterir ve senin yalanını ortaya çıkarır." 18603. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Birini kendisinde olma-yan şeylerle öven kimse, gerçekte onu alaya almıştır." 18604. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni sende olmayan şey-lerle öven kimse seni alaya almış-tır. Zira eğer o şahısa ihsanda bu-lunmazsan, seni kınamada ve yermede aşırı gider."
18605. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yersiz yere övülen kimse gerçekte alaya alınmıştır." 18606. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni sahip olmadığın bir şeyle öven birisi eğer akıllı olur-san seni gerçekte kınamak-tadır." 18607. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni sende olmayan bir şeyle öven kimse seni sende ol-mayan şeylerle de kınar." 18608. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Seni yersiz yere öven kimseden sakın, zira çok geçme-den (onun vasıtasıyla) yüzsuyun dökülür, saygısızlığa uğrar-sın."
18609. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüğünden bahsedi-lince kendisinde o kötülüğü bil-diği halde rahatsız olan kimseye şaşarım. İyiliği övüldüğünde ken-disinde o iyiliği olmadığını bildiği halde sevinen kimseye de şaşa-rım." 18610. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ehli olmadığı halde övgü beklentisi içinde olmak cehalettir." 18611. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim layık olmadı-ğı birini överse kendisini itham ve kötülemeye mazhar kılmış olur."
18612. Resulullah (s. . a. a) şöyle buyurmuştur: Ey İbn-i Mes'ud! "İnsanlar seni övünce ve, gün-düzleri oruç tutuyorsun ve gün-düzleri de ibadetle geçiriyorsun" deyince ve sen böyle değilsen sa-kın sevinme ve Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Elbette yaptıkları şeyle sevinenlerin ve yapmadıkları şeyler sebebiyle övülmeyi sevenlerin azaptan bir kurtuluşun olduğunu san-ma. Onlar için elim bir azap vardır."
18613. İmam Ali (a.s) Malik Eş-ter'e yazdığı bir mektubunda şöyle bu-yurmuştur: "Takva ehli olan sadık kişilerle dost ol, seni övmemele-rini iste; yapmadığın batıl bir işle seni sevindirmesinler. Çünkü faz-la övünme, insanın kendini be-ğenmesine neden olur, azgınlığa sürükler."
3650. Bölüm Övgüye Sevinmeyi Kı-namak
18614. İmam Bakır (a.s) Cabir bin Yezid Cu'fiye şöyle buyurmuştur: "Eğer övülürsen sakın sevinme, eğer kınanırsan kararsızlık gös-terme. Senin hakkında söylenilen şeyleri bir düşün. Eğer söylenilen şeylerin sende olduğunu görürsen (bil ki) aziz ve celil olan Allah'ın gözünden hakikate hakka karşı gazaplanman sebebiyle düşme musibetin korktuğun insanların gözünden düşme musibetinden daha büyüktür. Ama eğer dedikleri şeyin tam tersine isen bu da bedenini sıkıntıya dü-şürmeden elde ettiğin bir sevap-tır.
Bil ki sen bütün hemşerileri-nin senin aleyhine toplanıp, "sen kötü bir adamsın" dediklerinde üzülmeyi terk etmedikçe ve de "sen iyi bir adamsın" dediklerin-de ise sevinmeyi terk etmedikçe asla dostumuz (takipçimiz) ola-mazsın. O halde kendini Kur'anla değerlendir; eğer Kur'an yolunun yolcusu isen, seni itinasızlık etmeye çağırdığı şeye itinasızlık etmiş isen ve seni rağbet etmeye davet ettiği şeye rağbet göstermişsen o halde diren ve sevinçli ol zira senin hakkında söylenen şeyler sana zarar vermez ama eğer Kur'andan uzak isen neden insanların sözüne aldanasın."
18615. İmam Sadık (a.s) Misbah'uş Şeria'da yer aldığına göre şöyle buyur-muştur: "Kul (insanların) övgüsü ve kınaması kendisi için eşit ol-madıkça asla Allah-u Teala için halis bir kul olamaz. Zira Allah nezdinde övülen kimse insanların kınanmasıyla kınanmaz. Hakeza Allah nezdinde kınanan kimse de (insanların övgüsüyle övülmez.) Hiç kimsenin övgüsüne sevinme. Zira onların övgüsü senin Allah nezdindeki makamını arttırmaz ve senin için mukadder olan şey seni müstağni kılmaz. Hiç kim-senin kınamasına da üzülme. Zira ki o senden (değerinden) bir zer-re olsun eksiltmez."
3651. Bölüm Kötü Kimseyi Övmek-ten Sakınmak
18616. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü kimse övülünce Allah gazaplanır." 18617. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En büyük aşağılık kı-nanmış (kimseyi veya şeyi) öv-mektir." 18618. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ayıpların en çirkini aşa-ğılık kimseleri övmektir." 18619. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Günahların en büyüğü kötüleri temize çıkarmaktır."
18620. Resulullah (s. . a. a) şöyle buyurmuştur: "Kötü kimse övü-lünce arş titrer ve Rab gazaba ge-lir." 18621. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim zalim bir hü-kümdarı över ve ondan bir bek-lentisi olduğu için kendisini kar-şısında küçük görürse o kendisini ateşe doğru sürükleyen arkadaşı olur." 18622. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice kimse birisiyle karşılaştığında ona şöyle der: "Al-lah düşmanını alaşağı etsin." Oy-sa onun Allah'tan başka düşmanı yoktur!" 18623. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Övgülerin en kötüsü kö-tü kimselerin dilinde cari olan övgüdür. En iyi övgü ise iyilerin dilinde cari olan övgüdür."
11
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3625.Bölüm Kendini Övmekten Sakınmak
3625.Bölüm Kendini Övmekten Sakınmak
Kur'an: "Küçük günahlar dışında büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, şüphesiz Rabbinin bağışı bol-dur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri en iyi bilen O'dur. O halde kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir."
"Kendilerini temize çıka-ranları görmedin mi? Allah di-lediğini temize çıkarır ve ken-dilerine kıl payı kadar haksız-lık yapmaz." 18624. İmam Sadık (a.s) aziz ve ce-lil olan Allah'ın, "O halde ken-dinizi temize çıkarmayın" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "…Tıpkı, "dün gece namaz kıldım, dün oruç tuttum" ve benzeri sözler söyleyen kimseler gibi. İmam daha sonra şöyle bu-yurdu: "Bir grup insan sabah olunca şöyle diyorlar: "Biz dün gece namaz kıldık ve oruç tut-tuk." İmam Ali (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Ama ben gece ve gündüz uyudum, eğer gece ve gündüz arasında da bir fırsat bul-sam yine de uyuyacağım."
18625. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Doğru sözlülüğün en çirkini insanın kendisini övmesi-dir." 18626. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nefsini öven kimse ba-şını kesmiştir." 18627. Resulullah (s. . a. a) şöyle buyurmuştur: "Her kim, "Ben in-sanların tümünden daha iyiyim" derse o insanların en kötüsüdür. Ve her kim de, "ben cennetlik bir insanım" derse o cehennemlik-tir." 18628. İmam Ali (a.s) Muaviye'ye yazdığı bir mektupta şöyle buyurmuş-tur: "Eğer Allah, kişinin nefsini övmesini nehyetmeseydi, söyleyen kendisinin pek çok üstünlüklerini sayardı da müminlerin kalpleri onları sezinler ve duyanlar inkar edemezlerdi."
3653. Bölüm Kendini Övmenin Reva Olduğu Yerler
18629. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, "İnsanın kendisini övmesi reva mıdır?" diye soran Süfyan'a şöyle bu-yurmuştur: "Mecbur kalırsa evet. Sen Yusuf'un, "Beni yeryüzü-nün hainelerine koruyucu kıl ve şüphesiz ben koruyucu ve bilenim" sözünü ve salih kulun "Ben sizin hayrınızı dileyen ve emin biriyim" sözünü işitmedin mi?"
18630. Resulullah (s.a.a) Karşısında durup gözlerini kendisine diken birine şöyle buyurmuştur: "Ey Yahudi ne istiyorsun?" Yahudi şöyle dedi: "Sen mi daha faziletlisin yoksa Allah'ın kendisiyle konuştuğu, kendisine Tevrat ve asayı verdiği, kendisi için denizi yardığı ve bu-lutlarla başına gölge saldığı Musa mı?" Peygamber şöyle buyurdu: "Kul için insanın kendini övmesi iyi değildir. Ama sana şu kadar söyleyeyim: "Adem (a.s) sürçüp tövbe ettiğinde şöyle buyurdu: "Allah'ım! Muhammed'in ve Al-i Muhammed'in hakkı için beni bağışlamanı diliyorum." Allah da bunun üzerine onu bağışladı."
Kur'an: "Doğrusu erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın müminler, boyun eğen erkek-ler ve kadınlar; doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve ka-dınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar iffetlerini koruyan er-kekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfi-ret ve büyük ecir hazırlamış-tır."
18631. Mukatil bin Hayyan şöyle diyor: "Esma binti Umeys kocası Cafer bin Ebi Talib ile Habeşis-tan'dan dönünce Allah Resulü-nün (s. . a) eşlerinin yanına gitti ve şöyle dedi: "Acaba biz kadın-lar hakkında da Kur'anda bir şey var mıdır?" onlar, "hayır" dediler. Esma Allah resulünün yanına git-ti ve şöyle arzetti: Ey Allah'ın re-sulü! Kadınlar mahrum ve hüsran içindedirler." Peygamber (s.a.a.), "Neden?" diye sordu. O şöyle arzetti: "Çünkü onlar da erkekler gibi iyilikle anılmamaktadırlar." Bunun üzerine Allah-u Teala şu ayeti nazil buyurdu: "Şüphesiz Müslüman erkekler ve müs-lüman kadınlar"
Felsefi Bir İnceleme ve Karşılaştırma Gözlem ve tecrübe, erkek ile kadı-nın ortak bir cevhere sahip bir türün iki ferdi olmasına hükmediyor. Bu or-tak cevher ise insandır. Çünkü erkek kesiminde görülen bütün sonuçlar, farksız bir şekilde kadın kesiminde de görülüyor. Hiç şüphesiz bir türe ait sonuçların ortaya çıkması ve o türün konusunun (objektif varlığının) gerçek-leşmesini gerektirir. Evet şu da var ki kesimlerden biri, bu ortak belirtilerin bazılarında şiddet ve zayıflık farklılığı gösterebilir. Fakat bu farklılık türdeş-lik niteliğinin fertte yok olup aradan gitmesini gerektirmez.
Bundan anlaşı-lıyor ki, iki kesimden biri için müm-kün olan türsel kemal öbürü için de mümkündür. Bunlardan biri de iman ile, ibadet ile ve Allah'a yaklaştırıcı eylemlerle elde edilen manevi kemaller-dir. Bundan anlayabilirsin ki, bu an-lamı ifade eden en güzel ve geniş kap-samlı söz, yüce Allah'ın "Ben, er-kek olsun, kadın olsun, içi-nizden çalışan hiçbir kimse-nin yaptığını boşa çıkarmam. Bazınız bazınızdan meydana gelmedir" ayetidir.
Eğer bu ayeti, Tevrat'ta yer alan konuya ilişkin ifadelerle karşılaştırır-san, bu iki kitabın bu konudaki ba-kış açısı farkını açıkça görürsün. Tev-rat'ın bir bölümünde şu ifadeler ile karşılaşıyoruz: "Döndüm ve hikmeti ve şeylerin sebebini bilmeye ve araştır-maya ve aramaya ve kötülüğün akıl-sızlık odluğunu, ve akılsızlık delilik olduğunu bilmeye koyuldu. Ve kadını ölümden acı buldum, o kadın ki, yüre-ği tuzak ve ağlar ve elleri zincirler-dir…" Bu satırlar şöyle noktalanıyor: Binde bir erkek buldum; fakat onların hepsinde bir kadın bulmadım."
Eski milletlerin çoğu, kadının amellerinin Allah katında kabul edilmeyeceğini düşünüyorlardı. Eski Yunan'da, "kadın şeytan işi bir pis-lik" olarak adlandırılıyordu. Romalı-lar ve bazı eski Yunanlıların görüşüne göre erkek soyut bir insani benliğin sahibi idi; ama kadının böyle bir ben-liği yoktu.
Miladi 586 yılında Fran-sa'da toplanan bir kongrede uzun tar-tışmalardan sonra kadının insan olduğu kabul edilmiş; fakat erkeğe hizmet etmek için yaratıldığı sonucuna varılmıştır. İngiltere'de yaklaşık yüz yıl öncesine kadar kadın, insan toplumunun bir parçası sayılmıyordu. Eğer milletlerin görüşlerini, inançlarını ve edebiyatlarını inceleyen kitaplara başvurursan, o milletlerin kadına ilişkin birçok şaşırtıcı görüşlerini bulursun." bak. Tefsir'ul Mizan, 2/260, 3655. Bölüm Peygamber'in (s.a.a) Yanına Gelen Kadınların Temsilcisi
18632. Beyhaki Esma binti Yezid Ensari'den ashabı arasında oturduğu bir sırada Peygamberin yanına gelerek şöyle dediğini nakletmektedir: "Ba-bam ve anam sana feda olsun! Ben kadınların temsilcisi olarak yanına geldim. Fedan olayım. Alemin doğusunda ve batısında bulunan her kadın bu sözü işitti-ğinde benimle aynı görüşü payla-şacağını biliyorum. Allah seni hak üzere kadın ve erkeklere gönder-di. Biz de sana ve seni gönderen Allah'a iman ettik. Biz kadınlar grubu sınırlı ve mahsur haldeyiz. Bizler evlerinizin esasıyız. Sizin (erkeklerimizin) isteklerini karşı-lıyoruz.
çocuklarınıza hamile ka-lıyoruz. Ama siz erkekler bizler-den üstünsünüz. Örneğin Cuma ve cemaat namazlarına katılıyor-sunuz, hastaların ziyaretine gidi-yorsunuz, cenazeleri teşyi ediyor-sunuz, birbiri ardınca hac ziyare-tine gidiyorsunuz, bütün bunlar-dan da üstünü Allah yolunda ci-had ediyorsunuz.
Sizden biri hac, umre veya cihad için evinden çı-kınca biz mallarınızı koruyoruz. Elbiselerinizi dikiyoruz, çocukla-rınızı terbiye ediyoruz. O halde Ey Allah'ın resulü! Ecir ve sevap hususunda da sizlere ortak mı-yız?" Peygamber (s. a. a. ) tümüy-le ashabına yöneldi ve şöyle bu-yurdu: "Şimdiye kadar acaba dini işleri sorma hususunda bu kadın-dan daha güzel soru soran birini gördünüz mü?" Onlar şöyle ar-zettiler:
"Ey Allah'ın Resulü! Biz kadının bu dereceye ulaşabilece-ğini tahmin etmiyorduk" pey-gamber (s.a.a) daha sonra Es-ma'ya dönerek şöyle buyurdu: Ey kadın! Geri dön ve seni temsilci olarak gönderen kadınlara şöyle bildir: Siz kadınların kocasına gü-zel eşlik etmesi, erkeğinin rizaye-tini celbetmesi ve bir işte onun muvafık olduğu görüşe uyması (erkeklerin yaptığını zikrettiğin) bütün bu amellere eşittir." Esma sevincinden tehlil) Lailahe illal-lah) ve tekbir getirerek geri dön-dü."
18633. Ebu Said Hudri şöyle diyor: "Bir kadın Allah resulünün yanı-na geldi ve şöyle arzeti: Ey Al-lah'ın resulü erkekler sizin sözle-rinizden istifade etmektedir. Biz-ler için bir gün belirle ki sizin hu-zurunuza gelelim ve Allah'ın size öğrettiği şeyleri sizde de bize öğ-retin." Peygamber şöyle buyurdu: "Ey falan gün falan yerde topla-nınız." Vadedilen günde kadınlar bir araya toplandılar. Peygamber (s. a. ) kadınlar topluluğunun ya-nına vardı ve onlara Allah'ın kendisine öğrettiklerini öğretti."
Allame Tabatabai Esma binti Yezid'in hadisini açıklarken şöyle bu-yurmuştur: "Kadınların Peygamberi-mizin (s.a.a) yanına gelmelerini, Pey-gamberin onlarla İslam dininin yasa-larına ilişkin konular ve İslam'ın ka-dınlar için belirlediği çeşitli hükümler hakkında konuştuğunu anlatan ve bu benzeri hadislerin değerlendirilmesiyle şu gerçek ortaya çıkıyor:
Kadınlara hi-cap zorunluluğuna ve hayat sorumlu-luklarından çoğunlukla sadece ev işleri ile meşgul olmalarına rağmen devlet başkanının huzuruna çıkmalarına ve kafalarındaki problemleri çözmeye ça-lışmalarına engel olunmamıştır. Bu da inanç özgürlüğü demektir. Biz Al-i İmran suresinin sonunda, İslam'da in-sanlar arasındaki ilişkileri incelerken bu konuya değinmiştik. Bu ve benzeri rivayetlerden şu so-nuçlar çıkar:
1-) İslam'a göre kadının en iyi ha-yat biçimi, evin iç işleri ile ve çocuk ye-tiştirmekle meşgul olmasıdır. Bu her ne kadar farz olmayan bir sünnet idiyse de, ancak İslam -ortama dinin ve takvanın hakim olduğunu, insanların Allah'ın rızasını kazanma peşinde koşup ahiretteki sevabı dünya varlığına tercih ettiklerini, kadınların iffet, haya, çocuk sevgisi ve aile hayatına bağlılık gibi iyi ahlak örneklerine bağlı olarak yetiştirildiklerini göz önünde bulundurarak- buna yönelik bulunan müstahap nitelikli özendirme ve teşvi-ki ile bu sünneti koruyordu.
Kadınların bu hususlarla meşgul olmaları ve kendilerini yapılarına tevdi edilen temiz duyguları canlı tutmaya adamaları, onları erkekler arasına girmekten, hatta kendilerine izin verildiği kadarı ile bile erkeklerle karışık olmaktan alıkoyuyordu. Bu geleneğin birçok yüzyıllar boyunca Müslümanlar arasında yaşaması bunun bir göstergesidir. Ancak sonraları batıdaki başıboşluk, "Kadın özgürlüğü" adı altında İslam toplumuna girdi. Bu akımın etkisi ile kadınların da, erkeklerin de ahlakı bozuldu, hayat düzenleri alt üst oldu. Onlar bunun farkında değillerdi; ama daha sonra tabi ki (neler
kaybettiklerini) anlayacaklardır. Eğer o ülkelerin halkı iman edip kötülüklerden sakınsalardı, elbette Allah onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardı. Fakat onlar yalanladılar ve bu yüzden (Allah tarafından azaba) yakalanıverdiler. 2-) İslam'a göre kadını yargı ve devlet yönetimi alanlarında görevlen-dirmemek farz olduğu gibi, cihatla yü-kümlü kılmamak da farz olan bir ge-lenektir.
