MEHDİLİK KONUSUNU İNCELEMENİN GEREKLİLİĞİ(3) MEHDİLİK KONUSUNU İNCELEMENİN GEREKLİLİĞİ(3)
4.FASIL/ZUHUR DÖNEMİ
BİRİNCİ BÖLÜM
ÂLEM ZUHURUN EŞİĞİNDE
Geçen bölümlerde 12. imamın (a.f) gaybet felsefesi hakkında açıklamalarda bulunmuş ve Allah’ın son hüccetinin gaybete çekildiğini belirtmiştik. Zuhur ortamı hazır olunca ortaya çıkacak ve dünyayı hidayet nuruyla aydınlatacaktır.
İnsanlar, İmam Mehdi’nin (a.f) gaybet döneminde onun zuhurunu çabuklaştıracak ve şartlarını hazırlayacak bir şekilde güzel ameller yapabilirlerdi.
Fakat şeytana ve nefse uymaları, Kuran-ı Kerim’in sahih terbiyesinden uzaklaşıp ve Masum imamın (a.s) velayetini kabul etmeyerek yanlış yollara saptılar. Gün geçtikçe de zulmü dünyada daha da yaygınlaştırdılar. Böyle bir tercih ile kendileri için çok kötü bir akıbet hazırlamış oldular. Zulüm, fesat, yolsuzluk, dayatma, korku, kargaşa, entrika, ahlaki ve ruhi emniyetsizliklerle dolu, toplumsal maneviyattan, temizlikten, iyilikten uzak tecavüz, zayıfları ve elleri altındaki insanları ezmekle meşgul olan bir dünya yaratmak, insanların gaybet dönemindeki ürünleri oldu. Bu acı gerçek ve üzücü tablo, asırlar önce masumlar (a.s) tarafından haber verilmiştir.
İmam Sadık (a.s) bu konuda dostlarından birine şöyle buyurmuştur:
“Zulmün ve haksızlığın yaygınlaştığını, Kuran’ın unutulduğunu, nefsi isteklere göre tefsir edildiğini, batıl ehlinin hak ehlinden öne geçtiğini, imanlı insanların sessiz kalmayı tercih ettiklerini, akrabalık ilişkilerinin kesildiğini, dalkavukluğun çoğaldığını, hak yolun yolcusuz kaldığını, şer yollarının dolduğunu, helâlın haram, haramların caiz sayıldığını, büyük sermayelerin Allah’ın gazap ettiği işlerde harcandığını, devlet memurları arasında rüşvet almanın yaygınlaştığını, eğlencelerin çoğalıp önü alınamayacak kadar revaçta olduğunu, Kuran hakikatlerine kulak asmanın insanlara ağır fakat batıl şeyleri dinlemenin hoş geldiğini, insanların Allah dışındaki şeyler için Hacca gittiklerini, insanların kalplerinin katılaştığını gördüğün zaman; bir kimse iyiliği emredip kötülükten sakındırdığında “Bu senin işin değil” diyerek karşı çıkıldığını ve her yıl yeni yeni fesatlar-günahlar ve bidatlerin çıktığını gördüğün zaman kendine dikkat et. Allah’tan böyle çirkin bir ortamdan seni kurtarmasını iste (Çünkü zuhur yakındır).[1]
Elbette bu kara tablo, zuhurdan önceki dönemin genel halidir. Çünkü bu dönem içinde ilahi ahdine sadık kalan birçok dindar insan da vardır. Bu mümin insanlar inançlarına değer verip, fesat ortamında eriyip gitmezler. Kendi alın yazılarını diğerlerinin çirkin sonlarına bağlamazlar. Bunlar, Allah’ın en iyi kulları, nur imamlarının (s.a) Şialarıdırlar.
Rivayetlerde bu insanlardan övgüyle bahsedilmiştir. Bu insanlar hem kendileri temiz yaşar, hem diğerlerini de temiz ve dürüst yaşamaya davet ederler. Çünkü onlar, iyilikleri yaygınlaştırıp imanlı bir ortam yaratarak imam-ı Zaman’ın (a.f) zuhurunu çabuklaştırabileceklerini ve İmam Mehdi’nin (a.f) hükümetinin alt yapısını oluşturabilecekleri bilinci içerisindedirler.
Zira kötülüklere karşı kıyam etmek, vaat edilen kurtarıcının birçok yardımcıya sahip olduğu zaman mümkündür. Bu düşünce şekli “Fesat ortamını yaygınlaştırarak İmamın zuhurunu çabuklaştırmak gerekir.” şeklinde inanan kişilerin düşüncelerinin tam aksinedir. Fesatların çoğalarak zuhur ortamının alt yapısının hazırlanması için, imanlı insanların; çirkinlikler ve fesatlar karşısında sessiz kalmaları kabul edilebilecek bir durum değildir. Acaba iyilikleri ve faziletleri yaygınlaştırarak İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunu çabuklaştırmak mümkün değil midir?
İyiliği emredip kötülükten sakındırmak her Müslüman’ın yapması gereken kesin bir farzdır. Hiçbir zaman ve mekânda farz amelin yerine getirilmemesine göz yumulamaz.[2] Bundan dolayı, zuhurun çabuk olması için zulmü ve fesadı yaygınlaştırmanın doğru olduğu nasıl düşünülebilir?
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“Bu ümmetin sonunda (ahır zamanında) bir grup gelecektir ki onların mükâfatı ve sevabı, İslam’ın ilk zamanlarındaki Müslümanlar gibidir. İyiliği emredip kötülükten sakındırır ve fitne ehli ile savaşırlar.”[3]
Birçok rivayette yeryüzünün zulüm ve fesat ile dolacağı bildirilmiştir. Bu, bütün insanların zalim olacağı anlamına gelmez. Allah yolunda yaşayan insanların daima var olacak, fazilet, takva ve iman ıtırının kokusu her zaman hissedilecektir.
Bundan dolayı, dünya zuhurdan önce acı bir dönem yaşayacak olsa da, tatlı zuhur ile de son bulacaktır. Günümüz dünyası, fesat ve zulüm zamanı olabilir. Fakat temiz ve iyi yaşayarak diğer insanları da bu yola davet etmek Muhammed’in (a.f) soyundan gelecek olan Kaim’in zuhurunu bekleyenlerin vazifesidir. İman ve takvayla yaşayıp ve bu değerleri yaşatmanın, Mehdi’nin (a,f) zuhurundaki etkisi inkâr edilemez.
