HZ.ALİ(A.S)IN HİLAFET DÖNEMİ



HZ.ALİ(A.S)IN HİLAFET DÖNEMİ

1- Osmanın katlinin sebepleri
2- Hilafet seçilmesi
3- Cemel Harbi
4- Sıffin harbi
5- Bunun hikmet ve sonuçları
6- Nahrevan savaşı
7- Hz. Ali (a.s)ın Şehadet?

OSMAN'IN KATLEDİLMESİNİN NEDENLERİ

Abdurrahman bin Avf Osman ile biat edeceği zaman, o'nun Peygamber (s.a.a)in Sünnetine ve Şeyheyn'in sünnetine uygun hareket edeceği şartı üzerine ona biat etmişlerdi. Nevar ki Osman, hilafet mesnedine oturduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.a)in ve Şeyheynin sünnetleriyle muhalefet etmeye başladı.

Osman, başlarında bu Süfyan olmak üzere ümeyye oğullarını mal ve makama boğdu. Osmanın ümeyye oğullarının ilerigelenleriyle yaptığı bir toplantıda bu süfyan fikir beyan ederek dedi. "hilafeti topoyunu gibi birbirinize devredinta ki başkasının eline düşmesin ve bu hilafet beşeri bir hükümet sistemidir. İlavetın benim cennet ve cehennemin varolacağına da imanım yoktur."
Osman, beytülmal (devlet hazinesi) da olupkalan malları kendi akrabaları arasında paylaştırdı. Selahiyetlerinin olup olmadığına bakmaksızın hakimlik ve valilikterin hepsini ümeyye oğullarından seçti.

Diğer şehirlerin halkları Osman'ın valilerinin elinden çektikleri zulümleri defalarca Hz. Peygamberin (s.a.a) ashabına ve hatta Osmanın kerdisine şikayet ettiler. Ne varki bü şikayetler o'nun bu gidişatında herhangi bir değişiklik yapmasını gerektirecek bir te'sire sahip olamadıkları gibi o'nun şeriata muhalif vekendibaşınamellerine depeketki etmedi.
Bütün bu olanlardan sonra müslümanlar bu yakışıksız işlerin ününü almak üzere hareket geçtiler ve o'nun eliyle aş başına gelenlerin enirlerine itina göstermediler.

Osman'ın halktan toplanan malları kendi akraba ve dostlarına paylaması bahşışlerde bulunması adaletsizce yaptığı butip ameller ashabı kendisine karşı gazaplandırmıştı, buna istinaden biraraya felerek meşveret ettiler. O'nun ve tayinettiği vali ve hakimlerin yaptıklarını başlangıçta yazıp, o'nu bugibi çirkin amellerden uzaklaştırmak üzere nasihatte bulunmayı ve eğer mektupla (yaplı) uyarının bir yararı olmazsa o'nu azletmeyi kararlaştırdılar.

Mektubu yazıp, ashabın büyüklerinden Amar-ı yasir vasıtasıyla Osman'a gönderdiler. Ammar mektubu Osman'a verdi, Osman mektuptan ne yazıldığını anlayınca o'nun fırlatıp attı ve kölelerine Ammarı dövmelerini emretti onlarda Ammar-ı dövdüler hatta kendisi de Ammar'ın karınına birkaç tekme vurdu. Ammar buygın düştü.

Budar beler nedeniyle sonraları fıtık oldu).
Bu yapılanlar islam hükümetinin dörtbir yanına kısa zamanda ulaştı ve müslümanların Osman'a karşı hışmını alevlendirdi. Bu dönemde Abuzer-i Gaffari Osman tarafından şam'a sürülmüştü ki, orada Osman'ın ve taraftarlarının yaptığı çirkin ve yakışıksız işleri müslümanların meclislerinde açıkça beyan ediyordu. Osman'ın, Allah rızasına peygamberin sünnetine ve hatta şeyheyne (Ebu Bekir ve Ömer) bile muhalif hareketlerini halka anlatıyordu.

Ebuzer'in Şama sürgününün nedeni, Osman beytülmalı ümeyye oğullarına bahşiş çekiyordu. Örneğin mervan bin Hakem'e ve Zeyd bin Sabit'e yüzbin dinardan fazla bahşetmişti. Ebuzer bunu duyduğu gibi şu ayeti bağıra bağıra okumaya başladı: "Altın ve gümüşü hazine edinipte Allah yolunda infak etmeyenler yokmu? öyle ise onları acı bir azapla müjdele".
Osman bunu halver alınca Ebuzer'e çoksinirlendi ve bir mecliste cemaate sorduki; "Acaba valinin devlet hazinesinden (müslümanların beytülmalından) birşeyi borçalıp başkasına ödemeye hakkı varmıdır?"