3-) İslam kadına getirdiği bu kısıt-lamaları -mesela kadının cihadın fa-ziletinden yoksun bırakılması gibi- gerçek övünçlere sahip olan meziyetler ve faziletlerle onlara denk gelecek ve eksikliklerini tamamlayacak şekilde telafi etmeyi de ihmal etmemiştir. Ör-nek olarak, kocaya karşı görevini iyi yapmasını kadın için cihat saymıştır. İslam tarafından kadına sunulan bu üstünlükler ve taktirler -ortamımıza bozuk hayat düzeninin hakim oldu-ğunu göz önünde bulundurarak- nere-deyse bizim gözümüzde değersiz gibi görünmektedir.
Fakat davranışları ve kavramları hakiki değerleri ile değerlendiren, ger-çekte İslami ortamdır. Böyle bir or-tamda, yarışlar ancak yüce Alalh'ın razı olduğu insani faziletlerde yapılır. Bu faziletleri gerçek değerlerine göre değerlendiren de yüce Allah'tır. Yüce Allah ise, her bir insanın kendisinin özendirdiği yolda hareket etmesini ve onun için çizilen hayat yolunu izleme-sini, değer olarak çeşitli hizmetlere ve davranışlara denk gelecek biçimde de-ğerlendirebilir. Buna göre İslam'da ta-şıdığı bütün fazilete rağmen savaş ala-nında şehit olmak ve cömertçe can vermek, kadının eşlik görevini titizlikle yerine getirmesinden daha faziletli değildir.
Toplumu yöneten bir devlet başka-nının ve yargı koltuğunda oturan bir hakimin de durumu böyledir. Onların da kocalarına karşı görevini yapan bir kadına karşı övünecekleri bir üstün-lükleri yoktur. Oysa bu iki görevi üst-lenenler, eğer görevlerini gerçek anlamı ile yaparlarsa, yapacakları işlerde hep hakka bağlı kalırlarsa, yönetimin ve yargının ağır yükünü taşımaktan başka bir şey ellerinde kalmaz. Üste-lik her an alemlerin rabbinden başka koruyucusu olmayan kimseler hak-kında bunları tehdit eden haksızlık yapma tehlikesi ile de karşı karşıya-dırlar. [Unutmamak gerekir ki, hak-sızlık edecekleri kimselerin tek koru-yucusu Allah'tır] ve "Rabbin (her an) gözetlemededir."
Şimdi bu kimselerin, dinin emri ile onların çalışma alanlarına girmesi yasaklanan, kendileri için başka yol çizlen ve devamlı bu yolu izlemeleri emredilen kimselere (kadınlara) karşı ne gibi bir övünme gerçekleri olabilir?! Bu övülen değerleri ancak fertlerini herhangi bir çelişki söz konusu ol-maksızın istediği amaçlara uygun bi-çimde yetiştiren toplumlar, halkı hare-kete geçirerek ihya eder ve onları sağ-lamlaştırır. Toplumlardaki ortam de-ğişikliklerine bağlı olarak sosyal mev-kilerin ve insan davranışlarının da de-ğişik olacağını hiç kimse inkar ede-mez.
Mesela kendisini tehlikelerin en büyüğüne atan şu askeri düşünelim. Adam bombaların arka arkaya pat-ladıkları bir alanda ölümün kucağına atılıyor. Maksadı, onurlu ve artış vesi-lesi olarak gördüğü şeyi kazanmaktır. Bu ise adının kendini vatanına feda edenler arasında anılmasıdır. Böylece övülen herkesten daha çok övüneceği bir konum kazanacağını düşünüyor. Oysa ölümün kesin bir yok oluş oldu-ğunu öngören bir inanca sahiptir. Bu-na göre onun bu arzusu, asılsız bir amaç ve hayali bir onur arayışından başka bir şey değildir.
Bunun yanı sıra şu sinema yıldız-larının bıraktığı etkilere bakalım. Bunlar bu yaptıkları işler sayesinde büyük devletlerin başkanlarının göre-medikleri itibarı görüyorlar. Fakat on-ların mesleğinin ve uzun süre insanla-ra verdiklerinin, kadınların değerini en çok alçaltan ve en çirkin şekilde kınanmalarını gerektiren şey olduğunu görürüz.
Bunların hepsinin gösterdiği tek şey şudur: Yaşama hakim olan belirli şartlar belirlediği her şeyi, halk kitlele-rinin beğenisini kazanma, önemsiz şeyleri büyütme, önemli ve saygın şeyle-ri de küçültme amacıyla belirler. Buna göre bizim böylesine bir karışık or-tamda önemsiz gördüğümüz bazı şey-leri İslam'ın önemli sayması veya önemli gördüğümüz ve uğrunda birbi-rimizle yarıştığımız bazı şeyleri kü-çümsemesi uzak bir ihtimal değildir. Şunu hiç unutmamak gerekir ki, İs-lam'ın ilk dönemindeki ortam takva ve ahireti dünyaya tercih etme ortamı idi."
3656. Bölüm Erkeklerin Kadınlar Üzerindeki Yöneticiliği
Kur'an: "Allah'ın kimini kimine üs-tün kılmasından ötürü ve er-keklerin, mallarından infak etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdir-ler." 18634. İmam Ali (a.s) Sıffın sava-şında düşmanla karşılaşmadan önce ordusuna şöyle buyurmuştur: "Lider-lerinize veya şahsınıza sövseler bile, kadınlara eziyet etmeyin. Çünkü onların (savaşı yönlen-dirme açısından) akılları, nefisleri ve güçleri zayıftır. Gerçekten biz, müşrik kadınlardan bile el çek-mekle emrolunduk.
Cahiliye dö-neminde de bir kimse taş ya da sopa ile bir kadına saldırsa, bu hareket kendisi için ve sonra da torunları için yüz karası sayılır-dı." 18635. İmam Ali (a.s) , Cemel sa-vaşında okuduğu hutbenin bir bölü-münde şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kadını eziyet ederek tahrik etme-yin… Eğer erkek kadını sopayla veya hurma dalıyla döverse onun geride kalanları bu iş sebebiyle kınanırdı. Onun soyundan gelen-ler bu iş sebebiyle kınanır."
18636. Abdullah b. Cündeb baba-sından şöyle nakletmektedir: "Ali (a.s) düşmanla savaşırken bize emrediyor ve şöyle buyuruyordu: "Hiçbir kadını tahrik etmeyin… Cahiliyye döneminde erkek kadını sopa ve demirle dövecek olursa, ondan sonraki çocukları da bu iş sebebiyle kınanırdı."
18637. İmam Ali (a.s) , Cemel sa-vaşından sonra şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Kadınlar iman, pay ve akıl bakımından noksandırlar. İman bakımından noksanlıkları, hayızlı günlerde, namazlardan ve oruçtan uzak olmalarıdır. Akılla-rının noksanlığı iki kadının şahit-liğinin bir erkeğin şahitliği yerine geçmesidir. Payların noksanlığı ise mirastaki paylarının erkeklerin yarısı olmasıdır."
Tefsir Allah-u Teala'nın, "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğer kısımdan üstün kılması ve mallarında harcamalar yaptık-ları için erkekler kadınların yöneticisidir" ayetinin orjinalinde "kavvam" kelimesinin türevi olan "kayyim" kavramı, başkasının işini üstlenen kişi demektir."Kavvam" ve "kayyam" kelimeleri de aynı anlamda mübalağayı ifade etmek için kullanılır.
"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğer kısmından üs-tün kılması" ifadesinden, tabii ola-rak erkeklerin kadınlara üstün ve fazla olan yönleri kastediliyor. Bu da erkeklerdeki akıl yürütme gücünün fazlalığı ve bunun uzantısı olan güçlü-kuvvetli olma ve zor işlere dayanma gibi ayrıcalıkları ifade eder. Kadınlar ise inceliğe ve nazikliğe dayalı duygusal ve heyecan ağırlıklı insanlar-dır."Mallarından harcamalar yaptıkları için" ifadesi ile de er-keklerin mehir vermeleri ve kadının geçim masraflarını sağlamaları kaste-dilmektedir.
Ayette gerekçe olarak gösterilen hususların [Allah'ın üstün kılması ve mali harcamada bulunmak] olguları-nın kapsamlı olması [Bütün erkek ve kadınlarda geçerli olması], bu gerekçe-ye dayandırılan hükmün yani "Er-kekler kadınların yöneticisidirler" hükmünün sadece kocalarla sınırlı ol-madığını gösterir. Yani söz konusu yönetim yetisi sadece aile içinde koca-nın karısını yönetmeye yetkili olma-sından ibaret bir ayrıcalık değildir. Bu ayrıcalık, kadınlarla erkeklerin hayat-ları ile bağlantılı olan bütün kamusal alanlarda erkeğin kadını yönetmesi ge-rektiğini ifade eder.
Erkeklerin üstün-lüğü ile bağlantılı olan örneğin toplu-mun temelini oluşturan ve doğal ola-rak erkeklerde kadınlardan daha fazla bulunan akıl yürütme gücü ile yön-lendirilen devlet yönetimi ve yargı me-kanizması gibi kamusal alanlarda ve yine vücut yapısı ve akıl gücü ile sıkı ilişkisi olan savunma gibi alanlarda erkeklerin kadınlara karşı üstünlük-leri ve yönetim ayrıcalıkları vardır.
Buna göre, "Erkekler kadınla-rın yöneticisidr" ifadesi, tam an-lamı ile mutlak bir ifadedir. Bu ifade-nin arkasından gelen ve aşağıda anla-tılacağı üzere sırf karı-koca ilişkilerine yönelik açıklamada bulunan "O halde iyi kadınlar…" ifadesi ise, bu mutlak hükmün bir uzantısı, onun bir parçası ve ondan çıkarılmış bir sonuçtur. Yoksa hükmün mutlaklığını kayıtlandıracak bir niteliğe sahip değildir.
"O halde iyi kadınlar, Al-lah'ın (erkeklerin haklarını) koruduğu için (eşlerine karşı) itaatkar ve kocaları yanlarında olmadığı halde (onların hakla-rını) koruyucudurlar." Ayette geçen "salihat" /iyiler) ke-limesinin kökü olan "salah" burada "nefis liyakati" diye ifade edilen söz-lük anlamındadır. Yine ayetteki "ka-nitat" kelimesinin kökü olan "kunut" kelimesi, "devamlı itaat ve boyun eğme hali" anlamındadır.
Bu ifadenin karşıtı olarak, "Ser-keşlik etmelerinden korktu-ğunuz kadınlara" ifadesinin yer alması, "iyi kadınlar" demekle iyi eş-lerin kastedildiğini ve bu hükmün ka-dınların evlilik hali için geçerli olduğu-nu, mutlak şekilde bütün kadınlara hitap edilmediğini gösterir. Ayrıca sıfat olarak getirilen ama emir maksatlı olan "itaatkar ve koruyucudur-lar" -yani itaatkar olmalı, kocaları-nın haklarını korumalıdırlar- ifadesi de bu hükmün, karı-koca ilişkileri ile aile hayatına yönelik bir hüküm oldu-ğunun bir diğer kanıtıdır. Bununla birlikte bu hüküm genişlik ve darlık bakımından gerekçesine, yani erkeğin kadını eşi olması sıfatı ile yönetme yetkisine sahip olmasına bağlıdır. Bu-na göre kadın kocasına itaat etmekle ve karı-koca ilişkilerine yönelik koca-sının haklarını korumakla yükümlü-dür.
Başka bir deyişle burada şu mesaj verilmek isteniyor. Erkeklere tanınan kadınları toplum içinde yönetme yetki-si, sadece iki taraf arasında ortak olan kamusal alanlar için geçerlidir. Bu alanlar devlet yönetimi, yargı meka-nizması ve savaş alanları gibi erkeğin üstün akıl gücü ve güçlü-kuvvetli oluşu ile ilişkilidir. Bu yetki, kadınların ferdi irade özgürlüğünü ve kendine ait iş yapma hakkını ortadan kaldıra-maz. Şöyle ki, kadın sevdiği şeyleri el-de etmeye çalışmakta ve istediği işi yapmakta serbesttir. Erkeğin -şeriata aykırı işler hariç- bu gibi konularda o kadına engel olmaya hakkı yoktur.
Dolayısıyla kadınların kendileri hak-kında yaptıkları meşru şeylerden dola-yı erkekler için herhangi bir sorumlu-luk ve günah yoktur. İşte, toplumla ilgili işlerde erkekler topluluğunun kadınlar topluluğunu yönetme yetkisi, ancak iki taraf ara-sında ortak olan kamusal alanlarda geçerli olduğu ve bunun kadınların irade özgürlüğünü ortadan kaldırma-dığı gibi, aynı şekilde aile hayatında da erkeğin eşini yönetmeye yetkili ol-ması demek, kadının kendi malı üze-rinde ifade ve tasarruf hakkından mahrum olması, kendi haklarına ulaştıran ön tedbirlere başvurmakla ferdi ve sosyal haklarını korumakta ve savunmakta bağımsız olmaması ve bu amaçlara ulaştırıcı ön tedbirlere giri-şememesi demek değildir.
Erkeğin eşi-ni yönetmeye yetkili olması şu demek-tir. Erkek, eşinden yararlanmanın karşılığı olarak onun için mali harca-ma yaptığına göre kadın, kocası ya-nında iken yararlanma ve cinsel ilişki kurma ile ilgili bütün konularda ko-casına itaat etmekle, onun arzularına cevap vermekle yükümlüdür. Kocası evde yokken de onun haklarını koru-makla, ona ihanet etmemekle, yani kocasının yatağını başkasına çiğnet-memekle, sadece kocasının yararlana-bileceği yönlerinden başkasını yarar-landırmamakla, evli kaldıkları ve or-tak aile hayatı yaşadıkları sürece eline verdiği ve tasarruf yetkisine sunduğu malları konusunda kocasına ihanet etmemekle yükümlüdür."
Erkeklerin Kadınları Yönetmelerinin Anlamı Hakkında Kur'an-ı Kerim'in insandaki aklı-selimi güçlendirmesi; onu heva ve heve-se, nefsin isteklerine uymaya, hissiyatın ve coşkun duyguların hükmü karşısında boyun eğmeye tercih etmesi, ona uymayı özendirip teşvik etmesi ve bu ilahi armağanı zayi olmaktan korumayı tavsiye etmesi gayet açık gerçeklerdendir. Bunun böyle olduğunu kanıtlamak için Kur'an'dan delil göstermeye ihtiyaç yoktur. Kur'an'da bu gerçeği kanıtlayan açıkça ve ima yolu ile belirten ve bütün ifade biçimleri ile vurgulayan çok sayıda ayet vardır.
Kur'an-ı Kerim bununla birlikte güzel ve temiz duygular konusunu, on-ların fertlerin ruhi gelişimlerindeki olumlu etkilerinin önemini, toplumu ayakta tutan katkılarını da ihmal etmiş değildir. Aşağıdaki ayetler bu gerçeğin delilidir: "Kafirlere karşı sert, kendi aralarında merha-metlidirler." "Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet koyması, O'nun (varlığının) delillerindendir."
"De ki: Allah'ın, kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?" Fakat Allah-u Teala bu duyguları, aklın hü-kümleriyle uyum içerisinde olmakla dengelemiş ve böylece bu duygular ve eğilimler uyarınca hareket etmek, ak-lın hükümlerine uymakla aynı şey ol-muştur. Daha önceki bazı incelemelerde söylediğimiz gibi İslam'ın aklı koru-duğunun, ortaya koyduğu hükümleri ona dayandırdığının en önemli delili, aklın hüküm vermedeki doğruluğunu ortadan kaldıran, hükümlerinin yanlış olmasına yol açan ve toplumun gelişmelerini değerlendirmesini engelleyen içki, kumar, aldatıcı alışveriş çeşitleri, yalan, iftira ve dedikodu gibi bütün eylem, durum ve davranışların İslam dininde haram olmasıdır.
Dikkatle araştırma yapan bir kimse, bu kadarından şunu sezer: Genel kapsamlı meselelerin ve kamu-sal alanların dizginleri, akıl fazlalığı ayrıcalığını taşıyan ve duyguların üzer-lerindeki etkisi zayıf olan insanlara verilmelidir. Bu insanlar da erkekler-dir, kadınlar değildir. Çünkü bu ka-musal meseleleri akıl gücü incelemeli, bunlarla uğraşırlarken duyguların ve nefsani eğilimlerin etkisi altında kal-maktan kaçınılmalıdır. Devlet yöne-timi,
yargı alanı ve savaş meselesi gibi. Bu iş böyledir. Çünkü yüce Allah, "Erkekler kadınların yönetici-sidir" buyuruyor. Kur'an'daki mesajların tercümanı olan Peygambe-rimizin (s.a.a) sünneti bunun böyle olduğunu açıkladığı gibi, Resulullah'ın (s.a.a) uygulamaları da bu ilke doğrultusunda olmuştur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) hiçbir topluma kadın vali göndermemiş, hiçbir kadını yargı görevine tayin etmemiş ve hiçbir zaman fiilen vuruşmak anlamında kadınları savaşlara çağırmamıştır.
Bunların dışında kalan eğitim ve öğretim, ticaret ve üretim, tıp ve eczacı-lık gibi duyguların başarıya ulaşmaya engel oluşturmadığı alanlara gelince, sünnet bu alanlarda kadınların çalış-masını engellemiyor. Hatta Peygambe-rimizin (s.a.a) sireti (gidişatı) bu alan-ların çoğunu onaylamıştır. Kur'an'da da bu alanlarda kadınların çalışabil-me haklarının olduğuna dalalet eden ayetler vardır. Bu hak, hayatın birçok alanında kadınlara tanınan irade ve çalışma özgürlüğünün gereğidir.
Çün-kü hem onları erkeklerin velayeti dışı-na çıkarıp kendilerine mülk edinme yetkisi tanımak ve sonra da ellerindeki mülkü herhangi bir şekilde değerlendirmelerini yasaklamak anlamsızdır. Tıpkı bunun gibi hem onlara mahkemeye başvurma ve şahitlik yapma hakkı tanımak ve sonra valinin veya hakimin karşısına çıkmalarını engellemek de anlamsız olur. Bunun gibi daha nice örnekler vardır.
