ŞİİRLER




KERBELA

Bitmeyen bir yas, bitmeyen bir diriliştir Kerbela.

Kaleleri kin, düşüncesi zehir olanlara,

bir kırmızı güldür Kerbela.

Ey şehidi Ey şüheda! Adına adanmış bir yerdir Kerbela.

Ey minik Ruğayya!

Fırat’ın susuzluktan yandığı bir gündür, Kerbela.


Yarabbi! içime akıtğım bir öfkedir Kerbela.

Ey insanlık! Unuttukça onu

Sizi mahkûm eden bir dildir Kerbela.


Bir cana bin canla ödül verildiği yerdir Kerbela.

Elleri bağlı Abbas’ımın canını,

Canana feda ettiği candır Kerbela.


Her gün aşura! her yer Kerbela

Nidası ile insanlığın

İmtihan edildiği yerdir Kerbela.


Ey kutsal şehir! Ey Peygamber şehri Mekke! Nerde Kerbela?

Ey kutsal dinin ümmeti! Nerde Peygamber reyhanı?

nerde Kerbela.?


Ey Zeyneb! her yerde seni sordum. O sana kardeşini sormuş Kerbela.

Hıçkırık var Zeyneb geçtiğin her yerde, bir nida var dillerde

adı Kerbela.


Ey Şam! Ver küçük şehidimi götüreyim bekler onu Kerbela.

Ey Zeyneb! Ey yaralı ana! Seni bile vermediler

Her gün ağlar sana Kerbela.


Ey pazarlık konusu Mısır! Ey satılık saltanat! Sen gittin bak! baki olan Kerbela.

Ey Kudüs! Şahit ol! Şahit ol! Dedesi şahitti sana,

Ağlıyor bak Kerbela.


Koynuma sığmayan bir yarsın Kerbela.

Seni mahkûm etmişler sanma,

Tarihe sığmayan bir yersin Kerbela.


Irmaklar içinde susuz kalmış yavrular var sinende! Kerbela.

Sonra senin bedeninde dirilmişler,

yas tutan gözler ey Kerbela.!


Çadırları yakan eller yansın

Yansın seni O mübarek baştan ayıranlar

Yansın Kerbela.!


Ey Ebul Fazl! Ne görkemli bakıyorsun ağabeyine. İkinize de Kerbela.

Ne şanslısın ki:

Cennet koynunda yatıyor ey şanlı Kerbela.



Peygamber ağlamış toprağına ey Kerbela. !

Sana canını emanet etmiş

Ne şanslısın Kerbela.


Peygamber adını anmış Fatma’nın kulağına, ey Kerbela.!

Fatma’nın dudağından çıkmış ya adın

varsın bir feryat olsun ey Kerbela.!


Resul senin koynuna vermiş, gözünün nurunu ey Kerbela!

.Hor görüleni bağrına basıp,

Bağrından vurulmuşun Kerbela


İnsanlar bugün çok zeliller gör ey Kerbela!

Rengârenk olmuş ümmet, bir imtihansın

İnsanlara Kerbela!


Tarihin unutamadığı kapkara bir ansın Kerbela!






KERBELA VE ERBAİN


Ey Resul! Var mı? Kerbela’dan öte seni ağlatan?

Ey Resul! Var mı? Başka bir Ümmet, Peygamberinin evladıyla imtihan olan?


Ey gözleri, gönlü, yaşlı Hatice, Sendin bu ailenin sığınağı.

Ey Hatice! Neler oldu bir bilsen evlatlarına senden sonra.


Ey Ali! Senin kabrine gelmeden kestiler mübarek başını evladının.

Ey Ali! Kanlı başına, baş verdi mübarek başını evladın.


Ey yaralı Fatma! Hangi derdin daha acı diye sorsalar, bu sorunun cevabı mı olur?

Ama Ey Ana’mız! Her bir acının yarasını, duymak isterdim dudaklarından.



Küçücük ellerin vardı, Hatice’yi öperken saçlarından.

Küçük ellerin vardı Resulü korurken, Hatice’nin yerini aldığında.