Ka'b bin Ahbar: "Zararı yoktur" diyor. Abuzer Ka'b'a yüzünü dönerek: "Ey anası-babaıs yahudi senmi bizedinimizi öğreteceksin?" diyerek elindeki asayla ka'bın başına vardı ve başıkırıldı. Bundan dolayı Osman o'nu Medineden ihraç etti ve Şam'a gönderdi. Genildiği üzere Şam'dada Osman ve Muaviye aleyhine çalışıyozdu.

Öyleki Muaviye o'nu hapsetmek zorundakaldı. ve bu konuda Osman'a bir mektup yazarak "Ebuzer halkı senin aleyhine tahrik ediyor" diye haber gönderdi. Osman cevabında Muaviye'ye "O'nu semersiz bir deveye bindirip, eziyet ve işkencelerle bize gönder" diyebir emir name yazdı Muaviyedenileniyaptı ve Ebuzeri Medine'ye gönderdi.

Tarihçilerin nakline binaen, Mısırlılardan bir cemaat Medineye geldiler ve Osmana başkaldırdılar. Osman tehlike hissedince Hz. Ali (a.s)dan yardım istiyor ve pişmanlık izharetmiş. Bunun üzerine Hazret mısırlılara: "Sizler hakkı yaşatmak için kıyam ettiniz ve Osman da tevbe etti ve diyorki ben geçmişte yapılanlardan elimi çekiyorum ve ta üç güne kadar sizlerin sorunlarına elatılacaktır. Ayrıca zalim yöneticilerini de azlediyorum diyor"

dedi ve sonra Osman adına mısırlılarla anlaşma imzaladı ve onlar döndüler. Yolda Osmanın kölesini onun devesine binmiş mısıra gittiğini gördüler. Ondan şüphelenip aradılar ve birmektup buldular ki Osman, Mısır valisine şöyle yazıyordu: "Allahın adıyla; Abdurrahman bin udeys yanına geldiğinde o'na güz şallak (sopa) vur, saç ve sakalını traşettir ve uzun müddet zindana mahkumet.

Aynı şekilde Amr bini Humk ve Sudan ibni Hamran ve Urve ibni Nabba Badenilenleri aynen icraet."
Mısırlılar mektubu alıp, büyük bir hışımla Osmanın yanına döndüler ve dideler ki: "Sen bize hıyanet ettini" Osman mektubu inkaretti mektubu kölesinde aldıklarını söylediler, Osman "benim iznim olmaksızın bu işe girişmiştir" dedi. "Senin devene binmişti." dediklerinde. "devemi çalmışlardı" diye cevapveriyor.

"Mektup senin yazın" diyorlar, cevapta yine benim izin ve haberim dışında bunlar yapılmış diye Cevap verince, Cemaat diyor ki "bu durumda senin hilafete liyakatin yoktur, hemen istifa etmen gerek. Zira eğer senin iznin ile bu iş yapılmışsa hainsin, eğer senin iznindeşinde böylesi mühim ve önemli işler yapılıyorsa sen bu işe layık değilsin heriki halde de ya istifanı ver veya hemen şimdi başımızdaki zalimi azlet!

Osman: "Eğer ben sizin meylinize göre hareket edeceksem, bu demektirki siz hükumet ediyorsunuz öyleyse ben neyim?! Onlar toplantıdan hışımla kalktılar.

Osmanın valilerinden birisi O'nunla bir anadan doğma üvey kardeşi velid bin ukbe, kendisi tarafından Kufe'ye valitayin edilmişti. Velid alkolik birisiydi hatta günün birinde mest bir halde mescide gidip, sabah namazını dört rek'at kılmıştı. Abdullah ibn-i mes'ud alayh bir itirazla "Emir namazda bile cömertliğini esir gemedi" demişti.
Bir grup Medine'ye gelerek Osman'a "Senin temsilcin alkoliktir ve biz onu çok içmekten dolayı kustuğum (sızmış halde) gördük" diyerek o'nun azledilmesini istiyorlar.

Osman: "Sizler iftira ediyorsunuz" diyerek önların şikayetlerine cevap verecek yerde, onları dövdürdü (had vurdurdu) üstelik halkada bunlar kendi emirlerine ittira ettiklerinden dolayı bu cezaya çarptırıldılar diye itşa ettirdi.

Hz. Ali (a.s) Osmanın bu işine itiraz etti ve buyurdu ki: "Sen fasık'ın yerine şahidi dövdürdün" daha sonra da gerekli delillerle bu yakı şiksiz davranışlarının sonucunda başagelecekler hakkında kendisini uyardı. Osman çaresizlik yüzünden velidi azlettive onun yerine Amcası öğlu said bin As'ı tayinetti.