Bu bölümü İmam Mehdi’den nakledilen (a.f) hadis ile bitiriyoruz:
“Şialarımızdan beklemediğimiz ve beğenmediğimiz amellerinden bize ulaşan şeyler dışında hiçbir şey bizi onlardan ayırmamıştır.”[4]
İKİNCİ BÖLÜM
ZUHURUN ALT YAPILARI VE NİŞANELERİ
İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunun gerçekleşebilmesinin bir takım şartları ve nişaneleri vardır. Bunlara zuhurun alt yapıları ve alametleri denilmektedir. Alt yapının ve alametin bazı farklılıkları vardır. Alt yapı, zuhurun gerçekleşmesinde gerçek manada çok etkilidir. Çünkü alt yapı oluştuğu takdirde zuhur gerçekleşecektir. Aksi takdirde zuhur gerçekleşmeyecektir. Alametlerin ise zuhurun gerçekleşmesinde bir rolü yoktur. Alametler, sadece zuhurun özünü ya da yakınlığını veyahut uzaklığını anlamamıza yardımcı olurlar.
Bu farkı göz önünde bulundurursak alt yapıların alametlerden daha önemli olduklarını anlarız. Bundan dolayı alametlerden daha çok zuhurun alt yapılarına önem vermemiz gerekir. Gücümüz yettiğince alt yapılar ve şartların oluşması için çalışmalıyız.
Bu bakımdan, biz de önce zuhurun alt yapılarını ve şartlarını açıklayacağız. Son bölümde de kısaca zuhur alametlerine değineceğiz.
Zuhurun Altyapıları
Dünyadaki bütün oluşumlar, şartları ve alt yapıları oluştuktan sonra gerçekleşmiştir. Alt yapısı oluşmadan bir oluşumun oluşması olanaksızdır. Her suyun ve havanın, her türlü bitkiyi yeşertecek özelliklere sahip olması mümkün değildir. Aynı şekilde her toprak ve zemin de her türlü tohumu yeşertecek elverişli ortama sahip olmayabilir.
Tarlasından iyi mahsul almak isteyen bir çiftçinin, gerekli olan bütün işleri en iyi şekilde yerine getirip engelleri ortadan kaldırması gerekir.
Bu yüzden, her inkılâp ve her toplumsal olay, camianın alt yapısına ve şartlarına bağlıdır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti, alt yapının oluşmasından sonra zafere ulaşmıştır. Dünyanın en büyük kıyamı olan İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamı da bu durumdan istisna değildir. Alt yapılar ve şartlar oluşmadıkça kıyam gerçekleşmez.
Bu konuları hatırlatmamızdan maksadımız İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamının, dünyaya hâkim olan ilahi kanunlardan istisna edilmediğini ve imamın ıslahçı hareketinin sebepsiz sıradan faktörlerle değil de mucize ile gerçekleşeceği düşüncesinin yanlış bir düşünce olduğunu anlatmaktır. Kuran ve masum önderlerin (s.a) öğretilerine göre ilahi sünnet gereğince âlemdeki bütün işler, normal seyrinde sebepler ve illetler doğrultusunda gerçekleşmektedir.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Allah, işlerin sebepsiz olmasını yasaklamıştır.”[5]
Adamın biri, imama (a.s) şöyle arz etti: “insanlardan bazıları şöyle diyorlar: Mehdi (a.f) kıyam ettiğinde işler onun istediği gibi olacaktır.”
İmam şöyle buyurdu: “Kesinlikle böyle değildir. Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer işler kendiliğinden düzelecek olsaydı Resulullah (s.a.a) için kendiliğinden düzelirdi.”[6]
Elbette yukarıda anlattığımız sözler, İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamında gizli yardımların olmayacağı anlamına gelmez. Maksat, ilahi gizli yardımların yanı sıra zuhur için normal bilinen şartların ve altyapıların oluşması da gerekir.
Bu önsözden sonra sıra zuhurun alt yapılarını tanımaya gelir. Sonra da onları gerçekleştirmek için adım atmalıyız.
İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamının gerçekleşmesi için dört önemli alt yapının oluşmasına ihtiyaç vardır. Bunların her birini tek tek inceleyeceğiz:
a- Plan Ve Program
Her yenilikçi hareket ve kıyamın iki programa ihtiyacı vardır:
1- Yapılandırılmış kuvvetlerle olumsuzluklara karşı koymak için genel bir programın olması.
2- Eksiksiz ve uygun kanunların olması. Bu kanunlar, camianın bütün ihtiyaçlarını karşılamalı, adil bir hükümet düzeninde bütün bireysel ve toplumsal hakların uygulanmasını garanti etmelidir. Aynı zamanda adalet çalışmalarını ilerletmeli ve toplumu arzu edilen başarılara ulaşmada yönlendirmelidir.
Halis İslam dini olan Kuran-ı Kerim öğretileri ve masumların (a.s) sünnetleri, İmam-ı Asr’ın (a.f) elinde bir bütün kanun ve program olarak bulunmaktadır. Hazret (a.f) bu ebedi ve ilahi ferman doğrultusunda hareket etmektedir.[7]
Kuran-ı Kerim insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yüce Allah tarafından nazil edilmiştir.
Bundan dolayı onun evrensel inkılâbı, yönetim açısından eşsiz dayanağı olan bir kanuna ve bir programa sahiptir. Hiçbir hareket ve ıslahçı akım ile kıyas edilemez.
İddiamızın şahidi şudur: Günümüz dünyasında var olan beşeri kanunların hepsinin zayıf ve yetersiz olduğu tecrübelerle ispatlanmıştır. Artık insanlar dünyanın ilahi kanunlarla yönetilmesini kabul etmektedirler.
Amerikalı siyasal danışman olan Alvin Tafler krizlerin aşılabilmesi ve dünya toplumunun ıslah edilmesi için “Üçüncü Akım”[8] görüşünü ortaya atmıştır. Bununla birlikte ilginç itiraflarda da bulunmaktadır:
“Batı toplumunun yüz yüze olduğu zorlukları sıralayacak olursak sonuna ulaşamayız. Çağdaş sanayi medeniyetlerinin arka arkaya çöktüğünü ve beceriksizlik hortumunun içine sürüklendiğini görmekteyiz. Aynı zamanda ahlaki çöküşün pis kokusu da insanı çok rahatsız etmektedir. Neticede rahatsızlık dalgaları ve ortamın değişmesi için baskıların artması üst üste yığılmıştır. Bu baskılar için yüzlerce çözüm yolları sunulmuştur. Mükemmel ve inkılâpçı oldukları iddia edilen projeler çizilmiş ve programlar hazırlanmıştır. Fakat sorunları çözmek için defalarca hazırlanan yeni kanunlar, programlar ve verilen emirler zorlukların musibetini artırmış, acizlik ve ümitsizlik hissini alevlendirmiştir. Hiçbir faydası ve tesiri olmamıştır. Bu duygu, bütün demokratik düzenler için tehlikedir. Romanlarda anlatılan beyaz atlı kurtarıcıya duyulan ihtiyacı günden güne arttırmıştır.”[9]
b. Rehberlik
Bütün kıyamlarda, rehbere olan ihtiyaç kıyamın ilk gereksinimlerinden sayılmaktadır. Kıyam ne kadar geniş ve büyük hedefler peşinde olursa, aynı oranda da güçlü ve hedeflere uygun bir rehberliğe daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.
