Kur'an : "Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi." 21172. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hediyeleşin ki birbi-rinizi sevesiniz ve birbirinize he-diye verin, zira hediyeleşmek kini giderir." 21173. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Birbirinizle hediyele-şin ki kalpleriniz birbirine karşı sevgiyle dolsun. Zira hediye kin-leri ortadan kaldırır." 21174. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Birbirinize hediye götürünüz. Zira hediye kötülük dilemeleri kalpten çıkarır, düşmanlık kinlerini ve nefreti yok eder."
21175. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hediye vermek kinle-ri göğüslerden çıkarır." 21176. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hediyeleşmek sevgi doğurur, kardeşliği korur, kinleri ortadan kaldırır. Birbirinizle he-diyeleşin ki birbirinizi sevesiniz." 21177. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer Müslüman kar-deşime kendisine fayda verecek bir hediyede bulunacak olursam bu benim nezdimde o hediyenin benzerini sadaka vermekten daha sevimlidir"
4007. Bölüm Hükümet Yöneticileri-ne Hediye Vermenin Ha-ram Oluşu
21178. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İmama hediye ver-mek hıyanettir." 21179. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Valilere hediye ver-mek, bütünüyle haramdır." 21180. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Memurlara verilen hediye tümüyle haramdır."
21181. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşi için aracılık eder ve o da bu aracılığı sebebiyle kendisine bir hediye götürür, o da bu hediyeyi kabul ederse, şüphesiz faiz kapıların-dan büyük bir kapıya girmiş olurlar." 21182. Ebu Hamid es-Saidi şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a) Ben-i Esed kabilesinden İbn-i Utbiyye adlı birini zekat toplamakla gö-revlendirdi.
O zekat mallarını getirince şöyle arzetti: "Bu sizin içindir, bu da bana hediye edil-miştir."Allah Resulü (s.a.a) min-bere çıktı… Allah'a hamdu sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Ne olmuş da memur gönderi-yorum geri geldiğinde şöyle di-yor: "Bu sana aittir, bu da bana! Neden anne babasının evinde oturduğu takdirde kendisine he-diye getirilip getirilmediğine bakmıyor. Canım elimde olana yemin olsun ki o memur aldığını kıyamet gününde her ne kadar güçlü bir deve böğüren bir inek veya meleyen bir koyun da olsa sırtında taşıyacaktır."
21183. İmam Ali (a.s) zulümden beri olduğunu belirterek şöyle buyur-muştur: "Bundan daha da ilginç bir şey oldu: Bir gece yarısı, birisi (Eşas b. Kays el-Kindi ki dinden döndüğü, sonradan Harici oldu-ğu rivayet edilir) kapımızı çalarak kapalı bir kab içinde helva getirdi. O helvadan tiksindim. Adeta yılan kusmuğu veya zehiriydi.
"Bu hediye midir, yoksa zekat veya sadaka mıdır?" diye sordum. "Eğer sadaka veya zekat ise bu biz Ehl-i Beyt'e haram kılınmıştır"dedim. "Bu ne zekattır ve ne de sadakadır; bu bir hediyedir" dedi. "Anan, ağlasın sana! Allah'ın diniyle gelip beni tuzağa mı düşüreceksin? Aklını mı kay-bettin, şeytan mı çarptı, yoksa sayıklıyor musun!" dedim. "Val-lahi, karıncanın ağzındaki arpa-nın kabuğunu alarak Allah'a is-yan etmem için bana yedi iklim ve göklerin altında-kiler verilse gene de kabul etmem."
21184. İmam Ali (a.s), Şam'a gi-derken kendisini görmeye gelen kendi-leriyle birlikte birkaç tatar atı getiren ve yanısıra yaya olarak koşan Enbar çiftçilerine şöyle buyurmuştur: "Bu beraberinizde getirdiğiniz atlar niçindir ve yaptığınız bu işten maksadınız nedir?" Onlar şöyle arzettiler: "Bu bizim emirlerimi-ze saygı ve ihtiram olarak yaptı-ğımız resmi bir iştir. Bu atları da size hediye için getirdik. Müslü-manlar için de yiyecek temin ettik, hayvanlarınız için de bol miktarda ot getirdik."İmam şöyle buyurdu: "Bunun saygı ve ih-tiram olarak yaptığınız resmi bir iş olduğu sözünüze gelince bili-niz ki Allah'a yemin olsun ki bu davranışınızın emirlere hiç bir faydası yoktur. Sizde bu iş sebe-biyle can ve ruhunuzu sıkıntıya düşürmektesiniz. O halde artık bu işi tekrar etmeyin.
Ama atlara gelince, eğer isterseniz onları sizden kabul ederim ve vergile-rinizin yerine sayarım, onları siz-den alırım. Ama bizler için ha-zırladığınız yemeğe gelince, biz sizin malınızdan değerini öde-medikçe bir şey yemeyi hoş görmeyiz." Onlar şöyle arzetti-ler: "Ey Müminlerin Emiri! Biz ona kıymet koyarız, daha sonra da değerini sizden alırız."İmam şöyle buyurdu: "Bu taktirde siz-ler gerçek kıymetini söylemezsi-niz. O halde biz beraberimde olan azık ile yetiniriz.
"Onlar şöyle arzettiler: "Ey Müminlerin Emiri! Bizim araplar arasında dostlarımız ve tanıdıklarımız vardır. Acaba bizi onlara hediye vermekten veya onları bizim hediyelerimizi kabul etmekten sakındırıyor musun?" İmam şöyle buyurdu: "Bütün araplar, dostlarınızdır. Hiç bir müslüman sizin hediyenizi kabul etmemelidir. Eğer birisi sizden zorla alırsa bize haber verin."Onlar şöyle arzettiler: "Ey Müminlerin Emiri! Biz hediye ve ikramımızı kabul etmenizi istiyoruz."İmam şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun size! Biz sizden müstağni-yiz."Daha sonra onları terk etti ve yoluna devam etti." Bak. Et-Tazim, 2753. Bölüm
21185. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir hükümdar, sorunlarını ve ihtiyaçlarını kendisine iletmeleri için halka imkan ve izin vermediği taktirde, kıyamet günü de Allah ihtiyaçlarını kendisine iletmesine izin vermez. Eğer bir hükümdar hediye kabul ederse o hıyanet etmiş olur. Eğer rüşvet alırsa, müşriktir." 21186. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın, "Çok haram mal yerler" ayeti hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Bu kimseden maksat, kar-deşinin sorununu gideren ve ar-dından onun hediyesini kabul eden kimsedir."
21187. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! Bu kavim mallarıyla aldanacak, dinleriyle Rablerine minnet etmeye kalkı-şacak, rahmetini dileyecek, aza-bından emin olacak, haramını yalancı şüpheler ve gaflete düşü-rücü isteklerle helal kılacaklar. Böylece içkiye nebiz (şıra), rüş-vete hediye, faize alışveriş adını takarak helal sayacaklar." bak. 188. Konu, er-Rüşvet
4008. Bölüm Müşriğin Hediyesini Kabul Etmekten Sakın-mak
21188. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz hiç bir müşriğin hediyesini kabul etmeyiz." 21189. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz müşriklerin hedi-yesini kabul etmeyiz." 21190. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben müşriklerin ih-sanını hoş görmem." 21191. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a) müşriklerin hediyesini kabul-lenmekten sakındırdı. Maksadı Müslümanlara savaş açan müş-riklerin hediyeleriydi."
21192. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mülaib'ul-Esinne (adındaki meşhur bir savaşçı) Al-lah Resulü (s.a.a) için bir hediye getirdi. Peygamber ona İslam'ı kabul etmeyi teklif etti, ama o müslüman olmaktan sakındı, Peygamber şöyle buyurdu: "Ben bir müşriklerin hediyesini kabul etmem."
21193. Resulullah (s.a.a), kendisine bir hediye getiren İyaz b. Himar'il-Mücaşi'i'ye şöyle buyurmuştur: "Müslüman oldun mu?" O, "ha-yır" dedi. Peygamber şöyle bu-yurdu: "Ben müşriğin bağışını kabullenmekten sakındırıldım." 21194. Resulullah (s.a.a), müslü-man olmadan önce kendisine bir at hediye etmek isteyen birine şöyle bu-yurmuştur: "Ben müşriklerin bağı-şını hoş görmem."
21195. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyaz, cahiliye zama-nında önemli ve makam sahibi birisiydi. Ukaz ehli için hakimlik ediyordu. O Mekke'ye girdiği zaman, günahla kirlenmiş pis el-biselerini bedeninden çıkarıyor, Resulullah'ın (s.a.a) elbiselerini temiz olduğu için alıyor, giyini-yor ve Ka'beyi tavaf ediyor, tavafı bittiği zaman da Peygam-ber'e (s.a.a) geri veriyordu. Pey-gamber (s.a.a) güçlenince de İyaz kendisi için bir hediye getirdi ve Resulullah (s.a.a) onun hediyesi-nin kabulden sakındı ve şöyle buyurdu: "Ey İyaz! Eğer müs-lüman olsaydın, hediyeni kabul-lenirdim. Aziz ve celil olan Allah benim müşriklerin hediyesini kabulümü hoş görmez."Daha sonra İyaz İslam'ı kabul etti iyi ve gerçek bir müslüman oldu. Peygamber'e bir hediye takdim etti, Peygamber de onu kabul buyurdu."
21196. İbrahim Kerhi şöyle diyor: "İmam Sadık'a (a.s) şöyle sor-dum: "Bir şahıs, büyük bir bel-denin sahibidir, mehregan, veya nevruz bayramı olduğunda bü-yükleri ona bir takım hediyeler getiriyorlar, elbette onlar bu iş ile mükellef değillerdir, aksine bu işleriyle kendilerini ona yakınlaş-tırmak istiyorlar.
(bu hediyelerin hükmü nedir?)" İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Onlar namaz kılan kimseler değiller midir?" Ben şöyle arzettim: "Evet." İmam şöyle buyurdu: "O halde hediyelerini kabullenmeli ve bu-na karşılık da onlara hediye ver-melidir. Zira Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer bir Müslüman bir koyunun paçasını dahi hediye getirse onu kabul ederim. Bu dinin bir parçasıdır. Eğer kafir ve münafık birisi, ba-na bir deve dolusu hediye getire-cek olursa, onu kabul etmem. Bu da dinin bir parçasıdır. Aziz ve celil olan Allah, benim için müşriklerin ve münafıkların ba-ğışlarını ve yiyeceklerini kabul etmeme rızayet göstermemiş-tir."
21197. Hekim b. Hizam şöyle di-yor: "Yemen'e yolculuk ettim, bir Zuyezen elbisesini aldım ve onu Resulullah (s.a.a) ile Kureyş ara-sındaki ilişkilerin bozulduğu bir dönemde kendisine hediye ettim. Peygamber şöyle buyurdu: "Ben hiç bir müşriğin hediyesini kabul etmem."Böylece onu redetti, ben o elbiseyi sattım, Peygamber onu aldı ve giydi."
4009. Bölüm Hediye Kabul Etmeye Teşvik
21198. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bana her ne kadar bir ineğin veya koyunun paçası he-diye edilse de onu kabul ede-rim." 21199. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir inek veya koyun paçasını yemeye bile davet edilsem kabul ederim, eğer bana bir paça bile hediye edilse onu kabul ederim." 21200. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bana bir paça bile hediye edilse onu kabule de-rim. Eğer bir kol bile yemeye davet edilsem kabul ederim."
21201. Ayşe şöyle diyor: "Pey-gamber hediyeyi kabul ediyor ve ona karşılık ödül veriyordu." 21202. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın kardeşine saygısı onun hediyesini kabul etmesi, nezdinde olan şeyleri ona hediye etmesi ve ona bir şey hediye etmek için kendisini zahmete düşürmemesidir." 21203. Resulullah (s.a.a) acıdığın-dan dolayı fakir bir kadının hediyesi-ni kabul etmeyen Aişe'ye şöyle bu-yurmuştur: "Neden onu kabul etmedin ve kendisini aşağıladığı-nı düşünmemesi için ona müte-kabilen hediyede bulunmadın? Ey Aişe mütevazi ol! Zira Allah tevazu sahiplerini sever ve mü-tekebbir kimselerden nefret eder." bak. el-Kerem, 3478. Bölüm
4010. Bölüm Hediye Çeşitleri
21204. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hediye üç çeşittir: Telafi eden hediye, rüşvet ve dalkavukluk hediyesi ve aziz ve celil olan Allah için hediye." 21205. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hediye üç çeşittir: Telafi etme hediyesi, rüşvet ve dalkavukluk hediyesi ve aziz ve celil olan Allah için hediye."
4011. Bölüm En İyi Hediye
21206. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi hediye veya en iyi bağış kulun işittiği daha sonra öğrendiği daha sonra da başkala-rına öğrettiği hikmetli sözdür." 21207. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanın kardeşi-ne verdiği en iyi hediye, Allah'ın kendisiyle hidayetini artırdığı ve onu helak olmaktan kurtardığı hikmet dolu sözdür."
21208. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslümanın kardeşine verdiği en iyi hediye, Allah-u Teala'nın kendisiyle hidayetini arttırdığı veya helak ve yok ol-maktan koruduğu hikmet dolu sözdür." 21209. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İşittiğin hikmet dolu söz, ne de güzel bir bağış ve ne-de güzel bir hediyedir!" 21210. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüt ne de güzel bir hediyedir." 21211. Cebrail (a.s) Peygamber'e (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ey Al-lah'ın Resulü! Allah Tebareke ve Teala beni daha önce hiç kimseye vermediği bir hediyeyle sana doğru göndermiştir."Resulullah şöyle buyurdu: "Ben şöyle de-dim: "O nedir?" Cebrail şöyle buyurdu: "Sabır ve ondan daha iyisi."Ben şöyle dedim: "O diğeri nedir?"
Cebrail şöyle buyurdu: "Mutluluk ve ondan daha iyisi." Ben şöyle dedim: "O diğeri ne-dir?" Cebrail şöyle buyurdu: "Zühd ve ondan daha iyisi."Ben şöyle dedim: "O nedir?" Cebrail şöyle buyurdu: "İhlas ve ondan daha iyisi" Ben, "O nedir?" diye sordum. Cebrail, "yakin ve on-dan daha iyisi" diye buyurdu. Ben, "O nedir?" diye sordum. Cebrail, "Basamakları aziz ve ce-lil olan Allah'a tevekkül etmek-tir."diye buyurdu. Ben, "Aziz ve celil olan Allah'a tevekkül ne-dir?" diye sordum. Cebrail şöyle buyurdu: "Yaratığın ne zarar ve-rebildiğini, ne fayda verebildiği-ni, ne bir şey verebildiğini, ne bir şeyi engelleyebildiğini, bilmek ve insanlardan ümidini kesmek-tir…" bak. el-ayb, 3016. Bölüm
4012. Bölüm Bağışı Geri Almak
21212. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bağışladığı şeyi geri alan kimse kustuğunu yutan kimse gibidir." 21213. Resulullah (s.a.a) Müslü-man savaşçılarından birine Allah yo-lunda cihat etmesi için at bağışlayan ve sonra da onu ucuz bir fiyata sata-cağı düşüncesiyle ondan geri almak isteyen Ömer b. Hattab'a şöyle buyur-muştur: "Onu alma, verdiğin sa-dakanın bir dirhemini bile sana verecek olsa dahi geri alma. Zira sadakasını geri alan kimse, kus-tuğunu yiyen kimse gibidir."
21214. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sadaka verir de o sadaka kendisine geri çevi-rilirse, onu ne satsın, ne de ken-disi istifade etsin. Çünkü o mal ortağı olmayan bir mal olacak kadar verilmiş şeylerdendir. Zira o sadaka hakikatte azad edilmiş bir köle gibidir. Onu azad ettik-ten sonra artık onu alması, onu köle edinmesi ve onu geri çe-virmesi doğru değildir." 21215. İmam Sadık (a.s) fakire vermek için kapının önüne çıktığında fakirin gittiğini gören kimse hakkın-da şöyle buyurmuştur: "Onu başka bir fakire vermeli ve (o malı) malına geri çevirmemelidir."" bak. Vesail'uş Şia, 13/337-341, 5-9. Bölümler
4013. Bölüm Hediye Vermenin Adabı
21216. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Seni ziyaret etmeyen kimseyi ziyaret et ve sana hediye vermeyen kismeye hediye ver." bak. el-İhsan, 866. Bölüm, el-Hayr, 1170. Bölüm; el-Hulk, 1102. Bölüm; en-Nübüvvet, 3831. Bölüm; el-Mukafat, 3505. Bölüm; er-Rahim, 1466. Bölüm; el-İnsaf, 3876. Bölüm
4014. Bölüm Mübarek Mekanlara Hediye Vermek
21217. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer iki akan nehir altın ve gümüşüm de olsa Ka'be'ye en küçük bir şey hediye etmem. Çünkü bu hacılara nasip olmaktadır, fakirlere değil." 21218. Yasin şöyle diyor: "İmam Bakır'ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir grup Mısır'dan gel-diler, bu esnada onlardan biri vefat etti, ama ölmeden önce bir şahsa malından bin dirhemi Ka'be'ye takdim etmesini vasiyet etti. O şahıs Mekke'ye girdiğinde o parayı kime vereceği hakkında araştırmada bulundu. Ona Beni Şeybe'yi tanıttılar. O şahıs Beni Şeybe'nin yanına gitti, konuyu ona söyledi, beni Şeybe şöyle dedi:
"Sen görevini yerine getirdin, dirhemleri bize ver."O şahıs kalktı, insanlardan soruşturdu, ona Ebu Cafer Muhammed b. Ali'yi (a.s) gösterdiler."İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: "O şahıs yanıma geldi, o dirhemlerin teklifini bana sordu. Ben de ona şöyle dedim: "Ka'be'nin böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Bu evi zi-yarete gelen ve yolda kalan veya harçlığı biten veya devesini kay-beden veya ailesinin yanına dö-necek bir şeyi olmayan kimseyi bul.
O dirhemleri sana bu zikret-tiğim kimselere ver."O şahıs Ebu Şeybe'nin yanına geri dön-dü. Ebu Cafer'in (a.s) sözünü onlara bildirdi. Beni Şeybe şöyle dedi: "O şahıs sapık ve bid'at ehlidir, bilgisi yoktur. Onun söz-lerine kulak vermemek gerekir. Bu evin ve falan falan şeylerin hakkı için sana ant içiriyoruz ki bu sözlerimizi ona bildir.
"O şahıs şöyle diyor: "Ebu Cafer'in (a.s) yanına döndüm ve şöyle dedim: "Ben Beni Şeybe'yi görmeye gittim, sizin sözlerinizi onlara ilettim. Ama sizin şöyle şöy-le olduğunuzu, birşey bilmediği-nizi söyledi. Sonra da bana Allah'a ant içirerek söyledikleri şey-leri sizlere ulaştırmamı isted."
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: "Ben de sana onların ant içirdiği şeye ant içiriyorum ki onların yanına gidip şöyle de: "Ben şu kadar biliyorum ki eğer müslü-manların işinden bir işin idareci-liğini üstlenecek olursam, onların (Beni Şeybe'nin) ellerini keserim, Ka'be'nin perdelerine asarım, kendilerini bir platformun üstüne çıkarırım. Sonra da bir münadiye söyle nida etmesini emrederim: "Bilin ki bunlar, Al-lah'ın (malının) hırsızlarıdır, on-ları tanıyınız." bak. el-Bihar, 99/66. Bölüm; 6. Bölüm, İlel'uş Şerai, 408, 147. Bö-lüm
534. Konu el-Herem İhtiyar-lık
bak. 255. Konu, eş-Şibab; 283. Ko-nu, eş-Şeyb
4015. Bölüm İhtiyarlık
21219. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanoğlu düz dur-muştur. Doksan dokuz ölüm se-bebi yanına dizilmiştir. Bu ölüm sebepleri ona isabet etmediği taktirde yaşlılık çağına ulaşır." 21220. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uzun hayatın ürünü hastalık ve yaşlılıktır."
21221. İmam Ali (a.s), nimetlerin çeşitlerini hatırlama konusunda şöyle buyurmuştur: "Sizlere müddetini gizlediği ömürler tayin ve takdir etmiştir. Sizden önce gelip ge-çenlerin yaşayıp ömür sürdükleri alanlarda, ölüm kemendi boğaz-larına atılıp yok edilmeden önce mühlet bulup yaşadıkları mekan-larda sizler için ibretler bırakmıştır.
Ölüm onları muratlarına erişmeden sürüp götürdü. Ecel-leri dağıtıp perişan etti. Onlar bedenleri sağ salimken, gençlik fırsatı ellerindeyken ibret alma-mışlardı. Acaba gençliklerinin en güzel çağlarını yaşayanlar ihtiyar-lıklarının düşkünlüğünü; afiyet içinde yaşayanlar hastalık zama-nını mı beklerler?"
21222. İmam Ali (a.s), cennetin sı-fatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Orada birbirinden üstün dere-celer, birbirinden ayrı, durulacak menziller vardır. Ne nimetleri biter tükenir, ne de halkı başka yere göçer. Orada ebedi kalan yaşlanmaz."
4016. Bölüm Yaşlılık Zamanında Gençleşen Şey
21223. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan yaşlandığı hal-de onda iki şey gençleşir: İhtiras ve arzu." 21224. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanoğlu yaşlandık-ça onda iki şey gençleşir: Mal servet ihtirası ve yaşama hırsı." bak. Eş-Şeyb, 2145. Bölüm; 9920. Hadis
4017. Bölüm Yaşlılığa Sebep Olan Şeyler
21225. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hüzün yaşlılığın yarı-sıdır." 21226. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hüzün iki yaşlılıktan biridir." 21227. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hüzün bedeni eritir."
21228. İmam Ali (a.s), Şıkşıkiye hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Baş-ladım düşünmeye; kesilmiş elim-le atağa mı geçeyim, yoksa kap-karanlık körlüğe sabır mı ede-yim? Öyle bir karanlık ve körlük ki bu, büyüğü tamamıyla yıpratır, küçüğü tümüyle ihtiyarlatır, mümin kimse de Rabbine ula-şıncaya dek bu karanlık körlükte zahmetten zahmete düşer."
21229. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek, üstlerinde yüksekçe bir tavan, altlarında serilmiş bir döşek ihya eden bir rızık, öldüren zaman ve ihtiyarlatan zorluklar. Bu kudret ayetlerindendir."
21230. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dört şey erken yaşlılığa sebep olur: "Kurutulmuş et yemek, nemli yere oturmak, merdivenlerden yukarı çıkmak ve yaşlı kadınlarla cimada bu-lunmak." bak. 110. Konu, el-Huzn
4018. Bölüm Helak Olma Sebepleri (1) Kur'an : "Rabbin kasabaların hal-kına, onlara ayetlerimizi oku-yacak bir peygamber gön-dermedikçe onları yok etmiş değildir. Zaten biz yalnız, halkı zalim olan kasabaları yok etmişizdir."
"Onlardan önce nice nesil-leri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirme-diğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağ-mur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve artlarından başka bir nesil yetiştirdik."
"Sonra biz onlara verdiği-miz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri ise yok ettik." bak. Yunus, 13. Hac, 45, Enfal, 54, Kehf, 59, Şuara, 139, Duhan, 37, İbrahim, 13 21231. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Helak edici şeyler şunlardır: İtaat edilen cimrilik, tabi olunan heva ve heves ve in-sanın kendisini beğenmesi." 21232. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey helak edicidir: Kadınlara itaat etmek, gazaba boyun etmek ve şehvete tabi olmak."
21233. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hak kılıfı giydirilmiş bidatler Allah'ın koruduğu kim-seden başkasını helak edicidir." 21234. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hasadet, yalan ve kini terk et. Bu üçü dini lekeler ve insanı helak olmaya sürükler." 21235. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki şey helak edicidir: Kendi görüşün esasınca insanla-ra fetva vermen veya bilmeden bir şeye tabi olman."
21236. İmam Sadık (a.s) Abdur-rahmam Haccac'a şöyle buyurmuştur: "Şu iki işten sakın. Şüphesiz he-lak olan bu iki işle helak olmuş-tur: Kendi görüşünle insanlara fetva vermekten veya bilmeden bir şeye tabi olmaktan. 21237. İmam Sadık (a.s) Mufazzal b. Yeviz'e şöyle buyurmuştur: "Seni iki işten sakındırıyorum ki insan-lar bu iki şey sebebiyle helak ol-muşlardır: Batıl yere (sözde) Al-lah'a itaat etmenden ve bilmeye-rek halka fetva vermendir."
21238. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gerçekten de dirhem ve dinar sizden öncekileri helak etmiştir ve bu ikisi sizleri de he-lak edecektir." 21239. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar farklı olduk-ları müddetçe hayır üzeredirler ve eşit olduklarında ise helak olmuşlardır." 21240. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bedenin hizmeti mutluluk, istek ve mal hususun-da istediklerini ona vermendir ve bu da ruhun helak olma sebebi-dir."
21241. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların helak olması üç şeydedir: Tekebbür, hırs ve haset. Zira tekebbür dinin yok olmasına sebep olur ve bu haslet sebebiyle iblis lanetlenmiştir. Hırs ise ruhun rüşmanıdır ve bu haslet sebebiyle Adem cennetten kovulmuştur.
Haset etmek de kötülüğe kılavuzluk eder ve bu sebeple Kabil Habil'i öldürmüştür." 21242. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah altı grubu altı haslet sebebiyle helak eder: Yö-neticileri zulümleri sebebiyle, Arapları taassupları sebebiyle, çiftçileri kibir sebebiyle, tacirleri hıyanet sebebiyle, köylüleri ceha-let sebebiyle ve fakihleri de he-sadet sebebiyle."
21243. İmam Sadık (a.s), Abdul-lah b. Cündeb'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Cün-deb! Ameline güvenen kimse he-lak olur, günahlar hususunda korkusuz olup Allah'ın rahmeti-ni ümit eden kimse ise kurtuluşa ermez."O, (Abdullah b. Cündeb şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "O halde kim kurtuluşa erer.
İmam Sadık şöyle buyurmuştur: "Korku ve ümit arasında yaşa-yanlar kurtuluşa erer. Bunların kalpleri cennet şevki ve azap korkusuyla adeta bir kuşun pen-çesinde gibidir." 21244. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah hak-kında konuşursa helak olur. Herkim riyaset düşkünü olursa helak olur ve kendini beğenmeye düçar olursa helak olur."
21245. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah ancak fakir kardeşlerinin haklarına itina et-meyen ümmete azap etmiştir." 21246. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimin helak olması üç şeydedir: Asabiyette, kabile bağnazlığı (milliyetçilik), kaderiye mezhebi (ne tabi olma-da) ve muteber olmayan temelsiz rivayetlerde." 21247. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sanıyorum Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şey getirdiğini işitmişsiniz. Müjdeler olsun size ve sizi bekleyen mutlu geleceğe! Ümitli olun.
Zira Al-lah'a yemin olsun ki ben sizin hakkınızda fakirlikten korkmu-yorum. Benim sizler hakkındaki korkum dünyanın sizden önceki-lerin yüzüne açıldığı gibi sizin yüzünüze de açılması ve onlar gibi dünya hakkında birbirinizle yarışmanız ve neticedede dünya-nın sizi onlar gibi helaka sürük-lemesidir." 21248. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu ümmet başlangıçta züht ve yakin sebebiyle düzel-di. Sonunda ise cimrilik ve arzu sebebiyle helak olacaktır."
21249. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Acizlik helak olmaya sebep olur." 21250. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey helak edicidir: Ahdi bozmak, sünneti terk et-mek ve cemaatten ayrılmak." 21251. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tamah bineğiyle yola çıkmaktan sakın! Çünkü o, seni süratle helak suyunun başına gö-türür." 21252. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden öncekiler, an-cak uzun-uzak emellere kapılma-ları, ecellerinden gafil olmaları yüzünden helak oldular." 21253. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden önce helak olanlar gerçekte günahlara düş-tükleri halde alimleri kendilerini sakındırmadıkları için helak ol-muşlardır."
21254. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden öncekiler he-lak oldular. Onlar rüşvet vererek elde etmek için insanları hakla-rından mahrum kıldılar. İnsanla-rı batıl yola sürüklediler, onlar da peşleri sıra gittiler."
21255. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz bilirsiniz, namuslar, kanlar, ganimetler ve hükümler hususunda velayet sa-hibi olanların ve Müslümanlara önderlik edenlerin cimri olması doğru değildir...
Sünneti terk eden de olmamalıdırlar; aksi tak-tirde ümmeti helake sürükler-ler."(Bunların hiç birisi Müslü-manların önderi ve lideri olmaya layık değildir. )" 21256. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nebinizin Ehl-i Beyt'ine bakın, yollarına uyun, izlerini takip edin. Sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa itmezler. Durduklarında durun, hareket ettiklerinde hareket edin. Onlardan öne geçmeyin ki dala-lete düşersiniz ve onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz."
21257. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kılavuzun sapık olu-şu yolu arayan kimsenin helak oluş sebebidir." 21258. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En helak edici şey sapıklığın devam etmesidir." 21259. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Birisinin, "Bütün in-sanlar helak olmuştur" diye söy-lediğini işittiğinizde (bilinki), kendisi herkesten daha çok helak olmuştur." bak. el-: Ucub, 2516. Bölüm; er-Riase, 1394. Bölüm; er-Rahmet, 1457. Bölüm; el-Mal, 3753. Bölüm
4019. Bölüm Helak Olma Sebepleri (2)
Kur'an : "De ki: "Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zalimlerden başkası mı yok olur, bana bildirin?" "Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; küfredenler için acele etme; onlar, kendi-lerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece gündü-zün bir müddeti eğlendikleri-ni sanırlar. Bu bir bildiridir; yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir?"
21260. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi ölçüsünü bilmeyen kimse helak olmuştur." 21261. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi işini düzenlemeyen kimse helak olmuştur." 21262. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesin saptırdığı ve şeytanın körlük yoluna süreklediği kimse helak olmuş-tur."
21263. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendinden razı olan ve nefsinin kandırıcı vesveseleri-ne itimat eden kimse helak ol-muştur." 21264. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakıni şekke, hakkı batıla ve ahireti dünyaya değişen kimse helak olmuştur." 21265. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya güvenen dinini dünyaya mehir kılan ve neticede de dünyanın döndüğü her yere kendisi de dönen kimse helak olmuşur. O dünyayı kendisine hedef ve mabud edinmiştir." 21266. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Haksız yere) iddia da bulunan kimse helak olmuştur ve yalan söyleyen kimse mutsuz olmuştur."
21267. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisine kılavuzluk eden bir hekimi (hikmet sahibi) olmayan kimse helak olmuştur ve kendisini savunan bir ahmakı olmayan kimse horluğa düşer." 21268. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Kumeyl! Mal biriktirenler, diri oldukları halde helak olmuşlardır. Ama ulema, zaman (dünya) baki kaldıkça bakidirler."
21269. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kadrini ve değerini bilmeyen kimse helak olur." 21270. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benim yolumda iki grup helak olur: Aşırı giden dost ve kin besleyen düşman." 21271. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hakkın karşısında duran helak olur." 21272. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi başına buyruk hareket eden, helak olur." 21273. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim dünya ve ahiretinin yok olmasına boyun eğerse, dünya ve ahirette helak olur."
21274. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Toprak imar olma-dan vergi isteyen kimse ülkeyi harap ve halkı helak eder. Böyle-sinin işi, pek az devam eder." 21275. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sabrın kurtaramadığı kimseyi, sabırsızlık helak eder." 21276. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu yüzden, kim kendisini başkalarıyla oyalarsa ka-ranlıklarda şaşkın şaşkın dolaşır, belalar içerisinde kaybolur gider." 21277. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın azametini aklınla ölçmeye kalkışma, sonra helak olanlardan olursun." 21278. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Peygamberi emri yürürlükte olan, konuşan bir kitapla yol gösterici olarak gönderdi. O, ancak helak olacak kimseyi helak eder."
21279. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizleri öyle bir açık yola koydum ki onda sadece he-lak ehli olanlar helak olurlar." 21280. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size yönelen fitne ateşine dalmayın, yollarından uzaklaşın, ona varacak yola gir-mekten sakının."
4020. Bölüm Kendini Yok Etmeye AtmanınHaram Oluşu
Kur'an: "Allah yolunda infak edin. Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İhsan edin zira Allah ihsan edenleri şüp-hesiz sever. 21281. İmam Rıza (a.s), kendisini veli ahtlığını kabul etmeye zorladığın-da, "Seni sürekli bana karşı hoşlan-madığım tavırlar sergiliyor, kendini benim gazabımdan güvende biliyorsun. Allah'a yemin olsun ki eğer veli ahtlığı kabul etmezsen, seni kabul etmeye zorlarım. Eğer yine kabul et-mezsen boynunu vururum" diyen Memun'a şöyle buyurdu: "Aziz ve celil olan Allah beni kendi elimle helak etmekten sakındırmıştır. Böyle olduğuna göre artık bana istediğin şeyi yap ve ben hiçkim-seyi azledip tayin etmemek şar-tıyla veli ahtlığı kabul ediyo-rum."
21282. İmam Rıza (a.s), kendisine, "Neden dünya hakkında züht izha-rında bulunduğun halde veliahtlığı kabul ettin?" diye soran İbn-i Selt'e şöyle buyurmuştur: "Allah da bili-yor ki ben de bu işi hoş görmü-yorum. Ama veliahtlığı kabul etmek ile öldürülmek arasında serbest bırakıldığım için onu ka-bul etmeyi öldürülmeye tercih ettim..."
21283. İmam Rıza (a.s), veliahtlığı kabul ettiği zaman şöyle buyurmuş-tur: "Allah'ım! Sen beni, kendi elimle kendimi ölüme atmaktan nehy etmişsin. O, beni zorlamış ve mecbur etmiştir. Eğer onun veliahtlığını kabul etmezsem Abdullah Memun tarafından ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım. Yusuf ve Danyal'ın mecbur olarak zamanlarındaki tağutların hükümetine girmek zorunda kalmaları gibi, ben de bu işi kabullenmeye mecbur edildim."
21284. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir kimse varını, yoğunu Allah'ın yollarından bir yolda infak ederse doğru bir iş yapmamıştır. Allah-u Teala da şöyle buyurmamış mıdır: "Ken-di ellerinizle kendinizi tehli-keye atmayın ve iyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik sahiple-rini sever" Yani orta yolu tuttu-ranları"
21285. Eslem Ebu İmran şöyle di-yor: "Biz Kostantiniye'de iken Mısır ordusunun komutanı Ukbe b. Amir, Şam ordusunun komutanı ise Fezale b. Ubeyd idi. Rum ordusundan büyük bir saf dışarı çıktı ve biz de onlar karşısında sıraya dizildik. Bu es-nada Müslüman askerlerden biri Rum askerlerine saldırdı, kendi-sini onların kalbine attı. Müslü-manlar feryat ederek şöyle dedi-ler: "Sübhanallah! Kendi eliyle kendini helak etti."Resulullah'ın sahabisi olan Ebu Eyyub ayağa kalkıp şöyle dedi: "Ey insanlar! Sizler bu ayeti nasıl da tevil edi-yorsunuz.
Oysa bu ayet biz En-sar cemaati hakkında nazil ol-muştur. Zira Allah dinine güç verip dostlarını çoğaltınca biz-den bir grubu Resululullah'tan (s.a.a) gizlice diğer bir grubuna şöyle dedi: "Mal ve mülkümüz ortadan gitti, oysa Allah İslam'a kudret verdi ve dostlarını arttır-dı. O halde mal ve mülkümüze yönelmek ve kaybettiğimiz şeyle-ri telafi etmek daha iyidir."Bu esnada Allah dediklerimize ce-vap olarak bu ayeti Peygamberine nazil buyurdu: "Allah yo-lunda infak ediniz, kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız."Böylece helak ol-maktan maksat, mala yönelmek, mülkünü bayındır kılmak ve sa-vaşı terk etmemizdi."
21286. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey oğulcağızım! Şunu bil ki... Sen, korkan kimse-nin kurtulamayacağı ölümün avı-sın... Seni helak etmesinden kork; günah bir işle uğraşıp tevbe ederim ümidinde iken ölümün tevbe ile arana girmesinden ve kendini böylece helak etmekten sakın."
536. Konu el-Him-met Himmet-Gayret bak. ed-Dua, 1199. Bölüm; ed-Dünya, 1243. Bölüm 4020. Bölüm Himmeti Yüce Olmak
21287. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetlerin en iyisi, en yüce olanıdır." 21288. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir şerafet ve övünç yüce himmet gibi değildir." 21289. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hasletlerin en güzeli, himmetlerin yüceliğidir." 21290. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şerafet himmetlerin yüceliği iledir, çürümüş kemiklerle değil."
21291. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim himmetle merdivenlerden yukarı çıkarsa milletler onu yüce tutar." 21292. İmam Zeyn'ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Bizleri ruhlarını yüceliğe doğru hızlandırdığın ve himmetlerini insanlar arasında izzet aramaktan alıkoyduğun kimselerden kalpleri nimet bahçelerine ininceye kadar sürekli şaşkınlık içinde uçup du-ran kimselerden kıl."
21293. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şeyi talep eder-ken, yüce himmetli ol." 21294. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala yüce ve şerafetli şeyleri sever, aşağılık ve hor şeylerden hoşlanmaz." 21295. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah rahmet etsin, Ebu Zer aziz ve celil olan Al-lah'ın korkusundan o kadar ağ-ladı ki göz hastalığına düçar ol-du. Ona şöyle denildi: "Ey Ebu-zer! Kendin için, Allah'ın gözlerine şifa vermesi için dua etmen iyi olur."Ebu Zer şöyle dedi: "Ben bu işi o kadar önemsemiyorum."Şöyle dediler: "Hangi şey seni bundan gafil kılmış-tır."O şöyle buyurdu: "İki büyük şey: cennet ve cehennem"
21296. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hal/durum açısından insanların en darı, şehveti çoğa-lan, himmeti büyüyen, masrafı artan ve geliri az olan kimse-dir." 21297. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbi hüzün ile dolan kimse himmeti yüce, mürüvveti çok ve malı az olan kimsedir." 21298. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmet hususunda orta yollu ol ki, senin sürçmeni takip eden kimseden güvende kalasın."
4022. Bölüm Himmetin Şerafetteki Rolü
21299. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın değeri him-meti iledir, serveti ile değil." 21300. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın değeri himmeti miktarıncadır." 21301. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti yüce olursa değeri de yüce olur." 21302. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanı hiç bir şey himmeti kadar yüceltmez ve onu hiç bir şey şehveti kadar alçalt-maz."
4023. Bölüm Önem Verilmesi Gere-ken Şey
21303. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetini ahiretine özgü kıl, hüznünü nefsine ayır. Nice hüzünlü insan vardır ki hüznü onu ebedi sevince boğar. Nice hüzünlü kimse emeline ulaşır." 21304. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tüm gayretini ve himmetini mutsuzluk ve ceza yerinden kurtuluş ile bela ve azap makamından kurtuluşta ka-rar kıl." 21305. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmet ve çabanı ahiretine özgü kıl." 21306. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bütün gayretiyle dünyada yüce makamlara erişen mağrur kimse, ahiretten en kü-çük bir nasip elde eden kimse gibi değildir."
21307. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Mükellef olduğunuz ahireti bayındır kıl-maya yöneliniz... Himmetinizi Allah'a itaata yakınlaşmaya harcayınız." 21308. Allah-u Teala'nın Musa ile yaptığı münacaatta şöyle yer almıştır: "Nasıl olur da himmetin benim nezdimde olan şeye yönelik ol-maz. Oysa ki şüphesiz bana geri dönmektesin." 21309. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetin ölümden sonraki alem için olsun." 21310. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti münezzeh olan Allah nezdindeki şeyler için olmazsa arzularına ulaşamaz." bak. el-Ahiret, 32. Bölüm
4024. Bölüm Himmetinin Doruğuna Ulaşan Kimse Kur'an : "Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla berâberdir." 21311. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin fikir gö-zünü geceler uyanık tutarsa himmetinin zirvesine ulaşır." 21312. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim tüm gücünü kullanırsa, isteğinin zirvesine ulaşır." 21313. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tüm himmeti ahiret için olan kimse hayırdan arzula-rının nihayetine erişmiştir."
4025. Bölüm Himmetlerin En Yüce-si
21314. İmam Seccad (a.s) bir dua-sında şöyle buyurmuştur: "Allahım! Senden şahadetin en adil olanını, ibadetin en neşatlı olanını… ve himmetlerin en yüce olanını di-lerim." 21315. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), hakeza bir duasında şöyle buyurmuş-tur: "Himmetim tümüyle sana yöneliktir ve rağbetim sadece sanadır, sen benim muradımsın, başkası değil. Uykusuzluğum ve gece (ibadet için) ayakta duru-şum senin içindir, senden başkası için değil." 21316. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Bana ruhani bir beden, semavi bir kalp, sana bağlanmış bir himmet ve muhabbetinde sadık bir yakin bağışla."
21317. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Ey arif-leri münacatının uzunluğuyla (veya güzel kokusuyla) menus kılan ve (kendisinden) korkanlara velayet ve dostluk elbisesini giydiren! Himmeti senden baş-kasına yönelen kimse ne zaman sevinebilir ve azmi ve iradesi senden başkasını dileyen kimse ne zaman rahatlığa erişebilir?!" 21318. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: "Arzu beni sana doğru sürdü! Ey ihti-yaçsız ve güçlü mabudum! Himmetim sana vakfoldu ve se-nin yanındaki şeylere rağbetim çoğaldı."
21319. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetlerin en yü-cesi sözleşmelerine bağlı kal-maktır (veya başkalarının hak ve saygınlığını gözetmektir)." 21320. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetlerin en gü-zeli ahde vefa göstermektir."
4026. Bölüm Yüce Himmetli Olma-nın Sonuçları
21321. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilim ve vakar himmetin yüceliğinden doğan ikizlerdir." 21322. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yücelik, himmet yü-celiğinin neticesidir." 21323. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetlerin en yü-cesi kereme en yakın olanıdır." 21324. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel amel, yüce himmetten haber verir."
21325. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların elinde olan şeylerden sakınmak izzet ve himmet büyüklüğüdür." 21326. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların elinde olanlardan ümidini kesme, izze-tini, yüce himmetle elde et." 21327. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kanaata bağlılık himmetin yüceliğindendir." 21328. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İhsan etmek himme-tin yüceliğindendir." 21329. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üzüntüler himmetler ve istekler miktarıncadır."
21330. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın hüzünleri himmeti miktarıncadır." 21331. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hüzünler himmetler miktarıncadır." 21332. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Çirikinliklerden) utanç, himmet miktarıncadır." 21333. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti büyük olursa hüzün ve gamı da büyük olur." 21334. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti büyük olursa maksadı eşsiz olur." 21335. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın cesareti himmeti miktarıncadır."
1
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4027.Bölüm Zekiİnsanların Himmeti
21336. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a itaat, zekilerin himmetidir. Allah'a isyan ise aşağılık kimselerin himmetidir." 21337. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya müminin eği-tim meydanı, amel himmeti, ölüm hediyesi ve cennet ödülü-dür. Dünya kafirin cenneti, geçici lezzetler himmeti, ölüm bed-bahtlığı ve ateş ise varacağı son-dur." 21338. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Marifeti doğru olan kimse nefsini ve himmetini bu fani alemden uzak tutar." 21339. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer insanları ıslah etmeye himmet gösterirsen, önce kendini ıslah etmeye başla. Zira kendin bozuk olduğun halde başkalarını ıslah etmeye çalışman en büyük ayıptır." 21340. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sadece himmeti nef-sini ıslah etmek olan, sürekli nefsini hesaba çeken, nefsini sorgulayan ve nefsiyle cihad eden kimse gıpta edilmelidir."
21341. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllının rağbeti hikmette, cahilin himmeti ise ahmaklıktadır." 21342. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetini sana la-zım olduğu şeylerle sınırla ve se-ni ilgilendirmeyen şeylere gir-me." 21343. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmetini sadece kendisini ilgilendiren şeylerle sı-nırlayan kimseye ne mutlu." bak. 468. Konu, el-Kiyase
4028. Bölüm Himmetin Kısalığı
21344. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şey insanı yücelik-leri talep etmekten alıkoyar: Himmetin kısa oluşu, çareciliğin azlığı ve düşünce zayıflığı." 21345. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti küçük olursa fazileti yok olur." 21346. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık himmete sa-hip olan kimseyle oturup kalk-ma." 21347. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dostun nimetine ha-set etmek himmet küçüklüğün-dendir." 21348. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmeti olmayan kimsenin insanlığı da yoktur."
21349. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık insanın himmeti olmaz." 21350. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Arzular insanların himmetidir." 21351. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aşağılık tamahlardan ve beğenilmeyen himmetlerden Allah'a sığınırım." 21352. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uzun boylu olanın (genelde) himmeti az olur."
21353. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) İs-lam'ın zuhurundan önce Taif'de bir şahsın yanına vardı. O şahıs Peygamberi saygıyla ağırladı. Al-lah Muhammed'i (s.a.a) insanlara gönderdikten sonra da o şahsa şöyle denildi: "Aziz ve celil olan Allah'ın insanlara gönderdiği kimsenin kim olduğunu biliyor musun?" O, "hayır" dedi. Şöyle dediler: "O, Ebu Talib'in yetimi olan Muhammed b. Abdullah'tır. Falan ve filan günde Taif'de se-nin misafirin oldu, sen de ona ikramda bulundun."İmam Bakır (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: "Ondan sonra o şahıs, Peygam-ber'in (s.a.a) huzuruna vardı, se-lam verdi, müslüman oldu ve şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resu-lü! Beni tanıyor musun?" Pey-gamber,
"sen kimsin?" Diye bu-yurdu. O şöyle arzetti: "Ben si-zin cahiliyye döneminde falan falan günde Taif'e geldiğinde evine girdiğiniz ve benim de saygıyla sizi ağırladığım evin sa-hibiyim."Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hoş geldiniz! İhtiya-cını dile."O şöyle arzetti: "Bana, çobanlarıyla birlikte ikiyüz ko-yun bağışta bulun."Peygamber (s.a.a) ona bunu vermelerini em-retti ve daha sonra ashabına şöy-le buyurdu: "Bu şahsın, İsrailo-ğullarından olan yaşlı kadının is-tediği şeyi Musa'dan (a.s) istediği gibi benden isteyecek himmeti yoktu."Ashap şöyle arzetti:
"İs-railoğullarından olan yaşlı kadın Musa'dan ne istedi ki?" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Aziz ve celil olan Allah Musa'ya şöyle vahyetti: "Mısır'ı Şam'daki mu-kaddes topraklara doğru terk etmeden önce, Yusuf'un kemik-lerini kendinle götür."Musa Yu-suf'un kabirni aradı, yaşlı bir adam ona şöyle dedi: "Eğer Yu-suf'un kabirni bilecek birisi var-sa, o da falan yaşlı kadındır." Musa (a.s) onun peşice adam gönderdi. Yaşlı kadın geldiği zaman Musa ona şöyle buyurdu: "Sen Yusuf'un kabirnin yerini biliyor musun?" O, "evet" diye arzetti: "Musa (a.s) şöyle arzetti: "O halde onu bana göster,
ne is-tersen sana veririm."Yaşlı kadın şöyle dedi: "İstediğim şeyi aynen bana vermedikçe sana göster-mem."Musa şöyle buyurdu: "Cennet senin olsun." Yaşlı ka-dın şöyle dedi: "Hayır, istediğim şeyi ben tayin edeceğim."Aziz ve celil olan Allah Musa'ya, "Endişe etme ve bırak o tayin etsin," diye vahyetti. Musa da ona şöyle buyurdu: "Tayin senin iledir."O şöyle arzetti: "Kıyamet günü cennette seninle aynı derecede olmayı istiyorum."Resulullah şöyle buyurdu: "İşte bu adamın himmeti onu İsrailoğullarından olan yaşlı kadının istediği şeyi is-temekten alıkoydu."
21354. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu Bedevi'nin isteği ile İsrailoğullarından olan o yaşlı kadının isteği arasında ne kadar büyük fark vardır! Musa dereden geçmek ile emrolunduğunda ve denizin kenarına geldiğinde bi-nekleri yüzünü çevirdi ve geriye döndüler. Musa şöyle arzetti: "Ey Allah'ım! Ne oldu?" Allah şöyle buyurdu: "Sen Yusuf'un (a.s) kabirnin yakınlarındasın, o halde onun kemiklerini de ken-dinle götür."Ama kabir yerle bir olduğu için Musa onun yerini bulamadı. Bu yüzden de şöyle sordu: "Sizden birisi, Yusuf'un kabirini biliyor mu?" Şöyle arzettiler: "Eğer bilen birisi varsa da, falan yaşlı kadındır. O nerede olduğunu bilir."Musa yaşlı kadının peşice adam gönderdi.
O, Musa'nın elçilerine şöyle dedi: "Ne istiyorsunuz?" Onlar şöyle dediler: "Musa'nın yanına gel."Musa'nın yanına gelince de Musa ona şöyle buyurdu: "Sen Yusuf'un kabirnin nerede olduğunu biliyor musun?" O, "evet" dedi. Musa şöyle buyurdu: "O halde onu bana göster."Yaşlı kadın şöyle dedi: "Hayır Allah'a yemin olsun ki istediğim şeyi bana vermedikçe sana gösterme-yeceğim."Musa ona şöyle bu-yurdu:
"Vereceğim" Yaşlı kadın şöyle dedi: "Senden cennette se-ninle aynı derecede olmayı isti-yorum."Musa şöyle buyurdu: "Cenneti iste." Kadın şöyle ar-zetti: "Hayır, Allah'a yemin ol-sun ki sen olmadıkça razı ol-mam."Musa onu isteğinden alı koymak istediyse de Allah Mu-sa'ya şöyle vahyetti: "Onun iste-diği şeyi kendisine ver. Zira bu senden bir şeyi azaltmaz" Bunun üzerine Musa yaşlı kadının iste-ğini kabul etti. Yaşlı kadın da mezarı ona gösterdi. Daha sonra kemikleri getirip denizden geçti-ler." bak. ed-Dua, 1199. Bölüm
4029. Bölüm Himmeti Karnı Olan Kimse
21355. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin tek derdi karnına giren şey olursa değeri de karnında çıkan şey kadar olur." 21356. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin yiyeceği himmeti olursa değeri de yediği şey ölçüsünce olur." 21357. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Al-lah'ın kullarından en nefret ettiği kimse tek derdi karnı ve cinsel organı olan kimsedir." 21358. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tek derdi karnı ve cinsel organı olan kimse hayır ve iyilikten ne kadar da uzaktır." Bak. El-Ekl, 99. Bölüm 4030. Bölüm Himmeti Dünya Olan Kimse
21359. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti dünya olursa, dünyadan ayrılınca çok hasret yer." 21360. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Himmeti dünya olan kimse kaybettiği şeyler yerine hiçbir şey elde edemez ve hiçbir farzı eda edemez."
21361. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tek derdi dünya olan kimsenin kıyamet günü mutsuz-luğu ve hüznü uzar." 21362. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin himmeti münezzeh olan Allah nezdindeki şeyler olmazsa arzularına ulaşa-maz."
21363. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kalp üç çeşittir: Dünyaya mübtela olan kalp, ahi-rete mübtela olan kalp ve mevla-ya mübtela olan kalp. Dünyaya mübtela olan kalbin nasibi zor-luk ve sıkıntıdır. Ahirete mübtela olan kimsenin nasibi yüce dere-celerdir. Mevlaya mübtela olan kalbin ise hem dünyası, hem ahi-reti hem de mevlası vardır." bak. ed-Dünya, 1243. Bölüm
537. Konu
el-Heva Heva ve He-ves
Bihar, 70/73, 46. Bölüm; Terk'uş-Şehevat ve'l-Ehva Bihar, 71/358, 88. Bölüm; Men melike nefsihi inde'r-Rağbet Vesail'uş-Şia, 11/220, 32. Bölüm; Vucub'ul-İsar Rıza Allah ala heva'in-Nefs el-Müheccet'ül-Beyza, 5/87, Kitab-u Riyazet'un-Nefs
Kur'an : "Hayır; zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptır-dığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardım-cıları da yoktur." "Rabbinin katından bir belgesi olan kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseye benzer mi? Bunlar heveslerine uymuşlardır." 21364. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves mih-netlerin esasıdır." 21365. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz nefse itaat ve heva ve heveslere uymak her mihnetin esası ve her sapıklığın başıdır." 21366. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heves fitnenin mer-kebidir." 21367. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz fitnelerin başlangıç noktası hakikatte uyu-lan istekler ve bidat olarak çıka-rılan hükümlerdir…" 21368. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves aşağı-lıkların en aşağılığına yuvarlan-maktır." 21369. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz heva sahi-bini yere serdiği için heva olarak adlandırılmıştır." 21370. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves iki düşmandan en büyüğüdür."
21371. İmam Ali (a.s) "Sultanla-rın en galibi ve en güçlüsü sorulunca şöyle buyurmuştur: "Heva ve he-ves." 21372. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves helak edici bir arkadaştır." 21373. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves genç-lik cehaletidir." 21374. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heves insanı yok eder." 21375. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesten Al-lah'a sığınınız." 21376. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklın afeti heves-tir." 21377. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En helak edici şey hevestir."
21378. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İblis şöyle dedi: Ben günahlarla onları helak edeceğim ve onlar mağfiret dilemekle beni helak edeceklerdir. Dolayısıyla böyle gördüğüm için onları he-vesleri vasıtasıyla helak ettim, zi-ra bu taktirde kurtuluşa erdikle-rini sanıyorlar ve bu yüzden de mağfiret dilemiyorlar." 21379. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsine eziyet et-mekten çekin ve Allah'a isyan hususunda heva ve hevesine uyma. Zira aksi takdirde kıyamet günü nefsin seninle düşmanlığa kalkışır, birbirinizle lanetleşirsi-niz. Meğer ki Allah-u Teala rahmetiyle bağışlasın ve ört-sün."
4032. Bölüm Şehvetlerin Tehlikesi
Kur'an : "Onların ardından, nama-zı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir." "Allah sizin tövbenizi ka-bul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa girmenizi is-terler." 21380. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetler öldürücü zehirlerdir." 21381. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetler şeytanın tuzaklarıdır." 21382. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvet iki saptıran-dan biridir."
21383. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlerden uzak durun, şüphesiz şehvetler sizleri günah işlemeye ve kötülüklere akın etmeye sürükler." 21384. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetler afetlerdir." 21385. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim şehvetlere koşarsa afetler de ona doğru ko-şar." 21386. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsini şehvetlerden alıkoy ki afetlerden salim kala-sın." 21387. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvet ve gazabın hususunda aşırı gitme ki adını kötüye çıkarır." 21388. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin tatlılığını re-zaletin utancı karartır."
21389. Allah-u Teala İsa'ya (a.s) şöyle öğüt vermiştir: "Ey İsa! Sakın uyanıkken günah işleme, farkın-dayken gafil olma, nefsini helak edici şehvetlerden ayır ve seni benden uzak tutan her istekten uzaklaş." 21390. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki Allah'a itaat zorluk ve isteksizlikle, Allah'a is-yan ise, lezzet ve isteklerle iç içedir." 21391. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cennet hoşa gitme-yen şeylerle sarılmıştır, cehen-nem ise isteklerle örtülmüştür."
4033. Bölüm Lezzetlerin Tehlikesi
21392. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Lezzetler fesat çıkarı-cılardır." 21393. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Lezzetler gaflet etti-rirler." 21394. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Afetlerin başı lezzet-lere tutkunluktur." 21395. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Lezzetlere ihtiras duyduğu halde lezzetler vasıta-sıyla helak olmayan kimse çok azdır." 21396. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her lezzet miktarınca hüzün vardır." 21397. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir çok lezzette ölüm vardır." 21398. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'a karşı işlenen günahlardan lezzet alırsa Allah onu hor kılar."
4034. Bölüm Heva ve Heves İbadet Edilen Bir İlahtır
Kur'an: "Hevesini kendine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?" "Heva ve hevesini ilah edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?"
21399. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves ibadet edilen bir ilah, akıl ise beğenilmiş bir dosttur." 21400. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu göğün altında Al-lah'ın yerine kendine ibadet edi-len hiçbir ilah Allah nezdinde, tabi olunan nefsin isteklerinden daha büyük (nefret edilen) de-ğildir." 21401. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cahil kimse şehveti-nin kölesidir." bak. ed-Dunya, 1239, 1240. Bö-lüm
4035. Bölüm Heva ve Heves Basire-ti Kör Eder
Kur'an : "Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yo-lundan sapanlara, onlara, he-sap gününü unutmalarına karşılık çetin azâb vardır." 21402. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere heva ve he-vesten uzak durmayı tavsiye edi-yorum. Zira heva ve heves insanı körlüğe çağırır ve heva ve heves dünya ve ahirette sapma sebebi-dir."
21403. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heves körlüğün or-tağıdır." 21404. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer sen heva ve he-vesine uyarsan heva ve heves seni sağır ve kör yapar. Ahiretini mahveder ve seni yok eder." 21405. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz heva ve he-vesinizi kendinize egemen kıla-cak olursanız sizi kör ve dilsiz kılar ve sizi yok eder." 21406. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim heva ve he-vesine uyarsa heva ve hevesi onu; kör, sağır, hor ve sapık yapar." 21407. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir... Şehvet el-biselerinden soyunmuş, bütün üzüntü ve kederlerinden kur-tulmuş da, tek bir üzüntüyle baş başa kalmıştır. Körlük sıfatından çıkmış, heva ve heves ehlinden ayrılmıştır." bak. el-Muhabbet (1), 653. Bö-lüm; ed-Delalet, 2380. Bölüm
4036. Bölüm Heva ve Hevesin Baş-langıcı ve Sonu
21408. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesin siz-lere galip gelmesinden sakının. Şüphesiz bunun evveli fitne, so-nu ise mihnettir." 21409. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin başlangıcı mestlik, sonu ise yok olmaktır." 21410. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlerin kalpleri-nize üstün gelmesinden sakının, zira şehvetlerin başlangıcı kulluk, sonu ise helak olmaktır."
4037. Bölüm Şehvetle Arkadaş Ola-nın, Nefsi Hasta Olur
21411. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetle arkadaş ola-nın ruhu hasta, aklı ayıplı olur." 21412. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetini, terk et-mekle tedavi etmeyen kimse sü-rekli hasta olur." 21413. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetler öldürücü hastalıklardır. En üstün ilaç ise şehvetler karşısında sabretmek-tir." 21414. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvete uymak en kötü hastalıktır." bak. el-Kalb, 3403. Bölüm
4038. Bölüm Şehvete Kulluktan Sa-kınmak
21415. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetler cahili köle eder." 21416. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin kulu insana kul olan kimseden daha zelil-dir." 21417. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetinin kendisine galip geldiği ve tamahlara köle olmuş kimse nefsini lekelemiş olur." 21418. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin kulu esaret-ten çıkmayan bir esirdir." 21419. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice akıl, emir olan heva ve hevesin emri altında esirdir." bak. el-Hurriye, 782. Bölüm
4039. Bölüm Gizli Şehvetlerden Sa-kındırmak
21420. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gizli şehvetten sakı-nınız. Tıpkı alimin mecliste (hal-kın) oturmasını sevmesi gibi." 21421. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım gözlerimin işaretlerini, faydasız sözlerimi, kalbimin yersiz isteklerini ve di-limin sürçmelerini bağışlamanı diliyorum." bak. Eş-Şirk, 1992. Bölüm; en-Nezer, 3886. Bölüm
4040. Bölüm Heva ve Hevese Uy-mak
Kur'an : "Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiği-miz ayetlerden sıyrılarak az-gınlıklardan olan kişinin ola-yını anlat." "Dileseydik, onu ayetleri-mizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpe-ğin durumu gibidir. İşte ayet-lerimizi yalan sayan kimsele-rin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerin-de düşünürler." bak. Kehf, 28, Ta-Ha, 16, Mu-hammed, 16, Rum, 29, Sad, 26, Kamer, 3 21422. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsine şeh-vetler hususunda uyarsa ona he-lak olma hususunda yardım et-miş olur." 21423. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim heva ve he-vesine tabi olursa ahiretini dün-yasına satmış olur." 21424. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heve ve hevesine tabi olmaktan sakın. Zira bu seni her türlü sıkıntıya düşürür." 21425. İmam Rıza (a.s), şöyle bu-yurmuştur: "Çıkışı kolay, inişi zor olan yükseklikten sakın. Nefsinin heva ve hevesine uymaktan sakın. Zira nefsinin hevası onun helak olmasına sebep olur." 21426. İmam Kazım (a.s) Abdur-rahman b. Haccac'a şöyle buyurmuş-tur: "Çıkışı kolay, inişi zor olan yükseklikten sakın." Abdurrah-man şöyle diyor: "İmam Sadık (a.s) şöyle buyururdu: "Nefsini heva ve hevesine bırakma. Zira nefsinin hevası, nefsinin helak olmasına sebep olur ve nefsini heves ettiği şeye terk etmen, nefis için sıkıntı sebebi olur. Nefsini heves ettiği şeyden alı koyman ise, onun için derman olur." 21427. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu nefisleri eziniz. Şüphesiz nefisler şehvetlere meyleder; eğer onlara itaat eder-seniz sizi en kötü akıbete sürük-lerler."
21428. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Düşmanınızdan sa-kındığınız gibi heva ve hevesle-rinizden de sakınınız. Zira insan için heva ve hevesine uymaktan ve dilinin biçtiklerinden daha kötü bir düşman yoktur." 21429. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Nice şehvet bir an bi-le sürmediği halde çok uzun hü-zünlere sebep olur." 21430. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice bir anlık şehve-tin uzun hüzünler meydana geti-rir" bak. el-Ummet, 127, 128. Bö-lümler
4041. Bölüm Heva ve Hevese Mu-halefet Göstermek
Kur'an: "Ama kim Rabbinin aza-metinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, va-racağı yer şüphesiz cennet-tir." 21431. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevese mu-halefet aklın şifasıdır." 21432. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesine muhalefet eden kimse ilme itaat eder." 21433. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklı korumak heva ve hevese muhalefet ve dünyadan yüz çevirmekledir." 21434. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin başı heva ve hevese muhalefet etmektir." 21435. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin esası heva ve hevese muhalefet etmektir." 21436. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklın başı nefisle mücadele etmektir."
21437. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: ".Nefsine muhalefet et ki güvenlikte olasın" 21438. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsine muhalefet et ki doğru yolda karar kılasın." 21439. İmam Sadık (a.s) kendisine, "rahatlık yolu nerededir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Heva ve heveslere muhalefet etmektedir."Kendisine şöyle arzedildi: "O halde kul ne zaman rahatlığa erişebilir?" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Cennete girdiği ilk gün." 21440. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıldan kılavuzluk dile ve isteklerine muhalefet et ki kurtuluşa erişesin." 21441. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsi isteklerinden alıkoymak en büyük cihattır." 21442. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Peşin olan şehveti görmediği vaad sebebiyle terk eden kimseye ne mutlu!" 21443. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde nefsinin ar-zularından kaçan, nefsinin heva-sını kökünden söküp atan kim-seye Allah rahmet etsin. Çünkü nefsini heveslerden ayırmak en zor işlerdendir. Gerçekten de nefis insanı sürekli günaha ve heveslere sürükler." 21444. İmam Ali (a.s), dini karde-şini nitelendirirken şöyle buyurmuş-tur: "İki işle karşılaşınca, hangi-sinin nefsine daha yakın olduğu-na bakar, ona muhalefet eder-di." 21445. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimse şehvetini öldürendir." 21446. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Şehveti ölmüştür." 21447. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah nez-dinde insanların en üstünü aklını ihya eden, şehvetini öldüren ve nefsini ahireti için sıkıntıya so-kandır."
21448. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın yolunu kat eden kim-senin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O, (seyr-u sülük ehli ilim ve fikirle donarak) aklını diriltmiş, şehvetlerini öldürmüş, böylece cismi incelmiş ve bir deri bir kemik kalmıştır." 21449. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetini öldürme-yen kimse zühdün gerçeğine na-sıl ersin." 21450. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e selam gönder ve bizi kalplerini şehvet kapısının yüzüne kapatan, kendilerini gaf-letten kurtaran, hayatın acılığını kendilerine tatlandıran, yeryüzü-nü kendilerine yumuşak yatak kı-lan ve kurtuluş ipine ve esenlik kulpuna tutunan kimselerden kıl."
21451. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), bir münacaatında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Kalbim ve dilim sana aittir, kurtuluşum ve emanım senin elindedir. Gizli ve açığımı bilen sensin. O halde kalbimin sayfasını düşmanlık ve kinden temiz kıl, dilimi çirkin şey söy-lemekten suskun kıl. İçimi he-veslere bağlılıktan temizle, beni emanınla tatsızlıklardan koru, içimi seni gözetici kıl. Dışımı sa-na itaat ile uyumlu kıl, bana ru-hani bir beden, semavi bir kalp ve sana bağlı bir himmet bağış-la."
4042. Bölüm Heva ve Hevesle Sa-vaşmak
21452. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İki zıddın bir biriyle zıtlaştığı gibi şehvet ile zıtlaşın ve düşmanın düşmanla savaştığı gibi şehvet ile savaşın." 21453. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Rakibin rakibine ga-lip geldiği gibi heva ve hevesine galip gel ve düşmanın düşmanıy-la savaştığı gibi onunla savaş." 21454. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Düşmanından önce isteklerine galip gelmesi akıllı kimse üzerinde bir haktır." 21455. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsinize adetleri terketme hususunda üstün gel-meye çalışını ki adetlere galip ge-lesiniz ve nefsani isteklere karşı savaş açın ki onlara musallat ola-sınız."
21456. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İsteklerine galip gelen ve arzularını yalanlayan kimseye Allah rahmet etsin." 21457. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesine ga-lip olan ve dünyanın kandırıcı ip-lerinden kaçan kimseye Allah rahmet etsin." 21458. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heveslerinize galebe çalın ve onlarla savaşın. Şüphesiz onlar sizi esir edecek olursa en uzak yok oluş yerlerine sokar."
21459. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İştiyakı güçlenmeden önce şehvetine üstün gel. Zira eğer kudret elde ederse sana mu-sallat olur, seni ardından sürük-ler ve artık onun karşısında di-renç gösteremezsin." bak. 81. Konu, el-Cihad, (2)
4043. Bölüm Kurtuluş Şehvetlere Muhalefettedir
21460. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsine, ona sırt çe-virerek yönel." 21461. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefse hizmet etmek, onu lezzetlerden ve azıklardan korumak, ilim ve hikmetler vesi-lesiyle nefsini ram etmek, ibadet ve itaatler vesilesiyle çaba gös-termektir. Nefsin kurtuluşu işte bundadır." 21462. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsine is-teklerini vesmezse kurtuluşuna ulaşmış olur." 21463. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kurtuluş, şehvete muhalefettedir."
21464. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsin kurtuluşu, nefse muhalefettedir." 21465. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin için iki iş orta-ya çıkar ve hangisinin daha iyi ve doğru olduğunu bilmezsen on-lardan hangisinin heva ve heve-sine daha yakın olduğuna bir bak ve ona muhalefet et. Zira bir çok doğrular nefsin heva ve hevesine muhalefet etmekte gizlidir."
4044. Bölüm Heva ve Hevesin Akla Galebe Çalması
21466. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin nefsani is-tekleri güçlenirse iradesi zayıf-lar." 21467. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve hevesin ga-lebe çalması, din ve aklı bozar." 21468. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötülüğün sebebi, şehvetin galebesidir."
21469. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dizginini is-teklerinin eline verirse şeytan ona musallat olur." 21470. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime şehveti ga-lebe çalarsa nefsi salim kalmaz." 21471. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ateşten kurtulanlar çok azdır. Çünkü heva ve dalalet galebe çalar."
21472. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlere vurulan her kalpte takva ve sakınmanın yer etmesi haramdır." 21473. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvet zincirine vu-rulmuş her aklın hikmetten na-siplenmesi haramdır." 21474. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlerle huzur bu-lan bir kalbin göklerin meleku-tunda gezmesi haramdır." 21475. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin aklına he-vası üstün gelirse rüsva olur." 21476. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim şehvetine ta-bi olursa istekleri ona üstün ge-lir." 21477. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin üstün gelişi günahtan korunmayı ortadan kaldırır ve insanı helake sürük-ler."
21478. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetin alevlenmesi canın helak olmasına neden olur." 21479. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlerin hakimiyetinden sakının. Şüphesiz şehvet-lerin hazır olanı kınanmış, gele-ceği ise vahimdir."
21480. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sadece şehve-tin galebesiyle bozulur." 21481. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en mutsu-zu istekleri kendisine galebe ça-lan, böylece dünyasını helak eden, ahiretini ise bozan kimse-dir."
21482. İmam Ali (a.s) Peygamberin gönderilişi hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüşken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdırmıştı."
21483. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "İzzet ve celalime andolsun ki kul isteğini benim isteğime tercih ederse işini perişan eder, dünyasını kendisine karmaşık kılar, kalbini onunla meşgul ederim ve ona dünyadan sadece kendisine taktir ettiğim şeyi veririm." bak. el-İnsan, 313. Bölüm, 1553. Hadis
4045. Bölüm Aklın Heva ve Hevese Galebe Çalması
21484. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilim, örten bir per-dedir. Akıl, keskin bir kılıçtır. Öyleyse ahlakî ayıplarını hilimle ört; heva ve hevesini ise aklınla öldür." 21485. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İsteklerine galip gelen kimse kurtuluşa ermiş ve nefsani güdülerine malik olmuştur." 21486. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce derecelere er-mek isteyen kimse isteklerine ga-lebe çalmalıdır." 21487. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklın kılavuzluğuyla kendini isteklerin tehlikesinden koru ve istekler galebe çalınca da ilmin kılavuzluğu ile durup da-yan." 21488. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kul dinini şehvetine tercih etmedikçe asla imanının hakikati kemale ermez ve şehve-tini dinine tercih etmedikçe de asla helak olmaz."
21489. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Nefsine sahip olan, şehvetini yenen ve akıllarıyla bakanların sakındığı gibi sakının." 21490. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fakat heyhat! Nefsi-min beni yenmesi, lezzetli ye-mekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir!" 21491. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir. O, Allah'ın dininin madenlerinden, arzının direklerindendir. Adaleti kendisi-ne farz kılmıştır. Adaletinin ilk uygulaması, kendisini heva ve heveslerinden uzaklaştırmasıdır." bak. el-İnsan, 313. Bölüm;1553. Hadis
4046. Bölüm İnsanların En Güçlüsü Heva ve Hevesine Galip Gelendir
21492. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsine karşı güçlü olursa güçlülüğün zirvesi-ne ulaşmış olur." 21493. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en cesuru isteklerine üstün gelen kimse-dir." 21494. Süleyman (a.s) şöyle buyur-muştur: "Şüphesiz nefsinin istek-lerine galip gelen kimse tek başı-na bir şehri fetheden kimseden daha güçlüdür."
21495. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en güçlü-sü, ilmiyle isteklerine karşı üstün gelen kimsedir." 21496. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz güçlü kimse insanlara galip gelen kimse de-ğildir. Asıl güçlü kimse nefsine galip gelen kimsedir."
21497. Resulullah (s.a.a), araların-da, "pehlivanlar taşı" adındaki bir taşı kaldırmakta olanın bulunduğu ve kendilerinin de şaşkınlıkla izlediği bir gruba rastlayınca şöyle buyurmuş-tur: "Sizlere bu şahıstan daha pehlivan olanının kim olduğunu söyleyeyim mi? O kimse birisi kendisine sövdüğünde hilim gösterip, nefsine galebe çalan ve kendi şeytanına ve karşı tarafın şeytanına üstün gelen kimse-dir." bak. el-Gazab, 3074. Bölüm
4047. Bölüm Şehveti Güçsüz Kılan Şey
21498. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hikmet (akıl) ne ka-dar güçlü olursa şehvet de o ka-dar zayıf olur." 21499. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aklı kamil olan kimse şehvetleri hor ve hakir sayar." 21500. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Bir şeyi yapabilme hususunda) kudret çoğaldıkça (o şeye karşı) şehvet azalır." 21501. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıl kemale erince şehvet azalır."
21502. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İffet şehveti zayıfla-tır." 21503. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsini yüce tutarsa şehvetler gözünde küçü-lür." 21504. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan düşüncesiyle kalbini (korku) saran, akıllı kişinin kork-tuğu gibi korkun. Zühd ile şeh-vetlerini öldürmüş…"
21505. Allah-u Teala Musa'ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Sonunda kabirde sukünet edeceğini hatır-la. Bu hatırlama seni bir çok şehvetlerden alıkoyar." 21506. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kalıcı yurdu severse lezzetleri unutur." 21507. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim cennete işti-yak duyarsa şehvetlere gözünü kapar."
21508. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her lezzet ile zail oluşunu, her nimet ile intikal edişini, her bela ile kalkışını ha-tırla! Şüphesiz bu, nimet için da-ha kalıcı, şehveti kaldırıcı, yersiz sevinçleri giderici, kurtuluşa en yakın, hüzünleri dağıtmaya ve hedefe ulaştırmaya en layıktır." bak. el-Mevt, 3728, 3729. Bö-lümler
4048. Bölüm Aklı Güçlendiren Şey
21509. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsi ezerek şehvete karşı dayan ki zafere erişesin." 21510. İmam Ali (a.s), Şam'a doğ-ru gönderdiği orduya komutan tayin ettiği Şureyh b. Hani'ye şöyle buyur-muştur: "Bil ki eğer nefsini sevdi-ğin pek çok şeyden alıkoymaz-san, arzuların seni pek çok zarara sokar. Nefsine engel ol, onu (hatalara karşı) kontrol et…"
21511. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsini aldat ki sana itaat etsin." 21512. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İsmetin yardımcı ol-madığı kimse şehvete karşı nasıl sabredebilir?" bak. el-Akl, 2814, 2820. Bö-lümler
4049. Bölüm İtaatlerin En Üstünü Şehvetleri Terk Etmektir
21513. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün sakınma şehvetlerden uzak durmaktır." 21514. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehveti terk etmek takvanın başıdır." 21515. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün itaat lezzet-lerden uzak durmaktır."
21516. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetleri terk etmek en üstün ibadet ve en güzel adet-tir." 21517. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim öfkelendi-ğinde veya bir şeye rağbet gös-terdiğinde veya korktuğunda ve-ya bir şeye heveslendiğinde bun-dan sakınırsa Allah bedenini ate-şe haram kılar." 21518. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ruhunu şehvetlerin kirliliğinden temiz tut ki yüce derecelere ulaşasın." 21519. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en iyisi ru-hunu şehvetlerden koruyan, öf-kesini ezen ve Rabbini hoşnut eden kimsedir."
4050. Bölüm Her kim Şehvetine Ga-lebe Çalarsa, Aklı Aşikar Olur
21520. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şehvetine galip gelirse aklı zahir olur." 21521. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves karşı-sında akla yardım et ki akla sahip olasın." 21522. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin ilmi, nef-sinin heva ve hevesine üstün ge-lirse, bu ilim faydalıdır. Her kim de şehvetini ayaklar altına alırsa, şeytan onun gölgesinden ka-çar."
21523. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şehvetine malik olmazsa aklına da malik olamaz." 21524. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetine üstün gel ki hikmet senin için kemale er-sin." 21525. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetle akıl olmaz." 21526. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir kalpte hikmet şehvetle birlikte yer etmez." 21527. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvet ve hikmet bir araya gelmez." bak. en-Nübüvvet (1), 3770. Bö-lüm
4051. Bölüm Her kim Şehvetine Ga-lip Gelirse Nefsine Sahip Olur
21528. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsini lezzetlerin güdülerinden koruyan kimse nefsinin malikidir ve onu ihmal eden kimse ise helak olucudur." 21529. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehvetlerin galebesi en büyük helak ve şehvetlere egemen olmak ise en yüce ege-menliktir."
21530. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük egemenlik nefse egemen olmaktır." 21531. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Emirlerin en yücesi isteklerinin kendisine emir ol-madığı kimsedir." 21532. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsine ha-kim olursa işi yücelir ve herkime de nefsi malik olursa makamı al-çalır."
21533. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsine galebe çalan, nefsinin kendisine üstün gelme-diği, nefsine malik olan ve istek-lerinin kendisine malik olmadığı kimseye ne mutlu!" 21534. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ayıptan münez-zeh olmak, şehvete hakim ol-makla hasıl olur."
4052. Bölüm Her Kim Heva ve He-vesine Üstün Gelirse Dünya Mecburen Ona Yönelir
21535. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "İzzet ve celalime andolsun ki... Kul kendi heva ve hevesini benim heva ve hevesime tercih etmeyinceye ka-dar meleklerimi ona koruyucu kılarım. Gökleri ve yeri onun rızkına kefil kılarım. Her tacirin ticaretinin ardından onu düşü-nürüm ve dünya isteyerek (veya zelilane) bir şekilde ona yönelir"
21536. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "İzzetime andol-sun ki kul heva ve hevesini be-nim hevesime tercih etmediği taktirde ecelini gözünün önünde tutar, gök ve yerleri rızkına vekil kılar ve her tüccarın ticaretinin ardından onun düşüncesinde olurum."
21537. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "İzzetime andolsun ki kul heva ve hevesini benim hevesime tercih etmediği taktirde himmetini ahirete yöneltir, kalbini güçlü kılar, gök ve yerleri kendine kefil kılarım ve dünya isteyerek (veya zelil bir şekilde) ona yönelir."
21538. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "İzzet, celal, azamet, büyüklük ve ma-kam yüceliğime andolsun ki kul, dünyalık bir iş hususunda benim isteklerimi kendi isteklerinden öne geçirirse, ona nefis zenginli-ği bağışlarım, himmetini ahirete yöneltirim, gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tacirin ticare-tinin ardından onu düşünü-rüm."
21539. İmam "Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: İzzet, ce-lal, azamet ve makam yüceliğime andolsun ki kul benim isteğimi kendi isteğine tercih ettiği taktirde işini ve hayatını düzene koya-rım. Gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tacirin ticaretinin ardından onu düşünürüm."
21540. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem'e yaptığı öğütlerinden bi-rinde şöyle buyurmuştur: "Ey Hi-şam! Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "İzzet ve ce-lalime andolsun ki kul benim is-teklerimi kendi isteklerine tercih edince ona nefis zenginliği ba-ğışlarım, himmetini ahirete yö-neltirim, işini düzene sokarım, gökleri ve yeri rızkına kefil kıla-rım ve her tüccarın ticaretinin ardından onu düşünürüm." 21541. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şehveti reddetmek şehvet için yok edicidir. Şehveti gidermek ise onun daha güçlü kılar." bak. et-Ticaret, 445. Bölüm, ed-Dünya, 1217. Bölüm
Kur'an : Kitab ehli arasında kantar-la emanet bıraksan onu sana ödeyen ve bir dinar emanet etsen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemeyen vardır. Bu, onların, "kitapsızlara (Yahudi olmayanlara) karşı üzerimize bir yol (isteme hakkı) yoktur" demelerin-dendir. Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedir-ler." bak. Bakara, 283, Nisa, 58, Mü'minun, -8, Mearic, 32
21542. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun emaneti eda etme hususunda hırslı olduğu bi-lince Allah-u Teala onun adına emaneti eda eder. O halde eğer ölürse ve emanet geri çevrilme-mişse, Allah-u Teala onun ema-neti eda etme hususunda hırslı olduğunu bildiğinden, ölümün-den sonra emaneti onun adına eda edecek birini tayin eder." 21543. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sana hıyanet eden birine sen de hıyanet etme. Aksi taktirde onun gibi olursun."
21544. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine emanet verilen kimse ve ticaret için ken-disine sermaye teslim edilen kimse emindir. (Zarar gördükleri taktirde sorumlulukları yok-tur.)" 21545. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Emanet olarak bıra-kılan (ve altın ve gümüş cinsin-den olmayan) bir şeyin zarar gördüğü taktirde kefareti yok-tur."
21546. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Emin olarak görülen kimsenin zemaneti yoktur. So-rumluluğu yoktur." 21547. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine bir emanet verilen kimsenin o mala hıyanet etmedikçe sorumluluğu yoktur. Hakeza emanet alan kimse de hıyanet etmediği taktirde bir so-rumluluk taşımaz." bak. el-Kafi, 5/238,
4054. Bölüm Allah'ın Emanetleri
21548. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah, onları vahyin eminleri olarak yaratmış, onlara peygam-berleri için emir ve nehiy ema-netleri yüklemiş…" 21549. İmam Ali (a.s), peygamber-lerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Birbiri ardınca her dönem-de peygamberlerin velisiyle me-sajlarını insanlara ulaştırmış ve insanlarla ahitleşmiştir. Peygam-berimiz Muhammed (s.a.a) vesi-lesiyle de hüccet tamam ol-muş…"
21550. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Allah için olsun, korumasını emrettiği kitabını ve size emanet ettiği hakları korumaya çalışın. Çünkü şanı yüce olan Allah sizi boş yere yaratmadığı gibi, başıboş bırakıp atmadı." 21551. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım nefsimi; bahşettiğin nimetlerden alacakla-rının ilki, bana verdiğin emanet-lerden geri alacaklarının evveli karar kıl!"
21552. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah , kendine aklı emanet ettiği bir kimseyi, bir gün onunla kurtarır." 21553. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı vasiyetinin sonunda şöyle buyurmuştur: "Dinini, dünyanı Allah'a emanet et. Şu tez geçen dünyada da, az zaman sonra gelecek ahirette de akibetinin hayırlı olmasını dile. ve's-Selam." bak. el-Emanet, 305. Bölüm
Kur'an : "Allah çocuklarınız hak-kında, erkeğe iki kızın hissesi kadar tavsiye eder. Eğer ka-dınlar ikinin üstünde ise, bı-rakılanın üçte ikisi onlarındır. Eğer bir ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana ba-badan her birine altıda biri; çocuğu yoksa ve anası babası ona varis olursa anasına üçte bir düşer.
Ölenin kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. (Bütün bunlar ölenin) yapa-cağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğul-larınızdan menfaatçe hangi-sinin size daha yakın olduğu-nu siz bilmezsiniz. Bunlar Al-lah tarafından tespit edilmiş-tir. Doğrusu Allah bilendir, hikmet sahibi olandır." Bak. Nisa, 7-12, 32-33, 127,176; Meryem, 6, Neml, 16, Fecr, 19
21554. Tebersi Mecme'ul-Beyan'da şöyle diyor: "Cabir b. Abdillah'dan şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben hastalandım, Resululullah (s.a.a) ve Ebu Bekir yaya olarak beni ziyarete geldiler. Bu esnada ben kendimden geçtim. Peygamber bir miktar su istedi, abdest aldı, ondan bir miktarını üzerime serpti, ben kendime geldim ve şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Re-sulü! Malıma ne yapayım?" Re-sulullah (s.a.a) sustu, bu esnada benim hakkımda mevaris (miras-lar) ayeti nazil oldu."
Bazıları şöyle demişlerdir: "Bu ayet şair Hassan'ın kardeşi Ab-durrahman hakkında nazil ol-muştur. Sebebi de şuydu: O ve-fat etti ve geriye bir eş ve beş kardeşi kaldı. Varisleri gelip ma-lını kendileri için aldılar, eşine bir şey kalmadı. Abdurrahman'ın eşi, bu konuyu Allah Resulüne (s.a.a) şikayet etti. Bu esnada Al-lah mevaris (miraslar) ayetini na-zil buyurdu. Bu görüş, Se-diyy'den nakledilmiştir.
Bazıları ise şöyle demişlerdir: "Miras ölen kimsenin çocukları-na ait idi, vasiyet ise baba, anne ve akrabalara özgüydü. (Yani ölen kimse malından anne baba-sına ve akrabalarına bir şeyin ulaşmasını istiyorsa, vasiyet et-meliydi) Ama Allah bu kanunu iptal etti ve mevaris (miraslar) ayetini nazil buyurdu. Daha son-ra Resulullah (s.a.a) şöyle buyur-du: "Allah miras tayini işini mu-karreb bir meleğe veya mürsel bir peygambere bırakmak iste-medi.
Aksine şahsın geriye bı-raktığı malların bölüştürülmesini bizzat üstlendi. Her haklının hakkını ona eda etti."Bu görüş İbn-i Abbas'tan nakle-dilmiştir." 21555. Cabir b. Abdillah şöyle di-yor: "Resulullah ve Ebu Bekir Beni Seleme ile birlikte yaya ola-rak beni ziyarete geldiler. Pey-gamber benim bir şey derk et-mediğimi anlayınca, bir miktar su istedi, abdest aldı, daha sonra onu yüzüme serpti. Ben kendime geldim ve şöyle arzettim: "Ey Resulullah! Malıma ne yapmamı emredersiniz?" Bu esnada şu ayet nazil oldu: "Yusikumul-lah..." (Allah size vasiyet eder.)"
21556. İmam Sadık (a.s), "neden erkek çocuğunun miras hakkı kız çocuğunun iki katıdır?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Çünkü kadına ne savaş cephelerine gitmek farzdır, ne bir nafaka vermek, ne de diye ödemek. Bütün bunlar erkeklerin sorumluluğuna bıra-kılmıştır."
21557. İmam Askeri (a.s), hakeza aynı soruya cevap olarak şöyle bu-yurmuştur: "Kadının boynunda ne cihat vardır, ne nafaka, ne de diye. Aksine bu görevler erkeğin sorumluluğuna bırakılmıştır." Ravi şöyle diyor: "İçimden şöyle dedim: "Daha önce bana söy-lendiği üzere İbn-i Ebi'l-Evca da bu soruyu İmam Sadık'a (a.s) sormuş, o da aynı cevabı vermiş-ti."Ebu Muhammed (a.s) bana yöneldi ve şöyle buyurdu: "Doğ-rudur, bu soru İbn-i Ebi'l-Evca'nın sorusudur ve hepimizin cevabı da birdir."
21558. İmam Rıza (a.s), aynı soru-ya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Kadınlara kalan mirasın erkek-lerin payının yarısı oluşunun se-bebi şudur ki, kadın evlenince alıcı, ama erkek vericidir. Bu se-beple de erkeklerin payı fazladır. Erkeğin payının kadının payının iki katı oluşunun bir diğer sebebi de şudur ki kadın eğer ihtiyacı olursa, erkeğin kefaleti altındadır ve erkek onun işlerinin giderini temin etmek ve nafakasını öde-mekle mükelleftir.
Ama kadın ne erkeğin geçimini temin etmekle mükelleftir, ne de erkeğin ihtiya-cı olduğu taktirde ona nafaka verme görevi vardır. İşte bu se-beplerden dolayı Allah-u Teala erkeklerin payını arttırmıştır. Ni-tekim Aziz ve celil olan Allah da şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kimini kimine üstün kılma-sından ötürü ve erkeklerin, mallarından infak etmelerin-den dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler"
21559. İmam Sadık (a.s) aynı so-ruya cevab olarak şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kadınlar için taktir etti-ği mehir için…" 21560. Hişam b. Salim şöyle diyor: "İbn-i Ebi'l Evca, Muhammed b. Ebi Nu'man-i Ehvel'e şöyle dedi: "Bu zayıf ve çaresiz ne suç işlemiştir ki sadece (mirastan) bir payı vardır, ama güçlü ve zengin olan erkeğin iki payı vardır?"
Ehvel şöyle diyor: "Ben bu sözü İmam Sadık (a.s) için naklettim. İmam şöyle buyurdu: "Zira ka-dın ne diyet ödemekle mükellef-tir, (kadının) ne nafaka vermesi farzdır, ne de cihat etmesi. İmam başka hususlarda sıraladı. Bütün bu görevler erkeğin so-rumluluğundadır. Bu sebeple er-kek için iki pay, kadın için ise bir pay göz önünde bulundurulmuş-tur."
Birkaç Bölümde İlmi İnceleme
1-Mirasın Ortaya Çıkışı Miras, yani hayattaki bazı kim-selerin ölünün bıraktığı mala sahip olmaları, insan toplumlarında geçerli olan en eski geleneklerden biridir. Ümmetlerin ve milletlerin elimizdeki tarihleri bu geleneğin ne zaman başla-dığını göstermekten acizdir.
Miras olayının bir gelenek olma-sının yanı sıra işin tabiatı da bunu gerektiriyor. Çünkü toplum halinde yaşayan insanın tabiatını dikkatle incelediğimizde görüyoruz ki o, sahipsiz malı kendi ihtiyaçları için kullanma konusunda istekli ve arzuludur. Engelsiz olarak sahip olabildiği malı kullanmak onun en köklü adetlerindendir. Yine şunu görüyoruz ki, gerek ilkel toplumları, gerekse uygar toplumları icat eden insan, toplumdaki fertler hakkında (akrabalık ve öncelikle sonuçlanan) yakınlık ve velayeti geçerli tanır. Akrabalığı ve veliliği ortaya çıkaran bu geçerlilik aile, oymak, aşiret ve kabile gibi gruplaşmaların temel dayanağını oluşturur.