Öyle derindi ki yaran, çocuklarını severken duymuştun başlarına gelecekleri.

Başka ana var mıdır? Senin gibi, ağlayarak seven yavrularını


Öyle bir babadan uzak kaldın ki, öyle bir babaya koştun ki! Sonra

Ardında bir Zeyneb bıraktın, bir de Ali,


Ey Anne! Hangisi zordu, sormak bile günahtır belki,

Ama her bir yarayı bilmek isterdim dudaklarından.


Ey Hasan! Çok mu çilenizi çekti kardeşin Zeyneb,

çok mu analık yaptı annesinin Resule yaptığı gibi.


Ey Hasan! O yüzden mi sakladın ciğerlerini Zeyneb’ten

Ey Hasan! Ne kadar ağladın Hüseyni’nin kesik başına


Ey İmam! Tarih diyor ki; Fırat kırmızı aktı, gökten kıpkırmızı yağmur yağdı günlerce

Her taşın altında kan vardı Kerbela’da.


Ey İmam! O kadar diktin ki; İslam için ayakta, boynundan öperken Zehra.

Ey İmam! O kadar cesurdu ki Kasım, amcası için çarpışırken meydanda.


Ey ümmetin İsmail’i! Ey Nübüvvet ailesinin kurbanı;

Deden İbrahim vermişti bu sözü, bir Resulün sözü yerde kalır mı?


Ey peygamber Reyhanı! Allah o sözle imtihan etti Ümmeti, hakla, batılın savaşı vardı meydanda.

O sözle diriltecek ti ümmeti.


Ey Zeyneb! Sana ne desem ki! Ey Zeyneb demem yeter besbelli.

Allah seni annene, anneni, annesine mirasçı kılmış belli.


Bu ailenin bütün sırrı sizde saklı Zeyneb, haykırdığın mesaj ne ki! Gözlerinde ki mananın yanında,

Gözlerine bakmak isterdim ama öfkeni taşıyacak yürek yok sinemde.


Nasılda ağlıyordu Rukeyye, dudakları kurumuş, babasından ayrılırken.

Ne değişmişti Zeyneb, Kerbela’da ERBAİN gününde


Derdin ikiye katlanmıştı, boynun büküktü kayıp mezarları dolanırken.

Bir eksik dönmüştün, bir yetim yoktu, minik bir kız ekmiştin, Şam Topraklarına,


Kerbela toprağına ektiğin onlarca fidana, verdiğin ilk kurbanındı Rukeyye.

Ey Zeyneb! Hangi mezara kapandı isen yabancı değildi sana


Kimi kardeşindi, kimi kardeş çocukların, kimi evladın Onatlısın da,

Ey Zeyneb! Abbas’ının kabrine kapandığında, ne dedin? Duymak isterdim dudaklarından.


Ey Zeyneb! Ne dedin? Hasan’ın emaneti Kasım’a, mezarına yapışınca Erbain günüde

Duydum Ey Zeyneb! Erbain günü her mezara kapanmış, her mezara bir şey anlatmışsın.


Ya Zeyneb! Baban eşine demişti ki; “Zeyneb’i kardeşinden ayırmamak üzere nikâhladım sana”

Ne anlattın Ana’mız, ne anlattın, Şehidi Şühedaya!


Ey Şam yolunda bıraktığı kıza ağlayan, ey Kerbela’da canlarına ağlayan,

Sen peygamber kızısın, dik durdun zeyneb,


Ya sana sevgi besleyenlerin başına, neler geldi bir bilsen,

Ya da bilme, senin derdin âleme bile fazla, yetimlerin sığınağı zeyneb.


Bak Anamız Kerbela hala kurban almakta, Kerbela’ya hala kurban vermekte sizi sevenler.

Ey İbrahim, Ey Kâbe, Ey Kudüs, Ey Ebabil kuşları beni kabul edin yanınızda yas tutayım Hüseyin’e.

Benim yüreğim dayanamaz ERBAİN’DE Zeyneb’le yas tutmaya.