Zulüm ve baskı karşısında durmak, yeryüzünde adil ve eşitlik ilkeleri üzere hükmetmek için doğru ve sağlam bir şekilde yöneticilik yapan bilinçli, akıllı, güçlü ve şefkatli bir rehberin varlığı inkılâbın temelini oluşturur. Büyük kıyam rehberi unvanıyla enbiyaların ve vasilerin ümidi olan Hz. Mehdi (a.f) yaşıyor ve her yerde hazırdır. O yeryüzünde gayb âlemiyle irtibatı olan tek rehberdir. Bütün varlıkların irtibatından tam olarak haberdardır. Kendi zamanındaki insanların en bilgini ve üstünüdür.
Peygamber efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:
“Biliniz ki, Mehdi (a.f) bütün ilimlerin varisidir. Bütün ilimleri bilmektedir .”[10]
O, bütün tutsaklık zincirlerinden ve bağlarından kurtulmuş tek rehberdir. Sadece Allah’ın hoşnutluğunu düşünmektedir.
Bundan dolayı evrensel kıyam, rehberlik açısından en güzel şartlara sahiptir.
c- Yardımcılar
Zuhurun gerçekleşmesi için lazım olan şart ve ortamlardan biri de, kıyamı destekleyecek ve evrensel hükümetin işlerini yerine getirecek liyakatli yardımcıların olmasıdır. Evrensel kıyam ilahi rehberin önderliğinde gerçekleşecektir. Dolayısıyla ona uygun dostlara ve yardımcılara ihtiyaç vardır. Dost ve yardımcı olduğunu iddia eden herkesin bu meydana girmesine izin verilmez. Bu konuda aşağıdaki nakledeceğimiz olay üzerinde düşünerek çok dikkat etmenizi istiyoruz:
İmam Sadık’ın (a.s) Şialarından olan Sehl b. Hasan Horasani, bir gün hazreti Sadık’a (a.s) şöyle arz etti:
“Yüz bin kılıç sallayan Şia’ya sahip olmanıza rağmen, hakkınız olan hükümeti ele geçirmenize engel olan şey nedir? İmam (a.s) içi ateşle dolu bir tandır hazırlamalarını emretti. Tandırdan alevler yükselmeye başlayınca İmam (a.s) Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine otur.” Buyurdu, Sehl, imamın ona öfkelendiğini zannederek özür dilemeye başladı: “Efendim! Beni bağışlayın. Bana ateşle işkence etmeyin!” dedi. İmam (a.s); “Seni bağışladım.” diye buyurdu.
Bu esnada imamın gerçek Şialarından olan Harun Mekkî selam verip içeri girdi. İmam Sadık (a.s) selamın cevabını verdikten ve hiçbir açıklama yapmadan, ona alevlenmiş tandırın içine girmesini emretti.
Harun Mekkî hiç düşünmeden ve soru sormadan tandırın içine girip oturdu. Bu esnada İmam Sadık (a.s) Horasanlı adam ile sohbet etmeye başladı. İmam (a.s) sanki Horasanı görmüş gibi Horasan’ı ona anlatmaya başladı. Bir süre sonra da Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine bak diye buyurdu.” Sehl kalkıp tandırın içine bakınca, Harun’un ateşin içinde oturduğunu gördü!
İmam (a.s), “Horasan’da Harun benzer kaç tane Şia tanıyorsun?” diye sordu. Horasanlı adam “Allah’a andolsun ki, bunun gibi bir kişi bile tanımıyorum.” dedi.
İmam (a.s); “Şunu iyi bilmelisin ki! Biz, beş tane dost ve yardımcı bulmadan kıyam etmeyiz. Hangi zamanın kıyam için uygun olduğunu daha iyi biliriz.” dedi.[11]
Bundan dolayı İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının, yardımcılarının ve askerlerinin özelliklerini incelemeliyiz. Din önderlerinden nakledilen rivayetlerdeki hadisleri bir daha gözden geçirip kendimizin hangi konumda olduğunu anlamalı ve eksiklerimizi gidermeye çalışmalıyız:
1- Marifet ve İtaat
İmam Mehdi’nin (a.f) yardımcıları ve askerleri, Allah’ı, Peygamberimizi ve imamlarımızı (a.s) tanıma konusunda derin bir bilgiye ve marifete sahiptirler. Bilinçli ve bilgili bir şekilde hak meydanında hazırdırlar.
İmam Ali (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Onlar, Allah’ı hakkıyla tanıyan kimselerdir.”[12]
İmam’a olan inançları onların bütün iliklerine kadar işlemiş ve bedenlerini sarmıştır. Bu marifet, imamın ismini, lakabını ve soyunu bilmekten daha yüce olan bir marifettir.
Bu marifet, İmamın velayetini hakkıyla tanımak ve varlık âlemindeki makamını bilmektir. Bu marifet, onların tüm vücutlarıyla imama karşı sevgi ve muhabbet duymalarına ve sadakat ile itaat etmelerine sebep olmaktadır. Zira onlar, imamın sözünün Allah’ın sözü olduğuna ve imama itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğuna inanırlar. Peygamber efendimiz (s.a.a) onları tanıtırken şöyle buyuruyor:
“Onlar, İmamlarına itaat etme konusunda çok çalışkandırlar.”[13]
2- İbadet ve Sağlamlık
İmam Mehdi’nin (a.f) dostları ve askerleri ibadet konusunda rehberlerini örnek alırlar. Gece gündüz demeden Allah’ı en güzel zikirlerle anarlar. İmam Sadık (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Geceleri, sabahlara kadar ibadet eder gündüzleri de oruç tutarlar.”[14]
Başka bir yerde şöyle buyurmuştur:
“Atların üzerinde Allah’ı tespih ederler.”[15]
Allah’ı zikir etmek, onları çelik insanlar haline getirmiştir. Hiçbir şey, onların sağlamlılıklarını ve dirençlerini kıramaz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, kalpleri çelik gibi olan insanlardır.”[16]
3-Fedakârlık ve Şahadet Aşkı
Yardımcıların, İmam Mehdi’ye (a.f) olan derin marifetleri kalplerini imamın aşkı ile doldurmaktadır. Bundan dolayı savaş meydanında imamın etrafını sağlam duvarlar gibi çevirerek canlarını bela oklarına siper ederler.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam Mehdi’nin dostları ve askerleri savaş meydanında hazretin etrafında (pervaneler gibi) dönerler. Kendi canları ile onu korurlar.”[17]
Yine şöyle buyurmuştur:
“Onlar, Allah yolunda şehit olmayı arzu ederler.”[18]
4- Cesaret ve Kahramanlık
Mehdi’nin (a.f) askerleri ve dostları, tıpkı İmam Mehdi (a.f) gibi cesur ve kahraman insanlardır. İmam Ali (a.s) onları tanıtırken şöyle buyurmuştur:
“Onlar, yuvalarından çıkmış aslanlar gibidirler. İsteseler dağları yerlerinden sökerler.”[19]
5- Sabır ve Tahammül
Zulmün karşısında durmak ve evrensel adalet hükümetini kurmanın birçok zorluk ve sıkıntıları vardır. İmam’ın (a.f) dostları, onun evrensel hükümetinin ülkü ve ideallerinin gerçekleşmesi için bütün zorluklara ve acılara göğüs gererler. İhlâslarından dolayı da yaptıkları amelleri önemsiz sayarlar.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Onlar, sabırlarından ve tahammüllerinden dolayı Allah’a minnet etmeye kalkışan kişiler değillerdir. Canlarını Allah yolunda feda etmekten dolayı da şımarmazlar. Bu işleri, önemli işler olarak görmezler.”[20]
6- Birlik ve Beraberlik
İmam Ali (a.s), İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının birlik ve beraberlik hallerini anlatırken şöyle buyurmuştur:
“Onların kalpleri birdir, birbirleriyle de ile uyum içindedirler.”[21]
Bu yüce insanların kalplerinin bir olması ve birlik içinde olmasının sebebi, bencilliklerini, şahsi istek ve arzularını bir kenara bırakmalarıdır. Onlar, sahih bir inanç ile tek bir bayrak altında ve bir hedef için kıyam ederler. İşte bu, onların zafere ulaşmasındaki en önemli faktörlerden biridir.