Ayrıca Hakem ibn-i As ve oğlu Mervan ibni Hakem (Rasulullah o'nları Medineden ihraç edip Taife sürmüş hatta şeyheyn hem onları Medineden uzaklaştırmışlardı Osman onları Medine'ye getirmekle kalmayıp, hilafetin vezirlik makamını mervanın eline teslim etti ve sonuçta bütün müslümanların itirazına maruz kaldı.


Amcası oğlu Abdullah ibni Amir'i Basra ve İran hükümetine, sütkardeşi Abdullah ibni sa'd'a, Şamın valiliğini Muaviye ibni Ebi süfyan'a ki ömerin hilafetinden itibaren tayin edilmiş olmakla, ona tam ihtiyar vererek yerini tahkim etmesini sağlamıştır. Kendisi için de süslü ve güzel bir saray yaptırmıştır.

Bu hatalı ve sünnetle (islam ruhuyla) bağdaşmayan yakışıksız hareketler Osmanın kendi zararına tamamlandı ve sonunda ihtiyar elden gitti. Gemi beni ümeyyenin eline terketti sonra da hiçbirine sözü geçmez oldu. Örneğin Muaviye artık merkezi hükümetten ayyrı ve müstakil olmak düşüncesindeydi

ve Şamı kendimi rası gibi sahiplenmek düşüncesindeydi. Bundan dolayı Osman, müslümanların ayaklanması sonucu tehlikeyi sezince Muaviyeden yardım istedi. Muaviye Osmanın öldürülmesi ve kendisinin hilafet idiasında bulunakilmesi için, kastılı olarak müsamaha ve vakit geçirme yolura gitti.

Sonra da zamanın halifesine muhalefet etmiş olmamak için yezid bin Esedi bir gurupla birlikte Medineye gönderdi ama ona Medineye sekiz fersahlık bir yezde durmasını ve ikincibir emrekadar daha ileri gitmemesini emretti. O da oyerde Osmanın öldürülmesine kadar bekledi daha sonra Muaviye O'nu ordusuyla birlikte şama çağırdı.

Halifet yükü her geçen gün birazdaha ağırlaşıyor, durum gittikçe kötüleşiyordu. Ashabın nasihatlerinin de Osman'a bir yararı olmuyordu, hatta bir defasında da Hz. Ali (a.s) müslümanları temsilen Osmanın yanına gitti, o'nun hayrını isteyerek nasihatte kulundu ve sonunun kötü olacağını ihtaretti. Ancak Osman bu türsözleriçin kulağını kapamıştı.

Öyle ki bir gün minbere giderek halkı bu itiraz ve şikayetlerinden dolayı tehdit etti, kendi tayin ettiği hakim ve valilerinin de savunuculuğunu yaptı. Medine halkı budurum karşısında o'nakarşı geldiler, açıkça cadde ve sokaklarda Osmana küfür ve hakaretler ediyozlardı. Bu ateşi alevlendirenler de Talha zübeyr Aişe ve Hafsaydı ki, sonuçta bu tahrikler Osmanın evinin muhasara edilmesiyle tamamlandı.

Osman, Medine halkının kendisinden elçekmeyeceğini anlayınca ümeyyeğullarının ileri gelenleriyle bir toplantı yaptı ve onlarla bu konuda meşveret etti. Onlar da etraftan yardım istemesinin gerekliliğini bildirdiler taki şam ve Basra dan gelecek ordu ayaklananları dağıtsın diye.

Bundan hemen sonra Osman şam ve Basra'ya haber gönderdi. Basra valisi Abdullah ibni Amir, mescide giderek halkı Osman'ın yardımına davetetti ama kimse ona müspet cevap vermedi, Muaviye ise işi - işaretedildiği gibi - geçiştirmek yoluna gitti.
Müslümanların sayısı her geçen gün (Osmanın evini muhasara için) çoğalıyordu öyle ki, onun dışarıyla irtibatı tamamen kesildi hatta içecek suya bile eliyetişmez oldu. Çaresiz evinin damına çıkıp,

sordu ki: "Acaba Ali (a.s) sizin aranızdamıder?" Dedilerki "hayır onun bu işte parmağı yok o zaman su ricaetti ancak halk cevap vermedi Hz. Ali (a.s) bu haberi aldığı gibi (rahatsız oldu) beni haşimden birkaçkişiyle Hz. Hasan (a.s)ın nezaretinde olarak O'smanın evine su gönderdi. Muhasara edenlerce engel olunmak istendiyse ole Hz. Hasan (a.s)ın himmetiyle su Osman'a yetiştirildi.