Ama eğer kadının bu alanlardaki çalışması kocasının (farz) hakları ile çelişecek olursa, o zaman durum fark eder. Çünkü erkeğin kendi karısı üze-rinde yetkisi vardır; yanında olduğu zaman kadının ona itaat etmesi, ya-nında olmadığı zaman da haklarını koruması gerekir. Bu nedenle İslam, kocasının haklarıyla çelişen durumlar-da kadının caiz olan alanlarda bile çalışmasına izin vermemiştir." bak. 3658. Bölüm; el-Kemal, 3535. Bölüm
3657. Bölüm Kadınların En İyi Has-letleri
18638. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınların en iyi sıfatları, erkeklerin en kötü sıfatlarıdır. (Örneğin: ) Kibir, korku ve cimrilik. Kadın kibirli olursa, eşinden başkasına teslim olmaz. Cimri olursa, kendisinin ve eşinin malını korur. Korkak olursa, kendine yönelen her şeyden korkar, uzaklaşır."
3658. Bölüm Yöneticiliği Kadınlara Havale Etmekten Sakın-mak
18639. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İşini bir kadının ha-kimiyetine veren bir topluluk asla kurtuluşa erişemez." 18640. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kadının hükümet et-tiği bir topluluk asla kurtuluşa erişemez." 18641. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İşlerini kadının ellerine veren bir topluluk asla kurtuluşa erişemez." 18642. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadının yönettiği her erkek mel'undur."
18643. Ebu Bekret şöyle diyor: "Allah beni, Allah Resulünden (s.a.a) duyduğum söz sebebiyle korudu. Kisra öldüğünde Allah Resulü (s.a.a) , "Onun yerine kimi geçirdiler" diye sordu. Şöyle arzettiler: "Onun kızını." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kendilerine kadını önder edinen topluluk asla kurtuluşa erişemez. Ebu Bekret şöyle diyor: "Ayşe Basra'ya gidince ben de Allah Resulü'nün (s.a.a) bu sözünü ha-tırladım ve bu söz sebebiyle Al-lah beni korudu."
18644. Ebu Bekret şöyle diyor: "Talha ve Zübeyr Basra'ya gir-diklerinde onlara yardım için kılı-cımı aldım. Ayşe'nin yanına git-tim. Onun emredip sakındırdığını ve ferman verdiğini gördüm. Bu esnada Allah Resulü'nden (s.a.a) işittiğim bu hadisi hatırladım. İş-lerini kadının yönettiği topluluk asla kurtuluşa eremez." Bunun üzerine geri döndüm ve onlardan uzaklaştım.
Ben şöyle diyorum: İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle diyor: "Bu haber şu şe-kilde de rivayet edilmiştir: "Benden sonra bir grup kıyam edecek, on-ların başında bir kadın olacaktır. Bu topluluk asla kurtuluşa eriş-meyecektir." 18645. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yöneticileriniz en iyi-leriniz, zenginleriniz en çok ba-ğışlayanınız olduğunda ve işleri-niz meşveretle yapıldığında yer-yüzü sizler için yerin altından da-ha iyidir. Yöneticiler en kötüleri-niz, zenginler en cimrileriniz olur ve işleriniz de kadınların eline düşerse yerin altı sizler için yerin üzerinden daha iyidir."
18646. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınları güçlerini aşan işlere koşma; çünkü kadın zarif bir güldür; sert bir kahraman de-ğil. Onları aşırı yüceltme ve baş-kasına şefaatçi olma hususunda tamahlandırma."
3659. Bölüm Kadın Sevgisini Övmek
18647. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun imanı arttıkça kadın sevgisi de artar." 18648. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin bizlere ilgi-si çok olursa kadına ve helvaya ilgisi de çok olur." 18649. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyadan sadece ka-dın ve güzel koku bana sevdiril-di." 18650. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kadınları sevmek Peygamberlerin ahlakındandır."
3660. Bölüm Kadın Sevgisini Kına-mak
18651. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fitneler üç tanedir: Şey-tanın kılıcı olan kadın sevgisi… kadını seven kimse hayatından faydalanamaz." 18652. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Tea-la'ya altı haslet sebebiyle isyan edildi: "Dünya sevgisi, makam sevgisi, yiyecek sevgisi, kadın sevgisi, uyku sevgisi ve rahatlık sevgisi." 18653. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İblisin kadınlardan ve gazaplardan daha büyük bir or-dusu yoktur." 18654. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınlar en büyük fitne-lerdir."
3661. Bölüm Kadınlara Tutkun Ol-mak
18655. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınları fazla sevmek-ten ve dünya lezzetine bağlan-maktan sakının. Zira kadını fazla seven kimse sıkıntıya düşer, lez-zetlere bağlanan kimse ise hor olur." 18656. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınlara tutkun olmak ahmakların hasletidir." 18657. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadınlarla fazla halvet etmeyin ki birbirinizden bıkarsı-nız. Onların yanına gitmeyi azal-tarak bir miktar canını ve aklını baki bırak." 18658. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Haya elbisesini giyin, ve-fadarlık zırhına bürün, kardeşliği koru, kadınlarla konuşmayı azalt ki yüceliğin kemale ersin." 18659. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cahil kimselerle çekişme ve kadınlara tutkun olma. Zira bunlar akıl sahipleri için ayıp-tır."
3662. Bölüm Kadın (Çeşitli)
18660. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her sabah iki melek şöyle seslenir: "Kadınların elin-den erkeklere eyvahlar olsun ve erkeklerin elinden kadınlara ey-vahlar olsun." 18661. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kadının korunması hali-ni güzel ve güzelliğini kalıcı kı-lar." 18662. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah'a ve kıyamet gü-nüne iman eden kimse namahrem kadının nefesini işittiği yerde sabahlamaz." 18663. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bir erkek bir kadınla halvet ettiğinde mutlaka üçüncü-leri şeytan olur." 18664. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kadınlara ne ezan ve ne de ikame vardır. Ne Cuma ve ne de cemaat vardır." bak. Vesail'uş Şia, 14/161, 123. Bölüm
bak. 405. konu, el-Fütüvvet; es-Sefer, 1828. Bölüm
3663. Bölüm Mürüvvet
18665. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet bütün fazilet-leri ve güzellikleri toplayan bir isimdir." 18666. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet yüceliklere yöneltir." 18667. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet her türlü aşa-ğılığa engeldir." 18668. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet her türlü söv-güden arınmış ve uzaktır." 18669. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet her türlü al-çaklıktan uzaktır." 18670. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet sövmekten ve ahdini çiğnemekten beridir." 18671. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Erkeğin ayırım ölçüsü aklıdır ve güzelliği ise mürüvveti-dir." 18672. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Erkek mürüvetten daha ağır bir yük yüklenmemiştir." 18673. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın kendisi hak-kındaki mürüvveti geride kalanla-ra ve kabilesi için bir soydur." 18674. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet nefsin şerafeti ölçüsüncedir." 18675. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın mürüvveti akıllı-lığı miktarıncadır."
3664. Bölüm Mürüvvetin Anlamı (1)
18676. Resulullah (s.a.a) Sakif ka-bilesinden birine şöyle buyurmuştur: "Ey Sakifli adam! Sizlerin arasın-da mürüvvet nedir?" O şöyle ar-zetti: "Ey Allah'ın resulü! İnsaf ve ıslah yanlısı olmakladır." Pey-gamber şöyle buyurdu: "Bizler arasında da aynı şekildedir." 18677. İmam Ali (a.s) , mürüvvetin anlamı hakkında konuşan Kureyşli gençlere şöyle buyurmuştur: "Neden bahsediyorsunuz?" Onlar şöyle dediler: "Mürüvvetten." İmam şöyle buyurdu: "İhsan ve insaf üzerine kuruludur."
18678. İmam Ali (a.s) , birbiriyle konuşan gençlere şöyle buyurmuştur: "Ne yapıyorsunuz?" Onlar şöyle arzettiler: "Mürüvvet hakkında konuşuyoruz." İmam şöyle bu-yurdu: "Acaba Allah kendi kita-bında size cevap vermemiş mi-dir?" Nitekim şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah adaleti ve ihsanı emretmektedir." Adalet insaftır ve ihsan ise bağışta bu-lunmaktır. Bunlardan başka bir şey var mıdır?"
18679. İmam Ali (a.s) kendisine, "mürüvvet hakkında sorulunca soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Açıkça yapmaktan utandığın bir şeyi giz-lice yapmamandır." 18680. İmam Hasan (a.s), ken-disine yüceliği, cesurluğu ve mürüvveti soran Muaviye'ye cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Yücelik ve iyiliği istemek, istemeden vermek, ve kıtlık yılında doyurmaktır… Mürüvvet ise insanın dinini koruması, kendisini her türlü pislikten hıfzetmesi, malına iyi bakması, haklarını ödemesi ve herkese selam vermesidir." 18681. İmam Hasan (a.s) kendisine mürüvvet sorulunca şöyle buyurmuştur: "Dinini korumak, nefsin izzeti, yumuşaklığı, iyiliklere devam etmek, hakları eda etmek ve insanları sevmektir." 18682. İmam Hasan (a.s) , aynı so-ruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "İnsanın dini hakkında cimri ol-ması, malını mülkünü düzene sokması ve hakları eda etmesi-dir."
18683. İmam Hasan (a.s) , aynı so-ruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Dinde iffetini korumak, geçim işini ölçülü tutmak ve zor olaylar karşısında sabretmek." 18684. İmam Bakır (a.s) , huzu-runda bulunan kimselere şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet nedir?" On-lardan her birisi bir şey söyledi. Sonunda İmam şöyle buyurdu: "Mürüvvet tamaha kapılmaman-dır. Zira bu durumda hor düşer-sin. Sakın el açma, aksi taktirde fakir olursun ve cimri olma. Aksi taktirde sövülürsün ve bilmeden konuşma. Aksi taktirde mahçup olursun." 18685. İmam Sadık (a.s) mürüvvet nedir diye sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "Allah'ın nehyettiği şeylerde seni hazır görmemesi ve seni em-rettiği şeylerde ise yok olmaman-dır." 3665. Bölüm Mürüvvetin Anlamı (2)
18686. Resulullah (s.a.a) , Sakif kabilesinden birisine şöyle buyurmuş-tur: "Sizin aranızda mürüvvetin anlamı nedir?" O şöyle arzetti: "Dinde doğru olmak, geçimini güzelleştirmek, nefsin cömertliği ve güzel ahlak." Resulullah şöyle buyurdu: "Bizim aramızda da mürüvvet bu anlamdadır."
18687. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet hükümet işin-de adalete riayet etmek, (intikam almaya) gücü olduğ halde bağış-lamak ve kendisiyle muaşeret eden kimselerin derdini paylaş-maktır." 18688. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet aşağılıktan uzak durmaktır." 18689. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet verdiği sözde durmaktır." 18690. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Vefadarlık mürüv-vettir." 18691. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet insanın utanç verici şeylerden uzak durması ve ziynetlenmesine sebep olan şey-leri elde etmesidir."
18692. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet akrabalarına yardımda bulunmaktır." 18693. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet ihsanda bu-lunmak ve misafirleri ağırlamak-tır." 18694. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cömertlik mürüvvet öl-çüsüncedir." 18695. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet kanaattir ve süslenmektir. (veya yüz suyunu korumak ve tatsızlıklar karşısında sabretmektir. ) "
18696. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Süslenmek apaçık bir mürüvvettir" 18697. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim şehvetini öldü-rürse mürüvvetini ihya etmiş olur." 18698. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın övüncü aklıdır. İnsanlığı ise huyudur." 18699. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet üç şeydedir: Gözlerini önüne dikmekte, sesini kısmakta ve itidalli yürümekte-dir." 18700. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Üç haslet mürüvvettir: Darlık halinde bağışta bulunmak, horluk olmaksızın tahammül et-mek ve ihtiyacını istemekten sa-kınmak."
18701. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin düzeni kar-deşinle Allah'a itaat ve onu gü-nahlardan korumak için mücadele etmen ve bu konuda (itaati terk etmek ve günah işlemek hu-susunda) onu çok kınamandır.) " 18702. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvet iki tanedir: Vatanda mürüvvet ve seferde mürüvvet. Vatanda mürüvvet, Kur'an okumak, mescidlerde ha-zır olmak, iyilerle oturup kalk-mak, fıkıh (dini meseleler) husu-sunda düşünmektir. Seferde mü-rüvvet ise azığından bağışlamak, Allah'ın gazabına sebep olmayan şeyler hususunda şakalaşmak, yoldaşlara karşı az uyumsuzluk göstermek ve yoldaşlarından ayrı-lınca uolculukta onların aleyhinde gördüğünü nakletmemek."
12
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
3666.Bölüm Mürüvvet Sayılan Şey
18703. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gücünden fazla Allah için çalışmak mürüvvettendir." bak. 82. Konu, el-Cihad (3) 18704. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Komşulara yardımda bu-lunmak mürüvvettendir." 18705. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her konuştuğunda kardeşin kardeşe kulak asması mürüvvettendir." 18706. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İtidalli olman, israf et-memen, sözünde durman ve ve-fasızlık göstermemen mürüvvet-tendir." 18707. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kardeşlerinin günahları-na tahammül etmen (ve onları te-lafi etmemen) mürüvvetten-dir." 18708. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Senden bir şey istenince kendini zahmete atman ve bir şey istediğin zaman ise hafif tutman mürüvvettendir." 18709. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Gözünü önüne dikmek mürüvvettendir." 18710. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fakirliği ve hastalıkları gizlemek mürüvvettendir." 18711. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Haramlardan sakınmak mürüvvetin şartlarındandır." 18712. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Malını islah etme pe-şinde koşmak da mürüvvetten-dir." 18713. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayvanlarının şişman olması da insanın mürüvvetin-dendir." 18714. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayvanların şişman olması da mürüvvettendir." 18715. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok hayalı davranmak, çok bağışta bulunmak ve eziyet-ten sakınmak mürüvvet-tendir." 18716. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çok iyilik etmek, esir-gemeden bağışta bulunmak ve minnet etmekten uzak durmak da insanın mürüvvetindendir."
3667. Bölüm Mürüvvetin Esası
18717. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin esası açıkça yapmaktan utanacağın bir işi giz-lice yapmamandır." 18718. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şu üç haslet mürüvveti teşkil eder: "Eli darda olmasına rağmen bağışta bulunmak, hor-lukla birlikte olmayan bir ta-hammül göstermek ve ihtiyacını başkalarından istemekten sakın-mak." 18719. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şu iki haslet mürüvvetin esasıdır: İnsanın utanç sebebi olacak şeylerden uzak durması ve süslenmesine sebep olacak şeyleri elde etmesidir." 18720. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Üç haslet mürüvvetin esasıdır: İstemeden vermek, söz-leşmeden ahde vefa göstermek ve eli darda olduğu halde bağışta bulunmak."
3668. Bölüm Mürüvvetin Başlangıcı ve Sonu
18721. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin başlangıcı Allah'a itaat, sonu ise aşağılıklar-dan uzak durmaktır." 18722. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin başlangıcı güler yüzlü olmak, sonu ise sü-rekli ihsan ve iyilikte bulunmak-tır." 18723. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin başlangıcı güler yüzlülük, sonu ise insanlarla dostça geçinmektir." 18724. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Misafirperverlik mürüv-vetin başında yer alır." 18725. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın kendini koruma-sı mürüvvetin esasıdır." 18726. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvetin kökü haya-dır. Meyvesi ise sakınmaktır."
3669. Bölüm Mürüvvetin Kemali
18727. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanın mürüvvetliliği dininde fakih, hayatında iktisatlı, karşılaştığı zorluklarda sabırlı ol-madıkça ve kardeşlerinin acısın-dan azap görmedikçe kemale erişmez." 18728. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık şeylerden uzak durmak mürüvvetin kemalinden-dir." 18729. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Başkalarının üzerinde olan hakkı unutman ve başkala-rının senin üzerinde olan hakları hatırlaman mürüvvetin kemalin-dendir."
18730. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsana yakışmayan şeyi terk etmesi de kendisine mürüv-vet olarak yeter." 18731. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet yumuşaklıkla kemale erer." 18732. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet doğrulukla kemale erer." 18733. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet sadece akıl sa-hibi kimse için kemale erer." 18734. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet ehli için sada-kat ve vefadarlıkla kemale erer." 18735. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim şehveti karşısın-da korunursa mürüvveti doruğa ermiştir." 18736. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Varlığını geliştirmek de mürüvvetin kemalindendir." 18737. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvet malını mül-künü iyileştirmektir."
3670. Bölüm Mürüvvetin En İyisi ve En Kötüsü
18738. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi mürüvvet kardeş-lerle güzel geçinmektir." 18739. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi mürüvvet öfkesini yenmek ve şehvetini öldürmek-tir." 18740. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En üstün mürüvvet in-sanın kendi yüz suyunu koruma-sıdır." 18741. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En üstün mürüvvet kar-deşlerinin günahlarına tahammül etmektir (ve onu telafi etmemek-tir) " 18742. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En üstün mürüvvet kar-deşlere mali yardımda bulunmak ve kendisini onların hal ve gü-nüyle eşitlemektir." 18743. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sıla-i rahimde bulunmak da en üstün mürüvvettendir." 18744. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Uzak görüşlü olmak da en üstün mürüvvettendir." 18745. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Halkın genelinden uzak durmak, en üstün mürüvvetten-dir." 18746. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En iyi mürüvvet dostlu-ğu korumaktır."
3671. Bölüm Mürüvveti Olmayan Kimse
18747. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aşağılık kimsenin mü-rüvveti yoktur." 18748. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Cimrilik mürüvvet ile uyumlu değildir." 18749. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dini olmayan kimsenin mürüvveti de yoktur. Mürüvveti olmayan kimsenin himmeti de yoktur." 18750. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yakini gevşek olan kim-senin mürüvveti değersizdir." 18751. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Dostlarının sözleşmesine riayet etmeyen ve düşmanlara karşı insaflı davranmayan kimse mürüvvet sıfatından uzaktır." 18752. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hırs ve tutku mürüvveti lekeler." 18753. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmeti olmayan kimsenin mürüvveti de yoktur." 18754. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvveti olmayan kimsenin dini yoktur ve aklı ol-mayan kimsenin de mürüvveti yoktur." 18755. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlerden kar al-mak mürüvvetten uzaktır." 18756. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En faziletli din mürüv-vettir ve mürüvveti olmayan din-de hayır yoktur."
3672. Bölüm Mürüvvet Ehlinin Ha-talarını Bağışlamak
18757. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvet ehlinin sürçmelerini görmezlikten gelin. Zira canım elinde olana andolsun ki bir mürüvvet sahibi sürçtü-ğünde eli Allah'ın elindedir (ve Allah onu kaldırır.) " 18758. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Mürüvvet ehlinin sürç-melerini bağışlayın. Zira onlardan sürçen her birisini Allah elinden tutup kaldırır." 18759. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvet ehli birini (işin içinde Allah'ın hadlerinden biri olmadıkça) cezalandırmaktan sakının." 18760. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hudud ve cezaları şüphelerle defedin. Mürüvvet eh-linin sürçmelerini Allah'ın hadle-rinden bir haddi gerektirmedikçe bağışlayın." 18761. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mürüvvet ehlinin sürçmelerini bağışlamayı gani-metten sayın."