7- Züht ve Dindarlık
İmam Ali (a.s) Hz. Mehdi’nin (a.f) yardımcılarının özelliklerini sayarken şöyle buyurmuştur:
“O, dostlarından altın ve gümüş toplamamak, buğday ve arpa biriktirmemek için biat alacaktır.”[22]
Onların büyük hedefleri vardır. Büyük idealleri gerçekleştirmek için ayaklanmışlardır. Dünya ve maddiyat, hedeflerini ve ideallerini gerçekleştirmekten alıkoymaz. Bundan dolayı dünya ve güzellikleri karşısında kendilerini kaybedenlerin, kalpleri hızlı hızlı atanların ve elleri ayakları birbirine dolaşan kimselerin imam Mehdi’nin (a.f) dostları arasında yerleri yoktur.
Yukarıda zikredilenler İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının özelliklerindendir. Bu insanlar, böyle özelliklere sahip oldukları için hadislerde övgüyle anılmışlardır. Masum önderler (a.s) onların değerli ve övgüye layık insanlar olduklarını buyurmuşlardır.
Peygamber efendimiz (s.a.a.) onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onlar, ümmetimin en hayırlı insanlarıdır”[23]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Annem ve babam, yeryüzünde tanınmayan azınlık gruba feda olsun.”[24]
Elbette imam Mehdi’nin (a.f) dostları liyakatleri ve başarılarına göre hak ettikleri makama sahip olacaklardır. Rivayetlerde, hazretin 313 kişi olan özel dostlarının yanı sıra 10 bin kişilik bir orduya da sahip olacağını ve bununla birlikte müminlerden büyük bir grubun da hazretin yardımına koşacakları nakledilmiştir.
d- Genel Hazırlık
İnsanların tarihin farklı dönemlerinde masum İmamların (a.s) varlığından, ilimlerinden, engin bilgi hazinelerinden ve makamlarından yeterince istifade edemedikleri göze çarpmaktadır. Ne yazık ki insanların geneli yaşadıkları dönemlerde imamların kıymetini bilememişlerdir. Ellerindeki büyük fırsatları kaçırmışlar ve hidayet meşalesinin karşısında kör bir insan misali gaflet içine düşmüşlerdir.
Bundan dolayı Allah (azze ve celle) son hüccetini insanlardan gizlemiştir. Dünyada imamı kabul edecek ve değerini bilecek genel bir hazırlık gördüğü zaman ise ortaya çıkaracak ve insanların susuzluğunu ilahi maarif çeşmesinden giderecektir.
Bu bakımdan toplumun ve insanların topyekûn zuhura hazırlıklı olmaları, vaat edilen ıslahçının zuhur etmesinin en önemli şartlarından biridir. Çünkü toplu ve genel hazırlık olursa hazretin harekâtı neticelenecektir.
Kuran-ı Kerim’de, zalim bir hâkim olan Calut’un zulmünden bıkmış İsrail oğullarının, zamanlarının Peygamber’inden (a.s) kendileri için bir komutan seçmesini diledikleri ve onun komutasında Calut ile savaşmak istedikleri anlatılmaktadır.
“İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar, peygamberlerine: “Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım...” demişlerdi. O da: “Size savaş farz kılınırsa, ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar: “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.”[25]
İsrail oğullarından birçoğu savaş için çıktıkları yolda gevşeklik gösterdi ve sadece az bir grup sonuna kadar savaştı. Onların savaşmak için kendi peygamberlerinden (a.s) komutan istemeleri savaşa ve fedakârlığa hazır olduklarını göstermektedir.
Öyleyse şöyle söyleyebiliriz:
İmamı Zaman’ın (a.f) zuhuru, herkesin canı gönülden toplumsal adaleti, emniyeti, ahlaki değerleri benimsedikleri, samimi bir şekilde istedikleri ve manevi açıdan ilerlemeyi talep ettikleri zaman gerçekleşecektir.
İnsanlar, adaletsizlikten ve ayrımcılıktan bıktıkları zaman, göz göre göre zayıf ve fakir insanların, zengin ve kudret sahiplerinin ayakları altında ezildiklerini gördükleri zaman; birçok insanın bir lokma ekmeğe muhtaç olduğu bir durumda nefislerinin tutsağı olmuş bir grubun bütün maddi imkânları kendi etraflarında topladıklarını gördükleri zaman; küçük bir çadır veya yer bulup uyuyamayan ya da parklarda soğuktan dolayı kıvrılıp uyuyan kimsesiz insanlar varken para babalarının kendilerine saraylar, villalar ve gökdelenler yapıp yüz kızartıcı toplantılarda ve partilerde hadsiz hesapsız su gibi para harcadıklarını gördükleri zaman; işte böyle bir ortamda adalete duyulan ihtiyaç doruk noktasına ulaşır.
Böyle bir toplumda ahlaki fesat kendini çeşitli şekillerde gösterip yaygınlaşır. İnsanlar ahlak dışı işleri yapmada birbirleriyle yarışırlar. Çirkin işler yapmalarına rağmen bu işlerden dolayı birbirlerine karşı övünürler. Dolayısıyla da ilahi emirlerden uzaklaşıp iffetsiz ahlak dışı işlerine yasal bir iş süsü verirler.