Müslümanlar, bu hareketlerin sonucunda Osmanın hilafetten istifa edeceği hayalinde idiler, bundan dolayı halife tayin etmek fikrine düşmüşlerdi ama ne Osmanın ve ne de ümeyye oğullarının böyle bir makamı terket meğe niyetleri yok gibiydi. Diğer yandan muhasarayaktılanlar. Osmanın şam ve Basra'dan yardım istediğini de haber alınca artık hareketlerini şiddetlendirmeyi ve yardım yetişmeden işi bir yere bağlamak gerektiği görüşübnde birleştiler. Bu komuşma ve fikir alışverişinden sonra darbeleriyle katlettiler.

Osmanın katli 35 Hicri senesinde vuku kulmuştır. Böylece islamın 25 yıllık haktan ve asılmecrasından (Allah ve rasulünün yolun olan) inhiraf dönemi görünüşte sona ermiş oluyordu. Ancak nevarki, onun bu vahim netcesi herzaman islamın ve müslümanların başağırısı olagelmiştir.


2-Halifeliğe seçilmesi

Müslümanlar, Osmanın öldürülmesinden sonra mescid-i nebi (saa) de toplanarak yeni bir halife tayiniçin konuşmaya meşveret etmeye başladılar.
Osmanın oniki yıllık hareket tarzından şunu anladılar ki, hilafet işini öyle birkişiye teslim etmeliki, gereçekten bu işin üstesinden gelebilsin.
Burada Ammar-ı Yasir, maliş Eşter, Rufaa ibni Rafi ve diğer bazı kimseler Hz. Ali (a.s)ın hilafetini çok arzuettikleri için halkı o hazretle biat etmeye davet ettiler.

Bu birkas kişi, kalplere te'sir eden hutbeleriyle ve delilleriyle birlikte önceki halifelerin yaptıklarını tahlil ve tenkid ederek, o'nların Peygamberin (s.a.a) sünnetine nasıl muhalefet ettiklerini, yolu nasıl saptırdıklarını, Peygamber (s.a.a)in Hz. Ali (a.s)ın hilafetini tavsiyesini nasıl reddettiklerini müslümanlara anlatıp,

O hazretin bütün işlerde öncelikli olduğunu zikrettiler. Sonuçta efkar-ı umumiyi (Kanwoyunu) bazı gerçekleri açıklığa kavuştürmak suretiyle aydınlattılar. Öyleki, onların bu konuşmaları sonucu muhacir ve Ensar hep bir likte o hazretin biatı için hazır oldular. Sonra mescitten çıkıp doğruca o hazretin evine yollandılar. Dedilerki, "Ya Ali (a.s)Osman öldürüldü ve şimdi islam toplumu halifesiz durumdadır. Bu iş için senden daha layık olanını da göremiyoruz. Verelini sanabiat edelim bütün müslümanlar aynı şekilde sona biat etmeye hazırdırlar.

Hz. Ali (a.s) buyurdu. "Benden elinizi çekin ve başkasını bu iş için seçin, bende sizlerden biri gibi ona itaat edeceğim. Benim size vezir olmam, emir olmamdan daha hayırlıdır."
Müslümanlar arzettiler ki "Peygamberin Ashabı senden bu görevi kabul etmeni istiyorlar, lütfen onların bu davetine icabet buyur."

Hz. Ali (a.s) buyurdu ki: "Benim hilafetimi yüklenmeye sizin gücünüz yetmez, er veya geç benden yüz çevireceksiniz. Zira hilafet konusu görüldüğü gibi sade ve adi bir şeydeğildir. Belki, çok ağırbir yüktürki taşıyanı yıpratır, o'nun sükünet ve rahatlığını yokeder. Ben, hak ve adalet dairesinden dışarı adım atacak birisi değilim

ve sınıf ayrıcalıkları veya birtakım ünvan ve isimler hatırına halkın malını paymal edecek de değilim veya ileri gelenlerin tavsiye ve önerilerinide dinliyecek değilim. Ben mazlumun hakkınız zalimden almadıkça vicdanım sakinleşmez ve başına buyruk alışanların burnunu yeresür medikçe kendimi razı edemem."

Hz. Ali (a.s) her ne söylese, zulme uğramış millet her defasında tefyatlarla itaatlerini izhar ediyorlardı. Malik Eşter yaklaşıp arzettiki: "Ya Ebel-Hasan kalk artık, millet senden başkasını istemiyor. Allah'a yemin olsun ki eğer bundan da çekimser kalırsan, meşru hakkın olan şeyden dördüncü defa uzak kalacaksın. O anda müslümanlar izdiham halinde dediler ki: "Sana biat etmedikçe, senden ayrılmayacağız."