Buna göre toplumda bazı fertlerin kendilerini birbirlerine yakın sayma-ları kaçınılmazdır. Evladın ana ba-basını, akrabanın akrabasını, arka-daşın arkadaşını, efendinin kölesini, eşlerin birbirlerini, yönetenin yönetile-ni, hatta güçlünün zayıfı kendine ya-kın hissetmesi gibi. Gerçi toplumlarda bu yakınlığın ölçüsü kimi zaman ne-redeyse belirlenemeyecek derecede fark-lılık gösterir. Fakat her toplumun fertleri arasında bu ilişki vardır. Bu iki olgu mirasın en eski sosyal gele-neklerden biri olmasını gerektirmiştir.
2-Mirasın Tedrici De-ğişimi Miras, toplumun diğer gelenekleri gibi ortaya çıktığından beri çeşitli de-ğişmelere uğramış, birçok gelişmeler göstermiştir. Fakat ilkel toplumlarda istikrar olmadığı için onların tarihle-rinde bu gelişimin düzenli aşamaları-nı güvenilir biçimde belirlemek zor-dur.
O toplumlar hakkında kesin ola-rak söyleyebileceğimiz şudur: Onlar kadınları ve zayıfları mirastan mah-rum tutuyorlardı. Onlarda miras güç-lülere mahsus bir imtiyazdı. Bunun tek sebebi o toplumların kadınlara ve köle, çocuk gibi zayıf fertlere evcil hayvan ve eşya muamelesi yapmaları idi. Onlara göre bunlar insanların kendilerinden yararlanmaları için vardırlar. Yoksa onların insanlardan, insanların elindeki imkanlardan ve insana mahsus sosyal haklardan ya-rarlanmaları söz konusu değildir.
Bununla birlikte bu toplumlarda güçlünün kim olduğu konusu dönem-den döneme değişiklik göstermiştir. Kimi zaman oymak veya aşiret reisi, kimi zaman aile reisi, başka bir dö-nem kavmin en yiğit, en kabadayı ki-şisi güçlü sayıldı. Bu farklılıklar doğal olarak miras geleneğinde köklü değişikliklerin görülmesini gerektir-miştir.
Fakat bu gelenekler insan fıtratı-nın aradığı mutluluğu temin edeme-dikleri için sık sık değişikliğe uğru-yorlardı. Hatta Romalılar ve Eski Yunanlılar gibi kanunlara veya ka-nunların yerini tutan oturmuş milli geleneklere sahip toplumlarda bile du-rum böyle idi. Milletler arasında ege-men olan hiç bir miras kanunu, İs-lam'ın miras kanunu gibi günümüze kadar yaşayamamıştır. İslam'ın (mi-ras) kanunu ortaya çıkışından günü-müze kadar yaklaşık on dört yüz yıl-dan beri İslam milletleri arasında yü-rürlükte kalmıştır.
3-Uygar Milletlerde Miras Romalıların özelliklerinden biri de aileye bağımsızlık tanımaları idi. Bu bağımsızlık aileyi toplumun genelinden ayırıyor, fertlerine ilişkin sosyal hakların çoğunda onu hükümetin nüfuzundan koruyordu. Böylece aile emirler, yasaklar, cezalar ve siyaset gibi alanlarda bağımsız yaşıyordu. Aile reisine eşten, çocuklardan ve kölelerden oluşan ev halkı tapardı. Ev halkı içinde tek mülk sahibi oydu. O sağ oldukça ondan başka hiçbir aile ferdi mülk sahibi olamazdı. O aile fertlerinin velisi, hayatlarının düzenleyicisi idi. Onlara ilişkin iradesi mutlak anlamda geçerli idi. O da atası olan eski bir aile reisine tapardı.
Eğer bir aile miras elde ederse; ör-neğin aile reisinin izni ile dışarıda mal kazanan oğullardan biri ölürse veya aile reisinin izni ile evlenen kız-lardan veya akrabalardan biri ölür de başlık olarak geriye mal bırakırsa, bu miras aileye kalır ve bu mirasın maliki aile reisi olurdu. Çünkü bu durum onun aile reisliğinin, aile ve ev halkına yönelik mutlak mülkiyetinin gereği sayılıyordu.
Aile reisi ölünce, oğullarından ve-ya kardeşlerinden biri ona mirasçı olurdu. Bunun için yeni aile reisinin bu göreve layık olması ve ölen reisin oğulları tarafından mirasçılığının ta-nınması gerekirdi. Eğer oğullar aile-den ayrılarak yeni bir aile kurarlarsa, kurdukları ailenin reisi olurlardı. Eğer eski ailelerinde kalırlarsa yeni aile reisi ile (mesela kardeşlerinden bi-ri ile) aralarındaki münasebetleri, babaları ile aralarındaki eski müna-sebetleri gibi olurdu. Yani yeni aile reisinin yönetimi, mutlak veliliği altına girerlerdi.
Romalı aile reislerine üvey oğulları da varis olabilirdi. Çünkü cahiliyye dönemi Araplarında olduğu gibi Ro-malılar arasında da evlat edinme gele-neği geçerli idi. Kadınlara yani eşlere, kızlara ve annelere gelince onlar mirasçı olmaz-lardı. Gerekçe de onların evlenerek başka bir aileye gitmeleri ile aile ma-lının dışarıya gitmemesi idi. Romalı-lar servetin bir aileden başka bir aile-ye geçmesini caiz görmüyorlardı. Araştırmacılardan biri bu olguyu be-lirledikten sonra
"Romalılar bireysel mülkiyeti değil, sosyal mülkiyeti be-nimsiyorlardı." diyor. Kanaatime göre bu mülkiyet tarzının kaynağı sosya-list mülkiyetten farklı bir şeydir. Çünkü ilkel toplumlar en eski çağ-lardan beri sahibi oldukları meralara ve verimli topraklara başka toplumla-rın ortak olmalarına karşı çıkarlar, söz konusu arazilerini korurlardı. Bu uğurda savaşırlar,
koruluklarına başkalarını sokmazlardı. Bu mülki-yet bir tür sosyal mülkiyet idi. Söz konusu mülkün sahibi toplumun fert-leri değil, toplumun kendisi idi. Bu-nunla birlikte bu mülkiyet tarzı top-lumdaki her ferdin bu kamu mülkü-nün bir bölümüne özel olarak sahip olmasına engel sayılmıyordu.
Bu mülkiyet biçimi sağlıklı bir ge-çerliliğe dayanıyor. Fakat ilkel top-lumlar onu dengeli ve yarar sağlayıcı biçimde kullanamadılar. İslam bu mülkiyet anlayışını daha önce belirtil-diği gibi muhterem saydı. Yüce Allah, "O yeryüzündeki varlıkların tümünü sizin için yarattı" buyuruyor. Buna göre Müslümanlar-dan ve (Müslümanların) zimmeti al-tında bulunan gayri Müslimlerden oluşan insan toplumu bu anlamda yeryüzünün servetinin malikidir. Bundan dolayı İslam, kafirin Müs-lüman'a mirasçı olmasını caiz gör-mez.
Bu bakış açısının izlerini ve ör-neklerini günümüzün bazı milletle-rinde görebiliriz. Bu milletler toprak-larının ve gayri menkullerin yabancı-ların eline geçmesini ve onların bunla-ra malik olmasını caiz görmezler.
Eski Romalılarda aile, bağımsız ve kendine yeterli bir birim kabul edildiği için bağımsız toplumlarda ve ülkelerde geçerli olan bu eski gelenek onlarda da geçerli olmuştur. Roma ai-lelerinde bu geleneğin yakınlarla ev-lenmeyi yasaklayan gelenekle birlikte uygulamasının sonucunda iki akrabalık türü ortaya çıktı. Biri kan ortaklığına dayanan doğal akrabalıktı.
Bu akrabalığın gerektirdiği sonuç, yakınlar arasında evliliğin yasak ve yakınların dışında kalanlar arasında serbest oluşu idi. İkinci tür akrabalık resmi ve yasal akrabalık idi. Bu akrabalığın gerektirdiği sonuç, mirasçı olup olmama, nafaka, velilik vb. şeyler idi. Oğlanlar aile reisine ve birbirlerine nispetle hem doğal hem de resmi akrabalığa sahip idiler. Bütün kadın-lar ise sadece doğal akrabalığa sahip-tiler, yasal akrabalığa sahip değillerdi.
Bunun sonucu olarak kadın ne baba-sının, ne oğlunun, ne kardeşinin, ne eşinin ve ne başkasının mirasçısı ola-biliyordu. Eski Romalıların geleneği bu idi. Eski Yunanlılardaki aile yapısı-nın durumu, yaklaşık olarak eski Romalılardaki gibi idi. Eski Yunan-lılarda en büyük erkek evlat mirasın tümünü alırdı. Kadınlar eş, kız ve kız kardeş olarak mirastan mahrum tutulurdu. Küçük erkek evlatlar ile diğer küçükler mirastan pay alamaz-lardı. Fakat eski Yunanlılar tıpkı Romalılar gibi küçük yaştaki erkek evlatların, sevdikleri eşleri ile kızların ve kız kardeşlerini miraslarından az ya da çok yararlandırabilmek için va-siyet ve benzeri formülleri kullanırlar-dı. Vasiyet konusunu ileride ele ala-cağız.
Hintliler, Mısırlılar ve Çinlilere gelince, kadınların kayıtsız şartsız bi-çimde mirastan mahrum tutmaları, küçük yaştaki erkek çocuklarının miras dışı tutulmaları veya velilik ve gözetim altında tutulmalarına ilişkin gelenek yaklaşık olarak eski Yunan-lılar ile Romalılarda olduğu gibi idi.
Eski İranlılara (Perslere) gelince, onlar daha önce belirtildiği üzere ya-kınlar arasında evliliği, çok eşliliği ve evlat edinmeyi caiz görüyorlardı. Kimi zaman erkeğin en sevdiği eş, erkek ev-lat yerine geçer ve bir erkek evlatlık gibi kocanın mirasını alırdı. Böyle bir durumda böyle bir eş, kocanın diğer eşlerini miras dışı bırakırdı.
Ailenin malı dışarıya gitmesin diye evli kız, babasından miras alamazdı. Evlen-memiş kızlar ise, oğulların yarısı ka-dar miras payı alırlardı. Yaşça küçük eşler ile evli kızlar mirastan mahrum tutulurken büyük yaşta olan eş, erkek evlat, evlatlık ve evlenmemiş kız çocuğu mirastan pay alırdı.
Araplarda ise, kadınlar ve küçük yaştaki erkek evlatlar kesinlikle mi-ras dışı tutulurdu. Ata binmeyi bece-ren, aşiret ve aile savunmasında görev yapabilen yetişkin erkek evlatlar mi-rasçı olurlardı. Yoksa miras uzak akrabalara geçerdi. İşte miras ayetleri indiğinde dün-yanın durumu bu idi. Bu durum çeşitli milletlerin adetlerini, geleneklerini ele alan tarih kitapları ile seyahat ve hukuk eserlerinde anlatılıyor.
Daha geniş bilgi edinmek isteyenler bu kaynaklara başvurabilirler. Yukarıdan beri anlatılanların özeti şudur: O günkü dünyanın yerle-şik geleneğine göre kadınlar eş, anne, kız evlat ve kız kardeş sıfatı ile miras dışı tutulmuştu. Kadınlar ancak baş-ka değişik sıfatlarla mirasçı olabili-yorlardı. Küçük yaştaki erkek çocuk-lar ile yetimler de ancak bazı durum-larda ve bir velinin sürekli gözetimi altında tutulmak kaydı ile mirasçı olabilirlerdi.
4-Bu Ortamda İslam Ne Yaptı? Defalarca tekrarladığımız gibi İs-lam kanunlarda ve hükümlerde hak-kın temelini insanın onun üzerine yaratıldığı fıtrata dayandırır. Allah'ın yaratışını hiç kimse değiştiremez. İs-lam mirasçı olmayı fıtrat ve değişmez hilkat olan akrabalık esasına dayan-dırdı. Evlatlıklara mirasçı olma hakkı tanımadı.
Bu konuda yüce Al-lah şöyle buyuruyor: "Allah evlat-lıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmadı. Bunlar sizin dillerinize dola-dığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söyler ve O doğru yola iletir. Evlatlıkları öz baba-larına nispet ederek çağırın. Bu Allah katında en doğru olanıdır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır."
İslam bunun arkasından vasiyeti miras kapsamı dışına çıkararak, mal alıp vermeye gerekçe olan bağımsız ve ayrı bir hüküm olarak adlandırıyor. Bu uygulama sadece bir isimlendirme farklılığından ibaret değildir. Çünkü miras ile vasiyetin her birinin ayrı bir kriteri, bağımsız bir fıtri dayanağı vardır.
Mirasın kriteri akrabalıktır. Ölen kimsenin iradesinin bunda hiç bir rolü yoktur. Vasiyetin dayanağı ise, ölünün hayattayken sahibi olduğu mal üzerinde öldükten sonra (vasiyet yaptığı anda diyebiliriz) iradesinin ge-çerli olması ve bu tercihinin geçerli sa-yılmasıdır. Vasiyeti miras kapsamı içine almakla vasiyet, sadece bir ad-landırmadan ibaret kalır, temel hü-kümde değişikliğe yol açmaz.
İnsanların, mesela eski Romalıla-rın miras adını verdikleri uygulamaya gelince, bu adlandırma akrabalık veya ölünün iradesinden birine dayanmıyordu. Aslında onlar mirasta irade tercihini geçerli sayıyorlardı. Yani miras konusu malın bulunduğu ailede, o ailenin reisinin elinde kalması veya aile reisinin ölümünden sonra malının sevdiği kimseye geçmesi yolundaki ira-desine uyuluyordu. Bu iki şıktan hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin mi-ras, iradenin geçerli sayılması esasına dayanmış oluyordu. Eğer akrabalığa ve kan bağı ortaklığına dayandı
rıl-saydı birçok miras dışı bırakılanlar mirasçı olurken mirasçı sayılanların bir çoğu mirastan mahrum kalırlardı. Bu iki kriteri birbirinden ayırdıktan sonra İslam mirasa yöneldi ve bu konuda şu iki ana temeli ölçü olarak aldı. Bu iki temelden biri akrabalık temelidir. Bu temel insanın akrabala-rı ile arasında ortak olan unsurdur.
Bu unsur açısından kadın-erkek veya küçük-büyük arasında fark yoktur. Hatta ana rahmindeki doğmamış ço-cuklar bile bu unsur açısından diğer akrabalar ile aynıdır. Yalnız bu un-surun etkileri farklıdır. Bu farklı etki yüzünden kimi akraba öne çıkarken kimi akraba arka planda kalır.
Ki-mi akraba başka bir akrabayı miras dışı bırakır. Buna ölüye yakın veya uzak olma dolayısıyla akrabalığın güçlü ya da zayıf oluşu yol açar. Ara-cıların az ya da çok varolmaları ile yok olmaları da bu konuda bir başka sebeptir. Ölünün oğlu, erkek kardeşi ve amcası gibi. Bu ana dayanak mi-rasçı olmayı hakketmenin temel ge-rekçesidir. Yalnız akrabaların ilk ve son derecede yer alan kesimlerini göz önünde bulundurmak gerekir.
İslam'ın mirastaki ikinci temel ilkesi, erkek ve kadın farklılığıdır. Bu farklılık bu türlerden birinin akılla, öbürünün duygularla donan-mış olmasının doğurduğu yapısal farklılıktan kaynaklanır. Erkek, doğası gereğince düşünce ve akıl yete-neği ağır basan bir insanken kadın heyecan ve ince duyguların mazharı-dır.
Bu temel ilke kadın ile erkeğin hayatlarında bariz bir etkiye sahiptir. Onların malları yönetmelerinde, onun ihtiyaçlar için kullanılmasında bu et-kinin ağırlığı görülür. Bu temel ilke kadın ile erkeğin miras paylarının farklı olmasını gerektirir. Erkek ev-lat ile kız evlat, erkek kardeş ile kız kardeş gibi aynı derecede akrabalar olsalar dahi bu farklılık geçerlidir. İleride bu konuyu ayrıntılarıyla anla-tacağız. Birinci ilke, akraba kesimlerinin derecelerini belirler.
Bunun için ölüye yakınlık ve uzaklık faktörü ölçü ola-rak alınır. Yakınlığı ve uzaklığı be-lirlerken aracıların yokluğuna, varsa azlığına ve çokluğuna bakılır. Buna göre ilk dereceden miras alan akraba tabakası, ölünün aracısız yakınları-dır. Ölünün oğlu, kızı, babası, annesi gibi. İkinci dereceden miras alan ak-raba tabakası, erkek kardeş, kız kardeş, dede ve ninedir. Bu tabaka ile ölü arasında bağlantı kuran bir aracı vardır ki,
o da ya anne ya baba veya her ikisidir. Üçüncü dereceden miras alan tabaka, amca, teyze, dayı ve ha-ladır. Bu tabakayı ölüye iki aracı bağlar. Bunlar ölünün annesi, babası ile dedesi ve ninesidir. Kısacası miras derecelerinde ölçü bu şekildedir. Bu öl-çüye göre her tabakadaki evlatlar ba-balarının yerini tutarlar ve bir sonra-ki tabakanın miras almasına engel olurlar. Karı ile kocanın kanları evli-lik yolu ile birbirine karıştığı için her tabaka ile birlikte mirasçı sayılmış-lardır. Hiç bir tabaka onları miras dışı bırakmadığı gibi onlar da hiç bir tabakayı miras dışı bırakmaz.
Sonra İslam ikinci ilkeden, yani kadın ile erkeğin farklılığı ilkesinden erkeğin miras payının kadınınkinin iki katı olması sonucunu çıkarmıştır. Yalnız anne ile, anne yoluyla bağlantı kurulan kelale bu kuralın dışındadır.
İslam'da belirlenen miras gerçi farklılık gösterir, ama altı şekilde be-lirlenir ki, bunlar yarım, üçte iki, üçte bir, dörtte bir, altıda bir ve sekizde birdir. Aynı şekilde varislerden birinin eline geçen miras da öyledir. Gerçi bu varisin payı da kalanın kendisine verilmesi veya payının kırpılması suretiyle çoğunlukla farklılık gösterir.
Baba, ana ve ana yolu ile bağlantılı kelale de böyledir. Gerçi bunların payları da erkeğe kadının iki katı kadar pay verilmesi kuralına göre sapma gösterir. Bu yüzden miras konusunda genel ve kapsamlı bir inceleme yapmak zordur. Yalnız bütün ör-neklerde kategorik olarak önceki ta-bakanın (ölünün) arkadaki tabakayı kendi yerine bırakması, eşlerden biri-nin diğerini yerine geçirmesi ve doğu-ran kuşak olan analar ve babaların da yerlerine doğan kuşak olan evlatla-rı geçirmesi demektir. Her iki kesi-min, yani eşler ile evlatların İs-lam'daki miras payları ise erkeğin payının kadınınkinin iki katı olması ilkesine göre belirlenir.
Bu genel bakıştan şu sonuca varı-yoruz: İslam, dünyadaki mevcut servetin üçte bir ve üçte ikiye bölünmesini öngörür. Servetin üçte biri kadınlar, üçte ikisi ise erkekler içindir. Bu bölüşüm, mülkiyet açısından böyledir. Fakat bu görüş servetin ihtiyaçlar için kullanılması alanında geçerli değildir. Çünkü İslam kadının geçimini sağlama görevini erkeğin omuzlarına yükler ve bu görevin adil bir biçimde yerine getirilmesini emreder.
Bu emir harcamalarda erkek ile kadın ara-sında eşitliği gerektirir. Bunun yanı sıra kadına sahip olduğu mal konu-sunda irade bağımsızlığı tanır. Er-kek, kadının malını istediği biçimde kullanmasına karışamaz. Bu üç il-keden şu sonuç çıkar: Dünya serveti-nin üçte ikisini kadın tasarruf eder. (Üçte biri kendi malı ve diğer üçte biri ise erkeğni üçte ikilik payının yarısıdır.) Buna karşılık dünya malının sadece üçte biri erkeğin tasarrufu altındadır.
5-İslam'a Göre Kadın-ların ve Yetimlerin Du-rumu Yetimler, güçlü erkekler gibi mi-rastan pay alırlar. Onlar büyüdükçe malları, baba ve dede gibi velilerin ve-ya müminlerden oluşan bir kurulun ya da İslam hükümetinin gözetimi al-tında gelişir. Yetimler evlilik çağına giripte olgunlaştıkları izlenimi edilin-ce, malları kendilerine verilir ve ba-ğımsız bir hayat düzeyine erdirilirler. Bu uygulama yetimler hakkında dü-şünülecek en adil sistemdir.
Kadınlara gelince, onlar genel ba-kışa göre dünya servetinin üçte birine sahip olurlar, ama az önce anlatıldığı üzere dünya malının üçte ikisi üze-rinde tasarrufta bulunurlar. Onlar kendi malları konusunda özgür ve bağımsızdırlar. Sürekli veya geçici de-netim altına alınamazlar. Kendileriyle ilgili meşru tasarruflarından erkekler sorumlu değildir.
İslam'da kadın, irade ve davranış özgürlüğü alanında her yönden erkek ile eşit şahsiyete sahiptir. Kendine öz-gü ve erkek psikolojisinden farklı psikolojik nitelikleri dışında erkeğin durumundan ayrı bir durumda değil-dir. Bu psikolojik farklılık şudur. Kadının hayatı duygu ağırlıklı iken erkeğin hayatı düşünce ve akıl ağır-lıklıdır.
İslam'ın erkeğe daha çok mülkiyet hakkı tanımasının gerekçesi dünyada akla dayalı düzenlemelerin duygulara ve heyecanlara dayalı dü-zenlemelere baskın gelmesidir. Bu ko-nuda kadının uğradığı eksiklik, ken-disine tasarruf ve harcama alanında üstünlük sağlanarak telafi edilmiştir. Kadın yatakta erkeğin isteğine itaat etmekle yükümlü tutulmuş, ama bu yükümlülük erkeğin kendisine mehir vermek zorunda tutulması ile telafi edilmiştir.
Kadın yargılama, hükümet görevi yüklenme ve bizzat savaşa ka-tılmak işlerinden uzak tutuldu. Çünkü bu işler duygulara değil, akla dayandırılması gereken işlerdir. Bun-ların telafisi olarak, kadının güvenli-ğini korumak ve namusunu savun-mak erkeğin görevi sayıldı. Kazanç peşinde koşup kadının, çocukların ve ana-babanın geçimini sağlama yü-kümlülüğü de erkeğin omuzlarına yüklenmiştir. Kadın çocuklara bakma ücretini alma hakkına sahiptir. Ama bu zo-runlu değildir, kadın istediği taktir-dedir. Bütün bu hükümlerin denge-lenmesi babında, kadınlar örtünmeye, erkekler arasına fazla girmemeye, ev işlerini düzenlemeye ve çocukları bü-yütmeye çağrılmıştır.
İslam savunma, yargı ve hükümet etme gibi kamu faaliyetlerini duygula-rın ve heycanların etki alanı dışında tuttu. Çağımızda duyguların akla baskın çıkması sonucunda ortaya çı-kan acı sonuçları insanlık tanıdıkça bu tutumun ne kadar haklı olduğu görüldü. Çağdaş uygarlığın armağan-larından olan büyük dünya savaşları-nı göz önüne getir ve dünyaya egemen olan şartları düşün. Bütün bu olayları bir defa aklın ve bir defa da duygusal heyecanların ölçüleri ile değerlendir. O zaman sapmanın başlangıç noktasının neresi olduğunu ve doğrunun kaynağının nerede olduğunu kolayca belirleyebilirsin. Hidayet ancak Allah'tandır.
Batılı milletler yüzyıllardan beri ellerinden gelen her gayreti göstererek kızlara erkeklere verdikleri eğitimin aynısını vermekte, onlardaki potansi-yel yetenekleri ortaya çıkarmaya ça-lışmaktadırlar. Buna rağmen eğer si-yaset, yargı, yasama alanlarında ön plana çıkan isimler gözden geçirilirse,
savaş komutanlarının adları incelenirse, yasama, yargı ve savaş alanlarında yüzlerce, binlerce sivrilmiş erkek ile karşılaştırılacak sayıda kadına rastlanılmadığı görülür. Bu sonuç, kadının tabiatının bu alanlarda gelişmeye yatkın olmadığının en doğru şahididir. Çünkü bu alanlar, özelliklerinin gereği olarak aklın ve düşüncenin egemenliği altında olmak zorundadır-lar. Duygular bu alanlara sızdıkça hayal kırıklığı ve hüsranla karşılaş-ma ihtimali artar.
Bu ve benzeri gerçekler şu ünlü nazariyeyi çürüten en kesin cevaptır. Bu nazariye şöyle diyor: Kadınların toplumda erkeklerin gerisinde kalma-larının tek sebebi, onlara yönelik ya-pıcı eğitimin yetersizliğidir. Bu yeter-sizlik eski çağlardan beri geçerlidir. Eğer kadınlar sürekli biçimde yapıcı eğitim görselerdi, sahip oldukları ince duyguların ve heyecanların da desteği ile erkeklere yetişirler veya onların önüne geçerlerdi.
Bu mantık, varılmak istenen so-nucun zıddını kanıtlıyor. Çünkü ince duyguların kadınlara mahsus olması veya bunların onlarda fazla oluşu, on-ların aklın güçlü olmasını ve ince psi-kolojik duygulara baskın gelmesini is-teyen hükümet ve yargı işleri gibi alanlarda geri kalmalarının ve akıl gücü bakımından onlardan üstün olan erkeklerin bu konularda öne geçmelerinin gerekçesidir. Kesin tecrü-beler şunu gösteriyor. Herhangi bir psikolojik yeteneğe sahip olan kimse-nin eğitiminde başarıya ulaşabilmesi için o yetenekle uyuşan bir amaç uğ-runda eğitilmesi gerekir. Bu ilkenin sonucu şudur :
Erkeklere hükümet ve yargı ko-nularında verilecek eğitim başarılı olur ve onlar bu alanlarda kadınlar-dan daha üstün derecelere ulaşırlar. Buna karşılık kadınlara ince duygu-larla uyuşan, bu özellikle bağlantılı alanlarda verilecek eğitim başarılı ola-caktır. Tıbbın bazı dalları, fotoğrafçı-lık, müzik, dokumacılık, aşçılık, ço-cuk bakımı, hasta bakıcılığı ve süs-lemecilik gibi. Bunlar dışında kalan alanlarda kadın ile erkek eşittir.
Bazıları kadınların söz konusu alanlardaki geri kalmışlıklarını tesa-düfle izah etmek isterler. Eğer böyle olsaydı, milyonlarca yıl olarak tahmin edilen insanlık tarihi boyunca bazı dönemlerde bunun tersinin görülmesi gerekirdi. Bunun yanı sıra erkeklerin kadınlara mahsus işlerdeki geri kal-mışlıkları da tersine dönmeliydi. Eğer erkek ile kadının ayrılmaz özellikleri olan iç güdüsel özellikleri tesadüfü şeyler saymamız doğru ise, insanda hiç bir fıtri özelliğin varlığını ileri süremeyiz. Mesela insanın uygarlaşmaya, kültürel gelişmeye eğilimli olması gibi. Bu sıfatları insanın ayrılmaz
nitelikleridir ve fertlerin bünyelerinde bu sıfatlarla uyuşan yetenekler vardır. Bu yüzden bu sıfatlar fıtri sıfatlar sayıyoruz. Tıpkı bunun gibi kadınların ince ve duygu yükümlü işlerde önde olduk-larını, buna karşılık akla dayalı iş-lerde, dehşetli ve çok zor faaliyetlerde erkeklerden geride olduklarını ve bu-nun onların psikolojik yeteneklerinin gereği olduğunu ve erkeklerin bu ko-nularda önde ve bunlar dışındaki ko-nularda geride olduklarını söylüyoruz.
Eğer erkekler ile kadınlar arasındaki yetenek farklılıklarını fıtri değil de te-sadüfi kabul edersek insana has hiç-bir özelliği fıtri kabul edemeyiz. Bütün bunlardan sonra geride şu mesele kalıyor: Erkekler akılca üstün sayılırken kadınların duyguya ve he-yecana yatkın kabul edilmeleri kadın-larda alınganlık doğurabilir. Fakat bu tepki yersizdir. Çünkü İslam'a göre akılcılık ve duygusallık iki ilahi armağandır. Bunlar ilahi maksada dayalı olarak insan bünyesine yerleştirilmiş hayatta fonksiyonu olan yeteneklerdir. Birinin öbürüne karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadan kaynaklanır. Ne olurlarsa olsunlar diğer yetenekler takva yolunda gidildiğinde gelişip serpilebilirler. Aksi halde omuzlara binen kötü bir yükten başka bir şey değildirler.
6-Yeni Miras Kanunla-rı Yeni miras kanunları aşağıda kı-saca anlatılacağı üzere her ne kadar İslam'ın miras kanunlarına ters iseler de ortaya çıkışlarında ve yerleşmele-rinde İslam'ın miras hukukundan yararlanmışlardır. Dünyada kadınla-rın mirasçılığını yasallaştırdığında İs-lam'ın durumu ile yeni miras kanun-larının durumu arasında ne kadar fark vardır!
İslam öyle bir sistem orta koydu ki, ne dünya onu tanıyordu, ne insanların kulakları onu işitmişti ve ne de yeni kuşaklar onu eski kuşaklardan, önceki atalarından onu hatırlıyorlardu. Bu yeni kanunlara gelince bunlar, İslam'ın miras sistemi milyonlarca insan arasında yerleşmişken ortaya atılmış ve bazı milletler arasında uygulamaya başlamıştır. Bu uygulama başladığında İslam hukuku on yüzyı-lı aşkın bir zamandan beri nesilden nesle aktarılıyordu.
Psikolojik araş-tırmalar şunu kesinlikle ispat etmiştir ki, bir şeyin dış dünyada meydana gelmesi, sonra yerleşip kökleşmesi, o şeyin benzerinin meydana gelmesine en iyi bir destek olur. Her eski sosyal sistem, bir sonraki benzer sosyal sistemin fikir malzemesidir. Hatta o sistem, ikincisine dönüşen malzemedir. Dolayısıyla hiç bir sosyal araştırmacı, yeni miras kanunlarının İslam'ın mi-ras hukuku alanındaki birikiminden yararlandığını, İslam miras hukuku-nun doğru ya da yanlış biçimde bu ye-ni sistemlere dönüştüğünü inkar ede-mez.
Zaman zaman şöyle garip bir id-dia -Allah ilk cahiliye taassubunu yok etsin- ileri sürülür: "Modern ka-nunlar eski Roma hukukundan alınmıştır." Oysa yukarıda eski Ro-ma'nın miras hukukunun ana noktalarını ve İslam'ın bu alanda insan toplumuna sunduğu yenilikleri anlatmıştık. İslam'ın miras hukuku ortaya çıkışında ve uygulamasında eski Roma sistemi ile batının yeni miras kanunlarının ortasında yer alır. Bu sistem milyonlarca toplum tarafından bilinen ve yüz milyonlarca insanın vicdanında yüzyıllardan beri sürekli biçimde yer tutmuş bir sistemdir. Bu yüzden batıdaki kanun koyucuların düşüncelerini etkilememiş olarak bir kenarda kalması düşünülemez.
Bundan daha garip olanı şudur. Bu iddiayı ileri sürenler, İslam'ın mi-ras hukukunun eski Roma'nın miras hukukundan alınmış olduğunu söylüyorlar! Fransız miras hukukuna göre, mirasçı tabakalar şöyle sıralanır: 1-Oğullar ve kızlar 2-Babalar, anneler, oğlan kardeşler, kız kardeşler 3-Dedeler ve nineler 4-Amcalar ve hala-lar ve dayılar ve teyzeler. Bu kanun-larda karı-koca ilişkisi bu tabakalar dışında tutulmuş ve gönül ilişkisi ve sevgi esasına dayandırılmıştır. Bunun ve diğer tabakaların ayrıntılarına de-ğinmek bizi ilgilendirmez. İsteyen o kanunlara başvursun.
Bizi, uygulanmakta olan bu sis-temin sonuçlarını irdelemek ilgilendi-riyor. Bu irdelemede gördüğümüz şu-dur: Dünya malı daha önce sözünü ettiğimiz genel bakış gereğince kadın ile erkek arasında eşit olarak bölüş-türülüyor. Fakat batılılar kadını ko-casının denetimi altına koydular. Ka-dının kendine miras kalan malları üzerinde tasarruf hakkı yoktur. Bu-nun için kocasından izin alması gere-kir.
Böylece dünya malı mülk olarak erkek ile kadın arasında eşit biçimde bölüştürüldü, ama düzenleme ve irade bakımından tümü ile erkeğin deneti-mine verildi! Batı toplumlarında faa-liyet gösteren bazı devrimci dernekler kadınlara mali bağımsızlık sağlaya-rak onları bu konuda erkeklerin de-netiminden kurtarmak için çalışıyor-lar. Eğer isteklerinde başarılı olurlar-sa, kadınlar ile erkekler hem mülki-yet hem de düzenleme ve tasarruf yet-kisi bakımından eşit duruma gelirler.
7-Miras Sistemlerinin Karşılaştırılması Biz, eski milletler ve geçmiş çağ-larda geçerli olan miras sistemlerini özetledikten sonra işi eleştirici araş-tırmacılara havale ediyoruz. Bu sis-temleri birbirleri ile mukayese etsinler. Bu sistemlerin hangisinin yeterli, hangisinin eksik olduğuna, insan toplumu için hangisinin faydalı, hangisinin zararlı olduğuna, hangisinin mutluluğa götüren yol üzerinde olduğuna hüküm versinler. Sonra da bu sistemler ile İslam'ın bu alandaki kanunlarını kararlaştırarak verilmesi gereken hükmü versinler.
İslam sistemi ile diğer sistemler arasındaki en köklü fark, hedefte ve maksattadır. İslam sisteminin mak-sadı dünyanın huzura ve mutluğa er-mesi iken, onun dışındakilerin mak-sadı arzu ettiğini elde etmektir. Bütün ayrıntılar ve sonuçlar, bu iki temel şeyden kaynaklanır: Yüce Alah şöyle buyuruyor: "Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda hayırlı olabilir. Buna karşılık hoşnuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz." "Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, bilin ki, bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz de Allah onda birçok hayır koymuş olabilir."
8-Vasiyet Daha önce söylediğimiz gibi İs-lam, vasiyeti miras kapsamı dışına çıkararak onu bağımsız bir hüküm olarak ele almıştır. Çünkü onun ba-ğımsız bir dayanağı vardır. Bu daya-nak, mal sahibi hayattayken onun malı üzerindeki iradesini tanımaktır. Vasiyet gelişmiş milletlerde bir hile yolu idi.
Baba aile reisi gibi vasiyet eden kimsenin malını veya malının bir bölümünü, yürürlükteki miras kanununun vermeyi uygun gördükleri dışındaki kimselere vermek için baş-vurulan bir formül olarak kullanılır-dı. Bu yüzden söz konusu toplumlar vasiyetin kapsamını daraltmak ve miras hükümlerini geçersiz kılmaya yol açan bu yolu şu ya da bu şekilde kesmek maksadı taşıyan kanunlar çıkarıyorlardı. Bu alandaki sınırlama girişimleri günümüze kadar hep de-vam etmiştir.
İslam, vasiyetin kapsamını malın üçte biri ile sınırlamıştır. Buna göre vasiyet malın üçte birinden fazlası için geçerli değildir. Bazı yeni kanunlar bu konuda İslam'ın yöntemini izlemişlerdir. Fransız kanunu gibi. Fakat iki kanun arasında bakış açısı farklılığı vardır. Nitekim İslam vasiyeti teşvik ederken söz konusu kanunlar ya onu engelliyor veya sessizce geçiştiriyorlar.
Vasiyet, sadakalar, zekat, humus ve mutlak infak hakkındaki ayetle-rin incelenmesi şunu ortaya koyuyor: Bu düzenlemeler, yaklaşık olarak malların yarısının ve bu malların gelirinin üçte ikisinin iyilikler ve yoksul kesiminin ihtiyaçları için kullanılmasın yolunu kolaylaştırıyor. Böylece toplumun değişik kesimleri birbirine yaklaştırılıyor, aralarındaki büyük farklar kaldırılıyor ve fakir kesimin ayakları üzerinde durabilmesi sağlanıyor. Bu kanunların bir amacı da zenginlerin harcama biçimlerini düzenleyerek fakir kesim ile aralarının açılmasını frenlemektir. Bu konu inşallah ileride ayrıca ele alınıp incelenecektir."
4056. Bölüm Mirasın Engelleri
21561. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Katil miras almaz." 21562. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Mirastan hiçbir şey katile ulaşmaz." 21563. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Katil için bir miras yoktur." 21564. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim birini öldü-rürse her ne kadar öldürülenin katilden başka bir varisi olmasa ve her ne kadar çocuğu ve babası da olsa miras alamaz."
21565. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biri diğerini öldüren iki kişi miras alamaz." 21566. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Katil öldürdüğü kim-senin diyetinden miras alamaz." 21567. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zinazade olan birisi ne miras alır, ne de kimse onun varisi olur." 21568. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir toplulu-ğun cariyesiyle veya özgür bir kadınla fuhuş ederse, dünyaya gelen çocuğu zinazadedir, ne mi-ras alır ne de kimse ona varis olur."
21569. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müslüman kafirin (kendisinden) miras almasına engel olur ama ondan miras alır. Kafir ise ne müminin miras al-masına engel teşkil eder ve ne de ondan miras alabilir" 21570. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ne kafir müslüman-dan miras alır ne de müslüman kafirden" bak. Vesail'uş Şia, 17/374, 413, Ebvabu mevanii'l irs, Kenz'ul Ummal, 11/15, 72, Fi mevanii'l İrsi
4057. Bölüm Peygamberlerin Mirası
Kur'an : "Süleyman Davud'a varis oldu: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şey-den bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur" dedi." Doğrusu, benden sonra ye-rime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısır-dır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı ka-zanmasını da sağla." 21571. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Peygamber miras bı-rakmaz, aksine onun mirası fakir ve yoksul müslümanlar içindir."
21572. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz miras bırakmayız, bıraktığımız şey sadakadır." 21573. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fatıma (a.s) ve Abbas bin Abdulmuttalib miraslarını talep etmek için Ebubekir'in yanına geldiler. Ali de onlar ile birlikte gitti. Ebubekir şöyle dedi: "Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biz miras bırakmayız. Bıraktığımız her şey sadaka-dır."
Ebubekir daha sonra şöyle dedi: "Peygamberin ailesinden olanların geçimi benim sorumlu-luğumdadır."Ali (a.s) şöyle bu-yurdu: "Süleyman Davud'a va-ris oldu ve Zekeriyya şöyle dedi: "Bana ve Yakup ailesi-ne varis olsun."Ebu Bekir şöyle dedi: "Benim dediğim geçerlidir. (Olay benim dediğim gibidir. Ben Peygamberin sözlerini sizle-re aktardım.) Allah'a yemin ol-sun ki sen de benim bildiğim şeyi biliyorsun."Ali (a.s) şöyle bu-yurdu: "Ama Allah'ın kitabı (Önceki peygamberlerin miras bıraktığı hususunda açık bir şe-kilde) açıklamada bulunmakta-dır."Onlar (Ali, Fatıma Abbas) artık bir şey demeden geri dön-düler."
21574. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her şeyin bir temeli vardır; imanın temeli ise günah-tan sakınmadır." 21575. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma, amelin efendisidir." 21576. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin temeli sakın-madır." 21577. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vera dinin başıdır."
21578. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın günahtan sa-kınması dini miktarıncadır." 21579. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dininizin en hayırlısı sakınmadır." 21580. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Din işlerinden en iyi-si sakınmadır."
21581. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dinininizin en üstü-nü sakınmadır." 21582. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İman, sakınmayla do-ruğa erişir. Her kim, Allah'ın kendisine nasip ettiği rızka ka-naat ederse, cennete gider. Her kim de şüphe olmayan cenneti isterse, Allah yolunda hiç bir kı-nayıcının kınamasından kork-mamalıdır." 21583. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir kale sakın-madan daha sağlam değildir." 21584. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir şiper sakın-madan daha iyi değildir." 21585. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma bir kalkan-dır."
21586. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşe koyulun işe! İşin sonu, işin sonu! Direniş, direniş! Sabır, sabır! Takva, takva!" 21587. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Veradan (sakınmak-tan) ayrılma. Zira vera (günah-lardan) en iyi korunma sebebi-dir." 21588. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Veradan ayrılma. Şüphesiz vera dinin yardımcısı ve ihlas sahibi kimselerin hasle-tidir."
21589. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Veradan ayrılma, ta-maha aldanma. Şüphesiz ki ta-mahlanmanın otlağı kirlidir." 21590. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmaktan ayrıl-mayın zira sakınmak bizim tabi olduğumuz, kendisiyle Allah'a itaat ve kulluk ettiğimiz ve dost-larımızdan istediğimiz dindir." 21591. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Veradan ayrılmayınız. Şüphesiz ki Allah nezdinde olan şeylere vera (sakınma) ile ulaşılabilir."
21592. Mirac hadisinde şöyle yer almıştır: "Ey Ahmet! Sakınmadan ayrılma! Zira ki sakınma dinin evveli, dinin ortası ve dinin so-nudur... Sakınmak süsler arasın-da bir küpe gibi ve diğer yiyecek-ler arasında bir ekmek gibidir. Sakınma imanın başı ve dinin dayanağıdır. Sakınmanın misali bir gemi gibidir. Şüphesiz deniz-de sadece gemide olanlar kurtu-lur. Züht ehli kimseler de sadece sakınmayla kurtuluşa ererler."
3
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
KUNULARLA İLGİLİ
21593. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bizi severse bizim amel ettiğimiz gibi amel etmeli ve sakınmadan yardım almalıdır. Zira sakınmak dünya ve ahiret işinde en iyi yardımcı-dır." 21594. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En zor ibadet sakın-madır." 21595. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak en iyi ar-kadaştır." 21596. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak en iyi elbi-sedir."
21597. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İzzet sebebi olan sa-kınmak (insanı) hor kılan tamah-tan daha iyidir." 21598. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmanın afeti ka-naatin azlığıdır." 21599. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüz bin kişilik veya daha fazla nüfuslu bir şehirde yaşadığı halde kendisinden daha çok sakınan birinin bulunduğu kimse bizden değildir ve yüceliğe sahip değildir."
21600. İmam Bakır (a.s), kendisiy-le vedalaşmak için yanına gelen Hay-seme'ye şöyle buyurmuştur: "Bizden taraf dostlarımıza selam söyle! Onlara, yüce Allah'tan korkmayı tavsiye et. Ey Hayseme! Onlara bildir ki, amel etmedikçe biz Al-lah katında onlar için hiç bir şey yapamayız ve bizim velayetimize sadece sakınma ile ulaşabilir-ler." bak. el-Kalb, 3406. Bölüm, 17028. Hadis, eş-Şia, 2149. Bölüm, el-İman, 279. Bölüm, et-Tema' 2420. Bölüm
4059. Bölüm Sakınmanın Neticesi
21601. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmanın neticesi nefis ve dinin düzelmesidir." 21602. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amel, sakınma ile ürün verir." 21603. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak haramlara bulaşmaya engel olur." 21604. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma takvanın temelidir."
21605. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma ile aşağılık-lardan uzaklaşma mümkün-dür." 21606. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın sakınması onu, her türlü aşağılıktan uzak tutar." 21607. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma dini düzeltir, nefsi korur, insanı süsler." 21608. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlim sakınma olmak-sızın temizlemez."
21609. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin düzelme sebe-bi sakınmadır." 21610. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nefsin düzelme se-bebi sakınmadır." 21611. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan sakınınız ve dininizi sakınarak koruyunuz ." 21612. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma kurtuluşun meşalesidir." 21613. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin sakınması çoğalırsa günahı azalır."
4060. Bölüm Sakınmanın İbadetteki Rolü
21614. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmakla birlikte olmayan bir ibadette hayır yok-tur." 21615. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İbadetlerde) çaba göstermek sakınmakla birlikte olmazsa faydalı değildir." 21616. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kemanın ipi gibi in-celip zayıflayıncaya kadar namaz da kılsanız ve keman gibi eğri-linceye kadar oruç da tutsanız, Allah sizden sadece sakınmayla kabul eder."
21617. İmam Sadık (a.s) Amr bin Said'e yaptığı tavsiyesinde şöyle bu-yurmuştur: "Sana ilahi takvayı, sa-kınmayı ve ibadet için çalışmayı tavsiye ediyorum. Bil ki sakın-manın olmadığı bir çaba fayda vermez." 21618. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmadan soyunan (sakınmayan) kimse dinini bo-zar." 21619. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak ibadetin düzenidir, eğer bu düzen bozu-lursa ilk bozulduğunda düzen bozulduğu gibi dindarlık da bo-zulur." bak. el-İbadet, 2491. Bölüm
4061. Bölüm Veranın Anlamı
21620. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vera ictinab etmektir (sakınmadır)" 21621. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Veranın kökü günah-lardan uzak durmak ve haram-lardan sakınmaktır." 21622. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vera, hakikatte helal gelirler talep etmek ve başkala-rından bir ihtiyacını dilemekten sakınmaktır."
21623. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak, hakikatte günahlardan temizlenmektir." 21624. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak takvaya bağlıdır." 21625. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak amellerin efendisidir. Her kim halvette Al-lah ile karşı karşıya kaldığında kendisini sakındıracak bir takva-ya sahip değilse Allah artık amel-lerine teveccüh etmez. Zira sa-kınmak Allah'tan gizli ve açıkta korkmak, varlık ve yoklukta ikti-satlı olmak, hoşnutluk ve gazap halinde adalete riayet etmek-tir."
21626. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınmak şüphelerle karşılaştığında durmaktır (ihtiyat etmektir.)" 21627. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınan kimse şüphe ortaya çıktığında duraklayan kimsedir." 21628. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphelerle amel eden kimse şarabı nebiz, rüşveti hedi-ye ve haracı zekat olarak helal sayar."
21629. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Helal açıktır, haram da açıktır. Bu ikisinin arasında halktan bir çoğunun bilmediği şüpheli işler vardır. O halde her kim şüpheden sakınırsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Her kim de şüphelere girerse harama düşer. Tıpkı korunun etrafında otlatan ve koruya girmek üzere olan çoban gibi." 21630. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kendinizle haram arasında helalden bir perde çeki-niz. Her kim böyle yaparsa, di-nini ve haysiyetini korumuş olur. Her kim de onda otlatırsa, tıpkı korunun etrafında otlatan ve içi-ne girmeye yakın olan kimse gi-bidir."
21631. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Helal açıktır, haram da açıktır. O halde şüphe olan şeyi terk et ve içinde şüphe ol-mayan şeye sarıl." 21632. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İçinde şek olan şeyi terk et ve içinde şek olmayan şe-ye sarıl. Zira Allah için terk etti-ğin şeyin yokluğunu asla hisset-mezsin." 21633. Resulullah (s.a.a), Ebu Ru-faa'ya şöyle buyurmuştur: "Allah için terk ettiğin bir şeyin yerine Allah mutlaka sana daha iyisini verir." 21634. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Seni şekke düşüren şeyi terk et, seni şekke atmayan şeye sarıl. Zira doğruluk ruhun huzur sebebi ve yalan ise peri-şanlık sebebidir." 21635. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hakkında şek ettiğin şeyi terk et, şek olmayan şeye sa-rıl. Zira iyilik huzur sebebidir, kötülük ise perişanlık ve rahat-sızlık sebebidir."
21636. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik göğse yerleşen ve kalbin itminan ettiği şeydir. Şek ise göğüse yerleşmeyen ve kalbin kendisine itimat etmediği şeydir. O halde, her ne kadar müftüler (aksine) fetva verseler de seni şekke düşüren şeyi, (seni şekke düşürmeyen şeye bırak.)" 21637. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik göğüste karar kılan ve kalbin kendisiyle güvene erdiği şeydir. Şek ise göğüste ka-rar kılmayan ve kalbin kendisiyle güvene ermediği şeydir. O halde her ne kadar müftüler sana fetva verse deseni şekke düşüren şey-leri seni şekke düşürmeyen şey-lere bırak."
21638. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Senin nefsin sana fetva verir, elini göğsünün üze-rine bırak, helal karşısında huzur bulur, haram karşısında ise ızdı-rap ve kararsızlık içinde çırpınır. Seni şüpheye düşüren şeyi terk et ve her ne kadar müftüler (aksine) hüküm verseler de seni şüpheye düşürmeyen şeylere sarıl. Mümin daha büyük bir zorluğa düşmemek için küçüğü terk eder."
21639. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Vabise! Kalbin-den ve nefsinden fetva dile. İyilik kalbin huzur bulduğu canın, sükuna erdiği şeydir. Günah ise her ne kadar insanlar caiz oldu-ğuna dair hüküm ve fetva verse-ler bile ruhta yer etmeyen ve gö-ğüste tahammül gösteremeyen şeydir."
21640. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Günah kalbi üzer, ve her bakışa şeytan mutlaka tamah gözünü diker." 21641. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbinin inkar edip beğenmediği şeyi terk et." bak. Eş-Şubhe, 1951. Bölüm, et-Takva, 4173. Bölüm
4062. Bölüm Vera Sahibi
21642. İmam Sadık (a.s) sakınan kimse hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah'ın haramlarından sakınan kimsedir." 21643. İmam Sadık (a.s) aynı so-ruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Sakınan kimse Allah'ın haram-larından sakınan ve onlardan iç-tinap eden kimsedir. Eğer şüp-helerden sakınmazsa bilmeden harama düşer." 21644. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınan kimse ruhu temiz, hasletleri yüce olan kim-sedir." 21645. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yarın Allah ile otu-ranlar, sakınanlar ve dünyaya rağbet göstermeyenlerdir."
21646. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınan kimsenin iki rekat namazı, helal ve haramı birbirine karıştıran kimsenin bin rekat namazından daha üstün-dür." 21647. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınan kimsenin ar-kasında kılınan namaz kabul edi-lir. Takva sahibi kimseye verilen hediye kabul edilir. Takva sahi-biyle oturup kalkmak ibadettir, onunla bilgi alışverişinde bu-lunmak sadakadır."
21648. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Ey Musa! Bir kul kıyamet gününde beni görünce sakınma ehli olmadığı taktirde, elinde olan şeyleri inceden inceye hesaplarım. Zira ben onlardan (sakınanlardan) utanırım. Onları büyük ve yüce sayarım ve hesablarını görmeden cennete götürürüm."
4063. Bölüm İnsanların En Çok Sa-kınanı
21649. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın haramların-dan sakın ki insanların en çok sakınanı olasın." 21650. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu! Sana haram kıldığım şeylerden uzak dur ki insanların en çok sakınanı olasın." 21651. İmam Sadık (a.s), "İnsan-ların en çok sakınanı kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Al-lah'ın haramlarından uzak duran kimse!"
21652. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir sakınma, aziz ve celil olan Allah'ın haramla-rından uzak durmaktan, mümin-lere eziyet etmek ve onların gıy-betini yapmaktan sakınmaktan daha faydalı değildir." 21653. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sakınma gibi bir vera yoktur."
21654. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüpheler nezdinde durma gibi bir sakınma yoktur." 21655. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en çok sa-kınanı şüpheler anında duran-dır." 21656. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: ""İnsanların en çok sakınanı istek ve yakarışlardan en uzak olanıdır." 21657. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizin en zeki olanınız en çok sakınanızdır."
Kur'an : "Ehlimden olan kardeşim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu göre-vimde ortak kıl ki" "And olsun ki Mûsa'ya ki-tab verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık."
Tefsir "Ehlimden olan kardeşim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu göre-vimde ortak kıl ki..."ayeti Musa tarafından ifade edilen başka bir is-tektir ve bu Musa'nın dördüncü ve son isteğidir. Ayette geçen "vezir" ke-limesi "feil" vezninde olup, "vizr" kökünden türemiştir ki ağır yük an-lamındadır.
Vezir de hükümet ve pa-dişahlığın ağır yükünü yüklendiği ha-sebiyle, vezir olarak adlandırılmıştır. Bazıları şöyle demişlerdir: "Vezer" kökünden türemiş olup, sığınılan dağ anlamındadır ve vezire de padişahın görüş ve hükümlerinde kendisine sı-ğındığı hasebiyle vezir denmiştir.
Evet, Musa rabbinden ehlinden birini kendisine vezir ve yardımcı kılmasını istemektedir ve bu iş için de kardeşi Harun'u önermektedir. Musa'nın böyle bir istekte bulunmasının sebebi, çok boyutlu ve geniş bir sorumluluğu sebebiyleydi ve Musa tek başına bu görevi yerine getiremezdi.
Dolayısıyla da bu işte kendisine ortaklık edecek işlerinden bir bölümünü yapacak, böylece o ağır yükün bir miktarını omuzlayacak ve Musa'nın bizzat yaptığı işlerde de kendisine yardımcı olacak bir vezire ihtiyacı vardı. Musa'nın beyan ettiği "Beni onunla destekle. Onu işimde ortak kıl" cümlesinin anlamı da budur. Yani bu cümle gerçekte Harun'un vezir olarak karar kılınmasının anlamı ve açıklaması mesabesindedir.
O halde "işimde onu ortak kıl" cümlesinden maksat Harun'un kendisine özgü olan işlerde ortak kı-lınmasıydı ve o da aslında dine davette ve davetin daha ilk gününden itibaren Harun'un Musa'ya işinde ortak olmasından ibaretti. O halde bu ortaklık Harun'a özgüdür ve ondan başka hiç kimse onun ortağı değildir.
Musa da bu işte artık Harun'dan başkasını onun yerine geçiremezdi. Ama dinin tebliği veya Peygamber tarafından davetin tamamlanışından sonra bir par-çasının veya bir bölümünün tebliği Peygambere özgü değildir. Aksine o dine iman eden, din hakkında bir bilgiye sahip olan herkesin görevidir. Böyle bir alimin dini öğretiler husu-sunda bilgisi olmayan kimseleri eğit-mesi görevi vardır. Orada hazır bulu-nanlar hazır bulunmayanlara onu tebliğ etmelidir.
Dolayısıyla da Mu-sa'nın kendisine ve kardeşine özgü olmayan bir işte, kardeşinin kendisine ortak kılınmasını istemesinin bir anlamı yoktur. Aksine bu tüm iman eden herkesin, irşad, tebliğ, talim ve o dinin açıklamasıyla görevli olmasıdır. Dolayısıyla da açıklığa kavuştuğu gi-bi Harun'un işlerde Musa'ya ortak kılınışı, Harun'un Allah'ın Musa'ya vahyettiklerinden bir bölümünü ve Allah tarafından kendisine özgü olan şeylerin bazısını (örneğin itaatin farz oluşu ve sözün hücciyeti gibi) Musa adına tebliğ etmesi anlamındadır.
Harun'un Musa hususundaki or-taklığı ise, yani münezzeh olan Al-lah'tan vahiy algılaması, Musa'nın o işte yalnız olmaktan korkacağı ve en-dişeye kapılacağı bir şey değildi ve ne-ticede de Allah'tan ortak dilemesi bu konuyla ilgili değildi. Aksine, Mu-sa'yı endişelendiren ve korkutan şey, sadece ilahi mesaj, dinin tebliği,
İsrai-loğullarını kurtarmak için işlerin dü-zenlenmesi ve benzeri işler hususun-daki yalnızlığı idi. Bu konu bizzat Musa'nın dilinden de şöyle nakledil-miştir: "Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düz-gündür. Onu, beni destekle-yen bir yardımcı olarak be-nimle gönder." Bunun yanısıra, Şia ve Sünni yo-luyla nakledilen sahih rivayetlere göre de Peygamber bu duayı Peygamber olmadığı halde Ali (a.s) hakkında da yapmıştır."
21658. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlim aklı artırır, ken-disini öğrenen kimseye beğenil-miş sıfatlar kazandırır. O halde halim kimseyi emir sahibi kılar ve düşünce sahibini ise vezir kı-lar." 21659. Resulullah (s.a.a), İbn-i Abbas'a şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın mirac gece-sinde bana buyurduğu ilk şey buydu: "Ey Muhammed! Ayağı-nın altına bak" Daha sonra per-delerin yırtıldığını,
gök kapıları-nın açıldığını gördüm ve Ali'nin başını bana doğru kaldırdığını müşahade ettim. Daha sonra benimle konuştu ve ben de onunla konuştum. Aziz ve celil olan rabbim de benimle konuş-tu." Ben (İbn-i Abbas) şöyle ar-zettim: "Ey Resulullah! Rabbin sana ne dedi?" Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Muhammed! Ben Ali'yi senin vasin, vezirin ve senden sonraki halifen karar kıl-dım. Bunu ona bildir."
21660. Resulullah (s.a.a) Ali'ye şöyle buyurmuştur: "Benim işitti-ğim şeyi sen de işitiyor ve benim gördüğüm şeyi sen de görüyor-sun. Ama sen Peygamber değil-sin, aksine sen vezirsin ve hayır üzeresin." 21661. İbn-i İshk şöyle diyor: "Ha-tice İslam için gerçek bir vezir (veya yardımcı) idi. Resulullah (s.a.a) onun varlığıyla huzura eri-yordu."
21662. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan hiç kim-senin sevabı, yöneticiye Allah hakkında tavsiyede bulunan ve yöneticinin de tavsiyeler ile amel ettiği salih bir vezirin mükafa-tından daha büyük değildir." 21663. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden her kim bir işi üstlenir ve Allah da onun hayrını dilerse, kendisi için temiz ve sa-lih bir vezir karar kılar, unuttuğu zaman bu vezir ona hatırlatır, hatırladığı zaman da ona yar-dımcı olur."
21664. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah bir yöneticinin hayrını dilediğinde onun için doğru ve salih bir vezir karar kı-lar. O unuttuğunda vezir ona ha-tırlatır, hatırında olduğunda da ona yardımcı olur. Ama Allah ona hayırdan başka bir şey diler-se ona kötü bir vezir nasip eder, o unuttuğunda ona hatırlatmaz. Eğer hatırında olursa ona yardım etmez."
21665. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah kendisinden sonra yerine geçecek birisinin olmadığı hiç bir Peygamber göndermemiştir ve etrafındakiler iki gruba ayrılmıştır: Bir grubu ona iyi işleri tavsiye etmiş, onu kötülüklerden sakındırmıştır. Diğer bir grubu ise hakkında hiç bir kötülüğü yapmaktan el çek-memiştir. Böylece her kim bu grubun şerrinden güvende olur-sa, şüphesiz ki korunmuş olur."
21666. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin veziri kendisine hıyanet ederse, işinin tedbiri bozulur." 21667. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü vezirler, zalim yardımcılar ve günahkar kardeş-lerdir." 21668. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar namazı öl-düğünde hakkıyla eda etmedi-ğinde) hilim zayıflık, zulüm kı-vanç sayıldığında, emirler kötü ve vezirler yalancı olduğunda dünyadan sakın."
4065. Bölüm Vezirlerin En Kötüsü
21669. İmam Ali (a.s) Malik Eş-ter'i Mısır'a vali tayin ettiğinde yaz-dığı mektupta şöyle buyurmuştur: "Vezirlerinin en kötüsü, senden önceki kötülere vezirlik edenler, suçlarına ortak olanlardır. Sana sırdaş olmasınlar; çünkü onlar günahkarların yardımcıları, za-limlerin kardeş-leridir.
Sen, bun-ların yerine görüşleri en az onla-rınki kadar isabetli, fakat onlar gibi günahkar olmayan, zalime zulmünde, günah işleyene güna-hında yardımcı olmayan daha hayırlı kişiler bulabilirsin. Bunla-rın yükü daha hafif, yardımları daha güzeldir. Besledikleri sevgi daha içten, başkalarıyla yakınlık-ları, daha azdır. Yalnızken bun-larla bulun, meclislerinde de bunları bulundur. Allah'ın, dost-larında bulunmasından hoşlan-madığı şeylerde sana en az yar-dım eden, acı da olsa sana hakkı söyleyen kişileri seç; her ne kadar sana hoş gelmese de..."
4066. Bölüm Ahlak Vezirleri
21670. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İman için ilim, ne de güzel vezirdir. Hilim için idare etmek ne de iyi bir vezirdir ve idare etmek için yumuşaklık ne de güzel bir vezirdir." 21671. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel görüş ilim için ne de güzel vezirdir."
21672. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah aklı yarattı ve o ilk ruhani ya-ratık idi... Daha sonra akıl için yetmiş beş asker karar kıldı. Akıl için karar kıldığı o yetmiş beş asker arasından biri aklın veziri olan iyiliktir, onun karşısında da kötülüğü karar kılmıştır ki ceha-letin veziridir. Diğeri de küfrün düşman olduğu imandır, diğeri ise karşısında inkarın karar kılın-dığı tasdik ve onaylamadır ve di-ğeri ise karşısında ümitsizliğin yer aldığı ümittir."
Kur'an : "Tartı kıyamet gününde haktır. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tar-tıları hafif gelenler, ayetleri-mize yaptıkları haksızlıklar-dan ötürü kendilerini mah-vetmiş olanlardır." "Kıyamet günü doğru te-raziler kurarız; hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. He-sap gören olarak biz yeteriz." bak. Kehf, 105, Mü'minun, 102, 103, Karia, 6-11
Tefsir "Tartı kıyamet gününde haktır. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır..."Bu iki ayet (a'raf suresi, 8 ve 9. Ayetler) tartmaktan yani amellerin tartılma-sından veya bizzat insanların ameller açısından tartılmasından söz etmek-tedir. Bu konunun delili ise Allah-u Teala'nın şu sözüdür:
"Kıyamet günü doğru teraziler kura-rız…Hesap gören olarak biz yeteriz."Bu ayet de tartmanın ve değerlendirmenin amellerin hesabının görülmesinin bir kolu olduğuna delalet etmektedir. Bu ayetten daha açığı ise şu ayetlerdir: "O gün insanlar işlerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." Bu ayet iyi ve kötü amelleri genel anlamda zikretmiş ve bu amellere ağırlığı isnat etmiştir.
Evet, tartmak genelde amel ile il-gilidir, ameli yapan kimseyle ilgili de-ğil. Zira ayeti şerife, iyi veya kötü her amelin ağırlığı olduğunu buyurmak-tadır. Ama "Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı küfredenleredir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlara değer verme-yeceğiz"
ayeti ise batıl olan amellerin -amellerin batıl oluşu konusunu, el-Mizan kitabının ikinci cildinde açıkladık-aslında ağırlığı olmadığına ve sadece batıl olmayan amellerin ağırlığı olduğuna delalet etmektedir. Zira batıl olmayan iyi ve kötü her amelin bir ağırlığı vardır ve o ağırlık sebebiyle de tartılmaktadır.
Ama bu ayetler, iyi veya kötü her iki amelin de bir ağırlığı olduğunu be-yan etmekle birlikte hakikatte bu hu-susta rulatif bir ağırlığı göz önünde bulundurmuştur ve nihayi hüküm verme olayı da bu esas üzere gerçek-leşmektedir. Yani ayetlerin zahiri de iyi amellerin ameller terazisinin ağırlığına sebep olduğunu,
günahların ise ameller terazisinin hafifliğine neden olduğunu bildirmektedir. Yoksa iyi veya kötü her iki amelin de tartıldığı ve ağırlığının belli olduğu, sonra da bu ağırlık esasınca birbiriyle değerlendirildiği, birinin ağırlığının diğerinden üstün gelmesi halinde o esas üzere hükmedildiği, dolayısıyla iyilikler ağır olduğu taktirde cennet hükmünün verildiği,
günahlar ağır geldiğinde ise cehennem ateşi hükmünün verildiği anlamında değildir. Zira böyle bir tartma ameller terazisinin iki kefesinin de eşit olmasının mümkün olduğu farzına dayanmaktadır. Tıpkı biz insanlar arasında yaygın olan terazi, kantar ve benzeri tartma aletleri gibi.
Ama konu böyle değildir. Ayetle-rin zahiri iyi amelin terazinin ağırlı-ğına neden olduğunu, kötü amelin ise terazinin hafiflemesine neden olduğu-nu beyan etmektedir. Nitekim şu ayetin zahiri de bu nükteyi beyan etmektedir: "Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır." Hakeza bir ayette de şöyle buyurmaktadır: "Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık eden-lerdir,
cehennemde temelli-dirler." hakeza şöyle buyurmaktadır: "Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır. Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu sen bilir misin? O, kızgın bir ateştir." Gördüğünüz gibi bu ayetler, sürekli ağırlığı iyi işlerin bulunduğu terazi kefesine isnat etmektedir, hafifliği ise
günahların ve kötülüklerin kefesine isnat etmektedir. İşte bu yüzden amellerin tartılması ağırlığı ve değerlendirilmesi için başka ölçülerin var olduğu görüşünü teyit etmektedir. Öyle ki eğer ameller iyi olursa, onunla mutabık kalmakta ve tartılmaktadır ve o ölçü terazinin ağırlığıdır. Ama eğer ameller kötü olursa, onunla mutabık kalmamak da tartılmamaktadır ve o da terazinin hafifliğidir. Tıpkı bizim var olan öl-çülerimizle terazilerimiz gibi. Zira bu tartma aletlerinde de bir takım ölçüler vardır. Örneğin bir ağırlık ölçümü bi-rimi olan miskal iki kefeden birine bırakılmakta,
diğer kefesine ise o mal ve cins bırakılmaktadır. Malın ağırlı-ğı o ölçme birimiyle eşit olduğu taktir-de mesele olmamakta, aksi taktirde ise onu bir kenara bırakmak zorun-da kalmaktayız. Burada miskal ha-kikatte malın tartıldığı ölçüdür ve bizzat terazi, kantar ve benzeri şeyler ise miskali veya ağırlık miktarını ölçme birimini belirten bir iş aleti ko-numundadır. Ölçme aleti de aynen böyledir. Yani metre ve benzeri ölçme birimleri, eşyaların uzunluğunu ölç-meye yarayan bir ölçü birimidir. Eğer eşyaların uzunluğu ölçü birimine mu-tabık olursa kabul edilir,
aksi tak-tirde kabul edilmez. O halde ameller-de de bir ölçü birimi varıdır ve o ameller onunla tartılmaktadır. Örneğin namaz için, namazın tartıldığı bir ölçü vardır ve bu ölçü gerçek ve kamil olan namazdır. Hakeza zekat, infak ve benzeri şeyler hususunda da ölçü aynıdır. Sözün ölçüsü tümüyle hak olan ve hiç bir batılın sızamadığı sözdür. Bu esas üzere şu ayet de bu anlamı ifade etmektedir: "Ey iman edenler! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının."
O halde açıkladığımız bu bilgiler ışığında doğru olan görüş şudur ki, "el-veznu yevmeizin el hekku" cümle-sinden maksat, kıyamet günü amelle-rin tartıldığı ölçünün bizzat hak ol-duğudur. Yani amel her ne kadar hak olursa, aynı ölçüde hak ve değer kazanır. İyi amel hakkı kapsadığı hasebiyle de bir ağırlığa sahiptir ve tam aksine günahlar ve kötü ameller de hakkı kapsamadığı ve salt batıl olduğu hasebiyle hiçbir ağırlığa sahip değildir. O halde münezzeh olan Al-lah kıyamet günü amelleri hak ölçü-süyle ölçer ve ameller hakkı kapsadığı ölçüde bir ağırlığa ve ölçüye sebep olur-lar."
21673. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Ameller tartılmayacak mı?" diye soran bir zındıka şöyle buyurmuştur: "Hayır, şüphesiz ameller cisim değildir. Gerçekte o insanların yaptığı şeyin sıfa-tıdır. Ayrıca bir şeyi tartmaya muhtaç olan kimse eşyanın sayısını ağırlığını ve
hafifliğini bilmeyen kimsedir ama Allah için bunların hiç biri örtülü değildir."Zındık şöyle dedi: O halde terazinin anlamı nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Adalet-tir."Zındık şöyle dedi: "O halde kitapta şöyle yazılmıştır: "Her kimin terazisi ağır gelirse" bunun anlamı nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Yani her kimin ameli üstün gelirse... " 21674. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "ve adalet terazilerini kurarız" ayeti hakkında şöyle bu-yurmuştur: "Bu tearzilerden mak-sat Peygamberler ve onların va-sileridir." "
21675. Resulullah (s.a.a), İbn-i Mes'ud'a yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey İbn-i Mes'ud! Defterlerin açıldığı ve rezaletle-rin aşikar olduğu günden kork. Zira Allah-u Teala şöyle buyur-muştur: "Kıyamet günü adalet terazilerini kurarız."
21676. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah iyi işi dünya ehline kıyamet günü terazilerinde ağır olduğu gibi ağır kılmıştır. Aziz ve celil olan Allah kötülüğü de kıyamet günün terazilerinde hafif olduğu gibi kolay kılmıştır." 21677. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İyi iş kıyamet günün-deki terazilerindeki ağırlık mikta-rınca, dünya ehline ağırdır ve kö-tü iş de terazilerindeki hafifliği miktarınca, dünya ehline hafif-tir."
21678. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şahadet ederiz ki Al-lah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Tektir ve O'nun ortağı da yok-tur. Hakeza (Şahadet ederiz ki) Muhammed (s.a.a) onun kulu ve Resulüdür. Bu iki şahadet; sözü yüceltir, ameli yükseltir. Bu ikisi-nin konulduğu terazi hafiflemez, kaldırıldığı terazi da ağır gel-mez."
21679. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü oldu-ğunda Allah Adem'e şöyle buyu-rur: "Terazinin yanında dur ve sana doğru yükselen amellere bir bak, iyilikleri zerre miktarınca kötülüklerine ağır gelen kimsele-re cennet vardır. Böylece bil ki ben onlardan hiç kimseyi haksız yere ve zulüm üzere cehenneme asla götürmem."
21680. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü kul ge-tirilir, iyi işleri terazinin bir kefe-sine konur, günahları ise diğer kefesine. Bu esnada günahlar ke-fesi ağırlık eder. Böylece bir sayfa getirilir ve iyilikler kefesine konur. Neticede bu kefe ağır olur ve şöyle arzeder: "Ey rab-bim! Bu sayfa nedir? Ben gece veya gündüz yaptığım her amel-lerle karşılaştım."Şöyle buyuru-lur: "Bu senin hakkında söylenen ama senin ondan münezzeh olduğun şeydir."Böylece kul kur-tuluşa erer." bak. el-Gıybet, 3133. Bölüm, 15497. Hadis,
4068. Bölüm Kendilerine Terazilerin Kurulmadığı Kimse
Kur'an : "Bunlar, Rablerinin ayetle-rini ve O'na kavuşmayı küf-redenleredir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlara değer vermeyece-ğiz." 21681. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), Said b. Museyyib'e öğüt vermiş, daha sonra Allah'ın Kur'an'da günahkar-lar ile isyankarlar hakkındaki sözü-ne geri dönmüş ve şöyle buyurmuştur: "Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: "Vah bize! Doğrusu biz zalimlerdik" derler.
"Ey halk! Eğer Allah'ın bu ayetteki maksadının müşrikler olduğunu söylerseniz, bu nasıl mümkün olabilir? Oysa Allah şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiç bir kimse hiç bir haksızlı-ğa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz."Ey Allah'ın kulları! Biliniz ki müşrikler için terazi kurulmaz, amel sayfaları açılmaz. Hakikatte amel defterleri müs-lümanlar için açılır." Bak. 94. konu, el-Hubt, el-Hesab, 843 ve 842. bölümler
543. Ko-nu
el-Vesve-se Vesve-se Bihar, 72/123, 100. Bölüm; el-Vesvese ve Hadis'un-Nefs Bihar, 95/136, 98. Bölüm; ed-Dua li def'il-Vesvas'iş-Şeytan Kenz'ul-Ummal, 1/244, 298; fi Şeytan ve vesvesatihi el-Müheccet'ül-Beyza, 5/47; Me'ne'l-Vesvese ve Sebeb-u Galebati-hi bak. 276. Konu, eş-Şek; 267. Konu, eş-Şeytan; er-Riya, 1418. Bölüm 4069. Bölüm İnançlarda Vesvese
Kur'an : "And olsun ki insanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; biz ona şah damarından daha yakı-nız." "De ki: "İnsanlardan ve cinlerden olan ve insanların gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların ilahı, insanların hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah'a sığını-rım."
21682. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Bazen insanın zihnine öyle şeyler ge-liyor ki eğer insan gökten yere düşe-cek, göğün ortasında kuşlar kendisini kapacak olursa bu onun için zihnin-den geçen şeyleri dile getirmekten daha sevimlidir" diye sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Bu salt imandır veya apaçık b ir imandır."
21683. Resulullah (s.a.a) ashabın-dan birinin, "(bazen) göğüslerimizde şeytanın vesvesesini görmekteyiz ki bizden biri süreyya yıldızına düşecek olursa bu kendisi için o vesveseyi dile getirmekten daha sevimlidir" diye ar-zetmesi üzerine şöyle buyurmuştur: "Gerçekten böyle bir duyguya (izhar etme korkusuna) kapılıyor musunuz?" Onlar şöyle arzetti-ler: "Evet" Bunun üzerine Pey-gamber şöyle buyurdu: "Bu halis imandır. Şeytan bu şeylerden daha büyük şeylerle kulu saptır-maya çalışır. Kul onun tehlike-sinden korunursa bu tür vesve-selere kapılır."
21684. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs Peygambe-rin (s.a.a) huzuruna geldi ve şöy-le arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Helak oldum" Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "O aşağılık şeytan senin yanına geldi ve şöyle dedi: "Kim seni yarattı?" Ve sen şöyle dedin: "Allah" o şöyle dedi: "Allah'ı kim yarattı?" O şahıs şöyle arzetti: "Evet! Seni hak üzere gönderene yemin ol-sun ki buyurduğunuz gibi-dir."Peygamber (s.a.a) şöyle bu-yurdu: "Allah'a yemin olsun ki bu halis imandır."
İbn-i Ebi Umeyr şöyle diyor: "Ben bu hadisi Abdurrahman b. Haccac'a söyledim, o şöyle dedi: "Babam bana İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu söyledi: "Resulullah'ın "Allah'a yemin olsun ki bu halis imandır" diye buyurmasındaki bu maksadı, in-sanın zihninde bu düşüncelerin geçmesiyle helak olmaktan korkmasıdır."
21685. İmam Bakır (a.s), kendisine zihninden geçen vesveseleri şikayette bulunan birisinin yazdığı mektuba cevaben şöyle yazmıştır: "Eğer aziz ve celil olan Allah isterse, seni inancında sabit kılar, şeytanın etkileme yolunu kapatır. Peygamber'e (s.a.a) de bir grup, "zihni vesveselerinden şikayette bulundular. Onlar bu vesvelerin kendilerini uzak yerlere savur-masını veya parça parça olmala-rını, o şeyleri ifade etmekten da-ha çok seviyorlardı,
ama Resu-lullah (s.a.a) onlara şöyle buyur-du: Kendi içinizde böyle bir duyguya kapılıyor musunuz? Onlar: "Evet" deyince Resulul-lah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Canım elinde olana yemin olsun ki o halis imandır. Bu vesvelerle karşı karşıya kaldığınızda şöyle deyi-niz: "Amenna billah ve resulihi vela hevle vela kuvvete illa bil-lah" (Allah'a ve resulüne iman ettik ve Allah'tan başka bir güç ve kuvvet yoktur.)"
21686. Resulullah (s.a.a), kendisine gelip, "Ben nifaka düçar oldum" di-yen birisine şöyle buyurmuştur: "Al-lah'a yemin olsun ki sen münafık değilsin, eğer münafık olsaydın, benim yanıma gelip beni du-rumdan haberdar kılmazdım. Seni hangi şey şüpheye düşür-müştür? Zannediyorum ki o (heryerde) hazır düşman senin yanına gelip sana şöyle demiştir:
"Seni kim yaratmıştır?" Ve sen de şöyle dedin: "Beni Allah ya-ratmıştır."O sana şöyle dedi: "Allah'ı kim yaratmıştır?" O şöy-le arzetti: "Evet, seni hak üzere göndere yemin olsun ki aynı de-diğin gibidir."Peygamber şöyle buyurdu: "Şeytan amelleriniz ve yaptıklarınız yoluyla yanınıza ge-lip sizlere üstün gelememiştir. Şimdi de bu (inançlar) yoluyla yanınıza gelip sizin ayağınızı kaydırmaya çalışmaktadır.
Sizden biri böyle bir duruma geldiğinde, Allah'ın birliğini hatırlasın." 21687. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Vesveseler, aralarında amacına erememiştir ki, kötülüğünü onla-rın düşüncesi üzerinde deneye-bilsin." bak. el-Me'rifet (3), 2632, 2652. Bölümler
4070. Bölüm Abdest ve Namazda Vesveseden Sakınmak
21688. İmam Sadık (a.s) akıllı ol-duğunu iddia ettiği halde abdest ve namazında vesveseye duçar olan birini anan Abdullah bin Sinan'a şöyle buyurmuştur: "Aklı olduğu için mi şeytanın emrine itaat ediyor." Ben (ravi) şöyle arzettim: "Nasıl şeytana itaat ediyor?" İmam şöyle buyurdu: "Ona düçar olduğu vesvesenin kimden olduğunu bir sor. Şüphesiz ki sana şeytanın işidir" diyecektir."
21689. İmam Sadık (a.s) kendisine namazın rekaat sayısı hakkında çok şüpheye düşen kaç rekaat kaldığını bilmeyen kimse hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Namazını iade etmelidir."Biz (Zürare ve Ebu Basir) şöyle arzettik: "Çok şüphe etmektedir her ne kadar da iade etse de yine de şüpheye kapıl-maktadır."İmam şöyle buyurdu: "Şüphesine itina etmemelidir (ve namazına devam etmelidir.) imam daha sonra şöyle buyurdu:
"Namazını yarıda kesmekle aşa-ğılık şeytanı kendinize alıştırma-yın. Bu iş onu tamaha düşürür. Zira şeytan aşağılıktır ve adet et-tirildiği şeye adet edinir. O halde sizden her biriniz şüphesine aldı-rış etmemeli ve namazını çok kesmemelidir. Çünkü birkaç defa şüphesine itina etmediği taktirde artık şüpheye kapılmaya-caktır."Zürare şöyle diyor: "İmam dada sonra şöyle buyur-du: "Aşağılık şeytan kendisine it-aat edilmesini ister bu yüzden eğer isyan edilirse artık sizden birinin yanına gelmez."
4071. Bölüm Vesvesenin İlacı
Kur'an : "De ki: "Rabbim! Şeytan-ların kışkırtmalarından sana sığınırım.""Rabbim! Yanım-da bulunmalarından da sana sığınırım." "Rahman olan Allah'ı an-mayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz." 21690. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vesvese edenin ku-şun gagasına benzer bir gagası vardır. İnsan gaflete düşünce o gagasını insanın kalp kulağına dayar ve vesvese eder. Bu esnada eğer insan aziz ve celil olan Allah'ı hatırlarsa, vesvese yok olur ve uzaklaşır. Bu yüzden de şeytana vesvas demişlerdir."
21691. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şeytanın köpeğin burnuna benzer bir burnu vardır ve onu insanın kalbinin üzerine koyar. Ona şehvetleri, lezzetleri hatırlatır, arzular yanına gelir ve kalbine vesvese eder. Böylece onu rabbi hakkında şüpheye dü-şürmeye çalışır. Eğer bu esnada kul, "Euzubillah'is-Semi'il Alim mineşşeytanirracim ve euzu bil-lah en yehzuruni, innallahe huve semiul alim" (Taşlanmış şeytan-dan duyan ve bilen Allah'a sığı-nırım! Yanımda bulunmaların-dan da Allah'a sığınırım. Şüphe-siz Allah bilen ve işitendir) derse şeytan burnunu onun kalbinin üzerinden kaldırır."
21692. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendisinden böyle bir vesvese görürse, üç de-fa şöyle desin: "Amentu billah ve resulihi (Allah'a ve Resulüne iman ettim."Böylece vesvese or-tadan kalkar." 21693. İmam Sadık (a.s) fazla ves-vese hakkında sorulunca şöyle buyur-muştur: "Sakıncası yoktur (aldır-ma) ve şöyle de: "lailahe İllallah" (Allah'tan başka ilah yoktur.)"
21694. İmam Sadık (a.s), aynı so-ruya cevap olarak Cemil b. Derrac'a şöyle buyurmuştur: "De ki: La ilahe illallah" Cemil şöyle diyor: "Kal-bime bir şey geldiğinde, "la ilahe illallah" diyordum. O şey kal-bimden dışarı çıkıyordu." 21695. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ay üç gün -(ayın ilk perşembe günü, ayın son Perşembe günü, ortasındaki çar-şamba günü- ve Şaban orucunu tutmak göğsün vesvesesini ve kalbin perişanlığını ortadan kal-dırır."
21696. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ramazan ayının ve her ay tutulan üç gün oruç gö-ğüsten vesveseleri kaldırır." 21697. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'i zik-retmek her tatsızlığın, hastalığın ve şüpheye düşürücü şeyin şifa-sıdır." 21698. Resulullah (s.a.a) vesveseye düşen, muhtaç, borçlu ve ailesi olan birisine şöyle buyurmuştur: "Şu cümleleri tekrarla: "Tevekkeltu ala'l hayyil lezi la yemut vel hamdu lillahillezi lem yettehiz sahibeten vela veleden ve lem yekun lehu şerikun fil mulk ve lem yekun lehu veliyyun min'ez zulli ve kebbirhu tekbira"
(öl-meyen ve diri olan Allah'a sığını-rım, bir arkadaş ve çocuk edin-meyen Allah'a hamd olsun, onun mülkünde ortağı yoktur onun acizlikten dolayı bir dostu da yoktur, Allah'ı büyük say.) Çok geçmeden o şahıs Peygamber'e (s.a.a) geri döndü ve şöyle dedi: "Ey Resulullah! Allah göğsümün vesvesesini ortadan kaldırdı, borcumu eda etti, rızkımı genişletti." bak. Ez-Zikr, 1340. Bölüm, eş-Şeytan, 2019. Bölüm, el-Vesvese, 4070. Bölüm
4072. Bölüm Allah'ın Vesveseyi Af-fetmesi
21699. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, dile veya amel aşamasına getirmedikçe ümme-timin zihni şüphelerini ve vesve-selerini affetmiştir." 21700. Fıkh'ur-Rıza'da (a.s) şöyle yer almıştır: "Rivayet ediyorum ki Alim'den (a.s) nefsin hadisi (in-sanın zihninden geçen düşünce ve fikirler) sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Zihninden bu tür düşünceler geçmeyen kimdir?. ." Hakeza Resulullah'tan şöyle buyurduğunu rivayet ediyorum: "Allah Tebareke ve Teala üm-metimin göğüslerindeki vesvese-leri görmezlikten gelmiştir."
Hakeza Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyorum: "Allah inanç haline dönüşmediği müddetçe ümmetimin zihninden geçenleri affetmiştir." 21701. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dokuz şeyin sorum-luluğu ümmetimden kaldırılmış-tır: Hata, unutkanlık, bilmedikle-ri şey, yapamadıkları şey, mecbur kaldıkları şey, zorla mecbur bı-rakıldıkları şey, kötüye yorum-lama, yaratılış hakkındaki düşün-cede vesvese, dil veya elle aşikar olmadığı taktirde haset."
21702. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kalbin vesvası vardır, o halde bu vesvas kalbin perdesini yırtıp dile getirilince, kul bu sebeple sorguya çekilir. Ama eğer kalbin perdesini yırt-maz ve dil onu ifade etmezse, bir günah işlemiş sayılmaz." bak. et-Teklif, 3508. Bölüm
21703. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yardımlaşmak en üs-tün işlerdendir." 21704. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin kardeşin, zor-luklarındaki ortağındır." 21705. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi ihsan kardeşle-rin dertlerini paylaşmaktır." 21706. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlik yardımlaş-mak gibi başka bir şeyle korun-mamıştır." 21707. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dostlarla yardımlaş-mak soy yüceliğindendir."
21708. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana malıyla yardım etmeyeni dost sayma." 21709. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dini kardeşlerle dert ortağı olmak rızkı artırır." 21710. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlerinin en iyisi malıyla sana yardım edendir. Ondan daha iyisi de seni diğerle-rinden ihtiyaçsız kılandır."
21711. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlerinize yar-dım etmekle Allah-u Teala'ya yakınlaşın." 21712. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Fakire yardım eden ve insanlara insaflı davranan kimse gerçek mümindir." 21713. İmam Kazım (a.s) Cafer bin Muhammed bin Asimiyy'e şöyle buyurmuştur:
"Ey Asım! Birbiri-nizle ilişki kurma ve yardımlaş-ma hususunda nasıl davranıyor-sunuz?" ben (Cafer bin Mu-hammed bin Asimi) şöyle arzet-tim. "Bir kişinin olması mümkün olabilecek en üstün şekliyle" İmam şöyle buyurdu: "Sizden biri fakirlik anında kardeşinin dükkanına veya evine gidip para kesesini çıkarıp ihtiyacı olanı al-dığı halde kardeşi kendisine iti-raz etmez mi?" Asım şöyle ar-zetti: "Hayır" imam şöyle bu-yurdu: "O halde birbirinizle ilişki hususunda benim istediğim şey üzere değilsiniz."
Bak. El-Eh,59. Bölüm, 301. hadis 21714. İmam Bakır (a.s), Vessa-fi'ye şöyle buyurmuştur: "De baka-yım, sizin aranızda birinin (rida-sı) elbisesi olmadığında kardeşle-rinden biri sahip olduğu elbiseyi ona verir mi?" Vessafi şöyle di-yor: "Ben şöyle arzettim: "Ha-yır" İmam şöyle buyurdu: "Eğer kardeşinin bir giyeceği olmazsa kardeşlerinden biri elbise sahibi olması için kendi elbisesinden birini ona verir mi? O şöyle di-yor: "Ben şöyle arzettim: "Ha-yır" Vessafi şöyle diyor: "İmam elleriyle dizine vurdu ve şöyle dedi: "Onlar kardeş değiller-dir."
21715. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Uhud savaşında müs-lümanlar Resulullah'ın (s.a.a) et-rafından dağıldılar, Peygamber de bunun üzerine çok öfkelen-di... Bu esnada, gözü kenarında bulunan Ali'ye ilişti ve şöyle de-di: "Sen de Allah Resulü'nün et-rafından dağılan kimseler ile bir-likte babanın çocuklarına ka-tıl."Ali (a.s) şöyle arzetti:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben size uyuyuyorum."Peygamber şöyle buyurdu: "O halde bunların kötülüğünü benden uzaklaştır."Ali (a.s) saldırdı ve karşılaştığı ilk kimseye bir darbe indirdi. Cebrail şöyle buyurdu: "Ey Muhammed! İşte bu yardımlaşmadır." "
21716. İmam Ali (a.s), insanların kendi sözünü kabullenmesi için fazi-letlerini sıraladığı bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Muhammed'in as-habından olup O'nu ve dinini koruyanlar, benim bir an bile Al-lah'ın ve Resulünün emrini red-detmediğimi bilirler. Cesur yiğit-lerin dayanamayıp geriledikleri tehlikeli anlarda bile, Allah'ın bana ihsan ettiği cesaretle canımı yoluna koydum."
21717. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şiilerimizi namaz va-kitlerini gözetlemekte, sırlarımızı düşmanlardan gizlemekte ve mallarıyla kardeşlerinin elini tutmada deneyin." 21718. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu iki özellik her kimde olmazsa ondan uzak dur, uzak dur, uzak dur!" Kendisine, "O iki halet nedir?" diye soru-lunca da şöyle buyurmuştur: "Namazı vaktinde kılma, namaz hususunda dikkatli olmak ve (kardeşlere) yardımcı olmak."
4
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
KONULARIN DEVAMININ DEVAMI
21719. İmam Sadık (a.s), Ruhun alınması hususunda şöyle buyurmuş-tur: "Ölüm meleği, ruhunu al-mak için insanın yanına gelir, ruh ona seslenir, ruh bedenden dışarı çıkar, mümin onun dışarı çıkışını hissetmez. Allah-u Teala'nın şu buyruğu da buna işaret etmektedir: "Ey itminana er-miş nefis..."İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: "Bu takvalı olan kardeşlerinin elinden tutan ve onlara bakan kimse içindir.
Ama eğer takvalı olmaz, kardeşlerine yardımcı olmazsa, ona şöyle denir: "Seni hangi şey, takvadan ve kardeşle-rine yardımcı olmaktan alıkoy-muştur? Sen dilinle dostluktan bahsediyor, ama amelinde bunu göstermiyorsun."Böyle bir kim-se, Allah Resulü (s.a.a) ve Mü-minlerin Emiri (a.s) ile karşıla-şınca o ikisi asık bir yüzle ondan yüz çevirirler." 21720. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin iki gömle-ği varsa birisini giymeli, diğerini de kardeşine giydirmelidir."
21721. İmam Sadık (a.s), insanın kardeşleri karşısındaki görevlerini di-le getirdiğinde bu konu İshak b. Ammar'a çok ağır gelince şöyle bu-yurmuştur: "Elbette bunlar Kaim'imiz zuhur ettiği zaman geçerlidir. O zaman kardeşlerini mücehhez kılması ve onları ağır-laması farzdır." 21722. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan Allah'a en uzak olanı iki kişidir: Sultan-larla oturup kalkan, onların hak-sız ve zalimce söylediği sözleri onaylayan kimse ile çocuklar arasında eşitliğe rivayet etmeyen ve yetim hakkında Allah'ı göz önünde bulundurmayan öğret-mendir."