18762. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hastalık bedenin zindanıdır." 18763. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hastalık iki zindandan biridir." 18764. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bedenler hastalıklardan kurtulamaz." 18765. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bedenin hastalığının de-vam etmesinden daha büyük bir musibet yoktur." 18766. Eş'ari'den o da Salih'den kendi senediyle yazılı olarak şöyle de-diğini nakletmektedirler: "Dört şeyin azı da çoktur: Ateşin azı da çoktur, uykunun azı da çoktur, hastalığın azı da çoktur ve düş-manlığın azı da çoktur." 18767. İmam Seccad (a.s) , hastalık anında yaptığı duasında şöyle buyur-muştur: "Allah'ım! Sürekli içinde bulunduğum sağlığımdan dolayı sana hamd olsun ve sana bede-nimde vücuda getirdiğin hastalık sebebiyle şükürler olsun.
Zira ey Allah'ım bilmiyorum bu iki halet-ten (sağlık ve hastalıktan) hangisi sana şükretmeye daha layıktır ve bu zamandan hangisi seni övme-ye daha layıktur. Acaba sağlık zamanında mı yoksa hastalık za-manında mı beni onun vesileyle (günahlardan) temizledin." 18768. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bilin ki, yoksulluk bela-lardan biridir; yoksulluktan daha şiddetlisi bedenin hastalığıdır; bedenin hastalığından daha çetin olan gönlün hastalığıdır. Bilin ki, kalbin takvası, bedenin sıhhatin-dendir." 18769. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zavallı ve çaresiz ade-moğlu! Eceli gizli (ne zaman ge-leceğini bilmez) , hastalıkları ör-tülü (nereden saldıracağı bilin-mez) , ameli ise korunmuştur (kaybolmaz) . Sivrisinek ısırsa, canını yakar; bir lokma boğazında kalırsa, onu öldürür; terlerse, pis pis kokar."
18770. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hastalıklar sağlıktan do-ğar." 18771. İmam Ali (a.s) kendisine "Nasılsın? Ey Müminlerin Emiri!" diye sorduklarında şöyle buyurdu: "Bekasıyla fani olan, sıhhatiyle hastalanan, güvendiği yerde ölüm kendisine ulaşan kimsenin hali nasıl olur?!" 18772. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İtaatkarları kendi yanına yerleştirip, ebedi yurdunda ağır-lar. Oradan taşınmayacaklardır. Şartlar kendilerini değiştirmez, korkuya kapılmaz ve hastalan-maz."
3674. Bölüm Hastalıkta Ecir Yoktur
18773. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mü'min erkek ve ka-dının veya Müslüman erkek ve kadının, Allah yakalandığı hasta-lık sebebiyle günahlarını temiz-ler." 18774. Resulullah (s.a.a) hasta olan Ummu'l Al'ay'ı ziyaret edince şöyle buyurmuştur: "Ey Ummu'l Ala! Sana müjdeler olsun, zira Allah Müslümanların vasıtasıyla ateşin demir ve gümüşün alaşımını (pis-liğini) giderdiği gibi müslümanın günahlarını giderir." 18775. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hasta kimsenin gü-nahları ağaç yaprakları gibi dökü-lür." 18776. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine ve hastalık karşısındaki sabırsızlığına şaşa-rım. Eğer hastalıkta ne sevabın olduğunu bilseydi, şüphesiz aziz ve celil olan rabbini görünceye kadar sürekli hasta olmayı sever-di."
18777. Resulullah (s.a.a) , başını gökyüzüne kaldırdı ve tebessüm etti. Bunun sebebini sorduklarında ise şöyle buyurdu: "Evet, gökten yere inen ve gece ve gündüz amellerini yazmak için namaz kıldığı yerde mümin ve doğru kulun yanına varan iki meleğe şaşıyorum. Ama bu melekler onu namaz kıldığı yerde bulamayınca göğe gittiler
ve şöyle arzettiler: "Ey rabbimiz! Falan kulun peşice, gece ve gün-düz amellerini yazmak için na-maz kıldığı yere gittik ama onu bulamadık. Aksine onu senin tu-zağında (hastalıkta) bulduk." Aziz ve celil olan Allah şöyle bu-yurdu: "Benim kulum için tuza-ğımda olduğu müddetçe sağlık zamanında gece ve gündüz yap-tıkları sevap ve hayırı yazınız. Zi-ra sağlık zamanında yaptığı işin mükafatını ona yazmak benim boynumadır."
18778. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin hastalanınca aziz ve celil olan Allah onun so-lundaki meleğe şöyle vahyeder: "Kulum için benim zindanımda olduğu müddetçe bir günah yaz-ma" daha sonra sağ tarafındaki meleğe şöyle vahyeder: "Kulum için sağlığında yazdığın iyilikleri kendisi için yaz."
18779. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul iyilik yolunda ibadette seyreder ve hastalanırsa vazifeli olan meleğe şöyle denir: "Özgürlük zamanki amelini ya-zınız. Böylece ya onu özgür kıla-rım ya kendime katarım." 18780. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir gece hastalıktan veya acıdan dolayı uyumamak sevap açısından bir yıllık ibadetten daha büyük ve üstündür."
18781. İmam Ali (a.s) hastalanan bir dostuna şöyle buyurmuştur: "Al-lah, hastalığını günahlarının affe-dilmesine sebep kılmıştır. O halde hastalığın bir ecri yoktur; fakat günahları, ağaçların yapraklarının döküldüğü gibi dökmektedir. Şüphesiz ki ecir ve mükafat dille konuşma, el ve ayaklarla amel etmekledir. Kuşkusuz ki Allah, niyet doğruluğu ve batini temizlik sebebiyle kullarından dilediğini cennete koyacaktır."
Seyyid Rezi şöyle diyor: Ve ben şöyle diyoruz: "İmam Ali (a.s) gerçek-ten de doğru demiştir ve hastalığın ecri yoktur. Çünkü hastalık karşılığının olması gereken işlerden biri değildir. Zira karşılık Allah-u Teala'nın kula verdiği acı ve hastalıklara karşı verdiği bir fiildir. Ama mükafat veya sevap kulun yaptığı işe karşılıktır. O halde Allah'ın işi ve kulun işinin farkı var-dır. İmam Ali (a.s) da derin ilmi ve nurlu görüşü hasebiyle bunu beyan et-miştir."
Şöyle diyorum: "Görüldüğü gibi karşılık ve ecir hakkındaki hadisler iki kısımdır: Bir kısmı hastalığın ec-rinin ve mükafatının olmadığını beyan etmektedir. Bu hadislere göre hastalıklar sadece günahları azaltmaktadır. Diğer bir grup hadislerde ise hastalıkların ecri ve mükafatı vardır. Bana göre de Mü'minlerin Emiri'nden (a.s) rivayet edilen bu hadis, iki grup hadisi bir araya toplamıştır. Zira hadisin başlangıcında şöyle buyurmuştur:
"Hastalığın ecri yoktur." Hadisin so-nunda ise şöyle buyurmuştur: "Mü-nezzeh olan Allah, doğru niyet sebe-biyle…" Hadisin başlangıcı birinci grup hadisin anlamıyla uyumludur. Son kısmı ise ikinci grup hadislerle mutabıktır. Zira temiz niyet ve pak batının ecre ve cennete girmeye sebep olduğunu göstermektedir.
Hastalığın mükafatının olduğunu beyan eden ha-disler bu gerçeği açıkça belirtmektedir ki hasta şahsın sağlık zamanında yaptığı salih işler kendisi için hastalık zamanında da yazılmaktadır. Başka bir ifadeyle hastanın, hasta olmadığı zaman yapmaya niyet ettiği salih ameller kendisi için (hastalık anında da) yazılmaktadır. Buna dikkat edilmelidir. bak. ez-Zenb, 1387. Bölüm; Ve-sail'uş Şia, 2/621, 1. Bölüm
3675. Bölüm Hastalığı Gizlemek
18782. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Musibetleri, hastalık-ları ve sadakayı gizlemek, iyiliğin hazinelerindendir." 18783. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dört şey cennetin ha-zinelerindendir: Yoksulluğunu gizlemek, sadaka vermeyi gizle-mek, musibetini gizlemek ve acıyı gizlemek." 18784. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eskiden ilahi bir karde-şim vardı. Gözünde dünyanın küçüklüğü, onu benim gözümde büyütmüştü… Ağrısını, dindik-ten sonra söylerdi."
18785. Allah Uzeyr'e (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Sana bir bela ulaşın-ca yaratıklarıma şikayette bulun-ma. Nitekim ben de kötülüklerin ve rezaletlerin yukarıya çıkarıldı-ğında meleklere seni şikayette bu-lunmuyorum." bak. el-Birr, 342. Bölüm; Ve-sail'uş Şia, 2/626, 3. Bölüm
3676. Bölüm Hastalandığı Halde Şi-kayette Bulunmayan Kimse
18786. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "Her kim üç (gün veya defa) hasta olur ve kendisini ziyarette bulunan hiç kimseye şikayette bulunmazsa onun sahip olduğu et ve kanını daha hayırlı bir et ve kana dönüş-türürüm. O halde eğer ona afiyet verirsem günahsız bir afiyet veri-rim ve eğer canını alırsam onu rahmetime yakın kılarım."
18787. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir gece gündüz hasta olduğu halde kendisini ziyaret edenlere şikayette bulunmayan kimseyi, Allah-u Teala kıyamet günü kendi halili İbrahim Ha-lil'ur-Rahman ile haşreder ve böylece şimşek gibi sırat köprü-sünden geçer."
18788. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim kendisine ula-şan bir acıyı üç gün insanlardan gizli tutar ve sadece Allah'a şika-yette bulunursa Allah'a o acısını gidermesi bir hak olur."
18789. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim mübtela ol-duğu belasını insanlardan örtülü tutar ve onu sadece aziz ve celil olan Allah'a şikayette bulunursa Allah'ın da onu o beladan kur-tarması bir haktır." 18790. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hasta Allah'ın zindanın-dadır. Hasta kimse kendini ziya-rette bulunanlara şikayette bu-lunmadıkça günahları temizle-nir." 18791. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hastalıklardan şika-yette bulunmak insanın şöyle demesi değildir: "Dün akşam hastalandım" veya "Dün gece acı içindeydim ve rahatsızdım." Ak-sine şikayet insanın şöyle deme-sidir: "Hiç kimsenin düçar olma-dığı bir derde düçar oldum." bak. 277. Konu, eş-Şekva
3677. Bölüm Hastalığını Doktorlar-dan Gizleyen Kimse
18792. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim hastalığını dok-torlardan gizli tutarsa kendi be-denine hıyanette bulunmuştur." 18793. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim gizli hastalığını gizlerse doktorunu kendisine te-davi etmekten aciz bırakır."
3678. Bölüm Esenliğe Dert Yeterlidir
18794. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Esenlik için dert ye-terlidir." 18795. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, can ve malına zarar gelmeyen aşağılık iri yarı kimseden nefret eder." 18796. Resulullah (s.a.a) , yanından geçen Bedevi'ye şöyle buyurmuştur: "Ümmü Mildem'i tanıyor mu-sun?" "Ümmü Mildem kimdir?" diye sorunca Peygamber şöyle buyurdu: "Başta ortaya çıkan ve bedeni ateşe boğan acıdır." Be-devi şöyle dedi: "Asla bu hastalı-ğa mübtela olmadım." O şahıs gittikten sonra Peygamber şöyle buyurdu: "Herkim cehennem eh-linden birini görmek isterse bu şahsa baksın."
18797. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ceset hastalanmayınca azar ve azan bir cesedin hayırı yoktur." 18798. İmam Ali (a.s) , herir günü (Muaviye ile savaştığı gün) yaptığı du-asında şöyle buyurmuştur: "Ey Al-lah'ım! Ben sana sığınırım… beni mübtela kılan hastalıktan ve beni gafil kılan sağlıktan." 18799. Davud (a.s) sürekli şöyle bu-yururdu: "Allahım! Ne beni yatağa düşüren bir hastalık nasip et ve ne beni unutkanlık ve gaflete dü-şüren bir sağlık! Bu ikisinin ara-sındakini nasip eyle." bak. 288. Konu, es-Sihhet; el-Bela, 403. Bölüm
3679. Bölüm Hastalık Çeşitleri
18800. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, "Neden hiç günah işlemeyen ve hiç-bir suça bulaşmayan küçük bir çocuk bunca hastalıklara ve dertlere mübtela olmaktadır" diye soran bir Zındık'a şöyle buyurmuştur: "Hastalıklar çe-şit çeşittir: Bela ve imtihan hasta-lığı, ceza hastalığı, ölüm ve yok-luğa sebep olan hastalık. Oysa sen bu hastalıkların kötü yiyecek-lerden, kirli içeceklerden veya annesinin taşıdığı hastalıklardan olduğunu sanıyorsun.
Hakeza bedenine dikkat eden, kendi du-rumu hakkında iyi düşünen, fay-dalı ve zararlı şeyleri tanıyan kim-senin hasta olmayacağını sanıyor-sun ve sözlerinde hastalık ve ölümün sadece içecek ve yiyecek-lerden kaynaklandığını sanan kimseye eğilim duyuyorsun. Oysa doktorların üstadı Aristo ve he-kimlerin büyüğü Eflatun da öldü. Calinus yaşlandı, gözleri zayıfladı, ölüm kendisine gelip çattığında onu kendinden uzaklaştırama-dı."
3680. Bölüm Hastayı Ziyaret Etmek
18801. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir hastayı ziyaret eden Allah'ın rahmetine dalar." 18802. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan hasta olan kar-deşini ziyaret ederse cennet bah-çesinde meyve toplar." 18803. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hastayı ziyaret eden kimse cennetin bahçesinde meyve toplar. Hastanın yanına oturduğu zaman ise Allah'ın rahmeti onu çepe çevre kuşatır."
18804. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir hastayı ziyaret ederse yetmiş bin melek onunla birlikte yürür ve evine ge-ri dönünceye kadar kendisi için mağfiret talep eder." 18805. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah kıyamet günü şöyle buyurur: "Ey Ademoğlu! Ben hastalandım ama sen beni ziyaret etmedin." O şöyle arzeder: "Sen alemlerin rabbisin seni nasıl ziyarette bulu-nayım?" Allah şöyle buyurur: "Falan kulumun hasta olduğunu bilmiyor muydun? Ve sen onu ziyarette bulunmadın. Onu ziya-ret ettiğin taktirde beni onun ya-nında bulacağını bilmiyor muy-dun?" bak. Vesail'uş Şia, 2/633-639, 10-13. Bölümler
3681. Bölüm Hastayı Ziyaret Adabı
18806. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi hasta ziyareti en hafif olanıdır." 18807. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ziyaretlerin en sevap-lısı en hafif olanıdır." 18808. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Seni ziyaret etmeyen kimseyi ziyaret et. Sana hediye vermeyen kimseye sen hediye ver."
18809. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İki üç günde bir has-tayı ziyarete gidiniz." 18810. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ziyaret zamanı deve-nin memelerinin sağılması mikta-rıncadır." 18811. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hastayı ziyaret süresi deve memesinin sütle dolduğu veya devenin bir defa sağıldığı miktarınca olmalıdır."
18812. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Aziz ve celil olan Allah nezdinde hastayı ziyaret edenler-den en büyük sevabı olan kimse, hasta kimse sevmedikçe ve ondan daha fazla kalmasını istemedikçe hastanın yanında kısa bir müddet kalan kimsedir." 18813. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hasta için yapılan tam (kamil) ziyaret elini hastanın ko-luna koyman ve yanından çabuk kalkmandır. Zira ahmakların zi-yareti hasta için acısından daha şiddetlidir." 18814. İmam Sadık'ın (a.s) kölele-rinden biri şöyle diyor: "İmam'ın dostlarından biri hastalandı ve biz İmam'ın bir grup dostlarıyla birlikte onu ziyaret etmek için dı-şarı çıktık.
Yol esnasında İmam Sadık (a.s) ile karşılaştık. O bizle-re, "nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. Biz, "falan kimseyi ziyaret etmeye gidiyoruz." Diye arzettik. İmam (a.s) , "durunuz" diye bu-yurdu. Biz de durduk. İmam son-ra şöyle buyurdu: "Sizden birinin yanında bir elma, ayva, kavun, bir miktar güzel koku veya güzel ko-kan bir dal parçası var mıdır?" biz şöyle arzettik: "Bizde bu şey-lerden hiç biri yok." İmam şöyle buyurdu: "Hastanın kendisine bir şey götürdüğünüz taktirde rahat-lığa erdiğini bilmiyor musu-nuz?"
3682. Bölüm Hastayı Ziyaret Etme-nin Hikmeti
18815. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hastayı ziyaret ediniz ve cenazeyi teşyi merasimine ka-tılınız. Zira bu size ahireti hatırlatır."
3683. Bölüm Hasta Gözükmek
18816. İmam Sadık (a.s) , kendisi-ne, "Acaba tüm yaratıkların insan olduğunu sanıyor musun?" diye soru-lunca şöyle buyurmuştur: "Misvak kullanmayanlar, sebepsiz yere kendisini hasta gösterenler ve musibeti olmaksızın üstü başı bö-lük pörçük olanları onların sayı-sından düşünüz." 18817. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İki kimse hastadır: Perhiz eden sakınan sağlıklı kim-se ile zararlı yiyecekler yiyen ve perhiz etmeyen hasta."
3684. Bölüm Hastalık (Çeşitli)
18818. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Amelsiz ahiretten ümidi olan ve uzun arzularla tövbeyi geciktiren kimseden olma… Hastalanırsa, pişman olur; sıhhate kavuşursa, gaflete dalıp korkusuz ve endişesiz olur. Afiyette olduğu zaman, bencilleşir; belaya düşünce, ümitsizliğe kapılır." 18819. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer hasta olursa bir iş yapmadığı için üzülür, eğer sağlık içinde olursa emin ve gafil olur. Ameli erteler." 18820. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hasta olunca insan ihlas ve tövbeye yönelir." 18821. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice hasta kimse kurtu-luşa erer ve nice sağlıklı kimse yok olur." 18822. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Acaba sağlığın sevinci içinde olanlar hastalıkların inme-sinden başka bir şeyi mi bekliyor-lar?" 18823. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hastanın yol yürüme-si, hastalığının dönmesine sebep olur. Babam hasta olunca onu bir bezin üzerine koyuyor, iş yapmak için, yani abdest almak için taşı-yorlardı ve bu da şu buyuruğu sebebiyleydi: "Hastanın yol yü-rümesi hastalığının yeniden dönmesine sebep olur."