Hazret buyurdu "madem ısrar ediyorsunuz ve bundan gayri çare yok, mescitte toplanın ki benimle bey'atiniz gizli, örtülü olmasın ve bütün müslümanların bilgi ve rızasıyla olsun."

Müslümanlar Mescidi nebi (raa) detoplandı ve o hazretle biatettiler. Talha ve Zübeyr gibi bazı başta gelenlerde kendilerin ce maslahat gereği mu'teriz olmadı ve o hazretile bey'atleştiler. Elbette (Sonradan malum olacağı gibi) biatleriyle birtakım beklenti ve hayallerini de kenara bırakmış değillerdi. Bir takım imtiyazlar, valilik ve hakimlik hayaliyle onlar da biat ettiler ve hatta halkın rağbetini arttıracak faaliyetlerde bulundular ve hatta ilk biat eden Talha idi, daha sonra sa'd ibni ebi vakkas, Abdullah ibni ömer gibi bazıları biat etmekten çekindiler.

Hz. Ali (a.s) biatın tamamlanmasından sonra hutbe arasında onlara buyurdularki: "Bilinki, Peygamber-i Ekremin bi'setizamanındaki açmazlar eteklerinize yapışmış, size yüg döndürmüştür. Peygamberi hak üzere gönderene andolsun ki, birbirinize karışacak alt-üst olacaksınız. Elekteki taneler gibi deneneceksiniz, haksız yere üstte görünenler alta düşecek ve gerikalanlar ileri geçecek kalbur üstü kimseler müşahhas olacaklardır."

Sonra buyurdularki: "Günahlar başıbozuk atlar gibidirler, onlara binenleri-ki günahkar ve batıl ehlinden başkası değildirler - cehenneme atalar. Takva ve Zühd ise terbiye edilmiş deve misali gemi sahibiniy elinde olduğundan onları cennete iletir. Buna binaen takva, hak yoldur, günahlar batıl ve her birinin takipçileri var.

Eğer ehl-i batıl çoğunlukta olsa, eskiden kalma bir sünnettir ve eger ehli hak asınlık olsa azınlıklar genellikle öne geçerler. Bunların ilerleme ümidi daha çoktur. Elbette çok azgörülmüştür ki, bir şey insana sırt çevirsin, sonra da tekrar ona dönüş yapısın."

Hz. Ali (a.s) daha sonra namazkıldı ve evine gitti ve yapılması gereken işlerle meşgul olmaya başladı. Ertesi günmescide gitti namazdan sonra bir hutbe okuyarak halkı kendi devlet ve yönetim şeklinden haberdar etti. Hamdü senadan. Peygamber ve Aline selat ve selamdan sonra şöyle buyurdular: "Bilinki ben sizleri hakka ileteceğim.

Peygamberi Ekremin (s.a.a) yıllardan beri terkedilen yolunu takibedeceğim, Allahın kitabının emirlerini sizlere icra edeceğim, Allah kitabından ve resulünün sünnetinden en küçük bir sapma yapmayacağım. Her zaman sizlerin asayişini kendimden öncelikli sayacak ve sizden yapmanızı istediğim her şey sizin sakah ve menfaatinize olacaktır. Ancak bu bir maslahat-ı küllidir. Ben bütün halkınazara alarak bunları yapacağım, has bir gurubu değil.

Belki bu emrin uygulaması başlangıçta sizlere ağır gelecektir. Ama tahammüllü ve zorluklara karşı sabırlı olmaya çalışın. Sizler daha iyibiliyorsunuz ki, bende ne halifet arzusu vardı, ne de buteklifi kabule hazırdım Belkisizlerin ısrarı üzerine bu toplumun sorumluluğunu üstlendim. Halkın gözü şimdi benim üzerime dikilmişse, bana düşen hak ve adaletle muamele etmektir.

Şimdi, bildiğim kadarıyla bayıları haddinden fazla mal, servet ve keniz sahibi olmuşlar ve büyük oranda mülkiyet hasıl etmişler oncak nevarki bu kimseler, bu serveti haksız olarak, şer'i ölçülerin hilafına, halkın malından elde etmişlerdir. Ben onları bu elde ettiklerini beytül mala (devlet hazinesine) göre vermeye mecbur edeceğim.

Şunu bilmetisiniz ki müslüman halk arasında takva dışında hiç kimsenin diğerine karşı bir üstünlüğü, sınıfsal ayrıcalığı yoktur. O'nun (takvanın) da ücreti ahirettedir. Buna binaen beytül malin paylaşılmasında bütün müslümanlar benim nazarımda eşit ve birinin diğerinden hiç bir farkı yoktur. Benim hükumetimin temeli eşitlik ve adalet üzerinekuruludur ve benim nazarımda mustaz'aflar zulme uğramışlar daha azizdirler, zalimler ise zayıt ve biçare kimselerdir."