545. Ko-nu
el-Vasiy-yet (1) Tavsiye Mü-nezzeh Olan Al-lah'ın, Pey-gamberlerin ve İmamla-rın Vasiyet-leri
Bihar, 77 ve 78
bak. 551. Konu, el-Mevize
4074. Bölüm Allah'ın İnsana Tavsi-yetleri
Kur'an : "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak bu-yurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya da tavsiyede bulunduk ki: "Dine bağlı kalın, onda ayrı-lığa düşmeyin."Şirk koşanlar çağırdığın şey onların gözün-de büyümektedir. Allah dile-diğini kendine seçer, kendi-sine yöneleni de doğru yola eriştirir."
"Göklerde olanlar da, yer-de olanlar da Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce kitab verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanızı tavsiye ettik. Küfrederseniz bilin ki, gök-lerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah sınırsız zengindir ve övgüye layık-tır."
"Biz, insana, ana ve baba-sına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana baban, seni bir şeyi körü kö-rüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Bana-dır. Yaptıklarınızı size bildiri-rim." "Biz insana, ana ve baba-sına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş banadır."
"Biz insana, anne ve baba-sına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir." "De ki: "Gelin size Rab-binizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim…Allah bunları si-ze düşünesiniz diye tavsiyede bulunmaktadır."
"Yetim malına, erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün ye-teceği kadar yükleriz. Konuş-tuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır." "Bu, dosdoğru olan yolu-ma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uyma-yın. Allah size bunları sakına-sınız diye buyurmaktadır." bak. et-Takva, 4157. Bölüm, el-Bihar, 77/1, 1. Bölüm ve s. 18, 2. Bölüm
4075. Bölüm Allah'ın Musa'ya (a.s) Tavsiyeleri
21723. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebareke ve Teala Musa'ya (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Musa! Sana dört şey hakkında yaptığım bu tavsi-yeme kulak ver: Evvela günahı-nın bağışlandığını bilmedikçe başkalarının ayıplarına koyulma. İkinci olarak hazinelerimin ta-mamlandığını bilmediğin müd-detçe rızkın hakkında üzülme. Üçüncü olarak hükümdarlığımın bittiğini görmedikçe benden başka hiç kimseye ümit etme ve dördüncü olarak da şeytanın öl-düğünü görmedikçe, onun hile ve kandırmasından güvende ol-ma."
21724. Ali b. İsa'nın naklettiği merfu' bir hadiste şöyle yeralmıştır: "Allah Tebareke ve Teala Mu-sa'yla yaptığı münacatında şöyle buyurmuştur: "Ey Musa! Sana tavsiyede bulunuyorum: Mer-hametli ve şefkatli bir şekilde merkeb ve bornoz sahibi İbn-i Betul, İsa b. Meryem, yağ, zeytin ve mihrab sahibi hakkında tavsi-yede bulunuyorum. Ondan sonra da o kırmızı tüylü Dece sahibi hakkında sana tavsiyede bulunu-yorum. Onun adı Ahmet'tir, Muhammed Emin ve o nübuv-vet silsilesinden geriye kalanlar-dır." bak. el-Bihar, 77/31, Tuhef'ul Ukul, 490-496
4076. Bölüm Allah'ın İsa'ya (a.s) Tavsiyeleri
Kur'an : "Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadı-ğım müddetçe namaz kıl-mamı, zekât vermemi ve an-neme iyi davranmamı tavsiye etti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı." 21725. Allah-u Teala münacatında İsa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey İsa! Merhametli bir kimse gibi, hoşnutluğumu talep ederek dostluğuma layık olman için sana merhametli olmanı tavsiye ediyorum. Sana küçükken ve büyükken bereket verilmiştir ve sen nerede olduysan hep bere-ketli oldun. Şehadette bulunu-rum ki sen benim kulum, cari-yemin çocuğusun.
Nafilelerle bana yaklaş ve bana tevekkül et ki, sana kifayet edeyim. Benden başkasını dost seçme ki seni yar-dımsız ve yalnız bırakırım. Sana ey Beyt'ul Bakire Meryem'in oğ-lu! Kırmızı tüylü dece sahibi ve nur yüzlü peygamberlerin efen-disi habibim olan Ahmed'i sana tavsiyede bulunuyorum." bak. el-Bihar, 14/283, 21. Bö-lüm
4077. Bölüm Hızır'ın (a.s) Musa'ya (a.s) Tavsiyeleri
21726. Hızır (a.s), kendisine, "ba-na tavsiyede bulun" diyen Musa'ya şöyle demiştir: "Sana varlığın sebe-biye zarar veremeyecekve o ol-maksızın hiç bir fayda ulaşmaya-cak bir şeye sarıl. Dik kafalılık-tan, ihtiyacın olmayan bir şeyin peşice gitmekten ve sebepsiz gülmekten uzak dur. Ey İbn-i İmran, hiç kimseyi hata ve gü-nahı sebebiyle kınama vek kendi günahına ağla."
21727. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşim Musa (a.s) şöyle buyurdu: "Ey rabbim! Bana gemide gösterdiğin kimseyi, bana göster."Allah ona şöyle vahyetti: "Ey Musa! Çok geçmeden onu göreceksin."Çok geçmeden Hızır, güzel kokulu ve güzel elbiseler giymiş bir genç şeklinde onun yanına geldi ve şöyle dedi: "Allah'ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun ey Musa b. İmran! Rabbin sana rahmetini ve selamını göndermektedir"
Musa şöyle buyurdu: "Selam odur, selam ondandır, selam onadır, övgü ve hamd nimetleri sayılmayan ve yardımı olmaksızın şükrü eda edilemeyen Allah'ın rabbi Allah'a mahsustur. Bana kendisi sebebiyle Allah'ın beni bağışlayacağı bir takım tav-siyelerde bulun."Hızır şöyle bu-yurdu: "Ey ilim talibi! Söyleyen kimse, işiten kimseden daha az yorulur. Arkadaşlarınla konuş-maya oturunca, onları yorma ve bil ki senin kalbin bir tabak gibi-dir.
O halde tabağını neyle dol-durduğuna iyi bak. Dünyadan yüz çevir ve onu arkana at. Zira dünya senin yurdun değildir ve orası senin için bir huzur yeri değildir. Dünya, kullara ahiretle-rine bir azık almalarıı için geçici bir vesile kılınmıştır. Ey Musa! Kendini sabra alış-tır ki hilme erişesin, kalbine tak-vayı giydir ki ilme ulaşasın ve nefsini sabra alıştır ki günahlar-dan kaçınasın.
Ey Musa! Eğer ilim ehli isen kendini ona vakfet. Zira ilim kendini ona vakfeden kimse içindir. Çok konuşan ve boş söz-ler söyleyen kimse olma. Zira çok konuşmak ilim sahiplerinin utanç sebebidir, cahillerin kötü-lüğünü aşikar kılar, aksine orta yolu takip et, zira ki o ilahi yar-dımdandır. Cahil ve batıla yöne-len kimselerden uzak dur ve be-yinsizler karşısında sabırlı ol. Zi-ra bu iş akıllı kimselerin işidir ve alimlerin süsüdür. Cahil seninle alay ettiğinde sabır, şefkat ve ih-tiram ile karşısında suskun dur. Zira sana karşı yaptığı cahilce hareketlerinden ve sana dediği kötü sözden sana kalan şey daha yüce ve daha büyüktür.
Ey İmran oğlu! Düşün ki ilimden sana çok az bir miktarı verilmiştir. Zira bilmeden bir işe kalkışmak, ayağını yorgandan fazla uzatmak, sıkıntı ve helak sebebidir. Ey İmran oğlu! Asla nasıl ka-panacağını bilmediğin kapıyı açma ve hiç bir zaman nasıl açı-lacağını bilmediğin bir kapıyı ka-pama. Ey İmran oğlu! Dünyaya doymayan ve dünyaya olan rağ-beti bitmeyen kimse nasıl abit olabilir? Kendi halinden razı ol-mayan ve Allah'ı kaza ve kader hususunda itham eden kimse nasıl zahit olabilir?! Heva ve he-vese mağlub olan kişi, heva ve hevesten nasıl uzak durabilir?! Her tarafını cehaletin kapladığı bir kişiye ilim nasıl fayda verir? Zira yolculuğu ahirete doğrudur, oysa bu haliyle dünyaya yönel-miştir.
Ey Musa! Öğrendiğin şeyleri amel etmek için öğren. Başkala-rına aktarmak için öğrenme, aksi taktirde bu senin için helak se-bebi olur ve aydınlığı ise başka-sına nasip olur. Ey İbn-i İmran! Züht ve tak-vayı örtü edin, sözün ise ilim ve Allah'ın zikri olsun. İyi işlerde bulun, zira sen günah ve kötü iş-lerle karşılaşırsın. Kalbini Al-lah'ın korkusuyla sabırsız kıl. Zi-ra bu iş rabbini senden hoşnut eder. İyilik et, zira sen ister iste-mez kötü bir şey yaparsın. Şu anda eğer kulak verirsen, sana öğüt verildi."Bu esnada Hızır yüz çevirip gitti, Musa yalnız kaldı, hüzün ve üzüntü dolu bir şekilde ağlamaya başladı."
21728. Hızır (a.s) Musa'ya (a.s) yaptığı son tavsiyesinde şöyle buyur-muştur: "Hiç kimseyi günahından dolayı kınama. Bil ki aziz ve celil olan Allah nezdinde en sevimli şey üç şeydir: Genişlik halinde iktisatlı olmak, kudret halinde affedeci olmak ve Allah'ın kulla-rına yumuşak davranmak. Dün-yada birine karşı yumuşak dav-ranan kimseye mutlaka aziz ve celil olan Allah da kıyamet günü yumuşak davranacaktır. Allah Tebareke ve Teala'dan korkmak hikmetin başıdır." bak. en-Nübüvvet (2), 3794. Bö-lüm
4078. Bölüm Allah'ın (c. C) Mu-hammed'e (s.a.a) Tavsi-yeleri
21729. Resululullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Rabbim bana do-kuz şeyi tavsiyede bulunmuştur: Gizli ve açıkta ihlaslı olmayı, hoşnutluk ve gazap halinde ada-lete riayet etmeyi, zenginlik ve fakirlik halinde iktisatlı olmayı, bana zulmedeni bağışlamamı, beni mahrum kılana bağışta bu-lunmamı, benden kopan kimsey-le ilişki kurmamı, suskunluğum-da düşünmemi sözümün zikir olmasını ve bakışımın ibret ol-masını tavsiyede bulunmuştur."
21730. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Peygamber (s.a.a) mi-rac gecesi rabbine sordu ve şöyle arzetti: "Ey rabbim! Hangi amel daha üstündür?" Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Benim nezdimde, hiç bir şey, bana tevekkül etmekten ve be-nim bölüştürdüğüm şeyden hoşnut olmaktan daha üstün de-ğildir."
4079. Bölüm Resulullah'ın (s.a.a) Tavsiyeleri
21731. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Bana ezberlemem için kısa tavsi-yelerde bulununuz" diye arzeden Ebi Eyyub Halid b. Zeyd'e şöyle buyur-muştur: "Sana beş şeyi tavsiye ediyorum: İnsanların elinde olan şeylerden ümidini kes. Zira bu zenginliktir, tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir, namazı kendisiyle vedalaşan kimse gibi kıl, özür dileyeceğin bir işten uzak dur ve kendin için sevdiğin şeyi kardeşin için de sev."
21732. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Bana kısaca tavsiyede bulun" di-yen birine şöyle buyurmuştur: "İn-sanların sahip olduğu şeyden ümidini kes ve tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir ve namazını da adeta kendisiyle ve-dalaşan kimse gibi kıl ve sonun-da özür dilemene sebep olan iş-lerden sakın."
21733. Resulullah (s.a.a), Esved b. Esrem'e şöyle buyurmuştur: "Acaba sen eline sahip misin?" Ben (Es-ved b. Es'em) şöyle arzettim: "Evet" Peygamber şöyle buyur-du: "Diline malik misin?" Ben, "Evet" diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: "O halde elini sadece hayırlı işlere uzat ve dilini de sadece hayırlı şeylerde kullan."
21734. Resulullah (s.a.a), Enes'in annesine şöyle buyurmuştur: "Gü-nahlardan (hicret et) uzak dur ki bu en üstün hicrettir, farzları gö-zet ki bu da en üstün cihattır. Allah'ı çok zikret. Zira yarın kı-yamet gününe Allah'ın zikrinden daha sevimli bir şey götüremez-sin." 21735. Resulullah (s.a.a), Yemen ehlinden bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Sana parça parça olsan veya ateşte yakılsan bile hiç bir şeyi Allah'a ortak koşmamanı tavsiye ediyorum. Hakeza anne babana isyan edip kötü davranma, eğer senden dünyadan çıkmanı isterse çık. (ölmeni isterse öl) İnsanlara sövme, kardeşlerinle karşılaştığın zaman güler yüzlü davran ve kovandaki suyun fazlasını onun için dök. (fazla şeylerinden kar-deşine ihsanda bulun.)"
21736. Sirgame b. Uleybe b. Her-mele şöyle diyor: "Babam, babasın-dan şöyle nakletmiştir: "Bir ker-vanla birlikte Peygamber'in (s.a.a) huzuruna vardım. Geri dönmek istediğimde şöyle arzet-tim: "Ey Allah'ın Resulü! Bana tavsiyede bulun."Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'tan kork.
Bir toplulukla oturup, ora-dan kalkmak istediğinde güzel sözler söylediklerini işittiğin tak-tirde yeniden o meclise gel, ama kötü şeyler söylediklerini işitti-ğinde oraya adım atma." 21737. Resulullah (s.a.a) "Bana tavsiyede bulun" diye arzeden birisine şöyle buyurmuştur: "Dilini koru." O şahıs yeniden şöyle arzetti: "Ey Allah'ın Resulü! Bana tavsi-yede bulun!" Peygamber şöyle buyurdu: "Dilini koru." O şahıs yeniden şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü! Bana tavsiyede bulun."Peygamber şöyle buyur-du: "Eyvahlar olsun sana! İnsan-ları cehennem ateşine dillerinin biçtiklerinden başka bir şey mi yüz üstü düşürmektedir?!"
21738. Resulullah (s.a.a) mescitte Ali (a.s) ile birlikte oturmuşken, bu esnada Ebu Zer içeri girip, halveti ganimet sayarak Allah Resulünden faydalı tavsiyede bulunmasını isteyince Resulullah şöyle buyurmuştur: "Sana tavsiyede bulunacağım ey Ebuzer! Sen biz Ehl-i Beyttensin. Sana tavsiyede bulunuyorum ve bu tavsiyelere kulak ver. Zira bütün hayırlı ve iyi yolları kapsamaktadır. Eğer kulak verirsen bu sebeple iki nasibin olur."
21739. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Allah'a onu görüyormuşsun gibi ibadet et. Zira eğer sen onu görmüyor-san da o seni görmektedir ve bil ki Allah'a ibadetin ilk adımı onu tanımaktır, o evveldir ve herşey-den öncedir. O halde hiç bir şey ondan önce değildir, tek ve ye-ganedir, ikincisi yoktur, bakidir, belli bir zamana kadar değil, göklerin, yerin ve bu ikisinin ara-sında olan herşeyin yaratıcısıdır. Allah incelikleri bilir,
ilim sahi-bidir, haberdardır, o herşeye ka-dirdir. Bu aşamadan sonra bana iman et, Allah-u Teala'nın beni bütün insanlara gönderdiğine inan ki onun izniyle, sana müjde vereyim, tehlikeyi haber vereyim, Allah'a doğru çağırayım ve par-lak bir nur olayım. Daha sonra ise Ehl-i Beyt'imi sevmektir.
Allah onlardan, her türlü pisliği gi-dermiş, tümüyle tertemiz kılmış-tır. Bil ki ey Ebu Zer! Aziz ve celil olan Allah Ehl-i Beyt'imi ümmetim arasında Nuh'un ge-misi gibi kılmıştır. Her kim o gemiye binerse kurtulur ve her kim de o gemiye binmekten çe-kinirse boğulur. Hakeza (Allah Ehl-i Beyt'imi) İsrailoğulları arasında hitte kapısı gibi kılmış-tır. Her kim o kapıdan girerse güvenlik içinde olur."
21740. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Sana bir takım tavsiyelerde bulunacağım, buna kulak ver ki dünya ve ahi-rette saadete erişesin." 21741. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebu Zer! İki ni-met vardır ki insanların çoğu on-lar hakkında aldanmıştır: "Sıhhat ve feragat (boş vakit.)" 21742. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebu Zer! Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: Yaşlılıktan önce gençliği, hastalıktan önce sıhhati, fakirlik-ten önce zenginliği, meşguliye-tinden önce boş vaktini ve ölü-münden önce hayatını ganimet bil."
21743. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Arzuların sebebiyle bugünün işini yarına bırakma. Zira sen bu gününle yaşıyorsun, yarınınla değil. Eğer senin için bir yarın olursa, o yarınında da bu gün olduğun gibi ol. Eğer yarın olmazsa pişman olmazsın ve bugünki işinde kusur etmiş sayılmazsın." 21744. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Bir çok kimseler güne başlar ve onu sona eriştiremez. Yarını bekler ama ona ulaşamaz." 21745. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Eğer ece-le ve ecelin hareketine bakacak olursan, şüphesiz ki arzu ve hile-lerine düşman kesilirsin."
21746. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Dünyada garipmişsin veya yolcuymuşsun gibi ol ve kendini mezarlarda uyuyan kimselerden say." 21747. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Sabaha başladığın zaman kendine akşamı vaad etme, akşama ulaştığın zaman da kendine yarını vaad etme. Hastalanmadan önce sağ-lıklı döneminden ve ölmeden önce hayatından nasiplen. Zira ki sen adının yarın ne olacağını bilmezsin."
21748. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebuzer! Düştü-ğün zaman baş aşağı düşmekten sakın. Zira sürçme affedilmez. Senin için geri dönüş imkanı yoktur. Geride kalanların, geriye bıraktıkların hususunda seni övmezler. Huzuruna vardığın kimse (Allah) meşguliyetlerin sebebiyle seni mazur görmez."
21749. Ebu zer şöyle diyor: "Dos-tum Resulullah (s.a.a) bana ken-dimden aşağıdakilere bakmamı, kendimden üstündekilere bak-mamamı, fakirleri sevmemi, onlara yakın olmamı ve benden kopsalar ve beni sevmeseler dahi sılai rahimde bulunmayı, her ne kadar acı da olsa hakkı söyle-memi, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından kork-mamamı, hiç kimseden bir şey istemememi, "la havle ve la kuv-vete illa billah" cümlesini çok söylememi tavsiye etmiştir. Zira ki bu (la havle ve la kuvvete illa billah) cennet hazinelerinden bir hazinedir."
21750. Hakeza Ebu zer şöyle di-yor: "Dostum Resulullah (s.a.a) bana yedi şeyi tavsiyede bulun-muştur: "Fakirleri sevmek, onla-ra yakın olmak, benden aşağıda-kilere bakmak, benden üsttekile-re bakmamak, her ne kadar ben-den uzaklaşsalar dahi sıla-i ra-himde bulunmak, la havle vela kuvvete illa billah cümlesini çok söylemek, acı hakikatleri söyle-mek, Allah yolunda hiç bir kına-yıcının kınamasından korkma-mak ve insanlardan hiç bir şey istememek."
21751. Ebu Zer şöyle diyor: "Re-sulullah (s.a.a) bana yedi şeyi tavsiye etti: Benden aşağıdakilere bakmamı, benden üstün olanlara bakmamamı, fakirleri sevmemi ve onlara yakın olmamı, her ne kadar acı da olsa hakikati söyle-memi, her ne kadar bana sırt çe-virseler de akrabalarımla ilişki kurmamı, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından kork-mamamı, la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim cümlesini çok söylememi tavsiye etmiştir. Çünkü bu (la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim) cümlesi, cennet hazinelerinden bir hazi-nedir."
21752. Resulullah (s.a.a), Vuheyb'e şöyle buyurmuştur: "Sen tavsiye kabul eder misin? Sen tavsiye kabul eder misin? Bir iş yapmak istediğin zaman onun akıbetini düşün. Eğer sonunda kurtuluş olursa onu yap. Eğer bunun dı-şında bir şey olursa onu terk et." 21753. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir şahıs Peygambe-rin (s.a.a) huzuruna geldi ve şöy-le arzetti: "Ey Resulullah! Bana tavsiyede bulun."Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Eğer sana tavsiyede bulunursam, kulak asar mısın?" Peygamber bu cümleyi üç defa buyurdu ve her defasında o şahıs şöyle dedi: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bir işi yapmak istediğinde o işin sonucunu düşünmeni, eğer kur-tuluş varsa onu yapmanı, sapıklık varsa onu terk etmeni tavsiye ediyorum." 21754. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sana kavminin temiz ve salih ferdinden utandığın gibi Allah-u Teala'dan da utanmanı tavsiye ederim."
21755. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiye etmesini isteyen Muaz'a şöyle buyurmuştur: "Allah'a onu görü-yormuşsun gibi ibadet et ve kendini ölülerden say. Her taş ve ağacın yanında Allah'ı hatırla, günah işlediğin zaman bunun yanısıra iyi bir iş de yap. Gizlilik gizliliğe ve açıklık da açıklığa karşıdır (gizli sevap, gizli gü-naha, açık sevap da açık günaha karşıdır.)"
21756. Resulullah (s.a.a), Muaz'ın elinden tutarak bir miktar yürümüş ve daha sonra şöyle buyurmuştur: "Sana Allah'tan korkmayı, doğru söylemeyi, ahde vefa göstermeyi, emaneti sahibine eda etmeyi, hı-yaneti terk etmeyi, yetime sevgi göstermeyi, komşu hakkına riayet etmeyi, öfkeni yutmayı, yumuşak bir şekilde konuşmayı, selam vermeyi ve imama uymayı tavsiye ediyorum."
21757. Resulullah (s.a.a), kendisine nasihat ve öğüt vermesini isteyen Muaz'a şöyle buyurmuştur: "Allah'a onu görüyormuş gibi ibadet et, kendini ölüler zümresinden say, eğer seni bütün bu şeylerden daha çok koruyacak bir şeyden haberdar kılmamı istiyorsan, -peygamber eliyle diline işaret ederek şöyle buyurdu: Şu.-"
21758. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen bir şah-sa şöyle buyurmuştur: "Asla öfke-lenme, zira öfkelenmede rabbinle çekişme gizlidir."O şöyle arzetti: "Bana başka tavsiyede bulun." Peygamber şöyle buyurdu: "Özür dileyeceğin bir işi yapma. Zira onda da gizli şirk vardır."O şöyle arzetti: "Yine bana tavsi-yede bulun. Peygamber şöyle buyurdu: "Namazını vedalaşan kimse gibi kıl. Zira bu tür namaz kılmakta (Allah'a) birleşme ve yakınlık vardır."O şöyle arzetti: "Yine bana tavsiyede bulun." Peygamber şöyle buyurdu:
"Salih komşularından utandığın gibi Allah'tan utan. Zira bu işte yaki-nin artması vardır. Allah-u Teala ilk ve son tavsiyede bulunanların tavsiyesini bir tek haslette bir araya getirmiştir ve o da takva-dır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "And olsun ki, sizden önce Kitab verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanı-zı tavsiye ettik."Takva bütün salih ibadetlerin toplandığı yer-dir. Her kim yüce derecelere ulaşmışsa takva sebebiyle ulaş-mıştır ve her kim temiz ve Allah ile sürekli bir ünsiyet içinde ya-şamışsa, takva vesilesiyle yaşa-mıştır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz takva sahipleri, güçlü hü-kümdar (olan Allah) katında, doğruluk yerinde,
cennetler ve nehirler içinde-dirler." 21759. Ebu Said şöyle diyor: "Bir kimse Allah Resulü'nün yanına geldi ve şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü bana tavsiyede bu-lun!" Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'tan sakın. Zira ki Al-lah'tan sakınmak, bütün iyilikle-rin toplamıdır. Allah yolunda ci-hat et, zira ki cihat müslümanla-rın ruhbaniyetidir. Allah'ı zikret ve kitabını tilavet buyur. Zira bu iş senin için yeryüzünde bir ay-dınlık, göklerde ise ün ve şöhret-tir. Dilini hayır dışındaki şeyler-den koru. Zira bu işle şeytana üstün gelirsin."
21760. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah için, Allah için komşularınızın hakkına riayet e-din. Onlar, size nebinizin vasiye-tidirler. O, komşular hakkında öylesine tavsiyelerde bulunurdu ki biz mirasa da da-hil olacaklar sandık." Bak. El-Vasiyyet (2), 4091. Bölüm
21761. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Seni üç hasletten sakındırıyorum: Haset, hırs ve yalan." 21762. Resulullah (s.a.a), Ali'ye bir takım tavsiyelerde bulunmuştur ki başlangıcı şöyledir: "Ey Ali! Her kim şu üç şeyle Allah ile görü-şürse, insanların en üstünü-dür..." 21763. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (a.s) bir takım tavsiyelerde bulunmuş-tur ki başlangıcı şöyledir: "Ey Ali! Sana tavsiye ettiğim, üç şeyin ilki şudur, ona kulak ver. Zira tavsi-yeme kulak verdiğin müddetçe hayır ve iyilik üzere olursun." 21764. Resulullah (s.a.a), hakeza Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Allah'ı gazaplandırarak hiç kimseyi hoşnut etmemen yakinin nişanelerindendir."
21765. Resulullah (s.a.a), hakeza Ali'ye (a.s) bir takım tavsiyelerde bu-lunmuştur ki başlangıcı şöyledir: "Ey Ali! Senin hakkında bir kaç şey tavsiye ediyorum. Onları benden öğren ve bana kulak ver." 21766. Resulullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) Yemen'e gönderince kendisine şöyle buyurmuştur: "Sana duayı tavsiye ediyorum, zira dua icabet ile birliktedir." 21767. Resulullah (s.a.a), Ali'ye a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Müminin üç nişanesi vardır. Oruç, namaz ve zekat."
4080. Bölüm İmam Ali'nin (a.s) Tavsiyeleri 1-Hz. Ali'nin Oğlu Ha-san'a (a.s) Tavsiyeleri
21768. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey oğlum! Allah'tan korkup sakınmanı, emrine sü-rekli itaat etmeni, kalbini zikriyle imar etmeni, onun ipine sımsıkı sarılmanı tavsiye ederim. Eğer Allah'la arandaki bağa sımsıkı sarılacak olursan, bu bağdan da-ha sağlam bir bağ var mıdır? Kalbine öğütle hayat ver, züht ile onu öldür, yakinle kuvvetlen-dir, hikmetle nurlandır; ölümü zikrederek zelil kıl, yok olacağını ikrar ettir,
dünyanın feci olayla-rıyla basiret sahibi kıl…Ey oğ-lum! Şunu bil; vasiyetimden ala-cağın şeylerden benim için en sevimli olanı, Allah'tan korkman, sadece farz ettiği şeylerle yetinmen, senden önce gelip ge-çen atalarının ve hanedanından salih olanlarının yolundan git-mendir." bak. el-Bihar, 77/196, 8. Bölüm, Tuhef'ul Ukul, 68. Bölüm
2-Oğlu Hüseyin'e (a.s) Tavsiyeleri
21769. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Oğulcağızım! Zen-ginlik ve fakirlikte Allah'tan sa-kınmanı, hoşnutluk ve gazap ha-linde hak söz söylemeni, fakirlik ve zenginlik halinde iktisatlı ol-manı, dost ve düşmanına adaletli davranmanı, neşat ve bitkinlik halinde amel etmeni, zorluk ve kolaylık halinde Allah'tan hoşnut olmanı sana tavsiye ediyorum." bak. el-Bihar, 236/77, 9. Bölüm
3-Oğlu Hasan ve Hü-seyin'e (a.s) Vasiyetleri
21770. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan korkmanızı, dünya sizi istese bile onu iste-memenizi vasiyet ederim. Ona ait bir şeye ulaşmadığınız veya kaybettiğiniz için üzülmeyin. Hakkı söyleyin; ahiret ecri için çalışın. Zalime düşman, mazlu-ma yardımcı olun.Siz ikinize, bü-tün evlatlarıma, ehlime ve bu va-siyetin ulaştığı kimselere Al-lah'tan korkmayı, işlerinizde in-tizamlı olmayı vasiyet ederim"
4-Müslümanlara Tav-siyeleri
21771. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ölümü çokça hatır-lamanızı ve O'ndan gafletinizi a-zaltmanızı tavsiye ederim. Siz-den gaflet etmeyen bir şeyden nasıl gafil olabiliyorsunuz." 21772. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizi terk edecek olan bu dünyayı her ne kadar terk etmeyi istemesiniz de terk et-menizi tavsiye ederim."
21773. İmam Ali (a.s), savaşta ha-zır olduğunda müslümanlara bir ta-kım tavsiyelerde bulunuyordu. Bun-lardan biri şudur: "Namazı göze-tiniz, ona dikkat ediniz ve çok namaz kılınız." 21774. İmam Ali (a.s), kendisine nasihat etmesini isteyen birine şöyle buyurmuştur: "Kendine ne fakirli-ği telkin et ne de uzun ömrü."
21775. İmam Ali (a.s), kendisinden öğüt isteyen birine şöyle buyurmuştur: "Sana hayır işleri için nezdinde bir çokluk sınırının ve kötü iş içinde bir azlık sınırının olmamasını tavsiye ediyorum."
21776. İmam Ali (a.s), dostların-dan birine şöyle yazmıştır: "Sana ve kendime kendisine isyanın helal olmadığı, kendisinden başkasına ümit bağlanılmadığı ve kendi-sinden başka zenginliğin olma-dığı kimseden sakınmayı tavsiye ediyorum." bak. et-Tekva, 4158. Bölüm, el-İslam, 1872. Bölüm, el-Mevize, 4125. Bölüm
4081. Bölüm Vefat Anındaki Tavsi-yeleri
21777. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere vasiyetim: Al-lah'a hiçbir şeyle şirk koşmayın ve Muhammed'in (s.a.a) sünne-tini kaybetmeyin. Bu iki direği ayakta tutun ve bu iki lambayı yakıp aydınlatın. Böylece kınan-maktan uzak olursunuz." 21778. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey oğulcağızım! Sana namazı vaktinde kılmanı, zekatı zamanında ehline ulaştırmanı ve şüpheler anında susmanı tavsiye ediyorum. Seni söz ve amelinde acele etmekten sakındırıyorum ve sus ki esenlik içinde kala-sın."
21779. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlere Allah'tan başka ilah olmadığına, onun eşi ve benzeri bulunmadığına ve şüphesiz Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna dair tav-siyede bulunuyorum. Sonra şüp-hesiz ben ey Hasan! Sana bütün evlatlarıma, Ehl-i Beyt'ime ve müminlerden bu mektubun kendisine ulaştığı kimselere rab-bimiz olan Allah'tan sakınmala-rını ve sadece Müslüman olarak ölmelerini tavsiye ediyorum.
Hepiniz Allah'ın ipine sarılınız, dağılmayınız, şüphesiz ben Re-sulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurdu-ğunu işittim: "İki kişinin arasını düzeltmek, bir yıllık namaz ve oruçtan daha üstündür. Dini bo-zan şey ise şüphesiz ihtilaf ve birbirine düşmanlıktır."Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur."
21780. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a yaptığı tavsiyesinde şöyle bu-yurmuştur: "Oğulcağızım! Sana ilahi takvayı ve namaz kılmayı tavsiye ediyorum. Sana insanların günah ve hatalarını görmezlikten gelmeyi, gazabını dindirmeyi, sıla-i rahimde bulunmayı, cahiller karşısında halim olmayı, din hususunda bilinçli olmayı, iş-lerinde yavaş davranmanı, Kur'an'a yönelmeyi, güzel kom-şuluk etmeyi, iyiliği emretmeyi, kötülükten sakındırmayı, Allah'a isyan sayılan her türlü çirkinlik-ten uzak durmayı tavsiye ediyo-rum." bak. en-Necat, 3856. Bölüm, 20077. Hadis, el-Bihar, 78/98, 18. Bölüm
4082. Bölüm İmam Zeyn'ül-Abidin'in (a.s) Vasiyetleri
21781. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), vefat esnasında, oğlu Bakır'ı (a.s) ku-cağuna aldı ve şöyle buyurdu: "Oğul-cağızım! Sana babamın vefat anında bana yaptığı vasiyetleri tavsiye ediyorum: -İmam Zeyn'ül-Abidin daha sonra ba-basının kendisine şöyle tavsiye ettiğini beyan etmiştir : "-Ey oğulcağızım! Senin karşında Al-lah'tan başka yardımcısı olmayan birine zulmetmekten sakın."
21782. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan senin üzerindeki kudreti sebebiyle kork ve sana yakınlığı sebebiyle ondan utan. Her ne kadar sana zarar verdiğini bilsen de asla bir kimseye düşman olma ve her ne kadar sana faydalı olmadığını bilsen dahi hiç bir dostuna kaba davranma. Zira dostuna ne zaman muhtaç olacağını bilemezsin ve düşmanını ne zaman kor-kutacağını da bilemezsin. Her kim senden özür dilerse yalan söylediğini bilsen dahi özrünü kabul et. İnsanların aybını dile getirme." bak. el-Mevize, 4128. Bölüm, el-Bihar, 78/128, 21. Bölüm
4083. Bölüm İmam Bakır'ın (a.s) Tavsiyeleri
21783. İmam Bakır (a.s), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: "Sana Allah'tan korkmayı tavsiye ediyorum. Hakeza şaka etmekten sakın. Zira şaka insanın azametini ve yüz suyunu götürür. Hakeza sana kardeşlerin için gıyaplarında dua etmeni tavsiye ediyorum. Zira bu iş rızkı akıtır.
-İmam bu cümleyi üç defa buyurdular." 21784. İmam Bakır (a.s), Cabir b. Yezid Cu'fiye şöyle buyurmuştur: "Beş şeyi sana tavsiye ediyorum: Zulme uğradığında zulüm yap-ma; hıyanet edilirsen hıyanet et-me; tekzip edildiğinde sinir-lenme; methedildiğinde sevinme; ve kınandığında sabırsızlanma. Hakkında söylenen sözler husu-sunda düşün;
söyledikleri şeyleri kendinde bulursan, (bil ki) söy-lenen hak söze karşı öfkelendi-ğinde Allah'ın gözünden düşme-nin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi-betinden daha büyüktür. Ama eğer sende olanın aksini söyler-lerse, (o zaman) zahmetsiz sevap elde etmiş olursun. (Yine) bil ki, yaşadığın şehrin bütün halkı sana: "Sen kötü in-sansın"derlerse,
bu, seni üzme-meli; "Sen iyi insansın" derlerse de, bu, seni sevindirmemeli; böyle olmadıkça bizlerin dostu olamazsın. (Her halukârda) sen kendini Allah'ın kitabına sunma-lısın; eğer onun yolunda gidiyor, onun küçümsediğini küçümsü-yor, sevdirdiğini seviyor ve kor-kuttuğundan da korkuyorsan, o zaman sebat göster ve hakkında söylenen sözlerin sana bir zararı olmadığı için de kendini müjde-le. Ama eğer Kur'ân'dan uzak isen, (o zaman) neden kendini aldatasın? Mü'min heva ve he-veslerine galip gelmesi için dai-ma nefsine karşı cihad halinde-dir;
bazen nefsin eğriliklerini dü-zeltip Allah rızası için heva ve hevesine muhalefet eder; bazen de nefsi, onu mağlub eder ve kendi heva ve hevesine uydurur; ama Allah-u Teâla hemen onun elinden tutar ve o da kendine ge-lir. Allah onun sürçmesine göz yumar; o da Allah'ı anar, tövbe ve korkuya yönelir; (azap ve ce-zadan) korkusu arttığı için basi-ret ve marifeti de artar. Nitekim Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Allah'tan korkanlara Şey-tan'dan bir vesvese eriştiğin-de (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki doğ-ru yolu görüp bilmişlerdir."
Ey Cabir! Allah'ın sana verdiği rızkın şükrünü yerine ge-tirebilmen için az rızkı çok say. Nefsinin ayıplarını görebilmen ve affolunman için Allah'a olan ibadet ve itaatini az bil. Karşılaş-tığın kötülüğü, edindiğin bilgiyle kendinden uzaklaştır; bilgiyi de halis amelle çalıştır; halis ameli de, tam bir uyanıklıkla büyük gafletlerden koru; kâmil olan uyanıklığı da, gerçek korkuyla elde et. Mevcut yaşantıya razı olarak gösterişten kaçın. Akla uyarak heva ve heves tehlikesin-den kendini koru. Nefsani istek-ler galip geldiğinde ilmin irşadıy-la kendini kontrol et. Halis amel-leri mükâfat günü için koru."
4084. Bölüm İmam Sadık'ın (a.s) Vasiyetleri
21785. Yahya b. Ala ve İshak b. Ammar İmam Sadık'tan (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İmam Sadık (a.s) asla bizlere bu iki tav-siyede bulunmadan vedalaşma-mıştır: "Sizlere doğru konuşma-yı, iyi ve kötü herkese emaneti geri çevirmeyi tavsiye ediyorum. Zira ki bu iki haslet rızkın anah-tarıdır."
21786. İmam Sadık (a.s), tavsiyede bulunmasını isteyen birisine şöyle bu-yurmuştur: "Sana Allah'tan sa-kınmayı, takvayı ve çok ibadette bulunmayı tavsiye ediyorum. Bil ki çok ibadet etmek, eğer takvay-la birlikte olmazsa, hiç bir fayda vermez." 21787. İmam Sadık (a.s), şöyle buyurmuştur: "En üstün ve gerekli tavsiyelerden biri de rabbini unutmaman, sürekli onu anman, ona isyan etmemen, otururken ve ayakta iken, Allah'a ibadet ve kulluk etmendir." 21788. Süfyan-i Sevri şöyle diyor: ""İmam Sadık (a.s)'ın huzuruna varıp: "Bana sizden sonra sarılacağım (amel edeceğim) bir tavsiyede bulunun"diye arzettim.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Süfyan, amel edecek misin?" buyurdu. Ben: "Evet, ey Resulullah'ın kızı-nın torunu, amel edece-ğim"dedim. İmam Sadık (a.s) buyurdular ki: "Ey Süf-yan, yalancının yiğitliği, kıskan-cın rahatlığı, sultanların kardeşli-ği, mütekebbirin dostluğu ve kö-tü ahlaklının da efendiliği ol-maz."İmam (a.s) bunları bu-yurduktan sonra sustu. "Ey Re-sulullah'ın kızının torunu, bi-raz daha nasihat edin."dedim. İmam buyurdu ki:
"Ey Süfyan, arif olman için Allah'a güven. Zengin ol-man için kısmete razı ol. İmanı-nın artması için halkın sana dav-randığı gibi, onlara davran. Gü-nahkârla dost olma. Çünkü, kötü işlerinden sana da öğretir. İşle-rinde Allah'tan korkan kimseler-le istişare et."İmam (a.s) bunla-rı buyurduktan sonra yine sustu.
"Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin"dedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Süfyan, kim kudretsiz izzet, arkadaşsız çok-luk ve malsız heybet istiyorsa, günah zilletinden itaat izzetine geçmelidir."İmam (a.s), bunları buyurduktan sonra yine sustu. "Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin" dedim. İmam (a.s) buyurdular ki: Ey Süfyan, babam bana üç tane öğütte bulundu ve üç şey-den de sakındırdı.
Buyurduğu üç öğüt şunlardır: "Ey oğlum, kötü arkadaşla arkadaş olan salim kalmaz. Sözüne dikkat etmeyen pişman olur. Kötü yerlere giren suçlanır."Ey Resulullah'ın kızının torunu, seni sakındırdığı üç şey nelerdir? diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Babam beni, nimete haset eden, başa gelen musibete gülen ve söz taşıyan kimseyle arkadaş olmaktan sakındırdı."
21789. İmam Sadık (a.s), oğlu Mu-sa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: "Oğulcağızım! Tavsiyemi kabul et, sözlerime kulak ver. Zira eğer ona kulak verirsen mutlu yaşar-sın ve övülmüş olarak ölürsün. Oğulcağızım! Her kim Allah'ın kendisine kısmet ettiğinden hoş-nut olursa, müstağni olur ve her kim de başkasının elinde olana göz dikerse,
muhtaç olarak ölür. Her kim Allah'ın kendisine kıs-met ettiğinden hoşnut olmazsa Allah'ı kaza ve kader hususunda itham etmiş olur. Her kim baş-kasının sürçmesini küçük görür-se, kendi sürçmesini büyük gö-rür. Her kim de kendi sürçmesini küçük sayarsa, başkalarının sürçmesini büyük sayar.
Oğulcağızım! Her kim başka-sının perdesini yırtarsa, kendi evinin çirkinlikleri ortaya çıkar. Her kim zulüm kılıcını çekerse, kendisi de o kılıçla öldürülür. Her kim kardeşi için bir kuyu kazarsa, o kuyuya kendisi düşer. Her kim cahillerle oturursa, kü-çülür. Her kim alimlerle kayna-şırsa, saygınlık kazanır. Her kim adı kötü bilinen yerlere gidip ge-lirse ithama uğrar.
Oğulcağızım! Halkı aşağıla-maktan sakın. Aksi taktirde sen de aşağılanırsın. Boş ve faydasız işlere koyulma ki sürçersin. Oğulcağızım! Kendi lehine veya zararına da olsa hakikati söyle ki arkadaşların arasında se-ninle meşveret edilsin. Oğulcağızım! Allah'ın kitabı-na uy, İslam'ı tebliğ et, iyiliğe davetçi ol, kötülüklerden sakın-dır, senden kopan ile ilişki kur, senden küsenle barış, senden bir şey isteye bağışta bulun.
İnsanla-rın kalbine kin tohumunu eken dedikoduculuktan ve insanların ayıplarını araştırmaktan uzak dur. Zira insanların aybını araştı-ran kimse, hedef mesabesinde olur. Oğulcağızım! Bağışlamak is-tediğinde, kaynaklarına müracaat et. Zira ki cömertlik ve bağışın madenleri vardır. Ve madenlerin kökleri vardır, köklerinin dalları vardır, dallarının meyveleri var-dır ve hiç bir meyve dal olmak-sızın ve hiç bir dal da kök ol-maksızın ve hiç bir kök de temiz bir maden olmaksızın yetişmez.
Oğulcağızım! Birini görmeye gidince, iyileri gör, kötülerle gö-rüşmekten sakın. Zira bunlar, kendilerinden çeşmenin akmadı-ğı kayalar, yaprakları yeşermeyen ağaçlar ve bitkileri bitmeyen top-raklardır." Ali b. Musa (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Babam hayatta ol-duğum sürece bu tavsiyeleri asla terk etmedi."
21790. İmam Sadık (a.s), ashabına bir mektup yazdı, onlardan (bu mek-tubu) sürekli okumalarına dikkat etmelerini, anlamlarının içeriği ile amel etmelerini istedi. Ashabı da bu mektubu evlerindeki namaz kılınan yerlere bırakıp namazdan sonra onu mütalaa ediyorlardı. Bu mektubun metni işte şöyledir: "Rahman ve ra-him olan Allah'ın adıyla.
Rabbi-nizden afiyet ve esenlik dileyin, ağır, vakarlı, sakin ve hayalı olun. Sizden önceki iyilerin uzaklaştığı şeylerden, siz de uzaklaşın. Batıl ehline karşı iyi davranın. Onların sizin hakkınızdaki zulmüne ta-hammül edin, fazla çekişmekten sakının. Zira onlarla oturmaktan, onlarla kaynaşmaktan ve tartış-maktan başka çarenin olmadığı zaman da onlarla oturup kaynaş-tığınızda ve aranızda tartışma or-taya çıktığında Allah'ın sizlere ri-ayet etmenizi emrettiği takiyyeye riayet edin. Zira eğer onların kö-tülüğüne düçar olursanız, sizlere eziyet ederler, onların yüzünde kötümserlik ve kin görürsünüz. Eğer Allah onların şerrini sizden uzaklaştırmasaydı, şüphesiz siz-lere şiddetle saldırırlardı.
Göğüs-lerinde sizlere karşı taşıdıkları kin ve düşmanlık gösterdiklerin-den daha fazladır. Sizin yaşadı-ğınız yer onlarla birdir, ama sizin ve onların canları farklıdır. Birbi-riyle ünsiyet edinmezler. Sizler asla onları sevmezsiniz ve onlar da asla sizleri sevmez. Ama Al-lah-u Teala sizi hak ile yüceltmiş ve sizlere basiret vermiştir.
Lakin onları hak ehlinden karar kılmamıştır. Bu sebeple de sizler onlara iyi davranır, onlar karşı-sında sabredersiniz. Ama onlar size güzel davranmaktan uzaktır-lar ve hiç bir şey karşısında sabır ve tahammül içinde olmazlar. Aksine birbirlerine komplolarını ve hilelerini telkin ederler. Zira Allah'ın düşmanları yapabildikle-ri taktirde sizi hak ve hakikatten alıkoyarlar. Oysa Allah sizleri, bütün bunlardan korumuştur."
21791. İmam Sadık (a.s), Mufaz-zal'a şöyle buyurmuştur: "Sana Şii-lerime ulaştırman için şu altı şeyi tavsiyede bulunuyorum."Ben (Mufazzal) şöyle arzettim: "Ey efendim! O tavsiyeler nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Emaneti sana emanet veren kimseye eda etmek, kendin için beğendiğin şeyi kardeşin için de beğenmek, bil ki şüphesiz işlerin sonuçları vardır ve sonuçlarından sakın ve şüphesiz işler bazen aniden orta-ya çıkabilir. O halde sürekli sa-kın. Çıkması kolay, ama inmesi zor olan dağa tırmanmaktan sa-kın ve asla yapamayacağın bir şeyi kardeşine vaad etme."
21792. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana Allah'tan kork-mayı tavsiye ediyorum. Zira Al-lah kendisinden korkan kimseyi hoşlanmadığı durumdan hoşlan-dığı duruma çıkarmaya ve hiç hesaba katmadığı yerden rızkını vermeye kefil olmuştur." bak. el-İlm, 2875. Bölüm, el-Vesiyyet (2), 4091. Bölüm, el-Bihar, 78/190, 23. Bölüm
4085. Bölüm İmam Kazım'ın (a.s) Tavsiyeleri
21793. İmam Kazım (a.s), kendi-sinden öğüt dileyen, Ali b. Süveyd-i Sai'ye şöyle buyurmuştur: "Sana Al-lah'tan sakınmayı tavsiye ediyo-rum."İmam daha sonra sustu ve ben (Ali b. Suveyd-i Sai) fakirli-ğim hususunda kendisine şika-yette bulunarak şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun ki üzerim-de elbise bile yoktu. Falan kimse üzerindeki iki elbiseden birini çıkarıp bana giydirdi."İmam da-ha sonra şöyle buyurdu: "Oruç tut ve sadaka ver" Ben şöyle ar-zettim: "Kardeşlerimin bana yaptığı az yardımı da sadaka mı vereyim?" İmam şöyle buyurdu: "Allah'ın sana verdiği rızıktan her ne kadar kendin ona muhtaç olsan da sadaka ver." bak. el-Mevize, 4131. Bölüm, el-Bihar, 78/296, 25. Bölüm
4086. Bölüm İmam Cevad'ın (a.s) Tavsiyeleri
21794. Tuhef'ul-Ukul'da şöyle yer almıştır: "Bir şahıs İmam Cevad'a (a.s) şöyle arzetti: "Bana tavsiye-de bulun."İmam şöyle buyurdu: "Kabul edecek misin?" O şöyle arzetti: "Evet! İmam şöyle bu-yurdu: "Sabrı yastık edin, fakirli-ği kucağına al, şehvetleri uzağa at, isteklerle savaş ve bil ki sen Allah'ın gözünden gizli değilsin. O halde nasıl olduğuna dikkat et." 21795. İmam Cevad (a.s), Sa'd'ul-Hayr'a yazdığı mektubunda şöyle bu-yurmuştur:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Sana Al-lah'tan korkmayı tavsiye ediyo-rum. Zira takva insanı helak ol-maktan esenliğe çıkarır ve ahiret-te kendisine fayda verir. Aziz ve celil olan Allah takva sebebiyle kulunu aklının ulaşmasından uzakta bulunan şeylerden korur ve takva vasıtasıyla onun körlü-ğünü ve cehaletini ortadan kaldı-rır. Takvanın bereketiyle Nuh ve onunla gemide olanlar kurtuluşa erdiler, Salih ve onunla bulunan-lar yıldırımdan kurtuldular
ve takva sebebiyle sabredenler gali-biyete eriştiler ve o grup (Nuh, Salih ve kendilerine iman eden-ler) kurtuluşa eriştiler. Bunların aynı yolu ve metodu (yani takva-yı) kateden ve aynı fazileti arayan kardeşleri vardır. Bunlar önceki-lerin başına gelen ve Allah'ın ki-tabında beyan edilen cezaları ve belaları işitmekle şehvetlerinin tuğyanını engellemektedirler. Rablerine kendilerine rızık ola-rak verdiklerine karşılık hamde-der ve şükrederler.
Şüphesiz Al-lah hamd ve övgüye layıktır. On-lar kendilerini eksiklikleri sebe-biyle kınarlar ve kendileri de kı-nanmaya layıktır. Allah Tebareke ve Teala'nın, hilim ve ilim ehli olduğunu bildiler. Hakikatte Al-lah'ın gazabı hoşnutluğunu elde etmeye çalışmayanların üzerine-dir ve Allah sadece bağışını ka-bullenmeyen kimseden esirger ve sadece hidayeti istemeyen kimseyi sapıklığa terkeder. Allah günahkarlara tövbe im-kanı vermiştir ki kötülüklerini iyiliklere çevirsinler ve Kur'an'da yüksek ve kesilmez bir sesle kul-larını tövbe etmeye çağırmış, kullarının duasını engellememiş-tir. O halde Allah'ın indirdiği şeyleri gizleyen kimselere Allah lanet etsin.
5
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
DİĞER KONULARIN DEVAMI
O rahmeti kendisine farz kılmış bu yüzden de rahmeti ga-zabını geçmiştir ve de doğruluk ve adaletle sona ermiştir. O hal-de kulları kendisini gazaplandır-madığı müddetçe o, kendiliğin-den kullara gazaplanmaz ve bu yakinden kaynaklanan bir ilim-den ve takvadan hasıl olan bir bilgidendir. Allah her ümmetten kitabın ilim ve marifetini, onların kitabı uzağa attığı bir zamanda almıştır ve onlar hükümdarlığa teslim olduğu zaman, düşmanları ona hükümdar kılmıştır. Ki-taplarını uzağa atmalarının ör-neklerinin biri de harf ve kelime-lerine riayet etmeleri, ama hudud ve hükümlerini tahrif etmeleri-dir. Bu yüzden sadece onun nakil ve rivayetiyle uğraşır, anlayış ve amelinden uzak olurlar.
Cahiller rivayetleri ezberledikleri sebebiyle mutludurlar, ama alim-ler, anlamıyla amel etmedikleri hasebiyle üzüntü içindedirler. Kitabı uzağa atmalarının bir di-ğer örneği de yöneticilerinin bilmeyen kimselerden karar kı-lınmasıdır. Bu yüzden yöneticiler onları heva ve heves kaynağına götürmüş, helak olmaya sürük-lemiş,
dinin kulplarını değiştir-miş ve onu (dini) bir avuç sefih ve çocuğa miras bırakmışlardır.. Dolayısıyla da ümmet Allah Te-barek ve Teala'dan emir almak yerine halktan emir almaktadır. İnsanların dostluğunu Allah'ın dostluğu ve velayetine tercih eden zalimlerin bu yanlış tercihi-leri ne de kötüdür?! Bunlar in-sanların mükafatını Allah'ın mü-kafatının yerine ve insanların rı-zayetini Allah'ın rızayetinin yeri-ne geçirmişlerdir.
Ümmet, böyle bir duruma düşmüştür. Onlar-dan ibadet edenler de bu sapıklık içinde yaşamaktadır. Gurura ka-pılmış ve aldanmışlardır. İbadet-leri kendilerinin ve takipçilerinin fitne ve sapıklık sebebidir. Oysa ilahi elçiler arasında ibadet ehli için ibretler ve öğütler vardır. Peygamberlerden biri (Allah'a) itaat hususunda kemale erişti-ğinde Allah Tebarek ve Teala'ya bir hususta itaatsizlik etmiş ve o itaatsizlik sebebiyle cennetten dışarı çıkarılmıştır.
Balinanın karnına atılmış ve onu hatalarını itiraf etmek ve tövbeye yönelmekten başka hiç bir şey kurtaramamıştır. O halde Yahudi ve Hıristiyan din alimlerini tanı. Onlar kitabı gizlediler, tahrife uzandılar. Ama bu ticaretleri onlara bir fayda vermedi. Onlar hidayete ermiş kimseler değildir.
Onların bu ümmet arasındaki misalini tanı. Şüphesiz onlar Allah'ın kitabının kelime ve harflerini alaşağı ettiler , hududlarını altüst ettiler. Zira bunlar yöneti-cilerin dostudur. Heva ve heve önderleri dağılınca onlar da dün-yadan daha çok nasiplenen kim-seye doğru giderler.
Kalplerine mühür vurulmuş, tamah onlara galip gelmiş, sürekli dillerinden İblis'in sesi işitilmekte ve bir çok batılları ifade etmektedirler. Alimler onların eziyetlerine ve kabalıklarına sabrederler. Bu yüzden de alimler, onları teklife ve hakkı göz önünde bulundur-maya davet etmektedir. Alimleri onları teklife ve hakkı göz önünde bulundurmaya çağırdık-ları için de onları kınarlar. Oysa alimleri, eğer irşad ve nasihat et-selerdi, bir sapık gördüklerinde onlara hidayette bulunmasalardı, bir ölü gördüklerinde ona hayat vermeselerdi,
şüphesiz hain sayılırlardı ve (eğer böyle yapsalardı) ne de kötü yapmış olurlardı! Zira Allah Tebarek ve Teala Kur'an'da onlardan iyilikleri ve emredildikleri şeyleri söyleyecek-lerine ve nehyedildikleri şeyler-den de sakındıracaklarına dair söz almış, itaat ve sakınma yo-lunda birbiriyle yardımlaşmaları-nı söylemiş, günah ve tecavüz yolunda birbirine yardım etme-melerini istemiştir. Alimlerin ca-hil insanların elinden sıkıntıda oluşu da işte bu yüzdendir.
Eğer öğüt verirlerse, cahiller şöyle derler: "Onlar isyankar olmuş-lardır."Eğer terk ettikleri hak ve hakikatle amele derlerse şöyle derler: "Onlar muhalefet etmeye koyulmuşlardır."Onlardan uzak-laşmak istediklerinde ise şöyle derler: "Müslümanlar cemaatin-den ayrıldılar" Eğer "sözlerinize bir delil getirin" diye söyleyecek olurlarsa şöyle derler: "Bunlar münafık oldular."Eğer onlara uyarlarsa şöyle derler:
"Aziz ve celil olan Allah'a isyan etmekte-dirler" Onlar, helak uçurumuna yuvarlanmışlardır. Onlar ise bil-mediklerini bilmemektedirler. Allah'ın kitabında okudukları şeylere oranla da okumamış kimselerdirler. Halka öğrettikleri Kur'an'ı Kerim'i ve lafızlarını kabul etmekte, ama içeriğini tah-rif ederek Kur'an'ın hakikatini yalanlamaktadırlar. Hiç kimse de onlara itiraz etmemektedir. Bun-lar ahbar ve ruhban görünümlü kimselerdir.
Hevese uyarlar, he-lak ve yok oluş önderidirler. Var olan diğer bir grubu ise, sapıklık ve hidayet ortasına oturmuş ve şaşkınlık içindedirler. Bu iki gru-bu (ahbar ve ruhban görünümlü kimseler ile gerçek alimleri) bir-birinden ayıramaz ve derler ki: Peygamber (s.a.a) zamanındaki halk böyle bir durumla karşı kar-şıya olmamış ve dolayısıyla da onu tanımamaktaydılar."Doğru da söylüyorlar. Zira Resulullah (s.a.a) onları terk edince,
kendi-leri için aydın ve aşikar bir din bıraktı ki gece ve gündüzleri (zahir ve batın veya hak ve batılı) belli idi. Aralarında ne bir bidat görülüyordu ne de sünnette bir değişiklik. Ne de aralarında uyumsuzluk ve ihtilaf göze çar-pıyordu. Ama ümmetlerin hata-larının karanlığı onları kuşatınca, iki gruba ve iki öndere ayrıldılar:
Allah-u Teala'nın yoluna davet eden kimse ile ateşe davet eden kimse. İşte böylece şeytan dile geldi, sesini dostlarının ve takip-çilerinin dilinden yükseltti. Or-du, süvari ve piyade birlikleri çoğaldı, mallarının ortakları ve kendisini ortak kılan kimselerin çocukları oldular. Böylece bidat-ler ile amel edildiği gibi kitap ve sünnet bırakıldı.
Ama Allah'ın veli kulları hücceti dile getirdiler, Allah'ın kitabına ve hikmete sa-rıldılar. Bu yüzden de hakkın ta-kipçileri ile batıla uyanlar birbi-rinden ayrıldı. Hidayet ehli birbi-rini yalnız bıraktılar, birbirinin yardımına koşmadılar. Ama sa-pıklık ve delalet ehli kimseler birbiriyle yardımlaştılar. Sonun-da cemaatleri falan kimseyi de kapsadı. Bu desiseyi iyi tanı. Soy-lu olan diğer grubu ise basiret gözüyle tanı, onların takipçisi ol, onlardan ayrılma ki kendi ehline katılasın. Zira ki hakikatte yeni-lenler, kendisini ve ehlini kıya-met gününde hüsrana uğratan-lardır. Şüphesiz ki bu da apaçık bir hüsrandır."
Şeyh Kuleyni (r.a) şöyle diyor: "Hüseyin'in rivayeti de işte burada sona ermektedir. Ama Muhammed b. Yahya'nın rivaye-tinde İmam'ın mektubu şöyle devam etmektedir: "Bu hak ehli yolu tanımaktadır. O halde eğer onları sıkıntıda görürsen ona bakma (onların mazlumiyeti hak olduklarının delilidir.) Zira her ne kadar zulüm ve zalimlerin saygısızlığına düçar olmasalarda ve her ne kadar sıkıntılar ve be-lalar içinde yaşıyor olsalar da, er, geç bütün bunlar bitecek, huzur ve rahatlığa dönüşecektir. Bil ki güvenilir kardeşler birbirileri için stokturlar.
Zira eğer şüphelerin tahrifine düşmekten ve seni kay-betmekten korkmasaydım şüp-hesiz örttüğüm hakikatlerin ay-nasını senin için aşikar kılardım ve gizlediğim marifetleri sana gösterirdim. Ama ben senin hakkında korkuyorum (ve takiyye ediyorum). Seni korumayı is-tiyorum. Korkması gereken yer-de korkmayan kimse, halim de-ğildir. Halim olmak ise müminin elbisesidir. O halde asla onu soyma. Ve's-Selam." bak. el-Bihar, 78/358, 27. Bö-lüm
4087. Bölüm İmam Askeri'nin (a.s) Tavsiyeleri
21796. İmam Askeri (a.s), şiilerine şöyle Şiilerine buyurmuştur: "Sizlere Allah'tan korkmayı, dininiz hu-susunda vera'lı (şüpheli şeyler-den kaçınan) olmayı, Allah için çaba göstermeyi, doğru konuş-mayı, size güvenip yanınızda emanet bırakan kimseye ister iyi olsun, ister kötü emanetini iade etmeyi, secdeleri uzatmayı ve iyi komşuluk yapmayı tavsiye edi-yorum; işte Muhammed sal-la'llâhu aleyhi ve alih bunlarla gönderilmiştir. Onların (Ehl-i sünnet'in) namazlarına katılın, cenaze merasimlerine katılın, hastalarını ziyaret edin, haklarını ödeyin. Sizden biri, dininde ve-ra'lı, doğru konuşan, emaneti sahibine veren ve halka karşı gü-zel ahlaklı olduğunda "Bu Şiidir" denilir.
Bu ise bizi hoşnut eder. Allah'tan korkun, bizlere süs olun, utanç vesilesi olmayın. Muhabbetleri bize doğru çekin; her çeşit kötülüğü bizden uzak-laştırın. Çünkü biz, hakkımızda söylenen her iyiliğin ehliyiz ve hakkımızda söylenen her kötü-lükten uzağız. Allah'ın kitabında, bizim hakkımız, Hz. Resulullah'a yakınlığımız ve Allah tarafından da tertemiz (masum) kılındığı-mız açıklanmıştır. Bizden başka ancak yalancı bu makamı iddia edebilir. Allah'ı ve ölümü çok anın. Kur'an'ı çok tilavet edin. Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'e çok salavat getirin. Çünkü Peygamber'e salavat getirmenin on hasenesi (sevabı) vardır. Size yaptığım tavsiyeleri unutmayın. Selamımı size ileterek sizi Al-lah'a emanet ediyorum." bak. el-Bihar, 78/370, 29. Bö-lüm
546. Ko-nu
el-Vasiy-yet Vasiy-yet Ölümden Sonrası İçin Vasiyet
Kenz'ul-Ummal, 16/612, Ki-tab'ul-Vasiyyet Bihar, 103/193, 1. Bölüm; Fazl'ul-Vasiyyet ve Adabuha Vesail'uş-Şia, 2/657, 29 ve 30. Bölümler, el-Vasiyyet Vesail'uş-Şia, 13/351, Ki-tab'ul-Vesaya 4088. Bölüm Vasiyet
Kur'an : "Birinize ölüm geldiği za-man, eğer hayır (mal) bırakı-yorsa, ana babaya, yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet et-mesi muttakilere bir hak ola-rak size yazıldı/takdir edil-di." 21797. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vasiyet etmek her Müslümanın görevidir." 21798. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "(Allah'ın rahmetin-den) mahrum kimse vasiyetten mahrum olan kimsedir." 21799. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Malı olan ve bu malı-nı vasiyet etmek isteyen bir müs-lümanın yanında yazdığı vasiyeti olmaksızın iki geceyi geçirmeye hakkı yoktur."
21800. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir Müslümana velayeti başının altında olmaksı-zın bir geceyi geçirmesi yakış-maz." 21801. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim vasiyet ile ölürse (Peygamberin) yolu ve sünneti, takva ve şehadet ve ba-ğışlanmış olarak ölmüş sayılır." 21802. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah amellerinize ilaveten malları-nızın üçte birini sizlere bağışta bulunmuştur."
21803. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala malla-rınızdan üçte birini vefat anında sizlere sadaka vermiştir ki bu ve-sileyle amellerinizi artırsın." 21804. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ölüm anında kendisinden miras almayan ak-rabalarına vasiyette bulunmazsa amelini günahla sonuçlandırmış olur." bak. Vesail'uş Şia, 13/354, 4. Bölüm
4089. Bölüm Vasiyyet Adabı
Kur'an : "İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakup da, "Oğul-larım! Allah dini size seçti, siz de ancak O'na Müslüman (olarak) can verin" dedi." Yoksa Yakup can verirken sizler yanında mı idiniz? Ha-ni O, oğullarına, "Benden sonra kime ibadet edeceksi-niz?" diye sormuştu, onlar da: "Senin ilahına ve ataların İb-rahim, İsmail, İshak'ın ilahı olan tek ilaha ibadet edece-ğiz, bizler O'na teslim olmu-şuzdur" demişlerdi."
21805. İmam Sadık (a.s), babasın-dan naklen şöyle buyurmuştur: "Re-sulullah (s.a.a) şöyle buyurmuş-tur: "Her kim vefat anında vasi-yet etmezse, bu işi aklında ve mürüvvetinde noksanlık sayı-lır."Ashap şöyle arzetti: "Ey Re-sulullah! Vasiyet nasıldır?" Pey-gamber şöyle buyurdu: "Eceli geldiğinde insanlar, etrafına top-lanınca şöyle der: "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Gizliyi ve aşi-karı bilen, rahman ve rahim Al-lah! Ben bu dünya yurdunda ve senin huzurunda senden başka ilah olmadığına tanıklık ettiğimi itiraf ediyorum. Şüphesiz sen tek ve eşsizsin.
Muhammed senin kulun ve elçindir ve kıyamet mutlaka gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur. Sen mezarlarda yatanları dirilteceksin, hesap da haktır, cennet de haktır. Allah'ın vaad ettiği cennet meyvelerinden yemek, içmek ve nikah da haktır. Ve şüphesiz cehennem de haktır, iman da haktır, din, senin ni-telendirdiğin gibidir ve İslam se-nin teşri buyurduğun gibidir. Söz senin dediğin gibidir, Kur'an senin nazil buyurduğun gibidir ve sen gerçek ve aşikar olan mabudsun.
Bu dünya yurdunda ve senin huzurunda seni rab olarak, İs-lam'ı din olarak, Muhammed'i Peygamber olarak, Ali'yi imam olarak, Kur'an'ı semavi kitabın olarak ve Peygamberi'nin Ehl-i Beyt'ini imamlar olarak kabul et-tiğimi itiraf ediyorum. Ey Al-lah'ım! Zorluklar anında benim dayanağım sensin, gam ve hüzün anında ümidim sensin,
zorluklar bana saldırıya geçince benim karşı koyma gücüm sensin, veli-nimetim sensin. Benim ve baba-larımın mabudu sensin. Mu-hammed'e ve Ehl-i Beyt'ine se-lam gönder, göz açıp kapatıncaya dair beni kendi halime bırakma. Sen mezarın korkunç yalnız-lığında benim dostum ol. Seninle görüştüğüm gün kendinden bana eman ver."
Bu vasiyet ettiği zaman ölü-nün ahdidir. Vasiyet her müslü-manın yapması gereken bir gö-revdir." İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu vasiyeti teyit eden şey ise, Allah Tebarek ve Teala'nın Meryem suresinde bu-yurduğu şu sözüdür: "Rah-mandan bir ahit (söz) almış kimse dışında hiç kimsenin şefaat hakkı yoktur."Ve bu va-siyet ayette geçen ahittir. Peygamber (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu vasiyeti öğren, onu Ehl-i Beyt'ine ve şii-lerine öğret."İmam şöyle buyur-du: "Peygamber daha sonra şöyle buyurmuştur: "Bunu bana Cebrail öğretmiştir." bak. Vesail'uş Şia, 13/353, 3. Bölüm
4090. Bölüm Vasiyette Zulümden Ve Hakkı Çiğnemekten Sakınmak
21806. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vasiyette varise zarar vermek büyük günahlardandır." 21807. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "(Varise) vasiyetinde zarar vermek büyük günahlar-dandır." 21808. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim malının üçte birini vasiyet ederse varislere za-rar vermiş olur. Malın beşte bi-rini ve dörtte birini vasiyet et-mek, üçte birini vasiyet etmekten daha üstündür. Herkim üçte birini vasiyet ederse geriye bir mal bırakmamıştır."
21809. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarıma (vasiyet-te) zarar vermem ile o malı çal-mam arasında bence hiç fark yoktur." 21810. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim vasiyet eder, zulmetmez ve varise zarar ver-mezse (onu) vasiyet edeceği malı hayattayken sadaka vermiş kimse gibidir."
21811. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emiri (a.s) ölen ve tüm malını veya ço-ğunu vasiyet eden birisi hakkında şu hükümde bulunmuştur: Vasiyet, iyilik üzere (şeriatte yer aldığı üzere) geri çevrilmelidir. O halde her kim kendisine zulmeder ve vasiyette zulme ve aykırılığa düçar olursa, o vasiyet iyiliğe (şer'i ölçülere) çevrilir. Varislerin mirası da onlara bıra-kılır." 21812. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vasiyet hususunda zulüm ve haksızlık büyük günah-lardandır." bak. Vesail'uş Şia, 13/356, 5. Bölüm, s. 358, 8. Bölüm
4091. Bölüm Kendi Vasisi Olan Kimse
21813. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ademoğlu! Malında kendi vasin ol; kendi malında senden sonra yapmalarını vasiyet edeceğin işi kendin yap." 21814. Resulullah (s.a.a), kendisine tavsiyede bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: "Yükünü hazır-la, azığını düzelt ve kendi vasin ol. Zira hiç bir şey Allah'ın (se-vabının) yerini tutamaz. Allah'ın sözü için de geri dönüş yolu yoktur." 21815. İmam Sadık (a.s), hakeza kendisine tavsiye bulunmasını isteyen birine şöyle buyurmuştur: "Yükünü hazırla, azığını önceden gönder ve kendi vasin ol. Kendinden başkasına senin işine yarayan şeyleri senin için göndermesini söyleme."
Kur'an : "Ey iman edenler! Aranız-da dininden kim dönerse bil-sin ki, Allah, sevdiği ve onla-rın da O'nu sevdiği, iman edenlere karşı alçak gönüllü, küfredenlere karşı güçlü, Al-lah yolunda cihat eden, yere-nin yermesinden korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Al-lah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Doğrusu Allah vasî (vücut, kudret ve rahmet açı-sından geniş) ve her şeyi bi-lendir."
21816. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aile şerafeti sadece tevazu iledir." 21817. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir aile şerafeti tevazu gibi değildir." 21818. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kureyşli ve Arap için tevazudan başka bir soy şerafeti yoktur." 21819. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu soy şerafeti-nin süsüsüdür." 21820. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şerafetli insanın süsü tevazudur."
21821. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu şerafetin ze-katıdır." 21822. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu en üstün iki şerafetten biridir." 21823. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu faziletlerin yayılmasına sebep olur." 21824. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu haset edilme-yen bir nimettir." 21825. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Size ne oluyor da ibadetin tatlılığını sizde göremi-yorum?" şöyle arzettiler: "İbade-tin tatlılığı nedir?" peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Tevazu-dur."
21826. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mütevazi ol! Zira ki tevazu en büyük ibadetlerden-dir." 21827. İmam Ali (a.s) geçmişteki-lerden ibret almak hususunda şöyle buyurmuştur: "Fakat münezzeh olan Allah onlara büyüklük tas-lamayı kötü gördü, onlar için te-vazuya razı oldu. Onlar da ya-naklarıyla yere kapandılar, yüz-lerini toprağa sürdüler ve (teva-zu) kanatlarını müminler için yaydılar." 21828. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Giyimleri iktisatlı ve yürüyüşleri alçak gönüllüdür." 21829. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah, onları vahyin eminleri olarak yaratmış, onlara peygam-berleri için emir ve nehiy ema-netleri yüklemiştir. Kalplerine huşu, tevazu ve sekine hissettir-miştir." 21830. İmam Ali (a.s), ibadetin fel-sefesi hakkında şöyle buyurmuştur: "Çünkü namazda, gönül alçaklı-ğıyla yüzleri ve en değerli azaları toprağa koyup tevazu göstermek; oruçta, karınları açlıkla terbiye ederek kibir yok etmek ve tevazuya alıştırmak vardır."
21831. İmam Ali (a.s), haccı anar-ken şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah Beyt'ul Haram'ı kendi azameti karşısında insanların te-vazu ve alçak gönüllülüğüne bir işaret ve izzetini (yüceliğini) ka-bul için bir gösterge kıldı." 21832. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kardeşlerinin hakkını daha iyi bilen, o hakları eda et-mek hususunda daha çok çaba gösteren kimsenin Allah katın-daki makamı, diğerlerinden daha büyüktür.
Her kim dünyada kar-deşleri için tevazu gösterirse, Al-lah nezdinde sıddıklardandır ve Ali b. Ebi Talib'in gerçek şiile-rindendir. Müminlerin Emirinin mümin kardeşlerinden bir baba ve oğul Müminlerin Emirinin huzuruna vardılar. Müminlerin Emiri onlar için ayağa kalktı. Saygıyla o ikisini meclisin üst ta-rafına oturttu, kendisi de onların karşısına oturdu, daha sonra yemek getirmelerini emretti, ye-mekten sonra Kanber onlar için tahtadan bir leğen, ibirk ve elle-rini kurutmak için bir havlu ge-tirdi ve Kanber o şahsın eline su dökmek için yanına yaklaştı.
Müminlerin Emiri (a.s) yerinden kalkarak o şahsın eline su dök-mek için ibirği aldı, ama o şahıs kendini yere attı ve şöyle dedi: "Ey Müminlerin Emiri! Allah beni siz elime su dökerken mi görsün?" İmam şöyle buyurdu: "Otur ve yıka. Zira aziz ve celil olan Allah senden üstünlüğü ve fazileti olmayan kardeşinin sana hizmet ettiğini görmektedir ve onun bu hizmetten maksadı da Allah'ın cennette kendisine dün-ya nüfusunun on katını ve o kadar nüfusu da alacak yurtları ba-ğışta bulunmasıdır."
O şahıs oturdu ve Ali (a.s) ona şöyle buyurdu: "Tanıdığın, saygınlığını yerine getirdiğin ve Allah için tevazu ettiğin -öyle ki Allah ona karşılık sana bu müka-fatı vermiştir ki beni sana yüce hizmet elbisesini bedenine giy-dirmemle görevlendirmiştir-hakkımın büyüklüğüne ant içiri-yorum ki, ellerini yıkadığın za-man, tıpkı Kanber'in ellerine su döktüğü zaman rahat olacağın gibi huzurlu ol."O şahıs da itaat etti.
Müminlerin Emiri ellerini yıkadığı zaman ibirği Muham-med b. Hanefiye'ye verdi ve şöyle buyurdu: "Oğulcağızım! Eğer bu çocuk babası yanında olmaksızın yanıma gelseydi, kendim ellerini yıkardım. Ama aziz ve celil olan Allah baba ve evladın bir yere toplandığı zaman, kendilerine eşit davranılmasını hoş görmez. Dolayısıyla baba, babasının eline su dökmeli, oğul da oğlunun eline su dökmelidir. Muhammed b. Hanefiye de o şahsın çocuğunun eline su döktü." İmam Hasan b. Ali Askeri (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: "Bu konuda Ali'ye (a.s) uyan kimse gerçek şiidir."
21833. Ebu Nasr şöyle diyor: "Abdullah b. Muhammed b. Ha-lid'e Muhammed b. Müslim hakkında bir soru sordum, şöyle buyurdu: "O saygın ve zengin biridir. İmam Bakır (a.s) ona şöyle buyurmuştur: "Ey Mu-hammed! Mütevazi ol."O da Kufe'ye dönünce teraziyle birlik-te hurma dolu bir sepet alıp, merkez caminin önüne oturdu ve hurmaları satmaya başladı. Akrabaları gelip şöyle dediler: "Sen bizim yüz suyumuzu dök-tün."Muhammed şöyle dedi: "Efendim bana emretmiş, ben de asla isyan etmem. Sepetteki bütün hurmaları satmadıkça bu-rayı terk etmeyece-ğim."Akrabaları şöyle dediler: "Alış-verişten el çekmediğine göre o halde en azından değir-mencilik işini yap."Muhammed bir değirmen ve bir de deve aldı. Böylece değirmenciliğe başla-dı."
4093. Bölüm Tevazunun Anlamı
21834. İmam Rıza (a.s), kendisine, "Tevazu nedir?" diye sorulunca cevap olarak şöyle buyurmuştur: "Sana na-sıl davranılmasını istiyorsan, in-sanlara da o şekilde davranman-dır." 21835. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu insanların sa-na davranmasını istediğin şekilde onlara davranmandır." 21836. İmam Ali (a.s), kendisine, "Kulun yaptığı taktirde mütevazi sayılacağı tevazunun anlamı nedir?" di-ye soran İbn-i Cehm'e şöyle buyur-muştur: "Tevazunun dereceleri vardır, derecelerinden biri insa-nın kendi değerini bilmesi,
huzur dolu bir kalple onu yerli yerine koymasıdır, kendisine davranıl-masını beklediği gibi insanlara da öyle davranmayı istemesidir. Kötülük gördüğünde ona iyilikle cevap vermesi, öfkesini dindir-mesi, insanları affetmesidir. Zira Allah, şüphesiz iyilik sahiplerini sever." 21837. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsana tevazu olarak kendi ölçüsünü bilmesi yeter." 21838. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu bir mecliste makamından daha düşük bir yere razı olman ve karşılaştığın herkese selam vermen, her ne kadar haklı da olsan tartışmayı terk etmendir. Tevazu bütün iyi-liklerin başıdır."
21839. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu meclisin alt tarafında oturmaya razı olman, rastladığın herkese selam vermen ve haklı bile olsan çekişmeyi terk etmendir." 21840. İmam Sadık (a.s), tevazu hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "Tevazu bir mecliste maka-mından daha düşük bir yerde oturmana razı olmandır. Karşı-laştığın herkese selam vermen ve haklı dahi olsan tartışmayı terk etmendir." bak. et-Tevazu, 4097. Bölüm
4094. Bölüm Yüceliğinden Dolayı Mütevazi Olan Kimse
21841. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların Allah'a kullukta en üstün olanı büyük olduğu halde tevazu gösteren kimsedir." 21842. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce makamı olduğu halde mütevazi olmak, kudrete sahip olduğu halde affetmek gi-bidir."
21843. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim güzel bir el-bise giyebildiği halde, tevazudan bu işi yapmazsa, Allah ona yüce-lik elbisesini giydirir." 21844. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için süsten istifade etmez ve Allah karşısında tevazu ve rızayetini talep için güzel elbise giymekten sakınırsa, Allah'ın da ona yakut-tan dolaplarda koruduğu değerli cennet elbiselerini giydirmesi bir haktır."
4095. Bölüm Tevazunun Adabı
Kur'an : "Müminlere karşı alçak gönüllüdürler, küfredenlere karşı ise aziz (güçlü)." 21845. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir noksanlığı veya eksikliği olmaksızın Allah-u Tea-la'ya tevazu gösteren ve bir hor-luk ve sefaleti olmaksızın nefsini zelil kılan kimseye ne mutlu!"
21846. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ayıpları kendisini başkalarının ayıplarını araştır-maktan alıkoyan ve kusuru ve eksikliği olmaksızın mütevazi olan kimseye ne mutlu!" 21847. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Açlık çekmek, zillet ve huzu izharında bulunmaktan daha iyidir."
4096. Bölüm Zengine Zenginliği Sebebiyle Tevazu Göste-ren Kimse
21848. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir zenginin yanına gider ve sahip olduğu şeyi talep ederek karşısında eğilirse, dininin üçte ikisi gider. Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurmuştur: "Acele etme, her kim zenginden bir şey elde eder ve bu sebeple de ona saygı gösterirse, dininin üçte ikisi git-miş olmaz, aksine bu saygıdan kastinin ilahi mükafat mı yoksa onu aldatıp sahip olduğu şeyi elinden alması mıdır ona bak."
21849. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: ""Her kim bir zengi-nin yanına gider ve zenginliği sebebiyle ona tevazu gösterirse dininin üçte ikisi ortadan kal-kar." 21850. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir zenginin yanına gider ve ondan bir şey el-de etmek için karşısında eğilirse, dininin üçte ikisi gider."
21851. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir mümin bir devlet yöneticisi veya dinine muhalif olan kimse karşısında ondan bir şey elde etmek için eğilirse, Allah onu aşağılık kılar, ona gazap eder, onu kendi haline bırakır. Eğer onun dünyasından bir şey elde ederse Allah ondan bereketi alır ve eğer elde ettiği şeyi, hac, umre veya köle azad etme yo-lunda harcarsa ona bir mükafat vermez."
21852. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın mükafatını elde etmek için, zenginin fakire gösterdiği tevazu ne kadar da güzeldir. Bundan daha güzeli ise, fakirlerin Allah'a dayanarak zen-ginlere karşı alçalmamalarıdır." bak. ed-Dünya, 1248. Bölüm
4097. Bölüm Tevazunun Alametleri
21853. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah için tevazunun nişanelerinden biri de meclisin en alt tarafında oturmaya rızayet göstermektir." 21854. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu üç şey tevazunun başında yer alır: İnsanın gördüğü herkese selam vermesi, meclisin alt tarafında oturmaya rızayet göstermesi ve riya (gösterişi) ve desinler diye bir şey yapmayı hoş görmemesi" 21855. İmam Sadık (a.s) babala-rından naklen şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz insanın, meclisin alt tarafında oturmaya razı olması, karşılaştığı kimseye selam ver-mesi, haklı bile olsa cedelleşmeyi terketmesi ve takva üzere övül-meyi sevmemesi insanın tevazu-sundandır."
21856. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gördüğün herkese selam vermen, tevazudandır." 21857. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın bir mecliste makamından daha aşağısıda bir yerde oturması onun tevazusun-dandır." 21858. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yanından geçtiğin herkese selam vermen ve mecli-sin en alt tarafında oturman te-vazudandır."
21859. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) bir Perşembe gecesi iftar için Küba mescidinde iken şöyle buyur-muştur: "İçecek bir şey var mı-dır?" Evs b. Hevli Ensari Pey-gambere balla karışık bir bardak süt getirdi. Peygamber onu ağzı-na koyup tadınca içmekten sa-kındı ve şöyle buyurdu: "Bunlar birinin olmasıyla diğerine ihtiyaç duyulmayan iki içecektir. Ben onu içmiyorum, ama haram da kılmıyorum. Aksine Allah için tevazu gösteriyorum."
4098. Bölüm Tevazunun Meyvesi
21860. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazunun semeresi dostluktur. Tekebbürün semeresi ise kötü söz işitmektir." 21861. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu sana esenlik kazandırır." 21862. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu sana azamet elbisesini giydirir." 21863. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin kalbi Allah için tevazu gösterirse, bedeni de Allah'a itaatten yorulmaz."
21864. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu ile işler düze-ne girer." 21865. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Lokman oğluna şöyle buyurmuştur: "Hak karşısında mütevazi ol ki insanların en akıl-lısı olasın." 21866. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ekin toprakta biter, kaya parçası üzerinde bitmez. Hikmette işte böyledir. Mütevazi kimsenin kalbinde bayındır olur. Kibirli ve zorba kimsenin kalbinde bayındır olmaz. Zira Allah tevazuyu aklın aracı, tekebbürü ise cehaletin aracı kılmıştır."
21867. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu ile nimet ta-mamlanır." 21868. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu fazileti yayar tekebbür ise rezaleti açığa çıka-rır." 21869. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç kimse bir diğeri-ne tecavüzde bulunmasın diye birbirinize karşı mütevazi olu-nuz." 21870. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala bana şöyle vahyetmiştir: "Mütevazi olunuz ki, hiç kimse bir diğerine üstünlük taslamasın, hiç kimse bir diğerine zorbalık ve tecavüz-de bulunmasın." 21871. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazuyu kendiniz ile düşmanınız olan İblis ve as-kerleri arasında bir sığınak edi-nin. Çünkü, onun her ümmetten orduları ve yardımcıları vardır."
4099. Bölüm Tevazu ve Yücelik
21872. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz tevazu sa-hibinin yüceliğini artırır. O halde mütevazi olun ki Allah sizlere yücelik bağışlasın." 21873. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu sadece kulun yüceliğini artırır. O halde müte-vazi olunuz ki Allah da sizlere yücelik bağışlasın."
21874. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu eden herkesi mutlaka Allah yüceltmiştir." 21875. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yü-celtir." 21876. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için aşağı inerse, Allah onu bir basa-mak yukarı çıkarır ve sonunda ona illiyyin'de (cennetin en yüce katında) yer verir."
21877. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul mütevazi olunca, Allah onu göğün yedinci katına yükseltir." 21878. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah mütevazi kim-seleri tevazuları ölçüsünce yücel-tir hatta kendi azameti ve yüceli-ği ölçüsünce onlara yücelik ba-ğışlar."
21879. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah üç şey vasıta-sıyla sadece iyiliği artırır: Tevazu vasıtasıyla Allah insanın yüceli-ğini artırır, nefsin zilleti ve hor-luğu sebebiyle Allah izzeti artırır ve nefsin iffeti sebebiyle de sa-dece zenginliği artırır."
21880. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ali! Allah'a yemin olsun ki mütevazi bir şahıs, ku-yunun dibinde de olsa, aziz ve celil olan Allah ona bir rüzgar gönderir ve onu kötülerin devle-tinde, iyilerin başında karar kı-lar." 21881. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ademoğlundan herkesin perçemi bir meleğin elindedir. Eğer kibre düşerse, per-çemini aşağıya doğru çeker ve ona şöyle der: "Aşağılık ol, Allah seni aşağılık kıldı."Eğer tevazu gösterirse, perçemini yukarı kal-dırır ve ona şöyle der: "Başını yukarı tut, Allah senin başını yü-ce kılmıştır ve Allah için tevazu göstermen sebebiyle seni aşağılık kılmamıştır."
21882. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her insanın başında, meleğin elinde bulunan bir ma-kam (yer) vardır. Kul tevazu gösterince o meleğe şöyle denir: "Makamını yükselt" üstünlük tasladığı zaman ise o meleğe şöyle denir: "Makamını aşağı çek." 21883. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah için mütevazi olursa Allah onu yücel-tir. O halde o kendi gözünde küçük ama insanların gözünde büyük olur. Her kim de büyük-lük taslarsa Allah onu küçültür, böylece insanların gözünde kü-çük ve kendi gözünde büyük olur. İnsanların gözünde köpek ve domuzdan daha aşağı o-lur." 21884. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gökte kullara iki me-lek tayin edilmiştir. O halde her kim Allah için tevazu gösterirse onu yüceltirler ve her kim de te-kebbüre kapılırsa onu aşağılık kı-larlar."
21885. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(Allah karşısında) aşağılık ol ki yücelesin." 21886. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insan anlayış ve ilme ulaşınca mütevazi olur." 21887. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu yücelik bağış-lar ve tekebbür insanı aşağılık kı-lar." 21888. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu gösteren in-sanın makamı mutlaka yücelir." 21889. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimse, kendini küçültür ve neticede yüce mer-tebeye ulaşır. Cahil ise kendisini yüce tutar ve neticede aşağılık olur." 21890. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu düşük insanı yüce mertebelere ulaştırır. Te-kebbür ise makamı yüce kimseyi aşağılık kılar." 21891. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan makamı en yüce olan kimse kendisini kü-çülten kimsedir. İnsanlardan en aşağılık kimse ise kendisini bü-yük sanan kimsedir."
21892. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu büyük bir merdivendir. Tekebbür ise helak oluş temelidir." 21893. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu yüce merte-beyi avlama aletlerindendir." 21894. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendini küçük gör ve Allah için tevazu göster ki (Allah da) seni yüceltsin." bak. el-Kibr, 3443. Bölüm
4100. Bölüm Tevazu Sahibi Olmaya Yardımcı Olan Şey
21895. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazuya ulaşmak hususunda sadece göğüs esenli-ğinden yardım almak mümkün-dür." 21896. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevazu ilmin meyve-sidir." 21897. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın azametini bi-lenlerin büyüklük taslamamaları gerekir. O'nun büyüklüğünü ta-nıyanların yücelmeleri, ancak ona karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur." bak. el-Kibr, 3438, 3440, 3441. Bölümler
bak. 322. Konu, et-Taharet; en-Nevm, 3978. Bölüm 4101. Bölüm Abdest
Kur'an : "Ey iman edenler! Nama-za kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yı-kayın. Başlarınızı ve topuk kemiklerine kadar ayaklarını-zı meshedin. Allah sizi zor-lamak istemez, Allah şükre-desiniz diye sizi arıtıp üzeri-nize olan nimetini tamamla-mak ister."
21898. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest, imanın yarı-sıdır." 21899. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest, imanın bir parçasıdır." 21900. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest imanın yarı-sıdır." 21901. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest bir farizedir."
21902. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim doğru bir şekilde abdest alır ve sonra ca-miye giderse abdesti bozulmadı-ğı müddetçe sürekli namaz ha-linde sayılır." 21903. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdestsiz namaz yoktur."
21904. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yemekten önce ve sonra abdest almak fakirliği or-tadan kaldırır." 21905. Resulullah (s.a.a), Ali'ye yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Üç şey derecedir, üç şey keffaredir, üç şey helak edicidir, üç şey de kurtarıcıdır. Derece olan o üç şeyin biri, çok soğuk havada kamil bir şekilde abdest almaktır. İkincisi ise namazdan sonra, (sonraki) namaz için beklenti içinde olmaktır. Üçüncüsü ise gece gündüz cemaat namazlarına katılmaktır."
21906. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şiddetli soğukta kamil bir abdest alırsa se-vaptan iki nasibi vardır. Her kim de şiddetli sıcakta kamil bir şekilde abdest alırsa sevaptan bir nasibi vardır." 21907. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim çok soğuk bir havada kamil bir abdest alır-sa, onun ecirden iki nasibi var-dır."
21908. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Abdesti zor durum-larda kamil bir şekilde almak, mescide doğru adım atmak ve namazdan sonra diğer namazı gözetlemek, günahları tümüyle siler."