3685. Bölüm Tartışmayı Kınama ve Tartışmanın Etkileri
Kur'an: "Karanlığa taş atar gibi, "Mağara ehli üçtür, dördün-cüleri köpekleridir" derler, yahut, "Beştir, altıncıları kö-pekleridir" derler, yahut "Ye-didir, sekizincileri köpekleri-dir" derler. De ki: "Onların sayısını en iyi bilen Rab-bim'dir. Onları pek az kimse-den başkası bilmez." Bunun için, onlar hakkında, bu kısa-ca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar, hakkında kimseden bir şey sorma."
O'na inanmayanlar, acele olmasını beklerler; iman eden-ler ise korku ile titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet günü hak-kında tartışanlar derin bir sa-pıklık içindedirler." 18824. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tartışmaktan ve sürtüş-mekten sakının. Zira bu iki iş, kalbi kardeşlere karşı hastalıklı kı-lar ve kalpte nifak bitirir."
18825. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tartışmaktan sakın. Zi-ra çekişmek amelini yok eder. Çekişmekten de sakın. Zira çe-kişmek da seni helak eder. Çok sürtüşme. Zira; başkalarıyla sür-tüşmek seni Allah'tan uzak düşü-rür." 18826. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çekişmek, eski dost-luğu ortadan kaldırır ve sağlam bağları koparır. Çekişmekte var olan en küçük şey, üstün gelmeyi dilemektir ve üstün olmayı dile-mek de ilişkilerin kopmasının asıl sebebidir."
18827. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çekişmekten sakın. Zira çekişmek saygınlığını orta-dan kaldırır ve şaka yapma. Aksi taktirde sana karşı küstahça dav-ranılır." 18828. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çekişmenin neticesi düşmanlık ve kindir." 18829. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim haysiyetini ko-rumak isterse çekişmeyi terk et-melidir." 18830. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çekişmeyi terk edin. Zira mümin çekişmez. Başkala-rıyla sürtüşmekten vaz geçin. Zira başkalarıyla sürtüşen kimse mutlaka zarar görür."
18831. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çekişmek kötülüğün to-humudur." 18832. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yakini doğru olan kimse çekişmeye rağbet göstermez." 18833. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şu altı kişiyle çekişmek doğru değildir: Fakih, reis, aşağı-lık insan, kötü dilli kimse, kadın ve çocuk."
3686. Bölüm Her ne Kadar Hak İçin de Olsa Tartışmaktan Sa-kınmak
18834. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar haklı da olsa tartışmayı bırakmadıkça ku-lun iman hakikati kemale er-mez." 18835. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hiçbir kul haklı olduğu halde tartışmaktan vaz geçme-dikçe imanın hakikatine erişe-mez." 18836. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar haklı da olsa tartışmaktan vaz geçen, her ne kadar şaka da olsa yalan söy-lemekten kaçınan ve ahlakını gü-zel yapan kimseye cennetin etra-fında bir ev, cennetin ortasında bir ev ve cennetin üstünde bir ev garantilerim."
18837. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tartışmaktan ve mü-cadele etmekten vazgeçin. Haklı olduğu halde mücadeleden ve tartışmaktan vaz geçen kimseye ben cennetin etrafında, ortasında ve üstünde olmak üzere üç ev ga-rantilerim." 18838. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Haklı olduğu halde çekişmeyi terk eden kimseye cennetin etrafında bir ev garanti-lerim. Şaka da olsa yalan söyle-meyen kimseye de cennetin orta-sında bir ev garantilerim. Batınını güzel kılan kimseye ise cennetin üstünde bir ev garantilerim."
18839. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Haklı olmadığı du-rumda cedelleşmeyen kimseye cennetin etrafında bir ev yapılır. Haklı olduğu halde cedelleşmek-ten vaz geçen kimseye cennetin ortasında bir ev yapılır. Ahlakını güzel kılan kimseye de cennetin üst yerinde bir ev yapılır." 18840. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en çok sa-kınanı, her ne kadar haklı da olsa çekişmeyi terk eden kimsedir."
18841. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar haklı da olsa insanın sürtüşmeyi terk et-mesi tevazudandır." 18842. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Haklı olduğu halde çekişmekten vaz geçen kimseye cennetin üstlerinde bir ev yapılır. Haklı olmadığı durumda cedel-leşmekten kaçınan kimseye de cennetin etrafında bir ev yapı-lır."
3687. Bölüm Kendisiyle Mücadele Edilmenin Doğru Olma-dığı Kimse
18843. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Asla hilim sahibi ve beyinsiz kimselerle tartışma. Zira hilim sahibi kimse sana düşman olur, beyinsiz kimse de sana ezi-yet eder." 18844. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilim sahibi ve beyin-siz kimseyle tartışmaktan sakın. Zira hilim sahibi sana galip gelir. Beyinsiz kimse ise seni yok eder."
18845. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim hilim sahibi bir kimseyle tartışırsa, onu uzak düşürür. Her kim de beyinsiz kimseyle tartışırsa onu helak eder." 18846. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmultur: Hatice binti Huveylid'in (a.s) yanına gittiğinde Varaka b. Nevfel ona şöyle tavsiyede bulunmuş-tur: "Ey kardeşimin kızı! Cahil ve alim kimselerle tartışma. Zira eğer cahille tartışırsan sana eziyet eder ve eğer alimle tartışırsan il-mini senden esirger." 18847. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alimlerle tartışmaktan sakın. Zira seni terk ederler. Cahillerle de sürtüşmekten çekin. Zira sana karşı cehalette bulunurlar." bak. es-Sefe, 1838. Bölüm
3688. Bölüm Fazla Tartışmanın Et-kileri
18848. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Düşmanlık ve kinin se-bebi fazla tartışmaktır." 18849. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla tartışan kimse ha-talardan güvende olmaz." 18850. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüklerin ocağı inat ve sürtüşmektir." 18851. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Tartışmakla muhabbet birlikte olmaz." 18852. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Haksız yere çok çekişen kimse hakkı görmekten mahrum olur." 18853. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şek ve şüphe de dört esas üzerindedir: Münakaşa, kor-ku, tereddüt ve boyun eğmek. O halde kim münakaşayı din (adet) edinirse, gecesi sabah olmaz (da-laletten kurtulmaz) ."
489. Ko-nu
el-Mizah Şaka
Kenz'ul-Ummal, 3/648-650, el-Mürahhas min'el-Mizah Kenz'ul-Ummal, 3/880, Mi-zah'ul-Mahmud Bihar, 76/58, 106. Bölüm; ed-Duabe ve'l-Mizah ve'z-Zihk Bihar, 16/294, 10. Bölüm bak. ez-Zihk, 2368. Bölüm 3689. Bölüm Şakayı Övmek
18854. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben de şaka yapıyo-rum. Ama hak dışında bir şey demiyorum." 18855. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin mizah yapar ve eğlenir. Münafık ise asık surat-lı ve öfkeli olur." 18856. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her müminde mutla-ka sadece duabe vardır." Ravi şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Duabe nedir?" İmam şöyle bu-yurdu: "Şaka."
18857. İmam Sadık (a.s) , Yunus Şeybani'ye şöyle buyurmuştur: "Birbirinizle şakalaşıyor musunuz?" Ben (Yunus Şeybani) , "Çok az" diye arzettim. İmam şöyle buyurdu: "Böyle yapmayınız. Zira şaka güzel huydandır ve sen bu vesileyle kardeşlerini sevindirirsin. Allah Resulü de (s.a.a) birini se-vindirmek için onunla şakalaşır-dı."
18858. Tenbih'ul-Havatir'de şöyle yer almıştır: "Yaşlı bir kadın Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına vardı. Peygamber ona şöyle buyurdu: "Hiçbir yaşlı kadın cennete gire-mez." Yaşlı kadın ağlayınca Pey-gamber ona şöyle buyurdu: "O gün sen yaşlı olmayacaksın. Al-lah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Gerçekten biz apayrı bir bi-çimde yeni yarattık. Onları bakireler kıldık." 18859. Muammer b. Hellad şöyle diyor: "İmam Kazım'a (a.s) şöyle sordum: "Bir şahıs bir grupla oturur,
birlikte konuşurlar, birlik-te şakalaşırlar ve birlikte güler-ler." İmam şöyle buyurdu: "Eğer bir şey olmazsa sakıncası yoktur." (Muammer b. Hellad) şöyle diyor: "İmam'ın sözünden eğer bir şey olmazsa maksadının kötü söz söylemek olduğunu zannettim." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Bir Bedevi Peygamber'in (s.a.a) yanına geliyor onun için hediye getiriyor ve şöyle diyordu: "He-diyemizin parasını ver. Allah Re-sulü de gülüyordu. Peygamber (s.a.a) her zaman hüzünlendiğin-de şöyle diyordu: "O Bedevi'ye ne oldu, keşke yanımıza gelsey-di."
18860. Enes şöyle diyor: "Bir şahıs Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına geldi ve şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü! Bana binmem için bir binek ver." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biz seni bir deve yavrusuna bindireceğiz." O şahıs şöyle arzetti: "Deve yavrusunu ne yapayım?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Deveyi deveden başkası doğurur mu?"
18861. Avf b. Malik Eşce'i şöyle diyor: "Tebük savaşında deriden çadırında oturan Peygamber'in huzuruna vardım, selam verdim. Peygamber selamımın cevabını verdi ve şöyle buyurdu: "İçeri gir." Ben de şöyle dedim: "Ey Allah'ın Resulü! Bütün bedenim mi gelsin?" Peygamber şöyle bu-yurdu: "Bütün bedenin gelsin" Ben de bunun üzerine içeri gir-dim."
18862. Zeyd b. Eslem şöyle diyor: "Ümmü Eymen adında bir kadın Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: "Kocam sizi çağırıyor." Peygamber şöyle bu-yurdu: "Kocan kimdir? Gözünde beyazlık olan kimse mi?" Kadın şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki onun gözünde beyazlık yok-tur?" Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, gözünde beyazlık vardır." O şöyle dedi: "Hayır Allah'a ye-min olsun ki yoktur." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Herkesin gözünde beyazlık vardır." Pey-gamberin maksadı, göz bebeğinin etrafındaki beyazlıktı." 18863. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah kötü laf etmedikçe, bir toplu-luk arasında şakalaşan kimseyi sever."
3690. Bölüm Şakayı Kınamak
18864. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! Şaka yapma. Şaka değerini ve saygınlığını or-tadan kaldırır ve yalan da söyleme ki nuraniyetini yok eder." 18865. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şaka yapan herkes aklı-nın bir parçasını kendinden uzak-laştırmış olur." 18866. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şaka, kin ve düşmanlığa sebep olur." 18867. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şakayı bırakın. Zira şaka kin doğurur."
18868. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim şakalaşırsa (şah-siyet açısından) hafif düşer." 18869. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her şeyin bir tohumu vardır. Düşmanlığın tohumu da şakadır." 18870. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Heybetin afeti şakadır." 18871. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şaka, küçük sövgü-dür." 18872. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şaka yapmaktan sakının. Zira şaka kötülük dilemeye sebep olur, kin doğurur ve şaka küçük sövgüdür."
18873. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şaka yapma. Zira şa-ka, nuraniyetini ortadan kaldı-rır." 18874. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şakadan sakının. Zira şaka imanının nurunu yok eder ve erkekliğini ve yiğitliğini düşü-rür."
18875. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şakadan sakının. Zira erkeklerin yüz suyunu ve vakarını yok eder." 18876. "Akabe sözleşmesinde ve Bedir savaşında hazır bulunan Ebu'l-Hasan şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) ile oturmuştuk. Aramızdan bir şahıs kalktı, gitti ve ayakkabılarını unuttu. Başka bir şahıs ayakkabılarını aldı, kendi altına koydu. O şahıs döndü ve, "Ayakkabılarım nerede?"
diye sordu. Orada oturanlar şöyle de-diler: "Biz ayakkabılarını görme-dik." Ayakkabılarının üzerine oturan kimse şöyle dedi: "Bura-dadır." Allah Resulü şöyle bu-yurdu: "Mümini korkutmanın ne anlamı vardır?" O şahıs şöyle de-di: "Ey Allah'ın Resulü! Bu işi şaka olarak yaptım." Peygamber iki veya üç defa şöyle buyurdu: "Mümini korkutmanının ne an-lamı vardır?"
18877. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul, şaka ve yalanı terk etmedikçe ve hak üzere olsa bile tartışmayı bırakmadıkça halis imana erişemez." 18878. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Birini sevdiğin zaman onunla ne şaka yap ne de tar-tış." 18879. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şakalaşma. Aksi tak-tirde sana karşı küstahça davranı-lır."
3691. Bölüm Şakalaşmak ve Alay Etmek
18880. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nice şaka ciddiyetle so-nuçlanır." 18881. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kork ki sakınasın, alaya alma ki küçülürsün." 18882. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Alaya almaktan, oyun oynamaktan, çok mizah yapmak-tan, gülmekten ve boş konuş-maktan sakın."
18883. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Boş yere şakalaşmanın galebesi ciddi azimleri ortadan kaldırır." 18884. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşır ve ciddi olmazsa cahil sayılır." 18885. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla alay etmek, cehale-tin nişanesidir." 18886. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla alay ederse ciddiyeti ortadan kalkar (insanlar ciddi sözlerini de alaya alır ve ona önem vermezler.)"
18887. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim alay etmeyi adet edinirse ciddiyeti tanınmaz." 18888. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkime alay etme üs-tün gelirse aklı zayi olur." 18889. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkimin aklı az olursa, şakası ve ciddiyetsizliği çoğalır." 18890. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kamil kimse, ciddiyeti alaycılığa galebe çalan kimse-dir." 18891. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "İnsanların en akıllısı cid-diyeti şakacılığına galebe çalan ve heva ve hevesleri karşısında ak-lından yardım alan kimsedir."
3692. Bölüm Fazla Şakalaşmak
18892. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fazla şaka insanın haysiyetini yok eder." 18893. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla şakalaşmak insanın heybetini yok eder." 18894. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşırsa heybeti azalır." 18895. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Fazla şakalaşmak insanın saygınlığını yok eder ve düşman-lığa sebep olur." 18896. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşırsa cahil sayılır."
18897. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşırsa ahmak sayılır." 18898. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşırsa vakarı azalır." 18899. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim fazla şakalaşırsa kötülüğünü isteyen ve kendisini küçük gören kimseden nasipsiz kalmaz." 18900. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Beyinsizlik ve fazla şaka-laşmakta ahmaklık gizlidir." 18901. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şakalaşmakta aşırı git-mek ahmaklıktır." bak. Vesail'uş Şia, 8/480, 83. Bölüm
Kur'an: "İçinizden cumartesi günü azgınlık edenleri elbette bili-yorsunuz. Onlara "Aşağılık birer maymun olunuz" dedik Bunu çağdaşlarına ve son-radan geleceklere bir ibret dersi ve muttakiler için de bir öğüt vesilesi kıldık." Bak. Nisa, 47, 154; Araf, 166; Nahl, 124
18902. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah'ın Musa'ya emrettiği kanun-lardan biri de Cumartesi gününü onlar için kararlaştırılmış gün kılmasıydı. Herkim Cumartesi gününü büyük sayar ve Allah korkusundan bu güne saygısızlığı reva görmezse, Allah onu cennete götürecek; Herkim de bu güne önem göstermez
ve Allah'ın o günde yasakladığı işi (balık avla-mayı) helal sayarsa, aziz ve celil olan Allah da onu cehenneme götürecekti. Ama onlar balıkları (avlamayı veya yemeyi) reva gör-düler. Cumartesi günü onları hapsedip (ertesi gün de avladıkla-rından) ve yediklerinden dolayı rahmana şirk koşmadıkları veya Musa'nın getirdiği şeyler husu-sunda şek içinde olmadıkları hal-de Allah onlara gazap etti. Nite-kim aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "İçinizden Cu-martesi günü azgınlık edenleri elbette biliyorsunuz. Onlara "Aşağılık birer maymun olu-nuz" dedik."
13
Mizan'ul Hikmet-11.Cilt Mizan'ul Hikmet-11.Cilt
KONULARIN BİTİŞİ
18903. İmam Sadık (a.s) , "İsrai-loğullarından kafir olanalr Davut ve İsa bin Meryem'in diliyle lanetlenmiştir" ayeti hu-susunda şöyle buyurmuştur: "Da-vud'un bedduası sebebiyle do-muza dönüştüler, İsa b. Mer-yem'in bedduası sebebiyle de maymuna dönüştüler."
18904. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali'nin (a.s) kitabında okuduğumuz üzere Eyke ahali-sinden bir grup Semud kavmin-den idiler ve Cumartesi günü ba-lıklar onlara doğru geliyordu. So-nunda Allah onların itaatini de-nemek istedi. Cumartesi günü balıklar evlerinin önünden ve toplandıkları yerlerden geçen ne-hirlere ve ırmaklara akıyordu. İn-sanlar da onu avlamaya koyuldu-lar. Uzun müddet bu işi yaptılar. Din adamları ve alimleri de onları bu balıkları avlamaktan alıkoy-madı.
Aniden şeytan, onlardan bir grubuna şöyle telkin etti: "Cumartesi günü balık yemekten sakındırıldınız, avlanmaktan de-ğil." Bu yüzden halk cumartesi günü balık avladılar, diğer günler de avladıkları balıkları yediler. Onlardan bir grubu şöyle de-di: "O halde biz de hemen şimdi balıkları avlayacağız." Böylece is-yan ettiler, onlardan bir grubu sağa gitti (ve balık avlamaktan sakındı) ve (balık avlayanlara) şöyle dediler: "Allah'ın emrine is-yan etmeyin. Aksi taktirde onun gazabına uğrarsınız."
Diğer bir grup ise sola doğru gittiler, sustu-lar, avlayanlara öğüt vermediler ve onlara öğüt veren gruba da şöyle dediler: "Neden Allah'ın helak edeceği ve kendilerine elim şiddetli bir azap tattıra-cağı kimselere öğüt veriyor-sunuz?" Onlara öğüt veren grup ise onlara şöyle cevap verdi: "Umulur ki Rabbiniz nezdin-de bir özrünüz olur ve umulur ki onlar sakınırlar." Bunun üzerine de aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: "Kendilerine ha-tırlatılan şeyi unuttukların-da…" Yani onlara verilen öğüt-leri (Allah'a isyan etmemeyi ve balık avlamamayı) görmezlikten geldikleri ve günaha devam ettik-leri sebebiyle de onlara öğüt ve-renler şöyle dediler: "Allah'a ye-min olsun ki sizlerle kaynaşma-yacağız.