Arabın Eşrafı, özellikle Beni ümeyye ki, Osmanın hilafeti döneminde beyt-ül malı kendilerine ait biliyorlardı. aniden hiç beklen medik bir hadiseyle karşılaştılar. Onlar, Hz. Ali (a.s)ın konuşmalarının sarahat ve açıklığına rağmen o hazretin bunların icrası içinde ısrar edeceğini düşün emiyozlardı bile.

Zira peygamberin vefatından yirmibeş yıl geçmiş ve birtakım şeyler unutulup silinmişti ki sanki şeriatın kanunu değilmiş gibi, gündemden kayb olmuşlardı. Yirmibeş yıl sonra birkişi çıkıp düyordu ki: "Arap ve acem, malik ve memlük, siyah ve beyazırk islam ve kanun karşısında eşittir ve beytül mal eşit olarak paylaştırılacaktır."?1 Yine buyuruyor:

"Allah'a yeminederim ki (Osman'ın ona buna balışettiği) arazi ve malların sahiplerini bulabilirsen, onları gerçek sahiplerine teslim edeceğim. Eğer bu mallarla kadınlar kocaya verilmiş veya kenizler cariyeler satınalınmış olsa bile. Zira bu adaletin geniş çaplı bir uygulamasıdır ve bir kimseye adaletin icrası ağır geliyozsa, zülüm ve baskı ona daha ağır gelecektir. Buna işareten Osmanın şahsi mallarını çocuk müslümanlar arasında pay edilmesini emretti.

Bu taksimden her kese üç dinar yetişti ve bu paylaşmada eşrafile köle arasında hiçbir ayrım yapılmadı. Bu adilane paylaşmadan bir gurubun rahatsız olduğunu vurgulamaya gelen yoktur. Çünkü hala cahiliyet anlayışıyla kendini başkalarından üstün görenler hazıneden kendilerine düşen payın daha fazla olması gezektiğine inanmıyorlardı. Bunlar kendi analarında "Ali (a.s) bizim kevmi ve ailevi şerafetimizi tahkir etti.

Bizimle siyah köleler ve kimliği belli olmayan halk arasında fark koymadı, acaba bizler bundan sonra O'nunla bir araya gelip işbirliği yapı bilirmiyiz?!.. Hz. Ali(a.s) ilk baştan bu olacakları biliyordım ki Her ve makam aşkıyla yanan böylesi basit insanların biatleri çok sürmeyecek ve halkın da bata gelenleri bunlar olduklerı için milleti de çabuk yoldan çıkarabilecekler ve avam tabakayı takvadan uzakı bedbaht edeceklerdi, bu nedele ilk başta bu işe bulaşmak istemiyorlardı.
Hz. Ali (a.s) üç mühim engel ile karşıkarşıye idi:

Birincisi: Büyük eşhastan (Abdullah ibni ömer, Sa'dibni vakkas vb) bazıları hazretle biat etmemişlerdi.
İkincisi, Osmanın tayiniyle başagelen Vali ve Hakimler (Muaviye gibi) her biri birköşede kendi kafasına göre bir hükümet tutturmuş gidiyordu ve Onların azli zahmetsiz mümkün değildi. Üçüncüsü Osmanın öldürülmesi konusuda ortadaydı ki, emre muhalefet etmek isteyen herkes için bir bahane yolu teşkil ettiğinden o hazretin, Osmanın katilleri hakkındaki fikrini açıkça ortaya koymak zorundaydı.

Bu üç mühim amil o hazretin kısa süren hilafetini yaraladı ve bu dönemde o hazreti bu iç unsurları liyakatsiz davranışlarıyla meşgul etti, Hz. Ali (a.s)ın hilafetinin dördünü günüydü ki, Abdullah ibni ömer o hazrete dedi: "Öyle görünüyor ki senin hilafetine bütün müslümanlar razı değiller. Bu işi şuraya bırakmak daha iyi olur zannediyozum" Hz. Amir (a.s) buyurdu ki; "Ey Ahmak!...

Senin bu işlerden anladığın nedir?! benmi gittim halkın önüne hilafet isteğinde bulundum? evimi oncakalabalıkla baskına uğratırcasına üzerime varan müslümanlar değilmiydi?! ne oldu ki bugün gelmiş bu işin şura'ya bırakılmasını teklif ediyorsun." Sonra Hazret minbere gitti ve bu olayı kammoyuna sundu ve halkı Kur'an ve sünneti desteklemeye davet etti. Albette biatedenlerden de bir gurup bazı hayallerle teselli buluyor, kendilerince bu devreyi de Osmanın döneminin bir benzeri hayal ediyorlardı ve zennediyorlardı ki eğer herkesten önce biat etseler, onları öncelikli olarak bazı yerlere veli tayin edecek?! veya beytül maldan onlara daha fazla hisse ayıracak...

vs. Talha ve Zübeyir bunlardandı, Talha o hazrete ilk biat edendi, ancak bu makam ummaktan başkabirşey değildi. Bu tip efrat gördülerki o hazret eşitlik esası üzerine hareket ediyor; Bu onlara çok ağır geldi, dolayısıyla itirazlar başgöstermeye başladı.