Ey gözlerinden kan akan Zeyneb, biliyorum sen Aşura’dan bu güne

Kim sizin yolunuzda yürürken şehit düşerse Kerbela’da, senin yas duandan nasiplenir.


Sana can feda; ya zeyneb! Sana can feda ey acıların Anası,

Sana can feda; ey Erbaini ve Hüseyin’i bize miras bırakan

Sana can feda; ey Resulün yetimlerine Analık yapan.




ÖZGÜR KUDÜS


Ey rabbim kapına geldim

Beni günahlarımla kabul buyur

Alnımda Kudüs’ün lekesi var Rabbim.

Beni bu leke ile yaşatma


Allah’ım öyle çaresiz ki kollarım

Öyle zayıf ki kalbim


Beni Kudüs’e mahcup etme Rabbim

Hani Kâbe’yi işgale gelmişti zalim ordusu

İri ve gösterişli Filleri vardı

Ayak sesleri Mekke’de evleri sarsıyordu.

Kalabalık ordusu ile övünüyordu Ebrehe!

Mekke halkı yüksek dağlara kaçmıştı.

Resulün mübarek dedesi haykırıyordu:

Ey korkaklar sanmayın ki Kâbe yalnız ve yetim

Kâbe’yi elbette Kâbe’nin Rabbi koruyacaktır.


Hani o filler çığlıları ile göğü yere indiriyor gibi haykırıyordu.

Ebrehe kahkaha atarak, zafer şer hoşluğuna erken düşmüştü.





ÖZGÜR KUDÜS-1

Ey Kâbe’nin Rabbi!

Ey Mekke’nin ve Kudüs’ün Rabbi

Ogün o orduya öyle bir Mağlubiyet yaşatmıştın ki!

Ogün Ebabil kuşlarından ordular dizmiştin gökyüzüne

Ogün onlara tattırdığın yenilgiye şöyle diyordun kuranda:

“onları yenik ekin tarlası gibi yaptı” diyorsun

Minicik toprak parçaları, Ebabillerin attığı


Allah’ım!

Sen peygamberler şehri Kudüs’e yollamıştın Resulü

Bir gece oradan çıkarmıştın Miraca

Kıble kılmış ve kutsamıştın Kudüs’ü her peygamberle

Esir kaldı, sahip çıkamadık emanete



Esir kaldı KUDÜS

Esir kaldı Kudüs’te yürekler

İlahi bizi Kudüs’e, Kudüs’ü bize dön-der

Elleri kopsun Siyonist zalimlerin.

Güçsüzüz Rabbim…

Ya da rahmetinden nasiplenecek birliktelikten yoksunuz

Yani parım parçayız Rabbim.

Bizi vahdetinle sar.

Bizi vahdetinle yoğur.

Bizi birlikte kıl Kâbe için, Kudüs için, Kabil için, Bağdat için


Ey Rabbim !

Ama çaresiziz işte

Zalim fiil ordusuna yolladığın Ebabil kuşlarını istiyorum.

Birde Kudüs için yolla Rabbim.

Biz çaresiz ve tek başımız-ayız

Milyarla söylenen sayımız

Kerbela’da olanlardan farksızız

Bizimde yardımımıza yolla bir ordu

Bizi Kudüs'e,Kudüs’ü bize çevir Rabbim.

Ağlayan analar için,

Ağlayan kızlar için,

Ağlayan delikanlılar için,

Kudüs’ü Müminlere çevir Rabbim!

Adalet ve İntizar için.


Ey rabbim kapına geldim

Beni günahlarımla kabul buyur

Alnımda Kudüs’ün lekesi var Rabbim.

Beni bu leke ile yaşatma

Kudüs’ü azat eyle ki!

Alnımdan sil bu lekeyi Rabbim




KIZIM VE ZEYNEBLERE


Bir hastane koridorunda

Adını soramadım bir kızla tanıştım.