Bu olumsuz işlerin arkasından aile düzeni zayıflar. Gayri meşru ve sahipsiz çocuklar çoğalmaya başlar. Ve camia içine sel gibi akın ederler. İşte böyle bir zamanda insanlara emniyeti, adaleti ve ahlaki değerleri hediye edecek bir kurtarıcıya olan istek ve arzu artacaktır. İnsanlar, bütün maddi lezzetleri tatmalarına rağmen hayatlarından razı olmayacaklardır. Maneviyata yönelmekten başka bir çareleri kalmayacaktır. İşte o zaman İmam Mehdi’nin (a.f) nur çeşmesinden ve hakikat pınarından susuzluklarını gidermeyi arzulayacaklardır.
İnsanlar bütün devletleri ve nizamları görüp tecrübe ettikten sonra, âlem ve dünyanın gerçek kurtarıcısın Hz. Mehdi (a.f) olduğunu anlayacaklardır. İnsanların ona olan istekleri ve aşkları doruk noktasına ulaşacaktır. Çünkü O, fesat ve zulüm ile savaşacak, insanlara temiz ve ümit dolu bir hayat sunacak ilahi bir program ile yeryüzünü aydınlatacaktır. Eğer insanlar imama olan ihtiyacı idrak edebilseler, bunu anladıktan sonra da onun zuhuru için ortamı hazırlamaya çalışsalar ve engelleri yolundan kaldırsalar işte o zaman zuhur gerçekleşecektir...
Peygamber efendimiz (s.a.a.) ahir zamanı ve zuhurdan önceki dönemi şöyle anlatmaktadır:
“Bir zaman gelir ki o zamanda Müminler zulmün şerrinden ve fesattan kaçıp sığınacak bir yer bulamayacaklar. İşte böyle bir dönemde Allah (azze ve celle) benim soyumdan ve Ehlibeyt’imden (a.s) birini gönderecektir.”[26]
Zuhur Alametleri
İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamının alametleri ve nişaneleri vardır. Bu nişaneleri bilmek çok önemlidir. Bu alamet ve nişaneler, Muhammed’in (s.a.a) soyundan olan kurtarıcı Mehdi’nin (a.f) zuhurunun müjdeleyicileridirler. Onlardan her birinin oluşması ve gerçekleşmesi bekleyiş içinde olan kişilerin kalplerindeki zuhur ümidini daha da alevlendirecektir. Bu alametler, düşmanlar ve dalalet yolunun yolcuları için, kötü işlerden ve fesattan sakınmaları için bir hatırlatma ve uyarı niteliğindedir. Aynı zamanda bu nişaneler, bekleyiş içinde olan kişileri zuhuru derk edip masum imamın (a.f) safında ve onun yanında mücadele etmek için hazırlamaktadır. Gelecekte olacak olayları bilmek de, ileride karşılaşacağımız zorluklar karşısında daha iyi mücadele vermek için kendimizi hazırlamamızda yardımcı olacaktır. Aynı zamanda bu nişaneler Mehdi olduğunu iddia eden yalancıların tanınmasında da en iyi ölçüdür. Mehdi olduğunu iddia eden kimsede bu alamet ve nişaneler olmazsa rahatlıkla yalancı olduğunu anlarız.
Masum imamların (s.a) rivayetlerinde zuhur için birçok nişaneler zikredilmiştir. Bu nişanelerin bir kısmı normal ve tabii olaylardır. Bir kısmı ise mucizeye benzeyen olağanüstü olaylardır.
Bu nişaneler arasında öncelikle muteber kaynaklarda bulunan meşhur hadisleri zikredeceğiz. Konumuzun sonunda da diğer nişaneleri kısa bir şekilde sıralayacağız.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kaim’in zuhuru için beş alameti vardır;
1-Süfyani’nin ortaya çıkması
2-Yemenlinin ortaya çıkması
3-Gökten bir sesin işitilmesi
4-Nefs-i Zekiye’nin öldürülmesi
5-Beyda adlı yerin çökmesi”[27]
Bu rivayette adı geçen beş alamet, birçok rivayette defalarca tekrar edilmiştir. Bu olayların ayrıntıları bizler için kesin olmasa da elimizden geldiği kadarıyla açıklayamaya çalışacağız:
a. Süfyani’nin Ortaya Çıkması
Süfyani’nin ortaya çıkışı birçok rivayette nakledilmiş ve zuhur alametlerinden olduğu bildirilmiştir. Süfyani, Ebu Süfyan’ın soyundan olan ve İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurundan kısa bir süre önce Şam bölgesinde kıyam edecek kişidir. Çok sayıda masum insanın kanını akıtacaktır. Öldürmekten ve savaştan çekinmeyen, düşmanlarına karşı da çok sert davranan zalim biridir.
İmam Sadık (a.s) onu şöyle anlatmaktadır:
“Eğer Süfyani’yi görürsen, insanların en alçağını görmüşsün demektir.”[28]
Süfyani, Recep ayında kıyam edecek, Şam bölgesini ve etrafını ele geçirdikten sonra Irak’a saldıracaktır. Orada da büyük katliamlar yapacaktır.
Rivayetlere göre Süfyani’nin ortaya çıkışı ile ölümünün arasındaki zaman on beş aydır.[29]
b. Beyda’nın Yere Gömülmesi
Beyda, Mekke ve Medine arasında ki bölgenin adıdır.
Beyda’nın yere gömülmesinden maksat şudur; Süfyani, İmam Mehdi’nin (a.f) ordusuyla savaşmak için Mekke’ye doğru bir ordu gönderecektir. Ordu, Beyda bölgesine ulaşınca mucizevî bir şekilde yerin içine gömülecektir.
İmam Bakır (a.s) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Mehdi’nin (a.f) Mekke’ye doğru gittiği haberi Süfyani ordusunun komutanına ulaşınca, Oda onun izini bulmak için bir ordu gönderir ancak onu bulamayacaklar... Süfyani ordusu Beyda’ya ulaşacak ve tam o sırada gökten şöyle ses işitilecektir: “Ey Beyda! Bu kavimi yok et.” (Beyda) çölü de onları içine çekecektir.”[30]
c. Yemenlinin Ortaya Çıkması
Yemen’de ortaya çıkacak bir komutanın kıyamı da zuhur alametlerindendir. Bu olay, kıyamdan kısa bir süre önce gerçekleşecektir. Yemenli Süfyani’nin aksine salih ve mümin bir insandır. Tüm gücüyle fesat ve kötülüklerle savaşacaktır. Elbette kıyamının ayrıntıları hakkında elimizde net bilgiler bulunmamaktadır.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“(Mehdi’nin (a.f) kıyamından önce yükseltilen ) bayrakların içindeki tek hidayet bayrağı, Yemenlinin bayrağıdır. Çünkü o, sizi sahibiniz olan Hz. Mehdi’ye (a.f) davet edecektir.”[31]
d. Semavi Nida
Zuhurdan önce yaşanacak olaylardan ve alametlerden birisi de gökten bir sesin duyulmasıdır. Bazı rivayetlere göre bu ses Cebrail’in (a.s) sesidir. Ramazan ayında duyulacaktır. Genel ıslahçının kıyamı, evrensel bir inkılâp olacağı ve herkes bu inkılâbı beklediği için insanların bu olaydan haberdar olmalarının yollarından biri de gök sesini duymalardır.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“ Doğudakiler ve batıdakiler işitsin diye gökten seslenecek münadi seslendiği zaman, Kaim (a.f) zuhur edecektir.”[32]
Bu ses, müminlerin sevinç kaynağı olacaktır. Kötü insanların için ise kötü işlerinden sakınmaları ve evrensel ıslahçının dostlarından ve yardımcılarından olmaları için bir uyarı niteliğinde olacaktır.