Sehl ibni Huneyfdediki, "Ya Emirel-müminin Bu benim kölemdi sen bugün beni, onunla bir hesapedip ikimizede aynı miktar verdin?! Talha Zübeyr, Mervan bin Hakem, a'olibni As ve Kureyş'ten bir grup, bunun benzeri sözleri dile getirdiler. Ama Ali (a.s) öyle bir değildiki bu tür sözler ona etki etin ve o'nu hak ve adaletten ujaklaştırsın. Onlara cevap olarak buyurduki,

"Acaba benden hukukunu korumak üzere tayin olduğum kimselere zulmetmeyi veya zulme uğramalarına yardım etmemimi teklifediyorsunuz? Allah'a andolsun ki gece-gündüzün devam ettiği ve yıldızlar yörüngelerinde hareketlerine devamettiği müddetçe (yani kıyamet gününe kadar yaşayacak olsam da müt) kesinlikle böyle bir şey yapamam. Eğer benimde devlet hazinesine ait bir şeyim olsaydı onuda halka paylaştırırdım, halbuki beytül mal Allahındır.

Ben o'nda nasıl seçicilik yapabilirim. Bilinki hakedilmeyen yere bahşış yapmak israftır. Haksız yere yapılan bahşişler dünyada bahşiş yapılanların yanında insanı aziz eder ama Ahirette. Allah yanında gelil ve aşağılık kılar. Halkınyanında değerli, hakkın yanında hakireder. Elinde vardana şükrünü kesmeyenler deşında hiçkimseye malını haketmeyene vermek nasib etmemiştir Allah (cc). Onların dostlukları menfaatlerinden dolayıdır. Eğer bir gün ihtiyaç eli aşsa hepsi ondan yüz döndürecekler ve onu azarlupcaklar.

Hz. Ali (a.s)ın hilafetinin ilk yükü, Talha ve Zübeyrin o hazrete gönderdikleri haberdi ki, "Biz Senin halife olman için halkı teşvik ettik ve biat için hazırladık, muhacir ve Ensar da bizleri izlediler, hep birlikte sana biat ettiler, işi ele alınca da bizi bıraktın, malik Eşter ve diğerleriyle meşgul olmaya başladın."

Hz. Ali (a.s) Onların gönderdiği kişiden. Talha ve Zübeyrin bu sözlerden. Kasıtlarının ne olduğunu sordu. Adam, Talha'nın Basra hükümetini ve zübeyr'in de Küfenin imamlığını (valiliğini) istediğini söyledi.

Hz. Ali (a.s) buyurdu ki: "Şimdi ki bu iki kişi Medine de hiçbir işi-gücü yokken beni rahat bırakmıyorlar, acaba Kufe ve Basra Onların elinde olsa, halkı daha çok benim aleyhime kışkırtacaklar ve dinde yeni bir yol, yeni bir dal ayıracaklar. Halbuki ben (şimdi bile) bunların şerrinden emin değilim. Bu iki ihtiyara söyle Allah ve rasulünden korkun ve bu dinde fısk-u fesat icadetmeyin ve muhakkak işitmişsiniz ki, Allah buyuruyor: "O ahiret yurdu ki, biz onu yer yüzünde böbürlenmeyen ve fesat çıkarmayanlar için yarattık ve akibet muttakilerindir."

Talha ve Zübeyr bu sözleri duyduktan sonra iyice anladılarki, Hz. Ali (a.s)nin adalet sisteminde yersiz beklentiler, soüukdemire çekiş vurmaktan başka bir şeydeğildir. Ayrı bir yol deneme ve kulmanın çaresiz olduğunu ve belki o yoldan isteklerine ulaştıracak bir şeyler yapabileceklerini kararlaştırdılar.