21909. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müslüman bir kimse abdest alırsa günahları kulağın-dan, gözünden, ellerinden ve ayaklarından dışarı dökülür. O halde oturduğu zaman bağış-lanmış bir halde oturur." 21910. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul abdest alınca gü-nahları şu ağacın yaprakları gibi dökülür." bak. et-Teharet, 2423. Bölüm
4102. Bölüm Abdestin Hikmeti
21911. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest gerçekte Al-lah'ın kimin itaat ettiğini ve ki-min de kendisine isyan ettiğini bilmesi için ilahi hadlerden bir haddir." 21912. İmam Rıza (a.s) abdestin hikmeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Böylece kul cebbar olan Allah karşısında münacat için durdu-ğunda temiz olması emrine itaat etmiş olması, pislik ve necasetten temizlenmiş olması içindir. Ayrıca abdest bitkinlik haletinin ortadan kalkmasına, uyku haleti-nin giderilmesine ve cebbar olan Allah'ın karşısına durmak için kalbin temizlenmesine sebep olur."
4103. Bölüm Abdestin Etkileri
21913. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah kıyamet günü ümmetimi ab-dest sebebiyle güzel bir yüz ve beyaz bir el ve ayaklarla haşre-der." 21914. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah Musa b. İmran (a.s) ile konu-şunca, Musa b. İmran (a.s) şöyle arzetti: "Ey Allah'ım! Senin azametinden dolayı, abdesti ka-mil bir şekilde alan kimsenin se-vabı nedir?" Allah şöyle buyur-du: "Kıyamet günü alnında bir nur parlar bir halde onu diriltirim."
21915. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "(Kıyamet günü) Ab-dest sebebiyle, alnı, eli ve ayağı ak bir şekilde huzuruma gelirsi-niz ve sizden başka hiç kimse bu hususiyete sahip olmaz." 21916. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Ümmetin, Nuh'tan kendi üm-metine kadar diğer tüm ümmetler arasında nasıl tanınır?" diye sorulun-ca şöyle buyurmuştur: "Onların ab-dest sebebiyle, alnı, eli ve ayakları aktır. Onlardan başka hiç kimse bu hususiyete sahip değildir. Hakeza onları amel kitaplarının sağ ellerine verilmesiyle tanı-rım." bak. en-Nur, 3962, 3963. Bö-lümler
4104. Bölüm Cefa
21917. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Her kimin abdes-ti bozulur da abdest almazsa, bana cefa etmiş olur, her kimin de abdesti bozulur ve abdest alırsa (ve iki rekat namaz kılmaz-sa bana cefa etmiş olur ve her kimin de abdesti bozulur ve ab-dest alırsa) iki rekat namaz kılar ve bana dua eder ve benden is-tediği din ve dünya işlerine ica-bet etmezsem, ona cefa etmiş olurum. Elbette ben cefa eden bir rab değilim."
4105. Bölüm Sürekli Abdestli Ol-manın Fazileti
Kur'an : "Sana, kadınların aybaşı hali hakkında da sorarlar. De ki: "O bir ezadır."Aybaşı ha-linde iken kadınlardan el çe-kin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temiz-lendikleri zaman, Allah'ın si-ze buyurduğu yoldan yakla-şın. Allah şüphesiz daima tövbe edenleri sever, temizle-nenleri de sever."
"Sadece arınmış olanlar ona dokunabilir." 21918. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çok abdest al ki Al-lah ömrünü uzun kılsın. Eğer gece gündüz abdest alabilirsen bu işi yap. Zira abdestli halde ölecek olursan şehit olursun." 21919. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer yapabiliryorsan, sürekli abdestli ol. Zira her ki-min ölümü abdest halinde gelip çatarsa, şehadet ona nasib olmuş olur."
21920. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer sürekli abdestli olabiliyorsan öyle yap. Zira ölüm meleği kulun canını aldığında o abdestli olursa, kendisine şehadet yazılır." 21921. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim abdestli uyursa, geceyi ibadetle geçiren oruçlu gibidir." bak. en-Nevm, 3978. Bölüm
4106. Bölüm Abdesti Yenilemek
21922. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim taharetli olur ve bu hal üzere abdest alırsa kendisi için on sevap yazılır." 21923. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim abdestini bozmaksızın yeniden abdest alır-sa Allah da tövbesini istiğfarda bulunmadan yeniler (mağfiret eder)." 21924. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Abdest üstüne abdest almak nur üzere nurdur." bak. Vesail'uş Şia, 1/263, 8. Bölüm
4107. Bölüm Allah Resulü'nün (s.a.a) Abdesti
21925. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere Allah Resu-lü'nün (s.a.a) nasıl abdest aldığını göstermeyeyim mi?" Onlar şöyle dediler: "Göster."İmam içinde bir miktar su bulunan bir kap is-tedi, onu karşısına koydu, daha sonra kollarını sıvadı, sağ elini suya sokarak şöyle buyurdu: "Bu şekilde, eller tertemiz olmak şartıyla" Daha sonra avucuna su alıp elini alnının üzerine koydu ve şöyle dedi: "Bismillah" Sonra suyu sakalına doğru salıverdi.
Daha sonra elini bir defa yüzüne ve alnın yukarısına çekti, daha sonra sol elini suya daldırdı, bir miktar su aldı, sağ dirseğinin üzerine döktü ve elinin içiyle dirseğinden aşağıyı sıvazladı. Öyle ki su parmaklarının ucuna doğru aktı, daha sonra sağ eliyle bir miktar su alıp onu sol dirse-ğine döktü. Eliyle dirseğinden aşağısını sıvazladı. Öyle ki su parmak uçlarından aktı, başının ön tarafını ve iki ayağının üzeri-ni, sol elinin ıslaklığıyla ve sağ elinin kalan ıslaklığıyla mesh et-ti."
549. Ko-nu
el-Vatan Vatan
Bihar, 60/201, 36. Bölüm; el-Memduh min'el-Bildan ve'l-Mezmum minha Bihar, 75/392, 86. Bölüm; ed-Duhul fi Bilad'il-Muhalifin bak. 45. Konu, el-Beled 4108. Bölüm Vatan Sevgisi
21926. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ülkeler vatan sevgiyle bayındır olur." 21927. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zamanından geçene ağlamak, vatanına ilgi duymak ve eski dostlarını korumak insanın yüceliğindendir." 21928. Şöyle rivayet edilmiştir: "Vatan sevgisi imandandır." 21929. Tenbih'ul-Havatir'de şöyle yer almıştır: "Eban b. Said Resu-lullah'ın (s.a.a) yanına geldi. Pey-gamber ona şöyle buyurdu: "Ey Eban! Geldiğin zaman Mekkeli-ler nasıl idiler?" O şöyle arzetti: "Geldiğim zaman onların üzeri-ne sağanak yağmur yağıyordu. İzhir ve Sumam bitkileri ye-şermiş idi."Bu sözleri işitince Resulullah (s.a.a) ve ashabının gözleri doldu."
21930. Resulullah (s.a.a), Hizure denen bölgede devesinin üzerinde Mekke'ye hitap ederek şöyle buyur-muştur: "Allah'a yemin olsun ki sen Allah'ın yeryüzünün en iyisi-sin. Sen Allah nezdinde en se-vimli yersin. Eğer beni buradan dışarı çıkarmasalardı, ben kendi ayağımla dışarı çıkmazdım."
21931. İmam Ali (a.s), ölülerin sı-fatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Güya onlar dünyada yaşlan-mamışlar, adeta ahiret onların sürekli yurdu olmuştur, ikamet ettikleri yeri terk ettiler ve kork-tukları yere yerleştiler." 21932. İmam Ali (a.s), ölülerin sı-fatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Vatanlarla ünsiyet edinmezler ve komşular gibi birbirine gidip gelmezler."
21933. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Dünya kendisini yurt edinmeye razı olmayan kimse için güzel bir yurttur ve kendine yer edinme-yen kimseye güzel bir yerdir! Şüphesiz yarın dünya ile mutlu olacak kimseler, bugün kendi-sinden kaçan kimselerdir."
6
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
İslam Devletinin Sınırları
Allame Tabatabai (r.a) İslam ülkelerinin sınırlarını izah ederken şöyle buyurmaktadır: İslam ülkelerinin sınırları inanca dayalıdır, coğrafi ve itibari sınırlara değil. İslam, ırk esasına dayalı bölünmenin toplumu oluşturmada etkili olması düşüncesini ortadan kaldırdı. Bu bölünmenin temel faktörleri bedevilik, kabile ve oymak biçimindeki hayat veya yaşanan bölgenin, yurdun farklılığıdır. Bu iki faktör yani bedevilik ile yaşanan yerlerin farklılığı, sıcak iklim, sığuk ik-lim, çorak arazı, verimli toprak gibi doğal sebeplerin ikinci derecede etkili olmaları yanında insan türünün halklara, kabilelere ayrılmasının, dillerinin ve renklerinin değişik olmasının iki temel faktörüdür. Bu konu yerinde açıklanmıştır.
Sonra bu iki faktör her kavmin yeryüzünün bir parçasını sahiplenme-sine yol açtı. Bu sahiplenme kavimle-rin hayata ilişkin çalışmalarına, güç-lerine ve şiddetlerine göre gerçekleşti. Kavimler bu yeryüzü parçasını kendi-lerine tahsis ederek onu yurt diye ad-landırdılar. Kavimler bu toprak parçası üzerinde yaşamaya alıştılar ve onu bütün güçleri ile başkalarına karşı savunuyorlar.
Gerçi kavimleri bu duruma iten faktör, fıtratın giderilmesini istediği bir takım doğal ihtiyaçlardır. Yalnız bu bölünmede, insan türünün tek toplum halinde yaşama isteği biçimindeki fıtri arzu ile çelişen bir özellik vardır. Tabiat dağınık güçlerin bir araya gelmesini, uyuşmalarını, birikerek ve birleşerek güçlenmelerini ister. Bu ka-çınılmazdır. Tabiat, bunu arzuladığı faydalı gayeye tam ve elverişli biçimde ermek için ister. Bu kural, maddenin temel halinde görülür. Madde element halinden…bitkiye, daha sonra bitki-den canlıya ve sonra canlıdan insana geçiyor.
Oysa yurtlar bazındaki bölünme-ler, milletleri, diğer yurtlarda yaşayan toplumlardan ayrılma esası üzerinde birleşmeye sevk eder. O zaman her-hangi bir yurt üzerinde yaşayan top-lum, diğer yurtlarda yaşayan birim-lerden ruh ve bedende ayrılmış bir top-lumsal birime dönüşür. Böylece insan-lık birleşmeden ve bir araya gelme idealinden uzaklaşarak, parçalanma-nın ve dağınıklığın aslında kaçındığı sıkıntılarına katlanmak zorunda kalır.
Ortaya yeni çıkan bir toplum bi-rimi, ortada olan diğer toplum birim-lerine karşı insanın diğer doğal nesne-lere davrandığı gibi davranır. Yani o insan birimlerini istihdam eder, sömürür. Dünyanın başlangıcından bugüne dek asırlar boyu edinilen tecrübeler bunun şahididir. Daha önceki incelemeler sırasında aktardığımız ayetler, bu konuyu Kur'an'dan yeteri derecede yararlanmamızı sağlayacak düzeydedir.
İşte İslam'ın bu ayrılıkları, da-ğılmaları ve farklılaşmaları ortadan kaldırmasının sebebi budur. İslam aynı gerekçe ile toplumu tabiiyet, ırk ve yurt temeli üzerine değil, inanç temeli üzerine kurmuştur. Hatta yararlanmayı beraberinde getiren evlilikte ve miras almada göz önünde bulundurulan akrabalıkta bile inanç bağı esas kabul edilmiştir. Bu iki alandaki temel gerekçe, ev ve yurt birliği değil, tevhit inancı ortaklığıdır.
Bunun en güzel örneklerinden bi-rini bu dinin yasal sistemini inceler-ken görürüz. Bu din hiç bir durumda yasalarda bu ilkesini göz ardı etmiş değildir. İslam toplumu, yerine getirmekle ve ayrılığa düşmemekle yükümlü olduğu gibi, baskı altında ve mağlup durumda olduğu dönemlerde de elinden geldiği kadar bu dini ihya etmekle ve onun sözünü yüceltmekle yükümlüdür. Bu ölçüye göre tek bir Müslüman bile bu ilkeyi benimseyip elinden geldiği kadar gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Elinden gelen şey, sadece inançlara kalpten bağlanmaktan ve üzerine farz olan amellere işaret etmekten ibaret olsa da, bu görevi yerine getirmekle mükelleftir.
Bundan da anlaşılıyor ki, İslam toplumu öyle bir model oluşturmuş ki, bu modelin egemenlik, bağımlılık, ga-libiyet, mağlubiyet, gelişmişlik, geri kalmışlık, meydana çıkma, gizli kalma, güçlülük ve zayıflık gibi du-rumların ve farazi konumların hep-sinde yaşaması mümkündür. Kur'an'ın özellikle takiyye konusundaki ayetleri bunun delilidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Kalbi iman ile dolu olduğu halde inkarcılığa zorlanan kimse müstesna olmak üzere kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar ederse…" "Ancak on-lardan (kafirlerden) korunma gayesiyle sakınmanız başka…" "Gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." "Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öyle korkup sakının ve ancak Müslümanlar olarak ölün."
4109. Bölüm Vatanı Savunmak
Kur'an : "Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz." "Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever. Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir."
Bak. Al-iİmran, 195
21934. İmam Ali (a.s), Muaviye ordusunun Enbar şehrine saldırdığını işittiğinde halkı kıyama davet etti. Ama onlar harekete geçmeyince şöyle buyurmuştur: "Bildiğiniz gibi ben sizi, bu toplulukla gecegündüz, gizliaşikar savaşa çağırdım ve size şöyle dedim: "Onlar, sizle savaşmaya gelmeden, siz onlarla savaşmaya gidin.
Allah'a andolsun ki kendi yurtlarında/vatanlarında savaşılan bir toplum zillete
7
şağılığa düşer. Ama sizler (bu önemli işi) birbirinize havale ettinizbıraktınız, birbirinize yardım etmediniz. Sonunda her yandan üzerinize saldırılıp yağmalandınız, yurdunuzda yenik düştünüz, alt edildiniz."
21935. İmam Ali (a.s), Muaviye'nin komutanı, Zehhak b. Kays'ın hakemiyet olayından sonra hacılara saldırması üzerine etraftaki olaylara karşı koymaları için ashabını harekete geçirmek için şöyle buyurmuştur: "Evinizden başka hangi eve düşmanın girmesine engel olacaksınız? Benden sonra hangi imamla (birlikte düşmana karşı) savaşacaksınız?" 21936. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah evinde kendisine saldırıldığı halde savaşmayan kimseden nefret eder."
4110. Bölüm Gurbet ve Vatan
21937. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gurbette zenginlik vatan ve vatanda fakirlik gurbet-tir." 21938. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gurbette utanç yok-tur, aksine vatanda utanç fakir-liktir." 21939. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllılık gurbette ya-kınlık, ahmaklık ise vatanda gur-bettir." 21940. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın doğduğu yere yapışıp kalması yerin utancın-dandır (ve himmetin küçüklü-ğündendir.)" 21941. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir şehir senin için diğer şehirden daha uygun değildir. Şehirlerin en iyisi seni omuzlayan (hayatını temin edip refah içinde yaşamanı sağlayan) şehirdir."
4111. Bölüm Vatanların En Kötüsü
21942. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vatanların en kötüsü sakinlerinin emniyet ve huzurunun olmadığı vatandır." 21943. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Emniyet ve sevinç olmadıkça vatanda hayır yok-tur." 21944. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Emniyet ve sevinç olmadıkça vatanda hayır yok-tur." 21945. İmam Ali (a.s), bi'setten önce Arapların durumunu nitelendirirken şöyle buyurmuştur: "Allah Muhammed'i (s.a.a) alemleri için bir uyarıcı ve vahyinin emini olarak gönderdi. Siz arap topluluğu dinlerin en kötüsüne sahiptiniz ve en kötü yerde yaşıyordunuz." 21946. İmam Ali (a.s), Cemel sa-vaşından sonra Basralıları kınayarak şöyle buyurmuştur: "Allah'ın top-rakları arasında sizin toprakları-nız en pis kokan toprağa sahiptir. Suya en yakın ve göğe en uzak topraklardır. Kötülüğün onda dokuzu sizin toprakları-nızdadır."
21947. İmam Ali (a.s), kıyameti nitelendirdiği bir hutbesinde şöyle bu-yurmuştur: "Günahkarların cezası ise onları en kötü yurda indirme-si, ellerini boyunlarına bağlaması, perçemlerini ayaklarına dü-ğümlemesi, katran ve ateşten el-biseler giydirmesi ve çok yakıcı sıcak bir azaba sokmasıdır." 21948. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Derinliği uzak, sıcak-lığı zor, azabı yenilenen ateşten sakının. Orada hiç acıma yoktur, orada duaya icabet edilmez ve hiçbir hüzün giderilmez."
Kur'an : "Sabret ki, Allah'ın sözü şüphesiz gerçektir kesin ola-rak inanmayanlar seni hafife almasınlar. Sabret; şüphesiz Allah'ın verdiği söz gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni öldürürüz, nasıl olsa on-ların dönüşü bizedir." "Rabbimiz! Doğrusu gele-ceği şüphe götürmeyen günde, insanları toplayacak olan sensin. Şüphesiz ki Allah ver-diği sözden caymaz."
"Eğer Kur'an ile dağlar yü-rütülmüş veya yeryüzü parça-lanmış yahut ölüler konuştu-rulmuş olsaydı, kâfirler yine de iman etmezlerdi. Oysa bü-tün işler Allah'a aittir. İman edenlerin, "Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştire-bilir" gerçeğini akılları kes-medi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları iş-ler sebebiyle küfredenlere bir belanın dokunması veya evle-rinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz."
21949. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah herkime bir iş karşılığında mükafat vaad etmiş-se, kesin o vaadini gerçekleştirir ve herkime de azap vaad etmişse, o vaad hususunda (gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği hususunda) irade sahibidir." 21950. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah her kime bir iş sebebiyle mükafat vaad etmişse, mutlaka o vaadi gerçekleştire-cektir. Her kime de bir amel kar-şılığında ceza vaad etmişse, o vaad hususunda kendisi (amel edip etmemek hususunda) irade sahibidir."
21951. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ı zikredin ki şüphesiz Allah'ı zikretmek en güzel zikirdir. Allah'ın takva sa-hiplerine vaad ettiği şeye yönelin. Zira Allah'ın vaadi, vaatlerin en doğrusudur." 21952. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'ın vaad ettiği hayır ve iyili-ğin terk edilecek bir yeri yoktur ve Allah'ın sakındırdığı azabın istenilecek bir yeri yoktur." 21953. İmam Ali (a.s), münezzeh olan Allah'ın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "O vaadinde doğru-dur, kullarına zulüm etmekten münezzehtir ve kulları arasında adaletle davranmıştır." bak. 94. Konu, el-Habt
4113. Bölüm Vaad (Söz Vermek) Bir Borçtur
21954. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vaad etmek bir borç-tur." 21955. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vaad borçtur, vaad ettiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun! Vaad et-tiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun! Vaad et-tiği halde vaadinde durmayan kimseye eyvahlar olsun!" 21956. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin vaadi (boy-nunda taşıdığı) bir borçtur. Mü-minin vaadi elle almak gibidir."
21957. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin vaadi peşindir." 21958. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Verilen vaad borç gi-bi veya ondan daha önemlidir." 21959. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sabah olup muradına ulaşacak olan kendisine söz ver-diğim bir kimsenin gece yatağın-da taşıdığı ızdırap sabah olup kendisine verdiğim vaadi yerine getirmek endişesini taşıyan be-nim yatağımdaki çektiğim ızdı-raptan daha çok değildir. Sö-zümde durmama bir engel çık-maması endişesi içindeyim. Zira sözünde durmamak, yücelerin hasletinden değildir."
21960. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biz de tıpkı Resulul-lah (s.a.a) gibi sözümüzü boy-numuzda bir borç olarak gören Ehl-i Beyt'iz. " 21961. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin vaadi (boy-nunda) vacip bir haktır." 21962. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vaad bir bağıştır." 21963. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüce insanın vaadi peşin ve acildir. Aşağılık insanın vaadi ise ertelemek ve bahane peşinde koşmaktır." 21964. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Birinden güzel bir şekilde esirgemek, geç yapılan vaadden daha güzeldir." 21965. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vaadini (sürekli ola-rak) hatırında tut."
4114. Bölüm Vaad Etmek İki Köle-likten Biridir
21966. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisinden bir şey istenen kimse, vaad etmedikçe özgürdür." 21967. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vaad etmek iki köle-likten biri ve o vaadi yerine ge-tirmek de iki özgürlükten biri-dir." 21968. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vaad etmek bir has-talıktır. Bu hastalıktan kurtuluş ise o vaadi yerine getirmektir."
21969. Abdullah b. Ebi'l-Hemsa şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) ile Peygamber olmadan önce mua-mele ettim ve kendisine vermek istediğim bir miktarı baki kaldı. Ben o geriye kalanı olduğu yerde kendisine götüreceğime dair söz verdim. Ama verdiğim sözü unuttum. Üç gün sonra hatırıma geldi. Geldiğimde Peygamberin (s.a.a) orada olduğunu gördüm. Bana şöyle buyurdu: "Ey genç! Beni sıkıntıya soktun. Üç gündür ben seni burada bekliyorum."
21970. Ebu'l Humeysa şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a) ile bisetinden öncemuamele ettim ve onunla bir yeri kararlaştırdık. Ama o gün ve ertesi gün sözleştiğimi unuttum ve üçüncü gün Peygamber'in yanına vardığımda Peygamber şöyle buyurdu: "Ey genç! Beni zahmete soktun. Üç gündür burada bekliyorum."
21971. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) bir şahıs ile karanlık bir yerde bu-luşmak üzere sözleşti ve şöyle buyurdu: "Ben burada sen gelin-ceye kadar bekleyece-ğim."Peygamber'in başına sıcak bir güneş vuruyordu. Ashap şöy-le arzettiler: "Ey Resulullah! Gölgeye gitseniz daha iyi olur." Peygamber şöyle buyurdu: "Ben burada sözleştim. Eğer gelmezse kıyamete kadar burada duraca-ğım."
21972. İmam Rıza (a.s) Ca'feri'ye şöyle buyurmuştur: "Neden İs-mail'in "sözünde duran kimse" olarak adlandırıldığını biliyor musun?" imam şöyle buyurdu: "Biriyle sözleşti ve tam bir yıl onu bekledi." bak. en-Nübüvvet (2), 3795. Bö-lüm
4115. Bölüm Verilmemesi Gereken Vaadler
21973. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kesin olarak yapaca-ğın hususunda kendine güven-mediğin bir vaadde bulunma." 21974. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yerine getirilmesi elinde olmayan bir şeyi kardeşine vaadetme." 21975. İmam Kazım (a.s) "Bana vaatte bulun" diyen birisine şöyle bu-yurmuştur: "Sana nasıl vaadde bu-lunayım. Oysa ben umut etme-diğim şeyden umut ettiğim şeye oranla daha umutluyum." bak. er-Rica, 1449. Bölüm
4116. Bölüm Sözünde Durmamayı Kınama
Kur'an : "Ey iman edenler! Yap-madığınız şeyi niçin söylersi-niz? Allah katında büyük ga-zaba sebep olur." 21976. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin kardeşine verdiği sözü keffaresi olmayan bir adaktır." 21977. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin vadi keffa-resi olmayan bir adaktır. Zira sözünde durmayan kimse her şeyden önce Allah'a karşı sö-zünde durmamıştır ve kendisini Allah'ın gazabına maruz bırak-mıştır. Nitekim Allah-u Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler neden yapma-dığınız şeyi söylüyorsunuz?"
21978. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e şöyle buyurmuştur: "Halka karşı yaptığın iyiliği başlarına kakmaktan, onları minnet altında bırakmaktan ve yaptığını olduğundan çok gösterip övünmeye kalkışmaktan sakın. Vaadedince vaadinden dönme. Yaptığınla kişiyi minnet altında bırakmak, ihsanını yok eder.
Yaptığını çok görüp onunla övünmek, hakkın nurunu götürür. Vaadinden dönmek, in-sanların nefretini, Allah'ın aza-bını gerektirir. Allah-u Teala: "Allah katında en büyük aza-ba sebep olan şey, yapmadı-ğınız şeyi söylemenizdir" bu-yurmuştur." 21979. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan kardeşine bir söz verir ve niyeti de o söze vefa göstermek olur da vefa göstere-mezse üzerine bir günah yok-tur."
21980. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sözünde durmamak insanın söz vermesi ve bu söze vefa göstermeye niyetlenmesi değildir. Aksine sözünde dur-mamak insanın söz vermesi ve onu yerine getirmemeyi kastet-mesidir." 21981. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklara bir şeyi söz verdiğiniz zaman onunla amel ediniz. Çocuklar sizin ken-dilerine rızık verdiğinizi sanır ve Allah kadınlar ve çocuklar için gazaplandığı gibi başka hiçbir şey hakkında gazap etmemekte-dir." 21982. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eskiden ilahi bir kar-deşim vardı.... Söylediği şeyi ya-par, yapmadığı şeyi söylemez-di." bak. el-Ehi, 54. Bölüm; en-Nifak, 3931. Bölüm; el-Ma'ruf (2), 2697. Bölüm
Kur'an : "Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde ola-na şifa, iman edenlere doğru-yu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir." 21983. İmam Ali (a.s) öğüt maka-mında oğluna şöyle buyurmuştur: "Kalbini öğüt ile ihya et."" 21984. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğütler kalbin haya-tıdır." 21985. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğütler canların par-latıcısı ve kalplerin cilasıdır."
4118. Bölüm Öğüt Dilemek
21986. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gaflet perdesi öğüt-lerle ortadan kalkar." 21987. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüdün meyvesi uyanmaktır." Bak. El-Kalb, 2407. Bölüm 4118. Bölüm Öğüt Dilemek
21988. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüt ne güzel bir hediyedir." 21989. Resulullah (s.a.a) kendisin-den öğüt dileyen birine şöyle buyur-muştur: "Namaz kıldığın vakit namazla vedalaşan kimse gibi namaz kıl, özür dilemene sebep olacak bir işten sakın ve insanla-rın elinde olan şeylerden ümidini kes." 21990. İmam Ali (a.s), kendisine, "Bana öğüt ver" diyen Ömer'e şöyle buyurmuştur: "Yakinini şekke ve ilmini cehalete çevirme ve zan-nını hak karar kılma. Ve bil dün-yadan nasibin, sadece bağışlayıp, görmezlikten geldiğin, bölüştü-rüp, eşit davrandığın, örtünüp de unuttuğun şeydir."
21991. İmam Ali (a.s), kendisine, "Bize kısaca öğüt ver" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Dünyanın he-lalinin hesabı vardır, haramının ise cezası. Henüz Peygamberini-zin metoduna uymadığınız hal-de, nasıl olur da sizler için rahat-lıkla huzur olabilir. Sizleri isyana sevk eden şeyler arıyor ve size yeten şeylerden hoşnut olmu-yorsunuz." bak. en-Nübüvvet (2), 3806. Bö-lüm, 19708. Hadis
4119. Bölüm Öğüt Verenlerin Çeşit-leri
21992. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüdünü zamandan ve zamanın ehlinden al. Zira ki zaman hem uzundur hem de kı-sa. O halde amelinin mükafatını görüyormuşsun gibi amel et ki, bu mükafat hususunda daha çok tamahlı olasın." 21993. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Öğütçü olarak ölüm yeter." 21994. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüt veren olarak, yaya olarak mezarlarına götürül-düğünü gördüğünüz ölüler ye-terlidir."
21995. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimse tecrübe-lerin kendisine öğüt verdiği kim-sedir." 21996. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi tecrübe sana öğüt verendir." 21997. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her bakışta bir ibret vardır ve her tecrübede bir öğüt vardır." 21998. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıl sahipleri için öğüt olarak tecrübeleri yeter." 21999. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ibretlerden öğüt alırsa, sakınır."
22000. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah bir kulunu se-verse ona ibretlerle öğüt verir." 22001. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nihai hedef kıyamet-tir ve bu bilen kimse için en iyi vaizdir. Cahil ve habersiz olan kimse için ise en iyi ibret vesile-sidir."
22002. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Faydalı ibretlerden ve parlak ni-şanelerden ibret alınız. Açık uya-rılar karşısında durunuz. Hatır-latmalardan ve öğütlerden nasip-leniniz. Zira adeta ölümün pen-çeleri sizlere takılmış, sizleri ya-kalamış, arzu ipleri sizlerden kopmuş, korkunç olaylar sizlere karşı saldırıya geçmiştir." 22003. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim zamanın öğütlerini anlarsa zamana karşı iyimser olmaz."
22004. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zamana karşı iyimser olan kimse zamanın öğütlerini anlamamıştır." 22005. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Malından (gittiği halde) sana öğüt vereni gerçekte el-den gitmemiştir." 22006. İmam Ali (a.s), dünyanın niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: "Dünya, onunla öğüt alana öğüt yurdudur. (Zira) dünya, (ahireti) onlara hatırlatmış, onlar da onu hatırlamışlardır (düşünüp öğüt almışlardır); dünya onlara haber vermiş, onlar da tasdik etmişler-dir; dünya onlara öğüt vermiş, onlar da öğüt almışlardır." 22007. İmam Ali (a.s), İslam'ın niteliği hakkında şöyle buyurmuştur: "Azmedene basiret, öğüt almak isteyene ibrettir." bak. el-İbret, 2508. Bölüm
4120. Bölüm Herşeyde Bir Öğüt Vardır
22008. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz herşeyde akıl sahipleri ve öğüt alanlar için bir öğüt ve ibret vardır." 22009. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zeki insan her şeyden öğüt alır." 22010. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin düşüncesi olursa, onun için herşeyde bir ibret vardır." 22011. İmam Kazım (a.s) kendi-sinden öğüt dileyen Harun Reşid'e yazdığı bir mektubunda şöyle buyur-muştur: "Gözünün gördüğü her şeyde bir öğüt ve ibret vardır."
4121. Bölüm En Yetkin Öğüt
22012. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En doğru söz, en yetkin öğüt ve en güzel kıssa Al-lah'ın kitabıdır." 22013. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En etkili öğüt ölülerin yattığı yerlere bakmak ve an-ne ile babaların dönüş yerlerin-den ibret almaktır."
22014. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En açık ve yetkin öğüt ölülerin mezarlarından ib-ret almaktır." 22015. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin için en yetkin nasihatçi dünyadır. Elbette eğer sana gösterdiği değişik hallerden ve sana haber verdiği aydınlık ve dağınıklıklardan öğüt alırsan."
22016. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz münezzeh olan Allah hiç kimseye Kur'an gibi (başka) bir şeyle öğüt ver-memiştir." 22017. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir öğütçü nasi-hatten daha etkili değildir." 22018. İmam Ali (a.s), şehadetin-den önce şöyle buyurmuştur: "Pek yakında benden size ancak ha-reketten sonra sakinleşmiş, ko-nuştuktan sonra susmuş cansız bir beden kalacak. Cansız bede-nim, yumulmuş gözlerim, hare-ket edemeyen azalarım, size öğüt verecek. Bu öğüt, ibret alanlar içindir. Bu; tesirli konuşmadan, dinlenilen sözden daha çok etki-leyicidir."
4122. Bölüm Allah'ın Öğütleri
Kur'an : "And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenler-den misal ve sakınanlara öğüt indirdik." bak. Bakara, 66, 275, Al-i İm-ran, 138, Maide, 46, a'raf, 145, Hud, 120, Yunus, 57 22019. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğütleriyle size fayda veren, risaletiyle size öğüt veren ve nimetleriyle size ikram eden Allah'tan korkun. Kendinizi onun ibadetine adayın ve onun huzuruna gerçek bir itaatle çı-kın." 22020. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın açıkladıkla-rından faydalanın, öğüdüyle öğütlenin, nasihatını kabul edin." bak. el-Vasiyyet (1), 4074, 4075,4976 ve 4078. Bölümler
4123. Bölüm İsa'nın (a.s) Öğütleri
Kur'an : "Ben onlara sadece Rab-bim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin diye bana emret-tiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhidim beni arala-rından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin." 22021. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ne mutlu merha-metli kimselere: onlar kıyamet günü rahmete nail olacak kimse-lerin ta kendileridir."
22022. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ne mutlu halkın arasını ıslah eden (arasını bulan) kimselere: Onlar kıyamet günü Allah'ın dergahına yakın olan kimselerdir." 22023. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ne mutlu kalpleri temiz olan kimselere, onlar kı-yamet günü Allah'la mülakat ederler."
22024. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ne mutlu dünyada alçak gönüllü olan kimselere, on-lar kiyamet günü padişahlık taht-larına sahip olurlar." 22025. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey kötü kullar! Halkı zan yüzünden kınıyorsu-nuz, fakat kendinizi hakkında yakin (ettiğiniz) ayıplar için kı-namıyorsunuz?!" 22026. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey dünya kulları! (zahit görünmeniz için) başınızı tıraş ediyorsunuz, gömleklerinizi kısaltıyorsunuz ve başlarınızı aşağı eğiyorsunuz. Ama kin ve hasedi kalbinizden çıkarmıyor-sunuz." 22027. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey dünya kulları! Siz, dışarıdan bakanı şaşırtan, içerisinde ise günahlarla dolu ölülerin kemikleri bulunan sıvalı kabirlere benziyorsunuz." 22028. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey dünya kulları! Siz halkı aydınlatan, kendisini ise yakan çıralara benziyorsunuz."
22029. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey İsrail oğulları! Dizleriniz üzere sürtünmeye mecbur olsanız bile alimlerin meclisini izdihamla doldurun. Çünkü Allah-u Teala sağanak yağmurla ölü toprağı dirilttiği gi-bi ölü kalpleri de hikmet ışığıyla diriltir." 22030. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey İsrailoğulları! Az konuşmak, büyük hikmettir. Öyleyse susun. Çünkü susmak güzel bir rahatlık olduğu gibi su-çun azalmasına ve günahın da hafiflemesine sebep olur.
İlim kapısını sağlamlaştırın. İlmin ka-pısı sabırdır. Allah boş yere gü-len edep ve eğitim için yararı olmayan şeye doğru yürüyen kimseye buğzeder. Sürüsünden gafil olmayan bir çoban gibi kendi raiyetinden gafil olmayan valiyi de sever. Açıkta insanlar-dan utandığınız gibi gizlide de Allah'tan utanın. Bilin ki hikmet-li sözler elden çıkmadan onları alın. Hikmetli sözlerin elden çıkması da ravilerinin gitmesi (ölmesi) iledir."
22031. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ilim sahibi! Alimlere ilimleri için hürmet et ve onlarla tartışmayı terket. Ca-hilleri cahilliklerinden dolayı ha-kir say, ama onları kovma. Onla-rı kendine yaklaştır ve bilmedik-leri şeyleri onlara öğret." 22032. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ilim sahibi! Bil ki şükründen aciz kaldığın her nimet ona karşı ceza göreceğin günah mesabesindedir." 22033. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ilim sahibi! Bil ki tevbesinden aciz kaldığın her günah cezalanacağın azap gibi-dir." 22034. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey ilim sahibi! Ne zaman seni saracağını bilmediğin keder ve üzüntülerin, ansızın saldırısından önce onlara karşı hazırlıklı olman gerektiğini bil."
22035. Hz. İsa Mesih (a.s) ashabı-na şöyle buyurmuştur: "Söyleyin bakalım. Eğer bir kimse kardeşi-nin yanından geçtiğinde onun avret mahallinin açıldığını görür-se acaba o açılmayan tarafını da açar mı? Yoksa açılmış olan yeri örter mi? Ashab: "Elbette onu örter" dediler. Hz. İsa (a.s) "Ha-yır siz onun açılmayan tarafını da açarsınız" diye buyurdular. Ashab Hz. İsa'nın (a.s) sorusu-nun bir misal olduğunu anlayın-ca: "Ey Allah'ın elçisi bunu bize açıklayın" dediler. Haz. İsa (a.s) "İşte bu; kardeşinin aybını görüp de onu gizlemeyen bir kimsenin misalidir" diye buyurdu."
22036. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum: öğrenmeniz için öğreti-yorum; bencil olmanız için değil. Siz hoşlandıklarınızı teketmedik-çe dilediklerinize ulaşamazsınız ve sevmediğiniz şeylere karşı sabretmedikçe umduklarınızı el-de edemezsiniz."
22037. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sakın namahreme bakmayın. Çünkü bu bakış, kalp-lere şehvet tohumu saçar ve bu da bakan kimseyi aldatmak için yeterli bir fitnedir."
22038. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ne mutlu bakışı kalbinde yer alan kalbi bakışında yer almayan kimseye. Halkın ayıpla-rına efendiler gibi değil, köleler gibi bakın. İnsanlar iki kısımdır: (belalara) duçar olanlar ve afiyet-te olanlar. Çaresiz olana acıyın ve afiyete karşılık da Allah'a şük-redin."
22039. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey isarail oğulları! Allah'tan utanmıyor musunuz? Su-yu çer çöpten arıtmadıkça onu rahatlıkla içemiyorsunuz. Ama fil büyüklüğündeki haram mal-dan çekinmiyorsunuz. Tevrat'ta size söylenen şu sözleri duyma-mış mısınız? "Akrabınıza sıla-i rahimde bulunun, onlara iyilik yapın."Ben de şöyle diyorum: İlişkisini kesenle ilişki kurun. Esirgeyene bağışta bulunun. Kö-tülük yapana iyilik edin. Sövene selam verin. Sizinle çekişene in-saflı davranın. Zulmedeni affe-din; nitekim siz de kötülüklerini-zin affedilmesini istiyorsunuz.
Öyleyse Allah'ın sizi affetmesin-den ibret alın. Güneşinin iyi ve kötülere ışık saçtığını, yağmuru-nun salih ve suçlulara yaptığını görmüyor musunuz? Eğer sizi sevenlerden başkasını sevmez-seniz, iyilik edenlerden başkasına iyilikte bulunmaz ve bağışta bu-lunanlardan başkasına bağışta bulunmazsanız o zaman sizin diğer kimselere karşı ne üstünlü-ğünüz olabilir? Bu işi fazilet ve aklı olmayan sefih kimseler de yapıyor. Ama Allah'ın dostu ve seçkin kulu olmak istiyorsanız, kötülük edene iyilik edin. Size zulmedenin suçundan geçin. Sizden yüz çevirene selam verin. Sözümü dinleyin. Vasiyetimi ko-ruyun; alim ve fakih olmanız için tavsiyelerime riayet edin."
22040. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, kalpleriniz, hazineleri-nizin olduğu yere yönelir. İşte bunun içindir ki insanlar malla-rını seviyor ve nefisleri onları ar-zuluyor öyleyse hazinelerinizi, güvenin yiyemeyeceği ve hırsızın çalamayacağı gökte biriktirin."
22041. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylüyorum ki bir kul iki efendiye hizmet edemez, zorunlu olarak birini diğerine tercih edecektir. İşte böylece siz hem Allah hem de dünya sevgisine bir arada sa-hip olamazsınız." 22042. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, insanların en kötüsü dünyayı ilmine tercih eden, onu seven, onu talep eden ve bu ta-lebinde gayret gösteren alimdir.
Öyle ki insanları şaşkınlıkta bı-rakmayı başarabilse onu da mutlaka yapar. Güneşin bu aydınla-tan ışığı, kör adamın gören gözü olmadıktan sonra neye yarar? Böylece bu alimin ilmi de, onunla amel etmedikten sonra neye yarar? Ağaçların meyveleri ne kadar da çoktur. Fakat hepsi ya-rarlı olmaz ve yenilmez.
Alimler de çoktur, fakat hepsi ilminden yararlanmıyor. Yeryüzü ne kadar da geniştir ama her yerinde ikame edilmemektedir. Konu-şanlar da çoktur ama hepsinin sözleri tastik edilmez. Öyleyse yünlü elbise giyip de hatalarını sahtekarlıkla gizlemek için başlarını aşağıya eğen, kurdun bakışı gibi kaşları altından bakan ve sözleri amellerine ters düşen ya-lancı alimlerden kendinizi koru-yunuz. Topalaktan (bir çeşit ağaç) üzüm ve Ebucehil karpuzunun dalından da incir topla-mak mümkün müdür? Böylece yalancı alimin sözü de batıl ve yalandan başka bir eser bırak-maz.
Her konuşan da doğru ko-nuşmaz." 22043. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki ekin yumuşak (ve düz) yerde biter; kayanın üzerinde değil. Böylece hikmet de müte-vazi olan kimsenin kalbinde geli-şir; serkeş ve kibirli kimsenin kalbinde değil. Bilmiyor musu-nuz ki kim başını dik tutarsa ta-van başını yarar. Kim de başını aşağı eğerse onun gölgesinden yararlanır. Böylece kim Allah için tevazu etmezse Allah onu alçaltır, kim de Allah için tevazu ederse Allah onu yüceltir. Balın her tulumda salim kalmaması gi-bi hikmet de her kalpte gelişmez. Tulum delinmediği, kuruyup bozulmadığı müddetçe bal, için bir kab olabilir. Böylece kalpler de, şehvetler onu delmediği, tamah onu kirletmediği ve nimet onu katılaştırmadığı sürece hikmet için bir yer olabilir."
22044. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, bir evde yangın çıkarsa o yangın evden eve sirayet ederek bir çok evi yakar kül eder. Ama yangın çıkan ilk eve yetişilir ve o ev temelden tahrip edilirse o zaman ateş, yakacak bir yer bulamaz. İlk zalim de böyledir, önü alınırsa artık ondan sonra halkın kendisine uyacağı zalim bir imam bulunmaz. Nitekim ateş, ilk evde odun ve tahta bulamazsa o zaman hiç bir şeyi yakmaz."
22045. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, kim bir yılanın karde-şine sokmak için onu hedef aldı-ğını görüp de kardeşini ikaz et-mez, yılan da onu öldürürse, onun ölümünde ortak olmaktan beri olmaz. Böylece kim de kar-deşinin günah işlediğini görür de onu o günahın sonucundan kor-kutmaz ve o adamı günah sararsa,
onun suçuna ortak olmaktan güven içerisinde olamz. Kim de bir zalimi zülmünden vazgeçirmeye gücü yeter de onu vazgeçirmezse o zülmü işleyen kimse gibi olur. Zalim nasıl korkar? Oysa ki sizin aranızda güven içinde yaşamaktadır. Nehyedil-miyor, itirazda bulunulmuyor ve önü alınmıyor. (Sizin bu gevşek-lik ve sorumsuzluğunuzu gör-dükleri halde) neden zulümle-rinden vazgeçsinler ve azmasın-lar ki? Sizden herhangi birinizin: "Ben zulmetmiyorum, zülmet-mek isteyen etsin" demesi ve zulmü görüp önünü almaması acaba yeterli midir? Eğer dediği-niz gibi olsaydı o zaman neden zalimlere azap indiğinde, onların yaptığı işi yapmadığınız halde sizler de onlarla beraber ceza-landırılıyorsunuz?"
22046. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yazıklar olsun size ey kötü kullar! Allah'ın kıyamet gününün korkusundan size gü-vence vermesini nasıl ümit edi-yorsunuz? Oysa ki siz Allah'a itaatte halktan korkuyorsunuz, O'na karşı itaatsizlik etmekle on-lara itaat ediyorsunuz ve Allah'ın ahdine aykırı olarak halk ile olan ahitlerinizi yerine getiriyorsunuz. Hak olarak söylüyorum ki Allah-u Teala kulları Rab edinen kim-seleri, kıyamet gününün korku-sundan emin kılmaz." 22047. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yazıklar olsun size ey kötü kullar! Hakir dünya ve geçici şehvetler için cennet mül-kü hakkında kusur edip kıyamet gününün vahşetini unutuyor musunuz?"
22048. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yazıklar olsun size ey dünya kulları! Zevale uğrayan nimet ve kısa bir hayat için Al-lah'tan kaçıyorsunuz ve O'na kavuşmaktan hoşlanmıyosunuz. Allah'ın huzuruna çıkmaktan hoşlanmadığınız halde Allah sizi huzuruna kabul etmeyi nasıl se-ver? Allah kendisiyle görüşmeyi seven kimse ile görüşmeyi sever ve kendisiyle görüşmekten hoş-lanmayan kimseyle görüşmek is-temez. Siz nasıl sadece kendinizi Allah'ın dostu sanıyorsunuz? Oysa ki siz ölümden kaçıyorsu-nuz ve dünyaya sarılıyorsunuz. Ölünün kafurunun güzel kokusu ve
kefeninin beyazlığı ona hiç bir yarar sağlamayıp hepsi toprak altında kalacağı gibi, nazarınızda güzel ve süslü görünen dünya güzellikleri de size fayda vermeyecektir. Çünkü bunların hepsi zevale mahkumdur. Be-denlerinizin tertemiz ve renkle-rinizin de açık ve parlak olması size ne fayda sağlar? Oysa, ölüme doğru gidiyorsunuz. Toprakta unutulup kalacaksınız ve kabirn karanlığına gömüleceksiniz."
22049. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size, güneş ışığı altındayken çerağ taşıyorsunuz; oysa ki güneşin ışığı size yeter. Karanlıkta ise çerağın ışığından yararlanmayı terkediyorsunuz. Oysa ki çerağ bunun için yapıl-mıştır. Böylece ilim ışığından da dünya işleri için faydalanıyorsu-nuz.
Oysa dünyadan size ulaşa-cak pay bellidir. Ama ahiret işle-rinde ilimden faydalanmıyorsu-nuz. Oysa size ilim bunun için verilmiştir. "Ahiret haktır" di-yorsunuz; oysa ki siz dünyayı düzene koyuyorsunuz. Ölüm haktır diyorsunuz oysa ki siz ondan kaçıyorsunuz. Allah du-yuyor, görüyor diyorsunuz, ama amellerinizi yazmasından kork-muyorsunuz. Duyan bir kimse sizi nasıl tastik eder? Bilmeyerek yalan söyleyen kimsenin, bilerek yalan söyleyen kimseden maze-reti daha çoktur. Gerçi hiç bir yalana özür yoktur."
22050. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, binek binilmediğinde ve çalıştırılıp uysallaştırılmadı-ğında inatlaşır ve huyu değişir. Böylece kalpler de ölümü an-makla yumuşatılmadığında ve sürekli yapılan ibadetlerle yoru-lup zahmete düşürülmediğinde sert ve katı olur."
22051. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "İçerisi karanlık ve ürkütücü olan bir evin damında lamba yakmanın faydası olmadığı gibi kalplerinizin o ışıktan yoksun olduğu bir halde ilim ışı-ğının ağızlarınızda olmasının, si-ze bir faydası olmaz. Öyleyse ka-ranlık evlerinize doğru koşup onları aydınlatın. Böylece katı kalplerinizi de, günahlar onları paslatmadan ve taştan daha sert bir hale getirmeden önce çabuk-ça hikmetle yumuşatın."
22052. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ağır yükleri taşı-maya yardımcı aramayan kişi, onları taşımaya nasıl güç yetirir? Allah'tan mağfiret dilemeyen kimsenin günahları nasıl dökü-lür? Günahları tevbe ile gider-meyen kimse onlardan nasıl kur-tulabilir? Gemisiz denizden ge-çen kimse, boğulmaktan nasıl kurtulabilir? Çaba ve gayret gös-tererek çare yolu aramayan kim-se, dünya fitnelerinden nasıl kur-tulabilir? Kılavuzsuz yolculuk yapan kimse cennete nasıl ulaşa-bilir? Malından bir kısmını dos-tuna bağışlamayan kimse dostu-nun muhabbetine nasıl karşılık verebilir? Allah'ın verdiği rızık-tan bir miktarını O'na borç ver-meyen kimse Rabbinin sevgisini nasıl kamil kılabilir?"
22053. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki, bir geminin denizde gark olması denize bir noksanlık getirmediği ve ona bir zarar vermediği gibi sizin Allah'a karşı yaptığınız günahlar da O'na en küçük bir noksanlık ve en ufak bir zarar veremez. Aksine ken-dinize zarar verir ve kendinizi noksanlaştırırsınız. Güneşin ışığı, istifade edenlerin çok olmasıyla eksilmez. Canlılar onun ışığı ve-silesiyle yaşayıp hayatlarını sür-dürüyorlar. Allah-u Teala'nın hazinesi de size çok bağışta bu-lunmak ve rızık vermekle eksil-mez. İnsanlar O'nun rızkıyla ya-şamaktalar. Allah şükredenin rızkını çoğaltır. Şüphesiz O, şa-kir (şükrü kabul eden) ve alim-dir."
22054. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yazıklar olsun size ey kötü işçiler! İşinizin karşılığını alıyorsunuz, rızkı yiyorsunuz el-biseyi giyiyorsunuz, evler yapı-yorsunuz; fakat size iş verenin işini bozuyorsunuz. Çok geçme-den işin sahibi sizi isteyecek, bozduğunuz işe bakacak, sizi aşağılatıcı bir azba uğratacak ve boyunlarınızın kökten kesilme-sini, ellerinizin eklemlerinden ay-rılmasını ve daha sonra bedenle-rinizin yeryüzünde sürüklenmesinizemredecek. Sonra da be-denleriniz takvalılara öğüt, za-limlere de ibret olsun diye yolun ortasında bırakılacaktır."
22055. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey kötü alimler! Yazıklar olsun size, ölümün şimdilik sizi yakalamadığından dolayı ertelendiğini sanmayın; ölüm o kadar yakın ki sanki ölüm ulaşıp sizi göç ettirmiştir bile. Öyleyse şimdiden, hak olan daveti kulaklarınıza yerleştirin, kendi halinize ve günahlarınıza ağlayın, gerekeni hazırlayın, ha-zırlığınızı yapın ve tevbe ederek Rabbinize doğru yönelin."
22056. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki hastanın acının şidde-tinden dolayı lezzetli bir yeme-ğin tadını alamaması gibi dünya-ya sahip olan kimse de mal sev-gisinden dolayı ibadetin tadını alamaz. Hasta adam, şifa verici ilaçların vasfını bir tabipten duymakla haz duyar. Ama ilaçların acılığını hatırladığında ilaç kullanarak şifa bulma arzusu na-zarında kararır, dünya ehli kim-seler de dünyanın çeşitli güzellik-lerinden tat alırlar. Ama ölümün ansızın gelişini hatırlamaları on-ların yaşantılarını karartıp mah-veder."
22057. Hz. İsa Mesih (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hak olarak söylü-yorum ki bütün insanlar yıldızla-ra bakıyorlar, ama yalnızca onla-rın rotasını ve menzillerini tanı-yan kimseler onlar vasıtasıyla (karanlık gecelerde) kendi yolla-rını bulabiliyorlar. Sizler de hik-met öğreniyorsunuz ama yalnız-ca onunla amel eden kimseler hidayete kavuşabilirler. Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size. Buğ-dayın tadını almak, hoş ve ha-zımlı olması için onu (çerçöpten) temizleyip dövüyorsunuz. İmanın da tadını almanız ve size fayda vermesi için onu da halis etmeniz gerekir."
22058. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki eğer karanlık gecede katran yağıyla yanan bir çerağ bulursa-nız mutlaka onun ışığından ya-rarlanırsınız; onun kötü kokusu sizi ondan yararlanmaktan me-netmez. Böylece hikmeti de kimde bulursanız alın. Onun o hikmete rağbetsiz kalması onu almanıza engel olmaz."
22059. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey dünyaya tapanlar! Yazıklar olsun size, sizler ne he-kimler gibi düşünüyorsunuz, ne akıllılar gibi anlıyorsunuz, ne kö-tülüklerden çekinen kullar gibi-siniz ve ne de değerli hür kişilere benziyorsunuz. Çok geçmeden dünya sizi kökten kazıyacak ve sizi yüzüstü yere serecektir.
Da-ha sonra günahlarınız, saçlarınızın önünden tutarak sizi sürük-leyecek, (kendisiyle amel etmediğiniz) ilim de arkanızdan sizi itecek; çıplak, tek ve tenha olarak size ceza veren sultana teslim edeceklerdir ve O, kötü amelleriniz karşılığında sizi ceza-landıracaktır." 22060. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Yazıklar olsun size ey dünya kulları! Acaba ilim vesile-siyle bütün mahlukata egemen olmadınız mı? Ama o ilmi uzağa atıp onunla amel etmediniz dünyaya yöneldiniz; dünya için hükmediyorsunuz, onun için ha-zırlık görüyorsunuz, onu ahirete tercih ediyorsunuz ve onu bayındır kılıyorsunuz, artık ne za-mana kadar dünyaya yönelecek-siniz? Allah'ın sizin vücudunuz-da hiç payı yok mudur?"
22061. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki sevdiğiniz şeyleri terketme-dikçe ahirette şeref kazanamaz-sınız. Tevbe etmek için yarını beklemeyin. Çünkü yarının önünde bir gece ve bir gündüz vardır bu arada Allah'ın kaza ve kaderi caridir (geçerlidir)." 22062. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hak olarak söylüyo-rum ki küçük günahlar şeytanın tuzaklarındandır, onları sizin na-zarınızda pek küçük gösteriyor; derken o günahlar toplanıp ço-ğalır ve sizi kuşatıverir." 22063. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, yalanı methetmek ve din hu-susunda kendini övmek bilinen bütün şerlerin başı olduğu gibi dünya sevgisi de her hatanın kaynağıdır."
22064. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki ahiret şerefine ulaşmak ve dünya olaylarına karşı kendini koruyabilmek için her zaman kı-lınan namazdan daha iyi hiç bir şey yoktur ve hiç bir şey namaz gibi insanı Rahman'a yaklaştıra-maz. Öyleyse sürekli olarak na-maz kılın; namaz, insanı Allah'a yakınlaştıran her salih amelden Allah'a daha yakın ve O'nun ka-tında her şeyden daha sevimlidir."
22065. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki sözle, eylemle veya kinle inti-kam almayan mazlumun her ameli göklerde (melekut alimin-de) çok büyüktür. Sizlerden hanginiz, ismi karanlık olan bir nur veya ismi nur olan bir karan-lık görmüştür? Böylece hiç bir kul da mümin olduğu halde kafir, ahirete rağbet ettiği halde dünyayı tercih eden olamaz. Acaba arpa eken buğday ve buğday eken de arpa biçer mi? Böylece her kul, dünyada ektiği şeyi ahirette biçer ve yaptığı her amelin karşılığını orada görür."
22066. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, insanlar hikmet konusunda iki kısımdır: Bir kısmı onu sözüyle sağlamlaştırır, kötü ameliyle zayi eder, diğeri ise sözüyle sağlamlaştırır, ameliyle tastik eder, bunların arasında oldukça fark vardır. Öyleyse ilmiyle amel eden alimlere ne mutlu ve ilmiyle amel etmeyip de sadece dilde a-lim olanlara da yazıklar olsun."
8
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
KONULARIN DIĞER DEVAMI
22067. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, kim ekinini, sürekli her tarafı saran zararlı otlardan temizle-mezse, zararlı otlar o ekini yok eder. Kim de dünya sevgisini kalbinden çıkarmazsa bu sevgi onu öyle sarar ki artık ahiret muhabbetinin tadını alamaz. Ey dünya kulları! Yazıklar olsun size Rabbinizin camilerini bedenleri-nize zindan edinin (sürekli cami-lerde bulunun), kalplerinizi takva evleri yapın ve onları şehvetlere mesken kılmayın." 22068. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki belaya daha çok tahammülsüz olanınız, dünyayı daha çok seve-ninizdir. Belaya karşı daha çok sabırlı olanınız da dünyada daha zahid olanınızdır."
22069. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Ey kötü alimler! Yazık-lar olsun size, siz Allah'ın dirilt-tiği ölüler değil miydiniz? Sizi dirilttiğinde tekrar öldünüz. Yazıklar olsun size, siz Allah'ın ilim öğrettiği cahiller değil miydiniz? Size ilim öğrettiğinde onu unuttunuz. Yazıklar olsun size, siz Allah'ın fakih kıldığı bilgisizler değil miydiniz? Sizi fakih kıldığında cahil oldunuz. Yazıklar olsun size, siz Allah'ın hidayet ettiği sapıklar değil miydiniz? Sizi hidayet ettiğinde tekrar sapıklığa düştünüz. Yazıklar olsun size siz Allah'ın görme kudreti verdiği körler değil miydiniz?
Size görme kudreti verdiğinde tekrar kör oldunuz. Yazıklar olsun size! Siz Allah'ın konuşma gücü verdiği dilsizler değil miydiniz? Size konuşma gücü verdiğinde tekrar dilsiz oldunuz. Yazıklar olsun size siz Allah'tan zafer dilemiyor muydunuz? Size zafer nasip ettiğinde tekrar geriye döndünüz. Yazıklar olsun size, siz Allah'ın aziz kıldığı zeliller değil miydiniz? Aziz olduğunuz-da, tecavüz ve isyan ettiniz. Ya-zıklar olsun size, siz Allah'ın yardım ettiği ve düşmanların saldırısından korkan yeryüzün-deki mustazaflar değil miydiniz? Size yardım ettiğinde kibirlendi-niz, zulüm ve isyan ettiniz.
Öy-leyse kıyamet gününün zilletin-den dolayı size yazıklar olsun. O gün sizi nasıl da hakir edecektir. Ey kötü alimler! Yazıklar olsun size, siz mülhitlerin amelini yapı-yor, varislerin (cennet ehlinin) arzularını arzuluyor ve ateşe atılmayacağına dair güvencesi olan kimse gibi huzur buluyor-sunuz.
Halbuki Allah'ın işi, sizin dilediğinize uygun değildir. Sizler ölüm için türüyor, harap olmak için yapıyor, bayındır kılıyor ve varisler için de toplayıp hazırlıyorsunuz." 22070. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki Musa (a.s) size, "Allah'a yalan yere yemin etmeyin" diye emre-diyordu. Ben de "Allah'a ne ya-lan ve ne de doğru olarak yemin etmeyin fakat hayır veya evet deyin" diyorum." 22071. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki dışı sağlam, içi bozuk olan beden neye yarar ki? Kalpleriniz bozuk olduğu halde bedenleriniz ne kadar hoşunuza gitse de hiç bir faydası olmaz. Kalpleriniz kirli olduğu halde bedenlerinizi temizlemeniz ne yarar sağlar ki?"
22072. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, yumuşak unu geçiren ve ke-peği tutan elek gibi olmayın, böylece siz, hikmeti ağzınızdan çıkarıyorsunuz, ama kin kalbi-nizde baki kalıyor." 22073. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, ilk önce şerri terkedin. Daha sonra fayda vermesi için hayrı talep edin. Hayırla şerri bir araya topladığınızda, hayrın size bir yararı olmaz."
22074. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, nehire dalanın elbisesi ne ka-dar çaba gösterirse göstersin mutlaka ıslanır. Böylece dünyayı seven kimse de günahlardan kurtulamaz." 22075. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki ne mutlu gece uyumayıp iba-detle meşgul olanlara; onlar ebe-di bir nura sahip olan kimseler-dir. Çünkü onlar gecenin karan-lıklarında ibadetgahda ibadet için ayağa kalkıyorlar ve Rablerine yarının (kıyamet gününün) zor-luğundan kendilerini kurtarması için yalvarıp yakarıyorlar."
22076. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, dünya bir tarla olarak yaratıl-mıştır, kullar orada tatlı, acı, şer ve hayır ekerler. İyi ekenin hesap günü yararlı bir neticesi olur, şer ekenin de biçme günü zorluk ve meşakkati olur."
22077. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki hekim, cahil ile, cahil de heva ve hevesiyle denenir. Ağzınızdan caiz olmayan çirkin sözlerin çıkmaması için onu mühürleme-nizi tavsiye ediyorum." 22078. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, sevmediğiniz şeylere sabret-medikçe umduğunuza ulaşamaz-sınız, hoşlanmadığınız şeyleri terketmedikçe de dilediğiniz şey-lere erişemezsiniz."
22079. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Dünya istek-lerini azaltmayan, rağbetini on-dan kesmeyen kimse ahireti nasıl idrak edebilir?" 22080. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Sizler ne dünyayı seviyorsunuz ve ne de ahireti. Eğer dünyayı sevseydiniz ona ulaşmaya vesile olan işe de-ğer verirdiniz ve ahireti sevsey-diniz onu ümit eden kimselerin amelini yapardınız."
22081. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları! Sizlerden bazıları arkadaşından zan üzeri-ne nefret ediyor, fakat kendi nefsinden yakin üzerine nefret etmiyor. Hak olarak söylüyorum ki, sizlerden bazıları, bazı ayıpları söylendiğinde kızıyor, oysa onlar bir gerçektir. Ama kendisinde olmayan bir şeyle medhedildiğinde ise seviniyor."
22082. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olrak söylüyorum ki, şeytanların ruhları, kalpleri-nizde yaşadıkları gibi hiç bir yer-de uzun süre yaşamamamışlardır. Allah dünyayı ahiret için ça-lışmanızdan dolayı size vermiş-tir. Sizi ahiretten alıkoyması için değil. Allah dünyayı ibadetinize yardımcı olması için size yapıp açmıştır. Günah işlemenize yar-dımcı olması için değil. Dünyada kendisine itaat etmeyi size em-retmiştir, isyan etmeyi değil. Onu size helale ulaşma vesilesi kılmıştır, harama değil. Onu bir-birinizle ilişki kurmanız için yaymıştır. İlişkiyi kesmeniz için değil."
22083. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, sevaba ulaşmayı herkes arzu eder, ama yalnız amel eden kimse ona ulaşır." 22084. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, ağacın, güzel meyvesi olma-dıkça kamil olmayacağı gibi din de günahlardan kaçınmadıkça kemale erişmez." 22085. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki ziraat, ancak toprak ve suyla hasıl olur; iman da ancak ilim ve amelle doğrulur."
22086. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, su ateşi söndürdüğü gibi hi-lim de gazabı söndürür." 22087. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki suyla ateş bir kapta toplanma-dığı gibi fıkıh ve körlük de bir kalpte toplanmaz." 22088. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki bulutsuz yağmur yağmaz, te-miz bir kalp olmadıkça da Al-lah'ın rızası olan bir iş yapıl-maz."
22089. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak sölüyorum ki her şey aydınlığını güneşten aldığı gibi, kalp de hikmetle nur kazanır. Takva da her hikmetin başıdır. Hak her hayrın kapısıdır. Allah'ın rahmeti de her hakkın kapısıdır, bu kapıların anahtarı da dua, yalvarıp yakarmak ve amel etmektir. Anahtar olmaksı-zın kapı nasıl açılabilir?" 22090. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki, hekim bir adam sevmediği bir ağacı ekmez ve sevmediği bir ata binmez. Mümin bir alim de Rabbinin sevmediği bir iş yap-maz."
22091. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyom ki saykal kılıcı düzeltip cilaladığı gibi hikmet de kalbi cilalar, ay-dınlatır. Hikmet hekimin kalbin-de, ölü topraktaki su gibidir. Su-yun ölü toprağı diriltmesi gibi hikmet de kalbi diriltir. Hikmet hekimin kalbinde, karanlıktaki bir ışığa benzer ki hekim onun ışığıyla halk arasında yürür." 22092. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur:
"Hak olarak söylüyo-rum ki dağların tepesinden taş taşımak, sözünü anlamayan kim-seyle konuşmaktan daha iyidir. (Böyle bir adam) taşı, yumuşa-ması için suya koyan veya ölüler için yemek yapan kimseye ben-zer. Ne mutlu gereksiz sözleri-nin önünü, Rabbinin gazabına sebep olacağı korkusuyla alan, anlayacağı sözden başka bir şey söylemeyen ve ameli kendisine belirlenmeyinceye kadar da hiç kimsenin sözüne gıpta etmeyen kişiye. Ne mutlu bilmediğini alimlerden öğrenen ve öğrendi-ğini de cahillere öğreten kimseye. Ne mutlu alimlere ilimlerinden dolayı saygı gösteren, onlarla tartışmayan, cahilleri cehalet-lerinden dolayı küçük gören, fa-kat onları kendisinden kovma-yan, onları kendi yanına çağıran ve bilmedikleri şeyleri onlara öğ-reten kimseye."
22093. İsa Mesih (a.s) şöyle buyur-muştur: "Hak olarak söylüyorum ki ey Havariler! Bugün siz, halk arasında ölülerin arasındaki diri-ler gibisiniz; öyleyse (bu) dirile-rin ölümüyle ölmeyin." Yine Hz. İsa (a.s) Allah-u Tebarek ve Tea-la'nın şöyle buyurduğunu söyle-miştir: "Mümin kulum, dünyayı kendisinden aldığımda mahzun oluyor. Halbuki bu durumda bana her zamankinden daha se-vimli ve daha yakındır. Dünyada, ona bolluk ve genişlik verdiğim-de ise seviniyor; halbuki bu du-rumda benim indimde her za-mankinden daha kötüdür. Ve bu durumda benden daha uzaktır." bak. el-Bihar, 14/283, 21. Bö-lüm
4124. Bölüm Peygamber'in (s.a.a) Öğütleri
Kur'an : "De ki: "Size tek bir öğü-düm vardır: Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, son-ra düşününüz, göreceksiniz ki arkadaşınızda bir delilik yoktur. O yalnız çetin bir azabın öncesinde sizi uyar-maktadır."
22094. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ne olmuş ki dünya sevgisinin insanlardan çoğuna üstün geldiğini ve adeta ölümün dünyada başkaları için yazıldığını görür gibiyim... Acaba kalanlar gidenlerden öğüt almıyorlar mı? Onlar cahillik ettiler ve Allah'ın kitabındaki bütün öğütleri unut-tular ve her kötü akıbetin kötü-lüğünde (sanki) güvende oldu-lar." 22095. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyada bir garip veya yolcuymuşsun gibi ol,
ken-dini ölülerden say, sabaha başla-yınca kendine geceyi vaad etme ve geceye çatınca kendine sabahı vaad etme. Sağlık zamanından hastalık zamanların için (nasip), gençliğinden yaşlılığın için ve hayatından ölümün için (nasip) al. Zira yarın adının ne olacağını bilemezsin."
22096. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Adeta ölüm bu dünyada bizden başka-ları için yazılmış ve adeta dünya-da hak, bizlerden başkaları için farz kılınmıştır. Adeta teşyii olan ölüler bir an önce, bize doğru geri dönecek misafirler gibidir-ler. Onların evleri mezarlarıdır ve miraslarını adeta onlardan sonra ebediymişiz gibi yiyoruz. Her şiddetli beladan kendimizi güvende zannediyoruz, her öğü-dü unutur olduk,
aybı halkın ayıbını araştırmaktan kendisini alıkoyan, günah yolunda olmayan helal bir yolda elde ettiği malı harcayan, yetim ve fakirlere acıyan, anlayışlı ve akıllı kimse-lerle kaynaşan, sünnete uyan, sünneti bidate çekmeyen, malının fazlasını infak eden, dilini çok konuşmaktan koruyan kimseye ne mutlu! İçi iyi ve tabiatı temiz olan kimseye ne mutlu!" 22097. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İbretlerle uyanın, yol-culuk için hazırlanın, az ile ka-naat edinin ve harekete hazır bu-lunun." bak. el-Vesiyyet (1), 4079. Bölüm el-Bihar, 77/195-44
4125. Bölüm İmam Ali'nin (a.s) Öğütleri
22098. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Biliniz ki sizler, kılavuzun öne sürdüğü, kervancıbaşının dünyanın viran olduğunu seslendiği ve münadi-nin ölüme çağırdığı bir kervansı-nız. O halde dünyanın sizi al-datmasından ve şeytanın sizleri Allah hakkında kandırmasından sakının."
22099. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başına feryat edilen, uyanan ve sakınan kimseler gibi olunuz. Zira ki sizinle cennet ve cehennem arasında sadece ölüm vardır. Her lahzanın azalttığı ve her saatin yok ettiği ömrün kısa olması gerekir. Gece ve gündü-zün sürdüğü yolculuğa gitmiş gaip kimsenin bir an önce dön-mesi gerekir."
22100. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar uzun da olsa ömrün müddeti yine de kısadır. Giden, kalan kimse için ibrettir. Ölü diri kimse için öğüt vesilesidir. Giden dün artık geri dönmez. İnsan ise hiç bir yarına itminan edemez. Evveli ortanca-sının yol bileni, ortancası ise so-nuncunun önderidir ve hepsi birbirlerinden ayrılacaklardır."
22101. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar uzun da olsa ömür müddeti yine de kısadır. Giden şey kalan şey için ibrettir, ölü diri için ibret vesilesidir. Dün artık geri dönmez, hiç bir yarına da itminan edemezsin. Herkes bir diğerinden ayrılır ve ona katılır. O halde Allah'a salim ve temiz bir kalp götüren kimse dışında ne bir servetin ve ne evlatların fayda vermediği bir güne hazırlanınız."
22102. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Acaba sizden daha uzun yaşayan, daha kalıcı etkileri olan, daha kalabalık orduları ve daha çok gücü bulunan kimsele-rin evlerinde değil misiniz? On-lar dünyaya taptılar, hem de nasıl taptılar, dünyayı tercih ettiler, hem de nasıl tercih ettiler, ama sonunda horluk içinda ondan göç ettiler."
22103. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ordular toplayan, ka-leler inşa eden ve tahtalarda otu-ranlar nerede? Evler yapan, sa-raylar yükselten, binlercesini se-ferber kılanlar nerede? Dünya günleri onları elden ele gezdir-miş, yıllar onları yutmuştur. O halde ölülere dönüşmüşler, me-zarlarında parça parça olmuşlar-dır.
Geride bıraktıkları şeylerden ümitlerini kesmişler, önceden gönderdikleri şeylerden haberdar olmuşlardır. Böylece gerçek mevlaları olan Allah'a geri dön-dürülmüşlerdir. Biliniz ki hüküm Allah'a aitttir ve o hesabı en ça-buk görendir."
22104. İmam Ali (a.s), çoğu zaman minbere çıkıyor ve hutbeden önce şöyle buyuruyordu: "Ey insanlar! Al-lah'tan korkunuz. Zira hiç bir insan boş yere yaratılmamıştır ki neticede ömrünü boş şeylerde geçirsin ve kendi haline bırakıl-mamıştır ki istediği her faydasız işi yapsın. Bu dünya kendisini insanın gözünde süslemiştir. Bu dünya insanın kötümserlikle çir-kin gördüğü ahiretin yerini tu-tamaz. Dünyaya aldanan kimse her ne kadar bu dünyada en üs-tün galibiyete de erişse, ahiretten en az nasibi olan kimse gibi de-ğildir."
22105. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Adeta ölülerin gitme-sinden işittiğimiz çok yakında bizlere dönecek olan misafirler-dir. Onları mezarlarına koyuyur ve adeta ebediymişiz gibi miras-larını yiyoruz. Öğüt veren herke-si unuttuk. Oysa herşeyi söküp atan belanın hedefleri halinde-yiz."
22106. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde ey duyan kimse! Kendi sarhoşluğundan ayıl, gaflet uykundan uyan, hızını azalt. Allah Tebareke ve Teala tarafından gelen, kesin olan, kendisinden kaçmanın mümkün olmadığı şey hakkında düşün. Ardından kendini övmeleri terk et, kibir ve gururu bırak, zihnini hazırlıklı kıl, mezarını ve varaca-ğın yeri hatırla. Zira geçeceğin yer mezardır ve akıbetin orasıdır. O halde sana öğüt verilen şeyler hakkında düşünmek sana fayda verir. Kulağına söylenen ve sana vaad edilen şeyi hatırla."
22107. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın kulları! Allah için, Allah için kendi nezdinizde en aziz ve en sevimli şey husu-sunda dikkatli olun. Şüphesiz Allah, size hak yolu göstermiş ve O'nun yolları sizin için aydın-lanmıştır: Kötü bir akibet veya ebedi bir saadet!"
22108. İmam Ali (a.s) kendisine öğüt vermesini isteyen birisine şöyle buyurmuştur: "Amelsiz ahiretten ümidi olan ve uzun arzularla tövbeyi geciktiren kimseden ol-ma; o kimse, dünya hakkında za-hitler gibi konuşur; fakat dünyayı isteyenlerin yaptığını yapar; on-dan ne kadar verilse doymaz, men edildiğinde kanaat etmez."
22109. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kurtlara terk edilen ve onlara doğru götürülen kimse! Duyduğun ve gördüğün şey-lerden ibret al, gözüne uyku lez-zetinden uzak durmasını, göz yaşı dökmesini söyle. Senin me-zar evin, korkuların ve çürümüş-lüklerin evidir. Senin akıbetin ölümdür. Ey hayasız! değişiklik-lere uğrayan habersiz kimse! Öğüt verenlerin ve marifet öğre-tenlerin sözünü dinle."
22110. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben sizin kulağınıza öğüt veriyorum, sizler ise ondan yüz çeviriyorsunuz. Sizlere yet-kin öğütler veriyorum, sizler on-dan kaçıyorsunuz. Aslandan ka-çan ürkek merkeblere benziyor-sunuz." 22111. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ı göz önünde bulundurun, ey Allah'ın kulları! Kalemler kurumadan, ömür tü-kenmeden, günahlar yerleşmeden ve hasrete davetten önce Allah'ı düşünün." bak. es-Suk, 1936. Bölüm, el-Vesiyyet (1), 4080. Bölüm, el-Bihar, 77/376, 15. Bölüm
4126. Bölüm İmam Hasan'ın Öğüt-leri
22112. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Her kim Allah için halis olur ve O'nun sözünü kılavuz edinirse, daha doğru olan yola hidayet edilir. Allah ilerleme hususunda ona başarı verir, iyi işlerde ona yar-dımcı olur. Zira Allah'ın komşu-su (veya Allah'a sığınan kimse) güvendedir ve korunmuştur."
22113. İmam Hasan (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki, Allah sizi boşuna yaratmadı. Sizi kendi ba-şınıza bırakacak da değildir. Ecellerinizi yazdı, rızıklarınızı aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki, ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevri-len hiçbir şey ona ulaşmaz" bak. el-Bihar, 101/77, 19. Bö-lüm
4127. Bölüm İmam Hüseyin'in (a.s) Öğütleri
22114. İmam Hüseyin (a.s) Kerbe-la'ya doğru giderken şöyle buyurmuş-tur: "Doğrusu bu dünya değişip tanınmaz olmuş ve iyilikleri sırt çevirmiş; ondan geriye kabın di-bindeki azıcık kalıntı sudan ve havası ağır olan otlaktaki gibi al-çak yaşantıdan başka bir şey kalmamıştır. Hakka amel edil-mediğini ve batıldan da kaçınıl-madığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda mü'minin ölümü arzulaması haktır. Ben ölümü saadet, zalimlerle yaşa-mayı ise alçaklık biliyorum."
22115. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizlere Allah'tan korkmayı tavsiye ediyorum ve sizleri Allah'ın günlerinden sa-kındırıyorum. Sizlere Allah'ın bayraklarını ve nişanelerini kaldı-rıyorum. Adeta korkunç olan şey korkunç bir girişle bilinmeyen bir inişle ve acı bir tatla gelmiş-tir."
22116. İmam Hüseyin (a.s), kendi-sine, "Ben isyankar bir kimseyim, günahlar karşısında sabredemiyorum. O halde bana öğüt ver" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Beş işi yap, ondan sonra istediğin günahı iş-le: Evvela Allah'ın rızkını yeme ve istediğin günahı yap, ikinci olarak Allah'ın hakimiyetinden dışarı çık ve istediğin günahı işle, üçüncü olarak Allah'ın seni görmediği bir yere git ve istedi-ğin günahı yap, dördüncüsü ise ölüm meleği senin canını almak için geldiğinde onu kendinden uzak kıl ve istediğin günahı işle. Beşinci olarak da cehennemin maliki seni ateşe götürdüğünde, ateşe girme ve istediğin günahı yap." bak. el-Bihar, 116/77, 20. Bö-lüm
4128. Bölüm İmam Zeyn'ül-Abidin'in (a.s) Öğütleri
22117. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), her Cuma Resulullah'ın (s.a.a) mes-cidinde şu cümlelerle insanlara öğüt veriyor, dünyadan yüz çevirmeye ve ahirete rağbet etmeye çağırarak şöyle buyuruyordu: "Ey insanlar! Al-lah'tan korkunuz ve biliniz ki siz Allah'a geri döneceksiniz. Her-kes bu dünyada yaptığı her işi orada görecektir."
22118. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu! Eyvahlar olsun sana! Bil ki kar-nın dolu oluşu (ahirete) meyil ve rağbetin gevşekliği, tokluğun mestliği ve kudretin azameti in-sanı amelden alıkoyan ve yavaş-latan sebeplerdendir. Allah'ı zik-retmeyi insanı unutturur, ecelin yakın oluşundan gafil kılar. Öyle ki dünya sevgisine yakalanan kimse adeta şarap sarhoşluğun-dan deli gibi olur."
22119. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), Muhammed b. Müslim Zuheri'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuş-tur: "Yarın kıyamet günü Al-lah'ın huzurunda durduğunda nasıl birisi olacağına bak. Sana nimetlerine nasıl riayet ettiğini, üzerindeki hüccetlere ne yaptığı-nı sorduğu zaman Allah'ın senin bir özrünü kabul edeceğini ve kusurlarına rızayet göstereceğini zannetme. Heyhat! Heyhat! Böyle değildir."
22120. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, bizi ve sizi zalimlerin hilesinden, kıs-kançların zulmünden ve zorbala-rın zorbalığından korusun. Ey mü'minler! Dünyaya ve onun ya-rın çürüyüp yok olacak mal ve solup gidecek otlarına meyleden tağutlar ve onların yandaşları, sakın sizleri aldatmasınlar." 22121. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrulardan olun" ayetini her okuduğu zaman şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ım! Beni bu davetinin en üstün mertebele-rinde karar kıl, irade gücüme yardım et ve bana başarı ver ki nefsimi güzel bir hesaba çekeyim ve beni nefsimden kurtar ki se-nin korkundan ve haşyetinden dünyevi hatıralar kalbimden dı-şarı çıksın." bak. el-Bihar, 128/78, 21. Bö-lüm
4129. Bölüm İmam Bakır'ın (a.s) Öğütleri
22122. İmam Bakır (a.s) huzurun-da bulunan bir grup Şii'ye öğüt vermiş ve sakındırmışken onlar önemsemeyip kendileriyle meşgul olunca öfkelenmiş, bir müddet başını önüne eğmiş ve daha sonra başını onlara doğru kaldırarak şöyle buyurmuştur: "Eğer sözlerimin az bir kısmı bile, sizlerden birinin kalbine otursaydı, hemen ölüverirdi.
Ey cansız bedenler! Ey kandilsiz sinekler! Sanki siz, duvara dayatılmış kuru odun ve yontulmuş cilalı putlarsınız... Ey güzel yüz sahipleri! Ey su kenarına çökmüş susamış de-veler! Niçin vücutlarınızı bayın-dır, kalplerinizi helak olmuş gö-rüyorum." 22123. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Siz bu dünyada ölüm oklarının hedefi-siniz. Sizden hiç kimse ömrün-den bir gün geçmedikçe ömrü-nün yeni bir gününü karşılaya-maz." bak. el-Vesiyyet (1), 4083. Bö-lüm, el-Bihar, 162/78, 22. Bölüm
4130. Bölüm İmam Sadık'ın (a.s) Öğütleri
22124. İmam Sadık (a.s), kendi-sinden öğüt dileyen birine şöyle bu-yurmuştur: "Eğer Allah Tebareke ve Teala rızık vermeyi üstlen-mişse o halde, rızkın için üzül-menin sebebi nedir ve eğer rızık bölüştürülmüşse, o halde tamah-lanmanın anlamı nedir? Eğer he-sap doğruysa o halde (mal ve servet) biriktirmek nedendir?"
22125. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Benden bir söz işitin ki o sizin için kül renkli, el ve ayakları siyah çizgili atlardan da-ha hayırlıdır: Sizden hiç kimse boş ve ilgisiz sözler söylemesin, faydalı sözlerin çoğunu söyle-mekten de sakınsın." 22126. İmam Sadık (a.s), kendi-sinden öğüt dileyen Cabir'e şöyle bu-yurmuştur: "Ey Cabir! Dünyayı uyku aleminde elde ettiğin ve uyanınca yanında ondan bir şey görmediğin bir mal olarak dü-şün. Acaba dünyada nasibin, giydiğin ve eskittiğin elbiseden veya (yediğin ve sonra da) neye dönüştüğünü bildiğin yiyecekten başka bir şey midir? O halde ilk-leri sonlarından alınmış olan (ve giden) ve sonra aralarında göç sesi yükseltilen, lakin (buna rağ-men) habersizce oyunla oynaşan topluluğa hayret doğrusu." bak. el-Vesiyyet, 4084. Bölüm, el-Bihar, 190/78, 23. Bölüm, s. 279, 24. Bölüm
4131. Bölüm İmam Kazım'ın (a.s) Öğütleri
22127. İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem'e şöyle buyurmuştur: "Ey Hişam! Allah Tebarek ve Teala akıllı ve anlayışlı kullarına, kendi kitabında müjde vermiş ve şöyle buyurmuştur: "Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir."
22128. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah Te-bareke ve Teala akıllar vesilesiyle, hüccetini insanlara tamamlamış, Peygamberlere beyan vesilesiyle yardım etmiş, delillerle onlara rububiyetini göstermiş ve şöyle buyurmuştur: "İlahınız bir tek ilâhtır. O, Rahman ve Rahim'den başka ilah yoktur. Göklerin ve yerin yaratılma-sında, gece ile gündüzün bir-biri ardınca gelmesinde, in-sanlara yararlı şeylerle deniz-de süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yer-le gök arasında emre amade duran bulutları döndürme-sinde akleden topluluklar için deliller vardır."
22129. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah on-ları kendini tanımak için delil kılmıştır ki bütün bu şeylerin bir müdebbiri olduğunu anlasınlar ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Geceyi gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiş-tir. Yıldızlar da O'nun buyru-ğuna boyun eğmiştir. Bunlar-da, akıl eden topluluklar için dersler vardır." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra er-ginlik çağına ulaşmanız, son-ra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O'dur.
Kiminiz daha önce öl-dürülür, kiminiz de, belirtil-miş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz." Ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Al-lah'ın gökten indirdiği rızıkta bu vesileyle ölü yeryüzüne hayat verişinde, rüzgarların bir yerden bir yere götürülü-şünde (gökle yer arasında du-ran bulutlarda) şüphesiz ki düşünen kimseler için apaçık nişaneler vardır." Ve Hakeza şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin; size, akıl edesiniz diye açık açık deliller anlattık."ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bun-da ibretler vardır."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları meydana getiren O'dur."ve hakeza şöyle buyurmuştur: "De ki:
"Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin si-zin ve onların rızkını veren biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıy-mayın."Allah bunları size dü-şünesiniz diye buyurmakta-dır."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Emrinizde bulunan köleleri-nizin de eşit surette hak sahi-bi olmalarına razı olur ve bir-birinizi saydığınız gibi bu or-taklarınızı sayar mısınız? Dü-şünen topluluğa ayetleri böy-lece uzun uzadıya açıklarız."
22130. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah da-ha sonra akıl sahiplerine öğüt vermiş, onları ahirete rağbet et-tirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatı bir oyun ve eğ-lenceden başka bir şey değil-dir. Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl er-diremiyor musunuz?"
22131. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah ce-zalarını düşünmeyen kimseleri korkutmuş ve şöyle buyurmuş-tur: "Sonra diğerlerini yok etmiştik. Sabah akşam, onla-rın yerleri üzerinden geçersi-niz. Akıl etmez misiniz?" Ha-keza şöyle buyurmuştur: "Bu kasaba halkına yaptıkları yol-suzluklardan ötürü gökten, elbette bir azâb indireceğiz" dediler. Ve şüphesiz düşünen bir topluluğa nişane olsun di-ye o kasabadan açık bir nişa-ne bıraktık."
22132. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıl, ilim ile birliktedir. Allah şöyle bu-yurmuştur: "Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak alimler anlayabilir."Ey Hişam! Allah daha sonra aklını kullanmayanları kınamış ve şöyle buyurmuştur: "Hani onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun" denilince, "hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uya-rız" derler; ataları bir şey akıl edemeyen ve hidayeti bula-mayan kimseler olsalar da mı (onlara uyacaklar)?" ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Küfreden-lerin (hidayete davet edilme hususundaki) misali,
bağırıp çağırmadan başkasını işitme-yene (hayvanlara tehlikeyi haber vermek için) seslenen kimsenin (çobanın) misalidir. (Bu sesin kendilerine bir teh-likeyi haber verdiğini anla-mazlar.) Sağırdırlar, dilsizdir-ler, kördürler; bu yüzden onlar akıl edemezler."ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Aralarında sana kulak veren vardır.
Sen, sağırlara, üstelik akılları da almazsa, işittirebilir misin?" ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Yoksa çoklarının söz dinle-diklerini veya akıl ettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar."ve hakeza şöyle buyurmuştur: "Onlar sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasından savaşı kabul edebilirler. Kendi arala-rındaki çekişmeleri ise serttir; onları birlik sanırsın, oysa kalpleri birbirinden ayrıdır. Bu, akıl etmeyen bir topluluk olmalarındandır."
22133. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah ço-ğunluğu kınamış ve şöyle bu-yurmuştur: "Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen seni Allah yolundan saptırır-lar."ve hakeza şöyle buyurmuş-tur: "And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kim-dir?" diye sorsan, "Allah'tır" derler. De ki: "hamt Allah'a mahsustur" , ama çoğu bil-mezler."ve hakeza şöyle bu-yurmuştur: "And olsun ki onla-ra: "Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?" diye sorarsan, şüp-hesiz, "Allah'tır" derler. De ki: "Övülmek Allah içindir", fakat çoğu bunu akıl etmez-ler."
22134. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah azınlığı övmüş ve şöyle buyur-muştur: "Kullarımdan şükre-denler pek azdır."hakeza şöyle buyurmuştur: "sayıları da ne kadar azdır."hakeza şöyle bu-yurmuştur: "Firavun taifesin-den olup da, inandığını gizle-yen bir adam dedi ki: "Rab-bim Allah'tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz?" Hakeza şöyle buyurmuştur: "Pek az kimse onunla berâber iman etmişti."Hakeza şöyle buyur-muştur: "Lakin çoğu bilmez-ler."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Ve çoğu akıl etmez-ler."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Ve çoğu farkında değiller-dir."
22135. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah akıl sahiplerini en güzel şekilde an-mış, onları en güzel süsle süsle-miş ve şöyle buyurmuştur: "Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüp-hesiz ona çokça hayır veril-miştir. Bundan ancak akıl sa-hipleri ibret alır."Hakeza şöyle buyurmuştur: "(İlimde derin-leşmiş olanlar da) "Ona inandık, (muhkem ve müte-şabih) hepsi Rabbimizin ka-tındandır" derler.
Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır."hakeza şöyle buyurmuş-tur: "Sana Rabbinden indiri-lenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahip-leri ibret alırlar."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak bo-yun büken,
ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse küfreden kimse gibi olur mu? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar."Hakeza şöyle bu-yurmuştur: "Sana indirdiğimiz bu Kitab mübarektir; ayetle-rini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar."Hakeza şöyle buyurmuştur: "And olsun ki biz Mûsa'ya doğruluk rehberi verdik. İsrailoğullarını da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Ki-tab'a, Tevrat'a varis kıl-dık."Hakeza şöyle buyurmuştur: "Öğüt ver; doğrusu öğüt iman edenlere fayda verir."
22136. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah-u Teala kendi kitabında şöyle bu-yurmuştur: "Doğrusu bunda, kalbi olana ders vardır."Yani akıllı olana. Ve hakeza şöyle bu-yurmuştur: "And olsun ki, Lokman'a hikmet ver-dik."Yani anlayış ve akıl."
22137. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Lokman çocuğuna şöyle demiştir: "Hak karşısında mütevazi ol ki, insan-ların en akıllısı olasın. Uyanık kimse hak karşısında değersizdir. Ey oğulcağızım! Dünya bir çok kimsenin boğulduğu derin bir denizdir. O halde senin bu de-nizdeki gemin ilahi takva, yükü iman, yelkeni tevekkül, kaptanı akıl, kılavuzu ilim ve dümeni sa-bır olmalıdır."
22138. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Herşeyin bir kılavuzu vardır. Aklın kılavu-zu da düşünmektir. Düşünmenin kılavuzu ise susmaktır. Herşeyin bir bineği vardır. Aklın bineği tevazudur. Sakındırıldığın bir işi yapman sana cehalet olarak ye-ter."
22139. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah Peygamberlerini ve Resullerini kullarına sadece Allah hakkında düşünmeleri için gönderdi. O halde her kimin marifeti daha iyi olursa, bu daveti daha iyi kabul-lenir. Her kim daha akıllı ise Al-lah'ın emrini daha iyi bilir ve her kimin de aklı kamil ise dünya ve ahiretteki makamı daha yüce olur."
22140. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah'ın insanlar üzerinde iki hücceti vardır, aşikar hücceti ve gizli hücceti. Aşikar hücceti, Resuller, Peygamberler ve imamlardır. Gizli hücceti ise akıllardır." 22141. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimse, helalin kendisini şükrün-den alıkoymadığı ve haramın sabır iplerini elinden kapmadığı kimsedir."