Bu çocuk sizin mi? diye geldi yanıma

Saçlarını okşayıp kızımın

Çok güzelmiş; lütfen kızınıza hayaller kurmayın

Ne olur, kurdu iseniz de anlatmayın dedi,/oturdu yanıma

Ben hiç evlenmedim, biliyor musunuz? Neden dedi?

Yok der gibi kafa mı salladım.

Başınızı ağrıtmıyorum değil mi dedi?

Kızımın saçlarını okşuyordu elleri…

Tereddütle yok dedim./Estağfurullah.

“Ailemin tek çocuğu idim.

Öyle nazlanmıştım ki bilemezsiniz.

Sahi; sizin başka çocuğunuz var mı? Dedi ekledi.

Evet, iki oğlum var dedim.

Oh, oh iyi dedi/ gözleri ile kızımı seviyordu, sessizce

Ailem biraz dindardı…

İnancımla yaşamam ve okumam tek hayalleri idi

İki hayallerini de aynı yıl verdim onlara

Üniversite ikinci sınıfta ara tatilde evime tesettürle gittim.

Babam, beni görünce sevinçten kendin geçti,

Annem biliyordum kızım, çok dua ettim sana dedi.

Öyle sevinmişlerdi ki! Önceden bilse idim;

O mutluluğu vereceğimi? Çoktan seçerdim tesettürü.

Onun üzerine; kendim için tercih ettim diyemedim. Anneme.

Ne tartışmalarla tercih etmiştim oysa

Söyleyemedim anneme!

Çünkü: bana ait iki hayallerini de ellerine vermiştim.

Her şey ben tatilden döndükten sonra değişti.

Önce beni en çok seven meslek hocam dışladı.

Her fırsatta çok çirkinleştiğimi söyledi, Annem geldi hep aklıma.

Gericiliği niçin tercih ettiğimi sordu durdu!

En çokta beni, Ailen mi baskı yaptı kızım? Diye

Başımı okşaması incitti.

Her geçen gün çirkinleşti dünyamda.

Başka baskılarda gördüm.

Her gün ağlıyordum…

Deli kız, şımarık kız gitmiş,

Ağlayan ve sorgulayan bir kız gelmişti dünyaya

Yaz tatilimi anneme; anne beni bu halimle fazla sevme diye geçirdim.

Sen benim parçamsın kızım! Diyordu.

Bilmiyordu ki! Onların hayalleri,

Benim inançlarımla çarmıha gerilmişti. Sinsice

Bir üst sınıfa geçmenin heyecanı ile gittim okuluma.

Bir görevli! Bacı bizi zor durma sokmayın ne olur.

Diye: kovuyordu! Beni okulumdan, başı önüne eğilmiş bir şekilde.

Bura benim okulum! Ondört yılımı verdim. Ne hakla, ne hakla hı…

Beni ne hakla kovuyorsunuz? Diyemedim. İlk seferinde.

Öyle zoruma gitmişti ki! Saatlerce kapıda otura kaldım.

Babamın okul hayalleri hücum etti üzerime.

Ağladım saatlerce… Bavulumu toplayıp, terminale kadar

Hayalleri ile inancımı savaştırdım. Ailemin ve benim.

Durdum! İçimden, savaşmalısın.

Bu ülke senin dedim. Zaman senin dedim.

Çok acı çektim. Çok acı abi dedi ve sustu…”

— Ben gerisini biliyordum. Ama kulaklarımı ona sunmuştum.-

Parmaklarına dolayıp kızımın saçlarını,

Usuldan bırakıyordu, yukarı kaldırıp parmaklarını.

İçini çekti derinden: “benimle aynı kaderi paylaşan yeni kızlar tanıdım.

Okul kampusunda buluşup, beraber tepki veriyorduk.

Beraber ağlıyorduk. Ortak hayallere, aynı kaderde!

Artık, utanarak bizi kovan görevliler bile sertleşmişti.

Babam bir gün telefonda; yaramaz bir şeyler yok değil mi? kızım diyordu.

Bende yok babacığım derken. Babam; kızım sen her şeyin iyisini bilirsin diyordu.

Beni akşam televizyonda görmüşler oysa. Oturma eyleminde.