Bu gece içinde Allah'a isyan ettiğiniz şehirde de sizlerle birlikte olmayacağız. Zira sizlere belanın inmesinden ve bizim de sizin ateşinizde yanmamızdan korkuyoruz." Onlara bela ineceği korkusuyla şehiri terk ettiler. Şehre yakın bir yere gittiler, gece-yi gökyüzünün altında geçirdiler. Sabah olduğunda bu Allah'ın dostları ve Allah'a itaat edenler, Allah'a isyan edenlerin başına ne-lerin geldiğini görmek için şehre gittiler. Şehrin kapısına vardıkla-rında kapıyı kapalı buldular. Ka-pıyı çaldılar, ama hiçbir cevap alamadılar. Bir tek kelime olsun duymadılar. Bu yüzden de şehrin duvarına bir merdiven dayadılar ve aralarından birini yukarı gön-derdiler. O duvarın üstünden şehrin içine baktı.
Aniden insan-ların bir birine seslenen maymuna dönüştüğünü gördü. Yanın-dakilere şöyle dedi: "Ey insanlar! Allah'a yemin olsun ki çok ilginç bir sahne görüyorum." Onlar, "Ne görüyorsun?" diye sordukla-rında şöyle dedi: "İnsanlar may-munlar haline gelmiştir, kuyruk-ları vardır ve birbirlerine seslen-mekteler. O grup kapıyı kırdılar." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Bu maymunlar insanlardan olan akrabalarını tanıdılar.
Ama bu in-sanlar maymunlaşmış akrabalarını tanıyamadılar. Onlar maymunlara şöyle dediler: "Bu işi yapmayın demedik mi?" Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Taneyi yaran ve insanı yaratan Allah'a yemin ol-sun ki ben onların bu ümmet arasındaki soylarını tanıyorum. Onlar ne iyiliği emrederler ve ne de günahları değiştirmeye kaste-derler. Onlar kendilerine emredi-len şeyi kenara bırakmışlar, dar-madağın olmuşlardır. Aziz ve ce-lil olan Allah da şöyle buyurmak-tadır: "Zalimler (Allah'ın rah-metinden) uzak olsun" hakeza şöyle buyurmuştur: "Kötülükten sakındıran kimseleri kurtardık ve zulmedenleri isyanları se-bebiyle kötü bir azaba düçar kıldık."
Şyle diyorum: "Gördüğün gibi bu süre gerek İsrailoğullarına ve gerekse başka topluluklara ilişkin kıssalarda sözü edilen bir takım mucizeler içer-mektedir. Denizin yarılması ve Fira-vunoğullarının denizde boğulmaları gi-bi."Sizin için denizi yarmış ve Firavun hanedanını boğmuş-tur." İsrailoğullarına yıldırımın çarpması ve öldükten sonra tekrar di-riltilmeleri gibi: "Bir zaman da: "Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız" demiştiniz de derhal sizi yıldı-rım çarpmıştı." Üzerlerine bulu-tun gölgelik yapılması, kudret helvası ve bıldırcın etinin indirilmesi gibi:
"Bulutu üstünüze gölgelik çektik." Taştan göz göz pınarların fışkırması gibi: "Musa kavmi için su istemişti" Üzerlerine dağın kal-dırılması gibi: "Üzerinize dağı kaldırmıştık." Aralarında bazıla-rının başka bir yaratığa dönüşmesi gi-bi: "Onlara, aşağılık maymun-lar olun dedik." Boğazlanmış ine-ğin etinden bir parçanın öldürülmüş adama değdirilmesi sonucu adamın di-rilmesi gibi: "İneğin bir parçasıyla o öldürülene vurun, dedik." Başka bir topluluğun diriltilmeleri gibi:
"Yurtlarından çıkanları görmedin mi?" Harap olmuş bir beldeye uğrayan kişinin öldükten sonra mucizevi bir biçimde diriltilmesi gibi: "Yahut şu kimse gibisiniz ki, duvarları çatıları üstüne yığılmış ıssız bir kasabaya uğramıştı." Hz. İbrahim'in eliyle kuşların diriltilmeleri gibi: "Bir zaman İbrahim: "Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster" demişti." Sayıları on ikiyi bulan bu olağanüstü mucizelerin büyük çoğunlu-ğu -Kur'an'da sözü edildiği gibi- İsrai-loğullarının yaşamında gerçekleşmiştir.
Bundan önce, mucizevi olayların ger-çekleşebileceğini ve varlık bütünü için-de olağanüstü gelişmelerin her zaman mümkün olduğunu vurgulamıştık ve bunun genel sebep-sonuç yasası ile çe-lişmediğini dile getirmiştik. Bununla da, mucizelere ilişkin ayetlerin zahiri anlamlarını yorumlamanın, bu ayetlere zahirlerinden anlaşılandan farklı anlamlar yüklemenin bir kanıta dayanmadığı ortaya çıkıyor.
Çünkü bu gibi olgular, üçün iki tam sayıya bölünmesi ve çocuğun aynı zamanda kendi kendisinin babası olması gibi mümkün olmayan şeyler değiller. Evet, ölülerin dirilmesi ve başka bir varlığa dönüşüm gibi mucizeler ayrı bir incelemenin konusudurlar. Bu gibi mucizelerle ilgili olarak şöyle bir şüphe ileri sürülmüştür: Yerinde kanıtlanmıştır ki, kemal ve fiillik kuvvesine sahip bir varlık kuvveden fiile dönüşünce onun bir kez daha kuveye dönüşmesi imkansız olur. Aynı şekilde varoluş olarak mükemmellik niteliğine sahip olan bir şey de, olgunlaşma süreci içinde varoluşsal olarak olduğundan daha noksan bir mükemmellik konumuna dönüş yapmaz. İnsanoğlu da ölüm sonucu maddeden soyutlanır, misali ya da akli niteliğe sahip soyut bir varlığa dönüşür. Bu varoluş aşamalarının her ikisi de maddi varoluş aşamasından daha ileridirler.
Bu düzeylerdeki varoluş, maddi varoluştan daha güçlüdür. Dolayısıyla ölümden sonra ruhun tekrar maddeye yönelmesi, ilgi duyması imkansızdır. Aksi taktirde fiile dönüşen bir şeyin tekrar kuvveye dönüşmesi gerekecek ki, bu muhaldir. Ayrıca insanoğlu varoluş bakımından diğer canlı türlerinden daha güçlü bir konumdadır. Böyle bir varlığın da "mesh" aracılığı ile öteki canlı türlerinden birine dönüşmesi imkan-sızdır.
Ben diyorum ki: Kuveden fiile ge-çen bir şeyin tekrar kuvveye dönüşme-sinin imkansızlığı, kuşkusuz gerçek-tir. Ne var ki, ölenin bir kez daha dünya hayatına dönmesi, aynı şekilde "başka bir canlıya, varlığa dönüşüm" olayı, bu genellemenin kapsamına gir-mez. Bunu şöylece izah etmek müm-kündür: Somut olguların ve kanıtların verilerine göre, bitkisel maddi cevher hayvani tekamül sürecine girdiği za-man, hayvaniliğe doğru hareket eder, hayvani bir biçim alır. Bu biçim, madde ile madde ötesi arasındaki ara aşamaya (berzah) özgü soyut bir bi-çimdir.
Bunun hakikati ise, "şeyin" ken-disini cüz'i ve hayali bir kavraşıyla al-gılamasıdır. Sözünü ettiğimiz biçim, bitkisel cevher açısından kamil bir va-roluştur ve söz konusu kuvve açısın-dan cevheri hareketle elde edilen bir fi-illiktir. Dolayısıyla bunun bir gün maddi cevhere yönelmesi, ona dönüşmesi mümkün değildir. Ancak söz konusu "şeyin" maddesinden ayrılır, söz konusu maddi bir biçimle baş başa kalırsa, o başka. Bir hayvanın ölüp hareketsiz bir cesede dönüşmesi gibi. Bu hayvani biçim kendisinden kaynaklanan algılama faaliyetlerinin, bilmeyle ilgili durumların kaynağıdır. Hayvani ruh, sözkonusu eylemlerin gerçekleşmesi ile birlikte bilmeye ilişkin bu durumları özüne nakşeder.
Öze işlenen bu nakışlar üst üste yığılınca birbirine benzeyen nakışlar-dan yepyeni bir nakış meydana gelir. Ve bu, yok edilmez kalıcı bir biçim ve köklü bir özvarlık olur. Bu yeni ruh-sal biçimden, hayvani bir tür ortaya çıkabilir. Kendine özgü biçimi ve türü olan özel bir hayvan belirginleşir. Fa-kat söz konusu biçimler özvarlık ha-lini almayınca nefis eski basit aşama-sında kalır. Öze ilişkin cevheri hare-ketlilikten geri duran bitkiler gibi. Böyle olunca da bitki olarak kalırlar ve hayvani faaliyet alanına çıkış ya-pamazlar.
Şayet berzahi nefis aniden biçim elde etmek suretiyle durumları ve fiilleri açısından tekamül ederse, varoluşunun ilk aşamasından bedeni ile olan ilişkisi kesilir. Ama madde ile bağlantılı olan algılama faaliyetleri aracılığı ile git gide tedrici bir tekamül gerçekleştirir. Nihayet eğer doğal öm-rünü ve kendisi için öngörülen süreyi tamamlarsa kendine özgü bir canlı tü-rü haline gelir. Eğer yokedici ölüm gibi herhangi bir engelden dolayı doğal öm-rünü yaşama ve kendisi için öngörülen süreyi tamamlama imkanını bulamazsa, basit hayvanilik niteliğini korur.
Aynı şekilde eğer hayvan, insan olma sürecine girerse -insan, zatını maddeden, onun gereklerinden, oranlar ve renkler gibi ona ilişkin olgulardan soyutlanmış olarak bütünsel bir yakla-şımla düşünülebilen bir varlıktır- cev-heri hareketle aklın kuvve merhalesi olan misal fiilliğinden çıkar, soyut akıl fiilliğine girer. Böylece fiili olarak in-san biçimini kazanır. İşte bu fiili du-rumun yeniden, hayvan için söz konu-su olan kuvvesine, yani misali soyutlu-ğa dönüşmesi muhaldir. Ayrıca bu biçimin de kendine özgü fiil ve durumları vardır. Bunların ted-rici birikimi sonucu özel bir biçim olu-şur. Bu da hayvani türe ilişkin olarak sözkonusu edilen durumun bir benzeri olmak üzere, insan türüne ilişkin yeni bir çeşitliliğe yol açar.
Yaptığımız açıklamayı anladıysan, şu varsayımı rahatlıkla kavrarsın: Diyelim ki, bir insan öldükten sonra tekrar dünyaya döndü ve ruhu yeniden maddeye bağlandı. Özellikle daha önce bağlı bulunduğu maddi biçime yeniden kavuştu. Bu durum ruhunun soyut-lanmışlığını geçersiz kılmaz. Çünkü ruh ilginin kesilmesinden önce de so-yutlanmış durumdaydı. Aynı şekilde ikinci bir bağlantıdan sonra da soyut-lanmışlığını korur. Ölüm olayı ile bir-likte meydana gelen durum, ruhun madde içindeki faaliyetlerinin bağlantısını sağlayan araçları kaybetmesidir.
Dolayısıyla artık ruh maddi bir eylem gerçekleştirmemektedir. Tıpkı gerekli araç ve gerecini yitiren bir sanatkar gi-bi. Ruh madde ile olan bağlantısını yeniden sağlayınca, bedensel güçlerini ve araçlarını yeniden kullanmaya baş-lar. Fiiller aracılığı ile kazandığı yeni durumlar ve melekeler sergiler. Bunlar daha önce elde ettiği durumlardan da-ha üstün bir konumda olurlar ve bun-lar sayesinde yeni bir tekamül gerçek-leştirmiş olur. Ancak, bu madde ile yeniden bağlantı kurmak, bir geriye dönüş, "kemal" konumundan noksanlık konumuna iniş ve fiilden kuvveye geçiş değildir.
Desen ki: O zaman sürekli aksili-ğin, zorlamanın mümkün olduğunu söylemek gerekir. Halbuki bunun yanlış olduğu kesindir. Çünkü bedenden kopmuş soyut ruh, ikinci kez maddeyle bağlantı kurması dolayısıyla, maddi fiiller açısından karakteristik bir tekamüle kavuşabilecekse onu sonsuza dek bu tekamülden yoksun bırakmak, karakteristik olarak sahip olması ge-reken bir nitelikten yoksun bırakmak anlamına gelir. Çünkü her ruh muci-zevi bir şekilde ya da olağanüstü bir yöntemle tekrar dünyaya dönmez. Şu halde kesintisiz yoksunluk, sürekli bir zorlamadır.
Buna karşılık ben derim ki: Dün-ya hayatında kuvveden fiile geçen ve belli bir sınıra varıp ardından ölen ruhlar açısından, sürekli olarak bir adım ötede bekleyen bir tekamül im-kanı söz konusu değildir. Aksine; ruh, bir süre sonra sahip bulunduğu fi-ilillik durumu üzere istikrar kazanır. Ya da kendine uygun akli biçimi ala-rak eriştiği düzeyi korur. Böylece söz konusu imkan da ortadan kalkar. Çünkü birtakım iyi ve kötü ameller işlemiş olmasına rağmen basit ve yalın bir ruhla ölen insan, eğer bir süre daha yaşayacak olsaydı, yalın ruhuna mutlu veya mutsuz bir biçim kazandırabilir-di.
Aynı şekilde eğer öldükten sonra tekrar dünyaya dönerek bir süre daha yaşayacak olursa, eski biçimi üzerine yeni ve özel bir biçim edinebilir. Dön-mediği taktirde ise, dünya ve ahiret arası ara dönemde (berzah aleminde) daha önce işlediği amellerden dolayı ya ödüllendirilir, sevap alır ya da cezaya çarptırılarak azap görür. Ta ki, geçmiş misali biçimine uygun akli bir biçim alana kadar. Böylece de söz konusu imkan geçersiz olur ve sadece akli tekamül imkanı kalır. Eğer dünyaya dönecek olursa, diyelim ki Peygamber-ler ve veliler öldükten sonra dönerlerse, maddi bakımdan ve madde ile bağlan-tılı fiiller açısından başka bir akli bi-çim elde edebilirler. Dönmedikleri tak-tirde ise, onlar için kazandıkları ke-mal ve kemal yolu üzerindeki yüksek derecelerden başka bir şey yoktur.
Bilindiği gibi bu, sürekli bir zor-lama olarak değerlendirilemez. Eğer ruhun, bir takım etkenler ve etkin il-letlerin sonucu kendisi için mümkün olan tekamülden yoksun olması sürek-li bir zorlama olarak kabul ebilecek olursa, didişme ve çelişme yurdu olan bu dünyadaki olayların büyük çoğun-luğu ya da tümü sürekli zorlama ola-rak değerlendirilmelidir. Çünkü doğa-nın bütün parçaları bütün olayların üzerinde etkin rol oynar. Halbuki sü-rekli zorlama türlerden birinin karak-teristik olarak tekamül gücüne ve ka-biliyetine sahip olması, sonra da bu-nun belirtilerini ya kendi içinden ya da dışarıdan kaynaklanan ve karakteristik özelliğin işlevsiz bırakılmasına dönük olarak bir olgunun etkisi sonucu, hiçbir zaman dışa vuramamasıdır.
Bu durumda söz konusu türün tekamül edebilme karakteristiğine ve seciyesine sahip kılınması saçma, ge-reksiz ve anlamsız olur. Gerisini sen anla artık. Aynı şekilde eğer bir insa-nın biçiminin değiştiğini, maymun ve domuz gibi herhangi bir hayvanın bi-çimine büründüğünü varsayarsak, bu, biçim üstüne biçim şeklinde gerçekleşir. Buna göre o, insan domuzdur veya insan maymundur. İnsanlığı devredışı kalmış, onun yerini domuzluk veya maymunluk almış değildir. Çünkü insan kendisi için karakteristik biçimlerden birini elde ettiği zaman ruhunu onunla biçimlendirmiş olur. Bu biçimin tıpkı öldükten sonra ahirette olacağı gibi dünyada da gizlenmişlikten açıklığa çıkmasının imkansız olduğuna ilişkin bir kanıt elde mevcut değildir.
Daha önce de vurgulandığı gibi in-san ruhu, ilk varoluş aşamasında, özel bir biçimde türlenebilecek, belirsizlik-ten sonra belli bir biçim alabilecek mutlaklıktan sonra sınırlandırılabile-cek bir basitliktedir. Şu halde meshe-dilmiş insan, biçim değiştirmiş insan-dır. İnsanlığını yitirmiş değildir. Bizler günlük yayımlarda Avrupa ve Ame-rika'daki bilimsel kurumların yayın-ladıkları bildirilerde ölümden sonra hayatın olabileceğine ve insan şeklinin mesh yoluyla değişebileceğine ilişkin haberler okuyoruz. Gerçi biz, bu tür meseleleri ele alırken sırf bu tür haber-lere dayanarak düşünce üretmeyiz, ama bir araştırmacı da dün okuduğu-nu bugün unutmamalıdır.
Desen ki: Şu halde tenasuha inanmamak için herhangi bir neden yoktur. Buna karşılık vereceğimiz cevap şudur: Bu yaklaşım kesinlikle doğru değildir. Çünkü, kendine özgü teka-mülünü tamamlayan bir ruhun beden-den ayrılmasından sonra diğer bir be-dene girmesi demek olan tenasuh im-kansızdır. Çünkü ruhun girdiği bu bedenin eğer bir ruhu varsa, bu du-rumda tenasuh sonucu iki ruh aynı bedende bir araya gelmiş olacaktır.
Bu ise, çoğun birliği ve birin çokluğu de-mektir. Yok eğer sözkonusu bedenin ruhu yoksa, o zaman da fiili olanın kuvveye dönüşmesi sözkonusu olur. Yaşlı adamın çocuk haline gelmesi gi-bi. Aynı şekilde, yaptığımız bu açık-lamalardan çıkan sonuca göre, teka-mülünü tamamlayıp bedenden ayrılan insan ruhunun bitkisel veya hayvani bir bedene geçmesi de imkansızdır."
3694. Bölüm Mesh Edilen Soyun Kesilmesi
18905. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala demesh olmuş kimse için bir soy bırak-mamıştır. Bu maymunlar ve do-muzlar önceden var idiler." 18906. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah meshettiği hiç-bir varlık için soy karar kılmamış-tır." 18907. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah meshettiği hiç-bir varlık için soy karar kılmamış-tır." Ben şöyle diyorum: Mecme'ul-Beyan'da "İçinizden Cumartesi gü-nü azgınlık edenleri elbette biliyor-sunuz" ayetinin tefsirinde İbn-i Ab-bas'ın şöyle dediği yer almıştır: "Al-lah-u Teala onları meshederek ceza-landırmıştır.