22142. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Her kim üç şeyi üç şeye musallat kılarsa, kendi helak oluşuna yardım et-miş gibi olur: Her kim düşünce-sinin aydınlığını uzun arzularıyla karartır, hikmet inceliklerini çok konuşmakla yok eder , ibret al-ma ışığını nefsinin şehvetiyle söndürürse, heva ve hevesine aklını viran etme yolunda yardım etmiş olur ve her kim de aklını viran ederse din ve dünyasını bozmuş olur."
22143. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Kalbini rabbinin işinden alı koyduğun ve sana galip gelmesi hususunda heva ve hevesine itaat ettiğin halde Allah katında amelin nasıl da temiz kalabilir."
22144. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Yalnızlığa tahammül etmek aklın güçlü oluşunun nişanesidir. Allah'ı dü-şünen kimse dünyadan ve dünya ehlinden kenara çekilir ve Allah nezdinde olan şeye yönelir. Allah onun yalnızlığının dostu olur, halvetteki yari olur, fakirlik anında ihtiyaçsızlık sebebi olur ve hiç bir aşireti ve kabilesi olmaksızın ona izzet ve kudret bağışlayıcı olur."
22145. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Hakkın bayrağı Allah'a itaat için dikil-miştir, kurtuluş itaat ile, itaat ise ilim ve marifet iledir. İlim ise öğ-renmekle elde edilir, öğrenmek akılla güçlenir, ilim sadece rab-bani alimlerden elde edilir ve il-min marifeti akılla hasıl olur."
22146. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Alimin az ameli bir kaç kat (sayılır) ve ka-bul edilir. Heva ve hevesine düşkünlerin ve cahillerin çok ameli ise kabul edilmez."
22147. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimse hikmete sahip olmakla dünyanın yokluğuna da razı olur, hikmetsiz olduğu taktirde ise tüm dünyaya bile razı olmaz. Bu yüzden (akıl sahiplerinin) ticaret-leri kazançlı olmuştur." 22148. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimseler, dünyanın fazlalığını da terk etmişlerdir, nerede kaldı ki günahlarını (terk etmesinler), zi-ra dünyayı terk etmek fazilet,
günahları terk etmek ise farizedir (veciptir.)" 22149. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimse dünyaya ve dünyaya ta-panlara bakmış ve dünyanın sa-dece sıkıntıyla elde edilebildiğini anlamış, sonra ahirete bakmış ve ahiretin de zahmet ve sıkıntıyla elde edildiğini anlamış, böylece sıkıntı ve meşakkatleriyle daha kalıcı olanı talep etmiştir."
22150. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimseler, dünyaya rağbet etmez, ahirete iştiyak duyarlar. Zira dünyanın talib ve metlub oldu-ğunu, ahiretin de talib ve met-lub olduğunu bilirler. Zira her kim ahireti taleb ederse, ondaki rızkını tümüyle ve kamil bir şekilde elde edinceye kadar dünya da onu taleb eder. Her kim de dünyayı taleb ederse, ahiret de onu taleb eder. Hızla ölümü gelip çatar, dünya ve ahireti bozulur."
22151. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Her kim malsız zenginlik diler, hasetten arınmış bir kalp ister ve din se-lametini dilerse, Allah'ın derga-hına yalvarıp yakarmalı, ondan aklını kamil kılmasını istemelidir. Zira her kimin aklı olursa, ken-disine yeten şeyle kanaat eder. Her kim de kendisine yeten şeye kanaat ederse, müstağni olur. Her kim de kendisine yeten şeye kanaat etmezse, asla müstağni olamaz."
22152. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Allah iyi-lik yapan bir topluluğun dilinden şöyle dediklerini nakletmiştir: "Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rah-met bağışla; şüphesiz sen sonsuz bağışta bulunan-sın."Onlar kalplerin saptığını, körlük ve sapıklığa geri döndü-ğünü biliyorlardı.
Her kim Allah hakkında düşünmezse Allah'tan korkamaz. Her kim de ilahi dü-şünmezse kalbi, görebileceği ve hakikatini kalbinde hissedebile-ceği bir marifete ulaşamaz. Sözü ve ameli uyuşmayan, batınıyla zahiri örtüşmeyen bir kimse, bu makama ulaşamaz. Zira adı yüce olan Allah aklın gizli batınına sadece ondan görüneni ve onu ifade edeni vasıtasıyla kılavuzluk etmiştir."
22153. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Müminle-rin Emiri (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Allah'a akıldan daha iyi bir şeyle ibadet edilmemiştir. İnsa-nın aklı, içinde çeşitli hasletler olmaksızın kemale eremez: On-dan küfür ve kötülük çıkmamalı, hidayet ve iyiliği ümit edinmeli, malının fazlasını bağışlamalı,
faz-la konuşmaktan sakınmalı, dün-yadan nasibi günlük yiyeceği ol-malı, ömrü oldukça ilme doy-mamalı, Allah ile horluk, onun nezdinde Allah'tan gayrisiyle iz-zetten daha güzel olmalı, Allah nezdindeki tevazu kendisine şe-rafet ve yücelikten daha sevimli olmalı, başkalarının az ihsanını çok görmeli, kendisinin çok ih-sanını az kabul etmeli, bütün in-sanları kendisinden iyi görmeli, kendisini bütün insanlardan daha kötü saymalıdır ve bu bütün iştir. "
22154. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı (kşmse), her ne kadar heva ve hevesi olsa da yalan söylemez." 22155. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Mürüvveti olmayan kimsenin dini olmaz. Aklı olmayan kimsenin de insanlığı olmaz. İnsanlardan en değerli kimse dünyayı kendisi için bir değer ve makam bilmeyen kimsedir. Biliniz ki bedenlerinizin cennet dışında bir pahası yoktur. O halde onları cennet dışında bir pahaya satmayın."
22156. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Müminle-rin Emiri (a.s) şöyle buyurmuş-tur: "Akıllı kimsenin nişanele-rinden biri de onda şu üç hasle-tin olmasıdır: Ona sorulduğunda cevap verir, insanlar konuşmak-tan aciz kalınca o konuşur ve meclis ehlinin hayır ve salahının olduğu görüşü belirtir. Kendi-sinde bu üç hasletin olmadığı kimse ise ahmaktır."
Müminlerin Emiri (a.s) hake-za şöyle buyurmuştur: "Meclisin baş tarafında da bu üç hasletten birine sahip olan kimse oturma-lıdır. Bu hasletten birine sahip olmadığı halde meclisin baş tara-fına oturan kimse ahmaktır." 22157. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hasan b. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir isteğiniz olduğunda onu ehlinden isteyi-niz. Kendisine şöyle arzedildi: "Ey İbn-i Resulillah! Ehli kim-lerdir?" İmam şöyle buyurdu: "Allah'ın kitabında beyan ettiği ve onları anarak şöyle buyurduğu kimselerdir: "Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır."İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: "Onlar akıl sahipleridir."
22158. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali b. Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Salihler ile oturup kalkmak, salah ve temizliğe sebep olur. Alimlerin adabı (veya alimlerin yanından ayrılmamak) aklı artırır, adil hükümdarlara itaat etmek, izzet ve kudretin kemal sebebidir. Varlıktan istifade etmek, insanlığın ve mertliğin kemalidir.
İrşad ve meşveret dilemek de nimetin hakkını eda etmektir. Eziyet etmekten sakınmak, aklın kemal nişanesi ve dünya ve ahirette bedenin rahatlığıdır." 22159. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Hişam! Akıllı kimse, kendisini yalanlamasından korktuğu kimseye bir söz söylemez, kendisinden esirgeye-ceğinden korktuğu kimseden bir şey istemez, yapamadığı şeyi vaad etmez, ümit bağladığı taktirde utanacağı bir şeye ümit bağlamaz, kınanacağı bir şeye ümit bağlamaz, içinde kalaca-ğından korktuğu bir işe teşe-büsste bulunmaz. "
4132. Bölüm İmam Rıza'nın (a.s) Öğütleri
22160. İmam Rıza (a.s), bir grup ashabın arasında şöyle buyurmuştur: "İsrailoğullarının abidi, yirmi yıl susmadıkça, abit olmazdı. Yirmi yıl sustuktan sonra abit olurdu." İmam Bakır (a.s) şöyle buyur-muştur: "Kötülüksüz hayır ve dikensiz yaprak ol."
22161. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim nefsnni he-saba çekerse fayda görür. Her kim (Allah'tan ve kıyamet aza-bından) korkarsa güvende olur. Her kim ibret alırsa basiret sahi-bi olur. Her kim basiret sahibi olursa anlayış elde eder. Her kim anlayışlı olursa, alim olur. Cahil kimsenin dostu sıkıntıya düşer. En iyi mal ve varlık insanın yüz suyunu koruyanıdır. En üstün akıl ise kendini tanımaktır." bak. el-Bihar, 334/78, 26. Bö-lüm
9
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4133.Bölüm İmam Cevad'ın(a.s)Öğütleri
22162. İmam Cevad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mü'min, Allah'tan olan bir başarıya, nefsinden olan bir öğütçüye ve nasihatçının da nasihatını kabul etmeye muhtaç-tır."
22163. İmam Cevad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın kefil olduğu kimse nasıl zayi olabilir. Allah'ın talip olduğu kimse nasıl kaçabi-lir? Her kim Allah'tan başkasına yönelirse, Allah onu kendisine havale eder. Her kim de bilme-den bir işe kalkışırsa, bozguncu-luğu düzeltmesinden daha çok olur. Kalbiyle Allah'a yönelmek,
insanı amel vesilesiyle sıkıntıya düşürmekten daha çabuk hedefe ulaştırır. Her kim heva ve heve-sine itaat ederse, düşmanını ar-zusuna ulaştırmış olur. Her kim güzel geçinmekten uzaklaşırsa, tatsız olaylar kendisine yaklaşır. Her kim giriş yollarını bilmezse, çıkış yolları kendisini sıkıntıya düşürür. Her kim denemeden önce güvenirse yokluğa, sıkıntı ve sona maruz kalır. Her kim sebebsiz yere birini kınarsa, ayıbı olmadığı halde kınanır. Her kim şehvet merkebine binerse,
baş aşağı düştüğünde Allah elinden tutmaz ve onu kaldırmaz. Al-lah'a itimat etmek, her pahalı ve değerli şeyin kıymetidir ve her yüceliğe çıkmanın merdivenidir. Kötü ve şerli kimselerle oturup kalkmaktan sakın. Zira böyle bir şahıs, kınından çekilmiş bir kılıç gibi güzel görünümlü ama kötü yaralayıcıdır.
İşlerinde düşünerek hareket et ki hedefine ulaşasın veya ona yakın olasın. Allah'ın kaza ve taktiri nazil olunca (in-sana) yer daralır, hıyanetkarların emini olmak, insana hıyanetkar olması için yeterlidir. Müminin izzeti insanlardan ihtiyaçsız ol-masındadır, şükrü edilmeyen her nimet, bağışlanmayan bir günah gibidir. Zulmün hoşnut ettiği kimsenin gazabı, sana zarar vermez. Kardeşinin iyi niyetine razı olmayan kimse, onun bağış ve ihsanına da razı olmaz." bak. el-Bihar, 358/78, 27. Bö-lüm
4134. Bölüm İmam Hadi'nin (a.s) Öğütleri
22164. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah dünyayı musi-bet, ahireti ise mükâfat evi kıl-mıştır. Dünya musibetini, ahiret sevabının sebebi ve ahiret seva-bını da, dünya musibetinin bede-li kılmıştır."
22165. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ailenin içinde ölüm döşeğinde yattığın, hiç bir tabi-bin gitmene engel olamadığı, hiç bir dostun da senin için bir şey yapamadığı zamanı düşün." 22166. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kusur etmenin piş-manlıklarını hatırla ki ihtiyat ve uzak görüşlülüğü edinesin." 22167. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sana sevgi ve görüşünü bir arada sunarsa, sen de ona itaatini bir arada sun." bak. El-Bihar 365/78, 28. Bö-lüm, s. 370, 380 ve 30. Bölümler
4135. Bölüm Her kim Bir Konuş-macıya Kulak Verirse Ona İbadet Etmiş Olur
22168. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir konuş-macıya kulak verirse hakikatte ona ibadet etmiş olur. O halde eğer konuşmacı Allah'tan söz ederse, işiten kimse Allah'a tap-mış olur. Eğer şeytandan söz ederse şeytana tapmış olur." bak. 446. Konu, et-Teklid, el-İbadet, 2496. Bölüm, el-İstima', 1902. Bölüm
4136. Bölüm Öğüt Vermenin Adabı
Kur'an : "Rabbinin yoluna, hikmet-le ve güzel öğütle çağır; on-larla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yo-lundan sapanları daha iyi bi-lir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir." 22169. Cabir bin Semere şöyle di-yor: "Allah Resulü (s.a.a) Cuma günü öğüdünü uzatmıyordu. Sa-dece birkaç kısa cümleyle yetini-yordu"
22170. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kardeşine gizlice öğüt verirse onu süslemiş olur. Herkim de başkalarının ya-nında öğüt verirse onu lekelemiş olur." 22171. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bir topluluğun önünde nasihat etmen (gerçekte) dövmendir." bak. 4141-4143. Bölümler, et-Tebliğ, 392. Bölüm
4137. Bölüm Nefsi Vaiz
22172. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendi nefsinden nef-sine bir gözetleyici kıl." 22173. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Adem oğlu! Şüp-hesiz nefsinden bir vaizin var olduğu, (kendini) hesaba çekme-ye önem verdiğin, korku iç ve takva dış giysin olduğu müddet-çe sürekli hayır ve salah üzere olursun."
22174. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), defalarca şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu! Nefsinden bir vaizin olduğu, nefsini hesaba çekmeye önem verdiğin, korkuyu iç elbi-sen ve hüznü dış elbisen kıldığın taktirde sürekli hayır ve salah üzere olursun. Ey Ademoğlu! Sen öleceksin ve diriltileceksin. Aziz ve celil olan Allah'ın huzu-runda duracaksın ve hesaba çe-kileceksin. O halde bir cevap hazırla." bak. 4133. Bölüm, 22162. Ha-dis, 193. Konu, el-Murakabe
4138. Bölüm Batıni Vaizi Olan Kim-se
22175. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkimin nefsinden bir vaizi varsa onun Allah tara-fından bir koruyucusu vardır" 22176. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin deruni bir uyanıklığı olursa, Allah tarafın-dan da ona koruyucular olur."
4139. Bölüm Her kimin Nefsi Vaizi Olmazsa
22177. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki her kimin nefsi bir vaizi olmazsa, Allah ta-rafından kendisi için koruyucular da olmaz." 22178. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki kendisine yardım etmeyen, nefsini sakındı-rıp öğüt vermeyen kimseye, baş-ka bir kimsenin öğüdü ve sakın-dırması fayda etmez." 22179. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkime Allah nef-sinden bir vaiz karar kılmamışsa insanların vaazı ona fayda ver-mez." 22180. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin kalbi bir vaizi, deruni bir alıkoyucusu ve irşad edici bir arkadaşı olmazsa, düşmanı kendi boynuna bindir-miş olur."
4140. Bölüm Kendisine Öğüdün Fayda Vermediği Kimse
22181. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisine en çok malik olan şeyin aklının olmadığı kimse, hiç bir öğütten fayda görmez." 22182. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime münezzeh olan Allah anlayış nimetini ver-mezse, hiç bir vaizin öğütü ken-disine fayda vermez." 22183. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cahil kimse sakınmaz ve hiçbir öğüt ona fayda ver-mez." 22184. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Değişikliklerden ve dünya olaylarından ibret almayan kimseye öğütler fayda vermez." 22185. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın nefsine karşı yardımcı olmadığı bir kimse hiç-bir vaizin vaazından istifade edemez."
22186. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın deneme ve tecrübelerle kendisine fayda vermediği kimse hiçbir öğütten faydalanmaz ve şürekli eksiklikle karşı karşıya olur. Böylece inkar ettiği şeyi tanır ve tanıdığı şeyi ise inkar eder." 22187. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizinle öğüt arasına bilgisizlikten bir perde gerilmiş-tir."
22188. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizinle öğüt arasında gafletten ve habersizlikten bir perde vardır." 22189. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zamana iyimser olan kimse, zamanın öğütlerini anla-mamıştır." 22190. İmam Ali (a.s) oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Sakın musibete uğ-ramadıkça nasihatten faydalan-mayanlardan olma. Akıllı olan, nasihatten öğüt alır ve yola gelir; hayvanlar (ve cahil) ise ancak dayakla uslanırlar."
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: "Mecbur kalmadıkça öğütten faydalanmayan kimse olma. Zira akıllı insan edep (ve nasihatten) öğüt alır ve hayvanlar ise sadece kırbaç darbeleriyle yo-la gelir." 22191. İmam Ali (a.s), ashabını kınarken şöyle buyurmuştur: "Size hikmeti okudum, kaçtınız, yeterli öğüt verdim, tutmadınız. İsyan edenlerle savaşa çağırdım, sözüm bitmeden Sebe kavmi gibi dağıldınız! Meclislerinize dönüp birbirlerinizi öğütlerinizle kandı-rıyorsunuz."
22192. İmam Ali (a.s), dünya ehli-nin sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Hevesleri, akıllarını çelmiş; dünya kalplerini öldürmüştür... Allah'tan sakındıran bir vicdanı ve öğüt alacağı bir vaizi yok-tur." bak. en-Nesihet, 3872. Bölüm, el-Hikmet, 926. Bölüm, es-Siffe, 1835. Bölüm, 8652. Hadis
4141. Bölüm Öğüt Kabul Etmeyen Öğütçü
Kur'an : "Ey iman edenler! Yap-madığınız şeyi niçin söylersi-niz? Yapmadığınız şeyi yap-tık demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur." 22193. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah İsa b. Mer-yem'e (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Hikmetimle kendine öğüt ver, eğer ondan fayda görürsen o zaman insanlara da öğüt ver, aksi taktirde benden utan." 22194. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Al-i Davud'un hik-metinde şöyle yer almıştır: "Ey Ademoğlu! Kendin, helak ol-maktan kurtulamadığın halde, nasıl hidayetten söz ediyorsun?"
22195. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu insanlardan olma: Çok öğüt verir; fakat kendisi öğüt almaz. O, sözle yol göste-rendir; (ama) ameli pek azdır. Fani olacak şeylerde yarışır; baki kalacak şeylerde müsamaha (ih-mal) eder. Ganimeti (Allah'a kul-luğu) zarar sayar; zararı (günahı) ise ganimet bilir."
22196. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Nice sakındırıcı var-dır ki kendisi sakınmaz ve öğüt veren nice kimse vardır ki kendi-si öğüt almaz." 22197. İmam Ali (a.s) Muaviye'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuş-tur: "...Kendi tarafından gön-dermiş olduğun gösterişli, sapık-lığınla bezediğin, kötü görüşünle imzaladığın süslenmiş, malum öğütlerinin tekrarlandığı mektu-bun bana geldi." bak. el-Ma'ruf (2), 3697. Bölüm
4142. Bölüm Öğüt Dinleyen Vaizin Sözlerinden Nurlanmaya Teşvik
22198. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey İnsanlar! Işığınızı, öğüt veren, öğüdünü tutanın ışı-ğından yakın. Suyu, bulanık ol-mayan duru kaynaktan alın." 22199. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Öğüt dinleyen öğüt-çünün (varlık) alevinden aydınlık alın. Hayır dileyen uyanık kim-senin nasihatini kabul edin, size öğrettiği şeyle amel edin." 22200. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alim ilmiyle amel etmezse, verdiği öğüt kalbinden yağmurun kaya parçasından dö-küldüğü gibi dökülür." bak. el-İlm, 2868. Bölüm
4143. Bölüm Ameli Davet
22201. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanları dillerinizden başka bir şeyle davet ediniz ki sizden sakınma, ibadet hususunda çaba, namaz ve hayır görsünler. Zira bunlar da davetçidir." 22202. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanları dillerinizden gayrisiyle kendinize davet ediniz, süs olunuz ve utanç vesilesi olmayınız."
22203. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Mufazzal! Şiileri-mize şöyle de: "Allah'ın haram-larından sakınarak, isyandan uzak durarak, Allah'ın hoşnutluk yolunu katederek, bizlere doğru davetçi olunuz. Zira eğer böyle olurlarsa, insanlar, kendiliğinden bizlere doğru koşarlar." 22204. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir kulağın kenara itmediği ve hiçbir faydanın ken-disine denk olmadığı öğüt, ko-nuşma dilinin sustuğu ve amel dilinin konuştuğu öğüttür." bak. el-Edeb, 66. Bölüm, en-Nefs, 3919. Bölüm
4144. Bölüm Öğüt Almaya Layık Olan Şey
22205. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden sonrakiler siz-den ibret almadan, siz sizden öncekilerden ibret alın." 22206. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın azaba ve be-laya uğrattığı sizden önceki bü-yüklenen ümmetlerin başlarına gelenlerden ve uğradıkları ceza-dan ibret alın. Toprağa değen yanaklarından ve toprağa uzan-mış yanlarından ibret alın."
22207. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyada "Kuvvet bakımından bizden kuvvetli olan kimdir?" diyenlerden öğüt alın. İstemedikleri bineklere bindirilerek kabirlere indirildiler, misafirliğe çağrılmadan mezarla-rına kondular." 22208. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlardan ibret almazsa Allah onu insanla-ra ibret kılar."
22209. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başkasından öğüt al, başkasının ibret ve öğüt sebebi olma." 22210. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zeka ve öğütleri an-lama gücü, insanları hatalardan korumaya davet eden etkenler-dendir."
22211. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mutlu insan, her ne kadar muhatabı başka birisi de olsa takva öğüdünden öğüt alan kimsedir." 22212. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Saadetli kimse, baş-kalarından öğüt alan kimsedir." 22213. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Akıllı kimse başkala-rından öğüt alan kimsedir." 22214. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana öğüt veren kim-se sana iyilik etmiştir." 22215. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana öğüt veren kim-seyi kendinden ürkütme." 22216. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Musa b. İmran dost-larına öğüt verirken aniden birisi kalkıp gömleğini yırttı. Aziz ve celil olan Allah Musa b. İmran'a şöyle vahyetti: "Ey Musa! Ona şöyle de: "Gömleğini yırtma, ak-sine benim için kalbini aç."
Kur'an : "Ey Kavmim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, O'na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneli-yorum" dedi." 22217. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı ilahi inayet-tir." 22218. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı ilahi rahmet-tir."
22219. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı rabbin cezbe-leridir." 22220. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı Rahman olan Allah'ın inayetidir." 22221. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı ilk nimettir." 22222. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı insanı temizli-ğe ve salaha çekendir."
22223. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı en değerli iki nasipten biridir." 22224. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı kurtuluşun ba-şıdır." 22225. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı mutluluğun başıdır." 22226. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı ile mutluluk elde edilir."
22227. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı yumuşaklığın anahtarıdır." 22228. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime başarı yar-dımcı olursa güzel amelde bulu-nur." 22229. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kime başarı yar-dımcı olmazsa, hakka yönele-mez."
22230. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarının yardım et-mediği kimse ibadetinden nasıl faydalanabilir?" 22231. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı olmaksızın hiçbir çaba fayda vermez." 22232. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En hayırlı çaba başa-rıyla birlikte olan çabadır."
22233. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir ilim başarı olmadığı taktirde fayda ver-mez." 22234. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarıdan daha üstün bir nimet yoktur." 22235. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir önder, başarı gibi değildir."
22236. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Afiyet gibi bir nimet ve başarı yardımı gibi bir afiyet yoktur." 22237. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki münezzeh olan Allah hayır için ehil insan-lar, hak için ayakta tutucu direk-ler, itaat için de koruyucular ta-yin etmiştir. Her itaatte sizin için Allah katından bir yardım vardır; dillere hükmeder, kalplere sebat verir. Onda yetinenler için kifa-yet ve şifa isteyenlere için şifa vardır."
22238. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları, Allah'tan yakin dileyin; çünkü yakin dinin başıdır... Allah'tan başarı talep edin; çünkü başarı sağlam bir temeldir." 22239. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz münezzeh olan Allah bir kul için hayır dile-yince ömrünü en güzel amelde kullanması hususunda onu başa-rılı kılar ve ölümden önce kendi-sine itaatinde fırsatı değerlen-dirmekle onu rızıklandırır."
22240. İmam Kazım (a.s), kendisi-ne, "ben mükellef olduğum şey hak-kında istitaat (güç) sahibi değil mi-yim?" Diye soran birisine şöyle bu-yurmuştur: "Sana göre istitaat ne-dir?" O şöyle arzetti: "İşi yapa-bilme gücüdür."İmam şöyle bu-yurdu: "Elbette eğer sana yardım edilmişse, güç de verilmiştir" O şahıs şöyle arzetti: "Meded (yar-dım) nedir?" İmam şöyle buyur-du: "Başarıdır." O şöyle arzetti: "Başarı verilmek de nedir?" İmam şöyle buyurdu:
"Eğer sana başarı verilmişse, amel edersin, (aksi taktirde) kafir senden daha güçlü olabilir, ama ona başarı verilmediği için amel edemez." İmam daha sonra şöyle buyurdu: "Bana sende gücü yaratanın kim olduğunu söyle."O şahıs şöyle arzetti: "Allah Tebareke ve Tea-la'dır." Daha sonra da Alim (İmam Kazım -a.s-)
şöyle bu-yurdu: Allah Tebarek ve Tea-la'nın yardımı olmadan sen bu güçle kendine oranla, zararı def edip menfaat elde edebilir mi-sin?" O, "hayır" diye arzetti. İmam şöyle buyurdu: "O halde neden sende olmayan güç ve iradeyi kendine isnat ediyorsun?" İmam daha sonra şöyle buyurdu: "O salih şahsın şu sözünü hatırla: "Başarım sadece Allah iledir."
22241. İmam Bakır (a.s), "La hav-le ve la kuvvete illa billah" (Allah'tan başka güç ve kudret yoktur) cümlesinin anlamını soran birine şöyle buyurmuştur: "Bu bizim sadece Allah'ın yardımıyla günahlardan yüz çevirme gücüne sahip olduğumuz ve aziz ve celil olan Allah'ın başarısıyla itaatine güç yetirdiğimiz anlamındadır."
22242. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Allah emrettiği her işte (kula) yardım da etmiştir." 22243. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Cebrail'in aziz ve celil olan Allah tarafından geldiğini, sadece tev-fik (başarı) ile bilmiştir."
22244. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eyyüp Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Allah'ım Ben senden dünyevi hiç bir şeyi istemedim. -böylece gurura kapıldım (kapıldı.) Bu esnada kendisine doğru bir parça bulut geldi ve ona şöyle seslendi: "Ey Eyyüp! Bu işin başarısını sana kim vermiştir?" O şöyle arzetti: "Sen ey Rabbim!" 22245. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizi kendisine itaate muvaffak ettiğinden ve günahtan koruduğundan dolayı Allah'a hamd ederiz."
22246. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a şüphelerden kaçınma hususunda şöyle buyurmuştur: "Bu yola girmeden önce, Allah'ın yardımını iste; başarı elde etmek için O'na yönel; seni şüpheye düşüren ve sapıklığa sürükleyen her şeyden sakın." 22247. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) ve İmam Bakır (a.s) Ramazan ayın-da hergün şu duayı okuyorlardı: "Ey Allah'ım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine selam gönder ve bana başarı ver ki kadir gecesinde dostlarından her birinin sahip olmasını istediğin ve her haletten daha çok hoşnut olduğun bir ha-lete sahip olayım."
22248. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), Mekarim'ul-Ahlak duasında şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ım! Dili-mi hidayet ile konuştur, bana takva ilham et, daha temiz olan işte bana başarı ver ve beni (senin nezdinde) daha çok beğenilen yola koy."
22249. İmam Ali (a.s), Malik-i Eşter'e yazdığı mektubun sonunda şöyle buyurmuştur: "Rahmetinin genişliğine, yüce kudretine ve her isteneni vermesine dayanarak, Allah'ın beni ve seni hoşnut ol-duğu işleri başarmaya, kendisine ve halkına yaptıklarımız için açık özürler getirmeye, muvaffak kılmasını diliyorum." 22250. İmam Ali (a.s), Kusem b. Abbas'a yazdığı mektubunun sonun-da şöyle buyurmuştur: "Allah bize ve size sevdiği işlerde başarı ih-san etsin." bak. es-Seadet, 1817. Bölüm, el-İmtihan, 3642. Bölüm
4146. Bölüm Başarı ve Yardımdan Mahrumiyet
Kur'an : "Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, o'ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnızca Allah'a tevekkül et-sinler."
22251. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı ve yardımdan mahrumiyetin her biri nefsi ken-dine doğru çeker. Hangisi üstün gelirse nefis onun tarafında yer alır."
22252. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Başarı aklın ve başa-rısızlık da cehaletin yardımcısı-dır." 22253. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Başarı sadece Al-lah'tandır" ayeti ile "Allah size yardım ederse, size galip kimse yoktur ve sizi yardım-sız bırakırsa…" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
"Kul aziz ve celil olan Allah'ın emrettiği bir itaati yerine getirirse onun ameli aziz ve celil olan Allah'ın emrine uygun olur. Bu sebeple kulu ba-şarılı saymışlardır. Ve yine kul bir hususta Allah'a isyan etmeyi irade eder, Allah Tebarek ve Te-ala da onunla günah arasına en-gel olursa ve neticede kul o gü-nahı yapmazsa bu günahı terk etmesi de Allah Tebarek ve Tea-la'nın başarısıyladır. Ama Allah onu günahtan alıkoymaz ve gü-nah işlemesi için kendi haline bı-rakırsa, gerçekte Allah onu ken-disine bırakmış, yardım etmemiş ve başarı vermemiştir." 22254. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Günahlar vesilesiyle günahkara başarısızlık hakim olur ve sonunda onu daha büyük günahlara düşürür."
4147. Bölüm Başarı Sayılan Şey
22255. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tecrübeyi korumak başarıdandır." 22256. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hayret ve şaşkınlık esnasında durmak da başarılar-dan biridir." 22257. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Günah işleme imka-nını bulmamak da nimetlerden biridir."
4148. Bölüm Başarıya Sebep Olan Şey
22258. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Cisim ve gölge birbi-rinden ayrılmadığı gibi dindarlık ve başarı da birbirinden arıl-maz." 22259. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar, sizden kim Allah'tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü delil/kılavuz kabul eden "en doğru yola hidayet" ol-muştur. Zira Allah'a sığınan emin olur; düşmanlık eden, kor-ku içinde yaşar." 22260. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'ı ken-disine mürşid ve hayrını dileyen kılarsa, başarı elde eder."
22261. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim deruni bir uyanıklığa sahip olursa, Allah ta-rafından kendisine koruyucular olur." 22262. İmam Ali (a.s), Osman b. Huneyf'e yazdığı mektubunda dünya-ya hitaben şöyle buyurmuştur: "Hey-hat! Senin sürçme yerlerine ayak basan kayarak düşer. Dalgalarına düşen boğulur; (ama) senin tu-zaklarından uzaklaşan başarıya ermiştir." bak. el-Cihad (3), 594. Bölüm, es-Seadet, 1809. Bölüm, eş-Şekavet, 2057. Bölüm, en-Niyyet, 2982. Bö-lüm
Kur'an : "Ey iman edenler! Akitleri yerine getirin. İhramda iken avlanmayı helal görmeksizin, size bildirilecek olanlar dışın-da, hayvanlar helal kılındı; Al-lah dilediği hükmü verir." "Yetimin malına ergin ça-ğa ulaşana kadar en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Ahdi de yerine getirin, doğru-su verilen ahitte sorumluluk vardır." "Onlar ahdettiklerinde ahitlerine vefa ederler."
Tefsir "Akitleri yerine getirin" ifadesinin zahirinden de anlaşılacağı gibi, Kur'an akitlere uymayı emretmektedir. İfade, zahiri itibariyle geneldir ve geleneksel olarak akit denilebilecek ve yerine getirilmesi sözkonusu olabilecek her muameleyi kapsar. Akit, bu kavramın sözlük anlamını temsil eden her türlü eylem ve söze denir. Sözlükte, bir şeyin diğer bir şeye yapışıp ayrılmayacak şekilde bir çeşit bağlanması anlamına gelir.
Satış muamelesini buna örnek gösterebiliriz. Çünkü bu akit, satılan şeyi satın alana mülk olmak suretiyle bağlar. Artık satın alan satın alınan şey üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Satış işleminden sonra satıcının satılan şey üzerinde ne sahipliği, ne de tasarruf yetkisi söz konusudur. Kadını erkeğe bağlayan nikah akdini de buna örnek gösterebiliriz. Bu akdin gerçekleşme-sinden sonra erkek nikah bağı uya-rınca kadından yararlanır. Kadın bundan sonra, akit yaptığı kişiden başkasını kendinden yararlandıra-maz.
Ahd-söz verme de bunun gibi-dir. Söz veren kişi, üzerine aldığı söz-le ilgili olarak söz verilen şahıs için kendi üzerinde bir hak doğurur ve üzerine aldığı sözü çiğneme hakkına sahip değildir. Kur'an bütün anlamlarıyla bütün akitlerin ve sözlerin tutulmasını, her anlamıyla, her türüyle ve her objesiyle yerine getirilmesini vurgulamış; bü-yük önem vermiştir. Antlaşmalarını çiğneyenleri sert bir dille yermiş, onları sert bir şekilde tehdit etmiştir. Buna karşılık, burada sıralama gereğini duymadığımız birçok ayette, söz verdiklerinde ahitlerini yerine getirenleri ve ahitlerini tutanları övmüştür.
Konuyla ilgili ayetlerin ifade tarz-ları ve konunun doğal bir akıcılıkla sunulması, insanların fıtri akıllarıyla bunu kavrayabileceklerini göstermek-tedir. Ki öyledir de. Bunun nedeni şu-dur: Söz verme ve sözünü tutma, in-sanın yaşamı boyunca onsuz edemeye-ceği bir realitedir. Bu hususta birey ve toplum arasında herhangi bir fark yoktur.
İnsanın toplumsal hayatı üze-rinde düşündüğümüz zaman, istifade ettiğimiz bütün meziyetlerin ve güve-nip dayandığımız bütün toplumsal hakların genel toplumsal sözleşme, akitleşme esasına ve bu genel sözleş-meden kaynaklanan ayrıntı nitelikli sözleşmeler esasına dayandığını görü-rüz. Bizler topluma kendi üzerimizde bir hak verirsek veya kendimiz top-lum üzerinde bir hakka sahip olur-sak, bu, ancak sözlü olmasa bile pra-tikte bir akdin gereği olabilir.
Sözlü ifade, açıklamaya gerek duyulan yerde devreye girer. Bir insanın güç veya oto-rite sahibi olması ya da zorbalık yapması yahut bir mazeretinin bu-lunması durumunda, kendi serbest iradesiyle gerçekleştirdiği bu akdi bo-zabilmesi ve çiğnemesi doğru olursa, onun akdini çiğnemesiyle birlikte ilk önce zarar gören şey, sosyal adalet ola-caktır. Fakat sömürü ve emeğin ça-lınması karşısında insanın tek sığınağı da sosyal adalet ilkesidir. Bundan dolayıdır ki, yüce Allah verilen sözlerin tutulmasını, yapılan akitlerin yerine getirilmesini ısrarla vurgulamıştır.
Nitekim bir ayette şöyle buyurmuştur: "Ahdi yerine getirin, çünkü ahitten sorulacaktır." Bu ayet, ahde vefayı öven ve verilen sözden dönmeyi (ahde vefasızlık etmeyi) yeren ayetlerin genelinde olduğu gibi, bir bi-reyin diğer bir bireye verdiği sözü kapsadığı gibi, uluslar ve ümmetler arası sözleşmeleri de kapsar. Hatta dinsel açıdan toplumsal sözleşmelere uymak, bireysel sözleşmelere göre daha önemlidir. Çünkü toplumsal sözleşmenin yerine getirilmesi ile gerçekleşen adalet daha kuşatıcı ve eksiksiz, böyle bir sözleşmenin çiğnenmesinin doğurduğu felaket daha genel ve yıkıcı olur.
Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, göze gelmeyen en ufak ve çiğnenmesi en ko-lay bir düzeyde olan ahitlerde bile son derece açık ve kesin bir ifadeyle ahitle-rin çiğnenmemesinin emretmiş, bu tarz tutumları yasaklamıştır : "(Bu, Allah ve elçisinden, anlatşma yaptığınız müşrikle-re uzaklaşma (ihtarı)dır. Dört ay daha yeryüzünde dolaşın, bilin ki siz Allah'ı aciz bırak-mazsınız ve Allah, kafirleri rezil edecektir! En büyük hac günü,
Allah ve elçisinden in-sanlara bir duyurudur: Allah ve elçisi puta tapanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha iyidir. Ve eğer dönerseniz bilin ki siz Allah'ı aciz bırakacak değilsi-niz! Kafirleri acı bir azap ile müjdele. Ancak antlaşma yaptığınız müşriklerden an-laşma şartlarından hiç bir şeyi size eksik bırakmayan ve size karşı hiç kimseye arka çık-mayanlar bu hükmün dışın-dadırlar. Onların antlaşmala-rını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Çünkü Allah sa-kınanları sever. Haram aylar çıkınca, Allah'a ortak koşan-ları nerede bulursanız öldü-rün, onları yakalayın, hapse-din ve her gözetleme yerinde oturup onları bekleyin."
Bu ayetler, akışlarından da anla-şılacağı gibi Mekke'nin fethinden son-ra inmişlerdir. Allah müşrikleri al-çaltmış, güçlerini yok etmiş, otoritele-rini ortadan kaldırmıştır. Bu arada Müslümanları, egemen oldukları ve ele geçirdikleri toprakları şirk pisli-ğinden temizlemeye teşvik ediyor. İman etmeleri durumu dışında, hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın müş-riklerin kanlarını dökebileceklerini dile getiriyor.
Buna rağmen müşrik-lerden bir grubunu bunun dışında tu-tuyor. Bunlar, Müslümanlarla arala-rında anlatşma ve saldırmazlık söz-leşmesi bulunan kimselerdir. Zayıf ve zelil düştüler diye Müslümanların bunlara kötülük etmelerine izin ver-miyor. Onların caydırıcı ve savunucu bir güçleri yoktur diye Müslümanlar onlara zarar verici davranışlar içine giremezler. Bütün bunlar, ahitlerin dokunulmazlığını koruma ve takvayı güçlendirme amaçlı önlemlerdir. Kuşkusuz, karşı taraf yaptığı ak-di bozarsa, Müslümanlar da bu akit-lerini bozar ve uğradıkları saldırıya misliyle karşılık verirler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur :
"Ortak koşanların, Allah'ın yanında ve elçinin yanında nasıl antlaşması olabilir? An-cak Mescid-i Haram'da ant-laştıklarınız hariç. Onlar size dürüst davrandıkça siz de on-lara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakı-nanları sever… Bir mümine karşı ne and, ne de antlaşma gözetmezler. İşte saldırganlar onlardı. Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar ve zekatı ve-rirlerse, dinde sizin kardeşle-rinizdirler. Biz bilen bir kav-me ayetleri böyle açıklıyoruz. Eğer anlaşma yaptıktan sonra antlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önder-leriyle savaşın. Çünkü onların antları yoktur, belki vazgeçer-ler."
"Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın ve Allah'tan kor-kun…" "Sizi Mescid-i Ha-ram'dan alıkoyduklarından dolayı bir topluma olan kini-niz sizi haddi aşmaya sürük-lemesin. İyilik ve takva üze-rinde yardımlaşın. Günah ve haddi aşma üzerinde yardım-laşmayın. Allah'tan korkun."
İşin özü şudur: İslam'a göre ahdi gözetmek, gereğini yapmak her zaman için bir zorunluluktur. Karşılıklı sözler verildikten sonra bu ahdin taraflardan birine zarar veya yarar sağlıyor olması bir şeyi değiştirmez. Çünkü ilişkilerde sosyal adaleti gö-zetmek, özel ya da kişisel çıkarları gözetmekten daha geçerli ve daha zo-runludur. Fakat ahitleşen taraflardan birinin tek taraflı olarak antlaşmayı bozması başka. Bu durumda diğer tarafın da antlaşmayı bozması, uğra-dığı saldırıya misliyle karşılık vermesi kaçınılmazdır. Böyle yapılması zillete, tutsaklaştırılmaya ve yersiz bü-yüklenmeye karşı bir başkaldırıdır. Ki dini hareketin hedefi, özgürlük ha-reketini destekleyip zorbalığı bertaraf etmektir.
Andolsun ki bu husus, İslam di-ninin insanları öz yaratılışının gerek-tirdiği hükme uygun davranmaya yö-neltme bağlamında ve yine toplumsal hayatın ancak uygulayışıyla düzene girdiği zulmün, sömürünün ve emek istismarının ortadan kaldırılmasının bağlı olduğu sosyal adaletin korunma-sı bağlamında
getirmiş olduğu yüce öğ-retilerden ve temel ilkelerden biridir. Kur'an-ı Kerim, bu gerçeği açık bir dille vurgulamış ve Hz. Peygamber (s.a.a) de bunun kusursuz uygulayıcı-sı olmuştur. Konu Kur'an eksenli ol-masaydı, Peygamberimizin (ona en üstün salat ve selam olsun) hayatında yaşanan olayların bir kısmını örnek olarak sunacaktık. Okuyucuların si-yer kitaplarına ve Peygamberimizin (s.a.a) hayatına ilişkin eserlere müra-caat etmesini salık veririz.
Antlaşmalara bağlılık hususunda İslam'ın fiili uygulaması ile uygar ya da geri kalmış ulusların uygulamala-rını karşılaştırır, özellikle her gün ta-nık olduğumuz ve duyduğumuz güçlü uluslarla zayıf uluslar arasında ger-çekleştirilen antlaşmaları, kurulan ilişkileri, güçlü ulusların kendi lehle-rine,
devletlerinin çıkarlarına uygun olanları korumada gösterdikleri du-yarlılığı, buna karşın çıkarlarına uy-gun olmayan antlaşmaları da sudan bahanelerle tek taraflı olarak feshet-tiklerini göz önünde bulundurursak, bu iki uygulamanın hakkı gözetme, hakkın hizmetinde olma açısından taşıdıkları farkı iyice anlarız.
İslam'a bu, sözde uygar uluslara da o tavır yakışır. Çünkü ortada iki mantık vardır. Mantıklardan biri di-yor ki: "Her ne şekilde olursa olsun, hakkı gözetmek gerekir. Hakkın gö-zetilmesi toplumun yararına-dır."Diğer mantık ise diyor ki: "Hangi yöntemle olursa olsun, hak-kın zedelenmesi pahasına bile olsa, ulusun çıkarlarını gözetmek gere-kir."Bunların ilki dinin (İslam'ın) mantığıdır. İkinci ise, diktatörlük, demokrasi, sosyalizm, komünizm gibi ilkel ve uygar toplumsal ideolojilerin mantığıdır.
Şunu da biliyoruz ki, İslam bu kararlılığı salt kavramsal olarak ahit sayılan muameleler için göstermez. Bi-lakis bu hükmünü herhangi bir şeye dayanak oluşturan her olguyu kapsa-yacak şekilde genelleştirir ve gözetil-mesini tavsiye eder. Bu konunun de-vamı sayılabilecek bazı açıklamaları, inşallah konunun akışı içinde suna-cağız."
22263. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yarın kıyamet dura-ğında bana en yakın olanınız en doğru sözlü olanınız, emanete en çok riayet edeniniz, ahdine en bağlı olanınız, ahlakı en güzel olanınız ve insanlara en yakın olanınızdır." 22264. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim Allah'a ve kıyamet gününe iman etmişse vaad ettiğine vefa göstersin." 22265. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Huyların en yücesi vefadır." 22266. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa ölçüdür." 22267. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa efendilik kalesi-dir." 22268. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa ahitleri (veya in-sanların hak ve saygınlığını) ko-rumaktır." 22269. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa aklın süsü ve şe-rafetin göstergesidir."
22270. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa fazla dindarlığın ve güçlü bir emanetin nişanesi-dir." 22271. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa emanetin ikizi ve kardeşliğin süsüdür." 22272. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa emanet için iyi bir arkadaştır." 22273. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa sadakat için iyi bir arkadaştır."
22274. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vefa sadakatin ikizi-dir." 22275. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Şüphesiz ki vefa doğrulukla beraberdir. Vefadan daha koruyucu bir kal-kan yoktur. (Kıyamette) dönüşün nasıl olacağını (nasıl hesaba çekileceğini) bilen kimse asla hı-yanet etmez. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hile düzenini (vefa-sızlığı) uyanıklık sayıyorlar, cahil-ler onları (vefasızları) uyanık ad-dediyorlar."
22276. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yücelik sahibi olmak bir fazilettir, vefa ise şerafettir." 22277. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün emanet, ahdine bağlı kalmaktır." 22278. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün sadakat, ahitlerine vefa göstermektir." 22279. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi sadakat ahde vefadır."
22280. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin kökü, emanete riayet etmek ve ahitlerine bağlı kalmaktır." 22281. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel vefa göster-mekle iyiler tanınır." 22282. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdine vefa gösteren kimse, yüceliğini göstermiş olur." 22283. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim sözünde du-rursa, (dostluk için) seçilmeye layıktır." 22284. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Verdiği sözde dur-mak, yüceliğin nişanesinden-dir." 22285. İmam Seccad (a.s), kendisi-ne, "dinin şeriatlerinin özeti nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Hak söz söylemek, adil bir hü-küm ve ahde vefa göstermek-tir."
22286. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç kimse şu üç şey hususunda mazur değildir: "Emaneti iyi veya kötü olsun herkese geri çevirmek, iyi ve kö-tüye verilen ahde vefa göstermek, anne babaya iyi olsun veya kötü olsun iyi davranmak." 22287. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biriyle sözleştiğin zaman vefalı ol."
22288. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İslam'ın yüceliklerin-den biri de ahde vefa göstermek-tir." 22289. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanın nişanelerin-den biri de ahde vefa göstermek-tir." 22290. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahdine vefa göster-meyen kimsenin sevgisine itina etme." 22291. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım söz verip vefa görmediğin ahitlerim için beni bağışla."
4150. Bölüm İnsanların En Vefasızı
22292. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en vefasızı hükümdarlardır." 22293. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şu beş şey benim de-diğim gibidir: Cimri bir kimsenin rahatlığı, haset eden kimsenin lezzeti, padişahın vefası, yalancının mürüvveti ve beyinsiz kimsenin efendiliği olmaz." 22294. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hıyanet eden kimse-nin vefası olmaz." 22295. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bezip usanmış kim-senin vefası olmaz."
554. Ko-nu
el-Vekar Vakar-Ağırbaş-lılık
Bihar, 71/337, 82. Bölüm; es-Sekine ve'l-Vekar ve Gazz'is-Sevt Kenz'ul-Ummal, 3/252, es-Sekinet-i ve'l-Vekar 4151. Bölüm Vakar
Kur'an : "Rahman kulları yeryü-zünde mütevazi yürürler. Bil-gisizler kendilerine takıldıkla-rı zaman onlara güzel ve yu-muşak söz söylerler." "Yürüyüşünde tabi ol; se-sini kış. Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesi-dir." 22296. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Vakar ve metanetten ayrılmayın." 22297. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İyilik elbise ve şekil güzelliği ile değildir; iyilik süku-net ve vakar iledir."
22298. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakar aklın süsü-dür." 22299. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sükunet aklın göster-gesi, vakar ise şerafetin delili-dir." 22300. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Senin ahlakın vakar olmalıdır. Zira herkimin kabalığı fazla olursa aşağılık sayılır."
22301. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin güzelliği va-kardır." 22302. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakara riayet (insanı) hafifliğin aşağılığından güvende kılar." 22303. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hilmin vakarı ilmin süsüdür." 22304. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yaşlılığın vakarı, ay-dınlık ve süstür."
22305. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın vakarı onu süsler, kabalığı ve hafifliği ise onu ayıplı kılar." 22306. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Topluluk arasında vakarlı ol, halvette ise Allah'ı zikredici ol." 22307. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zorluklarda sabırlı ol ve sürçmelerde vakarlı ol."
22308. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "İnsanın hasletlerinin en güzeli hangisidir?" diye sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Heybetsiz vakar, kar-şılık beklemeden yapılan bağış ve dünya metasından başkasıyla meşgul olmak." 22309. İmam Ali (a.s), zekat me-muru olarak tayin ettiği birine şöyle buyurmuştur: "Sonra vakar ve me-tanetle onlara doğru hareket et, yanlarına varınca da selam ver ve selam vermekte kusur etme." bak. 283. Konu, Eş-Şeyb,
4152. Bölüm Mümin Vakarlıdır
Kur'an : "İman edenlerin, imanla-rını kat kat artırmaları için, kalplerine huzur indiren o'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bi-lendir, hikmet sahibi olan-dır." 22310. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkeğin en güzel sü-sü imanla birlikte olan metaneti-dir." 22311. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin sarsıcı olay-larda vakarlı, istenmeyen olay-larda sebatlı ve belalar anında sabırlı olur."
22312. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin sekiz haslete sahip olmalıdır: Sarsıcı olaylar karşısında vakarlı, zorluklarda sabırlı, hoşluk zamanlarında şük-redici, Allah'ın kendisine verdiği rızıklara kanaatkar olmalıdır. Düşmana zulmetmemeli, dostla-rına kasıtlı davranmamalı, bedeni ondan sıkıntı ve zahmette, in-sanlar ondan rahatlıkta olmalı-dır." 22313. İmam Ali (a.s), takva sa-hiplerinin sıfatı hakkında şöyle bu-yurmuştur: "Zor işlerde vakarlıdır, tatsız işlerde sabırlıdırlar, Rahatlıkta ise şükredenlerdendir." bak. el-İzzet, 2707. Bölüm
4153. Bölüm Vakara Sebep Olan Şey
22314. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakarın sebebi, hi-limdir." 22315. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakar hilime yardım eder." 22316. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Suskunlukla vakar çoğalır." 22317. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim vakarlı olursa saygın olur."
22318. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlmin nihayeti süku-net ve hilimdir." 22319. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakar için sadece heybetten yardım alınır" 22320. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Vakar sebebiyle hey-bet çoğalır."
10
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4154.Bölüm Metanetten Kaynaklanan Hasletler
22321. Resulullah (s.a.a) Hz. İsa'nın aleyhi's-selam'ın havarilerin-den olan Yahuda'nın torunlarından, Şem'un ibn-i Lavî ismiyle meşhur bir rahibin "vakardan kaynaklana şey-ler" hakkındaki sorusunun cevabında şöyle buyurmuştur:: "Vakarın (ağır başlılığın) semereleri lütufta bu-lunmak, tedbirli olmak, emaneti eda etmek, hıyaneti terk etmek,
doğru konuşmak, namuslu ol-mak (fuhuştan korunmak), malı-nı ıslah etmek (mal ve servetini iyice koruyup yerinde harcamak), düşmana karşı hazırlıklı olmak, kötülükten sakındırmak ve başıboşluğu terk etmektir. Bunlar, vakar vasıtasıyla akıllıya nasip olan şeylerdir. Vakarlı olan, cahil ve hafif olmayan, af-fedip bağışlayan ve (başkalarının hatasını) görmezlikten gelen kimseye ne mutlu."
Kur'an : "Elinde bulunandan vere-nin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulaya-nın işlerini kolaylaştırırız." 22322. Resulullah (s.a.a), bahçesin-de bir fidan ekmeye çalışan birinin yanından geçince ona şöyle buyurmuş-tur: "Sana kökleri daha sağlam, çabuk meyve veren ve meyveleri daha tatlı ve temiz olan bir fida-nı göstereyim mi?" O şöyle ar-zetti: "Evet, babam ve annem sana feda olsun ey Allah'ın Re-sulü!" Peygamber şöyle buyurdu: "Her sabah ve gece başladığında şöyle de: "Subhanllah velhemdu-lillah, ve la ilahe illallahu vellahu ekber" (Allah münezzehitr, hamd Allah'a mahsustur, Al-lah'tan başka ilah yoktur ve Al-lah vasfedilenden daha büyüktür) Zira bu cümleyi söyleyecek olursan, her tesbihin için çeşitli meyvelerden cennette sana on ağaç verilir ve onlar geriye kalan salih işlerdendir."
O şahıs şöyle arzetti: "Ey Al-lah'ın Resulü! Şahit ol ki ben bu bağımı, Suffe ehli olan fakir müslümanlara vakfediyorum."Bu esnada Allah Tebarek ve Teala bu ayeti nazil buyurdu: "Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız." 22323. Resulullah (s.a.a), Simğ mülkünden bir toprak hakkında soru sorulunca şöyle buyurmuştur: "Aslını vakfet, meyvesini ise (vakfettiğin kimselere) bırak."
22324. Aval'il-Leali'de Peygam-ber'in (s.a.a) şöyle buyurduğu yer al-mıştır: "Aslını vakfet, meyvesini bırak."Durer'ul-Leali'de ise Pey-gamber'den şöyle buyurduğu yer almıştır: "Eğer istersen aslını vakfet meyvesini bırak." 22325. Cabir şöyle diyor: "Zengin olan sahabeden herkes bir şeyi vakfetmiştir."
22326. İmam Ali (a.s), Siffin'den dönerken malları hakkında nasıl davranılması gerektiği hususunda yazdığı vasiyetnamesinde şöyle buyur-muştur: "Bu; Allah'ın kulu Mü-minlerin Emiri Mü'minin Ali b. Ebu Talib'in Allah'ın rızasını ka-zanmak için, kendinden sonra malları hakkında nasıl davranıla-cağı konusundaki emridir; Allah bundan dolayı onu cennetinde karar kılsın ve orada rahatlığa kavuştursun.
...Hasan b. Ali, bu vasiyeti ye-rine getirir, iyi bir şekilde bun-lardan faydalanır ve yine iyi bir şekilde harcamalarda bulunur. Eğer, Hasan'a bir şey olursa, o zaman Hüseyin yaşıyorsa ondan sonra da bu işi o üstlenir. Ha-san'ın yaptığı gibi işleri aynı şe-kilde yürütür. Ali'nin bıraktığı malda, Fatıma'nın iki oğlu ile Ali'nin (diğer) oğulları eşittirler. Ben Fatıma'nın iki oğlundan va-siyetimi uygulamalarını; sadece Allah'ın rızasına erişmek,
Resu-lullah'a yaklaşmak, onun maka-mını yüceltmek ve yakınlığımın şerafetinden dolayı istedim. Mal-larımın üzerinde tasarruf hakkı-na sahip olan kimseye; bu malları aldığı gibi korumasını ve onun (hurma ağaçlarının) meyvelerin-den emrolunduğu gibi infak et-mesini ve bu köylerdeki hurma ağaçlarının fidanlarından birini dahi satmamasını, böylece bu fi-danların bütün hurmalığı kapla-masını şart koşuyorum."
Seyyid Razi ise şöyle diyor: "Hz. Ali'nin bu vasiyetindeki "ella yebie min nehliha vediyyeten" cümlesinde yer alan el-Vediyye kelimesi "hurma fidanı" anlamındadır ve çoğulu da "vediyyun"dur. Aynı zamanda "hat-ta tuşkile erzuha girasen" cümlesi de sözün en fasih ve açık olanıdır. Mak-sad ise içinde hurma fidanlıklarının çok olduğu yer anlamındadır. Öyle ki gören kimse onu tanıdığından başka bir şekilde bulur, tanımakta zorlanır ve onun başka yer olduğunu sanır."
22327. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) ga-nimetleri bölüştürdü, bir parça arsa da Ali'ye verildi. Ali (a.s) o toprakta bir çeşme kazılmasını emretti. O çeşme kazılınca suya ulaştı ve deve boynu kadar için-den göğe su fışkırdı. Bu yüzden İmam onu Ayn-u Yenbu (fışkı-ran çeşme) olarak adlandırdı.
Bi-risi hemen gelerek durumu Hz. Ali'ye müjdelemek istedi. O şöy-le buyudu: "Git, varisi müjdele. Bu Allah'ın evini hac için gelen ve yoldaki yolcular için bir sada-kadır. Ne satılır, ne bağışlanır, ne de miras alınır. O halde her kim onu satar veya bağışlarsa, Al-lah'ın, meleklerin ve bütün in-sanların laneti onun üzerine ol-sun. Allah ondan ne bir müste-habı kabul eder ne de bir farzı (veya ne tövbesi kabul olur nede fidyesi.) "
22328. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) bir orduyla birlikte dışarı çıktı. Öğ-len vakti Yenbu' bölgesine yak-laştı, öğlenin şiddetli sıcaklığı Peygambere eziyet ediyordu. Böylece Peygamber akasya ağa-cına varınca, silahlarını ağaca astı Allah (bu savaşta) onlara fetih ve galibiyet nasip buyurdu. Resulul-lah (s.a.a) o ağacın yerini (gani-metten olarak) Ali'nin payı ola-rak ayırdı." İmam Bakır (a.s) da-ha sonra şöyle buyurmuştur:
"Ali (a.s) daha sonra o topraktan bir miktar daha satın aldı, kendi payına ekledi ve kölelerine o araziler için bir su kuyusu kaz-masını emretti. Su tıpkı bir de-venin boyu gibi yerden fışkırdı. Bir kişi Ali'ye doğru koştu ve bu haber ona müjdeledi, Ali (a.s) onu sadaka kıldı ve şöyle yazdı: "Bu Allah-u Teala için bir gru-bun yüzünün ak olduğu, bir grubun ise yüzünün karardığı gün için verilmiş bir sadakadır. Allah bu sadaka vesilesiyle yü-zümü ateşten uzak kılsın. Bu Al-lah-u Teala yolunda yakın ve uzak için savaş ve barış zamanla-rında yetimler, fakirler ve kölele-ri azad etme yolunda verilmiş kesin bir sadakadır."
22329. Ebu'l-Abbas, Muhammed b. Yezid Muberred el-Kamil'de şöyle yazmaktadır: "Ebu Muhallem Muhammed b. Hişam zikrettiği ve sonunda da Ebu Neyzer'in yer aldığı -ki o Acem şehzadele-rinden biriydi-senet silsilesinde benim için şöyle demiştir: "Daha sonra anladım ki Ebu Neyzer Necaşi evlatlarından idi ve kü-çükken İslam'a meyletmiş, Resu-lullah'ın (s.a.a) yanına gelmiş, müslüman olmuş, Peygamberin evinde kendisiyle yaşamış, Resu-lullah vefat edince de o Fatı-ma'nın (a.s) ve evlatlarının yanı-na gitmiştir."
Ebu Neyzer şöyle diyor: "Ben biri Ebu Neyzer çeşmesi ve diğe-ri de Buğeybuğe olan iki mülkün idaresini üstlenmiştim. Ali b. Ebi Talib (a.s) yanıma geldi... Daha sonra kazmayı eline alıp, kuyunun içine girdi, kazmaya başladı. Bir müddet geçti, ama suya ulaşamadı. İmam alnından ter dökülür bir halde dışarı çıktı. Alnındaki teri temizledi, yeniden kazmayı alarak kuyunun içine girdi, kazmaya ve ses çıkarmaya başladı. Aniden deve boynu gibi bir su fışkırdı,
Ali süratle yukarı çıkıp şöyle buyurdu: "Allah'ı şa-hit tutuyorum ki bu bir sadaka-dır, benim için hokka ve kalem getiriniz."Ebu Neyzer şöyle di-yor: "Ben süratle hokka ve kalem getirdim. Ali (a.s) şöyle yazdı: "Rahman ve Rahim olan Al-lah'ın adıyla! Bu vesileyle Al-lah'ın kulu Müminlerin Emiri Ebi Neyzer çeşmesi ve
Buğey-buğe diye meşhur olan iki mülkü Medine fakirlerine ve yolda ka-lanlara sadaka karar kılmıştır. Bu iki sadaka vesilesiyle Allah kıya-met günü onun yüzünü ateşin sıcaklığından korusun. Bu ne sa-tılıktır, ne de bağışlanacak bir mülktür. Böylece Allah onu mi-ras alır ve o varislerin en iyisidir, şüphesiz Hasan ve Hüseyin on-lara ihtiyaç duyacak olursa bu surette onların elindedir. Bu ikisi dışında hiç kimsenin değildir."
Muhammed b. Hişam şöyle diyor: "Hüseyin'in (a.s) bir borcu vardı. Muaviye Ebu Neyzer çeşmesini kendisine satması için ona ikiyüz bin dinar gönderdi, ama Hüseyin onu satmaktan sa-kındı ve şöyle buyurdu: "Onu babam, sadaka vermiş ve bu ve-sileyle Allah'ın yüzünü cehen-nemin ateşinden korumasını di-lemiştir. Ben o iki çeşmeyi hiç bir değere satmam." bak. el-Mevt, 3748. Bölüm
Kur'an : "Eğer kasabaların halkı iman etmiş ve bize karşı gel-mekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluk-larını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik." "Bu kitap (Kur'an), onda asla şüphe yoktur. O, mutta-kiler (takva sahipleri) için bir hidayettir... İşte Rablerinden bir hidayet üzere olanlar ve kurtuluşa erenler de onlar-dır."
"And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken, Bedir'de, Allah size yardım etmişti; Al-lah'tan sakının ki şükredebi-lesiniz." "Sakınmanızı ve böylece merhamete uğramanızı sağ-lamak üzere sizi uyarmak için aranızdan biri vasıtasıyla Rabbinizden size haber gel-mesine mi şaşıyorsunuz?" Dedi."
"Hürmetli ay, hürmetli aya mukabildir, hürmetler karşı-lıklıdır; o halde, size tecavüz edene, size tecavüz ettikleri gibi tecavüz edin. Allah'tan sakının ve Allah'ın muttaki-lerle berâber olduğunu bi-lin."
22330. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva huyların reisi-dir." 22331. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvalı ol, şüphesiz ki takva Peygamberlerin ahlakı-dır." 22332. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takva ile rı-zıklanmışsa, şüphesiz dünya ve ahiret hayrıyla rızıklanmıştır."
22333. Resulullah (s.a.a) Ebu Zer'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Allah'tan sakın. Şüphesiz ki takva bütün işlerin başıdır." 22334. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva en sağlam te-meldir ve sabır en sağlam elbise-dir." 22335. İmam Ali (a.s), kendisine, "En üstün amel nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Takva." 22336. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva üzere (kurulu) sağlam temel/kök çürümez, ora-ya ekin ekenlerin ekini asla susuz kalmaz."
22337. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın hiç bir be-deli ve halefi yoktur." 22338. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz takva en iyi hazine, en sağlam sığınak, en güçlü izzet ve iktidardır. Her ka-çan kimsenin kurtuluşu, her ara-yan kimsenin buluşu ve her üs-tünlük arayanın zaferi takvada-dır." 22339. İmam Ebu Cafer (a.s) Said'ul Hayr'a şöyle buyurmuştur: "Sana Allah'tan sakınmayı tavsi-ye ediyorum. Zira takva yok ol-maktan kurtuluş sebebi ve dönüş yerinden (ahiretten) faydalanma vesilesidir."
22340. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva takip eden herkesin helak olmadığı ve amel eden herkesin pişman olmadığı bir hedeftir. Zira kurtuluşa eren-ler, takvayla kurtuluşa ermiş ve ziyan edenler, günah ile ziyana ermişlerdir." 22341. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Az da olsa Allah'tan sakın; kendinle Allah arasında her ne kadar ince de olsa bir perde bırak."
22342. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takvadan ay-rılırsa, şehvet ve lezzetlere vu-rurlur. Günahların şaşırtıcı çölü-ne düşer, tatsız olaylara maruz kalır." 22343. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın galip olan hizbinden olmayı sever misin? Münezzeh olan Allah'tan sakın, işlerinde iyi amel et. Şüphesiz Allah takva ve iyilik sahipleriyle beraberdir." bak. el-Kalb, 3403. Bölüm, el-Mevt, 3732. Bölüm, en-Nefs, 3915. Bölüm
4157. Bölüm Allah'ın Takvayı Tav-siyesi
Kur'an : "Göklerde olanlar da, yer-de olanlar da Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce kitap verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanızı tavsiye ettik. Küfrederseniz bilin ki, gök-lerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah sınırsız zengindir ve övgüye layık-tır." 22344. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah size takvayı tavsiye eder. Takvayı rızasının zirvesi, mahlukata da bir ihtiyaç kılmıştır. Asla kendisinden giz-lenemeyeceğiniz ve dizginleriniz ile tüm değişen durumlarınızı elinde tutan Allah'tan sakının."
22345. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva Allah'ın kulla-rından hoşnutluğunun nihayeti ve kullarından istediği şey-dir." bak. el-Vesiyyet (1), 4074-4076, 4078. Bölümler
4158. Bölüm İmam Ali'nin (a.s) Takvayı Tavsiyeleri
22346. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın kulları, Al-lah'tan sakınmanızı tavsiye ede-rim; çünkü bu, kullara tavsiye edilecek en hayırlı şeydir. Allah katında işlerin en hayırlı sonu takvadır." 22347. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Size örnekler getiren, ecellerinize vakit tayin eden, Allah'tan sa-kının."
22348. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Sizi hedefe götürecek azık ve sı-ğındığınızda sizi kurtaracak bir sığınak olan ilahi takvaya sarıl-mayı tavsiye ediyorum. Azık ve sığınak odur." 22349. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey oğlum! Allah'tan korkup sakınmanı, emrine sü-rekli itaat etmeni, kalbini (O'nun) zikriyle imar etmeni tavsiye ederim."
22350. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Sizi güzel elbiselere bürüyen, genişçe bir yaşayış sebepleri ih-san eden Allah'tan sakınmanızı tavsiye ederim." 22351. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları, Allah'tan korkup sakınmanızı ve münafıklardan çekinmenizi tav-siye ederim."
22352. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın kulları, size Allah'tan sakınmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü takva kontrol edici ve ayakta duruş sebebidir. Bu yüzden onun iplerine sımsıkı tutunun ve hakikatlerine sıkıca yapışın." 22353. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Size Allah'tan korkmanızı tavsi-ye ederim. Sizi dünyadan sakın-dırırım."
22354. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere Allah'tan sa-kınmayı tavsiye ediyorum. Zira ki takva her ümitli arayanın ül-küsü, her sığınak arayan kaçanın güvendiğidir. Takvayı iç elbise-niz edinin." 22355. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "...Sizi ilk olarak yara-tan, dönüşünüzün kendisine ol-duğu, arzunuza kavuşmanızın kendisiyle sağlandığı, amacınızın en son mercii olan, yolunuzun hedefinin kendisine yöneldiği Allah'tan korkmanızı size tavsiye ederim."
22356. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar Allah'tan korkmanızı, O'nun size bağışla-dığı nimetlere çokca hamd et-menizi tavsiye ediyorum." 22357. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizi özür getirmenize fırsat vermeyecek şekilde uyaran ve apaçık yolu göstererek sizlere hücceti tamamlayan Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim."
22358. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size Allah'tan kork-mayı tavsiye ediyorum. Çünkü takva, Allah'ın sizin üzerinizdeki hakkıdır ve Allah'ın yanında hak sahibi olmanıza neden olur. Takvaya erişmek için Allah'tan yardım dileyin ve Allah'ın müka-fatına ermek için de takvadan yardım isteyin. Dikkat edin! Takvayı koruyun ve takvayla ko-runun." 22359. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere ilahi takvayı tavsiye ediyorum. Şüphesiz takva ümitli talep eden kimsenin gıbtası ve sığınan kaçağın gü-vendiği sığınaktır."
22360. İmam Ali (a.s), ashabından birine yazdığı mektubunda şöyle bu-yurmuştur: "Sana ve kendime, kendisine isyanın helal olmadığı, kendisinden başka bir zenginli-ğin olmadığı kimseden sakınmayı tavsiye ediyorum. Zira Allah'tan korkan kimse izzetli, güçlü, tok ve suya kanmış olur, aklı dünya insanlarının aklından üstün olur ve neticede cismi dünya halkıyla birlikte olduğu halde kalbi ve aklı ahireti görür, kalb nuruyla dünya sevgisinden gözlerinin gördüğü şeyleri söndürür." bak. el-Vesiyyet (1), 4080. Bölüm
4159. Bölüm Takva Elbiselerin En Şerafetlisidir
Kur'an : "Ey Adem oğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gön-derdik. Takva örtüsü ise bun-lardan daha hayırlıdır. Al-lah'ın bu ayetleri öğüt alma-nız içindir." 22361. İmam Bakır (a.s), bu ayetin (a'raf suresi, 26. Ayet) tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Ayette geçen libas kelimesi, giyilen elbisedir. "Ri-yaş" kelimesi ise, mal ve metadır.
Takva elbisesi iffettir. Zira iffetli kimseden, elbisesi olmasa dahi ondan bir ayıp aşikar olmaz. İffetsiz kimse ise her ne kadar elbise giymiş olsa dahi ayıpları aşikar olur. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur: "Ve takva elbisesidir hayırlı olan" İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: "İffet, daha hayırlıdır."
22362. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva elbisesi elbise-lerin en şerafetlisidir." 22363. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takva elbise-sini giyinirse, elbisesi eskimez." 22364. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvayı iç elbiseniz edinin."
22365. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kim takva elbisesini kalbine giyerse, hayırda baş-kalarını geçmiş ve amelleri kur-tuluşuna neden olmuştur. Tak-vadan elde ettiğiniz hayrı gani-met bilin. Cennete girmek için ona yakışan amellerde bulu-nun."
22366. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizlere Allah'tan sa-kınmanızı tavsiye ederim... Tak-vayı kalbinize giydirin ve takva ile günahlarınızı yıkayın... Dikkat edin! Takvayı koruyun ve kendi-nizi de takva vesilesiyle koru-yun." 22367. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ki cihad cennet kapılarından bir kapıdır ki Allah-u Teala onu dostlarına açmıştır. Cihad takvanın elbisesi, Allah'ın koruyucu muhkem bir zırhı ve sağlam bir kalka-nıdır."
22368. Allah-u Teala'nın Musa'yla yaptığı münacaatında şöyle yer almıştır: "Elbisen eski ama kalbin yeni olsun." 22369. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takva elbise-sinden soyunursa, hiç bir elbise onu örtemez." 22370. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takva elbise-sinden soyunursa, dünya örtüle-rinden hiç bir örtüyle örtüne-mez." bak. 4160. Bölüm, el-Afiyet, 2771. Bölüm, 12946, 12947. hadis-ler
4160. Bölüm Takva Fethedilemez Bir Kaledir
22371. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva (kendisine) sı-ğınan kimse için fethedilmez sağlam bir kaledir." 22372. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva, müminin ka-lesidir." 22373. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva kendisiyle amel eden kimse için sağlam bir kaledir." 22374. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva en sağlam kale, en koruyucu sığınaktır."
22375. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin en sağlam kale-leri takvadır." 22376. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvaya sığının. Şüp-hesiz takva koruyucu bir kalkan-dır, kendisine sığınanı ve sarılanı korur." 22377. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvadan daha iyi bir sığınak yoktur." 22378. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlahi takvaya bağla-nın; çünkü takva, halkası sağlam bir ip, yüceliklerine varılmaz bir sığınaktır."
22379. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları, biliniz ki takva sapasağlam bir kaledir. Sapıklık ise hor ve gev-şek bir kaledir; ehlini koruyamaz, kendisine sığınanları saklayıp, barındıramaz." 22380. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çünkü takva bugün bir sığınak ve kalkan, yarın ise cennete bir yoldur. Takvanın yo-lu açık, yolcusu kârlıdır." 22381. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'tan sakınırsa, güçlü yaşar. Düşman topraklarında güvenlik içinde gezer." 22382. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'tan sakınırsa, Allah onu korur." bak. el-İslam, 1866. Bölüm
4161. Bölüm Doğruluğun Anahtarı Takvadır
Kur'an : "Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Al-lah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler." "Bu, Allah'ın size indirmiş olduğu buyruğudur. Kim Al-lah'ın buyruğuna karşı gel-mekten sakınırsa, O, onun kötülüklerini örter, ecrini bü-yültür."
22383. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva salah ve doğ-ruluğun anahtarıdır." 22384. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir şey takva ka-dar dini doğrultmamıştır." 22385. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz takva dinin bayındırlığı, yakinin dayanağıdır, ve şüphesiz takva salahın anah-tarı ve kurtuluşun meşalesidir."
22386. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlahi takva, doğruluk ve istikametin anahtarı, ahiretin yegane azığıdır. İnsanın her türlü kölelikten kurtuluş ve helak oluş-tan korunma sebebidir. İsteyen, onunla başarıya ulaşır, ona sığınan kurtulur ve arzulara onunla ulaşılır."
22387. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanın salah sebebi takvadır." 22388. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah korkusu (tak-va), Allah'ın dostlarını O'nun koymuş olduğu haramlarını çiğ-nemekten alı-koyar, dostlarının kalplerini, O'nun korkusuna bağlar. Öyle ki onları seherlere kadar ayakta tutar, kavurucu bir günde (oruç tutarak) susuz bıra-kır da gene onlarda yorgunluk yerine rahatlık, susuzluk yerine suya kanmışlık görülür. Ölümün yakın olduğunu gördüklerinden salih amele koşarlar."
22389. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben sözüme kefilim, söylediklerimi yapacağım. Önündeki bela ve olaylardan ib-ret alan kimseyi şüpheli şeylere düşmekten takva alıkoyar... Bilin ki günahlar, dizginleri kopmuş azgın atlara benzer. Onlara bi-nenler günahkardır ve binicileri-ni ateşe atarlar. Bilin ki takva ise itaatkar/ram olan bir deve gibi-dir ki dizginleri/yuları binicileri-nin elindedir ve onları cennete götürür."
22390. İmam Sadık (a.s) kendisine, Allah-u Teala'nın, "Allah'a karşı gelmekten sakınanlar... uğrayınca" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kulun yapmak istediği, ama Allah'ı hatırlayınca ondan vazgeçtiği günahtır." 22391. İmam Sadık (a.s), söz ko-nusu ayette geçen "taif" kelimesinin anlamı hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Maksat kulun yap-mak istediği, ama Allah'ı hatırla-yınca gözünü açıp ondan vaz-geçtiği günahtır." 22392. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bilin ki takva ile hataların zehirli iğnesi sökülür, yakin ile de yüce hedefe ulaşılır." bak. en-Nefs, 3921. Bölüm, ez-Zikr, 1340. Bölüm, el-Kalb, 3388, 3403, 3412. Bölümler
4162. Bölüm Takva Hidayetin Anahtarıdır
Kur'an : "Bu kitap (Kur'an), onda asla şüphe yoktur. O, mutta-kiler (takva sahipleri) için bir hidayettir." "Ey iman edenler! Al-lah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah bü-yük, bol nimet sahibidir."
bak. Bakara, 66, Al-i İmran, 138, Maide, 46, Yunus, 6 22393. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim takva ağaçla-rını ekerse, hidayet meyvelerini toplar." 22394. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Doğru yola hidayet olmak, fesattan uzaklaşmak ve ahiretini ıslah etme yolunda ihti-raslı olmak takvalı insanın özel-liklerindendir." 22395. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hidayet ışıklarıyla ay-dınlanan akıllar ve takva meşale-lerine bakan gözler nerede?" bak. el-Hidayet, 4002. Bölüm
4163. Bölüm Takva Yüceliğin Anah-tarıdır
Kur'an : "Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabi-leler haline koyduk ki birbiri-nizi kolayca tanıyasınız. Şüp-hesiz, Allah katında en değer-liniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bi-lendir, haberdardır."
22396. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz rabbiniz birdir, babanız bir, dininiz bir, Peygamberiniz de birdir. Hiç bir arabın aceme üstünlüğü yoktur, hiç bir acemin de araba, hiç bir beyazın siyaha, hiç bir siyahın da beyaza takva dışında bir üstün-lüğü yoktur."
22397. Resulullah (s.a.a), Mek-ke'nin fethedildiği yılda, Fazl b. Ab-bas ve Üsame b. Zeyd ile birlikte Al-lah'ın evine girdi, daha sonra dışarı çıktı, kapının kolundan tutup şöyle buyurdu: "Hamd kulunu onayla-yan, vaadini yerine getiren, tek başına bütün hiziplere galip ge-len Allah'a mahsustur. Allah arabın böbürlenmesini ve tekeb-bürünü babalarıyla birlikte orta-dan kaldırdı. Hepiniz Ademden-siniz, Adem de topraktandır. Si-zin Allah nezdinde en yüce ola-nınız en takvalı olanınızdır."
22398. Resulullah (s.a.a), veda hut-besinde şöyle buyurmuştur: "Ey in-sanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. Biliniz ki hiç bir arabın aceme, hiç bir acemin araba, hiç bir beyazın siyaha ve hiç bir si-yahın da beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Sizin Allah nezdinde en yüce olanınız en takvalı olanınızdır. "Size ilettim mi?" Hepsi şöyle dediler: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu:
"O halde burada hazır olanlar, bu-rada olmayanlara bildirsin." 22399. Şeyh Mufid şöyle diyor: "İşittiğime göre bir gün Selman-i Farsi Resulullah'ın mescidine girmiş ve insanlar ona sahip ol-duğu hakkı, saçının aklığı ve Peygamber ve Ehl-i Beyt'i (a.s) nezdindeki özel konumu sebe-biyle saygı göstermiş, onu mecli-sin üst yerinde bir yere oturt-muşlardır.
Ömer de mescide gi-rince, gözü Selman'a ilişti ve şöyle dedi: "Araplar arasında baş köşede oturan bu Acem de kim-dir?" Resululah (s.a.a) minbere çıktı, bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: "İnsanlar Adem'in za-manından bugüne kadar bir ta-rağın dişleri gibidirler, arabın aceme, beyazın siyaha takva dı-şında bir üstünlüğü yoktur."
22400. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Arap olmak baba ve soy ile değildir, belki dil iledir. Her kim arapça konuşursa, araptır. Biliniz ki siz-ler Adem'in çocuklarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır. Sizin Allah nezdinde en yüce olanınız, en takvalı olanınızdır."
22401. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiçbir Kureyşli'nin ve hiçbir Arab'ın tevazu dışında soy üstünlüğü yoktur ve takva dışında bir yücelik söz konusu değildir." 22402. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Övünmek amel iledir, şerafet ve büyüklük ise mal ile, yücelik ise takva iledir."
22403. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya yüceliği zen-ginliktir, ahiret yüceliği ise tak-vadır." 22404. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünya şerafeti zen-ginlik iledir, ahiret şerafeti ise takva iledir." 22405. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın zahiri dün-ya şerafeti, batını ise ahiret şera-fetidir." 22406. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir yücelik tak-vadan daha aziz değildir."
22407. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yüceliğin anahtarı takvadır." 22408. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim takvalı olur-sa...kuraklıktan sonra üzerine fa-zilet yağmurları yağar. Kendisin-den uzaklaşıp kaçmış olan rah-met geri gelir, Yerin dibine çe-kildikten sonra nimetler onun için fışkırır, azalıp kıtlaşmasın-dan sonra üzerine şiddetli ve bol bereket yağmurları yağar."
22409. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah bir kulunu günahların zille-tinden takvanın izzetine ulaştı-rınca onu hiç bir mal olmaksızın zengin kılmış, hiç bir aşireti ol-maksızın güçlü kılmış, yanında hiç bir insan olmadan onu yal-nızlıktan kurtarmıştır."
22410. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın yücelttiği kimseyi aşağılamayın, dünyanın yücelttiğini yüceltmeyin." bak. el-İman, 298. Bölüm, el-Ma'rifet (1), 2585. Bölüm, el-Fazilet, 3217. Bölüm, el-Kerem, 3480. Bölüm, el-Fehr, 3174. Bölüm, 3174. Bölüm, en-Nas, 3966. Bölüm
4164. Bölüm Takva Kalplerin İlacı-dır
22411. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan korkmak kalplerinizin hastalığının devası, akıllarınızın körlüğünün basireti, bedenlerinizin hastalıklarının şi-fası, göğüslerinizin fesadının sa-lahı, nefislerinizin kirlerinin te-mizleyicisi, görmeyen gözlerini-zin aydınlığı, kalbinizin her kor-kudan güvenliği ve karanlıkları-nızın ışığıdır."
22412. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hastalıkları takva ile tedavi edin ve ölüm gelip çat-madan takvaya yönelin." 22413. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hastalıkları takva ile tedavi ediniz ve ölüp gelip çat-madan önce takvaya yöneliniz." bak. el-Kalb, 3405. Bölüm, el-Kur'an, 3295. Bölüm, ed-Deva, 1290. Bölüm
4165. Bölüm Takva Sağlam Bir Kulptur
22414. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva, tutunacak olursan seninle Allah arasından en sağlam vesile ve Allah'ın elim azabından koruyucu bir kalkan-dır." 22415. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ilahi takva-nın kulpu sağlam bir ipi ve zir-vesi yüce bir sığınağı vardır." 22416. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlahi takvaya sarılın. Zira takva halkası sağlam bir ip ve zirvesi yüce bir sığınaktır."
22417. İmam Ali (a.s) takva sahiplerinin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir... Doğru yolu görmüş ve onu izlemiştir. İşaretleri bilmiş, darboğazları geçmiştir. Yapışılması gereken kulpların en sağlamına yapışmış, tutunulacak iplerin en kuvvetlisine sarılmıştır." bak. 91. Konu, el-Mehebbet (3), 92, el-Mehebbet (4), es-Sebeb, 1726. Bölüm, el-İman, 277. Bölüm
4166. Bölüm Takvanın Amellerin Kabulundeki Rolü
Kur'an : "Onlara, Adem'in iki oğ-lunun kıssasını doğru olarak anlat: ikisi birer kurban sun-muşlar, birininki kabul edil-miş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, "And olsun seni öldüreceğim" deyince, kardeşi: "Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder" demişti." 22418. Resulullah (s.a.a), Ebu Zer'e yaptığı vasiyetinde şöyle buyur-muştur: "Ey Ebuzer! Takva ile olan amele daha çok önem ver." 22419. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takvasız amelden daha çok takva ile amel etmeye önem ver. Zira takva ile iç içe olan bir amel az değildir. Kabul edilen bir amel nasıl az olsun ki! Çünkü aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah sadece takva sahiple-rinden kabul eder."
22420. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelin kabul olma-sına amelin kendisinden daha çok önem veriniz. Zira takva ile birlikte olan bir amel, asla az de-ğildir. Kabul olan bir amel nasıl az olsun ki?" 22421. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva ile birlikte olan hiç bir amel az değildir, kabul olan amel nasıl az olsun?" 22422. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Allah amelleri sadece şu iki sıfatla ka-bul eder: Takva ve ihlas."
22423. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s), kendisine, "Ey eba Muhammed! Ben kadın esiriyim, bu yüzden de bir gün zina ediyorum, bir gün de oruç tutuyorum, acaba bu ona kefaret olabilir mi?" Diye soran birisine İmam şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah nezdinde hiç bir şey itaat edilmesinden ve isyan edilmemesinden daha sevimli değildir. O halde ne zina et, ne de (kefaret olarak) oruç tut!" Ebu Ca'fer o şahsı kendine doğru çekti, elini tuttu ve şöyle buyurdu: "Ey Maymun! Cehennem ehlinin işlerini yapıyor ve cenneti mi ümit ediyorsun?"
22424. Masum (a.s) şöyle buyur-muştur: "Çabalayın ve gayret gös-terin. Eğer amel etmezseniz, (en azından) isyan etmeyiniz. Zira yapan kimse viran etmez, az da olsa binası yükselir, ama yapıp viran eden kimsenin binası asla yükselmez." bak. el-Amel (1), 2946, 2948. Bölümler
4167. Bölüm Her kim Allah'tan Sa-kınırsa, Allah Ona Bir Çıkış Yolu Taktir Eder
Kur'an : "Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona bek-lemediği yerden rızık verir. Kadınlarınızdan ay hali gör-mekten kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır; ge-be olanların iddeti, doğurma-ları ile tamamlanır. Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınan kimseye işinde kolay-lık verir."
22425. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bir haslet vardır ki her kim bu hasletten ayrı düş-mese dünya ve ahiret ona itaat eder ve cenneti elde eder."Kendisine şöyle arzedildi: "O haslet nedir ey Allah'ın Re-sulü!" Resulullah (s.a.a) şöyle buyur-du: "takvadır. Her kim insanların en izzetlisi olmak istiyorsa Al-lah'tan sakınmalıdır" Peygamber (s.a.a) daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu: "Her kim Allah'tan sakınırsa Allah onun için bir çıkış yolu taktir eder ve onu hiç hesaba katmadığı yerden rızıklandırır."
22426. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer gök ve yeryüzü bir kula başkaldırırsa ve o kul, Allah'tan çok sakınırsa, şüphesiz Allah o ikisi arasında kendisi için yarık ve çıkış yolu taktir eder." 22427. Resulullah (s.a.a), "her kim Allah'tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu taktir eder" ayetini okudu ve şöyle buyudu: "Yani dünya şüphelerinden, ölümün zorluklarından ve kıyamet gününün sıkıntılarından çıkış yolu."
22428. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Takva ti-caretine koyulun ki hiç bir ser-mayeniz ve ticaretiniz olmadan size rızka ulaşasınız." Peygamber daha sonra şu ayeti tilavet bu-yurdu: "Her kim Allah'tan korkarsa, Allah onun için bir çıkış yolu taktir eder ve onu hiç hesaba katmadığı yerden rızıklandırır."
22429. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden biri Allah için birşeyi terk edince, Allah ona hiç hesaba katmadığı bir yerden da-ha iyisini verir. Sizden biri Al-lah'a itinasızlık eder ve bilmeden bir şey söylerse, Allah da ona hiç düşünmediği yerden ona daha kötüsünü nasip eder."
22430. İmam Ali (a.s), Rebeze'ye sürgüne gönderildiğinde Ebuzer'e şöyle buyurmuştur: "Ey Ebuzer! Sen Allah için kızdın. Kendisi için gazablandığın kimseye ümit bağla. Gökler ve yerler bir kula kapansa, eğer o kul Allah'tan sakındıysa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Sana ancak hak arkadaş olur, senden yalnız batıl kaçar." 22431. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Al-lah'tan korkan kimse için Allah, her hüzünden bir çıkış, her dar-lıktan bir kurtuluş yolu takdir eder."
22432. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kim takvaya yapışır-sa; bütün zorluklar yaklaşmış ol-salar bile kendisinden uzaklaşır, bütün acı işler tatlılaşır, önüne yığılmış dağ gibi dalgalar arala-nır, yorgunluklardan sonraki bü-tün zorluklar kolaylaşır." 22433. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ilahi bir tak-vayla Allah'a sığınacak olursa Al-lah onu korur, her kime de Allah yönelir ve onu korursa o gökten yere düşmekten korkmamalıdır. Eğer yeryüzü ehline bir bela inerse ve hepsini çepeçevre ku-şatırsa o takva vasıtasıyla her türlü beladan güvende kalır. Ni-tekim Allah-u Teala da şöyle bu-yurmuyor mu? "Gerçekten de takva sahipleri bir güvenlik yerindedirler."
22434. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah kendisinden korkan kimseye, sevmediği şey-leri sevdiği şeylere çevireceğine ve onu hesaba katmadığı yerden rızıklandıracağına dair garanti vermiştir." 22435. İmam Ebu Ca'fer (a.s) Sa'd'ul Hayr'a yazdığı bir mektu-bunda şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah takva vasıtasıyla kulun aklının erişemediği şeyi kendisinden uzaklaştırır. Takva vesilesiyle körlük ve cehaleti on-dan giderir. Nuh ve kendisiyle gemide olanlar da takva sebebiy-le kurtuluşa erdiler, salih ve ta-kipçileri yıldırımdan kurtuldular. Takva vesilesiyle sabredenler kurtuluşa erdi ve o gruplar helak olmaktan kurtuldular."
22436. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki, "Kim Al-lah'tan sakınırsa Allah, onun için fitnelerden bir çıkış yo-lu" ve karanlıklarda bir nur ve-rir. Gölgesi Allah'ın arşı, nuru O'nun cemali, ziyaretçileri me-lekler, arkadaşları peygamberler olur ve (Allah) kendisi için özel hazırlanmış ve canının istediği her şeyi elde edebileceği bir yurt-ta onu ebedi kılar." bak. ed-Dünya, 1263. Bölüm, er-Rızk, 1488. Bölüm
4168. Bölüm Takva Sahipleri
Kur'an : "Şüphesiz takva sahipleri, güçlü hükümdar (olan Allah) katında, doğruluk yerinde, cennetler ve nehirler içinde-dirler." 22437. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahipleri efen-di, fakihler liderdirler. Onların nezdinde oturmak ise ibadettir." 22438. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahipleri efen-di, alimler ve fakihler önderdir. Onlardan ilmin sorumluluklarını yerine getireceklerine dair söz alınmıştır. Onların huzuru bere-ket sebebidir ve onlara bakmak aydınlıktır."