İkimizde saklamıştık haftalarca olan biteni birbirimizden.

İki hayalinin birinden, vaz geç baba diyemiyordum.

Zaten telefonda, sen her şeyin iyisini bilirsin demişti.

Dönem sonuna doğru yirmi kız okuldan atılmıştık.

Babama diyemedim. Yaz tatili bitene kadar.

Kızım bir yıl sonra doktor olacak, diye duyurmuştu fabrikada.

Tekrar okula müracaatlar, mahkeme falan olmadı bir türlü.

Çarmıha gerili hayaller ezdi beni!

Bir arkadaşından öğrenmiş babam, okuldan atıldığımı.

Annemde mahallede çıkan laftan sözden anlamış

Disiplinsizlikten okuldan atıldı deniliyormuş.

Hayallerine sahip çıkar gibi, sahip çıktılar bana.

Çarmıha gerili hayaller ezdi oysa beni.

Aynı sınıfta bir arkadaş, evlenmek istedi benimle.

Bense bir kızım olur diye korktum, evlilikten.

Ya kızım olursa.

Ya ona yarım kalan hayallerimi bağlarsam.

Ya oda benim çektiklerimi çekerken/ en çokta…

Benim hayallerim, yıkarsa onu!

Nasıl aynı işkenceye sokarım onu!

Kızım olur diye korktum abi… Evlilikten.

Sen kızına hayaller kur. Ama ne olur, ona anlatma abi!” Derken.

Ağlıyordu, dudakları kızımı öpüp giderken.

—Sonradan öğrendim adının Zeyneb olduğunu.

Çarmıha gerili hayallerini ararmış burada.

Doktor olamadığı hastaneye,

Her gün deli diye getirirlermiş onu.

Hiçbir doktora anlatmazmış derdini.

Beni tedavi ettiğini bilmeden gitti!

Beklide bu idi tek görevi,

Kızı ile gelenlere anlatırdı derdini.

Beni tedavi ettiğini bilmeden gitti.

Ben kızıma sıkıca sarılarak ayrıldım.

ZEYNEB’in doktor olamadığı hastaneden.




BEN KUDÜSTE BİR GENCİM ONDOKUZUNDA

Ben Kudüs’te bir gencim daha Ondokuz’unda
Sinemde bir mavzer mermisi, alnımda al kanım
Saçlarını dağıtıp! Ağlama annem!
Ben ahiret yolcusuyum, kucağında merhaba diyen hayata
Evlada diyorum şimdi! Bak yine Kucağında
Ağlama Zeyneb ciğerli annem!

Ben Irak’lı bir çocuğum bazen
Her oyunu boğazına düğümlenen
Minicik kalbi hedef olan bir mermiye, Gazze’de!
Bir gencim Ölümü ıskalamış, çocukluğum,
Bir gencim her sabah ölümle uyanan,
Bir ağaç gölgesinde, ölümle dertleşen,
Sahil kenarında, kolunda ölümle dolaşan,
Bir çay bahçesinde, yudum, yudum çeken hayatı

Bir gencim! Lübnan’da.
İnsanlığa adanmış, bir kurban
Panzerler dolanır ciğerlerimde annem,
Başımı ezer, zalimin elinde buldozer;
Sen saçlarını dağıtıp ta, ağlama yine annem!
Ey Zeyneb yürekli annem!
Haykır saraylarının duvarlarına, benden sonra yezitlerin
Sesimi duymayanlar, kanıma baksınlar anlımdan akan
Ey! Ebu Suud; Ey! Köle Mısır Ey! Ürdün…
Güçlerini araba dayayan zalimler!
Masa başlarında, başımızı zalimlere verenler;

Ben Kudüs’te bir gencim, geceleri ıslık çalmasını özleyen
Özgür Kudüs yolunu bekler. Ey! Sahibüs Zaman!
Hıçkırıklar yükselir göğün sinesine her gece
Zeyneb ler ağlar yavrularına
Sesini bekler kalbim,
Adalet getir dünyama!
Oysa kimler dolanır, cesetlerimizin üzerinde
Şeytan hâkim olmuş sinesine, Mısır’ın, Katar’ın, Amman’ın…
İşgal edilmiş, Ceddine selam duran Kudüs!