Onlar birbirlerine sesleniyor, üç gün bir şey yemiyor, içmiyor ve üremiyorlardı. Üç günden sonra Allah-u Teala onları helak etti, rüzgar esmeye başladı ve onları suya attı. Allah-u Teala meshettiği her topluluğu helak etmiştir. Bu maymunlar ve domuzlar onların soyundan değildir. Aksine onlar bu hayvanların şekline dönüşmüşlerdir. Müslümanlar maymunların ve domuzların Adem'in çocuklarından meydana gelmediği hususunda görüş birliği içindedirler. Eğer bunlar mesh olmuş insanlar olsalardı, şüphesiz bu hayvanlar da insanoğlundan sayılırdı."
Mücahit şöyle diyor: "Onlar may-munlara dönüşmediler. Bu Allah-u Teala'nın verdiği bir örnektir. Nite-kim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Kitap yüklü eşekler gibi" Hakeza Mücahit'e göre de bu topluluğun kalpleri mesholmuştur. Kalpleri maymunların kalbi gibi olmuştur, öğüt almaz ve sesten korkmaz olmuşlardır. Bu iki söz müfessirlerin çoğunluğunun inandığı ayetin zahirine muhaliftir ve böyle bir tevil ve yorum yapmaya da gerek yoktur.
Kur'an: "Rahman'ın kulları yeryü-zünde mütevazi yürürler. Bil-gisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler." "Yürüyüşünde tabii ol; se-sini kıs. Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesi-dir." 18908. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Allah Resulü'nün yolda yürür-ken aciz ve tembel kimse gibi yü-rümediği bilinirdi." 18909. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Allah Resulü (s.a.a) yol yürüdüğünde adeta yokuştan iner gibi yürüyordu. Ondan önce ve sonra onun bir benzerini görme-dim."
18910. Ali b. Hüseyin (a.s) yol yürüdüğünde ellerini dizinden öne geçirmez, ellerini yukarı ve aşağı hareket ettirmezdi. Vakar ve tevazuyla yürürdü. 18911. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali b. Hüseyin (a.s) yol yürürken sağ elini sol elinden öne getirmezdi." 18912. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali b. Hüseyin (a.s) başının üzerinde bir kuş varmış gibi yürür, sağ eli sol elinden öne geçmezdi."
18913. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hızlı yürümek mümi-nin heybetini yok eder." 18914. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Acele yol yürümek müminin heybetini götürür, nu-runu söndürür." 18915. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emiri (a.s) bineğine binmiş olarak as-habının yanına geldi. Onlar da imamın peşice yola koyuldular. İmam onlara döndü ve şöyle bu-yurdu: "Bir işiniz mi var?" Onlar şöyle arzettiler: "Hayır ey Mü-minlerin Emiri! Biz sizinle yol yürümeyi seviyoruz." İmam şöyle buyurdu: "Geri dönün, zira yayı-nın süvariyle yürümesi, süvarinin fesadına ve yayanın horluğuna sebep olur."
İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Bir defa Müminlerin Emiri bineğe binmişti. Ashabı da ardı sıra yola koyuldular. İmam onlara şöyle buyurdu: "Geri dö-nün. Zira insanların arkasındaki ayak sesleri ahmakların kalbinin yok olmasına sebep olur.
18916. İmam Ali (a.s) Sıffın sava-şından dönerken Kufe'ye gelmişti… "İmam (a.s) ata binmişken kendisini yaya olarak uğurlamak isteyen Harb'e ise şöyle buyurdu: "Geriye dön; se-nin gibi birinin benim gibi birini yaya olarak uğurlaması yönetici için fitne, mümin içinse zillet-tir." 18917. İmam Ali (a.s) muttakilerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Konuşmalarında doğrudurlar, tarzları ılımlıdır, yürüyüşleri teva-zu iledir."
3696. Bölüm BöbürlenerekYürümek-ten Sakındırmak
Kur'an: "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri de-lebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin." "İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürle-nerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez."
18918. İmam Ali (a.s) tavus kuşu-nun sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Yürüyüşü kendisini beğenen ve işve ile yürüyen kimsenin yü-rüyüşüne benzer. Bazen başını çevirerek kanatları ve kuyruğunu inceden inceye inceler, mücevher ve inciden giymiş olduğu giysi-sinden dolayı kahkahalar atarak güler." 18919. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yeryüzünde kibirlene-rek ve alayla yürüyen kimseye ye-rin altında ve üstünde olan her şey lanet eder."
18920. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini büyük gören ve tekebbürle yürüyen kimse Al-lah Tebarek ve Teala'yı kendisine gazaplandığı bir halde görür." 18921. Ebu Dücane Ensari bir sarık bağladı ve sarığının bir tara-fını arkadan iki omuzları arkasına attı. Daha sonra da iki saf arasın-da övünerek yürümeye başladı. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyur-du: "Savaş dışında Allah-u Teala bu tür yürümeye buğzeder."
18922. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ebu Dücane Ensari Uhud günü başına bir sarık bağ-ladı. Sarığının bir tarafını arkadan iki omuzlarının arasına attı ve ki-birle yürümeye başladı. Allah Re-sulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah yolunda cihad dışında bu tür yol yürümekten aziz ve celil olan Al-lah nefret eder." 18923. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetim kibirle yü-rüyünce ve İranlılar ile Rumlar onlara hizmetkar olunca birbiri-nin canlarına düşerler."
18924. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetim kibirle yü-rüdüğünde ve İranlılar ve Rumlu-lar onlara hizmetçi olduğunda onlar birbirine musallat olur-lar." 18925. İmam Bakır (a.s) , kibirle yürüyen bir zenciyi gördüğünce şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz o zorba-dır." Ravi şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "O bir dilencidir." İmam şöyle buyurdu: "O bir zorbadır." bak. el-Kibr, 3436. Bölüm
Kur'an: "Birbirinden büyük düzen-ler kurdular." bak. Fatır suresi, 10, 43; Gafir suresi, 25; Tur suresi, 42-46 18926. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Zekanın afeti hiledir." 18927. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Sana güvenen kimseye hile yapmak küfürdür." 18928. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hile yapmak aşağılık, al-datmak ise talihsizliktir." 18929. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hilecilik ve ihanet iman-dan uzaktırlar."
18930. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hile yapmak aşağılık kimselerin işidir." 18931. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslüman bir kimse-ye hile kuran bizden değildir." 18932. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hilekar; insan şekline bürünmüş bir şeytandır." 18933. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hiçbir hileci güvenilir değildir."
18934. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hile kuran kimsenin hi-lesi onu kuşatır." 18935. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir kimsede şu üç şeyden bulunursa onun zararına biter: Hilecilik, ahdini bozmak ve isyankarlık. Allah-u Teala'nın bu-yurduğu gibi: "Kötü hile sadece sahibine döner." Hakeza aziz ve celil olan Allah şöyle buyur-muştur: "O halde onların hile-lerinin sonucuna bir bak, şüp-hesiz biz onları tümüyle yok ettik."
Hakeza şöyle buyurmuş-tur: "Ahdini bozanlar şüphesiz kendi zararlarına ahdini boz-maktadır." Ve hakeza şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar sizin taşkınlığınız sizin aleyhinize-dir. Sizler dünya hayatının metasını dilemektesiniz." 18936. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim insanlara hile yaparsa münezzeh olan Allah da onu kendisine mübtela kılar."
18937. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüğü güzel göster-mek en büyük hilelerdendir." 18938. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Herkim kendisini hile-den güvende görürse kötülükle karşı karşıya gelir." 18939. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer gerçekte ameller Allah'a arzedilecek ise o halde hi-le niye." 18940. İmam Ali (a.s) muttakilerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir kimseden uzaklaşması, te-mizliğinden ve zühdündendir. Bir kimseye yaklaşması, yumu-şaklığı ve acımasındandır. Uzak-laşması büyüklükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değildir."
18941. İmam Ali (a.s) Haricilerin ordularının olduğu yere -onların hü-kümeti inkar etmede ısrarlı oldukları bir halde- giderek şöyle buyurmuştur: "Onlar hile, aldatma, kandırma ve düzenle mushafları mızrakla-rının ucuna taktıkları zaman "Bunlar da dindaş ve kardeş-lerimizdir, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın kitabına sığınarak geçmiş hatalarını bağış-lamamızı diliyorlar. O halde on-ları kabul edelim ve kalplerinden hüznü uzaklaştıralım" diye söy-lemediniz mi? Ve ben size, "Bu işin dış yüzü iman, iç yüzü düş-manlıktır; evveli merhamet, sonu ise pişmanlıktır."
3698. Bölüm Hile ve Kandırma Ateş-tedir
18942. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hile ve kandırma ateştedir." 18943. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hile aldatma ve hıya-net ateştedirler." 18944. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mümine zarar veren veya ona hile yapan kimse me-lundur." 18945. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslüman olan kim-se, ne hile yapar ne de aldatır. Zi-ra Cebrail'den (a.s) şöyle buyur-duğunu işittim: "Şüphesiz hile ve tuzak ateştedir." 18946. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz hile ve hilekar ateştedirler. O halde aziz ve celil olan Allah'tan ve onun saldırı-sından korkun." 18947. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer hile ve kandırma ateşte olmasalardı, şüphesiz ben Arap halkının en hilekarı olur-dum." 18948. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer hile ve tuzak ateşte olmasalardı, şüphesiz ben insan-ların en hilekarı olurdum." 18949. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz ben Allah Re-sulü'nün (s.a.a) , "hile, aldatma ve hıyanet ateştedir" diye buyurdu-ğunu işitmeseydim, şüphesiz Arap halkının en hilekarı olur-dum."
18950. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Eğer arada takva mesele-si olmasaydı ben arap halkının en hilekarı olurdum." Allame Meclisi (r. a) 18948. ha-disin açıklamasında şöyle yazmakta-dır: "Kamus'ta yer aldığına göre mekr hile demektir."Hedeehu" onu aldattı ve anlamayacağı bir şekilde ona zarar verdi anlamındadır. Rağib ise şöyle di-yor: "Mekr kelimesi birini hile ile amaçladığı şeyden geri çevirmek anla-mındadır ve bu da iki çeşittir: "Beğe-nilmiş hile ve bu da hayırlı bir işi amaçlamaktır. Nitekim "Allah dü-zen kuranların en hayırlısıdır" ayeti de bu anlamdadır.
Kınanmış olan hileden hedef ise çirkin iştir. Ni-tekim Allah-u Teala şöyle buyurmuş-tur: "Kötü düzen sadece sahi-bine döner" Her ikisi hakkında ise şöyle buyurmuştur: "Onlar dü-zen kurdular ve biz de haber-leri olmadan düzen kurduk." Bazıları şöyle demişlerdir: "Allah-u Teala'nın mekrinden (düzeninden) maksat ise kuluna mühlet vermesi, dünya metasını eline teslim etmesidir. Bu sebeple de Müminlerin Emiri şöyle buyurmuştur: "Dünyası genişlediği halde bunun Allah'ın bir düzeni oldu-ğunu bilmeyen kimsenin aklı aldan-mıştır." Rağib şöyle diyor: "Hida' ke-limesi birini hileyle maksadından alı koymak ve içinde olanın aksini izhar etmektir."
Misbah'ta ise şöyle yer almıştır: "Bazen mekr ve hud'a (düzen ve hile) kelimeleri yan yana kullanıldığı za-man aralarında bir fark oluşmakta-dır. Bu esas üzere mekr kelimesinden maksat yapılması doğru olmayan bir iş hususunda çare ve düzen bulmaktır. Başkasını göstermek ve düşünceyi başka yöne yönlendirmektir. Hadiat kelimesinden maksat ise kastettiği kimse hakkında o düşünceyi hayata geçirmektir. Hz. Ali (a.s) da halkın Muaviye'yi zeki, kendisini ise zayıf sanması sebebiyle bu sözü buyurmuş-tur. Zira Muaviye'nin hileye ve yalana dayalı siyasetinin daha etkili olduğunu görüyorlardı.
Bu yüzden İmam Ali (a.s) Muaviye'nin hilelerinin tümünü bildiğini ama Allah'ın emrine aykırı olduğu için onu kullanmadığını beyan etmiştir. Nitekim Seyyid Rezi de Nehc'ül-Belağa'da İmam'ın şöyle bu-yurduğunu rivayet etmektedir: "Biz insanların çoğunun hiyaneti uyanıklık olarak saydığı ve cahil insanların böy-lesi insanların güzel düşünceli kimseler olduğunu bildiği bir zamanda yaşıyoruz. Onlara ne oluyor? Alalh onları öldürsün! Bazen tecrübeli ve işlerin altını üstünü bilen bir kimse bile her hususta hileyi de bilmektedir. Ama Alalh'ın emir ve yasakları ona engel olmaktadır. Bildiği ve bu hileleri uygulayabildiği halde onları terk etmektedir. Dinde hiçbir sakınması olmayan kimse zamanı bu tür oyunları hayata geçirmek hususunda ganimet saymaktadır."
İmamın cümlesindeki "Herice" ke-limesi takva anlamındadır. Bazı şa-rihler İmam'ın bu sözünü şerh ederken şöyle demişlerdir: "Zira her iki grup da hıyanet ve zorbalığın neticesinden habersizdirler. Dolayısıyla da onları zekilikten ayırt edemiyorlar. Zira zorbalık çare düşünmek ve onu kendisine zorbalığın uygulandığı kimse hakkında hayata geçirmektir. Kiyaset ve zekilik ise çare bulmak ve doğru olan hususlarda maslahatı tanımaktır.
O halde zorbalık ve zekilik, çare bulmak ve düşünce yoluyla bir yolunu bulmak hususunda ortaktır. Sadece zulmeden kimsenin bulduğu çare şer'i kanunlara ve dini maslahatlara aykırıdır. Zeki kimsenin bulduğu çare ise dini maslahat ve şeriat ile uyum içindedir. Bu ikisi arasındaki ince ayırım sebebiyle zorba kimse hilesini zekavet örtüsünde sunmakta, cahil kimseler de kendisini güzel düşünceli ve zeki san-maktadır. Nitekim Muaviye, Amr b. As, Muğire b. Şube ve benzeri kimse-lerin dahi ve zeki olduğunu söylemek-tedirler. Oysa ki zorba ve hokkabaz kimselerin bulduğu çarenin insanı gü-naha sürüklediğini ve rezaletle sonuç-landığını, kötü ve çirkin bir iş olduğu-nu bilmiyorlar. Oysa zeki kimsenin bulduğu çare insanı adalete sürükle-mektedir."
İmam birkaç yerde bu konuyu de-taylı bri şekilde beyan etmiştir. İmam (a.s) hileyi daha iyi bildiği ve uygula-yabildiği halde buna bulaşmamıştır. Bu çok açık bir gerçektir. Zira hile ve düzen hilelere bulaşmada, zarar verme yollarını tanımak ve o anlamadan onun hakkında bu planı hayata ge-çirmektir. Şüphesiz İmam (a.s) geniş ilmiyle her şeyi herkesten daha iyi bil-mektedir. (Ama takvasından dolayı buna bulaşmamaktadır) Hile ve dü-zenin ateşte olmasından maksat ise bu sıfatlara sahip olan kimselerin ateşte olmasıdır ve bu isnat mecazi bir isnat-tır. bak. el-Harb, 765. Bölüm
3699. Bölüm Allah'ın Hilesi
Kur'an: "Küfredenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldür-mek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen ku-rarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen ya-panların en iyisidir." "Onlar bir düzen kurdular. Biz fark ettirmeden düzenle-rini bozduk. Hilelerinin sonu-nun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hep-sini, yerle bir ettik."
18951. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Her kim Allah'ın hile-sinden güvende olursa helak ol-muştur." 18952. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun insanların gü-nahlarını araştırdığını, kendi gü-nahını unuttuğunu gördüğünüz-de bilin ki o Allah'ın hilesine ya-kalanmıştır."
18953. İmam Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Bu ümmetin en iyisi hakkında bile Allah'ın azabından emin olma; zira Allah şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın azabından hüsrana uğrayan topluluktan başkası emin olmaz" Bu üm-metin en kötüsü hakkında bile Allah'ın rahmetinden ümitsiz olma; çünkü yüce Allah şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın rahmetin-den, kafir olan kavimden baş-kası ümit kesmez."