22439. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Alimler emindirler, takva sahipleri kaledirler ve yö-neticiler ise efendidirler." 22440. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Şunu bilin ki muttakiler, hem dünyanın geçici faydalarını, hem de bir müddet sonra gelecek olan ahiretin faydalarını elde ettiler. Onlar dünya ehlinin dünyadaki nimetlerine ortak oldular, fakat dünya ehli onların ahiretteki nimetlerine ortak olamadı-lar." 22441. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet, takva sahip-lerinin gelinleridir." bak. el-Miad (3), 2988. Bölüm
4169. Bölüm Takva Sahiplerinin Özellikleri
Kur'an :
"Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, Al-lah'a karşı gelmekten sakın-mış olanlardır." "Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyilik değildir; lakin iyilik, Al-lah'a, ahiret gününe, melekle-re, kitab'a, peygamberlere iman eden; yakınlarına, ye-timlere, düşkünlere, yolda kalmışlara, yoksullara ve kö-lelere sevdiği halde mal veren; namaz kılan, zekât veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabreden-lerdir. İşte onlar doğru olan-lardır ve takva sahipleri ancak onlardır."
"Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rable-rinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davra-nanlardı. Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerin-de bağışlanma dilerlerdi. On-ların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi." "Bağışlamanız Allah'tan sakınmaya daha uygundur."
"Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gö-zeten şahitler olun. Bir toplu-luğa olan öfkeniz sizi adalet-sizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gel-mekten sakınmaya daha ya-kındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır." Bak. Bakara, 2-5, Al-i İmran, 133-136
22442. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ki gerçek zenginler takva sahipleridir. Dünyanın azlığı onları müstağni kılmıştır. Masrafları ve zahmetle-ri azdır. Eğer hayır ve iyiliği unutursan, sana hatırlatırlar, eğer onunla amel edersen, sana yar-dımcı olurlar. Şehvet ve lezzetle-rini arkalarına atmışlardır, rable-rine itaat etmeyi önlerine koy-muşlardır. Hayır yoluna ve Allah dostlarının dostluğuna göz dik-mişlerdir. Onları seviniz, onları veli edininiz ve onlara uyu-nuz."
22443. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahipleri dün-ya ehlinin en az masraflısı ve sa-na en çok yardım edenleridir. Onları anınca sana yardım eder-ler. Eğer unutursan sana hatırla-tırlar. Sürekli Allah'ın işini ayakta tutarlar. Şüphesiz Allah'ın dostluğu için, her türlü muhabbetten koparlar. Kendi hükümdarına (Allah'a) itaat etmek için dünyadan kaçmışlardır. Büyük bir sa-mimiyetle aziz ve celil olan Al-lah'a ve onun dostluk ve sevgi-sine yönelmişlerdir. Asıl maksa-dın da o olduğunu bilmişlerdir. Çünkü onun yüce bir makamı vardır."
22444. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminlerin Emiri Ali (a.s) sürekli şöyle buyururdu: "Takva sahiplerinin kendileriyle tanındığı bir takım alametleri vardır: Doğruluk, emanettarlık, ahde vefa, kadınların arasına az karışmak, esirgemeden ihsanda bulunmak, güzel davranmak, çok sabretmek, kendisini aziz ve celil olan Allah'a yaklaştıracak bir ilme tabi olmak."
22445. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahibinin üç nişanesi vardır: Amelde ihlas, ar-zunun kısalığı ve fırsatlardan isi-fade etmek."
22446. Rivayete göre Hz. Ali'nin ashabından muttaki olan Hemmam adlı biri: "Ey Müminlerin Emiri ba-na muttakileri anlat. Hem öyle anlat ki, anları görür gibi olayım" dedi. Müminlerin Emiri: "Allah'tan sakın ve iyi amelde bulun; şüphesiz Allah muttakilerle ve ihsanda bulunanlara bera-berdir." diyerek geçiştirmek iste-di. Hemmam bu sözü yeterli bulmadı. İsteğinde diretti. Bunun üzerine Hz. Ali Allah'a hamd-u senadan ve Peygamber'e salavat gönderdikten sonra şöyle buyurdu:
"Münezzeh ve yüce olan Al-lah, mahlukatı yarattı; yarattığı zaman onların itaatlerinden müstağni ve günahlarından da güvende idi. Çünkü isyan edenin isyanı ona zarar vermediği gibi, itaat edenin itaati de ona fayda vermez. Aralarında geçimlikleri-ni taksim etmiş, dünyadaki yerle-rine yerleştirmiştir. Ama mutta-kiler fazilet sahibidirler,
konuş-malarında doğrudurlar, tarzları ılımlıdır, davranışları tevazu ile-dir. Gözlerini Allah'ın kendileri-ne haram kıldığı şeyden sa-kınırlar, kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme vakfederler. Huzur ve bela durumlarında hal-leri aynıdır, (değişiklik arzetmez.) Allah'ın onlara tayin ettiği ecel olmasaydı,
ruhları göz kırpacak bir an bile olsun; azaptan korkmak, sevabı arzula-mak sebebiyle bedenleriyle durmazdı. Gözlerinde yaratıcı büyük ve bundan dolayı da onun dışındakiler gözlerinde küçüktür. Cennete oranla orayı görüp nimetler içinde yaşayan ve ce-henneme oranla da orayı görüp azab çeken kimse gibidirler. Kalpleri mahzundur. Kötü-lüklerinden herkes emindir, bedenleri zayıf, ihtiyaçları az ve iffetlidirler. Çarçabuk geçen gün-lerde sabrettiler, sonunda uzun bir rahata erdiler. Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmış-tır. Dünya onları ister, onlar dünyayı istemezler; dünyanın esaretinden canlarını fidye vere-rek kurtulurlar.
11
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
KONULARLA İLGİLİ ACIKLAMALAR
Geceleri ayakları üzerinde durup Kur'an ayetlerini, anlamı-nı düşünerek ağır ağır (tertil üze-re) okurlar, Onunla hüzünlere dalar, dertlerinin çaresini onda bulurlar. O sırada müjdeleyen bir ayet geçtiği zaman, o sevabı elde etmeyi umarlar, şevkle ona yönelirler; (mükafatını) gözleri-nin önünde zannederler.
Korku-tucu bir ayet geçtiği zaman, can kulaklarını ona verirler. Cehen-nem alevlerinin uğultusu adeta kulaklarında yankılanmaktadır. Onlar (rükûda) iki büklüm olur-lar; alınları, elleri, dizleri ve ayak parmakları ile yerlere (secdeye) kapanırlar. Böylece Allah'ın aza-bından kurtulmayı dilerler. Gündüzleri ise halim, alim, iyi ve muttaki olurlar. Korku onları okçunun yonttuğu ok gibi inceltmiştir. Onlara bakan hasta zanneder; oysa onlarda hiç bir hastalık yoktur ve "halk yanlış düşünüyor" der.
Şüphesiz onlar büyük bir iş ile meşguldürler. Az amellerine razı olmazlar, fazlasını da çok görmezler. Kendilerini itham eder, amellerinden korkarlar. Bir kimse içlerinden birini överse, o övülmekten korkar ve "Kendimi başkalarından daha iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir" der. "Allah'ım söyledikleri sözlerden beni sorumlu tutma, beni zannettiklerinden daha üs-tün kıl, onların bilmedikleri suç-larımı da bağışla" diye söylenir-ler.
Onlardan birinin alametleri; senin onu dini işlerde güçlü, uzak görüşlülükte yumuşak, imanda şeksiz şüphesiz, ilimde hırslı, bilgisi hilimle içiçe, zen-ginlikte kanaatkar, ibadetinde huşu içinde, fakirlikte muhteşem, zorlukta sabırlı, helal peşinde, hidayette neşat, tamahtan kurtulmuş ve salih amel işlediği halde korku içinde yaşayan biri olarak görmendir. Gündüz ak-şama kadar düşüncesi şükür, ge-ce sabaha kadar işi zikirdir.
Korkuyla geceler, neşeyle sabahlar, gaflete düşmekten çekinerek korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir. Nefsi, onu istemediği bir şeye zorlarsa, se-vip istediğini ona vermez. Sevdi-ği şey, zevali olmayan nimettir. Sakındığı, baki olmayan (geçici) şeylerdir. Hilmini ilimle, sözünü amelle birleştirip pekiştirmiştir. Onu emeli yakın, hatası az, kalbi huşu içinde, nefsi kanaatkar, yemesi az, işi kolay, dini korun-muş, şehveti ölmüş, öfkesi ye-nilmiş, hayır umulan, şerrinden emin olunan biri olarak görür-sün.
Eğer, gafiller içinde de olsa, zikredenlerden yazılır; zikreden-lerin içinde olsa, gafillerden sa-yılmaz. Zulmedeni bağışlar, kendisine vermeyene verir. Kendisine gelmeyi kesene gider, kötü sözden uzak, sözü yumu-şak, kötü olarak kınanacak işi yok, iyiliği her an mevcuttur. Hayrı (insanlara) yönelmiş, şerri (insanlardan) yüz çevirmiştir.
Zor işlerde vakarlıdır, tatsız işlerde sabırlıdır, rahatlıkta ise şükredenlerdendir. Kendisine buğz edene zulmetmez, birini sevdiğinden günaha girmez. Aleyhine şahadet edilmeden hakkı itiraf eder, emaneti zayi etmez, söyleneni unutmaz, kim-seye lakap takmaz, komşusuna zarar vermez, başkalarının musi-betine sevinmez, batıla girmez, haktan ayrılmaz. Susarsa sustu-ğuna üzülmez, güldüğünde se-sini yükseltmez. (Dostları tara-fından) isyan ve zulme uğradığı zaman, Allah kendisine yapılanı cezalandırıncaya kadar sabreder (onu Allah'a havale eder.)
Kendisini zorluğa salar, oysa insanlar ondan rahattadır. Ken-disini ahireti için yorar, insanları ise rahata erdirir. Bir kimseden uzaklaşması, temizliğinden ve zühdündendir. Bir kimseye yak-laşması, yumuşaklığı ve acıma-sındandır. Uzaklaşması büyük-lükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değildir.
Ravi diyor ki: "Söz buraya geldi-ğinde Hemmam feryad edip düştü ve hemen oracıkta can verdi. Bunun üze-rine Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Vallahi ben de bunun olma-sından korkuyordum."Sonra ek-ledi: "Yerinde, tam ve olgun öğütler, ehline işte böyle tesir etmeli, değil mi?"
Birisi ona: "Öyleyse sana neden böyle tesir etmedi ey Müminlerin Emiri?"dedi. O da şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana. Her ecel için aşamayacağı bir vakit ve geçemeyeceği bir sebep vardır! Dur, sakın bunun gibi bir şeyi bir daha söyleme! Bu, şeytanın senin dilinle söylediği bir söz-dü!" dedi." bak. ed-Din, 1319. Bölüm, el-İman, 291-297. Bölümler
4170. Bölüm Takvaya Sebep Olan Şey
Kur'an : "Bu, dosdoğru olan yolu-ma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uyma-yın. Allah size bunları sakına-sınız diye buyurmaktadır." "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılın-dığı gibi, takva sahibi olasınız diye, size de farz kılındı." Bak. Bakara, 63, A'raf, 63 22447. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva dinin meyvesi ve yakinin nişanesidir." 22448. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kul sakıncası olma-yan bir şeyi sakıncalı olan bir şe-ye düşeceği korkusuyla terk et-medikçe, takva sahiplerinin de-recesine ulaşamaz."
22449. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahipleri şüp-heye düşme korkusuyla sakın-maması gereken şeyler hususun-da bile Allah'tan sakınan kimse-lerdir."
22450. Resulullah (s.a.a) Ebuzer'e yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Ey Ebuzer! İnsanın nefsini hesaba çekmesi, nereden içtiğini,- nereden yediğini ve nereden gi-yindiğini hesaba çekmesi ve neticede bunların helal yoldan mı veya haram yoldan mı olduğunu bilmedikçe oratağını hesaba çekmesinden daha şiddetli olmadıkça takva sahiplerinden sa-yılmaz." 22451. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Herşeyin bir madeni vardır, takvanın madeni ise arif-lerin (Allah'ı tanıyanların) kalbi-dir." 22452. İmam Ali (a.s), şu duayı çok okurdu: "Hükmedilen bir kul olarak, nefsime zulmederek sa-bahladım. Allah'ım benim üze-rimde hüccetin var; benim sana karşı bir hüccetim yok. Ancak bana verdiğini almaya, beni ko-ruduğundan korunmaya güç ye-tirebiliyorum." bak. 200. Konu, er-Riyazet, 256, eş-Şehadet, el-İsmet 275. Bölüm, el-İman, 287. Bölüm, ez-Zuhd, 1618. Bölüm
4171. Bölüm Takvaya Engel Olan Şey
22453. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya bağlanmış bir kalpte takvanın yer etmesi haramdır." 22454. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların yüzünden sakınmazsa Allah'tan da sakınmaz." 22455. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki dilini tutmadıkça hiç kimseye takvanın fayda verdiğini bilmiyo-rum." 22456. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim düşmanlık ederse şüphesiz Allah'tan sakı-namaz." bak. el-Hikmet, 924, 925, el-İman, 286. Bölüm, et-Tema', 2420. Bölüm, el-Heva, 4044. Bölüm, ez-Zuhd, 1619. Bölüm
4172. Bölüm Takva Hakkı
Kur'an : "Ey iman edenler! Al-lah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının ve sizler ancak Müslüman olarak can ve-rin." 22457. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan hakkıyla korkunuz. Yani O'na itaat edil-meli, isyan edilmemeli, sürekli zikredilmeli ve unutulmamalı-dır." 22458. İmam Sadık (a.s) kendisine, "Allah'tan hakkıyla sakınınız" ayeti sorulunca şöyle buyurmuştur: "Gerçek takva) Allah'a itaat edilmesi isyan edilmemesi, sürekli Allah'ın zikredilmesi, asla unutulmaması, teşekkür edilmesi ve nankörlük edilmemesidir."
22459. Ebu Basir şöyle buyurmuş-tur: "İmam Sadık'a (a.s) "Al-lah'tan hakkıyla sakınınız" ayetini sordum şöyle buyurdu: "Bu ayet neshedilmiştir."Ben şöyle arzettim: "Bu ayetin nasihi nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Allah'tan gücünüz yettiğince sakının."" 22460. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan hakkıyla korkun, rızayetini elde etmek yo-lunda çalışın ve sizleri uyardığı elim azabından sakının"
22461. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ilahi takva sürekli olarak kendisini geçmiş ve gelecek ümmetlere sunmuş-tur. Zira Allah yarın başlattığı şeyi iade ettiği ve verdiği şeyi ge-ri aldığında insanlar takvaya ihti-yaç duyarlar Takvayı hakkıyla yüklenenler ne de azdır."
22462. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Size Allah'tan kork-mayı tavsiye ediyorum. Çünkü takva Allah'ın sizin üzerinizdeki hakkıdır...Takva; yarın duyacak-ları ihtiyaçları sebebiyle geçip gitmiş ve kalmış milletler için sü-rekli kendini takdim etmiştir. O gün Allah her şeyi ilk haline döndürecek,
verdiğini alacak ve verdiklerinin de hesabını sora-caktır. Takvayı kabullenmiş ve onu gereği gibi yüklenmiş kimse-ler ne kadar da azdır! İşte bunlar sayıca azdırla." 22463. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kollarını sıvayan, kendini ilgi ve bağlardan soyut-layan, çaba gösteren, çabuk dav-ranan, var olan süresinde boş durmayan, korkarak yola koyu-lan, gitmekte olduğu hedefine ve dönüş yeri olan yere doğru ba-kan kimse gibi Allah'tan sakı-nın."
22464. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan gönlünü O'na veren, düşüncesiyle bedenini korku sa-ran, gece namazlarıyla uykusuz kalan, geceyi ümitle, gündüzleri de susuzlukla geçiren akıllı kişi-nin korktuğu gibi korkun. Zühd ile şehvetlerini öldürmüştür."
22465. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "O halde Allah'tan o kimse gibi korkun ki, duydu ve boyun eğdi, günah işledi ve itiraf etti, korktu ve amel etti, sakındı ve itaate koştu, yakin etti ve iyi-liğe yöneldi, ibret verildi ve ibret aldı." 22466. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan o kimse gi-bi korkun ki, yakin etti ve iyiliğe yöneldi, ibret verildi ve ibret al-dı, korkutuldu ve korktu, günah-tan men edildi ve men oldu, ba-siret verildi ve basiretli kılındı, cezadan korktu ve hesap günü için amel etti." 22467. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan kalbi fikir ve düşün-ceyle meşgul olan, dili Allah'ı zi-kir ile hareket eden ve Allah korkusunu güvende olmak için önceden gönderen kimse gibi (Allah'tan) korkun"
4173. Bölüm Takvanın Anlamı
22468. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva (Allah'a isyan-dan) sakınmaktır." 22469. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İsmet ( günahtan ko-runma) takvaya bağlıdır." 22470. İmam Sadık (a.s) kendisine, takvanın anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Takva Allah'ın sana emrettiği yerde yok olmaman ve Allah'ın seni sakındırdığı yerde de hazır bulunmamandır."
22471. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva insanın kendi-sini günaha sürüklediği her şey-den sakınmasıdır." 22472. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvalı kimse günah-lardan sakınan kimsedir."
22473. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın esası şehve-ti terk etmektir." 22474. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim şehvetine musallat olursa, takvalıdır."
22475. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva sahiplerinin sakınması şehvet ve lezzetlerin varlığında ortaya çıkar." 22476. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın esası dün-yayı terk etmektir." 22477. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva imanın temeli-dir." 22478. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sakın onların ağlama-sı seni kandırmasın. Zira takva kalplerdedir." 22479. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın tümü bil-mediğin şeyi öğrenmen ve bildi-ğin şeyle amel etmendir." 22480. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın çıkışının sonları sakınmanın girişinin baş-larıdır." bak. 4170. Bölüm, el-Vera', 4061. Bölüm
Takva ve Dereceleri Hakkında Bir Kaç Bö-lümde Bir Çift Söz 1-Kanun, Yüce Ahlak ve Tevhit Hiç bir kanun iman olmaksızın gerçekleşmez iman da yüce huylar ve ahlak vesilesiyle korunur ve o ahlak da tevhit vasıtasıyla icra garantisini elde eder. O halde tevhit, insanın saa-det ağacının köklerini geliştirir, yüce ahlakın dal ve yapraklarını onda bü-yütür ve temiz meyvelerini toplumda yetiştiren de bu dallardır.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Allah'ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rab-binin izniyle her zaman mey-ve veren hoş bir ağaca benze-terek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor. Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer." Allah, Allah'a imanı köklü bir ağaca benzetmiştir ve bu ağaçtan maksadı da şüphesiz ki tev-hittir.
Bu ağacın meyveleri olduğunu, bu meyvelerin de her an rabbinizin izniyle yetiştiğini ve bu tevhit ağacın meyvesinin de salih amel olduğunu ve hakeza takva, iffet, marifet, cesaret, adalet, rahmet ve benzeri yüce ahlak-lardan bu ağacın bir takım dalları olduğunu belirtmiştir.
Allah başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: "Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir." Allah bu ayette Allah'a doğru yükselme saadetini -ki bu Allah'a yakınlaşmadır-temiz söze özgün kılmıştır ve bu temiz söz de hak ve doğru olan inançtır ve o inançla uyumlu olan amel ise o inancı yukarı götüren ve yükselişine yardım edendir. Hepinizin de bildiği gibi insan birçok ve çeşitli
hayat işlerinde birbiriyle yardımlaşan bireyler topluluğu vasıtasıyla, türsel kemale ulaşabilir ve hayatında saadete -yani hayatın en büyük hedefini teşkil eden şeye-ulaşabilir. Zira bir insan tek başına bütün bu işleri yapamaz. Bu da insa-nı, yani bu toplumsal varlığı bir takım kanun ve kaideler yasamaya muhtaç kılmıştır. Bu vesileyle bireyle-rin haklarının çiğnenmesi önlenmiş, toplum bireylerinden her biri gücü oranında çalışmış, daha sonra da işle-rinin sonuçlarını mübadele etmeye kalkışmış, her birisi,
amelinin değeri miktarınca başkalarının amelinin ne-ticesinden istifade etmiştir. Aynı za-manda güçlü ve muktedir bir şahsın zulüm etmesine, zayıf bireylerin hak-larının çiğnenmesine ve zulme maruz kalmasına da engel olunmuştur. Şüphesiz bu kanun ve kurallar da bu kanun ve kurallarla aynı ölçü-de olan cezalar
olduğu taktirde icra edilebilir. Böylece bu kanun ve kural-lar kanunlardan ve hukuki ilkelerden sapanları ve insanların hakkına teca-vüz edenleri tehdit etmeli, onların kö-tülüğünü cezalandırmalıdır. Aynı zamanda onları iyi işlere teşvik eden bir takım kanun ve kurallar da ol-malıdır ve hakeza insanlar üzerinde adilane ve doğru bir hakimiyetle bu kanunların icrasını garantileyen ha-kim bir güç de gereklidir.
Bu arzunun gerçekleşmesi de ka-nunları uygulayan gücün, suçları ta-nıması ve suçlular üzerinde tasallutu olduğu taktirde mümkündür. Ama eğer suçu tanımaz veya bilgisizliği, ya da gafleti sebebiyle bir suç işlenirse -ki böylesi durumlar elbette çoktur-bu durumda hiç bir şey suçun gerçekleş-mesine engel olamaz.
Kanunlar ise kendi kendine suçu önleyecek bir ele sahip değildir. Hakeza eğer icra gücü, gerekli güçlerin yokluğu veya siyaset ve ameldeki ihmalkarlık sebebiyle güç-süz kalırsa ve sonuçta da güçlü kim-seler topluma hakim olur veya suçlu-nun gücü icra gücünden daha çok olursa, kanunlar çiğnenir, insanların hakkına tecavüz yaygınlaşır. İnsan da -önceki konularda da defalarca dediğimiz gibi-tabiatıyla menfaatçi ol-duğu ve menfaatleri kendine doğru çekmek istediği için başkalarına za-rar verir.
Bu musibet, sapma gücünün biz-zat icra gücünde yoğunlaştığı durumda daha da büyür veya işleri yöneten kimsenin varlığında toplanması durumunda daha da korkunç bir hal alır. Bu taktirde ise insanları zayıflık ve zillete sürükler, onu adalet çizgisine çekme ve hak yola döndürmek gücünden yoksun hale düşürür. Sonuç olarak da böyle bir durumda icra gücü veya hakim şahıs istediğini yapan biri konumuna gelir, hiç bir güç de ona karşı koyamaz ve onun istediği herşey olacaktır.
İnsanlık tarihi bu zalimlerin, is-yankarların halk üzerindeki acıma-sız zorbalıklarının kıssası ile dolu-dur. Şu anda da dünyanın bir çok ye-rinde bunu aynen müşahade etmekte-yiz. O halde toplumsal kanun ve ku-rallar, her ne kadar adil kavramlar içerse de ve ceza hükümleri her ne ka-dar katı olsa da kendiliğinden top-lumda icra edilemez ve sapkınlıkları önleyemez. İnsan, sadece yüce insani ahlak ile zulüm ve fesadın köklerini kazıyabilir. Örneğin hakka uyma hasleti, insanlığa saygı göstermek, adalet, yücelik, hayat, acıma ve mer-hamet duygusunu yaygınlaştırma ve benzeri hasletler...
Dolayısıyla da kanunlarını ahla-ki temellere oturtmayan gelişmiş ülke-lerin, kudretini, gücünü ve adaletini görünce aldanmamak gerekir. Çünkü bu işlerin icra garantisi yoktur. Zira onlar, toplumsal düşünceye sahip bir topluluktur, onların her bireyi sadece kendi milletinin hayrını ve faydasını istemekte, halkından zarar ve ziyanı uzaklaştırmayı düşünmektedir. On-ların halkının diğer zayıf milletleri köleleştirmek,
onları sömürmek, ülke-lerini yağmalamak, can ve namusları-nı mübah görmek dışında bir hedefleri yoktur. Bu ilerleme ve terakki ise sa-dece geçmiş zalimlerin ve cebbarların bireylere yüklediği zorbalıkları, bun-ların toplumlara reva görmesidir. O halde bugünkü millet, dünkü bireyin yerini almıştır, kelimeler asıl mana-sından uzaklaştırılmış ve karşıt kav-ramlar onların yerine geçirilmiştir. Özgürlük, şerafet, adalet ve faziletten söz edilmekte, ama aşağılık, zulüm ve rezalet kastedilmektedir.
Kısaca kanun ve kurallar sadece insani yüce ahlak temelleri üzerine kurulduğu ve dayanakları bu ahlak olduğu durumda, güvende olabilir. Bu ahlaki ilkeler ise sadece tevhide dayandığı durumda toplumun saa-detini temin edebilir, insanı layık ve doğru amellere sürükleyebilir. Yani alemin -ve bu cümleden insanın-yaratıcısının tek, ebedi ve ezeli oldu-ğuna ve hiç bir şeyin onun ilminin dı-şında olmadığına,
hiç kimsenin ona galip gelme gücüne sahip bulunmadığına ve herşeyi en kamil düzen üzere yarattığına, bütün eşyayı onlara hiç bir ihtiyacı olmaksızın yarattığına, çok geçmeden herşeyin ona döneceğine, amellerinin hesabının görüleceğine, iyinin iyi işi sebebiyle mükafat görece-ğine, kötünün ise kötü ameli sebebiyle cezalanağına, onların ise ya cennette ve nimette, ya da cehennem ve ebedi azapta olacağına iman ile mümkün-dür.
Açıkça görüldüğü gibi ahlak, böyle bir inanca dayandığı taktirde insana sadece amelleriyle Allah'ın rızayetini elde etmesi için çalışması kalmak-tadır. Takva ve Allah'tan korkmak ise onu her türlü suçu işlemekten alı-koyan bir engeldir. Eğer ahlakın ço-cuğu böyle bir inancın -tevhit akide-sinin-memesinden süt emmezse şüphesiz insan için hayat işlerinde,
bu fani dünyanın metasından istifade etmek ve maddi hayatın lezzetlerinden lezzetlenmek dışında bir hedef kalmamaktadır. Hayatlarını dengeleyen ve toplumsal hayat kanunlarını koruyan tek şey ise toplumun dağılmasını ve bozulmasını önlemek için aralarında bir takım kanunlara bağlı kalmaları ve toplumu korumak, bu yolla diğer isteklerine ulaşmak için bir takım is-teklerinden mahrum kalmaları dü-şüncesidir. Böyle bir insanın yegane hedefi, hayatı zamanında insanların kendisini övmesi, ölümünden sonra da adının altın satırlarla tarih sayfalarına yazılmasıdır.
Elbette halkın insanın işlerini övmesi de bir yere kadar teşvik edici-dir. Ama bu konu sadece halkın ha-berdar olduğu önemli işlerde ortaya çıkmaktadır. Halkın haberdar olma-dığı cüzi veya gizli işlerde böyle bir en-gel söz konusudur. Ama insanın ününün, güzel adının ve hatırasının diri kalması -genellikle bazı husus-larda etkilidir,
özellikle içinde feda-karlığın olduğu bazı hususlarda etki-lidir. Tıpkı vatan yolunda öldürül-mek, mal bağışlamak, ülkenin ilerle-mesi ve hükümet temellerini güçlenmesi için vakit harcamak ve benzeri şeyler -hem bunlara inanan hem de uhrevi hayatın boş bir inanç olduğunu bilen kimselerden ortaya çıkamaz. Zira böyle bir inanca göre öldükten ve dünyadan göçtükten sonra kendisi olmadığından artık insanların övgüsünün veya iyi adının kendisine bir faydası yoktur.
Hangi akıllı insan, başkaları faydalansın diye kendisini mahrum kılar veya başkaları yaşasın diye kendini ölüme atar. Zira ona göre ölümden sonra sadece yokluk vardır, hurafe inançlarda en küçük bir iltifatla temelden yıkılmakta, yerle bir olmaktadır. O halde açıklığa kavuştuğu gibi bu etkenlerden hiç biri tevhidin yerini tutamaz ve insanı günahlardan ka-nun ve kuralları çiğnemekten alı ko-yamaz. Özellikle eğer amel tabiatıyla açığa çıkmayan, özellikle açıklandığı zaman, kendisini gerektiren bir ta-kım delillerle tam tersini ifşa eden hu-suslardan olursa bu durum daha da vahimleşir.
Tıpkı Mısır Aziz'inin eşi ile Yusuf'un daha önce de söylediğimiz macerası gibi. Yusuf iki yolun başında yer aldı: Mısır Aziz'ine eşi hakkında hıyanette bulunmak ve Aziz nezdinde Züleyha tarafından kendisini kastettiğine dair ithama uğramak. İşte burada Hz. Yusuf'u (a.s) günahtan ve hıyanetten alıkoyan şey, hiç bir başka engel ol-madığı halde sadece rabbinin makamı hakkındaki marifet ve ilmi idi.
2-Dini Takva Şu Üç Şeyle Hasıl Olur : İsterseniz şöyle deyin ki münezzeh olan Allah'a bu üç yoldan biriyle iba-det edilir: Korku, ümit ve sevgi. Al-lah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Ahirette çetin azâb da vardır. Allah'ın hoşnutluğu ve bağış-laması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir." O halde imanlı şahıs,
dünyanın mahiyetine teveccüh etmelidir ve dünya metasının bir kandırıcı olduğunu, susuz insanın sandığı çöldeki bir serap gibi olduğunu, ama yakınlaştıkça ondan hiç bir şeyin kalmadığını bilmelidir. O dünyayı, hayat işlerinin hedefi kılmamalı ve bu dünyanın ardından başka bir alemin de olduğuna inanmalıdır.
Orada insan amellerinin neticesine ulaşacak ve bu sonuç ya kötü işleri karşısında görece-ği acı azap, ya da iyi ve layık amelleri karşısında göreceği ilahi mağfirettir. Dolayısıyla da o azaptan korkmalı ve o mağfirete ümit bağlamalıdır. Ayrıca Allah'ın hoşnutluğu da vardır ve insan Allah'ın hoşnutluğunu kendi hoşnutluğuna tercih etmelidir.
Elbette insanlar, bu üç yoldan bi-rini tercih noktasında farklıdırlar. Çoğunluğu teşkil eden bazısına kor-ku galiptir, Allah'ın zalimlere, is-yankarlara ve günahkarlara vaad et-tiği azabı düşününce içlerindeki kor-ku artar, bedenleri daha çok titrer bu esas üzere Allah'ın azabının korku-sundan ibadetine doğru yönelir.
Diğer bazısının ise tamah ve ümi-di daha çoktur. Allah'ın vaadlerine, sevaplarına ve salih kulları için hazır-ladığı derecelere teveccüh ettiklerinde ümit ve tamahları daha da artmakta, Allah'ın rahmet ve mağfiretine ta-mahlanarak, takvalarını artırmaya çalışmakta, salih amele daha çok bağ-lılık göstermektedirler.
Üçüncü grup ise, Allah'ı tanıyan ve ilahi makama arif olan kimseler-dir. Allah'a ne cezasının korkusun-dan ibadet ederler, ne de sevap ümi-diyle, aksine ona ibadete layık olduğu hasebiyle ibadet ederler. Çünkü Al-lah'ı güzel isimlerin ve üstün sıfatla-rın sahibi olarak tanımışlardır ve Al-lah'ı rableri, faydalarının maliki, kendilerinin ve başkalarının iradesi-nin hakimi bilmektedirler. İşleri yöneten sadece odur, onlar sadece Allah'ın kullarıdırlar.
Kulun rabbine ibadetten hoşnutluğunu, kendi hoşnutluğundan öne geçirmesinden başka bir görevi yoktur. Bu yüzden Allah'a ibadet eder, yaptıkları her işte ve terk ettikleri her hususta onun rızayetini talep ederler. Onlar ne azaba teveccüh eder, ne de korkudan ibadete yönelirler. Onlar azaba teveccüh etmez ve korkudan ibadete yönelmezler.
Hakeza tamah ile de ibadet etmez ve mükafata iltifat etmezler. Gerçi Allah'ın azabından korkar ve rahmetini ümit ederler. Müminlerin Emiri bu konuya işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Ben sana ateşinin korkusundan veya cennetine tamahlanarak ibadet etmiyorum. Aksine seni badete layık buldum ve bu yüzden sana ibadet ediyorum."
Bu grup bütün isteklerini ve çeşitli arzularını Allah'ın hoşnutluğuna yö-nelttiklerini ve amellerini tümüyle rablerine ibadet olan tek bir hedefe doğrulttukları sebebiyle kalplerinde ilahi muhabbet zuhur eder. Çünkü bunlar Allah'ı, kendilerine tanıttığı şekilde tanımışlardır. Allah ise ken-dini güzel isimle adlandırmış, zatını her türlü güzel sıfatla nitelendirmiştir. İnsanın özelliklerinden biri de güzelli-ğe cezbolmasıdır. Hele bu bir de mut-lak güzellik olursa! Allah şöyle bu-yurmaktadır: "İşte Rabbiniz Al-lah O'dur. O'ndan başka ilah yoktur.
O her şeyin yaratıcı-sıdır" ve hakeza şöyle buyurmuş-tur."Yarattığı her şeyi güzel yaratan..." Burada yaratılışın güzellik esasınca döndüğünü ve bu yaratılış ve güzelliğin birbiriyle bağlı olduğunu, her birinin diğerinin örneği olduğunu ifade edilmektedir. Bir çok ayetlerde de hatırlatıldığı üzere Al-lah'ın yarattığı herşey onun varlığının nişanesidir. Gökte ve yerde olan her-şeyde akıl sahipleri için bir nişane vardır. O halde varlık aleminde Al-lah-u Teala'nın varlığına delalet et-meyen, onun cemal ve celalini ifade etmeyen hiç bir şey yoktur.
Do-layısıyla eşya ve varlıklar sahip oldukları yaratılış türü ve güzellikleriyle Allah'ın sonsuz cemalinin nişanesidir ve Allah'a bitmeyen güzelliği sebebiyle hamdederler. Kendilerinde var olan çe-şitli eksiklikler sebebiyle de Allah'ın mutlak zenginliğinin göstergesidirler. Onlar mukaddes ve yüce Allah'ı tes-bih ve tenzih ederler. Allah nitekim şöyle buyurmuştur: "O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur." O halde halkın bu grubu varlıkları tanıma hususunda rablerinin kendilerine gösterdiği ve onları kendilerine tanıttığı yoldan giderler.
O yol da şudur ki varlıklar Allah'ın nişaneleridir. Hakkın cemal ve celal sıfatlarının birer alametidir. Varlıkların kendiliğinden bir asalet ve özgürlüğü yoktur. Sadece kendi güzellikleriyle kendileri dışındaki sonsuz güzelliği tecelli ettiren bir ayna konumundadırlar. Onlar fakirlik ve yoksulluklarıyla kendilerini ihata eden mutlak zenginlik sahibini göstermektedirler. Sahip oldukları horluk ve düşüklükle üstlerindeki
yüce Allah'ın izzet ve kibiryasını beyan etmektedirler. Bu bakışla varlık alemine bakan kimsenin çok geçmeden ruhu izzet ve azamet dergahına cezb olacak, kalbi ilahi muhabbet ve aşkla dolacak, kendisini ve herşeyi unutacak, nefsani arzuları ve istekleri içinden temizleyecektir. Sonuçta bu kimse kalbini içinde Al-lah'tan başka hiç bir şeyin olmadığı selim bir kalbe dönüştürecektir. Ni-tekim Allah-u Teala şöyle buyurmuş-tur: "İman edenlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuv-vetlidir." Bu delil üzere bu yolu arayanlar diğer iki yolu yani korkudan ibadet ve ümit
ve tamah üzere ibadet yolunu şirkten uzak bir yol olarak görme-mektedirler. Zira korkudan Allah'a tapan kimse hakikatte kendilerinden azabı uzaklaştırmak için ona sarıl-maktadırlar. Tıpkı tamah ve sevap üzere Allah'a ibadet eden kimseler gibi. Zira bunlar da hakikatte onu nimet ve yüceliğe ulaşma vesilesi kıl-maktadırlar.
Eğer Allah'a ibadet etmeksizin hedeflerine ulaşabilselerdi, Allah'a ibadet etmez, onu tanımaz-lardı. Nitekim daha önce de İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştik: "Din muhabbetten başka bir şey midir?" Başka bir ha-diste ise şöyle yer almıştır: "Ben Al-lah'a aşk ve muhabbet üzere ibadet ediyorum. Bu makam temiz insanlar-dan başka hiç kimsenin ulaşamadığı gizli bir makamdır..."Allah'a aşk ve sevgi duyanları temizler olarak ad-landırmasının sebebi de onların nefsa-ni heva ve heveslerden ve maddi istek-lerden uzak olmalarıdır. O halde ibadette ihlas, sadece sevgi ve aşk ile kemale erer.
3-Muhabbet Nasıl İh-lasa Sebep Olur?
Allah-u Teala'ya azap korku-sundan ibadet etmek, insanı bir ta-kım şeyleri terk etmeye zorlamakta-dır. Yani ahirette kurtuluş için zühde ve dünyaya rağbet göstermemeye. O halde zahidin işi, haram olan şeyler-den veya haram anlamını taşıyan iş-lerden, yani vacipleri terk etmekten uzak durmasıdır. Allah'a sevap ve mükafat üzere ibadet etmek de insanı bir takım amellere zorlamaktadır. Yani dünyada, cennet ve ahiret nimetlerine ulaşmak için bir takım salih amellerle ibadet etmeye zorlamaktadır. O halde abid olan kimsenin işi de farzları veya farz anlamını taşıyan şeyleri,
yani haramı terk etmeyi gerçekleştirmektir. Bu her iki yolda hakikatte insanı din için ihlasa sürüklemektir, dinin Rabbi için ihlasa değil. Ama münezzeh olan Allah'ın sevgisi kalbi, Allah'tan başkasına örneğin evlat, eş, mal, servet, makam gibi bağlılıktan hatta insanın kendisini lezzetler ve nefsani arzulardan koparıp almakta, temizlemektedir. Kalbi sadece Allah'a, din, Peygamber ve bir şekilde Allah'la irtibatı olan bir şeye özgü kılmaktadır.
Zira bir şeyi sevmek, onun etkilerini de sevmeyi gerektirir. O halde böyle bir insan, işler arasında sadece Allah'ın sevdiği işleri sever ve düşman olduğu işlere düşman kesilir. Allah'ın hoşnutluğu ile ve Allah'ın hoşnutluğu için hoşnut olur. Allah'ın gazabı için gazaplanır. Bu sevgi, insan için amel yolunu ay-dınlatan bir nurdur.
Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü ay-dınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu…" Bu muhabbet, onu iyiliklere ve salih amellere hidayet ettiren ruhtur. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Katından bir ruh ile onları desteklemiştir."
Böyle bir insandan güzellik dışın-da bir şeyin çıkmamasının ve her tür-lü hoş olmayan işten uzak durması-nın hikmeti de işte budur. Alemdeki varlıklardan herhangi birine ve alem-de ortaya çıkan olaylardan birine önemli olsun veya olmasın, az veya çok baktığı zaman onu sevmekte ve güzelliğini görmektedir. Zira onları salt nişaneler olarak görmektedir ve bu nişaneleri de her türlü çirkinlikten ve kötü işlerden uzak ve bu eşyaların ardında olan mutlak güzellik ve ce-malın, tecelli ettirdiğini bilmektedir.
Bu sebeple böyle bir insan rabbi-nin nimetlerinden sevinç içindedir. Bu sevincinde hiç bir hüzün yoktur. Hiç bir dert ve hüznün olmadığı lezzetler içindedir. İçinde hiç bir korku ve en-dişenin olmadığı güvenlik içinde yüz-mektedir. Çünkü kötü etkiler, insa-nın kötülüğünü derk ettiği ve şer ve kötülüğü gördüğü zaman ortaya çıkar.
Güzellikten başka bir şey gör-meyen ve olayları da kendi rızayeti ve kalbinin meramıyla örtüşme içinde gören bir insanın, hüzün korku, kötü görülen ve kendisine eziyet eden her-hangi bir şeyi görmesi söz konusu de-ğildir. Aksine münezzeh olan Al-lah'tan başka hiçkimsenin bilmediği bir sevinç içindedir. Bu da sıradan ne-fislerin derkedebileceği ve künhüne va-rabileceği bir aşama değildir. Sıradan insanlar sadece nakıs düşünceleriyle belli bir şekilde onu idrak edebilirler.
"İyi bilin ki, Allah'ın dost-larına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Al-lah'a iman etmiş ve O'na kar-şı gelmekten sakınmışlardır" gibi ayetler bu manaya işaret etmektedir. Hakeza şöyle buyurmuştur: "İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırma-yanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar."
Bunlar Allah'a yakınlaştırılmış olan kimselerdir. Zira onlar ile rable-ri arasına hiç bir hissedilir, vehmedi-lir şeyler, nefsani arzular ve şeytani vesveseler engel olamaz. Çünkü gör-dükleri herşey, Allah-u Teala'yı aşi-kar kılmaktadır, örten bir perde de-ğildir! Bu yüzden de Allah onlara il-mi yakini vermiş, kendisi ile onlar arasındaki perdeyi kenara çekerek, nezdindeki maddi kör gözlerden gizli olan hakikatleri onlar için aşikar kılmıştır.
Allah-u Teala bu anlama işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Ama iyilerin defteri yüksek katlardadır. O yüksek katların ne olduğunu sen bilir misin? O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir Kitaptır." Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Dikkat edin, eğer kesin olarak bir bilseniz, and olsun ki, cehennemi görürdünüz." Bu konuda bu kitabın altıncı cil-dinde "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın" ayetinin tefsirinde gerekli açıklamayı yapmış bulunmaktayız.
Özetle bu grup hakikatte Allah'a tevekkül eden, işlerini Allah'a havale eden, Allah'ın kaza ve kaderinden hoşnut olan, emrine teslim olan kim-selerdir. Zira onlar iyilikten başka bir şey görmemiş, güzellikten başka bir şey müşahade etmemişlerdir. Bu anlam da, bu tevhidi inançla uyumlu olan yüce ahlaki ilkelerin ve üstün melekelerin ruhlarında kökleşmesine ve neticede de amellerinde ihlas sahibi oldukları gibi ahlaklarında da ihlas sahibi olmalarına sebep olmuştur. Al-lah için din ihlasının anlamı da bu-dur. Nitekim Allah şöyle buyurmuş-tur: "O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın."
4-Kulun Allah Vesile-siyle Halis Olması
İşte bu da kulun deruni ihlasını Allah'a mensup bilmesi anlamında-dır. Zira kul kendisinde gördüğü her-şeyi Allah'tan bilmektedir, O'nu her-şeyin maliki saymaktadır, Allah'ın mülkiyetine çıkardığı herşeyin gerçek maliki Allah'tır. O halde eğer kul dinini -veya deyiniz ki kendisini-Allah için halis kılarsa, bu hakikatte onu kendisine halis kılan Allah'tır. Burada varolan bir nükte de mü-nezzeh olan Allah'ın bazı kullarını doğru bir fıtrat ve mutedil bir yaratı-lışla icat etmiş olmasıdır. Bu delil se-bebiyle de bu grup baştan keskin zi-hinleri,doğru algılayışları,
temiz ruh-ları ve selim kalpleriyle yetişmişlerdir. Fıtrat sefası ve nefsin selametiyle de ihlas nimetine ulaşmışlardır. Oysa di-ğerleri büyük bir çaba ve gayretle bu-na ulaşmaktadırlar. Hatta onların ulaştığı ihlas bundan daha da yücedir. Zira derunları engelleyici her türlü pisliklerden temizlenmiştir. Zahiren Kur'an örfünde Allah'ın ihlas sahibi olarak nitelendirdiği kimseler de bun-lardır.
Bunlar peygamberler ve masum imamlardır. Kur'an-ı Kerim açık bir şekilde Allah'ın bu grubu seçtiğini, kendisi için topladığını ve kendisi için halis kıldığını beyan etmektedir ve şöyle buyurmaktadır: "Bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştir-dik." Hakeza şöyle buyurmuşitur: "O, sizi seçmiş ve dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır." Allah bu gruba öyle bir ilim ve marifet vermiştir ki onları her türlü günah işlemekten ve isyana bulaş-maktan alı koymaktadır. Bu marifet ve ilim sayesinde küçük veya büyük her türlü günahın ortaya çıkışı mümkün olmamaktadır.
İsmet ve adalet melekesinin farkı da budur. Zira her ikisi de günah ve masiyetin meydana gelmesine engel olmaktadır. Ama şa-hıstaki ismet varlığı, artık masiyetin ve günahın ortaya çıkışını imkansız kılmaktadır. Aksine adalet melekesi bu işi imkansız kılmamaktadır.
Önceden de dediğimiz gibi bu gru-bun özelliklerinden biri de rableri hakkında başkalarının sahip olmadı-ğı bir marifete sahip olmalarıdır. Münezzeh olan Allah bu manayı te-kit ederek şöyle buyurmuştur: "Allah onların vasıflandırmalarından münezzehtir. Allah'ın içten bağlı kulları bunların dışın-dadır." Daha önce de dediğimiz gibi ilahi sevgi bu grubun sadece Al-lah'ın istediği şeyi istemesine ve Al-lah'a isyana yüz çevirmelerine sebep olmaktadır. Allah bu konuyu sözü-nün bir kaç yerinde iblisin sözünden naklen beyan etmiştir. Tıpkı şu ayet gibi: "İblis: "Senin kudretine and olsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım" dedi."
İsmetin ilim zümresinden olduğu-nun delillerinden biri de Peygambere hitap eden şu ayettir. "Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takı-mı seni sapıtmağa çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitab ve hikmet indir-miş, sana bilmediğini öğret-miştir. Allah'ın sana olan ni-meti büyüktür." Biz Nisa suresinin tefsirinde de bu ayetin açıklanmasını geniş bir şekilde yapmış bulunmaktayız. Hakeza Allah-u Teala Yusuf'un dilinden de şöyle buyurmaktadır: Yusuf: "Rabbim! Hapis benim için, bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara mey-leder ve bilmeyenlerden olu-rum."dedi."
İsmetin ilim ve marifet türünden bir şey olduğu konusu bir kaç nükte-de açıklığa kavuşmaktadır. Evvela bu ilmin diğer marifetlerle farklılığı ameli etkilerinin yani insanı uygun olmayan işlerden alıkoymasının ve uygun olan işlere teşvik etmesinin sürekli sapmaz ve kesin bir tesir oluşudur. Diğer ilim ve marifetler ise bunun aksinedir. Yani bu, tesirlerinin ekseriyetini ve sürekli olmayışını ifade etmektedir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile küfrettiler."
Hakeza başka bir ayete ise şöyle buyurmuştur: "Heva ve hevesini ilah edinen ve bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı kimseyi gördün mü?" Hakeza başka bir ayete ise şöyle bu-yurmuştur: "Ancak, kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlikten ayrılığa düştüler."
Hakeza buna Allah-u Teala'nın şu sözü de delalet etmektedir: "Al-lah, Allah'ın halis kulları dı-şında nitelendirenlerin nite-lendirdiği şeylerden münez-zehtir."Zira halis olanlar yani pey-gamberler ve imamlar Allah-u Tea-la'nın sıfat ve isimleri ilgili marifetleri bizlere beyan ettikleri halde ve biz de Kur'an yoluyla bu ilim ve marifetleri elde etmemize rağmen bu ayeti şerife Allah'ı bizim onun hakkında yaptı-ğımız nitelendirmelerden münezzeh kabul etmektedir. Ama bu ihlas sa-hibi kimselerin nitelendirmelerini doğ-ru saymaktadır. Bu da onların ilim ve marifetinin bizim ilim ve marifeti-mizden başka oluşunu ifade etmetke-dir. Gerçi bir açıdan her iki ilmin de taalluk ettiği şey birdir.
İkinci nükte de şudur ki bu ilim ve marifet yani ismet melekesi insanı iradi fillerinde özgür olmaktan alı-koymamaktadır. Ve onu icbara, mecburiyet ve çaresizliğe sürükleme-mektedir. İlim ve marifet özgür irade-nin temellerinden biri olduğu halde nasıl böyle bir etkiye sahip olabilsin ki?
Hatta ilim ve marifet gücü irade diye bir gücün ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Örneğin esenlik dileyen bir kimse, sıhhat ve selamet dileyen bir kimse falan sıvının hemen öldüren bir zehir olduğuna yakın ederse kesinlikle kendi iradesiyle onu içmekten sakınacaktır. Bir fiilin faili de cebir ve mecburiyetin yapma veya terketme taraflarından birini imkan haletinden imkansızlık haline dönüştürmesiyle mecbur olmaktadır.
Bu konunun şahidi de şu ayeti şe-rifedir. "...bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Al-lah'ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Şirk koşar-larsa amelleri boşa çıkar." Bu ayette onların (peygamberlerin) Allah'a şirk koşabildikleri halde ilahi hidayetin onlara engel olduğunu beyan etmektedir. Bu dediğimiz şeylerin başka bir delili de şu ayettir. "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun." Ve bu konuda benzeri bir çok ayetler vardır.
O halde masum insan kendi ira-desiyle günahtan uzak durmaktadır. Onların günahlardan uzak duruşu-nun ismet ve Allah'ın korumasına is-nat edilmesi, masum olmayan insan-ların günahlardan uzak durmasının ilahi başarıya isnadı gibidir. Bu konunun, peygamberlerin ve imamların ismetinin Ruh'ul Ku-dus'ün teyidiyle gerçekleştiğini ifade eden haberler ve rivayetler ve Kur'ani ifadelerle bir çelişkisi yoktur. Zira Ruh'ul Kudus'e isnadı müminin iman ruhuyla teyit edilmesi gibidir. Sapıklığın ve delaletin şeytana ve şeytani vesveselere isnadı gibidir.
Bu isnatlardan hiç birisi fiilin irade ve ihtiyar sahibi bir failden ortaya çıkmış bir fiil olma haletinden çıkmasına sebep olmamaktadır. Bu konuya dikkat edin. Evet bir grup ise şöyle diyor: "Münezzeh olan Allah insanı günah-tan korumaktadır ama irade ve ihti-yarını ortadan kaldırmakla değil, se-bepler ve etkilerle savaşarak ve onlara üstün gelerek bu işi yapmaktadır. Örneğin bir irade yaratarak veya bir melek göndererek şahsın iradesine karşı koymaktadır ve onun iradesinin etkilenmesine engel olmaktadır veya onun yolunu değiştirmekte ve kastettiği şeye ters bir hedefe yönlendirmektedir. Tıpkı zayıf bir insanı istediği gibi davranmaktan alıkoyan güçlü bir insan gibi.
Gerçi bu gruptan bazısı cebirye mezhebine girer, ama bu görüşün tüm takipçileri arasında ortak olan bu ve benzeri görüşlerin dayandığı temel ilke varlıkların yaratıcıya ihtiyacının sadece vücuda gelmesinde olduğu, vücuda geldikten sonra kendi bekaları için artık Allah'a ihtiyaçları olmadığı inancıdır. Zira münezzeh olan Allah da diğer sebeplerin yanısıra bir sebep-tir. Ama Allah daha güçlü olduğu için varlıkların beka haletinde de istediği bir tasarrufta bulunabilir, engel-leyebilir veya özgür bırakabilir, diril-tebilir ve öldürebilir.
Afiyet verebilir veya hasta kılabilir. Rızkını genişle-tebilir ve daraltabilir. Ve benzeri iş-ler... Örneğin eğer bir kulu kötülük-ten alıkoymak isterse bir melek yara-tarak onunla tabiatının gerektirdiği hususunda savaşır, iradesini kötülük yönünden hayır yönüne değiştirir. Ve-ya bir kulu da sapıklığa layık olduğuı için saptırırsa iblisi ona musallat eder iblis de onu iyiliklerden kötülüğe yöneltir. Ve bu tasarruflar da icbar ve zorlamaya varacak ölçüde bir tasarruf değildir.
Vicdani müşahadelerimiz de bu görüşü reddetmektedir. Zira iyi veya kötü yaptığımız işlerde açıkça müşa-hade ettiğimiz gibi bize aykırı olan, bizimle çekişen ve bize galip gelen başka bir sebep mevcut değildir. Va-rolan tek şey nefsimizdir ve şuur ve bilinçle irtibat halinde olan bir irade üzere ve bu ikisi de (bilinç ve irade) nefisle irtibat olduğu halde amellerini yapmaktadır. Nefsimizin dışında ol-duğunu akli ve nakli delillerin de is-bat ettiği melek ve şeytan insandan sonra yer alan etkenlerdir yanısıra de-ğil. Ayrıca tevhidi marifetler, Kur'an ve tevhidi ifade eden tüm öğretiler bu görüşü tümüyle reddetmektedir ki ge-çen konular arasında bu konuda pek çok açıklamalarda bulunduk.
12
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4174.Bölüm Takvanın Üsaresi
4174.Bölüm Takvanın Üsaresi
Kur'an : "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı ya-sak eder. Tutasınız diye size öğüt verir." 22481. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Takvanın üsaresi "Şüphesiz Allah adaleti ve iyi-liği emreder" ayetindedir." 22482. Mecme'ul Beyan'da şöyle yer almaktadır: "Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: "Bu ayet iyilik ve kötülük hakkında Allah'ın kita-bında yer alan en kapsamlı ayet-tir... Rivayette de yer aldığına gö-re Osman b. Mez'un şöyle de-miştir: "Resulullah (s.a.a) bizlere islamı kabul etmeyi teklif edince biz utanarak müslüman olduk.
İslam kalbime yerleştiğinde bir gün resulullah düşünceye dal-mışken hizmetine vardım, aniden gözlerini göğe dikti adeta bir şeyler anlatmak istiyordu. Ken-dine gelince o haletini sordum ve şöyle buyurdu: "Evet seninle sohbet edince aniden Cebrail'i havada gördüm bana şu ayeti nazil buyurdu: "Şüphesiz Allah adaleti ve iyiliği emreder"
Peygamber bu ayeti sonuna kadar benim içime okudu işte o an İslam kalbimde kökleşti amcası Ebu Talib'in yanına gittim, ko-nuyu ona anlattım. Ebu Talib şöyle dedi: "Ey Kureyş ailesi Muhammed'e uyunuz ki kurtu-luşa eresiniz. Çünkü o sizlere sa-dece yüce insani hasletleri em-retmektedir... İkrime'den şöyle nekledilmektedir: Peygamber (s.a.a) bu ayeti Velid b. Muğire için okudu ve Velid şöyle de-di: "Ey kardeşimin oğlu tekrarla" Resulullah (s.a.a) ayeti tekrar okudu Velid şöyle dedi: "Bu sözün bir tatlı-lığı vardır ve özel bir güzelliğe sahip-tir. Üstü meyve doludur altı yemyeşil ve nimet doludur. Bu beşerin sözü de-ğildir." bak. el-Adl, 2547. Bölüm, eş-Şeria, 1981. Bölüm, el-İslam, 1872. Bölüm
4175. Bölüm İnsanların en Takvalısı
22483. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan en takva-lı olanı lehine ve aleyhine olan şeylerde hakkı söyleyen kimse-dir." 22484. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın farzlarıyla amel et ki insanların en takvalısı olasın." 22485. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanların en takvalısı olmayı severse Allah'a tevekkül etmelidir." bak. el-Vera', 4063. Bölüm
4176. Bölüm Takva Sahiplerinin İmamı
Kur'an : "Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocukları-mızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bi-zi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" der-ler." 22486. İmam Ali (a.s) Peygamberin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Muttakilerin imamı, hidayete erenlerin gözüdür." 22487. Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Müs-lümanların efendisi ve takva sa-hiplerinin imamı hoş geldin." 22488. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Göğe götürüldüğüm zaman… Allah bana Ali hakkın-da üç haslet vahyetti: O müslü-manların efendisi, takva sahiple-rinin imamı ve yüzü, eli ve ayağı ak olanların lideridir."
4177. Bölüm Akibet Takva Sahiple-rinindir
Kur'an : "Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda de-vamlı ol. Biz senden rızık is-temiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır." "Bu ahiret yurdunu, yer-yüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Al-lah'a karşı gelmekten sakı-nanlarındır." "Bunlar sana vahyettiği-miz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, takva sahiplerinin-dir." 22489. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah size afiyet ve selametlik verirse ona yönelin, derde, belaya uğrarsanız sabre-din."
22490. İmam Ali (a.s) takva hak-kında öğüt verirken şöyle buyurmuş-tur: "(Muttakilere gelince...) "Rablerinden sakınanlar bö-lük bölük cennete sevk edilir-ler." Onlar azaptan güvende, kınanmaktan kurtulmuş, ateşten pek uzakta, güvenli evlerde yer almış, yerlerinden hoşnut olmuş-lardır. Onlar öyle kimselerdir ki işleri dünyada tertemizdir, göz-leri ağlar,
dünyada huşu ile bo-yun eğmek ve bağışlanma dile-mekle, geceleri gündüz; in-sanlardan çekinip korkmakla da gündüzleri gecedir. Allah da on-lara cenneti konak kıldı, yaptıkla-rının karşılığını verdi. "Onlar buna ehil ve layık kimse-lerdir." Orada mülkleri devamlı, nimetleri kalıcıdır." Allame Tabatabai (Allah kendi-sinden razı olsun) İslamda toplumsal ilişkiler hakkındaki sözünün onbe-şinci bölümünde şöyle buyurmaktadır: Hak Din Sonunda Tüm Dünyaya Galip Ge-lecektir
Akibet Takva Sahipleri-nindir İnsan türü, kendisine armağan edilen fıtri yapısı sebebi ile gerçek mutluluğu ister. Bu da ancak toplum-sal hayat bazında nefsine dünyevi ve uhrevi hayattan pay sağlayarak orga-nik ve ruhi hayatının tahtına oturmasıyla gerçekleşir. Daha önce belirtildiği üzere bu, İslam'ın ve tevhit dininin ta kendisidir.
İnsanlığın, amacı doğrultusunda ilerlemesi ve kemalinin doruğuna yükselmesi sürecinde görülen sapmalara gelince, bunlar fıtratın hükmünün geçersiz oluşundan değil, uygulamadaki hatalardan kaynaklanmıştır. Yaratılışın güttüğü gaye ise, er veya geç kesinlikle gerçekleşecektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed, Allah'ı bir bilici olarak yüzünü doğruca dine çevir, fıtrata uygun olarak di-ne dön ki, O insanları ona gö-re yarattı. İşte doğru din bu-dur. Fakat insanların çoğu bunu bilmez." Allah demek is-tiyor ki, gerçi çoğu insanların fıt-ratları bu gerçeği özet halinde biliyor, ama insanları onu ayrıntılı ve net olarak bilmiyorlar. "Böyle yaparlar ki, kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etsinler.
Haydi biraz maddi yarar sağlayıp eğlenin bakalım. Yakında sonunuzun ne olduğunu öğreneceksiniz… İnsanların elleri ile işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah belki dönerler diye onlara yaptıklarının bir bölümünün cezasını tattırıyor." Bir başka ayetlerde de şöyle buyuruyor:
"Allah öyle bir topluluk ortaya çıkaracak ki, Allah onları sevdiği gibi onlar da O'nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu davranırlar. Allah yolunda cihad ederler. Hiç kimsenin yergisinden ve kınamasından çekinmezler." "Andolsun biz zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da da yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olacaktır" diye yazdık." "Sonuç, takvanındır."
Gerek bunlar gerekse benzeri an-lama gelen ayetler, bize İslam'ın tam bir üstünlük kuracağını ve dünyaya tamamen egemen olacağını haber veri-yor. Şöyle diyenlerin sözlerine kulak asma: Efendim İslam tarihte belirli bir üstünlük kurdu. Onun günleri tarih zincirinin bir halkası idi. Tarihin sonraki halkaları üzerinde belirli oranda etkili oldu.
Şimdiki uygarlık farkında olarak veya olmayarak ona dayandı. Fakat bir daha tam bir üstünlük kurması, yani bütün maddeleri, şekilleri ve amaçları ile bir din hükümeti oluşturması, insan tabiatının kabul edemeyeceği ve asla kabul etmeyeceği bir ihtimaldir. Bu nitelikte bir tecrübesi hiç olmamıştır ki, dış dünyada meydana geleceğine ve insan türü üzerinde tam bir hakimiyet kuracağına güvenilsin.
Onlar öyle diyor; ama sen biliyor-sun ki, bizim üzerinde konuştuğu-muz anlamı ile İslam, insan türünün gayesi ve kemal noktasıdır. İnsan farkında olarak ya da olmayarak iç-güdüsü ile o gayeye yönelmiştir. Birçok varlık türlerinden elde edilen kesin tecrübeler, onların varoluşları ile uyumlu gayelere yönelmiş olduklarını kendilerini bu gayelere yaratılış düze-ninin sevkettiğini kanıtlıyorlar. İnsan bu yaratıkların bütününden ayrı ve kopuk değildir.
Üstelik, günümüz dünyasının in-san toplumlarında geçerli olan hiç bir sistem, hiçbir yol, meydana çıkışında, varlığını sürdürmesinde ve egemenli-ğinde kesin bir geçmiş tecrübeye da-yanmamıştır. İşte Hz. Nuh'un, Hz. İbrahim'in, Hz. Musa'nın ve Hz. İsa'nın şeriatları. Bunlar zamanla-rında ortaya çıkmış ve insanlar ara-sında geçerli olmuşlardır. Brahma'nın, Buda'nın, Mani'nin ve diğer önderle-rin getirdikleri sistemler de öyledir.
Demokrasi ve Komünizm gibi di-ğer maddi uygarlık sistemleri de böy-ledir. Bunların hepsi hiç bir geçmiş tecrübeye dayanmaksızın çeşitli insan toplumlarına, çeşitli uygulama biçim-leri ile geçerli ve egemen olmuşlardır. Yalnız sosyal sistemlerin ortaya çıkabilmeleri ve toplumda kökleşebil-meleri için, amaçlarına ulaşma yolun-da yorgunluğa ve bıkkınlığa yenik düşmeyecek düzeyde güçlü taraftarlar, kesin kararlar ve yüce gayretler gerek-lidir. Zamanın insan iradesini frenle-yebileceğini, gayretlerin boşa gideceğini sakın sanma. Bu bakımdan Rahma-ni ayetler ve idealler ile şeytani olanlar arasında fark yoktur. bak. el-Hatime, 1002, 1003. Bö-lümler, el-Bihar, 36/292/70, 37
557. Ko-nu
et-Tekiy-ye Takiye
Bihar, 75/393, 87. Bölüm; et-Tekiyye ve'l-Mudarat Vesail'uş-Şia, 11/459-498, 24-36. Bölüm; et-Tekiyye bak. 227. Konu, es-Sırr; 159. Konu, el-Mudarat; 456. Konu, el-Kitman 4178. Bölüm Takiyye Kur'an : "Müminler, müminleri bı-rakıp kâfirleri veli (dost ve yönetici) edinmesinler; kim böyle yaparsa Allah katında bir değeri yoktur, ancak, on-lardan sakınmanız hali müs-tesnadır. Allah sizi kendisiyle korkutur, dönüş Allah'adır." "Gönlü imanla dolu oldu-ğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gön-lünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazâb vardır; büyük azâb da onlar içindir."
"Firavun taifesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: "Rabbim Al-lah'tır diyen bir adamı mı öl-düreceksiniz? Oysa size Rab-binizden belgelerle gelmiş-tir."
22491. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye müminin kalkanıdır. Her kimin takiyesi yoksa imanı da yoktur. (Ravi şöyle diyor: ben şöyle arzettim: "Fedan olayım! Allah Tebarek ve Teala'nın "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna" ayeti hakkında ne diyorsunuz?" İmam şöyle buyurdu: "Takiyye bundan başka bir şey midir?" 22492. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye Allah'ın kendisiyle yaratıkları arasında (koy-duğu) bir kalkandır." 22493. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan sakının ve dininizi sakınarak koruyun ve dininizi takiyye ederek güçlendi-rin."
22494. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dininiz hususunda takvalı olunuz ve onu takiyye ile gizleyiniz. Zira takiyyesi olmayan kimsenin imanı yoktur. Sizler in-sanlar arasında, kuşlar arasındaki bal arıları gibisiniz. Eğer kuşlar bal arısının içinde ne olduğunu bilecek olurlarsa bunların tümü-nü yer ve geriye hiçbir şey bı-rakmazlar."
22495. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki Allah kendi katında "hab" dan daha sevimli bir şeyle ibadet edilmemiştir" Ben (ravi) şöyle arzettim: "Hab nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Takiyye." 22496. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hükümet dikdatör ve zorba bir hükümet olursa zahir-de onlarla kaynaşın ve batında onlara muhalif olun."
22497. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "İyilikle kötülüğü de-federler" ayeti hakkında şöyle bu-yurmuştur: "İyilik takiyyedir kötü-lük ise ifşa etmektir." 22498. İmam Sadık (a.s) "Sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu (sed) takiyyedir." İmam daha sonra "Onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler"ayeti hakkında da şöyle buyurmuştur: "Bundan maksat da takiyyedir."
22499. İmam Sadık (a.s) Allah-u Tealanın "Sizinle onların arası-na sağlam bir sed yapayım" ayeti hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Maksat takiyyedir. "onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler"ayeti hak-kında ise şöyle buyurmuştur: "Onda bir delik açamadılar ta-kiyye ile amel edildiği zaman ona hiç bir şey yapamazlar. Takiyye güçlü bir kaledir. Seninle Al-lah'ın düşmanları arasında bir gedik açamayacakları sağlam bir seddir.
Ravi şöyle diyor: "İmam'a (a.s) "Rabbimin tayin ettiği zaman gelince onu yerle bir eder" ayetini sordum, şöyle buyurdu: "Maksat aşikar olduğunda takiy-yeyi ortadan kaldırmaktır. Bu esnada Allah düşmanlarından in-tikam alır." 22500. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizleri kalbiyle seven, bizlere (takiyyeden dolayı) diliyle buğzeden bizimle birlikte cen-nettedir."
22501. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin sürekli mü-cahittir. Çünkü batıl devletinde takiyyesi sebebiyle Allah'ın düş-manlarına karşı savaşır, hak dev-letinde ise kılıcı vesilesiyle!" 22502. İmam Sadık (a.s) Ebu Ca-fer Muhammed b. Nu'man Ehval'e yaprığı tavsiyesinde şöyle buyurmuş-tur: "Ey İbn-i Nu'man zalim bir devlet iş başına geçince yolda yürü ve takiyye ettiğin kimseyi selam ile karşıla. Zira devlete iti-raz eden kimse kendini helak eder ve öldürür. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Kendi el-lerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız."
4179. Bölüm Takiyyenin Caiz Ol-duğu Hususlar
22503. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye zaruretin icap ettiği her hususta geçerli-dir." 22504. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye insanın mec-bur olduğu her husustadır. Zira Allah bu halette onu insana helal kılmıştır." 22505. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye zaruret orta-ya çıktığı yerdedir. Takiyye eden kimse ne zaman takiyye yapılma-sı gerektiğini daha iyi bilir."
22506. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki Allah'ın Peygamberine nazil buyurduğu hakikati bu ordum arasında feryat edecek olsaydım ve onu Allah'ın Peygamber'inden işittiğim esasınca açık kılacak, ona davet edecek ve tefsir edecek olsaydım bu orduda (ordunun) en zayıfları ve en düşükleri dışında hiç kimse baki kalmaz
ve hepsi ürker ve etrafımdan dağılırlardı. Eğer Resulullah'ın (s.a.a) bana tavsiyesi, ondan işittiklerim ve hakkımda bana emrettikleri olmasaydı şüphesiz bu işi yapardım; lakin Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kulun mecbur olduğu şeyi Allah kendisine helal ve mübah kılmıştır." bak. Vesail'uş Şia, 11/467, 25. Bölüm
4180. Bölüm Takiyyeyi Aşmaktan Sakınmak
22507. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyyenin bir takım yerleri vardır. Herkim onları yer-lerinden uzaklaştırırsa onu sağ-lamlaştırmamıştır. Takiyenin yer-leri, kötü bir kavmin zahiri hü-küm ve amellerinin, hak hüküm ve amellere aykırı olduğu du-rumlardır. Bu yerde mümine in-sanlar arasında takiyye üzere yaptığı her amel dinini yok et-mekle sonuçlanmaması şartıyla caizdir."
22508. İmam Rıza (a.s) kendisini görmeye gelen Şiilerinden uzak durdu ve onları huzuruna kabul etmedi. Se-bebini sorduklarında da şöyle buyur-muştur: "Çünkü sizler Müminle-rin Emiri'nin (a.s) şiileri olduğu-nuzu iddia ediyorsunuz. Oysa bir çok amelleriniz bu iddianın aksinedir. Bir çok farzlarda ku-sur ediyorsunuz, dini kardeşleri-nizin büyük haklarına riayet hu-susunda gevşeklik gösteriyorsu-nuz. Takiyyenin gerekli olmadığı yerde takiyye ediyorsunuz ve ta-kiyye edilmesi gereken yerde de takiyye etmiyorsunuz."
22509. Meysemi Nehrevani şöyle diyor: "Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) bana seslendi ve şöyle buyurdu: "Ey Meysem! Ben-i Ümeyye'nin soysuzu Ubeydullah b. Ziyad seni benden beri olmaya davet ettiğinde nasıl olacaksın?" Ben şöyle arzettim: "Ey Müminlerin Emiri! Allah'a yemin olsun ki asla sizden beri olmam." İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Bu taktirde Allah'a yemin olsun ki seni öldürür ve darağacına asar." Ben şöyle arzettim: "Sabrederim, ve bu Al-lah yolunda bir şey değil-dir."İmam şöyle buyurdu: "Ey Meysem! Bu taktirde benimle aynı derecede olursun."
22510. Şöyle rivayet edilmiştir: "Müseylemet'ül Kezzab iki müs-lümanı yakaladı ve onlardan bi-rine şöyle dedi: "Muhammed hakkında ne diyorsun?" O da şöyle dedi: "O Allah'ın Resulü-dür."Müseylemet'ül Kezzab şöy-le dedi: "Benim hakkımda ne di-yorsun?" şöyle dedi: Sen de Al-lah'ın elçisisin."Müseyleme onu serbest bıraktı
ve diğer birine şöyle dedi: Muhammed hakkında ne diyorsun?" O şöyle dedi: "O Allah'ın Resulüdür. Müseyleme şöyle dedi: "Benim hakkımda görüşün nedir?" O şöyle dedi: "Kulağım ağır duyuyor." Müseyleme üç defa sorusunu sordu ve o Müslüman da her de-fasında aynı cevabı verdi. Mü-seyleme onu öldürdü ve bu ha-ber Resulullah'a ulaştığında şöyle buyurdu: "O birincisi Allah'ın ruhsatı ile hareket etmiştir. İkin-cisi ise hakkı aşikar kılmıştır. Ne mutlu ona."
22511. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çok yakında bana kötü söz söylemeniz emredile-cektir. Kötü söz söylerseniz sa-kıncası yoktur. Ayrıca sizden benden beri olduğunuzu ilan etmenizi isteyeceklerdir, boyun-larınızı uzatınız ama asla beri ol-duğunuzu ilan etmeyiniz. Zira ben fıtrat (tevhit ve islam) üze-reyim." bak. Vesail'uş Şia, 11/478, 1009. Bölüm ve s. 12/13, ve s. 481/21
22512. İmam Ebu Cafer (a.s) Sa'dul Hayr'a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Eğer benim hakkımda zanlara kapılmandan korkmasaydım şüphesiz senin için gizlediğim hakikatleri aşikar kılardım. Ve gizlediğim bir ta-kım gerçekleri sana söylerdim. Lakin ben sana karşı takiyye edi-yorum ve senin baki kalmanı istiyorum. Korkması ve takiyye edilmesi gereken bir yerde hiç kimseden takiyye etmeyen kimse akıllı değildir. Hilim alimin el-bisesidir. O halde asla ondan soyunma."
4181. Bölüm Takiyyenin Caiz Ol-madığı Hususlar
22513. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takiyye gerçekte kan dökülmesini önlemek içindir. O halde takiyye kan dökmeye sebep olursa artık takiyye değildir. Allah'a yemin olsun ki eğer sizle-ri bizlere yardım etmeye davet ederlerse, "Biz bu işi yapmayız, aksine biz takiyye ediyoruz" der-siniz. Takiyyeyi anne ve baba-nızdan daha çok seveceksiniz. Kaim kıyam edince bu konuda size sormaya ihtiyaç duymaz. Si-ze bir çok nifak ehli hususunda Allah'ın haddini cari kılar."
22514. İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) mest üzerine mes-hetme hususunda takiyyenin hükmü-nü soran Zürare'ye şöyle buyurmuş-tur: "Üç şey hususunda ben ta-kiyye etmiyorum: Şarap içmek, mest üzerine meshetmek ve te-mettu haccı." bak. 4180. Bölüm, 22507, 22508. Hadisler, el-İmamet (1), 157, 158. Bölümler, el-Bid'at, 334. Bölüm, Vesail'uş Şia, 11/483, 31. Bölüm
Kur'an : "Allah'ın rahmetinden do-layı, sen onlara karşı yumu-şak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever."
"Ölümsüz, diri olan Al-lah'a güven, O'nu överek tes-pih et. Kullarının günahların-dan haberdar olarak kendisi yeter." "Güçlü ve merhametli olan Allah'a güven."
22515. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanın dört rüknü vardır. Aziz ve celil olan Allah'a tevekkül etmek, Allah'ın kaza ve kaderine razı olmak, Allah'ın emrine teslim olmak ve işleri Al-lah'a havale etmek."
22516. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanın dört rüknü vardır: Allah'a tevekkül, işleri Al-lah'a havale etmek, Allah'ın ka-zasından hoşnut olmak, aziz ve celil olan Allah'ın emri karşısın-da teslimiyette bulunmak." 22517. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül en iyi daya-naktır."
22518. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül sermaye-dir." 22519. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül hikmetin kalesidir." 22520. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül her türlü kötülükten kurtulma ve her türlü düşmandan korunma vesi-lesidir." 22521. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İbadetin doğruluğu tevekkül iledir." 22522. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin hakikati te-vekküldedir." bak. el-İman, 276. Bölüm, et-Tekva, 4175. Bölüm
4183. Bölüm Tevekkülün Anlamı
Kur'an : "Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, o'ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnızca Allah'a tevekkül et-sinler." "Allah sana bir sıkıntı ve-rirse, o'ndan başkası gidere-mez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye kadirdir." "Sana fayda da zarar da veremeyecek, Allah'tan başkasına yalvarma; öyle yaparsan şüphesiz, zalimlerden olursun. Allah sana bir sıkıntı verirse, onu o'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir."
"De ki: "Allah'ın bize yaz-dığından başkası başımıza gelmez. O bizim mevlamız-dır, iman edenler Allah'a gü-vensin." bak. Fatır, 2, 10, Zümer, 38, Şura, 10, Fetih, 11, Teğabün, 13, Cin, 22, En'am, 80, Ahzab, 17
22523. Cebrail kendisine Allah'ı tevekkülü soran Peygambere şöyle bu-yurmuştur: "Bir yaratığın sana ne zarar ne de fayda veremeyeceği-ni, sana engel olamayacağını bilmen ve yaratıktan ümidini kesmendir. Kul böyle olunca ar-tık Allah'tan başka hiç kimse için çalışmaz. Ümidi ve korkusu Al-lah'tan başkası için olmaz. Allah'tan başka hiç kimseye tamah gözüyle bakmaz. İşte tevekkül budur."
22524. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül kendi gü-cünden beri olmak ve ilahi kaza ve kaderin getireceği şeyi bekle-mektir." 22525. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sana rızık verenin münezzeh olan Allah'tan başkası olmadığını bilmen, sana tevekkül olarak yeter." 22526. İmam Sadık (a.s) kendisine tevekkülün tarifi hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah'tan baş-ka hiç bir şeyden korkmaman-dır." 22527. Ebu Basir İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir: "Her şeyin bir haddi ve sınırı vardır."Ben (Ebu Basir) şöyle arzettim: "Fe-dan olayım! Tevekkülün had ve sınırı nedir?" İmam şöyle buyur-du: "Yakindir." Ben şöyle arzet-tim: "Yakinin haddi ve sınırı ne-dir?" İmam şöyle buyurdu: "Al-lah'tan başka hiçbir şeyden korkmamandır." 22528. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkülün nişanele-rinden biri de Allah'tan başka hiç kimseden korkmamandır."
22529. İmam Rıza (a.s) kendisine tevekkülün haddi nedir? diye sorulun-ca şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka hiç bir kimseden kork-mamandır." 22530. İmam Rıza (a.s) hakeza bu soru hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka hiç kimseden korkmamandır." 22531. Misbahu'ş Şeria'da şöyle yer almıştır: "Tevekkülün en küçük mertebesi senin için taktir edilen şeyden öne geçmeye çalışmaman, sana nasip kılınan şeye koşmaman sana ulaşmayacak şe-ye tamahlanmamandır ki böylece sonuçta bu işlerden biriyle bil-meden imanın iplerini çözmüş olursun." Tevekkül Hakkında Bir Çift Söz
Gerçek şu ki, insan madde âle-minde iradesini gerçekleştirmek ve muradına erebilmek için bir bölümü tabiî (doğal) ve diğer bir bölümü ruhî olan bazı sebeplere muhtaçtır. İnsan önem verdiği bir işe girişmek isteyip de muhtaç olduğu tabiî sebepleri hazırladığında, kendisi ile hedefi arasında ruhî (psikolojik) sebeplerden başka bir engel kalmaz.
Bu ruhî sebepler irade zayıflığı, korku, üzüntü, taşkınlık, hırs, sefihlik, suizan ve benzeri genel ve önemli faktörlerdir. Bu durumda insan Allah'a tevekkül ettiği takdirde -ki bu kesinlikle mağlup edilemez olan bir sebeple ilişki kurmaktır ve bütün sebeplerin üzerinde olan bir sebeptir- iradesi öylesine güçlenir ki, hiçbir karşıt ve yıkıcı ruhî sebep onu mağlup edemez ve sonuç mutlaka başarı ve mutluluk olur.
Allah'a tevekkül etmenin, güvenip dayanmanın bir başka yönü de vardır ki, bu yönü etki bakımından onu olağan üstülüklerin (mucizelerin) ara-sına katar. Aşağıdaki ayette bu açık-ça görülür: "Kim Allah'a tevek-kül ederse (güvenirse), O ona yeter. Allah yapacağı işi mutlaka yerine getirir."(Talâk, 3) Daha önce mucize konusunu ince-lerken bu meselenin bir bölümüne de-ğinmiştik. bak. el-Havf, 1144. Bölüm, el-Yakin, 4252. Bölüm, es-Sebr, 2171. Bölüm, er-Riza (1), 1514. Bölüm, eş-Şirk, 1992. Bölüm, ed-Dua, 1200. Bölüm
4184. Bölüm Tevekkül Edenler
Kur'an : "İnsanlar onlara, "düşma-nınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir" dediler. Bu yüzden kendilerine bir fenalık dokunmadan, Al-lah'tan nimet ve bollukla geri döndüler; Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük, bol ni-met sahibidir."
"Onlara Nuh'un başından geçenleri anlat! Kavmine, "Ey kavmim! Eğer durumum, Al-lah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa ki ben Al-lah'a güvenmişimdir; siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin; yapacağınız iş sonra si-ze bir tasa vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni ertelemeyin" demişti." "Ben, ancak benim de si-zin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiç bir canlı yok-tur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır."
"Ey Milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, O'na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar islah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneliyorum dedi." "İman edip salih amel iş-leyenleri, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacak-ları cennetteki köşklere yer-leştiririz. Sabredip, Rablerine güvenerek iş görenlerin ecri ne güzeldir!"
bak. Yunus, 84, 85, Yusuf, 67, İbraahim, 11, 12, Şuara, 14, 15, 61, 62 22532. İbn-i Şehraşub şöyle diyor: "Nemrut, Kufe'nin etrafında Kusa nehri yakınlarında Katnana beldesinden odun toplamalarını emretti. Ve bir ateş yaktı ama İbrahim'i o ateşe atamadı. İblis onlar için bir mancınık yaptı ve o vesileyle İbrahim'i ateşe attılar. Cebrail de havada olan İbrta-him'in yanına vardı ve şöyle dedi: "Bir hacetin var mıdır?" İbrahim şöyle buyurdu: "Sana yoktur bana Allah yeter o en iyi ko-ruyucudur."Mikail onun yanına geldi
ve şöyle buyurdu: "Eğer is-tersen senin için ateşi söndürü-rüm. Zira yağmur ve suların ha-zinesi benim elimdedir." İbra-him şöyle buyurdu: "İstemiyo-rum." Rüzgar meleği yanına gel-di ve şöyle buyurdu: Eğer ister-sen ateşi havaya savuru-rum."İbrahim şöyle buyurdu: "İstemiyorum." Cebrail şöyle buyurdu: "O halde Allah'tan di-le: "İbrahim şöyle buyurdu: "O kendisi halimi bilmektedir ve bir şey istemeye hacet yoktur."
22533. Ali b. İbrahim şöyle diyor: "İbrahim'i (a.s) mancınıkla ateşe attıklarında Cebrail havada İbra-him'in yanına vardı ve şöyle dedi: "Ey İbrahim! Senin benden bir hacetin var mıdır?" İbrahim şöyle buyurdu: "Sana hayır ama Alemlerin Rabbine bir hacetim vardır."Bunun üzerine Cebrail ona üzerine şöyle yazılan bir yüzük verdi: "Allah'tan başka ma-bud yoktur ve Muhammed Al-lah'ın elçisidir. Sırtımı Allah'a dayadım, işimi Allah'a dayandır-dım ve emrimi Allah'a bıraktım. Bunun üzerine Allah ateşe şöyle vahyetti: "Soğuk ve esenlik ol."
Bak. En-Nübüvvet (2), 3787. Bö-lüm 22534. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ümmetimden yetmiş bin kişi sorgusuz ve hesapsız cennete girer. Onlar kendilerini dağlamayanlar , başkalarını dağlamayanlar, muska takmayanlar, kötüye yorumlamayanlar ve rablerine tevekkül edenlerdir." 22535. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kendini dağ-lar ve muska takarsa tevekkülden nasipsizdir."
4185. Bölüm Tevekküle Sebep Olan Şey Kur'an : "Sizden iki takım bozul-maya yüz tutmuş idi; oysa Al-lah onların dostu idi. İman edenler yalnız Allah'a tevek-kül etsinler." Bak. Maide, 11,23, Tevbe, 52 22536. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül yakinin güçlülüğündendir." 22537. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel tevekkülden güzel yakin anlaşılır." 22538. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Güzel tevekkül şüp-hesiz güzel yakinin doğruluğun-dandır."
22539. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin hakikati te-vekküldedir." 22540. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlardan imanı en güçlü olan kimse münezzeh olan Allah'a en çok tevekkül eden-dir." 22541. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a itminan eden kimse ona tevekkül eder." 22542. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kulun Allah'a güzel tevekkül etmesi Allah'a itminanı miktarıncadır." 22543. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a itimat et ki mümin olasın." 22544. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'ın ka-za ve kaderinden razı olursa ona tevekkül etmesi gerekir." bak. 4183. Bölüm, el-Yakin, 4252, 4258. Bölümler
4186. Bölüm Tevekkülün Neticesi
22545. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların en güçlüsü olmaktan sevinç duyan kimse Allah'a tevekkül etmelidir 22546. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim insanların en güçlüsü olmayı severse Allah'a tevekkül etmelidir." 22547. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül eden kimse asla mağlup olmaz ve Al-lah'a sarılan (tevessül eden) kim-se de yenilmez." 22548. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbin kuvvet kayna-ğı Allah'a tevekküldür." 22549. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik ve izzet müminin kalbinde dönerler ve tevekkül olan bir noktaya ulaştı-ğında orada ikamet ederler."
22550. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik ve izzet her tarafta gezerler ve tevekkül yerini bulduklarında ise orayı vatan edinirler." 22551. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir kimse doğru bir niyetle Allah'a tevekkül eder-se başkalarının işlerinin ihtiyacı ona düşer. Zira mevlası ihtiyaç-sız ve öğülmüş olduğu halde onun (başkalarına) muhtaç ol-ması nasıl mümkündür?!"
22552. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül eden kimse hiçbir zaman ilahi yar-dımdan mahrum olmaz." 22553. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'a te-vekkül ederse zorluklar kendisi-ne boyun eğer ve sebepler ken-disine kolaylaşır."
22554. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül eden kimsede şüpheler aydınlığa ka-vuşur." 22555. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül eden kimse hiçbir sıkıntıya düşmez." 22556. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkülü doğru ol-mayan kimse nasıl hırs sıkıntı-sından kurtulabilir?!" 22557. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kaza ve kadere te-vekkül daha rahat edicidir."
22558. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Uğursuz saymak da bir tür şirktir. Bizden bir kimse de bir şekilde uğursuz yorumla-maya düçar olabilir ama tevekkül etmekle onu ortadan kaldırır." 22559. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Allah'a tevekkül ve itimat ediniz. Zira ki O (insanı) başkalarından müs-tağni kılar." 22560. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan istediği hal-de Allah'ın kendisine vermediği kimdir? Hakeza Allah'a tevekkül ettiği halde Allah'ın kendisine ki-fayet etmediği kimdir? Hakeza Allah'a itimat ettiği halde Al-lah'ın kendisini kurtarmadığı kimdir?"
22561. Lokman (a.s) oğluna şöyle öğüt vermiştir: "Ey oğulcağızım! Aziz ve celil olan Allah'a itimat et ve ardından insanlar arasında araştır, bak; Allah'a itimat ettiği halde Allah'ın kendisini kurtar-madığı birisi var mıdır? Oğulca-ğızım! Allah'a tevekkül et ve in-sanlar arasında araştırıp bir bak ki Allah'a tevekkül ettiği halde Allah'ın kendisine kifayet etme-diği kimse kimdir?"
22562. İmam Cevad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala'ya iti-mat etmek her değerli şeyin pa-hasıdır ve her yüce şeye ulaşma-nın merdivenidir." 22563. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a itimat emin müminden başka hiç kimsenin sığınamadığı bir kaledir." 22564. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a itimat etmek en güçlü ümittir." 22565. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Herkim Allah'a itimat ederse Allah ona sevinç gösterir ve herkim de Allah'a tevekkül ederse Allah işleri hususunda kendisine kifayet e-der." 22566. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah' itimat ederse yakini korunmuş olur." bak. el-Gina, 3113. Bölüm, eş-Şeytan, 2016. Bölüm, el-Velayet (2), 4234. Bölüm, 22852. Hadis
4187. Bölüm Tevekkül ve İşlerin Ki-fayeti
Kur'an : "Allah, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a gü-venen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir." "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içle-rinden bir takımı, geceleyin senin dediklerinden başka bir şey kurarlar. Allah gece tasar-ladıklarını yazıyor, onlara al-dırış etme. Allah'a güven, ve-kil olarak Allah yeter." "Allah, düşmanlarınızı çok iyi bilir. Allah size dost olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter."
"Seni aldatmak isterlerse, bil ki şüphesiz Allah sana ka-fidir, seni ve iman edenleri yardımıyla destekleyendir. Ve (Allah) kalplerini uzlaş-tırmıştır. Eğer yeryüzünde olan her şeyi infak etsen bile, sen onların kalplerini uzlaştı-ramazdın, ama Allah onları uzlaştırdı. Doğrusu O güçlü-dür, hikmet sahibidir. Ey Peygamber! Allah sana ve sana uyan müminlere ye-ter." "Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter; o'ndan başka ilah yoktur, yalnız O'na güveniyorum ve O büyük ar-şın Rabbidir." bak. Tevbe, 59
22567. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'a tevekkül ederse Allah geçimine ki-fayet eder ve hiç hesaba katma-dığı yerden ona rızık verir." 22568. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bütün insanlar şu ayete sarılsalardı o onlara ye-terdi : "Allah'a güvenen kim-seye O yeter. Şüphesiz Allah, buyruğunu yerine getiren-dir." 22569. İmam Sadık (a.s), Muaviye b. Veheb'e şöyle buyurmuştur: "Herkime tevekkül verilirse ona yeterlilik verilmiştir."Sonra şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah'ın kitabını okudun mu: "Herkim Allah'a tevekkül ederse O kendisine yeter."
22570. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer sizler hakkıyla Allah'a tevekkül etseydiniz Allah da boş bir mide ile gidip dolu bir mide ile geri dönen kuşlara rızık verdiği gibi size de rızık verir-di."
22571. İmam Ali (a.s) Kufe'den Huririye (Hariciler) ile savaşmak için dışarı çıkmak isteyince bir müneccim ona bu saatte hareket etmemesi gerek-tiğini tavsiye etmesi üzerine imam gitti ve Haricilerle savaştı ve onlara galip geldi ve şöyle buyurdu: "Biliniz ki Hz. Muhammed'in (s.a.a) bir müneccimi yoktu ve bundan sonra da bizim bir müneccimi-miz olmayacaktır. (Allah) Kisra ve Kayser'in topraklarını yüzü-müze açtı. Ey insanlar! Allah'a tevekkül ediniz ve Allah'a itimat ediniz. Zira ki o her şeyden müs-tağnidir."