Bu sesin niteliği hakkında elimize çeşitli rivayetler ulaşmıştır. Bunlardan birisinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“gökten bir seslenici, Kaim’e (a.f) babasının adıyla seslenecektir.”[33]
e. Nefs-i Zekiye’nin Öldürülmesi
Nefs-i Zekiye, kemale ermiş, rüşte ulaşmış veya hiç kimseyi öldürmemiş temiz ve masum insan manasına gelir. Nefs-i Zekiye’nin öldürülmesi, İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamından önce masum birinin hazretin muhalifleri tarafından öldürülmesi demektir.
Rivayetlere göre bu cinayet, İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamından on beş gün önce gerçekleşecektir. İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyor:
“Kaim’in (a.f) kıyamı ile Nefs-i Zekiye’nin öldürülmesi arasında yalnızca on beş gecelik bir mesafe vardır.”[34]
İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru hakkında rivayetlerde birçok alametler nakledilmiştir. Onlardan bir kısmı şunlardır:
1-Deccal’ın ortaya çıkışı (Deccal, hilekâr ve birçok insanı sapıklığa davet eden çirkin bir kimsedir.)
2-Ramazan ayında güneş ve ay tutulması
3-Fitnelerin aşikâr olması
4-Horasan bölgesinden birinin ayaklanması
Bu nişaneler bazı kitaplarda geniş bir şekilde açıklanmıştır.[35]
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ZUHUR
Zuhurdan bahsedildiğinde, insana bir gönül rahatlığı gelir. İnsanın içinde yemyeşil bir bahçede; nehrin kenarında oturmuş bülbüllerin güzel seslerini dinliyormuş gibi bir duygu uyandırır. Evet, güzelliklerin zuhur etmesi ve iyiliklerin ortaya çıkması yorgun hak yolcularına sevinç kaynağı olur. Umutlu gözlerdeki sevinç ışıltılarını canlandırır.
Bu bölümde, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru ve zuhurunun gölgesi altında yaşanacak güzellikler hakkında açıklamalarda bulunacağız. Benzersiz cemalini ve perdesiz gaybetini seyretmeye oturacağız.
Zuhur Zamanı
“İmam Mehdi (a.f) ne zaman kıyam edecektir? Acaba kıyamı için bir zaman belirlenmiş midir gibi bir takım sorular insanların akıllarını meşgul etmektedir.
Bu soruların cevaplarını, din önderlerinden nakledilen hadisler ışığında vermeye çalışacağız. İmam Mehdi’nin (a.f) zuhur zamanı insanlardan gizlenmiştir. İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyor:
“Biz geçmişte zuhur için bir vakit belirlemedik. Gelecekte de bir vakit belirlemeyeceğiz.”[36]
Dolayısıyla, zuhur için zaman belirtenler, sahtekâr ve yalancı kimselerdir. Bu konu rivayetlerde ısrarla vurgulanmıştır.
Ashaptan biri İmam Bakır’a (a.s) zuhurun ne zaman olacağını sorduğunda şöyle buyurdu:
“Vakit belirtenler yalan söylemektedirler. İmam Bakır (a.s) bu cümleyi üç kez tekrarladı.”[37]
Bu hadislerden şunları anlamak mümkündür:
Tarih boyunca bir takım insanlar şeytani amaçları ve şahsi çıkarları için İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru konusunda vakit tayin etmişlerdir. Bu gibi insanlar gelecekte de olacaktır. Bundan dolayı masum önderler (a.s), Şialarından, vakit belirleyenlerin ve zaman tayin edenlerin karşısında duyarsız kalmamalarını ve onları yalanlamalarını istemişlerdir.
İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında dostlarından birisine şöyle buyurmuştur:
“Zuhur için vakit belirleyen birini yalanlamaktan çekinme. Çünkü biz, hiç kimse için zuhur vakti belirtmedik.”[38]
Zuhur Vaktinin Gizli Kalmasının Sırrı
Daha öncede değindiğimiz gibi hekim olan Allah’ın iradesine göre zuhur zamanı bizlerden gizlenmiştir. Hiç şüphesiz zuhur zamanının gizli kalmasının bir takım hikmetleri vardır. Allah’ın hikmetlerini de Allah’tan başka kimse bilemez. Fakat bizler de anladığımız kadarıyla bu hikmetlerden bir kaçını aşağıda zikredeceğiz:
Ümidin Devamı
İmam Mehdi’nin (a.f) zuhur zamanı gizli kaldıkça onu bekleyenlerin kalbinde asırlar boyu ümit ışığı devam edecektir. İnsanlar, gaybet döneminde zuhur ümidiyle zorluklar ve baskılar karşısında sabredip direneceklerdir. Eğer geçmiş asırlarda yaşayan Şialara, imam Mehdi’nin (a.f) hangi tarihte zuhur edeceği haber verilseydi ve onların asrında zuhurun olmayacağı söylenseydi, onlar hangi ümit ile kendi zamanlarındaki fitneler karşısında direneceklerdi? Gaybet dönemindeki karanlık, dar ve korkunç uçurumlardan nasıl kurtulabileceklerdi?
Ortamın Hazırlanması
Hiç şüphesiz, aktiflik ve canlılığın en önemli etkenlerinden biri olan bekleyiş, sadece zuhur zamanının gizli kalması ile gerçek şeklini kazanabilir. Çünkü zuhur vaktinin belli olması, zuhur zamanını görmeyecek kimselerin ortamı hazırlama, canlı kalma ve aktif olma konusundaki inançlarını kaybetmelerine neden olacaktır. Onları sessizliğe, tembelliğe ve duyarsızlığa sürükleyecektir.
Hâlbuki zuhur zamanının gizli kalmasıyla bütün asırlarda yaşayan insanlar, zuhurun kendi asırlarında gerçekleşeceği ümidiyle zuhur ortamını hazırlamaya çalışacak ve yaşadıkları toplumu ıslah edip aktif bir hale getirmek için uğraşacaklardır.
Bunlara ilave olarak zuhur için bir vakit belirlenirse ve bazı maslahatlar gereği de zuhur gerçekleşmezse, bir takım insanlar, zuhur konusuyla birlikte İmam Mehdi’ye (a.f) olan inançları noktasında da şüpheye düşebilirlerdi.