18954. Resulullah (s.a.a) şöyle dua ederdi: "Ey Allahım! Bana yardım et ama düşmanıma yardım etme. Bana başarı ve yardım ver ama düşmanıma başarı ve zafer verme. Benim lehime düzen kur ama benim aleyhime düzen kur-ma." bak. el-Havf, 1146. Bölüm; ez-Zenb, 1375. Bölüm; el-Fıkh, 3241. Bölüm; el-İmtihan, 3642. Bölüm
İçindekiler
3431. Bölüm 4 Tekebbür 4 3432. Bölüm 6 Kibriya Allah'a Mahsustur 6 3433. Bölüm 7 Kibrin Anlamı (1) 7 3434. Bölüm 9 Kibrin Anlamı (2) 9 3435. Bölüm 10 Kibrin Hakikati 10 3436. Bölüm 11 Kibir İçinde Yürümeyi Kınamak 11 3437. Bölüm 12 Mütekebbir 12 3438. Bölüm 12 Kendisiyle Kibirlenmenin Doğru Olmadığı Şey 12 3439. Bölüm 13 Tekebbürün Sebebi 13 3440. Bölüm 14 Kibrin Tedavisi 14 Allame Meclisi'nin kibrin tedavisi hususundaki sözü 15 3441. Bölüm 16 Kibri Ortadan Kaldırmak 16 3442. Bölüm 17 Kibrin Etkileri 17 3443. Bölüm 18 Her kim Kibirlenirse Allah Onu Aşağılık Kılar 18 3444. Bölüm 19 Kibirli İnsanların Yeri 19 3445. Bölüm 22 Kitap ve Yazmak 22 3446. Bölüm 22 Yazarlık ve Yazarın Şahsiyeti 22 3447. Bölüm 23 İlmi Yazmaya Teşvik 23 3448. Bölüm 24 Yazmanın Sevabı 24 3449. Bölüm 24 Allah'ın Nazil Buyurduğu Kitaplar 24 3450. Bölüm 24 Yazmanın Adabı 24 3451. Bölüm 27 Yazışmak 27 3452. Bölüm 27 Mektubun Cevabını Yazmaya Teşvik 27 3453. Bölüm 29 İslam Devrimi'nin Sırlarını Gizlemenin Lüzumu 29 3454. Bölüm 30 Devrim Sırlarını İfşa Etmekten Sakınmak 30 3455. Bölüm 31 Sır Saklayan Kulu Övmek 31 3456. Bölüm 34 Yalan 34 3457. Bölüm 36 Yalan Huyların En Aşağılık Olanıdır 36 3458. Bölüm 36 Yalan ve İman 36 3459. Bölüm 37 Yalan Her Kötülüğün Anahtarıdır 37 3460. Bölüm 38 Ciddi veya Şaka Yalan Söylemeyi Terk Etme Emri 38 3461. Bölüm 39 Küçük Yalan 39 3462. Bölüm 40 Yalan Söylemenin Sebebi 40 3463. Bölüm 41 Kezzab (Çok Yalan Söyleyen Kimse) 41 3464. Bölüm 41 Yalanın Neticesi 41 Yalancı kimsenin kurtuluşa eremeyeceği hakkında bir açıklama 44 3465. Bölüm 45 En Çirkin Yalan 45 3466. Bölüm 46 Yalanın Caiz Olduğu Yerler 46 3467. Bölüm 47 Tebriye 47 3468. Bölüm 49 Yalan Sözler Dinlemek 49 3469. Bölüm 50 Yalancı Arzulardan Sakındırmak 50 3470. Bölüm 53 Yücelik 53 3471. Bölüm 54 Keramet ve Yücelik 54 3472. Bölüm 55 Kerim ve Yüce İnsan 55 3473. Bölüm 58 Yüce İnsanların Ahlakından Örnekler 58 3474. Bölüm 59 Yüce İnsanlardan Uzak Olan Hasletler 59 3475. Bölüm 60 Yüce İnsanların Gazabından Sakındırmak 60 3476. Bölüm 60 Yüce İnsanlara İkramda Bulunmaya Teşvik 60 3477. Bölüm 61 İkramda Bulunmak 61 3478. Bölüm 62 İzzet ve Yüceliği Reddetmek 62 3479. Bölüm 63 Saygının Edep Etmediği Kimse 63 3480. Bölüm 63 İnsanların En Saygını 63 3481. Bölüm 64 İnsanlara Saygı Göstermek Kendine Saygı Göstermektir 64 3482. Bölüm 66 En Temiz Kazanç 66 3483. Bölüm 66 Kazançlar 66 Velayetin (Yöneticiliğin) Kısımlarıyla İlgili Açıklama 67 Ticaret Çeşitleriyle İlgili Açıklama 68 Kira ve İcarla İlgili Açıklama 68 Zanaatla İlgili Açıklama 70 Malları İnfak ve Harcama Yolları 70 Yenilmesi Helal Olan Şeyler 71 Eti Yenen Hayvanlar 71 Yenilmesi Helal Olan Yumurtalar 72 Yenilmesi Helal Olan Deniz Hayvanları 72 Helal İçecekler 72 Giyilmesi Câiz Olan Elbiseler 72 Câiz Evlilikler 72 3484. Bölüm 73 El Emeği İle Kazanmaya Teşvik 73 3485. Bölüm 75 Kınanmış Kazançlar 75 3486. Bölüm 76 Kazanç (çeşitli) 76 3487. Bölüm 78 Tembellik 78 3488. Bölüm 79 Tembellik ve Dirliksizlikten Sakınmak 79 3489. Bölüm 80 Gevşeklikten ve İhmalden Sakınmak 80 3490. Bölüm 80 Tembelliğin Alameti 80 3491. Bölüm 81 Tembellikten Uzaklaşmak İçin Allah'tan Yardım Dilemek 81 3492. Bölüm 83 Küfür Şirkten Daha Eskidir 83 3493. Bölüm 84 Küfrün Sebepleri 84 3494. Bölüm 85 Kafir 85 3495. Bölüm 87 Küfrün En Küçük Derecesi 87 3496. Bölüm 88 Küfrün Erkanı ve Sütunları 88 3497. Bölüm 89 Allah'ın Kitabında Küfrün Çeşitleri 89 3498. Bölüm 93 Kefaretler 93 3499. Bölüm 94 Hiçbir Kefareti Olmayan Günah 94 3500. Bölüm 97 İyiliğe İyilikle Karşılık Vermek 97 3501. Bölüm 98 Kötülüğe Kötülükle Karşılık Vermek 98 3502. Bölüm 99 Uygunsuz Karşılık Vermek 99 3503. Bölüm 99 İntikam Almayı Kınamak 99 3504. Bölüm 100 İyiliğe Kötülükle Karşılık Vermek 100 3505. Bölüm 100 Kötülüğe İyilikle Karşılık Vermek 100 3506. Bölüm 101 Verdiğin Elle Alırsın (Ettiğini Bulursun) 101 3507. Bölüm 103 Teklif 103 3508. Bölüm 105 Allah Herkesi Gücü Oranında Mükellef Kılar 105 3509. Bölüm 108 Tekellüf 108 3510. Bölüm 109 Kendini Tekellüfe Düşüren Kimsenin Nişaneleri 109 3511. Bölüm 113 Söz 113 3512. Bölüm 113 Sözün Büyük Tesiri 113 3513. Bölüm 114 Çirkin Sözden Sakınmak 114 3514. Bölüm 114 Boş Sözden Kaçınmaya Teşvik 114 3515. Bölüm 115 Çok Konuşmayı Kınamak 115 3516. Bölüm 116 Boş Konuşmaktan Sakınmak 116 3517. Bölüm 117 Çok Konuşmaktan Sakınmak 117 3518. Bölüm 117 Çok Konuşmak Kalbi Öldürür 117 3519. Bölüm 118 Az Konuşmayı Övmek 118 3520. Bölüm 119 Konuşmacı ve Sözün Bağı 119 3521. Bölüm 119 Söz Amelin Bir Parçası Konumundadır 119 3522. Bölüm 120 Her Bildiğini Aşikar Kılmayı Kınamak 120 3523. Bölüm 120 Söz İlaç Gibidir 120 3524. Bölüm 121 Konuşmanın Sessizlikten Üstün Oluşu 121 3525. Bölüm 122 Sessizliğin Konuşmaktan Üstünlüğü 122 3526. Bölüm 122 Sessizlik 122 3527. Bölüm 123 Konuşmaktan Üstün Olan Sessizlik 123 3528. Bölüm 123 Allah'ın Veli Kullarının Suskunluğu 123 3529. Bölüm 124 En İyi Söz 124 3530. Bölüm 124 Kapsamlı Söz (lafzı az anlamı çok olan söz) 124 3531. Bölüm 125 Güzel Konuşmanın Fazileti 125 3532. Bölüm 126 Söz Çeşitli 126 3533. Bölüm 129 Kemal 129 3534. Bölüm 129 Kemalin Azlığını Bilmenin Önemi 129 3535. Bölüm 129 Kamil Kadınlar 129 3536. Bölüm 130 Kemale Erişme Sebepleri 130 3537. Bölüm 130 Kamil İnsanın Özellikleri 130 3538. Bölüm 133 Akıllı ve Zeki Kimse 133 3539. Bölüm 134 Uyanıklık 134 3540. Bölüm 134 Zeki İnsanların Özellikleri 134 3542. Bölüm 135 Zekilerin En Zekisi 135 3543. Bölüm 136 İnsana Zekilik Olarak Yeten Şey 136 3544. Bölüm 139 Soysuzluk-Aşağılık 139 3545. Bölüm 139 Aşağılık Kimsenin Özellikleri 139 3546. Bölüm 141 İnsanların En Aşağılık Olanı 141 3547. Bölüm 141 Aşağılık Kimseler 141 3548. Bölüm 143 Elbise 143 3549. Bölüm 144 Giyimde Ölçülü Olmak 144 3550. Bölüm 145 Her Zamanın En Hayırlı Elbisesi O zamanın İnsanlarının Giydiği Elbisedir 145 3551. Bölüm 147 Zinet Elbisesi ve İbadet Elbisesi 147 3552. Bölüm 148 Sarık 148 3553. Bölüm 149 Yasak Elbiseler 149 3554. Bölüm 152 İnatçılık 152 3555. Bölüm 155 Sakal 155 3556. Bölüm 157 Dil 157 3557. Bölüm 157 İnsan Dilinin Altında Gizlidir 157 3558. Bölüm 158 Dil Vesilesiyle Ortaya Çıkan Hasletler 158 3559. Bölüm 158 Erkeğin Güzelliği Dilinin Akıcılığındandır 158 3560. Bölüm 159 Dil İyilik ve Kötülüğün Anahtarıdır 159 3561. Bölüm 159 Dilin İmanın Doğruluğundaki Rolü 159 3562. Bölüm 160 Akıllı İnsanın Dili Kalbinin Ötesindedir 160 3563. Bölüm 160 Dilin Hakkı 160 3564. Bölüm 160 İnsanın Esenliği Dilini Korumadadır 160 3565. Bölüm 161 Dilin Sürçmesi 161 3566. Bölüm 162 Dilin Fitnesi 162 3567. Bölüm 162 Dil Tehlikesi 162 3568. Bölüm 163 Dilin Sürçmelerinden Sakınmak 163 3569. Bölüm 163 Dili Hapsetmek 163 3570. Bölüm 164 Dilin Afetleri 164 3571. Bölüm 164 Dilin Azabı 164 3572. Bölüm 165 Birkaç Nadir Hadis 165 3573. Bölüm 167 Lanet 167 3574. Bölüm 168 Mel'un (Lanet Edilmiş Kimsler) 168 3575. Bölüm 171 Dünya ve Ahirette Lanet Edilen Kimseler 171 3576. Bölüm 174 Boş Şey 174 3577. Bölüm 179 Bulunmuş Eşya 179 3578. Bölüm 181 Görüşme Şevki 181 3579. Bölüm 182 Şevkin Nedenleri 182 3580. Bölüm 183 Allah İle Görüşmeyi Seven Kimse 183 3581. Bölüm 185 Kur'an da (Allah ile) Görüşmek 185 3582. Bölüm 189 Oyalanma 189 5383. Bölüm 190 Oyalanmanın Neticeleri 190 3584. Bölüm 191 Oyalanma Düşkünü Kimse 191 3585. Bölüm 191 İman ve Oyalanma 191 3586. Bölüm 192 Müminin Oyalanması 192 3587. Bölüm 193 Kuşbazlık 193 3588. Bölüm 195 Homoseksüellik 195 3589. Bölüm 195 Homoseksüelliğin Haram Kılınış Sebebi 195 3590. Bölüm 196 Homoseksüellik eden Kimse 196 3591. Bölüm 196 Meful (Homoseksüel) 196 3592. Bölüm 199 Kendini Kınamak 199 3593. Bölüm 199 Nice Kınanmış Kimsenin Günahı Yoktur 199 3593. Bölüm 200 Kınamak ve Kınamanın Adabı 200 3595. Bölüm 200 Kınamada Aşırı Gitmek 200 3596. Bölüm 203 Örnekler 203 3597. Bölüm 203 Örneklerin Hükmü 203 3598. Bölüm 204 Hak ve Batıl Örneği 204 3599. Bölüm 204 Allah Yolunun Örneği 204 3600. Bölüm 205 Peygamber'in (s.a.a) Ümmetinin ve Risaletinin Örneği 205 3601. Bölüm 207 Peygamber (s.a.a) ve Kıyametin Misali 207 3602. Bölüm 207 Kur'an'ın Misali 207 3603. Bölüm 208 Peygamberin (s.a.a) Ümmetinin Misali 208 3604. Bölüm 209 Peygamberin (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin Örneği 209 3605. Bölüm 211 En Yüce Örnek 211 3606. Bölüm 211 Temiz bir Ağaç Misali 211 3607. Bölüm 214 Çirkin Sözün Örneği 214 3608. Bölüm 214 Müminin Örneği 214 3609. Bölüm 216 Kafirin Misali 216 3610. Bölüm 223 Kafirin Örneği 223 3611. Bölüm 226 3612. Bölüm 234 Küfreden Kimselerin Örneği 234 3613. Bölüm 235 İmam Eden Kimselerin Örneği 235 3614. Bölüm 235 Mümin ve Kardeşinin Örneği 235 3615. Bölüm 236 Allah'ın Hadlerini İkame Eden Kimse İle Allah'ın Hadlerini İcra Etmede İhmalkarlık Eden Kimsenin Örneği 236 3616. Bölüm 237 Kur'an Okuyan Kimsenin Örneği 237 3617. Bölüm 238 Kur'an Hafızının Örneği 238 3618. Bölüm 238 Mücahidin Misali 238 3619. Bölüm 238 Savaşan ve Ücret Alan Kimsenin Örneği 238 3620. Bölüm 239 Beş Vakit Namazın Örneği 239 3621. Bölüm 239 Arkadaş Örneği 239 3622. Bölüm 239 Allah Yolunda İnfak Eden Kimsenin Misali 239 3623. Bölüm 240 Gösteriş İçin Sadaka Veren Kimsenin Misali 240 3624. Bölüm 240 Haram Maldan Sadaka Veren Kimsenin Misali 240 3625. Bölüm 240 Kötülükten Sonra İyiliğin Örneği 240 3626. Bölüm 241 Alimlerin Örneği 241 3627. Bölüm 241 Amelsiz Alimin Örneği 241 3628. Bölüm 241 Amelsiz Alimin Örneği 241 3629. Bölüm 243 İlmini Başkalarına Öğretmeyen Alimin Hikayesi 243 3630. Bölüm 243 Cahil Abidin Örneği 243 3631. Bölüm 243 Genç Yaşta İlim Öğrenen Kimsenin Misali 243 3632. Bölüm 243 Kötülükten Başka Bir Şey Demeyen Kimsenin Örneği 243 3633. Bölüm 244 Sonradan Zengin Olmuş Birine Muhtaç Olmanın Örneği 244 3634. Bölüm 244 Bağışladığı Şeyi Geri Alan Kimsenin Örneği 244 3635. Bölüm 244 Arzu ve Ölümün Örneği 244 3636. Bölüm 247 Nefsin Örneği 247 3637. Bölüm 247 Dünyanın Misali 247 3638. Bölüm 248 Dünyaya Tutkuyla Bağlanan Kimsenin Misali 248 3639. Bölüm 248 İyi İşlerin İptal Oluşunun Örneği 248 3640. Bölüm 248 Allah'ı Zikreden Kimsenin Misali 248 3641. Bölüm 250 Resim-Heykel 250 3642. Bölüm 254 İmtihan 254 İmtihan ve İmtihan Gerçeği Hakkında Bir açıklama 255 3643. Bölüm 264 Güzel Övgüye Layık Kimse 264 3644. Bölüm 264 Övgüyü Kınamak 264 3645. Bölüm 266 Övgünün Sonu 266 3646. Bölüm 266 Övgüye Aldanmamak Gerekir 266 3647. Bölüm 267 Övgüde Kısıtlı Davranmak 267 3648. Bölüm 267 Öven Kimseye Cevap 267 3649. Bölüm 269 Birini Yersiz Yere Övmek 269 3650. Bölüm 270 Övgüye Sevinmeyi Kınamak 270 3651. Bölüm 271 Kötü Kimseyi Övmekten Sakınmak 271 3625. Bölüm 271 Kendini Övmekten Sakınmak 271 3653. Bölüm 272 Kendini Övmenin Reva Olduğu Yerler 272 3654. Bölüm 275 Kadın ve Erkeğin Kur'an'da Eşitliği 275 Felsefi Bir İnceleme ve Karşılaştırma 275 3655. Bölüm 276 Peygamber'in (s.a.a) Yanındaki Kadınların Temsilcisi 276 3656. Bölüm 280 Erkeklerin Kadınlar Üzerindeki Yöneticiliği 280 Tefsir 280 Erkeklerin Kadınları Yönetmelerinin Anlamı Hakkında 283 3657. Bölüm 284 Kadınların En İyi Hasletleri 284 3658. Bölüm 284 Yöneticiliği Kadınlara Havale Etmekten Sakınmak 284 3659. Bölüm 286 Kadın Sevgisini Övmek 286 3660. Bölüm 286 Kadın Sevgisini Kınamak 286 3661. Bölüm 286 Kadınlara Tutkun Olmak 286 3662. Bölüm 287 Kadın (çeşitli) 287 3663. Bölüm 289 Mürüvvet 289 3664. Bölüm 289 Mürüvvetin Anlamı (1) 289 3665. Bölüm 291 Mürüvvetin Anlamı (2) 291 3666. Bölüm 292 Mürüvvet Sayılan Şey 292 3667. Bölüm 293 Mürüvvetin Esası 293 3668. Bölüm 293 Mürüvvetin Başlangıcı ve Sonu 293 3669. Bölüm 294 Mürüvvetin Kemali 294 3670. Bölüm 295 Mürüvvetin En İyisi ve En Kötüsü 295 3671. Bölüm 295 Mürüvveti Olmayan Kimse 295 3672. Bölüm 296 Mürüvvet Ehlinin Hatalarını Bağışlamak 296 3673. Bölüm 298 Hastalık 298 3674. Bölüm 299 Hastalıkta Ecir Yoktur 299 3675. Bölüm 301 Hastalığı Gizlemek 301 3676. Bölüm 301 Hastalandığı Halde Şikayette Bulunmayan Kimse 301 3677. Bölüm 302 Hastalığını Doktorlardan Gizleyen Kimse 302 3678. Bölüm 302 Esenliğe Dert Yeterlidir 302 3679. Bölüm 303 Hastalık Çeşitleri 303 3680. Bölüm 303 Hastayı Ziyaret Etmek 303 3681. Bölüm 304 Hastayı Ziyaret Adabı 304 3682. Bölüm 305 Hastayı Ziyaret Etmenin Hikmeti 305 3683. Bölüm 305 Hasta Gözükmek 305 3684. Bölüm 306 Hastalık (çeşitli) 306 3685. Bölüm 308 Çekişmeyi Kınama ve Çekişmenin Etkileri 308 3686. Bölüm 309 Her ne Kadar Hak İçin de Olsa Çekişmekten Sakınmak 309 3687. Bölüm 310 Kendisiyle Mücadele Edilmenin Doğru Olmadığı Kimse 310 3688. Bölüm 310 Fazla Çekişmenin Etkileri 310 3689. Bölüm 313 Şakayı Övmek 313 3690. Bölüm 314 Şakayı Kınamak 314 3691. Bölüm 316 Şakalaşmak ve Alay Etmek 316 3692. Bölüm 316 Fazla Şakalaşmak 316 3693. Bölüm 319 Mesh-Dejenere 319 Felsefi Bahis 321 3694. Bölüm 326 Mesh Edilen (dejenere edilen) Soyun Kesilmesi 326 3695. Bölüm 328 Yol Yürümenin Adabı 328 3696. Bölüm 329 Nazlı ve Övünerek Yürümekten Sakındırmak 329 3697. Bölüm 332 Hile 332 3698. Bölüm 333 Hile ve Kandırma Ateştedir 333 3699. Bölüm 335 Allah'ın Hilesi 335