22572. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül bü-tün işlerin kifayet edenidir." 22573. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a tevekkül, Al-lah'a dayanan kimse için değerli bir kifayettir." 22574. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Allah'a tevekkül et zira ki o kendi-ne tevekkül edenlere kifayet edeceğini garantilemiştir."
22575. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim tevekkül ve kanaat eder ve razı olursa istek-lerine kifayet edilir." 22576. İmam Ali (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Sen dostları için en çok ünsiyet edilen ve sana te-vekkül edenlere tek başına yeten-sin." bak. er-Rızk, 1488. Bölüm, et-Tekva, 4167. Bölüm
4188. Bölüm Tevekkülün Adabı
22577. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Devemin dizini bağlayıp sonra mı Allah'a tevekkül edeyim yoksa onu bırakıp da öyle mi tevekkül edeyim? diyen birsine şöyle buyurmuştur: "Dizlerini bağla ve tevekkül et." 22578. Resulullah (s.a.a) devemi salı veriyorum ve tevekkül ediyorum" diyen birisne şöyle buyurmuştur: "Onu bağla ve öyle tevekkül et." 22579. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Helal rızık elde etme-yi talep etmeyi terketme. Zira helal rızık sana dinin hususunda daha çok yardımcı olur. Devenin ayaklarını bağla sonra da tevek-kül et."
22580. İmam Ali (a.s) Cemel sava-şında sancağı verdiği oğlu Muhammed b. Hanefiye'ye şöyle buyurmuştur: "Dağlar yerinden ayrılsa sen ye-rinden ayrılma, dişini sık, başını Allah'a emanet et, ayağını yere bas ve diren, gözünü ordunun ta sonuna dik, gözünü kıs ve bil ki yardım ve zafer ancak şanı yüce olan Allah katındandır."
22581. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın Müminler sadece Al-lah'a tevekkül etmelidir" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Mü-minlerden maksat çiftçilerdir." 22582. Resulullah (s.a.a) ekin ek-mediklerini gördüğü bir topluluğa şöy-le buyurmuştur: "Sizler ne yapıyor-sunuz?" onlar şöyle arzettiler: "Biz tevekkül edenle-riz."Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır sizler (mütevekkil) te-vekkül edenler değil, (müttekil) yük olanlarsınız."
22583. İmam Ali (a.s) salim oldukları halde caminin bir köşesinde oturduklarını gördüğü bir topluluğa şöyle buyurmuştur: "Sizler kimlersiniz?" Onlar şöyle arzettiler: "Biz tevekkül edenleriz."İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Hayır sizler asa-laklarsınız. Eğer gerçekten te-vekkül eden kimselerseniz te-vekkülünüz sizleri nereye ulaş-tırmıştır?" Onlar şöyle arzettiler: "Eğer bir şey bulursak yeriz eğer bulamazsak sabrederiz."İmam şöyle buyurdu:
"Bizim köpekle-rimiz de aynı şeyi yapıyorlar." Onlar şöyle dediler: "O halde ne yapalım?" İmam şöyle buyurdu: "Bizim yaptığımızı yapın."Onlar şöyle dediler: "Sen ne yapıyor-sun?" İmam şöyle buyurdu: "Eğer bir şey bulursak onu ba-ğışlarız ve bulamazsak şükrede-riz."
22584. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aklını kullandıktan sonra (Allah'a) tevekkül etmek bir öğüttür." 22585. Allah-u Tealanın "Kim Allah'tan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar ve hiç he-saba katmadığı yerden rızık-landırır" ayeti nazil olduğunda as-habtan bir grub evlerinde oturdular ve ibadetlerine koyuldular. Çünkü Al-lah'ın rızıklarını garantilediğinden emin oldular. Peygamber bu durum-dan haberdar olunca onların işini kı-nadı ve şöyle buyurdu: "Ben işini gücünü terkedip ağızını Rabbine doğru açan ve "Allahım! Rızkımı ver" diyen kimseden nefret ede-rim."
22586. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'tan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu taktir eder ve onu hesaba katmadığı yerden rızıklandı-rır" ayeti nazil olduğunda Allah Resulünün bir grup ashabı kapı-larını kapadılar ve ibadete koyu-larak şöyle dediler: "Bize kifayet edilmiştir (rızkımız garantilen-miştir.)"
Peygamber (s.a.a) bu olayı işittiğinde onlara birini gönderdi ve şöyle buyurdu: "Siz-leri bu işi yapmaya hangi şey yönlendirmiştir?" Onlar şöyle dediler: "Ey Allah'ın Resulü rız-kımız garantilenmiştir. Bu yüz-den ibadete yönel-dik."Peygamber şöyle buyurdu: "Bilin ki her kim böyle yaparsa duası müstecap olmaz. Rızkınızı talep etmeye koyulun." bak. er-Rızk, 1479. Bölüm
4189. Bölüm Allah'a Yönelmek
Kur'an : "Rabbinin adını an; her şeyi bırakıp yalnız O'na yö-nel. O, doğunun ve batının Rabbidir; o'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse O'nu vekil tut." "Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır." "Allah'ın ayetleri size oku-nur, aranızda da Peygamber'i bulunurken nasıl küfredersi-niz? Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola hidayete olur." "Çünkü benim dostum, Kitab'ı indiren Allah'tır. O, iyilerin sahibidir." "O'nu bı-rakıp da taptıklarınız, kendi-lerine yardım edemezler ki si-ze yardım etsinler."
"Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Al-lah'tan başka bir veli mi edi-nirim? De. "Doğrusu ben ilk Müslüman olmakla emrolun-dum" ve sen asla şirk koşan-lardan olma" "Sakın şirk koşanların, "ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gel-meli değil miydi?" demele-rinden ötürü kalbin daralma-sın ve sana vahyolunanın bir kısmını terk etmeyesin? Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir." bak. Neml, 62, Fatır, 10, Zü-mer, 62, 63
22587. Müminlerin Emiri'nin ve onun neslinden olanların İmamların Şaban ayında okdukları Şabaniye münacatında şöyle yer almaktadır: Ey Mabudum! Sana yönelmenin ke-malini bana ihsan et. Kalbimizin gözlerini sana bakmak nuruyla ay-dınlat." 22588. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'a yö-nelirse Allah onun omuzlarından her zahmeti kaldırır ve her kim de dünyaya yönelirse Allah onu kendi haline bırakır."
22589. İmam Ali (a.s) oğlu İmam Hasan'a (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bütün işlerinde rabbine sığın; böylece, tam bir sığınağa, güçlü bir koruyucuya sığınmış olur-sun." bak. el-İsmet, 2750. Bölüm, 13709. Hadis, elvelayet (2), 4234. Bölüm, 22853. Hadis
13
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4190.Bölüm Allah'tan Gayrisine Yönelmek
Kur'an : "Gerçek dua ve ibadet an-cak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiç bir cevap vermezler. Du-rumları, suyun ağzına gelme-si için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gi-bidir. Hiç bir zaman suya ka-vuşamaz. İşte kâfirlerin yalva-rışı da böyle, boşunadır. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" , "Allah'tır" de. Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?"
"Allah'ın peygambere dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe ken-dini asıp, boğsun; bir düşün-sün bakalım, bu hilesi kendi-sini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?" bak. Nahl, 73, İsra, 2, 56, Kehf, 26, Hac, 12, Secde, 4 22590. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim dünyaya yö-nelirse Allah onu kendi haline bırakır." 22591. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan başka hiç kimseye dayanma, aksi taktirde Allah seni o kimseye havale eder." 22592. İmam Cevad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'tan gayrisine yönelirse Allah onu kendisine (o kimseye) havale eder." 22593. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: "Bir ya-ratık benim yerime başka bir ya-ratığa sarılırsa gök ve yerin kapı-larını yüzüne kaparım. Böylece beni çağırdığında ona icabet et-mem ve benden dilerse ona ih-sanda bulunmam." 22594. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şöyle buyurmuştur: Benden başkasına sığınan her yaratığın elini göklerin ve yerin iplerinden ve sebeplerinden mahrum kıları. O halde eğer benden dilerse ona bağışta bulunmam ve beni çağır-sa ona icabet etmem." 22595. Aziz ve celil olan Allah'ın Davud'a şöyle vahyettiği rivayet edil-miştir: "Kullarımdan bir kul be-nim yerime yaratıklarımdan biri-ne sarılır bende bunu niyetinden anlarsam elini semavi nimetler-den mahrum kılarım. Yeryüzünü ayağının altından çekerim ve hangi vadide helak olacağını önemsemem."
22596. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Davud'a şöyle vahyetmiştir: ... Her kul benim yerime bir başka yaratığa sığınır ve ben de bunu niyetinden bilir-sem elini semavi nimetlerden keser havayı ayaklarının altından çekerim." 22597. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: Aziz ve celil olan Allah Dabud'a şöyle vahyetmiştir: "Kulla-rımdan bir kul yaratıklarımdan birine yönelir ve ben de bunu niyetinden anlarsam elini gökle-rin ve yerlerin sebeplerinden ke-ser ve yeryüzünü ayaklarının al-tından çekerim ve hangi vadide helak olacağını önemsemem."
22598. Muahamemd b. Aclan şöyle diyor: "Şiddetli bir fakirliğe düş-tüm. Perişanlık zamanında elim-den tutacak bir dostum yoktu. Boynumda büyük bir borç vardı ve alacaklı alacağını alma husu-sunda israr ediyordu. Sonunda o zaman Medine'nin valisi olan ve birbirini tanıdığımız Hasan b. Yezid'in evine doğru yola koyul-dum. Eskiden tanıştığımız ve ha-limden haberdar olan Muha-memd b. Abdillah b. Ali bin Hüseyin'i yolda gördüm. Elim-den tuttu ve bana şöyle buyurdu: "Senin durumundan haberdar oldum. Şimdi sıkıntılarından kurtulman için kime ümit bağla-dın."Ben şöyle dedim:
"Hasan b. Zeyd'e" o şöyle buyurdu: "Bu taktirde bil ki hacetin verilmeye-cektir ve isteğine ulaşamayacak-sın. Bu işi yapabilecek ve bağış-layanların en çok bağışlayanına yönel, isteklerini ondan iste. Zira ben amcam oğlu Cafer b. Mu-hamemd'in babasından, onun da ceddinden, onun da babası Hü-seyin b. Ali'den,
onun babası Ali'den, onun da Peygamberden şöyle buyurduğunu işittim: "Aziz ve celil olan Allah Peygamberine yaptığı vahiylerinden birinde şöyle buyurmuştur: İzzet ve celalime yemin olsun ki her kim benden başkasına ümit bağlarsa ümidini ümitsizliğe çeviririm, ona ateşten zillet elbisesi giydiririm ve onu genişliğimden
ve ihsanımdan uzak kılarım. Acaba kulum zorluklar ve sıkıntılar elimde olduğu halde zorluklarda ve sıkıntılarda acaba benden başkasına mı umut bağlar. Acaba ben zengin ve bağışlayan bir kimse olduğum halde benden başkasına mı gözünü diker. Oysa kapalı kapıların anahtarları be-nim yanımdadır. Ve benim ka-pım bana dua edenlere açıktır. Her sıkıntı ve müşkülatın benim elimde olduğunu ve benden başka hiç kimsenin bu sıkıntıları gideremeyeceğini bilmiyor mu?
O halde ne olmuş da ümidini benden çevirmiş bulunmaktadır. Oysa ben yüceliğim ve kere-mimden dolayı ona istemediği şeyleri de verdim. Şimdi benden yüzçevirmiş ve benden isteme-mektedir. Sıkıntılarda ellerini benden başkasına uzatmaktadır. Ben istenmeden bağışta bulunan bir Allah olduğum halde benden istendiği halde icabet etmez mi-yim? Asla.
(Muhakkak icabet ederim.) Bağış ve keremim bana ait değil midir? Dünya ve ahiret benim elimde değil midir? Eğer yedi gök ve yerin ehli tümüyle benden isterse isteklerinin tü-münü gideririm. Bütün bunlar mülkümden sivri sineğin kanadı kadarını bile eksiltmez. Maliki-nin ben olduğu bu mülk nasıl azalır? Bana isyan eden ve beni gözetlemeyen kimse ne de çare-sizdir. Ben (Muhamed bin Aclan) ona şöyle arzettim: "Ey İbn-i Resulil-lah! Bu hadisi benim için yeniden söyle."O üç defa bana tekrarladı. Ben şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun ki bundan sonra ihtiyacımı hiç kimseden istemeyeceğim." Çok geçmeden Allah kendi nezdinden bana rızık verdi ve bağışta bulundu." bak. el-Bihar, 7/130/71
4191. Bölüm Tevekkülün Dereceleri
22599. İmam Kazım (a.s) Allah-u Teala'nın "Her kim Allah'a te-vekkül ederse o kendisine ye-ter" ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah'a tevekkül etmenin dereceleri vardır. On-lardan biri tüm işlerinde Allah'a tevekkül etmen, sana yaptığı her şeyden hoşnut olman ve senin hakkında hiç bir hayrı ve lütfu esirgemediğini bilmen ve bu ko-nuda hükmün onun hükmü ol-duğunu bilmendir. O halde işle-rini Allah'a havale ederek ona tevekkül et.
O ve diğer işlerinde ona itimat et." 22600. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkülün derecele-ri vardır. Bir derecesi; bütün işle-rinde O'na güvenmen, O'dan tüm işlerinde razı olman, hiçbir hayır ve hiçbir hususta senin hakkında kusur (haksızlık) et-mediğini ve hükmün de O'nun elinde olduğunu bilmendir. Öy-leyse O'na tevekkül et ve işleri O'na bırak. Diğer bir derecesi de; ilminin kuşatmadığı gayb-ı ilahi'ye iman etmendir; o gaybın ilmini Allah'a ve O'nun eminle-rine bırakman, gayb ve gayb ol-mayan her şeyde Allah'a güven-mendir" bak. el-İman, 273. Bölüm
4192. Bölüm Kendine Güven
22601. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendine itminan et-mek şeytan için en güvenilir fır-satlardan biridir." 22602. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendine itminan et-menden sakın; zira o şeytanın en büyük tuzaklarından biridir." 22603. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın yaratıkların-dan en fazla buğzettiği/sev-mediği iki kişidir. Birincisi Al-lah'ın (günahları sebebiyle) kendi başına bıraktığı ve dolayısıyla doğru yoldan çıkan kimse-dir…İkinci kimse ise bilgisizlik-leri kendinde toplayıp ümmetin bilgisizleri arasında kendine bir yer edinmiş kimsedir."
22604. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın en hoşlan-madığı kişi, kendi başına bıraktı-ğı kimsedir. O, doğru yoldan sa-par, delilsiz, kılavuzsuz olarak gider. Dünya nimetini devşirme-ye çağrılsa çalışır; ahiret ekinini biçmeye çağrılsa tembellik eder." bak. 33. Konu, el-Ucub, el-Gurur, 3042. Bölüm, en-Nübüvvet (4), 3847. Bölüm, el-Amel (1), 2952, 2953. Bölümler
559. Ko-nu
el-Valid ve'l-Veled Baba ve Oğul
Bihar, 74/22, 2. Bölüm; Birr'il-Valideyn ve'l-Evlad Bihar, 104/77-106; Ebvab-u Evlad ve Ahkamuhum Vesail'uş-Şia, 15/204, 92. Bölüm; Vucub-u Birr'il-Valideyn Kenz'ul-Ummal, 16/417, 583; fi Birr'il-Evkad ve Hukukihim Kenz'ul-Ummal, 16/461, 557; fi Birr'il-Valideyn
Kur'an : "Doğurana ve doğurduğu-na and olsun ki" 22605. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan için en büyük gün, annesinden doğduğu gündür." 22606. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsan için en büyük gün doğduğu gündür. İnsan için en küçük gün ise öldüğü gün-dür."
22607. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu yaratık için en korkunç zaman üç yerdir: Do-ğup, annesinin karnından çıkıpta dünyayı gördüğü gün, öldüğü ahiret ve ehlini gördüğü gün ve dirildiği ve dünyada görmediği hükümleri gördüğü gün."
4194. Bölüm Evladın Değeri
22608. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her ağacın bir mey-vesi vardır, kalbin meyvesi ise çocuktur." 22609. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Evlat (insanın) iki düşmanından biridir." 22610. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuğunu kaybetmek ciğer yakıcıdır (içler acısıdır.)"
22611. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuğunun yaratılı-şının, ahlakının ve davranışları-nın kendine benzemesi insanın mutluluğundandır." 22612. İmam Seccad (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın mutlulukla-rından biri de kendisine yardımcı olacak bir çocuğunun olması-dır." 22613. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz falan kimse -ki İmam adını da zikretmiştir- şöyle demiştir: "Ben çocuk sahibi olmaya ilgi duymuyordum, sonunda bir gün Arefe'de dua eden, ağlayan ve şöyle diyen bir genç gördüm: "Allah'ım! Babam ve annem! Babam ve annem!" Onu işittiğim zamandan beri ço-cuk sahibi olmaya ilgi duydum." bak. Vesail'uş Şia, 15/94, 1. Bölüm
4195. Bölüm Evlat İmtihan Sebebi-dir
Kur'an : "Mallarınızın ve çocukla-rınızın, aslında bir sınama ol-duğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bi-lin." "Ey iman edenler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Al-lah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğra-yanlardır." "Ey iman edenler! Eşleri-niz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur,
onlardan sakının; ama, siz affe-der, suçlarını örter ve bağış-larsanız bilin ki Allah da ba-ğışlar ve acır. Doğrusu malla-rınız ve çocuklarınız bir imti-handır. Büyük ecir ise Allah katındadır."
22614. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarımız ciğerle-rimizdir, küçüklerimiz emirleri-mizdir, büyüklerimiz ise düş-manlarımızdır, eğer yaşarlarsa bize imtihan olurlar ve eğer ölürlerse bizi üzerler." 22615. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Evlat imtihan sebe-bidir."
22616. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarımız korku-tucu, eritici ve hüzün vericidir." 22617. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İşlerinin çoğunu eşi-ne ve çocuklarına ayırma. Zira ehlin ve çocukların Allah'ın dostları ise Allah onları zayi et-mez, yok eğer Allah'ın düşman-ları ise o halde neden Allah'ın düşmanlarına üzülüyor ve çalışı-yorsun?"
22618. Abdullah b. Bureyde şöyle diyor: "Babamdan şöyle dediğini işittim: "Resulullah (s.a.a) min-berde hutbe okuyordu, Hasan ve Hüseyin kırmızı renkli bir göm-lek giymiş bir halde, düşüp kal-karak geliyorlardı. Resulullah (s.a.a) minberden indi, onları kaldırdı, önüne oturttu ve şöyle buyurdu: "Hakikatte malları-nız ve evlatlarınız imtihan-dır." 22619. İmam Ali (a.s), Mesih'in sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Ne onu imtihana düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu vardı." bak. el-Fitne, 3150. Bölüm
4196. Bölüm Evlat Sevgisi
22620. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocukları seviniz ve onlara karşı merhametli olunuz" 22621. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Musa b. İmran (a.s) şöyle arzetti: "Ey Rabbim! Senin nezdinde hangi amel daha üs-tündür?" Allah şöyle buyurdu: "Çocukları sevmek. Zira onların tabiatı tevhidim üzeredir. Eğer onlar ölürlerse, onları rahmetim-le cennete götürürüm."
22622. Resulullah (s.a.a), yanında bir çocuk olan ve onu öpen Osman b. Maz'un'a şöyle buyurmuştur: "Bu çocuk senin midir?" O şöyle de-di: "Evet." Peygamber şöyle bu-yurdu: "Onu seviyor musun ey Osman?" O şöyle arzetti: "Evet ey Allah'ın Resulü! Onu seviyo-rum" Peygamber şöyle buyurdu: "Senin ona olan sevgini arttır-mayayım mı?" O şöyle arzetti: "Artır, babam ve annem sana feda olsun."Peygamber şöyle buyurdu: "Her kim, kendi nef-sinden bir genci sevindirirse, Al-lah da kıyamet günü onu sevin-dirir..."
22623. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah kula çocuğuna karşı beslediği aşırı sevgi dolayısıyla merhamet eder." 22624. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim evladını öperse, aziz ve celil olan Allah ona bir sevap yazar. Her kim ev-ladını sevindirirse, Allah da kı-yamet günü onu sevindirir, her kim ona Kur'an öğretirse (kıya-met gününde) anne ve babası çağrılır ve onlara öyle bir elbise giydirilir ki parıltısından cennet ehlinin yüzü aydınlanır."
22625. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Ben asla bir çocuğu öpmedim" diyen ve sonra da giden birisi hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu adam benim nezdimde ateş ehlindendir."
22626. Resulullah (s.a.a), Hasan ve Hüseyin'i (a.s) öpünce Ekre' b. Ha-bis'in, "Benim on çocuğum var, şu ana kadar birini dahi öpmedim" de-mesi üzerine şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah merhametini senden almışsa bu beni ilgilendirmez-veya buna benzer bir söz söyle-di-!"
22627. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) Hasan ve Hü-seyin'i öpüyordu, Uyeyne -başka bir rivayete göre ise Ekre' b. Habis-şöyle dedi: "Ben on çocu-ğum arasından birini dahi öp-medim." Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her kim merhamet etmezse, ona da merhamet edilmez."
Hafs-i Ferra'nın rivayetinde ise şöyle yer almıştır: "Resulullah (s.a.a) öyle bir kızdı ki, rengi de-ğişti ve o şahsa şöyle buyurdu: "Eğer Allah kalbinden merha-metini çekip almışsa, ben sana ne yapayım? Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyükle-rimize saygı göstermeyen kimse bizden değildir." bak. el-Halik, 1070. Bölüm, Vesaiil'uş Şia, 15/201, 88. Bölüm ve s. 202, 89. Bölüm
4197. Bölüm Çocuklarla Çocuk Ol-mak
22628. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin çocuğu varsa ona çocukça davranmalı-dır." 22629. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin çocuğu olursa, onunla çocuk olsun." 22630. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin çocuğu varsa, çocukluk etsin."
22631. Cabir şöyle diyor: "Resu-lullah (s.a.a)'ın huzuruna vardım. Hasan ve Hüseyin'in Peygambe-rin sırtına bindiğini ve peygam-berin de onlar için diz çöküp eğildiğini ve onlara şöyle buyur-duğunu gördüm: "Ne de iyi bi-neğiniz var ve sizler ne de iyi bi-nicilersiniz."
22632. Ömer b. Hattab şöyle diyor: "Hasan ve Hüseyin'i Peygam-ber'in (s.a.a) omuzuna binerken gördüm, şöyle dedim: "Sizlerin ne de iyi bir atı var."Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bu ikisi ne de iyi süvaridir."
22633. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Bu iki kulağımla işittim ve bu iki gözümle de gördüm ki Resu-lullah (s.a.a) her iki eliyle Hasan ve Hüseyin'i (a.s) omuzlarından tutmuştu, ayakları, Resulullah'ın (s.a.a) ayakları üzerindeydi ve Peygamber (s.a.a) şöyle buyuru-yordu: "Terakka ayne bekka" (yukarı çık.) Ebu Hureyre şöyle diyor: "Çocuk Peygamber'in be-deninden yukarı çıktı, ayaklarını Resulullah'ın (s.a.a) göğsüne bı-raktı, Peygamber şöyle buyurdu: "Ağzını aç." Onu öptü ve şöyle buyurdu: "Allah'ım! Ben bunu seviyorum, sen de onu sev."
Allame Meclisi bu hadisin al-tında şöyle diyor: "İbn-i Beyyi', İbn-i Mehdi ve Zemahşeri'nin kitabında ise şöyle buyurduğu yer almıştır: "Huzukkete, Hu-zukkete terekke eyne bekke" Allah'ım ben bunu seviyorum, sen de onu ve onu seveni sev..." Cezeri ise şöyle diyor: "Resu-lullah (s.a.a) Hasan ve Hüseyin'i oynatıyor ve şöyle buyuruyordu: "Huzukkete, huzukkete, terekke eyne bekke" Çocuk Peygamberin bedeninden yukarı çıktı, öyle ki ayaklarını Peygamberin (s.a.a) göğsüne bıraktı."
4198. Bölüm Salih Evlat
Kur'an : "Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet, doğrusu sen duayı işi-tirsin." "Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver" diye yalvardı." "Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocukları-mızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bi-zi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" der-ler."
bak. Meryem, 5, Enbiya, 90 22634. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Salih çocuk cennet güllerinden bir güldür." 22635. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Salih çocuk Allah ta-rafından kulları arasında bölüş-türülen bir demet güldür."
22636. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Salih evlada sahip olmak insanın mutluluğundan-dır." 22637. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Salih evlat, iki ünden en güzelidir."
22638. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah (s.a.a) şöy-le buyurmuştur. "Aziz ve celil olan Allah'ın mümin kulundan mirası ölümünden sonra Allah'a ibadet eden evladıdır."İmam Sa-dık (a.s) daha sonra Zekeriyya ayetini tilavet buyurdu: Bana ve Al-i Yakub'a varis olacak kendi nezdinden bana bir veli bağış-la!" 22639. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın mümin ku-lundan mirası kendisi için (mü-min kul) mağfiret dileyen salih evlattır."
22640. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ben Rabbimden ne güzel yüzlü ve ne de boylu boslu bir çocuk istedim. Ben rabbim-den Allah'a itaat eden, ondan korkan ve kendisine baktığımda Allah'a itaat ettiğini görünce gö-zümün aydınlanacağı bir çocuk istedim."
22641. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İsa b. Meryem sahi-binin azap çektiği bir mezarın yanından geçti, ertesi yıl o meza-rın yanından geçti ve o şahsın azap çekmediğini görünce, şöyle arzetti: "Ey rabbim! Geçen yıl bu mezarın yanından geçtim, sahibi azap görüyordu, bu yıl buradan geçtim, artık azap görmüyor?" Azameti yüce olan Allah ona şöyle vahyetti: "Ey Ruhullah! Onun salih oğlu büyüdü, bir yol yaptı, bir yetimin sorumluluğunu üstlendi, ben de oğlunun bu işleri sebebiyle onu bağışla-dım." bak. Vesail'uş Şia, 15/97, 2. Bölüm
4199. Bölüm Kötü Evlat
22642. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü evlat, şerafeti yok eder ve ataları kötüler." 22643. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kötü evlat, ataları le-keler, sonradan gelen evlatları ise bozar." 22644. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Musibetlerin en kö-tüsü kötü haleftir (kötü evlat-tır.)" 22645. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Evlatların en kötüsü, itaat etmeyendir."
4200. Bölüm Kızı Sevmemekten Sa-kındırmak
Kur'an : "Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği za-man içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar." 22646. Hamza b. Humran merfu bir hadiste şöyle diyor: "Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) huzurunda iken çocuğunun dünyaya geldi-ğini ona haber verdiler. Bunun üzerine rengi soldu.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ne oldu?" O şöyle arzetti: "Hayırdır" Peygamber şöyle buyurdu: "Söy-le." O şöyle arzetti: "Evden dı-şarı çıkınca eşim doğum sancısı-na tutuldu, şimdi de bana bir ha-yır getirmiş ve bir kız doğurmuş-tur." Peygamber şöyle buyurdu: "Ağırlığını yeryüzü taşır, gökyü-zü ona gölge eder, Allah rızkını verir ve o kokladığın bir demet güldür."
22647. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: Resulullah'a (s.a.a), bir kızının dünyaya geldiğini haber ver-diklerinde şöyle buyurmuştur: "O bir demet güldür, rızkını aziz ve celil olan Allah verir."
22648. İbrahim Kerhi, güvenilir as-habınızdan birinin şöyle dediğini naklediyor: "Ben Medine'de iken evlendim, İmam Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: "Nasıl gördün?" Ben şöyle arzettim: "Her erkeğin kadında bulduğu hayrı ben de onda buldum, lakin bana hıyanet etti."İmam şöyle buyurdu: "Nasıl hıyanet etti?" O şöyle arzetti:
"Kız doğurdu." İmam şöyle bu-yurdu: "Öyle anlaşılıyor ki kızı sevmiyorsun, oysa Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Babalarınız ve evlatlarınız-dan menfaatçe hangisinin si-ze daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz."
22649. İmam Sadık (a.s), kız çocu-ğu dünyaya geldiği için rahatsız olan birine şöyle buyurmuştur: "Bana de bakayım! Acaba Allah Tebareke ve Teala sana vahyedip de, "ben mi senin için seçeyim, yoksa kendin mi seçeceksin?" diye sor-sa ne söylerdin?" O şöyle arzetti: "Ben şöyle derdim: "Ey rabbim! Sen benim için seç."İmam şöyle buyurdu: "O halde şimdi Allah senin için seçmiştir."
22650. İmam Sadık (a.s), Carut b. Münzir'e şöyle buyurmuştur: "İşitti-ğime göre bir kızın doğduğu için rahatsız olmuşsun! Ondan sana bir zarar gelmez, o kokladığın bir demet güldür, rızkı temin edilmiştir, Peygamber (s.a.a) de bir kaç kızın babasıydı.""
22651. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kız çocuklarını kötü görmeyin. Zira onlar değerli ün-siyet edilen kimselerdir." 22652. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin kızı olur, onun eğitimini ve öğretimini gü-zel yapar, Allah'ın kendisine verdiği nimetlerden onu bol bol nasiplendirirse, o kız kendisi için cehennem ateşi karşısında bir engel ve perde olur."
22653. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Bu kızlar şefkatli, yardımcı ve bereketlidirler." 22654. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin bir kızı dünyaya gelir de ona eziyet et-mez, aşağılık saymaz ve erkek çocuklarını ona tercih etmezse, Allah o kız vasıtasıyla onu cen-nete götürür." 22655. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kız çocukları iyilik, erkek çocukları ise nimettir. İyi-liklere mükafat verilir, nimetlerin ise hesabı sorulur."
22656. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Erkek çocukları nimet, kız çocukları ise iyiliktir. Allah nimetlerin hesabını sorar iyilikler için ise mükafat verir."
22657. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Perde gerisindeki kız çocukları ne de güzel çocuklar-dır. Her kim bunlardan birine sahip olursa, Allah onu kendisi için cehennem ateşi karşısında bir perde karar kılar." 22658. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Te-ala kadınlara erkeklerden daha merhametlidir. Erkek, mahremi olan kadınlardan birini sevindi-recek olursa Allah da kıyamet günü onu sevindirir."
4201. Bölüm Çocuklar Arasında Adalete Teşvik
22659. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adaletli davranınız." 22660. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocukların senin üzerindeki hakları, aralarında adaletli davranmandır. Nitekim senin de onlar üzerindeki hakkın, onların sana iyilik etmeleri-dir."
22661. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınız arasın-da, onların saygı ve muhabbet hususunda sizler arasında adil davranmasını istediğiniz gibi, sizler de bağış ve ihsan husu-sunda aralarında adaletli davra-nın." 22662. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'tan korkunuz ve çocuklarınız arasında (size karşı) iyilikle davranmalarını sevdiğiniz gibi siz de onlara karşı adaletli olunuz."
22663. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınız arasında (size karşı) iyilik ve sevgide adalet üzere davranmalarını sevdiğiniz gibi siz de onlara karşı adaletli olunuz." 22664. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınıza bir şey vermek hususunda aralarında adaletli olun. Eğer ben birine üs-tünlük verecek olusaydım, ka-dınlara üstünlük verirdim."
22665. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala çocuk-lar arasında öpme hususunda bi-le eşit davranılmasını sever." 22666. Resulullah (s.a.a) iki çocu-ğundan birini öpüp diğerini öpmeyen bir adamı görünce şöyle buyurmuştur: "Neden o ikisi arasında eşit dav-ranmadın." 22667. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki ben bazen diğer çocuğumun hakkı olduğu halde, çocuklarım-dan (başka) biriyle oynar, onu dizlerimin üzerine oturtur, çok sevgi gösterir, çok taktir ederim. Ama bu işi yapmamın sebebi onu, diğer çocuklarımın zararın-dan korumam ve onun kardeşle-rinin Yusuf'a yaptıklarını yapma-larına engel olmak içindir."
22668. Nu'man b. Beşir şöyle diyor: "Babam bana bir mükafat verdi, annem Amra binti Revaha şöyle dedi: "Bu işe Peygamberi (s.a.a) de şahit tutmadıkça razı olmam."Babam Peyamberin huzuruna gitti ve şöyle arzetti: "Ben, eşim Amra'nın çocuğuna mükafat verdim, annesi bana sizi şahit tutmamızı emretti."Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bütün çocuklarına böyle mükafat verdin mi?" Ben, "Hayır" diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'tan kork ve çocukların arasında adaletle davran, ben zulme tanıklık etmem." bak. el-Keza (2), 3377. Bölüm, Vesail'uş Şia, 13/343, 11. Bölüm
4202. Bölüm Anne Babaya İyiliğe Teşvik
Kur'an : "Rabbin, yalnız O'na tap-manızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarla-yacak olursa, onlara karşı "Of" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük ka-natlarını ger ve de ki: "Rab-bim! Küçükken beni yetiştir-dikleri gibi sen de onlara merhamet et!"
22669. Resulullah (s.a.a) kendisine anne babanın çocuklar üzerindeki hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: "O ikisi senin cennet ve cehen-nemindir." 22670. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Baba ve anneye iyi-lik ediniz" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "İyilik etmek, onlara güzel davranman ve her ne kadar ihtiyaçsız olsalar da ihtiyaçlarını bildirmek ve senden istemek mecburiyetinde kalmalarına izin vermemendir."
22671. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ömrünün uzun ve rızkının çok olmasını is-tiyorsa, anne ve babasına iyilik etsin ve sıla-i rahimde bulun-sun."
22672. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya iyilik en üstün hasletlerdendir." 22673. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya iyilik en büyük görevdir."
22674. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Babalarınıza karşı iyi davranın ki evlatlarınız da size iyi davransın." 22675. Resulullah (s.a.a) kendisine Allah nezdinde en sevimli şeyin ne ol-duğunu soran İbn-i Mes'uda şöyle bu-yurmuştur: "Namazı vaktinde kılmaktır."Ben (İbn-i Mes'ud) şöyle arzettim: "Daha sonra ne-dir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Anne babaya iyilik etmek-tir."
22676. Resulullah (s.a.a), huzuruna gelerek, "Hicret etmek için geldiğim zaman anne babam ağlıyorlardı" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Onların yanına geri dön, onları ağlattığın gibi sevindir." 22677. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim anne baba-sına iyilik ederse ne mutlu ona. Allah ömrünü artırmıştır."
22678. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah kendisine, anne ve babaya şükranda bulunulmasını emret-miştir. O halde her kim anne babasına şükranda bulunmamış-sa Allah'a şükranda bulunmamış olur." 22679. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Resulullah'ın süt kız kardeşi yanına geldi, Peygamber ona çok saygı gösterdi, daha sonra onun kardeşi geldi, ama Peygamber ona kızkardeşine davrandığı gibi davranmadı.
Şöy-le arzedildi: "Ona kardeşine dav-randığınız gibi davranmadı-nız."Peygamber şöyle buyurdu: "Çünkü, kız kardeşi ondan daha çok babasına iyilik etmiştir." 22680. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın hoşnutluğu babanın hoşnutluğundadır ve Allah'ın hoşnutsuzluğu babanın hoşnutsuzluğundadır."
22681. İmam Seccad (a.s), anne ba-baya yaptığı duasında şöyle buyur-muştur: "Allah'ım, öyle et ki, za-lim sultandan korkar gibi onlar-dan (anne ve babadan) korkayım; şefkatli anne gibi onlara iyilik edeyim. Anne ve babama itaatimi ve onlara iyi davranmamı, uyku düşkünü kimsenin uykusundan daha göz aydınlatıcı ve çok susamış kimsenin içtiği sudan daha yürek serinletici kıl ki onların isteğini kendi isteğime tercih edeyim."
4203. Bölüm Her Ne Kadar Kötü de Olsa Anne Babaya İyiliğe Teşvik
22682. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Al-lah şu üç şey hakkında muhalefet etmeye izin vermemiştir: İyi ve kötü de olsa sahibine emaneti geri çevirmek, iyi ve kötü de olsa ahdine vefa göstermek, iyi ve kötü de olsa anne babaya iyilik etmek."
22683. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya iyilik farzdır, ama eğer müşrik olurlar-sa, isyan hususunda onlara ve diğer hiçkimseye itaat etme. Zira yaratıcıya isyan hususunda hiç bir yaratığa itaat etmemek gere-kir." 22684. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ne kadar müşrik de olsa anne babaya (itaat) farz-dır ama Allah'a isyan hususunda onlara itaat etmemek ge-rekir."
22685. İmam Sadık (a.s) babası muhaliflerden olan birine şöyle bu-yurmuştur: "Onlara dostlarımız-dan olan müslümanlara iyi dav-randığın gibi iyi davran."
4204. Bölüm Ölümlerinden Sonra Anne Babaya İyilik Et-meye Teşvik
22686. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü iyilerin efendisi, anne babasına ölümlerinden sonra da iyilik edendir." 22687. Resulullah (s.a.a), bir şahsa yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Anne ve babana itaat et, diri de olsalar, ölü de olsalar onlara iyilikde bulun. Hatta eğer aileni ve varlığını terk etmeni isteseler dahi bu işi yap. Zira bu da imanın bir parçasıdır."
22688. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz insan bazen anne babası hayattayken onlara iyilik eder ama öldüklerinde ne onların borcunu öder ve ne on-lara mağfiret diler. Bu durumda Allah onu (anne babaya) karşı isyankar olarak yazar. Bazen de insan anne babası hayattayken onlara itaat etmez ve iyilikte bu-lunmaz ama öldükleri taktirde borçlarını öder, onlara mağfiret diler, bu yüzden de aziz ve celil olan Allah onu iyilerden yazar."
22689. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sizden birinin ölü veya diri, anne babasına iyilik etmesine ne engel olabilir? Onlar adına namaz kılsın, onlar adına sadaka versin, onlar adına hacca gitsin, onlar adına oruç tutsun ki sevabı hem onlara ulaşsın, hem de aynı ölçüde kendisi için yazıl-sın. Aziz ve celil olan Allah iyili-ği ve sıla-i rahimi için kendisine bir çok hayır ve bereketi arttı-rır."
22690. Resulullah (s.a.a) anne ba-banın ölümünden sonra iyilik etme hakkında sorulunca şöyle buyurmuş-tur: "Evet onlar için dua etmek, onlar için mağfiret dilemek, ve-fatlarından sonra vasiyetlerini yerine getirmek,onların akrabala-rına sıla-ı rahimde bulunmak ve dostlarına saygı göstermekledir"
4205. Bölüm Cennet Annelerin Ayakları Altındandır
22691. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cennet annelerin ayakları altındadır." 22692. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Musa b. İmran şöyle arzetti: "Ey rabbim! Bana tavsi-yede bulun."Allah şöyle buyur-du: "Sana kendim hakkında tav-siyede bulunuyorum."O şöyle arzetti:
"Ey rabbim! Bana tavsi-yede bulun."Allah şöyle buyur-du: "Sana kendim hakkımda tav-siyede bulunuyorum."-bu cüm-leyi üç defa buyurdu-Musa şöyle arzetti: "Ey rabbim! Bana tavsi-yede bulun."Allah şöyle buyur-du: "Sana annen hakkında tavsi-yede bulunuyorum."O şöyle ar-zetti: "Ey rabbim! Bana tasiyede bulun."Allah şöyle buyurdu: "Sana annen hakkında tavsiyede bulunuyorum."O şöyle arzetti: "Ey rabbim! Bana tavsiyete bu-lun."Allah şöyle buyurdu: "Sana baban hakkında tavsiyede bulu-nuyorum."
22693. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Birisi Allah Resulü-nün huzuruna vardı ve şöyle ar-zetti: "Ey Allah'ın Resulü! Kime iyilik edeyim" peygamber: "An-nene." O şahıs şöyle arzetti: "Daha sonra kime iyilik ede-yim."Peygamber şöyle buyurdu: "Annene." O şahıs şöyle arzetti: "sonra kime?" Peygamber şöyle arzetti: "Annene." O şahıs daha sonra kime iyilik edeyim diye so-runca Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Babana."
22694. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ama, annenin senin üzerindeki hakkı, hiç kim-senin hiç kimseyi taşıyamayacağı bir yerde seni taşıdığını ve hiç kimsenin hiç kimseye vereme-yeceği kalbinin meyvesini sana verdiğini bilmendir. Seni bütün organlarıyla korudu, aç olduğuna önem vermedi, ama seni doyur-du, kendisi susuz kaldı, ama seni suya kandırdı, kendisi çıplak kal-dı ama seni giydirdi, kendisi gü-neş altında durdu, ama seni göl-geye attı, senin için uykuyu ken-dine haram kıldı, seni sıcaktan ve soğuktan korudu ki sana sahip olsun ve seni kaybetmesin. O halde Allah'ın başarısı ve yardımı olmaksızın onun hakkını eda edemezsin."
22695. Ömer b. Hattab şöyle diyor: "Biz Allah Resulü (s.a.a) ile bir-likte bir vadinin tepesine çıktık, orada koyunlarını otlatan bir genç gördüm ve onun gençliği ve diriliği beni aldı. Ben şöyle arzettim: "Ey Allah'ın Resulü! Keşke onun gençliği Allah yo-lunda harcansaydı" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey Ömer! Belki de Allah'ın yollarından bir yoldadır da sen bilmiyorsun?" Peygamber o genci çağırdı ve şöyle dedi: "Ey genç! Senin ge-çimini üstlenen biri var mı?" O şöyle dedi: "Evet." Peygamber şöyle buyurdu: "O kimdir?" Genç şöyle arzetti: "Annem." Peygamber şöyle buyurdu: "Ona sahip çık zira cennet onun ayak-larının altındadır."
22696. Resulullah (s.a.a), cihada katılmak isteyen ama annesinin engel olduğu bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Annenin yanında kal, onun ya-nında kalmanın, cihada katılarak elde edeceğin sevabın benzeri bir sevabı vardır." 22697. Resulullah (s.a.a), cihada katılmak hususunda görüşünü soran birine şöyle buyurmuştur: "Annen var mıdır?" O şöyle arzetti: "Evet!" Peygamber şöyle arzetti: "O halde onunla kal. Çünkü cennet onun ayaklarının altında-dır."Bu hadisi İbn-i Mace ve Nesai kendileri ve Hakim rivayet etmişlerdir ve Hakim şöyle de-miştir: "Senedi doğrudur."
Taberani de diğer bir senet zinciriyle bunu rivayet etmiştir ve ifadesi şöyledir: "Peygamberin huzuruna gelerek, cihada katılma hususunda görüşünü sordum. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Anne baban hayatta mıdırlar?" Ben şöyle arzettim: "Evet." Peygamber şöyle buyurdu: "Onların yanında kal. Zira cennet onların ayakları altında-dır."
22698. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cennette aniden bir karinin (Kur'an okuyan kimse-nin) sesini işittim ve, "bu kim-dir?" diye sordum, şöyle dediler: "Harise b. Nu'man'dır." Resu-lullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Anne babaya iyiliğin neticesidir. (bu) anne babaya iyiliğin netice-sidir ve o annesine karşı insanla-rın en iyi davrananıydı."
22699. İbrahim b. Muhzim şöyle diyor: "Gece geç vakitte İmam Sadık'ın (a.s) huzurundan ayrılıp Medine'deki evine gittim. An-nem benimle yaşıyordu. Ben onunla tartıştım ve ona kaşrı ka-ba davrandım. Sabah olunca namaz kıldım ve İmam Sadık'ın (a.s) yanına vardım. Yanına var-dığımda hemen şöyle buyurdu: "Ey Ebi Muhzim! Neden dün annene kabalık ettin? Onun kar-nının içinde yer ettiğin bir ev ol-duğunu, eteğinin içinde uyudu-ğun bir beşik olduğunu,
göğsü-nün kendisinden içtiğin bir kap olduğunu bilmiyor musun?" Ben şöyle arzettim: "Biliyorum" İmam şöyle buyurdu: "O halde onunla barış, ona kabalık et-me." 22700. Resulullah (s.a.a) kendisine gelerek yapmadığım çirkin bir iş kal-mamıştır acaba tövbe etme imkanım var mıdır? Diyen birisine, "Acaba anne ve babandan biri hayatta mı-dır?" diye sordu. Ben (o şahıs) şöyle arzettim: "Babam hayattadır." Pey-gamber şöyle buyurdu: Git ve ona iyi-lik et." O şahıs gittikten sonra şöyle buyurmuştur: "Keşke annesi de hayatta olsaydı."
4206. Bölüm Anne Babaya Eziyet Etmek
Kur'an : "Rabbin, yalnız O'na tap-manızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarla-yacak olursa, onlara karşı "Of" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin." 22701. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Senin yanında yaşlı-lığa erişince" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Eğer seni inicitir-lerse, onlara "of" bile deme. Eğer sana vururlarsa, onları azarlama."
22702. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya en kü-çük saygısızlık onlara "öf" de-mektir. Aziz ve celil olan Allah "öf" demekten daha basit bir şey görmüş olsaydı şüphesiz ondan da sakındırırdı." 22703. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer Allah, "of" ke-limesinden daha az bir şey bul-saydı, şüphesiz ondan da sakın-dırırdı. "Öf" demek anne babaya karşı saygısızlığın en küçük mer-tebesidir."
22704. İmam Sadık (a.s) Allah-u Teala'nın "Onlara rahmet ka-natlarını ger" ayeti hakkında şöy-le buyurmuştur: "Onlara sadece rahmet ve şefkat gözüyle bak. Onlara sesini yükseltme. Elini onların elinden üstün tutma ve onlardan öne geçme." 22705. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Babam oğluyla yolda giden ve oğlunun kendisine da-yandığı bir şahsı gördü. Babam (a.s) o çocuktan çok rahatsız ol-du. Hayatta olduğu müddetçe de onunla konuşmadı."
22706. İmam Bakır (a.s), ""Of" bile demeyesin"ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu üzmenin en küçüğüdür; Allah onu ve on-dan daha fazlasını haram kılmış-tır." 22707. İmam Sadık (a.s) Allah-u Tealanın "Onlara yüce sözler söyle" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Eğer seni dövseler "Al-lahım! Onları bağışla" de."
22708. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "Babam bana bir ev bağışladı ve şimdi de kararından vazgeçip onu geri almak istiyor" diyen birisine şöyle bu-yurmuştur: "Baban kötü bir iş yapmıştır, ama eğer onunla tartı-şırsan, sesini yükseltme. Eğer o sesini yükseltirse, sen sesini al-çalt." 22709. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın anne babası-na sövmesi büyük günahlardan-dır. İnsan, birinin babasına sö-ver, o da buna karşılık onun ba-basına söver veya birinin anne-sine söver ve netice olarak o şa-hıs da kendisinin annesine sö-ver."
4207. Bölüm Anne Babaya İsyan
22710. Resulullah (s.a.a), Yemen ehline yazdığı bir mektupta şöyle bu-yurmuştur: "Allah nezdinde kıya-met günü günahların en büyüğü, Allah'a şirk koşmak, mümin in-sanı haksız yere öldürmek, Allah yolunda yapılan savaş meydanla-rından kaçmak ve anne babaya isyan etmek." 22711. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İtaat etmeyen evlada şöyle denir: "İstediğin şeyi yap ama şüphesiz seni bağışlamaya-cağım." 22712. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya isyan etmek büyük günahlardandır. Zira Allah-u Teala itaat etmeyen evladı mutsuz ve isyankar olarak karar kılmıştır."
22713. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Havayı karartan (top-lumu bozan) günahlardan biri de anne babaya isyandır." 22714. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya isyan fakirliğe sebep olur ve zillete sü-rükler." 22715. İmam Hadi (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya isyan, acı görmemiş kimse için evlat acısıdır." 22716. İmam Askeri (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gençlik zamanında çocuğun babasına küstahlığı, bü-yük yaşta ona itaatsizlikle sonuç-lanır."
22717. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim evladına beddua ederse fakirliğe mübtela olur." Bak. Ed-Dua, 1203. Bölüm 22718. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah iki işin cezasını dünyada verir: Taşkınlık ve anne babaya isyan." 22719. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, anne babaya isyanı, şu açıdan haram kılmıştır: Aziz ve celil olan Allah'a itaat başarısından mahrumiyete, anne babaya saygısızlığa,
nimete nan-kör olmaya, şükür ve hamdın or-tadan kalkmasına, neslin azalma-sına ve kesilmesine sebep olur. Zira anne babaya itaatsizlik, anne babaya saygısızlığa, hak ve hukuklarının tanınmamasına ve akrabalık bağlarının kesilmesine, anne babanın evlada rağbetsiz olmasına sebep olur. Çocuğun anne babasına iyilik etmemesi onların da kendisini terbiye işini terk etmesine sebep olur." bak. Ez-Zenb, 1384. Bölüm, Vesail'uş Şia, 15/216, 104. Bölüm
4208. Bölüm Anne Babaya İtaatsiz-lik Örnekleri
22720. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Anne babaya isyan-dan biri de insanın onlara sert bakmasıdır." 22721. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim anne baba-sına onlar kendisine zulmetseler bile öfkeli bir bakışla bakarsa Al-lah onun namazını kabul et-mez."
22722. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim anne baba-sını üzerse onlara isyan etmiş olur." 22723. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her anne babaya saygısızlığın üzerinde anne ba-baya bir saygısızlık vardır. Şahıs anne babasından birini öldürürse artık onun üzerinde anne babaya daha kötü bir isyan yoktur."
4209. Bölüm Babanın Çocuk Üze-rindeki Hakkı
22724. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Babanın evlat, evla-dın da baba üzerinde bazı hakla-rı vardır. Babanın evlat üzerin-deki hakkı, (evladın) Allah'a is-yan dışında her şeyde ona (baba-sına) itaat etmesidir." 22725. Resulullah (s.a.a) babanın evlat üzerindeki hakkı sorulunca şöy-le buyurmuştur: "Onu adıyla ça-ğırmasın, ondan öne geçmesin, ondan öne oturmasın ve ona sö-vülmesine sebep olmasın."
22726. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Babanın evlat üze-rindeki haklarından biri de ba-banın kızdığı zaman evladın tes-limiyet göstermesidir." 22727. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Baba ve annenin ev-lat üzerinde üç hakkı vardır: Her haliyle onlara teşekkür etmesi, kendisine yaptığı emir ve yasak-larda Allah'a isyan dışında onlara itaat etmesi, gizli ve aşikar, onla-rın hayrını dilemesidir."
22728. İmam Zeyn'ül-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Babanın hak-kına gelince, o senin aslın ve kö-kündür. Zira eğer o olmasaydı, sen de olmazdın. O halde bil ki kendinde beğendiğin her hasle-tin, senin varlığındaki kökü ve menşei babandır. O halde Al-lah'a hamd et ve o nimet için babana teşekkür et ve (bil ki) Al-lah'tan başka güç yoktur."
4210. Bölüm Hem Evlat ve Hem de Malı Babaya Aittir
22729. Resulullah (s.a.a), babasını şikayette bulunan birine şöyle buyur-muştur: "Hem sen, hem varlığın babana aittir." 22730. Resulullah (s.a.a) kendisine, "Babam malımı almak istiyor" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Sen ve malın babana aitsin." 22731. Resulullah (s.a.a), birisinin kendisine, "Babam varlığımı gasbet-miştir" demesi üzerine şöyle buyur-muştur: "Hem sen hem de malın babana aittir."
22732. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Kendime ait malım ve ailem var-dır. Babamın da kendisine ait malı ve ailesi vardır. Şimdi malımı almak istiyor" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Hem kendin hem de malın babana aittir." 22733. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "evladın ne kadar malı babaya helaldır?" diye sorulunca şöyle buyur-muştur: "Mecbur kaldığı zaman günlük yiyeceğini israf haddinde olmamak şartıyla alabilir."Ravi
şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "O halde, babasını yanına geti-ren birisine Peygamberin şöyle buyurması nedendir: Sen ve var-lığın babana aittir" İmam şöyle buyurdu: "O babasını Peygam-berin yanına getirdi ve şöyle de-di: "Ey Allah'ın Resulü! Bu ba-bam annemden kalan miras pa-yımı bana vermiyor.
"Babası Re-sulullah'a onu oğluna veya ken-disine harcadığını arzetti. İşte burada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hem sen hem varlığın babana aittir." O adamın bir şeyi yoktu (ki oğluna versin) çünkü bütün malı evladına ve kendisine harcanmıştı. Acaba Resulullah babayı evladı için hapseder miy-di?"
14
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4211.Bölüm Evladın Baba Üzerindeki Hakkı
22734. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Evladın baba üzerindeki hakkı, ona okuma yazmayı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmesi ve helal dışında bir yiyecek yedirmemesidir." 22735. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuğun baba üzerindeki hakkı ona güzel isim koyması, onu güzel terbiye etmesi ve ona Kur'an öğretmesidir." 22736. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Evladın baba üzerindeki hakkı kendisi için iyi bir isim seçmesi, büluğa erdiği zaman onu evlendirmesi ve ona okumayazma öğretmesidir."
22737. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çocuğun baba üzerindeki üç hakkı şunlardır: Kendisi için güzel isim seçmesi, ona okuma yazma öğretmesi ve bulüğ çağına erdiğinde onu evlendirmesi." 22738. Resulullah (s.a.a), çocuğun baba üzerindeki hakkı sorulunca şöyle buyurmuştur: "Ona güzel bir isim takması, güzel terbiye etmesi, güzel bir iş ve meslek öğretmesidir."
22739. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Çocuğun baba üzerinde üç hakkı vardır: Kendisi için iyi bir anne seçmesi, kendisine iyi bir isim bulması ve onu terbiyesi için çalışmasıdır." 22740. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Evladın baba üzerindeki hakkı, onun için güzel bir isim takması ve onu güzel terbi-ye etmesidir." 22741. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Evladın baba üzerindeki hakkı ona güzel bir isim takması, kendisine güzel bir sa-nat öğretmesi ve güzel terbiye etmesidir." 22742. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim çocuğunu evlendirme çağına ulaştırır ve malî imkanı olduğu halde onu evlendirmezse ve o çocuktan bir hata ortaya çıkarsa günahı baba-nın boynunadır."
22743. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Evladına iyilik etmesi üzere yardım eden, hata ve gü-nahlarını bağışlayan ve Allah'ın dergahına onun için dua eden kimseye Allah rahmet etsin."
22744. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Evladına iyilik etmesi için yardım eden babaya Allah rahmet etsin." 22745. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın evladına iyilik etmesi kendi anne babasına iyilik etmesi gibidir." 22746. İmam Sadık (a.s), kendisi-ne, "kime iyilik edeyim?" diye soran bir şahsa şöyle buyurmuştur: "Baba-na ve annene" O şöyle arzetti: "Onlar dünyadan gittiler."İmam şöyle buyurdu: "Evladına iyilik et"
4212. Bölüm Çocuk Terbiyesi
22747. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza saygı gösteriniz ve onları güzel bir şekilde terbiye ediniz." 22748. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınızı üç haslet üzere terbiye ediniz: Peygamberi sevmek, Ehl-i Beyt'i sevmek ve Kur'an okumak üzere."
22749. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hiç bir baba evladına terbiyeden daha güzel bir bağışta bulunmamıştır." Başka bir rivayette ise Resulul-lah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu yer al-mıştır: "Hiç bir baba evladına edep-ten daha değerli bir şey miras bırak-mamıştır." 22750. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuk yedi yıl oyun oynamalı, yedi yıl ilim öğrenmeli ve yedi yıl da helal ve haramı öğ-renmeye koyulmalıdır."
22751. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınızı ilim öğrenmeye zorlayınız." 22752. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Gençlerinize Mürcie fırkasından daha önce hadis öğ-retiniz." 22753. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bizim ilmimizden çocuklarınıza bir şey öğretin ki Allah onun vasıtasıyla kendileri-ne fayda versin ve Mürcie fırkası kendi görüşleriyle onlara üstün gelmesin." 22754. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınıza ok at-mayı öğretin. Zira bu düşmana gelip gelmeye sebep olur."
22755. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınıza yüz-meyi ve ok atmayı öğretiniz." 22756. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınızı yedi yaşında namaz kılmaya zorlayın, on yaşında iken namaz kılmakları zaman tenbih edin ve yataklarını birbirinden ayırın."
22757. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınız yedi ya-şına girdiğinde onlara namazı öğretin, on yaşına ulaştıklarında namazı terk ettikleri için onları tenbih edin ve yataklarını birbi-rinden ayırın." 22758. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuklarınıza namaz kılmayı öğretiniz. Bulüğ çağına erdiklerinde onları namazı ter-kettikleri için hesaba çekiniz."
22759. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biz çocuklarımıza yedi yaşına girdiklerinde güçleri-nin yettiği kadar günün belli bir miktarınca yarım gün, daha az veya daha çok oruç tutmalarını emrederiz. Açlık ve susuzluk on-lara galebe çaldığında ise iftar etmelerini emrederiz. Böylece bu teşvik üzere oruç tutmaya alışır, oruç tutma gücünü elde ederler. Sizler de çocuklarınız dokuz ya-şına girdiğinde onlara güçleri yettiğince günün belli bir mikta-rında oruç tutmalarını, susuzluk onlara galebe çaldığında da oruç-larını açmalarını emrediniz."
22760. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biz çocuklarımıza beş yaşına geldiklerinde namaz kılmayı emrederiz, sizler de ço-cuklarınızı yedi yaşında namaz kılmaya zorlayın. Biz çocukları-mıza yedi yaşına girdiklerinde güçleri yettiğince günün belli bir miktarında oruç tutmalarını em-rederiz...
bu hadisin devamı tıpkı önceki hadis gibi devam etmek-tedir." 22761. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuk yedi yıl efen-didir, yedi yıl hizmetçidir ve yedi yıl da vezirdir (yardımcıdır). Eğer yirmi bir yaşına kadar ona yaptığın yardımdan hoşnut olur-san (terbiyesi iyi sonuçlanırsa) pekala aksi taktirde omuzuna vur (ve onu kendi haline bırak) sen artık onun hakkında Allah nezdinde maruz sayılırsın." bak. 294. Konu, es-Siğer; 255, eş-Şebab, el-Edeb, 70-71. Bölümler; el-İlm, 2918. Bölüm; el-Akl, 2826. Bölüm, 1361. Hadis; el-Muhaccet'ul Beyza, 5/124 konu
4213. Bölüm Çocuğa Saygısızlık
22762. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuğun anne baba-sına karşı saygısızlık etmemesi gerektiği gibi, anne baba da on-lara karşı saygısızlık etmemeli-dir." 22763. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Çocuğun anne baba-sına saygısızlık etmemesi ge-erktiği gibi, anne babası da ço-cuğuna -salih olduğu taktirde-saygısızlık etmemelidir." 22764. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Babanın çocuğu üze-rinde hakları olduğu gibi çocu-ğun da babanın üzerinde hakları vardır."
560. Ko-nu
el-Vilayet (1) Hükü-met-Yönetici-lik
Vesail'uş-Şia, 12/135, 45. Bölüm; Tahrim'ul-Velayet mi Kıbel'-il-Caiz Bihar, 78/271-277; Kitab'us-Sadık (a.s) ile ve ili'l-Ahvaz Bihar, 77/126; Vesaya'un-Nebi li Meaz b. Cemel lemma be'sehu ile'l-Yemin Kenz'ul-Ummal, 5/584, Ki-tab'ul-Hilafet me'el-İmaret
Kur'an : "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çe-kişirseniz ve Allah'a ve ahiret gününe iman etmişseniz onu Allah'a ve Peygamber'e götü-rün. Bu, hayırlı ve netice iti-barıyla en güzeldir."
Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, biz seni onlara koruyucu gönder-medik." "Sizin dostunuz ancak Al-lah, O'nun Peygamber'i ve namaz kılan, zekât veren ve rüku eden müminlerdir." 22765. İhticac-i Tebersi kitabında Müminlerin Emirinden (a.s) uzun bir hadis nakledilmiştir ve bu hadisin bir bölümünde şöyle yer almıştır: "Bazı şeylerin işini seçilmiş emin kimselerin eline verdi. O halde onların işi kendisinin işidir. Emirleri onun emridir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: "Kim Resule itaat ederse, şüphesiz Allah'a itaat etmiştir" bak. el-İmamet (3), 176. Bölüm
22766. İbn-i Abbas, Allah-u Tea-la'nın "Şüphesiz sizin veliniz Allah Resulü ve iman eden-lerdir" ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Bu ayet Ali (a.s) hakkın-da nazil olmuştur." Bak. El-İmamet, 176. Bölüm 22767. Cabir b. Abdillah Ensari şöyle diyor: "Aziz ve celil olan Al-lah Peygamberi Muhammed'e (s.a.a), "Allah'a itaat ediniz, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz" ayeti-ni nazil kıldığı zaman ben şöyle arzettim: "Ey Resulullah! Allah ve Resulü bizler için bellidir.
Ama Allah'ın itaatlerini size itaa-te bağlı kabul ettiği emir sahiple-ri kimlerdir?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Cabir! Onlar benim halifelerim ve benden sonraki müslümanların imamla-rıdır. Onların ilki Ali b. Ebi Ta-lib'dir, daha sonra Hasan, daha sonra Hüseyin daha sonra Ali b. Hüseyin, daha sonra Tevrat'ta Bakır diye meşhur olan Mu-hammed b. Ali'dir ve sen ey Ca-bir, onu derk edeceksin, onu gördüğün zaman kendisine se-lamımı ilet. Ondan sonra Cafer b. Muhammed Sadık'tır, daha sonra Musa b. Cafer, daha sonra Ali b. Musa ve daha sonra Mu-hammed b. Ali'dir, daha sonra Ali b. Muhammed, daha sonra Hasan b. Ali, daha sonra da be-nim adımı ve künyemi taşıyan Allah'ın yeryüzündeki hücceti ve yaratıkları arasındaki bakiyyesi olan İbn-i Hasan b. Ali'dir.
O yüce olan Allah'ın kendisi-nin eliyle alemin doğu ve batısını fethettiği kimsedir. O şiilerinden ve dostlarından gaybete çekilir. Bu gaybet döneminde Allah'ın kalbini imanla denediği kimseler dışında hiç kimse onun imamet inancında sabit kalmaz."
Cabir şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Ey Resulullah! Onun gaybeti zamanında şiiler vücu-dundan istifade edebilecekler midir?" Resulullah şöyle buyur-du: "Evet, beni Peygamber ola-rak gönderene yemin olsun ki onlar gaybeti zamanında da onun varlığından istifade ede-cekler, velayet nurundan, insan-ların, bulutların arkasındaki gü-neşten istifade ettikleri gibi ay-dınlanacaktır. Ey Cabir! Bu konu Allah'ın gizli sırlarından ve örtü-lü ilmindendir. O halde sen de onu ehlinden başkasından giz-le."
Allame Tabatabai (r.a) İslam Toplumunda ilişkiler hususundaki sözünün 12. Bölümünde şöyle diyor: İslâm Toplumunun Önderi ve Tutumu "İslam toplumunun önderliği (ve-layet-i emri) Peygamberimizin uhdesi-ne bırakılmıştır. Kur'an-ı Kerim açık bir dille ona itaat etmenin, direktifle-rine uymanın farz olduğunu bildirmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Al-lah'a itaat edin. Peygambere itaat edin." Hakeza "Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın gösterdiği gibi hüküm veresin." Hakeza "Peygamber, müminler için kendilerinden daha önde gelir." Hakeza "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah sizi sevsin."
Kur'an'da bunlar gibi çok sayıda ayet var. Bu ayetler Peygamberimizin İslam toplumuna yönelik velayetinin ya bazı ya da bütün yönlerini içerir. Bu konuda araştırmacının gayesi-ni tatmin edecek yöntem, Resul-i Ek-rem'in (s.a.a) hayatını inceleyip doyu-rucu miktarda nazari bilgi almak, arkasından ahlak, ibadet, muamelat, siyaset, diğer, ilişkiler ve uygulamalar alanlarında inen ayetlerin tümüne başvurmaktır. İlahi vahyin zevkinden süzerek elde edilen bu delil, bir iki cümlelik sözle de bulunmayacak dere-cede yeterli dile ve tatmin edici açık-lamaya sahiptir.
Burada araştırmacının özen göste-receği bir başka ince nokta vardır ki, o da şudur: İbadetleri yapmayı, cihat emrini yerine getirmeyi, hadleri ve kı-sasları uygulamayı ve diğer İslam hü-kümlerini içeren ayetlerin çoğunda hi-tap bütün müminlere yöneltilmektedir, sadece Peygamberimize hitap edilme-mektedir. Yüce Allah şöyle buyuru-yor:
"Namazı ayakta tutun." Hakeza "Allah yolunda infak edin." Hakeza "Oruç tutmak üzerinize farz kılındı." Hakeza "Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk olsun." Hakeza "Allah yolunda cihad edin." Hakeza "Allah için gerektiği gibi cihad edin." Hakeza "Zina eden erkek ve kadının her birine yüz kırbaç vurun." Hakeza "Hırsızlık eden erkeğin ve kadının ellerini kesin." Hakeza "Kısasta sizin için hayat vardır." Hakeza "Şahitliği Allah için yapın." Hakeza "Ve topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın."
Hakeza "Dinin gereklerini yerine getirin ve onun hakkında ayrılığa düşmeyin." Hakeza "Muhammed sadece bir pey-gamberdir. Ondan önce daha nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür ya da öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksi-niz? Kim iki topuğu üzerinde geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar vermeyecektir. Şükre-denleri ise Allah ödüllendire-cektir." Bu konuda bunların dı-şında daha bir çok ayet vardır.
Bu ayetlerin hepsinden çıkan so-nuç şudur: Bu din Allah'ın insanlara yüklediği toplumsal bir boyadır. O, kulların kafir olmalarına razı değil-dir. Dinin gereklerinin yerine getiril-mesi, insanların tümünün gerçekleşti-receği bir görevdir. O halde toplumun işleri, toplumu oluşturan insanların omuzlarındadır.
Bu konuda bazı fertlerin diğerle-rine göre ayrıcalığı ve özelliği yoktur. Peygamber ile başkaları bu konuda eşittir. Nitekim yüce Allah şöyle bu-yuruyor: "Ben, erkek olsun, ka-dın olsun, içinizden çalışan hiç bir kimsenin yaptığını bo-şa çıkarmam." Bu ayetin kayıtsız-şartsız ifadesi gösteriyor ki, İslam toplumunun unsurlarının toplumlarının kendisi üzerindeki etkisi hem teşrii, hem de tekvini açıdan O'nun tarafından göz önünde tutuluyor ve O bu etkiyi boşa çıkarmıyor. Yüce Allah başka bir ayette de şöyle buyuruyor: "Allah yeryüzünü dilediği kullarına miras bırakır.
İyi son, (günahlardan) sakınanlar içindir." Evet, Peygamberin (s.a.a) omuz-larında dine çağrı, yol gösterme ve eğitme görevleri vardır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Peygamber on-lara Allah'ın ayetlerini okur, onları kötülükterden arındırır, onlara kitabı ve hikmeti öğre-tir." Resulullah (s.a.a), ümmetin işlerini yürütmek, dünyada ve ahirette önderliklerini üstlenmek ve hayatta oldukça onlara liderlik yapmak için Allah tarafından belirlenmiştir.
Fakat burada araştırmacılar ta-rafından göz ardı edilmemesi gereken nokta şudur: Bu yol, Allah'ın malını taht sahibi sultanın haracı sayan, Al-lah'ın kullarını onun köleleri kabul eden, köleleri saydığı Allah'ın kulla-rına dilediği gibi davranan, onlar üze-rinde istediği gibi hükmeden saltanat egemenliği yolundan başka bir yoldur. Yine bu yol, maddi yararlanma esası-na dayanan demokratik veya antide-mokratik bir toplumsal yöntem de de-ğildir. Bunlar ile İslam arasında ben-zeşmeye, aralarında özdeşlik kurul-masına engel, açık ayrılıklar vardır.
Bu farklılıkların en önemlilerin-den biri şudur: Söz konusu toplumlar maddi çıkar esası üzerine kurulduk-ları için istihdam ve sömürme ruhu iliklerine işlemiştir. Bu da insan ta-hakkümü sistemini doğurur. Bu sis-temde her şey insanın iradesine ve keyfi davranışlarına bağlıdır. Egemen insanın diğer insana el atması, istediği gibi onu eli altına alması ve ondan beklediği her şeyi elde etmesi mübah sayılır. Bu, geçmiş yüz yıllardaki keyfi monarşi yöntemidir. Ki bu gün uygar toplum kılığında ortaya çıktı. Bu du-rumu güçlü milletlerin zayıf milletlere yaptıkları zulümlerde ve haksızlık-larda görüp durduğumuz gibi, onların tarih tarafından kaydedilen kötülük-leri ile ilgili hatırımızla da sabittir.
Geçmiş yüzyılların bir firavunu, bir Kayseri veya bir Kisrası (bir im-paratoru) baskılarla, entrikalarla za-yıflar üzerinde meramını, istediği ve arzu ettiği gibi yürütürdü. Sonra da eğer canı mazeret beyan etmek isterse bütün bu yaptıklarının saltanatın ge-reği olduğu, ülke yararına olduğu, devletin temelini güçlendirmek için ya-pıldığı mazeretine sığınırdı. Yaptıkla-rının onun dehasının ve üstün kişi oluşunun hakkı olduğuna inanırdı. Kılıcını bu sözde hakkının delili ola-rak gösterirdi.
Bu günde eğer güçlü milletler ile zayıf milletler arasındaki siyasi ilişkileri derinliğine incelersen, tarihin ve tarihi olayların geri geldiğini ve gözlerimiz önünde tekrarladığını görürsün. Yalnız geçmişteki tek adama dayalı biçim, şimdilik toplumsal biçim ile yer değiştirdi. Ama ruh aynı ruh, keyfi arzu aynı keyfi arzudur. Oysa İslam'a gelince, onun yolu bu keyfi arzulardan uzaktır. Onun delili, Pey-gamberimizin fetihlerindeki ve anlaş-malarındaki uygulamalarıdır.
İslam dışı toplumların yöntemleri ile İslam yöntemi arasındaki başlıca farklardan bir başkası da şudur: İn-sanlık tarihi boyunca görüldüğü ve belgelendiği üzere toplumların kesim-leri arasında, sonu fertler arası karga-şaya varan ayrıcalıklar mutlaka var-dır. Toplum kesimleri arasındaki ser-vet, mevki, makam ayrıcalıkları so-nuçta toplumlarda kargaşa belirmesi-ni kaçınılmaz kılar. Fakat İslam toplumunun kesimleri arasında ben-zeşme vardır.
Birbirleri arasında öncelik, üstünlük, övünme ve seçkinlik yoktur. İnsanın mayasının isteği ve vazgeçilmez arzusu olan farklılık, sadece takvadadır ve bunun belirleyicisi insanlar değil, Allah'tır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık. Sizi milletlere ve halklara ayırdık ki, tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, kötülüklerden en çok sakınanızdır." "İyiliklerde birbiriniz ile yarı-şın."
Buna göre İslam'da yöneten ile yö-netilen, amir ile memur, reis ile reisin emri altındakiler, özgür insan ile kö-le, erkek ile kadın, zengin ile fakir, büyük ile küçük eşit konumdadır. Dini kanunların haklarında yürü-tülmesi ve sosyal olaylarda aralarında sınıf farklılıklarının olmaması açısın-dan bu saydıklarımızın hepsi birdir. Peygamberimizin uygulamaları bunun delilidir. Selam ve övgü bu uygulamayı yapanın üzerine olsun.
Bu önemli farklardan biri de şu-dur: İslam'da yürütme gücü, toplumda ayrıcalıklı ve seçkin bir zümrenin te-kelinde değildir. Tersine bu güç top-lumun bütün fertlerine yaygındır. Bu-na göre herkes hayra çağırmakla, iyi-liği emredip kötülükten sakındırmak-la yükümlüdür. İslam toplumunun yöntemi ile diğer toplumların yöntem-leri arasında daha birçok farklılıklar vardır ki, bunlar dikkatli araştırıcı-ların gözünden kaçmaz.
Bunların hepsi Peygamberimizin hayatında böyle idi. Peygamberimiz-den sonra toplum yöneteminde iki gö-rüş belirdi. Müslümanların çoğunluğu toplumda bir halifenin Müslümanlar tarafından seçilmesi yöntemini benim-serken, Şii Müslümanlar halifenin Allah ve Peygamber tarafından nasla belirlendiğini, bu halifelerin kelam ki-taplarında ayrıntılı biçimde anlatıldığı üzere on iki İmam olduğu görüşünü savunmuşlardır.
Fakat bu görüş ayrılıkları bir ya-na, Peygamberimizden (s.a.a) ve za-manımızda olduğu gibi Hz. Meh-di'nin gıybetinden sonra İslam hükü-metinin işinin Müslümanlara bıra-kıldığı tartışmasızdır. Kur'an'dan bu konuda çıkan sonuca göre toplumun önderini Peygamberimizin uygulama-ları uyarınca belirleme yetkisi Müs-lümanların elindedir.
Bu da krallık veya imparatorluk değil, imamlık sis-temidir. Belirlenen önderin Müslü-manlara yönelik uygulamaları şöyle olmalıdır: Hükümleri değiştirmeksi-zin korumak. Temel hükümler dışın-da, daha önce belirtildiği gibi, güncel ve yerel olaylarda istişare ilkesini be-nimsemek. Bu konudaki delil, "Si-zin için Peygamberde uyula-cak güzel bir örnek vardır." Ayetinin yanı sıra, daha önce değindiğimiz Peygamberimizin önderliğini vurgulayan ayetlerin bütünüdür. bak. el-İmamet (1), 138, 147. Bölümler, el-İmamet (2), 167. Bölüm
4215. Bölüm Kötü Yöneticilerin İş Başına Geçmesine Sebep Olan Şey
Kur'an : "Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur." 22768. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Olduğunuz gibi idare edilirsiniz" 22769. Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her ümmet kendine ait (semavi) kitabı arkalarına attığı zaman Allah da ilmini onlardan almıştır ve düşmanların velayetini kabul ettikleri zaman da onlara musallat kılmıştır." 22770. İmam Ali (a.s) ashabını kınayarak şöyle buyurmuştur: "Nefsim, (kudret) elinde olana andolsun, bu kavim (Muaviye taraftarları) sizi yenecektir. Onların sizden daha haklı olduklarından değil; önderlerinin batıl emirlerini koşarak uymalarından, sizin de benim hakka yönelik emrime itaat etmeyişinizden." 22771. Peygamber (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: "Yaratıklarımdan beni tanıyan kimse ba-na isyan ederse, yaratıklarımdan beni tanımayan bir kimseyi ona musallat kılarım." bak. el-Fesad, 3201. Bölüm, el-Ma'ruf (2), 2692. Bölüm, ez-Zenb, 1379, 1382. Bölümler
4216. Bölüm Adil Yöneticiler
Kur'an : "Bu ahiret yurdunu, yer-yüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Al-lah'a karşı gelmekten sakı-nanlarındır." 22772. İmam Ali (a.s), Allah-u Teala'nın, "O ahiret yurdu-nu..."ayeti hakkında şöyle buyur-muştur: "Bu ayet adil ve mütevazi yöneticiler ile insanlardan diğer güç sahipleri hakkında nazil ol-muştur."
22773. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanın işle-rinden birinin yöneticiliğini elde eder, adaletli davranır, evinin kapısını insanların yüzüne açık tutar, insanlara kötülük etmez ve insanların işleriyle ilgilenirse aziz ve celil olan Allah'a kıyamet günü onu korkudan güvende kılması ve cennete koyması bir hak olur."
22774. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim ümmetimin işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir, onlara karşı iyi niyetli olursa, Allah-u Teala da ona insanların kalbinde bir heybet verir. Her kim de onlara ihsanını açarsa, ona ümmetin dostluk ve sevgisini nasip eder. Her kim ümmetin malına elini uzatmaktan sakınırsa, aziz ve celil olan Allah da varlığını artırır. Her kim bir mazlumun hakkını zalimden alırsa, cennette benimle arkadaş olur. Her kimin affı ve bağışı çok olursa, ömrü uzar ve her kimin adaleti kapsamlı olursa, düşmanları karşısında yardım görür." bak. el-Adl, 2543. Bölüm
4217. Bölüm Zalim Yöneticiler
22775. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zalim yöneticiler, ümmetin kötüleri ve imamların düşmanlarıdırlar." 22776. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yırtıcı, obur ve acımasız bir hayvan, cellat ve zalim olan hükümdardan daha iyidir." 22777. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hükümdarların en kötüsü günahsız kimsenin kendisinden korktuğu kimsedir." 22778. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin hükümeti zalim olursa devleti de zail (yok) olur." 22779. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Müslüman-ların işlerinden birinin sorumlu-luğunu üstlenir ve onlara hıya-nette bulunursa o ateştedir"
22780. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zalimin hükumetine rağbetsizlik adilin hükümetine rağbet miktarıncadır." 22781. İmam Ali (a.s), Mısır ehline yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Bana üzüntü veren şey bu ümmetin başına sefih, zalim ve facir kimselerin musallat olmaları, Allah'ın malını aralarında dolaştırmaları, Allah'ın kullarını köle yapmaları, salihleriyle savaşmaları, fasıklarını dost ve yardımcı edinmeleridir." bak. 19. Konu, el-İmaret, el-Kaza (2), 3363. Bölüm, ez-Zulm, 2447. Bölüm
4218. Bölüm Yöneticilerin Valilerin Zulmüne Ortak Oluşu
22782. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Bir gün, Osman'ın Ali'yi (a.s) şikayetine şahit oldum. Bu cümleden, Ali'ye söylediği sözlerden biri şuydu: "Seni Allah'a ant içiririm ki sakın tefrika ve ayrılık kapısını açma."Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Tefrika kapısını açmaktan veya tefrika için ortak sağlamaktan Allah'a sığınırım. Ama seni Allah ve Resulünün sakındırdığı şeyden sakındırıyorum... Ümeyye oğullarından beyinsiz kimselerin müslümanların namus,
can ve malına el uzatmalarına, neden izin veriyorsun? Allah'a yemin olsun ki eğer senin valilerin alemin batısında bile zulüm etseler, sen onun günahına ortaksın!" Osman şöyle dedi: "Sen haklısın, ben bu işi yapacağım ve senin ve müslümanların rahatsız olduğu valileri azledeceğim."Sonra birbirinden ayrıldılar, ama Mervan b. Hakem Osman'ı bu işten engelledi ve şöyle dedi: "İnsanlar sana karşı küstahlaşır, o halde valilerinden hiç birini azletme."
22783. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Valinin, Allah'ın emrettiklerini gereği gibi ihtimamla yerine getirirken, halkın ıslahına çabalarken, Allah'dan yardım dilemesi, hakka riayet etmesi, işler ister hafif olsun ister ağır, sabır göstermesi gerekir."
4219. Bölüm Yöneticinin Kendisine Kaşrı Görevi
22784. İmam Ali (a.s) Malik EŞ-ter'i Mısır'a vali tayin ettiğinde yaz-dığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Salih insanları, Allah'ın kulları-nın diliyle söylettiği şeylerden anlamak mümkündür. Senin için kıymetli azık, salih amel olsun. Nefsine hakim ol. Sana düşen; helal olmayan şeylerde nefsini dizginlemektir. Zira onu dizgin-lemek sevdiği veya sevmediği şeyler hususunda ona karşı insaf-lı olmaktır."
22785. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "İçinde, iktidarın-dan dolayı kibir ve gurur gibi bir duygu ortaya çıktığı zaman senin üzerinde olan Allah'ın mülkü-nün azametini düşün ve senin güç yetiremediğin şeylere nasıl güç yetirdiğini gör. Bu, tamahın-dan dolayı isyan edip serkeşlik eden nefsini yatıştırır, kibirni ve gururunu yok eder, kaybolup gi-den aklını da başına getirir."
22786. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Allah'ın azame-tiyle boy ölçüşmeye; gücünü, onun yüce kuvvetine benzetmeye kalkışma. Çünkü Allah, her zorbayı ezip zelil eder; her kibir-lenip büyüklük taslayanı alçaltır, küçük düşürür." 22787. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Allah'a karşı in-saflı ol; halka, ailenin seçkinleri-ne, kendilerine özel ilgi duydu-ğun emrindeki kimselere karşı insaflı davran. Böyle yapmazsan, ancak zulmetmiş olursun." 22788. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Kendini beğen-mekten, seni nefsinle böbürlen-meye sevk eden şeylere güven-mekten, aşırı övgüyü sevmekten sakın. Çünkü bunlar, ihsan sa-hiplerinin ihsanlarını helak et-mek için şeytanın aradığı uygun fırsatlardır."
22789. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Senden önce ge-çen adil yönetimlerden, üstün kanunlardan; Peygamber'imizin bıraktıklarından, Allah'ın ki-tabındaki yükümlülüklerden öğüt alman, bizim bilerek yaptı-ğımızı gördüğün şeylere uyman ve bu emirnamede sana verdiğim emirlere tabi olmaya çalışman gerekir." 22790. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hükümetin-de gurura kapılırsa, ahmaklığını ifşa etmiş olur." 22791. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim hükümetin-de tekebbüre kapılırsa, azledildi-ği zaman çok horluğa düşer." 22792. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın azledildiğin-de çektiği horluk ve aşağılık, hü-kümeti zamanındaki kötülüğü ölçüsüncedir." bak. el-Murakiber, 1544. Bölüm, Vesail'uş Şia, 12/150, 49. Bölüm
4220. Bölüm Yöneticinin Yöneti-mindeki Önemli Görevle-ri
22793. İmam Ali (a.s) Ömer bin Hattap'a şöyle buyurmuştur: "Şu üç şeyi eğer hatırında tutar ve onunla amel edersen artık başka bir şeye muhtaç olmazsın. Eğer onları terkedersen hiçbir şey sana fayda vermez."Ömer şöyle dedi: "Onlar nedir Ey Ebe'l Hasan?" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Yakın ve yabancı kimse hak-kında had ve cezaları uygulaman, hoşnutluk ve gazap halinde Al-lah'ın kitabı esasınca hüküm vermen, kızıl ve beyaz derili ara-sında (Beyt'ül malı) adil bir şe-kilde bölüştürmendir."Ömer şöyle dedi: "Canıma andolsun ki kısa ve çok açık bir şekilde beyan ettin."
22794. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yönetici bir kimsenin insanların özeli ve geneli hak-kında şu üç şeye riayet etmesi gerekir: "İyileri iyilikle mükafat-landırmalıdır ki insanların iyiliğe rağbeti artsın, tevbe etmesi ve sapıklıktan dönmesi için kötü kimselerin günahlarını örtmek ve insanların arasında ihsan ve insaf yoluyla ülfet icat etmek." 22795. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Üç şeyde ihmalkârlık hükümdara yakışmaz: Sınırları korumak, mazlumların haklarını aramak ve işleri için salih kimse-leri seçmek."
22796. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Kanlardan ve onları helal olmaksızın akıtmaktan sakın. Çünkü ondan daha çok Allah'ın gazabına sebep olan, sonuç açısından daha büyük bir şey yoktur. Kanların haksız yere dökülmesi nimetin daha çok zevaline ve müddetin kesilip ömrün bitmesine sebep olacak bir şey yoktur." 22797. İmam Ali (a.s), Mısır yöne-ticiliğine gönderdiği zaman Muham-med b. Ebi Bekir'e verdiği emrinde şöyle buyurmuştur: "Bakışta da, gö-rüşte de bir tut onları. Böylece büyükler kendilerine meylettiğini düşünüp onlar adına zulmetmeni istemesinler, zayıflar da adale-tinden ümitsizliğe düşmesinler." 22798. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Kendin ve ailen için sevdiğin şeyi halk için de sev. Kendin ve ailen için be-ğenmediğin şeyi halk için de be-ğenme. Zira bu iş hücceti daha çok tamamlar ve milletin düzel-mesinde daha çok etkilidir."
4221. Bölüm Yöneticinin Merha-metli ve Yumuşak Huylu Olmasının Farz Oluşu
22799. İmam Ali (a.s) Mısır'a ta-yin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Halkına merhametle muamele etmeyi kalbine şiar, onları sevip, lütfetmeyi kendine huy edin. Onlara karşı onları yemeyi ga-nimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma. Çünkü, onlar iki sınıf-tır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir. Onlar yanılıp hata edebi-lirler, kusurları olabilir, kasten veya hata ile ellerinden bir şey çıkabilir. O halde Allah'ın seni bağışlamasından nasıl sevinip hoşnut olursan, sen de onlara karşı bağışlayıcı davranıp kusur-larını affet. Çünkü sen, onlardan üstünsün; seni bu işe tayin eden senden üstün ve Allah da seni vali tayin edenden üstündür."
22800. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ım! Her kim ümmetimin işlerinden birinin sorumluluğunu üstlenir de onla-ra sıkı davranırsa, sen de ona sıkı davran. Her kim ümmetimin iş-lerinden birini üstlenir ve onlara merhametli davranırsa sen de ona merhametli davran." 22801. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanlardan birisine hükümdar olursa, kıya-met günü getirilir, cehennem köprüsünün karşısında tutlulur, eğer güzel davranmışsa, kurtulu-şa erer ve eğer kötü davranmışsa köprü yarılır ve o cehenneme düşer." bak. 159. Konu, el-Mudara, 192. konu, er-Rifk
4222. Bölüm Yönetici Halkın Gene-linin Rızayetini Elde Et-melidir
22802. İmam Ali (a.s) Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Senin için işlerin en sevimlisi hakta orta yolda olan, adalette en genel bulunan ve halkın hoş-nutluğunu en çok toplayan iş olmalıdır. Çünkü genelin öfkesi özelin rızayetini faydasız kılar; oysa genelin hoşnutluğuyla öze-lin öfkesi örtülüp giderilir. Zira bu yakınlar hakime bol-lukta en ağır gelen, darlıkta en az yardım eden,
haklarında insafla hükme-dilmesini hoş görmeyen, istekle-rinde inatla direnen, verildiğinde az şükreden, verilmediğinde öz-rü zor kabul eden, zamanın güç-lüklerine karşı en az direnç gös-teren kimselerdir. Dinin direği olan, İslam cemaatini oluşturan, düşmanlara karşı duran, ümme-tin çoğunluğu olan halkı daha çok sevmeli ve onlara daha fazla meyletmelisin."
4223. Bölüm Yöneticinin İstihdam Hususunda Riayet Et-mesi Gereken Şeyler
22803. İmam Ali (a.s) Mısır'a ta-yin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Memurların işleri konusunda çok dikkatli ol. Onları denedik-ten sonra görevlendir. Dostluk sebebiyle ve başkalarına danış-madan tayin etme. Çünkü bu ikisi (dostluk sebebiyle ve başka-larına danışmadan tayin etmek), zulüm ve hıyanet şubelerinin bir araya gelmelerine sebep olur. Bunları iyi ailelerden, İslam'a es-kiden girmiş olan tecrübeli ve hayalı kişilerden seç." 22804. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir genci bir gruba başkan kılar ve o grup arasında Allah'ın daha çok be-ğendiği bir kimse bulunursa şüphesiz Allah'a hıyanet etmiş olur."
22805. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bir toplulu-ğun arasından onlar arasında Al-lah'ın daha çok beğendiği biri varken başka birisini seçerse, Al-lah'a, Resulü'ne ve müminlere hıyanet etmiştir."
4224. Bölüm Yöneticinin Seçmeme-si Gereken Kimse
22806. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki biz bu işi isteyeni veya bu iş hususunda ihtiraslı olan kimseyi bu işe tayin etmeyiz." 22807. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biz asla, işimizi dile-yen kimseyi o işe tayin etme-yiz." 22808. Resulullah (s.a.a) Abdu-rahhman bin Semure'ye şöyle buyur-muştur: "Ey Abdurrahman bin Semure! Sakın yöneticiliği talep etme. Zira eğer senin istemenle bu makam sana verilecek olursa onu idare etmekte kendi haline bırakılırsın ve eğer sen istemeden sana bırakılacak olursan onu idare etmekte yardım edilir-sin."
22809. Ebu Musa şöyle diyor: "Ben iki şahısla birlikte Resulul-lah'ın (s.a.a) huzuruna vardım. Onlardan biri kelime-i şehadet getirdi ve daha sonra şöyle dedi: "Biz işlerinde bizden yardım al-man için geldik (veya bize bir makam ver)" İkincisi de aynı sözleri söyleyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bize göre sizin en hain olanınız, bu işi iste-yeninizdir... Böylece Peygamber hayatta olduğu müddetçe hiç bir hususta o iki kimseden yardım istemedi." bak. el-Kaza (2), 3364. Bölüm
4225. Bölüm Liyakatsiz Bir Şekilde Yüceltilen Kimse
22810. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim yeterliliği olmaksızın yüceltilirse, suçu ol-maksızın aşağıya indirilir." 22811. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim kifayet ve li-yakata sahip olursa, yöneticiliğe layıktır."