Saçlarını dağıtmış ağlıyor annem!
Ben daha Ondokuz’unda bir gencim Ortadoğu’da
Elleri silah tutan, yumruk kadar taş atan zalimlere
Ben bir çocuğum Gazze’de, parçalanmış ciğeri, annesine verilen
Yıkılmış evlerimiz, altında kalmışım (kana) Beyrut’ta
Ağzımda emziğime bakıp ta ağlama annem!

Dikeni ellerime batmış gül sıkıyorum avuçlarımda
Gözümde korku yok, ölümden yana
İçimde sadece hasreti var.
Kalbimi hicranı yaktı kurtuluşun,
Hasretini bitir artık
Kurtuluş sahibinin
Sevgili, ey sevgili, en Sevgili Rabbim!



KUDÜS’E YAKARIŞ

Kesilsin kollarım anne!
Abbas’ın kesilmiş kolları gibi
Kudüs için anne, Kudüs için

Anne! ne su taşıyabildim.
Ne de sevgi uçurdum, Kudüs yurduna
Kollarım kesilsin isterdim, Abbas gibi
Düşmeden toprağa!
Bütün vücudumun her azası tek tek
Şehit olsun isterdim anne!

Her mevsimi sonbahar olan
Her ayı Muharrem olan
Bir Aşura günü var içimde yaşayan
Kudüs’te Anne! Kudüs’te...
Her zerre toprak, yönünü Kerbela’ya dönmüş bekliyor
Bağrından bir Hüseyin bağıracak!
Bin Hüseyin "lebbeyk..!" diyecek
Bekliyor umutla, Kudüs Anne!

Kollarını kaldır semaya, kaldır ey Zeyneb dilli annem
Kaldır ilaç ol duanla Kudüs’e
İçimde kesilmiş kolların çaresizliği
İçimde susuz bırakmışlığın ezikliği
İçimde bakamamak var Kudüs’ün suratına
Duanla dile, kollarını kaldır Allah'a
Benim kesik kollarım çaresiz anne!

"Ey Kudüs’ün Rabbi..!" de!
Bir kervan yolla Kudüs’e
İçimden yolladığın gibi
“Özgürlük olsun yükü”

Hani bir kervan gelmişti Kudüs’e
İçinde Resul olan
Bir baba vardı bir şefkat mihengi
Resulü taşıtmıştı Allah ona
Miraçtan önce

Rabbim!
O babanın ve O Resulün
Evladını yolla kervanla
Bir kurtuluş yolla üzerimize Kudüs’ten başlayan
Bir kervan yolla, İki babası önceden Kudüs’e varmış olan.




YETİM KUDÜS


Ey KUDÜS!

Kırmızı güllerin koparılmış


Ey KUDÜS!

Kan akmış duvarlarından gencecik

Ey KUDÜS!

Yetim kalmış çocukların yıldızlardan

Kan akıyor gözlerimin çukuruna

Kan damlıyor Kudüs’ün gözlerinden

Saçlarım kıp kızıl Ali’nin anlı gibi

İçimde parçalanmış ciğerler, kan kusar dudaklarım.



Bir mirassın, birde miraç

Bir evlatsın, birde kıble

Bir devletsin peygambere hediye

Bir devsin uyuyan bir dev kocaman dünyanın kalbinde

Ey KUDÜS!

Kırmızı güllerin koparılmış

Ey KUDÜS!

Kan akmış duvarlarından gencecik

Ey KUDÜS!

Yetim kalmış çocukların yıldızlardan



Uyan bir sabah kalk ayağa

Bir çığlıkla gelsin müjden

Bir diriliş muştusu kalbinden dünyanın

Bir uyan ki! Uyansın bütün Ümmet Kudüs


Kızıl saçlı analar kan sürmüş başlarına

Ben Kudüs’ün oğluyum

Kudüs aldı beni koynuna

Ey toprağa kanı düşen delikanlı

Kanın şereftir toprağa


Ey KUDÜS!