İmam Bakır’a (a.s) zuhurun vakti belli midir diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
“Vakit belirleyenler yalancıdırlar. Vakit belirleyenler yalancıdırlar. Musa (a.s), Rabbinin davetiyle kavminin arasından çıktığında ve Allah otuz güne, on gün daha eklediği zaman; kavmi şöyle dedi:“Musa verdiği söze vefalı kalmadı.” ve yapmamaları gereken şeyleri yaptılar.” (Dinden çıktılar ve buzağıya taptılar)[39]
KIYAM OLAYI
İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamı zamanında yaşanacak olaylar herkes için merak konusu olmuştur. İmam’ın (a.f) harekâtı nereden ve nasıl başlayacaktır? İmam (a.f) muhalif gruplara karşı nasıl davranacaktır? Sonunda İmam Mehdi (a.f) bütün dünyaya nasıl hâkim olacaktır? Ve bütün işleri nasıl eline alacaktır?
Bu ve bunlar gibi birçok soru zuhur aşkıyla yanıp tutuşan âşıkların kafalarına takılmaktadır. Fakat şunu itiraf etmek gerekir ki, beşeriyetin son ümidinin kıyamı ile ilgili olaylar hakkında konuşmak oldukça zor bir meseledir. Çünkü henüz gerçekleşmemiş ve gelecekte gerçekleşecek böylesine ciddî ve aynı zamanda çok hassas olaylar hakkında konuşmak basit bir iş değildir.
Bu yüzden, bu bölümde İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru esnasında yaşanacak olayları çeşitli hadis kitaplarına dayanarak aktarmaya çalışacağız. Böylece zuhur zamanında yaşanacak olaylarla ilgili olarak siz değerli okurların kafasında genel bir şema çizeceğiz. Cenabı haktan olayların ayrıntılarını müşahede etme şerefini bizlere nasip etmesini temenni ediyoruz.
Kıyam Nasıl Gerçekleşecek?
Zulüm ve fesadın karanlık bulutları yeryüzünü sardığı, zalimlerin kötü, çirkin ve namertçe baskıları insanlar arasında arttıkça, mazlumlar çaresiz kalıp ellerini yardım için Allah’ın dergâhına açtıklarında Allah’ın emriyle mübarek Ramazan ayında ansızın gökten gelen bir ses, bu karanlığı yarıp vaat edilen büyük kurtarıcının müjdesini verecektir.[40] Kalpler hızlı hızlı atmaya başlayacak ve gözler yerlerinde donup kalacaktır. Gece yarasaları korku ile iman güneşinin doğmasını izleyeceklerdir. Kendilerine bir çare bulma peşine düşeceklerdir. İmam Mehdi’yi (a.f) bekleyen âşıklar herkese maşuklarının yerini soracaklar. İmamları ile görüşüp onun safında olabilmek için birbirleriyle yarışacak ve sevinçten ne yapacaklarını bilemeyeceklerdir.
İşte o dönemde Suriye, Ürdün ve Filistin gibi büyük bir bölgeye hâkim olan Süfyani, İmam’a (a.f) karşı koymak için büyük bir ordu hazırlayacaktır. Süfyani’nin ordusu Mekke yolunda İmam’ı (a.f) takip etmeye başlayacaktır. Fakat Beyda adında bir bölgede yere gömülerek yok olacaktır.[41]
Nefs-i Zekiye’nin şahadetinden kısa bir süre sonra, imam Mehdi (a.f) genç bir insan simasında Mescidü’l-Haram’da zuhur edecektir. Üzerinde Peygamber (s.a.a) efendimizin gömleği ve elinde Peygamber’in (s.a.a) bayrağı olacaktır. Kâbe duvarına yaslanacak Rükün ve Makam arasında zuhurunu ilan edecektir. Allah’a hamd ve sena ettikten ve Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (s.a) selam gönderdikten sonra şöyle buyuracaktır:
“Ey insanlar! Biz Allah’tan yardım diliyoruz. Bizim çağrımıza cevap veren herkesi yardımımıza çağırıyoruz.”
Sonra kendini ve Ehlibeyt’ini (a.s) tanıtıp şöyle seslenecektir:
“Bizim hakkımızı riayet etme konusunda Allah’ı göz önünde bulundurun. Bizi (adaleti yayma ve zulmü yeryüzünden kaldırma konusunda ) yalnız bırakmayın. Bizlere yardım edin ki, Allah’ta sizlere yardım etsin.”
İmamın sözleri bittikten sonra gökyüzü ehli yeryüzünde olanlardan öne geçecek ve gruplar halinde yeryüzüne inerek İmam ile biat edeceklerdir. Onların önünde vahiy meleği Hz. Cebrail (a.s) olacak ve imama yardım elini uzatacaktır. Daha sonra yeryüzünün 313 mümini çeşitli bölgelerden vahiy bölgesine gelip imamın etrafında çember oluşturarak imama (a.f) biat edecekler. Bu kutlu olay, canlarından geçmiş 10 bin dostun imamın ordusunda yer alması ve huzuruna vararak Peygamber’in (s.a.a) oğlu ile biat etmesiyle son bulacaktır.[42]
İmam (a.f), dostlarından ve askerlerinden oluşan ordusu ile kıyam bayrağını dalgalandıracak ve kısa bir sürede Mekke ve etrafına hâkim olacaktır. Böylece Peygamber (s.a.a) diyarı kötü insanlardan temizlenecektir. Daha sonra adalet ve şefkat yağmurunu yağdırmak için Medine’ye doğru hareket edecektir. Başkaldıranları susturduktan sonra Irak’a doğru hareket edecektir. Kufe şehrini evrensel hükümetinin merkezi olarak seçecek ve oradan kıyamı idare edecektir. Kufe’de insanları İslam’a davet edecektir. Kuran öğretileri ışığında, zulmü yeryüzünden kaldırmak için ordusunu dünyanın çeşitli bölgelerine gönderecektir.
İmam (a.f), dünyadaki bütün kilit bölgeleri bir bir fethedecektir. Çünkü vefalı dostları ve müminlerin yanında melekler de imama (a.f) yardım edeceklerdir. İmam Mehdi (a.f) ve ordusu, tıpkı İslam Peygamberi gibi düşmanlarının kalbine korku salacaktır. Kudret sahibi Allah onun ve dostlarının korkusunu düşmanlarının kalbine yerleştirecektir. Bundan dolayı hiçbir kudret imam Mehdi (a.f) ile karşı karşıya gelme cesaretini gösteremeyecektir.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:
“Kaim’imize düşmanların kalbinde korku uyandırarak yardım edilecektir.”[43]
Şu noktaya da değinmek gerekir ki İmamın (a.f) ordularının fethedecekleri yerlerden birisi de Beytü’l-Mukaddes’tir.[44] Bundan sonra çok mübarek bir olay yaşanacaktır. İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamı sürecinde belirleyici bir olay olacak ve hazretin hak cephesini güçlendirecektir. Bu olay, Hz. Mesih’in (a.s) gökten yeryüzüne inmesidir. Kuran’ın buyruğuna göre Hz. Mesih (a.s) hayatta ve göklerde yaşamaktadır. Vakti geldiğinde yeryüzüne gelecek ve İmam Mehdi’nin (a.f) arkasında namaz kılacaktır. Böylelikle Hz. İsa (a.s), Şiaların on ikinci imamının (a.f) kendinden daha üstün olduğunu ve herkesin ona uyması gerektiğini ilan edecektir.