4226. Bölüm Yöneticinin Kökten Sökmesi Gereken Şey
22812. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Sonra valinin, kendi reyleriyle hareket eden, zulüm işleyen, muamelede insafları az olan, adaleti gözetmeyen bazı yakınları vardır. Bunların sebeplerini yok ederek köklerini kopar." 22813. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Senden en uzak ve nezdinde en sevilmeyen kim-se, halkın ayıplarını araştıranlar olsun." bak. 68. Konu, et-Tecessus
4227. Bölüm Hakim Valilerini Araş-tırmalıdır
22814. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Yaptıklarını denetle, onların peşice vefalı ve sadık kişilerden seçilmiş ajanlar gönder; çünkü, onların gizli işlerinden haberdar olman, emin olarak işlerini yapmalarına, halka şefkatle muamele etmelerine sebep olur. Memur yardımcılarının seni ihanete dü-şürmesinden sakın. İçlerinden biri, görevine ihanet ettiği ve ajanların raporları hıyanetinde birleştiği zaman, bu sana delil olarak yeter. Artık onun bedeni-ne ceza vermeli, yaptıklarından dolayı onu sorgulamalısın. Sonra onu zillete düşürüp hıyanetle damgalamalı, suçluluk utancını boynuna takmalısın." Bak. 68. Konu, et-Tecessus 4228. Bölüm Kapıcı Edinmekten Sakındırmak
22815. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim insanın işle-rinden birinin sorumluluğunu üstlenir, adaletli davranır, kapısı-nı insanların yüzüne açar, perde-sini kenara iter, insanların işleriy-le ilgilenirse Allah'ın da kıyamet günü onu korkudan güvende kılması ve cennetine koyması bir hak olur."
22816. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kendisiyle diğer mümin arasında bir kapıcı (sek-reter vb. ) olursa Allah da onun-la cennet arasında, her duvarın diğer duvarla fasılasının bin yıllık yol miktarınca olduğu yetmiş bin duvar bina eder." 22817. İmam Ali (a.s), Mekke va-lisi Kusem b. Abbas'a yazdığı mek-tubunda şöyle buyurmuştur: "İnsan-larla aranda dilinden başka vası-ta, yüzünden başka perde olma-sın. İhtiyaç sahibinin karşına çıkmasına mani olma; çünkü o, ilk müracaatında kapılarından kovulursa, işi görüldükten sonra da seni övmez."
22818. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik-i Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Halkından uzun müddet gizlenme. Çünkü valinin raiyetinden gizlenmesi, halkı sıkıntıya sokan işlerdendir ve işlerdeki bilgisinin azlığına delalet eder. Onlardan gizlenmek bir çok şeyi bilmelerine engel olur, onların gözüne büyük şeyler küçük; küçük şeyler büyük görünür. İyilik kötü görünür; kötülük güzel görünür; sonuçta hakla batıl birbirine karışır."
22819. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "Zamanının bir kısmını haksızlıklara uğrayanlara, ihtiyaçlarını, sıkıntılarını sana söylemek isteyenlere ayır. Onlar-la herkese açık bir yerde oturarak konuş. O mecliste, yaratanına karşı mütevazi ol. Askerlerinden, yardımcılarından, koruyu-cularından korkmadan, çekin-meden seninle konuşmalarını sağla. Resulullah'ın bir çok yerde "Allah, zayıfın korkarak, dili do-laşarak dert anlatmaya çalıştığı, fakat güçlüden hakkını alamadığı bir ümmeti asla temizlemeyecek-tir" dediğini duydum. O halde onların sert konuşmalarına ve konuşma yetersizliklerine ta-hammül et. Sıkılmayı, büyükle-nerek onlarla konuşmaktan çe-kinmeyi bırak." bak. 129. Konu, el-Hacet
4229. Bölüm Harac İşlerini Araştır-manın Gereği
22820. İmam Ali (a.s), Malik Eş-ter'e Mısır'a vali tayin ettiğinde yaz-dığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Verginin toplanmasını da de-netle, memurların durumunu düzelt; vergilerin ve vergi me-murlarının ıslahı, onların dışın-dakilerin de ıslahı demektir. Başkaları, ancak onların ıslah olmasıyla düzene girebilir. Çün-kü insanların hepsi verginin ve vergi memurlarının ailesidir. Vergi toplamaktan çok, toprağın imarına, kalkınmasına dikkat etmeye çalışmalısın. Çünkü vergi ancak toprak imar oldukça top-lanabilir. Bir yerin harap olması, halkının yoksul düşmesinden kaynaklanır; halkın yoksul düş-mesi ise, valilerin kendilerine mal yığmalarından, makamlarının devamlı olacağını düşünerek su-i zanda bulunmalarından, ibret alınacak şeylerden az istifade etmelerindendir."
4230. Bölüm Yöneticinin Müslü-manların Malını Bağış-lamaktan Sakınması
22821. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hükümdarın müslü-manların genel malından bağışta bulunması zulüm ve hıyanettir." 22822. İmam Ali (a.s), Erdeşir Huree'deki valisi Maskala b. Hu-beyre Şeybani'ye yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Bazı işlerini bana haber verdiler; eğer yaptıy-san Allah'ın gazabına uğradın, imamını da kızdırdın demektir. Müslümanların ok atarak, at koş-turarak elde ettikleri, elde eder-ken uğrunda kanlarını döktükle-ri, canlarını verdikleri ganimetle-ri kavminden istediğin kimselere paylaştırmışsın. Tohumu yarana, mahlukatı yaratana and olsun ki, eğer bu doğruysa, gerçekten be-nim yanımda çok aşağılık ve iti-bar açısından da çok değersiz bi-ri olursun. Rabbinin hakkını aşa-ğılama, küçük görme ve dinini mahvederek dünyanı düzeltme. Yoksa işlediklerinden en çok hüsrana uğrayanlardan olursun. Haberin olsun ki, senin yanında bulunan Müslümanların da, be-nim yanımda bulunanların da ganimette hakları eşittir. Onlar haklarını almak için bana gelir ve razı olarak giderler." bak. el-Mal, 3765, 3766. Bö-lümler
4231. Bölüm Darda Kalan Borçlu-nun Borcunu Ödemek Yöneticinin Görevidir
22823. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Alacaklı kimse, ala-caklı olduğu şahsı müslümanla-rın yöneticilerinden birinin yanı-na götürür ve borçlu kimsenin sıkıntıda oluşu o yöneticiye belli olursa o borç borçlunun omuz-larından kalkar ve yöneticinin boynuna düşer. Yönetici kimse onu elindeki müslümanların ma-lından ödemelidir."
22824. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer bir kimse birin-den alacaklı olur da, borçlu kim-se de o malı israf etmemiş veya günah yolunda harcamamışsa ve ödemek durumunda değilse, borçlunun ona Allah'ın işlerinde genişlik verinceye ve borcunu ödeyecek duruma gelinceye ka-dar mühlet vermesi gerekir. Eğer adil imam iş başındaysa, onun borcunu ödemesi gerekir. Zira Resulullah (s.a.a) şöyle buyur-muştur: "Her kim geriye birmal bırakırsa o mal onun varisleri-nindir. Her kim de geriye borç veya külfet bırakırsa, imam, Pey-gamberin garantilediği ve üst-lendiği şeyi ödemelidir."
22825. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim bu rızkı kendisine ve ailesine harcamak için helal yoldan talep ederse, Allah yolundaki mücahit gibidir. Eğer hayat kavgasında mağlub düşerse Allah ve Resulü'nün ke-faletini borç alır, ailesini giderini temin eder. Eğer borcunu öde-meden dünyadan giderse, imam onun borcunu ödemekle yü-kümlüdür. Eğer ödemezse gü-nahı onun boynunadır." bak. Vesail'uş Şia, 13/90, 9. Bölüm, Mustedrek'ul Vesail, 13/397, 9. Bölüm
15
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4232.Bölüm Yöneticinin Bizzat Yapması Gereken İşler
22826. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "İşlerinden bazılarını bizzat senin yapman gerekir. Bunlar, katiplerinin aciz kaldığı durumlarda memurlarına cevap vermen; arz edildiğinde halkın ihtiyacını hemen gidermendir. Bu iş yardımcılarını sıkabilir, vaktinde yap-mayabilirler. Her günün işini o gün yap. Çünkü, her gün yapıla-cak özel işler vardır."
4233. Bölüm Yöneticinin Mustaz'af Kimselere Teveccüh Et-mesinin Farz Oluşu
22827. İmam Ali (a.s), Mısır'a vali tayin ettiğinde Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Allah için, Allah için, çaresiz olan aşağı tabakayı gözet. Onlar yoksul, muhtaç, darlıktan bunalmış, dertlerle boğuşan, kazançtan aciz kişilerdir. İçlerinde dilenenler olduğu gibi, bir şey uman fakat, kimseden bir şey istemeyenler de vardır. Allah onlara bir hak tayin etmiş ve senden de ona riayet etmeni istemiştir.
O halde onu korumaya çalış. Onlara beytülmalinden bir pay ayır… Onlardan, insanlar tarafından hakir görülen fakat, gelip sana dert anlatmayanları ara bul. On-ları bulmak, hallerini anlamak için, Allah'tan korkan, bü-yüklenmeyen, mütevazi kişiler yolla da o kimselerin du-rumlarını sana iletsinler. Sonra insanlar hakkında buluşma gü-nünde Allah'a mazeret getirebi-leceğin bir şekilde davran. Fakir-ler ve sefiller, insanlar içinde in-safa en fazla layık kişilerdir. Haklarını eda etmede, Allah ka-tında bir mazeretin olacak şekil-de hareket et."
4234. Bölüm Evliyaullahın Özellik-leri Kur'an : "İyi bilin ki, Allah'ın dost-larına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Al-lah'a iman etmiş ve O'na kar-şı gelmekten sakınmışlardır."
"Yoksa Mescid-i Haram'a girmekten men ederlerken Al-lah onlara niçin azâb etme-sin? Hem de O'nun dostu değiller; O'nun dostları ancak karşı gelmekten sakınanlar-dır. Fakat çoğu bunu bilmi-yorlar." 22828. Mesih (a.s), kendisine, "Ne korkusu ne de hüznü olan Allah'ın veli kulları kimlerdir?" diye soran Havarilere şöyle buyurmuştur: "İn-sanlar, dünyanın zahirine göz diktikleri halde onlar dünyanın batınına bakarlar. İnsanlar şim-diye göz diktikleri halde onlar dünyanın ötesine bakarlar. Bu yüzden dünyadan (faziletlerini) öldüreceğinden korktukları şey-leri öldürürler. Çok yakında terk edeceğini bildikleri şeyi terk ederler. İşte bu yüzden
(ahiretle-ri için) her ne kadar fazla nasip-leri olsa da az sayarlar. Dünyayı hatırlamayı kendileri için zarar görürler. Dünyevi bir şeye ulaş-ma sevinçlerini gam ve hüzün kabul ederler... Allah-u Teala'yı sever, onun nuruyla nurlanır, onun vesilesiyle başkalarını ay-dınlatırlar. Onlar içinilginç bir haber vardır ve onların yanların-da ilginç bir haber vardır. Kitap onlarla payidardır, onlar da ki-tapla. Kitap onlara konuşur, on-lar da kitapla, kitap onlar vesile-siyle bilinir, onlar da kitapla bir-likte. Ulaştıkları şey sebebiyle kendileri için başka bir istek görmezler. Ümit ettikleri şeyin dışında bir arzu taşımazlar, kork-tukları şeyin dışında başka bir korku tanımazlar."
22829. İmam Ali (a.s), hakeza bu soruya cevap olarak şöyle buyurmuş-tur: "Onlar Allah-u Teala'ya iba-dette ihlasa bürünenlerdir. İn-sanlar dünyanın zahirini gördük-leri bir zamanda onlar bu dün-yanın batınını müşahade ederler. Bu yüzden de diğer insanlar bu güne aldandıkları halde onlar geleceği bilirler. Dolayısıyla dün-yadan çok yakında terk edecek-lerini bildikleri şeyi terk ederler ve kendilerini çok yakında öldü-receklerini bildikleri şeyleri öldü-rürler."
22830. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar dünyanın zahirine bakarken, Allah'ın veli-leri, onun batınına bakarlar; in-sanlar dünyanın bugünüyle meş-gul olurken (çabuk elde edilen şeyler peşinde koşarken), onlar dünyanın sonuyla (ahiret hazırlı-ğıyla) meşgul olurlar; onlar dün-yanın kendilerini öldürmesinden çekindikleri şeyleri öldürürler; kendilerini terk edecek olanları bilir, onları terk ederler;
başkala-rının dünyadan elde ettiği çok şeyi (ahiret nimetine oranla) az görürler; onu elde etmeyi kay-betmek sayarlar; insanların uz-laştığı şeye düşman, düşmanlık ettikleri şeye de dostturlar. Kitap onlarla bilinir; onlar da Kitab'ı bilirler; Kitap onlarla ayakta du-rur; onlar da Kitab'la ayakta du-rurlar; umdukları şeyden daha üstün bir şey ummazlar; kork-tukları şeyden daha üstün bir şeyden korkmazlar."
22831. Resulullah (s.a.a), Allah-u Teala'nın, "Bilin ki Allah'ın veli kullarına korku yoktur ve on-lar üzülmezler" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar Allah yolunda birbirini seven kimse-lerdir."
22832. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın dostları insanlardan O'nu en çok zikreden, O'na şükrü devamlı olan ve belalarına karşı sabrı da-ha büyük olanlardır." 22833. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz Allah-u Te-ala'nın velileri ecelini yakın ve arzularını yalancı görenler, amel-leri çok ve sürçmesi az olanlar-dır." 22834. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın dostları Adem yaratıldığı günden beri sü-rekli zayıf bırakılmışlar ve azın-lıkta olmuşlardır."
22835. İmam Ali (a.s), Allahu Te-ala'nın, "Şüphesiz Allah'ın veli kullarına korku yoktur…" aye-tini okuyunca şöyle buyurmuştur: "Allah'ın dostlarının kimler ol-duğunu biliyor musunuz?" Şöyle arzettiler: "Onlar kimlerdir ey Müminlerin Emiri?!" İmam şöy-le buyurdu: "Onlar biz ve bize uyanlardır. O halde her kim biz-den sonra bize uyarsa ne mutlu bize ve daha çok ne mutlu onla-ra!" Şöyle arzettiler: "Ey Mü-minlerin Emiri! Neden ne mutlu bize ve daha çok ne mutlu onla-ra? Biz ve onlar her ikimiz de bir yolda değil miyiz?" İmam şöyle buyurdu: "Hayır, zira onlar sizin taşımadığınız bir yükü yaşıyorlar ve sizin tahammül etmediğiniz şeylere tahammül ediyorlar."
bak. el-İmamet, 235. Bölüm 22836. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ali b. Hüseyin'in (a.s) kitabında şöyle yazıldığını gör-düm: "Biliniz ki Allah'ın dost-ları…" Allah'ın farzlarını yerine getirdikleri, Resululah'ın (s.a.a) sünnetine sarıldıkları, Allah'ın haramlarından kaçındıkları ve dünyanın debdebesine itina gös-termedikleri taktirde Allah'ın veli kullarıdırlar." 22837. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Ebu Basir! Gay-beti halinde zuhurunu bekleyen ve zuhur ettiğinde de kendisine itaat eden Kaim'imiz'in Şiilerine ne mutlu! Onlar Allah'ın dostla-rıdır, onlara ne bir korku vardır ve ne de onlar hüzünlenirler."
22838. Resulullah (s.a.a), Allah'ın veli kulları hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kendilerini gör-düklerinde, Allah'ın hatırlandığı kimselerdir." 22839. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim Allah'ı tanır ve azametini derk ederse, ağzını konuşmaya, karnını yiyeceğe ka-patır ve kendisini oruç ve gece ibadetle geçirmekle eskitir."Şöyle arzettiler: "Babalarımız ve annelerimiz sana feda olsun ey Allah'ın Resulü! Bunlar mı Allah'ın dostlarıdır?" Peygamber şöyle buyurdu:
"Allah'ın dostları sessiz kalır, onların sessizliği Al-lah'ın zikridir, bakarlar; bakışları ibrettir, konuşurlar, sözleri hik-mettir; yol yürürler, yol yürüyüş-leri insanlar arasında bereket se-bebidir. Eğer ecelleri yazılmamış olsaydı, azap korkusundan ve sevap iştiyaklarından canları bir an bedenlerinde karar kılmaz-dı." 22840. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah Tebarek ve Te-ala dostunu, kulları arasında giz-lemiştir. O halde Allah'ın kulla-rından hiç birini küçümsemeyi-niz. Zira o Allah'ın dostu olabilir ve sen onu bilemezsin." 22841. Resulullah (s.a.a), Ceb-rail'den (a.s) naklen Allah-u Tea-la'nın şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Her kim, dostumu hor görürse benimle savaşa girişmiştir."
22842. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphe hakka benze-diği için "şüphe" olarak adlan-dırılmıştır. Allah dostlarının şüphelerdeki aydınlığı, iman ve yakinleridir. Yolları hidayet-kurtuluş yollarıdır. Ama Allah'ın düşmanlarını şüphelerde, dalalet ve sapıklık davet eder. Kılavuz-ları da körlük ve şaşkınlıktır."
22843. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın dostluğu ve saadet birine layık olunca ölüm gözünün önüne gelir, arzu arka-sına gider. Şeytanın dostluğu ve şekavet birine layık olunca da arzu gözünün önüne gelir ve ölüm arkasına gider." 22844. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, kullarından bi-rinin büyüklenmesine izin ver-seydi, onu nebileri ve evliyası arasından seçerdi. Fakat onlara büyüklenmeyi kötü gördü, onlar için tevazuya razı oldu." 22845. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şüphesiz ki cihad cennet kapılarından bir kapıdır ki Allah-u Teala onu dostlarına açmıştır."
22846. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Bu yüzden Allah onu dostlarına özgü kılmamıştır ve onu düş-manlarından esirgememiştir." 22847. İmam Ali (a.s), dünyanın sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah dünyayı dostlarına sevap, düşmanlarına da ceza olarak be-ğenmemiştir." 22848. İmam Ali (a.s), hakeza şöy-le buyurmuştur: "(Dünya) Allah'ın vahyinin iniş yeri ve dostlarının ticaret yurdudur. Onlar, orda ça-lışmalarıyla rahmeti elde ettiler, cenneti kazandılar."
22849. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah dünyada dos-tunu, düşmanına hedef karar kılmıştır." 22850. Tenbih'ul-Havatir adlı ki-tapta şöyle yer almıştır: "Zekeriyya (a.s) oğlu Yahya'yı sürekli üzgün, ağlar ve düşünür bir halde gö-rünce şöyle buyurdu: "Ey rab-bim! Ben senden faydalanacağım bir evlat istedim ve sen bana faydalanmadığım bir evlat nasip ettin."Allah şöyle buyurdu: "Sen benden veli istedin ve veli bun-dan başkası değildir. Günahsızlar belalara hedeftir." Bak. El-Mehabbet, 481. Bölüm
22851. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah korkusu (tak-va), Allah'ın dostlarını O'nun koymuş olduğu haramlarını çiğ-nemekten alıkoyar, dostlarının kalplerini, O'nun korkusuna bağlar." 22852. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Üç haslet Allah'ın ve-li kullarının sıfatıdır: Her işte Al-lah'a itimat etmek, herşeyden Al-lah vasıtasıyla müstağni olmak ve herşeyde Allah'a muhtaç kalmak."
22853. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ım! Şüphesiz sen dostların için en çok ünsiyet edilen, sana tevekkül edenlere tek başına yetensin. Gizliliklerini görür, iç-lerinden geçenlere vakıf olur, basiret derecelerini bilirsin sen. Sırları, senin nezdinde aşi-kardır. Kalpleri, hasretle senden yardım ister. Gurbet ve yalnızlık onları korkuya düşürürse seni zikretmekle ünsiyet edinirler. Üzerlerine musibetler yağdığı zaman sana sığınırlar. Çünkü iş-lerin dizginlerinin senin elinde ve kaynaklarının senin emrinde olduğunu bilirler." bak. el-Ma'rifet (3) 2611, 2612. Bölümler, es-Seher, 1919. Bölüm, el-Hayr, 1173. Bölüm, el-İman, 291, 297. Bölümler, et-Takva, 4169. Bö-lüm, el-Kitman, 3455. Bölüm, el-Halk, 1103. Bölüm
Kur'an : "And olsun ki, insana ni-metimizi tattırır, sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphe-siz umutsuz bir nanköre dö-ner. Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırır-sak "musibetler başımdan gitti" der; doğrusu o, şımarıp böbürlenen biridir. Bunların dışında, sabredip iyi işler iş-leyen kimseler, işte onlara mağfiret ve büyük ecir var-dır." bak. İsra, 83, Rum, 36
22854. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Esirgediğinde za-mandan ümidini kesme, verdi-ğinde ise ona itimat etme ve on-dan sakınabildiğin kadar çok sa-kın." 22855. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük bela ümit-sizliktir." 22856. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ümitsizlik sahibini öldürür."
22857. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her ümitsizlik mut-suzluktur." 22858. İmam Ali (a.s), münafıkla-rın sıfatı hakkında şöyle buyurmuş-tur: "Ferahlıkta olanı çekemezler, belaya düşenin beter olmasını is-terler, ümitli olanları ümitsiz kı-larlar." 22859. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelsiz ahireti uman kimse gibi olma… Afiyet elde edince kendisini beğenir belaya duçar olunca ümitsizliğe kapı-lır…Eğer müstağni olursa azar ve fitneye düşer eğer muhtaç olursa ümitsizliğe düşer ve gev-şer." 22860. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Bu ümmetin en iyisi hakkında bile Allah'ın azabından emin olma; zira Allah şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın rahme-tinden kafir topluluktan baş-kası ümitsiz olmaz. " 22861. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her yüz çeviren için de ümitsiz olmayın. Çünkü yüz çevirenin bir ayağı kaysa bile öbürü sabit kalır. Böylece, ikisi sabitleşir (ve düşmez.)" bak. el-İmamet (3), 239, 240. Bölümler, er-Rica, 1449. Bölüm
4236. Bölüm İnsanların Elinde Olan Şeylerden Ümidini Kes-menin Faydaları
22862. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanların sahip ol-duğu şeyden elini kesmek mü-minin dininin izzet sebebidir." 22863. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya rağbetsiz ol ki Allah seni sevsin ve insanların elinde olan şeylere itinasız ol ki insanlar seni sevsin." 22864. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En iyi sermaye Al-lah'a itimat etmek ve insanların sahip olduğu şeylerden ümidini kesmektir." 22865. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük zenginlik insanların malında gözü olma-maktır." 22866. Cebrail (a.s) Peygamberin (s.a.a) huzuruna gelince şöyle buyur-muştur: "Bil ki insanın şerefi ge-ceyi (ibadetle) ihya etmesiyle ve izzeti insanlardan müstağni olu-şuyladır."
22867. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek de iki başarıdan biridir." 22868. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek canı rahatlığa kavuşturur." 22869. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanların elinde olan şeyden) ümidini kesmek yenilenmiş bir özgürlüktür." 22870. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanların elinde olan şeyden) ümitsizlik özgürlük sebebidir ve tamah zarar verici-dir."
22871. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanların elinde olan şeyden) ümitsizlik esire iz-zet bağışlar, tamah ise emiri zil-lete sürükler." 22872. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tamahın helak sebebi olduğu yerde (insanların elinde olan şeylerden) ümitsizlik hedefe ulaşma sebebidir." 22873. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En büyük rahatlık in-sanlardan ümidini kesmektir." 22874. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tamah esaretinden kurtuluş, (insanlardan) ümidini kesmekle mümkündür."
22875. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "(İnsanlardan) ümidini kesmeyi hızlandırmak iki galibiyetten biridir." 22876. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Elinde bulunanı ko-rumak, başkasının elindekini is-temekten daha sevimlidir bana. Ümitsizliğin acısı (başkasının elindekinden ümitsizlik), insan-lardan bir şey istemekten daha hayırlıdır." bak. ed-Dua, 1202. Bölüm, el-Hayr, 1157. Bölüm, 5326. Hadis, es-Sual (2), 1709, 1710. Bölümler, el-İzz, 2711. Bölüm
Kur'an : İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz. Sizler zaten döneksiniz." "Yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere sevdiği halde mal veren" bak. Bakara, 220, Fecr, 17, 18, Maun, 2, 3
22877. İmam Ali (a.s) şahadetinden önce yazdığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Yetimler hakkında Allah'tan korkunuz! Onları bir gün dövüp ve bir gün aç bırakmaktan sakınınız. Sizin varlığınızla onlar ortadan kalkmasın, zira Allah Resulünden şöyle buyurduğunu işittim: "Her kim ihtiyaçsız oluncaya kadar bir yetimin sorumluluğunu üstlenirse aziz ve celil olan Allah da bu iş sebebiyle ona cenneti farz kılar. Yetimin malını yiyen kimseye cehennem ateşini farz kıldığı gibi."
22878. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir yetimi müstağni oluncaya kadar geçindirirse Allah bu işi sebebiyle cenneti ona farz kılar. Nitekim yetim malını yiyenlere de cehe-nem ateşini farz kılmıştır." 22879. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yetim için merhametli baba gibi ol ve bil ki neyi ekersen onu biçersin." 22880. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Mümin erkek ve kadın bir yetimin başını sevgiyle okşarsa, Allah okşadığı her saç miktarınca ona sevap yazar."
22881. Resulullah (s.a.a), orta ve işaret parmağını göstererek şöyle bu-yurmuştur: "Ben ve yetimi geçin-diren kimse -elbette aziz ve celil olan Allah'tan korkarsa-cennette bu ikisi gibi olacağız." 22882. Resulullah (s.a.a) işaret ve orta parmağını birbirinden ayırmış bir halde göstererek şöyle buyurmuştur: "Ben ve yetimin sorumlusu cennette bu ikisi gibiyiz."
22883. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Cennette daru'l ferah (ferahlık yurdu) diye adlandırılan bir yurt vardır ve oraya sadece müminlerin yetimlerini sevindi-ren kimseler girer." 22884. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim iki müslü-man arasından yetimi yiyecek ve içeceğine ortak kılarsa, şüphesiz Allah da onu bağışlanmayacak bir günah işlemedikçe cennetine götürür."
22885. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim üç yetime bakarsa, geceleri ibadetle geçiren, gündüzleri oruç tutan, gece gündüz Allah yolunda kılıç salla-yan kimse gibidir. Ben de o cen-nette bu ikisi gibi -orta ve işaret parmağını birbirine yapıştırarak- yan yana olacağız-." 22886. Resulullah (s.a.a) taş kalpli olduğundan şikayette bulunan bir ki-şiye şöyle buyurmuştur: "Kalbinin yumuşamasını ve isteğine ulaş-mayı ister misin? O halde yetime merhamet et, başına merhamet elini sür, yiyeceğinden ona da yedir, bu durumda kalbin yumu-şar ve isteğine ulaşmış olursun." bak. Vesail'uş Şia, 2/926, 91. Bölüm
4238. Bölüm Yetim Malını Yemek
Kur'an : "Yetimlerin mallarını hak-sız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe atılacaklardır." Bak. Nisa, 2,6, En'am, 152, İs-ra, 34 22887. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yiyeceklerin en kötü-sü yetimin malını haksız yere yemektir." 22888. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kıyamet günü bir grup insan ağızlarında ateşler alevlendiği halde mezarlarından dışarı çıkarlar." Şöyle arzedildi: "Ey Allah'ın Resulü! Onlar kim-lerdir?" Peygamber şöyle buyur-du: "Onlar yetimin malını yiyen-lerdir…"
22889. Resulullah (s.a.a), mirac hadisinde şöyle buyurmuştur: "Baktı-ğımda aniden dudakları deve dudağına benzeyen, bir topluluk gördüm. Başlarına bir kişi dikil-miş, dudaklarından tutuyor, ateş-ten kaya parçalarını ağızlarına koyuyor ve ağızlarının içine atı-yordu. O taşlar altlarından dışarı çıkıyor ve onlar inek gibi bö-ğürüyordu. Şöyle dedim: "Ey Cebrail! Onlar kimlerdir?" Ceb-rail şöyle buyurdu: "Onlar ye-timlerin malını haksız yere yiyen-lerdir ve onlar hakikatte karınla-rında ateş yemişlerdir."
22890. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Göğe götürüldüğüm gece karınlarına ateş atılan bir topluluk gördüm, ateş altların-dan dışarı çıkıyordu. Ben şöyle dedim: "Bunlar kimlerdir?" Ceb-rail şöyle dedi: "Bunlar yetimle-rin malını haksız yere yiyenler-dir." 22891. İmam Sadık (a.s), büyük günahlar hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: "Onlardan biri ye-tim malını haksız yere yemek-tir."
4239. Bölüm Yetim Malını Yemenin Haram Oluşunun Sebebi
22892. İmam Rıza (a.s), yetim malını yemenin haram oluş sebebi hakkında Muhammed b. Sinan'a yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Yetim malını haksız yere yemenin haram oluş sebebi, bu işte bir çok fesadın oluşundandır. Evvela yetim malını yediğinde onu öldürmeye yardım etmiş olur. Zira yetim muhtaçtır ve kendisini idare edemez, kendi ayakları üstünde duramaz, anne ve babası gibi kimsesi yoktur ki ona baksın ve onu idare etsin,
o halde malını yediği gibi adeta onu öldürmüş, fakirlik ve çaresizliğe sürüklemiş gibidir... Ve bu yetim büluğ çağına eriştiğinde ve büyüdüğünde ondan intikam almasına sebep olur. Onlar arasında kin, düşmanlık ve nefret vücuda gelir ve sonunda birbirlerini ortadan kaldırırlar." 22893. Fatımat'uz-Zehra (a.s) konuşmalarının birinde şöyle buyurmuştur: "Allah yetim malını yemekten sakındırmayı, zulmü önlemek için farz kılmıştır."
4240. Bölüm Al-i Muhammed'in Yetimleri
22894. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İmamından kopan kimsenin durumu babasını kaybetmiş yetimden daha zordur. Ona ulaşamıyorlar. Mübtela oldukları dini meselelerin hükmünü de bilemiyorlar. Biliniz ki Şiilerimizden her kim ilmimizden haberdar olursa şeriatımızı bilmeyen ve ulaşması mümkün olmayan kimse de onun kucağında yetimdir. Biliniz ki her kim onu hidayette ve irşatta bulunur ve şer'i hükümlerimizi ona öğretirse yüce cennette bizimle birlikte olacaktır." 22895. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur:
"Şiilerimizin alimleri (kıyamet günü) haşrolurlar ve ilimlerinin çokluğu ve Allah'ın kullarını irşaddaki çabaları ölçüsünce onlara yücelik elbiseleri giydirilir. Öyle ki onlardan her birine nurdan milyonlarca elbise giydirilir. Aziz ve celil olan rabbimizin münadisi şöyle seslenir: "Ey Al-i Muhamemd'in yetimlerine bakanlar! Ey babalarından yani imamlarından koparılmış, bu yetimlere can ve hayat bağışlayanlar! Bunlar, sizin öğrencile-riniz ve onlara baktığınız ve kendilerine hayat ve neşat verdi-ğiniz yetimlerdir. Şimdi onlara dünyada ilim elbisesini giydirdiğiniz gibi elbise giydiriniz."
22896. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bakıcılarından ayrılmış ve cehalete gömülmüş Al-i Muhammed'in yetimlerine bakan, onu cehaletten çıkaran, karmaşık işleri ona aydınlatan kimsenin bir yetime bakan, ona su ve yemek veren kimseden üs-tünlüğü, güneşin suha yıldızına üstünlüğü gibidir."
22897. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim gizliliğimiz sebebiyle bize duyduğu muhabbetten dolayı bize ulaşamayan bir yetime bakar, kendisine nasip olan ilmi ona öğretir, onu hidayet ederse aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: "Ey yüce ve yardımsever kul! Ben yücelik ve bağışlamaya senden daha layığım. Ey meleklerim! Ona öğretiği her harf sayısınca, cennette onun için milyonlarca saray bina ediniz ve bu saraylara yakışan diğer nimetleri de ona ekleyiniz." bak. el-İlm, 2838, 2845. Bölüm-ler
Kur'an : "Sabredip ayetlerimize ke-sin olarak inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla doğru yola gö-türen önderler yaptık." 22898. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki dünyada in-sanlara yakinden ve afiyetten daha iyi bir şey verilmemiştir. O halde Allah'tan bu ikisini dile-yin."
22899. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Allah'tan afiyet dileyiniz. Zira afiyetten sonra yakin gibi bir şey veril-memiştir ve küfürden sonra şek-ten daha kötü bir şey verilme-miştir." 22900. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey insanlar! Allah'tan yakin dileyin ve Allah'a afiyet içinde rağbet edin. Zira afiyet en büyük nimettir. Kalpte payidar kalan en iyi şey ise yakindir. Za-rar görmüş kimse dininde zarar gören kimsedir. Gıpta edilen kimse ise yakini hususunda gıpta edilen kimsedir."
22901. İmam Ali (a.s), defalarca şöyle buyurmuştur: "Allah'tan yakin dileyin ve hayırlı akibet isteyin. Kalpte dönen en iyi şey yakindir." 22902. Resulullah (s.a.a), kendisi-ne, "Hangi ameli yapayım?" diye so-ran Muaz'a şöyle buyurmuştur: "Ey Muaz! Yakin hususunda Pey-gamberine uy."Muaz şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Siz Al-lah'ın Resulüsünüz, ben ise Muaz'ım."Peygamber şöyle bu-yurdu: "Her ne kadar ilminde eksiklik olsa da"
22903. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbinde yakinin se-rinliğini hisseden kimse ne de büyük saadete ermiştir." 22904. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Kalbe ilka edilen en iyi şey yakindir." 22905. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Zenginlik olarak ya-kin yeterlidir." 22906. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim yakin ederse kurtuluşa erer."
22907. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kim yakin elde ederse kurtulur." 22908. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin et ki kurtuluşa eresin." 22909. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Kalbini öğüt ve na-sihatla diri tut, zühtle öldür ve yakinle güçlendir." 22910. İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Kuşku kıvılcımları dal budakla-rıyla, azimli imanlarını hedef al-mamıştır. Zanlar, yakinlerinin köklerine nüfuz etmemiştir." 22911. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Son hedef yakin ile elde edilir."
4242. Bölüm Yakin Dinin Başıdır
22912. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin dinin başı-dır." 22913. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin en üstünü ya-kindir." 22914. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "En üstün iman güzel yakindir." 22915. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanınızı yakinle güçlendiriniz, zira yakin dinin en üstünüdür." 22916. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin düzeni güzel yakindir." 22917. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin meyvesi yaki-ninin güçlenmesidir." 22918. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin gücü din miktarıncadır." bak. ed-Din, 1294, 1295, 1298. Bölümler
4243. Bölüm Yakin İmanın Direği-dir
22919. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin imanın direği-dir." 22920. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanın ölçüsü güzel yakindir." 22921. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman yakine ihtiyaç duyar." 22922. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Sabır imanın yarısıdır ve yakin imanın tamamıdır." 22923. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mümin dininde güç-lüdür, yumuşaklığı uzak görüşlü-lükle iç içe kılmıştır ve imanı ya-kin ile birliktedir." bak. ed-Din, 1299. Bölüm
4244. Bölüm Yakin En Az Bulunur Şeydir
22924. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman İslam'dan üs-tündür. Yakin de imandan üs-tündür. Yakinden daha az bulu-nur bir şey mevcut değildir." 22925. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlara yakinden daha az herhangi bir şey veril-memiştir." 22926. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanlar içinde hiçbir şey yakin kadar az bölüştürül-memiştir." 22927. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Kullar arasında her-şeyden daha az bölüştürülen beş haslet vardır: Yakin, kanaat, sa-bır, şükür ve beşincisi de bütün bunların kemale erme sebebi olan akıldır." bak. el-İman, 295. Bölüm
4245. Bölüm Yakin İbadettir.
22928. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ibadettir." 22929. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ile ibadet ke-male erer." 22930. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ibadet olarak yeter." 22931. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hiç bir amel niyet olmaksızın ve hiç bir ibadet ya-kin olmaksızın değer ifade et-mez." bak. el-İbadet, 2494. Bölüm
4246. Bölüm Yakin En Üstün İba-dettir
22932. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin en üstün iba-dettir." 22933. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ile birlikte olan az ve sürekli olan amel Allah nezdinde yakin ile birlikte olma-yan çok amelden daha üstün-dür." 22934. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin ile birlikte olan uyku şek ile birlikte olan namaz-dan daha iyidir." bak. es-Seher, 1930. Bölüm
4247. Bölüm İmanın Sonu Yakindir
22935. İmam Sadık (a.s), Ebu Ba-sir'e şöyle buyurmuştur: "Ey Ebu Muhammed! İslam ilk basamak-tır."Ben (Ebu Basir) şöyle arzet-tim: "Evet." İmam şöyle buyur-du: "İman islamdan bir basamak daha yukarıdadır."Ben, "Evet" diye arzettim. İmam şöyle bu-yurdu: "Takva imandan bir ba-samak yukarıdadır." Ben, "Evet" diye arzettim. İmam şöyle bu-yurdu: "Yakin takvadan bir ba-samak yukarıdadır."Ben, "evet" diye arzettim. Peygamber şöyle buyurdu: "İnsanlara yakin gibi hiç bir şey az verilmemiştir. Siz-ler hakikatte islam'ın en alt dere-cesine sarıldınız. O halde eliniz-den kaçmamasına dikkat edin." 22936. İmam Rıza (a.s), İslam ve iman hakkında sorulunca şöyle bu-yurmuştur: "Ebu Cafer (İmam Bakır -a.s-) şöyle buyurmuştur: "Din İslam'dır, iman ondan bir derece daha üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin ise takvadan bir derece üs-tündür. İnsanlar arasında yakin-den daha az bir şey bölüştürül-memiştir."
22937. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman islam'dan bir derece daha üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin takvadan bir derece üs-tündür ve insanlar arasında ya-kinden daha az bir şey bölüştü-rülmemiştir." 22938. İmam Rıza (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman islam'dan bir derece üstündür, takva imandan bir derece üstündür, yakin tak-vadan bir derece üstündür ve in-sanlar arasında hiç bir şey yakin gibi az bölüştürülmemiştir." 22939. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dinin nihai hedefi imandır, imanın nihai hedefi ise yakindir." bak. Ez-Zujd, 1620. Bölüm, ed-Din, 1293. Bölüm
4248. Bölüm İman ve Yakin Arasında
22940. Mişkat'ul-Envar kitabında şöyle yer almıştır: "İmam Ali (a.s) Hasan ve Hüseyin'e (a.s) şöyle sordu: "Yakin ve iman arasındaki mesafe ne kadardır?" O ikisi sustular. İmam Hasan'a (a.s) şöyle buyurdu: "Cevap ver ey Eba Muhammed!" O şöyle ar-zetti: "Bir karış." İmam Ali (a.s), "Nasıl?" diye sordu. O şöyle ar-zetti: "Çünkü iman kulağımızla işittiğimiz, kalplerimizle inandı-ğımız şeydir, yakin ise gözleri-mizle gördüğümüz ve bundan gözlerimizden gizli kalan şeyleri anlamamızdır."
4249. Bölüm İman Kalpte Sabittir Yakin İse Zihinden Ge-çenlerdir
22941. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İman kalpte sabittir, yakin ise zihinden geçenlerdir." 22942. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman kalptedir, yakin ise zihinden geçenlerdir." 22943. Şöyle rivayet edilmiştir: "Zenginlik olarak yakin, meşgu-liyet olarak ibadet yeterlidir. Ve şüphesiz iman kalp iledir, yakin ise zihinden geçenlerdir."
22944. İmam Bakır (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman kalpte sabittir, yakin ise zihinden geçenlerdir. Yakin kalpten geçince kalp demir parçası gibi olur, kalpten çıkıp gidince de eskimiş bir paçavra gibi olur."
4250. Bölüm İlm'ul-Yakin
Kur'an : "Dikkat edin, eğer kesin olarak bir bilseniz! And olsun ki, cehennemi göreceksiniz. And olsun ki onu gözünüzle görürsünüz. Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz. İbrahim: "Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster" dediğinde, "İnanmıyor mu-sun? "deyince de, "Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice itmi-nana ersin" demişti."Öyleyse dört çeşit kuş al, onları ken-dine alıştır, sonra onları par-çalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın güçlü ve hikmet sa-hibi olduğunu bil" demişti."
"Böylece yakin edenlerden olması için İbrahim'e gökle-rin ve yerin melekutunu gös-terdik." 22945. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "Eğer ilm'ul-yakin ile bilirseniz" ayeti hakkında şöy-le buyurmuştur: "Yani açık bir şe-kilde ve müşahade ile."
22946. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Gören kimse, kendi-sine haber verilen kimse gibi de-ğildir." 22947. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Haber, görmek gibi değildir. Allah-u Teala Musa'ya kavminin buzağıya ne yaptıkları-nı haber verince, levhaları yere atmadı, ama yaptıklarını gözle-riyle görünce levhayı yere attı ve kırıldı." 22948. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "Üç şeyi kulları-mın gözünden gizledim. Eğer insan onlardan birini görecek olursa, asla kötü amel etmez: Eğer perdemi kenara itecek olursam, beni yakin elde edecek şekilde görecek olursa ve onları öldürdükten sonra yaratıklarıma ne yapacağımı görecek olursa…"
4251. Bölüm Hakk'ul-Yakin
Kur'an : "Doğrusu kesin gerçek budur." "O, şüphesiz kesin gerçek-tir."
Tefsir Hak, dış gerçekle mutabık olan ilimden, yakin ise içinde şüphe olmayan ilimdenibarettir. O halde hak yakine, tekid için getirilen açıklamaya dayalı bir tür izafedir." Meclisi (r.a) şöyle diyor: "Ya-kin üç mertebeye sahiptir: İlm'ul-Yakin, Ayn'ul-Yakin ve Hakk'ul-Yakin." Dikkat edin, eğer kesin olarak bir (ilm'ul yakin ile) bilseniz! Andolsun ki cehen-nemi görürsünüz." "Sonra andolsun ki onu gözünüzle görürsünüz." "Doğrusu yakin ile kesin gerçek budur.
"Bu üç mertebe arasındaki fark, bir ör-nekle açıklığa kavuşur. Örneğin ateş hakkında İlm'ul-Yakin'e sa-hip olmak, görülen şeyleri onun ışığıyla müşahade etmektir. Ayn'ul-yakin ise ateş kütlesini görmektir. Hakk'ul-yakin ise ateşte yanmak, insanın varlığının ateşte yok olması ve salt ateşe dönüşmesidir. Bundan daha üs-tün bir artma kabiliyeti olan bir mertebe yoktur. "Eğer perde kena-ra çekilecek olursa, asla yakinim artmaz." (Hz. Ali'nin -a.s- sözü)
22949. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Allah'ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir. O kimse hüznü giyinip kuşanmış, korkuya bürünmüştür. Derken, hidayet ışığı gönlünü aydınlatmış… Doğru yolu görmüş ve onu iz-lemiştir. İşaretleri bilmiş, darbo-ğazları geçmiştir. Yapışılması ge-reken kulpların en sağlamına ya-pışmış, tutunulacak iplerin en kuvvetlisine sarılmıştır. Artık o gün ışığı gibi parlak yakini inan-ca ermiştir."
22950. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İlim, hakikatin basi-reti üzere aniden onlara yönel-miş, yakin ruhunu elde etmişler-dir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bul-muşlar; cahillerin korkup kaçtık-ları şeylerle onlar ünsiyet etmiş-lerdir. Ruhları en yüce makama (Allah'ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada ya-şamaktalar. İşte bunlar Allah'ın yeryüzündeki halifeleridir ve halkı O'nun dinine davet etmek-teler. Âh! Âh! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!"
4252. Bölüm Yakinin Anlamı
22951. Cebrail (a.s), Peygamberin huzuruna geldi ve şöyle dedi: "Ey Al-lah Resulü! Allah Tebarek ve Teala beni senden önce hiç kim-seye vermediği bir hediyeyle sana gönderdi."Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "O nedir? diye sordum." "Cebrail şöyle dedi: "Sabır ve ondan daha iyisini…" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyur-du: "Ben, yakinin anlamı nedir?" diye sordum, Cebrail şöyle dedi: "Yakini olan kimse Allah için onu görüyormuş gibi amel eder.
Zira eğer Allah'ı görmüyorsa, Allah onu görmektedir ve yakini bir şekilde bilir ki kendisine isa-bet eden bir şeyin hata etmesi mümkün değildi ve kendisine isabet etmeyen bir şeyin de ken-disine isabet etmesi mümkün değildi. Bunların tümü tevekkü-lün dalları ve zühdün basamakla-rıdır."
22952. İmam Rıza (a.s), kendisine yakini soran Yunus'a şöyle buyur-muştur: "Allah'a tevekkül etmek, Allah karşısında teslimiyet içinde olmak, Allah'ın kaza ve kaderin-den hoşnut olmak ve işleri Al-lah'a havale etmektir."Yunus şöyle diyor: "Ben şöyle arzettim: "Bunların anlamı nedir?" İmam şöyle buyurdu: "Ebu Cafer (a.s) da böyle buyurmuştur." 22953. Resulullah (s.a.a), kendisine imanı soran birisine şöyle buyurmuş-tur: "İhlas'tır."O şöyle arzetti: "Yakin nedir?" Peygamber şöyle buyurdu: "Tasdiktir."
22954. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İslam, (Allah karşı-sında) teslimiyettir; teslimiyet yakîndir; yakîn tasdik etmektir; tasdik ikrar etmektir; ikrar eda etmektir; eda etmek ise amel-dir." 22955. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin aydınlıktır." bak. et-Tevekkül, 4183, el-İslam, 1876. Bölüm
4253. Bölüm Yakin Sahibi Kimsenin Nişaneleri
22956. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin sahibi kimse-nin alameti altı şeydir: Allah'ın hakkaniyetine yakin etmiş ve bu yüzden ona iman etmiştir, ölü-mün gerçek olduğuna yakin et-miştir ve bu yüzden ondan çe-kinmektedir, kıyametin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüz-den de (o günün) rezaletinden korkmaktadır.
Cennetin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüz-den de ona iştiyak duymaktadır, cehennemin gerçek olduğuna yakin etmiş ve bu yüzden de on-dan kurtulmak için çalışmakta-dır, hesabın gerçek olduğuna ya-kin etmiş ve bu yüzden de ken-disini hesaba çekmektedir." 22957. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin sahibi kimse-nin kendisi hakkındaki hüznü, diğer tüm insanların hüznünden daha çoktur." 22958. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Şevk yakin ehlinin hasletidir." 22959. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Arzunun kısalığı, amelde ihlas ve dünyaya rağbet-sizlik yakin sahibi olmanın deli-lidir." 22960. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dostlarından ayrıla-cağını, toprağa yerleşeceğini, he-sapla karşılaşacağını, kendisinden geriye bıraktığının kendisine fayda vermeyeceğini, önceden gönderdiği şeye muhtaç olacağını yakinen bilen kimseye arzusunu kısaltması ve uzun amellere koyulması yakışır."
22961. İmam Sadık (a.s), Allah-u Teala'nın, "ve altında o ikisine ait bir hazine vardı"ayeti hak-kında şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki o, altın ve gümüş hazinesi değildi. Aksine şu dört cümleydi: "Ben Allah'ım ve benden başka ilah yoktur. Her kim ölüme yakin ederse, ağzı gülerek açılmaz. Her kim hesaba yakin ederse, kalbi sevinmez. Her kim kadere yakin ederse, Allah'tan başka hiç bir şeyden korkmaz."
22962. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Takva dinin semeresi ve yakinin nişanesidir." 22963. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakini olan kimse, amelde çaba gösterir." 22964. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Her kimin yakini doğru olursa, mücadele ve tar-tışmaya rağbet göstermez." 22965. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinsiz hiçbir amel ve huşusuz hiçbir yakin olmaz."
22966. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin nişanelerin-den biri de hiç kimseyi Allah'ı gazaplandırarak hoşnut etme-men, Allah'ın sana verdiği bir şey sebebiyle hiç kimseyi övmemen ve Allah'ın sana vermediği bir şey sebebiyle de hiç kimseyi kınamamandır." 22967. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin nişanelerin-den biri de Allah'ı gazaplandıra-rak insanları hoşnut etmemen ve Allah'ın ihsanından sana bağış-lamaması sebebiyle, onları kına-mamandır. Zira hırslı kimsenin hırsı, rızkı kendisine sevketme-diği gibi, meyilsiz insanın mey-letmemesi de onu geri çevire-mez." bak. el-Ma'ruf (2), 2700. Bölüm, 12788. Hadis, el-İman, 291-297. Bölümler, et-Takva, 4169. Bölüm
4254. Bölüm Müminin Yakini Amelinde Görülür
22968. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Müminin yakini de, münafığın şekki de amellerinde görülür." 22969. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ameli terk eden kim-se, amelin mükafatına yakin et-memiştir." 22970. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Münezzeh olan Al-lah'ın kendisini gördüğüne yakin ettiği halde Allah'a isyan eden kimse şüphesiz Allah'ı bakanla-rın en düşüğü taktir etmiştir."
22971. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakininizi şekke ve ilminizi cehalete dönüştürmeyi-niz." 22972. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Varlığını bağışlamak, yakinin süsüdür." bak. en-Nur, 3960. Bölüm, el-İlm, 2881, 2888. Bölümler
16
Mizan'ul Hikmet-14.Cilt Mizan'ul Hikmet-14.Cilt
4255. Bölüm Yakini Yok Eden Sebepler
22973. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakini şek ve heva ve hevesin galibiyeti bozar." 22974. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hırsı çok olan kim-senin yakini az olur." 22975. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hırslı kimseye itaat etmek yakini bozar." 22976. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hırs yakini bozar."
22977. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İhtiraslı kimse iki haslete mahrum kalmış ve iki hasletle birlikte olmuştur: Kana-attan mahrumdur ve bu yüzden de rahatlığı yoktur, hoşnutluktan mahrumdur ve bu yüzden de yakini kaybetmiştir." 22978. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin bozulma se-bebi hırstır."
22979. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Din hususunda ce-delleşmek yakini ortadan kaldı-rır." 22980. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Mal sevgisi dini gev-şetir, yakini bozar." 22981. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Dünyaya tapan kim-selere karışmak dini lekeler ve yakini gevşetir." 22982. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Karşılık göreceğine yakin etmeyen kimsenin şekki yakinini bozar." bak. et-Tema', 2420. Bölüm, el-İman, 284, 286. Bölümler
4256. Bölüm Yakinin Gevşekliği
22983. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Hakikatte ben, üm-metim için yakinin gevşekliğin-den korkuyorum." 22984. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Ben ümmetim için sadece yakinin zayıflığı husu-sunda korkuyorum." 22985. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakini gevşek olan kimsenin mürüvveti nakıs olur."
22986. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ı gazaplandıra-rak insanları hoşnut kılman, Al-lah'ın sana verdiği rızık için in-sanları övmen ve Allah'ın sana vermediği şey sebebiyle insanları kınaman yakinin gevşekliğin-dendir." 22987. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki şüpheler doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki, üstle-nilen şey (rızık) size farzmış; farz kılınan (amel) da sizden kaldı-rılmış gibidir (Böyle telakki edilmeye başlanmıştır.)"
4257. Bölüm Yakini Kendisine Fayda Vermeyen Kimse
22988. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki her kimin yakini kendisine fayda vermezse, şek ona zarar verir. Her kimin mevcut aklı ve düşüncesi kendi-sine fayda vermezse, gaip olan aklı ve düşüncesi ona fayda vermek hususunda daha aciz-dir." 22989. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Biliniz ki her kime hak fayda vermezse, batıl zarar verir. Her kimi hidayet doğru yola koyamazsa, sapıklık onu yoldan çıkarır." bak. Eş-Şek, 2088. Bölüm, el-Hak, 897. Bölüm
4258. Bölüm Yakinin Faydaları 1-Sabır
22990. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sabır, yakinin ilk ge-reğidir." 22991. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sabır yakinin meyve-sidir." 22992. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sabır yakindendir." 22993. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin sahibi kimse-nin silahı, belaya sabretmek ve genişlik zamanında şükretmek-tir." 22994. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Sabırlı ol, zira ki sabır sağlam bir kaledir ve yakin ehlinin ibadetidir."
2-İhlas
22995. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelde ihlas, yakinin gücünden ve niyetin doğrulu-ğundandır." 22996. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İhlasın sebebi yakin-dir." 22997. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Halis niyet, dinin gü-cünün miktarı kadardır." 22998. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Amelde ihlas ve ar-zunun kısalığı yakinin delilidir." 22999. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin, ihlas ve feda-karlık sahipleri, a'raf ashabın-dandır."
23000. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin nihayeti ih-lastır. İhlasın nihayeti ise kurtu-luştur." 23001. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın Kulları! Biliniz ki riyanın azı da şirktir, amelde ihlas ise yakindir."
3-Zühd
23002. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin zühd meyvesi-ni verir." 23003. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Zühd, yakinin esası-dır." 23004. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin doğru olursa fani olanı baki olana değiştirmez ve yüce olanı aşağılık olana sat-mazsın." 23005. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İnsanın fani olan şeye rağbetsiz olması, kalıcı olan şeye yakini ölçüsüncedir." 23006. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Fani olana bağlandığı halde ahirete yakin ettiğini iddia eden yalan söylemektedir." 23007. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ahirete yakin eden kimse dünyaya hırs duymaz." 23008. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Heva ve heves elbise-sinden soyunan ve dünya bağla-rını kesip atan yakin sahipleri ne-rede?" 23009. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin en üstün zühttür." Bak. Ez-Zühd, 16/7. Bölüm 4-Tevekkül
23010. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkülün güzelliği, yakinin güzelliğinin delilidir." 23011. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Tevekkül, yakinin güçlülüğünden kaynaklanır." 23012. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin hakikati te-vekküldedir." Bak. 4252. Bölüm, 22951. Hadis, et-Tevekkül, 4185. Bölüm
5- Hoşnutluk
23013. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Allah'ın kaza ve ka-derinden hoşnutluk, güzel yakin sahibi olmanın delilidir." 23014. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hoşnutluk, yakinin meyvesidir." 23015. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Taktir edilen şeyler-den hoşnut olan kimsenin yakini güçlüdür." 23016. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Hoşlanılmayan kaza ve kadare hoşnutluk, yakinin en üstün derecelerindendir." Bak. Er-Rıza, 1519, 1520. Bö-lümler 6-Musibetleri Hafif Saymak
23017. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Allah, hikmet ve cela-li üzere rahatlık ve genişliği hoş-nutluk ve yakinde karar kılmış-tır." 23018. İmam Ali (a.s), oğlu Ha-san'a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: "Sabrın gücü ve gü-zel yakin ile sana yönelen dertle-ri, belaları kendinden uzaklaş-tır."
23019. İmam Seccad (a.s), münaca-atında şöyle buyurmuştur: "Kerem ve yüceliğin adına senden gözü-mün aydınlığına sebep olan şey-leri bana bağışta bulunmanı dile-rim... Ve yakinden kendisi vesi-lesiyle dünya musibetlerini bana kolaylaştıranı ver. Körlük perde-lerini basiret gözlerimden kenara it." bak. el-İnfak, 3942. Bölüm
4259. Bölüm Yakinin Şubeleri
23020. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İman dört temel üze-re kuruludur: Sabır, yakin, adalet ve cihat…Yakinin dört şubesi vardır, uyanık basiret, hikmetin derinliğine ulaşmak, ibret verici öğütleri tanımak ve ilklerin me-todu. Her kim uyanık basirete sahip olursa, hikmetin derinlikle-rine ulaşır. Her kim de hikmetin derinliğine ulaşırsa, ibreti tanır. Her kim de ibreti tanırsa, sanki ilklerle birlikte yaşamıştır."
23021. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin dört şubesi vardır: Uyanık basiret, hikmetin derinliğine erişmek, ibret verici etkenleri tanımak ve sünnete uymak, her kimin uyanık basireti olursa, hikmetin derinliğine ula-şır. Her kim hikmetin derinliğine ulaşırsa, ibreti tanır. Her kim ib-reti tanırsa, sünnete uyar ve her kim de sünnete uyarsa, ilklerle birlikte yaşamış gibi olur."
23022. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakinin dört şubesi vardır: Anlayışın zirvesi, derin ilim, apaçık ve tomurcuklanan hikmet ve hilim bahçesi. Anla-yışlı olan kimse, belirsiz ilimleri yorumlar. Her kim de belirsiz ilimleri yorumlarsa hikmet çeş-melerini tanır. Her kim de hik-met çeşmelerini tanırsa hilim sa-hibi olur, işlerinde kusur etmez ve insanlar arasında (sevinç için-de) yaşar."
4260. Bölüm Yakini Elde Etmek
23023. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "İmanı olan kimse ya-kinini artırır." 23024. İmam Kazım (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Kendinizi ıslah etmekle Allah'ın nimetlerini taktir edin ki yakini-niz artsın ve değerli ve kıymetli bir fayda elde edesiniz."
23025. İmam Rıza (a.s), Allah'ın İbrahim'e buyurduğu: "İmanın yok mudur?" O şöyle dedi: "Elbette iman ettim, lakin kalbimin itminana ermesi için" sözü hakkında, "İbrahim'in kalbinde şey mi vardı?" diye sorulun-ca şöyle buyurmuştur: "Hayır, o ya-kin sahibiydi. Ama Allah'tan ya-kinini artırmasını dilemişti."
23026. İmam Sadık (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Yakin, kulu yüce bir mertebeye ve ilginç bir makama ulaştırır. Resulullah'ın (s.a.a) hu-zurunda şöyle denildi: "İsa b. Meryem suyun üstünde yürü-yordu."Peygamber şöyle buyur-du: "Eğer yakini daha fazla ol-saydı, havada da yürür-dü."Böylece Resulullah yakin makanın azametini ifade etti."
23027. Bir gün Havariler İsa'yı (a.s) görmediler, onu aramak için dışarı çıktılar ve onun suyun üzerinde yürüdüğünü gördüler. Onlardan birisi şöyle arzetti: "Ey Allah'ın elçisi! Sana doğru gele-lim mi?" İsa şöyle buyurdu: "Evet" O şahıs, bir ayağını suya daldırdı ve diğer ayağını da suya daldırmak istedi ki suyun dibine girdi.
İsa şöyle dedi: "Elini ver ey imanı az kimse! Eğer insanın bir tane veya zerre kadar yakini olacak olsa idi bu taktirde suyun üzerinde yürürdü." 23028. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "İsa b. Meryem suyun üzerinde yürüyordu, eğer yakini fazla olsaydı havada da yürür-dü."
23029. Resulullah (s.a.a) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer kardeşim İsa'nın yakini sahip olduğundan daha çok olsaydı, şüphesiz ha-vada yürür, suyun üzerinde na-maz kılardı." 23030. İmam Ali (a.s) şöyle bu-yurmuştur: "Eğer perde kenara çekilecek olsa yine yakinimden bir şey artmaz." bak. el-İman, 272. Bölüm, ez-Zuhd, 1623. Bölüm, el-Ma'rifet, 2607. Bölüm, el-Ucb, 2013. Bölüm, 11798. Bölüm
İman ve İmanın Artışı Hakkında Bir Çift Söz Şu ayetlerde verilen örneklerden de anlaşıldığı üzere salt bir şeye iman etmek, o şey hakkında ilim sahibi olmak anlamında değildir: "Kendi-leri için doğru yol belli olduk-tan sonra artlarına dönenle-ri…" Hakeza: "Şüphesiz, küfre-denlere, Allah yolundan alı-koyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Pey-gamber'e karşı gelenler"
Hakeza: "Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, on-ları bile bile küfrettiler" Hakeza: "Bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı…" Bu ayetler gördüğümüz gibi ilim olduğu halde irtidat, küfür, inkar ve sapıklığı da ispat etmektedir. O halde bir şey hakkında salt ilim sahibi ol-mak ve hakkaniyetine kesin inan-mak, imanın hasıl olması hususunda yeterli değildir. Böyle bir ilim sahibini mümin saymak mümkün değildir. Aksine o ilmin gereklerine de bağlı olmak, muhtevasına inanmak, kalbi bir inanca sahip olmak ve ameli etki-lerini az da olsa açığa çıkarmak ge-rekir.
O halde Allah-u Teala'nın ye-gane mabut olduğunu ondan başka ilah olmadığını bilen ve bu ilminin ge-rektirdiğine -yani ubudiyetine ve sa-dece ona tapmaya da-bağlı olan kimse mümin sayılır. Ama eğer böyle bir ilim ve marifete sahip olduğu halde ona bağlı olmaz ve ubudiyetinin nişa-nesi olan hiç bir ameli yerine getirmezse, böyle bir şahıs alimdir, ama mümin değildir.
Buradan da bazılarının şu sözü-nün doğru olmadığı ortaya çıkmakta-dır: "İman, salt ilim ve tasdikden ibarettir." Zira dediğimiz gibi ilim ve küfür bir arada düşünülebilir. Hakeza bazılarının, "İman amelden ibarettir" sözünün de batıl olduğu açığa çıkmaktadır. Zira iman da nifakla bir araya gelmektedir. Çünkü münafık da amel etmektedir, bazen de hak ve hakikati ilmi bir zuhurla bilmektedir, ama aynı za-manda ona iman etmemiştir.
O halde iman, bir şey hakkında ilim sahibi olmak ve ona o ilmin ameli etkilerinin ortaya çıkacağı bir şekilde bağlı olmaktan ibarettir. Öte yandan ilim ve bağlılık da artma ve eksilme, şiddet ve zayıflama göster-mektedir. Dolayısıyla bu iki unsur-dan teşkil olan iman, artma ve eksil-me, şiddet ve zaaf gösterebilmektedir. Dolayısıyla da imanın derece ve mer-tebeleri, hiç kimsenin şüphe edemeye-ceği zaruri meselelerdendir.
Bu çoğu bilginlerin görüşüdür. Hakikat da budur: "İmanlarını kat kat artırmaları için"ayeti ve benzeri ayetler de bu konuya delalet etmektedir. Hakeza Ehl-i Beyt'ten (a.s) nakledilen hadisler de imanın mertebelerini ortaya koymakta ve bu görüşü teyit etmektedir.
Ebu Hanife, İmam'ul-Harameyn ve diğerleri ise imanın artıp azalmadığı görüşündedir ve bu konuda ortaya koydukları delile göre de iman kesin bir merhaleye ulaşmış olan tasdikten ibarettir. Böyle bir anlamda da artış ve eksilme olmamaktadır. Dolayısıyla tasdik eden bir kimse, ister itaati tasdikine eklesin, ister günahı, onun tasdiki olduğu gibi durmakta ve asla de-ğişmemektedir.
Bunlar imanın azalıp çoğaldığına delil eden ayetleri tevil ve tevcih etmiş-ler ve şöyle demişlerdir: "İman şahsi ve baki kalmayan bir ilinektir ve il-min bekası da misallerin teceddüdü türündedir. Yani azalıp çoğalan mi-sallerin yenilenmesi şeklinde zamana intibakıdır. Örneğin Peygamber hak-kında iman, sürekli ve aralıksız ger-çekleşmektedir ve başkaları hakkında ise az veya çok zaman aralıklarıyla gerçekleşmektedir. O halde imanın artmasından maksat, imanın parça-larının sürekliliğidir ve bu süreklilik, hiç bir zaman aralığı olmaksızındır veya az bir zaman aralıklarıyla ger-çekleşmektedir.
Hakeza imanın başka bir kesreti de vardır ve o da imanın taalluk ettiği işlerin kesretine bağlıdır. Dinin şeriat ve hükümleri tedricen nazil olduğu hasebiyle ve müminler de tedrici nüzulu sebebiyle ona iman ettikleri için ve hükümlerin sayısı da sürekli arttığı için onların imanı da
tedricen artmıştır ve genel olarak imanın artmasından maksat, sayılarının artmasıdır." Bu görüşün gevşekliği ve temelsizliği apaçık ortadadır. Zira evvela imanın kesin bir tasdikin adı olduğu görüşü kabul edilir bir görüş değildir. Çünkü açıkladığımız gibi iman, bağlılık ve iltizam ile iç içe bulunan kesin tasdikin bir adıdır. Elbette onların tasdikten maksadı, iltizam ve bağlılıkla birlikte olan ilim olursa o başka.
Ayrıca imanın artış ve eksiliş ka-bul etmeyişini söylemeleri de delilsiz bir iddiadır ve de delil iddianın kendisidir. İmanın ilineksel bir iş olduğu ve ilineklerin de misallerin teceddü şeklinde bekası hususundaki delilleri de onların iddiasını ispat hususunda yeterli değildir.
Zira gördüğümüz gibi bazı imanlar olayların fırtınası karşısında asla yerinden sarsılmamaktadır ve bunun karşısında bir takım imanlar ise en küçük olaylar karşısında gevşemektedir ve en küçük şüphelerle sarsılmaya girmekte ve yok olmakta-dır. Bu ihtilaf ve farklılığı misallerin teceddüdü ve zaman aralıklarının az-lığı ve çokluğu ile tevil etmek müm-kün değildir. Dolayısıyla onu ister is-temez, imanın zayıflığı ve güçlülüğüne isnat etmek gerekir. Misallerin yenili-ğine ve çeşitliğine ister inanalım, ister inanmayalım bu böyledir. Ayrıca mi-sallerin teceddüdü meselesinin batıl ol-duğu da kendi yerinde apaçık bir şe-kilde izah edilmiştir.
Onları tasdik eden kimse, tasdi-kine itaati veya masiyeti ilave etse bi-le, onun tasdikinde bir etkisi yoktur ve tasdiği asla değiştirmez demeleri de kabul edilir bir görüş değildir. Çünkü imanın itaat sebebiyle güçlenmesi ve günah işlemek sebebiyle azalması da şüphe edilmez bir konudur. İmanın etkilerinin güçlenmesi veya zayıflama-sı da eserin kaynağının güçlülüğünü veya zayıflığını haber vermektedir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyur-muştur: "Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de salih amel yükseltir." Hakeza şöyle buyurmuştur: "Sonra Allah'ın ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanla-rın sonu pek kötü oldu."
Onlar imanın artıp çoğaldığına delalet eden ayetleri tevil etmişlerdir. Bu tevilleri de doğru değildir. Çünkü onların ilk tevillerine göre imanı ka-mil olmayan kimse -yani kalbinde imanın eczalarından boş olan aralık-ların bulunduğu kimse-hakikatte hem mümindir, hem de kafirdir. Bu ise Allah-u Teala'nın kelamında teyit edilmeyen veya işaretle dahi ima edil-meyen bir nüktedir.
"Onların çoğu, ortak koş-madan Allah'a iman etmez-ler" ayeti de imanın artıp çoğaldığına delalet etmektedir. Onu reddetmemektedir. Zira ayetin anlamı da şudur ki onlar müşrik oldukları halde mümindirler. Zira imanları şirke ve şirkleri de salt imanlarına oranladır. Bu da imanın artıp çoğaldığı anlamındadır.
Onların ikinci tevil ve yorumu da şudur: İmanın azalıp çoğalması taal-luk ettiği şeylerin, yani Allah tarafın-dan inen hüküm ve şeriatlerin kesre-tine bağlıdır. O halde bu artış ve kes-ret taalluk ettiği şeylerin haline ima-nın sıfatıdır ve imanın bu sıfatla nite-lendirilmesi de hakikatte taalluk etti-ği şey sebebiyledir.
Bu görüş de doğru değildir. Zira eğer "imanlarını kat kat artırmaları için…" ayetinden maksat bu tür bir artış olsaydı, bu ayetteki iman artışının sayısız hükümlerin teşri edilmesinin ve nazil buyurulmasının hedef ve neticesi olarak zikredilmesi müminlerin kalplerine huzu ve güvenin indirilmesinin neticesinden daha münasip olurdu."
Allah'ım! Muhammed'e ve Mu-hammed'in Ehl-i Beyt'ine (a.s) selam gönder, imanımı en kamil merhaleye ulaştır, yakinimi en üstün yakin kıl ve benden kabul buyur ey kötülükleri iyiliklere çeviren ve merhamet edenle-rin en merhametlisi! Bu kitabı bitirme başarısını bana veren Allah'a hamdolsun. Bu kitabın telifi H. 1405 yılının, ramazan ayı-nın 23. gecesi, mübarek kadir gece-sinde sona ermiştir. Hamd başlangıç-ta ve sonda Allah'a mahsustur. Se-lam olsun efendimiz Muhammed'e (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine, ve's-Selam.
İçindekiler
4006. Bölüm 3 Hediyenin Sevgideki Rolü 3 4007. Bölüm 3 Hükümet Yöneticilerine Hediye Vermenin Haram Oluşu 3 4008. Bölüm 6 Müşriğin Hediyesini Kabul Etmekten Sakınmak 6 4009. Bölüm 7 Hediye Kabul Etmeye Teşvik 7 4010. Bölüm 8 Hediye Çeşitleri 8 4011. Bölüm 8 En İyi Hediye 8 4012. Bölüm 9 Bağışı Geri Almak 9 4013. Bölüm 10 Hediye Vermenin Adabı 10 4014. Bölüm 10 Mübarek Mekanlara Hediye Vermek 10 4015. Bölüm 13 İhtiyarlık 13 4016. Bölüm 13 Yaşlılık Zamanında Gençleşen Şey 13 4017. Bölüm 13 Yaşlılığa Sebep Olan Şey 13 4018. Bölüm 16 Helak Olma Sebepleri (1) 16 4019. Bölüm 19 Helak Olma Sebepleri (2) 19 4021. Bölüm 25 Himmeti Yüce Olmak 25 4022. Bölüm 26 Himmetin Şerafetteki Rolü 26 4023. Bölüm 26 Önem Verilmesi Gereken Şey 26 4024. Bölüm 27 Himmetinin Doruğuna Ulaşan Kimseler 27 4025. Bölüm 27 Himmetlerin En Yücesi 27 4026. Bölüm 28 Yüce Himmetli Olmanın Sonuçları 28 4027. Bölüm 29 Zeki İnsanların Himmeti 29 4028. Bölüm 30 Himmetin Kısalığı 30 4029. Bölüm 32 Himmeti Karnı Olan Kimse 32 4030. Bölüm 33 Himmeti Dünya Olan Kimse 33 4031. Bölüm 35 Heva ve Heves Tehlikesi 35 4032. Bölüm 36 Şehvetlerin Tehlikesi 36 4033. Bölüm 37 Lezzetlerin Tehlikesi 37 4034. Bölüm 38 Heva ve Heves İbadet Edilen Bir İlahtır 38 4035. Bölüm 38 Heva ve Heves Basireti Kör Eder 38 4036. Bölüm 39 Heva ve Hevesin Başlangıcı ve Sonu 39 4037. Bölüm 39 Her kim Şehvetle Arkadaş Olursa, Nefsi Hasta Olur 39 4038. Bölüm 40 Şehvete Kulluktan Sakınmak 40 4039. Bölüm 40 Gizli Şehvetlerden Sakındırmak 40 4040. Bölüm 40 Heva ve Hevese Uymak 40 4041. Bölüm 42 Heva ve Hevese Muhalefet Göstermek 42 4042. Bölüm 44 Heva ve Hevesle Savaşmak 44 4043. Bölüm 44 Kurtuluş Şehvetlere Muhalefettedir 44 4044. Bölüm 45 Heva ve Hevesin Akla Galebe Çalması 45 4045. Bölüm 46 Aklın Heva ve Hevese Galebe Çalması 46 4046. Bölüm 47 İnsanların En Güçlüsü Heva ve Hevesine Galip Gelendir 47 4047. Bölüm 48 Şehveti Güçsüz Kılan Şey 48 4048. Bölüm 49 Aklı Güçlendiren Şey 49 4049. Bölüm 49 İtaatlerin En Üstünü Şehvetleri Terk Etmektir 49 4050. Bölüm 50 Her kim Şehvetine Galebe Çalırsa, Aklı Aşikar Olur 50 4051. Bölüm 51 Her kim Şehvetine Galip Gelirse Nefsine Sahip Olur 51 4052. Bölüm 51 Her kim Heva ve Hevesine Üstün Gelirse Dünya Mecburen Ona Yönelir 51 4053. Bölüm 55 Emanetler 55
4054. Bölüm 55 Allah'ın Emanetleri 55 4055. Bölüm 58 Miras 58 Birkaç Bölümde İlmi İnceleme 60 1-Mirasın Ortaya Çıkışı 60 2-Mirasın Tedrici Değişimi 61 3-Uygar Milletlerde Miras 61 4-Bu Ortamda İslam Ne Yaptı? 64 5-İslam'a Göre Kadınların ve Yetimlerin Durumu 67 6-Yeni Misras Kanunları 69 7-Miras Sistemlerinin Karşılaştırılması 71 8-Vasiyet 71 4056. Bölüm 72 Mirasın Engelleri 72 4057. Bölüm 73 Peygamberlerin Mirası 73 4058. Bölüm 76 Vera (sakınma) 76 4059. Bölüm 78 Sakınmanın Neticesi 78 4060. Bölüm 79 Sakınmanın İbadetteki Rolü 79 4061. Bölüm 79 Veranın Anlamı 79 4062. Bölüm 82 Vera Sahibi (Sakınan Kimse) 82 4063. Bölüm 82 İnsanların En Çok Sakınanı 82 4064. Bölüm 85 Vezir 85 Tefsir 85 4065. Bölüm 88 Vezirlerin En Kötüsü 88 4066. Bölüm 88 Ahlak Vezirleri (yardımcıları) 88 4067. Bölüm 90 Amellerin Terazileri 90 Tefsir 90 4068. Bölüm 94 Kendilerine Terazilerin Kurulmadığı Kimse 94 4069. Bölüm 97 Vesvese 97 4070. Bölüm 98 Abdest ve Namazda Vesveseden Sakınmak 98 4071. Bölüm 99 Vesvesenin İlacı 99 4072. Bölüm 101 Allah'ın Vesveseyi Affetmesi 101 4073. Bölüm 103 Yardımlaşmak 103 4074. Bölüm 107 Allah'ın İnsana Vasiyetleri 107 4075. Bölüm 108 Allah'ın Musa'ya (a.s) Vasiyetleri 108 4076. Bölüm 108 Allah'ın İsa'ya (a.s) Tavsiyeleri 108 4077. Bölüm 109 Hızır'ın (a.s) Musa'ya (a.s) Tavsiyeleri 109 4078. Bölüm 111 Allah'ın (c. C) Muhammed'e (s.a.a) Tavsiyeleri 111 4079. Bölüm 111 Resulullah'ın (s.a.a) Tavsiyeleri 111 4080. Bölüm 118 İmam Ali'nin (a.s) Tavsiyeleri 118 1-Hz. Ali'nin Oğlu Hasan'a (a.s) Tavsiyeleri 118 2-Oğlu Hüseyin'e (a.s) Tavsiyeleri 118 3-Oğlu Hasan ve Hüseyin'e (a.s) Vasiyetleri 118 4-Müslümanlara Tavsiyeleri 119 4081. Bölüm 119 Hz. Ali'nin Vefat Anındaki Tavsiyeleri 119 4082. Bölüm 120 İmam Zeyn'ül-Abidin'in (a.s) Vasiyetleri 120 4083. Bölüm 121 İmam Bakır'ın (a.s) Tavsiyeleri 121 4084. Bölüm 122 İmam Sadık'ın (a.s) Vasiyetleri 122 4085. Bölüm 126 İmam Kazım'ın (a.s) Tavsiyeleri 126 4086. Bölüm 126 İmam Cevad'ın (a.s) Tavsiyeleri 126 4087. Bölüm 131 İmam Askeri'nin (a.s) Tavsiyeleri 131 4088. Bölüm 134 Vasiyet 134 4089. Bölüm 134 Vasiyyet Adabı 134 4090. Bölüm 136 Varise Zarar Vermekten, Zulümden Ve Hakkı Yok Etmekten Sakındırmak 136 4091. Bölüm 137 Kendi Vasisi Olan Kimse 137 4092. Bölüm 139 Tevazu 139 4093. Bölüm 142 Tevazunun Anlamı 142 4094. Bölüm 142 Yüceliğinden Dolayı Mütevazi Olan Kimse 142 4095. Bölüm 143 Tevazunun Adabı 143 4096. Bölüm 143 Zengine Zenginliği Sebebiyle Tevazu Gösteren Kimse 143 4097. Bölüm 144 Tevazunun Alametleri 144 4098. Bölüm 145 Tevazunun Meyvesi 145 4099. Bölüm 146 Tevazu ve Yücelik 146 4100. Bölüm 148 Tevazu Sahibi Olmaya Yardımcı Olan Şey 148 4101. Bölüm 150 Abdest 150 4102. Bölüm 151 Abdestin Hikmeti 151 4103. Bölüm 151 Abdestin Etkileri 151 4104. Bölüm 152 Cefa 152 4105. Bölüm 152 Sürekli Abdestli Olmanın Fazileti 152 4106. Bölüm 153 Abdesti Yenilemek 153 4107. Bölüm 153 Allah Resulü'nün (s.a.a) Abdesti 153 4108. Bölüm 156 Vatan Sevgisi 156 4109. Bölüm 158 Vatanı Savunmak 158 4110. Bölüm 159 Gurbet ve Vatan 159 4111. Bölüm 160 Vatanların En Kötüsü 160 4112. Bölüm 162 Allah'ın Vaadi Haktır 162 4113. Bölüm 163 Vaad (Söz Vermek) Bir Borçtur 163 4114. Bölüm 164 Vaad Etmek İki Kölelikten Biridir 164 4115. Bölüm 165 Verilmemesi Gereken Vaadler 165 4116. Bölüm 165 Sözünde Durmamayı Kınama 165 4117. Bölüm 168 Öğütün Kalp Hayatındaki Rolü 168 4118. Bölüm 168 Öğüt Dilemek 168 4118. Bölüm 168 Öğüt Dilemek 168 4119. Bölüm 169 Öğüt Verenlerin Çeşitleri 169 4120. Bölüm 170 Herşeyde Bir Öğüt Vardır 170 4121. Bölüm 170 En Açık Öğüt 170 4122. Bölüm 171 Allah'ın Öğütleri 171 4123. Bölüm 171 İsa'nın (a.s) Öğütleri 171 4124. Bölüm 186 Peygamber'in Öğütleri 186 4105. Bölüm 187 İmam Ali'nin (a.s) Öğütleri 187 4126. Bölüm 189 İmam Hasan'ın Öğütleri 189 4127. Bölüm 190 İmam Hüseyin'in (a.s) Öğütleri 190 4128. Bölüm 191 İmam Zeyn'ül-Abidin'in (a.s) Öğütleri 191 4129. Bölüm 192 İmam Bakır'ın (a.s) Öğütleri 192 4130. Bölüm 192 İmam Sadık'ın (a.s) Öğütleri 192 4131. Bölüm 193 İmam Kazım'ın (a.s) Öğütleri 193 4132. Bölüm 203 İmam Rıza'nın (a.s) Öğütleri 203 4133. Bölüm 204 İmam Cevad'ın (a.s) Öğütleri 204 4134. Bölüm 205 İmam Hadi'nin (a.s) Öğütleri 205 4135. Bölüm 205 Her kim Bir Konuşmacıya Kulak Verirse Ona İbadet Etmiş Olur 205 4136. Bölüm 205 Öğüt Vermenin Adabı 205 4137. Bölüm 206 Deruni/Batıni Vaiz 206 4138. Bölüm 206 Batıni Vaizi Olan Kimse 206 4139. Bölüm 206 Her kimin Deruni Vaizi Olmazsa 206 4140. Bölüm 207 Kendisine Öğüdün Fayda Vermediği Kimse 207 4141. Bölüm 208 Öğüt Kabul Etmeyen Öğütçü 208 4142. Bölüm 209 Öğüt Dileyen Vaizin Sözlerinden Nurlanmaya Teşvik 209 4143. Bölüm 209 Ameli Davet 209 4144. Bölüm 210 Öğüt Almaya Layık Olan Şey 210 4145. Bölüm 213 Başarı 213 4146. Bölüm 216 Başarı Ve Yardımdan Mahrumiyet 216 4147. Bölüm 217 Başarı Sayılan Şey 217 4148. Bölüm 217 Başarıya Sebep Olan Şey 217 4149. Bölüm 220 Vefa 220 Tefsir 220 4150. Bölüm 226 İnsanların En Vefasızı 226 4151. Bölüm 228 Vakar 228 4152. Bölüm 229 Mümin Vakarlıdır 229 4153. Bölüm 229 Vakara Sebep Olan Şey 229 4154. Bölüm 230 Metanetten Kaynaklanan Hasletler 230 4155. Bölüm 232 Vakfetmek 232 4156. Bölüm 237 Takva 237 4157. Bölüm 238 Allah'ın Takvayı Tavsiyesi 238 4158. Bölüm 239 İmam Ali'nin (a.s) Takvayı Tavsiyeleri 239 4159. Bölüm 241 Takva Elbiselerin En Şerafetlisidir 241 4160. Bölüm 242 Takva Ele Geçirilmez Bir Kaledir 242 4161. Bölüm 243 Salahın Ve Doğruluğun Anahtarı Takvadır 243 4162. Bölüm 244 Takva Hidayetin Anahtarıdır 244 4163. Bölüm 245 Takva Yüceliğin Anahtarıdır 245 4164. Bölüm 247 Takva Kalplerin İlacıdır 247 4165. Bölüm 247 Takva Sağlam Bir Kulptur 247 4166. Bölüm 248 Takvanın Amellerin Kabulundeki Rolü 248 4167. Bölüm 249 Her kim Allah'tan Sakınırsa, Allah Ona Bir Çıkış Yolu Taktir Eder 249 4168. Bölüm 251 Takva Sahipleri 251 4169. Bölüm 252 Takva Sahiplerinin Özellikleri 252 4170. Bölüm 256 Takvaya Sebep Olan Şey 256 4171. Bölüm 257 Takvaya Engel Olan Şey 257 4172. Bölüm 258 Takva Hakkı 258 4173. Bölüm 259 Takvanın Anlamı 259 Takva ve Mertebeleri Hakkında Bir Kaç Bölüm Hakkında Bir Çift Söz 260 1-Kanun, Yüce Ahlak ve Tevhit 260 2-Dini Takva Şu Üç Şeyle Hasıl Olur : 264 3-Muhabbet Nasıl İhlasa Sebep Olur? 266 4-Kulun Allah Vesilesiyle Halis Olması 268 4174. Bölüm 272 Takvanın Üsaresi 272 4175. Bölüm 273 İnsanların en Takvalısı 273 4176. Bölüm 273 Takva Sahiplerinin İmamı 273 4177. Bölüm 274 Akibet Takva Sahiplerinindir 274 Hak din sonunda tüm dünyaya galip gelecektir 275 4178. Bölüm 279 Takiyye 279 4179. Bölüm 281 Takiyyenin Caiz Olduğu Hususlar 281 4180. Bölüm 281 Takiyyeyi Aşmaktan Sakınmak 281 4181. Bölüm 283 Takiyyenin Caiz Olmadığı Hususlar 283 4182. Bölüm 285 Tevekkül 285 4183. Bölüm 285 Tevekkülün Anlamı 285 Tevekkül hakkında Bir Çift Söz 287 4184. Bölüm 288 Tevekkül Edenler 288 4185. Bölüm 289 Tevekküle Sebep Olan Şey 289 4186. Bölüm 290 Tevekkülün Neticesi 290 4187. Bölüm 292 Tevekkül ve İşlerin Kifayeti 292 4188. Bölüm 293 Tevekkülün Adabı 293 4189. Bölüm 295 Allah'a Yönelmek 295 4190. Bölüm 296 Allah'tan Gayrisine Yönelmek 296 4191. Bölüm 299 Tevekkülün Dereceleri 299 4192. Bölüm 299 Kendine Güven 299 4193. Bölüm 302 Doğum 302 4194. Bölüm 302 Evladın Değeri 302 4195. Bölüm 303 Evlat Fitne Sebebidir 303 4196. Bölüm 304 Evlat Sevgisi 304 4197. Bölüm 305 Çocuklarla Çocuk Olmak 305 4198. Bölüm 306 Salih Evlat 306 4199. Bölüm 307 Kötü Evlat 307 4200. Bölüm 307 Kızı Sevmemekten Sakındırmak 307 4201. Bölüm 309 Çocuklar Arasında Adalete Teşvik 309 4202. Bölüm 311 Anne Babaya İyiliğe Teşvik 311 4203. Bölüm 312 Her ne Kadar Kötü De Olsa Anne Babaya İyiliğe Teşvik 312 4204. Bölüm 313 Ölümlerinden Sonra Anne Babaya İyilik Etmeye Teşvik 313 4205. Bölüm 314 Cennet Annelerin Ayağı Altındandır 314 4206. Bölüm 316 Anne Babaya Eziyet Etmek 316 4207. Bölüm 317 Anne Babaya İtaat 317 4208. Bölüm 319 Anne Babaya İtaatsizlikten 319 4209. Bölüm 319 Babanın Çocuk Üzerindeki Hakkı 319 4210. Bölüm 320 Hem Evlat ve He de Malı Babaya Aittir 320 4211. Bölüm 320 Evladın Baba Üzerindeki Hakkı 320 4212. Bölüm 322 Çocuk Terbiyesi 322 4212. Bölüm 322 Evlat Terbiyesi 322 4213. Bölüm 324 Çocuğa Saygısızlık 324 4214. Bölüm 326 Ulu'l-Emr (Emir Sahipleri) 326 İslâm Toplumunun Önderi ve Tutumu 327 4215. Bölüm 331 Kötü Yöneticilerin İş Başına Geçmesine Sebep Olan Şey 331 4216. Bölüm 332 Adil Yöneticiler 332 4217. Bölüm 332 Zalim Yöneticiler 332 4218. Bölüm 333 Yöneticilerin Valilerin Zulmüne Ortak Oluşu 333 4219. Bölüm 334 Yöneticinin Kendisine Kaşrı Görevi 334 4220. Bölüm 335 Yöneticinin Yönetimindeki Önemli Görevleri 335 4221. Bölüm 336 Yöneticiye Merhametli ve Yumuşak Huylu Olmasının Farz Oluşu 336 4222. Bölüm 337 Yönetici Halkın Genelinin Rızayetini Elde Etmelidir 337 4223. Bölüm 337 Yöneticinin İstihdam Hususunda Riayet Etmesi Gereken Şeyler 337 4224. Bölüm 338 Yöneticinin Seçmemesi Gereken Kimse 338 4225. Bölüm 338 Liyakatsiz Bir Şekilde Yüceltilen Kimse 338 4226. Bölüm 338 Yöneticinin Kökten Sökmesi Gereken Şey 338 4227. Bölüm 339 Hakim Valilerini Araştırmalıdır 339 4225. Bölüm 339 Kapıcı Edinmekten Sakındırmak 339 4229. Bölüm 340 Harac İşlerini Araştırmanın Gereği 340 4230. Bölüm 341 Yöneticinin Müslümanların Malını Bağışlamaktan Sakınması 341 4231. Bölüm 342 Darda Kalan Borçlunun Borcunu Ödemek Yöneticinin Görevidir 342 4232. Bölüm 342 Yöneticinin Bizzat Yapması Gereken İşler 342 4233. Bölüm 343 Yöneticinin Mustaz'af Kimselere Teveccüh Etmesinin Farz Oluşu 343 4234. Bölüm 345 Evliyaullah'ın Özellikleri 345 4235. Bölüm 351 Ümitsizlik 351 4236. Bölüm 352 İnsanların Elinde Olan Şeylerden Ümidini Kesmenin Faydaları 352 4237. Bölüm 355 Yetimlere Riayet Etmeye Teşvik 355 4238. Bölüm 356 Yetim Malını Yemek 356 4239. Bölüm 357 Yetim Malını Yemenin Haram Oluşunun Sebebi 357 4240. Bölüm 357 Al-i Muhammed'in Yetimleri 357 4241. Bölüm 360 Yakin 360 4242. Bölüm 361 Yakin Dinin Başıdır 361 4243. Bölüm 361 Yakin İmanın Direğidir 361 4244. Bölüm 362 Yakin En Az Bulunur Şeydir 362 4245. Bölüm 362 Yakin İbadettir. 362 4246. Bölüm 362 Yakin En Üstün İbadettir 362 4247. Bölüm 363 İmanın Nihai Hedefi Yakin Elde Etmektir 363 4248. Bölüm 364 İman ve Yakin Arasında 364 4249. Bölüm 364 İman Kalpte Sabittir Yakin İse Hatıralardır 364 4250. Bölüm 364 İlm'ul-Yakin 364 4251. Bölüm 365 Hakk'ul-Yakin 365 Tefsir 365 4252. Bölüm 366 Yakinin Anlamı 366 4253. Bölüm 367 Yakin Sahibi Kimsenin Nişaneleri 367 4254. Bölüm 369 Müminin Yakini Amelinde Görülür 369 4255. Bölüm 369 Yakini Yok Eden Sebepler 369 4256. Bölüm 370 Yakinin Gevşekliği 370 4257. Bölüm 370 Yakini Kendisine Fayda Vermeyen Kimse 370 4258. Bölüm 371 Yakinin Faydaları 371 1-Sabır 371 2-İhlas 371 3-Zühd 372 4-Tevekkül 372 5-Rıza ve Hoşnutluk 372 6-Musibetleri Hafif Saymak 373 4259. Bölüm 373 Yakinin Şubeleri 373 4260. Bölüm 374 Yakini Elde Etmek 374 İman ve İmanın Artışı Hakkında Bir Çift Söz 375 İçindekiler 379