Saçlarımı yıkamalıyım sularında


Ey KUDÜS!

Ellerim bağlı olmadan dolanmalıyım sokaklarında


Ey KUDÜS!

Gözlerim semana bakmaya doymalı


İçimde yokluğunun ızdırabı

İçimde azatlık duygularının ateşi

İçimde esirliğin ezikliği

İçimde kollarının kırıklığı


Elleri kınalı kızların gözyaşları

Fidan boylu delikanlıların eğik başları

İçimde özgürlüğe dayanılmaz genç fırtınalar

Ey fatihlerine koynunu açmış KUDÜS!


Ey KUDÜS!

Saçlarımı yıkamalıyım sularında

Ey KUDÜS!

Ellerim bağlı olmadan dolanmalıyım sokaklarında

Ey KUDÜS!

Gözlerim semana bakmaya doymalı




KERBELA Haykırıştır Diriliştir


Diriliş haykırışıdır, Kerbela!
Hançerlere düğümlü
Bir kesilmiş başın çığlığıdır.
Cennetten kopan.

Bir derin kuyudur. Ali’nin yıllarca konuştuğu,
Bir kaptır. Sırları saklayan
Bir derin bakıştır, Güneşten parlayan

İçimde yıllanmış hüzün bulutların;
Yağmura döndüğü gündür Aşura!
Bir Peygamber Reyhanının;
Kıymetin bilinmediği andır Aşura!

Kıymetini bilene cennet,
Bilmeyene cehennem olduğu
Gündür Aşura!

Acılar senin yanında, duvarın gölgesidir
Güneşten ve duvardan başlayan
Sen acıya güneş, gölgeye duvarsın ey Kerbela!

Sen Zeyneb’e hem yas!
Hemde bayram yerisin Kerbela!

İçimde kırılan Abbas’ın kolları
Sende ciğerime batar
Sende acıtır yüreğimi
Ya sen nasıl dayandın? Koparken kolu Abbas’ın
Taş sinen, gözyaşlarına çamur olur mu? Kerbela!

Kırmızı dudakları, ciğerleri ile yarılmış Rugeyya;
Gelir aklıma her muharrem
İçimde her yudum su ateş kesilir başıma
Seni gözyaşlarımla beslerdim ey zalim Fırat
Yok, mu idi! Bir yudum suyun vermeye?
Yok, mu idi! Söylesene?
Kuru! Kuru ama bir daha Şam diyarına, hüzünlü bakma.

Kan akıyor, her Muharrem binlerce dudaktan yarana
Her bir ok yarana can feda!
Can feda! Ey Resul’ün emaneti
Can feda! Ey Fatıma’nın gözünün nuru
Can feda! Ey cennet kokulu sevgili
Can Feda!

Bir dil bıraktın geride
Bir feryat!
Bir miras aktı o dilden, bir yas damladı.
Dünyanın sinesine

Nerde? Aydınlığı yere seren güneşin, feri
Sönmüş bir volkan gibi simsiyah
Ateşi veren petrol gibi simsiyah
Her ışık yanında karanlık
Yıldırım aydınlığı gibi yanıltır gözü, ardı simsiyah


Senin mesajın bambaşka
Aydınlatır sineleri ve dünyayı
Senin mirasın olmazsa,
Dünya her ışığa rağmen simsiyah!


Bir dil bıraktın Kerbela
Her dokunuşu aydınlık ve kurtuluş
Her kelimesi Resulden bir damla
Her zerresi bir sığınak
O dile, can feda!


Her derdin altında omuzları morarmış bir beden
Her derde, sinesi Kerbela’dan daha geniş bir ova
Bir dil bıraktın Kerbela
Adı, Zeyneb olan!
Adı, Zeynel Abidin olan!
Bir çığlık ektin Kerbela…
Adı kurtuluş
Sonu ferahlık olan…

Uzeyir_yigit@hotmail.com