Diğer taraftan Hz. Ali (a.s) biatten hemen sonra ilk fırsatta Osmanın tayin ettiği valileri değiştirmek istiyordu zira hiç birisi dinle alakası olmayan kimselerdi. Onları azletti ve yerlerine selahiyetli ve layık kimseleri tayinetti. Bu arada Ömer zamanından beri

Şamda valilik yapan Muaviyeye bir mektup yazarak kendisinin ve halkın biatını istedi. Ancak Muaviye yerinin sarsılacağı endişesi ve kendisinin halifeliğe yetişme arzusu nedeniyle bu konuyu şam halkından girledi onlardan kendi adına biat aldı ve hatta O hazretin mektubuna cevap bile vermedi ta ki

fırıattan istifade ederek arzuettığıne yetişmek için. Muaviye yerini muhkemleştirmek amacuyla Hz. Ali (a.s) başka şeylerle meşgul edebilmek için Zübeyr'e aule bir mektup yazdı ve onu hilafete davet ederek diyorki "Ben Şam halkından senin ve Talhanın adına biat aldım. Öyleki kısa zamanda hilafet sizine elinizda olacak.

Basra ve Kufe size yakındır. Ali (a.s)den önce o ikisini işgal edin ve Osmanın kanı bahanesiyle savaşa girin ve o'na galebe edin" Bu mektup Zübeyrin eline geçtiği gibi Hilafet tamah ve arzusu ile Muaviyenin bu yalanını yuttu mektubu gizli saklı muhafaza ederek ilkfırsatta Talhayı gördü ve durumu ona haber verdi. Hatta bazılarının nakline göre ise Muaviye şöyle yazmıştı: "Ben şam halkından kendi adıma ve benden sonra sen ve senden sonra da Talha için biataldım."

Talha ve Zübeyr Hz. Ali (a.s) tarafından umduklarına yetişemeyince ayrı bir çare düşünüyorlardı, işte bu durumda Muaviye'nin mektubu onlar için bir fırsat ve kararlılık vesilesi elavermiştiki, Osmanın kanı bahanesiyle kıyam edecek ve sonuçta istek ve arzularına yetişeceklerdi?! Böylece Mekkeye doğru yola çıktılar,

orada kendi hedeflerine uygun ortam bulduklarından çalışmalarına başladılar Zira bu ikisinden başka ohazrete muhalif bazı kimseler de (mervan bin Hakem, Aişe...) Mekkede birbiri etrafına toplanmışlardıki, Talha ve Zübeyrin de bu şehre girmesiyle kaçkişilik bir grup duşturmak suretiyle cemel harbinin zeminesi hayırlanmış ve bu kanlı olay gündene gelmişti.
-------


- Mürucur-zeheb 1.c. 435.s İbni Ebil Hadidin Nehc-ül Belağa şerhi 1.c. de.
- El-isabe 4.c 88.s. mürucur-reheb 1.c. 44.s
- Müntahab-ı Tevarih 176.5

- Taberi tarihi 2.c, 402-409. s ve yakubitarihi 2.c, 150-151.s.
- Abdul melik bin mervan zamanında, haccac bin Yusuf (Haccac-ı Zalim) O'nun tarafından Abdullah ibn-i Zübeyri yakalamak üzere mekkeye askeri çıkarma yapmıştı. Abdullah ibni Zübeyr-i öldürdükten sonra o'nun cesedini dâr'a çekmişti. Abdullah ibni ömer ki Hz. Ali (a.s)nin biatından yüz çevirmişti, o sıralarda mekkede idi.

Cankorkasuyla Haccacın yanına gitti ve "Sen Abdulmelik'in numayende ve temsilcisisin ve ben onunla biat etmeğe geldim. Elini ver, ta biat edeyim." Haccac dediki: "Sen Ali (a.s) ile biat etmedin, nasıl olduda şimdi bu fikre düştün seni kuraya getiren gerçekte bu dara asılmış cesetten başkabirşey değildir.

" Haccac o anda yazı ile meşgul olduğundan, ayağını uzatarak dediki "Elim yazı ile meşguldür eğer istiyorsan ayağımla biat et." Abdullah ibni ömer elini Haccac'ın ayağına çekerek biat ettir.

(Diğer bir rivayete göre: Haccacın kaşıntı hastalığı vardı ve Abdullah'a nasıl olupta bu fikre düştüğünü sorduğunda, o "Peygamberden duydum ki, "Zamanının imamını tanımadan ölen caliliye ölümüyle ölmüş gibidir." diye buyuruyordu, ben de şimdi zamanın imamıyla biat etmeye geldim diye cevap veriyor.

Haccac elleriyle kaşınmakla meşgul olduğundan "madem öyle ellerim gördüğün gibi meşguldür. Eğer istiyorsan ayaklarımla biat edebilirsin" demiş ve Abdullah ibni ömer bu zilleti kabullenmişti.

Nasıl kabullenmesinki hz. Ali (a.s) ile biattan çekinmeklekalmamış Hz. Hüseyin (a.s) kendisine katılması için uyardığında da o zahitlik ve tarafsızlık taslamıştı. İmam da O'nun sonunda düşeceği bu durumu ona haber vermişti) (müt).