İslam Peygamber’i (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlara müjde vermem için beni hak üzere gönderen Allah’a andolsun ki dünyanın ömründen bir gün kalsa dahi Allah, oğlum Mehdi’nin (a.f) kıyam etmesi için o günü uzatacaktır. Ondan sonra İsa b. Meryem (a.s) yeryüzüne inip Mehdi’nin (a.f) arkasında namaz kılacaktır.”[45]
Bu olaydan sonra Hz. İsa (a.s) dünyada kalabalık bir nüfusa sahip olan birçok Hıristiyan’ın, Şiaların imamı ve Allah’ın son hücceti İmam Mehdi’ye (a.f) iman etmelerine sebep olacaktır. Sanki Allah, Hz. İsa’yı (a.s) böyle bir gün gelmesi ve hak peşinde olanların meşalesi olması için saklamıştır.
Elbette hak yol hidayetçisi olan Hz. Mehdi (a.f) eliyle mucizelerin ortaya çıkması, beşeriyete yol göstermesi için fikirsel konuların öne sürülmesi, açıklanması ve insanların bu konular hakkında aydınlatılması büyük Mehdi inkılâbının programlarındandır. Böylelikle hidayet peşinde olanlara hak yolunu açacak ve hakikati gösterecektir.
Bu doğrultuda imam Mehdi (a.f) dünyanın şu an bizler tarafından bilinmeyen belli bir bölgesinde defnolmuş Tevrat’ın tahrif olmamış sayfalarını ortaya çıkaracaktır.[46] Yahudiler bu sayfalarda imam Mehdi’nin (a.f) nişanelerini gördükten sonra ona iman edeceklerdir. Diğer dinlerin mensupları da böyle büyük bir olayı, imamın hak mesajını ve mucizelerini gördükten sonra gruplar halinde hazrete iman edip hak saflarına katılacaklardır. İşte Allah’ın vaadi böyle gerçekleşecektir. Yüce İslam, dünyadaki bütün insanları bir tek hak bayrağı altında toplayacaktır.
“O öyle bir Allah’tır ki, Resulünü hidayetle ve hak dinle bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir. Müşrikler hoşlanmasalar da”[47]
Yukarıda İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamı için çizdiğimiz şemayı göz önünde bulunduracak olursak, sadece kalpleri taşlaşmış zalimlerin ve zorbaların hak ve hakikat karşısında teslim olmayacaklarını anlayabiliriz. Böyle insanlar, ezici bir üstünlüğe sahip olan müminlerin karşısında duracak güce sahip olamayacaklardır.
Mehdi’nin (a.f) adalet kılıcı ile hak ettikleri sona kavuşacaklardır. Yeryüzü ve içinde olanlar her zaman için onların şerrinden ve fesatlarından kurtulacak emniyetli bir hayata kavuşacaktır.
Kaynaklar
---------------------------------------------------
[1]-Usul-u Kafi, c.7, s.27
[2]- Elbette şunu da hatırlatmak gerekir ki; Emr-i bil maruf ve nehyi-i ani’l münker (yani; iyiyi emredip kötülükten alıkoymak) dini bir vazifedir. Fakat bu vacibin yerine getirilmesinde bir takım şartlar vardır. Bu şartları çok iyi bilip ona göre amel etmek gerekir. Daha çok bilgi edinmek için fıkıh kitaplarına müracaat edebilirsiniz.
[3]- Mucemi’l-Ahadis-i İmam Mehdi (a.f), c.1, s.49
[4]- Biharu’l-Envar, c.53, s.177
[5]- Mizanu’l-Hikmet, c.5, h.8166
[6]- Gaybet-i Numani, b.15, h.2
[7]- İmam Bakır (a.s) İmam Mehdi’nin (a.f) özelliklerini sayarken şöyle buyurdu: “Allah’ın kitabına (Kurân’a) göre amel edecektir. Gördüğü bütün çirkin şeyleri reddedecektir.(kaldıracaktır)”Biharu’l-Envar, c.51. s.141
[8]- O, sanayi ve tarım inkılabının dünyada büyük değişime neden olduğuna, elektronik ve sanat ötesi inkılabın da yolda olduğuna inanmaktadır.
[9]- İntizar dergisi, yıl.2, s.3, s.98 (Yeni medeniyete doğru makalesinden nakledilmiştir, Tafler, Muhammed Rıza Caferi.)
[10]- Necmu’s-Sagib, s.193
[11]- Sefinetü’l-Bihar, c.8, s.681
[12]- Muntehabu’l-Eser, fasıl. 8, bab.1, h.2, s.611
[13]- Yevmu’l-Halas, s.223
[14]- Yevmu’l-Halas, s.224
[15]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[16]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[17]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[18]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[19]- Yevmu’l-Halas, s.224
[20]- Yevme’l-Halas, s.224
[21]- Yevme’l-Halas, s.223
[22]- Muntahabu’l-Eser, ikinci fasıl, bab. 11, h.4, s.581
[23]- Yevmu’l-Halas, s.224
[24]- Mu’cemu’l-Ahadis-i İmam Mehdi, c.3, s.101
[25]- Bakara, 246
[26]- ikdu’d-Durer, s.73
[27]- Gaybet-i Numani, bab.14, h.9, s.261
[28]- Kemalu’d-din, c.2, bab.57, h.10, s.557
[29]- Gaybet-i Numani, bab.18, h.1, s.310
[30]- Gaybet-i Numani, bab.14, h.67, s.289
[31]- Gaybet-i Numani, bab.14, h.13, s.264
[32]- Gaybet-i Numani, bab.14, h.14, s.265
[33]- Gaybet-i Numani, bab.10, h.29, s.187
[34]- Kemalu’d-din, c.2, bab.57, h.2, s.554
[35]- Biharu’l-Envar, c.52, s.181 ve 278’e müracaat ediniz.
[36]- Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.412, s.426
[37]- Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.411, s.425
[38]- Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.414, s.426
[39]- Gaybet-i Numani, bab.16, h.13, s.305
[40]- Gaybet-i Numani, bab. 14, h.17
[41]- Biharu’l-Envar, c.53, s.10
[42]- Gaybet-i Numani, bab.14, h.67
[43]- Kemalu’d-din, c.1, bab.32, h.16, s.603
[44]- Ruzgar-i Rehayi, c.1, s.554
[45]- Biharu’l-Envar, c.51, s.71
[46]- Ruzgar-ı Rehayi, c.1, s.522
[47]- Tevbe, 33
1